#barınma sorunları
Explore tagged Tumblr posts
Text
VİCDAN Diye bir ekonomi terimi ya da kaidesi yok. Var diyosan önce Asgari ücretliye emekliye is bulamayan gençlere vergisini ödeyemeyen esnafa iki ayda % 100 artan benzine yurt dışına giden nitelikli iş gücüne ideolojik nedenlerle işinden gücünden edilen liyakatli personele ucuz ekmek kuyruğunda bekleyenlere et yiyemeyen çocuğunun cebine harçlık koyamayanlara... ( Liste uzayıp gidiyor ) bakacaksın.
Bir evin yaklaşık 20 yıllik kira getirisi evin fiyatını verir Türkiye'de.
Bu süre uzadıkça yatırım rantabl olmaktan çıkar.
Buna göre ; Ortalama Ev fiyatlarının 4.000.000 TL. Olduğu yerde ortalama kira da 15.000 TL nin altında olmaz. Bu durumda yapılması gereken ; diğer değişkenler ceteris paribus olsun, HANE HALKI GELİRİNİ ARTIRMAN gerekir . Kişi başına düşen gelir artmadan barınma sorununu vicdanla hamasi laflarla - ecek, - acak larla çözemeyiz. Diğer tüm ekonomik sorunları da bu şekilde çözemeyiz. * Peki neyle çözeriz ? * Elbette ki Akılla çözeriz...Rasyonalite ile çözeriz .. iktisat basit bşr bilimsel terimdir ancak anlamak için bilgi ve akıl gerekir * Var mı?
bu notunda buraya derc edelim
17 notes
·
View notes
Text
İnsan hakları yanılgısı.
Birinin yüzünüze "insan hakları yoktur" diye bağırması biraz ağır olabilir. Fakat işin özünde, doğrudur. Tabii burada bahsedilen "hak" biri ya da birileri, bir kurum ya da bir devlet tarafından verilmiş, bir toplum, bir oluş tarafından kararlaştırılmış hak ise. Kimse size -bize- cebinden çıkarıp hak vermez, dağıtmaz. İnsan hakları neden olabilir? Cinayet, tecavüz vs gibi suçlara engel olmak için. O halde basit bir matematiksel denklemle, insan haklarının varlığının temel nedeni, suçların var olmasıdır diye bulabiliriz. Denklemden suç kavramını çıkarırsak, insan hakları da ortadan kaybolur. İnsan hakları gibi evrensel geçerliliği olan bir kavramın varlığı suç işlenmesine bağlıdır diyebiliriz, o halde. Şimdiki modern sayılan devletlerin bir çoğunun ağzında yuva olmuş bu insan haklarının özüne dönelim. Modern devletler yoksulların yaşama hakkına önem veriyor ve yoksullara yardım ediyor. Bu kabul edilebilir bir gerçek. Fakat bu tutumlarıyla bir kavram daha doğuruyorlar; "yardım edilmiş yoksulluk" bu da kabul edilebilir bir gerçek. Biz ise -anarşistler- yoksulluğu ortadan kaldırmak istiyoruz. Yardım edilmiş bir yoksulluk istemiyoruz. Yoksula yeme içme barınma hakkı verilsin istemiyoruz. Yoksulluk direkt olmasın istiyoruz. İşin özünde, problem oldukça açık. Devletler, sorunları erteler, ortadan kaldırmaz. Çünkü devletlerin var oluş amacı sorunların varlığına dayanır. Eğer suçun tamamen ortadan kalkması durumunda, ne insan haklarına ne de devletlere ihtiyaç olmayacağının bilincinde olan insanlar, sizi yönetenler. Bu sebepten size "suç asla azalmaz, bitmez. Bizler suçu engelleriz" mesajı verirler ve insan haklarından söz ederler. Suç üretir ve suçu cezalandırırlar, suçu önlemezler. Ödül ve ceza sistemi ile bir sürüyü güderler. Bu sebepten insan hakları yoktur, insan hakları üretilmiştir. Suçun devamlılığı için insan haklarına ihtiyaç vardır. Basit bir örnek vereceğim, nestle gibi büyük bir firmanın asıl işinin çikolata üretmek olduğunu herkes bilir. Fakat nestlenin aynı zamanda diyabet ilacı üreten en ünlü firmalardan biri olduğunu herkes bilmez. Birçok sigara firmasının, astım ilaçları üretmesi gibi.
Size bıçağı 9 santim saplayanın 6 santim geri çekmesi lütuf değildir.
14 notes
·
View notes
Text
Öfkeden ve acıdan yanarak bir yandan adım adım olup bitenleri izliyor bir yandan da uzaktan neler yapabiliriz, yediğimizden uyuduğumuzdan daha az nasıl utanabiliriz diye uğraşıyoruz. Üç gündür çok yazıldı çizildi. Tarihsel bir felaketle karşı karşıyayız. Art arda iki büyük deprem ve on farklı bölgeye yayılmış, şehirleri yok etmiş bir yıkım. Akıldan, bilimden, teknolojiden, erdemli siyasetçilerden ve her ne yapıyorsa etiğe uygun yapan insanlardan yoksun olmanın bedelini ödüyoruz. Yozlaşma ve çürüme öyle büyük, öyle uzun zamandır var ki üstüne bir de devletin ve kurumların çöküşü ile gelen organizasyon sorunları eklenince afetlerde görmeye alışkın olduğumuz hizmetler bile aksadı. Masum insanlar, büyük mağduriyet içindeki bu halk böyle terk edilmeyi hak etmemişti. Kendi yaramızı kendimiz sarıyoruz yine. İmam Hatip ve İlahiyat mezunu, tasavvuf yüksek lisansı yapmış afetlere müdahale müdürümüz afetlerle çok da ilgili olmadığından organizasyonu yine deneyimli, bildik isimler ve STK’lar yapıyor. Herkes tek yürek olmuş çabalıyor. Büyük kısmı fay hatları üzerinde olan bu şehirlerde bir daha asla benzer bir yapı stoku yükselmemeli. Yatay mimari, çelik konstrüksiyon, sekiz dokuz şiddetinde depreme dayanıklı özel teknolojiler kullanılmalı. Konunun uzmanı değilim, uzmanları bilir. Bu ülkeye, bizim ekonomik koşullarımıza uygun bir depreme göre yapı rejimi ortaya çıkarılmak zorunda. Aynı rant çevrelerine asla yol verilmemeli buralarda. Yoksulluğun sonuçlarını görüyoruz. Hepimizi yeniden politize etmesi gerek bu depremin. İşçi hareketine/partisine, yeşiller hareketine/partisine destek verebilir, üye olabiliriz. Siyasetin iyiden doğrudan yana bir şekle, kıvama girmesi için daha politik yaşamaya odaklanmamız gerektiğini derinden hissediyorum. Nitelikli eğitim ve siyasi katılım için çabalamalı. Geleneksel siyasetin bize asla sağlıklı kaliteli barınma hizmeti vermeyeceğini, asla çağdaş akılcı ve barışçıl bir dünya kurmayacağını idrak etme vakti. Yeni binalar, güya deprem sözleşmesine göre yapılmış binalar çöktü. Bazıları sahtekârlık nedeniyle bazıları zemin çürük olduğu için. Ölümden sonra yaşam olabilir olmayabilir ama doğumdan sonra iyi bir yaşam olmalı. O bebekler, çocuklar, o çaresiz insanlar bunu hak etmiyor. Değerliyiz ve değerli olduğumuz bir dünyayı kurmak zorundayız. - Nilay Özer (8 Şubat 2023) - Fotoğraf: Khalil Hamra (Nurdağı, Gaziantep, 7 Şubat 2023)
#6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi#Deprem#Felaket#acı#Hüzün#İnsan#Nilay Özer#Yürekbalı#Khalil Hamra#Gaziantep#Kahramanmaraş#Türkiye#6 Şubat 2023#Yaşam#Ölüm#Hayat#Siyaset#Nurdağı#Afet#Yardım#Halk#Ülke
51 notes
·
View notes
Text
Ölümsüz olmak beraberinde ne gibi zorluklar getirir?
Ölümsüzlük fikri insanlar için uzun bir süredir merak konusu olmuştur, ancak pratikte ölümsüz olmanın getireceği zorluklar düşünülenden daha karmaşıktır:
1. Yalnızlık: Ölümsüz bir varlık, zaman içinde diğer insanlarla bağlarını kaybeder ve onların yaşamları süresince birçok kez kayıp yaşar. Bu yalnızlık duygusal olarak ağırlaşabilir.
2. Kaynak Sorunları: Sonsuz yaşam sürdürmek, beslenme, barınma ve diğer kaynaklar gibi temel ihtiyaçları karşılamak için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyabilir, bu da doğal kaynakların aşırı tükenmesine yol açabilir.
3. Anlamsızlık Duygusu: Ölümsüz bir varlık için zamanın sınırsız olması, yaşamın anlamsızlığını artırabilir. Zamanın sınırlı olması, insanlara hedefler koyma ve anlamlı deneyimler yaşama fırsatı sunar.
4. İnsan Evrimi: İnsanlar ve toplumlar zaman içinde değişir ve evrim geçirir. Ölümsüz bir varlık, bu değişimlere ayak uydurmakta zorlanabilir ve toplumdan uzaklaşabilir.
5. Psikolojik Sorunlar: Sonsuz yaşam, psikolojik olarak zorlayıcı olabilir. İnsanlar yaşamın sonlu olduğunu kabullenmek zorundadır ve bu kabullenme, yaşamın değerini artırabilir.
Sonuç olarak, ölümsüzlük düşüncesi cazip olsa da, pratikte birçok zorlukla birlikte gelir ve yaşamın sonlu doğası insanların yaşamın tadını çıkarmasına ve anlamını bulmasına yardımcı olur.
3 notes
·
View notes
Text
İzmir Karabağlar'da deprem bilinci farkındalıklarla pekiştirilecek
https://pazaryerigundem.com/haber/191412/izmir-karabaglarda-deprem-bilinci-farkindaliklarla-pekistirilecek/
İzmir Karabağlar'da deprem bilinci farkındalıklarla pekiştirilecek
İzmir’de Karabağlar Belediyesi, 30 Ekim Depremi yıldönümünde hafta boyunca düzenlediği sergi, sunum, gençlere yönelik bilinçlendirme etkinlikleri ve belgesel gösterimleri ile fark oluşturdu.
İZMİR (İGFA) – Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay bu tür etkinlikleri salonlardan, sokaklara taşıyacaklarını ve tüm Karabağlara yayarak bilinçlendirmeyi daha da arttıracaklarını söyledi.
Karabağlar Belediyesi deprem haftası boyunca İFOD’un Kent mi? fotoğraf sergisi ile başlayan KARBEM öğrencilerinin katıldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığında düzenlenen afetlerle ilgili bilgilendirme, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile birlikte “Depremle Yaşamak” konulu sunum “Derin Uğultu Belgeseli” ve son olarak konunun uzmanı konuşmacıların katıldığı “Depremin Gölgesinde Yaşam” paneli ile etkinliklerini tamamladı.
Son etkinlik 100. Y��l Uğur Mumcu Parkı’nda düzenlendi. 30 Ekim’den 6 Şubat’a “Depremin Gölgesinde Yaşam” Panelinin moderatörlüğünü TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi geçmiş dönem Başkanı İlker Kahraman olurken, konuşmacılar TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Koray Önalan, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Dede, AKUT Derneği İzmir Bölge Sorumlusu Özgür Özmen ile Karabağlar Kent Konseyi adına İnşaat Mühendisi Selma Nalbantoğlu oldu. Etkinliğe Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay, başkan yardımcıları, siyasi parti ve stk temsilcileri, meclis üyeleri, muhtarlar, meslek odalarına kayıtlı üyeler ile vatandaşlar katıldı.
Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay, “Masanın bu tarafında yasamız, yönetmeliklerimiz, konunun uzmanı, mühendislerimiz, mimarlarımız ve şehir plancılarımız var. Masanın öteki tarafında ise farkında olmamız gereken rant, hırs, hırsızlık ve ahlaksızlık var. Yitirilen canların üzerinden pazarlık yapanlar var. 30 Ekim tarihinde sayısı 10’u bile bulmayan binalardan canlarımızı çıkarmaya çalıştık. Kimimiz eşyalarını çıkarmaya çalıştı. Depremde canını kurtaranlar binalara giremezken şimdi ne olacak nereye sığınacağız sorunu ile karşılaştı . Toplanma alanları geçici barınma alanları sorunları ile afet öncesi sonrası pek çok süreci yürütmek gerekiyor. Acıları yaşadık sonuçlarını etkilerini hala yaşıyoruz. Aslında depremin farkındayız. Yaşadığımız her depremde hatırlıyor ama unutuyoruz. Tüm bunları yanında biz 6 Şubat’ı yaşadık ve biz bu süreci hala yaşıyoruz ve hala enkazın altındayız” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Gerçek Bir Mücadele Öyküsü: Umudunu Kaybetme Film İncelemesi
"Umudunu Kaybetme" (orijinal adıyla "The Pursuit of Happyness"), hayata karşı pes etmeyen bir babanın hikâyesini anlatıyor. Filmin baş karakteri olan Chris Gardner (Will Smith), finansal zorluklar içinde boğuşan ve oğlu Christopher'a (Jaden Smith) daha iyi bir gelecek sunmaya çalışan bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Chris, tüm zorluklara rağmen hayâllerinden vazgeçmeyerek, yaşama tutunmaya ve daha iyi bir gelecek kurmaya çalışıyor. Bu sırada maddi sıkıntılar, barınma sorunları ve birçok engelle karşı karşıya kalıyor, ancak tüm bu zorluklar onun kararlılığını kıramıyor.
Devamı: https://www.bilgi.net/2024/11/gercek-bir-mucadele-oykusu-umudunu-kaybetme-film-incelemesi.html
1 note
·
View note
Text
Malatya’da dün yaşanan deprem sonrası, şehrin afetlere karşı yeterince hazırlıklı olmadığını vurgulayan Malatya Girişimci İş İnsanları Derneği (MAGINDER) Başkanı Salih Karademir, 6 Şubat depreminin ardından dersler çıkarılması gerektiğini belirtti. MAGİNDER Başkanı Salih Karademir, belediyelere çağrıda bulunarak bir sonraki deprem için acilen kısa, orta ve uzun vadeli eylem planları yapılması gerektiğini dile getirdi. Özellikle trafik kargaşası, acil toplanma alanlarının yetersizliği, su, ekmek, mazot, elektrik ve barınma gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında eksiklikler yaşandığını ifade eden Karademir, “Bu hazırlıklar yapıldıysa kamuoyuyla paylaşılmalı” diyerek belediyelerin yatay mimariye yönelik acil imar alanları açması ve bu konuda vatandaşlara destek olması gerektiğini belirtti. “Hasarlı binalar için hızlı müdahale gerekiyor” Orta hasarlı binaların güçlendirme projelerinin titizlikle takip edilmesini ve ağır hasarlı binaların hızlı bir şekilde yıkılması gerektiğini belirten Karademir, şehir genelinde saha taramasının yapılmasını talep ederek 6 Şubat depremi sonrasında yaşanan sorunların tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin hızla alınması gerektiğini vurguladı. “Deprem yorumları sadece yetkili kurumlardan gelmeli” Deprem uzmanlarına da seslenen Karademir, halkı paniğe sevk edecek açıklamalardan kaçınılması gerektiğini belirtti. “Depremle ilgili tek bilgi veren kurum Kandilli Rasathanesi’dir, farklı yorumlar halkı korkutuyor” dedi. Karademir, şehirdeki yatırımlar, umutlar ve çocuklar için manipülasyona yer verilmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu şehirde korkuyla yaşamak istemiyoruz” ifadelerini kullandı. “Devletimize güvenimiz tam” Karademir, devletin Malatya’da gerekli yatırımları yaptığını ve güvenli konutlar için destek verdiğini belirterek, belediyeler ve milletvekillerinden de şehri bir sonraki depreme hazırlıklı tutmak için çalışmaları hızlandırmalarını beklediklerini ifade etti. Depremden etkilenen tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini ileten Karademir, “Bir daha 6 Şubat sonrasında yaşadığımız sorunları yaşamak istemiyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.
0 notes
Text
Cem Avşar, Depremin Ardından Eğitime Erişimde Yaşanan Sorunları Dile Getirdi.
Cem Avşar, depremin ardından eğitime erişimde yaşanan sorunları Meclis gündemine taşıyarak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e yazılı bir soru önergesi verdi. Önergesinde, TBB’nin deprem raporuna atıfta bulunarak, 20 ay geçmesine rağmen fiziki altyapı eksikliklerinin devam ettiğini vurguladı. Avşar, hasar gören okulların durumunu, yeni açılan okul sayısını ve hâlâ konteyner veya çadırlarda eğitim alan öğrenci sayısını sordu. Ayrıca, öğretmen ve personele sağlanan barınma desteği, öğretmen açığı, çocuklar için psikolojik destek ve ders telafileri gibi konuları da gündeme getirdi. 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elâzığ, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa gibi illerde büyük yıkımlara yol açtığını, resmi verilere göre 50.783 kişinin hayatını kaybettiğini ve 14 milyondan fazla vatandaşın etkilendiğini hatırlatarak, eğitim alanındaki aksaklıkların acilen giderilmesi gerektiğini ifade etti. Read the full article
0 notes
Text
İzmir'de Kira Fiyatları Yükseliyor: BETAM Raporu ve Uzman Görüşleri
İzmir’de Kira Fiyatlarındaki Yükseliş: BETAM Raporu ve Uzman Görüşleri Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) ile bir emlak sitesinin işbirliğiyle hazırlanan ‘Sahibinden Kiralık ve Satılık Konut Piyasası Görünümü’ raporunun eylül ayı sonuçları, kira fiyatlarındaki artışları bir kez daha gündeme taşıdı. Rapora göre, satılık konutların ilan metrekare cari…
#İzmir#barınma sorunları#BETAM#emlak#emlak fiyatları#kış ayları#kira artışı#kira fiyatları#konut piyasası#mülteci etkisi
0 notes
Text
Çocuk Hakları ve Koruma Yöntemleri
Çocuk hakları, her çocuğun sahip olduğu ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan haklardır. Bu haklar, çocukların sağlıklı bir ortamda büyümelerini, eğitim almalarını ve birey olarak gelişmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. 1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk hakları konusunda dünya genelinde en önemli referans belgesidir. Çocuk hakları, her çocuğun yaşam, gelişim, korunma ve katılım haklarını kapsamaktadır. Bu yazıda, çocuk hakları ve koruma yöntemleri hakkında bilgiler vereceğiz.
Çocuk Haklarının Önemi
Çocuk Haklarının Önemi Çocuk hakları, bireylerin temel haklarının bir parçasıdır. Bu haklar, çocukların insan olarak onurlu bir yaşam sürmelerini sağlar. Çocukların haklarını bilmesi ve bu hakların korunması, sağlıklı bir toplumun temelini oluşturur. Bu bağlamda, çocukların haklarının ihlal edilmesi durumunda, toplumsal sorunlar ortaya çıkar. Bu sorunlar arasında eğitim eksiklikleri, sağlık sorunları, şiddet ve istismar yer alır. Çocuk Hakları: Korunması Gereken Temel Haklar Çocuk hakları, her bireyin insana yakışır bir yaşam sürmesi ve potansiyelini en üst düzeye çıkarabilmesi için gerekli olan temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı kritik bir kavramdır. Birçok ülke, çocukların korunması, eğitimi ve refahı için uluslararası sözleşmeler ve iç hukuki düzenlemeler aracılığıyla bu haklara saygı göstermeyi ve korumayı amaçlamaktadır. Çocuk hakları, tüm dünya için evrensel bir değer olarak kabul edilmesi gereken bir konudur. Toplumların gelişimi ve sürdürülebilir kalkınma için çocukların sağlıklı bir şekilde büyümesi ve gelişmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, çocuk haklarının korunması ve teşvik edilmesi son derece önemlidir. Çocukların gelecekteki rolü, dünya liderleri, bilim insanları, sanatçılar ve toplumsal değişimi yönlendirecek bireyler olarak şekilleneceğinden, onların haklarını korumak uluslararası bir sorumluluk haline gelmektedir. Çocuk haklarının korunması, toplumsal gelişim üzerinde olumlu bir etki yaratır. İlginizi Çekebilir; Gönüllülük ve Topluma Katkı Sağlama Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan ve dünya genelinde yaygınlaştırılmaya çalışılan evrensel prensipler, çocukların yaşama hakkı, sağlık hizmetlerine erişim, eğitim, koruma altına alınma ve katılım haklarını kapsamaktadır. Bunların yanı sıra, çocukların yaşamlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları beslenme, barınma ve tıbbi hizmetlere erişim hakları da sağlanmalıdır. Eğitim hakkı, her çocuğun nitelikli bir eğitim almasını ve kendini geliştirmesini destekler. Koruma hakları, çocukları her türlü istismar, şiddet ve ihmalden koruma amacı taşırken; katılım hakları, çocukların karar alma süreçlerine katılımını, görüşlerini ifade etmelerini ve toplumsal yaşama aktif olarak katılmalarını teşvik eder.
Çocuk Hakları Sözleşmesi
Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukları koruma ve haklarını garanti altına alma konusunda önemli bir adımdır. Bu sözleşme, devletlerin çocuk haklarını nasıl koruması gerektiğini belirtir ve bu hakların ihlaline karşı mekanizmalar geliştirir. Sözleşme, çocukların eğitim, sağlık, oyun ve sosyal hizmetlerden yararlanma haklarını güvence altına alır. Ayrıca, çocukların aile ortamında büyümeleri, şiddetten korunmaları ve istismar edilmemeleri konusunda da kesin önlemler belirler. İlginizi Çekebilir; Sosyal Adalet: Adil Bir Toplum İçin Çalışmalar Çocuk Hakları Koruma Yöntemleri Çocukların haklarının korunması, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerle de desteklenmelidir. İşte çocukların haklarını koruma yöntemleri: - Eğitim ve Bilinçlendirme Programları: Aileler, öğretmenler ve toplum, çocuk hakları konusunda bilinçlendirilmelidir. Eğitim, çocukların haklarını anlamalarına yardımcı olur ve toplumu çocukların hakları konusunda daha duyarlı hale getirir. - Hukuki Destek: Çocuk hakları ihlalleri durumunda, etkili bir hukuki destek sağlanmalıdır. Ailelerin, çocukların haklarının ihlal edilmesi durumunda başvurabilecekleri hukuki yolların bilinmesi, çocukların korunmasında kritik bir rol oynar. - Sosyal Hizmetler: Çocukların sosyal hizmetlerden yararlanmasını sağlamak, koruma yöntemlerinin önemli bir parçasıdır. Aile destek programları, psikolojik danışmanlık ve rehabilitasyon hizmetleri, çocukların ruhsal ve fiziksel sağlıklarının korunmasına katkı sağlar. - Gözlem ve Denetim Mekanizmaları: Devlet, çocukların haklarının korunması için denetim mekanizmaları oluşturmalıdır. Bu mekanizmalar, çocukların bulunduğu ortamlarda hak ihlallerinin önlenmesi ve tespit edilmesi açısından önemlidir. - İşbirliği ve Koordinasyon: Devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve aileler arasında işbirliği sağlanmalıdır. Bu işbirliği, çocukların haklarının etkin bir şekilde korunması için önemlidir. Farklı paydaşların bir araya gelmesi, çocukların ihtiyaçlarının daha iyi karşılanmasını sağlar. Çocuk hakları, her bireyin en temel hakları arasında yer alır. Bu hakların korunması, toplumun geleceği için hayati öneme sahiptir. Çocukların sağlıklı bir şekilde büyümeleri, eğitim almaları ve sosyal hayata aktif katılmaları, çocuk hakları ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, çocuk haklarının korunması konusunda gereken adımlar atılmalı ve toplumsal bir bilinç oluşturulmalıdır. Herkesin çocuk hakları konusunda duyarlı olması, gelecekte daha sağlıklı ve adil bir toplumun oluşmasına katkı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, çocuklar geleceğimizdir ve onların haklarına sahip çıkmak, toplumun sorumluluğudur. İlginizi Çekebilir; Sağlıklı Yaşam İçin Temiz Hava ve Su Bağış ve Yardım Kampanyaları: Nasıl Katkı Sağlayabilirsiniz? Kültürel Farkındalık ve Saygı Read the full article
0 notes
Text
Kolektif – Sosyal Politika (2023)
Yeni dünya düzeni, başta beslenme ve barınma sorunları olmak üzere, yoksulluk, göç, kölelik, işsizlik, güvencesizlik, örgütsüzlük ve toplumsal cinsiyet konularında yeni sorunları, yeni çalışma biçimleri ile yeni işleri, yetersiz sağlık ve eğitim uygulamalarını getirmiştir. Sosyal politikanın finansallaşması nedeniyle bulunan çözümler de beklenen faydayı sağlamıyor. Genç akademisyenlerin bu tür…
View On WordPress
#2023#Aylin Güler Ünlü#Çağatay Edgücan Şahin#Özal Çiçek#Özge Kahraman Ersöz#Öztekin Düzgün#Cüneyt Eren#Denizcan Kutlu#Emek Önder Ünlü#Fatma Yeşilkaya#Gaye Burcu Yıldız#Güven Savul#Mehmet Atilla Güler#Nika Yayınevi#Nuray Şahin#Onur Metin#Orkun Saip Durmaz#Serter Oran#Sosyal Politika#Yeniden İnşanın Eleştirisi#İlayda Erturun
0 notes
Text
Abolisyonist Yaklaşımın 5. İlkesine Dair Trans-Kapsayıcı Duruşumuzdur
Son birkaç hafta içinde, bu zamana kadar birçok konuda birlikte hareket ettiğimiz ve fikirlerini önemsediğimiz bazı veganlarla temel ve son derece önemli bir konuda ayrıştığımızı gördük. Gary L. Francione ve diğer bazı veganlar, apaçık transfobik bulduğumuz bir pozisyon benimsediler. Türkiye'nin vegan aktivist taban hareketi olarak, 10 yıldan uzun süredir, Gary L. Francione ve Anna Charlton tarafından geliştirilen Hayvan Haklarına Abolisyonist Yaklaşımın Altı İlkesini takip etmekteyiz. Yaklaşımın beşinci ilkesi, hayvan hakları aktivistlerinin neden ırkçılık, cinsiyetçilik, heteroseksizm, transfobi ve diğer tüm insan hakları meselelerine dair bir duruşu olması gerektiğinden bahsediyor. Bizim transfobiye karşı feminizmle yakın ilişki içindeki duruşumuz şu şekilde:
Abolisyonist yaklaşımın kuramcılarından Francione, transların yaşama, barınma ve iş bulma haklarını desteklediğini, ancak cinsiyet kimliklerini kabul etmeye mecbur bırakılmasının haksızlık olduğunu iddia ediyor. Oysa ki, "trans haklarını desteklemekle birlikte, trans bireylerin cinsiyet kimliğini kabul etmemek" şeklinde bir hak savunusu olamaz. Trans bireylerin karşılaştığı sorunların büyük bir kısmı zaten cinsiyet kimliklerinin reddedilmesinden kaynaklanmaktadır. Cinsiyet kimliğinin doğuştan gelen biyolojik donanımla ilgisi yoktur. Meseleyle ilgisinin olmamasına rağmen tartışmayı biyoloji vurgusu üzerine kurmak ayrımcılıktır. Üstelik, sürekli biyolojiye vurgu yapmak, yüzyıllardır süregelen ataerkinin sözde dayanaklarını yeniden ürettiği için natrans kadınlar için de problematiktir.
Francione'un trans dışlayıcı feministlerle ortak iddialarından biri de, trans haklarının natrans heteroseksüel kadınlar ve eşcinsellerin hak ve özgürlükleriyle çatışma içerdiği. Oysa ki, aralarında hem natrans heteroseksüel hem de lezbiyen ve biseksüel kadınların olduğu birçok trans kapsayıcı feminist, bu iddiayı reddediyor. Bu sözde çatışma, zaten yoğun biçimde transfobik olan toplumda ahlaki panik yaratarak sağ kanat gündemlerinin yayılması adına etkili bir araca dönüşmüş durumda. Trans bireyleri marjinalize eden her söylem, anında, önce eşcinsel kimliğini sonunda da natrans kadın kimliğini mümkün olduğunca baskılama ve bastırma üzerine kurulu muhafazakâr ajandanın bir parçası haline geliyor. Bizler Türkiye'de bu paterni, insan hakları meselelerinin birbiriyle ne kadar sıkı bağlar içerdiğinin net bir örneği olarak onyıllardır gözlemliyoruz.
Trans haklarının kadın haklarından ayrılabileceği ve kadın haklarıyla çatışmalı görülüp reddedilebileceği iddiası, iki hak mücadelesinin de yanlış anlaşılmasından başka bir şey değildir. Bu yanlış kurulumun altında yatan, trans kadınların aslında erkek olduğuna dair problemli varsayımdır. Bu yanlış önerme, mantıklı bir analiz olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Trans kadınların natrans kadın hakları hareketine zarar vereceğine dair bağnaz kehanetlerin altında, trans kadınları erkek sayan bu peşin hükümlü önerme yatmaktadır. Önerme, daha önce bahsettiğimiz üzere, trans kadınların doğuştan gelen ve cinsiyetlendirilmelerinin bazı olası tıbbi gereksinimler dışında hiçbir işlevi olmayan organları referans alınarak öne sürülmektedir. Bu sebeple, Francione'u ve abolisyonist vegan olduğunu iddia eden tüm trans dışlayıcı feministleri, bu toplumsal bağlamlı tartışmayla hiçbir ilgisi olmayan "biyolojik erkek" ifadesini kullanmayı bırakmaya davet ediyoruz. Eşcinsellere bazı organlarının üreme fonksiyonunu referans alarak "biyolojik heteroseksüel" demek ne kadar gereksiz, tuhaf ve ayrımcıysa, trans kadınları "biyolojik erkek" olarak nitelendirmek de aynı sorunları içerir.
Francione'un biyolojiyi yorumlama biçimi üzerinden bir iddiası da, trans kadınların kadın olduğunun metafizik bir inanç olduğu. Hristiyanların inanma hakkına saygı duyup metafizik inançlarını kabul etmeyi reddetmekle, trans haklarına saygı duyup trans kimliğini reddetmeyi benzer görüyor. Aynı Francione, translara karşı eşcinsellerin haklarını savunduğunu iddia ediyor. Oysa trans kimliğini biyolojik donanım sebebiyle metafizik olarak nitelendirmekle, eşcinsel kimliğini biyolojik işlev üzerinden metafizik olarak nitelendirmek arasında hiçbir fark yok.
Biyolojik sınıflandırmanın yanlış yorumlanarak cinsiyet kimliği tartışmasına katılmasından doğan yanlış önermeler terk edildiğinde ve trans kadınlar sahip oldukları kimlikle görüldüğünde, çatışmalı olduğu düşünülen tüm meselelerin farklı bir bakış açısıyla görülebileceğini düşünüyoruz. Aslında tam da bu sebeple, trans haklarıyla ilişkilendirilen meseleler trans kimliğinin kabul edilmesinden ayrı düşünülemez; bunun yapılabileceğine dair bir varsayım, bireysel ve toplumsal anlamda zararlı görüşlere zemin teşkil eden safsatalara sebep olacaktır. Transfobik ideolojinin temel önermesini reddetmeden, niyetimiz ne kadar iyi olursa olsun, transfobinin pratikteki sonuçları ve bağlamlarına da karşı çıkmamız mümkün olmayacaktır. Trans bireylerin yaşamlarını tehlikeye atan, bu ideolojinin ta kendisidir. Trans haklarını desteklediğini iddia edip de bu ideolojiyi reddetmemek, kadınların yasada erkeklerle eşit olduğunu savunup aslında eşitlik için biyolojik anlamda yeterli olmadıklarına inanmakla benzer bir çelişki içerir. Niyetiniz hak savunusu olsa dahi, bu sizi çözümün değil problemin bir parçası kılar.
Şunu da vurgulamak istiyoruz: Kadın haklarını tek cinsiyetli alanlar üzerinden tanımlamak, tehlikeli bir muhafazakarlık biçimidir. Karma cinsiyetli alanlarda erkek saldırısını ve cinsel şiddeti normalleştirir; bu perspektifin çözüm önerisi cinsel şiddetin eğitim, yaptırım ve ceza yoluyla engellenmesi değil, kadın ve erkek alanlarının ayrılmasıdır. Örneğin, pembe otobüs, plajlarda cinsiyet ayrımı ve kadınla erkeğin ayrı okullarda eğitim görmesi gibi öneriler de benzer biçimde gerekçelendirilebilir. Buradan varılacak nokta, kadınları erkeklerden korumak adına kamusal alanın tamamen ayrılması; zoraki ortak alanlarda da kadın bedeninin örtü yoluyla erkek gözünden uzak tutulmasıdır. Biz bu tabloyu tarih kitaplarından ve komşu coğrafyalardan biliyor, böyle bir yaşama hapsedilmenin düşüncesiyle dahi tedirgin oluyoruz. Öyleyse, cinsel şiddetin çözümünü böyle bir düzene kaynaklık edecek fikirlerde arayamayız.
Şu konuya açıklık getirmekte fayda var: Erkek şiddeti, aynı alanı paylaşmaktan değil, ataerkiden kaynaklanır. Biyolojisi üzerinden kadın olarak tanımlanan kişilerin iradelerini ve rızalarını yok saymaktan, bedenlerini diğerlerinin amaçlarına tek taraflı araçlık edebilecek metalar olarak görmekten kaynaklanır. Bu perspektifin üzerine gidilmediği sürece, kadınların erkeklerden ayrı tutulmaları bir işe yaramayacaktır. Aksine, ulaşılamayan arzu nesneleri olarak, ulaşıldıkları anda daha fazla şiddete maruz kalmaları oldukça muhtemeldir. Kadına şiddet haberlerini en çok muhafazakâr toplumlardan almamız tesadüf değildir.
Tüm bunlarla birlikte, abolisyonist veganlar olarak, eğitim çalışmalarının sürekliliği üzerine kurduğumuz hareketimizde, herkesin hak mücadeleleri lehine dönüşebileceğine dair umudumuzu kaybetmiyoruz. Toplumsal dönüşümü sağlıklı bir biçimde gerçekleştirebilmek için, öncelikle kendimizi dönüştürmemiz gerektiğini her fırsatta birbirimize ve çevremize hatırlatıyoruz. Bu bağlamda, aramızdan herhangi birini transfobik, ırkçı, cinsiyetçi ya da kadın düşmanı bir görüş benimsediğine dair uyarmanın, birçok ayrımcılık biçiminin son derece yerleşik olduğu bir toplumda, bir hakaret değil, yerine getirilmesi şart olan bir sorumluluk olduğunu biliyoruz. Yıllardır vegan aktivizm yapmamıza rağmen hiçbirimizin henüz tam olarak kurtulamadığı türcülük, bu konudaki en net referansımız. Nasıl ki türcülükten kurtulmamıza daha nice öğrenmeler, öğretmeler, tartışmalar, gözlemler, deneyimler ve düşünce süreçleri var; aynı şey ayrımcılığın diğer biçimleri için de geçerli. Bunun farkında olmak, ayrımcılıklardan kurtulmanın zeminini hazırlamaya dair tek çıkış noktamız ve tek umudumuz. Ayrımcı olmadığımızı iddia ederek bu zemine zarar verme hakkımız da lüksümüz de yok. Birileri bizi ayrımcı görüşlerimize dair uyarma sorumluluğunu yerine getirirken, kendi üzüntü ve hayal kırıklıklığımızı tartışmanın merkezine koymak, ayrımcılığa ve şiddete uğrayanlara hiçbir fayda sağlamaz. Bu uyarıları kişisel almayıp bir öğrenme fırsatına dönüştürmek hepimizin yükümlülüğü. Bu sebeple, bize yönelttiği tüm serzenişlere rağmen, sorumluluğumuzu yerine getirip, Francione ve abolisyonist olduğunu iddia eden trans dışlayıcı veganlara, görüşlerinin son derece transfobik ve insanların yaşamlarına kastedecek kadar da tehlikeli olduğunu belirttik. Bizimle aynı fikirde olan tüm veganları da aynı tavrı almaya, gereken uyarıları yeri geldiğince, zaman ve moral gibi kaynakları elverdiğince yapmaya davet ediyoruz.
Francione'un transfobik görüşlerine rağmen Francione'la anılan Abolisyonist Yaklaşımı savunmaya ve yaymaya devam etmemiz size ilk bakışta çelişkili görünmüş olabilir. Bu noktada şunu hesaba katmanızı isteriz: Transfobik görüşlerini kamusal alanda sadece birkaç ay önce dile getiren, üstelik 2019'da trans dışlayıcı feministlere karşı çıktığı görüşlerini oldukça detaylı, net ve sert bir biçimde dile getirmiş olan Francione'un konu hakkında birkaç yılda bir değişen görüşleri, 10 yıldan uzun zamandır Abolisyonist Yaklaşımı çalışan, üstelik bu yaklaşımı Türkiye'de başarılı bir şekilde pratiğe dökmüş olan Abolisyonist Vegan Hareket'i bağlamaz. Aksine, kurama son derece hakim olduğumuz için, kuramın insan haklarını gözetmeyi şart koşan 5. ilkesinin bizzat Francione tarafından ihlâl edildiğini görebiliyoruz. Francione'un kendi kitaplarında 6 ilkenin 6'sını da şart koştuğu, bizim de bu kitaplar ve yazıları yıllardır çalışıp benimsediğimiz düşünüldüğünde, Francione, sizlere yıllardır anlattığımız Abolisyonist Yaklaşımın gerektirdiği anlamda abolisyonist değildir. O yüzden, Abolisyonist Yaklaşımı anlatmaya ve tartışmaya devam edecek, ancak bundan sonra Francione'la hiçbir şekilde birlikte hareket etmeyeceğiz. Kurama dair kendisine referans vermemiz gerektiğinde, transfobik görüşlerine yönlendirmemek adına gereken tüm uyarıları yapacağız. Abolisyonist Yaklaşım bir taban hareketi önerisi üzerine kuruludur ve kuramcısı da dâhil olmak üzere herkes için gerekli olduğunu düşündüğümüz pozisyonu almazsak, hayvan hareketine zarar veren hiyerarşik dernek örgütlenmesinden bir farkımız kalmaz.
Sizleri, dünya üzerindeki türcü önermeler üzerine kurulmamış tek yaklaşım olmaya devam eden Abolisyonist Yaklaşımı bizlerden dinlemeye, bu bağlamda da, vegan değilseniz vegan olmaya, vegansanız bu kuramı öğrenmeye, bilinçli birer vegan aktivist olarak harekete ayırdığınız zaman ve çabayı en verimli şekilde kullanmaya davet ediyoruz. Şu an dünya üzerindeki en dinamik abolisyonist hareket olarak, bilgi, gözlem ve deneyimlerimizi atölyelerde, pikniklerde ve stantlarda sizlerle paylaşmaya can atıyoruz. Dünya üzerindeki en yaygın ve yerleşik ayrımcılığa karşı yürüttüğümüz ve hareketimizin merkezine koyduğumuz hayvan hakları mücadelesi de dâhil olmak üzere tüm hak mücadelelerimizi, dinamik taban hareketimiz yoluyla, dönüşe dönüşe, büyüye büyüye kazanacağız.
Abolisyonist Vegan Hareket
0 notes
Text
Ölmeztoprak İlk Ziyaretini Akçadağ'a Gerçekleştirdi
AK Parti Malatya Milletvekili İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak, Akçadağ Kaymakamı Ümit Fırat Böçkün’ü ziyaret ederek, Konteyner Kent alanlarında incelemelerde bulundu. AK Parti Milletvekili İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak, İl Başkan Yardımcısı Mahmut Üner Özer, Akçadağ İlçe Başkan Yardımcısı Cumali Toydaş, İlçe Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Esengül Doğan ile Akçadağ İlçe Kaymakamlığı, YİBO Konteyner Kent alanı, taziye ziyaretleri ve hane ziyaretlerinde bulundu. Akçadağ Kaymakamı Ümit Fırat Böçkün’ü ziyaret eden Ölmeztoprak, daha sonra çadır kent alanına giderek, sorunları dinledi. Deprem süreci sonrasında yapılan yatırımlara hız kesmeden devam edildiğini belirten Ölmeztoprak, “Deprem ve sonrası durumların üstesinden geleceğiz. Bugün konteyner kent alanımızı ziyaret ettik. Depremzede vatandaşlarımızın sorunlarını ve taleplerini dinledik. Devletimiz depremin ilk anında olduğu gibi bugünde milletimizin yanında, tüm kurumlarımız üzerine düşen görevi ilk günkü gibi yapıyorlar. Bizler de bu süreç sonrası oluşan şartları her an daha iyiye götürmek için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Akçadağ özelinde AK Parti kadroları olarak, yeniden imar, ihya ve inşa çalışmalarında büyük yollar kat ettik. Cenabı Hakkın yardımı, siz değerli hemşerilerimizin de desteği ile bu çalışmalar bütün hızı ile devam edecek.” İfadelerini kullandı. Önceliğinin depremin yaralarını sarmak olduğunu söyleyen Ölmeztoprak, “Akçadağ’ımızda 36 canımızı depremde kaybettik, bu acıyı en derin şekilde yaşadık. Bir kez daha hayatını kaybeden tüm depremzedelerimize yüce Rabbimden rahmet diliyorum, geride kalanlarına baş sağlığı diliyorum. Yaşadığımız bu zorlu süreci el birliği ile aşacağımıza gönülden inanıyorum. Bu anlamda ilk andan itibaren başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın destekleri, tüm bakanlarımızın olağan üstü gayret ve çabaları ile halkımızın yaşam şartlarının iyileştirilmesi için büyük bir gayret içerisinde olduk. Öncelikle kişisel ihtiyaçların karşılanması ile başlayan bu süreç barınma ve sosyal ihtiyaçlar gibi tüm alanlarda taleplere yanıt verecek şekilde çalışmalar yapmamız ile devam ediyor.” dedi. “Halkımızı Kalıcı Afet Konutları ile buluşturacağız” Akçadağ’da bulunan YİBO Konteyner Kent alanına ziyarette bulunan Milletvekili İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak konaklama sorunlarının minimuma indirildiğini ancak bireysel taleplerinde devam ettiğini belirterek, “Şuan bulunduğumuz konteyner kentte 278 konteyner bulunuyor ve konteyner kentimiz doluluk oranına sahip. Ayrıca ilçemizin tamamında konteyner kentlerimizde 578 adet konteyner bulunuyor. Barınma sorunlarını olabildiğince minimuma indirme gayreti içesindeyiz. Öncelikle geçici barınma alanlarımızı Çadır Kentler ile oluşturduk, daha sonra hızlıca Konteyner Kentlerimizin çalışmalarını sürdürdük ve bugün kalıcı barınma alanlarımızı TOKİ öncülüğü ile gerçekleştiriyoruz. İnşallah tüm bu sürecin altından kısa süre içerinde kalkacak ve halkımızı kalıcı Afet Konutları ile buluşturacağız.” şeklinde konuştu. “Esnafımızın sorunu bizim sorunumuzdur” Esnafın taleplerini göz önünde bulundurduklarını ve bu anlamada çalışmalarının sürdüğünü söyleyen Ölmeztoprak, “Aynı zamanda esnaflarımız bu süreçte çok önemli rol oynadılar, depremin ilk anından itibaren çalışan ve insanlarımızın zor anlarında yanlarında olan esnafımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Bu anlamda esnafımızın sorunu bizim sorunumuzdur diyoruz. Gayret sarf ederek bu sorunlara çözüm önerileri arıyoruz. Depremde dükkanları hasar gören esnaflarımıza geçici iş yerleri sağlıyoruz. Hasar gören 70 iş yeri için 2 ayrı bölgede toplam 70 konteyner iş yerinin yapımı tamamlandı. Tabi ki daha çok çalışacak ve daha çok gayret edeceğiz.” dedi. Akçadağ Kaymakam’ı Ümit Fırat Böçkün’ü ziyaret eden Milletvekili Ölmeztoprak çalışmaları ve gayretleri dolayısıyla teşekkürlerini ileterek, birlik ve beraberlik içerisinde bütün sorunların aşılacağını ve yeniden inşa ve ihya sürecinin çok kısa sürede tamamlanacağını ifade etti. İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak, “Birlikte Devlet Millet güçlü bir iş birliği ile bazı durumların üstesinden geldik ve inşallah gelmeye devam edeceğiz. 21 yıllık kutlu bir yürüyüş var, bir dava, bir ülkü var, bunların arkasında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte bir AK Kadromuz ve necip milletimiz var. Dolayısıyla hiçbir konunun altında kalmadığımız gibi deprem ve sonrası durumlarında üstesinden geleceğiz. Kalıcı konutlarımız, kalıcı iş yerlerimiz en kısa sürede tamamlanacak. Evlerimizde çoluk çocuk hep birlikte kutlayacağımız gelecek bayramlarımızı en kısa zamanda inşallah hep birlikte yaşayacağız.” ifadelerine yer verdi. “Ufkumuzu her zaman daha ileriye götüreceğiz” Malatya Milletvekili Ölmeztoprak, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğü ve liderliği ile başlayan ve bugünlere gelen hizmet siyasetinde yine siz kıymetli hemşehrilerimin destekleriniz ile ufkumuzu her zaman daha ileriye götüreceğiz. Bir Olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Ne güzel söylemiş Hacı Bayram-ı Veli; “İncinsen de İncitme. Her ne ararsan kendinde ara” işte bizler tam da bu bilinçle çalışacağız. Siz kıymetli hemşehrilerimizi her alanda en iyi şekilde temsil edecek, taleplerinize çözümler üretme gayreti içerisinde olacağız.” dedi. Read the full article
#Akçadağ#CumaliToydaş#İnançSiraçKaraÖlmeztoprak#KonteynerKent#MahmutÜnerÖzer#ÜmitFıratBöçkün#YİBOKonteynerKent
0 notes
Text
#evcil hayvan#evcil hayvanlar#hayvan sevgisi#kediler#köpekler#sokak hayvanları#sokak kedisi#sokak köpeği
0 notes
Text
Kocaeli'deki bu hizmet Avrupa’da yok
https://pazaryerigundem.com/haber/188453/kocaelideki-bu-hizmet-avrupada-yok/
Kocaeli'deki bu hizmet Avrupa’da yok
Yurt dışından gelerek Büyükşehir’in Barınma Merkezinde misafir edilen hasta ve refakatçileri, böyle bir hizmetin Avrupa’da bile olmadığını söyledi
KOCAELİ (İGFA) – Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli’ye sağlık sorunları nedeniyle gelip tedavi görmekte olan hasta ve refakatçilerine mağduriyet yaşamamaları için konaklama merkezinde ücretsiz hizmet vermeye devam ediyor. Büyükşehir’in “Hastanız Size, Siz De Bize Emanetsiniz” sloganıyla başlattığı ve misafirperverliği öne çıkaran bu hizmeti vatandaştan tam not alıyor. Bu bağlamda farklı şehirlerden gelerek hizmetten faydalanan ve çok memnun kalan vatandaşlar Büyükşehir’e teşekkürlerini iletmek için Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Mehmet Köse’yi ziyaret ederek Başkan Tahir Büyükakın’a mektup gönderdi. Avrupa’dan gelip Kocaeli’de tedavi gören misafirimiz Fatma Reis, “Ülkemde bu misafirperver hizmeti görmekten gurur duydum. Avrupa’da böyle bir hizmet şu anda yok. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin bu hizmeti Avrupa’ya örnek olur” diye de belirtti.
MERKEZDE HİZMETTE SINIR YOK
Büyükşehir, İzmit’teki Konaklama Merkezinde şehir dışından gelen hastalara ve refakatçilerine tedavi süreçleri boyunca konaklama hizmeti veriyor. Hastaneden tedavi gördüğüne dair evrakını teslim eden hasta ve refakatçisi barınma merkezine giriş yaparak, kendisine tahsis edilen odaya geçiyor. Ayrıca vatandaşlara sabah kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği olmak üzere 3 öğün yemek, çay ve çamaşırlarının yıkanması hizmeti ücretsiz veriliyor. Son derece güvenli bir ortamda hasta ve yakınlarına nöbetçi personel tarafından 24 saat hizmet sunuluyor.
BU HİZMET AVRUPAYA ÖRNEK OLUR
Misafirlerimizden Almanya Berlin’den gelen Fatma Reis, yaşadığı hizmetin güzelliğini anlat anlata bitiremedi. ‘’Bu hizmet Avrupa’da yok’’ diyen Fatnma Hanım, ‘’Avrupa Türkiye’yi bu konuda örnek almalı diyor’’ ifadesini kullandı. Fatma Reis, “Biz Avrupa’dan geliyoruz eşim rahatsız. Burada ölmek istemiyorum deyince Türkiye’ye geldik. İstanbul’da doktor akrabalarımız var tedavimize orada başladık. Düzce’de kızımın yanına taşındık. Düzce Hastanesinde doktorumuz Sinan hoca buraya tedavi için yönlendirdi. 1,5 aydır buradayız 2 haftamız kaldı. Burası evimiz gibi oldu çok memnunuz’’ diye konuştu.
ALMANYA’DA HASTANEYE BİLE ALMIYORLAR
‘’Allah buranın eksikliğini göstermesin. Oğlum Berlin’e gel böyle olmaz diyordu gelip buradaki hizmeti görünce çok şaşırdı’’ sözleriyle konuşmasına devam eden Fatma Hanım, ‘’Avrupa’da bile artık böyle hizmet yok. İstanbul’daki dayımın oğlu doktor, anlattım ona bu hizmeti böyle bir hizmeti kimse vermiyor nasıl olur diyerek şaşırdı. 3 öğün yemek veriliyor, çamaşırlarımız yıkanıyor, her şeyimizi veriyorlar, hizmet çok güzel. Bu hizmetin Türkiye’ye yayılmasını istiyoruz. Avrupa’nın örnek alacağı bir hizmet var burada, çok memnunuz. Ben Avrupa’da doğdum eskiden çok iyiydi ama orası şu anda burada gördüğümüz hizmetlere bakarak çok geri kalmış durumda. Mesela Almanya’da eşimle hastaneye gidiyorum hastanenin kapısından içeri beni almıyorlar. Avrupa, Kocaeli’deki bu hizmetlerden geri kalmış durumda. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı’na hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum” açıklamasını yaptı.
BAŞKAN’A TEŞEKKÜR MEKTUBU YAZDILAR
Bir diğer hasta yakını Sevim Uzun ise “Kız kardeşimin rahatsızlığı için Karadeniz Ereğli’den buraya geldik. Burada bize sunulan imkânları çok beğendik. Karşılaştığım bu hizmetin güzelliğinin karşılığını görmesi gerektiğini düşündüm. Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’a, burada çalışan personele yakınlıkları ve hizmetlerinden ötürü teşekkür etmek istedim. Bunun için Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Mehmet Köse’yi ziyarette bulunduk. Bizi çok güzel karşıladı. Başkan Tahir Büyükakın’a teşekkür mektubumuzu ilettik. Burada sunulan bu imkânların devamlılığını dileriz. Bizlere konuşma imkânı verdiğiniz için sizlere de teşekkür ediyoruz” sözleriyle duygularını dile getirdi.
BU HİZMETİ VERENE DUACIYIM
Meryem Sivrioğlu, barınma merkezinde yaşadığı süreci şu şekilde anlattı; “Düzce’den geliyorum kanser hastasıyım. Düzce Tıp Fakültesinde kemoterapi gördüm. Düzce Atatürk Hastanesinde ameliyat oldum. Doktorum tedavi için Kocaeli’deki hastaneye gönderdi, 40 gündür buradayım. İnşallah şifa bulup gitmeyi ümit ediyorum. Kaldığım yerden çok memnunum, evimdeki gibi rahatım, kim düşündüyse Allah razı olsun. Burada üç öğün yemek yiyoruz, çamaşırlar yıkanıyor, kalacak yerin temizliği çok iyi ve her şeyden önce hiçbir ücret ödemedik. Bu imkanı bize sunduğu için Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı’na çok teşekkür ediyorum ona dualar ediyorum.”
HER BELEDİYEDE BU HİZMET OLMALI
Barınma merkez sakinlerinden Sevgi Yazıcı, “59 yaşındayım göğüs kanseriyim buraya Bolu İzzet Baysal Hastanesinden gönderdiler. 1 aydır tedavi görüyorum. Biraz titiz biriyim her yerde kalamam o sebeple gelmek istememiştim ama burada evimden daha rahat ediyorum. Evim de gibiyim her şey çok güzel hizmet eden kardeşlerimiz çok iyi Allah razı olsun. Kalacak yerimiz güzel yemeklerimiz güzel çarşıya gidiyoruz, geziyoruz hiçbir kısıtlaması yok. Bize çok güzel davranıyorlar. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinden Allah razı olsun her belediye inşallah böyle imkânlar sunar örnek olmasını isterim” şeklinde konuştu. Misafirlerimizden Özer Akbulut ise “Erzurumluyum, Bolu’da yaşıyorum. Eşim kanser tedavisi görüyor, 1,5 aydır buradayız. Diğer belediyeler niye bu hizmeti vermiyor ki çok güzel bir hizmet. Belediyelerin hepsinin vermesi gerekir böyle hizmeti. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan’ına çok teşekkür ediyorum” ifadesiyle hizmetten memnuniyetini dile getirdi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes