#anakronizm
Explore tagged Tumblr posts
felsefebilim · 1 year ago
Text
Tarihsel Değerlendirmelerde Bir Hata: Anakronizm ve Vigizm Kavramları
Tumblr media
Olay ve olgular hakkında birçok yorum, durum değerlendirmesi, analizi yapılır hatta muhtemel olasılıklar üzerinden konuşulur. Özellikle uzmanlar tarafından, tarihte dönüm noktası olmuş bu tür olayların sürekli gündeme getirilmesi ve ellerindeki bulgulara ve kendi bakış açılarına göre yorumlanması, değerlendirilmesi normaldir. Fakat herkesin bu değerlendirmeleri yaparken dikkat etmesi gereken iki kavram vardır. Bu kavramlar vigizm ve anakronizm'dir.
Anakronizm, tarihteki olay ve olguları değerlendirirken bu olayların gerçek zaman ve mekanlarından kopartılıp bazı sapmalarla farklı bir çerçevede değerlendirilip yorumlanmasıdır. Bu durum bizi tarihsel bir yanılgıya düşürecektir. Kısacası Anakronizm, zamanda sıçrama yaparak tarihsel yanılgılara sebep olur. Bu sıçrama rasyonel şeylere dayandığı gibi değer yargılarına da dayanabilir...
Sinemada, edebiyatta seyirci ve okuyucuyu şaşırtmak, eserlere gizem katmak için kullanılsa da tarihsel tartışma ve değerlendirmelerde anakronizme düşmek bir hatadır. Bu hataya bir örnek verecek olursak; 'Sokrates'in mahkemesinde giyotinle idam edilmesi bile gündeme gelmişti.' Bu cümle bir anakronizm örneğidir çünkü malumunuz giyotin Antik Yunan döneminde değil bundan neredeyse 2000 yıl sonra 1792'de Fransız Devrimi sürecinde icat edilmiştir.
Vigizm kavramı ise tarihi bir olayı ele alırken onun bilinen sonucunun etkisi altında kalınmasını ve o olayın günümüzün şartlarına göre değerlendirilmesini anlatır. Yine Fransız Devrimi'nden örnek verecek olursak; devrimin neden olduğu sonucu hepimiz biliriz, bu süreci yorumlarken XVI.Louis'nin idam edildiğini bildiğimiz için onun yönetimini ve öncesinde aldığı kararları bu sonuca paralel yorumlamamız bir vigizm örneğidir. Vigizm'e düşmemek için tarihsel gerçekliklerden ve ele alınan dönemin şartları, teknolojisi, değer yargıları ve gereksinimlerinden kopmamak gerekir.
15 notes · View notes
epifizz · 1 year ago
Text
Tumblr media
The Battle of Alexander at Issus, Albrecht Altdorfer (1529)
Bir dönemin tarihsel epik sineması:
"Büyük İskender, Pers saflarında 100.000 piyade ve 10.000'den fazla süvariyi öldürdükten sonra isminin sonuncusu olan Darius'u yenmişti. Kral Darius 1.000 den fazla olmayan atlı birlikleriyle kaçmayı başarmışken, annesi, karısı ve çocukları esir alınmıştı."
İlginç şekilde günümüzün çoğu tarihe dayalı epik yapımı gibi burada da bolca anakronizm, zamanın ideolojisine göre çeşitli yansıtma ve çarpıtmalar ve hikayeyi daha güçlü anlatabilmek için gerçeklikten tavizler verilmiştir (örneğin Hatay'da geçen bu savaşta, gördüğümüz koca ada Kıbrıs ve ardında gördüğümüz devam eden toprak parçası ise Mısır'dır, sol üst köşede dikey görünen yapı ise Irak'ta bulunan Babil Kulesidir, ressam Büyük İskender'in geleceğine dair mesajlardan Darius'a dair bakışımızı şekillendirmek adına coğrafi gerçekliği kasten bozmuştur). Tek bir karede bu epik savaşın geçmişi, şimdisi ve geleceği bize destansı bir şekilde sunulmaktadır.
20 notes · View notes
ezgiguher · 2 years ago
Text
Anakronizm
Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir olayı, yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte geçmiş yahut yaşamış göstermeye dayanır. Anakronizm bilgi eksikliğinden, yeterince araştırma yapmamaktan kaynaklandığı gibi belli bir amaç için de kullanılabilir.
0 notes
yazmadiklarimbuyuricimde · 5 years ago
Text
Kral Lear ve Prenses Cordelia
Oyun 1608′de ‘Kral Lear’ın gerçek tarihi’ adıyla basılmış ve 412 yıldır da yeryüzünün pek çok yerinde sayısız kere Kral Lear olarak oynanmış da olsa, güzel Cordelia’sı ile bir başlıkta yazmak istedim ben. İngilizce aslından çevirisi ile İş Bankası Kültür yay. baskısında, oyunun folio ve quarto olarak basılmış iki farklı versiyonunda olan olmayan, çıkarılan, farklı aktarılan parçalar dipnotlarla paylaşılıyor. Hiç üşenmeden bakarım demek de bir seçenek, ahengi bölmek istemem demek de.  Ama bu sayede bazı tiradların, tragedyanın geçtiği dönemi değil, Shakespeare’in yaşadığı dönemde (ve hala) mevcut kötülükleri anlattığını, dönemin insanlarını kızdırmamak için savaş sahnelerinde eklediği cümleleri öğrenmiş oluyorsunuz -ki bu harika-
İnsanlık tarihinde yazılmış en ölümsüz eserlerden biri olduğunu ve bu anlamda da Shakespeare’in ister meçhul ister malum varlığının ardında, tanrısal bir ışık olabileceğinin epey büyük bir ihtimal olduğunu da söylemek istiyorum. Daha önce kaç bin kere söylenmiş olabileceği umrumda değil.
Süslü kelimeler kokuşmuşluğu ele vermeden evvel ona kanan her ademoğlu böyle güzel deliremez Lear. Ve tam o anda içindeki kasırgayı tabiatla kavuşturup da kuru yaprakların, tekdüze satırların arasından hissettiremez yüzümüzü kesen soğuk geceyi..
...Uğuldayın rüzgarlar, uğuldayın!
Çatlayıncaya kadar şişirin yanaklarınızı! Kudurun! Uçurun dünyayı!
Seller, kasırgalar, tepemize boşanın,sulara gömün kuleleri rüzgarhorozlarına kadar!
Düşünce hızıyla çakıp sönen kükürtlü alevler, bir vuruşta meşeleri ikiye bölen yıldırımın öncüleri,
şu ak saçlı başımı alazlayın! Ve siz, ey evreni sarsan gök gürültüleri, yamyassı edin şu semiz dünyayı o korkunç kükremenizle
paramparça edin doğanın insan döken kalıplarını,
yok edin hemen nankör insan üreten tohumlarını!
0 notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
SAPTIRILMIŞ TARİH
herhangi bir bilimsel değer taşıması önemsenmeksizin bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin veya belirli bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukukî, bilimsel, felsefî, dinî, ahlakî ve estetik düşünceler bütünü içerisinde sıkça başvurulan yöntemlerden birisidir “ideoloji için saptırılmış tarihi dayanak üretimi”. 
tarihi bir materyali o ideolojiye uygun olarak fabrikasyon şeklinde üretmeyi, işlemeyi ve olayların tarihi seyrini kendi açısından belirlemeyi hedefler. buradaki amaç, tarihi bir olay ya da olguyu saptırarak olayı farklı bir yöne çekmektir. her ideoloji için tarihi dayanak vardır. olaylar ama özellikle olgular üzerinden yapılan bir tarih okumasından hareketle “gün” şekillendirilir. 
bu saptırmanın en bariz örneğini “türk islam sentezi” adlı görüş içerisinde görmek mümkündür. mesela bu görüşe göre türkler hiçbir zaman şamanist değildir ve şamanizm gibi ilkel bir inanç sistemi “üstün türk seciyesine” asla uygun düşmez. ibrahim kafesoğlu’nun o dehşet verici korkunçluktaki eseri “türk milli kültürü” de böyle bir eserdir ve mesela orada alevilik ya da şiilik gibi inançların türk yaşam karakterine uygun olmadığı belirtilir ve sünni/hanefi inancının türklere en uygun inanış biçimi olduğu belirtilir. oysa iran yaylasından kırım’a ve irak’tan balkanlar´a değin bir coğrafyada çoook sayıda kızılbaş türk vardır. yeri gelmişken bir kere daha belirteyim ki, kızılbaş kelimesi pejoratif bir kelime değildir ve küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici bir anlam taşımaz, tarihi ve gerçek bir deyimdir.
saptırılmış tarihi dayanak üretimi sırasında başvurulan yöntemlerden birisi de tarihi belgelerin yastık altı edilmesi ya da kullanılacak kaynakların arasından çıkarılmasıdır ki, en feci durum da burada başlamaktadır. bir toplumun tarihini sadece o toplumun tarihi kaynaklarına göre değerlendirmek feci derecede korkunç bir hatadır. şimdi gidip amerika’da eğitim veren bir okuldaki kitaba göre amerikan tarihini değerlendirmeye kalkarsanız, dünyanın en şeker ülkesiyle karşılaşırsınız ve amerika; dünyada barış ve adaleti sağlamak için kötülerle çarpışmakta hiçbir sakınca görmeyip kendisini feda eden ve öne atan çiçek gibi bir ülke olarak karşımıza çıkacaktır ama durum biraz da başka değil midir? afganistan ve ırak’ın işgaliyle öldürülen insan sayısı 2 milyona ulaşmışken hem de. 
ideoloji için saptırılmış tarihi dayanak üretimi sırasında yapılan en büyük hatalardan birisi “anakronizm” olarak karşımıza çıkar. bu anakronizmin sebebi daha çok başka coğrafyalarda oluşan olayların dikkate alınmaması ve kültür kavramını kavrayamayış olarak adlandırabiliriz. kültür, farklı grupların zaman içinde yaptıkları kolektif bir üretim çeşidi olduğu halde, bu saptırılmış tarihi dayanak üretimi sırasında her şey bir tek toplum ya da topluluğa atfedilir. “türk cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi” de böyle bir üretimin sonucudur.
Tumblr media
4 notes · View notes
afili-filintalar · 4 years ago
Quote
Mutlak olarak mantıklı olan ve bir miktar tutarsızlık, anakronizm veya saçmalık içermeyen hiçbir rüya yoktur.
1 note · View note
allahsizbugra · 4 years ago
Text
ulan zaten titanik filminde gercek olayda yasananlarin birebir aynisi anlatilmiyor ki anakronizm her filmde olabilecek bir seydir bunda bu kadar derin anlamlar aramaya ne gerek var
Bir Titanik hayranı, bu zamana kadar filme olan bakış açımızı değiştirebilecek bir teori ortaya attı. Ona göre Jack, aslında bir "zaman yolcusuydu". Titanik'te bulunmasının tek sebebiyse Rose'u intihar etmekten kurtarıp, olayları tamamen değiştirmekti. "Saçma gelebilir ama bir düşünsenize... Eğer Rose gemiden atlasaydı, gemi onu aramak için durmak zorunda kalacaktı..." diyor. Jack'in Rose'la bu kadar çok vakit geçirmesinin sebebini de buna bağlıyor: Hayatta olduğundan emin olmak için. Varan 1: Jack'in o zamanlarda geçerli olan bir parası yok, bu yüzden bilet alabilmek için kumar oynamak zorunda kalıyor. Varan 2: Wissota Gölü'nde balık tutmaktan bahsediyor. Ama Wissota Gölü, 1917'de yapılmış yapay bir göl. Yani Titanik battıktan 5 sene sonra.Varan 3: Saç kesimi ve sırt çantası o döneme kesinlikle uygun değil. 1930'larda popüler olmaya başlayan şeyler.Varan 4: Rose'a, onu Santa Monica İskelesi'nde roller coaster'a bindireceğini söylüyor. Tabii 1916 yılında, Titanik battıktan 4 yıl sonra inşa edildiğini gözardı edersek...
Sonuç: Jack bir zaman yolcusu.
Tumblr media
36K notes · View notes
dalaz3456 · 2 years ago
Link
Tarihle bir randevumuz var ve bugün XXI. yüzyılda Filistin'in “İsrail” denen sömürge boyunduruğuna ve anakronizme karşı kurtuluşudur. Filistin'in kurtuluşu, yani sömürgeci “İsrail” rejiminin sonu, ister emperyalizm yanlısı Arap diktatörlükleri, isterse anti-emperyalist Arap diktatörlükleri olsun, Arap diktatörlüklerinin çöküşüdür.
0 notes
ckdijital · 3 years ago
Link
WhatsApp’ın geç kalınmış özelliği sonunda yolda Sonunda WhatsApp mesajlarına…
0 notes
kelimebulmaca · 3 years ago
Text
anakronizm
anakronizm ne demek!
Tumblr media
⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬
anakronizm ne demek!
anakronizm anlamı nedir? Kelime Bulmaca
0 notes
doriangray1789 · 3 years ago
Text
Anakronizm, herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyumsuz olması. .. 20 yıldır iktidar olan bir parti üstelik 2018 yılından buyana da tam merkezci bir yönetimin hakim olduğu 2021 yılının Türkiye sin de hala 70 li yılların yağ kuyruklarından, tüp kuyruklarından bahsetmek anokrazimdir.... eşit koşullarda kıyaslama yapılmalı... yani, 2021 yılında ölümü gösterip sıtmaya razı etme durumu yaşanırken 70 li yılların ve hatta 1940 lı yılların ''tek parti'' eleştirisi yapılmasını değerlendirmek lazım Kore savaşı, Küba krizi, Vietnam savaşı, kamboçya vs..ABD nin pasifik savaşları, kuzey yarım kürede ki dolar hakimiyetinin kurulması iki kutuplu dünya düzeninde oluşan aleni ve derin siyasi konjonktür vb sebepler içinde başarılan Kıbrıs Barış Harekatı, Amerika ile yaşanan Afyon krizi, pamuk krizi, Zeytin ve Zeytin yağı krizi vb sonrası Türkiye ye uygulanan ekonomik askeri(silah) ambargoları... Tek parti zamanların şeker ve yağ kuyrukları dile getiriliyor, Schindler'in Listesi, The Pianist vb bir çok 2. dünya savaşı filmini seyretmişsinizdir bunu neden söyledim o yıkıma dikkat etmeniz için... Avrupa'da ki bu durum 1924 yılında İtalya faşizmi 1933 yılında Alman Nazizmi, yükselişteyken veya iktidarken savaşsız Hatay'ın anavatana katılmasının ardından yaklaşık 70 milyon insanın-10-12 milyonu sadece açlıktan- öldüğü yoklukların yaşandığı korkunç savaş hemen öncesinde 1. dünya savaşı ve kurtuluş savaşından çıkan Balkan savaşlarının bakiyelerinin yaşandığı, duyun-i umumiye borçları vb sıcak savaşlardan ekonomik yıkımdan çıkan bir ülke sanayi devrimini 15 yılda yapmaya çalışan 1929 dünya ekonomik buhranının etkilerinin sürdüğü yıllar yıl 2021 uzay çağındayız...20 yıldır tek başına iktidar ve hala dedelerimizin zamanıyla kıyaslama anakronizmdir Almanya, Fransa, İngiltere vb ülkelerle kıyaslama: aynı şartlarda olsak mantık doğru olabilir ama bir tek Wolksvagen firmasının geliri bile milli gelirimizden fazla iken buda anakronizm dir....
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Görsellere dikkat ediniz.... 2. dünya savaşı yıkımlarının nasıl olduğuna bakınız Dünyada bu yıkımlar yaşanırken Avrupa da, pasifikte, Atlantikte hatta Güney kutbunda bile savaşın kapısında olduğu Türkiye deki şeker yokluğunu dile dolamak adapla uyuşmaz... tarihle de uyuşmaz... sürekli mağdur... 
1 note · View note
awesomeiskra · 4 years ago
Text
Osmanlılar ile Türklerin İlişkisi: Anakronizme Düşmeden, Osmanlı'da Türk Kimliği Sorusu Cevaplanabilir mi?
Osmanlılar ile Türklerin İlişkisi: Anakronizme Düşmeden, Osmanlı’da Türk Kimliği Sorusu Cevaplanabilir mi?
Tumblr media
Osmanlılar ve Türklerin ilişkileri üzerine tartışmalar, bu meyanda Osmanlıların Türk olup olmadığı sorusu, literatürde geniş yer kaplamaktadır. (more…)
View On WordPress
0 notes
uzakinsan · 7 years ago
Text
Anakronizm.
Her hangi bir olay yada varlığın, kendi zaman diliminden sapması, kronolojik açıdan kendisine uyumsuz olması. Zaman bozumu.
37 notes · View notes
Text
Toplumsal Cinsiyet Meselesi ve Sosyal Bilimcilerin “Kelle Paçacıları”
İsminde “sosyal bilimler” geçen üniversiteden iki akademisyen (iktidar-devlet arzuhalcileri) LGBTİ’lerin “yasa dışı” ve “terörist” ilan edilebilecekleri politik ve yasal “iklimin” üzerine şevkle konuştular.
Konuşmanın tümünü inceleme fırsatını bulamadım. Fakat sosyal medyada herkesin gördüğü o görüntü üzerine konuşmakta fayda var.
Devlet; nasıl sağlığı koruyorsa; devlet yurttaşlarından sorumluysa; yurttaşın beden sağlığını da inanç sağlığını da korumalı diyorlar. Son derece güzel bir özet yapmışlar.
Türkiye’de yasa dışı ve terörist ilan edilmek yaygın ve sık görülen bir durum. Çoğu liberal-liberter-demokrat gazeteci ve akademisyen bunu iktidarın “güçlü” olmadığı ya da “hegemonik” olmadığına yoruyor. Herkese ve her şeye saldıran “güçten düşmüş” “rızaya dayanmayan” vakti daralan bir iktidar portresi çiziliyor her gün. ( özellikle medyascope yayınları bunun açık örneği ) Oysa yasal-ussal otoritenin; yerleşik düzen güçleri ve kurumları ile yaygın bir rıza tesis etmesi hükmetme biçimlerinden sadece bir tanesidir. Devlet/rejim tipi tartışmalarında “istisnai devlet” “olağanüstü devlet” olarak adlandırılan dönemlerden birinin içerisine düşmüş olabiliriz, fakat bundan çıkış yolunun; bunun “istisnai” bir durum olduğunu“kalıcı” bir durum olmadığını sürekli tekrarlamak olmadığı son derece açık.
Öte yandan “döngüsel tarih “ anlayışı ve “tarihsel anakronizm” de bu teşhislerin ortaya koyulmasında hayli etkin sebeplerden bir tanesidir.
Tarih anlayışı ve algısı içerisinde; güncel ve öznel konumlanmalar önemlidir. İnsanın/insan toplumlarının “kendisinin dışında bir güç” olduğuna kuvvetle inandığı ve/veya büyük bir gücün hiyerarşik dizgelenmesine ikna edilmeye/ boyun eğdirilmeye çağrıldığı dönemlerde “döngüsel tarih anlayışı” egemendir. Her güç doğar, büyür ve ölür. Bunun dışında devam eden; ulaşılamayan ve kozmolojik evren anlayışı etrafında örülen “büyük tanrı düzenidir”. Döngüsel tarih anlayışları içerisinde; tohumları ve görülerini modern döneme atmış düşünürler ve bunların iç ayrımları da mevcuttur. İnsanı/ burjuva insanı/beyaz adamı egemen ve aktif kılacak bir özne arayışı; sosyal ve doğal olan arasında kurulan ayrım; tin/kültür bilimleri adı altında yeni bir sosyal bilim paradigmasının kurulması; tarih üzerine düşünme biçimlerini de etkilemiştir. Sıçrama ile geriye dönük güçleri kendi içerisinde eritme arasında olan kapitalizm; döngüsel anlayışların yerine ilerlemeci tarih anlayışlarının hakim olması üzerinde kararsız kalmış; emperyalizm döneminde ve faşist dönemde ; döngüsel tarih anlayışına yeni bir bağlamda çark etmiştir. Yorum ve yorumbilim çalışmaları ile; tarihi kurgusal ve spekülatif bir zemine yerleştirilmiştir. İlerleme; toplu ve tek bir odağın hareketi; faşist şefin iradesinde cisimlenerek bir tür geçmişe dönüş halidir. Bu noktadan sonra sosyal bilimler alanında çığ gibi büyüyen ve her sosyal bilimciyi tarih üzerine konuşurken 15-20 kere kullanmak durumunda kaldığı “tabi tarih düz çizgisel bir zeminde ilerlemez/ tarihin bir amacı yoktur/ ereksel tarih anlayışları hatalıdır” cümleleri sık duyulur olmuştur. Oysa tarihini yazma ve tarihi düşünme; tarihi kurgulama; bir özne konumu ile yakından alakalıdır. Tarih her zaman “kısmi” kalmaya; tamamlanmaya ve yeniden yazılmaya; yeniden okunmaya muhtaçtır. Fakat “tarih üzerine” olan bu yoğun politik ve farklılıklara dayalı anlam ve kurgu faaliyeti yeni gelişme ve seyirlere açıktır. Bu durum güncel politik zemin için de böyledir. Güncel politik konumlanma ; birçok gelişme ve sonuca açık bir süreçtir. Bir politik özneyi; döngüsel tarih anlayışı içerisinde “çöküşe doğru gittiğini söylemek” ve “bununla yetinmek”; bir özne olunmadığının açık bir göstergesidir.
Tarihsel anakronizm; Türkiye'de; Türkiye siyasal hayatını inceleyen sol/sol-kemalist/liberal unsurlarca sık sık yapılmakta; AKP sürekli Osmanlı-Türkiye siyasetinin belirli bir dönemeci tahayyül edilerek düşünülmektedir. Fatih Yaşlı, Taner Timur, Deniz Yıldırım ilk sırada sayacağım isimler arasında. Liberaller ise bunu ilk başta tek-parti dönemi analojisini yaparak devam ettirdiler. (Benzer bir anakronizmi hükümet-iktidar da yapmakta ve bunu yaygın kültürel araçla ifade etmeye devam etmektedir. ) Her hükümetin sonu Menderes, Abdülhamid,Demirel vb gibi olacaktır. Her insan da bir gün ölecektir. O zaman bu bir çıkmaza gidiştir. Hükümet güçsüzdür, güçsüz olduğu için böyle saldırgandır. Bu algı özellikle Medyascope ahalisinde ve T24 ahalisinde sıkça yankılanıyor. Babacan ve Davutoğlu'nun çıkışı ile sanki 2011 öncesi güllük gülistanlıkmış gibi ifade ediliyor. İşin daha da ilginç yanı; Erdoğan'ın kişisel tarihi; muhalefetinin de ufkunu kurmuş durumda. Ekrem İmamoğlu'nun “yerel devlet” üzerinde hükmetmeye başlaması ile Erdoğan'ın politik kariyeri arasında kurulan paralellik bunun bir örneğidir. Muhalefetin özne olabildiği tek yer; yani döngüsel tarih anlayışı ile tarihsel anakronizm dışında kalabildiği tek yer; Erdoğan'ın politik kronolojisi ile boy ölçüştüğü yerdir.
Bu düşünme biçimi ile bir yere varılamayacağı açıktır. Politik mücadele; canlı bir mücadeledir ve birçok gelişme burada tayin olur. Uzlaşmalar ve karar anları; yeni kırılmalara açıktır. Dolayısıyla her bir başlık ve gelişme; “ha çöktü çökecekler” “bir el atmadıkları burası kalmıştı” diyerek geçiştirilemez. Hükümetin olumlu yanı; bizi derine kazmaya; daha geniş ve daha engin düşünmeye teşvik etmesi. Sayelerinde; “kamusal” olarak olmasa da birçok “proleter kamusal alanda” birçok meseleyi kouşabiliyoruz. Fakat konuşma biçimi; özne olmaya dönük olacaksa; daha ileriye dönük bir toplumu ve yaşamı konuşacaksak; daha derine kazmak durumundayız. Bu çatışan tarih tasavvurlarını, çatışan güncel talep ve konumlanmaları da depreştirecektir. Huzuru kaçanlar, tartışmadan bıkanlar, tartışmadan “geçmişin güzel ve farklılıkların olmadığı örtüsünün altına kaçanlar”  sağın ve faşizmin egemenliğine doğru kaçarlar. Hobbes'un dediği gibi “insanın dili bir isyan ve savaş borusudur”. Kendi koromuzu oluşturmazsak; tek bir şefin düdüğü öter.
LGBTİ meselesini; sadece LGBTİ'lere ait bir mesele olarak göremeyiz. Toplumsal cinsiyet başlığı üzerinden bu tartışmayı derinleştirmemiz gerekir. Cinsiyet ve cinsellik; toplum bilimleri ve siyasal düşüncelerin “örtü altında “ bıraktığı meselelerden birisiydi. Psikanalitik kurama ait; feminist kurama ait; sofistike meselelerin konuşulduğu bir alan olarak görülüyordu ve bu alan “ entellerin elinde” olarak görülüyordu. Cinsiyet; düşünme ve ifade edilme biçimleriyle, oluşturulma ve eylem olarak ortaya konma biçimleriyle toplumsal ve politik bir meseledir. Bir insana/canlıya duyduğunuz aşk, bunun ifade biçimleri/bunu örtme/bunu bastırma biçimleri de toplumsal ve politik meseledir. İnsanın benliği ve varlığının dışında; bedenini mülkiyetçi bir zeminde kurgulaması; kendisini çoğaltmanın ve üremesini gizli/kutsal sayması bunun örneği olabilir. Yine sevgili M.Oruçoğlu'nun “Çıplak ve Özgür” kitabında “ burnun açıkta kalsa utanmazsın, burnunu gizlemeye çalışmazsın fakat “o arkadaş” kıyafetlerinin en altında günyüzü görmüyor” yollu ifadeleri de bunun bir örneğidir. En çok gizlediğimiz, üzerine en çok uluorta konuşmadığımız şey en fazla politize edilmesi gereken şeydir. Denilebilir ki; cinselliği bastırma bir kültürdür. Bunun politika ile ne ilgisi olabilir. Değişmez-derin-sabit-yığınsal bir kültür tasviri yine “döngüsel tarih anlayışı” gibidir. İnsanın eyleminin dışında ve içerisinde birikerek büyüyen ve devasalaşan bir karaltı gibidir kültür. Oysa kültürün; canlı, değişen ve direngen yanları/tanımları da mevcuttur. Bu kültürü kabul etmemek ve konuşulmayını konuşmak bir politik faaliyet olduğu gibi; konuşulacak ve yapılacaklar listesini çıkarmak da politik bir faaliyettir. Kadın ve erkek arasında kurulan; belirli norm ve efsanelere göre icra edilen; belirli organ ve işlevleri kutsallaştıran ve baskılayan; faaliyetler toplumsal cinsiyet normlarını gündeme getirir. Cinsiyet; toplumsal ve politik süreçlerin içerisinde inşa olur. Cinsiyet meselesini de tamamlanmış ve net bir tanımda ele almak arzusuyla başa çıkılmalıdır. Yine cinsiyetleri ve cinsiyet rejimlerinden sapanların kökeni üzerine yapılacak bir araştırma da yersizdir. Aşkın ve acunsal yaşam enerjisinin ( bilmiyorsanız W.Reich okuyun ) yönü,zamanı ve sınırı yoktur. Dolayısıyla cinsel edim ve arzunun tek bir yolu yoktur. Binbir kipte ve amaçlı-amaçsızlıktadır. Amiyane tabirle konuşayım; eşlerinden/çift oldukları dişiden bıkıp kahvehanede karşısında hemcinsi olduğunu düşündüğü kişiyle göz göze bakışarak eşli pişti oynayan, okey oynayan; maçlara gidip toplu halde sarılıp, sevinen, zıplayan ve birlikte söven; kişiler nasıl erkeğin erkeğe duyduğu sevgiden tiksindi duyarlar anlamak güç. Bir erkeği sevemeyeceğini düşünmek; bir kadını da sevmemek ile eşdeğerdir. Çünkü burada sevgi bir norma indirgenmiştir. Toplumsal cinsiyet rejiminin öngördüğü iki-net-köşeli cinsiyet rejimi bir toplumsal-politik nüfus planlamasıdır. Devlet elini donumuza atıp tombala çekmektedir ve haberimiz yoktur.
Bu yazıyı kışkıtran; en başta belirttiğimiz devlet arzuhalcisi-akademisyenlerin ifadeleriydi. Devletin sağlığı korumakla mükellef olduğunu ifade etmişlerdi. İşte covid-19 sürecinin başından beri gidilen süreç buydu. Kamusal sağlık, sağlıkta reform, devletin sağlıkta adım atması vb. Başlıklar bizi özne olma konumundan geriye atmıştı. Türkü gibi olabilirdik, “sen tabipsin saramazsın yaramı, ben vurgunum yaralıyım elleme, aman tabip canım tabip vay tabip”. Muhlis Akarsu bu türküyü okurken-yakarken; Foucault, Agamben, Freud,Byung Chul Han okumamıştı. Fakat; iktidarın bedenler üzerindeki performatif etkisi, bedenler mimarisi ve beden sağlığı hakkındaki modern iktidar teknikleri hakkında fikri vardı anti-tabip ozanların. Bedeni ve sağlığı hekime-başkasına teslim etmemek. Tamamen “ne kadar doğru bir direniş” diyemem.Modern hekim ve modern hastane de kendisini kabul ettirmek için uzun süre çaba harcadı. Tersinden; işçi sınıfı, göçmenler, halk, kadınlar,eşcinseller de sağlık hakları için uzun süre mücadele ettiler ve ediyorlar. Burada 19.yüzyılın 20.yüzyıla devrettiği “devletçi politik tahayyül” etkili olduğu. 15-16.yüzyıllardan itibaren açıkça yapılan “egemenlik” “devlet egemenlği” hak “hukuk kavramları” kabul olmuş ve görünmez hale gelmiştir. Sonuç olarak “devlet” doğal bir kurum olarak egemen olmuştur. Ve bütün ideolojik akımlar ve politik faaliyet devletçi tahayyül içerisinde erimiştir.( bunu da  M.Neoclaus da yazıyor okuyun ) Sağlığı ve güvenliği; devlete bırakan; kendi sağlığını koruyamayan; birbirine ve doğaya karşı ilişkisine dair düzenlemeleri devlete havale eden; devlet dışında bir gelişme ve politik zemin kurgulayamanın hazin sonuçları ortaya çıkmıştır. Devlet; emperyalizmin neoliberal dönemi içerisinde; sosyal görünen vasıflarından soyunup güvenlik ve piyasaları kontrol açısından şekilendikçe; muhalif aktörler ütopyacı vizyonlarını kaybedip geri çekildikçe; ortada post-truthcular(yalancılar), hacamatçılar cirit atmaktadır. Sağlık alanı da piyasa ve geleneksel anlayışlar arasında erimiştir. Sağlık alanında yapılan “hizmetler” de covid 19 sonrası popülizm olarak ifade edilen, post-faşizmin yükselişine aracılık edecek; sağlıkta da güvenlik devleti uygulamalarına gerekçe üretilecek gibi durmaktadır. Sokağını, caddesini, iş yerini  buradaki insan ve canlıları tanımayan bunlara karşı sorumluluk hissetmeyen; kenti ve dünyayı da devletin rejimente ettiği politik birlik tasavvurları üzerinden algılar. Özcesi; bir toplum sağlığını; öz-örgütlenme süreciyle kendisi sağlayabilir. Bütün kademelerde sağlanan örgütlülük ile bu örgütlülüğün insan merkezcil olmaktan çıkıp eko-merkezci bir yaklaşıma ulaşmasıyla yani bugünü değil gelecek kuşakları da düşünen; sadece kendi türünü değil, biyo çeşitliliği de düşünen; yeni formlar ve yeni üretim tekniklerini harekete geçiren eko-sosyalist bir kültür ile toplum sağlığını koruyabilir. Toplum sağlığı sadece “insan sağlığı” olarak düşünülemez; insan-toplumun da dahil olduğu diğer canlı-toplumların sağlığı da esas alınır. Bu süreçte kendi hastanesini, kendi dayanışma ağlarını, kendi haber ve iletişimini sağlamayan; ya da bunları hedeflemeyen politik odaklar “özne “ olamazlar. İktidarın sağlık politikalarını “güvenlikleştirme” üzerinden ilerleyerek düşman gördüğü toplumsal kesimleri “virüsleştirmesine” de karşı koyamazlar. Döngüsel tarih anlayışı ve tarihsel anakronizm yaparak kendi “ölümlerini” beklemeye koyulurlar.
Sonuç olarak; cinsiyet meselesi; politik ve toplumsal bir meseledir. Duygularımız ve duygularımızın yönünün bir rejim içinde tayin edilmesi; “emrediyorum gülün” lafına gülmek gibidir. Toplumu ; güvenlik ve egemenlik-mülkiyet sarkacında kendi iktidarının devamlılığı için üremeye devam ettirmek; hem faşist şefi güçlendirir ve her yatak odasında bir faşist şef doğurur. Sağlıklı olmak; farkına varmaktır. Doğa ve toplumun içerisindeki amaçlı-amaçsız yeşerecek olan farklılıkları söküp atmak; askeri nizam ağaç dikmek gibidir, hepsi aynı boyda ağaçlar. Ağaç sağlıklıdır, kökleri birçok farklı yöne ve eğilime doğru boy verir. İnsan da sağlıklı olacaksa; hayvanlara ( özellikle vahşi hayvanların dışında insana alışan oportünist-liminal hayvan- tabir zoopolis kitabından W.Kymlicka yazmış okuyun ) doğaya, doğayla ilişkilerine ve nefes alışından, sevme biçimine, yediği yemekten, yemek pişirme biçimine, ne yediğine kadar düşünmeli ve harekete geçmelidir. Öbür türlü; eşcinselleri terörist ilan eden sosyal bilimlerin “kelle paçacıları” gibi; sağlığınız için hayvanları sistematik olarak mezbaanelerde kesip afiyetle yiyin diyen “covid 19 kelle paçacıları” ile aynı safta buluşursunuz. Mao ile bitirelim, Mao'yu revize ederek: gökkubbenin altında büyük bir keşmekeş varsa vaziyet mükemmeldir. Ses, itiraz ve canlılık yitmişsse; faşist koro şefinin surunu üflemesini bekleriz sadece.
1 note · View note
benzatenbitmisim-blog · 5 years ago
Text
Eski sevgilimle çıktığı için ondan puan kırdım
Önerme yanlış değil, ama işin içinde, sonuca etki edecek büyüklükte bir anakronizm var.
Dün gece gördüğüm bir rüya esnasında ve sonrasında farkettim ki, rüyalarımızı kurgularken, onların dayandığı arkaplanları da kurguluyoruz. Örneğin çok hoşlandığımız birinin bizimle sevgili olduğunu gördüğümüz gibi, bizimle yıllardır sevgili olduğunu da görebiliyoruz.
0 notes
semrasnl · 4 years ago
Link
Anakronik Nedir?
0 notes