Eski tadı yok artık. Eğlence anlayışım mı değişti, etrafımdaki insanlar mı, ben mi değiştim? Bilemiyorum. Tatsız, tuzsuz herşey, yaşamın biraz baharata mı ihtiyacı varr yoksa ? Anlat diyorlar ya, ne anlatayım olm ben ? mevzu hep aynı ben de siz anlatın diyorum.
Bilsem ben çözümü,susar mıyım zaten, tanımıyorlar mı beni? Yok işte, olmuyor. Bütün gün hiçbir şey düşünmeden yayılamıyorum. Eşlik et et nereye kadar şarkılara? Yok, hayır, istemiyorum. Konuşacak bir şey kalmamış demek ki insanlarla. Yapmacık gülüşler, içi boş sohbetler mi? Yok, ben onları beceremiyorum. En sevdiğim bir gün gitti böyle bomboş cuma, Bir şeyler yaşandı, oldu bitti ve anlayamadım sanırım. En sevdiğim günlerden ikincisi ise yarın. Bir diğeri de sonra ki gün işte.
Beklentisiz, öylesine, umursamadan başlayacağım güne diyerek başlıyorum günlere ama bir türlü olmuyor.
Neyse içelim. https://youtu.be/xWoEkfbmXDk?si=amrhPJb085O1UulC
uzun yıllar önce kos adasında adını bilmediğim bir meyhanede dinlemiştim bu şarkıyı, ne diyor diye hiç bakmamıştım sözlerine zaten baksam da yunanca bilmiyordum. sarhoşken güzeldi, gerçi hala çok güzel.
ah o yaz, ne güzeldin. ne çok şey dolu ve ne çok şey kaybettik.
şarkının bir kısmı şöyle ;Ve sevecek başka birini bulduysan ve kaybettiysem seni Yollara düşeceğim, nereye varacağımı bilmeden Bilinmeyen bir yerde tek başıma kalıp şarkılar söyleyeceğim
Ne güzel yazmışlar, ne de güzel söylemiş orfeas.
bir şiir geldi aklıma bir alıntı yapalım derim. çokta güzel yazar kavafis
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma-
neyse, bu yazı da burada bitsin.. içelim,
5 notes
·
View notes
Kitap Önerisi: Bitki Avcıları
Bugün size kitaplığımın en değerli parçalarından birini göstermek istiyorum. Tabii ki fiyatından dolayı değil, benzer bir çalışmanın üstelik Türkçe basılmış kaynakların yetersiz oluşundan dolayı değerini çok yüksek buluyorum.
Bugün isteyen herkes, dünyanın neresinde yetişmiş olursa olsun istediği çiçeğe ya da baharata daha kolay ulaşabiliyor. Tabii ki bu her zaman böyle değildi. Tüm bunların bu kadar kolay ulaşılabilir olmasını, türler açısından zenginliğin olmasını ve günümüzde artmaya devam etmesini girişimci ruhlu bitki toplayıcılığı yapan kaşiflere borçluyuz. Bu insanlar kendilerinden uzakta bulunan bitkileri tanımak, onların yayılımını sağlamak için yaşamlarını riske atarak bir yolculuğa çıkıyorlar. Toplumlar, bitkisel hammaddeleri elde edebilmek için birbirleriyle savaşıp, tohumlar üzerinden anlaşmalar imzalıyorlar.
Bu kitapta da işte modern dünyanın şekillenmesine katkı sağlayan geçmişin ve günümüzün bitki avcılarının hikayeleri yer alıyor. Bilim insanlarına göre dünyadaki bitki türlerinin yalnızca dörtte üçünü sınıflandırabilmiş durumdayız. Bu da demek oluyor ki geleceğin bitki avcılarının kat etmesi gereken uzun bir yol var.
Kitabın içindekiler kısmını diğer görsellerde paylaştım. Ayrıca hemen hemen her ana başlıkta tarihsel değeri yüksek tıpkıbasım belgeler mevcut. Bunların bir kısmına @internetarchive üzerinden ulaşabiliyorsunuz ama elinizin altında olması kitabı kurcalarken belgelerden yararlanmak daha başka bir şey. Biz bunu Nutuk okurken çok iyi anladık çünkü. Oradaki savaş planları, çizimler, haritalar da olmadan metni anlamanız kolay olmuyor.
Ben bu kitabı ve diğer otuza yakın kitabı 2018'de kazandığım ilk maaşımın yarısıyla almıştım. Şimdilerde baskıları tükenmiş durumda. Nadir Kitap gibi yerlerde sahaflardan bulabiliyorsunuz ama ciddi anlamda yüksek fiyatlara satılıyor. Çok yüksek bir fiyata almak yerine, ilginizi çektiyse @isbankasikulturyayinlari na tekrar baskı için mail yoluyla baskı oluşturabilirsiniz. 🥰
11 notes
·
View notes
Soykırımın provası: Çarşîya Şewitî
Ermeni Soykırımı’ndan 20 yıl önce “Çarşîya Sipehi”yi yakarak “Çarşîya Şewitî” haline getiren İttihak ve Terakki zihniyeti, o dönem soykırım provasını yaparak, Ermeni, Yahudi, Süryani ve Rumlara ait olan bin 700 ev ve 2 bin 500 dükkanı yağmaladı.
YILMAZ KAYA
Amed’de tarihi 1700’lü yıllara kadar giden ve 2000’li yıların başına kadar da halkın giysiden, zücaciyeye, bakırdan zahireye, hediyelik eşyadan, kaçak tütün ve çaya, kışlık erzaktan baharata kadar her türlü ihtiyacını karşıladığı çarşı yakın bir zamana kadar AVM özelliğini taşıyordu.
Kürtçe’de “Göz alıcı, güzel, hoş” anlamına gelen “Sipêhi” sıfatıyla anılan çarşı, Ermeni soykırımı öncesinde 1895 ve 1914 yıllarında gayrimüslimlerin mallarına el konulması ve ekonomilerinin çökertilmesi hedeflenen iki büyük yangın sonrasında o tarihten bu yana halk tarafından “Çarşîya Şewitî” olarak anılıyor.
Sur’un en önemli alışverişinin yapıldığı Dağkapı ve Balıkçılarbaşı semtinin kesiştiği noktada bulunan çarşı, günümüzde de özellikle dar gelirlilerin ya da kırsal alandan gelenlerin ihtiyaçlarını temini için tercih ettiği çarşıların başında geliyor.
1878 Ayestefanos/Berlin Antlaşmalarıyla dini azınlıkların haklarının tanınması en çok İttihat ve Terakki çevrelerince hoş karşılanmamış ve Osmanlı topraklarında en büyük dini azınlık olan Ermeniler hedef haline getirilmişti. Daha sonra İngiltere başta olmak üzere 6 batılı devletin, 11 Mayıs 1895 tarihinde Babıâli’ye verdikleri bir nota ile Vilâyât-i Sitte diye adlandırılan Diyarbekir, Erzurum, Bitlis, Van, Sivas ve Elazığ vilayetlerinde gayrimüslimlere yönelik ıslahat yapması için baskı yapınca, "Ermeniler ayaklanacaklar, bağımsızlıklarını ilan edecekler" gibi propagandalar sonucunda devletin de desteğiyle Ermeniler Kilikya bölgesi başta olmak üzere saldırıya uğradı ve malları talan edildi. 1890'ların ortalarından itibaren Tokat, Kayseri, Sivas, Sason, Yozgat, Adana başta olmak üzere Anadolu'nun birçok bölgesinde Ermenilere yönelik saldırılar belli aralıklarla sürdürüldü. Binlercesi katledildi, mallarına el konuldu, sürgüne gönderildiler.
1895’te Amed’de Ermenilere saldırı
Amed'de ise Ermenilere yönelik en büyük saldırı 1895 yılında yaşandı. Her kesime karşı ılımlı ve hoşgörülü tavırlarıyla tanınan Vali Sırrı Paşa’nın görevinden ayrılmasından sonra Halep Valisi iken gayrimüslimlerin mallarına el koyduğu için görevden el çektirilen Enis Paşa, Diyarbekir vilayetine Vali olarak atandı. Vali Enis Paşa’nın da kışkırtmasıyla kentin ileri gelen İttihat ve Terakki yöneticileri ile beyler, Ermenilere azınlık haklarının verilmesi, okul açmaları, devlet kademelerinde yer almaları, mülk edinmeleri gibi imtiyazların sağlanması halinde “silahlanarak ayaklanacakları” iddialarını ileri sürülerek Mabeyn-i Hümayum’a telgraf çekerler. Telgraf Süleyman Nazif tarafından kaleme alınır ve İttihat ve Terakki yöneticileri ile kentin ileri gelen işbirlikçileri tarafından imzalanır.
Saray’a telgraf gönderirler
Telgrafta, “Dört beş yıldan beri vatanımız ecnebi entrikalarına ve Ermenilerin taşkınlıklarına sahne olmaktadır. Aziz vatanımızın önemli bir parçası olan altı vilayetin ıslahat namı verilen ‘imtiyaz’ ile Ermenilere terk edileceği gelen haberlerden ve mevcut uygulamalardan anlaşılıyor. Osmanlı Devletine ait olan bu altı vilayetin bu şekilde devletimizden kopartılmak istenmesi hepimizi üzmüş ve her evi mateme çevirmiştir. Ortada ıslahatı gerektirecek herhangi bir sebep yoktur. Bugün Müslümanlardan daha fazla mutlu ve mesut bir şekilde hayatlarını sürdüren Ermeniler, öyle iddia edildiği gibi fakir ve merhamete muhtaç değillerdir…” ifadelerine yer verilerek, Ermeniler başta olmak üzere azınlıklara verilecek haklara karşı olduklarını gerekirse kan dökeceklerini belirtirler.
Ermenilere yönelik bu kışkırtma ve gerginlik devam ederken, IV. Ordu Komutanlığı tarafından Amed’e 8 Ekim’de 400 kişilik özel bir askeri birlik gönderilir.
Fransız Konsolos, önceden uyarı yapar
30 Ekim tarihinde Fransa Konsolosu Meyrier, İstanbul’daki Fransız Sefiri Cambon’a çektiği telgraflarda bölgedeki Müslüman eşrafın reform tasarılarını protesto etmek için eski Yemen Valisi Cemil Paşa'nın evinde toplandıklarını, daha önce Sason olaylar��na karışmış Zilan Şeyhi’nin de bu toplantıya katıldığını ve toplantıya katılanların Hıristiyanlara saldırmaya hazırlandıklarını elçiliğe bildirir.
‘Ermeniler camiye saldırdılar’ yalanı
Konsolos Meyrier, 1 Kasım 1895 günü ise Ermeni cemaatinin ileri gelenleri ile birlikte Vali Enis Paşa’ya giderek endişelerini dile getirirler. Vali, rahat olmalarını herhangi bir olay çıkmasına izin vermeyeceğini söyler. Ancak iki saat sonra Ulu Cami’de kılınan Cuma namazı sonrası “Ermeniler camiye saldırdılar” denilerek Ermenilere saldırılar başlar. Ulu Cami’nin sağında bulunan Çarşîya Spêhî’de bulunan gayrimüslimlere ait dükkânlar ateşe verilir. Aynı şekilde yine gayrimüslimlerin yoğunlukta olduğu Xançepek mahallesine de saldırıda bulunulur. Ermeniler yangına müdahale edemezken, canlarını kurtarmak için evlerinde ve damlarda mevzi kurarak kendilerini savunmaya çalışır. Karşılıklı çatışmalarda iki taraftan da ölenler olur.
Ermenilere karşı olayları başlatan ise İttihat ve Terakki'nin önde gelenlerinden Süleyman Nazif ile daha sonra Belediye Başkanı ve mebus seçilen Arif Pirinççizade'dir.
Çıkan yangın ve çatışmalar devam ederken, 3 Kasım günü Fransız Konsolos, İstanbul'da bulunan elçiliğe bir telgraf göndererek olayları bildirir. Batılı ülkelerin olayların durdurulmaması halinde Amed'e asker gönderecekleri tehditleri üzerine, Saray’dan Vali Enis Paşa'ya gönderilen telgrafta olayların önüne geçilmesi istenir. 4 Kasım akşamı tellallar ve müezzinler valinin ateş açılmasını yasakladığını ve eline silah alan herkesin ağır biçimde cezalandırılacağını ilan eder.
Bin 700 ev ve 2 bin 500 dükkan yağmalandı
Yaşanan olaylar Diyarbekir Vilayetini kapsayan diğer kaza ve sancaklara da sıçrar. Burada da onlarca Ermeni köyü yakılır, yüzlercesi öldürülür. Osmanlı yetkilileri olayların sona ermesinden sonra hazırladıkları rapor ve belgelerde Ermenileri suçlar ve Ermenilerin Müslümanlara saldırdığını, yangını onların çıkardığını belirtir. Resmi belgelerde yanan dükkân ve evlerin yüzde 70'inden fazlasının Müslümanlara ait olduğu yazılsa da, çoğunluğu Ermeni, Yahudi, Süryani ve Rumlara ait olan bin 700 ev ve 2 bin 500 dükkan yağmalandı ya da yakıldı. Yaşanan olaylarda kent merkezinde bin 200'den fazla gayrimüslimin ile 400 kadar Müslümanın öldürüldüğü çeşitli kaynaklarca belirtilir.
Osmanlı kaynakları yaşanan olaylarda Diyarbekir vilayeti genelinde Müslümanlardan 523 ölü ve 100 yaralı, gayrimüslimlerden ise bin 971 ölü ve 426 yaralı olduğunu belirtirken, yabancı gözlemciler, ölü ve yaralı sayısının bunların kat be kat üstünde olduğunu raporlar. Olayların sonrasında, cemaat önderleri, suçun Ermeni cemaatinde olduğunu yazan itirafnameyi imzalamayı reddederler. Bu yüzden, Ermeniler yakılan ve yağma edilen dükkanlar için devletin verdiği yardımdan mahrum bırakılır.
Çarşı 3 yılda yeniden inşa edilir ama…
Çarşının yeniden inşa edilmesi çalışmaları Enis Paşa’nın Valiliği döneminde başlanır ancak bir yıl sonra yerine atanan Vali Mehmet Halit Bey, yangında zarar gören ve büyük ölçüde yıkılan şehrin ortasında bulunan 800 adet dükkânı yeniden inşa eder. Daha sonra Çarşîya Şewitî olarak anılan Çarşîya Spêhi, 3 yıl içinde yeniden inşa edilir.
3 yılda yeniden inşa edilen Çarşîya Şewitî bu kez Ermeni soykırımından bir yıl önce 1914 yılında yeniden ateşe verilir. Belli bir plan çerçevesinde hayata geçirilen ve Ermeni mallarının gasp edilerek talan edilmesi ve hatta katledilmeleri öncesinde Dr. Reşid 18 Ağustos 1914 tarihinde Diyarbekir vilayetine Vali olarak atanır. Vali Dr. Reşit Amed'e geldiğinin ikinci günü 19 Ağustos gece yarısı çarşının kuzeyinde yer alan zahire pazarında yangın başlar.
Görgü tanıklarının ifadelerine göre, yangını çarşıda görev yapan 5 bekçi, dükkânlara petrol dökerek başlatır. Belediye ve tulumbacılar yangının söndürülmesi için hiçbir çaba göstermez. Sabah, belediye ekipleri ve askerler, Hıristiyanların, özellikle yangının ilk çıktığı yere yakın dükkânların ahşap kepenkleri tahrip ederek yangının yayılmasını engelleme ve söndürme çabalarına müdahale eder. Yangın üç gün boyunca devam eder ve Kazancılar Çarşısı'na, Borsa Hanı'na, Buğday Pazarı'na sıçrar.
Yangını bir gün önce kente gelen Vali Dr. Reşid, Polis Müdürü Gevranlızâde Memduh Bey ve İttihat ve Terakki mebusu Fevzi Piriççioğlu örgütler. Yangın esnasında, yine 1895’teki gibi büyük bir yağma da yaşanır. Yağmaya Kürt ve Türk sivillerle beraber askerler ve milisler de katılır. Ermeniler, Polis Müdürü Memduh Bey'i tehdit edince, dükkânlarından bazı malları almalarına izin verilir. Yangında çoğu gayrimüslimlere ait bin 80 dükkân ve mağaza, 13-15 fırın ve pastane, iki katlı 3 kahve, 4 han ve ondan fazla kereste deposu tahrip olur.
Hem kaderini hem adını değiştirdi
Çarşîya Spêhi'de yaşanan ikinci büyük yangın, çarşının hem kaderini hem de adını değiştirir. Yangının enkazı üç yıl süreyle kaldırılmaz. Bir yıl sonra, 1915 yılında yaşanan Ermeni katliamında da Amed'deki Ermeni nüfusunun yüzde 97'si ya katledilir ya da sürgüne gönderilir. Katliamda, Ermenilerle birlikte kentin ipekçilik, dericilik, semercilik, kalaycılık, demircilik, bakırcılık, kuyumculuk gibi zanaat işlerinde yer alan Süryanilerin de büyük bir kısmı da tasfiye edilir. Üç yıl sonra enkaz kaldırılır ve çarşı yeniden hizmete girer. Ancak eski ustalar yoktur artık. Kalanlar da ya Müslümanlığı kabul eden Ermeniler ya da 'kılıç artığı' olup, meslekleri nedeniyle ihtiyaç duyulanlardır.
5 notes
·
View notes
Episode 08: The Search for Pepper
Portoga Two lovers had come here once, but no one knows what happened to them. The king loves PEPPER, and Sabrina is missing her Carlos.
Castle of Portoga: There is a shrine in the east to change professions. The king wants PEPPER from a far east country and hands over the ROYAL SCROLL to give to Norud in the nearby cave.
Cave of Assaram: Show Norud the ROYAL SCROLL that opens the secret Bolef's Path.
Baharata: A local shop sells PEPPER, but the seller is preoccupied because his daughter was kidnapped. The Staff of Force uses MP to attack, the seller's granddaughter Tania was kidnapped, Galen here is her sweetheart but cannot rescue her alone, kidnappers are in a nearby cave, deep in the northern mountains is the Shrine of Dhama where one can change professions.
Cave by Baharata: Exploring.
0 notes