#Felaket
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Yarattın dünyamda zelzele hâlâ sallanır bu hergele."
#seni sevmiyorum hayatt#monaliza#ezhel#felaket#alintilarim#dudaktan kalbe#gecenin hüznü#across the spiderverse#hayat#kitap alintilari#welcome home#the owl house#Spotify
12 notes
·
View notes
Text
#voltaire#Candide ya da İyimserlik#yazar#kitap#edebiyat#kitapalıntıları#kitapalıntısı#iyilik#hainlik#felaket#mutluluk#insan#insanlar#insanlık#keşfet
28 notes
·
View notes
Text
Öfkeden ve acıdan yanarak bir yandan adım adım olup bitenleri izliyor bir yandan da uzaktan neler yapabiliriz, yediğimizden uyuduğumuzdan daha az nasıl utanabiliriz diye uğraşıyoruz. Üç gündür çok yazıldı çizildi. Tarihsel bir felaketle karşı karşıyayız. Art arda iki büyük deprem ve on farklı bölgeye yayılmış, şehirleri yok etmiş bir yıkım. Akıldan, bilimden, teknolojiden, erdemli siyasetçilerden ve her ne yapıyorsa etiğe uygun yapan insanlardan yoksun olmanın bedelini ödüyoruz. Yozlaşma ve çürüme öyle büyük, öyle uzun zamandır var ki üstüne bir de devletin ve kurumların çöküşü ile gelen organizasyon sorunları eklenince afetlerde görmeye alışkın olduğumuz hizmetler bile aksadı. Masum insanlar, büyük mağduriyet içindeki bu halk böyle terk edilmeyi hak etmemişti. Kendi yaramızı kendimiz sarıyoruz yine. İmam Hatip ve İlahiyat mezunu, tasavvuf yüksek lisansı yapmış afetlere müdahale müdürümüz afetlerle çok da ilgili olmadığından organizasyonu yine deneyimli, bildik isimler ve STK’lar yapıyor. Herkes tek yürek olmuş çabalıyor. Büyük kısmı fay hatları üzerinde olan bu şehirlerde bir daha asla benzer bir yapı stoku yükselmemeli. Yatay mimari, çelik konstrüksiyon, sekiz dokuz şiddetinde depreme dayanıklı özel teknolojiler kullanılmalı. Konunun uzmanı değilim, uzmanları bilir. Bu ülkeye, bizim ekonomik koşullarım��za uygun bir depreme göre yapı rejimi ortaya çıkarılmak zorunda. Aynı rant çevrelerine asla yol verilmemeli buralarda. Yoksulluğun sonuçlarını görüyoruz. Hepimizi yeniden politize etmesi gerek bu depremin. İşçi hareketine/partisine, yeşiller hareketine/partisine destek verebilir, üye olabiliriz. Siyasetin iyiden doğrudan yana bir şekle, kıvama girmesi için daha politik yaşamaya odaklanmamız gerektiğini derinden hissediyorum. Nitelikli eğitim ve siyasi katılım için çabalamalı. Geleneksel siyasetin bize asla sağlıklı kaliteli barınma hizmeti vermeyeceğini, asla çağdaş akılcı ve barışçıl bir dünya kurmayacağını idrak etme vakti. Yeni binalar, güya deprem sözleşmesine göre yapılmış binalar çöktü. Bazıları sahtekârlık nedeniyle bazıları zemin çürük olduğu için. Ölümden sonra yaşam olabilir olmayabilir ama doğumdan sonra iyi bir yaşam olmalı. O bebekler, çocuklar, o çaresiz insanlar bunu hak etmiyor. Değerliyiz ve değerli olduğumuz bir dünyayı kurmak zorundayız. - Nilay Özer (8 Şubat 2023) - Fotoğraf: Khalil Hamra (Nurdağı, Gaziantep, 7 Şubat 2023)
#6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi#Deprem#Felaket#acı#Hüzün#İnsan#Nilay Özer#Yürekbalı#Khalil Hamra#Gaziantep#Kahramanmaraş#Türkiye#6 Şubat 2023#Yaşam#Ölüm#Hayat#Siyaset#Nurdağı#Afet#Yardım#Halk#Ülke
51 notes
·
View notes
Text
"Hiçbir zaman asabî olmayın ve hiddete gelmeyin. Çünkü hiddet şeytandan, sabır ise Rahman’dan gelir.
Asabîlik fayda vermez, aksine zarar ve felaket getirir. Sabır ise rahmet ve huzur getirir. Bunun içindir ki Allah birçok defa sabrı tavsiye etmiştir ve sabredenleri sever.
Bir insan en asabî halde iken bile Allah’ı hatırlarsa asabiyeti geçer. Bununla beraber haksızlığı da hiçbir zaman kabul etmeyin. Dâima haktan yana olun. Kimseye zulmetmeyin ama kimsenin de size zulmetmesine müsaade etmeyin. Hakkınızı Allah ve Resûlü'nün gösterdiği şekilde sükûnetle arayın. Allah doğru olanlarla beraberdir."
Şeyh Ali Arıncî (kuddise sırrıhû)
#asabiyet#hiddet#şeytan#sabır#rahman#zarar#felaket#rahmet#huzur#Allah#haksızlık#zulüm#sükunet#doğruluk
20 notes
·
View notes
Text
Yarattın dünyamda zelzele
Hala sallanır bu hergele
Kaybettim kalbimi ben yine..
58 notes
·
View notes
Text
1510
11 notes
·
View notes
Text
Yangınlar, depremler, ahlaksal çöküş, kadın cinayetleri, hayvan katliamları, çöküşe geçen sağlık sistemi, çürümüş siyaset, kapıda bekleyen açlık, sefalet, batan ekonomi…
Sonu gelmeyen alacakaranlık kuşağından geçiyoruz.
31 notes
·
View notes
Text
Sıkıldım sizin gösteriş budalalığınızdan, samimiyetsiz ve hoşgörüsüz sevginizden. Herşeyi maddi varlık ile paha biçen değerli saydıklarınızdan. Kalbinizi yaşadıklarınız kırmış olabilir daha sertleşmiş olabilirsiniz ama bir yol daha var. Samimiyet yoksa uzak durmayı, tek başına olmayı cesaret edemeyecek kadar zavallısınız. Sürekli lüks mekanlara gitmeyi, marka giyinmeyi, lüks araç meraklısı olmakla övünen insan, iklim krizini, bilimi, sanatı bile konuşamıyor. İnsan, felaketi doğal afetlerden beklerken asıl felaketin, kalbimizi toprağa gömmek olduğunu göremiyor.
#insan#felaket#duygular#düşünce#yaşam#tercih#dünya#sevgi#sohbet#hoşgörü#samimiyet#anlamak#düşünmek#felsefe#sorgulama#hayat tarzı#gösteriş#insanlar#bilim#sanat#iklim krizi
11 notes
·
View notes
Text
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#azra kohen#bilmek#bilmemek#duymak#duymamak#felaket#lanet
6 notes
·
View notes
Text
7 notes
·
View notes
Text
Bazen Öyle Kıyametler Öyle Yıkımlar Geçer ki Kalbinden.
Kendini Ağır Yaralı Sevdiklerini Sağ Salim Çıkarsın
Ama Benim İçin Ne Yaptın ki Demeleri ile Canlı Canlı Gömerler Seni.
#aforizmalar#postlarım#edebi yazılar#insanlar#felsefe#kitapayracı#bazen#yıkım#fedakarlık#felaket#gönül yorgunluğu#edebiyat
4 notes
·
View notes
Text
Yıkıcılık
Gündelik koşuşturmanın ortasında doğrudan keskin bir hat olarak yıkıcılık var ediliyor. Behemehal anlamlandırılan bir suretle önü alındığı bildirilen oysa gündelik yaşam hali, pratiklerini imkansız kılan her ne varsa o yıkıcılık ekseni üstünden sözüm ona didaktik bir var etme, anlatım gayretinde eyleme dönüştürülüyor. Her gün perişanlık, her yer karanlık, zifiri kapkaranlık. Bütünüyle bir bozgunculuk hali içinde her gün yurttaşın haklarının açık bir biçimde talan edilmesine devam olunuyor. Bir yönelim olarak hak ihlalleri eylemsellik olarak öne çekiliyor. Ne verili haklar, ne yazılmamış kural ve kaidelerden müteşekkil olan insanlık mefhumunun temellerindeki ihtimaller yerinde duruyor artık. Müştereklerimiz bu kesintisiz şablon içerisinde derdest olunuyor. Günlük yaşam pratikleri zora koşulurken bir hal, bir güzergah üstünde asgari bir yaşam istemi de derdest ediliyor anbean, her yerde. Muktedirin yeni ülkesinin temelleri tüm o primitif, pragmatist tehdit döngüsünü yeniden imal ederek, göz boyayan masalları aksettirip dururken korku filminin ta kendisini hakikat kılabildiği tahayyüllerle var ediliyor. Biçimsiz, mesnetsiz, yok yere değil aralıksız bir teslimiyet hali için durmadan hayata saldırıyor muktedir. Yenilendiği söylenen saha ve şu zeminde eskinin ta kendisi günbegün restore ediliyor. Bir örnek olagelen yıkım, terör, ekseninde yaşam bu saldırılarla birlikte kuşatılıyor.
Bir yerlerde birilerinin aldığı kararların herkesin hayatını etkileyebilmesidir mesele biraz daha açık bir biçimde. Yıkıcılığı keskin bir hat olarak yaşamın orta yerinde konumlandırır iken muktedir eyledikleriyle beraberce geriye dönülemeyecek olan katran karanlığının da temellerini sağlama alır. Bir gün şeriat çağrısıdır bu çıkagelen, bir gün her türlü yılışıklığı bünyesinde barındıran ekonomi politik yönetiminin arkası yarın kuşağına dönmüş siyaseti paravan kılan akçalı işlerinde. Devletlinin olur verdiklerinin milyonlarca dolarlık ranta ait pazarlarda boy göstermelerinden bu hali devamlılıkta okuyabiliriz. Bir başka halde şimdi o mimli televizyon ekranlardan, iki satır manili abuk sabuk bir tecrübe insanı diye anılan ve bildirilen bir şahsiyetin pavyon güzellemesine sahne olduğu yerde o muktedir olanların et pazarlarından pay kaptıkları yerin meselidir o yıkıcılığın işlemesi. Et pazarlarından tüm o silah, insan, uyuşturucu ticaretlerine bir biçimde kollukça yakalandığı kadar kenardan bir biçimde sümen altı edilerek götürülenlere, aralıksız bir yağmacılık halinin orta yerinde yıkım sıradanın gündelik yaşamına demirbaş kılınır. Yenilenmiş ülke tiradı aralıksız saha ve ekranlarda zikredilirken o yıkımın gündelik bir tahayyüle dönüştüğü zemin var edilir, hiçbir yere gitmeyen, ilerlemeyen, dönüşmeyen bir karanlığın ortasına demirlemiş ülke ol aralıktan görünür kılınır. Burasıdır mesele.
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli depremin yıldönümü yaklaşırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi'nin açılış törenine katıldı.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Hatay'da deprem konutlarının inşasının devam ettiğini söyleyen Erdoğan, "Çeşitli sıkıntılarla, meşakkatlerle karşılaşıyor olsak da hedefimizden asla kopmuyoruz. Amacımız mümkün olan en kısa sürede Hatay başta olmak üzere tüm depremzede şehirlerimizi yeniden ayağa kaldırmaktır" ifadelerini kullandı.
'Hatay’a Geldi Mi?'
Erdoğan'ın depremlerin en büyük yıkımı yarattığı Hatay'da “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” demesi sosyal medyada tepki çekti.
Saymaz: Muhalif Adaya Oy Verecek Şehirlere Göz Dağı
Gazeteci İsmail Saymaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleri üzerine depremden etkilenen ve AKP'li belediyelerde olan illeri hatırlattı ve şöyle dedi:
"Erdoğan, belediyesi muhalif bir partide olan şehirlere “herhangi bir şeyin gelmeyeceğini” ilan ediyor.
Nerede söylüyor?
Depremin yerle bir ettiği, CHP’li bir belediye başkanı tarafından yönetilen Hatay’da.
Bu sözler yerel seçimde muhalif adaya oy verecek her şehre gözdağıdır.
Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman’daki AK Partili belediye ile hükümet el ele ve dayanışma halinde değil miydi?
Neden bu üç şehrimiz de garip kaldı?
Geçen Kahramanmaraş’ta şehidimizin annesinin deprem çadırında yaşadığını görmedik mi?
O garip değilse…
Bu vatanda garip kimdir?
Belli ki yine bir sopalı seçime giriyoruz. İktidar muhalefetin elindeki büyükşehirleri geri almak için hizmet götürmemekle tehdit etmek dahil, hemen her yola başvuracak.
Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, doğal afet değildir.
Adaletsiz ve zalim idaredir."
Muhalefete yönelttiği eleştirilerin yanında bir de çağrı yapan Erdoğan, sorumluluğu paylaşmaya davet etmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
'İktidarın Eksiği Varsa Bunu Muhalefet Tamamlayacak'
"İktidarın eksiği varsa bunu muhalefet tamamlayacak. Belediyenin yetişemediği yerde merkezi hükumet devreye girecek. Resmi kurumların zorlandığı hususlarda sivil toplum örgütleri sorumluluk üstlenecek. Hülasaten 85 milyon, asrın birlikteliğini sergileyerek, şehirlerimizi en kısa sürede ayağa kaldırmanın yollarını arayacağız. Nasıl eleştirebilirim demek yerine 'ben ne yapabilir, nasıl katkı sunabilirim?' anlayışıyla bu meseleye yaklaşacağız. Bunu başardığımızda, hedeflediğimizden de çok kısa sürede depremin izlerini sileceğimizden şüphe duymuyorum.
Bugün buradan şu samimi çağrıyı yapmak isterim; Türkiye'deki muhalefeti, deprem konusunda polemik yapmak yerine vicdanlı, insaflı ve sorumlu davranmaya davet ediyorum."
Hatay'da 80 binin üzerinde bina yıkılmıştı.”
Yıkıcılık gündelik hayatın orta yerinde her nasıl var ediliyor, birinci elden can yakıcı bir örnek olarak baş efendinin sözleri zaten yeterince açıktır. Gayri resmi rakamlara göre en az beş yüz bin insanın canına mal olan bir deprem sonrasında, resmi rakamlarda tahribat bir yana, ilk kırk sekiz saatte devletin varlığının hiç edildiği / yok kılındığı bir zeminden iyilik var edilebilir miydi? Binlerce yurttaşın o iki, üç günlük sürede soğuktan can verdiği bir zeminde, salt öteki partiyi desteklediği için kurtarılmaktan alıkonulduğunun itirafını nasıl okuyabiliriz, başımız belaya girmeden! Merkezi yönetimin bir gölge gibi dayattığı hamleler, önyargılar söz konusuyken, insanların yaşam hakkını muhafaza etmek bir siyasi manevra hakkını doğurur mu? Bunca yalın bir halde, bir devletin en başındaki temsil sırf öyle arzuladığı için birinci senesini doldururken deprem ve sonrasında yaşatılanlar hiçbir ama hiçbir ders alınmaz mı? Bu kadar kötülüğü içselleştirip, yerel seçimler öncesinde bir kere daha aba altından sopayı çıkartarak, canlarından can çalınmış insanların yaralarına hiç merhem olunur mu, olabilir mi böyle bir şey! Tümüyle yıkıcılığı el üstüne tutarak bir ülkede kimsesizlerin kimsesi olunabilir mi? Baş amirin ortaya serdiği mutlak teslimiyetçi hal dışında on bir ilde yaşayan, sorunlarına çözüm bekleyen, halen barınma sorunundan ol gündelik yaşama geri dönüşü için rehabilitasyon ihtiyacını hisseden insanlara bu haller mi yardımcı olacaktır! Bütünüyle düşündürücü değil mi...
Abidin Yağmur’un Artı Gerçek’te yayınlanan haberidir: “Emek Partisi Mersin İl Örgütü, 11 ilde büyük yıkıma ve can kayıplarına neden olan Maraş depremlerinin yıldönümü dolayısıyla “Deprem ve Yerel Yerel Yönetimler. Emekçiler Ne Yapmalı” başlıklı bir panel düzenledi.
Panelde Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Erkan Demir ve Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan izlenimlerini ve düşüncelerini paylaştı.
'20 Gün Sonra Köylere Gittiğimizde “Sonunda Devleti Gördük” Diyorlardı'
Dr. Sevdar Yılmaz, “İlk 3 gün biz devleti yanımızda görmedik ve terk edildiğimizi düşündük. Türk Tabipleri Birliği ve diğer derneklerle, sendikalarla beraber 2 tane koordinasyon merkezi kurduk. Her iki merkezde de revirler kurduk, seyyar ekipler kurduk. Kırsalda ulaşılamayan yerlere, 186 noktaya ulaştık. Kırsaldaki kimi yerlere on beşinci, yirminci gün gittiğimizde, üzerimizde TBB ya da Hatay Tabip Odası amblemi olmadığı için insanlar “Nihayet devleti gördük” diye bize sarıldılar” dedi.
'Hırsızı Yakalıyorsunuz, Polis Almaya Gelmiyor'
Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz depremin birinci yılında Hatay’daki durumu şöyle özetledi:
*Şu anda mahallelerimizin yolları tarlaya dönmüş durumda. Köstebek yuvasına dönmüş durumda. Derin derin çukurlar var. Bunlar hurda demir için yapılıyor.
*Ağır hasarlı, oturulmayacak durumdaki binalara orta hasarlı raporu veriliyor ve insanlara bu binalarda oturabilirsiniz deniyor. Birçok orta hasarlı binanın önünde satılık yazıları var.
*Aile sağlığı merkezlerinde sıkça elektrik kesintisi oluyor, dışarıda poliklinik hizmeti vermek zorunda kalıyoruz.
*Güvenlik zafiyeti halen devam ediyor. Sürekli hırsızlıklar oluyor. Hırsızlar yakalansa da aynı gün bırakılıyor, bir başka yerde yakalanıyor. Siz yakaladığınız hırsızı polise teslim edemiyorsunuz. Polis almaya gelmiyor.
*Hijyenle ilgili sorunlarımız var. Temiz suya erişimle ilgili sıkıntımız var. Deri enfeksiyonları çok sık görülüyor ve iyileşmiyor. Çocuk, genç, yaşlı herkeste görüyoruz bu sıkıntıları.
* İş sağlığı ve işyeri güvenliği için işyerlerini gezdiğimizde işçiler için hiçbir önlemin alınmadığını, işyeri hekimleriyle, iş güvenliği uzmanlarıyla hiçbir şekilde çalışma yapılmadığını gördük.
*Hatay’da köylerin en büyük ihtiyaçlarından biri çadır. 1 yıl sonra bile çadır ihtiyacı hâlâ tam olarak karşılanamadı.
*Aşılarla ilgili problemimiz var. Aşı yüzdemiz yüzde 50’lerin altında şu an. Birçok hastalıkta aşı oranımız yüzde 50’nin altında.
*Hatay’da şu an en değerli şey demir. Ne insan sağlığı ne yaşam ne doğa önemli değil. En çok değer gören şey demir.
'Deprem Öncesinde De Deprem Anına Da Deprem Sonrasına Da Hazır Değiliz'
Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Erkan Demir de “Bu süreçten çıkardığım 2 sonuç var. Biri denetimsizlik diğeri cezasızlık. Bakanlar, deprem sonrasında yaptıkları açıklamalarda ve resmi yazılarda orta hasarlı binaların da yıkılacağını söylediler. Aradan 2 ay geçti söylem değişti. Orta hasarlı binaları da onabilirsiniz. Yeniden kullanabilirsiniz dediler. Bu binaların çoğu aslında ağır hasarlı. Birilerine, ağır hasarlı binaları orta hasarlı gibi göstermek için rüşvet veriyorlarmış. Biz ölüme davetiye çıkaran bir toplumuz. Maalesef biz depremin öncesine, deprem anına ve deprem sonrasına hazır değiliz. Ama hazır olmak zorundayız. Biz deprem ülkesiyiz. Bunu eğitimle çözmekten başka çaremiz yok” ifadelerini kullandı.
Emek Partisi Genel Başkanı Aslan: Tehdit Dilini Kınıyoruz
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hatay’daki açıklamalarına tepki gösterdi.
Aslan, “Erdoğan dün Hatay’daydı. Depremin acıları henüz ortadan kalkmamışken söylediği sözler deprem kadar ağır ve tehlikeli şeylerdi. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler birlikte çalışmazsa hizmet alamazsınız. Bunun Türkçesi şudur: Ya AKP’ye oy vereceksiniz ya AKP’ye oy vereceksiniz. Ya da AKP’ye oy vereceksiniz! Yani bizim belediyelerimize oy vereceksiniz, eğer bu tutum olmazsa depremin yaralarını da sarmayız, hizmet de vermeyiz, kaynak da ayırmayız. Muhalefetten belediyeleri kazanan olursa da onlara hizmet edebilecekleri koşulları vermeyiz. Bu kadar açık. Bir tehdit, bir şantaj politikasıdır. 89’da Özal da aynı böyle yapmıştı. Eğer elleri kolları belediye başkanı istemiyorsanız ANAP’a oy verirsiniz demişti. Sonra ANAP tarih oldu, Özal tarih oldu. Erdoğan’ın bu tutumunu bir kez daha kınıyoruz. Bu tehdit ve şantaj politikalarına müsaade etmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.”
Yıkıcılık her nasıl var ediliyor, bütünüyle tanıklıklar zaten başlı başına bir meramı açık, aleni paylaştırıyor. Bir cerahat iklimi haline dönüşmüş olagelen yeni ülke tiradının tüm o ötesi / berisi bir kere daha ağır bir insanlık sınavına dönüştürülen Maraş depremleri sonrası ortaya serilen hallerle bariz kılınıyor. İnsanların yaslarına, acılarına, onca defa söz eylemlerine, imdat çığlıklarına rağmen daha depremin hemen ardından başlayarak ilk üç, dört gün yapayalnız kılınmalarından mesela bu mesel anlaşılabilir. Birinci yıl anmalarında ortaya çıkan kadük siyasetçilerin, yarayı görmek anlamak yerine tıpkı ol baş efendi gibi, kendi bildiklerini okudukları gezi programlarından görülebilir yıkıcılık. Yarayı imdat eden, bugünkü katran karanlığına isyana meram eyleyenleri göz ardı ederek evet bir tek bunu var ederek hangi güne varılabilir. Yıkıcılık sadece depremin sunduğu ve insan eliyle kotarılan hataların ardından çıkagelen bir mesel değildir. Milyonlarca insanın hayat haklarının, arda kalanların var ettikleri iyileştirme, yardımcı olma, dayanışma talep ve beyanlarına karşı kulakların tıkandığı bir zeminde hiçbir yere varılamayacak olduğu artık muhakkaktır. Bellek Gazetecisi, Kazım Kızıl’ın vizörüne takılan birkaç dakikalık kayıt zaten bütün o yıkıcılık ekseninden artakalanı da bildirecektir. Gökhan Zan’ın var ettiği meram bu yazının da anlatmaya çalıştığının sağlamasıdır. Oradaki öfkeyi inatla hâlâ anlamayanlar var... Yok edilmiş olanı fark etsinler diye daha ne etsin insanlar. Onca acının üstüne tek bir şey kalıyor: koca bir ah! O ah da bir gün birilerine hesap olur.... O ahlar bir gün bu ülkede karanlığın, kötülüğün karşısında yapayalnız kalanların buluştuğu bir çatı olarak hakkaniyeti bildirir. Bir gün hesabı sorulur... Bir gün...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Malatya – Emrah GÜREL – Associated Press – Los Angeles Times
#meram#arzihal#söz hakkı#deneyim#deprem#unutmak yok#affetmek yok#hatay#maraş#6 şubat#felaket#meleti#dilok#antakya#sözler#karanlık çağ#fay kırığı#derin sessizlik#kalıcı kırım#nüve#iz#yara#hak#biyopolitika#cerahat sarmalı#yol nereye#kötülük#akparti#seslimeram#yıldırı
2 notes
·
View notes
Text
Çoğu zaman hatta şu anda bile nedenler arıyorum. Neden bulmaya beynimde ve kalbimde de olsa kendim kendime açıklamalar bulmaya çalışıyorum. Neden sorularının ruhumu ele geçirmesine izin vermemeye çalışıyorum ama rüyalarıma bile girince artık uyusam da geçmiyor. Etrafımdaki her şey, okuduğum bir cümle, yazdığım bir mesaj, söylediğim bir söz, gördüğüm bir görüntü, yaşadıklarımın hepsi onu hatırlatıyor. Onun umurunda bile değilken onu kendi içimdeki savaşında haklı çıkarmaya nedenler arıyorum. İğreniyorum kendimden hâlâ ve hâlâ ona güvendiğim için. Yaptıkları kendinden soğuturken sadece iyi anlarını hatırlıyorum. Git diyor ama kollarımı ve bacaklarımı bağlıyor. Duvarları arasında mahkum kalmış gibiyim. Hem nefret ediyorum hem ondan gidemiyorum. Nedendir bilmiyorum ama ben hiç kimseye bu kadar değer vermemiştim. Ama şu anda olmaktan korktuğum o insana geri dönüyorum. Ne acı... Bir kere kendimi bu çukurdan kurtarmışken şimdi göz kırpmaya bile isteğim ve halim yok. Ve yine de ne acı ki kendimi bu yola kendim sürükledim. O bileklerimi daha önce acımasızca delik deşik etmişken şimdi yine de o yola girmemeye başka yol bulmaya çalışıyorum. Fakat sorun şu ki elimde bir cam parçasıyla yürüyorum. Elimde korktuğum insanın ruhunu taşıyarak çıkmaz sokaktan başka bir yol aramaya çalışıyorum. Ölüm fermanını yazmamak için debeleniyorum. Ve hiç kimse bunun farkında değil. Çünkü ben hep gülerim. Ben hep iyiyim. Ben hep mutluyum. Hiç kimsenin bedenimin ezberden yapılan eylemlerinden haberi yok. Alışılmış bir durum olarak bedenin otomatik gülümseme ve acıyı gizleme gibi bir iğrenç bir duygusuzluğun içinde mahv olduğumdan haberi yok. Sadece anladıklarını sanıyorken içimdeki gölgesi bile olmayan bu yangında can savaşımı fark etmiyorlar. Belki de sadece fark etmek istemiyorlar bilmiyorum. Sadece şunu biliyorum ki ben artık birilerine güvenerek onların oyuncağı olmak istemiyorum. Değersiz hissetmek istemiyorum, sevilmekten korkmak istemiyorum, hayatımın her anını kuşkuyla yaşamak istemiyorum, vicdanımla haraket ederek her kese değer vererek insanın aklını kaçıracak cinsten bir deliliğin içinde akıllı olmaya çalışmak istemiyorum. Gerçekten kalbimin iyileştiğini duymak istiyorum. Ellerim titremesin istiyorum. Boynumdaki halatlatın düğümleri çözülsün artık istiyorum. Belki de bunların hiç birini hak etmiyorum ama ben de nefes almak istiyorum.
5 notes
·
View notes
Photo
Şimdi size bu fotoğraftaki yorgunuluğun hikayesini anlatacağım. Düşünün 2 büyük depreme de evde yakalanmışsınız ve sonunda ailenizi de alıp Malatya'dan Denizli'ye yola koyulmuşsunuz. Hava belki son 10 yıldır hiç olmadığı kadar soğuk ve belki son 20 yıldır hiç yağmadığı kadar kar yağıyor. Depremde kolunuza duvar yıkılmış kolunuzda ezikler var ağrıdan hissizleşen bir kolunuz var ama yaklaşık 40 saat süren bir yola çıkıyorsunuz. Normalde bu yol 12 saat sürüyor. Kar, tipi ve uykusuzluk ile 40 saat direksiyon başındasınız. 3 günlük bir uykusuzluk ve beraberinde olan migren ağrıları. Şartlar olabildiğince kötü yani. Yolculuğun 18. saatinde navigasyonun sizi yanlış yola sokmasıyla Ankara ile Aksaray il sınırları arasında yüksek bir rakımda tenha bir köy yolunda kara saplanıyor aracınız. Telefon çekmiyor kilometrelerce yürüyorsunuz çeken ufak bir yer buluyorsunuz. 112'yi arıyorsunuz yardım çağırmak için. 112 sizi Aksaray 112'ye orası da Aksaray Afad'a yönlendiriyor. Aksaray Afad size Aksaray il sınırında olmadığınızı söyleyip Ankraya 112'ye aktarıyor ve Ankara 112'de sizi Ankara Afad'a yönlendiriyor. Ankara Afad size bütün araçlarının deprem bölgesine gittiğini ayrıca sizin Ankara il sınırında olmadığınızı söylüyor. Siz de öfkeyle "Kardeşim ben neredeyim Türkiye'deyim" diyorsunuz. Neyse bir şekilde kendi çabanızla bölgedeki Jandarmaya ulaşıyorsunuz onlar da yaklaşık 3 saat sonra normal bir araçla geliyor. 3 kişi arabayı yaklaşık 2 saat boyunca kardan çıkarmak için itiyorsunuz ve sonunda o perişan olan kolunuzla gerisin geri dönüyor otobana çıkıyorsunuz. Yaklaşık 8 saat karda kaldığınız için perişan bir haldesiniz. Ve daha 400 kilometreden fazla yolunuz var. Ailenizde hastalar ve yaşlılar var. Herkesin sabrı son haddine dayanmış. Ama şükür ki neredeyse 40. Saate doğru amcanızın evine kendinizi atıyorsunuz. Geride bıraktığınız yok olmuş bir memleket, yamulmuş bir yuva, enkaz altında kalan bir geçmiş, yıkık dökük bir gelecek ve yolculuğun son saatlerinde abdest almak için durduğunuz bir yerde çektiğiniz bu fotoğraf kalıyor. Rabbim tekrarını bu millete yaşatmasın. #deprem #malatya #göç #kaçış #hayat #yorgunluk #ağrı #zorluk #fotoğraf #anı #felaket #şok #memleket https://www.instagram.com/p/CpSda7ZjKRJ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
15 notes
·
View notes
Text
"Zaten bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir." ⁓Sabahattin Ali
2 notes
·
View notes
Text
3 notes
·
View notes