#bağlamak
Explore tagged Tumblr posts
ikdlin · 9 months ago
Text
biri sizi reddettiğinde neden hemen vicdan mastürbasyonu yapmaya başlıyorsunuz
6 notes · View notes
ozlemekk · 2 years ago
Text
saçlarım güzel olunca kendimi güzel hissediyorum
6 notes · View notes
tcetvel · 3 months ago
Text
Kablosuz kulaklıkların güç tuşunun olmaması tasarımsal bir otistiklik olabilir mi
1 note · View note
milhaber · 2 years ago
Text
0 notes
toplubirlik · 2 months ago
Text
SHECARF - SİLVER
Tumblr media
Şıklığın ve zarafetin ön planda olduğu bir aksesuar markası arıyorsanız, Shecarf tam sizin için! Eşarp ve şal koleksiyonları ile göz alıcı seçenekler sunan bu marka, her tarza ve her mevsime uygun tasarımları ile dikkat çekiyor. Shecarf, kaliteli malzemelerle üretilmiş, zarif desenlere sahip ürünleriyle hem kadınların hem de erkeklerin beğenisini kazanıyor. Hayatın her anında kullanabileceğiniz eşarp ve şal seçenekleri, sizin tarzınızı tamamlayacak en şık dokunuşları sunuyor. 
Eşarp
Eşarp, günlük hayatta sıkça kullanılan ve birçok farklı şekilde kombinlenebilen zarif bir aksesuardır. Özellikle soğuk havalarda başı koruma işlevi gören bu şık parçalar, aynı zamanda tarzınızı tamamlamak için de idealdir. Shecarf markası, kaliteli malzemeleri ve modern tasarımları ile dikkat çekiyor. Eşarp, her yaş grubuna hitap eden desen ve renk seçenekleri sunarak, kişisel stilinizi yansıta bilmenizi sağlıyor.
Eşarp seçiminde, malzeme kalitesi oldukça önemlidir. Şifon, saten veya pamuk gibi farklı kumaş türleri, hem estetik hem de konfor açısından farklılık gösterir. Shecarf, çeşitli kumaş alternatifleri ile hem şıklığı hem de rahatlığı bir araya getirir. Eşarp kullanımında en popüler desenler arasında çiçek, geometrik ve etnik motifler bulunmaktadır. Bu desenler, sade bir elbiseyi dahi anında canlandırma potansiyeline sahiptir.
Doğru eşarp bağlama teknikleriyle, Eşarp ve Şal farklı stiller oluşturabilirsiniz. Örneğin, klasik bir eşarp bağlama yöntemi, iş yerinde veya davetlerde şıklığınızı artırırken, daha modern ve rahat bir bağlama stili günlük hayatta kullanımı kolaylaştırabilir. Shecarf, eşarp kullanımında ilham vermek için sosyal medya platformlarında oluşturduğu içeriklerle de öne çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Eşarp sadece sıcak tutulmak için değil, aynı zamanda stilinizi ifade etmek için de önemli bir detaydır. Shecarf markasının sunduğu geniş ürün yelpazesi sayesinde, her iklim ve her tarza uygun eşarplar bulmak mümkündür.
Şal
Şal, kadınların giyim tarzını tamamlayan ve farklı mevsimlerde kullanılan çok yönlü bir aksesuardır. Shecarf markası, şal koleksiyonunda kaliteli malzemeleri ve modern tasarımları bir araya getirerek, her zevke hitap eden seçenekler sunmaktadır. Şallar, hem günlük kullanımda hem de özel günlerde şıklığı artırmak için ideal bir tercihtir.
Özellikle yaz aylarında hafif ve ince kumaşlardan yapılan şallar, serin yaz akşamlarında veya güneşten korunmak için kullanılır. Kış aylarında ise kalın ve sıcak şallar, hem şıklığı sağlamakta hem de soğuk havalarda korunma amacı taşımaktadır.
Shecarf'ın şal koleksiyonu, farklı renk ve desen seçenekleriyle her türlü kombinle uyum sağlamakta ve kullanıcıların tarzını yansıtmaktadır. Bu şallar, gündelik kıyafetlerle olduğu kadar, özel davetlerde de zarif bir dokunuş ekleyerek şıklığı artırmaktadır.
Şalın kullanımı da oldukça çeşitlidir. Dilerseniz omuzlarınızı örtmek için, dilerseniz başınıza aksesuar olarak bağlamak için kullanabilirsiniz. Ayrıca, belinize veya çantanıza bağlayarak farklı bir stil yaratmak da mümkündür. Eşarp ve şal, özellikle Shecarf koleksiyonunda yer alan eşarp ile mükemmel bir uyum sağlayarak kombinlerinizi tamamlar.
Sonuç olarak şal, hem pratik hem de şık bir aksesuar olarak kadın modasında önemli bir yer tutmaktadır. Shecarf markasının sunduğu çeşitli şal seçenekleri, her kadının gardırobunda yer alması gereken parçalardandır.
Shecarf
Shecarf, eşarp ve şal modasının yenilikçi ve kaliteli temsilcisidir. Modern tasarımları ve zarif dokuları ile dikkat çeken Shecarf, her yaştan kadın için ideal aksesuar seçenekleri sunmaktadır. Ürün yelpazesinde farklı renk ve desen seçenekleri, mevsim geçişleri için uygun kalınlıklar ve çeşitli kullanım alanlarıyla öne çıkmaktadır.
Shecarf’ın eşarp koleksiyonu, günlük kullanım için rahat ve şık alternatifler sunarak her tarza hitap ederken, özel günlerde kullanabileceğiniz daha şatafatlı ve göz alıcı modeller de mevcuttur. Özellikle yaz aylarında hafif ve nefes alabilir kumaşlardan üretilmiş eşarplar, hem şıklığınızı artıracak hem de ferahlığınızı sağlayacaktır.
Şal koleksiyonu ise, özellikle soğuk havalarda sıcak kalmak için ideal bir çözüm sunar. Kaliteli malzemeler ile üretilen şallar, hem spor hem de klasik stillerle kombinlenebilir. Shecarf, şal modellerinde sunduğu farklı dokularla her kesimin beğenisini kazanmaktadır.
Shecarf'ın sunduğu bu kaliteli ve şık ürünler, aynı zamanda günlük hayatta kullanırken de pratiklik sağlar. Eşarp ve şal modellerinin dikkat çeken desenleri ve zarif dokuları, giydiğiniz her kıyafete uyum sağlayarak stilinize bir dokunuş katar.
Shecarf, kullanıcılarının ihtiyaçlarını ve beklentilerini göz önünde bulundurarak yenilikçi tasarımlar sunmaya devam edecek. Bu sayede, her kadının tarzını yansıtan eşarp ve şal seçenekleri ile modanın nabzını tutmaktadır.
519 notes · View notes
onbakis · 5 months ago
Text
ASKBUYUSU1 - PLATİN
Tumblr media
Aşk büyüsü, kişiler arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi, sevgi ve şefkati teşvik etmeyi amaçlayan, psişik hizmetler tarafından sunulan yaygın bir büyü türüdür. Bu büyüler genellikle, bireylerin romantik ilişkilerin karmaşıklıklarında gezinmelerine yardımcı olmak için çeşitli aşk büyüleri ve ritüelleri konusunda uzmanlığa sahip medyumlar tarafından gerçekleştirilir. Aşk büyüleri, pozitif enerjilerin çağrılmasını, görselleştirme tekniklerini ve sevgi ve bağlantı duygularını güçlendirmek için belirli bitki veya nesnelerin kullanımını içerebilir. Aşk büyüsü, mistik ve manevi alemlerden yararlanarak, partnerler arasında uyumlu ve sevgi dolu bir atmosfer yaratmayı, anlayışı teşvik etmeyi ve duygusal bağları derinleştirmeyi amaçlar.
Bağlama büyüleri, bireyler arasında bağlılık ve bağlantı duygusu yaratmaya odaklanan bir başka güçlü büyü şeklidir. Bu büyüler iki kişiyi birbirine bağlamak, sadakati, güveni ve güçlü bir duygusal bağı geliştirmek için tasarlanmıştır. Bağlama büyüsü, bireyler arasındaki bağı sağlamlaştırmak, birlik ve karşılıklı bağlılık duygusu yaratmak için sembolik nesnelerin veya büyülü sözlerin kullanımını içerebilir. Bağlayıcı büyüler, evrenin enerjilerini kullanarak ilişkileri güçlendirmeyi, duygusal bağları derinleştirmeyi ve partnerler arasında uzun süreli bağlılık sağlamayı amaçlar. Bununla birlikte, bağlama büyülerine dikkatli ve etik bir düşünceyle yaklaşmak, ilgili tüm bireylerin özgür iradesine ve özerkliğine saygı duymak çok önemlidir.
Medyum hizmetleri ayrıca, hayatlarının çeşitli yönlerinde netlik arayan bireylere içgörü, rehberlik ve manevi destek sağlamaya odaklanan, büyülerin ötesinde geniş bir yelpazedeki teklifleri de kapsar. Medyumlar, manevi dünyaya ulaşmak ve sezgisel okumalar sunmak için tarot kartları, kristal küreler veya astroloji haritaları gibi kehanet araçlarını kullanabilirler. Bu hizmetler müşterilere geçmişleri, şimdiki zamanları ve gelecekleri hakkında değerli bilgiler sunmayı, bilinçli kararlar almalarına, zorluklarla başa çıkmalarına ve iç huzuru bulmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Medyumlar, ruhsal enerjiler ve yüksek bilinçle bağlantı kurarak, kişisel ve mesleki yaşamlarında yanıtlar ve aydınlanma arayanlara rehberlik, doğrulama ve destek sunabilir.
809 notes · View notes
dahasor · 2 years ago
Text
Sohbetci - Pro+
Sohbetci; Sohbet sitesi, nerede olurlarsa olsunlar başkalarıyla iletişim kurmanın heyecan verici yeni bir yoludur. Kullanıcıların dünyanın her yerinden arkadaşları, ailesi ve meslektaşları ile bağlantı kurmasına olanak tanır. Seviyeli sohbet ile kullanıcılar, grup mesajlaşma özelliklerden yararlanabilir. Kullanımı kolaydır ve hem masaüstü hem de mobil cihazlardan erişilebilir. Ayrıca, daha fazla güvenlik için güvenli ve şifrelidir. İster sevdiklerinizle iletişimde kalmanın bir yolunu arıyor olun veya sohbet siteleri konusunda yardıma ihtiyacınız var, Sohbetci mükemmel çözüm!
Mobil sohbet, dünyanın her yerinden insanları birbirine bağlamak için güçlü bir araçtır. Kullanıcıların gerçek zamanlı olarak metin, ses ve video mesajları aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurmasını sağlar. İster sıradan bir sohbet ister daha ciddi bir şey arıyor olun, Sohbetci bunun için mükemmel bir platformdur. Sezgisel kullanıcı arabirimi ve mobil uyumlu tasarımıyla, herhangi bir cihazdan sohbet bulmak ve sohbetlere katılmak kolaydır. Ayrıca, özel mesajlaşma, grup sohbetleri gibi çok çeşitli özellikleriyle Sohbetci, nerede olursanız olun bağlantıda kalmanıza yardımcı olabilir.
2K notes · View notes
1-yolcu · 3 months ago
Text
her şeyi ona bağlamak dâvasındayım.
necip fazıl
61 notes · View notes
no-463 · 15 days ago
Text
hiçbir şey sizi tatmin etmiyorsa ve sürekli mutsuzsanız lütfen evlenmeyin. insanın mutsuzluğu eşine de çocuklarına da yansır ve bu, birkaç saatlik bir şey de değil. yalnız bir ömür değil, birkaç tane hayat aynı anda, aynı çatı altında darmadağın olur. yazık etmeyin. doğdunuz, büyüdünüz, okudunuz, çalıştınız, evlendiniz ve öldünüz. hayat bu sıraya uymak zorunda değil, yaşamı böyle bir izlenceye bağlamak zorunda değilsiniz. evlenmek zorunda da değilsiniz, çünkü ileride çocuklarınızın hayatı dağıldığında elalem gelip toplamıyor. emin olun, toplamıyor.
40 notes · View notes
amezhu · 2 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
239. BÖLÜM - Beyaz Zırhta Çatlak - Lanetli kelepçeleri parçalayan mucizevi büyü -
Kılıç Fang Xin öyle şiddetli bir aura yayıyordu ki uzaktan onları izleyenler çoktan sadece ona bakmakla bile ürperti hissedebiliyordu, Xie Lian ise böylesine saldırılarla adım adım geri çekilmeye zorlanıyordu.
Öncesinde Hua Cheng tek başına yüzü olmayan beyazın icabına bakabiliyordu hatta fazla bile geliyordu ama Jun Wu ortaya çıktıktan sonra maçın eşit olması için her ikisine de ihtiyaç vardı. TongLu Dağı'nın ana ruhsal alan olmasının avantajı yavaş yavaş açık hale geliyordu ve Xie Lian, kendi taraflarını baskılayan ve kısıtlayan ağır bir gücü incelikli bir şekilde hissedebiliyordu.
Ve Jun Wu’da vücudunu koruyan beyaz zırh, kendisi dövdüğü binlerce yıllık ruhsal eşyası vardı, savunması pratik olarak akıl ermez bir şeydi. Yalnızca kafasını koruması gerekiyordu; Hua Cheng'in kılıcı inanılmaz, hızlı ve isabetliydi, ‌Xie‌ ‌Lian‌ ayrıca vurabildiği her yere vurdu, ikisi Jun Wu'nun boynundan ve kalbinden, sırtından, karnından, omzundan neredeyse her yere darbeler indirdi, ama rakipleri hiç etkilenmedi!
Mu Qing bağırdı, “GÜCÜNÜ BOŞA HARCAMA! ANLAMSIZ! BEYAZ ZIRH HİÇBİR ŞEKİLDE DELİNEMEZ!”
"Sağ kaburgalarının hemen altına nişan al!" Xie Lian haykırdı.
Pala tekrar serbest kaldı ve Xie Lian'ın talimat verdiği yerden kesti ama beklendiği gibi işe yarar değildi. Mu Qing bağırdı, “SANA BOŞUNA OLUR DEMİŞTİM! NEDEN ÖNCE UZAKLAŞMAK İÇİN BİR YOL DÜŞÜNMÜYORSUN, BİZ DE DÖVÜŞE KATILACAĞIZ! FENG XİN! OKLARIN VE YAYIN NEREDE?”
Feng Xin tam da yan taraftaki kayalara tırmanıyordu, çılgınca tüküren ve ona dil çıkartan cenin ruhunu yakalamaya hazırdı. Çağrıyı duyduğunda cevapladı, “PEKALA! GELİYORUM!”
Ancak Xie Lian talimat verdi, “Devam et, durma! Sağ kaburganın hemen altına saldırın!”
“Ekselansları!!” Feng Xin bağırdı, “BU ZIRH TAKIMI GÜÇLÜ, KILIÇTAN GELEN YÜZLERCE DARBEDEN SONRA BİLE ÇATLAMAYABİLİR!”
Xie Lian kararlıydı, “Endişelenme, sadece beni dinle! Bu kadar çok darbeye gerek yok!”
Hua Cheng de nedenini sorgulamadı ve kılıçla aralıksız saldırmaya devam etti. Aniden bıçağın fırçalandığı yerde bir çatlak belirdi.
Kanlar fışkırdı. E-Ming kılıcı, Jun Wu'nun karnını, sağ kaburgalarının hemen altında kesmişti!
Hua Cheng kılıcını tek eliyle tutarak Jun Wu’nun önünde duruyordu, gözlerinin içine bakarken için gözleri soğuk ve keskindi. O sırada Xie Lian Jun Wu’nun yan tarafındaydı ve RuoYe bu şansı kullanarak engellemek için hareket etmesini önleyerek Jun Wu'un ellerini bağlamak için dışarı fırladı.
Mu Qing şaşkındı, “Bu nasıl mümkün olabilir?”
O bin yıllık beyaz zırh nasıl Hua Cheng tarafından bu kadar kolayca kesilebilirdi?
Xie Lian Jun Wu ‘yu izleyerek RuoYe’yi çekti ve sıkılaştırdı, “… Unuttun mu? Sekiz yüzyıl önce sen ve ben bir keresinde savaşmıştık.”
Feng Xin ve Mu Qing o an aydınlandı, “İkinci yükselişin?”
O zamanlar Xie Lian Jun Wu’dan bir kez daha sürgün edilme ve bir tur için rekabet etme talebinde bulunmuştu.
Her ne kadar o savaşta iki tarafın da merhamet göstermeyeceğine dair söz verilmiş olsa da şimdi düşününce Jun Wu yine de kendini tutmuş olmalı.
Ancak, Xie Lian sahip olduğu her şeyi kullandı.
Üç binden fazla kılıç savurdu. Bunlardan dört yüzden fazlası Jun Wu’Yu bıçaklayabilmişti ve o dört yüz kadar kılıçtan burayı delmiş olanların sayısı yüzden fazlaydı.
Xie Lian, Jun Wu'ya saldırmak için acımasızca üç binden fazla kılıç savurmuş ve sonunda aşılmaz olan bin yıllık beyaz zırhı kırarak sağ kaburgalarının altındaki karnına saplamıştı.
Ve orası tam da şu an Hua Cheng'in kılıcının kestiği yerdi!
Yani, sekiz yüz yıl önce, Xie Lian bu beyaz zırhın üzerinde eski bir yara izi bırakmıştı ve Hua Cheng'in onu kırması için kılıçtan sadece üç darbe alması yeterli olacaktı!
Hua Cheng'in kılıcı da Xie Lian'ın hayal ettiğinden çok daha keskindi. Pala, kesinlikle kritik bir darbe olarak karnına saplandı!
Guoshi'nin "BU İŞE YARAMAZ! O…" diye bağırdığını duyduğunda zihinsel olarak rahat bir nefes almıştı. ‌
Mantıksal olarak, ciddi yaralanmalar geçirmiş olan Jun Wu'nun eylemlerinin kısıtlanması gerekirdi ama ifadesi değişmemiş, ‌yaraya bir bakış atmak için yalnızca başını eğmişti. Xie Lian bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiğinde Jun Wu'nun elleri hafifçe hareket etti.
Aniden Xie Lian bir şeyin yırtılma sesini duydu ve aynı zamanda tutuşu gevşedi.
RuoYe… yırtıldı.
O beyaz ipek kumaş ikiye bölünmüş, cansız bir şekilde aniden yere düşmüştü. Hemen peşinden Xie Lian boynunun sıkıldığını hissetti ve sonra tüm vücudu yukarı çekildi! ‌
Hua Cheng’in haykırdığını duydu, “Ekselansları!” Ama, o ses birdenbire uzaklaştı. Ancak Jun Wu'nun sesi hâlâ sadece birkaç santim uzaktaydı ve yüksek sesle konuştu, “XianLe, Kılıçla delinmek gibi bir konunun senden daha az deneyimim olan bir şey olduğuna gerçekten inandın mı? Umurumda olacağını mı düşündün?”
Guoshi uzaktan şöyle dedi, “Hepiniz onu bıçakla yüzlerce kez delseniz bile yine de faydasız olurdu! Çünkü… artık… acı hissedemiyor gibi görünüyor…”
Xie Lian, kalbine saplanan uzun bir kılıcı çekinmeden çıkartabilirdi, Jun Wu da öyle.
Feng Xin yayını çoktan çekmiş Jun Wu'yu hedef alıyordu ki Guoshi’nin dediğini duyduğunda yayını indirdi, “NE?” O halde bu, bir vuruş yapmayı başarsak bile bunun hâlâ anlamsız olduğu anlamına gelmiyor mu?”
Mu Qing konuştu, “Size gözlemlediğim başka bir kötü haber daha söyleyeyim. İyileşme hızının, aldığı darbelerden daha hızlı olduğundan şüpheleniyorum."
“NE?”
Diğer taraftan, Xie Lian bunun sahiden de bir gerçek olduğunu çoktan doğrulayabilirdi.
Yarası çok kötüydü ve eğer bu başka biri olsaydı beli tamamen kesilebilirdi buna rağmen yine de yaranın kanaması çoktan durmuştu, “Şaşırmaya gerek yok.” Dedi Jun Wu, “Eğer sürekli arkandan bıçaklanıyorsan ve eğer kendini hemen toparlamaya çalışmazsan o zaman şimdiye kadar binlerce kez ölmez miydin? Ama siz ikiniz kesinlikle oldukça iyisiniz.”
Gülümsedi, “Bu sekiz yüz yılda, sadece bir kılıç ve bir palayla yaralandım ve bunu siz ikiniz yaptınız. Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur, daha uzakta dur. Xian Le’nın boynunu kırdığımı görmek istemezsin.”
“…”
Hua Cheng'in yüzü karanlıktı, gözlerindeki keskinlik kışkırtıcıydı ama Jun Wu'nun Xie Lian'ı Cennete uzanan Köprünün üzerinde asılı tuttuğunu, elini bir kez bırakmasıyla Xie Lian'ın yüzlerce metre aşağıdaki lav havuzuna düşeceğini gördüğünde, bir an sonra kılıcını isteksizce geri çekti, bir elini arkasına dayadı ve yavaşça birkaç adım geri çekildi.
Oldukça sakin görünüyordu ama kolunun altındaki pala onu ele veriyordu. E-Ming son derece tedirgindi, göz küresi deli gibi dönüyor ve çılgınca Xie Lian'a bakıyordu. Jun Wu, "Bu kadarı yeterli," demeden önce Hua Cheng Cennete uzanan Köprünün kenarına kadar geri çekilmişti.
Xie Lian elindeyken, ikisi birbirlerinin gözlerinin içine baktı. Bir an sonra Jun Wu aniden Xie Lian'ı yakındaki kayalardan oluşan duvara çarptı.
Çarpma çok şiddetliydi; Xie Lian'ın tüm kafası çınlıyordu, burnundan ve dudaklarından akan kan yüzünün hatlarından aşağıya doğru akıyordu. Uzakta birçok insan telaş içinde bağırıyor gibi görünüyordu ama kim olduklarını seçemedi ve sadece Jun Wu'nun kulağına usulca konuştuğunu duyabildi, “XianLe, kafan duvara çarptığında acıyor mu?”
Xie Lian soruyu tam olarak işleyemediği için yanıt vermedi. Böylece, Jun Wu onu yakaladı ve sorgulamadan önce tekrar kayalara çarptı, “Acıtıyor mu? Acıtıyor mu? Acıtıyor mu? Acıtıyor mu?”
Her soruyla birlikte Xie Lian'ı kayalık duvara çarpıyordu, o kadar sert ki Xie Lian çığlık atmaya başladı ama çığlık attığı şey, “SAN LANG, SAKIN GELME! BEN İYİYİM! SEN SAKIN BURAYA GELME!”
En azından şu anda değil. Uygun an henüz gelmemişti!
İlk çarpmada Hua Cheng hücum etmeye çoktan hazırdı. Daha iki adım gitmemişti ki Xie Lian’ın ona gelmemesini söylediğini duyup kendini durmak için zorladı.
Ama yüzü tamamen vahşileşmişti, tüm kolu titriyor, ellerinin üzerindeki damarlar neredeyse patlayacak gibiydi.
Jun Wu ifadesizdi ama eli deli gibi Xie Lian'ı kayalara çarpıyordu, çarparken tekrar ederek soruyordu, “ Acıtıyor mu? Acıtıyor mu?”
Guoshi haykırdı, “Ekselansları!!!” Ama hangisini çağırdığını kim bilebilir? Xie Lian'ın kanlı elleri kayalık duvarın engebeli yüzeyini itti, dişlerini sıkarak kükredi, “…ACITIYOR!!!”
Ancak o zaman Jun Wu tatmin bir ifadeyle gülümsedi ve Xie Lian’ın zavallı başını bağışlayarak onu yere koydu.
Xie Lian hâlâ çınlayan başını kucaklamış, yerde oturuyor, gözyaşları ve kan kontrolsüzce yüzünden aşağı akıyordu. Jun Wu onun yanına çömeldi, bir süre yüzüne baktı, sonra aniden ellerini kaldırdı ve Xie Lian'ın yüzündeki kanı silmesine yardım etmeden önce başını okşadı.
“…”
Bu hareket sıcak ve şefkatli bir jestti, tıpkı az önce tek başına dayak yiyen bir çocuğun yanına çömelmiş onu teselli eden bir baba gibiydi. Bu görüntü hem Feng Xin'in hem de Mu Qing'in tüylerini diken diken ediyordu, "O… o... gerçekten çıldırdı mı?"
Hua Cheng'in kılıca dayadığı elinin parmakları çatırdıyor ve E-Ming'in gözbebeği sanki kan çanağına dönüyormuş gibi hızla küçülüyordu.
Xie Lian tek kelime etmedi ve Jun Wu'nun onu temizlemesine yardım etmesine izin verdi. Jun Wu sonra kendi kendine mırıldandı, "Seni aptal çocuk, eğer acıyorsa neden geri dönmüyorsun? Çarpmaya devam edersen, kırmaya devam edersen duvarın kendiliğinden yıkılacağını mı düşündün? Neden kendi yönünü değiştirmiyorsun?"
"Geri dönmeyeceğim." dedi Xie Lian.
Jun‌ Wu son derece şiddetliydi, elini kaldırdı ve bir tokat attı. O kadar sertti ki Xie‌ ‌Lian‌ Büyük bir gürültüyle yere düştü!‌
Jun Wu onu kaldırdığında Xie Lian’in hâlâ başı dönüyordu. Sanki sabrını kaybediyormuş gibi bir ses kullanarak konuştu, ‌“Bu şekilde beni kızdırmak zorunda mısın? Sana bir kez daha sorayım, değişecek misin?”‌ ‌ ‌
Xie Lian iki kez ağız dolusu kan tükürerek öksürdü, “Değişmeyeceğim.”
Sonunda Jun Wu’nun nazik ifadesinde bir çatlama gerçekleşti, bir vahşet parıltısı titreşti.
Guoshi'nin yüzü yeşile dönüyordu ve durumun yokuş aşağı gittiğini görünce aceleyle bağırdı, “Ekselansları, ASLA BU ÇOCUĞU ÖLDÜRMEK İSTEMEDİN, ONDAN GERÇEKTEN HOŞLANIYORSUN! SEN SÖYLEMİŞTİN, UNUTTUN MU?”
Jun Wu küçümseyerek güldü, “Eğer durum böyle olmasaydı geçmiş sekiz yüz yılda sabrımın ve hoşgörümün tamamını onun üzerinde tek başıma tüketmezdim. Cennet Başkentinin temelinin bir parçası haline gelmesi ve milyonlarca kişi tarafından çiğnenmesi çok uzun zaman önce olurdu.”
Xie Lian'a döndü ve aniden öfkelendi, “Ama o kendisi için iyi olanı bilmiyor. İnatçı, kaprisli, her sözüme itaatsizlik ediyor! Sadece bana karşı geliyor! Değişmeyeceksin, değil mi? Öyle olsun. O zaman neden bu duvarın mı düşeceğini ya da kafanın mı patlayacağını görmüyoruz!”
Guoshi onu Xie Lian'ı tekrar kaldırırken gördü ve hızla bağırdı, “EKSELANSLARI! EKSELANSLARI!!! MAJESTELERİ… KÜÇÜK EKSELANSLARI HALA OLGUNLAŞMAMIŞ, BU SEFERLİK BIRAKIN GİTSİN, BIRAKIN ONU! BİR GÜN ANLAYACAK…”
Jun Wu ona baktı ve kıkırdaması daha da soğuklaştı, “Gerçekten delirdiğimi mi düşündün? Bana yalan söyleme. Gerçekten olgunlaşmamış olduğunu düşündüğün kişi o değil, benim değil mi?”
Guoshi şaşırmıştı, Jun Wu devam etti, “Sırf onun bana karşı kazanabileceğini umut ettiğin için onu büyütmek, öğretmek ve ona rehberlik etmek için kendinden çok şey harcadın. Yani benim hatalı olduğumu ve senin her zaman olduğu gibi haklı olduğunu kanıtlayabilirdin. Böylece şimdi WuYong'un mükemmel veliaht prensinin yanılsamasına yüzünü dönebilir ve Jun Wu'yu reddedebilirsin. Amacın bu değil mi? Ne düşündüğünü bilmediğimi mi düşündün?”
“ÖYLE DEĞİL!” Guoshi haykırdı, “Doğru ve yanlışlara, zaferlere ve yenilgilere bağlanmayı bırakın, DAHA ÖNCE BUNU HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM!”
Ama Jun Wu dinlemeyi bırakmıştı ve sesini yükseltmiş tonunu keskinleştirmişti, “UNUT GİTSİN! Şunu söyleyeyim, hepiniz unutun! BANA KARŞI KİMSE KAZANAMAZ! ÖZELLİKLE DE O!”
Delicesine güldükten sonra Xie Lian'ı sürükledi ve onu kayalara doğru çarptı, her çarptığında bağırıyordu, “DEĞİŞECEK MİSİN? DEĞİŞECEK MİSİN? DEĞİŞECEK MİSİN??”
Sanki Xie Lian da delirmiş gibiydi, Jun Wu’nun kolunu kavrayıp kükremeye başladı “HAYIR! HAYIR! DEĞİŞMEYECEĞİM!”
Her vuruş ona yıldızları gösterecek kadar kıyaslanamayacak kadar acı verici olsa da her ne olursa olsun istenilen cevabı vermeyi reddederek bu nefesi inatla tuttu ve kükrer gibi bağırdı, “DEĞİŞMEYECEĞİM İŞTE! ACI VERİCİ OLSA BİLE DEĞİŞMEYECEĞİM, ÖLSEM BİLE DEĞİŞMEYECEĞİM, ASLA DEĞİŞMEYECEĞİM!!!”
Artık onu deli eden Jun Wu değildi, Jun Wu’Yu deli eden oydu.
Jun Wu’nun gözleri kıpkırmızıydı, tam onu disipline etmek için bir darbe daha vurmak üzereyken hareketi aniden durma noktasına geldi. Aşağıya baktığında omzuna uzun bir kılıç saplandığını ve çubuklardan yapılmış sekiz uzun ok, sırtına düzgünce tutturulduğunu gördü.
Bunların hiçbir önemi yoktu çünkü uzun kılıç ve oklar beyaz zırhı delememişti. Ancak sağ kolu kopmuştu.
Xie Lian’ı tutan eli kopmuştu. Kesikli, düzgün ve temiz olan bileğindeki her şey yok oldu. Xie Lian da gitmişti.
Başını çevirdiğinde keskin ve kuvvetli bir rüzgar tam ona doğru geliyordu. Sol elini salladı ve yakaladı ancak bunun kendi sağ kolu olduğunu gördüğünde fark etti.
Cennete uzanan köprüyü geçerken Hua Cheng tamamen kanlarla kaplanmış Xie Lian’ı tutuyordu. Bir el ters tutuşta palayı tutuyor Xie Lian’ın omuzlarına sarılıyordu, diğer eli ise kafasındaki yaraları kapatıyordu. Tüyler ürpertici bir tavırla şöyle dedi, “İğrenç pislik elini geri al.”
Xie Lian çok inatçıydı ve yenilgiyi reddetti, Jun Wu’Yu sinirden sonunda kudurtmuş ve zayıf noktalarını açığa çıkarttırmıştı.
Jun Wu sağ kolunu tuttu ve onu yeniden kendi bileğine tutturup elini birkaç kez açıp kapadı sonra sırtındaki okları çıkardı. Aniden bir şey hatırlamış gibi kafasını çevirdi ve uzun bir kılıç tutan solgun yüzlü Mu Qing’e baktı. Gözleri buluştuğunda Mu Qing biraz ürkmüştü ama yine de cesur bir tavırla kendini sakin kalmaya zorladı. Ama artık sakin kalması çok uzun sürmedi.
Jun‌ Wu onun omzuna baktı ve hafifçe yorum yaptı, “Biliyordum, XianLe’ye kıyasla sen hala yetersizsin.”
Bunu duyan Mu Qing'in yüzü biraz değişti, elindeki uzun kılıç aniden düştü ve çok geçmeden yüzünün rengi tamamen değişti. Bileğine bakmak için kolunu yukarı çekti ve o siyah lanetli kelepçenin aniden sıkıldığını gördü. Sanki sonsuz kan ona doğru toplanıyormuş gibi etrafındaki damarlar ve sinirler şişkinleşiyordu.
Feng Xin Mu Qing'in taşlaştığını ve hareketsiz olduğunu gördü ve bağırdı, “ORADA DİKİLİP NE YAPIYORSUN, KAÇ!”
Guoshi onu azarladı, “Feng Xin seni küçük aptal, bacağındaki o yaralarla nasıl kaçabilir?”
Feng Xin şaşırdı, “S*İKTİR! BUNU TAMAMEN UNUTMUŞUM!”
Eskiden olsaydı Mu Qing öfkeyle geri dönerken muhtemelen gözlerini devirirdi ama şimdi kaçsa bile boşunaydı. Bileğindekindeki lanetli kelepçe ile kaçsa bile hiçbir önemi olmazdı.
Feng Xin yemin etti ve yukarı çıkmak üzereydi ki beklenmedik şekilde Jun Wu sırtındaki okları çıkarttı ve elini çevirerek onları kendisine doğru fırlattı. Feng Xin yalnızca göğsünün soğuduğunu hissetti ve aşağıya baktığında bu sekiz okun tamamı geri dönmüş, düzgün ve düzenli bir şekilde göğsünü deliyordu!
Jun‌ Wu, yavaş yavaş Hua Cheng ve Xie Lian’a doğru yürüdü. Hua Cheng hiç ona bakmadı, Xie Lian’a sarılarak, “Gege? Gege?”
Xie Lian, daha önce şiddetli darbelere maruz kalmıştı ve kanlı bir şekilde kafasının hala zonklayarak kendine gelmesi biraz zaman aldı ama gözleri açılmadan önce ağzı mırıldandı, “…San Lang? ��yi misin?”
Hua Cheng bir an ona baktı ve aniden onu sertçe kollarına bastırarak yavaşça cevapladı, “Ben tamamen iyiyim. Neden kendine bakmıyorsun?”
Xie Lian onun kucağına daha çok sindi, kucaklaması oldukça sıkı olmasına rağmen hiçbir yarasını acıtmıyordu. Gözlerini gayretlice açtı ve etrafındaki tüm düzensizlik görüşüne girdi.
Mu Qing, bir eli diğer bileğini sıkıca tutarak sanki o kan emici lanetli kelepçe ile kontrol için savaşıyormuşçasına olduğu yerde donmuştu, ama yüzü ne kadar solgun görünüyordu ki daha uzun süre dayanamayabilirdi.
Diğer yandan Feng Xin, o sekiz okla delinmişse de yine de yaraları önemliydi ve köprünün üzerine çökmüştü. Bu cenin ruhu şeytani bir şekilde uluyarak onun etrafında yukarı aşağı zıplıyordu, daha sonra arka ayağını kullanarak çılgınca bir şekilde Feng Xin'in yüzüne bastı. Feng Xin çok öfkelense de hareket edemedi yoksa yaraları daha da kötüleşebilirdi.
Bu arada cennete uzanan köprü parça parça yıkılıyordu ve her an yerle bir olabilirlerdi.
Xie Lian bunların hepsini kavradı ve sarsılarak ayağa kalkmak istedi. Hua Cheng ona yardım etti ve gözleri birlikte ileriye doğru hareket ederek ikisi ayağa kalktı.
Jun Wu’nun figürü onlara doğru yürürken etrafındaki ateş ışığına devasa bir gölge düşen dev gibi görünüyordu. Xie Lian gözlerinin, burnunun ve ağzının etrafındaki kanı sertçe silerek ölümcül şekilde o figüre baktı.
Jun‌ Wu, Zhu‌ ‌Xin‌'i eğik bir şekilde tutuyordu. Zhu Xin kılıcının vücudu aralıksız akan ruhsal güçlerle toplanmıştı. O sırada o kadar sakin ve rahattı ki Xie Lian’ı delice kayalara çarpan Jun Wu'dan neredeyse farklı bir insandı, “XianLe, Yenilgine dair hiçbir şüphe olmadığını çok iyi biliyorsun.”
Jun‌ ‌Wu‌ Xie‌ ‌Lian‌'ı çok iyi anladı. Onun nasıl savaşacağını tam olarak biliyordu ve onun ruhsal güçleri de ezici bir çoğunlukla onu ele geçirmişti. Dahası birbirlerine yumruk atmasalar bile Xie Lian Jun Wu’nun savaş aurası ve ruhsal güçlerinin artık daha fazla olduğunu hissedebiliyordu. Kendi bölgesi olan TongLu Dağında onların tarafındaki kısıtlamalar giderek daha belirgin hale geliyordu.
Xie Lian içten içe onun söylediği şeyin muhtemelen doğru olduğunu düşündü. Kazanamazdı.
Ama kazanamasa bile savaşmak zorundaydı!
Ancak Hua Cheng aniden konuştu, “Hayır, ekselansları, kazanabilirsin.”
Xie Lian şaşırmıştı ve ona baktı. Hua Cheng de ona bakıyordu, “Kazanabilirsin. Sen ondan daha güçlüsün.”
Gözü sanki bir şey yanıyormuş gibi parlaktı ve kesin bir tavırla şunları söyledi, “İnan bana. Yanılıyor. Sen haklısın. Sen ondan daha güçlüsün. Sen ondan çok daha güçlüsün!”
Jun‌ Wu derinden ve sessizce kıkırdadı, muhtemelen Hua Cheng'in sözlerinin saf ve eğlenceli olduğunu düşündüğü içindi ya da belki de elindeki otoriter güçten memnun olduğundan.
Milyonlarca inananın gücü yalnızca onun elindeydi!
Ama Hua Cheng omuzlarını tuttu, “Ne yani? Onlar sadece milyonlarca aptal, hepsi işe yaramaz, çöp. Ama senin için, bir kişi yeter.”
Bir kişi yeter mi?
Xie Lian, Hua Cheng onu yakınına çekmeden önce henüz kafasını etrafına sarmamıştı.
Xie Lian’ın gözleri açıldı.
Ruhsal güçler patladı ve içine aktı.
Bu sefer, ruhani güçlerini aktardıkları diğer zamanlardan çok daha karşı konulamazdı; hayalet kelebekler ve erimiş kederli ruhlar bile bu korkunç enerjiyi hissetmiş gibiydi, etraflarında birbiri ardına patlıyor, patlıyor ve çığlık atıyorlardı.
Xie Lian'ın parmakları uyuşmaya başlamıştı, bacakları da dizlerinin üzerine düşecek kadar titriyordu ve içinden dur diye bağırıp duruyordu, artık yeter! Ama Hua Cheng'in eli sıkıca kafasına kilitlenmişti, gitmesine izin vermiyor, onun reddini reddediyordu.
Tumblr media
Kim bilir ne kadar zaman geçmişti ki, aniden Xie Lian'ın boğazı gevşedi ve aynı anda Hua Cheng sonunda onu serbest bıraktı. Xie Lian'ın dizleri büküldü ve yere düştü, elleri tamamen düşmemek için kendini yerden destekliyordu.
Jun Wu adımlarını durdurdu ve yüzündeki ciddiyetle ona baktı. Uzakta yatan Feng Xin inanamayarak konuştu, “E… ekselansları… e… e….”
Xie Lian titreyen elleriyle uzanarak kendi boynuna dokundu.
Hiçbir şey yoktu.
Hua Cheng ona çok fazla ruhani güç akıtmıştı. Gerçekten de çok fazlaydı, o kadar fazlaydı ki lanetli kelepçenin dayanabileceği miktarın tamamen dışındaydı.
Onu sekiz yüz yıl boyunca kısıtlayan o iki kelepçe zincir patlamış ve paramparça olmuştu!
23 notes · View notes
aykoza · 1 month ago
Text
ya bu nasip işlerinde hikmeti mucizeyi beli yani ne varsa her şeyi aracıya bağlamak da nereden çıktı ya?!?! Allah ol der olur bize nasip edecek olan yalnızca Allah’tır ya. ben ne umacağım aracıdan giydiğim elbiseden girdiğim çıktığım mekandan ya?!?! elbette önemli kıymetli ama umulacak kapı orası değil ıskalamayalım
çevremde o kadar görüyorum ki hadi benim daha okulum var da bana çok karışmıyorlar yok düğüne gitmezsen kimse seni görmez modern giyinmezsen beğenmezler yaşlı görünürsün albenili olman güler yüzlü olman alttan alman gerek bla bla yeter da yeter benim bu kabuğum da tevekkeli değil beni içime sirayet edemeyecek yalakalardan koruyor. bitti. bu kabuğu da bana Allah verdi ya çok mu sertim acaba erkeklere çok mu mesafeliyim uzağım?!? evet çünkü Rabbin seni koruyor yani bunu bilip yoluna devam edeceksin bu kadar ya
16 notes · View notes
sillagen · 3 months ago
Text
Bilgisayarda bir saatlik isim vardi. Bluetooth kulaklığımı ona bağlamak için açtım. Sonra neyse kardeşime dizisini takip etsin diye verdim. Sonra sütlü kahve için mutfağa girdim. Kulaklığı benim telefona bağladım sanarken yabancı sesler gelmeye başladı. Mustafa laptop bağlantısını kes dedim. Bana gülüyor çünkü dinlediğim sahne kız ile oğlanın yakınlaştığı bir sahne tam o ânı mi tutturur insan diyor. O sıra şarkı başladı diye odaklandım adam o sıra başka iş peşinde
22 notes · View notes
zamanigelmeyensaman · 9 months ago
Text
İki saat aynanın karşısında saç yapmak ❌
Alelacele saçını toplayıp bağlamak ☑️
34 notes · View notes
kotukarma · 8 months ago
Text
Tumblr media
Eğer tüm evrende yaşam sadece Dünya'da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu. Nereye gittiğimi bilmiyorum fakat ‘kendi’ yoluma gittiğimi biliyorum.
Yıldızlara oranla tüm yaşamı bir güncük süren Mayıs sineği gibiyiz.
Boşuna başkalaşım arama bir cambazdan çaldığım dengesizliği veriyorum sizlere..
Ben sizin bende görmek istediğiniz, biçimlerin arasına koyduğunuz mesafeyim.
Hayatta her şey birbirine bağlı olduğu için nereye bağlamak isterseniz oraya bağlanır, sevgili okurum.
Ben sizi tutuklamasaydın, kukla oyununun farkına varamayacaktınız.
Düş gören birisinin, düşlediği bir düşüm ben diyorum...
Bu arada tüm dövülmüş kedilerden ve ters dönmüş kaplumbağalardan hayat adına özür dilerim.
Benim bütün öğretim şundan ibaret: İyi insanlar cennete gider değil. İyi insanlar nereye giderse cennet orası olur.
Seçiminiz kaderinizdir.
Önce seni hasta ederler ve sonra da ilaç satarlar. Bu muhteşem bir tezgâh.
Yaşlanmak bilge olmak demek değildir. Eğer gençken bir aptalsan, yaşlandığında sadece yaşlı bir aptal olursun.
Her çocuk olgun doğar ve neredeyse bütün insanlar olgunlaşmamış ölür.
Hiç kimseye bağımlı kalmazsan kazanırsın.
Seni sen dışında kimse göremez. Çünkü diğerleri yalnızca senin dış kenarını görebilir, seni değil.
Hayat küçük şeylerden oluşur. Eğer sen seversen büyük olurlar.
Sen cevapları ezberliyorsun ama hayat asla aynı soruyu tekrarlamaz.
Gerçek soru, ölümden sonra hayat olup olmadığı değil, ölümden önce sen hayatta mısındır?
Işık bekliyor, fakat karanlığa sığınıyorsunuz.
Sizleri beŕzah'da bekliyorum...
27 notes · View notes
ruhurevan-tr · 8 days ago
Text
Tumblr media
Kibirli (kendini beğenmiş) kimseler bacak bacak üstüne atar.
Hikmet ehli tavsiye eder buyurur ki, Kol bağlamak, bacak bacak üstüne atmak , ayak kısmını bile birbirine bağlama şeytandandır. Şeytan secde etmeyi kabul etmediğinden bunları yaptı. Bunlari basite alma her hal ve hareket manevi haline yön verir.
7 notes · View notes
alperen1emre · 1 year ago
Text
Beni,benim ruhumun hapishanesine tıkmak:beni,benim korkularım,benim utançlarımla bağlamak istedin.
Tumblr media
61 notes · View notes