#bağışıklık sistemi zayıflaması
Explore tagged Tumblr posts
yakinsavunma-mustafauyar · 2 months ago
Text
Spor Yapmadan Kilo Vermenin Sağlık Üzerindeki Etkileri
New Post has been published on https://www.yakinsavunma.com/spor-yapmadan-kilo-vermenin-saglik-uzerindeki-etkileri/
Spor Yapmadan Kilo Vermenin Sağlık Üzerindeki Etkileri
Spor Yapmadan Kilo Vermenin Sağlık Üzerindeki Etkileri
Kilo vermek, birçok insanın sağlıklı yaşam yolunda attığı önemli adımlardan biridir. Ancak, spor yapmadan sadece diyetle zayıflamak, hedeflenen sağlıklı ve estetik görünümü elde etme konusunda yeterli olmayabilir. Spor yapmadan kilo vermenin vücut üzerindeki olumsuz etkilerini bilmek, bu süreci daha bilinçli yönetmenizi sağlar.
www.yakinsavunma.com
Kas Kaybı ve Postür Bozukluğu
Spor yapmadan kilo vermeye çalıştığınızda, vücudunuz sadece yağ değil, kas dokusunu da kaybeder. Kaslar, vücudun daha sıkı ve formda görünmesini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Kas kaybı, vücudun zayıf ve sarkık görünmesine yol açar. Bununla birlikte, kas dokusunun azalması postür (duruş) bozukluğuna neden olabilir. Özellikle sırt ve karın kaslarının zayıflaması, duruşunuzu bozarak omurga problemlerine yol açabilir.
Metabolizma Yavaşlar
Diyetle spor yapmadan kilo vermek, metabolizmayı yavaşlatabilir. Kas kütlesi, vücudun enerji yakma kapasitesini artırır. Ancak kas kaybı yaşandığında, vücut daha az enerji harcamaya başlar. Bu da kilo verme sürecini yavaşlatır ve ilerleyen süreçte kilo verme çabalarınızı sabote edebilir. Metabolizmanın yavaşlaması, kilo verdikten sonra verilen kiloların geri alınması riskini de artırır.
Bağışıklık Sistemi Zayıflar
Spor yapmadan kilo vermeye çalışırken bağışıklık sisteminiz de olumsuz etkilenebilir. Kas dokusunun azalması ve metabolizmanın yavaşlaması, vücudun genel direncini düşürebilir. Bağışıklık sistemi zayıfladığında, hastalıklara karşı savunmasız hale gelirsiniz ve iyileşme süreçleri uzayabilir. Spor, bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı sağlar ve vücut sağlığını korur.
Estetik Açıdan Yetersiz Sonuçlar
Kilo vermekteki amaç vücuttaki yağ oranın�� azaltmak ve daha sıkı, sağlıklı bir görünüm elde etmektir. Ancak spor yapmadan sadece diyetle kilo vermek, estetik açıdan istenilen sonuçları sağlamaz. Kas kaybı nedeniyle vücut sarkık ve güçsüz görünebilir. Spor yaparak kaslarınızı güçlendirmeniz, kilo verirken vücudunuzu şekillendirmenizi ve daha fit bir görünüme kavuşmanızı sağlar.
Sonuç olarak;
Spor Yapmadan Kilo Vermek Sağlıklı mı?
Spor yapmadan kilo vermek, kısa vadede birkaç kilo kaybı sağlayabilir ancak uzun vadede hem estetik hem de sağlık açısından olumsuz sonuçlara yol açabilir. Vücudunuzun sıkı ve sağlıklı kalabilmesi için spor yaparak kaslarınızı güçlendirmeniz, metabolizmanızı hızlandırmanız ve bağışıklık sisteminizi desteklemeniz gerekir. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir kilo kaybı hedefliyorsanız, diyetinizi sporla desteklemek en iyi yol olacaktır.
0 notes
ekipsaglik · 3 months ago
Text
Asterocoll ve Erkek Sağlığı: Hücresel Yenilenme
Tumblr media
Erkek sağlığı için en kritik konulardan biri, hücresel yenilenmenin desteklenmesidir. Günümüzde çevresel faktörler, yaşam tarzı seçimleri ve yaşlanma süreci, erkeklerde hücre yenilenmesini olumsuz etkileyebilir. Hücre yenilenmesindeki bu zayıflama, bağışıklık sistemini zayıflatabilir, enerji düzeylerini düşürebilir ve genel sağlığı olumsuz etkileyebilir. İşte bu noktada Asterocoll ve içeriğindeki Dioksijenil devreye girer. Hücresel yenilenmeyi hızlandıran ve bağışıklık sistemini destekleyen bu formül, erkek sağlığında devrim niteliğinde bir destek sunar. Ben Tomris, bu yazıda, Asterocoll ve erkek sağlığı: hücresel yenilenme hakkında detaylı bilgiler vereceğim.
Hücresel Yenilenme Nedir ve Neden Önemlidir?
Tumblr media
Hücresel Yenilenme Nedir ve Neden Önemlidir Hücresel yenilenme, vücudun sağlıklı kalması için en temel mekanizmalardan biridir. Hücrelerimiz her gün dış faktörler, serbest radikaller ve yaşlanma gibi etkenlerle zarar görebilir. Bu zararın etkilerini ortadan kaldırmak ve sağlıklı hücrelerin yenilenmesini sağlamak, özellikle erkekler için genç ve enerjik bir yaşamın anahtarıdır. Zamanla, vücudun doğal hücresel yenilenme kapasitesi azalabilir. Bu durum, kas kaybı, cilt sağlığında bozulmalar, enerji düşüklüğü ve bağışıklık sistemi zayıflaması gibi sorunlara yol açabilir. Asterocoll ve Dioksijenil gibi yenilikçi çözümler, bu süreci hızlandırarak erkek sağlığında kalıcı ve olumlu etkiler sağlar. İlginizi Çekebilir; Erkeklerde Diyabet: Belirtiler ve Önlemler Asterocoll’ün Gücü Asterocoll, güçlü antioksidan ve hücresel yenileyici etkileri ile tanınan bir üründür. Bu formül, erkek sağlığında yaşlanma belirtilerini azaltmaya ve bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Hücresel yenilenmenin hızlanması, cilt sağlığını korur, kas dokusunu destekler ve enerji düzeylerini artırır. Asterocoll’ün içeriğindeki Dioksijenil, bu etkileri daha da güçlendirir. Dioksijenil, hücre içindeki serbest radikalleri etkisiz hale getirerek hücresel hasarı en aza indirir. Serbest radikaller, hücrelerin yaşlanmasına ve hasar görmesine neden olan zararlı moleküllerdir. Dioksijenil’in güçlü antioksidan etkisi, serbest radikalleri yok eder ve hücrelerin yenilenme sürecini hızlandırır. Bu da, erkeklerde enerji düzeylerinin artmasına, kas yapısının korunmasına ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Erkek Sağlığı ve Asterocoll Erkeklerin yaşam tarzı, genellikle yoğun fiziksel aktiviteler, stresli iş yaşamı ve yanlış beslenme alışkanlıkları gibi unsurlar nedeniyle sağlık üzerinde ek bir yük oluşturur. Hücresel hasar bu tür durumlarda daha hızlı bir şekilde birikir. Asterocoll, bu hasarları onarmak ve vücudu uzun vadede korumak için gerekli desteği sağlar. - Enerji Düzeylerinin Artışı: Günümüzde birçok erkek, iş ve aile sorumlulukları nedeniyle enerji kaybı yaşar. Asterocoll, vücudun enerji seviyelerini artırarak bu konuda büyük bir destek sağlar. Hücresel düzeyde sağlanan yenilenme, fiziksel ve zihinsel enerjinin yükselmesine katkıda bulunur. - Kas Sağlığı ve Dayanıklılık: Yaşla birlikte kas kaybı hızlanır, bu da erkeklerde güç ve dayanıklılığın azalmasına neden olur. Dioksijenil, kas hücrelerinin yenilenme hızını artırır ve Asterocoll bu süreçte kas dokusunun korunmasına yardımcı olur. Böylece erkekler hem fiziksel güçlerini hem de dayanıklılıklarını daha uzun süre korurlar. - Bağışıklık Sisteminin Güçlenmesi: Erkeklerin bağışıklık sistemi zamanla zayıflayabilir. Asterocoll, bu konuda devrim niteliğinde bir destek sunar. Dioksijenil’in antioksidan etkisi sayesinde, bağışıklık sistemi güçlenir ve vücut hastalıklara karşı daha dirençli hale gelir. İlginizi Çekebilir; Dioksijenil ve Sporcu Erkekler: Performans ve İyileşme Üzerindeki Etkileri Longevity ve Asterocoll Longevity, yani uzun ve sağlıklı yaşam, günümüzde erkekler için giderek daha önemli bir hedef haline gelmiştir. Asterocoll, sağladığı hücresel yenilenme ve antioksidan etkileri sayesinde sadece erkeklerin günlük performansını artırmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadeli sağlığı da destekler. Dioksijenil, hücresel yaşlanmayı yavaşlatır ve vücudu serbest radikallerin zararlarından korur. Bu da, uzun ömürlü ve sağlıklı bir yaşam için kritik bir rol oynar. Asterocoll’ün düzenli kullanımı, erkeklerde sadece fiziksel sağlık ve enerji düzeylerini artırmakla kalmaz, aynı zamanda yaşlanma sürecini de yavaşlatarak daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sunar. Asterocoll ve Dioksijenil’in Kullanımı Asterocoll, günlük yaşamda enerji seviyelerini artırmak, kas dokusunu korumak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek isteyen erkekler için mükemmel bir çözümdür. Dioksijenil içeren bu formül, hücresel düzeyde sağladığı yenilenme ile vücut sağlığını maksimum düzeyde destekler. - Günlük Kullanım: Asterocoll, günlük bir takviye olarak kullanılabilir ve hücresel yenilenmenin sürekli olarak desteklenmesine yardımcı olur. Enerji düzeylerini artırmak ve uzun vadede sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyen erkekler için ideal bir formüldür. - Sporcularda Kullanım: Asterocoll, özellikle sporcular için kas yenilenmesini hızlandırır ve fiziksel performansı artırır. Dioksijenil'in güçlü antioksidan etkisi, yoğun egzersizlerin ardından kasların daha hızlı iyileşmesine olanak tanır. Asterocoll, erkek sağlığı için hücresel yenilenmeyi destekleyen kesin ve etkili bir çözüm sunar. İçeriğindeki Dioksijenil, güçlü antioksidan etkisiyle hücrelerin serbest radikallere karşı korunmasına ve yenilenme süreçlerinin hızlanmasına katkıda bulunur. Bu sayede erkekler, hem enerji düzeylerini artırır hem de kas sağlığını korur. Aynı zamanda bağışıklık sistemi güçlenir ve yaşlanma süreci yavaşlar, böylece longevity hedefi gerçek olur. Asterocoll, sağlıklı ve güçlü bir yaşamın anahtarıdır. İlginizi Çekebilir; Erkeklerde Sindirim Sistemi Sağlığı Erkek Sağlığında Dioksijenil: Enerji ve Dayanıklılık Artışı Read the full article
0 notes
birpaylass · 3 years ago
Text
Alkol Bağımlılığı İle Nasıl Başa Çıkılır?
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/alkol-bagimliligi-ile-nasil-basa-cikilir.html
Alkol Bağımlılığı İle Nasıl Başa Çıkılır?
Alkol Bağımlılığı İle Nasıl Başa Çıkılır?
Alkol tüketimi en üst seviyelere çıkan ve bu durumdan dolayı sağlığı etkilenip, çevresindekiler ile iletişimi bozulan kişiler alkol bağımlılığı ile nasıl başa çıkılır? başa çıkma yolları nelerdir. Hakkında bilgi sahibi olmak istemektedir. Ancak bu başa çıkma yollarından bahsetmeden önce alkol bağımlılığının ne olduğu, neden ortaya çıktığını ve nasıl belirtilere neden olduğunu bilmek gerekmektedir.
Alkol Bağımlılığı
Alkol Bağımlılığı Nedir?
Alkol bağımlılığı ya da bilinen diğer adıyla alkolizm kişinin alkol ürünlerini sürekli olarak tüketmesi ve ulaşamadığı durumlarda yoksunluk belirtileri göstermesine neden olan bir durumdur. Alkol bağımlılığı hastalık mı şeklinde sorular alkol bağımlısı olan kişiler tarafından sıkça yöneltilmektedir. Buna verilecek cevap ise evettir. Çünkü bu durum her ne kadar psikolojik olarak görülse de aynı zamanda beyin ve sinir sistemi kimyasında değişikliklere neden olmaktadır. Bundan dolayı alkol bağımlılığının hastalık olarak görülmesi ve buna yönelik başa çıkma yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir.
Reklam ( Alkol Bağımlılı ve Çözümleri )
Yalnız Kalmayı Seven İnsanların 12 Özelliği
Diyabet Hastalığı Nedir? Tipleri Nelerdir?
 Şeker hastalığına yakalanma riskiniz mi var?
Suyun Önemi
Beyaz lahana Mucizesi
Alkol Bağımlılığının Belirtileri Nelerdir?
Alkol bağımlılığı tanısının konulabilmesi için çeşitli belirtilerin görülmesi gerekmektedir. Bu belirtiler kişinin tükettiği alkol miktarına, alkol tüketim sıklığına, kaç yıllık içici olduğuna ve kişinin bünyesine göre farklı şekillerde ve şiddette ortaya çıkmaktadır. Alkol bağımlısı olan bireylerde görülebilecek belirtiler şu şekilde sıralanabilir;
Her geçen gün alkole olan ihtiyacın artması ve tüketim sıklığının artması
Alkole karşı toleransın artması ve bunun sonucunda akşamdan kalma olarak tarif edilen durumun sıklığının azalması
Günün her saatinde alkolü düşünmek ve tüketmek
Arkadaş ortamının değişiklik göstermesi
Çevreye olan uyumun azalması
Alkole ulaşamadığı durumlarda ağlama krizi, öfke nöbeti ve ellerde titreme gibi yoksunluk belirtileri
Uyuşukluk, anksiyete ve depresyon gibi ruhsal bozukluklar
Karaciğer yetmezliği, cinsel fonksiyon kaybı, görüş kaybı, ülser ve bağışıklık sisteminin zayıflaması
Çevreye olan uyumun azalması nedeniyle tutuklanma, işten kovulma ve boşanma gibi durumlar alkol bağımlılığı sonucunda yaygın bir şekilde görülmektedir.
Alkolizm İle Nasıl Baş Edilir?
Alkol bağımlılığı tanısı alan bireyler alkol bağımlılığı ile nasıl baş edilir şeklinde soruları çok sık yöneltmektedir. Bu noktada çeşitli tıbbi tedaviler ve rehabilitasyon süreci işe yarayabilmektedir. Alkol bağımlılığı ile mücadele etmek isteyen bağımlıların öncelikle bu durumu kabullenmeleri ve kendilerinin bağımlı olarak tedavi almasının gerektiğini kabul etmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu süreç uzun süren bir süreç olacağından iyileşebileceğine inanmalı ve ailesi tarafından gerekli desteklerin alınması gerekmektedir.
Alkol bağımlılığının tedavisinde ilk aşama olarak arındırma tedavisi yer alır. Bu tedavide alkolün vücut üzerinde bıraktığı etkiler tıbbi tedavi yöntemleri kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılır. Bu süreç kişideki bağımlılığın şiddetine göre kısa sürebildiği gibi uzun süreler sürebilir ve hatta hastaneye yatış gerekebilir.
Alkol bağımlılığının arındırma aşaması bittikten sonra alkolizm ile mücadelede en önemli aşama olan rehabilitasyon aşaması başlar. Bu aşamada yoksunluk belirtilerinin kontrolü, öfke kontrolü, çevreye uyum, bilinçlendirme ve alkol isteği ile başa çıkma gibi durumlar için rehabilitasyon hizmetleri verilir. Bu süreç bireysel ve aile ile birlikte olabileceği gibi topluluk terapileri şeklinde de olabilir. Ülkemizde bu hizmetler AMATEM ve YEŞİLAY tarafından verilmektedir.
Alkolizm tedavisi tamamlanan bir kişi bundan sonraki yaşamında bazı noktalara dikkat etmesi gerekmektedir. Bu kişiler kolay bir şekilde tekrardan bağımlı hale gelebileceği için bundan sonraki yaşamlarında alkolden uzak durmaları gerekmektedir. Eğer kişi iradesine güvenmiyorsa aldığı psikolog terapilerine devam etmelidir.
0 notes
bakirkoypsikolog · 1 year ago
Text
Öfke, insan doğasının bir parçasıdır ve herkesin zaman zaman hissettiği bir duygudur. Ancak, öfkeyi kontrol etme becerisi, sağlıklı ilişkiler kurma ve içsel huzurun korunması için son derece önemlidir. Öfke kontrolü, duygusal zeka ve kişisel gelişimin temel bir bileşenidir.
Öfke Kontrolü Nedir?
Öfke kontrolü, öfke duygusunun uygun bir şekilde ifade edilmesi ve yönetilmesini içeren bir süreçtir. Bu, agresif davranışlardan kaçınmak, iletişim becerilerini geliştirmek ve duygusal dengeyi korumak anlamına gelir. Öfke kontrolü, öfkenin kontrolsüz bir şekilde patlama yapmasını engellerken, olumsuz sonuçlardan kaçınmamıza yardımcı olur.
Neden Öfke Kontrolü Önemlidir?
Sağlıklı İlişkiler: Öfke, ilişkilerde sık sık sorunlara neden olan bir duygudur. Kontrolsüz öfke, tartışmaların şiddetli hale gelmesine ve ilişkilerin zarar görmesine yol açabilir. Öfke kontrolü becerilerine sahip olmak, başkalarıyla sağlıklı iletişim kurmayı ve anlaşmazlıkları yapıcı bir şekilde çözmeyi sağlar.
Fiziksel ve Zihinsel Sağlık: Kronik öfke, stres seviyelerini artırabilir ve fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Yüksek tansiyon, kalp problemleri ve bağışıklık sistemi zayıflaması gibi sağlık sorunları, sürekli olarak yüksek düzeyde öfke yaşayan insanlarda daha yaygın görülür. Öfke kontrolü, stresin azalmasına ve fiziksel sağlığın korunmasına yardımcı olur.
İçsel Huzur: Kontrolsüz öfke, bireysel refahı ve içsel huzuru olumsuz etkiler. Öfkenin yönetilmesi, duygusal dengeyi sağlamaya ve daha sakin, daha mutlu bir yaşam sürmeye yardımcı olur. İyi bir öfke kontrolü stratejisi, duygusal zeka ve kişisel gelişim açısından büyük önem taşır.
Öfke kontrolü, duygusal sağlık ve iyi ilişkiler için önemli bir beceridir. İşte öfke kontrolünün neden önemli olduğunu açıklayan bazı nedenler:
Sağlık ve Refah: Sürekli öfke duymak, fiziksel ve zihinsel sağlığı olumsuz etkileyebilir. Yüksek düzeyde öfke, kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, uyku sorunları ve baş ağrıları gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Öfke kontrolü, stres seviyelerini azaltır, genel refahı artırır ve fiziksel sağlığı korur.
İlişkiler: Öfke kontrolü, sağlıklı ilişkiler kurmak ve sürdürmek için önemlidir. Kontrolsüz öfke ifadeleri, insanlar arasında güvensizlik, iletişim sorunları ve duygusal yaralar açabilir. Öfke kontrolü becerilerini kullanmak, diğer insanlarla daha empatik ve anlayışlı bir şekilde iletişim kurmayı sağlar. Böylece, ilişkilerde daha az çatışma yaşanır ve daha iyi bir iletişim ortamı oluşur.
Karar Verme: Yoğun öfke duyduğumuzda, düşünme ve karar verme becerilerimiz olumsuz etkilenebilir. Öfke anında verilen ani kararlar, genellikle pişmanlık duyulan veya sorunlara yol açan kararlar olabilir. Öfke kontrolü, duygusal zekayı artırır ve daha dengeli ve mantıklı kararlar almamıza yardımcı olur.
İş Performansı: Öfke, iş yerinde performansı olumsuz etkileyebilir. Öfkeli bir şekilde tepki vermek, profesyonel itibarı zedeler ve iletişim problemlerine yol açabilir. Öfke kontrolü, stresli iş ortamlarında sakin ve etkili bir şekilde tepki vermemizi sağlar. Böylece, iş ilişkilerini güçlendirir, işbirliğini teşvik eder ve verimliliği artırır.
Kendini İfade Etme: Öfke kontrolü becerileri, duygusal durumları daha etkili bir şekilde ifade etmeyi öğretir. Kontrolsüz öfke ifadeleri yerine, daha yapıcı ve olgun bir şekilde duyguları ifade etmek, karşılıklı anlayış ve çözüm odaklı iletişimi teşvik eder.
Tumblr media
Öfke kontrolü, duygusal zekayı artırır, sağlığı korur, ilişkileri geliştirir, karar verme becerilerini iyileştirir ve iş performansını destekler. Öfke kontrolü, insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları birçok durumda önemli bir beceridir. İşte öfkeyi kontrol etmeye yardımcı olabilecek bazı stratejiler:
Nefes Almak: Öfke anında derin nefes almak, sakinleşmenize yardımcı olabilir. Yavaşça derin nefes alıp vermek, sinir sistemini sakinleştirebilir ve öfkenin yoğunluğunu azaltabilir.
Zamanı Verin: Öfkelendiğinizde, tepki vermek yerine biraz zaman verin. Hızlı bir tepki yerine olayı bir süre düşünmek, daha rasyonel bir şekilde yanıt vermenizi sağlayabilir.
Düşünceleri Değiştirmek: Öfke anında zihninizi sakinleştirecek düşüncelerle değiştirmek önemlidir. Kendinize pozitif ve olumlu cümleler söyleyerek öfkenizi yatıştırmaya çalışın.
Empati Kurmak: Karşı tarafın bakış açısını anlamaya çalışmak önemlidir. Empati yapmak, öfkeyi azaltmanın ve daha yapıcı bir iletişim kurmanın bir yoludur.
Stres Yönetimi: Stres, öfkeyi tetikleyebilir. Stres yönetimi teknikleri uygulamak, genel olarak daha sakin ve kontrol edilmiş bir ruh haline sahip olmanıza yardımcı olabilir. Bu teknikler arasında egzersiz yapmak, meditasyon yapmak, hobilerle uğraşmak ve stres azaltıcı aktiviteler yapmak bulunur.
İletişim Becerilerini Geliştirmek: Öfke anında doğru iletişim becerilerini kullanmak önemlidir. Kendi duygularınızı ifade etmek, başkalarının da duygularını anlamak ve saygılı bir şekilde iletişim kurmak öfkeyi kontrol etmeye yardımcı olabilir.
Destek Almak: Öfke kontrolü konusunda zorluk yaşıyorsanız, bir uzmandan yardım almak önemlidir. Bir terapist veya danışman, öfke yönetimi konusunda size rehberlik edebilir ve etkili stratejiler öğretebilir.
Unutmayın, öfke birçok insanın yaşadığı normal bir duygudur, ancak bu duyguyu kontrol altında tutmak önemlidir. Yukarıdaki stratejiler, öfke kontrolünüzü geliştirmenize yardımcı olabilir.
Öfkemizi Nasıl Kontrol Edebiliriz ?
Farkındalık geliştirin: Öfkenizin tetikleyicilerini ve bedensel tepkilerini tanımak için farkındalığınızı artırın. Öfkelendiğinizde hangi düşüncelerin ve duyguların ortaya çıktığını gözlemleyin.
Derin nefes alın: Nefes almak, sakinleşmenize yardımcı olabilir. Yavaş ve derin nefes alarak bedeninizi rahatlatın. Nefes alırken sayıp nefesinizi verirken sayınızı artırarak bir ritim oluşturun.
Zaman kazanın: Öfkelendiğinizde hemen tepki vermek yerine, biraz zaman kazanın. Hızlıca tepki vermek yerine düşünme sürenizi uzatarak daha yapıcı bir yanıt geliştirebilirsiniz.
Olumsuz düşünceleri değiştirin: Öfkeniz sırasında ortaya çıkan olumsuz düşünceleri fark edin ve onları daha yapıcı düşüncelerle değiştirin. Olayları başka bir açıdan değerlendirmeye çalışın.
Empati kurun: Karşı tarafın bakış açısını anlamaya çalışarak empati geliştirin. Başkalarının nedenlerini ve duygularını anlamak, öfkenizi kontrol etmenize yardımcı olabilir.
Stres yönetimi yapın: Öfke genellikle stresin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Stres yönetimi tekniklerini uygulayarak günlük stresinizi azaltın. Egzersiz yapmak, meditasyon yapmak, hobilerle uğraşmak veya rahatlama teknikleri kullanmak bu konuda yardımcı olabilir.
Destek alın: Öfke kontrolü konusunda zorluk yaşıyorsanız, bir uzmana başvurabilir veya destek gruplarına katılabilirsiniz. Bir profesyonel size özel stratejiler ve tavsiyeler sunabilir.
Unutmayın, öfke kontrolü zaman alabilir ve herkes için farklı stratejiler işe yarayabilir. Kendinizi tanımak ve öfkenizi yönetmek için size en uygun olan yöntemleri bulmak önemlidir.
0 notes
obeziteyeson · 5 years ago
Text
KASIM 2018 tarihinde yayınlanan yazımdır. Ahmet Rasim Küçükusta sitesinde yayınlandı.
Sevgilerimle.
---
BAĞIŞIKLIĞIMIZI GÜÇLÜ VE SAĞLIKLI KILMAK VE DE HASTALIKLARI ÖNLEMEK KENDİ ELİMİZDEDİR, KİMSENİN ELİNDE DEĞİLDİR
Her organizmanın hücresel düzeylerde ve hormonal düzeylerde, bütün vücut mikrobiyomları ile birlikte işlev gören korunma mekanizması vardır.
Bütün canlı organizmalar, hayatta kalabilmek amacıyla gerek fizik, gerek ruhsal açıdan, bedeni korumak amacıyla silahlarla zaten donatılmıştır. Asırlardan beri hayatta kalabilmemiz doğal olan bu mekanizmaların, bozulmamış, kurcalanmamış olan bu mekanizmaların birlikte, ahenk içinde çalışması ile mümkün olmuştur.
Yaşadığımız ortamda bulunan bir çok madde hücrelerin normal DNA’sını bozarak, bağışıklık sistemimizi zayıflatıp GRİP ya da başka bir çok infeksiyonları kapma riskini artırmaktadır.
Havamız, suyumuz, toprağımız, yiyeceklerimiz, kirlenmiş ve bozulmuş ve doğallıklarını kaybetmiş durumda. Sigara dumanı, medikal radyasyon, elektromanyetik kirlenme, en başta tarım zehirleri olmak üzere çevremizi saran kimyasal toksinler, obezite, sentetik hormonlar, virüsler, bakteriler, parazitler ve de beslenme yetersizlkleri, beslenme bozuklukları, gıda endüstrisinin katkı maddeleri,yanlış tedaviler, gibi bir çok etken, bağışıklık sistemlerimizi zayıflatmak için adeta birbirleriyle yarışıyor.
Bir çok yeni antibiyotik, antivirütik ajanlar, gelişmiş olduğu halde, son yıllarda, mantar gibi artan infeksiyonların, kuş gribi, domuz grib vs. griplerin artmasının nedenleri, artık anlaşılıyor ki kuşlar, tavuklar ve domuzlar değildir. Hayvan dostlarımızı boşuna suçlamayalım lütfen.
Örneğin, senelerden beri şuursuzca kullanılmakta olan antibiyotikler, antivirütük ve antiparazit ajanlar, ilk etapda infeksiyonları gidermektedir. Ancak organizmanın normal bağışıklık ve immün sistemlerini alt üst ettikleri, immün sistemini zayıflatıklarından dolayı, bir süre sonra daha ciddi bir sorun olarak, bu ajanlara direnç kazanmış infeksiyonların tekrar ortaya çıkmasına ve çoğalmasına da neden olmaktadır.
İnfeksiyonların ve GRİPLERİN ortaya çıkması, yukarıda anlatmış olduğumuz nedenlerle, bağışıklık VE İMMÜN sistemimizin çökmesinden kaynaklanmaktadır. Tarihe bir göz atacak olursak, uzun süren büyük savaşlar sırasında, salgın olarak ortaya çıkan ve milyonların ölümüyle sonuçlanan, örneğin ispanyol gribi gibi salgınların, beslenememe, stres, uykusuzluk, göçler, vs. gibi organizmaların zayıflaması sonucu, bir çok etkenin bir arada ortaya çıkması sonucu geliştiğini görmekteyiz. Yedi seneden beri Suriye’de süre gelen iç savaş sonucu da gözlerimizin önünde değil mi?
İnfeksiyonlar, ve gripal infeksiyonlar, sağlıklı ve güçlü, optimal çalışan bir bağışıklık ve immün sistemi olan vücutlarda yerleşme, gelişme imkanı bulamazlar.
Optimal düzeyde çalışan güçlü, zayıflamamış BAĞIŞIKLIK VE İMMÜN SİSTEMİMİZ, mükemmel çalışan bir makinedir. Bir organizmanın tüm fonksiyonlarını regüle etme özelliğini taşımaktadır. Yabancı bir çok istilacıları, etkenleri rahatlıkla yok edebilir ve organizmada oluşan tehlikeli zararlı hücreleri de yok edebilme özelliğine sahiptirler. Diğer bir anlatımla, bağışıklık sisteminin mükemmel bir şekilde görevini yerine getirdiği organizmalarda immün sistemde bulunan hücrelerin tümü, aktive olarak, yabancı istilacılara karşı savaşa başlar, onlarla mücadele eder ve onları yok edebilirler.
Eğer bir organizmada, bağışıklık sistemini güçlendirecek tüm ögeler bulunuyorsa, infeksiyon ve grip hastalıklarını başlatan bakterilr, virüsler de vücutta çoğalma ve de yayılma imkanı bulamazlar.
O halde, ŞEYH EDEBALİ’nin de dediği gibi:
TOPRAK SAĞLAM VE SAĞLIKLI DEĞİLSE, EKTİĞİMİZ HİÇ BİR TOHUM YEŞERMEZ.
TOPRAĞIMIZI, YANİ VÜCUDUMUZUN SAĞLIKLI OLMASINA ÇALIŞACAĞIZ, ÇABA SARF EDECEĞİZ !
Senelerden beri, yürütülen bilimsel araştırmalara harcanan binlerce dolarlar, ya da binlerce dolarlar harcanarak geliştirilen ilaçlar, geliştirilen AŞILAR, toprağımızın yani vücudumuzun, bağışıklık sistemini güçlendirme amacıyla harcanmamıştır ve harcanmamaktadtır.
Bağışıklık sistemi zayıflamış olan bir organizmada, immün sistem hücreleri zayıflamıştır, hormonal koruma sistemleri zayıflamıştır. Tüm vücutta bulunan mikrobiyomlar, barsaklarda ve cildimizde, saçımızda başımızda bulunan tüm dost bakteri ve virüsler alt üst olmuştur. Yani, birlikte asırladan beri yaşamakta olduğumuz dost bakteriler ve virüsler azalmıştır veya yok olmuştur. Onların azalması ya da yok olmasıyla, yabancı organizma ve bakteri, virüslerle savaşacak askerlerimiz de yok olmuştur. Bir organizmada, immün system hücrelerinin artık % 90 oranında, barsak hücrelerinde, üretildiği gösterilmiştir.
Bir çok bilimsel araştırmalar, infeksiyonlara yakalanmama ve GRİBE yakalanmamanın çok kolay yöntemleri olduğunu göstermiştir.
SIRALAYALIM:
1. Sigara bırakılacak, sigara dumanı bile immün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
2. Sentetik bütük kimyasallar vücuda girmeyecek. İmmün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
3. Rafine unlar, rafine şekerler, rafine tuzlar, şekerli gazlı içecekler tüketilmeyecek. İmmün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
4. Ağır metalleri vücudumuza sokmamaya gayret göstereceğiz. (civa, aliminyum, kurşun vs.) İmmün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
5. Radyasyonlardan uzak duracağız. Her türlü radysyon, çevresel elektromanyetik dalgalar, hücrelerimizde DNA’yı bozarak, immün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
6. Transyağlar içeren, tüm hazır ve pakete girmiş, endüstrinin üretttiği yiyeceklerden uzak duracağız. İmmün sistem hücrelerini, zayıflatıyor ve yok ediyor.
Doğal yaşamaya özen göstereceğiz. Ellerimizi sık sık zeytin yağlı sabunla yıkayacağız, açık havada yürüyeceğiz, sevdiğimiz bir aktiviteye katılacağız, sevdiğimiz bir müziği dinleyeceğiz.
Bağışıklık sistemimiz güçlendirmek amacıyla, gerçek ve hakiki prebiyotik ve probiyotik içeren doğal besinler tüketeceğiz. Doğal PROBİYOTK köy yağları, soğuk sıkım zeytin yağı, zeytin, ev yoğurdu, ev sirkesi tüketeceğiz. Yağlı etler, balıklar tüketmemiz gerekiyor.
Kış aylarında GRİP olmamak amacıyla, lahana, turp, kereviz, karnabahar, pırasa gibi, PREBYOTİK olan kış sebzeleri tüketeceğiz.
TURP YERSENİZ TURP GİBİ OLURSUNUZ !
Bir tutam maydanoz ya da bir tutam taze nanede şeker yüklü olan bir portakaldan, daha fazla C vitamin bulunduğunu bileceğiz, ve tüketeceğiz.
Hastaların ve yaşlıların, vitaminlerini ve immün hücre ve hormonlarını güçlendirecek ögelerini ölçerek takviye almalarını da sağlayacağız:
1. Magnezyum, Potasyum, Sulfur
2. B1, B6 ve B 12 vitaminleri
3. C ve D vitaminleri
4. Çinko, İyod, Selenyum gibi MİKRO besinlerin kan düzeylerini optimize etmemiz gerekiyor.
Bir organizmada, yukarıda saydığımız bu MİKRO ve MAKRO beslenme öğeleri eksik olduğu süre, immün sistem hücrelerimiz ve hormonlarımızın optimal düzeyde çalışmaları mümkün değildir, mümkün olamaz.
İmmün sistem hücre ve hormonları optimal ve sağlıklı bir şekilde çalışmayan kişilere GRİP AŞISININ da bir yararı olmaz.
GRİP AŞILARININ, neden faydası olmadığını, neden işe yaramadığını, senelerden beri, Prof. Dr. Alişan Yıldıran ve Prof. Ahmet Rasim Küçükusta detaylı bir şekilde, bir çok kaynak gösterek uzun zamandan beri açıklamakta ve dile getirmekteler.
SÖZÜN ÖZÜ:
BARSAKLARDA BULUNAN 300 TRİLYON MİKROBİYOM YOK OLURSA, CİLDİMİZDE BULUNAN 300 TRİLYON DOST VİRÜS VE BAKTERİ YOK OLURSA, YANİ İMMÜN SİSTEM ZAYIF OLURSA, YANİ İMMÜN SİSTEMİN ÇÖKMÜŞ OLDUĞU ORGANİZMALARDA HİÇ BİR AŞININ FAYDASI OLMAZ.
EN UCUZ VE EN KOLAY YOL, DOĞAL YÖNTEM VE UYGULAMALARLA İMMÜN SİSTEMLERİMİZİ GÜÇLÜ KILMAK OLMALIDIR.
Kaynaklar:
1. American J of Industrial Medicine. December 2010; 53(12): 1197-1206.
2. Env. Health, Perspectives. March; 2006;114(3):379-385.
3. Am j of Clin Nutr. Nov.1180-84. 1973.
4. N Engl J Med 2007; 357:2277-2284.
5. Gastroenterology pii: S0016-5085(13)00292-8. Doi: 10.1053/j.gastro.2013.02.043 (March 1, 2013).
6. Gut Pathogens 5, no.1 (March 18, 2013).
7. Neurogastroenterology and Motility.23, no. 3 (March 2011): 187-92.
8. The Vitamin D Solution: New York: Hudson Street Press, 2010.
9. Nature, Jan 22, 2009; 457(7228): 480-84.
10. Nature, Dec 21, 2006; 444(7122): 1518-23.
11. Inf Dis Obstet Gynecol, 2007; (35387): 1-8.
12. Clin Infect Dis 2008; 46 (suppl 2): S104-S111. 13. http://www.ncbi.nih.gov/entrez/eutils/elink.fcgi?dbfrom=pubmed&retmode=ref&cmd=prlinks&id=19043404.
14. http://dx.doi.org/10.1067/mai.2001.118130.
KASIM 2018 :
http://ahmetrasimkucukusta.com/2018/11/05/misafir-yazar/63021/
Tumblr media
1 note · View note
saglikklubu-blog · 7 years ago
Text
Zona Nedir? Kimlerde Görülür? Belirtileri Nelerdir?
Zona Nedir? Kimlerde Görülür? Belirtileri Nelerdir?
Zona ağrısı ile ilgili merak edilenleri sizin için derledik. Zona Ağrısı ya da postherpetik nevralji nadir rastlansa da çok sıkıntılı olabilir. Zona suçiçeği hastalığını oluşturan virüsün meydana getirdiği bir sinir iltihabı tablosudur. Bu iltihap genelde bedende kuşak gibi (ancak yarım) olur. Ciltteki kızarıklık, su dolu döküntüler yaklaşık 3 hafta içinde geçer. Bu hastalarda zona iyileştikten…
View On WordPress
0 notes
kocaalihaber · 5 years ago
Text
0 notes
bursamasaj78 · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Fibrokistlere Karşı Brokoli Kürü Nasıl Kullanılır? Fibrokist Nedir? Kadınlarda, memenin iyi huylu rahatsızlıklarından biri de hastanın eline bir sertlik veya kitle gelmesidir. Rahatsızlığın ilerlemesinde, meme ağrısı ve meme ucundan akıntı görülebilir. Memenin bu iyi huylu rahatsızlığı modern tıpta detaylı bir şekilde sınıflandırılmıştır. Bunlar arasında iyi huylu olarak en sık rastlananları şunlardır; * Fibrokistik değişiklikler * Fibroadenom * İntraduktal papillom * Duktal ektazi * Mastit Fibrokistik değişimler, genel bir kural olmasa da doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sık görülmektedir. Hemen hemen her iki kadından birinde görülmektedir. Memede yoğunluk artışı, fındık büyüklüğüne varan nodüllerin ele gelmesi, ağrı ve hassasiyet ile farkedilebilir. Kistler adet öncesi (mensturasyon) şişer ve ağrılı olabilir. Bu şişmelerin nedenlerinden en önemli nedeni aylık hormonal değişiklerdir. Anemi ve Fibrokistler Demire bağlı kansızlık (anemi) çok önemli bir rahatsızlıktır. Birçok hastalığın tetikleyicisi anemidir. Örneğin; * Allerjik reaksiyonlar * Fibrokist * Depresif bir yaşam * Kalp çarpıntısı * Kalpte ritim bozukluğu * Saç dökülmesi * Romatizmal şik��yetler * Kronik yorgunluk * Bağışıklık sisteminin zayıflaması * Tiroid şikâyetleri * Hormon dengesizliği Demire bağlı anemi, fibrokistlerin oluşumunda ve hızlı gelişmelerinde etkilidir. Eğer sık sık kansızlık şikâyeti yaşıyorsanız veya kronik kansızlık şikâyeti söz konusuysa mutlaka tedavi olmanız gerekir. Öncelikle vücudunuzun demir deposunu kontrol ettiriniz ve hemoglobin (HGB) değerinizin 12’nin altına düşmemesine özen gösteriniz. Aneminin dışında başka bir rahatsızlığınız varsa, mutlaka anemi şikâyetinin tedavi edilmesi gerekir. Anemi tedavi edilmediği takdirde mevcut olan diğer rahatsızlığın tedavisi uzun zaman alabilir. Unutmayınız, kansızlık aynı zamanda bağışıklık sisteminin zayıflığı demektir. Bağışıklık sistemi zayıf olan hastaların çok daha zor tedavi olduklarını göz ardı etmeyiniz. Sürekli anemi şikâyeti yaşayanlar, aynı zamanda birkaç rahatsızlığı da beraber yaşamak durumunda kalabilirler. Aneminin ortadan kalkmasıyla mevcut olan birçok şikâyet de kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Unutmayınız, anemi yaşam kalitenizi hem çok olumsuz etkiler hem de birçok şikâyeti de eş zamanlı olarak yaşamanıza neden olur. Anemi uzun müddet tedavi edilmediği takdirde çok sayıda farklı rahatsızlıkların ortaya çıkmasına ve kalıcı rahatsızlıkların gelişmesine neden olabilmektedir. Fibrokistlere Karşı Brokoli Kürü Nasıl Kullanılır? Fibrokistler için Brokoli Kürü Kadınların Göğsündeki Fibroadenomlara (Fibrokistlere) Karşı Brokoli Kürü Nasıl Hazırlanır? Kaynamakta olan yarım litre suyun içerisine taze ve koyu yeşil renkli olan yaklaşık 200-250 gram Brokoliden atınız. Kapağı kapalı olarak kısık ateşte altı dakika haşlayınız. Altıncı dakikadan sonra ocaktan indiriniz ve ağzı açık olarak ılımaya bırakınız. Yarısını sabah kahvaltısından yirmi dakika önce aç karnına, diğer yarısını da öğlen yemeğinden yirmi dakika önce aç karnına içiniz. Yirmibir gün boyunca her gün taze hazırlanıp içilmesi gerekir. Haşlama suyu içerisindeki haşlanmış brokoliyi tüketme zorunluluğu yoktur. Arzu edilirse tüketilebilir. Duruma göre zaman zaman kür tekrar edilebilir. Not: Eğer fibrokistler iki yıldan fazla mevcutsa, bu takdirde uygulanacak brokoli kürü şöyle olmalıdır. 2 x 21U + 3A U = 21 gün uygulanır A = 3 gün ara verilir Bu formülün anlamı şudur İki kez yirmibir gün uygulanıp, her yirmibirinci günün sonunda üç gün ara verilecektir. Toplam kırkiki gün uygulanacaktır. Her yirmibir günün sonunda verilecek olan üç günlük ara uygulama süresine dahil değildir. Bu kür tamamlandıktan sonra şikâyetin durumuna göre dönem dönem (yılda iki-üç kez) uygulanır. Dikkat Hormonlu ve transgen tohumdan elde edilen brokoliyi bu amaçla kullanmayınız. Satın alacağınız brokolinin taze ve diri olmasına dikkat ediniz. Sararmış olan brokoliyi satın almayınız. İhtiyacınız olan yirmibir günlük brokoliyi 200-250 gramlık porsiyonlar halinde derin dondurucunuzda saklayabilirsiniz. Derin dondurucuda sakladığınız brokoli altı ay boyunca etkin özelliğinden hiçbir şey kaybetmez. Kürü uygulayacağınız yirmibir gün boyunca uzun ara vermemeniz gerekir. Bu nedenle ihtiyacınız olan yirmibir günlük brokoli miktarını stoklamanızı öneririm. Dikkat Fibrokistlere Karşı Brokoli kürü kullanımı, tek başına yeterli değildir. Kürümüzü uygularken; kahve, çikolata, ceviz (tazesi veya kurusu), portakal, portakal suyu ve taze beyaz üzüm tüketilmemelidir. Dikkat Tiroit rahatsızlığı olanların brokoli kürü yapılması önerilmemektedir. Sıkça Sorulan Sorular Brokoli kürünün uygulamasıyla ilgili sık gelen sorulardan bir tanesi de şudur 'Kaynamakta olan suya derin dondurucudan çıkardığımız brokoliyi atıyorum. Suyun kaynaması bir müddet duruyor. Hangi zamanı esas alacağım' Cevap: Kaynamakta olan suya atılan dondurulmuş brokoli, tencerede kaynayan suyun kaynamasını bir müddet durdurur. Tenceredeki su tekrar kaynamaya başlayınca zamanı saymak gerekir. Not: Hekiminizin verdiği ilaçlar varsa mutlaka kullanınız. Buradaki uygulamayı bir destekleyici olarak kullanınız. Öncelikle bilmeniz gereken nokta, kullanacağınız bitkiye karşı alerjinizin olup olmadığıdır. Bu konuda hekiminizin görüşünü alınız. Hekime gitmeden ve teşhis koydurmadan şikâyetiniz ne olursa olsun, bu bilgilerle kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayınız. Buradaki bilgilerin kesinlikle bir hastalığı teşhis amacı yoktur. Not: Yukarıdaki bilgiler Tıbbi Bitkiler ve Bitkisel Sağlık Rehberi adlı kitabımızdan alıntıdır. https://www.profsaracoglu.com/kist-fibrokist-mastit
0 notes
siberianbanu-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
❤❤DETOX❤❤ Önce temizlik diyerek bugün gelen detox setine hemen başladım💪 . Siz de vakit kaybetmeden vücudunuzu temizleyin💃🏻💃🏻 . 🥦DETOKS NEDİR? NEDEN YAPILMALI?🍅 Zaman içerisinde hem yediğimiz besinlerden hem de çevresel etmenlerden dolayı vücudumuzda toksinler artıyor. Bu durum vücutta oksidatif stres dediğimiz birtakım metabolik sonuçlara neden oluyor. Metropol yaşantısı, yanlış beslenme alışkanlıkları, katkı maddelerinden zengin beslenme, stres ve kötü doğa koşulları da eklendiğinde; vücuttan atamadığımız ve sürekli maruz kaldığımız toksinler zamanla karaciğer ve böbrekler başta olmak üzere sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Beraberinde obezite, bağışıklık sisteminin zayıflaması, halsizlik, cildin dejenerasyonu, sindirim sistemi sorunları, kronik baş ağrısı, sıkıntılı ruh hali, uyku problemleri ve uzun dönemde kanser gibi daha ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor. . ✔ KİMLER DETOKS YAPMALI? Özellikle mevsim geçişlerinde, tatil/seyahat/bayramlar sonrası; ciltte kızarıklık, baş dönmesi, kramp, uykusuzluk, baş ağrısı, nedensiz mide rahatsızlıkları, yiyecek alerjileri, gaz ve şişkinlik, eklemlerde şişlik, ishal, kabızlık, sivilce, selülit ve kilo verememe sorunları yaşayanlar ile stresli bir yaşamı olanlara öneriyorum. Daha huzurlu ve mutlu bir gelecek için en güzel yatırım; sağlığımızı düşünmek. . ❌ KİMLER DETOKS YAPMAMALI? Kan sulandırıcı ilaç kullananlar, reaktif hipoglisemi ve şeker hastaları, gebe ve emzikliler, kanser hastaları, detoks diyetinde bulunan yiyecek ve içeceklere karşı alerjisi/intoleransı olan kişiler, çok zayıf veya aşırı kilolu kişiler, sistemik ve ağır uzun süreli hastalığı olanlar, çocuklar ve ergenler detoks yapmamalı. . Siz de yukarıdaki 👆linki doldurarak,hiç bir ücret ödemeden girişinizi kendiniz yapabilir ve siparişinizi kendiniz verebilirsiniz. . #sistersteamsiberian #güleryüzteam #detoxprogram #detoxdaalma #detoxyapıyorum #sağlıklıyemekler #sağlıklıbesleniyorum #sağlıklıbeslenmek #sağlıklıbesleniyoruz #toksinatıcı #toksinlerdenarınma #toksin #toksinatma #toksinarındırıcı #toksinlerdenarinma #vücuttemizliği https://www.instagram.com/p/BuZGh7Ohgyj/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=qws8l3lp9y6u
0 notes
mehmetkali · 7 years ago
Text
İYİ UYKU İÇİN 16 KURAL http://ift.tt/2zVVwAR
Okan Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Okan Bölükbaşı Uyku ile ilgili önemli bilgiler verdi.
Uyku nedir?
Uykuyu bilimsel açıdan tanımlamak çok zor. 1950’lere kadar birçok insan uykunun günlük hayatımızın eylemsiz bir parçası olduğunu zannederdi. Ama şimdi uyku sırasında beynimizin çok etkin olduğunu biliyoruz. Dahası uykunun beden ve ruh sağlığımızı etkilediğinden eminiz.
Neler uykusuzluk yapar?
Nefes açıcı ilaçlar-spreyler, kafeinli içecekler, diyet hapları, hastalıklar, yatak odasındaki kötü koşullar…
Sigara olumsuz etkiler mi?
Hem de çok. Sigara tiryakileri genellikle tavşan uykusu uyurlar. REM uyku (göz hareketlerinin aktif olduğu uyku) miktarları azdır. Uyuduktan 3-4 saat sonra kanda nikotin miktarının kritik düzeyin altına düşmesi nedeniyle uyanırlar. Alkol de uykuyu bozar. Uykusuzluk çeken insanların çoğu sorununu alkolle çözmeyi dener. Ama bu yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktır. Çok farkına bile varmadan alkolik olur! Oysa ki alkol sadece hafif uyku dönemini tetikler. Uykunun tamir işlevi olan diğer bölümlerinin miktarını azaltır.
İdeal uyku süresi nedir?
Yenidoğanlar genellikle 16 saat uykuya ihtiyaç duyar. Çoğu erişkinde 7-8 saat uyku yeterli olur. Genç erişkinler ortalama dokuz saat uykuya ihtiyaç duyarlar. Gebeliğin ilk 3 ayında, kadınların uyku gereksinimi artar. Normal süresinden çalınmış bir uyku miktarı, bir tür ‘uyku borcu’ yaratır. Vücut, eninde sonunda bu borcun geri ödenmesini ister. Uykunun yetersiz olması muhakeme yetisi ya da tepki süresini olumsuz etkiler. İnsanlar yaşlandıkça uyku süresi azalır ve uyku hafifler. 65 yaşın üstünde uykusuzluk sık görülen bir sorundur.
Ne zaman bir sorundan bahsedilir?
Eğer gün boyu uykulu bir şekilde dolaşıyorsanız ya da 5 dakikalık bir uzanmada bile hemen uykuya dalabiliyorsanız ciddi bir uyku sorununuz var demektir.
Uykusuzluk hangi sorunlara yol açar?
Uykuyla ilişkili sağlık sorunları hemen hemen tıbbın tüm alanlarını ilgilendiriyor. Örneğin felç ya da astım krizleri gündüz yerine gece ya da sabaha karşı uykuda daha sıktır. Muhtemel sebep uykuyla ilişkili olarak değişen kalp hızı ya da hormonal düzey değişiklikleridir. Uykusuzluk bazı epilepsi türlerinde nöbet gelişimini tetikler.
Grip sırasında neden uykulu oluruz?
Uykuyu düzenleyen sinir hücreleriyle bağışıklık sistemi arasında yakın ilişki var. Vücudumuz, bulaşıcı hastalıklarla mücadele ederken ‘sitokin’ adı verilen bazı kimyasallar üretir. İşte bu stokinler aynı zamanda güçlü uyku uyarıcılarıdır.
Ruhsal hastalıklarla uykusuzluk arasında ilişki var mı?
Ruhsal hastalıkların çoğunda uyku sorunları gelişir. Örneğin depresyon hastaları sabahın çok erken saatlerinde kalkar ve tekrar uykuya dalma isteklerine karşın genelde bunu başaramazlar. Alınan uyku miktarı, ruhsal hastalık belirtilerini şiddetini doğrudan etkiler. Manik depresif kişilerde uyku yoksunluğu manik dönemleri (saldırganlık ve aşırı aktivite) tetikleyebilir.
Uyku apnesi nedir?
Horlama sırasında solunum durmasıdır. Geceleri oksijensiz kalmak, sabahları baş ağrısına, gün boyu yorgun hissetmeye yol açabilir. Cinsel isteksizlik, bilişsel işlevlerin zayıflaması, kan basıncı artışı, kalp ritim düzensizlikleri gelişebilir. Uyku apnesi, felç ya da kalp krizi riskini belirgin biçimde arttırır. Uykuda solunum durmasına bağlı ölüm nedenleri arasındadır. Tedavi edilmemiş uyku apnesi hastalarında trafik kazası yapma riski 3 kat artar.
Huzursuz bacak sendromu nedir?
Özellikle uyku sırasında bacaklara giren kramplar, uyuşmalar, çimdiklenmeler ve karıncalanma hisleridir. Hasta devamlı bacaklarını oynatma ihtiyacı duyar. Herhangi bir yaşta görülebilir. Kansızlık(demir eksikliği anemisi), gebelik ve şeker hastalığı bu duruma zemin hazırlar. Bir börokimyasal uyarıcı olan dopamin benzerlerinin verilmesiyle hasta rahatlar.
MIŞIL MIŞIL UYUMAK İSTİYORSANIZ
Gün içinde şekerleme yapıyorsanız 30 dakikayı geçmesin. Fazlası gece uykusunu olumsuz etkiler.
Yatmadan önce kafein, nikotin gibi uyarıcılardan uzak durun. Uykudan 2-3 saat önce yüksek proteinli bir atıştırmalık, 1 meyve yiyebilirsiniz. Bu yiyecekler uyku düzenleyici hormonların yakımını arttırır. Ancak uyku ritmini bozduğu için tahıl ve şekerden uzak durun. Yağlı, kızarmış, baharatlı, sirkeli, karbonatlı yiyecek ve içeceklerden de kaçının.
Egzersiz iyi bir uyku kalitesi sağlar. 10 dakikalık kısa bir bisiklet ya da yürüyüş bile gece uykusu kalitesini belirgin bir ölçüde arttırır. Ancak yatağa gidiş döneminde yoğun egzersiz yapmayın.
Gün boyu doğal ışığa maruz kalın. Gece yatak odanız çok aydınlık olmasın.
Uyku öncesinde yararlı bir gevşetici alışkanlık edinin. Ilık duş, kitap okuma, hafif germe egzersizleri, meditasyon gibi…
Uyku öncesi aşırı duygusal konuşmalar ya da ortamlardan kaçının.
Çarşaf ve nevresiminiz uygun, yastık ve yatağınız rahat olsun. Yatak odanız sıcak hatta ılık değil serin olmalı. Vücudu uykuya hazırlayan işaretlerden biri de çevre ısısının düşmesidir.
Yatak odanızda televizyon, cep telefonu gibi ışık ve ses kaynakları bulunmamalı. Gerekirse koyu perdeler, pervane, hava nemlendirici düzenekler, kulak tıkaçları bulundurabilirsiniz.
Elektrikli herhangi bir alet size 1 metreden daha fazla yaklaşmasın. Gürültülü alarmlar kullanmayın. Vücutta beklenti anksiyetesi yaratırlar.
Yatağınızı sadece uyumak için kullanın. Yatağa mümkün olduğunca erken gidin. Saat 23.00 en idealidir. Çünkü 23.00 ile 01.00 arası adrenal sistemimizin yenilenme zamanıdır. Bu sırada uykuda olsanız iyi olur. Safra kesesi de bu dönemde zehirleri vücuttan atar. Uyanıksanız zehirler karaciğere geri döner.
Yatağa gidiş saatinizi değiştirmeyin. Sabah kalkmanız gereken saatte kalkın.
Yatak çorabı giyin. Ayaklar vücudun en çok üşüyen bölgesidir. Yatak çorabı giymek, gece uyanmalarını azaltır. Yatmadan önceki son 2 saat içinde dünyevi işlerinizi tamamen unutun.
Gevşeme CD’leri dinleyebilirsiniz. Sizi rahatlatan ruhani uygulamalar ve okumalar, uyku öncesinde yararlı olur.
Mümkün olduğu kadar az ilaç kullanın. İlaçların çoğu uyku düzenini etkiler.
İdeal kilonuza inin.
Size dokunan, gaz yapan gıdalardan kaçının.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2xDbYFl via IFTTT
0 notes
dolarkactl · 5 years ago
Text
Elektronik Sigara, Koronavirüs Bulaşmasını Nasıl Etkiliyor?
Koronavirüs salgınının Dünya genelinde varlığını sürdürmesi ve sorun yaratmaya devam etmesi ile birlikte, bilim adamları virüsün yayılmasını ve sebep olduğu hastalığı kötüleştirebilecek tüm etkenleri inceliyor. Bağışıklık sistemi zayıflamış olanların ve yaşlıların daha yüksek risk altında bulunduğunu biliyoruz ve araştırmacılar, şimdi de yeni bir potansiyel risk etkenine gözlerini çevirmiş durumdalar: Elektronik sigara kullanımı. Yeni tip Koronavirüs ve elektronik sigara kullanımı arasındaki olası bağlantı hakkında pek bir bilgimiz yok. Güvenilir araştırmalar tasarlamak ve veri toplamak için vaktimizin olduğu da söylenemez. Sadece tıbbi uzmanlık ve sağduyu, bu bağlantı hakkında bir düşünce veriyor. B Bu aşamada bir kez daha belirtmekte yarar var ki, hemen hemen elektronik sigara ve yeni Koronavirüs arasındaki bağlantıyı kanıtlayan bir araştırma bulunmuyor ve doktorlar, şu anda sigara, elektronik sigara ve öteki maddelerin COVID-19 enfeksiyonu için bir risk etkeni olup olmadığı yönündeki araştırmaların neticelerini bekliyorlar. Sadece elektronik sigaranın akciğerler ve bağışıklık sistemi üstündeki tesiri hakkında yeterince bilgimiz bulunmasından dolayı, mühim tahminler yapılması mümkün. Sigaraların akciğerler için zararlı olduğu kesin sadece elektronik sigaraların tesiri bu kadar net değil. Gene de, elektronik sigara kullanımı ile ilişkilendirilen ve pek oldukca kişinin hastalanmasına sebep olmuş olan pek oldukca sağlık probleminden anlatmak mümkün. Elektronik sigara, ciğerlere düşünüldüğünün yarısı kadar bile zarar veriyorsa, bunun büyük olasılık ile buharla birlikte ciğere inen kontaminantlar sebebiyle olduğu söylenebilir. Ek olarak doktorlar, elektronik sigara buharı ile birlikte pek oldukca şeyin akciğerlere daha derin bir halde girmesinin mümkün bulunduğunu ve bunun da akciğerin koruması için problem yaratabileceğini söylüyorlar. Elektronik sigara kaynaklı bir halde akciğerlerin savunmasının zayıflaması da enfeksiyonun vücudun başa çıkabileceğinden daha süratli yayılmasına sebep olabiliyor. Ek olarak elektronik sigaraların bağışıklık sistemini zayıflattığı da meydana getirilen önerilerin içinde. Deneysel bir emek harcama, elektronik sigara buharının, inflamatuvar kimyasalların üretimini hızlandırdığını ve akciğerlerde hava alanlarını zararı olan parçacıklardan sakınan hücreleri zayıflattığını önermekteydi. Bu araştırma da, kati yargılara varmak için kafi vaktimiz olmayan öteki araştırmalara benziyor. Bir başka araştırma da elektronik sigara dumanının farelerde bağışıklık sistemini zayıflattığını göstermiş durumda. Netice olarak elektronik sigara ve COVID-19 arasındaki ilişki hakkında halen kati bir fikrimiz bulunmuyor sadece elimizdeki veriler, elektronik sigaralardan uzak durmamız için kafi benzer biçimde görünüyor. Read the full article
0 notes
dolardasondurum · 5 years ago
Text
Elektronik Sigara, Koronavirüs Bulaşmasını Nasıl Etkiliyor?
Koronavirüs salgınının Dünya genelinde varlığını sürdürmesi ve sorun yaratmaya devam etmesi ile birlikte, bilim adamları virüsün yayılmasını ve sebep olduğu hastalığı kötüleştirebilecek tüm etkenleri inceliyor. Bağışıklık sistemi zayıflamış olanların ve yaşlıların daha yüksek risk altında bulunduğunu biliyoruz ve araştırmacılar, şimdi de yeni bir potansiyel risk etkenine gözlerini çevirmiş durumdalar: Elektronik sigara kullanımı. Yeni tip Koronavirüs ve elektronik sigara kullanımı arasındaki olası bağlantı hakkında pek bir bilgimiz yok. Güvenilir araştırmalar tasarlamak ve veri toplamak için vaktimizin olduğu da söylenemez. Sadece tıbbi uzmanlık ve sağduyu, bu bağlantı hakkında bir düşünce veriyor. B Bu aşamada bir kez daha belirtmekte yarar var ki, hemen hemen elektronik sigara ve yeni Koronavirüs arasındaki bağlantıyı kanıtlayan bir araştırma bulunmuyor ve doktorlar, şu anda sigara, elektronik sigara ve öteki maddelerin COVID-19 enfeksiyonu için bir risk etkeni olup olmadığı yönündeki araştırmaların neticelerini bekliyorlar. Sadece elektronik sigaranın akciğerler ve bağışıklık sistemi üstündeki tesiri hakkında yeterince bilgimiz bulunmasından dolayı, mühim tahminler yapılması mümkün. Sigaraların akciğerler için zararlı olduğu kesin sadece elektronik sigaraların tesiri bu kadar net değil. Gene de, elektronik sigara kullanımı ile ilişkilendirilen ve pek oldukca kişinin hastalanmasına sebep olmuş olan pek oldukca sağlık probleminden anlatmak mümkün. Elektronik sigara, ciğerlere düşünüldüğünün yarısı kadar bile zarar veriyorsa, bunun büyük olasılık ile buharla birlikte ciğere inen kontaminantlar sebebiyle olduğu söylenebilir. Ek olarak doktorlar, elektronik sigara buharı ile birlikte pek oldukca şeyin akciğerlere daha derin bir halde girmesinin mümkün bulunduğunu ve bunun da akciğerin koruması için problem yaratabileceğini söylüyorlar. Elektronik sigara kaynaklı bir halde akciğerlerin savunmasının zayıflaması da enfeksiyonun vücudun başa çıkabileceğinden daha süratli yayılmasına sebep olabiliyor. Ek olarak elektronik sigaraların bağışıklık sistemini zayıflattığı da meydana getirilen önerilerin içinde. Deneysel bir emek harcama, elektronik sigara buharının, inflamatuvar kimyasalların üretimini hızlandırdığını ve akciğerlerde hava alanlarını zararı olan parçacıklardan sakınan hücreleri zayıflattığını önermekteydi. Bu araştırma da, kati yargılara varmak için kafi vaktimiz olmayan öteki araştırmalara benziyor. Bir başka araştırma da elektronik sigara dumanının farelerde bağışıklık sistemini zayıflattığını göstermiş durumda. Netice olarak elektronik sigara ve COVID-19 arasındaki ilişki hakkında halen kati bir fikrimiz bulunmuyor sadece elimizdeki veriler, elektronik sigaralardan uzak durmamız için kafi benzer biçimde görünüyor. Read the full article
0 notes
neiyigelirportali-blog · 5 years ago
Text
Bağışıklık sisteminin zayıf olduğunu gösteren işaretler nelerdir? Bağışıklık sistemini güçlendiren besinler hangileridir?
Mevsim geçişlerinde ve münhasıran kış aylarında artan virüs ya da bakterilerden ötürü zayıflayan bağışıklık sistemi birçok illete davetiye çıkarır. Vücudun temel taşı olan bağışıklığa dair merak edilenleri sizler için araştırdık. Evet bağışıklık sisteminin zayıf olduğunu gösteren işaretler nelerdir? Bağışıklık sistemini güçlendiren besinler hangileridir? Tüm bu soruların yanıtları haberin detayında…
Bağışıklık sistemi vücudun müdafaa kapısına benzetilir. Bu sistem vücuda giren tüm bakteri, parazit ve hücreleri denetim eder. Zararlı olanlara karşı harekete geçerek vücudun deforme olmasına müsaade vermez. Alerjik reaksiyonlara karşı hayli hassas olan bu sistem vücudun müdafaa kalkanı olduğundan kâfi ölçüde vitamin ve mineral depo etmelidir. Zira bağışıklık sistemi zayıfladığı an vücudun hastalıklı hücrelere karşı gardı düşer. Çok kısa müddette hastalanmaya başlar. Velev kanser hastalıklarına bile yer hazırlar. Lakin bağışıklığın zayıflaması gözle görülen bir durum değildir. Farklı belirtilerle ortaya çıkan bağışıklık sisteminin zayıflığı birtakım hastalıklarında belirtileri ile birebirdir. Bu yüzden belirtiler kendini gösterir göstermez bir ekspere başvurmakta yarar var. Aksi halde bağışıklık sistemi zayıflığı sanıldığı kadar sıradan bir sıhhat durumu değildir. 
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ZAYIF OLDUĞUNU GÖSTEREN İŞARETLER NELERDİR?
– Sık sık tekrarlanan üst teneffüs yolu illetleri,
– Mantar enfeksiyonun cilt yüzeyinde yaygınlaşması ayrıyeten cilt yüzeyinin hassas olması,
– Kronik sendrom haline gelen yorgunluğun giderek artması,
– El ve ayak soğukluğu,
– Vücut organlarındaki fonksiyonlarının komplikasyonlarının azalması,
– Tertipli beslenilmesine karşın alınan vitamin ve minerallerin kâfi ölçüde vücuda dağılmaması,
– Ağız içerisinde artan enfeksiyon ve bakteri sağlıklı hücrelerin mutasyona uğrayarak tümöre yol açar. En hafif belirtisi aft ve uçuklar olmasına karşın en ağırı ise kanserdir.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?
– Vücut kâfi ölçüde dinlenmediğinde gerilim hormonları yüksek kademede çalışır. Bu da kişinin agresif ve yorgun olmasına neden olur. Akabinde ise bağışıklığın zayıflamasına ve marazlara karşı direnç azalır. Mütehassıslar bunun için nizamlı uykunun kural olduğunu vurguluyor. 
– Yapılan araştırmalarda günlük 30 dakikalık egzersiz bağışıklığın güçlenmesinde tesirli olduğu ortaya çıkarıldı. Birebir vakitte bu egzersizler güzel bir uyku ortamı için hormonların salgılanmasını da destekler.
– Ruhsal marazlardan en tehlikelisi depresyondur. Zira depresyon kişinin kendini huzursuz hissetmesi ve bunun sonucunda da tertipli yaşan kalitesini olumsuz tesirler. 
– Başkaca eksperler günlük birtakım besinlerin tüketilmesi gerektiğini ve bu besinleri alışkanlık haline getirilmesi gerektiğini belirtiyor. 
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİREN BESİNLER 
ZEYTİN
Bağışıklığı güçlendirmede en tesirli besin zeytindir. Eksperler içerdiği vitamin ve mineraller sayesinde zeytinin kolesterolden kan basıncına kadar acilen hemen tüm komplikasyonlara âlâ geldiğini belirtiyor. Ayrıyeten demir orantısı yükse olan zeytin bağışıklık sitemindeki zararlı bakterilerle savaşan hücreleri 3 kat daha güçlendirir. 
BADEM
İçerdiği alkali hususu bağışıklık için nispeten kıymetlidir. Bu unsur vücutta E vitamini tesiri yapar bu yüzden bağışıklığın güçlendirmenin yanı sıra marazlara savaşmasına yardımcı olur. Ara öğünde 10 tane tüketerek günün kalan kısmını daha dinç geçirmeye yardımcı olur.
YUMURTA
Alerji tesiri dışında yumurta vücudun gereksinimi olan proteinin yüzde yüzünü karşılar. Kas ve kemik güçlendirmesinden dimağ sıhhatine kadar tesirli olan yumurtayı mütehassıslar tertipli tüketilmesi gerektiğini vurguluyor. Amino asit bakımından varlıklı olan yumurta bağışıklık sistemini için vazgeçilmez besinler arasındadır.
MEKAN FISTIĞI
Polifenol tabiatta bulunan en güçlü antioksidandır. Konum fıstığı bu husus bakımından nispeten güçlü olduğundan bilirkişilerin tertipli fakat yeteri ölçüde tüketilmesi gerektiğini belirtiyor. Alerji testi yapıldıktan sonra her hafta bir avuç tüketebilirsiniz.
YOĞURT ZENCEFİL
Güçlü bir antioksidan olan zencefil, hücrelerin yapısını koruyarak bakteri ve virüslere karşı mutasyona uğramalarını mahzurlar. Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudun direncini artırır. Enfeksiyonları önlemek için ülkü besin olan zencefil, yoğurtla bir arada tüketildiğinde tesiri daha da artar. Bir kesim zencefili soyun yıkayın bir küçük kase yoğurtla birlikte blendrdan geçirin. Bu karışımı günde bir defa tüketin.
Bağışıklık sisteminin zayıf olduğunu gösteren işaretler nelerdir? Bağışıklık sistemini güçlendiren besinler hangileridir?
0 notes
lfmcn · 5 years ago
Text
Kronik Ağrı ya da Kronik Yorgunluk (Fibromiyalji) Nasıl Geçer? 23 Çok Etkili Doğal Yöntem
Fibromiyalji, vücutta yumuşak doku olarak bilinen kas dokunun veya bağ dokunun belli miktarda sertleşmesi sonucu oksijenlenmenin azalmasına bağlı olarak kulunç ve ağrının ortaya çıkması ile karakterize kronik bir rahatsızlıktır. Diğer bir tabirle fibromiyalji, genel olarak iskelet – kas ağrısına bağlı olarak yaşanan özellikle yorgunluk ve uykusuzluk gibi belirtilere neden olan kronik bir sorundur. Bu hastalık gece sağlıklı bir uyku uyuduktan sonra sabah uyanıldığında uykusuz kalmış hissi veren bir romatizma çeşididir. Fibromiyaljideki en önemli durum, kaslarda tutukluk ve ağrılardan dolayı kişinin yaşam sevincinin kaybolması ile performansının azalmasıdır. Romatizma hastalıklarının arasında bulunan fibromiyalji erkeklere oranla kadınlarda en sık rastlanan hastalıktır. Fibromiyalji belirtileri bazı hastalıklarla karıştırılabilir. Bu nedenle doğru teşhisi konulması oldukça önemlidir. Fibromiyalji doğru teşhis konulmadan tedavi edilmediği takdirde günlük hayattaki aktivitelerde düşüklük ve direnç kaybına neden olabilir.
Tumblr media
Fibromiyalji belirtileri nelerdir?
Fibromiyalji belirtilerinin şiddeti kişiden kişiye değişir ve sıklıkla belirtiler bazen kaybolur bazen geri döner. Fibromiyalji herhangi bir nedene bağlı olmaksızın kaslarda ve bağ dokularında uzun süreli yaygın ağrı ile karakterize edilebilir. Yapılan araştırmalara göre fibromiyalji beynin ağrı sinyallerinin işleme şeklini etkileyerek ağrıyı artırdığı kanıtlanmıştır. Bu ağrıya ek olarak aşağıdaki belirtiler ile fibromiyalji tanısı konulabilir: Yorgunluk Baş ağrısı Hafıza sorunu Uyku bozukluğu Alt karın bölgesinde kramp Kronik ağrı Çarpıntı Depresyon Kaygı Fibrozis Birçok durumda fibromiyalji belirtileri kronik olabilir. Fibromiyalji ile ilişkili ağrı bazıları için zor olsa da, fibrozis ve uyku bozuklukları bu zorlu tanıya katkıda bulunabilir. Uyku bozukluğu, uyku apnesi ve huzursuz bacak sendromu bu hastalığa bağlı olarak yaygın görülebilir. Yeterli uyku uyumama, bilişsel işlevsellik, depresyon ve anksiyete de hastalık belirtilerinden bazılarıdır. Bunların yanı sıra fibromiyalji olan bazı hastalarda sabah tutukluğu, uyuşukluk, karıncalanma, yüksek sese, ışığa ve sıcaklığa karşı hassasiyet de görülebilir. Ayrıca temporomandibular eklem disfonksiyonu, endometriozis, kronik yorgunlu sendromu, tansiyona bağlı baş ağrısı ve irritabl bağırsak sendromu gibi mevcut durumlarla fibromiyalji yaşanmaktadır.
Fibromiyalji nedenleri nelerdir?
Kesin bir laboratuvar testi olmadan fibromiyalji teşhisi çok zor olabilir. Genel olarak hastalar en az 3 ay süren yaygın ağrı veya kas ağrıları yaşadığı takdirde teşhis konulabilir. Doktor ağrı ve hassasiyeti ölçmek için 18 spesifik noktaya basarak fiziksel bir hassas nokta muayenesi yapabilir. Bu noktalar boyun, göğüs, kol, diz yakınlarındaki bacaklar, bel ve kalçaların hemen altıdır. Bazı fibromiyalji hastaları aslında nöropatiden muzdarip olabilirler, çünkü yapılan bir araştırmaya göre hastaların neredeyse yarısı küçük sinir lifi nöropatisinden muzdarip olduğu kanıtlanmıştır. Bu sadece ciltten beyne ağrı ve diğer sinyalleri taşıyan küçük sinirlere verilen hasara neden olduğu sinir ağrılarından biridir. Bu nedenle nöropatik fibromiyalji daha yaygın olabilir. Fibromiyalji için kesin bir neden olmamakla birlikte aşağıdaki faktörlerin sebep olabileceği düşünülmektedir. Genetik faktörler Kimyasallara karşı alerji Gıda duyarlılık veya alerjisi Virüs Hormonal dengesizlik Sindirim sisteminin zayıflaması Candida da aşırı büyüme Omurga kayması Stres Nörotransmitter eksiklik TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) Enfeksiyon
Tumblr media
Fibromiyaljiyi tedavi etmenin doğal yolları
1- Magnezyum bakımından zengin gıdaların tüketiniz Magnezyum seviyelerini artırmak için diyetinize yeşil yapraklı sebzeleri, kabak çekirdeğini, yoğurt veya kefiri, badem ve avokadoyu ekleyiniz. Fibromiyalji ile ortaya çıkan ağrı ve rahatsızlıkları hafifletmeye yardımcı olmak için bu gıdaların günde en az 3 porsiyon tüketilmesi gerekmektedir. 2- Melatonin bakımından zengin olan gıdaların tüketiniz Uyku bozukluğu fibromiyalji belirtileri arasında yaygın olarak görüldüğü için uyku hormonu artıran melatonin oldukça önemlidir. Melatonin takviyeleri genellikle güvenli olarak kabul edilir, ancak immün baskılayıcılar, doğum kontrol hapları, antikoagülanlar ve diyabetik ilaçlarla birlikte etkileşime girebilir. Ceviz, kiraz, vişne suyu, hardal tohumu, pirinç, zencefil, arpa, kuşkonmaz, domates, taze nane ve muz melatonin bakımından zengin olduğu için bu gıdaların bol miktarda tüketilmesi gerekir. Ayrıca yapılan çalışmalara göre çinko, magnezyum ve folat eksikliğide düşük melatonin düzeyleri ile ilgili bağlantılı olduğu kanıtlanmıştır. 3- Triptofan bakımından yüksek olan gıdalar tüketiniz Triptofan vücut tarafından serotonin üretmek için gereklidir. Triptofan içeren gıdaların arasında ilk akla gelen hindidir, ancak yüksek triptofan seviyesi içeren bazı sağlıklı gıdalar da vardır. Bu gıdalar fındık, mandıra, yabani balık, serbest dolaşan tavuk, tahıl ve susam çekirdeğidir. 4- Hindistancevizi yağı Mutfağınızdaki tüm sağlıksız yağları hindistancevizi yağı ile değiştiriniz. Hindistancevizi yağı cilt ve genel sağlığı korumanın yanı sıra, ayrıca eklem ağrılarını azaltır, hormonları dengeler, hafıza ve beyin fonksiyonlarını güçlendirir. Diyetinize günde 3 ile 4 yemek kaşığı hindistan cevizi yağı ekleyerek tüketiniz. 5- Fermente gıda ve içecekler Kamboçya ve diğer fermente ürünler bağırsaklarda sağlıklı bir denge kazandırmaya olanak sağlar. Fibromiyaljinin belirtilerinden biri olan irritabl bağırsak sendromu olması, sindirimi iyileştirmek için çok önemlidir. Kefir fibromiyalji diyetine eklendiğinde fibrozisi ve ağrıları hafifletmeye yardımcı olur.
Tumblr media
6- Zencefil ve zerdeçal tüketimi Zencefil, fibromiyalji belirtilerini hızlı bir şekilde azaltmaya yardımcı olur. Ayrıca ağrı kesici ve antienflamatuar özelliği sayesinde vücudunuzu rahatlatarak yatıştırır. Bir bardak kaynar suyun içerisine bir çay kaşığı taze rendelenmiş zencefili ekleyin ve 10 dakika boyunca dinlendirdikten sonra bu çayı günde yaklaşık 3 kez içilir. Diğer yandan, doktorunuza danışarak zencefil takviyeleri de alabilirsiniz. Zerdeçal, güçlü antiinflamatuar özelliğine sahip olduğu için romatizmal hastalıkların eşlik ettiği fibromiyaljiyi iyileştirmeye olanak sağlar. Buna ek olarak zerdeçal, ağrı ve sertliği hızlı bir şekilde gidermeye yardımcı olan curcumin içerir. Bir bardak sütün içerisine yarım veya bir çay kaşığı zerdeçal tozu ekleyin ve bu karışımı kaynattıktan sonra soğumaya bırakınız. Hazırladığınız zerdeçallı sütü günde bir veya iki kez tüketiniz. Alternatif olarak günde 400 miligram ile 600 miligram zerdeçal takviyesini de alabilirsiniz. Unutmamanız gereken nokta ise, bu takviyeleri kullanmadan önce doktora danışmanızdır. 7- Esansiyel yağlar Esansiyel yağlar, stresi azaltmak ve ağrıyı hafifletmek de dahil olmak üzere birçok fibromiyalji belirtilerinin tedavisinde oldukça etkilidir. Helichrysum yağı dolaşımı iyileştirir, sinir dokusunun iyileşmesini destekler ve kas ağrısını azaltır. Bu yağın hindistancevizi yağı ile birleştirip ağrı olan bölgelere masaj yaparak sürünüz. Lavanta yağı duygusal stresi azaltır, uyku düzeninizi iyileştirir ve kaygıyı ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Fibromiyalji belirtilerini hafifletmek için ve uykunuzun daha verimli geçmesini sağlamak için yatak odasında lavanta yağının kokusunu kullanabilirsiniz. 8- D vitamini D vitamini eksikliği, kronik ağrı ile bağlantılı olabilir. Yapılan araştırmalara göre D vitamini desteği alan kişilerin ağrılarında belirgin bir azalma yaşandığı kanıtlanmıştır. Süt, ayran, kefir, peynir, yoğurt, tereyağı, ton balığı, uskumru, istiridye, yumurta sarısı, tatlı patates, balık yağı, mantar, maydanoz, ısırgan otu ve yulaf D vitamini bakımından zengin olan gıdalardır. Bu gıdaları diyetinize ekleyip bol miktarda tükettiğinizde fibromiyalji belirtilerini etkili bir şekilde iyileştirebilirsiniz. 9- Egzersiz ve yoga Fibromiyalji belirtilerini etkili bir şekilde azaltmak için ilk akla gelen şey egzersiz olmalıdır. Kişi, ağrı ve yorgunluğu göz önüne alarak egzersiz yapmayı arka plana atılabilir. Ancak fibromiyalji hastalığı için egzersiz son derece önemlidir. Yürüyüş, yüzme, bisiklet sürme ve pilates gibi orta dereceli egzersiz yapmak stres ve ağrıyı hafifletmeye olanak sağlar. Yoga, fibromiyalji belirtilerinden dolayı oluşan ağrının rahatlamasına katkı sağlar. Yapılan araştırmalara göre 8 haftalık bir çalışmada haftada 2 kez 75 dakikalık yoga seanslarının bu hastalıktan dolayı oluşan ağrıyı azalttığı kanıtlanmıştır.
Tumblr media
10- Akupunktur Akupunktur ağrıyı hafifletir, vücudu gevşetir ve daha birçok fibromiyalji belirtilerini ortadan kaldırır. Yapılan araştırmalara göre akupunktur fibromiyalji hastalarında oluşan ağrının azaldığını kanıtlamış, güvenli ve etkili bir tedavi olduğu önerilmiştir. Akupunktur vücuttaki normal dengeyi yeniden düzenleyerek çalıştırır ve seans sırasında ortaya çıkan ağrıları iyileştirir. 11- Papatya ile uyku kalitesini artırın Papatya, fibromiyalji için en kolay doğal yollardan biridir. Düzenli uyku uyumanıza yardımcı olabilecek rahatlatıcı özelliğine sahiptir. Bu bitki bağışıklık sistemini geliştirmeye olanak sağlar ve kaygıyı önemli ölçüde hafifleten yüksek miktarda selenyum, çinko ve diğer mineraller ile doludur. Sonuç olarak fibromiyalji hastalarına tavsiye edilecek harika bitkilerden birisi de papatyadır. Bir su bardağı sıcak suyun içerisine bir tatlı kaşığı kurutulmuş papatya otunu koyun ve 5-10 dakika dinlendirdikten sonra bu bitki çayını içiniz. Fibromiyalji belirtileri etkili bir şekilde azaltmak için düzenli olarak günde 2 bardak papatya çayını tüketiniz. 12- Ginseng ile fibromiyaljiyi iyileştirin Bağışıklık sistemi uyarıcı özelliğine sahip olan ginseng, fibromiyalji hastalığını iyileştirmek için kullanılan etkili bir bitkidir. Buna ek olarak ginseng, vücudunuzun bakteri ve virüslere karşı savaşmasına yardımcı olur ve böylece herhangi bir enfeksiyonun önlenmesine olanak sağlar. Ayrıca ginseng kullandığınız zaman vücudunuzun enerji düzeyi artar ve stresi etkili bir şekilde azaltabilir. 13- Kırmızıbiber Kırmızıbiber merhem olarak ağrıyan cildin üzerine uygulandığında etkili bir şekilde iyileşme sağlayacaktır. Kırmızıbiber fibromiyalji rahatsızlığını tedavi etmek için oldukça yararlıdır. Kapsaisin isimli bileşiği içermesinden dolayı bu bitki doğal ağrı kesicilerden biri olarak görev yapar. Kapsaisin bileşiği ayrıca, kan dolaşımı düzenlemekte oldukça etkilidir. Kırmızıbiber özünü veya kapsülünü doktorunuza danışarak alabilirsiniz. Diğer yandan, kırmızıbiberi yemeklerinize ekleyerek bol miktarda tüketebilirsiniz. Ayrıca, ağrılı olan bölgelerinizin üzerine az miktarda kapsaisin kremini sürdükten sonra yaklaşık 30 dakika boyunca cilt üzerinde bekletin ve ılık su ile yıkayınız. Etkili sonuçlar elde etmek için bu uygulamayı günde 3 defa tekrarlayınız. Dikkat! İltihaplı veya çatlak olan derinin üzerini kapsaisin kremini veya kırmızıbiberi kullanmayınız. 14- Ekinezya Ekinezya bağışıklık sistemini etkili bir şekilde güçlendirir, vücudunuzun aktif olarak enfeksiyonlara ve ağrılara karşı savaşmasına yardımcı olur. Bu yararlarından dolayı ekinezya fibromiyalji hastalığını kolayca tedavi etmek için oldukça yararlıdır. 15- Aynısafa Aynısafa, antioksidan ve antiinflamatuar özelliği sayesinde fibromiyalji hastalığının yaygın belirtileri arasındaki ağrılarla başa çıkmanıza olanak sağlar. Düzenli olarak aynısafa bitkisini kullandığınızda fibromiyalji rahatsızlığının belirtilerinde etkili sonuçlar elde edebilirsiniz.
Tumblr media
16- Geven otu Geven otu geleneksel Çin tıbbında sıklıkla kullanılan ve bağışıklık sistemini güçlendiren muhteşem bir bitkidir. Antiinflamatuvar ve antibakteriyel özelliği sayesinde geven otu fibromiyalji gibi rahatsızlıkların tedavisinde mükemmel derecede etki sağlar. 17- Lavanta ile uyku kalitesini artırın Lavanta uykusuzluk, baş ağrısı ve depresyon gibi fibromiyalji belirtilerini etkili bir şekilde azaltır ve sakinleştirici özelliğine sahiptir. Bir bardak sıcak suyun içerisine bir tatlı kaşığı kurutulmuş lavanta otunun katın ve 5-10 dakika dinlendirdikten sonra bu çayı tüketiniz. Lavanta çayını düzenli olarak tükettiğinizde vücudunuzdaki değişiklikleri fark edebilirsiniz. 18- Tutku çiçeği ile fibromiyalji belirtilerini hafifletin Tutku çiçeği, fibromiyalji belirtileri hafifletme yeteneğine sahip olan doğal bir bitkidir. Bu bitki anksiyete, uykusuzluk, gerginlik, stres ve diğer yaygın belirtilerle baş etmenize yardımcı olur. Her gün düzenli olarak bir bardak tutku çiçeği çayının tüketiniz. 19- Kedi otu ile kas gerginlini hafifletin Kedi otu uyku bozukluğu, miyalji ya da kas gerginliğini tedavi etmede yüksek bir etkiye sahiptir. Kedi otu fibromiyalji hastaları için uyku düzenini ayarlayan doğal bir yatıştırıcı bitki olarak da bilinir. Buna ek olarak bu bitki konsantrasyonunuzu ve dikkatinizi artırmanıza olanak sağlayabilir. Her gün düzenli olarak bir bardak kedi otu çayının tüketmeniz fibromiyalji belirtilerini etkili bir şekilde azaltacaktır. 20- Epsom tuzu ile fibromiyalji ağrısını giderin Epsom tuzu, magnezyum sülfat içeriği sayesinde vücudunuzun yetersiz magnezyum eksikliğini geri kazandırır. Vücudunuzun magnezyum eksikliği genellikle fibromiyalji ile sonuçlanabilir ve bu nedenle bu tuz yatıştırıcı, ağrı kesici ve gevşeme özelliğine de sahiptir. Banyo küvetini sıcak su ile doldurun ve içerisine 2 su bardağı epsom tuzu karıştırarak yaklaşık 20 dakika boyunca bu suda bekleyiniz. Fibromiyalji rahatsızlığınız düzelene kadar bu uygulamayı haftada 3 kez tekrarlayınız. 21- Omega 3 yağ asitleri Omega 3 yağ asitleri iltihap ve nöropatik ağrıyı azaltmaya yardımcı olan mükemmel bir besindir. Omega 3 yağ asitleri ayrıca eklem ağrılarını ve sertliği azaltır. Bu özellikleri sayesinde fibromiyalji belirtileri için kullanabileceğiniz en basit ve etkili yollardan biridir. Günde 1 veya 2 yemek kaşığı balık yağı tüketiniz. Diğer yandan, haftada iki üç kez ton balığı, ringa balığı, yabani somon veya sardalye gibi omega 3 yağ asitleri bakımından zengin olan gıdaları diyetinize ekleyerek yiyebilirsiniz. Omega 3 yağ asitleri bakımından zengin olan diğer gıdalar ise kanola yağı, keten tohumu, ceviz ve soya fasulyesi yağıdır. Bu gıdaları aşırıya kaçmamak şartıyla diyetinize ekleyip düzenli bir şekilde tüketiniz. Alternatif olarak doktorunuza danışarak omega 3 takviyeleri veya balık yağı takviyeleri de kullanabilirsiniz. Dikkat! Omega 3 veya balık yağı takviyeleri kan inceltici ilaçlar ile etkileşime girebilir Bu nedenle bu takviyeleri kullanmadan önce çok dikkat ediniz. 22- Elma sirkesi ile fibromiyalji belirtilerine son Elma sirkesi vücudunun pH seviyesini dengeler, kan dolaşımınızı iyileştirir ve oksidatif stresi azaltmaya olanak sağlar. Bunlara ek olarak ayrıca yorgunluk, baş ağrısı, gastrointestinal sorunlar, eklem ağrısı, iltihaplanma ve şişlik gibi fibromiyalji belirtilerini de azaltmaya yardımcı olabilir. 1 veya 2 yemek kaşığı elma sirkesini bir bardak soğuk suya ekleyin ve damak tadınıza göre bir çay kaşığı bal katıp bu karışımı günde iki kez içiniz. 23- Fibromiyalji rahatsızlığını hafifletmek için önemli ipuçları Düzenli bir uyku rutini oluşturarak yeterince uyuyunuz. Dengeli ve sağlıklı bir diyet yapınız. Kafeinli içeceklerden kaçınınız. Bu içeceklerin tüketimi uyku düzenini bozar, huzursuzluk ve endişe belirtilerini şiddetlendirir.   Read the full article
0 notes
yteveryday · 5 years ago
Text
En Rahat Uyku Pozisyonu İçin Move-Up Master Hareketli Baza
Move-Up Master hareketli baza ile kaliteli uyku anlayışına yepyeni bir nefes getiriyor. 5 ayrı hareket bölgesi ile her ihtiyaca yönelik konfor sunan Move-Up Master, baş, boyun, sırt, bel ve ayak bölgelerine hususi ayarlanabilen değişik pozisyonları ile uyku apnesinden reflüye, bel ve boyun ağrılarından horlamaya kadar birçok soruna çözüm olarak mışıl mışıl uykuyu yatak odanıza taşıyor.
Uyku kalitesi yatak, yorgan, yastık benzer biçimde uyku ürünleri ile direkt ilişkili. Uyku ürünlerinin yanı sıra vücudun tam olarak dinlenebilmesi için her uzuv da rahat edebileceği, değişik pozisyonlara gerekseme duyuyor. Bunun bilinciyle hareket eden Yataş, vücudun tamamının dinlenebilmesi için Move-Up Master hareketli baza ile değişik bir uyku deneyimi sunuyor.
Vücudunuzun Her Bölgesi Dinlensin
Dünyanın en gelişmiş teknolojileri kullanılarak üretilen Move-Up Master, hareket edebilen hususi motor sistemi yardımıyla baş, boyun, sırt, bel ve ayak olmak suretiyle vücudun 5 ayrı bölgesi için değişik pozisyonlar sunuyor.
Sağlamış olduğu konforla muhteşem uykunun garantisi olan Move-Up Master hareketli bazanın bel hizasından baş bölgesine kadar ayarlanabilme özelliği, reflü ve uyku apnesi benzer biçimde rahatsızlıklara etkin çözüm getiriyor. Mide asidinin ağıza gelmesine sebep olan sindirim sistemi rahatsızlığı reflü, uyku standardını etkileyen hastalıkların başlangıcında geliyor. Dinlenmek suretiyle yatağa uzanmışken ansızın mide asidinin uykuları kaçırması reflüsü olanların çoğunlukla şikayetçi olduğu bir mevzu. Horlamanın yol açmış olduğu, uykuda solunum durması olarak tanımlanan uyku apnesi ise dikkatsizliğe yol açması sebebiyle trafik ve iş kazalarına, ek olarak astıma ve diyabete kadar birçok soruna sebep olabiliyor. Move-Up Master hareketli bazanın baş bölgesinin yanı sıra boyun bölgesi de ayarlanabiliyor. Bilhassa hem uyku standardını düşüren hem de çevreye hastalık veren horlama problemi olanlar, horlama önleyici pozisyon ayarı ile sıhhatli ve rahat bir uykuya kavuşuyor.
Bel, Sırt ve Boyun Ağrıları Move-Up Hareketli Baza ile Son Buluyor İnsan ömrünün averaj üçte birini oluşturan uyku, sıhhatli bir yaşam için de büyük ehemmiyet taşıyor. Gün içinde oturuş ve duruş pozisyonlarının yanı sıra uyku pozisyonlarının da omurga sağlığı üstünde oldukça etkili. İnsan vücudunun boyun ve bel bölgesinde doğası gereği bulunan eğrilikler yanlış yatak seçimi sebebiyle bozulabiliyor. Bu organik eğriliklerin azalması ya da artması da bel, boyun ve sırt ağrılarına yol açıyor. Yataş Bedding’in muhteşem uyku konforu için ürettiği Move-Up Master hareketli baza, ayarlanabilen bel bölgesi ile vücut ağırlığını dengeli bir halde dağıtarak bel ve kas ağrılarının önlenmesine destek oluyor. Ayarlanabilen sırt kısmı ise sırtınızın dik durumda kalmasını sağlayarak omurganızın düzelmesine destek oluyor.
Kalitesiz uyku, konsantrasyon eksikliği, baş ağrısı, halsizlik, bağışıklık sisteminin zayıflaması benzer biçimde birçok şikâyete yol açıyor. Hareketli bazanın ayarlanabilen ayak bölgesi kan dolaşımının düzenlenmesine destek olarak sıhhatli dinlenmeye destek oluyor.
Yatak odanızın en şık ve konforlu üyesi olmaya aday Move-Up Master hareketli baza pull back mekanizması ile yerleşim rahatlığı da sunuyor. Mekanizma yardımıyla yatağın baş bölgesi kaldırıldığında ek olarak çekmeye gerek kalmadan yatak, baza ile beraber hareket ediyor. Bu sayede duvara sıfır pozisyonda kullanılabiliyor. Ek olarak bu mekanizma yardımıyla yatağın yanında yer edinen mobilyalardan da uzaklaşmak gerekmiyor.
Uzaktan Kumanda ile Kullanım Kolaylığı Uzaktan kumanda ile de denetim edilebilen hareketli baza, yattığınız yerden, konforunuz bozulmadan denetim imkânı sunuyor. Kumandasında bulunan fener özelliği ile gece de rahatça kullanabileceğiniz uzaktan kumanda istediğiniz pozisyonu ayarlamanızı kolaylaştırıyor. Sessiz emek verme özelliği ise uyku konforunuza katmış olduğu sessizlik ile kesintisiz uykuyu artırıyor.
Siz de muhteşem uyku ve konforu bir arada sunan Move-Up Master hareketli baza ile yepyeni bir deneyimin keyfini çıkarmak için Yataş Bedding mağazalarını ve internet sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
0 notes
bilimveteknoo · 6 years ago
Photo
Tumblr media
https://www.bilimvetekno.com/insanlar-klonlanmali-mi/
İnsanlar Klonlanmalı Mı?
Teknolojinin ve bilimin ilerlemesiyle beraber hastalıkların tedavisi, insan ömrü, çocuk sahibi olmak gibi sorunlara değişik çözümler üretilmeye başlandı. Dolly’nin klonlanması da bu tip sorunların çözümü için ışık oldu ve bilim insanları daha ileriye giderek insanların klonlanması hakkında çalışmalar yürütmeye başladı. Peki  insanlar klonlanmalı mı, klonlanmamalı mı? Etik değerler açısından uygun mu, ne gibi zararları var ve yararları nedir? gibi sorulara bu yazımızda cevap arayacağız.
Klonlama Nedir?
Klonlama terimi, biyolojik bir varlığın genetik olarak aynı kopyalarını üretmek için kullanılabilecek bir dizi farklı işlemi açıklar. Orijinal ile aynı genetik makyaja sahip kopyalanmış materyal, bir klon olarak adlandırılır. Araştırmacılar, genler, hücreler, dokular ve hatta koyun gibi tüm organizmaları da içeren çok çeşitli biyolojik materyalleri klonladılar.
İnsanlar Klonlanmış Mı?
Birçok yüksek oranda dile getirilen iddialara rağmen, insan klonlama hala kurgu gibi görünüyor. Şu anda kimsenin insan embriyolarını klonladığı konusunda sağlam bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. 1998’de, Güney Kore’deki bilim adamları bir insan embriyosunu başarılı bir şekilde klonladıklarını iddia ettiler, ancak klonun sadece dört hücre grubu olduğu zaman deneyin çok erken kesildiğini söyledi. 2002 yılında, insanların uzaylılar tarafından yaratıldığına inanan bir dini grubun parçası olan Clonaid, ilk klonlanmış insan olduğunu iddia ettiği şeyin doğumunu duyurmak için bir basın toplantısı düzenledi. Bununla birlikte, araştırma topluluğunun ve haber medyasının tekrar eden taleplerine rağmen, Clonaid, bu klonun veya iddia ettiği diğer 12 insan klonunun varlığını doğrulamak için hiçbir kanıt sunmamıştır.
2004 yılında Güney Kore’deki Seoul Ulusal Üniversitesi’nden Woo-Suk Hwang tarafından yönetilen bir grup, Science dergisinde bir test tüpünde klonlanmış bir insan embriyosu yarattığını iddia ettiği bir makale yayınladı. Ancak, bağımsız bir bilimsel komite daha sonra bu iddiayı destekleyecek bir kanıt bulamadı ve Ocak 2006’da, Science, Hwang’ın makalesinin geri çekildiğini açıkladı. Teknik açıdan bakıldığında, insanlar ve diğer primatların klonlanması diğer memelilerde olduğundan daha zordur. Bunun bir nedeni, iğ proteinleri olarak bilinen hücre bölünmesi için gerekli olan iki proteinin, primat yumurtalarındaki kromozomlara çok yakın konumlandırılmasıdır. Sonuç olarak, donör çekirdeğine yer açmak için yumurta çekirdeğinin çıkarılması, hücre bölünmesine müdahale ederek iğ proteinlerini de ortadan kaldırır. Kediler, tavşanlar ve fareler gibi diğer memelilerde, iki iğ proteini yumurtaya yayılır. Böylece, yumurta çekirdeğinin çıkarılması, iğ proteinlerinin kaybıyla sonuçlanmaz. Ayrıca, yumurta çekirdeğini çıkarmak için kullanılan bazı boyalar ve ultraviyole ışığı primat hücrelere zarar verebilir ve büyümesini engelleyebilir.
Klonlama İle İlgili Bazı Etik Konular Nelerdir?
Gen klonlaması, günümüzde büyük ölçüde kabul edilen ve dünya çapında birçok laboratuvarda rutin olarak kullanılan dikkatle düzenlenmiş bir tekniktir. Bununla birlikte, hem üreme hem de terapötik klonlama, özellikle insanlarda bu tekniklerin potansiyel kullanımı ile ilgili olarak önemli etik sorunları ortaya çıkarmaktadır. Üreme klonlaması, daha önce var olan veya hala var olan başka bir insanla genetik olarak özdeş olan bir insan yaratma potansiyelini sunacaktır. Bu, bireysel haysiyet, kimlik ve özerklik ilkelerini ihlal ederek, insan haysiyetiyle ilgili uzun süredir devam eden dini ve toplumsal değerlerle çelişebilir. Bununla birlikte, bazıları üreme klonlamanın steril çiftlerin ebeveynlik hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olabileceğini öne sürmektedir. Diğerleri, insan embriyolarını, embriyo taraması veya embriyo seçimi yapılmak zorunda kalmadan, ailede çalışan zararlı bir genden geçmek için bir yol olarak görür.
Terapötik klonlama, hastalık veya yaralanmadan muzdarip insanların tedavisi için potansiyel sunarken, test tüpünde insan embriyolarının imha edilmesini gerektirir. Sonuç olarak, muhalifler, embriyonik kök hücreleri toplamak için bu tekniği kullanmanın, bu hücrelerin hasta veya yaralı insanlardan faydalanıp yararlanılmamasına bakılmaksızın yanlış olduğunu iddia ederler. Klonlama tedavi amaçlı olarak düşünüldüğünde insanda iyi izlenimler bıraksa da işe insan ve insanın içinde taşıdığı hırslar girdiğinde çok tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Örneğin bir canlının bazı organları (kalp, ciğer gibi) hasar gördüğünde başka bir canlının organı o canlıya takılamaz, DNA’lar uyuşmadığı için organı hasar gören canlının antikor sistemi bu organı kabul etmez ve dolayısıyla bu tür vakalarda sonuç ölümdür. Fakat organı hasar gören canlının herhangi bir hücresi kullanılarak yapılan klonlama sonucunda dünyaya gelecek bebeğin DNA’sı organı zarar görmüş olan canlı ile uyum gösterir ve organ nakli gerçekleşebilir.
İşte bu noktada insanın içindeki para hırsı göz önüne alındığında, ödenen para karşılığında bir çok hasta insanın klonlarının sadece organları alınmak için dünyaya getirilebileceği gerçeği ortaya çıkar. Klonlama sonucunda doğan ve organı alınan canlı doğal olarak ölürken, organı hasarlı olan birey parası sayesinde bir süre daha yaşayabilir. Bu tür bir olay tam bir ahlak çöküntüsüdür ve ne kadar yasa çıkarsa çıksın yada ne kadar önlem alınırsa alınsın bu olayın önüne tam olarak geçebilmek mümkün değildir. Klonlama çalışmaları sonucunda meydana gelecek insan kopyaları endişe yaratmıştır . Bu durum gerçekleştiği takdirde var olan “genetik çeşitliliğin” yok olacağı ve böylelikle “doğal dengenin bozulacağı” konusundaki endişeler giderilene kadar etik kuralların konulması, hukuksal düzenlemelerin yapılması kaçınılmaz olmuştur.
İnsan kopyalamanın ortaya çıkaracağı başka bir sonuç da; dünyanın diğer kültürlerine mensup gruplarını kendine hizmet ile yükümlü gören ırkçı bir anlayışın, hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan bu yöntemi kötüye kullanmasıdır. Klonlama karşıtlarının itirazları arasında; insan genetik havuzunun zarar görmesi, klonlama sonucu organların zarar görmesi, bağışıklık sisteminin zayıflaması, doğum oranlarının düşmesi ve erken yaşlanma gibi olumsuz tıbbı sonuçlar yer almaktadır. Kişilerin klonlama ile kendileri veya sevdikleri için yedek parça üretmesi, bu yönteme karşı diğer bir endişeyi ortaya koymaktadır. Çocuğuna kemik iliği nakli gereken bir ailenin uygun bir verici bulamadığından, çocuklarının klonunu üretip dünyaya gelen bebeği verici olarak kullanmaları ahlâki açıdan kabul edilemez görülmektedir.
Kopyalamaya karşı görüşlerin birinin temelinde; bu tür bir işlemde insanın kendi doğasının değiştirilmesi tehdidinin olmasıdır.
Neden İnsan Klonlamak İsteniyor?
Hiçbir yöntemden sonuç alınamayan infertil çiftlerin genetik yönden kendi soyundan olan bir çocuk sahibi olması sağlanabilir.
İnsanlar kaybettikleri sevdiklerini klonlatıp geri kazanmak isteyebilir.
Genetik yönden “gelişmiş insanlar” üretilebilir.
Organ nakli ihtiyacına yönelik yedek parça amaçlı klonlama istenebilir.
Klonlamanın Yararları
Nesli tükenen canlı türlerini klonlama
Çiftlik Hayvanları üretiminde klonlama
İnsan tedavi edici proteinlerinin üretimi için klonlama
Ksenotransplantasyon ve klonlama (ayrı cinslerden olan organizmalar arasında doku nakli)
Hücre üzerinde terapiler ve klonlama
Besin elementleri ve klonlama
Hayvan Hastalıklarından modeller ve klonlama
Yaşlanma ve Kanser araştırmalarında Klonlama
Sormamız Gereken Sorular
Tüm yeni teknolojilerin umulmadık etkileri olmuştur. Klonlama gibi olağanüstü kritik bir teknolojiden umulmadık sonuç beklememek aşırı iyimserlik olmaz mı?
Tasarlanmış organizmalar oluşturabilme işi, birileri tarafından kötüye kullanılabilir mi?
Klonlama yaygınlaştığı ölçüde genetik çeşitlilik azalacaktır! Bu durum genetik hastalıklarda artışa yol açabilir mi?
Gelecekte klonlamanın yaygınlaşması durumunda, klonlanmış bir çocuğa kendisinin nasıl oluştuğunu nasıl açıklarsınız?
Klonlanmış çocuklara toplumun bakış açısı nasıl olacak?
Yaşayan birinin hayatını kurtarmak için bir “hayat”(ya da embriyo için “potansiyel hayat”) oluşturup kendi amacına göre kullanmak etik midir?
Kök hücre elde etmek için bir klon yapıp, sonra da kalan parçaları atmak “düşük” ile eşdeğer mi?
Prof. Sir Lan Wilmut
Dolly’in klonlanmasını gerçekleştiren bilim insanı prof. Sir Lan Wilmut’a soruluyor:
İnsanın Klonlanması Söz Konusu Mu?
“Bir kere koyunun klonlanmasında kullanılan teknik primatlarda kullanılmaya uygun değil. Ayrıca bir insanı insan yapan beynidir. Siz insanı klonladığınız takdirde ortaya orijinaline benzer bir insan çıkar, ama beynini tüm kayıtlarıyla birlikte klonlayamazsınız. Özetle dış görünümü aynıdır ama nasıl kişilikle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Ayrıca insanın klonlanmasını niçin istiyorsunuz? Önce bu sorunun yanıtını vermeniz gerek.” Diyor.
Dolly’den Sonraki Çalışmalar
2003 yılında Dolly’nin ölümünden sonra Wilmut çalışmalarını Edinburgh’taki Rejeneratif  Tıp Merkezi’nde sürdürdü. Buradaki çalışmaları tedavi amaçlı klonlamanın önünü açtı. Örneğin domuz hücrelerinde bulunan proteinler insanlardakinin aynısıdır. Dolayısıyla hemofili tedavisi için gerekli olan proteinlerin üretiminde, hatta transplant hastaları için dönör organ sağlanmasında bu yöntem yararlı olabilir.
ABD’de insan embriyolarından kök hücre elde etme çalışmaları yasaklanınca İngiltere bu konuda liderliğe soyundu. Bu ortamda Ian Wilmut 2005 yılında insan kök hücresi üretmek için insan embriyolarını klonlama lisansı aldı. Wilmut’un birinci hedefi Motor Nöron Hastalığı denilen dejeneratif bozukluğun potansiyel tedavisini bulmaktı.
İnsan Embriyonik Hücre Kullanımına Son
İki yıl sonra Japonya’da Dr. Shinya Yamanaka yetişkin bir fareden alınan deri hücrelerini yeniden programlayarak pluripotent kök hücre durumuna dönüştürmeyi başardı. Wilmut, Yamanaka’nın yöntemini hemen benimseyenler arasında yer aldı. Bu yöntemin insan hücreleri için de uygun olduğunu açıklayan Wilmut, bundan sonra insan embriyonik kök hücreleri ile çalışmayacağını duyurdu. Wilmut’a göre yetişkin hücrelerden uyarlanmış pluripotent hücreler Parkinson, inme ve kalp hastalıklarının tedavisi için daha büyük bir potansiyel taşıyor.
Bugün insan yetişkin deri hücrelerinin pluripotent durumuna dönüştürülmesi artık kabul gören bir uygulama alanı. Ve Wilmut Dolly’yi klonlamak için kullandığı nükleer transfer sistemini terk ederek, çalışmalarını bu yeni sistemden yararlanarak sürdürüyor.
Hastalık Tedavisinde Yeni Bir Çağ
Sir Lan, pluripotent kök hücresi tedavisinin tıp tarihinde yepyeni bir sayfa açmakta olduğunu söyledi. Nasıl ki enfeksiyon hastalıklarının tedavisinin bulunması, yıllar önce milyonlarca hastanın umudu olduysa, bu yöntemin de gelecekte tedavisi bugün olanaksız olan birçok hastalığa çare oluşturacağına dikkat çekiyor. Ne var ki bu yöntemin yaygın olarak kullanılabilmesinin önünde pek çok engel bulunuyor. Öncelikle işlemin basitleştirilmesi, hata payının düşürülmesi, hücre terapisi için bir “kütüphanenin” oluşturulması gerekiyor. Örneğin omuriliğe yerleştirilen bir pluripotent hücrenin yıllar sonra dişe dönüşmesi hata payının henüz çok yüksek olduğunun bir göstergesi.
Doktor Panayiotis Michael Zavos
Doktor Panayiotis Michael’e soruluyor:
İnsan Klonlama Çalışmalarınız Şu An Ne Aşamada?
Geçtiğimiz yıllarda klonlama tekniğiyle oluşturduğumuz insan embriyolarını 4 kadına naklettik ancak bu kadınların hiçbirinde gebelik gerçekleşemedi. Henüz devam etmekte olan sağlıklı bir gebeliğimiz yok.
Şayet Gelecekte İnsan Klonlama Çalışmalarınız Başarılı Olursa Klon İnsanın Normal İnsandan Ne Gibi Farkları Olacak?
Öncelikle hem annenin hem de babanın genetik bilgisi yerine yalnızca tek bir bireyin genetik bilgisine sahip bireyler olacak. Bir klon, klonlanan kişinin genlerinin tamamına sahip olacak (yaklaşık 35 bin gen). Ancak fetüs gelişimi sırasında gen ifadelerinde çeşitlilik olacaktır. Bu nedenle de dış görünümleri çok benzeseler bile birebir aynı olmayabilir ancak arkada yatan genetik yapı birebir aynı olacaktır.
“Şubat 1997’de Dolly’nin doğuşunu bildirmemizin bu derece inanılmaz dikkat çekmesinin nedeni, belki de Dolly’nin dikkatleri insan klonlamasına yöneltmesiydi. Ümit ediyorum ki, bu netice asla ortaya çıkmasın.”    -Sir Ian Wilmut
Kaynak >>> https://www.bilimvetekno.com/insanlar-klonlanmali-mi/
0 notes