#kira artışı
Explore tagged Tumblr posts
rayhaber · 2 months ago
Text
İzmir'de Kira Fiyatları Yükseliyor: BETAM Raporu ve Uzman Görüşleri
İzmir’de Kira Fiyatlarındaki Yükseliş: BETAM Raporu ve Uzman Görüşleri Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) ile bir emlak sitesinin işbirliğiyle hazırlanan ‘Sahibinden Kiralık ve Satılık Konut Piyasası Görünümü’ raporunun eylül ayı sonuçları, kira fiyatlarındaki artışları bir kez daha gündeme taşıdı. Rapora göre, satılık konutların ilan metrekare cari…
0 notes
cagdasyatirim · 10 months ago
Text
Tumblr media
0 notes
imarpanosu · 2 years ago
Link
#Esnaf'ın kira artışlarından dolayı zorda olduğunu söyleyen #TÜGEM Başkanı Hakan Akdoğan'ın açıklamasıyla #detay #haber için tıklayın...
0 notes
habipdogan · 7 months ago
Text
Emlak Sektöründe Yatırım Yapmanın Püf Noktaları
Emlak sektörü, doğru adımlar atıldığında uzun vadede yüksek getiri sağlayabilecek bir yatırım alanıdır. Ancak, bu sektörde başarılı olmanın yolu, piyasayı iyi analiz etmekten ve stratejik adımlar atmaktan geçer. İşte emlak sektöründe yatırım yaparken dikkat edilmesi gereken bazı püf noktaları:
1. Piyasa Araştırması Yapın
Emlak yatırımı yapmadan önce, piyasa koşullarını ve trendlerini iyi analiz etmek çok önemlidir. Bölgedeki arz ve talep dengesi, gayrimenkul fiyatlarının gelecekteki seyri hakkında ipuçları verir. Ayrıca, bölgenin ekonomik durumu, altyapı projeleri ve gelişim potansiyeli de göz önünde bulundurulmalıdır.
2. Lokasyonun Önemi
Emlak sektöründe en önemli faktörlerden biri lokasyondur. İyi bir lokasyonda bulunan gayrimenkul, hem kira getirisi açısından hem de değer artışı açısından yatırımcısına avantaj sağlar. Okullara, hastanelere, alışveriş merkezlerine ve ulaşım noktalarına yakın olan mülkler, her zaman daha cazip olacaktır.
3. Bütçenizi Doğru Belirleyin
Yatırım yapmadan önce, bütçenizi ve finansal durumunuzu gözden geçirin. Emlak yatırımı, genellikle büyük sermaye gerektiren bir alandır ve bu nedenle finansal planlamanızı iyi yapmalısınız. Kredi kullanmayı düşünüyorsanız, kredi faiz oranları ve geri ödeme koşulları hakkında detaylı bilgi edinmek önemlidir.
4. Uzun Vadeli Düşünün
Emlak yatırımı genellikle uzun vadeli düşünmeyi gerektirir. Anlık dalgalanmalar ve kısa vadeli kazanç beklentileri yerine, mülkün yıllar içinde nasıl bir değer artışı göstereceğini ve kira getirisi sağlayacağını göz önünde bulundurmalısınız.
5. Profesyonel Destek Alın
Emlak yatırımı karmaşık bir süreçtir ve bu süreçte profesyonel destek almak büyük avantaj sağlar. Bir emlak danışmanıyla çalışmak, doğru yatırım fırsatlarını değerlendirmek ve yasal prosedürleri doğru bir şekilde yönetmek açısından faydalı olacaktır.
6. Riskleri Değerlendirin
Her yatırımda olduğu gibi, emlak sektöründe de bazı riskler vardır. Ekonomik dalgalanmalar, gayrimenkul piyasasındaki değişiklikler ve hukuki sorunlar gibi riskleri göz önünde bulundurarak yatırım yapmalısınız. Bu riskleri minimize etmek için detaylı bir analiz yapmak ve doğru danışmanlarla çalışmak önemlidir.
Sonuç
Emlak sektörü, doğru adımlar atıldığında büyük kazançlar sağlayabilecek bir yatırım alanıdır. Ancak, başarılı bir yatırım için piyasa araştırması yapmak, lokasyon seçimine dikkat etmek, bütçeyi doğru belirlemek, uzun vadeli düşünmek, profesyonel destek almak ve riskleri iyi değerlendirmek gereklidir. Bu püf noktalarına dikkat ederek, emlak yatırımlarınızda başarılı olabilirsiniz.
Gayrimenkul ile ilgili tüm ihtiyaçlarınızda danışmanlarımızla kolaylıkla iletişim kurabilir, avantajlı gayrimenkul yatırımları hakkında bilgi alabilirsiniz.
📞+90 242 325 85 85
📞+90 538 433 82 93
🌐 miaantalyarealestate.com
.
.
.
.
.
.
#realtyworldtu‌rkiye
#realtyworldmia
#satılıkdaire
#kiralıkdaire
#emlakdanıs‌manlıg‌ı
#gayrimenkul
#antalya
#konyaaltı
#satılıkdaire
#kiralıkdaire
#ticarigayrimenkul
#gayrimenkulofisi
#emlak
#konyaaltıemlakofisi
#bas‌arı
#giris‌imcilik
#profesyonelgayrimenkulc‌o‌zu‌mleri
2 notes · View notes
olmazartik · 2 years ago
Text
Bundan on gün önce ev sahibim beni aradı, lafı uzatmadan kiraya yüzde on zam yapmak zorunda olduğunu söyledi. Ona sırayla doğalgaz sobası kullanmanın yasak olduğundan, ahşap pencere ve kapıların fazla soğuk geçirdiğinden, olur da birisi sobaları şikâyet ederse kendisinin zarar göreceğinden bahsettim. Kendisine daha fazla para ödemek istemiyordum. Evde bulunan iki odadan tekinin sobası yanmıyordu. Bugüne kadar da onu tamir ettirmeyi lüzumlu bulmamıştım. Bozuk şofbeninden tut, doğalgaz sobalarını yakmanın zorluğuna kadar pek çok aksaklığı olan bu eve, yeni bir kiracı bulması, en azından bu işi kısa zamanda halletmesi kolay değildi. Kendisi de durumun böyle olduğunu gayet iyi biliyordu. Tüm bunları sıralamama rağmen hala ikna olmuş görünmeyince ona sırayla şofbenin suyu ya tam kaynatıp ya tam soğuttuğundan, lavabodaki giderlerin çabuk tıkandığından, hamam böceklerinin yaz aylarında insana rahat vermediklerinden söz ettim. Hemen ertesinde de yineledim: "Eğer biri dairenizde doğalgaz sobası kullanıldığını ihbar ederse bu sizin için iyi olmaz!" Biraz abartmış olsam bile söylediklerimin içinde yalan yoktu. Sadece bu evde geçirdiğim birkaç ay tüm bunları benim için birer sorun olmaktan çıkarmıştı. Tabii ona, bunlardan bahsetmedim. Eğer tüm bu anlattıklarımdan sonra hâlâ kirayı artırma isteğinde diretiyorsa, doğalgaz sobalarını söktürüp yerine kalorifer taktırmalı; dış kapıyı, tahta pencereleri değiştirmeli, duvarları boyatmalıydı. Ev ancak bu şekilde kira artışını hak ederdi. "Anlıyorsunuz ya! Ancak, ancak bu şekilde kira artışı uygun olur," dedim. Başta karşı çıksa da anlattıklarım onu suskunlaştırdı. Tüm bu masraflar üç yıllık kira bedeli kadar olduğundan kendisi de beni haklı buldu. Yalnız bir şartı vardı: Eğer kirayı artırmıyorsam ev ile ilgili herhangi bir sorunda onu asla rahatsız etmemeliymişim. Artık aramızdaki tek münasebet de yalnızca kira alışverişi olmalıymış. Bu, oldukça uygun bir pazarlıktı. Belki üzerine gitsem iş kirayı düşürmeye kadar giderdi fakat nedense buna yeltenecek gücü kendimde bulamadım
24 notes · View notes
pazaryerigundem · 6 days ago
Text
Sosyal konut seferberliği başlıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/198012/sosyal-konut-seferberligi-basliyor/
Sosyal konut seferberliği başlıyor
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaz aylarından itibaren bir sosyal konut seferberliği başlatmayı planladıklarını açıkladı.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Bursa 8. Olağan İl Kongresi’de konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, corona virüs salgınıyla dünyanın daha fırtınalı sulara girdiğini vurgulayarak, küresel ekonomide dengeler bozulurken enflasyonun son 60-70 yılın en yüksek seviyelerini gördüğünü, Rusya-Ukrayna savaşıyla belirsizliklerin daha da arttığını söyledi.
“HİÇBİR İNSANIMIZIN SERZENİŞİNE KULAKLARIMIZI TIKAMIYORUZ”
Erdoğan tüm dünya gibi Türkiye olarak kendilerinin de bu olumsuzlukları hissettiklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
“Ekonomide önce döviz kuruyla ardından enflasyonun tetiklemesiyle başlayan hayat pahalılığı, Bursa’mızı da etkilemiştir. Bilhassa işçi, memur, emekli, çiftçi gibi sabit gelirli vatandaşlarımız bu sıkıntılarla daha çok karşılaştılar. Bir defa şu hususun bilinmesini özellikle isterim. Gerek şahsen gerek iktidar gerekse AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak hiçbir insanımızın serzenişine kulaklarımızı tıkamıyoruz.
“YAŞANAN HER SIKINTININ, ZORLUĞUN FARKINDAYIZ”
Yaşanan her sıkıntının, her zorluğun farkındayız. Evine ekmek götürmeye çalışan işçimizin de saçlarını ülkemize hizmet uğrunda ağartmış emeklimizin de yazın güneşine, kışın ayazına aldırmadan toprağı işleyen çiftçimizin de yatırım yapıp başkalarına ekmek kapısı olan sanayicimizin de her sabah dükkanını ‘bismillah’ diyerek açan esnafımızın da velhasıl hangi işi yaparsa yapsın 85 milyon vatandaşımızın her ferdinin derdini, talebini, beklentisini ve sorunlarını çok ama çok iyi biliyoruz.”
“FAHİŞ FİYATLI ÜRÜNÜ BOYKOT EDİN”
“Ekonomi programımızın temel gayesi sabit gelirliler başta olmak üzere milletimizin kur ve enflasyon dengesizliği sebebiyle maruz kaldığı refah kaybını en kısa sürede telafi etmektir.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun için evvelemirde enflasyon gibi hayat pahalılığının mazereti olarak kullanılan hususları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Uyguladığımız programın önceliği enflasyonu düşürmektir çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de enflasyon adeta tüm kötülüklerin anası konumundadır. Açgözlü fırsatçıların ne enflasyon, ne kur, ne faiz ile izah edilmeyecek keyfi fiyatlandırma alışkanlıkları elbette bizim işimizi kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. Serbest piyasa ekonomisini başıbozukluk olarak algılayan ve bunu alabildiğine istismar eden bir kesim var ama bunların da üstesinden geleceğiz. Esasen bu konuda en etkili yöntem milletimizin fahiş fiyat artışı yapan ürünleri ve hizmetleri boykot etmeleridir. Satılmayan ürünün, kullanılmayan hizmetin, alıcısı olmayan mamulün fiyatının bir önemi de kalmayacaktır.”
“SOSYAL KONUT SEFERBERLİĞİ BAŞLAMAYI PLANLIYORUZ”
Erdoğan, konut ile kira fiyatlarının, enflasyon artışında ve hayat pahalılığı algısının yerleşmesinde önemli rol oynadığını belirterek, 2024 yılında bu unsurların enflasyona etkisini asimetrik olarak gördüklerini söyledi.
Bunun da önüne geçecek bir adım atmanın hazırlığı içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, “Deprem bölgelerindeki inşa faaliyetlerinin önemli oranda biteceği yaz aylarından itibaren, ülkemizde bir sosyal konut seferberliği başlatmayı planlıyoruz. Sabit ücretli vatandaşlarımızın satın alabileceği fiyatlarla üreteceğimiz konutları, 1+1 gibi… Bunlarla inşallah sabit gelirli vatandaşlarımızı da konut sahibi yapmanın adımlarını atacağız. Bilhassa yeni yuva kuran gençlerimize bunları tahsis edeceğiz. Böylece konut ve kira fiyatlarında oluşan balon, kendiliğinden sönmeye başlayacaktır.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, doğalgaz ve elektrikte vatandaşlara sağladıkları destekleri, en fazla ihtiyaç duyanların daha fazla yararlanacağı adil modelle yeniden ele alacaklarını söyledi.
Akaryakıt fiyatlarının da enflasyon hedeflemesini bozmayacak seviyede kalmasına özen göstereceklerini aktaran Erdoğan, lüks ürünler dışında temel ihtiyaç maddelerinin vatandaşlara en uygun şekilde ulaştırılması için yeni mekanizmalar kuracaklarını dile getirdi.
“FAİZİ İNDİRMEYE BAŞLAYACAĞIZ”
Erdoğan, “Para politikasının yanı sıra uhdemizdeki diğer araçları da devreye alarak inşallah enflasyonu olması gereken seviyeye indireceğiz. Tabii bununla bir yere geliyorum. Faizi kesinlikle indirmeye başlayacağız. 2025, bunun işaret yılı olacaktır. Faiz inecek ki enflasyon da insin. Bu adımı atacağız. Bu bizim artık olmazsa olmazımız.” dedi.
ASGARİ ÜCRET MESAJI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son günlerin en çok tartışılan konusunun 22 bin 104 lira olarak belirlenen asgari ücret rakamı olduğuna dikkat çekerek, “Hemen birileri çatladı, patladı. Kusura bakmasınlar. Çatlasanız da patlasanız da biz atacağımız adımları hesaplayarak, kitabını yazarak atarız. Yüzde 30 artış, Merkez Bankamızın 2025 yılı enflasyon hedefinden yüksek olmasına rağmen açık konuşmak gerekirse bu bizim de evelallah içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan belki birilerine göre tutar değildir ama rakam ortada ve görünen o ki bu hesap yerine oturdu.” diye konuştu.
Belirlenen asgari ücret rakamının istihdam, enflasyon ve gelir arasında dengeyi gözeten bir rakam olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Biliyorsunuz asgari ücret, çalışana verilecek maaşın en alt seviyesini ifade eden bir meblağdır. İşveren daha fazla vermek istiyorsa versin, onların önünü kesen yok. Bizler ‘Sen niye bu kadar verdin?’ demiyoruz. Biz tabanı belirliyoruz. Daha fazla vereceksen, elini tutan, cebine müdahale eden yok.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, gelişmiş ülkelerde saat ücreti şeklinde belirlenen bu rakamın Türkiye’de aylık maaş olarak uygulandığını belirterek, şöyle devam etti:
“Bilhassa büyükşehirlerimizde yaşayan kardeşlerimizin kahir ekseriyeti, asgari ücretin üzerinde rakamlara çalışıyor. Şu anda 50 bin, 60 bin asgari ücret alan işçiler var. Bunlara müdahale ediliyor mu? Hayır. Ayrıca çalışanlarımız yol, yemek vesair isimler altındaki ödemelerle birlikte fiilen çok daha yüksek ücret alıyor. Buna rağmen biz tüm hesaplarımızı asgari ücret alan bir kişinin hayatını rahatça idame ettirebilmesini temin edebilecek şekilde yapıyoruz. İstihdamda bir kayıp ve gerileme yaşanmasını da arzu etmiyoruz. Buna ilaveten Türkiye’nin rekabet gücünün korunması gerekiyor çünkü rekabet gücünde bir azalmanın veya istihdam kaybının faturasını sadece işçi ve işveren değil, millet olarak hepimiz öderiz. Asgari ücret meselesinin bu gerçekler ışığında değerlendirilmesinin hakkaniyete daha uygun olacağına inanıyorum.”
“ENFLASYON ORANINDA ÇOK CİDDİ SAPMA OLURSA GEREKLİ DEĞERLENDİRMELERİ YAPARIZ”
“Bölgemizde ve dünyada olağanüstü gelişme olmazsa 2025 enflasyon hedefini tutturacağımızdan hiç şüphe duymuyoruz.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Enflasyon, haziran ayından beri istikrarlı şekilde düşüyor. İnşallah bu düşüş 2025 yılında daha da hızlanacak. Şayet enflasyon oranında çok ciddi sapma olursa tabii ki biz de buna kayıtsız kalmaz, gerekli değerlendirmeleri yaparız. İnancımız odur ki buna gerek kalmayacak. Ama biz enflasyonu daha da düşürerek sadece asgari ücretlileri değil, milletimizin tamamını rahatlatacak şekilde alım gücünü artırmayı, refah seviyesini, fiyatları stabil tutarak yükseltmek istiyoruz. Şunu da söylemek durumundayım. Özellikle son birkaç yılda ekonomi programımızı ve küresel rekabet gücümüzü riske atma pahasına asgari ücrette tarihimizin en yüksek artışlarına gittik.”
Tumblr media
0 notes
mihcihukuk · 8 days ago
Text
Kira Artışı İhtarname Örneği - Kira artışı ihtarname örneği nasıl hazırlanır? İhtarname hangi süre içerisinde gönderilir? İhtarname gönderdikten sonra ne yapılır? Avukatımız yazdı. #kiraartisiihtarnameornegi #kiratespitihtarnameornegi #mihcihukukburosu
0 notes
cengizarslantaksi · 10 days ago
Text
Tumblr media
Ticari taksi plakası, İstanbul’da her zaman yatırımcıların ve sektör profesyonellerinin dikkatini çeken bir değer olmuştur. 2025 yılına yaklaşırken, bu kıymetli yatırım aracında arz-talep dengesi ve fiyat hareketliliği yine gündemdeki yerini koruyor.
Cengiz Arslan Taxi olarak, 23 Aralık itibarıyla İstanbul’daki ticari taksi plakası fiyatlarını şu şekilde güncelledik:
Alış Fiyatı: 6.150.000 TL
Satış Fiyatı: 6.350.000 TL
Aylık Kira: 34.000 TL
Plaka Fiyatlarını Belirleyen Faktörler
Ticari taksi plakası fiyatları, birçok ekonomik ve sektörel faktörden etkilenmektedir:
Arz-Talep Dengesi: İstanbul gibi büyük şehirlerde ticari taksi sayısı sınırlıdır. Bu nedenle, yüksek talep karşısında arzın sabit kalması fiyatları yukarı çekmektedir.
Ekonomik Gelişmeler: Faiz oranları, enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar gibi makroekonomik faktörler de plaka fiyatlarını doğrudan etkiler.
Yasal Düzenlemeler: Belediyeler tarafından yapılan düzenlemeler veya yeni taksi plakası izni verilmesi gibi durumlar, piyasadaki fiyat hareketlerini değiştirebilir.
Kiralama Getirisi: Taksi plakalarının aylık kira getirisi, yatırımcıların ilgisini artıran önemli bir faktördür. Şu anki aylık kira bedeli olan 34.000 TL, cazip bir gelir fırsatı sunmaktadır.
2025’te Plaka Fiyatları Ne Yönde Seyredecek?
Yeni yıl yaklaşırken ticari taksi plakası fiyatlarının istikrarını koruyacağı, hatta talebin artmasıyla birlikte yukarı yönlü bir seyir izleyebileceği öngörülüyor. Özellikle İstanbul’daki nüfus artışı ve toplu taşıma sistemlerindeki yoğunluk, taksi kullanımına olan talebi artırıyor.
Bilindiği üzere ticari taksi plakası hem prestijli bir yatırımdır hem de düzenli nakit akışı sağlar. Önümüzdeki yıl da özellikle faiz politikalarında yaşanabilecek olası bir gevşeme ile ticari taksi plakası satışlarının artacağını tahmin eden pek çok sektör paydaşı bulunuyor.
0 notes
amiralgayrimenkul · 13 days ago
Text
✅ Yaşam güvenliği ✅ Adaletli yaşam ✅ Yaşam huzuru ✅ Tapu sistemi ✅ Uygun fiyat ✅ Değer artışı ✅ Dövizle kira ✅ Değer artış ✅ Faizsiz vade ✅ Banka Kredisi ✅ Marka Projeler ✅ Vergi avantajı ✅ Dil birliği ✅ Akdeniz İklimi ✅ Kültürel Miras ✅ Tarihi Zenginlik ✅ Ulaşım kolaylığı ✅ Doğal güzellikler ✅ Gastronomi uyumu ✅ VE çok daha fazlası..Kuzey Kıbrıs’ta!
Bugünü kaçırmayın ve geleceğinize içinde en güzel ve sağlam yatırımı bizle yapın! 🚀
@amiralgayrimenkul
Bir Emlak Yatırımında Başka Ne Aranır? 🏡🌴
0 notes
gunerkan · 14 days ago
Text
Özelleştirilebilir Raf Sistemleri: İşletmenizin Benzersiz İhtiyaçlarına Uygun Çözümler
Tumblr media
Modern işletmelerin depolama ve sergileme ihtiyaçları, teknolojinin ve tüketici davranışlarının değişmesiyle birlikte giderek karmaşık hale gelmektedir. Her işletmenin kendine özgü gereksinimleri bulunur ve bu noktada özelleştirilebilir raf sistemleri, İşletmelere hem alan optimizasyonu hem de operasyonel verimlilik sunarak rakipsiz avantajlar sağlar.
Özelleştirilebilir Raf Sistemlerinin Avantajları
Alan Optimizasyonu: Özelleştirilebilir raf sistemleri, işletmenizin mevcut alanını maksimum düzeyde kullanmanıza yardımcı olur. Bu sistemler sayesinde depolama alanınızı dikey olarak genişletebilir, dar alanları etkin bir şekilde değerlendirebilir ve ürünlerinizi organize bir biçimde yerleştirebilirsiniz.
Operasyonel Verimlilik: Depolama ve sergileme iş akışlarınızı iyileştirir. Çalışanlarınızın ürünlere hızlı ve kolay erişim sağlaması, sipariş toplama sürelerini kısaltır. Bu durum hem zamandan hem de maliyetten tasarruf sağlar.
Modüler Yapı: Raf sistemlerinin modüler yapısı, işletmeniz büyüdükçe veya iş ihtiyaçlarınız değiştikçe kolayca güncellenmesine imkan tanır.
Sektöre Özel Çözümler
Her sektörün kendine has depolama gereksinimleri vardır. Özelleştirilebilir raf sistemleri bu gereksinimlere uygun çözümler sunar:
Perakende Sektörü: Ürünlerin sergilenmesi ve kolay erişim için ayarlanabilir raflar
Lojistik: Yüksek hacimli depolama ihtiyaçları için palet raf sistemleri
Gıda: Hijyen standartlarına uygun ve kolay temizlenebilir raflar
Tekstil: Askılı ürünler için özel tasarım
Otomotiv: Ağır yüklere dayanıklı çözümler
Tasarım ve Planlama Süreci
Özelleştirilebilir raf sistemlerinin kurulumu detaylı bir planlama gerektirir. Profesyonel bir uygulama aşağıdaki adımları içerir:
İhtiyaç Analizi: Depolama ihtiyaçlarınızın detaylı çıkarılması
Alan Ölçümü: Mevcut alanın detaylı olarak ölçülmesi
Tasarım: 3D modelleme ile optimal yerleşim planının yapılması
Malzeme Seçimi: Dayanıklı ve işletmenize uygun malzeme tercih edilmesi
Uygulama: Profesyonel montaj ve kurulum
Güvenlik ve Dayanıklılık
Bu sistemlerde güvenlik ve dayanıklılık birincil öncelik olarak ele alınır. Şu kriterlere uygun çözümler sunulur:
Yük kapasitesi optimizasyonu
Sismik dayanıklık
Yangın güvenliği standartları
Periyodik bakım ile uzun ömürlü kullanım
Maliyet Etkinliği
İlk yatırım maliyeti standart raf sistemlerine göre daha yüksek gibi görünse de, uzun vadede sağladığı avantajlar maliyeti dengeler:
Alan tasarrufu ile kira giderlerinin azalması
Operasyonel verimlilik artışı
Düşük bakım maliyetleri
Modüler yapı sayesinde kolay güncelleme
Gelecek Odaklı Teknolojiler
Gelişen teknolojiye entegre olabilen raf sistemleri, işletmenizin gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik esneklik sunar. Özellikle otomasyon ve dijitalleşme ile entegrasyon özelliği, depolama sistemlerinin verimliliğini üst seviyeye çıkarır.
Özelleştirilebilir raf sistemleri, işletmenize alan ve zaman tasarrufu sağlarken, operasyonlarınızın verimliliğini artırır. Doğru planlama ve uygulama ile bu sistemler, maliyetlerinizi düşürür ve büyüyen işletme hedeflerinizi destekler. Profesyonel destek alarak, işletmenize özel bir depolama çözümü tasarlayabilir ve geleceğe emin adımlarla ilerleyebilirsiniz.
0 notes
sansadavetcom · 1 month ago
Text
Gayrimenkul Yatırımı Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Gayrimenkul, uzun vadeli değer artışı ve düzenli kira geliri sağlayan cazip bir yatırım aracıdır. Ancak, doğru seçimler yapabilmek için dikkat edilmesi gereken pek çok faktör vardır:
Lokasyon Emlak yatırımlarında en önemli faktörlerden biri lokasyondur. Merkezi yerlere, eğitim kurumlarına, hastanelere ve ulaşım hatlarına yakın konumlar, yatırımın getirisini artırır. Ayrıca bölgedeki imar projelerini takip etmek önemlidir.
Bölgesel Gelişim Potansiyeli Yeni gelişmekte olan bölgeler, genellikle düşük fiyat avantajı sunar. Ancak bu bölgelerin gelişim potansiyelini analiz etmek gerekir. Örneğin, yeni metro hatlarının geçtiği bölgeler genellikle yüksek değer artışı sağlar.
Emlak Tipi Seçimi Konut, ticari mülk ya da arsa yatırımı arasında karar verirken, bütçenizi ve yatırım hedeflerinizi göz önünde bulundurmalısınız. Ticari mülkler genelde daha yüksek kira getirisi sunarken, konutlar daha istikrarlı bir gelir kaynağı olabilir.
Uzun Vadeli Planlama Gayrimenkul yatırımları, kısa vadeli kazanç sağlamak yerine uzun vadeli değer artışı için tercih edilmelidir. Bu nedenle sabırlı olmak ve piyasa dalgalanmalarını göz önünde bulundurmak önemlidir.
0 notes
hetesiya · 1 month ago
Text
Sait Çetinoğlu Kanun gömleği giymiş zulüm: Varlık Vergisi
Kanun gömleği giymiş zulüm: Varlık Vergisi
Hayk Ertaşkıran, 20 kur’a askerlikten hasta olarak dönmüştür. Hayk’ın Karaköy’de bir ayakkabıcı dükkanı vardır. Kendisine yüklü miktarda Varlık Vergisi salınır. Kanser hastası ve yatalak olduğundan hakkını savunamaz, dükkanı evi tamamen boşaltılıp bir tek yattığı yatak bırakılır. İki gün sonra Hayk eşine; “Saint Antuan Kilisesi’nde başımıza gelen felaketler için dua et ve dönüşte Beyoğlu’ndan bir tavuk al da gel canım çekti” der. Eşi duasını yapıp satın aldığı tavukla eve döndüğünde Hayk’ın cansız bedeniyle karşılaşır. Hayk, eşi kiliseye gittiğinde mutfaktaki ocak da alındığından boşta olan havagazı musluğunu açarak hayatına son verir.
Aslında Hayk Ertaşkıran’ın hikayesi Varlık Vergisi’nin özetidir. Başka söze gerek olmamasına rağmen biraz daha altını doldurursak:
Varlık Vergisi azınlıklara yönelik bir siyasettir ve bu siyaset kendisini bir “ekonomik” uygulamanın arkasına gizler. Cumhuriyet tarihinin kara sahifelerinden biri olan Varlık Vergisi, İkinci Savaş sırasındaki hükümetin bilinçli politikaları sonucunda fiyatların artışı, sermaye birikimini hızlandırma adına, karaborsa ve vurgunculuğa göz yumulması neticesinde -buna kısaca yağma da diyebiliriz- hükümete karşı oluşan tepkileri savuşturmak ve harp sırasında oluşan aşırı kazançların vergilendirileceği gibi masum bir “iktisadi” gerekçe ile çıkarılıp, savaşın verdiği fırsattan yararlanarak (sadece bir ayağı sermayenin “Türk”leştirilmesinin sağlanması olan) azınlık mensubu vatandaşların biçilmesine ve ekonomik ve kültürel olarak silinmesine, yaşam araçları elinden alınarak göç etmekten başka bir seçenek bırakmamaya yönelik İttihatçı gelenekten gelen etnik temizlik politikasının kırbacıdır. Yasa tamamen siyasidir ve pre-kapitalist/melez bir sosyal formasyona tekabül eden uygulamayı temsil eder.
Hükümet Varlık Vergisi öncesinde yaptığı mükemmel bir manipülasyonla kendisine yönelen ve/veya yönelebilecek tepkileri azınlıklara yönelterek savuşturmayı becermiş, bu yasayla, azınlıkları iktisadi ve kültürel olarak yok ederek homojen bir yapı şekillendirme fırsatını yakalamıştır. Çünkü ülkenin geri kalanında etnik temizlik yapılmıştı, ama İstanbul hâlâ Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerden arındırılamamıştı.
EKONOMİK VE KÜLTÜREL JENOSİD
Varlık Vergisi kanun gömleği giydirilmiş zulmün adıdır. İkinci Savaş yıllarında gayrimüslim vatandaşları ödeyemeyeceği derecede borçlandırıp, onların her şeylerine el konularak tüketilmelerine ve yaşamlarını devam ettiremeyecek duruma düşürerek, bu coğrafyadan ayrılmalarına/kovulmalarına yönelik siyasetin aracıdır. Hacizlerde bütün eşyalar yağma ve müsadere edildikten sonra kira devir haklarının dahi hacze konu olması gayrimüslimlere hiçbir şekilde yaşama hakkı tanınmamasının göstergesidir. Varlık Vergisi özel bir operasyondur. Operasyon devlet, basın (i), özel sektör ve halk işbirliğinin mükemmel örneğidir.
Varlık Vergisi siyasî bir karardır ve amacı gayrimüslimlerin birikimlerine el konulması, sermayenin el değiştirmesi ve müsaderesinin çok ötesindedir. Bu yasayla gayrimüslimlerin her şeyleri müsadere edilerek ekonomik ve kültürel jenosidi amaçlanmıştır. Sermaye transferi, siyasî kararın sonuçlarından sadece biridir. Azınlıkların belleğinde Saraçoğlu’nun “haraçoğlu” olarak hatırlanması nedensiz değildir. Varlık Vergisi Kanunu’nun bu temel özelliği, dönemin gazetelerinde yer alan bazı mezat ilânlarıyla belgelenmiştir.
Çok kısa zamanda örgütlenip sonuç alınması, bir anda gayrimüslimlerin donuna varıncaya kadar soyulması, önceden bir hazırlığın ve stratejinin var olduğunun göstergesidir. Donuna varıncaya kadar derken ironi yaptığımız sanılmasın; genç kadınların çeyizlik donları da el konulanlar arasındadır.
Verginin amacını, en iyi verginin mimarları bilir; onlardan biri de Saraçoğlu’dur. Saraçoğlu verginin, gayrimüslimlerin piyasadan silinmesinin ötesinde amaçlarının olduğunu gizlememektedir. Saraçoğlu memleketi olan Ödemiş’in Gölcük yaylasında yaptığı konuşmasında “Biz bu vergiyi Türk tüccarını ön plana çıkarmak için ihdas ettik. İstanbul’da dolaştığım zaman her nereye baktım ise azınlıkların çok gösterişli işyerlerini gördüm” der.
İstanbul Defterdarlığı’nın haczedip içindeki büyüklü küçüklü 150 domuzla birlikte mezata çıkardığı (27 Şubat 1943 günlü Tasviri Efkâr) domuz çiftliği de bu tasarımın bir örneğidir. Çiftliğin satışının ikinci bir ilanının olmamasından satışın gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tesis bir Müslüman tarafından satın alınmıştır.
Varlık Vergisi vasıtasıyla, en ağır vergi tahakkuk ettirilen Barzilay ve Benjamen firmasının kullanılır durumdaki gemilerinin Deniz Yolları’na devredilip Haliç’te çürümeye terk edilmesi de yasanın siyasi karakterinin aslolduğunu belgelemektedir.
1530 LİRALIK BORCA 24 BİNLİK HACİZ
Zaten azınlık sermayesi, Kemalistlere göre rasyonel sermaye değildir. Nesim Kızı Kade’nin 1530 liralık borcuna karşılık 24 bin lira değer konulan gayrimenkulünün haczedilmesi (14 Mart 43 Yeni Asır ) uygulanan politikanın boyutunu ortaya koymaktadır. Kışın ortasında sobaların, perdelerin dahi haczedilmesi yeterince açıklayıcı olsa gerektir.
Varlık Vergisi’ni vermeyen avukatların barodan çıkarılması da bu çerçevede alınan kararlar arasındadır.
Daha dramatik örnekler de vardır: Erman ve Emil’in cenaze arabasına dahi el konulup mezatta satılmıştır (Tasviri Efkâr 6 Kasım 1943 ). Cenaze arabasına el konulup mezatta satılmasının mantığı nedir? Hangi amaca hizmet etmektedir? Cevap verelim: Azınlıklara bu coğrafyada yer yoktur. Azınlıklara bu coğrafya ölülerine dahi dar edilsin ki her şeylerini bırakıp bu ülkeden gitsinler. Hiçbir izleri de kalmasın. Cako Ventura’nın bir küçük duvar aynasına (Yeni Asır. 24 Aralık 1943 ) varıncaya kadar her şeylerine el konulması, hatta çocuk oyuncaklarının bile hacze konu olması kanunun ne kadar acımasız olduğunun göstergesi olarak da okunabilir.
O yıllarda sağlık sorunlarının çok vahim olmasına rağmen, Varlık Vergisi’yle doktorların muayene eşyalarına da el konulması (ii), azınlık mensubu doktorların ve sağlık kuruluşlarının hizmet veremez duruma getirilmesi, azınlık cemaatlerinin hastanelerine ağır vergiler konulması, vergisini ödeyemeyen avukatların barodan kayıtlarının silinmesi bu yasadan amacın gelir elde etmek olmadığının, yasanın, azınlıkların bu coğrafyadan silinmesinin aracı olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Varlık Vergisi ile müsadere edilip mezatta satılan gayrimenkullerin tahsilâta oranının Faik Ökte’nin verdiği bilgilere göre yüzde 1 civarında olması da amacın siyasi niteliğini daha açık ortaya koymaktadır.
Keyder, Varlık Vergisi’yle verilen mesajın açık olduğunu söyler: Gerçek ekonomik etkisi ne olmuş olursa olsun, bu uygulamanın verdiği mesaj açıktı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında, birçok gayrimüslim İstanbul’u terk etti. Mesaj azınlıklarca alınmıştır. Kitleler halinde bu coğrafyayı terk edecekler ya da 1964 yılında olduğu gibi kitleler halinde sınır dışı edileceklerdir.
VERGİNİN SOSYAL HİZMETİ!
11 Kasım 1942 tarihinde kabul edilen bu yasayla “verginin yüzde 70’i İstanbul’daki mükelleflere tahakkuk ettirilmiştir ve bu mükelleflerin yüzde 87’si gayrimüslimdir. Müslümanlar ise yüzde 7’lik bir oranı oluşturmaktadır. Oysa bu yıllarda Müslüman-Türk şir­ketlerde bir patlama yaşanmıştır. Anadolu eşrafı ve büyük top­rak sahipleri, hükümet politikasıyla savaş yıllarında yaratılan suni darlıktan hatırı sayılır bir birikim sağlamıştır ve bu biriki­mine İstanbul’da yeni kanal aramaktadır. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’na 1942 yılı içinde 8 bin yeni kayıt yapılarak üye sayısı 28 bine yükselmiştir. Yeni girişimcilere hazır pazar… Uygulamacılardan Ferit Melen’in “Varlık Ver­gisi sonrasında tüm Anadolu tüccarı örneğin Koçlar, Sa­bancılar bu hadise ile kendilerine yer bulmuşlardır. Bu hadisenin böyle de sosyal bir hizmeti olmuştur. Varlık Vergisi ile tüm amaçlar bir arada çözülmek istenmiştir” sözleri bu olgunun ifadesidir.
Varlık Vergisi İttihat Terakki geleneğinin devamı olarak Cumhuriyet tarihinin azınlık karşıtı politikalarının en önemli pratiklerinden biri olan ‘1934 Trakya olayları’, ‘vatandaş Türkçe konuş’ ve ’20 kur’a ihtiyatlar uygulaması’ndan sonra azınlıkların bu coğrafyada artık bir yeri olmadığını gösteren önemli siyasi uygulamalardan biridir. Anlayamayanlara 6/7 Eylül olaylarıyla 1955 yılında daha net olarak anlatılacaktır. Azınlıkların seçeneği, ülkeden gitmek ve her şeylerini burada bırakmaktır. 1948’de İsrail’e gitmek isteyen Museviler de her şeylerini bırakma karşılığında ülkeden çıkabilme izni alabilmişlerdir. Kıbrıs olayları bahane edilerek etabli Rumlar da 1964’te her şeyleri bıraktırılarak sınır dışı edilirken, Yahudilerle aynı kaderi paylaşacaklardır: ‘0 Kilo. ‘0 Dolar!’
Bir resmi gazete olan 13 Kasım 1942 tarihli Ulus’ta, Fazıl Ahmet Aykaç’ın, Son kararları Düşünerek başlıklı Varlık Vergisi ile ilgili yazısındaki ürkütücü sözleri de bu kapsamda ele alabiliriz: “Bilelim ki yapılan şey, dün haddini bilmemiş olanlara bir ceza olmaktan ziyade onu yarın unutacaklara karşı muazzam bir ihtardır”.
Bir Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınında ise şu ifadeler yer almaktadır: “İttihat ve Terakki’nin 1908’den itibaren başlattığı millî iktisat politikasına rağmen, Osmanlı sanayiinde gayrimüslimlerin ve yabancıların hemen hemen tamama yakın etkinliklerinin, 1915 yılında bile (abç) azaltılamadığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun Birinci Dünya Harbi ve sonrasında kısmen; Cumhuriyeti kuran kadro tarafından gerçekleştirilecek millileştirme faaliyetleriyle de 1930’lardan sonra derece derece düzeltileceğini belirtelim” sözleri de politika devamlılığını işaret etmektedir.
Genel kanının aksine Varlık Vergisi’yle sadece azınlık burjuvazisi hedeflenmiş değildir. Varlık Vergisi’yle azınlıkların tümünün tüketilmesi hedeflenmiştir. Başka türlü yoksulların barakalarına varıncaya kadar el konması nasıl izah edilebilir? Gayrimüslimlerin en yoksul kesimlerinden seyyar satıcı, hademe, şoför gibi günlük çalışanlardan 26 bin kişi vergilendirilmiştir. Taban 500 liradır. Bu rakam çok yerde Müslümanların tavan ödemelerine denk gelir.
Bu vergiye tabi tutulan İstanbul’daki toplam mükelleflerin(!) yüzde 25’ini oluşturan seyyar grubunda (15 bin 413 kişi), kişi başına 624 lira vergi düşer. Ücret karşılığı olarak çalışan hizmetli grubu (10 bin 991 kişi), toplam mükelleflerin yüzde 18’ini oluşturur ve kişi başına 626 lira düşer. Mülksüz gruplar, mükelleflerin (!) yüzde 43’ünü temsil ederler. Çoğu İstanbul’da Balat, Hasköy, Kuledibi, İzmir’de Keçeciler, Çankaya, Mezarlıkbaşı ve Irgat Pazarı gibi fukara mahallelerinde yaşayan proleter, alt, orta tabaka veya esnaf Musevilere, aralarında çok işadamı, tüccar, zengin bulunsa dahi, genel olarak zenginleştiniz demek yanlıştı.
İTTİHATÇI POLİTİKANIN KRİSTALİZE HALİ
Varlık Vergisi orantısızdır: Bu vergiye ilişkin bir incelemede, orantısızlık açıkça görülmektedir, İstanbul’da 100’ün üzerinde rastgele seçilen aynı güçte olan mükelleflere uygulanan verginin, firmaların gücüne kıyaslanmasında şöyle bir sonuca ulaşılmaktadır:
Etnik köken Kapital gücü-vergi ilişkisi
Ermeni tüccarlar yüzde 232
Yahudi tüccarlar yüzde 179
Rum tüccarlar yüzde 156
Müslüman-Türk tüccarlar yüzde 4.94
Bu yasa her şeye rağmen bu coğrafyada tutunabilen azınlıkların zor kullanılarak ekonomik gücünün kırılması, azınlıkların tüketilmesi için zincirleme ekonomi dışı politikaların uygulanması, ekonomik ve kültürel jenosidin pratikleri olarak İttihatçı politikanın kristalize olmuş halidir.
Vergi, ruhunda 1915 jenosidinin genlerini taşımaktadır. Başka bir ifadeyle 1915 jenosidi ruhunun 1942’de hortlamasıdır. Her ikisinde de savaş fırsatı değerlendirilmiş, savaş ortamının güç dengeleri hesap edilmiştir. Savaş süresince “tarafsızlık/savaş dışılık” politikası ile birlikte uygulanan şantaj politikasının verdiği hareket serbestliği, vergiyi uygulamada hükümete eşi bulunmaz bir fırsat ve kolaylık sağlamıştır.
Bu durum Boston’da yayınlanan Ermeni gazetesi Hairenik’in 30 Haziran 1943 tarihli sayısındaki Canavar Yine Zincirlerinden Boşandı başlıklı makalesinde dile getirildi.
Varlık Vergisi aynı zamanda İttihatçı Paşa İnönü’nün Lozan’da yarım bıraktığı ya da gerçekleştiremediği azınlıklardan kurtulma projesinin uzantısı olan İttihatçı geleneklere uygun bir projedir.
Komisyonlardaki etkin görevlerde Tophaneli Bican Bağcıoğlu, Tevfik Amca, İTC Katib-i Mesulu ve Hamallar Kahyası Reisi ve 1915 Soykırımında Konya’nın yerlisi Ermenileri ve Konya’da konaklayan Ermenileri ölüm yollarına süren Mahmut Ferit Hamal gibi eski İttihatçıların bulunması İTC’nin mutemet şeyhülislamı Hayri Efendi’nin oğlu Suat Hayri Ürgüplü’nun bütün komisyonlara hakim olup kontrol görevinde bulunması, bu kadroların yarım kalan bir hesabı görme operasyonu olarak görmemizde ayrı bir ipucudur. Bu eski İttihatçıların gerek komisyonlardaki tavırları gerekse süreci takipleri sırasındaki eylemleri de bunu doğrulamaktadır.
Aşkale’ye sevk gününe ilişkin Faik Ökte’nin söyledikleri bu konuda başkaca yorum yapmamıza gerek bırakmamaktadır; “Sevk günü eski İttihatçılardan birkaçı bana müracaatla kafileden Sekip Adut ve benzeri birkaç kişinin sağ salim dönüp dönmeyeceğini sordular”.
Vergiyi kabul eden mebusların listesinde gerek meclis bileşenleri gerekse kabul oyu veren meclis üyelerine ilk bakışta Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarının çokluğu Varlık’ın 1915’le ilişkisini bir başka açıdan da netleştirmektedir. Varlık Vergisi Kanunu oylamasına katılarak kabul oyu verenler arasında azınlık mebuslardan Ermeni Berç Türker (Keresteciyan), Rum İstamat Özdamar (Pulluoğlu) da bulunmaktadır.
VERGİNİN EKONOMİYE FAYDASI OLMADI
Verginin acımasızlığına dayanamayan, itiraz eden ve görevden ayrılan müfettişler de vardır: Faik Ökte, “Fatih şubesinde çalışan İhsan Arat mükelleflerin ıstıraplarına, gözyaşlarına birkaç aydan fazla dayanamadı. Bu işten affedilmesini istedi. Şubesi munzam vazife olarak Rifat Onat’a verildi. Bütün varlığı satılan mükelleflerin çalışma kampına gönderilmesine en evvel Ekrem Türkay itiraz etti. Dinlemediler. Türkay ayrıldı. Şubesi Vefik Pirinççioğlu’na (iii) verildi”. Varlık Vergisi bürokratları yönetim basamaklarını en hızla tırmanan bürokratlar arasındadırlar.
Ekonomik bir politika olmadığından, verginin ekonomiye bir faydası olmamıştır. Toplanılan gelirler üretken olmayan harcamalara gitmiştir. İktidar bu olanağı iktidarını sürdürebilmek için günlük harcamaların finansmanında değerlendirmiştir. İki yıllık bütçelerin karşılaştırması bunu açıkça göstermektedir.
Varlık Vergisi’nin uygulamacısı Faik Ökte’nin, devlet tarafından icra yoluyla satışa çıkarılıp el değiştiren malların yeni sahiplerinin, savaş koşullarında mal darlığı ve karaborsa nedeniyle fiyatlarının yüksek olmasından dolayı normalin üstünde fiyatla satıldığını söylemesi, Türk ve Müslüman kesimin ihtikârına göz yumulduğunun ifadesidir.
Devlet harcamalarının yüzde 38’i ve milli gelirin yüzde 3,5’i, sanayi ve hizmetler kesiminde yaratılan hâsılanın yüzde 8’i oranında tahsilât yapılmasına rağmen emisyon hacminin daralmaması, haczedilen mallar dolayısıyla (iv) piyasada mal bolluğuna rağmen fiyatların düşmemesi, Müslüman tüccarın ihtikâra devam etmesinin göstergesi olarak okunabilir.
Varlık Vergisi borçlarını ödeyemeyen İzmirli mükellefler Sivrihisar’daki zorunlu çalışma kamplarına sevk edilirken, Başvekilin memleketi Ödemiş’te bayram vardır. Ödemişliler Başvekilin onuruna eğlenceler düzenlenmektedir.
Ekonomideki zorlukların aşılması(!) için konulduğu söylenen verginin kahramanı muzaffer başvekilin yurttaşları üzerinde kazandığı zaferin anısı abideleştirilmektedir. 2 Eylül günlü Tasviri Efkâr gazetesi İzmir Ödemiş yolunun her istasyonunda halk tarafından eşine nadir tesadüf olunur tezahüratla karşılandığını birinci sahifeden ilan ederken, Saraçoğlu anıtının bir gün önce açıldığını da şöyle müjdelemektedir: Başvekille beraber: İzmir’den Ödemiş’e, Saraçoğlu anıtı dün açıldı (Tasviri Efkâr 2 Eylül 1943)
Aynı dönemde zor ekonomik koşullar altında olunmasına rağmen İnönü büstlerinin de açılışlarında da geri kalınmamaktadır. 1943 bütçesine, Atatürk anıtı proje masrafları olarak 250 bin lira konduğunu da belirtelim.
SUÇ ORTAKLARI YARATILDI
Bu arada iktidar – vaziyetin icaplarından dolayı – kendisine suç ortakları yaratmaktan da geri kalmamaktadır. İktidarına destek ve verginin meşrulaştırılması için memurlara birer kat elbise ve birer maaş ikramiye verilmesi de unutulmaz. Rejimin üst düzey bürokratları da paylarını lojman olarak alırlar. Bugünkü adıyla Namık Kemal Mahallesi (eski adıyla Saraçoğlu Evleri) o günlerin eseridir.
Tüketiciler de unutulmaz; ucuz yiyecek için onlara da buğday alımı yapılır. Bu dönemde tek tip ya da makbul vatandaş yaratma mekanizması olarak kurulan Halkevleri’ne ayrılan kaynaklar ise birkaç önemli bakanlık bütçelerinin toplamından fazladır.
Varlık Vergisi’yle yapılan harcamalardan söz açılmışken iki kalem harcamadan daha söz edelim: Biricisi; 1943 bütçesine Varlık Vergisi’ne ait her türlü ücret ve harcamalar olarak 500 bin lira ödenek konulmuştur. İkincisi, gazetelere 299 bin 888 lira ilan bedeli olarak yapılan ödemedir. Faik Ökte, “İlan dolayısıyla gazetelerle aramızda sinsi bir mücadeledir başladı. Nihayet zimmî bir anlaşmaya vardık. Borçlunun kesesinden ödenen bu tevziatın yekûnu 299 bin 888 liradır.” diye açıklar.
Gazetelere ödenen bu miktar sadece İstanbul’u kapsamaktadır. Gazeteler ya da gazeteci partililer/partili gazeteciler, iktidara desteklerinin(!) karşılığını mağdurların kesesinden almışlardır.
Varlık Vergisi’nin 14’üncü maddesi müsaderenin kanunlaştırılmasıdır. Bu madde hükmü ile vergi mükellefi kılınarak vergi yükü bindirilen birinin borcuna karşılık neredeyse bütün akrabalarının malları teminat olarak haczedilebilmektedir.
KIRIMIN KÜLTÜREL BOYUTU
Yasayı bilmeyen bir hukukçuya bu madde okunursa şaka zanneder. Kırımın bir de kültürel boyutu vardır. Bu vergi neticesinde başlayan kitlesel göç, çok önemli bir kültür birikiminin yok olmasına, kültürel iklimin çoraklaşmasına neden olmuştur. Kayıp sadece azınlık cemaatlerinin kaybı değildir söz konusu olan, kültürel soykırımdan azınlık cemaatleriyle birlikte Türkiye de kaybetmiştir.
Kültürel yıkımın bir veçhesi de, entelektüel gerilemedir. Azınlıkların içine düştüğü yoksulluk, çocuklarının eğitimine de yansımıştır. Gayrimüslimler çocuklarını okutamaz duruma gelmemişlerdir. Çoğu gayrimüslim öğrenci okullarını bırakmak zorunda kalmıştır.
Varlık Vergisi uygulaması 1948 Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde soykırım tanımının manevi ve maddi unsurlarını içermektedir: Eylemin “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla” yapılmış olması, sözleşmede maddi unsur olarak tanımlanan azınlıkların yaşam araçlarının ellerinden alınması ve bir kısmının toplama kamplarına sürülmesi “grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldırılacağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek”, azınlıkların savaş ortamında yaşama araçlarından koparılarak açlığa mahkûm edilmeleridir. Bu açıdan da Varlık Vergisi insanlığa karşı işlenen bir suçtur aynı zamanda.
Türk solunun Varlık Vergisi’nin komprador burjuvazinin tasfiyesine yönelik olduğu ve bunların tırpanlandığı değerlendirmeleri boşlukta kalmaktadır. İttihatçılığın devamı olan Kemalizm’den beslenen “sol” için bu değerlendirme normaldir. Ancak Marksist iddialı iktisatçıların da konuya aynı açıdan bakmaları ya da azınlıklara yapılan bu uygulamayı görmezden gelmeleri anlaşılmazdır. Komprador retoriğini sürdürenlerin, ecnebi mükelleflerin(!), konsolosluklarının baskısı ile Müslümanlara uygulanan oranda vergilendirilmesine -daha doğrusu vergilendirilmemesine (v) karşı suskun kalmaları ayrı bir konudur. Vatandaşların etnik kökenine göre ayırıp bir bölümünü içerideki yabancılar olarak nitelenmeleri düşündürücüdür.
ÇALIŞMA KAMPLARI YASANIN SİLAHIYDI
Borcunu ödeyemeyen mükellefler 27 Ocak’tan itibaren toplama kamplarından alınarak Aşkale’ye gönderilmeye başlanır. Sabiha Sertel, Aşkale’de yaşananları anılarında şöyle nakleder; “Gidenlerden gelen mektuplar, Allah’ın çayırında, çadırlar, barakalar içinde yaşadıklarını, yiyecek bulmadıklarını, her gün sabahtan akşama kadar taş kırdıklarını bildiriyordu. Kanun, Nazi metotlarıyla yürütülüyordu. Şükrü Saraçoğlu, efendisi Von Papen’den, Hitler’den iyi ders almıştı… Verginin bu şekilde alınması hem içte, hem dışta kötü tepkiler yaptı. Dünya basınında Türk toplumu için yüz kızartıcı yazılar çıkıyordu. Bütün gürültülere, baskılara rağmen Varlık Vergisi, hükümetin istediği geliri sağlamadı. Ekonomik durum daha da kötüleşti”.
Mükelleflerin (!) çalışma kamplarına alınmaları yasanın en önemli silahlarından olduğu için sürgünler çalışma kamplarında kötü şartlarda çalışmakta ve barınmaktadırlar. Üzerlerinde baskı olmaması düşünülemez; nitekim anlatımlar ve raporlar bunu doğrular niteliktedir. “Aşkale’ye gönderilen mükellefler kafilesine yirmi kur’a gayrimüslim ihtiyatların silâhaltına alınmaları sırasında onların komutanları olan Albay Cevat Çetin komutanlık yaptı[ğını]” da eklersek Sürgünlerin yaşadığı dehşeti belki daha iyi anlayabiliriz.
Aşkale’de tutsaklardan biri sıranın biraz dışına çıktığında komutan albayın hışmına uğrar, Albay tutsağa şiddetle vurur, aldığı darbeden dişleri dökülen tutsak yerden dişlerini toplar, tutsağın, dişlerini kanıt olarak saklayacağını anlayan albay dişleri zorla elinden alıp taşla ezer(…) Albay başka bir zaman nutkunu şu sözlerle bitirir: “Neden şikayet ediyorsunuz? Bizim köylülerimize bakın bize ürünlerinin dörtte üçünü vermek zorundalar [Toprak mahsulleri vergisi kastediliyor] yine de şikâyet etmiyorlar.” Genç bir Ermeni ise sırasından ayrılmadan şunları söyler: “Bize çiftçileriniz gibi davranmanızdan memnun olurduk, onlar dörtte üçünü veriyorlar ama çiftliklerini, tarlalarını, hayvanlarını ve evlerini ellerinde tutuyorlar ve çalışmaya devam ediyorlar, bizim için ise (bize gelince) bizi tamamen çökerttiniz, yok ettiniz. Bizden işlerimizi, evimizi ve paralarımızı aldınız. Burada biz dünyada hiçbir ülkede olmadığı bir şekilde suçlu muamelesi görüyoruz. Suçluların barınma ve yiyecek ihtiyacı karşılanır. Sadece bize hiçbir şey vermemekle kalmadınız, zorunlu ihtiyaçları karşılamak için tuttuğumuz küçük şeyleri de alıyorsunuz, bu yüzden açlıktan ölüyoruz.”
Aşkale’de zorunlu çalışmaya tabi tutulan mükelleflerden 21’i (kamplarda 10 ay kalan Parseh Gevrekyan’a göre 25’i) yani yüzde 1,5’i kampta hayatını kaybetti. Ölenlerin dini ve etnik kimliği farklı da olsa azınlıklar cenaze törenlerini birlikte yaptılar. “Sürgünler naaşları tahta üstüne koyarlar ve tarlalara gömerlerdi; yanlarında da boş bir şişenin içine ölünün isminin yazılı olduğu bir kağıt parçası koyarlardı. Papaz yoktu. İçlerinden birisi papazlık görevi yapar, cenaze ilahisini okurdu ve sonradan trisagion (üç kere kutsal duası).” (O Politis (Ο Πολίτης), Atina, Şubat 1993)
Ne yazık ki Aşkale’de ölen Varlık Vergisi kurbanlarının Kamhi, Elyazar, Romano, Kostantinidis, İosif Topaloğlu,Yeorgio Topaloğlu, İsak Antoniadi, Konstandinos İatru ve Delioğlu’nun dışında diğerlerinin kimliklerini hâlâ bilmiyor olmamız acıtıcı bir gerçeği ifade etmektedir. 20 kur’a uygulamasında ölen kurbanlar kimsenin aklına gelmemiştir. Bu kurbanların da sayıları ve kimlikleri dahi bilinmemektedir. İktidar bu ölümleri doğal ölüm saymaktadır. İzmir’de de uygulama sırasında vergi kurbanlarından dördü vefat ettiğinden çalışma kamplarına sürülemediği ifade edilmiştir (16 Ekim 1943 Anadolu). Bu dört kişinin ölümü bu zulüm şartlarında doğal ölüm sayılabilir mi?
Kendisine uygulanan verginin miktarı karşısında, Zonguldak Devrekli Kasketçi Andon kalp krizi geçirerek anında ölmüştür.
Ya kamplardaki kötü yaşam koşullarında etkilenerek sağlığı bozulanlar ve birkaç yıl içinde hayatını kaybedenler… “[D]eri ticaretiyle uğraşan 51 yaşındaki amcama bütün servetinden fazla bir meblağ vergi olarak tahakkuk ettirilmişti. Onu ödeyemedi. Çalışma kampına gönderildiğinde şeker hastası idi. Kamptan geri döndüğünden bir buçuk yıl kadar sonra kalp krizi ve tıbbi komplikasyonlar sonucu vefat etti. Birçok aile dostumuz birkaç gün veya hafta dayanamadan kamplarda vefat ettiler.”
Kamptaki yaşam koşulları çoğu tutuklu için doğal ölüm sebebi oluşturmaktadır. Bu durumdan birçok raporda söz edilmektedir:
“Kötü yaşam koşulları ve tıbbî olanakların yetersizliği nedeniyle Romano adında bir Yahudi, kısa süren bir hastalık ve yardımı istenen doktorun da hastayı muayene etmeyi reddetmesinin ardından 28 Mart 1943 tarihinde bir ahırda saman döşek üzerinde vefat etti. Bazil Konstantinidis adlı bir Rum çalışma kampından dönerken Erzurum’da vefat etti. Kendisine tıbbî yardım yapılmamıştı. Bazil Konstantinidis, vefat etmeden önce Erzurum’dan karısına yolladığı son mektupta, mücevherler dâhil olmak üzere elde mevcut son varlıklarını satmasını, bundan elde edeceği para yetişmezse eşten dosttan borç alıp vergiyi ödemesini istedi. Kocasının vefat ettiğinden haberdar olmayan eşi son ziynet eşyasını satıp zorlukla parayı toplayıp vergiyi ödedikten ve makbuzu aldıktan sonra memura Erzurum’daki yetkililere telgrafla verginin tamamen ödendiğini bildirip kocasının serbest bırakılmasını istemelerini rica etti. Vergi memuru kadına çok üzgün olduğu ancak kocası birkaç gün önce vefat ettiği için telgraf çekemeyeceği cevabını verdi.”
KAPISINA TAHSİLDAR GÖNDERECEK MÜKELLEF KALMADIĞINDA…
3 Aralık 1943 günlü Başbakanlık onayında sürgünlerin evlerine dönmesine izin verilir
Dâhiliye, Maliye, Nafia Vekâletlerine,
Varlık Vergisi borçlarını kanunun tayin ettiği müddet içinde ödemediklerinden dolayı çalışma mükellefiyetine tabi tutulmuş olan vatandaşların, aile ve iş muhitlerinde çalışarak bakiye borçlarını ödeyebilmek imkânlarını bulabilmeleri için aileleri nezdine iadeleri tensip olunur.
Arzederim. Dâhiliye, Maliye, Nafıa Vekâletlerine yazılmıştır.
Başvekil
Eve dönüşte tesadüf vapur iskelesinde İstanbul defterdarına rastlarlar, aynı vapura binerler. Sürgünler Faik Ökte’yi tanıdıklarında vapurun üst güvertesinden ona doğru eğilerek hep bir ağızdan “Yaşasın Cumhuriyet!” diye bağırırlar. Faik Ökte: “Bu uğultu ne zamandır cefa çeken bedbaht bir kitlenin alabileceği en büyük intikamdı…”
Varlık Vergisi bir muhalif oya karşılık 310 kabul oyuyla 15.3.1944 tarihinde kaldırılır.
Ancak Varlık Vergisi’yle ilgili mezat ilanları 15.3.1944 günü dâhil devam eder. Suat Kehribar (Salamon)’a ait bakır fabrikası hissedarlık hukukunun satışı 15.3.1944 Tasviri Efkâr da yer alır. Düzeltme ilanlarına rastlamadığımızdan, vergi kaldırıldıktan sonrada satışların sürdüğünü anlıyoruz. Satılamayan menkul ve gayrimenkuller artık hazine malı olmuştur, bunların mükelleflere iadesi söz konusu değildir.
Verginin kaldırıldığı oturumda konuşan toprak ağası Emin Sazak’ın sözleri 16 Mart 1943 günlü Tasvir Efkâr gazetesinde şöyle nakledilmektedir: “Hükümet bu kanun lahiyasile… vergi borçlarını affetmiş olabilir. Fakat bunlar halkın nazarında birer cani, yurdumuza ihanet etmiş kadar maznundurlar. Bir gün millet intikamını alacaktır.”
Varlık Vergisi tahsilatı ertesi yıl bitti “öngörülen hedefler” gerçekleşmedi. Ekonomi göstergeler daha da kötüleşti. Ancak bu kez kapısına tahsildar gönderecek mükellef kalmadığı gerçeğinin altını çizmek gerekir.
Sait Çetinoğlu
(i) 1942 yılı CHP iktidarında muhalif medya yok. Tamamı merkez medya. Medyayı kontrol eden Basın Konseyi’nin başında Cemal Paşa’nın özel kalemi Ulus Gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı vardır. Falih Rıfkı için tek gerçek, devletin gerçeğidir: “Hakikatin ne lüzumu var devletin hakikati yeter!”
(ii) Dişçi Nubar Peştamalcıyan’ın dişçiliğe ait alet ve edevatın mezatta satışı, 10.4.1943 Tan, Doktor Yaranusyan’ın doktor muayene eşyalarının mezatta satışı, 8.3.1943 Tasviri Efkâr
(iii) Vefik Pirinççioğlu, Diyarbakırdaki 1895-96 Ermeni kırımlarının sorumlusu Arif’in torunu ve 1915’te Diyarbakır’daki Ermeni Soykırımı sorumlularından Feyzi Pirinççioğlu’nun oğludur.1960 darbesi sonrası kurulan İnönü restorasyon hükümetinde bakanlığa getirilecektir.
(iv) Gayrimüslimlerin mallarını saklamadıkları, ticarethanelerinde bulunan malların haczedildiği gazetelerdeki haciz listelerinden anlaşılmaktadır. Zaten Milli Koruma Kanunu’nun denetimi de her an gayrimüslimlerin üzerindedir. Kaçırmaları söz konusu değildir. Gümrükteki ambarındaki mallar, akreditifler dahi hacze konu olmuştur
(v) M [Müslüman] grubunun vergileri gayet hafifti, hatta bir kısım mükellefler kendilerinden neden bu kadar az vergi tarh edilmiş olduğuna hayret etmişlerdi. Halide Edip bu meyandadır. Verginin ilanı günü sevincinden kurban kesen M mükellefler vardır” Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası s.129
KAYNAKLAR:
A.Sait Çetinoğlu, Varlık Vergisi 1942-1944, Ekonomik ve Kültürel Jenosid, Belge Y. 2009, Ali Güler, Türkiye’deki Gayri Müslimler Gnkr. Y. 1996, Anver Levi, Türkiye Cumhuriyeti’de Yahudiler iletişim y.1998, Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları İletişim Y. 2006, Çağlar Keyder, Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliğine, İletişim Y.2005, Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası. Nebioğlu,1951, Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi İmge, 2004, Muhammet Güçlü, Varlık Vergisi Kanunun Çıkarılması, Uygulanması, Kaldırılması ve Sonuçları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ege Ün 1990, Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları, Belge Y. 2000, Rıfat N. Bali Bir Türkleştirme Serüveni İletişim Y.2005. s 456 Rıfat N. Bali The “Varlık Vergisi” Affair A Study of Its Legacy selected Documents, The Isıs Pres, 2005. Sabiha Sertel, Roman Gibi 1919-1950, Cem Yayınevi, 1978 s. 240
0 notes
imarpanosu · 2 years ago
Link
#Konut fiyat artışı eksiye (-) düşerken bu ay yapılacak #kira #zam oranı da belli oldu! Tablolarla #TÜİK #enflasyon açıklaması ile #detay #haber için tıklayın...
0 notes
elazigsurmanset · 3 months ago
Text
“Sınırları Kapatacağız, Vatanı Kurtaracağız” (Lübnan – İsrail Savaşı)
Tumblr media
HP Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, İsrail-Lübnan savaşının Türkiye'ye olası yansımaları, özellikle yeni bir göçün geleceği konusunda beklentilere dikkat çeken açıklamalar yaptı. Yücel, Türkiye'nin güneydoğu sınırlarında devam eden çatışmaların ve Lübnan'dan yaşanabilecek göçlerin, ekonomik sosyo-ekonomik dengelerin olumsuz yönde olacağını vurgulayarak, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın bu konuda kamuoyunu bilgilendirdiğini ifade etti. Yücel, Türkiye'nin mülteci sorununa karşı zor durumda olduğunu belirterek, yeni bir göç dalgasının azalması, kira artışı, toplumsal düzenin yaşanması gibi sorunların daha da tetikleyebileceğini söyledi. “Sınırları kapatacağız, vatanı kurtaracağız ”kendin yap Yücel'in ayrıca Türk Hava Yolları'nın İstanbul-Beyrut seferlerinin iptal edilmesine dikkat edilerek, ancak gelişmelerin göç endişelerinin artırıldığını dile getirdi. Meclis'e sunulan soru önerisinde, Lübnan'dan Türkiye'ye gelenlerin sayısı ve statüleri hakkında detaylı bilgi talep edildi. Göçmenlerin demografik yapısı ve çıkış yolları gibi konular hakkında sorular yönelen Yücel, göçmenlerin statüsü ve çalışma izinlerine ilişkin düzenleme yapılması halinde, bunun için Türkiye'nin mevcut mülteci sorunu daha da derinleştirilebileceği konusunda uyarılarda Yücel'in soru önergesinde şu sorular yer aldı: - Oğlu 3 ay içinde Lübnan'dan Türkiye'ye gelen kişilerin sayısı - Lübnan'dan gelenlerin aile ve bireysel başvuruları ayrı ayrı dağılımı nasıl görünüyor? - Gelenlerin yaş grubu - Türkiye'ye hangi yolla giriş yapmışlar? - İstanbul-Beyrut uçuşları nasıl etkilenmiştir - Göçmenlerin uygulamaları ve çalışma izni ile ilgili düzenleme hazırlıkları Read the full article
0 notes
haber-euro-turk · 4 months ago
Text
Yüzde 25 kira artışı ne zaman bitiyor? Kira zammında son durum
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TRTHaber’de katıldığı bir programda ekonomi gündemine dair açıklamalarda bulundu. Kirada yüzde 25 sınırının devam etmesi için bir sebep olmadığını belirten Şimşek; “Kirada yüzde 25 sınırının devam etmesi için bir sebep görmüyorum, çok büyük ihtimalle devam etmez. Kredi fiyatlamasına da müdahale edilmemesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı. KAYNAK: NTV Haber
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pazaryerigundem · 2 months ago
Text
'Merkez'den aylık fiyat gelişmeleri
https://pazaryerigundem.com/haber/191877/merkezden-aylik-fiyat-gelismeleri/
'Merkez'den aylık fiyat gelişmeleri
Tumblr media Tumblr media
Merkez Bankası, Ekim ayına yönelik fiyat gelişmelerini yayımladı. Yıllık enflasyon, gıda ve temel mallar gruplarında yükselirken diğer ana gruplarda geriledi.
ANKARA (İGFA) – Merkez Bankası’nın yayımladığı Aylık Fiyat Gelişmeleri’nde Ekim raporuna göre tüketici fiyatları Ekim’de yüzde 2,88 oranında artarken, yıllık enflasyon 0,80 puan düşüşle yüzde 48,58 oldu.
Yıllık enflasyon, gıda ve temel mallar gruplarında yükselirken diğer ana gruplarda geriledi.
Ekim ayında enflasyon kompozisyonu dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak öne çıktığı ifade edilirken, aylık fiyat gelişmelerinde, bu dönemde geçici arz koşullarına bağlı ve para politikasının görece etki alanı dışında olan işlenmemiş gıda fiyatları, taze meyve ve sebze grubu kaynaklı olarak güçlü bir artış kaydettiğinin altı çizildi.
Raporda şu ifadeler yer aldı:
“Nitekim, taze-meyve sebze dışı gıda enflasyonu aylık yüzde 1,29 ile daha düşük seyretmiştir. Para politikasının etkilerinin daha çok hissedildiği temel mal ve talebe duyarlı bazı hizmet kalemlerinde ise daha ılımlı bir görünüm söz konusudur. Bu açıdan manşet enflasyon düzeyi kompozisyondaki bu düzelmeyi tam olarak göstermemekte, diğer taraftan ana eğilim göstergeleri daha net bir görünüm sunmaktadır. Temel mal grubu aylık fiyat artışı mevsimsel etkilerin gözlendiği giyim ve ayakkabı alt grubuna bağlı olarak bir önceki aya kıyasla yükselirken diğer alt grupların aylık enflasyon oranları yavaşlamıştır. Nitekim, mevsim etkilerinden arındırıldığında temel mal enflasyonunun eylül ayına kıyasla gerilediği gözlenmiştir. Bu dönemde mevsimsellikten arındırılmış hizmet fiyatlarında da aylık artış yavaşlamıştır. Bu gelişmede, zayıflama kaydeden kira ile lokanta-otel gruplarının yanı sıra, eğitim kaynaklı göreli fiyat uyarlamasının tamamlanmasının da etkisiyle diğer hizmetler grubu öne çıkmıştır. Üretici fiyatları aylık artışı ılımlı seyrini korurken, yıllık üretici enflasyonu gerileme eğilimini sürdürmüştür. Bu görünüm altında, mevsimsellikten arındırılmış verilerle ana eğilim göstergelerinde yavaşlama kaydedilmiştir.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes