#celal ülgen
Explore tagged Tumblr posts
Text
Türkiye’de Adalet Yerini Bulmuyor
Ocak ayında geçirdiği rahatsızlık sonrası beyine giden ana damarına stent takılan Avukat Celal Ülgen sağlığına kavuştuktan sonra ilk röportajında Türkiye gündemini değerlendirdi.
Türkiye’de adaletin yerini bulmadığını söyleyen Avukat Celal Ülgen, Sinan Ateş davası ile ilgili MHP Lideri Bahçeli’nin Feti Yıldız başta olmak üzere bazı kişileri korumak istediğini iddia ederken, “İddianamede Sinan Ateş’in öldürülmesiyle ilgili hiçbir şey yok. Yalın gerçeği anlatacak bir durum yok” dedi.
youtube
0 notes
Text
Levent Göktaş adına açılan Twitter hesabı kimin! Avukatı Celal Ülgen'den 180 derece zıt açıklamalar
Levent Göktaş adına açılan Twitter hesabı kimin! Avukatı Celal Ülgen’den 180 derece zıt açıklamalar
Necip Hablemitoğlu suikastiyle ilgili eski Ergenekon sanıklarının çoğunlukta olduğu kişilere yönelik operasyon derinleşirken, sosyal medyada da ilginç şeyler olmaya başladı. Hablemitoğlu suikastinin emrini verdiği suçlamasıyla aranan eski Özel kuvvetler Subayı Levent Göktaş adına Twitter’da açılan hesap ortalığı karıştırdı. Celal Ülgen’in “O hesap Levent Göktaş’a ait” sözleri…“Ben bir kez…
View On WordPress
0 notes
Text
Avukatının ardından aile de yalanladı: Levent Göktaş adıyla açılmış hesaplar gerçek dışı
Avukatının ardından aile de yalanladı: Levent Göktaş adıyla açılmış hesaplar gerçek dışı
Avukatının ardından aile de yalanladı: Levent Göktaş adıyla açılmış hesaplar gerçek dışı Necip Hablemitoğlu suikastinin firari zanlılarından Levent Göktaş‘a ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından bir dizi paylaşım yapıldı. Göktaş ailesi avukat Hüseyin Ersöz aracılığıyla, Twitter hesabının Göktaş’a ait olmadığını açıkladı. Göktaş’ın avukatı Celal Ülgen, Göktaş adına açılan hesaptan atılan…
View On WordPress
0 notes
Text
ÇOK DEĞERLİ BİR SİYASİ BÜYÜĞÜMÜZE AÇIK MEKTUP
Sayın Adnan Oktar'ın tümüyle haksız ve hukuksuz olarak tutuklanmasının ardından bugüne kadar 18 aylık bir süre geçti. Son birkaç aydır devam eden duruşma sürecinde dava dosyasının her yönden bomboş olduğu tüm detaylarıyla ortaya çıktı. Atılan bütün iftiralar, asılsız suçlamalar delilleriyle birer birer çürütüldü. Öne sürülen iddiaların geçersiz ve gerçek dışı oldukları tek tek, ayrıntılı biçimde gözler önüne serildi. İlk gün ortaya atılan 33 uydurma suçtan tek bir tanesi bile kalmadı. Dosyayı ve iddianameyi inceleyen hukukçular, bilim adamları dosyanın bomboş olduğu gerçeğinde ittifak etti.
Hal böyleyken Müslüman bir kardeşimiz olarak sizden beklediğimiz, kendilerine atılan çirkin ve asılsız iftiralara, yalanlara, uğradıkları zulüm ve haksızlıklara karşı 1.5 yıldır zorlu, onurlu, tarihi bir mücadele veren Müslümanların aklanmasını, bu iftiralardan temize çıkmalarını sevindirici, müjdeli bir olay olarak karşılamanızdı. Bir kardeşleri olarak haklarında olumlu, takdir edici, şevklendirici ve hüsnü zanlı konuşmanızdı.
Ancak siz, henüz davası devam eden, masumiyet karinesine sahip, aleyhinde hiçbir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, bugüne kadar hiçbir suça karışmamış, tek bir sabıka kaydı dahi bulunmayan Sayın Adnan Oktar hakkında peşin hükümle, adeta yargısız infaz niteliğinde bir açıklama yaptınız. Süregiden bir davada mahkemeyi etki altında bırakmaya teşebbüs etme hatasına düştünüz.
Ne yazık ki kullandığınız üslup ne size ne de konumunuza hiç yakışmadı.
Oysa, sizin karşı olmanız gereken Müslümanlar değil, asıl bu Müslümanların yıllar boyu hayatlarını vakfederek, canlarını ve mallarını ortaya koyarak en etkili ilmi ve fikri mücadeleyi yürüttükleri ve hepsinin düşmanlığını kazandıkları PKK, PYD, YPG, FETÖ, DEAŞ ve hepsinin üzerindeki İngiliz Derin Devleti gibi Türkiye düşmanı, bölücü şer yapılardır. Asıl bu sinsi ve hain odakları devletimize ve milletimize karşı tehdit olarak görmeniz ve göstermeniz gerekirken, bunlarla mücadele eden Sayın Adnan Oktar gibi yerli, milli ve gerçek vatansever Müslümanları tehdit olarak gösterme yanılgısına düştünüz.
Eğer, gerçekten ortada güya böyle bir tehdit olsaydı zaten herkesten önce Sayın Cumhurbaşkanımız gerekli açıklamayı yapardı. Ancak, bilindiği gibi kendisinin 18 aydır aleyhte tek bir yorum ya da açıklaması olmadı. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhte hiçbir ifadesi yokken sizin geçmiş yıllarda yaşanan, Bülent Arınç tarzı yersiz ve anlamsız bir çıkış yapmanız ne yazık ki doğru bir davranış olmadı. Vefa, dostluk ve kardeşliğe sığmadı.
Son dönemde, güya Mahkeme üzerinde etkili olduğunu iddia ederek Sayın Adnan Oktar'ın tahliyesi karşılığında 45 milyon dolar talep eden bir haraç çetesinin bu çirkin talebinin REDDEDİLMESİ ve kendilerine hiçbir ödeme yapılmayacağının söylenmesi üzerine, ilginç bir biçimde ortada bir takım aleyhte konuşmalar, umulmadık aksilikler ve terslikler baş göstermeye başladı.
Şahsınızı tenzih ediyoruz fakat 18 aydan bu yana, ortada bir oyun ve kumpas olduğunu bilen ne siz ne de hiçbir Ak Partili kardeşimiz aleyhimizde hiçbir demeç vermediğiniz halde, bir anda anlaşılmadık bir biçimde yaptığınız konuşmanın, bizden red cevabı alan söz konusu haraç çetesine mensup bazı kişilerin kızgınlık anıyla aynı zamana denk gelmesi ister istemez tedirgin edici bir durum meydana getirdi. Özellikle, 18 ay bekleyip de dosyanın bomboş olduğunun ayyuka çıktığı şu günlerde aleyhimizde mesnetsiz ithamlar içeren bir üsluba başvurmanız zihinlerde soru işareti oluşturdu. Elbette, bu olaylar arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmiyoruz, sadece iki gelişmenin de eşzamanlı olmasına şaşırdık. Zira, bu haraç çetesinin sizi böyle bir ifadeye zorladığına inanmıyoruz, çünkü sizin hiç kimsenin oyununa gelmeyecek kadar dürüst ve aklı başında bir insan olduğunuzu biliyoruz. Ancak, bu durum haliyle bizi tedirgin etti.
Değerli Bakanımız, evet Celal Ülgen'in bize karşı olan aleyhteki tutumunu anlıyoruz. Ancak, sizin aynı çizgideki konuşmanıza bir türlü anlam veremedik. Celal Ülgen yıllardır Sayın Cumhurbaşkanımıza, Ak Parti'ye karşı olmasıyla, ateist-materyalist sol görüşü savunmasıyla tanınan bir kişi. Onun bize karşı kullandığı aynı üslupla bizim aleyhimizde beyanda bulunmanızı kardeşlik hukukuna yakıştıramadık.
Ayrıca, bizim güya devleti ele geçirmek gibi bir çaba içinde olduğumuzu belirtmişsiniz. Sayın büyüğümüz, bu zatıalinize hiç yakıştıramadığımız çok yakışıksız bir ifade. Sizin gibi aklı başında bir abimizin bunları söylemesine hiç anlam veremiyoruz. Biz 150 kız, 100 erkekle devleti nasıl ele geçirelim. Devlet, vatan, millet zaten bizim, daha nesini ele geçireceğiz. Asıl devlet bizi ele geçiririr, biz devletin evlatlarıyız.
Dolayısıyla, vefa ve kardeşlik hukukuna uygun düşmeyen söz konusu konuşmaları sehven yaptığınızı düşünüyor ve en kısa zamanda düzelteceğinizi umuyoruz.
Bu İtibarla, Bazı Önemli Gerçekler Hakkında Tekrar Hatırlatma Yapmanın Faydalı Olacağını Düşünüyoruz.
Sizin De Çok İyi Bildiğiniz Ve Takdir Edeceğiniz Üzere:
– Daha siz ortada yokken Ak Parti'ye en güçlü desteği veren ve Hükümetin ideolojik zeminini oluşturan kişi Sn. Adnan Oktar'dı.
– Sn. Adnan Oktar, ilk günden itibaren Ak Parti'ye güzel, kaliteli bir vitrin oluşturdu. Sayın Erdoğan Belediye Başkanı seçildiğinde sağında ve solundaki kişiler Adnan Bey’in arkadaşlarıydı.
– Sn. Adnan Oktar, eserleriyle, konferanslarıyla, ilmi ve fikri faaliyetleriyle tüm Türkiye ve dünya çapında Darwinizmin-Materyalizmin yıkılmasına, evrim teorisinin bilimsel olarak yerle bir edilmesine vesile oldu. Bu sayede, sizin daha bu konulardan haberiniz bile yokken Ak Parti'nin felsefi ideolojik zeminini oluşturdu.
– Adnan Bey'in başlattığı ve Kuran mucizelerinin, iman hakikatlerinin, Darwinizm ve materyalizmin geçersizliğinin anlatıldığı yıllar süren yoğun, kapsamlı, yaygın, sistemli, akılcı ve etkili tebliğ faaliyeti sonucunda önceden halkın %70'inin Darwinizme inandığı ve dine mesafeli durduğu ülkemizde dindar bir toplum ve dindar bir nesil gelişti. BUGÜN ADNAN BEY'İN VESİLESİYLE TÜRKİYE'DE DARWİNİZME İNANANLARIN ORANI %5 BİLE DEĞİL.
– Yoksa, eskisi gibi Darwinizmin, materyalizmin yaygın kabul gördüğü, temel eğitim politikası olarak benimsendiği bir ülkede dindar bir hükümetin siyasi başarı kazanabilmesi asla mümkün olmazdı. Bu gerçeği başta DOĞU PERİNÇEK olmak üzere birçok önemli düşünür ve kanaat önderi de açık bir şekilde dile getirdi.
– Dolayısıyla, Adnan Bey ülkemizde inançlı, dindar bir toplumsal zemin oluşmasına vesile olduğu için Ak Parti hükümeti iktidara geldi, siz de bu sayede milletvekili ve bakan oldunuz.
– Ne var ki, 11 Temmuz operasyonuyla Adnan Bey’in yıllardan beri süren ilmi ve fikri desteği kesilerek Ak Parti'nin sürekli kan kaybetmesine ve gerilemesine neden olacak uğursuz bir sürecin de düğmesine basılmış oldu.
– Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan operasyonla bu önemli desteğin kesilmesi Ak Parti oylarının %30’a kadar düşmesine yol açtı. Son seçimlerde Ankara, İstanbul gibi büyük şehirler ONLARCA YILDAN SONRA bir anda ŞOK BİR BİÇİMDE Ak Parti'nin elinden çıktı.
– Muhafazakar Ak Parti tabanıyla modern, özgür, batılı yaşam tarzını benimseyen toplum kesimleri arasında herkesin itibar ettiği bir köprü rolü oynayan Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının engellenmesi sonucunda İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde ve sahil kesimlerinde Ak Parti oyları daha önceden görülmemiş bir biçimde düştü. Bunun farkında mısınız?
– Normal şartlarda, seçim sonralarında belirsizlik ortadan kalktığı, istikrar ve güven ortamı oluştuğu için her zaman döviz kurlarında gerileme, ekonomide iyileşme eğilimleri görülür. Ancak ADNAN BEY'İN TUTUKLANMASININ HEMEN ARDINDAN BİR İLK DAHA GERÇEKLEŞTİ: Seçimlerin yapıldığı Haziran ayında dolar kuru ortalama 4.63 TL. seviyesinde iken 10 TEMMUZ'DA KABİNENİN AÇIKLANMASI VE HEMEN ERTESİ GÜNÜ YAPILAN 11 TEMMUZ OPERASYONU SONRASINDA DOLAR 4.97 REKOR SEVİYESİNİ GÖRDÜ. Adnan Bey'in tutuklandığı 11 Temmuz tarihini müteakiben başlayan ve aralıksız tırmanan bu EKONOMİK KRİZ sonucunda birkaç hafta içinde DOLAR TARİHİ REKORU OLAN 7.24 TL SEVİYESİNİ GÖRDÜ (KARA CUMA). Bu, yılbaşına göre yaklaşık %70, bir önceki aya göre ise %36 gibi akıl almaz bir artıştı. GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, BAZI ÇEVRELERCE 2018 AĞUSTOS AYINDA MEYDANA GELMİŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILAN EKONOMİK KRİZ, GERÇEKTE ADNAN BEY'İN TUTUKLANDIĞI 11 TEMMUZ'UN HEMEN ARDINDAN PATLAK VERMİŞ VE GÖRÜLMEMİŞ BİR HIZLA TIRMANMAYA DEVAM ETMİŞTİR.
– Türkiye, Ak Parti hükümeti ve Sayın Erdoğan aleyhinde yıllardan beri bu şer planları ince ince hazırlayan ve sinsi bir biçimde uygulamaya koyan İngiliz Derin Devleti'ni ve oyunlarını deşifre eden yine Sn. Adnan Oktar oldu. Ne var ki Adnan Bey ve arkadaşları İngiliz Derin Devleti ile mücadele ederken siz istemeden ve farkında olmadan İDD'nin safında yer aldınız.
– Türkiye’nin güneydoğu sınırında PYD-YPG adı altında dev bir PKK devleti kuruldu. Adnan Bey PYD-YPG'nin PKK'yla aynı kanlı terör örgütü olduğunu söylediğinde ilk başta bazı hükümet üyeleri buna karşı çıkıp PYD'nin müstakil demokratik bir oluşum olduğunu iddia etmişti. Şimdi ise PYD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olduğunu görüp anlamayan kalmadı. Sonuçta, ADNAN BEY HER ZAMAN YOL GÖSTERİCİ OLDU. Ülkemiz, devletimiz ve hükümetimiz aleyhinde gelişen sinsi ve potansiyel tehlikelere karşı hep önceden dikkat çekip uyardı, en akılcı çözüm önerilerini sundu.
– Müslümanlar arasında mazlum, masum hatırı sayılır bir kitle var. Yıllar boyunca, gazinolarda, diskolarda eğlenen, dans eden, plajlarda bikiniyle gezen, denize giren, dekolte giyinen kişiler bu mazlum Müslümanları haşa küçük görüp onlarla kendilerince alay ettiler. Bizim ultra modern görünümümüzün ve söz konusu sosyal faaliyetleri yapmamızın en önemli nedeni ise, önceden Müslümanları böyle asosyal, ezik, içine kapalı gören, rahat ve özgür dünyanın güzelliklerinden, modernizmden mahrum olduklarını, her zaman da mahrum kalacaklarını düşünen bu kişilerin Müslümanlara gıpta gözüyle bakmasını sağlamaktı.
Sözde evrimle, tesadüfler sonucunda meydana geldiklerini sanan, ahiret inancı olmayan ciddi bir kesimde Müslümanların, inkar edenlerin sahip oldukları dünya nimetlerine, imkan ve güzelliklere asla sahip olamayacağı fikri hakimdi. Biz de Müslümanlara kibirli ve üst perdeden bakan bu düşünceyi kırmak için bu faaliyetleri yaptık. Müslümanların da bu güzellikleri helal dairesinde çok daha üst boyutta yaşayabileceğini, asıl güzelliğin İslam'da olduğunu, dünyada ve ahiretteki en güzel imkanlara, nimetlere ve güzelliklere asıl Müslümanların layık olduğunu, İslam'ı yaşayanların da rahatlıkla gülüp eğlenip dans edebileceğini, modern ve dışa dönük olabileceğini gösterdik. Müslümanların belini büküp kendilerince onlarla alay edenlere bir ders vermek, onların Müslümanları manen ezmelerini, hor görmelerini engellemek için bir nevi tedbir olarak böyle bir modeli uyguladık.
Bu uygulamanın hikmetlerini ve faydalarını görüp anlamak, ÖNYARGILI VE YÜZEYSEL DEĞİL, ANCAK DERİN BİR BAKIŞ AÇISIYLA mümkün olabilir. Yoksa, kimse dansın, dekoltenin, meraklısı değil! Özellikle de belli kesimler tarafından yadırganacağını, eleştiri ve kınama oklarının, bilinçsiz ve ölçüsüz saldırıların hedefi olacağını bile bile... Nasıl ki Sayın Adnan Oktar'ın bilimsel ve kültürel faaliyetleri sonucunda Darwinizm ve materyalizmin beli kırıldı ve artık ayağa kalkamıyorsa, önceden MÜSLÜMANLARLA ALAY EDEN BOZUK ZİHNİYET DE BU MODEL VE FAALİYETLER SONUCUNDA EZİLMİŞ OLDU. Böylelikle amaç da yerine gelmiş oldu. Sonuçta, zahirinde bazı kimselerin karşı olduğu bu olayın batınında derin bir amacı ve anlamı vardı. FAYDASI GÖRÜLDÜ, NETİCESİ ALINDI, BUNDAN SONRA DA DAHA FAZLA DEVAM EDİLMESİNE GEREK KALMADI.
Özetle, hayatını Allah yoluna adamış, tüm vaktini İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmekle geçirmiş, her daim Müslümanlara destek olmuş, onların yolunu açmış, başarı ve zaferlerine vesile olmuş, Türk-İslam Birliği'ni, Kızıl Elma'yı savunan yerli, milli bir insana nasıl böyle görülmemiş zulümler yapılır, nasıl böyle olmadık çirkin iftiralar atılır diye sormak, araştırmak yerine bu olumsuz sözleri sarfetmenizi hayretle karşıladık. Geceli gündüzlü emek verip Ak Parti'nin bugünlere, sizin de o makama gelmenize vesile olan bir kişiye bunları söylemenizi hiç yakıştıramadık. Bir takım art niyetli ve maddi çıkar peşindeki kişilerin, "Tayyip Bey sizin üstünüzü çizdi" şayialarının ortalıkta dolaştığı bir dönemde böyle bir demeç vermenizi son derece yadırgadık. Güzel bir vesileyle bunu telafi edeceğinizi umuyoruz.
Aksi takdirde, böyle gerçeklere aykırı ADALETSİZ ÜSLUPLAR, YARGISIZ İNFAZLAR GAYRETULLAHA DOKUNUR. Bir insanın dilini bağlayıp kilitli bir hücreye koyduktan sonra gıyabında olumsuz sözler sarfetmek samimi, dürüst, saygın bir insana yakışmaz. Sayın Adnan Oktar hakkında bu tür ifadeler kullanmak kimseye itibar kazandırmaz. Zamanında Bediüzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Adnan Menderes gibi isimler de çok kötü sözlere ve karalama girişimlerine maruz kaldılar. Ancak onlar kendilerine karşı söylenenlerle değil, bu eziyetler karşısında gösterdikleri sabır, yiğitlik ve kararlılıkla tarihe geçtiler.
7 gün 24 saat herkesin gözleri önünde olan, evleri, yerleri, mekanları belli olan insanları gece baskınıyla türlü eziyet ve hakaretler eşliğinde toplayıp sıkıştırılmış kelepçeli ellerinden kanlar akarak nezarethanelere atıp ortada hiçbir suç, somut suç delili ya da suçüstü olmadan günlerce aç, susuz, uykusuz gözaltında tutmak; hayatında karakol, emniyet, cezaevi görmemiş gencecik kızları belki bu işkencelerden yılarak Müslümanlar aleyhinde yalan ve iftira atarlar beklentisiyle en ağır suçları işlemiş katillerin, canilerin, travestilerin arasına atmak bir kahramanlık ya da başarı değil tam aksine İNSANLIK ADINA UTANÇ VESİLESİDİR. Biz sizin gibi bir Müslüman kardeşimizden asıl bu kanunsuz, hukuksuz insanlık ayıbını, bu görülmemiş vahşeti kınamanızı beklerdik.
Bugün ülkemizde bu tür insanlık dışı, vahşet derecesindeki uygulamalar halkımızı son derece tedirgin etmektedir. "Acaba yarın başıma ne gelir, kapıma kim dayanır" diye sürekli kaygı içinde yaşayan, biraz imkan bulunca hemen yurt dışına yerleşmeyi planlayan, gelecek korkusu ve güvensizlikten her türlü girişim ve yatırımdan kendini uzak tutarak ekonomik çöküşü tetikleyen bir kitle günden güne büyümektedir.
Bu felaketi önleyecek tek çözüm ise Müslümanların, şer odakların kışkırtmalarına kapılarak birbirleriyle uğraşmadan, tam aksine kardeşlik ruhuyla birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri, devlet, vatan, millet ve İslam düşmanlarına karşı elbirlik mücadele etmeleridir.
Zatıalinizden de bu birbirine düşürme oyununa gelmeden, yüzeysel değerlendirmelerden kaçınıp derin düşünerek baskı ve zulüm altındaki Müslüman kardeşlerinize sevgi, şefkat ve adaletle yaklaşmanızı, onlara sahip çıkmanızı bekliyoruz. Yanlış gördüğünüz, düzeltmemizi düşündüğünüz, eleştirdiğiniz konuları da doğrudan Kurani delilleriyle emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker üslubunca hatırlatmanız ve uyarmanız gerektiğini düşünüyoruz.
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Cenab-ı Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
"Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurat Suresi, 10)
"İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (Enfal Suresi, 73)
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı
#adnan oktar#tbav#vakfı#harun yahya#kardeşlik#dostluk#samimiyet#aslanlar#kedicikler#celal ülgen#33 suç dosyası#açık mektup#siyasiler#mektup#erdoğan#ak parti#bülent arınç#terör örgütü#pkk#ypg#daeş#fetö#darwinizm#evrim teorisi#adnan hoca#a9tv
0 notes
Text
Av. Celal Ülgen - Türk Medeni Kanunu PDF indir
Av. Celal Ülgen – Türk Medeni Kanunu PDF indir
Türk Medeni Kanunu isimli ve Yazarı Av. Celal Ülgen olan kitabın pdf dosyasını paylaşma amacımız kitabın tanıtımını yapmaktır. Kitabın tanıtım halini buradan kontrol ederek kesinlikle orjinalini alıp daha iyi bir sonuca varmış olursunuz. Kitap olarak çözmenin PDF olarak çözmekten daha verimli olduğu tespit edilmiştir.
Paylaşımda bulunduğumuz Türk Medeni Kanunu bu kitabın orjinalinin tanıtılması…
View On WordPress
#Av. Celal Ülgen#Av. Celal Ülgen pdf#Av. Celal Ülgen pdf indir#BETA BASIM YAYIM#BETA BASIM YAYIM pdf#BETA BASIM YAYIM pdf indir#Kanunu#kitap pdf indir#Medeni#pdf indir#Türk#Türk Medeni Kanunu#Türk Medeni Kanunu pdf#Türk Medeni Kanunu pdf indir
0 notes
Text
woman who inspired God to create
In Turkic mythology, a divine being that gives the God power and inspiration to create is mentioned. It's portrayed as a woman, the Head Goddess, who's behind of all the creation of the world and the humanity.
AĞ ANA: The great being whose name is most commonly found in the legend of creation, an angel and a protective spirit.
It's believed that even before earth and sky had been created, Ağ Ana had existed and wandered at the imaginary sky. She gave soul to everything that is beginning of the life, and carried the weight of circle of life on her shoulders. She, at the beginning of life, had gathered all the power in herself. According to Altai Turks belief, she's a woman that's been formed of light. (Her existence is from light.) And she gave God Ülgen the power and inspiration to create.
She's been called both Ağ Ana and Ulu Ağ Ana. "Ulu" has "great" or "sacred" meanings. It's been presumed that "Ağ" has a meaning same as "Ak" which means "white" (but mostly used as the meaning of purity). "Ana" means "mother" and it's commonly used in goddesses' names. The part above adds that she has a holy face and a holy soul.
In Yakuts, giving name to the child is one of Ulu Ana's duties. According to Turkic creation mythology,
... with the order of Ağ Ana, God Ülgen said "may be earth be created!" and earth had been created. Then he said "may sky be created!" and sky had been created.
She has the Mountain Spirit, and thus she's also a figure that's believed to protect mountains and homeland (yurt).
In Teleuts, this holy mother's name is "Ak Ene" (Ağ Ana). She's also called "Ene-yayaçı", which means "mother who creates".
Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük Celal Beydili
#Turkic Mythology#Mythology#Turkish Mythology#Türk Mitolojisi#Goddess#Tanrıça#Ana#Yaratılış#Creation#God#Ulu Ağ Ana#Ak Ana#Tanrı#Tengri#Gök Tengri#Bookworm#E-books#E-kitap#Gök Tanrı#Reading#History
31 notes
·
View notes
Text
YILMAZ ÖZDİL: Belgesel
29 Ekim'de dünyaya geldi.
Cumhuriyet Bayramı'nda.
Hırka-i Şerif'de oturuyorlardı.
Ezan başladığında adeta evin içinde okunuyor gibi olurdu.
Çocukluk günlerinin en unutulmaz hatırasıydı.
Oturma odasının duvarında bir resim vardı.
Beş vakit namaz kılan annesi, seccadesini sererken mutlaka yanına çağırır, her defasında o duvardaki resmi gösterirdi.
“Bu ezan sesi var ya, okunmasını işte bu adama borçluyuz” derdi.
O resimdeki adam, Atatürk'tü.
★
Böyle başlıyor…
★
Kim olduğunu, Yıldız Kenter anlatıyor, Türkan Şoray anlatıyor.
Türkiye için neler yaptığını, Levent Kırca anlatıyor, Perran Kutman anlatıyor.
Sanat camiası için ne anlama geldiğini, Emel Sayın anlatıyor, Cüneyt Arkın anlatıyor, Ayşen Gruda anlatıyor, Demet Akbağ anlatıyor.
Bu memleketin kültürüne yaptığı karşılıksız katkılarını, Savaş Dinçel, Kandemir Konduk, Yasemin Yalçın, Sadun Aksüt, Mustafa Alabora, Temel Gürsu, Erkan Can anlatıyor.
Genç sanatçılar için ne fedakarlıklarda bulunduğunu, bizzat yetiştirdiği birbirinden pırıltılı genç sanatçılarımız, Ezgi Mola, Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Şebnem Bozoklu, Alper Kul, Çağlar Çorumlu, Dolunay Soysert, Günay Karacaoğlu anlatıyor.
Karakterini, hayata karşı duruşunu, dostluğunu, yüreğini… İlker Başbuğ anlatıyor, Uğur Dündar anlatıyor, Halit Kıvanç, Celal Ülgen, Emre Kongar, Tınaz Titiz anlatıyor.
Zeki Müren, Müzeyyen Senar, İsmail Dümbüllü, Münir Özkul, Kartal Tibet, Kemal Sunal, İbrahim Tatlıses gibi efsanelerden hatıralar var.
Olmazsa olmazları, köpekleri, kedileri, kuşları, kaplumbağaları var.
★
Müjdat Gezen belgeseli bu.
★
Profesyonel yaşamının “60'ıncı Sanat Yılı” vesilesiyle hazırlandı.
★
1960.
2020.
Dile kolay.
İnsanları, hayvanları, doğayı mutlu etmek için, topluma vakfedilen bir ömür anlatılıyor.
★
Belgeselin yönetmenliğini, genç kuşağın gurur duyduğumuz gazetecilerinden Gökmen Ulu yaptı.
Bir yıl çalıştı… 20 kişilik ekiple, özgün müziklerle, hatta çizgi filmle, kelimenin tam manasıyla “sanat eseri” ortaya çıkardı.
★
Kendi adını taşıyan “tiyatrosu” anlatılıyor.
Dünyanın ilk ve tek ücretsiz eğitim verilen “konservatuarı” anlatılıyor.
Kendisine ait tapulu mallarını öğrencilerinin üstüne yaparak, öğrenci yetiştirmek üzere öğrencilerine devrettiği “sanat merkezi” anlatılıyor.
Kendi adını taşıyan “ormanı” anlatılıyor.
Ömrünün son demlerinde dara düşen sanat emekçilerine ücretsiz barınma ve bakım sağladığı “huzurevi” anlatılıyor.
Rol aldığı 100'den fazla film, 100'den fazla tiyatro anlatılıyor.
Bazılarını yazıp yönettiği, oynadığı 1000'den fazla televizyon dizisi ve televizyon skeci anlatılıyor.
56 kitap yazdı, anlatılıyor.
Şiirleri anlatılıyor.
Ödülleri anlatılıyor.
Birleşmiş Milletler UNICEF İyiniyet Elçisi olduğu anlatılıyor.
★
12 Eylül darbesinde, cunta tarafından, kürek mahkumları gibi ayağına pranga vurulup, hapse atıldığı anlatılıyor.
★
Aydınlanma mücadelesi verilen Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin, haysiyet cellatlarının iftira ve linç kampanyaları neticesinde, benzin bidonuyla gelen yobaz tarafından kundaklanması anlatılıyor.
★
Sırf biat etmediği için, sırf karakteri bağımsızlık olduğu için, sırf gerçek manada “sanatçı” olduğu için… Sabahın köründe evinden gözaltına alınması, anayasal düzene karşı suç işlediği gerekçesiyle tutuklanmak üzere mahkemeye çıkarılması, yurtdışı yasağı konulması, yurtdışına kaçmayacağına dair her hafta karakola giderek imza vermek zorunda bırakılması, anlatılıyor.
★
Ve, ilk kez şu anda duyduğunuz bu belgeselin galası, tiyatro sahnesine ilk çıktığı günün yıldönümünde, 16 Mart'ta yapılacaktı.
İstanbul, Ankara ve İzmir'deki galalarından sonra, Adana Altın Koza Film Festivali'nde gösterilecekti.
Koronavirüs salgını nedeniyle mecburen yaz sonrasına ertelendi.
★
Her şerde hayır var misali, aslında iyi ki ertelenmiş oldu.
★
Çünkü…
Müjdat Gezen'in hayatı vesilesiyle, aslında sanattan kültüre, siyasetten medyaya, Türkiye'nin son 60 yılında yaşanan bütün toplumsal olaylar, adeta bir tiyatro sahnesi gibi aktarılırken, günümüzün “demokrasi ve hukuk” boyutu eksik kalmış olacaktı.
★
Varlığıyla onur duyduğumuz, duayen sanatçılarımız Müjdat Gezen ve Metin Akpınar'a ayrı ayrı 4 yıl 8 ay hapis istemiyle dava açıldı.
İşte şimdi…
Akp Türkiyesi'nde gerçek bir sanatçı olmanın ne anlama geldiğini gelecek kuşaklara aktarmak üzere, dört dörtlük belgesel oldu!
67 notes
·
View notes
Text
BÜROKRASİ MİLLET İTTİFAKINI GÖRDÜ!
"Kılıçdaroğlu'nun çıkışı bürokraside karşılığını buldu. Gazeteci olarak, yazı yazarken bazen valileri, kaymakamları ve bakanlık bürokratlarını aramam gerekiyor. Eskiye oranla hem daha kolay görüşüyorum, hem de daha uzun. Hatta bana 'İsmail Bey, durum nedir, geleceği nasıl okuyorsun' diye soru soranlar bile var"(İsmail Saymaz)
"Yakın zamanlara kadar mahkemelere gittiğimizde yargıçlar bizi adam yerine koymuyorlardı. Şimdi 'Hoş geldin Celal Bey' diyorlar"(Av. Celal Ülgen)
1 note
·
View note
Video
youtube
Celal Ülgen İmamoğlu duruşmasında yaşananları değerlendirdi
0 notes
Text
Avukat Ülgen: Şeriat istedikleri için Medeni Kanun hedefte
Avukat Ülgen: Şeriat istedikleri için Medeni Kanun hedefte
İZMİR – İktidarın kadın hakkını güvence altına alan Medeni Kanun’a açıkça saldırdığını belirten avukat Celal Ülgen, “Çünkü medeni hukukun düzenlemeleri şeriatı reddeder” dedi. İktidarın son yıllarda sürekli gündeme getirdiği ve kadın örgütlerinin tepkisiyle her seferinde geri adım attığı “Süresiz nafaka” olarak adlandırılan yoksulluk nafakası bir kez daha gündemde. Yakında Meclis’e sunulması…
View On WordPress
0 notes
Text
Vahşet Tanrısı (Etkinlik)
Türkiye’nin en yeni ve en genç açıkhava sahnesi Turkcell Vadi’de gerçekleşecek olan Tiyatro Günlerinde birbirinden değerli ve keyifli oyunlar siz sanatseverlerle buluşuyor.
Celal Kadri Kınoğlu’nun yönettiği Vahşet Tanrısı oyunu, izleyicisiyle buluşuyor.
“Hayal ettiğimiz kişiler olamadık. Mutluluk taklidi yapan,özlemini duyduğumuz anne babalar olmaktan uzak yalnızlarız. Ve bizi anlatan bu oyun müthiş komik öyle mi? Evet.”
Yazan: Yasmina Reza Yönetmen: Celal Kadri Kınoğlu Oyuncular: Binnur Kaya, Güven Kıraç, Levent Ülgen, Dolunay Soysert Sahne Tasarım: Cem Yılmazer, Tuluğ Özlü Işık Tasarım: Cem Yılmazer Kostüm Tasarım: Eylül Gürcan Oyun Asistanları: Onur Tanyeri, Hazal Arduç
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/vahset-tanrisi-etkinlik-2/
0 notes
Text
104 AMİRAL BİLDİRİSİ, ERGUN MENGİ, ÜMİT ÖZDAĞ, DARBE vs…
MertReport Apr 6
Komplocu olsam şöyle düşünürdüm…
Ümit Özdağ, son zamanlarda bütün söylem ve eylemleriyle Saray’a hizmet etmektedir.
Özdağ’daki radikal değişim Libya’da şehit edilen MİT personelinin isimlerini kamuoyuna açıklamasıyla başlamıştır…
Çünkü bilgiyi verdiği gazeteciler casusluktan yargılandı ve ceza aldı.
Ancak Özdağ hakkında herhangi bir işlem yapılmadı…
Benzer olayı MİT tırları olayında görmüştük, Aydınlık yazmış bir şey olmamıştı.
Cumhuriyetçiler aynı haberi yazınca, Enis Berberoğlu ile birlikte “darbecilikten” yargılandı…
dailymotion
Saray sakininin çalışma şeklini bilenler için bu önemli bir gösterge…
Önce bir suç ve günaha bulaştırır, sonra bunu kullanarak insanları kendisine kul ve köle yapar…
Masa, kasa, Nisa ve insanların korkuları üzerinden onları yönetir.
Baykal’ın gizli görüntülerinin çekilip, medyaya servis edilmesi…
Maksat hasıl olduktan sonra görüntüleri kaldırttırması…
Sonra bu görüntüleri meydan meydan “ne özeli, genel genel” diye kullanması…
Numan Kurtulmuş’a ait olduğu belirtilen görüntülerin aktroller eliyle servis edilmesi.
Sonra bu görüntülerin Kurtulmuş’a ait olmadığının ifade edilmesi…
Eski rakip Kurtulmuş’u böylece kendisine ram etmesi…
MHP’de yaşanan kaset skandalları ve liderine yönelik iddialar…
Peki bütün bunların 104 General’in bildirisiyle ne ilgisi var, Ümit Özdağ bu olayın neresinde derseniz…
Gözaltındaki emekli amirallerin ifadeleriyle ilgili Halk TV’de açıklamalarda bulunan Celal Ülgen “Metni yazan tek kişi. O da İYİ Parti kurucusu Ergun Mengi” dedi. Bir diğer avukat Şule Nazlıoğlu Erol ise Mengi’nin imzalamadığını söyledi ancak imzalayan kişiyle ilgili bir bilgi vermedi.
Meral Akşener’in “zevzeklik” dediği amiraller bildirisini yazdığı öne sürülen Ergun Mengi kimdir?
1978 yılında Deniz Harp Okulundan mezun olan Mengi, Deniz Harp Akademisi ve Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde eğitim aldı.
Deniz Kuvvetleri’nin çeşitli savaş gemilerinde Harekat Subayı, II. Komutan ve dört yıl boyunca Gemi Komutanlığı görevi yaptı. Karargah Görevleri olarak; Deniz Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığında Proje subaylığı ve Şube Müdürlüğü Görevlerinde bulundu, Dz. K.K.lığı Strateji Daire Başkanlığı görevindeyken 2003 yılında Tuğamiralliğe terfi etti.
Mengi, ayrıca 1995–1998 yılları arasında, Batı Avrupa Birliği’nin (WEU) Brüksel’deki Askeri Karargahında Proje Subayı olarak görev yaptı.
Amiral olarak 2003–2005 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı, 2005–2007 yılları arasında ise Hücumbot Filosu Komutanlığı görevini yaptı.
Mengi, Deniz Kuvvetleri’nde 29 yıl görev yaptı ve 2007 yılında Amiral olarak emekli oldu.
Emekliliğinin ardından Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) ve Rahmi Koç’un Şeref Başkanı olduğu Global İlişkiler Forumunda (GIF) çalıştı.
2015–16 Eğitim Döneminde Atılım Üniversitesinde Uluslararası Hukuk ve Hukuka Giriş dersleri verdi.
Mengi, İYİP Uluslararası Siyasi Kuruluşlar ve Jeo Stratejik Analizlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı görevinde bulunurken, parti yönetiminden yapılan açıklamaya göre ocak ayında partiden istifa etti.
Mengi, İYİP’ten istifa eden Bağımsız Milletvekili Ümit Özdağ’ın danışmanlığını yaptı.
Burada kilit isim Ümit Özdağ…
Başa dönersek komplocu olsam şöyle düşünürdüm…
Libya olayının ardından Ümit Özdağ’a bir seçenek sunulmuştur,
“Ya Enis Berberoğlu gibi casusluktan yargılanıp hapse gireceksin,
Ya da Saray’ın adamı olacaksın, İyi Parti’de mikser görevi göreceksin.”
Hazırlanan tezkere yapılacak tercihe göre işleme konacaktır…
Ümit Özdağ ikincisini tercih eder…
Önce aynı Başkanlık Divanı’nda görev yaptığı Buğra Kavuncu hakkında “fetö” iddialarında bulunur, İyi Parti’yi karıştırır, Akşener’i zor duruma sokar. Hiç vefası olmadığını gösterir. Çünkü Özdağ, Kavuncu’yu çocukluğundan beri tanır. Babasıyla aynı fakültede hocalık yapmıştır… Dayısı Enver Altaylı yakın arkadaşıdır. Özdağ, Altaylı’nın Ruzi Nazar’la ilgili kitabına övgüler düzer.
Ancak korku dağları aşmıştır. Vefa İstanbul’da bir semttir. Kavuncu ailesine iftira atmaktan geri durmaz, görevini yerine getirir…
Sonra kendisini kurucusu olduğu partiden attırır, İyi Parti’yi bölmek için çalışır ve yeni parti çalışmaları içine girer…
youtube
Özdağ İyi Parti’den atılınca istifa eden başka bir isim daha vardır.
Mengi, Özdağ’ın arkadaşı ‘talebesi’dir. Özdağ’ın başkanlığını yaptığı ASAM’da, 21.YY Enstitüsü’nde görev yapmıştır. İyi Parti’ye Özdağ’la birlikte gelmiştir. Özdağ’la birlikte de gitmiştir…
Komplocu olsam şöyle düşünmeye devam ederdim…
AKP ve Milli Görüşçüler için “darbe”ler, “muhtıralar” hep “Allah’ın bir lutfüdur.”
Bakınız 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz…
28 Şubat olmasa AKP olmazdı, 27 Nisan olmazsa, Gülen Hareketi ve diğer dindar gruplar AKP’yi desteklemez, parti bu kadar yükselmezdi. 15 Temmuz olmazsa AKP devleti ele geçiremezdi.
Şimdi AKP düşüş trendinde, yeni bir “muhtıra” veya “darbe”ye ihtiyacı var.
Komplocu olsam şöyle düşünmeye devam ederdim.
“Montrö Türkiye’nin kurucu anlaşmalarında birisidir. İktidar, Montrö’ye yönelik söylemiyle “ulusalcı, Kemalist, Avrasyacı, milliyetçi” kesimin hassasiyeti tahrik eder. Rahatsızlıkları kaşır. Böylece Hanefi Avcı’nın “Dink suikastını” açıklarken söylediği gibi “ortamı ısıtır.”
Birileri ceketini çıkarı.
Burada kullanışlı bir isim olan Ümit Özdağ’ı devreye sokar. Özdağ’da Ergun Mengi üzerinden amiralleri harekete geçirir..
Tepkileri bir metne dönüştürür. Güvenecekleri bir amiral üzerinden imzalaya açılır. Amiraller gaza getirilir. Sonra bu bildiriye gündüz değil gece medyaya servis eder.”
Bu sırada Saray sakini ortada görünmez. 15 Temmuz’da olduğu gibi ortadan kaybolur, Marmaris’e gider” derim… Ortalık sakinleşince çıkar açıklama yapar…
Bildiri yayınlandıktan sonra muhtıra vermeye çalışıyorlar, darbe yapmaya çalışıyorlar diye feryat eder, safları sıklaştırır, gelecek askeri şurada Avrasyacı, ulusalcı diye kodamış olduğum bütün askerleri “darbeci” diye tasfiye edilir…
Ama komplocu olsam böyle yapıldığını düşünürüm.
Ancak komplocu değilim.
104 Amiral’ın altına attığı bildiriden darbe bildirisi değildir.
Bildirideki ifadeler hepsine katılmasam da “fikir özgürlüğü”dür.
Bildiriden bir şey çıkmaz, sadece tasfiye çıkar.
Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi.
15 Temmuz’da bir darbe değildir.
15 Temmuz Gülen Hareketi’ne kumpas, TSK’ya darbedir…
#Turkey#Darbe#Erdoğan#Ümit Özdağ#Amiral#Amiraller bildirisi#AKP#Recep Tayyip Erdoğan#Ak Parti#28 Şubat#Ergenekon#Youtube
1 note
·
View note
Text
Av. Celal Ülgen - Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 PDF indir
Av. Celal Ülgen – Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 PDF indir
Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 isimli ve Yazarı Av. Celal Ülgen olan kitabın pdf dosyasını paylaşma amacımız kitabın tanıtımını yapmaktır. Kitabın tanıtım halini buradan kontrol ederek kesinlikle orjinalini alıp daha iyi bir sonuca varmış olursunuz. Kitap olarak çözmenin PDF olarak çözmekten daha verimli olduğu tespit edilmiştir.
Paylaşımda bulunduğumuz Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 bu kitabın…
View On WordPress
#Av. Celal Ülgen#Av. Celal Ülgen pdf#Av. Celal Ülgen pdf indir#BETA BASIM YAYIM#BETA BASIM YAYIM pdf#BETA BASIM YAYIM pdf indir#Cep-07#Kanunu#kitap pdf indir#pdf indir#Ticaret#Türk#Türk Ticaret Kanunu / Cep-07#Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 pdf#Türk Ticaret Kanunu / Cep-07 pdf indir
0 notes
Text
SAVUNMA HAKKIMIZ NASIL ENGELLENDİ?
Soruşturma Ve Dava Sürecinde Sayın Adnan Oktar Ve Arkadaşlarının Etkin Savunma Yapmalarını Engellemek İçin Başvurulan Hukuk Dışı Uygulamalar
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, yaklaşık 4 yıllık geçmişe sahip ve dava dosyasındaki iftiraların kaynağı olan büyük ve kapsamlı bir "kumpasa" karşı mücadele vermektedir. Özellikle basın ve emniyet içinde yer alan bazı odakların da destek vermesi ile çok sayıda hukuksuzluğun yaşandığı bu kumpasta sanıkları her yönden mağdur etmeye yönelik birçok yöntem izlenmektedir.
Bunlardan biri de, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının etkin savunma yapmalarının önüne geçecek çeşitli girişimlerdir. Bu girişimler maalesef birçok kez sonuç vermiş, husumetli müştekilerce ileri sürülen hayali iddiaların etkisi ve yönlendirmesiyle süreçte görev almış kurumlar tarafından çok sayıda hatalı ve hukuk dışı kararlar alınmış, böylelikle dosya kapsamında etkin savunma yapılabilmesi son derece güçleşmiştir.
Aşağıda, dava dosyası kapsamında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının savunma haklarının kısıtlanmasına hatta bazı durumlarda tamamen ellerinden alınmasına yönelik uygulamalardan bir bölümüne yer verilmiştir:
Husumetli müştekiler ve onları yönlendiren camiamız karşıtı odaklar dosyada etkin savunma yapılmasını engellemek için Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının uzun yıllardır vekilliğini üstlenen bazı avukatları da sözde "ÖRGÜT AVUKATI" GİBİ MESNETSİZ VE HİÇBİR KANITA DAYANMAYAN UYDURMA BİR GEREKÇEYLE şikayet etmişler, böylelikle tutuklanmalarına zemin hazırlamışlardır. Husumetli müştekiler, polis operasyonunun ardından SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ VEKİLLİĞİNİ ÜSTLENEN AVUKATLARI DA DOSYADAN ÇEKİLMEYE ZORLAMAK İÇİN sosyal medya hesaplarından birçok resmi makamı, devlet kurumlarını da etiketleyerek haklarında karalama içerikli iftiralara yer vermişler, itibarlarını sarsmaya yönelik gerçek dışı çirkin paylaşımlar yapmışlardır. Söz konusu avukatların sözde örgütle bağlantılı gibi görülerek dosyaya şüpheli olarak katılmaları için ciddi çaba harcamışlardır. ARKADAŞLARIMIZIN TÜM MAL VARLIKLARINA EL KONULARAK dosyada sanık olarak adı geçen 200'den fazla arkadaşımızın savunmalarının zamanında ve eksiksiz hazırlanabilmesi için yeterli sayıda avukatla çalışılmasının önüne geçilmek istenmiştir. SAYIN ADNAN OKTAR'IN AVUKATLARIYLA OLAN GÖRÜŞMELERİNE AYLARCA KISITLAMA GETİRİLMİŞTİR. Böylelikle Sayın Adnan Oktar'ın savunma çalışmalarına etkin şekilde katılması engellenmek istenmiştir. Kısıtlama kararı kapsamında Sayın Adnan Oktar'ın avukatlarıyla olan tüm görüşmeleri kayıt altına alınmış, böylelikle geliştirilen savunma stratejilerin gizliliği ortadan kalkmış, HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN ZATEN İÇERİĞİ SÜREKLİ DIŞARI SIZDIRILAN DAVA DOSYASINDAN BUNLARI BİR ŞEKİLDE ELE GEÇİREREK KARŞI HAMLE YAPMALARININ ÖNÜ AÇILMIŞTIR. Kısıtlama kararı nedeniyle görüşmelerin kayıt altına alınmaya başlanması, bu görüşmelerde tanık ismi verme vb. önemli konuların konuşulmasını imkansız hale getirmiştir. Bu yüzden, bu tür çok önemli hususların konuşulması aylarca ertelenmiş, bu da savunmanın etkisini azaltmıştır. İddianameyle birlikte avukat görüşmeleriyle ilgili kısıtlılık kararı kalkmış, ancak tüm taleplere rağmen görüşmeler en havasız ve dar, mevsimine göre aşırı soğuk veya sıcak hale gelebilen kabinde yaptırılmaya devam edilmiştir. Görüşmeler sırasında kabin kapısının açılmasına bile izin verilmemiş, hatta sonrasında dahi kabin havalandırılmamıştır. Bu tür şartlara alışık olmayan avukatlardan fenalaşanlar olmuş, görüşmelerden beklenen verim çoğu kez alınamamıştır. BU KABİNLERE GENELLİKLE ÇOK KISA SÜRE DAYANILABİLMESİ NEDENİYLE GÖRÜŞMELERDE KONULAR DETAYLI ŞEKİLDE İNCELENİP KONUŞULAMAMIŞTIR. Görüşmeler haftalarca oksijensiz havanın hakim olduğu bu kabinlerde sürdürülmüştür. Sayın Adnan Oktar'ın tutuklu bazı arkadaşlarının savunma hakkı kapsamında kurumlara ve şahıslara göndermek istedikleri DİLEKÇELER VE MEKTUPLAR İLGİLİLERİNE BAZEN HİÇ GÖNDERİLMEMİŞ BAZEN İSE UZUN SÜRE (15 AY) BEKLETİLDİKTEN SONRA GÖNDERİLMİŞTİR. Böylelikle Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşları haklarında ileri sürülen yalanlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmekten büyük ölçüde mahrum bırakılmışlardır. Dosya kapsamında yargılanan tutuklular beyanlarında, husumetli müştekilerin Fuat Selvi, Hüseyin Küçük ve Celal Ülgen gibi avukatlar aracılığıyla Sayın Adnan Oktar'ın tutuklu arkadaşlarını, "BÖYLE DAVALARDA HUKUKUN İŞLEMEDİĞİ", "MUTLAK CEZA ALIP UZUN YILLAR HAPİSTE KALACAKLARI", "DAVALARINDA TCK’NIN İŞLEMEYECEĞİ" gibi gerçek dışı söylemlerle korkutmaya çalıştıklarını beyan etmişlerdir. Aynı zamanda, sayılan avukatların kendilerine "tek kurtuluşun haklarındaki asılsız iddiaları kabul etmek olduğunu" belirterek onları etkin pişmanlığa zorladıklarını dile getirmişlerdir. Sayın Adnan Oktar'ın bazı arkadaşlarına CEZAEVİ PERSONELİ VE YÖNETİMİ TARAFINDAN DA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN YARARLANMALARI YÖNÜNDE BASKI YAPILMIŞTIR. Böylelikle savunmanın gücü zayıflatılmak istenmiştir. Soruşturma sürecinde, YÜRÜRLÜKTE OLAN GİZLİLİK KARARINA RAĞMEN DOSYADAN BASINA DÜZENLİ VE ANLAŞILAMAZ BİR BİÇİMDE BELGE SIZDIRILMIŞ, bu belgeler çarpıtılarak Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları aleyhinde yürütülen algı operasyonunda kullanılmıştır. Böylece, dosyayla ilgili sürece dahil olan kişiler Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının talep ve beyanlarına karşı duyarsızlaştırılmıştır. Bu durum da savunmanın, talepleri üzerinden sonuç elde etmesini güçleştirmiştir. Soruşturma sürecinde, ŞÜPHELİ TARAFIN TALEBİ ÜZERİNE VERİLMESİ ZORUNLU OLAN EVRAKLAR BİLE DOSYADAKİ GİZLİLİK KARARI GEREKÇE GÖSTERİLEREK VERİLMEMİŞTİR. Bu durum dosyada savunma yapmayı güçleştirmiştir. Soruşturma sürecinde dosyadaki gizlilik kararı gerekçe gösterilerek HANGİ SUÇ MADDELERİNDEN SORUŞTURULDUKLARI BİLE ŞÜPHELİLERDEN GİZLENMİŞTİR. Bu tavır kanuna aykırı olduğu gibi savunma yapmayı da güçleştirmiştir. Dava sürecinde, RESİM KOTASI GİBİ GARİP BİR GEREKÇE GÖSTERİLEREK DOSYAYLA İLGİLİ EVRAK VE RESİMLERİN DAHİ TUTUKLULARA ULAŞTIRILMASINDA GÜÇLÜKLER ÇIKARILMAYA BAŞLANMIŞTIR. Tutuklular duruşmadaki ifadelerinde kullanacakları bazı evraklara ulaşamadıklarından arzu ettikleri şekilde beyan verememişlerdir. Ortada hiçbir geçerli neden yokken Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının arasındaki mektuplaşmalar bazen tamamıyla engellenmiş, bazen ise MEKTUPLAR ÖZELLİKLE SEVGİ VE ÖZLEM İÇEREN İFADELERE SANSÜR UYGULANDIKTAN SONRA ilgililerine ulaştırılmıştır. Savunma tarafı bu yöntemle psikolojik olarak da zayıflatılmak istenmiştir. Sayın Adnan Oktar'ın bazı arkadaşları ortada hiçbir geçerli gerekçe olmamasına rağmen cezaevlerindeki sosyal haklarından da mahrum bırakılarak fiziksel ve psikolojik bakımdan yıpratılmaya çalışılmış, böylelikle de savunmanın motivasyonu ve gücü kırılmak istenmiştir. Soruşturma sürecinde, İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN VE DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ gibi kişiler Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları aleyhinde adil yargımayı etkilemeye yönelik, masumiyet karinesini ihlal ederek peşin hüküm veren mahiyette konuşmalar yapmışlardır. Söz konusu açıklamalar Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı önyargı oluşturması nedeniyle yapılan savunmanın etkisini azaltmıştır. Husumetli müştekiler ve medya tarafından yürütülen karalama kampanyaları ve algı operasyonları vasıtasıyla, haklarında hiçbir kesinleşmiş yargı kararı olmayan, tek bir suça karışmamış, sabıka kayıtları bulunmayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları lehinde en ufak bir konuşma ya da fiilde bulunmanın bile güya büyük bir suç unsuru olacağı şeklindeki yalan kamuoyuna benimsetilmeye çalışmıştır.
Tüm bu zor koşulllara ve yapılan hukuksuzluklara rağmen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, en doğal, legal ve insani hakları olan savunma haklarını kullanabilmek için ellerinden gelen çabayı sarf etmekte, bir kısım husumetli müştekilerin hukuksuz girişimlerine karşı kanun ve hukuk çerçevesinde en güzel mücadeleyi vermektedir.
0 notes
Text
“Ya Rabbi, Tekebbür İçinde Dolaşırlarken Canlarını Al!” Oğuz Alp Kaya [Arşiv]
[bu yazı 17.11.2011 tarihinde Furkan Haber’de yayınlandı]
İsmi belki yaptıklarından büyük Kaşif Kozinoğlu tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinde vefat etti.
Vefat etmeden orada bulunduğu vakit içerisinde hatıra bile gelmeyen Kozinoğlu, vefatiyle birlikte medyanın "sakızı" oldu.
Siyasetle uğraşan veya "kirli işlere" bulaşan veyahut bu minvalde "işler"le ismi anılanların ölümleri, ne kadar normal bir ölüm olsa bile hemen ardından bir "giz" mantığı çalıştırılır, "aslında..." diye başlanan cümlelerle merhum-merhumenin üzerinden "bazı hesap(laşma)lar" görülür.
Hatta öyle olur ki, merhum-merhumenin amansız düşmanı dahi, vefatı üzerinden "kör öldü, badem gözlü oldu" hesabı yazılar yazar.
Nihayetinde merhum Muhsin Yazıcıoğlu hakkında da böyle olmadı mı?
Kabrinde bile rahat bırakmıyorlar onu, kabrinin bin kilometre yakınına gelmesini istemeyecek kişiler yazdıklarıyla.
Daima "kapalı kutu" halinde kalmış K. Kozinoğlu'nun vefatı da artık gündemden düşme noktasına gelmiş Ergenekon Davalarının ne derece "haklı" veya "haksız" olduğuna delil olarak işleniyor.
Yok "gizli tanık" olacakmış da "bülbül gibi konuşacakmış" da onun için "öldürmüşler"...
Bunu söyleyenler, Ergenekon'un ne kadar tehlikeli olduğunu anlatanlar; komik olan ne biliyor musunuz, yaşları gereği, K. Kozinoğlu'nun isminin ilk defa olarak ortaya çıktığı zamanlarda kısa pantalonla kumda oynama çağında olanların birden bire "Kozinoğlu ve karanlık ilişkiler uzmanı" olarak "top secret" yazılar kaleme almaları!
Ne de olsa "google" var; bir "tık" yaparsın, "arşiv" önünde "copy-paste" da yaptın mı, "uzman" oldun gitti!
Şuna bakın mesela:
"- Bugüne kadar bir kez bile revire çıkmamış birisinin aynı gün 'kendini kötü hissettiği' için hastaneye gittiği ve 'Bir şeyi yok' denilerek geri gönderildiği de düşünülürse tuhaf bir durumla karşı karşıyayız demektir.
Şimdi asıl soru şu:9 gün sonra yapılacak olan bir duruşmanın en önemli sanığı ansızın ölürse ne düşünmek lazım? Üstelik kulislerde 'gizli tanık olmayı kabul ettiği' gibi birtakım iddialar da dolaşıyorken.
Acaba kim ya da hangi gruplar Kozinoğlu'nun duruşmada ya da çapraz sorguda konuşması ihtimalinden rahatsız oldu?"
Yazısında, "grip bile olmamış" diyerek ne kadar "vakıf" olduğunu ortaya koyuyor ve anında vefat haberi üzerine "hesaplar" kuruyor; oysa Kozinoğlu'nun ailesi dahi ölüm hakkında bu kadar şüpheli değil, tereddütleri "cezaevi sağlık şartları" hakkında, ama bu "vakıf yazar", Kozinoğlu'nun biri sırtından iki kurşun yarası taşıdığından da habersiz olarak "ağır spor yapmış" diyerek (o da damacanalarla ağırlık çalışması) hem vefatını buna bağlamaya ama hem de "duyarlı bir yazar" olarak "süpheleri yazmaya", hadise etrafından bir "hesap" görmeye devam ediyor.
“Boş geçirmeme” çalışması kısaca. Yazacak bir şeyin yoksa bile “şüpheler oluştur”, “hesaplar” yap!
Şu satırların yazarı olarak Kozinoğlu'nun vefatı ile alakalı olarak ailesinin teredütlerini paylaşmakdan başka bir düşüncem yok; yani normal olarak, eceli ile, yani "dışarıdan bir zorlama" ile ölmediğine inanıyorum.
Kozinoğlu ailesinin cezaevindeki sağlık şartları ile alakalı tereddütlerine ise tereddüdüm olmadan katılıyorum.
Bakın, basında görebildiğim kadarıyla sadece Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde, aynı yerde ayrı bir dosyadan tutuklu Ergün Poyraz neler anlatıyor "olay günü hakkında":
"- 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan yazar Ergün Poyraz, üst düzey MİT yöneticisi Kâşif Kozinoğlu’nun yaşamını yitirdiği saatlerde cezaevinde yaşananları anlattı.
Poyraz cezaevinden gönderdiği faksta çarpıcı bir iddiada bulundu; “Bir saate yakın, koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden…”
Ergün Poyraz kaldığı Silivri Cezaevi’nden, avukatı Hüseyin Buzoğlu’na gönderdiği faksta dikkat çekici değerlendirmelere yer verdi. Avukatına “Bizi burada öldürecekler” diye seslenen Poyraz, “Bak en az ses çıkacaktan başladılar bile. Bir saate yakın koğuş arkadaşları, seslerini duyurabilmek için koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden” dedi.
Poyraz, kendisinin anjiyo olduğunda hastanedeki doktorlara, “Kriz anında butonlara bassak bile kolay kolay kimse gelmiyor. O nedenle kalp ve benzeri hastaların butonlarında hassas davranılması için cezaevine konunun önemini belirten yazı yazın” önerisinde bulunduğunu, doktorların ise buna karşılık “yazamayız” yanıtını verdiğini anlattı. Poyraz, cezaevinde yaşananları şöyle aktardı:
“Aslında biraz kına alıp onlara göndermek lazım. Tabii bu arada BT’li anjiyoyu gizleyenle, tıkalı damara bir şey yapamayız diyene de. Hoş, uyarı yazısı yazsalar da ne değişecek? Ama bir tane doktor yok. Doktorun gelmemesi için de her şey yapılıyor. Gelen doktorlar kazayla bize ‘nasılsın’ dese, anasından emdiğini burnundan getiriyorlar. Burada sağlığımız için doktor bulundurulmuyor, bulundurulsa bile o da reçete yazma amaçlı. Ama bisküvi paketleri için üstelik boş soruşturma açılabiliyor, savunmamızı engellemek için bilgisayar çıkış saatleri her fırsatta kısılıyor. Burada öldürüleceğimiz oldukça açık ve net. Dünya âlem biliyor ki, burada hukuk yok. Kim var diyorsa sahtekârdır. Dava iftiralarla yürüyor, yetmiyor yazmadığım bir dilekçe ile iftira atılarak soruşturma açılıyor. Bu nedenle, mahkemeye savunma vermenin anlamı yok diye düşünüyorum. Yapılacak tek şey, devşirilmemiş basına sürekli uğradığımız haksızlıkları anlatmak. Hiç değilse pisi pisine ölmemiş oluruz.”
Dünyanın gözü kulağı üzerlerinde olan Ergenekon tutuklularının "özel cezaevi" olan Silivri'de yaşadıklarına dair bu not, diğer cezaevlerindeki durumun ne olduğuna dair malumat verir elbette okuyanlara ve kimse de Ergun Poyraz bunu yazdı diye, onun yazdığı diğer uyduruk kitaplar gibi "uyduruk" sanmasın, gerçeğin belki de asgarisidir anlattıkları!
Websitemizde Mustafa Balbay'ın "Zülümhane" kitabı üzeerinden bir eleştiri yazısı yayınlanmıştı, Balbay da bunlardan bahsetmekteydi, şikayet etmekteydi, haklıdır da, o yazının linkini de vereceğiz, okumanızı dileriz, meselenin nasıl anlaşılması gerektiğine dair.
http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazarlari/muhsin-er-tugrul/1168-balbayin-qzulumhaneqsi
Aslında bu tipten vefatlarda, onlara yıllar önceden Salih Mirzabeyoğlu tarafından yapılmış şu uyarı aklıma gelir:
"- Ufak bir hatırlatma: Yassıada mahkemeleri sırasında, konulduğu hücre için "burada insannasıl yaşar?" diye serzenişte bulunan bir Milletvekili'ne, gardiyan "aman efendim! buraları sizin Meclis'teki oylarınızla yapıldı!" diyor...Kıssadan hisse!.."
Kıssadan hisse!
F Tipleri "nitelikli tutuklular" için yapılmış "mezar"dı, buralara onlar konulacak, "tecrid" edilecek, "bitki" haline getirilecek kanunların elverdiği şekilde "ölümüne yaşatılacaklardı", takdir-i ilahi, F Tiplerini yapanlar, oraları ilk dolduranlar arasında oldular!
Ne diyor E. Poyraz, “Bir saate yakın, koğuşun kapısına öyle vuruyorlardı ki, sanırsın cezaevi yıkılacak, bu sürede ne gelen oldu ne giden…”; öyledir, "buton"a basmanın bir faydası yoktur, ya gardiyan tuvalate gitmiştir, ya "şebeke"ye gitmiştir ya "başefendinin yanındadır" onun için "duymamıştır" mazeret olarak, çare kapıya tekme tokat girişmektedir, girişirsin son çare diye, 15 dakika sonra uykulu gözlerle bir gardiyan gelir "ne var" der, söylersin, "tamam" der çeker gider, gelmez bir daha bir saat sonra yapılan onca gürültü neticesi "başefendiye sorayım" der, çeker gider tekrar, ardından yalan kalmamıştır, "aspirin" getirir, "revire" gitmek zordur çünkü, "doktor falan yerdedir", aslında ortalıkda yoktur da bahane budur, 2 saatde revire çıkarsın belki, ardından şanslıysan "askere haber gider", uzatmalı gelir, "tipine" bakar, hoşuna giderse "götürelim" der, bir saatde böyle gider, "getirin" emri çıkar bu seferde "tören"le "arabaya" götürülür, binbir aramdan geçer, el ve ayakların zincirlenir, buz gibi "arabaya" atılır, bir yarım saatde orada beklersin, hastaneye ne kadar zamanda varırsan artık, vardığında da hemen götürmek yok, ilk önce uzatmalı elinde dosyayla oraya buraya gidecek, laf yapacak, ardından bir müstahdem gelecek vs...
"Kapalı"larda durum asgarisinden böyleydi, o zamnalr yeni yeni yapılan F Tiplerindede böyleydi, ama anlaşılıyor ki "özel tutuklu" olan Ergenekoncuların F Tiplerinde de durum bundan farklı değil!
Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi, "ÜZÜNTÜDEN UZAK BİR SEVİYEDE"yiz bu hadiseye, Kozinoğlu ve diğer "Ergenekoncuların vefatı" haberlerine, çünkü bu dünyanın "etme bulma dünyası"olduğuna da inanıyoruz ve çünkü, "TEKEBBÜR İÇİNDE DOLAŞIRLARKEN CANLARINI AL ALLAHIM" duasının seneler seneler önce yapıldığını ve 2000'de de "KISSADAN HİSSE" denilerek"son çeyrek uyarısı"nın yapıldığını biliyoruz:
"- Ufak bir hatırlatma: Yassıada mahkemeleri sırasında, konulduğu hücre için "burada insannasıl yaşar?" diye serzenişte bulunan bir Milletvekili'ne, gardiyan "aman efendim! buraları sizin Meclis'teki oylarınızla yapıldı!" diyor...Kıssadan hisse!.."
Kıssa'dan Kısas'a geçildi kısaca.
Bakın aynı haberde avukat ne diyor:
"- Kozinoğlu’nun hücre arkadaşı Atilla Uğur’un avukatı Celal Ülgen, şunları söyledi:
“Haksız yere tutukluluk daha çok can alacağa benziyor. Birçok kişi daha ölecektir. Oysa bin suçlu özgür gezsin önemli değil, ama bir masum tutuklanmasın der hukukçular."
İdam cezası veren hakim bile "işaretli dosya"dan ve "hata yapmış olabiliriz" itirafından bahsederken Salih Mirzabeyoğlu'nun durumu hakkında gıkınız çıkmazsa, "bin suçlu özgür gezsin önemli değil, ama bir masum tutuklanmasın", demenizin hiçbir önemi yoktur, "bir çok kişinin ölümü"nü de"üzüntüden uzak bir seviyede" izleyip KISSA'DAN KISAS'a geçişin "ürünlerini", "hiç akıllanmayacak bu TEKEBBÜR EHLİ" diyerek seyrederiz!
17 Kasım 2011.
1 note
·
View note
Text
Sözcü'nün avukatı Celal Ülgen: Yeni bir FETÖ geliyor; darbe, ABD tarafından kontrollüydü!
Sözcü'nün avukatı Celal Ülgen: Yeni bir FETÖ geliyor; darbe, ABD tarafından kontrollüydü!
"Sıra CHP'de; yalanlar, iftiralar, FETÖ'cü suçlamaları yakın zamanda CHP'ye yönelecek"
Sözcü gazetesinin, Ergenekon ve Balyoz davalarının avukatı Celal Ülgen, TBMM 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun yayımladığı taslak raporu "Bütün kurumları ve yerel yönetimleriyle Fethullah Gülen’e methiyeler düzen, 'Ne istediniz de vermedik' diyen siyasi iktidar, şimdi Darbe Komisyonu ve…
View On WordPress
0 notes