#antik aşk
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir korkak sevgi göstermekten acizdir, bu cesurların ayrıcalığıdır.
#korkak#sevgi#acizlik#cesur#ayrıcalık#ela#göster gününü#tea time#çay saati#sence#postlarim#aşk#antik aşk
6 notes
·
View notes
Text
"Aşkın harareti, Özlemin nabız gibi atışı, âşığın karşı konulamaz fısıltısı var - en aklı başında insanı bile çıldırtacak sihir."
“There is the heat of Love, the pulsing rush of Longing, the lover’s whisper, irresistible – magic to make the sanest man go mad.” ― Homer, The Iliad
2K notes
·
View notes
Text
65 notes
·
View notes
Text
pelleas: "neyin var? mutsuz gibi görünüyorsun. — hayır, hayır, mutluyum, ama üzgünüm."
roland barthes - bir aşk söyleminden parçalar
#roland barthes#yas günlüğü#bir aşk söyleminden parçalar#camera lucida#john berger#kitap#edebiyat#blogger#felsefe#kitaplar#blog#kitap kurdu#sappho#sophokles#tragedya#antik yunan tragedyaları#sokrates#platon#küçük prens#paul auster#ursula k. le guin#mülksüzler#fareler ve insanlar#john steinbeck#cicero
18 notes
·
View notes
Text
Artemis Tapınağının Sır ve Gizemleri
View On WordPress
#1970#2014#ahşap#alan#anıt#Anlam#antik#araştırma#arkeoloji#Arkeolojik#Art#Artemis#aşk#Ateş#b#bilgi#ç#çin#Da#Değer#Detaylar#dikkat çekici#Dini#doğa#dünya#Efes#efes antik#efsane#eğitim#Eski
2 notes
·
View notes
Text
Onlara hiç ilerlemiyormuş gibi gelir, onların yönünde ilerlemediğiniz zaman.
Sardes Antik Kenti - Salihli / Manisa
#söz#şiir#çiçek#hayat#sevmek#mavi#gökyüzü#manzara#aşk#alıntı#antik kent#manisa#İzmir#İstanbul#tarihi#sanatçı#antika#seyahat#yüzük#tapınak#kitap alıntısı#cahit zarifoğlu#can yücel#Ümityaşaroğuzcan#Sanat#resim
32 notes
·
View notes
Text
Bölüm Bir "Yeniden Canlanma" (μετενσάρκωση)
Hades bir kehanet'in kendi oğlu ile ilgili olmasına oldukça şaşırmıştı. Çünkü yıllardır bir melez oğlu olmamıştı. Oysa ki bu kehanet açıkça onun oğlundan söz ediyordu ;
"Karanlığın çocuğu dönülmez sözün nehrinde yanacak, Gümüş Ayaklı aşkına Kral tarafından hayatı bağışlanacak ve umutsuzluk ve hayallerin ta kendisine bağlanacak."
Styks(Stiks) yıllar önce, Yeraltı dünyasında kimse ile konuşmadığı halde onun oğlu ile konuşmuş, arkadaş olmuştu.
Persephone(Persefoni)'ye göre, Styks Hades'in oğlu gittikten sonra asla eskisi gibi olmamıştı . Kehanette bahsedilen Dönülmez Sözün Nehri kesinlikle Styks idi. Buna şüphe yoktu. Karanlığın Çocuğu ise kendi oğlu Nyzelos(Nizelos) olmalı idi.
Yıllar önce Kuzey rüzgarının tanrısı Boreas'ın sarayında bir buzdan heykele dönüşmüş olan melez oğlundan ümidi keseli çok olmuştu. Fakat Boreas, buza dönüştürdüğü herkesi affetmiş, eski formlarına döndürmüştü. Rüzgârın nereye savrulacağını kimse bilemezdi. Nyzelos geliyor olmalıydı. Hades’in asıl endişesi ise, Styks’te yanacak herkesin sonunun ölüm olmasıydı.
Styks’in suları damarlarındaki kan gibi akardı. Bu suların büyük çoğunluğu öldükten sonra bedenlerinden ayrılmış ruhlardan oluşurdu. Styks bu ruhların hayatlarının tüm tecrübelerini, isteklerini, düşüncelerini bünyesinde barındırıyordu.
Bu yüzden de her zaman dışarda ne dönüp bittiğinden kabaca haberi olurdu. Herkesin hayallerinden de nefretlerinden de haberi olurdu. Fakat onu heyecanlandıran bir şey duymayalı yıllar, asırlar geçmişti belki.
Bugün durum farklıydı ama. Şimdiye kadar tanıştığı en özel ölümlü, Nyzelos, geri dönüyordu.
Yıllar önce, tanrı Boreas ve kar tanrıçası Khione yüzünden onu kaybetmişti. O en yakın dostu, en iyi anlaştığı ölümlüydü. Daha ilerisini kendine dahi itiraf edememişti. Çünkü bunun bir rezillik olduğu aşikardı. Styks, Titan Pallas ile evliydi ve yüzyıllardır görüşmüyor olsalar dahi ölümlü biriyle yaşadığı yasak aşk tam bir skandal ortaya çıkarırdı. Pallas pek sakin bir titan olarak bilinmezdi ve intikam tanrıçasıyla arası iyiydi.
Artık Nyzelos yıllar öncesinde kalmış bir hoş anıdan ibaretti sadece. İlk gittiği zaman Styks birdenbire en yakın dostunu kaybetmişti. O kadar sinirlenmişti ki, bedensel formuna dönerek Nyzelos'un intikamını almak, Boreas'ın sarayında terör estirmek istemişti. Fakat Thanatos onun bu kadar süre sonra bedensel formuna dönmesinin karışıklık çıkaracağını, hele ki evli bir tanrıçanın sıradan bir ölümlü uğruna bir Tanrının krallığına saldırmasının savaş dahi çıkarabileceğini söyleyince vazgeçmişti. Tanrılar da tıpkı insanlar gibi savaşmaya bahane arıyordu.
Thanatos Nyzelos konusunda sürekli Styks'e bir şeyler ima eder, sanki Styks ile onun arasında arkadaşlıktan daha özel bir şeyler olduğunu söylemeye çalışırdı. Styks böyle bir şeyi kendine dahi itiraf etmediği gibi, buna şiddetle karşı çıkar ve bir ölümlü gibi yanaklarının kıpkırmızı olmayacağı için sevinirdi. Nyzelos'un geri döndüğünden haberi vardı. Fakat Kehaneti henüz duymamıştı.
Siyah kadifeden bir pelerin giymiş olan Thanatos nehrin yanına geldi ve başlığını, çıkık alnını örten kısım açılacak şekilde geriye sıyırdı. Nehre anlatacakları vardı.
"Kehaneti duymuş olmalısın Styks." Dedi Ölüm tanrısı, yumuşak bir merakla. Simsiyah teninde nehrin mavi ışıltısı yansıyordu.
"Yeni bir Kehanet daha mı? Hepsi savaş getiren saçmalıklardan ibaret, Thanatos." Styks’in sesi boşlukta yüzlerce ağızdan yankılanan bir fısıltı gibiydi.
"Bu kehanette sen de varsın ve… Nyzelos da var. Hala saçmalık olduğunu düşünüyor musun?"
Styks ikisinin isminin aynı cümlede geçmesinden duyduğu rahatsızlık yetmez gibi şimdi de tüm tanrıların duyacağı bir cümlede isimlerinin geçmesine birkaç lanet savurduktan sonra sesinden bir şey anlaşılmamasına özen göstererek konuştu.
"Biraz açık konuşur musun, Ne kehaneti?"
"Yeni bir Kehanet. Tam da Nyzelos'un döndüğü zamanda ortaya çıktı, Kehanet'in başı şöyle;
Ölüm tanrısı Thanatos, sesini temizleyerek antik Yunan dilindeki kehaneti söylemeye başladı
"Karanlığın çocuğu dönülmez sözün nehrinde yanacak, Gümüş Ayaklı aşkına Kral tarafından hayatı bağışlanacak ve umutsuzluk ve hayallerin ta kendisine bağlanacak." Hades senden ve onda-...
Konuşmasını bölen şey, aniden bir saniyeden bile kısa ve kesik bir korku çığlığı atan Styks'in dehşet dolu sesi oldu. Sonra yanlış bir şey yapmış gibi hemen sesini düzene sokan Styks sesindeki titrekliği olabildiğince saklamaya çalışarak konuşmaya başladı
"Hades bizimle ilgili olduğuna emin mi?" Bu sorduğu soruda boş bir ümit vardı zira kendisi de gayet açıkça anlayabiliyordu bu dili.
Thanatos’un beyaz gözleri ona döndü. Ölüm tanrısı, gelişinin verdiği hüzne alışkın bir şekilde nehre baktı ve iç çekti. “Maalesef, Dünyadaki dönülmez sözün tek Nehri sensin.”
"Ben Onu yakamam, bunu yapamam Thanatos! Anlamıyorsun. " Sesi, daha fazla içinde tutmak istemediği duyguların bastırılmasına direniyorken, çaresizlikle titriyordu.
"Anlıyorum Styks. Uzun yıllardır farkındayım. Melez gittiğinden beri sende bir hal var. Bunun ne olduğuna dair az çok fikrim var. Birilerini kaybetmek, Ölüm'ün en çok anlayacağı duygudur. Özellikle değer verdiğin birilerini. "
Styks ona susarak karşılık verince, Thanatos hüzünle başını indirdi ve siyah kadifeden pelerinini arkasında sürüyerek gözden kayboldu.
Styks hüznünü yaklaşık bir saat yalnızca yaşadıktan sonra kemik merdivenlerden tanıdık bir simanın inmesi ile heyecanlandı ve biraz dalgalandı.
Karanlık kıyafetler içindeki esmer genç yaklaştı. Keskin yüz hatları birçok ölümsüzden dahi kusursuzdu, kirli sakalı, üst dudağını ve daha kalın olan alt dudağını çevreliyordu. Uzun kıvrık kirpikleri, iri ve hüzünlü ela gözlerini çevreleyen düz ve koyu kaşları ile hiç de uyumsuz durmuyordu. Koyu renkli iri dalgalı saçları, şekilli çenesinin hemen altına dökülüyordu. Teninde karamel rengi bir parıltı vardı, üstünde ise yıllar evvel yaptığı simsiyah Styngia demirinden şövalye zırhı... Attığı her yavaş adımda metalin çıkardığı çınlama yeraltında hafifçe yankılanıyordu.
Bir buz heykel halinde onu 130 yıl izlemek Styks'e göre oldukça kolaydı. Khione'den içten içe nefret etmek ile birlikte ona hak vermiyor değildi.
Bu düşüncelerinden sıyrılması, ona meleklerin sesinden daha huzur verici gelen melezin sesi ile oldu
"Styks... Uyanık mısın?" sesi nazik, yumuşak ve heyecanlıydı.
"E-Evet. Dönmüşsün, Nyzelos. Hoş geldin." Kendine hakim olamayıp kekelemişti çünkü onu sonsuza dek kaybettiğini düşünüyordu, oysa şimdi kanlı, canlı bir şekilde karşısındaydı yarı tanrı.
"Styks, her şeyi gördüm."
"Seni bir daha göremeyeceğim sanmıştım." Sesinde fazla endişe hissettirmek istemeden, temkinli konuşmaya çalışıyordu.
"Bunu onlara ödeteceğim Styks, bana yardım etmen lazım."
"Şey, Nyz.."
"Tanrıçam, bunun ve öbür esirlere yaptıklarının cezasını çekmeleri gerekiyor!"
"Ama bilmen gereken şu ki.."
"Nemesis(İntikam tanrıçası) benimle konuştu. Babamla görüşmem gerek, geri dönerim. "
Melezin kafası karıştığı gibi, nefret ve intikam duyguları da gözlerini karartmıştı. Bu durum Styks'in kehanet hakkında daha da endişelenmesine sebep oluyordu. İçinden geçen ruhların ağıtlarına katlanacak sabrı yoktu. Derin bir nefes gibi hepsinin hayallerini içine çekti, Ölümlülerin, yemesi, içmesi, nefes alması gibiydi adeta. Styks, nefretle, hayallerle ve ruhların dünyaya dair kalan umutlarıyla güçleniyordu. Az önce Nyzelos'un içindeki nefreti öyle yoğun hissetmişti ki, çekip almamak için kendini tutması halsiz düşmesini sağlamıştı. İçinden geçen ruhların çığlıklarını ve af dileyip yalvarmalarını önlemek için derin bir nefes daha çekti onlardan. Gerçek bir bedene sahip olmayalı asırlar geçmişti. Lakin yakında bunu yapması gerekeceğini biliyordu.
6 notes
·
View notes
Text
Cinsellik Tarihine Kısa Bir Yolculuk: Tutkuların Evrimi!!
Bugün bizi var eden, kişiliğimizi benliğimizin en önemli parçalarından biri olan cinselliğin tarihi hakkında konuşmaya ne dersiniz?
Cinsellik, insanlık tarihi kadar eski ve karmaşık bir konudur. Zamanla değişen toplumsal normlar, dini inanışlar ve bilimsel gelişmeler cinselliğin algılanışını ve yaşanışını derinden etkilemiştir.
Çok eskilere yani antik çağlara gidelim!
Antik çağlarda cinsellik, yaşamın doğal ve ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilirdi.
Örneğin, Eski Mısır'da cinsellik, hem günlük yaşamda hem de dini ritüellerde önemli bir yer tutardı. Tanrı ve tanrıçaların cinsel birleşmeleri, bereket ve doğurganlıkla ilişkilendirilirdi.
Antik Yunan'da ise cinsellik, sanatta ve edebiyatta sıkça işlenirdi. Homoseksüel ilişkiler, özellikle genç erkekler arasında yaygındı ve eğitim sürecinin bir parçası olarak görülürdü. Birçok filozofun cinsellik ve aşk üzerine farklı fikirler beyan ettiklerini de biliyoruz.
Dini dogmaların içinde var olmaya çalışan Ortaçağ’da cinsellik!
Ortaçağ, cinselliğin daha çok dini dogmalar tarafından şekillendirildiği bir dönemdi. Çoğu toplum, cinselliği günah ve ahlaksızlıkla ilişkilendirirken, evlilik dışı cinsel ilişkiler sert bir şekilde cezalandırılırdı. Bu dönemde kadınların cinselliği de büyük ölçüde baskılanmış ve tabu haline getirilmiştir. Ancak, gizli kalan cinsel arzular ve tutkular, halk hikayelerinde ve gizli yazmalarda kendine yer bulmuştur.
Rönesans: Uyanış!
Rönesans dönemi, cinsellik açısından bir uyanış ve yeniden doğuş dönemidir. Sanat ve edebiyat, cinselliği yeniden keşfetmiş ve açıkça işlemiştir. Bu dönemde, insan bedeninin güzelliği ve cinselliğin doğallığı ön plana çıkarılmıştır. Ancak yine de dini otoriteler, cinselliği kontrol altında tutmaya çalışmışlardır.
19.yüzyıl, cinselliğin bilimsel açıdan incelenmeye başlandığı bir dönemdir. Sigmund Freud'un psikoanalitik teorileri, cinselliğin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini ve önemini vurgulamıştır. Freud, cinsel arzuların bastırılmasının psikolojik sorunlara yol açabileceğini ileri sürmüştür. Aynı dönemde, cinsel hastalıklar ve doğum kontrol yöntemleri üzerine de önemli çalışmalar yapılmıştır.
19.yüzyıl, cinselliğin toplumsal ve kültürel devrimlere sahne olduğu bir dönemdir. 1960'larda başlayan cinsel devrim, cinselliğin daha özgürce yaşanmasını ve konuşulmasını sağlamıştır. Kadın hakları hareketi, kadınların cinselliklerini daha açıkça ifade etmelerine ve cinsel özgürlüklerini kazanmalarına katkıda bulunmuştur.
Günümüzde cinsellik, hala birçok kültürel ve toplumsal faktör tarafından şekillendirilmektedir. İnternet ve sosyal medya, cinselliğin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamış ve cinsel bilgiye erişimi kolaylaştırmıştır. Ancak, cinsellik hala birçok toplumda tabu olarak görülmekte ve cinsel eğitim konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Bu nedenle, cinselliğin doğru ve sağlıklı bir şekilde anlaşılması için eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Cinsellik tarihi, insanoğlunun tutkularını, korkularını ve arzularını yansıtan zengin bir hikaye sunar. Bu hikaye, cinselliğin sadece biyolojik bir dürtü değil, aynı zamanda kültürel, psikolojik ve toplumsal bir olgu olduğunu göstermektedir.
Cinselliğin tarihini yazmak sayfalar alır. Çok uzun ve detaylarla dolu bir konu bu. Size en kısa hali ile aktarmak istedik.
Rabixy-Hypatia
1 note
·
View note
Text
Solo Travel: Meryem Ana, Efes ve Şirince
Herkese merhaba. Solo Travel yani tek başıma seyahat yapmayı özlemişim. Bazı insanlar vardır. Yalnız başına hiçbir şey yapamaz. Tatil yapmayı bırakın tek başına bir kafeteryada oturup kahve bile içemez. Ben asla onlardan olmadım. Kendimle eğlenmeyi bilen ve seven biriyim. Elbette sosyal olmam gereken zaman dilimleri oluyor. Fakat kendimi eğlendirmesini de bilirim. Bir ara solo travel ile ilgili detaylı bir yazı yazmayı düşünüyorum, avantajlarını ve dezavantajlarını konuşuruz.
Cumartesi hep aklımda olan ama bir türlü zaman bulamadığım bir tura gittim. Meryem Ana-Efes-Şirince üçlüsünü şöyle bir gezdim. Meryem Ana'ya 2012 yılında gitmiştim. Efes'e gidişimi bile hatırlamıyorum. Düşünün o kadar eski. Şirince'ye ise yıllar yıllar önce.
Öncelikle Meryem Ana Evi'nden bahsetmek istiyorum. Hristiyan dininin en önemli kişilerinden biri Hz. Meryem, herhangi bir birliktelikle değil kutsal ruh aracılığıyla Hz. İsa'yı doğurur. Hz. İsa'nın ölümünden 4-6 yıl sonra kadar Hz. John'un Meryem Ana'yı Efes'e getirdiği söylentiler arasında yer alır. Bu arada tabii ki Meryem'in nerede olduğuna dair araştırmalar bir yandan devam eder. Alman rahibe A. Katherina Emmerick rüyasında Meryem Ana'nın evini görür. Lazarist papazlar da bu rüya üzerine yola çıkarlar ve Meryem Ana'nın Efes'te yaşadığını ortaya çıkarırlar. Tabii bu buluş Hristiyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olur. Müslümanlarca da kutsal sayılan bu evde 1967 yılından beri her Ağustos ayının 15. gününde ayinler düzenlenir.
Meryem Ana Evi'nin hemen aşağısında neredeyse beş tane çeşme bulunuyor. İlk üçü Aşk, Sağlık, Para çeşmesi. Üçünden de içtim. Sonra da bir peçete veya kağıda dileklerinizi asıp yazabiliyorsunuz. Tabii bir peçeteye dileğimi yazıp bağladım. Meryem Ana Evi'nde fotoğraf çekmek elbette yasak. Flaşlı yahut flaşsız, fark etmiyor.
Meryem Ana Evi'nden çıktıktan kısa bir süre sonra Efes'e varıyoruz. Aslında yukarıdaki fotoğraf Efes Antik Kent'in için yer alan belki de en önemli eser. Celsus Kütüphanesi ile Efes son bulsa da ben kütüphane ile başlamak istedim. Celsus Kütüphanesi, MS 110-135 yılları arasında Celsus onuruna oğlu Gaius Julius Aquila tarafından yaptırılmış. Ortalama 12-14 bin arasında kitap bulunan kütüphanenin mimarisi de ilginç. Duvarın iki katlı olması kitapların çok soğuk ve çok sıcak dönemlerde hasar almasını engellemiş. Kütüphane dış yüzeninde ise bizi kadın heykel karşılamakta. Bunlar: Sophia(bilgelik, akıl), Arete(erdem, karakter), Ennoia(kader, muhakeme), Episteme(ilim, bilim)
Efes Antik Şehri, oldukça büyük ve her yapı gerçekten saatlerce incelenebilir. Fakat hafta sonu olduğu için çok kalabalıktı, sadece önemli bilgileri alıp başka esere geçtik. O yüzden detaylıca öğrenebilme olanağım olmadı. Bir ara yine tek başıma gitmeyi düşünüyorum. Yukarıda paylaştığım ise Hadrian Tapınağı. Küçük olmasına göre gösterişli. Kemerli yapıların ortasında mutlaka bir taş bulunmak zorundaymış. Burada da görüyoruz. Bu yapı, Roma İmparatoru Hadrianus'u onurlandırmak için yapılmış. Korinth düzenine göre inşa edilen tapınak, MS 4. yüzyılda kısmen yıkıldığı için bir daha inşa edilmiş ve dönemin tarihlerini gösteren 4 kabartma eklenmiş. Bunlar: Ephesos’un kurucusu Androklos’un yaban domuzunu öldürüşü, Herakles’in Theseus ile savaşı, Amazonlar ve tanrılar toplantısı, Dionysos ile alayı.
Aslında biraz da Efes Antik Kenti efsanesine kısaca göz atalım istiyorum. Atina prensi Androklos, şehir kurmak ister ve bunun için de bir kahine gider. Kahin, prense yaban domuzuyla balığı birlikte gördüğü yerde şehri kurabileceğini söyler. Prens, bugünkü Pamucak sahilinde balık avlar. Balıkları ateşe atıp pişirirken yaban domuzu karşısına çıkar, kahinin sözü aklına gelir. Böylelikle prens Androklos, Efes Antik Şehri'ni kurar. İlk kurulduğu dönemde nüfusu 250 bin civarında olan Efes'te tüm toplumlar birbirinden etkilenmiştir elbette. Düşünsenize kimler kimler gelmiş geçmiş bu topraklardan. Ticaretler yapılmış, tuvaletlerde sosyalleşilmiş... Tiyatrolarda oyunlar oynanırken bir yandan meclis konuşmaları yapılmış. Ne kadar yazsam sanki hep az kalacak gibi. O kadar çok görülmesi gereken yapı var ki... Hepsinin de ayrı bir hikayesi var. Mutlaka gezmeniz gerekiyor, mutlaka.
Efes'i gezdikten sonra yolumuz Şirince'ye düştü. Bu arada İsa Bey Camii'sini de gezecektik fakat kapalıymış, başka sefere dedik. Rotamızı bu güzel köye çevirdik. Özgün adı olan Kırkınca'nın, efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Kırkınca adı, Kirkice, Kirkince ve en nihayetinde Çirkince olmuş. Fakat İzmir valisi Kazım Dirik'in, talimatıyla Şirince adını almış.
Gerçekten tatlı ve şirin bir köy olan Şirince'nin adı Çirkince kalsaydı çok üzülürdüm. Meyve şaraplarıyla ünlü köyün, bence gözlemeleri de oldukça meşhur. Yemeğinizi yedikten sonra bir kumda kahve içmeden de olmaz. Kahve için Nuta'yı tercih edebilirsiniz. Çoğu yerde meyve şaraplarının tadım ikramlığı yapılıyor. Biz tur olarak, Taş Mahzen Şaraphane'yi tercih ettik. Nar ve Vişne şarapları diğerlerinden biraz daha pahalı. Karadut şarabı da efsaneydi. Sahipleri ve çalışanlar da oldukça ilgili ve güler yüzlüler.
Çok güzel bir gün geçirip eve döndüm. Genellikle ailesiyle gelenler çoktu. Günübirlik turlarda fazla sohbet etme şansınız olmuyor insanlarla. Ama yine de tanıştığım birkaç kişi oldu. Efes'in bu kadar yakınımda olması büyük bir şans gerçekten. Gezilecek o kadar yer var ki... Keşke benden bir tane daha olsaydı diyorum. O hep gezsin, para sıkıntısı da olmasın. Ama işte mümkün değil. Şimdilik benden bu kadar.
Sevgiyle, sanatla ve adaletle kalın...
12 notes
·
View notes
Text
FRİEDRİCH ENGELS ANTİ DÜHRİNG Bay Eugen Dühring'in Bilimi Altüst Edişi Ahlak - Hukuk- diyalektik ''Köpek efendisinde tanrısını görür, ama bu, o efendinin dünyanın en büyük namussuzu olmasını engellemez.'' Engels diyalektiği o kadar güzel anlatıyor ki büyük resmi görünce kendi varlığınızın onun içindeki küçüklüğü karşısında dehşete düşüyorsunuz. Bütün ideallerimi ve değer yargılarımın büyük kısmını o dehşetin içinde yitirdim, gitti. Cioran'ın bahsettiği bir ideal uğruna ölmeyi beceremeyenlerden birisi olarak hayatın bayağılının içinde yüzmek zorunda kaldım. Hala da devam ediyor. Karabasan gibi çöktü üzerime. İnsan bazı şeyleri anladığını sanıyor. Ben mesela Lenin veya Hegel kitapları okurken diyalektiği anladığımı sanıyordum ama Anti-Dühring ile yanıldığımı anladım. Dünya görüşümü alt üst oldu. Kitaptaki Dühring'ten yapılan her alıntıda aklıma Lenin'den okuduğum paragraflar geldi. Sanki Anti-Lenin'di kitap. Her şeyin neden sonuç ilişkisi zincirinde zorunlu olarak belirlendiği determinist bir düzlemin içine hapsolmuştum. Kendi kişisel hiçliğimden neredeyse kuşku duymaz bir insan olmuştum. Ve bu düzlemde her şey zorunlu olarak belirleniyorsa komünizm ya da başka bir ideal uğruna çabalamanın anlamı nedir ki? Bu bütün çabalara rağmen hiçbir şeyin değişmediğinin en güzel açıklaması. İnsan çabalayarak sadece kendisini oyalıyor. Eh. Ben de kendimi oyalamak için başka yollar bulmak zorunda kaldım haliyle. Bu işte de nispeten başarılı oldum sanırım. Güzel bir eser. Bana kalırsa Engels komünist literatürdeki en realist ve zeki insan. Gerisi de beş kuruş etmez zaten. Büyük ihtimalle Marx'a duyduğu derin aşk olmasa bu ideallerinden vazgeçerdi. Mesela bir seferinde Stirner'e olan hayranlığını Marx'a yazıyor. Ve Marx bu duruma sinirlenince bu hayranlıktan vazgeçiyor. Bu da böyle bir olaydır. ''Doğayı, insan tarihini ya da kendi öz kafa etkinliğimizi düşüncenin incelemesi altına koyduğumuz zaman, bigörünen şey, hiç bir şeyin olduğu gibi, olduğu yerde, olduğu biçimde kalmadığı ama her şeyin hareket ettiği, degistigi, olduğu ve yokoldugu sonsuz ve karşılıksız ilişkiler ve etkiler yumağı tablosudur. Demekki içinde ayrıntıların henüz az çok silindiği genel tabloyu görüyoruz. Hareket eden, geçen ve birbirine bağlanan şeyin kendisinden çok harekete, birinden ötekine geçişlere, bağlantılara dikkat ediyoruz. Dünyayı düşünmenin bu ilk, doğal, ama aslinda doğru biçimi, antik Yunan filozoflarinin düşünme biçimidir ve onu açıkça ilk formüle eden de herakleitos olmuştur: Her şey hem kendisidir, hemde değildir, çünkü her şey akar, her şey sürekli dönüşme, oluş ve yokoluş durumundadır. '' ''Her şey hem kendisidir, hem de değildir; çünkü her şey akar, her şey sürekli dönüşme, oluş ve yok oluş durumundadır.''
4 notes
·
View notes
Text
Bölüm 77: Aşk ve nefret ilk önce kişinin kendisine zarar verir
Bir süre sonra, Nangong Jingnu'nun gözleri hafifçe aralandı. Qi Yan'ın uyuyakaldığını gördüğünde, gözlerini açarak onu gizlice incelemeye başladı.
Bu insan çok zarif biriydi. Yüzünün ana hatları belirgindi ve bu yakışıklılığın içinde bir miktar da nezaket saklıydı.
Büyük düğünün yapıldığı gece zaten nefesinin kesilmesine neden olmuştu. Şimdiye kadar alışmış olması gerektiğini düşünmüştü, fakat bakmaya devam ettikçe daha da büyüleniyordu...
Qi Yan birdenbire, "Ekselansları?" diyerek seslendi.
Nangong Jingnu gözlerini anında geri kapattı. Cevap vermedi.
"Madem Ekselansları bir kereliğine bu kadar erken uyandı, bu kulla çalışma odasına giderek sabah okuması yapmaya ne dersiniz?"
Nangong Jingnu tamamıyla uykudaymış taklidi yapıyordu. Eksik olan tek şey horlama sesiydi.
Qi Yan doğruldu, "Bu kul Ekselanslarının uyumadığını biliyor."
Nangong Jingnu gözlerini açtıktan sonra sinirli bir şekilde, "Uyuyorduysam da uyandırdın az önce!" dedi.
Fakat Qi Yan kendinden emin bir şekilde, "Bu kul Ekselanslarının nefes alışlarından anlayabiliyor," diyerek karşılık verdi.
Bu cümle Nangong Jingnu'nun kulaklarına ulaştığında tamamen farklı bir etki yarattı. Yatakta oturdu, kaderine boyun eğmişti.
Bunun ne zaman başladığın kimse bilmiyordu lakin, tavırlarının kontrolü tamamıyla Qi Yan'ın ellerindeydi...
Çalışma odasına geldiklerinde, Qi Yan raftan ince bir kitap çıkarıp Nangong Jingnu'ya uzattı, "Ekselansları şaşırtıcı bir hızla gelişiyor, sıradaki aşamaya geçmenin vakti geldi. Bugünden başlayarak bu kitabı ezberleyin ve ardından açıklayın."
Nangong Jingnu dudaklarını büzdü. Kitapta kullanılmış el yazısı çok tanıdıktı, "Bunu sen mi yazdın?"
"Bu kul Majestelerinin hediye ettiği antik kitaplar arasından Ekselanslarının mevcut durumuna uygun olan bir tanesini seçti ve sizinle okumak için yeniden yazıya geçirdi."
Nangong Jingnu sayfaları çevirdi. Qi Yan'ı yazı yazarken gördüğü son zaman Shangyuan festivaliydi, buna karşılık bu insanın yazısı sadece birkaç ay içinde gelişmişti; fırça darbeleri kendine ait bir zarafet taşıyordu. Öncesine göre biraz daha istikrarlı bir asilliği vardı.
Bu karakterleri yazarken ne kadar ciddi olduğu belli oluyordu. Kullanılan kağıt normal boş kağıttı, yani kılavuz çizgileri yoktu, fakat buna rağmen her karakterin arasında eşit boşluk vardı. Gelişigüzel bakıldığında bile göze hoş geliyordu.
Nangong Jingnu farkında olmadan tatlı bir şekilde gülümseye başlamıştı, başı eğik bir şekilde, "Bu kitapta kaç karakter var?" diye sordu.
Qi Yan düşünmeye ihtiyaç duymadan yanıtladı, "Yirmi bin."
Nangong Jingnu tek kaşını kaldırdı, "Bu kadar net bir şekilde hatırlıyor musun?"
"Bu kulun öğretmeni bir keresinde şöyle söylemişti: On binden fazla kitap okumuş bir kişi ilahi bir varlık gibi yazmalıdır. Ekselanslarının kitap açıklaması yapmayı zor bulmasının sebebi, günlük olarak biriken yeterli malzeme olmaması. Ekselanslarının çok zeki olması büyük bir şans. Onlarca kitap ezberleseniz bile sorun olmaz..."
"Onlarca mı?!"
Qi Yan'ın bakışları titredi, ardından ciddi bir şekilde şöyle dedi, "Eğer 'bir milyon karakter' temeliniz olursa kesinlikle güçlü ve etkili bir şekilde konuşabilecek, tereddüt etmeden yazabileceksiniz."
Lastik bir top gibi sönüveren Nangong Jingnu, acı bir yüz ifadesiyle çenesini masanın yüzeyine koydu, "Bir milyondan fazla mı? Okumam zaten yeterince zor, bir de ezberleyecek miyim?"
"Tıpkı dedikleri gibi, damlayan su taşı deler. Taşı delen suyun gücü değil sürekliliğidir. Bu kul Ekselanslarına her gün biraz ezberlemesini tavsiye ediyor. Er geç bir gün bitecek."
Qi Yan dümdüz Nangong Jingnu'nun gözlerine bakıyordu. Gözlerinin derin irisleri onu içine çekecek gibiydi.
Nangong Jingnu başını salladı, fakat bir şey kaçırmış gibi hissediyordu.
Qi Yan'ın dudaklarının kenarları kıvrıldı, kalbindeki baskılanmış vahşet yeniden kabarıyordu.
Nangong Jingnu'nun, yeniden yazıya geçirdiği kitapları ezberlemesini istemesinin ardındaki asıl sebebi bir tek o biliyordu.
Nangong Rang, Çimenli Ovalardan olan bir milyon üç yüz bin kişinin diri diri gömülmesini emretmişti. Eğer bu nefreti zorla bastırmaya devam ederse bir gün delirecekti.
Bu yüzden de, Qi Yan bu yöntemi düşünmüştü. Yazdığı Wei Krallığı'nın karakterleri, kendi halkından olan her bir insanın canını temsil ediyordu. Kendi elleriyle yazıya geçirmişti, bunları düşmanının kızına verecek ve bizzat kendisi onu kalbinde ezbere bilmeye yönlendirecekti.
En kötü durumda bir gün kimliği açığa çıkarsa, ölmek üzere bile olsa Nangong Jingnu'ya o karakterlerin anlamını söyleyecekti. Bu karakterler hayatının kalanında geçmeyen bir kabus halini alacaktı. Düşüncelerinde, sözlerinde ve davranışlarında varlığını sürdürecekti.
Bir parça ete toplanan karıncalar gibi bu hayat ve bu dünyada ona işkence edecek, ölene kadar son bulmayacaktı!
Fakat... eğer büyük intikamı alınırsa ona bunu söylemeye gerek olmayacaktı.
Uzun süreli baskılama, Qi Yan'ın zihin durumunu dengesiz ve tehlikeli hale getiriyordu. Hoş ve saygılı görünümünün altında, suçlularınkinden çok daha zalim bir kalp gizliydi.
Bu zalimlik yalnızca düşmanına yönelik değildi. Kendisine de zarar veriyordu.
Bunu bu şekilde ifade etmenin çok tehlikeli olduğunu açık bir biçimde bilse de yapmıştı.
Nangong Jingnu'nun cahil yüzüne baktığında, kalbinden heyecanlı bir tireme yükseldi.
Kalbinden hiç durmadan nefret akıyor, dışarı taşıyordu. Eğer bu şekilde dışarı vurulmazsa başka ne yapabileceğini bilmiyordu.
Qi Yan doğrudan Nangong Jingnu'ya bakıyordu. Biraz bir şeyler fark etmesini bekliyordu, bir yandan da onu sonsuza kadar kandırmayı umuyordu.
Kendini yakan alevleri tutuşturmak, fakat feryat ederek alevlerin daha da şiddetli yanmasına sebep olmak; bu tarz bir davranış zaten sıradan bir insanın anlama kabiliyetini aşıyordu.
Jiya'nın belirmesi de Qi Yan'ın mantığının çökmesine neden olan son etmen olmuştu. Her değişikliğe uyum sağlayabilen, öz güvenle dolu Qi Yan, ilk defa intikamına giden yolda ölebileceğini hissetmişti...
Nangong Rang kimliğini öğrenirse kesinlikle onu parçalara ayırırdı. Ama bedeni parça parça oyulmadan önce... düşmanının en çok sevdiği kızına ölümden çok daha kötü bir şeyi dayatmalıydı!
Geniş kol yenlerinin altında, Qi Yan'ın parmakları titriyordu. Bakışlarını geri çekti.
Ekselansları, lütfen bu kulun yolun sonuna kadar yürümesini bekleyin. Bu şekilde ikimiz için de daha acısız olacak.
Qi Yan son derece adil bir hesap yapmıştı: Wei Krallığı'nın insanları, Çimenli Ovalardan bir milyon üç yüz bin kişiyi diri halde gömmüştü. Wei Krallığı'nın sıradan halkından olan beş yüz bin kişi ise Qing Yi savaşında ölmüştü.
Arada sekiz yüz binlik bir fark vardı. Chengli kabilesindeki kralın ailesinin yaşamlarıyla beraber, bunun karşılığını er ya da geç alacaktı.
Nangong Jingnu bir noktada Qi Yan'ın yanına gelmişti. Kolundan destekleyerek gergin bir şekilde, "Sorun ne? Pek iyi görünmüyorsun..." dedi.
Az önce Qi Yan'ın yüzünün bir anda ölümüne solduğunu görmüştü. Alnında çok sayıda ter damlası belirmişti. Gözleri boşluğa bakıyordu ve bedeni düşmek üzereymiş gibi sallanıyordu.
Qi Yan'ı desteklerken gözlerinde endişeli bir ifade belirdi, hasta mı olmuştu?
Qi Yan birkaç kez kesik kesik nefes aldıktan sonra gözleri giderek odağını geri kazandı. Dönüp Nangong Jingnu'ya baktı, ardından elini göğsünün sol tarafına bastırdı: Gerçek bir bıçaklanma acısı yayılıyordu.
"Qi Yan? Korkutma beni!"
Qi Yan'ın yüzü ince bir terle kaplıydı, dudaklarının da rengi atmıştı. Ağır nefesler alarak sallandı, ardından Nangong Jingnu'yu kollarına doğru çekti.
"Qiuju'dan İmparatorluk doktorunu çağırmasını isteyeceğim, bekle!"
Qi Yan çenesini Nangong Jingnu'nun omuzuna koyduktan sonra güçsüz bir şekilde, "Ekselansları gitmeyin, bu kula bir süre sarılın sadece," dedi.
Nangong Jingnu kollarını Qi Yan'ın beline dolarken narin bedeni hafifçe titriyordu, "Sorun ne? Bir yerin ağrıyor mu? Hadi İmparatorluk doktorunu çağıralım, olur mu?"
Qi Yan'ın gözlerinin kenarları ısınmıştı, "Ekselansları, o bir milyondan fazla karakteri ezberleyecek misiniz?"
"Böyle bir zamanda neden bundan bahsediyorsun?!"
"Ekselansları?"
"Ezberleyeceğim, beni böyle korkutma, tamam mı?"
Qi Yan güçsüz bir iç çekti. Nangong Jingnu'yu tutarak gözlerini kapattı, ardından gözlerinin kenarlarından bir ıslaklık dışarı süzüldü.
Sabah okumasına devam edilmemişti. Nangong Jingnu bir hane hizmetçisini çağırarak Qi Yan'ı ana yatak odasına taşıttı.
Malikanedeki hizmetçiler büyük bir şaşkınlık içindeydi: Lord Fuma daha bu sabah iyiyken nasıl birdenbire hastalanmıştı?
Qi Yan yatakta sessizce yatıyordu. Şu an görünümü çalışma odasındakine göre biraz daha iyiydi, fakat Nangong Jingnu'nun elini tutmuş bırakmıyordu.
Nangong Jingnu Qiuju'ya İmparatorluk doktorunu getirmesini emredecekken Qi Yan onu durdurmuştu. Onu kararından vazgeçirememiş, bu yüzden de pes etmişti.
Qi Yan'ın uyuyup uyumadığını kimse bilmiyordu, fakat Nangong Jingnu'nun elini bırakmıyordu. Nangong Jingnu ise böyle olmasına ses çıkarmayarak ara sıra bir havluyla Qi Yan'ın terini siliyordu. Kahvaltıyı o da kaçırmıştı.
... ...
O esnada, her zaman "politikada gayretli" oluşuyla bilinen Nangong Rang, tahta çıkışından beri geçen on yıl içinde ilk defa meclisi durdurmuştu.
Yüz yetkili bir saatten fazla bir süre boyunca yan odanın dışında beklemişti. Danışman Hadım Sijiu, Nangong Rang'ın, "Nadir bir soğuk kaptım. Meclis bir günlüğüne durdurulacak," şeklindeki sözlü emriyle çıkagelmişti.
Oradaki büyük yetkililerden hangisinin mülkünde birkaç tane güzel karısı yoktu ki? O gün Nangong Rang'ın neden meclisi durdurduğunu açık bir şekilde biliyorlardı.
Fakat Majesteleri politika konusunda hep çok gayretli olmuştu. "Nadir bir soğuk kaptığı" için de fazla bir şey diyemiyorlardı. Hep birlikte oradan ayrılmak dışında şansları yoktu.
Yetkililer genelde meclisin arkasında ikili ya da üçlü gruplar halinde politika tartışırdı, fakat saray koridoru o gün alışılmadık derecede sessizdi.
Herkes başını eğip sessiz bir şekilde emre uyarak kendi çizgisinden yürüyordu.
Bir bahar rüzgarı kadar sürenin ardından Nangong Rang'ın Çimenli Ovaların haydutlarına karşı olan görüşü tamamıyla değişmişti. En azından Çimenli Ovalardan olan bu kadına karşı olan görüşü değişmişti.
Jiya ona daha önce hiç tatmadığı bir deneyim yaşatmıştı. Ondan önceki kadınların arasında utangaç ve çekingen olmayan, itaatkar biçimde kabul etmeyen var mıydı?
Jiya ehlileştirmesi zor olan vahşi bir at gibiydi. Bunun ilk seferi olmasına rağmen elli yaşın üstündeki Nangong Rang'ı yataktan çıkmak istemeyecek hale getirmişti.
Nangong Rang uzun bir iç çekti. İri elleri Jiya'nın pürüzsüz sırtına dokundu, "Yumuşak arazi, bir kahramanın mezarı. Artık ne demek olduğunu anlıyorum."
Jiya'nın saçları serbest halde aşağı dökülüyordu. Yorgun görünüyordu, fakat baştan aşağı büyüleyiciydi. Başını Nangong Rang'ın göğsüne koydu. Narin parmakları Nangong Rang'ın beyaz sakalında gezinerek yumuşak bir tonda seslendi, "Majesteleri~ Jiya artık sizin."
"Bu güzellik ona nasıl bir hediye vermemi ister?"
"Sadece sonsuza kadar Majesteleriyle olmak istiyorum."
Nangong Rang bundan biraz etkilenmişti, "Seni... Cariye Ya olarak kabul edeceğim, ne dersin?"
"Zhaoyi ve Cariye Ya arasında ne fark var? Bence Zhaoyi kulağa daha hoş geliyor."
Nangong Rang gülümsemesine engel olamadı. Jiya'nın dünyevi meselelere karşı bu kadar bilgisiz olmasına karşın böylesine baştan çıkarıcı görünmesini seviyordu.
... ...
Vakit öğleden sonraya geldiği gibi, Nagsi Jiya'nın Cariye Ya adını taşıyacağı şeklindeki İmparatorluk duyurusu çeşitli malikanelere iletilmişti. Nangong Wang henüz akşamdan kalmalığını yenememiş gözlerini kıstı. Birkaç uğurlu laf ederek yere diz çöktü.
Hadım malikanenin girişinden dışarı adımını attığı gibi kapıya koşarak şiddetle istifra etmeye başladı. Keskin şarap kokusu burnuna doluyordu. Nangong Wang yavaşça sırtını doğrulttu, ardından tökezleyerek yan odaya gitti, "kazayla" masadaki çay takımını yere çalmıştı.
Malikanesinde bir baş cariyesi ve bir normal cariyesinin yanında sayısız metresi vardı. Fakat Nangong Wang Jiya'yı gördüğünden beri ona tutsak olmuştu! Daha önce hiç bir şeyin elini atsa tutacağı yakınlıkta olmasına rağmen ona olan özleminden içinin sıkıştığı bir durum yaşamamıştı.
İmparator babasının kabile yerlisi bir kadını saraya almak istemediğine dair bir haber almıştı, bu yüzden de ziyafete ekstra özenli bir şekilde hazırlanarak gitmişti.
Nangong Ping aşağı seviye biri olarak doğmuştu. İki numara da başkentte değildi. Saray ziyafetindeki en büyük Prens o olacaktı.
Annesinin konumu ya da kendi yeteneği açısından kimsenin onu geçemeyeceğini düşünmüştü.
İmparator babası onu reddettiği gibi öne çıkarak Prenses Jiya'yı isteyecekti.
Fakat... ilk görüşte kalbini çalan, durmadan düşlediği kadın bir gecede Zhaoyi'den her gördüğünde selamlaması gerekeceği bir Cariyeye dönmüştü!
— — — Ç/N: Önceki bölüme eklediğim yazar notunun devamı burada
PDL notu: Gelecekte Qi Yan ve Jingnu birçok heyecan verici OYUN oynayacak, umarım kimse kaçırmaz, hapis OYUNU, esaret gibi... mm, aynı şeyi mi düşünüyoruz bilemem~
Ve Qi Yan gerçekten çok "entrikacı," bu yüzden de bu bölümde onun için bir miktar "miyokardit*" belirtisi hazırladım. (ÇN: Bir ton kelime oyunu kullanmış, 心机 xing ji - entrika yapmak | 心肌炎 xing ji yan - miyokardit yani kalp kası iltihabı | 心机颜 xing ji yan - etrikacı Yan)
Qi Yan'ın bilinçaltının etkisiyle kendini ifşa ederek kötü şeyler yapmasının dayandığı türde bir psikolojinin bilimsel kanıtları var. Qi Yan'ın karakter taslağını hazırlarken bununla ilgili özel olarak birçok kitaba baktım. Gizli ajanların bazı anı yazıları da buna dahil...
Okuduğunuz için teşekkürler
0 notes
Text
Sappho Şiirleri
Sappho Şiirleri: Antik Dönemin Eşsiz Sesi 1. Sappho’nun Hayatı ve Eserleri Sappho, M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış, Antik Yunan’ın en önemli şairlerinden biridir. Lesbos adasında doğmuş ve orada yaşamıştır. Eserleri genellikle aşk, doğa ve insan ilişkileri üzerine yoğunlaşır. Sappho’nun şiirleri, duygusal derinliği ve benzersiz anlatım tarzı ile dikkat çeker. Şiirleri, toplumda kadınların yerini…
0 notes
Text
Manisa Şehir Tiyatrosu’ndan görkemli prömiyer
https://pazaryerigundem.com/haber/188805/manisa-sehir-tiyatrosundan-gorkemli-promiyer/
Manisa Şehir Tiyatrosu’ndan görkemli prömiyer
Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, yeni sanat sezonunun açılışında Manisalı tiyatroseverlere unutulmaz bir gece yaşattı. 2024-2025 sezonunun ilk oyunu olarak sahnelenen Shakespeare’in ölümsüz eseri ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’, oyuncuların muhteşem performansıyla izleyenleri büyüledi. Oyunun prömiyerini izleyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Tiyatro bizim özlediğimiz hayat demektir” dedi.
MANİSA (İGFA) – Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, hafızalardan silinmeyecek bir oyunla tiyatroseverlere ‘Merhaba’ dedi. 2024-2025 sezonunun ilk oyunu olarak Shakespeare’in en çok sahnelenen ve en çok izlenen oyunlarından ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ sahnelendi. Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, muhteşem performanslarıyla Manisalı tiyatroseverleri büyüledi. ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ adlı oyunun prömiyerine, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Didem Özel, Manisa Milletvekilleri Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu ve Bekir Başevirgen, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Zeyrek, Nurcan Zeyrek, Belediye Başkanları, CHP ilçe başkanları, meclis üyeleri ve çok sayıda sanatsever katıldı.
HEM KOMİK HEM FANTASTİK
William Shakespeare’in merkezine bir aşk hikayesini yerleştirdiği ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ isimli komedyası, bu aşk hikayesi üzerinden döneminin toplumsal değerlerini de gözler önüne seriyor. Ana teması aşk ve evlilik olan oyun, Antik Yunanistan’da bir düğün şenliğinde geçiyor. Karışık ilişkiler üzerinden bu iki kavramın komikliğine vurgu yapıldığı Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda “Karşılıklı sevginin önüne kim nasıl bir engel koyabilir?” sorusu irdeleniyor. Her şeyin geçiciliğinin yanında aşkın kalıcılığı ve er ya da geç bütün yanlışların üstesinden gelebilme gücünün eğlenceli bir dille izleyiciye aktarıldığı oyunda, hem gerçek hem de hayali öğelere yer verilirken, mitolojik öğelere de çokta başvuruluyor.
GENEL BAŞKAN ÖZEL; “RÜYA GİBİ BİR GÜN”
1 saat 30 dakika süren oyunun sonunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Zeyrek sahneye çıkarak Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Kubilay Penbeklioğlu, oyuncular ve oyunun hazırlanmasında emeği geçen herkesi tebrik etti. Rüya gibi bir gün yaşandığını belirten CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bu salonda çok arkadaşım var ama siyaset yapmak için söylemiyorum. Biz bu rüyayı on yıllardır görüyoruz, mücadele ediyoruz. Manisa’da bugün Shakespeare oynanıyor. Shakespeare izlemek zordur. Shakespeare oynamak çok zordur. 10 yaşında yatılı okula gittim. İki haftada bir pazar sabahları tiyatroya gidiyorduk. İnanamıyorum, dönüşte oyun hakkında konuşuyordum nöbetçi öğretmenlerle. Nöbetçi öğretmen dedi ki; bu oyundan ne anladınız? Herkes bir şey söyledi. Ben dedim ki ‘küçükten büyüğe doğru çıkıyorlar.’ ‘Evet’ dedi. Kraldan daha sonra çok daha düşük rolde olan, kıdemli olan biri çıktı. ‘Evet’ dedi. ‘Ünvanların, makamların önemi yok, emeğin önemi var hocam’ dedim. Kraldan çok daha sonra en sonda oyundaki kıdeme göre en gerideki çıkıyorsa ama en çok teri akan çıkıyorsa işte tiyatro bizim özlediğimiz hayat demektir. Hepinize teşekkür ediyorum” dedi.
BAŞKAN ZEYREK; “BU BİR FRAGMANDI”
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Zeyrek ise, “Manisa’m sanat konusunda hak ettiği değerden çok uzaktaydı. Kubilay hocam ve ekibine Manisa’ma kattıkları için çok teşekkür ediyorum. Bugün daha ilk başlangıç. Bu bir fragmandı. Asıl film bundan sonra başlıyor. Bugün perde dediğimiz için gerçekten çok mutluyum. Şehrime kattığınız değerden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
PENBEKLİOĞLU; “KADINA ŞİDDETE KARŞI FARKINDALIK YARATMAK İSTEDİM”
Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Kubilay Penbeklioğlu, prömiyerlerin oyuncuların bayramı olduğunu söyledi. Penbeklioğlu, “Prömiyerlerde rengarenk giyinmek isteriz. Ama ben bugün siyah giyinmek istedim. Çünkü bir farkındalık yaratmak istedim. Ülkemizde olan kadına yönelik her türlü şiddete farkındalık yaratmak için siyah giydim. Umarım yerine ulaşır” dedi. Penbeklioğlu, Manisa’da sanata katkıda bulunmak için ellerinden geleni yapacaklarını da vurguladı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
3.GÜN
1.AMISS: a mis gibi masada çiçek EKSİK
2.AMMONIA: amonyak
3.AMMUNITION: ama iti on CEPHANE toplatan biri ilan ettiler.
4.AMNESTY: aman esti gene GENEL AF rüzgarları.
5.AMONG: amon tapınağı İÇİNDE kalıyor heykeller
6.AMOROUS: ama o rus kadınların AŞK DOLU bakışları yok mu
7.AMORTIZATION:amortizman ne demekse artık
8.AMOUNT:ama un torbaları MİKTARı azaldı iyice
9.AMPLE: ampule BOL elektrik gerek
10.AMPLIFTY: ama lifi YÜKSELTMEK gerek vücudumuzda
11.AMPUATE: ama putun kellersini KESİP ALDI ibrahim
12.AMULET: omulet kahvaltının NAZARLIĞIdır.
13.AMUSE: a müze gezmek EĞLENDİRİYOR beni
14.AN : BİR
15.ANEMİA: anemi yani KANSIZLIK
16.ANESTHSİA: anestezi DUYU YİTİMİNE sebep veriyor
17.ANAL: anal
18.ANALOGY: analog saat dijitale KIYASLA daha dayanıklı
19.ANALYSIS: ANALİZ
20.ANARCHY: anar��i
21.ANATOLIA: anadolu
22.ANATOMY: anatomi
23.ANCESTOR: anketör ATAlarımla igili anket yaptı.
24.ANCHOR:anca horlar kaptan DEMİR ATINCA..
25.ANCIENT:ESKİ
26.AND: ve
27.ANECTODE: anekdot
28.ANEW: a newyorka YENİDEN mi gidiyorsun.
29.ANGELS: melekler
30.ANGER: öfke
31.ANGINA: anjin
32.ANGLE: açı
33.ANGRY: kızgın
34.ANGUİSHED: angus ACI DOLU ölümünü izletti.
35.ANGULAR: açısal
36.ANIMAL: hayvan
37.ANIMATION: animasyonlar bana CANLILIK verir
38.ANIMOSITY: amino sity bize düşmanlık besliyor.
39.ANİSE: enise anason kokulu parfüm aldım.
40.ANKLE: ayak bileği
41.ANNEX: anne x ülkesini TOPRAKLARINA KATTI.
42.ANNIHİLATE: anni hilafeti YOK EDEN ermeni pisliği
43.ANNIVESARY:anni ver sarayda giyeyim bu elbiseyi kraliçenin YILDÖNÜM yemeği var.
44.ANNOTATE: bir not değil DİPNOT bu
45.ANNOUNCE: anons
46.ANNOY: anne oy er chpye diye CANIMI SIKIYOR:
47.ANNUAL:annu al YILLIK burda ermeni lisesinin
48.ANNUITY:annu iti YILLIK TAKSİT yapmadı pis ermeni
49.ANODYNE: ano dine girince annesi AĞRI KESİCİ istedi üzüntüden.
50.ANOMALOUS: anormal
51.ANONYMOUS: anonim adı bilinmeyen
52.ANOTHER: bi diğeri
53.ANSWER: cevap
54.ANT: antom KARINCA değil atom karınca
55.ANTARCTIC: antartika
56.ANTELOPE: antilop
57.ANTENNA: anten
58.ANTHEM: milli marş
59.ANTI: anti
60.ANTICIPATE: ÖNCEDEN TAHMİN ETMEK
61.ANTICLOCKWISE: saat yönünün tersi
62.ANTICS:antik yunan tarihi TUHAFLIKlarla dolu
63.ANTIPAHY: antipati
64.ANTIQUARIAN: antikuaryan ailesi ANTİKA arayan bi aile.
65.ANTIQUE: antik
66.ANTLER: antenler GEYİK BOYNUZUna benziyor.
67.ANXIETY:ansiyete
68.ANY: hiç
69.ANYBODY :BİRİSİ
70.ANYWHERE: herhangi bir yere
71.APART: AYRI apartlarda kalıyoruz.
72.APARTMENT: apartmant
73.APATHY: empati mempati yok İLGİSİZLİK var diye terk ettim.
74.APE: ape diye roman TAKLİTİ yapıyor.
75.APERTURE: apertur benden kaçacak DELİK arıyacak.
76.APEX: a pek sevmediğim doruk şimdi arkadaşım oldu.
77.APICULTURE: abi kültürel bişey ARICILIK sonuçta.
78.APIECE: a pis bunların HER BİRİ
79.A-PLANT: bir bitki tüm NÜKLEER ELEKTRİK FABRİKASINdan aha değerli
80.APOLOGIZE: özür dilemek
81.APOPLEXY: apo pleksi yüzünden FEL�� kalmış.
82.APOSTASY: a postası insanları DİNDEN DÖNDÜRMEYE yeminli
83.APOSTLE: a post atmış HAVARİ gibi giyinmiş.
84.APOSTROPHE: kesme işareti
85.APOTEHCARY: apo the karı diyor ECZACIya
86.APPAL: app almayı paralı yapıp KORKUTMUŞLAR insanları.
87.APPARATUS: apparatın AYGIT olduğunu bil artık.
88.APPAREL: a pırıl bi ELBİSE giymiş ki efsane.
89.APPARENT:ap parentin aile olduğu BELLİ zaten.
90.APPARITION: apparıyon ha HAYALETİ.
91.APPEAL: a pil b pile asla YALVARMAZ.
92.APPEAR: a pir GÖRÜNÜYORsun resmen.
93.APPEASE: a plis derler YATIŞTIRMAK için sinirlileri.
94.APPENDICITIS: apandisit
95.APPETİTE: a petite büskivileri İŞTAH artırıyor.
96.APPLAUD: app load indirebildin mi ALKIŞLANIYORSUN.
97.APPLE: elma
98.APPLIENCE: app lisansı tüm ARAÇ VE CİHAZLARDA
99.APPLICATION: aplikasyon
100.APPLY: uygulamak
0 notes
Text
istediğiniz kadar kendiniz olun. yanlış anlaşılmadan başka nesiniz?
elisabeth roudinesco - her şeye ve herkese karşı lacan
#elisabeth roudinescu#her şeye ve herkese karşı lacan#jacques lacan#lacan seminerler#lacancı özne#lacanda aşk#ulus baker#alain de botton#antik yunan felsefesi#felsefe blog#felsefe#georg wilhelm friedrich hegel#faust#charles bukowski#kitap#edebiyat#blogger#kitaplar#blog#kitap kurdu#şiir#slavoj zizek#jean paul sartre#bulantı#milan kundera#varolmanın dayanılmaz hafifliği#martin heidegger#friedrich nietzsche#rainer maria rilke#bertolt brecht
51 notes
·
View notes