#ak masumiyet
Explore tagged Tumblr posts
Text
asena keskinci in masumiyet (e04-06) // by clicking on the source link you will find #72 gifs. all of the gifs were made by me, so do not claim them as your own or edit in any way without my permission. please, like or reblog if you find them helpful or use them.
content/trigger warnings: none
#asena keskinci gif hunt#asena keskinci#asena keskinci gif pack#gifsociety#supportcontentcreators#thegifpackreblogs#ak masumiyet#gif hunt#gif pack#fcxdirectory#fave fcs#turkish fc#turkishfcs#turkish edit#masumiyet#*
77 notes
·
View notes
Photo
YUVA (on Wattpad) https://www.wattpad.com/story/314381236-yuva?utm_source=web&utm_medium=tumblr&utm_content=share_myworks&wp_uname=buketsekmenn&wp_originator=fVffdMn3%2FPgVJNieoow4FUh%2BIN3QrYMmiE1vDDfmfvFw4TxnOwOIvFDO2xwUVeE5niA5unFr6X3weGVUBz2yKfU%2B1KH8HbcVxXh0VGkO7JzNPVZjTGoicj4Z0uAvmy6T Meçhul bir olaydan dolayı terk edilen Deniz ve Filiz, Kartal kentinde gittikçe sarpasaran olaylar, Bu iki kızın hayatını tehlikeye atarken, 'gerçek' bir yuva bulabilecekler miydi? Bu günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Peki, bu masum kızımızı her şeye rağmen aşkın acı dolu pençesine düşürebilecek miydi?
#ak#cinayet#fantastik#gizem#iyilik#lise#madde#maddekullanm#masumiyet#popler#sigara#wattpad#books#amwriting
0 notes
Text
Sayın Adnan Oktar ve Camiamıza Yönelik Linç Kampanyası ve Sonuçları
Sayın Cumhurbaşkanımıza, önde gelen siyasi liderlere, bilim insanlarına, sanatçılara dahi son derece yıldırıcı, tehditkar, nefret dolu sözler söyleyebilen yüzbinlerce insan bulunmaktadır. Bu kişiler yeterince hırslandırıldıklarında, teşvik edildiklerinde, ikna edildiklerinde rahatça başkaları aleyhinde yalan ifade verebilmekte, farklı motivasyonlarla iftira atabilmektedirler.
Nitekim Sayın Adnan Oktar ve camiamız da ülkemizde giderek tırmanan ve önü bir türlü alınmayan bu öfke selinin, linç kampanyalarının hedefi olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandığı dava baştan sona bir linç ruhuyla organize edilmiştir.
İddianamenin tamamı, gerçekte şikayetçi olmayan, ancak tehdit, kıskançlık, korkutulma, “onlardan değilim” diyebilmek, çevresine hoş görünebilmek gibi nedenlerle ikna edilmiş, galeyana getirilmiş kişilerin iftiralarından, gerçek dışı beyanlarından oluşmaktadır.
Sayın Adnan Oktar’ın ve camiamızın çalışmalarını durdurmak, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti hükümetine verdiğimiz son derece akılcı, şevkli ve etkili desteği kesmek, Darwinizm, ateizm, deizm, materyalizm ve bu “izm”lerden güç bulan PKK/PYD terör örgütleriyle fikri mücadeleyi sekteye uğratmak isteyen İngiliz derin devleti ve Türkiye’deki uzantıları, önce camiamıza husumetli birkaç kişiyi etkisi altına almıştır.
Bu husumetli güruh, operasyon öncesinde, sosyal medyayı kullanarak, düzenli ve sistematik olarak sadece Sayın Adnan Oktar’ı ve camiamızdaki arkadaşlarımızı değil, camiamıza yakın olan kişileri de hedef alarak, son derece nefret ve kin dolu, hakaretamiz, tehditkar paylaşımlar yapmaya başlamışlardır.
Sosyal medyada bu linç kampanyasını yürüten ekibe, bir süre sonra TV programlarından ve gazete yazarlarından katılanlar da olmuştur. Bu organize “siber zorbalık” neticesinde, camiamıza yakın bazı kişiler paniğe kapılmış ve korkmuştur.
Aralıksız devam eden bu sanal linç kampanyası neticesinde, bu husumet ekibi bir sonraki aşama için “suni şikayetçiler ve mağdurlar” grubunu oluşturabilmiştir.
Nitekim, camiamızın yargılanmakta olduğu davaya ait iddianame tamamen bu linç kampanyasının bir ürünüdür; bu suni şikayetçi ve mağdurların, çeşitli nedenlerle galeyana gelerek uydurdukları, hiçbir somut delile dayanmayan iftiralardan oluşmaktadır.
Camiamız aleyhinde söylenenlerin tamamı iftira ve yalan olduğu için, kısa süre sonra geçersizliği veya mantıksızlığı görülmekte, bu kez aynı linç ruhu, yeni bir yalanla saldırıya geçmektedir.
Örneğin camiamıza yönelik olarak yapılan 11 Temmuz 2018 tarihli operasyon gününden itibaren, basında ve sosyal medyada, özellikle bayan arkadaşlarımıza zorla lityum kullandırıldığı iddia edilmiştir. Hatta lityum sayesinde iradelerinin kırıldığı, bu şekilde camiamızda zorla tutuldukları, doğru ile yanlışı ayırt edemeyecek hale getirildikleri iftirası atılmıştır. Bu iddia üzerine yüzlerce yalan senaryo kurulmuştur. Ne var ki, operasyon günü, tüm arkadaşlarımızdan kan alınmış, tahlil sonuçlarında tek bir kişide dahi ne fazla lityuma ne de herhangi başka bir maddeye rastlanmamıştır. Ancak, tabi ki iftiraya uğradığımızı ispatlayan bu sonuçlar, linç kampanyasını yürüten medyada duyurulmamıştır. Lityum konusu sessiz sedasız gündemden kaldırılıp başka bir konuya geçilerek yeni bir linç kampanyası başlatılmıştır.
Camiamızdaki bazı arkadaşlarımızın, işleri veya güvenlikleri nedeniyle, devletin ilgili kurumlarının onayı ile aldıkları ve bir kez bile kullanmadıkları silahlar, bir anda “evlerinden cephanelik çıktı” gibi başlıklarla verilerek, silahlı suç örgütü imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Her arkadaşımızın kendi evinde veya iş yerinde bulunan silahlar bir araya getirilip dizilerek, tek bir evden çıkmış gibi bir algı oluşturulmuştur. Devletin onayıyla verilmiş ve değil herhangi bir suça karışmak, bir kez bile kullanılmamış olan bu silahlar, suç aleti gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
İddianamede dahi yer almayan, hiçbir delili bulunmayan iddialar, iftiralar haftalarca, aylarca basında yer almış, arkadaşlarımızın masumiyet karineleri hiçe sayılmış, isimleri, resimleri, işleri, aileleri deşifre edilerek, akıl almaz iftiralarla karalanmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılmışlardır.
Husumetli Linç Grubunun Oluşturduğu “Sözde Şikayetçiler”in Motivasyon Nedenleri
Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde ifade veren kişilerin tamamı bu linç mantığıyla toplanmış, korkutularak, tehdit edilerek veya kıskançlık, kompleks gibi bazı zaafları kullanılarak “galeyana getirilmiş”, psikolojik olarak yok etme arzusuyla doldurulmuş kişilerdir. Dava dosyasındaki sözde şikayetçi veya mağdur sıfatıyla bulunan kişiler, tek başlarına kendi iradeleri ve vicdanlarıyla düşünebiliyor olsalar, bu husumetli linç güruhu tarafından teşvik edilmemiş, galeyana getirilmemiş olsalar, aslında hiçbiri camiamız hakkında düşmanca, kin ve haset dolu düşüncelere sahip olmayacak insanlardır.
ASLINDA BU KİŞİLERİN HİÇBİRİ GERÇEK ŞİKAYETÇİ DEĞİLDİR. Bu gerçeğin en önemli delillerini şöyle özetleyebiliriz:
Bu “sözde şikayetçiler” sözde mağdur edildikleri dönemde hiçbir adli makama, polise, avukata, herhangi bir kişiye, ailelerine, yakınlarına şikayette bulunmamışlar, yardım istememişlerdir
Bu “sözde şikayetçiler”, 10, 20 yıl hatta 30 yıl boyunca camiamızda kalmışlardır. Eğer gerçekten şikayetçi veya mağdur konumunda olsalar, üniversite mezunu, kariyer sahibi, kimi oldukça nüfuzlu ailelere mensup bu kişiler, değil 30 yıl, 30 saat dahi camiamızda kalmazlardı. 30 gün, 30 ay, 3 yıl değil, 30 yıl camiamızda kalan bu insanlar, aleyhimizde bir linç kampanyası başlaması ve operasyon ve cezaevi tehditleri yoğunlaştığı anda tek tek şikayetçi olmaya başlamışlardır.
Bu “sözde şikayetçiler”, güya mağdur edildiklerini iddia ettikleri dönemden sonra da, camiamızla yakından görüşmeye devam etmişler, hatta sosyal medya hesaplarında, arkadaşlarımızla birlikte, davetlerde, yemeklerde, sosyal ortamlarda, son derece mutlu, neşeli, candan, samimi pozlar vermişlerdir.
Gerçek şudur ki; EĞER 2018 YILINDAN İTİBAREN DOZU ARTAN BİR ŞEKİLDE SAYIN ADNAN OKTAR VE CAMİAMIZ ALEYHİNE BİR LİNÇ KAMPANYASI BAŞLATILMAMIŞ VE CAMİAMIZA BU OPERASYON DÜZENLENMEMİŞ OLSAYDI, ŞU ANDA “SÖZDE ŞİKAYETÇİ” OLAN KİŞİLER HALA BİZLERLE GÖRÜŞEN YAKIN DOSTLARIMIZ OLMAYA DEVAM EDECEKLERDİ.
Bu “sözde şikayetçiler”in her biri linç ruhu çevresinde farklı nedenlerle toplanmıştır. Bu nedenlerden bazıları şöyledir:
1– Korkutulmuş olmaları: Camiamıza yönelik aylarca sosyal, yazılı ve görsel medyada yürütülen nefret ve iftira kampanyası sırasında, Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza sürekli olarak tehditler yöneltilmiştir. Bir polis operasyonu olacağı, kendi saflarına geçmeyenlerin tutuklanacakları, mallarına el konacağı, ailelerin işlerinin batacağı vb gibi birçok konuda tehditler sosyal medya hesaplarından, her gün birkaç kişi hedef alınarak sistematik olarak sürdürülmüştür.
Arkadaşlarımız hakkında hakaret dolu içerikler paylaşılmış, Sayın Cumhurbaşkanımızdan, bu arkadaşlarımızın çalıştıkları işyerlerine kadar hakaretlerle dolu bu içerikler paylaşılmış, saldırgan yöntemlerle bir itibar suikastı uygulanarak, arkadaşlarımız camiadan ayrılmaya, hatta ayrılarak camiamızdan şikayetçi olmaya zorlanmışlardır.
Bu ciddi psikolojik baskı ve yıldırma politikası karşısında, bazı arkadaşlarımız dayanamamış, olası bir polis operasyonundan sonra tutuklanarak cezaevine gitme korkusuyla, baskılara boyun eğmiş ve 10-20-30 yıllık arkadaşlarına iftira atmak zorunda kalmışlardır.
Tehditlerden kendilerini korumak için, orta yollu, hafif iftiralar yeterli görülmediği için, kumpasçı linç güruhunun baskı ve tehditleriyle, akla hayale gelmeyecek iftiraları göz kırpmadan uydurabilmişlerdir.
2– Haset duyguları içinde linçe katılanlar: Camiamıza karşı bu kumpası kuran İngiliz derin devleti elemanları, linç güruhunu oluştururken, kompleksli, ezik, haset duyguları içinde olan kişileri de tespit etmiştir. Camiamızın fikri alandaki başarılarına, ses getiren çalışmalarına, arkadaşlarımız arasındaki dayanışma, derin sevgi, saygı ve birliğe haset eden bazı zayıf ahlaklı kişiler, haset ettikleri bu güzellikleri yok edebilmek iç güdüsüyle, bu linçe var gücüyle katılmıştır. Bunların arasında, eskiden camiamızda olan kişilerden, gazetecilere kadar birçok kesimden insanlar bulunmaktadır.
Haset, linç ruhunun en önemli itici güçlerinden biridir. Örneğin Hz. Yusuf (as)’ın kardeşleri, Hz. Yusuf’u kıskandıkları için, onu kuyuya bırakmışlardır. Hz. Yusuf (as)’a iftira atan kadın, onun güzelliğine, kendisine ait olmamasına içerlediği, haset ettiği için onu zindana attırmıştır.
Mekkeli müşrikler, Kur’an-ı Kerim’in Peygamber Efendimiz (sav)’e indirilmesini kıskanarak "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 31) diye sormuşlar, Peygamber Efendimiz (sav)’e her türlü zorluğu çıkartmışlardır.
3– Çevresinden kabul görme arzusu: İnsanların büyük bölümü, kendisini çevresine kabul ettirmeye çalışır, çoğunluğun dediklerine uyar, çoğunluğa hoş görünmek için inanmadığı şeyleri söyler veya yapar. Camiamıza iftira atan, linç etmeye çalışan kişilerin bir kısmı da bu tür zayıf kişilikli, ezik kimselerdir. Vicdanlarında, Sayın Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarımızın asla suç işlemeyeceklerini bildikleri ve buna da bizzat şahit oldukları halde, dışlanmamak, yalnız kalmamak, bazı çevrelere hoş görünmek gayesiyle “sözde şikayetçi” olmuşlardır.
Sosyal medyada da bu tipte insanlar çoktur. Çoğunluk neyin peşinden giderse veya kimlerin sesi daha gür, daha baskın çıkarsa, hemen onların söylediklerini tekrarlarlar. Kendilerine ait bir fikirleri yoktur. Veya kendi samimi ve vicdani düşüncelerini söyleyecek ve savunacak iradeye, samimiyete ve cesarete sahip değillerdir. Aksi takdirde kendilerinin de linç edileceğini düşünerek, linç eden güruhun safına geçerler.
4– Camiamızdan olmadığını kanıtlama gayreti: “Sözde şikayetçiler”in bir kısmı da, yine tehditlerden ve baskıdan korkarak, camiamızla bir bağlantısı kalmadığını gösterip, cezaevine girmekten, işini, malını kaybetmekten kurtulmak için abartılı yalanlarla iftira atmıştır.
Hz. Muhammed (sav)’e Yönelik Linç Kampanyasının Önde Gelenlerinden: Ebu Cehil
Linç ruhu, sadece içinde yaşadığımız döneme ait değildir. Yüzyıllardır, sayısız devlet adamı, fikir insanı, sanatçılar, bilim insanları linçe uğramışlardır. Peygamberlerin tebliğine karşı gelenler de bu mübarek insanları kimi zaman sözle ve eylemleriyle kimi zaman da fiziksel olarak linç etmeye yeltenmişlerdir.
Bunlara bir örnek, Peygamber Efendimiz (sav) döneminde yaşayan Ebu Cehil’dir.
Ebu Cehil, çeşitli yöntemlerle, İslamiyet’i kabul eden Müslümanları yıldırmaya çalışmıştır. Örneğin, İslamiyet’i kabul eden kişi toplumda itibarlı biri ise ona saygınlığını yitireceğini söyleyerek, ticaretle uğraşıyorsa kendisini iflas ettirmekle tehdit ederek, güçsüz ve kimsesiz ise onu döverek İslâm’dan döndürmeye çalışmıştır. Ashaptan Ammâr b. Yâsir ile annesine, babasına ve daha birçok Müslümana İslamiyet’i kabul ettikleri için çok ağır işkenceler yapmıştır; Ammâr’ın annesi Sümeyye’yi şehit etmiştir. Ebu Cehil, ilk Müslümanlardan olan üvey kardeşi Ayyâş b. Ebû Rebîa’yı aldatarak hicret ettiği Medine’den tekrar Mekke’ye götürmüş ve orada hapsedip Medine’ye dönmesine yıllarca engel olmuştur.
Hz. Peygamber Efendimiz (sav), Kâbe’de namaz kılarken üzerine deve leşi attıran kişi de yine Ebu Cehil’dir. Bu da fiziksel bir linç yöntemidir.
Ebu Cehil, saldırgan ve kin dolu tavrını ısrarla ve vicdansızca sürdürmüştür. Yanında on bir müşrik arkadaşı ile, halkın hac mevsiminde Peygamber Efendimiz (sav) ile görüşmesini engellemek ve halkı iman etmekten vazgeçirmek için aralarında iş bölümü yapmışlar, Mekke’nin girişlerini kontrol altına almışlar ve Resûl-i Ekrem Efendimiz'i (sav) kavminin gözünde kendilerince küçük düşürmeye çalışarak hakkında iftiralar uydurmuşlardı.
Hicretten birkaç yıl önce Benî Mahzûm kabilesinin reisliğine getirilen Ebu Cehil, Hz. Peygamber (sav)’e ve Müslümanlara her fırsatta sözlü ve fiili saldırıda bulunmuş, Müslümanlara karşı başlatılan boykotla onların Ebû Tâlib mahallesinde üç yıl boyunca tecrit edilmesine önderlik etmiş, dışarıdan yapılmak istenen yardımlara da engel olmuştur. Resulullah (sav)’ın Medine’ye hicretine engel olmak için Dârünnedve’de yapılan toplantıda, onun her kabileden seçilecek gençler tarafından öldürülmesini teklif eden ve hicret gecesi evini muhasara altına alarak öldürülmesini planlayan da yine Ebu Cehil’dir.
Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil de, Peygamber Efendimiz (sav)’in evini taşa tutmuşlar, evinin kapısının önüne pislik atarak, yoluna diken döşemişlerdir. Tüm bunlar bir linç etme ruhuyla yapılan, ahlaksızca, vicdansızca, nefret dolu saldırganlıklardır.
Peygamber Efendimiz (sav)’in nurunu, temizliğini, güzelliğini, asaletini, heybetini, başarılarını, ona olan teveccüh ve sevgiyi kıskanan Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi ahlaksız haysiyetsizler, kendileri gibi vicdansız, kompleksli, saldırganlar kişileri de çevrelerine toplayarak, Peygamber Efendimiz (sav)’e rahatsızlık, huzursuzluk vermeye çalışmışlar, kendi dü��ük akıllarınca, Peygamberimizi ve çevresindekileri korkutmak, yıldırmak istemişler, ancak bunda başarılı olamamışlardır. Allah her kurdukları tuzağı en temelinden bozmuş, Hz. Muhammed (sav) ve ashabını onların kötülüklerinden korumuştur.
Tarih boyunca aynı Hz. Muhammed (sav)’e olduğu gibi tüm peygamberler, salih müminler, alimler de linçe uğramışlardır.
Hz. İbrahim (as) için "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun" (Enbiya Suresi, 68) diyenler aynı saldırgan linç ruhunu taşıyan insanlardır.
Ancak Allah, Hz. Muhammed (sav)’i koruduğu gibi, Hz. İbrahim (as)’ı da bu linç güruhunun saldırılarından korumuş, onu kurtarmıştır:
“Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiya Suresi, 69)
Linç Ruhunun Yok Saydığı Lekelenmeme Hakkı ve Masumiyet Karinesi
Herkes, suçlu olduğu ispatlanana ve açıklanana kadar masumdur. Her insan, lekelenmeme hakkına sahiptir; yani suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi gerekmektedir. Hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkum edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranış, hukuka ve vicdana aykırıdır.
Ne var ki, gerek camiamız hakkında düzenlenen savcılık iddianamesi gerekse de arkadaşlarımızın göz altına alınmaya başladıkları andan itibaren yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada başlatılan ve 2 yıldır devam eden ağır linç kampanyaları ile, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın masumiyet karinelerine en ufak özen gösterilmemiş, lekelenmeme hakları gözetilmemiş, itibarsızlaştırma, sosyal anlamda ezme, yok etme, neredeyse nefes aldırmama faaliyetleri hınç, öfke ve nefretle sürdürülmüştür ve halen de devam etmektedir.
Sonuç
Sadece camiamıza karşı değil, karşıt olunan her fikre, her davranışa karşı sürdürülen, özellikle de sosyal medya aracılığıyla yürütülen “dijital linç ruhu”, bireylerin klavyelerinden, kalemlerinden, ağızlarından akıttıkları atık su gibi birikerek, toplumu zehirlemekte, yıpratmakta, sevgisizlik, nefret, kin, düşmanlık duygularını körüklemektedir.
İnsanlar, tek başlarına yapmayacakları, tek başlarına vicdanlarına yüklemeyecekleri bu “kötülük” sorumluluğunu, başkalarının üzerine yıkarak, saldırganlaşabilmektedirler.
Sosyal medyada veya görsel ve yazılı basında yer alan linç kampanyalarına itibar edildiğinde, itham kolaycılığına kaçıldığında ise, Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yönelik olarak hazırlanan, somut deliller olmadan sadece müşteki beyanlarıyla oluşturulan iddianamede görüldüğü gibi, gerçek anlamda adaletin uygulanmasının mümkün olmayacağı açıktır.
Kin, kıskançlık, husumet gibi duygularla sesleri baskın çıkanlar adaleti etkilememelidir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
İnsanları, grupları, fikirleri ezmeye, yıkmaya, sosyal ve psikolojik anlamda yok etmeye çalışan bu linç ruhundan toplumumuzu kurtarmak, sevgi, barış, uzlaşma dilini ön plana çıkaran bir iklim oluşturmak son derece elzemdir.
Allah, Kur’an’da linç ruhunu lanetlerken, uğradıkları linçe ve düşmanlığa rağmen, Müslümanlara daima sözün en güzelini söylemelerini emretmektedir:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. (Fussilet Suresi, 34-35)
#kin#kıskançlık#husumet#adnan oktar#harun yahya#şqhkeşe#net cevap#kuran#adalet#ebu cehil#linç#linç kampanyası#masum insanlar#lanet#erdoğan#ak parti#tbav#türkiye
1 note
·
View note
Text
Ben ne yaparsam yapayım sayılmaz, çünkü ben haklıyım… işte bunu söylediğim zamanlar da oldu, vazgeçtiğim zamanlarda.Bir kere haksızlığa uğradım diye haksızlık yapmaya kalktığımda içimdeki masumiyet ölüyor.Sütten çıkma ak kaşık değilim ama duygusalım.Hiç kimsenin haksızlığa uğramasını istemem ama olabiliyor işte…Hayat böyle, herkese adil ve şanslı davranmıyor.
Kadınlar yanlış erkeklere aşık olur, erkekler doğru kadına yanlış yapar.
0 notes
Text
Sn. Cumhurbaşkanımızın malum konuşmasını -sonradan getirilen tavzihle birlikte- dinî meselelerin, hatta dinin kendisinin istismar konusu yapılmasını istemediği şeklinde anlamak istiyoruz. Ancak etkileri itibariyle farklı bir sürece yol açtığı da açık. Varlığını bu ülkenin değerleriyle savaş üzerine kurgulamış kesimlerin ahlak/ilke tanımayan, sonuca ulaşmak için her türlü alçaklığı mübah sayan haysiyet cellatlığının, toplumda bir karşılığı olan, sevilen, sözüne itibar edilen hocaları bir bir kurban alması, “devlet eliyle yürütülen operasyonlar” görüntüsüyle maşeri vicdanı derinden yaralamaktadır.
Kaynağı ve maksadı ne olursa olsun bu sürecin, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarının en kritik safhalara doğru ilerlediği, daha da önemlisi 2019 seçimlerinin kapıya dayandığı bir süreçte ülkeye ve Ak Parti’ye ciddi zararlar vereceği açık. 15 Temmuz da 7 Haziran da hafızalardaki tazeliğini koruyor. Ak Parti halkın hassasiyetlerini göz ardı eden ya da en azından böyle bir görüntü oluşmasına mani olamamış bir siyasi hareket görüntüsü vermemeli. Konunun bir diğer boyutu da, Sn. Cumhurbaşkanımızın Din İşleri Yüksek Kurulu’nu ve İlahiyat fakültelerini göreve çağırmasıdır. Bu, sadece o müesseselerde görev yapan -birçoğunu yakından tanıdığımız- muhterem insanları “emredileni yapan” konumuna düşürmesi açısından değil, aynı zamanda ilim adamları arasında müzakere edilmesi gereken bir konunun talimatla hükme bağlanması gibi bir anormalliğe ve toplumsal ayrışmaya kapı açması yönüyle de sıkıntılı bir durum oluşturmaktadır. Burada bir tarafı makbul, diğerlerini merdud kılan ne olabilir ki?!
Bu ülkede kendi fikrini, menfaatini geçerli kılmak hatta devlet güvencesi altına almak isteyen her kes/im sizin hassasiyetleriniz üzerinden hareket ediyor. Sizin onayladığınız kim/ne varsa meşruiyet ona inhisar ettiriliyor; sizin reddettikleriniz meşruiyet ve itibar yoksunluğuna mahkûm oluyor.
Sn. Cumhurbaşkanım! Masumiyet peygamberlere mahsustur. Her beşer gibi siz de yanılabilir, yanıltılabir, hata yapabilirsiniz. Ben hata yaparsam en fazla yakın çevrem zarar görür. Ama siz hata yaptığınızda bedelini bütün millet öder. Türkiye’yi 15 Temmuz’a götüren süreç fazlasıyla öğreticidir. Lâ yuhtî ve lâ yüs’el değilsiniz. Bu sebeple hiçbir çıkar gözetmeden, sadece Allah rızası için size doğruyu söylemeye çalışanlardan rahatsızlık duymamalısınız. Ve yine tam da bu sebeple etrafınızda mevcut birbirinden değerli insanlar yanında, gerektiğinde size yanlış gelen şeyler söyleyebilecek insanlara da yer vermeniz ülkenin yararına olacaktır. İstişarenin hikmeti de buradadır. Farklı düşünen insanlar yoksa istişare de yoktur.
Sn. Cumhurbaşkanım! Bulunduğunuz nokta sizin “başarınız” değil; siz buna “muvaffak kılındınız.” Size imkân açan da, yaptıklarınızı yapmayı nasip eden de Yüce Allah’tır! Siz O’nun muradını dikkate alarak yürüdükçe O sizin önünüzü açtı.
Siz milletin hassasiyetlerini gözettikçe kalplerdeki muhabbetinizi kökleştirdi. Ülke sınırlarını aşıp Ümmet coğrafyasına yayılan “Tayyip Erdoğan” tutkusunun kaynağı bu noktadaki müsbet ve şayan-ı takdir duruşunuzdur. Bu muhabbetin, bu umudun zedelenmesine izin vermeyin.
Bu ülkede yaşayan müslümanlardan bir kısmı kimi İslamî meselelerde sizden farklı düşünebilir ve o düşünceler sizce “yanlış” olabilir. O düşünceyi tenkit, o düşünceden ve sahibinden teberri edebilirsiniz. Ama hedef göstermeniz, itibarsızlaştırmanız, kurumları devreye sokmanız toplumda kümülatif etki yapıyor. Size yandaş olan da, muhalif kalan da uçlara savruluyor. Bu sonucun kime/neye hizmet ettiğini ve ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Sn. Cumhurbaşkanım! Sadece bu milletin değil, İslam Dünyası başta olmak üzere bütün yeryüzü mazlumlarının umudusunuz. Allah Teala’nın size nasip ettiği o zirvede payidar olmanız, istikamet üzere sabit-kadem kalmanız, gözetmeniz gereken hassasiyetlere yaklaşımınıza bağlıdır.
Hakkın hatırını âlî tutun ki önünüz açılsın, zorunuz kolaylansın.
Bundan sonra öfke bize, uysallık size; gücenmek bize, gönül almak size; suçlamak bize, katlanmak size; acizlik, yanılgı bize, hoş görmek size.
Güçlüsünüz, akıllısınız, söz sahibisiniz. Bir dem gelir bir tekmeyle dünyayı yıkacak olursunuz; bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursunuz. En çetin imtihan “sevgi”yle olandır. “Kişi ne kadar bahadır olsa da, muhabbete tuş olur” sözünü hatırınızdan çıkarmayın.”
Siz bizim rüyamız, siz bizim devamız, siz bizim duamızsınız Daima başınız dik, alnınız ak, gönlünüz pak olsun. Şunu da unutmayın: İnsanı yaşatın ki devlet yaşasın.
| Ebubekir Sifil
80 notes
·
View notes
Text
ÇOK DEĞERLİ BİR SİYASİ BÜYÜĞÜMÜZE AÇIK MEKTUP
Sayın Adnan Oktar'ın tümüyle haksız ve hukuksuz olarak tutuklanmasının ardından bugüne kadar 18 aylık bir süre geçti. Son birkaç aydır devam eden duruşma sürecinde dava dosyasının her yönden bomboş olduğu tüm detaylarıyla ortaya çıktı. Atılan bütün iftiralar, asılsız suçlamalar delilleriyle birer birer çürütüldü. Öne sürülen iddiaların geçersiz ve gerçek dışı oldukları tek tek, ayrıntılı biçimde gözler önüne serildi. İlk gün ortaya atılan 33 uydurma suçtan tek bir tanesi bile kalmadı. Dosyayı ve iddianameyi inceleyen hukukçular, bilim adamları dosyanın bomboş olduğu gerçeğinde ittifak etti.
Hal böyleyken Müslüman bir kardeşimiz olarak sizden beklediğimiz, kendilerine atılan çirkin ve asılsız iftiralara, yalanlara, uğradıkları zulüm ve haksızlıklara karşı 1.5 yıldır zorlu, onurlu, tarihi bir mücadele veren Müslümanların aklanmasını, bu iftiralardan temize çıkmalarını sevindirici, müjdeli bir olay olarak karşılamanızdı. Bir kardeşleri olarak haklarında olumlu, takdir edici, şevklendirici ve hüsnü zanlı konuşmanızdı.
Ancak siz, henüz davası devam eden, masumiyet karinesine sahip, aleyhinde hiçbir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, bugüne kadar hiçbir suça karışmamış, tek bir sabıka kaydı dahi bulunmayan Sayın Adnan Oktar hakkında peşin hükümle, adeta yargısız infaz niteliğinde bir açıklama yaptınız. Süregiden bir davada mahkemeyi etki altında bırakmaya teşebbüs etme hatasına düştünüz.
Ne yazık ki kullandığınız üslup ne size ne de konumunuza hiç yakışmadı.
Oysa, sizin karşı olmanız gereken Müslümanlar değil, asıl bu Müslümanların yıllar boyu hayatlarını vakfederek, canlarını ve mallarını ortaya koyarak en etkili ilmi ve fikri mücadeleyi yürüttükleri ve hepsinin düşmanlığını kazandıkları PKK, PYD, YPG, FETÖ, DEAŞ ve hepsinin üzerindeki İngiliz Derin Devleti gibi Türkiye düşmanı, bölücü şer yapılardır. Asıl bu sinsi ve hain odakları devletimize ve milletimize karşı tehdit olarak görmeniz ve göstermeniz gerekirken, bunlarla mücadele eden Sayın Adnan Oktar gibi yerli, milli ve gerçek vatansever Müslümanları tehdit olarak gösterme yanılgısına düştünüz.
Eğer, gerçekten ortada güya böyle bir tehdit olsaydı zaten herkesten önce Sayın Cumhurbaşkanımız gerekli açıklamayı yapardı. Ancak, bilindiği gibi kendisinin 18 aydır aleyhte tek bir yorum ya da açıklaması olmadı. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhte hiçbir ifadesi yokken sizin geçmiş yıllarda yaşanan, Bülent Arınç tarzı yersiz ve anlamsız bir çıkış yapmanız ne yazık ki doğru bir davranış olmadı. Vefa, dostluk ve kardeşliğe sığmadı.
Son dönemde, güya Mahkeme üzerinde etkili olduğunu iddia ederek Sayın Adnan Oktar'ın tahliyesi karşılığında 45 milyon dolar talep eden bir haraç çetesinin bu çirkin talebinin REDDEDİLMESİ ve kendilerine hiçbir ödeme yapılmayacağının söylenmesi üzerine, ilginç bir biçimde ortada bir takım aleyhte konuşmalar, umulmadık aksilikler ve terslikler baş göstermeye başladı.
Şahsınızı tenzih ediyoruz fakat 18 aydan bu yana, ortada bir oyun ve kumpas olduğunu bilen ne siz ne de hiçbir Ak Partili kardeşimiz aleyhimizde hiçbir demeç vermediğiniz halde, bir anda anlaşılmadık bir biçimde yaptığınız konuşmanın, bizden red cevabı alan söz konusu haraç çetesine mensup bazı kişilerin kızgınlık anıyla aynı zamana denk gelmesi ister istemez tedirgin edici bir durum meydana getirdi. Özellikle, 18 ay bekleyip de dosyanın bomboş olduğunun ayyuka çıktığı şu günlerde aleyhimizde mesnetsiz ithamlar içeren bir üsluba başvurmanız zihinlerde soru işareti oluşturdu. Elbette, bu olaylar arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmiyoruz, sadece iki gelişmenin de eşzamanlı olmasına şaşırdık. Zira, bu haraç çetesinin sizi böyle bir ifadeye zorladığına inanmıyoruz, çünkü sizin hiç kimsenin oyununa gelmeyecek kadar dürüst ve aklı başında bir insan olduğunuzu biliyoruz. Ancak, bu durum haliyle bizi tedirgin etti.
Değerli Bakanımız, evet Celal Ülgen'in bize karşı olan aleyhteki tutumunu anlıyoruz. Ancak, sizin aynı çizgideki konuşmanıza bir türlü anlam veremedik. Celal Ülgen yıllardır Sayın Cumhurbaşkanımıza, Ak Parti'ye karşı olmasıyla, ateist-materyalist sol görüşü savunmasıyla tanınan bir kişi. Onun bize karşı kullandığı aynı üslupla bizim aleyhimizde beyanda bulunmanızı kardeşlik hukukuna yakıştıramadık.
Ayrıca, bizim güya devleti ele geçirmek gibi bir çaba içinde olduğumuzu belirtmişsiniz. Sayın büyüğümüz, bu zatıalinize hiç yakıştıramadığımız çok yakışıksız bir ifade. Sizin gibi aklı başında bir abimizin bunları söylemesine hiç anlam veremiyoruz. Biz 150 kız, 100 erkekle devleti nasıl ele geçirelim. Devlet, vatan, millet zaten bizim, daha nesini ele geçireceğiz. Asıl devlet bizi ele geçiririr, biz devletin evlatlarıyız.
Dolayısıyla, vefa ve kardeşlik hukukuna uygun düşmeyen söz konusu konuşmaları sehven yaptığınızı düşünüyor ve en kısa zamanda düzelteceğinizi umuyoruz.
Bu İtibarla, Bazı Önemli Gerçekler Hakkında Tekrar Hatırlatma Yapmanın Faydalı Olacağını Düşünüyoruz.
Sizin De Çok İyi Bildiğiniz Ve Takdir Edeceğiniz Üzere:
– Daha siz ortada yokken Ak Parti'ye en güçlü desteği veren ve Hükümetin ideolojik zeminini oluşturan kişi Sn. Adnan Oktar'dı.
– Sn. Adnan Oktar, ilk günden itibaren Ak Parti'ye güzel, kaliteli bir vitrin oluşturdu. Sayın Erdoğan Belediye Başkanı seçildiğinde sağında ve solundaki kişiler Adnan Bey’in arkadaşlarıydı.
– Sn. Adnan Oktar, eserleriyle, konferanslarıyla, ilmi ve fikri faaliyetleriyle tüm Türkiye ve dünya çapında Darwinizmin-Materyalizmin yıkılmasına, evrim teorisinin bilimsel olarak yerle bir edilmesine vesile oldu. Bu sayede, sizin daha bu konulardan haberiniz bile yokken Ak Parti'nin felsefi ideolojik zeminini oluşturdu.
– Adnan Bey'in başlattığı ve Kuran mucizelerinin, iman hakikatlerinin, Darwinizm ve materyalizmin geçersizliğinin anlatıldığı yıllar süren yoğun, kapsamlı, yaygın, sistemli, akılcı ve etkili tebliğ faaliyeti sonucunda önceden halkın %70'inin Darwinizme inandığı ve dine mesafeli durduğu ülkemizde dindar bir toplum ve dindar bir nesil gelişti. BUGÜN ADNAN BEY'İN VESİLESİYLE TÜRKİYE'DE DARWİNİZME İNANANLARIN ORANI %5 BİLE DEĞİL.
– Yoksa, eskisi gibi Darwinizmin, materyalizmin yaygın kabul gördüğü, temel eğitim politikası olarak benimsendiği bir ülkede dindar bir hükümetin siyasi başarı kazanabilmesi asla mümkün olmazdı. Bu gerçeği başta DOĞU PERİNÇEK olmak üzere birçok önemli düşünür ve kanaat önderi de açık bir şekilde dile getirdi.
– Dolayısıyla, Adnan Bey ülkemizde inançlı, dindar bir toplumsal zemin oluşmasına vesile olduğu için Ak Parti hükümeti iktidara geldi, siz de bu sayede milletvekili ve bakan oldunuz.
– Ne var ki, 11 Temmuz operasyonuyla Adnan Bey’in yıllardan beri süren ilmi ve fikri desteği kesilerek Ak Parti'nin sürekli kan kaybetmesine ve gerilemesine neden olacak uğursuz bir sürecin de düğmesine basılmış oldu.
– Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan operasyonla bu önemli desteğin kesilmesi Ak Parti oylarının %30’a kadar düşmesine yol açtı. Son seçimlerde Ankara, İstanbul gibi büyük şehirler ONLARCA YILDAN SONRA bir anda ŞOK BİR BİÇİMDE Ak Parti'nin elinden çıktı.
– Muhafazakar Ak Parti tabanıyla modern, özgür, batılı yaşam tarzını benimseyen toplum kesimleri arasında herkesin itibar ettiği bir köprü rolü oynayan Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının engellenmesi sonucunda İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde ve sahil kesimlerinde Ak Parti oyları daha önceden görülmemiş bir biçimde düştü. Bunun farkında mısınız?
– Normal şartlarda, seçim sonralarında belirsizlik ortadan kalktığı, istikrar ve güven ortamı oluştuğu için her zaman döviz kurlarında gerileme, ekonomide iyileşme eğilimleri görülür. Ancak ADNAN BEY'İN TUTUKLANMASININ HEMEN ARDINDAN BİR İLK DAHA GERÇEKLEŞTİ: Seçimlerin yapıldığı Haziran ayında dolar kuru ortalama 4.63 TL. seviyesinde iken 10 TEMMUZ'DA KABİNENİN AÇIKLANMASI VE HEMEN ERTESİ GÜNÜ YAPILAN 11 TEMMUZ OPERASYONU SONRASINDA DOLAR 4.97 REKOR SEVİYESİNİ GÖRDÜ. Adnan Bey'in tutuklandığı 11 Temmuz tarihini müteakiben başlayan ve aralıksız tırmanan bu EKONOMİK KRİZ sonucunda birkaç hafta içinde DOLAR TARİHİ REKORU OLAN 7.24 TL SEVİYESİNİ GÖRDÜ (KARA CUMA). Bu, yılbaşına göre yaklaşık %70, bir önceki aya göre ise %36 gibi akıl almaz bir artıştı. GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, BAZI ÇEVRELERCE 2018 AĞUSTOS AYINDA MEYDANA GELMİŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILAN EKONOMİK KRİZ, GERÇEKTE ADNAN BEY'İN TUTUKLANDIĞI 11 TEMMUZ'UN HEMEN ARDINDAN PATLAK VERMİŞ VE GÖRÜLMEMİŞ BİR HIZLA TIRMANMAYA DEVAM ETMİŞTİR.
– Türkiye, Ak Parti hükümeti ve Sayın Erdoğan aleyhinde yıllardan beri bu şer planları ince ince hazırlayan ve sinsi bir biçimde uygulamaya koyan İngiliz Derin Devleti'ni ve oyunlarını deşifre eden yine Sn. Adnan Oktar oldu. Ne var ki Adnan Bey ve arkadaşları İngiliz Derin Devleti ile mücadele ederken siz istemeden ve farkında olmadan İDD'nin safında yer aldınız.
– Türkiye’nin güneydoğu sınırında PYD-YPG adı altında dev bir PKK devleti kuruldu. Adnan Bey PYD-YPG'nin PKK'yla aynı kanlı terör örgütü olduğunu söylediğinde ilk başta bazı hükümet üyeleri buna karşı çıkıp PYD'nin müstakil demokratik bir oluşum olduğunu iddia etmişti. Şimdi ise PYD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olduğunu görüp anlamayan kalmadı. Sonuçta, ADNAN BEY HER ZAMAN YOL GÖSTERİCİ OLDU. Ülkemiz, devletimiz ve hükümetimiz aleyhinde gelişen sinsi ve potansiyel tehlikelere karşı hep önceden dikkat çekip uyardı, en akılcı çözüm önerilerini sundu.
– Müslümanlar arasında mazlum, masum hatırı sayılır bir kitle var. Yıllar boyunca, gazinolarda, diskolarda eğlenen, dans eden, plajlarda bikiniyle gezen, denize giren, dekolte giyinen kişiler bu mazlum Müslümanları haşa küçük görüp onlarla kendilerince alay ettiler. Bizim ultra modern görünümümüzün ve söz konusu sosyal faaliyetleri yapmamızın en önemli nedeni ise, önceden Müslümanları böyle asosyal, ezik, içine kapalı gören, rahat ve özgür dünyanın güzelliklerinden, modernizmden mahrum olduklarını, her zaman da mahrum kalacaklarını düşünen bu kişilerin Müslümanlara gıpta gözüyle bakmasını sağlamaktı.
Sözde evrimle, tesadüfler sonucunda meydana geldiklerini sanan, ahiret inancı olmayan ciddi bir kesimde Müslümanların, inkar edenlerin sahip oldukları dünya nimetlerine, imkan ve güzelliklere asla sahip olamayacağı fikri hakimdi. Biz de Müslümanlara kibirli ve üst perdeden bakan bu düşünceyi kırmak için bu faaliyetleri yaptık. Müslümanların da bu güzellikleri helal dairesinde çok daha üst boyutta yaşayabileceğini, asıl güzelliğin İslam'da olduğunu, dünyada ve ahiretteki en güzel imkanlara, nimetlere ve güzelliklere asıl Müslümanların layık olduğunu, İslam'ı yaşayanların da rahatlıkla gülüp eğlenip dans edebileceğini, modern ve dışa dönük olabileceğini gösterdik. Müslümanların belini büküp kendilerince onlarla alay edenlere bir ders vermek, onların Müslümanları manen ezmelerini, hor görmelerini engellemek için bir nevi tedbir olarak böyle bir modeli uyguladık.
Bu uygulamanın hikmetlerini ve faydalarını görüp anlamak, ÖNYARGILI VE YÜZEYSEL DEĞİL, ANCAK DERİN BİR BAKIŞ AÇISIYLA mümkün olabilir. Yoksa, kimse dansın, dekoltenin, meraklısı değil! Özellikle de belli kesimler tarafından yadırganacağını, eleştiri ve kınama oklarının, bilinçsiz ve ölçüsüz saldırıların hedefi olacağını bile bile... Nasıl ki Sayın Adnan Oktar'ın bilimsel ve kültürel faaliyetleri sonucunda Darwinizm ve materyalizmin beli kırıldı ve artık ayağa kalkamıyorsa, önceden MÜSLÜMANLARLA ALAY EDEN BOZUK ZİHNİYET DE BU MODEL VE FAALİYETLER SONUCUNDA EZİLMİŞ OLDU. Böylelikle amaç da yerine gelmiş oldu. Sonuçta, zahirinde bazı kimselerin karşı olduğu bu olayın batınında derin bir amacı ve anlamı vardı. FAYDASI GÖRÜLDÜ, NETİCESİ ALINDI, BUNDAN SONRA DA DAHA FAZLA DEVAM EDİLMESİNE GEREK KALMADI.
Özetle, hayatını Allah yoluna adamış, tüm vaktini İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmekle geçirmiş, her daim Müslümanlara destek olmuş, onların yolunu açmış, başarı ve zaferlerine vesile olmuş, Türk-İslam Birliği'ni, Kızıl Elma'yı savunan yerli, milli bir insana nasıl böyle görülmemiş zulümler yapılır, nasıl böyle olmadık çirkin iftiralar atılır diye sormak, araştırmak yerine bu olumsuz sözleri sarfetmenizi hayretle karşıladık. Geceli gündüzlü emek verip Ak Parti'nin bugünlere, sizin de o makama gelmenize vesile olan bir kişiye bunları söylemenizi hiç yakıştıramadık. Bir takım art niyetli ve maddi çıkar peşindeki kişilerin, "Tayyip Bey sizin üstünüzü çizdi" şayialarının ortalıkta dolaştığı bir dönemde böyle bir demeç vermenizi son derece yadırgadık. Güzel bir vesileyle bunu telafi edeceğinizi umuyoruz.
Aksi takdirde, böyle gerçeklere aykırı ADALETSİZ ÜSLUPLAR, YARGISIZ İNFAZLAR GAYRETULLAHA DOKUNUR. Bir insanın dilini bağlayıp kilitli bir hücreye koyduktan sonra gıyabında olumsuz sözler sarfetmek samimi, dürüst, saygın bir insana yakışmaz. Sayın Adnan Oktar hakkında bu tür ifadeler kullanmak kimseye itibar kazandırmaz. Zamanında Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Adnan Menderes gibi isimler de çok kötü sözlere ve karalama girişimlerine maruz kaldılar. Ancak onlar kendilerine karşı söylenenlerle değil, bu eziyetler karşısında gösterdikleri sabır, yiğitlik ve kararlılıkla tarihe geçtiler.
7 gün 24 saat herkesin gözleri önünde olan, evleri, yerleri, mekanları belli olan insanları gece baskınıyla türlü eziyet ve hakaretler eşliğinde toplayıp sıkıştırılmış kelepçeli ellerinden kanlar akarak nezarethanelere atıp ortada hiçbir suç, somut suç delili ya da suçüstü olmadan günlerce aç, susuz, uykusuz gözaltında tutmak; hayatında karakol, emniyet, cezaevi görmemiş gencecik kızları belki bu işkencelerden yılarak Müslümanlar aleyhinde yalan ve iftira atarlar beklentisiyle en ağır suçları işlemiş katillerin, canilerin, travestilerin arasına atmak bir kahramanlık ya da başarı değil tam aksine İNSANLIK ADINA UTANÇ VESİLESİDİR. Biz sizin gibi bir Müslüman kardeşimizden asıl bu kanunsuz, hukuksuz insanlık ayıbını, bu görülmemiş vahşeti kınamanızı beklerdik.
Bugün ülkemizde bu tür insanlık dışı, vahşet derecesindeki uygulamalar halkımızı son derece tedirgin etmektedir. "Acaba yarın başıma ne gelir, kapıma kim dayanır" diye sürekli kaygı içinde yaşayan, biraz imkan bulunca hemen yurt dışına yerleşmeyi planlayan, gelecek korkusu ve güvensizlikten her türlü girişim ve yatırımdan kendini uzak tutarak ekonomik çöküşü tetikleyen bir kitle günden güne büyümektedir.
Bu felaketi önleyecek tek çözüm ise Müslümanların, şer odakların kışkırtmalarına kapılarak birbirleriyle uğraşmadan, tam aksine kardeşlik ruhuyla birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri, devlet, vatan, millet ve İslam düşmanlarına karşı elbirlik mücadele etmeleridir.
Zatıalinizden de bu birbirine düşürme oyununa gelmeden, yüzeysel değerlendirmelerden kaçınıp derin düşünerek baskı ve zulüm altındaki Müslüman kardeşlerinize sevgi, şefkat ve adaletle yaklaşmanızı, onlara sahip çıkmanızı bekliyoruz. Yanlış gördüğünüz, düzeltmemizi düşündüğünüz, eleştirdiğiniz konuları da doğrudan Kurani delilleriyle emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker üslubunca hatırlatmanız ve uyarmanız gerektiğini düşünüyoruz.
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Cenab-ı Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
"Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurat Suresi, 10)
"İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (Enfal Suresi, 73)
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı
#adnan oktar#tbav#vakfı#harun yahya#kardeşlik#dostluk#samimiyet#aslanlar#kedicikler#celal ülgen#33 suç dosyası#açık mektup#siyasiler#mektup#erdoğan#ak parti#bülent arınç#terör örgütü#pkk#ypg#daeş#fetö#darwinizm#evrim teorisi#adnan hoca#a9tv
0 notes
Text
canfeza/dua
izlendi, ihanetin gizleri. gizlendi, cinayetin izleri. ölüm, günahları temizledi. hangi katil cana kıyarken böylesi titizlenir? kim seni hem öldürüp hem de canlı tutar? kim ruhumu esir ederken ölümsüzlük yutan? iyi de kim öc alabilir ateş tutup suya? nitekim şahsi iradenle inanmışsın buna. bana yoksun desen, sana varım demem. sana yoksun dersem, bana varım deme. öyle de sen; yüzünü buza gömer yemen. sen öyle istesen, sana döner yolum gene. yoldan çıkmadım, yolu kaybettim. ben aklımı, aklım seni kaybetti rahmetli. hak sahibi beni, ben de seni affettim. bileklerim bir çuval zinciri mahvetti. zincirden kurtulmanın çok acı bir yanı var. esaretten beter hür olup ulaşamamak yanına. ellerinde hala öldürdüğün aşığın kanı var. kim, nasıl girdi, anlamış değilim kanına. sevdiğini söylemek şimdi mi ayıp oldu? doğduğundan bu yana sevmiyor mu adem oğlu? ben sana hala açım, sen ne ara doydun? hükmüne karşı, şiirden ince boynum! şiirden ince boynum, kılıçtan kalın. güzel bir sözün yanında kılıç tahta kalır. elçiler, gamsızlar ülkesine haber salın. geliyorum, yanıma ölüm, kılıç, kalkan alıp. cesaretimden değil, korkumdan. her şeyi ezberledim, sorgun var. zihnim cümle ezberinden yorgun da, hafızamda yerin fazlaca, denizde bol kumdan. bu keder niye mi? bu keder benden uzaktasın diyedir. bu kader diye mi? bu kader değilse, bu tüm olanlar niyedir? öylesine mi? sanmam. herşey öylesine olmaz, an var. ölesiye mi? yanmam. güneşle aramda, bir gölgelik dam var. beni koruyabilir mi? asla. seni içimde korur yıllar, kalbimde paslan. sevmektir hastalığı, kalbimdir hasta. kalbimin hastalığı, pastan. kirden, kirlilikten, yastan! birlikte yaşadığım bu ayyaştan! direnmeli doğar doğmaz, baştan! akıl doğar doğmaz başta! dil, doğar doğmaz yerinde, konuşur; ne konuştuğunu öğrenince. göz, doğduğunda seninle, dolar; büyüdüğünü görünce. hafızam bir kartalın göz bebeği. herşeyin altında sen arayan köstebeğim. aşk: karmaşık bir söz öbeği. zihnimi oku, sana karmaşıklık göstereyim. yine beni aşk başında yakaladın. beni bu halde yakalayan halime bakakalır. masumiyet bitti, yaktık ak yakaları! değiştik ve yapmıyoruz artık eski şakaları. hiçbirimiz eskisinden daha masum değiliz. geriye giden tek yanımız masumiyetimiz. hiçbirimiz dünya çıkmazında mahsur değiliz. bir çıkış bulmak olmalı tüm arzu ve niyetimiz. birbirimizi sevmeliyiz! bir dünyadayız ve buna değmeliyiz! birbirimizi sevmediğimiz, her zamana, bir zamanda dönmeliyiz. en büyük ilham inançtır, unutamazsın. yazmak hapşırmak gibidir geldi mi tutamazsın. hapsetsen de çığlıklarını duyarsın. bu gürültüde vicdanını uyutamazsın. gecenin sükunetini böler aniden, terk ediş üzerine söylenmiş maniler. kulağım işitmiyor karanlığı ahiren. karanlık seni bulamaz zahidem. ama sen karanlığı yere tükürebilirsin. sevdiğini bağır! kükre, bilinsin! çekilmez inan bu koca külfet ilimsiz. ağzından bir dua çıksın, bağrına bin insin. benim duam kabul oldu; yazdım. harfleri esirgemedim çünkü şiir kazdı. şiir gelecek yerden harf esirgenmez, bini geçik cümle, binlerce kelime az mı? dönmen için değil, görmen için. güneş bizim için varsa gölge niçin? gel gör içimdeki gölden içip; ölümsüzlük ne demektir gölgen için
3 notes
·
View notes
Text
Yeni bir gönderi var Burs Veren Kurumlar ve Vakıflar
New Post has been published on https://krediburs.com/istanbul-beyoglunda-burs-veren-kurumlar-2019-guncel-liste.html
İstanbul Beyoğlu’nda Burs Veren Kurumlar-2019 Güncel Liste
İstanbul Beyoğlu’nda burs veren kurumları inceleyeceğimiz bu yazımızda, İstanbul Beyoğlu’nda il ve ilçelerinde Burs veren vakıf ve kurumlara değineceğiz.
1-Burslara Kimler Başvurabilir?
Ortaokul, Lise, Üniversite ve yüksek öğretimde eğitim gören, Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı, eğitim hayatında başarılı ve yüz kızartıcı suçları bulunmayan maddi desteğe ihtiyacı olan, her birey başvuru yapabilir.
Birçok kişi İstanbul Beyoğlu’nda üniversite öğrencilerine burs veren kurumları şu günlerde araştırma içerisine Girmiştir. Bizde sizler için İstanbul Beyoğlu’nda öğrenci burslarını araştırarak İstanbul Beyoğlu’nda burs veren vakıfları aşağıda tablo halinde yer verdik. Öncelikle belirtmekte de fayda var,
Bunlardan birinci husus bazı burs veren vakıflar; üniversite öğrencilerine burs ya da lise öğrencilerine burs olarak ayrı kontenjanlar açmaktadır.
İkinci husus olarak her vakıf bir ya da iki dönem olarak burs başvuruları açmakta sadece bu dönemlerde burs başvurularını kabul etmektedir. Başvuru tarihlerini geçirmezseniz burs alma şansınız artacaktır.
Üçüncü olarak, başarı durumunuzu gösteren Transkript dökümü isteyebilirler. Eğer trankript notlarınız iyi ve zayıf dersiniz yoksa burs başvurularını değerlendirirken üst sıralarda olacaksınız.
Dördüncü husus ise ihtiyaç sahiplerini belirlemek için ailenizin Bordo Dökümünü isteyebilirler. Eğer ailenizin gelir durumu iyi ise başvuran adaylar arasında son sıralarda yer alabilirsiniz. Bu gibi pek çok önemli noktalar vardır.
2-Burs Başvuru Şartları
I- TC Vatandaşı olmak,
II- Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı birey olmak.
III- Maddi durumu iyi olmayıp, desteğe ihtiyaç duymak ve herhangi bir kurum yada kuruluştan ücret ve maaş almıyor olmak.
IV- Başarı Koşulları:
– Ara sınıflar için başarısız dersi olmamak ve genel net ortalaması 4 üzerinden en az iki buçuk (Yüz üzerinden not verilen üniversitelerde en az altmış) olup bir üst sınıfa geçiş hakkını kazanmış olmak (Not ortalaması uygun olsa bile üçten fazla başarısız dersi olanlar başvuru yapamaz).
– Yüksek öğrenime yeni kayıt yaptıranlar için, fakülte veya yüksek okula giriş puan sırasına göre önde olmak. krediburs.com
V- Karakteri ve milli duyguları bakımından sağlam ve güvenilir olmak.
Zorlu bir eğitim öğretim yılı daha başlamak üzere. Şimdiden burs veren vakıfları araştırarak önümüzdeki eğitim öğretim döneminde bursiyer olabilirsiniz. Birden fazla kuruma başvuru yapabilirsiniz. Bu size kalmış bir durumdur. Sonuçta hangi kurum veya vakıftan burs alacağınızın garantisi yok.
Aşağıda yer alan listelerdeki kurum ve vakıfları ziyaret ederek burs başvuru forumunu doldurmanız burs başvurusu için yeterli olacaktır.
Aşağıda yer alan Burs Veren Vakıfların listesi; https://www.vgm.gov.tr/vakiflar/sayfalar/burs-veren-vak%c4%b1flar.Aspx URL adresi üzerinden alınmıştır. Bir yanlışlık olduğunu düşünüyorsanız Vakıflar Genel Müdürlüğü ile iletişime geçebilir ve [email protected] Adresine mail atarak bildirebilirsiniz.
Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü sayfasında yer alan 3000+ vakıf bulunduğundan tet tek kontrol etme şansımız olmamıştır. Aralarında FETO-PYD terör örgütüne ait olan vakıflar olabilir. Gördüğünüz yasaklı vakıfları da bu mail adresinden bize bildirirseniz listemizden kaldırmamıza yardımcı olursunuz.
3-İstanbul Beyoğlu’nda Geri Ödemesiz Karşılıksız Burs Veren Kurumlar! Güncel Liste 2019İ
Vakıf AdıAdresiİl İlçeABDÜLKADİR ERİŞ EĞİTİM VE SOSYAL YARDIM VAKFIKOCATEPE MH. CUMHURİYET CD.CEYLAN APT. NO: 13 / 4 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUALEVİ BEKTAŞİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFISÜTLÜCE İMRAHOR CD. DUTLUK SK. NO: 1 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUALİYE ŞEVKET POZCU EĞİTİM ÖĞRETİM VAKFIKOCATEPE CUMHURİYET CAD. NO: 29 / 21 34437 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUALUCRA KALKINMA VE EĞİTİM VAKFIPİYALEPAŞA FATİH SULTAN CD. KUZEY SK. NO: 19 / 3 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUAMARA ÖZGÜR YAŞAM VAKFI(ÖYAV)ASMALIMESCİT ŞEHBENDER NO: 18 / 3 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUARAPCAMİİ KÜLTÜR EĞİTİM VAKFI (AK-EV)ARAPCAMİİ TERSANE CAD. HOCA HANIM SK. NO: 4 / A 34421 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUATANASOF YARDIMLAŞMA VAKFISUSAM SOKAĞI CİHANGİR NO: 8 / 12 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUATATÜRK VAKFIKATİP MUSTAFA ÇELEBİ İSTİKLAL CAD. NO: 75 / 3 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUATTİLA İLHAN BİLİM SANAT VE KÜLTÜR VAKFIKATİP MUSTAFA ÇELEBİ MAHALLESİ SIRASELVİLER CADDESİ BİLLURCU SOKAK NO: 26 / 3 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUAVUSTURYA LİSELİLER VAKFITOMTOM YENİÇARŞI CADDESİ NO: 32 / 4 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUAYŞE VE ERCÜMEND KALMIK VAKFIGÜMÜŞSUYU SARAY ARKASI NO: 35 / 37 34437 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBADEMLİK CAMİ İLİM VE HİZMET VAKFISÜTLÜCE TALİPPAŞA NO: 23 34445 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBALKAYA KÖYÜ ŞEYH HASAN SEYYİD EL KIRZİ HAZRETLERİ KÜLTÜR EĞİTİM VE KALKINMA VAKFI (HAS-VAK)BEREKETZADE BÜYÜK HENDEK CAD.SELÇUK İŞ MERKEZİ KAT,4 NO.55-60 BEYOĞLU İSTANBUL NO: 55 / 60 34470 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBESNİ EĞİTİM VAKFIMECİDİYEKÖY MAH. ESKİ OSMANLI SOKAK ŞAHİN APARTIMANI NO: 3 / 4 ŞİŞLİ /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBEYAZ HAREKET VAKFISÜTLÜCE TALİPPAŞA ARKASI SOKAK BADEMLİK NO: 18 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBEYOĞLU ANADOLU LİSESİ (TÜRK-İNGİLİZ KIZ LİSESİ) VAKFIASMALIMESCİT MAH. ASMALIMESCİT SOKAK ŞAHİN HAN NO: 35 / 201 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBİKEM B. ÖZSUNAY GRAFİK TASARIM SANATI VAKFIŞAHKULU İSTİKLAL CADDESİ NO: 245 / 7 34421 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBİLGİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFIDOLAPDERE HACIAHMET MAH. HÜSAMETTİN SK. NO: 20 34440 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUBİZİM LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR VAKFISÜTLÜCE MAH KARAAĞAÇ CAD. NO: 19 / 1 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUCEMAL PEKİN VAKFITOMTOM BOĞAZKESEN NO: 73 / 1 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI (ÇEV)TAKSİM KOCATEPE MH. FERİDİYE CD. NO: 53 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUÇAYELİ VAKFITOPHANE KEMANKEŞ KARA MUSTAFA PAŞA HAMAM SOKAK NO: 2 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUÇELİK KAVRAM EĞİTİM VAKFI– – GÜMÜŞSUYU İNÖNÜ NO: 2 / 6 – BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUEDİRNE LİSESİ EĞİTİM VAKFITAKSİM ÖMER AVNİ DÜMEN SOK. NO: 5 / 6 34437 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUEĞİTİM KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA VAKFIGÜMÜŞSUYU MAH. ASKER OCAĞI CAD. NO: 15 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUERZURUM PAZARYOLU EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFIKULAKSIZ MAHL HASKÖY CADDESİ KABRİSTAN SOKAK NO: 67 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUFORTÜNE VE İZAK PİNHAS EĞİTİM KÜLTÜR VE SOSYAL YARDIMLAŞMA VAKFIYEMENİCİ SK. NO:23 TÜNEL BEYOĞLU İSTANBUL NO: 23 34430 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUGALATASARAY EĞİTİM VAKFIASMALI MESCİT MEŞRUTİYET CADDESİ NO: 47 34443 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUGELECEK KÜLTÜRÜ VE SANATI VAKFIARAP CAMİ PERŞEMBE PAZARI CADDESİ, BEREKETOĞLU HAN NO: 15 / 13 34420 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUGÖNÜLBAĞI İLİM KÜLTÜR VE HİZMET VAKFITOPHANE TOMTOM MAH. CAMCI FEVZİ SK. NO: 10 34100 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİLETİŞİM GÖNÜLLÜLERİ VE GÖREVLİLERİ VAKFI (GÖREV VAKFI)KULOĞLU İSTİKLAL CADDESİ GAZETECİ EROL DERNEK SOK NO: 5 / 3 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİNSAN KAYNAĞINI GELİŞTİRME VAKFITOMTOM MAH. YENİÇARŞI CADDESİ NO: 34 / 4 34425 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSMAİL BEŞİKCİ VAKFIKULOĞLU İSTİKLAL CAD. AYHAN IŞIK SOK. NO: 21 / 3 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL ATATÜRK LİSESİ MEZUNLARI VAKFICİHANGİR MAH. SIRASELVİLER CAD. AYDAN APT. NO: 149/151 / 17 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL ÇOCUKLARI VAKFITEPEBAŞI ÇATMA MESCİT AKARCA NO: 33 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL DOSTLUK VAKFISÜTLÜCE KARAAĞAÇ NO: 116 / 1 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL ENDERUN EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (ENDERUN VAKFI)KOCATEPE MAH. ŞEHİT MUHTAR CAD. NO: 11 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL ERKEK LİSELİLER DAYANIŞMA VAKFITOMTOM YENİÇARŞI CAD. NO: 32 / 5 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL ERKEK LİSELİLER EĞİTİM VAKFITOMTOM YENİÇARŞI CAD. NO: 32 / 5 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL SANAYİ ODASI VAKFI (İSOV)ASMALI MESCİT İSTİKLAL CADDESİ NO: 142 / 16 34430 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİSTANBUL SÜRYANİ KATOLİK VAKFITAKSİM AYAZPAŞA SARAY ARKASI SOK. NO: 15 34437 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUİZZET BAYSAL VAKFIEMEKYEMEZ MAH. ABDUSSALAH SK.İZZET BAYSAL İŞ HANI KARAKÖY NO: 1 / 2 34421 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUKANSERE UMUT VAKFIASMALIMESCİT MAH. YEMENİCİ ABDÜLLATİF SOKAK NO: 11 / 3 34430 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUKİBAR EĞİTİM VE SOSYAL YARDIM VAKFITERSANE CAD.BAKIR SOKAK NO: 10 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUKUTLU BİLGİ VAKFIBAHARİYE CADDESİ NO: 51 / 5 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUKÜRT KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA VAKFI (KÜRT-KAV)ÇORBACI SK NO: 13 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUK12 EĞİTİM ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME VAKFI (K12 VAKFI)TOM TOM MAHALLESİ NURUZİYA SOKAK NO: 33 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUMALATYA EĞİTİM VAKFIEVLİYA ÇELEBİ MAH. REFİK SAYDAM CAD. HALİÇ APT. NO: 23 / 2 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUMASUMİYET VAKFIFİRUZAĞA ÇUKURCUMA CADDESİ DALGIÇ ÇIKMAZI NO: 2 / 2 34425 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUMUHİTTİN ENSARİ HAZRETLERİ VAKFIKASIMPAŞA BEDRETTİN AYNİ ALİ BABA NO: 13 34440 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUORHAN YAVUZ TEKNİK EĞİTİM VAKFIKILIÇALİPAŞA MECLİSİ MEBUSAN CAD. NO: 19 / 8 34427 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUORTAK YAŞAMI GELİŞTİRME VAKFI (OYGEV)ASMALI MESCİT GÖNÜL SOK. NO: 2 / B BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUÖZDERİCİ VAKFIGÜMÜŞSUYU İNÖNÜ CAD. DENİZ APT. NO.22 KAT 5 DAİRE 4 GÜMÜŞSUYU-BEYOĞLU/İSTANBUL NO: 22 / 4 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUPİR SEYYİD HASAN HÜSAMEDDİN UŞŞAKİ VAKFI– KASIMPAŞA HACIAHMET PİR HÜSAMEDDİN NO: 13 / 1 34050 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUPROF. BEDİİ VE PROF. FEYZİ FEYZİOĞLU KARDEŞLER VAKFIŞEHİT MUHTAR İSTİKLAL CADDESİ İMAM ADNAN SOKAK, ZİYABEY NO: 3 / 3 34435 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLURECEP SAMİ YAZICI VAKFIEMEKYEMEZ MAHALLESİ TERSANE CADDESİ DİLERHAN NO: 96 / 3 34420 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSARI SİYAH 65 DAYANIŞMA VE EĞİTİM VAKFITOMTOM YENİ ÇARŞI NO: 52 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSEDAT GÜREL-GÜZİN GÜREL SANAT VE BİLİM VAKFICİHANGİR NO: 20 / 22 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSEZER TANSUĞ SANAT VAKFIİSTİKLAL CD. ESKİÇİÇEKÇİ SK. NO: 37 / 4 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSİNAN ATİK HİZMET VAKFIŞAHKULU MAH. BÜYÜKHENDEK CAD. NO: 12 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSOSYAL MARKET VAKFIKÜÇÜK PİYALE MAH. YENİYOL ARA SOKAK NO: 3 / 1 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUSUNA VE İNAN KIRAÇ VAKFIASMALI MESCİD MEŞRUTİYET CADDESİ NO: 47 34443 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTAKSİM CAMİİ KÜLTÜR SANAT VAKFITAKSİM ŞEHİT MUHTAR MAH. TAKSİM CAD. NO: 4 / A BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTARİHİ MİRASI KORUMA VAKFIKARAKÖY ARAPCAMİ BANKALAR CADDESİ YANIKKAPI SOKAK SUMA HAN NO: 7 / 8 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRK SATRANÇ EĞİTİM VE GELİŞTİRME VAKFITAKSİM SIRASELVİLER CAD.HOCAZADE SOK. NO: 22 / A 34445 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRK SİNEMA VAKFI (TÜRSAV)İSTİKLAL CD.GAZETECİ EROL DERNEK SK. NO: 8 / 4 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME VAKFI (TÜRKÇAĞ)EVLİYA ÇELEBİ ŞİMAL SOK. NO: 10 3400 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE DENİZCİLİK VAKFITOPHANE KARAMUSTAFAPAŞA MAH. RIHTIM CAD.DENİZCİLER SK.DENİZCİLER MERKEZİ NO: 5 / 3 34425 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE FUTBOL VAKFIÇATMA MESCİT MAHALLESİ, TEPEBAŞI CADDESİ, SPOR TESİSLERİ NO: 11 34440 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE SİNEMA VE AUDIOVISUEL KÜLTÜR VAKFIKULOĞLU GAZETECİ EROL DERNEK NO: 11 / 2 34433 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE TAKSİCİLER SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA KÜLTÜR HİZMET VAKFI (TÜRKİYE TAKSİCİLER VAKFI)FETİHTEPE MAH.CAMİ SOK NO:8 KAT:2 DAİRE:2 BEYOĞLU/İSTANBUL 00000 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUTÜRKİYE ÜÇÜNCÜ SEKTÖR VAKFI (TÜSEV)MÜEYYETZADE BANKALAR CADDESİ NO: 2 / 5 34420 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUULUSLARARASI TEKNOLOJİK EKONOMİK VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI (UTESAV)SÜTLÜCE SÜTLÜCE İMRAHOR CADDESİ NO: 28 34445 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUÜNYELİLER SAĞLIK EĞİTİM KÜLTÜR SANAT YARDIMLAŞMA VE DOSTLUK VAKFIEVLİYA ÇELEBİ MAH. MEŞRUTİYET CAD. NO: 88 / 2 3400 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUVAKIFLAR YÜKSEK TAHSİL KIZ YURDUNDAN YETİŞENLER EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (VATEV)ASMALİMESCİT İSTİKLAL CAD NO: 166 34430 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLUYARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFIBEREKETZADE MAH GALATA KULESİ SOK NO: 30 / 1 34421 BEYOĞLU /İSTANBULİSTANBUL / BEYOĞLU
4-Burs Başvurusunda İstenen Belgeler
İstanbul Beyoğlu’nda karşılıksız burs veren vakıflar ve kurumlar genellikle her kurum/vakıf kendi sitesi üzerinde “Burs başvuru formu” yayınlamaktadır. Burs başvurularında istenilen belgeler genel olarak şunlardır.
Başvuru formu
Nüfus cüzdanı fotokopisi.
Ayrıca nüfus müdürlüğün veya muhtarlıktan alınmış vukuatlı nüfus dökümü.
Ayrıca aile adresini gösterir ikametgah belgesi.
Eğitim öğretim kurumundan alınmış onaylı öğrenci belgesi.
Öğrenci adına açılmış bankamatik hesabını gösteren hesap cüzdanı fotokopisi.
Ailenin finansal durumunu gösteren belgeler (Maaş bordrosu, serbest çalışanlar için gelir vergisi beyannamesinin fotokopisi, emekliler için aylık maaşı gösterir banka extresi veya hesap cüzdanı fotokopisi, geliri olmayanlar için Sosyal Güvenlik Kurumundan anne ve baba adına kayıt olmadığına dair belge)…
Ara sınıflarda öğrenim gören öğrenciler: Öğrenim süresince aldıkları dersleri, notları, genel not ortalamasını gösteren öğretim kurumundan onaylı not dökümü belgesini (transkript).
Yüksek öğrenime yeni kayıt yaptıranlar; LYS ve ÖSYS Sonuç Belgelerinin örneğini..
Gibi belgeler istenmektedir. Bunun nedeni burs verirken değerlendirme kriterlerine göre sıralama yapmak için kullanılmaktadır. Peki burs verirken ihtiyaç sahipleri neye göre belirleniyor derseniz aşağıda detaylı bilgi bulabilirsiniz.
5-Burs Verilecek Kişilerin Seçimi
İstanbul Beyoğlu’nda burs alacağınız kurum tarafından bir komisyon kurulacaktır. Bu burs komisyonu bursiyerler arasından yukarıda belirtilen şartları taşıyan kişileri seçip belirli kriter (maddi olanak,başarı) ile sıralama yaparak asıl ve yedek üye belirlenecektir. Kazanan asıl ve yedek üyeler kurumun sitesinde ilan edilecek ve süreç ona göre devam edecektir. Eğer asıl üye eksik evrak vs tamamlamaz veya süreyi geçirirse sıra yedek üyelerden devam edecektir.
6-Burslar Ne Zaman Ödenmeye Başlanır?
İstanbul Beyoğlu’nda burs veren şirketler ve kurumlar, burs komisyonunun sonuçları ilanından sonra, gerekli belgeleri tamamlaması için 1 aylık süre tanınır. Bu süreçte eksiklerini gideren adaylara en geç bir ay içinde (kurumdan kuruma değişiklik göstermektedir) ödeme yapmaya başlanır. Vakıflar ve şirketler 9 ay boyunca burs vermeye devam etmektedir. Yaz tatilinde burs verilmemektedir.
7-Burs Ne Zaman Kesilir
Her şirket ve vakıf-kurum kendi belirlediği dönem kadar vermektedir. Bazı şirketler 12 ay bazıları ise 9 ay olarak burs ilanında belirtir. Genellikle 9 ay süre ile burs vermekte olup burslar 9 ayın hitamı olan Haziran-Temmuz ayında kesilmektedir.
8-Sonuç
İstanbul Beyoğlu’nda burs veren vakıflar dernekler yukarıda listelenmiştir. Bunun haricinde ikametiniz olan yer veya okuduğunuz yerde burs veren vakıflara da başvuru yapmanız burs alma ihtimalini de güçlendirecektir. Burs başvuru yaparken bunu dikkate almalısınız.
#İstanbul Beyoğlu'nda burs#İstanbul Beyoğlu'nda burs veren kurumlar#İstanbul Beyoğlu'nda burs veren vakıflar
0 notes
Text
Gezi'de neden gaza geldik?
Murat Batmankaya, Küçülteç isimli kitabında, 'musibet' ve 'manipülasyon' arasındaki nüansa dair önemli birşey söyler: "Doğal afette insan ne olup bittiğini bilir; neyin yıkılıp gittiğini, zararları gidermek için nerede, nasıl harekete geçeceğini bilir. Ama bir spekülasyonda kimse ne olup bittiğini kestiremez. Kimse kalkıp da bu işin nedeni kömürdür diyemez; paradır, demir sıkıntısıdır, zahiredir, pamuktur ya da petroldür diyemez. Bu yüzden de kimse felaketin kaynağına el uzatamaz, çünkü kaynak sadece tek bir kişice bilinmektedir; o da kargaşalıkta çıkarını bulmak için sırrını asla açığa vurmayacaktır." Bu satırları önemserim. Çünkü diğer bir açıdan Aleyhissalatuvesselamın 'fitne zamanı oturanın ayakta durandan, yürüyenin koşandan, duranın yürüyenden daha hayırlı olduğunu' ifade buyurduğu hadis-i şerifin de bir hakikatini gösterir. Aynen. Fitne zamanı oturan ayakta durandan hayırlıdır. Çünkü eylemin yöneleceği hedef, tıpkı yukarıda Murat Batmankaya'nın söylediği şekilde, belli değildir. Hedefsiz eylemlerin ise sonuçları, en az kötü niyetli eylemlerinki kadar, kötü olabilir. Çünkü kargaşanın devam etmesine onlar yardımcı olurlar. "Gezi'nin ilk üç günü" diye meşhur bir tabir vardır. Belki sizin de malumunuzdur. Yıllar önce Taksim'de meydana gelen olayların net fotoğrafının çekilemediği, bir derece onlara masumiyet atfedildiği, hatta dindarların veya dine hürmetkârların da kısmen bu eylemleri desteklediği bir dönemi ifade eder. Açıklıkla söyleyebilirim: Ben de bu ilk üç günün 'kapılanlar'ındanım. Bizzat gidip Gezi anarşisine destek vermedim elbette. Ama bültenleri okurken ve sosyalmedyada olayları değerlendirirken bu eylemi 'masum bir hak arayışı' olarak düşünmüştüm. Uzadıkça ayılmamız hızlandı. O ayrı. Fakat ilk günlerde benim gibi birçokları daha bu 'iktidar değiştirme hamlesi'nin iyi niyetine ihtimal verdi. Yazılıp-çizilenlerden etkilendi. Hatta bir ölçüde katkı yaptı. Ben şimdi geriye dönüp baktığımda bu etkilenişimi bir kusur olarak tayin ediyor ve sebepleri üzerine çokça düşünüyorum. Neden? Elbette öncelikle tekrarını yaşamamak için. Zira bu yollu bir anarşi potansiyelinin Gezi'yle başlayıp tükendiğini düşünmüyorum. Evveli de var. Sonrası da olacak. Hatta farklı sûretlerle yeniden ortaya çıkma ihtimali de mümkün. Duygularımızla muhatap olduğumuz her hâdisede kolaylıkla manipüle edilebiliyoruz. Tamam. Ama hepsinden önce, bir yerde kantarın topuzunu fena kaçırdık, ondan dolayı toparlanmak zor oluyor. Peki, arkadaşım, cevap arayalım: Neresi orası? Bence şurası: Biz, bir şekilde, belki biraz da 28 Şubat sürecinde yaşadığımız sarsıntının acısıyla yılana sarılmaya alıştık. O kadar savunulmaya ihtiyaç duyuyorduk ki o sıralar, tarafımızı tutan veya tarafımızda konuşan seküler isimler olduğunda, özellikle de onlara, birer kurtarıcıymış gibi yapışıyorduk. Söylemlerini hemen benimsiyor ve içselleştiriyorduk. Liberalizmin, Kemalist solculuğa nazaran daha bir şefkatle yanağımızı sıkması, bizim de durduğumuz yerden ayağımızı kaldırıp onlara yaklaşmamızı sağladı. İçimizde taşlar oynadı. Baki kalması gereken garp husumeti yerini "Hepimiz kardeşiz!" türküsüne bıraktı. AB kurtuluşumuz gibi göründü. Bunu sadece ben-sen-o değil İslamcı aydınların birçoğu yazıp-çizmeye başladılar. İşte o zaman bir karışıklık oldu. Ve biz, bu yanlış muhabbetten ötürü, 'manipüle edilebilir' hale geldik. Her üçlü çektirmeleriyle tribünlerimiz dalgalanmaya başladı. Yaşananlar bir açıdan izzetin yitimiydi. Kendi ayaklarımız üzerinde durmuyorduk. Kendi kaynaklarımız üzerinde de değildik. Avrupalı herhangi bir aydından alıntı yapmak, gündelik yaşamı onlar eşliğinde yorumlamak, hassaten Yeni Türkiye'yi bu tanımlar üzerine inşa etmek kolay bir zafer gibi göründü. Kimse kimsenin kuyruğuna basmayacaktı. Kimse kimsenin canını yakmayacaktı. O zamanlar geçmişti. Şimdi herkes aynı şeyi istiyordu. Aynı zemin üzerinde buluşabiliyordu. Görece çoğunluğumuzun oy verdiği AK Parti'ye seküler hangi isim destek çıksa, dahil olsa, katkı verse havalara uçuyorduk. Ben-sen ayrımı azalmıştı. Veee.... Gezi'nin sabahında uyandık. Yok, hemen sabahında uyanmadık, üçüncü gününden sonra uyandık. Hemen sabahında uyananlar evvelden beri diğerleriyle çokta içli-dışlı olmayanlardı. Garp husumetini unutmayanlardı. Onlar hemen uyandılar. Biz arkalarından geldik. Açık ifade etmek gerek: Bizi körebe okumalarımız yanılttı. Metinlerini okuyarak insanları onlardan ibaret düşündük. Hüsnüzan ettik. Öyle olmadıklarını da Gezi'yle birlikte sert bir şekilde öğrendik. O kadar da bize tahammülleri yoktu. O kadar bizi içselleştirmemişlerdi. Yalnızca birazcık süre vermişlerdi. O kadar. Zamanın dolduğunu düşündüklerinde yeniden herşeyin el değiştirmesini istiyorlardı. Gezi'de bu taleplerini dile getirdiler. Sertleştiler. Sertleştiler. Sokaklarda insanları taciz ettiler. Duvarlara hakaretler yazdılar. Kaldırım taşları söktüler. Tencede-tava çaldılar. O zaman biz ellerimiz kulaklarımıza kapadık ve içimizden dedik: "Vay be! Ne tufaya düşdük ama! Meğer yaptığımız hüsnüzan değil aptallıkmış." O mini eteklilerle başörtülüler beraber fotoğraf çektirmeler. "Hepimiz aynıyız!" tebessümleri. Soluverdi hepsi birkaç gecede. Üzüldük. Önce üzüldük. Sonra şükrettik. Çünkü ayılmak ne kadar sert de olsa şükredilesidir. Ben şimdi bütün bu süreci bir ayet-i kerimenin penceresinden seyrediyorum. Hani Âl-i İmran sûresinin 72. incisinde buyruluyor: "Ehl-i kitaptan bir grup şöyle dedi: Mü'minlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler." Evet. Yaşanan tam anlamıyla buydu. Bir süre onlar da bizim iman ettiğimiz şeylere iman eder göründüler. Zira sevgimize ihtiyaçları vardı. Kalabalığımıza ihtiyaçları vardı. Bölünmemiz gerekiyordu. Sonra, kendilerince 'akşam' olduğunu düşündükleri vakitte, inkâra başladılar. Ve bizi gazladılar. Hani onlar bizim canımız-ciğerimizdi? Hani mücadelemiz ortaktı? Hani hepimiz kardeştik? O zaman başlattıkları kavgada bizim de bir yerimiz vardı. Olmalıydı. Koşmalıydık. Koşan da oldu koşmayan da. Geldi-geçti. Ancak yaşananları izleyerek iki şeyin önemi anladım ben. Mürşidimden öğrendiğim iki şeyin. Daha doğru bir ifadeyle şöyle denmeli sanki: Mürşidimden duyduğum iki şeyi ben ancak Gezi'yi yaşayarak tam anlamıyla idrak edebildim. Birincisi: İşte, yukarıda zikrettiğim, garp husumetinin baki kalması meselesi. Çünkü bu husumetin öğrettiği temkin ayakta olmadığı sürece aldatılma kaçınılmaz oluyordu. İkincisi: Müsbet Hareket'in kıymeti. Evet. Müsbet Hareket bir kalıp olarak fiilerimizin etrafını sarmadıkça eylemlerimizin 'kullanışlı' hale gelmesinin de önüne geçilemiyor. Müsbet bir duruş menfi bir yürüşten daha hayırlı neticeler verebiliyor fitne zamanlarında... Yeniden Gezi konuşulmaya başlamışken 'Ben de içimi şöyle bir dökeyim' dedim. Zira insanı en çok itiraf edemediği hatalar zehirliyor. Eğer dürüstçe kustuysam ondan kurtuldum.
0 notes
Text
asena keskinci in masumiyet (e01-03) // by clicking on the source link you will find #117 gifs. all of the gifs were made by me, so do not claim them as your own or edit in any way without my permission. please, like or reblog if you find them helpful or use them.
content/trigger warnings: none
#asena keskinci#asena keskinci gif hunt#asena keskinci gif pack#masumiyet#gif hunt#gif pack#ak masumiyet#turkishfcs#turkish edit#turkish fc#fave fcs#supportcontentcreators#thegifpackreblogs#gifsociety#fcxdirectory#*
79 notes
·
View notes
Text
Ezilenler Edebiyatı
Son yıllarda ezilenlerin dilinden konuşarak romantizm yapan ve toplumun belli bir kısmı tarafından sahiplenilerek eserler veren bir alt kültür edebiyatı baş gösterdi. Uzun bir süre sesine ses bulamamış milyonlar da biraz da olsa kendilerini anlayan, onları yazan insanları görünce sorgusuz sualsiz biat etme yoluna gittiler. Bir şeyi çok sevmenin hep destekçisi oldum. Bence çok sevmek başlı başına takdir edilecek bir şey. Lakin çok severken objektif olma yetisini kaybetmek, kültürel ve toplumsal erozyona sebep olabilir. Şöyle ki...
Sevilen romanları ve fenomen olmuş Behzat Ç’siyle bu güruhun başını çeken isimlerden biri Emrah Serbes. Hepimizin bildiği trajik olayın baş kahramanı. “Kınadığını yaşarsın” düsturuna körü körüne inanan biri olarak dikkatli konuşmak istiyorum. Kazalar, dikkatsizlik, anlık hatalar herkesin başına gelebilir ama kör kütük sarhoş olup, bir de üstüne hız yapıp bir aileyi yer yüzünden silmek ve olayın sonrasında 112′yi bile aramadan “Bu işten en az zararla nasıl çıkarım?”ı hesaplamak apayrı bir şey. Zaten içkili direksiyon başına geçen herkes cinayete davetiye çıkarıyor, bu Serbes’e özel bir durum değil. Hiçbir anında iyi niyet barındırmayan bu olay toplumu otuz beşe böldü.
1- Vay pislik’çiler
2- Büyük konuşma, başına gelebilir’ciler
3- Tamam, linç etmeyin. Adam itiraf etmiş işte, daha ne uzatıyorsunuz’cular
4- Olay çözülmeden suçlamayın diyen hayranlar
Öncelikle, adama hakaret etmek istemiyorum. Cidden eminim onun cephesinde de haklılık içeren bazı anlar vardır. Belki ağır depresyondaydı. Alkolizm o depresyonu susturma çözümüydü. Alkollü olduğu için karar mekanizması çalışmadı ve araba sürmemesi gerektiğini göz ardı etti.......
Ama büyük resme baktığınızda depresyonunuzun en masum haliyle sadece ama sadece sizi tüketmesi gerekir. Başka insanların sizin hatalarınızın bedelini ödememesi gerekiyor. Ben hayatım boyunca yaya oldum. Benzin parasından çok para döktüm belki yollarda. Üstelik 10 küsür yıldır ehliyetim de var. Araba alacak birikimim de oldu ama almadım hiç. Düşünmedim. Çünkü dalma huyum var ve bu özelliği yüzünden dostları tarafından dalgıç olarak anılan biri olarak kötü olaylara sebebiyet olabilirim diyerek hiç istemedim. Hatta ehliyetinin süresi dolduğu için arabasında çevirmeye yakalanan arkadaşım “Ehliyeti olan var mı? Geçsenize yerime” dediğinde bile geçmedim ön tarafa. Sorumluluk biraz da sizin başka insanların hayatlarına verdiğiniz değerle ölçülür. Bu masum bir “başımıza gelebilir” olayından ziyade, “bile bile lades” şımarıklığı dostlar. Bunu kabul edelim. Kaç sezon Behzat Ç izlediğinizin veya Serbes’in kitaplarına ne kadar para döktüğünüzün bu öyküdeki doğru yanlışı değiştiremeyeceğini kabul edelim. “Geç gelen” itirafın bile masumiyetinin konuşulduğu bir toplumsal davada bu kadar örnek alınabilecek şey varken elbette konuşulacaktır, neden susulsun? Bu veya bu tarz konular ne kadar konuşulursa yanlışlarının ifşa olması o kadar sağlanacak, yasada bu konuyla ilgili bir açık varsa gündem oluşacak ve belki düzeltilecek, insanların alkollü araba kullanmaya karşı ufak da olsa bir imtinası olacak, ünlü insanların bazı büyük hataları icra ederken iki kez düşünmesi ve bir şeyleri örtbas ederken korkuları olacak. TABİ Kİ konuşalacak. Siz kimsiniz ki insanları susturmaya çalışıyorsunuz? Bir edebiyatçıya sevginiz, yanlış giden şeyleri doğru hale getirmek isteğinizin önüne mi geçiyor gerçekten de? Nasıl insanlarsınız? Dünyanın en küçük empati yolculuğunu yapalım: “Bu olayda ölen senin ailen olsaydı, Emrah’ı savunabilir miydin yoksa en ilkel duygu olan intikamla hareket etmeye mi çalışırdın?” Bu felaket onun yazarlığını kötü yapmayacağı gibi, onun yazarlığını sevmeniz de bu olayı daha masum hale getirmez.
Ben de Woody Allen’a kendimi bildim bileli öldüm bittim ama karısını üvey kızıyla boynuzlamasındaki ahlaksızlığı da inkar etmedim. Yılmaz Güney’e hasta oldum hep ama onu hapse ve sonrasında sürgüne yollayan suçun bir düşünce suçu değil de bir adi suç olan cinayet olduğunu ve onun da sözlü tahrik olsa bile katil olduğunu kabul ettim. Polanski’nin filmlerini çok severim ama sübyancı olduğunu hep söylerim. Bill Cosby en büyük şokumdur, onu hep sevmişimdir ama neredeyse taciz/tecavüz iddiası olmayan amerikalı kadın olmamasından sonra işini ve şahsiyetini ayırmışımdır. Bir sanatçıyı sevmeniz onun ahlaki ve cezai suçlarından mesul olmamasını gerektirmez.
Tabi ki olayın kanıtları en düzgün şekilde incelenip eğer günahı alınıyorsa ortaya çıkarılacaktır ama bugüne kadar basına yansıyan deliller gerçekse çok acı bir tabloyla karşı karşıyayız demektir.
Bir diğer örnek aynı romantik alt kültürün bayıldığı bir diğer yazar olan Burak Aksak. Kendisinden Leyla ile Mecnun çıkar çıkmaz, arkadaşım Melis’in “Dün bi dizi izledim, ak sakallı dede Mecnun’a geliyor beraber çay içiyorlar falan. Komikti ya.” demesiyle haberdar olmuştum. Absürd dili, ilk sezonu beni eğlendirip yer yer güldürse de sonradan çok ayağa düşmesi ve ilk sezonu aratması sebebiyle bırakmıştım. Şahane bir oyuncu kadrosu olduğu hala su götürmez bir gerçek. Dün de Emrah Serbes’in ardına bu özgün işi yapan genç senarist Burak Aksak ile ilgili bir skandal patladı. https://www.evrensel.net/haber/334417/burak-aksak-kadin-stajyere-saldirdi-iddiasi
Eğer doğruysa sahibi olduğu yayın evinde yasal olarak suç olduğu halde sigortasız çalıştırdığı stajyeri künyede yazılmak isteyince küfür ve fiziksel şiddetle kovulduğu yönünde olan bu ayrıntılı iddia hemen gündemde yer tuttu. Gerçekse bu konuyla ilgili ters giden çok şeyi bünyesinde barındıran bir skandal daha. Sigortasız insan çalıştırmak, telif haklarını hiçe saymak, küfür ve fiziki şiddet. Bu alt kültürün, “yenildik ama ezilmedik bir çay içelim hayat böyle”ci insanlarının insan harcamak konusunda bu kadar tereddütsüz olması ne acı.
Benim de hakkında hukuki süreç yaşıyor olduğum için isim ve ayrıntı veremeyeceğim bir bela geçti başımdan. Duruşmalarım devam ediyor lakin sözleşme vaadiyle oyalanırken senaryomun/fikrimin isteyerek ya da istemeyerek bir şekilde büyük bir firmaya çaldırıldığı bir olay yaşadım ve fikri hırsızlığın ne olduğunu çok iyi bilirim. Telif Hakkı sizin yazıp çizdiğiniz her şeyi sizin için koruyan bir haktır ve şakaya gelmez. Zaten iddialar doğruysa kişilerin bilgisayar ve telefon kayıtlarından izi çok kolaylıkla sürülüyor lakin birinin emeğini harcamak bu kadar kolay olmamalı. Bu olay genelinde konuşmuyorum, belki de dikkat çekmek isteyen bir gencin karalama kampanyasıdır belki her kelimesi doğru kalp kıran bir tecrübedir. Lakin bir gerçek var ki o da: Türkiye’de bu iş böyle. Doğruysa şaşırmayacağımı biliyorum. Genç arkadaşları haklarını savundukları ve tiranlığa boyun eğmedikleri için ayrıca tebrik ediyorum. Umarım parasız adam çalıştıran, fikir işçisinin garantisi, övündüğü tek şey olan isim yazma hakkını çiğneyip atan, hakkını aradığında da senin ondaki forsa sahip olmaman sebebiyle kenara kolayca itip üzerine 5 dakika bile düşnmeyen zihniyeti el birliğiyle öldürrüz. Bu konu da keza diğer konu gibi konuşuldukça toplumda değişiklik yaratacak bir konu. Elbette cinayete sebep olmak gibi adi bir suç değil ama genç bir insanın inancını çalmak da bir hayli ağır bir suç, atlamayalım.
Aynı güruhtan ve şahsen yönetmenliğini beyanlarından çok daha başarılı bulduğum sinema insanı Ünlü de geçtiğimiz aylarda Recep İvedik’in İnek Şaban’dan çok daha halktan bir karakter olduğunu belirtmişti. Halkı tanıdığını ve filmlerindeki duygunun yaşadığını düşünsem de son zamanlarda duyduğum en yanlış demeç olan bu demeci şöyle özetleyeyim.
Kemal Sunal’ın sinemada eşi benzeri olmayan bir başarıya imza atarak ölümsüzleştirdiği İnek Şaban karakteri bir zamanlar Türkiye’de iyi olan her şeyi simgeliyor. İyilik, art niyetsizlik, masumiyet, yardımseverlik, kötülüğe iyilikle karşılık vermek, hakkında ne kadar kötü planlar yapılırsa yapılsın iyi niyetiyle efsunluymuşçasına hep dört ayağı üzerine düşmek. O yüzden özellikle 70′lerin ikinci yarısı ve 80′lerde yaptığı Şaban filmlerinde genellikle Ali Şen ya da Şener Şen’in canlandırdığı uyanık karakterlerin simgelediği ve hep Türkiye’nin çirkin alışkanlıklarını, onların iyilikle nasıl yenildiğini göstermiştir. Adeta ideali temsil etmiştir. Her kesimden insanı küfürsüz ve osuruksuz güldürmüştür. En büyük küfür Eşşolu Eşek olan çocuksu bir saflığa sahip bir insandan bahsediyoruz. Şaban’ın her serüveni adeta Faşo Ağa’ya başkaldıran proleterya şovalyeliğidir. Bunun hakkını kimse yiyemez, basit bir fikir olarak belirtiyorsa bile haklarında varılabilecek en saf ve doğru çıkarım şu olacaktır: YEŞİLÇAM’I BİLMİYOR.
Sanırım bu romantik alt kültür sanatçısının kendisiyle oturup bir günah çıkarması ve bazı şeyleri tekrar tekrar değerlendirmesi gerekiyor. Başarı bir sanatçı olmakla iyi bir toplum sanatçısı olmak arasında bir yerlerde...
0 notes