#ah’lar ağacı
Explore tagged Tumblr posts
Text
📜Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından…✨
~Didem Madak, Ah'lar Ağacı
#dusleraleminde#post#postlarım#mypost#newpost#blog post#tumblr postları#alıntı#sözler#didem madak#ah’lar ağacı#tumblrpost#tumblr
19 notes
·
View notes
Text
Ah’lar Ağacı
...
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra. Ah!
...
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
...
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
...
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra, Ah!
...
İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
...
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah!
...
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman: Ah!
Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların,
Evde kalmış kızların.
Ahlat ahların ağacıydı,
Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
Öyleydi işte.
Ve etimoloji Eti’lerden kalma
Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar
Mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.
...
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
...
Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
...
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
...
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Yıllarca biriktirdim
rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında.
Aşık olduğumda,
Çikolata kokardı kırmızı yazgım.
hayatıma hayat diyemem artık.
sarı yazgım her sonbahar onu
biraz daha fazla, ömür yaptı.
Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.
Kara yazgımı şimdi kim bilir
Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?
Ah.. dedim sonra. Ah!
...
Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
AH!
Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!
...
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
4 notes
·
View notes
Text
Sessizlik Alfabesi - Haydar Ergülen Ah!: Didem’in (Madak) Ah’ı çığlık çığlığa değil, yaprak yaprak usulca yayılıyor ormanda, Ah’lar Ağacı oluyor sonra. Füruğ’un (Ferruhzad) Ah’ı ayet olup, gökten yere değil, yerden göğe çıkıyor. Gülten’in (Akın) Ah’ı kimsesiz hâlâ, “kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”. “Bah hele”: “haydar bah hele!” Bunu en güzel kim söyler, olsa olsa bir kara çocuk söyler-di, Karaların Ahmet. Erhan. Ah. Bah hele Ahmet bah! Ali İsmail Korkmaz daha 19’unda ölmüş, Ahmet ilk şiirlerine bakıp gülmüş, ama Gezi’yi de görmüş, “ölmem gam yemem gayrı” da demiştir, sonra da Ali İsmail’in ardından göğe yürümüş: “Haydar bah hele bah” diyor, “bu haziran / sevinçten ölmeyip de ne yapardı insan?” Ca: Yok, bildiğim kadarıyla bir şey demek değil, Neşet Ertaş’ın “Cahildim dünyanın rengine kandım” dizesini tekrarlamak istedim, ondan. Bu kadar sessiz çığlık da az bulunur, “hayale aldandım boş yere yandım...” İyidir, böylece hiçbirimiz hiçbir şeyin ‘ilelebet’ kalmayacağını, bizim hiç olmayacağını, olmaması gerektiğini de öğrenmiş oluruz. İnsan bile ne kadar kendinde olursa olsun, kendisinin olmayan bir varlıkken hem de! Öyleyse bir daha ca!!! Çıt: “O ruhunu dışarda bırakmayan çıt-kanat / yoktu ki şehirde konacak yeri, duydum / kanatlandı içine, başkasının gövdesine / sığınan bir ruh gibi kırıldı, duydum: /... / Meğer ateşli bir hastalıkmış meğer!” Canım Nilgün Marmara, benim güzel arkadaşımız! Dom: “Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!” (“Mektup Nadajlıdır Dom” şiirinden, Ece Ayhan.) Korktum. Dom. Yazdım. Dom. Selam Ece. Dom. Dom. Dom. Ey: “Ey yağmur sonraları loş bahçeler akşam sefaları / söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum” (“Gelmiş Bulundum” şiirinden, Edip Cansever.) ‘Ey!’, çok şiirdir. ‘Ey!’de çok şiir bulunur. ‘Ey!’ şiirindir. Ece Ayhan’ın bir de “anlaşılmayacaksın ey kanatsızlık” dediğidir, “Ey Kanatsızlık” şiirinde. Fır: “Seni düşünürüm / anamın kokusu gelir burnuma / dünya güzeli anamın. / ... / Binmişim atlıkarıncasına içimdeki bayramın / fır dönersin eteklerinle saçların uçuşur / bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü.” Nâzım Hikmet’in 7 Ağustos 1959 tarihli şiiridir. Aşkın fır döndüğü yer de şiir adlı lunaparktır. Çocukluk nerdeyse aşk oradadır, gökyüzü de! Git: “Heeeeey! / Ne duruyorsun be, at kendini denize; / Geride bekleyenin varmış, aldırma; / Görmüyor musun, her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere.” Şiir Orhan Veli’nindir ama adı “Hürriyete Doğru”dur. Öyleyse Timur Selçuk da son dizeyi “giiiiiiit git git gidi git gidebildiğin yereeeeee!” diye, neredeyse hürriyete kadar devam ettirecektir. Şiiri ayrı, şarkısını apayrı severim ya da şiiri başka, şarkısını bambaşka... Ğ: Söylenemeyen ‘r’lere de, ‘yumuşak g’den mülhem niye ‘yumuşak r’ demiyoruz? “Hişt Hişt”: “Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten... Gelsin de nereden gelirse gelsin!.. Bir ‘hişt hişt!’ sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları... - Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!” (“Hişt Hişt!” öyküsünden, Sait Faik Abasıyanık.) I-ıh: Yani! İskender: “Bak! Gece geliyor! Sakın üstüme basma!” dedi “Karaltı” şiirinde, kitabın adıysa Papağana Silah Çekme! (1998) idi. küçük İskender hem sessizlik hem de kaos alfabesinin adı ve soyadı idi. İdi. J: (Kirtim Kirt) J yerini ödünç olarak Enver Gökçe’ye veriyor, o da halı tezgâhlarının çalışırken çıkardığı sesle “Kirtim Kirt” şiirini yazıyor, Dost Dost İlle Kavga’da (1973): “Evvel madde / ahir fikir / Dolan göğümdeki hava / Salın yanımdaki fakir / Salın proletarya / Geber başımdaki bit / Kirtim kirt / Kirtim de kirt / Kirtim de kirtim / Kirtim kirt”. Ko: “Ko, yarın sabah da ortalık ışımayıversin; / Ko, buluşmayalım şu kuytu haziranda;” (Metin Eloğlu’nun Odun (1959) kitabındaki “Hadisene” şiirinden.) Bay Metin, azıcık da İstanbul iste, der ve ekler: “Kosunlar o denizi bi çanağa.” ‘Yitikçi’ şiirinde yazar bunu da ve yollar, şimdi yok bir İstanbul’a ya da eskisi yok bir şehir nasıl oluyorsa ona! Leylim: “Leylim leylim dünyamızın yarısı / al-yeşil bahar / yarısı kar olanda” (“Leylim Leylim” şiirinden, Ahmed Arif.) Şairin çığlığı, şarkısı, selamı, sevdası hepsi bunun içindedir. Makiniiiist! Yine film mi koptu! Yoook nerede o günler, internet bağlantısı koptu, eh öyleyse küçük kıyamet de koptu sayılır! Sayılmaz mı yoksa, iyi siz bilirsiniz! Seyhan Erözçelik, nam-ı değer Sansar’ımızın en şahane kitaplarından Kır Ağı’ndaki (1991) ‘bir Karadeniz havası’ olan “Aynayşe”deyse şiir kopacaktır: “Gong! / Ay vurduğunda ayşe oynuyordur yanarak / bıraktığında kendini denize fütursuz /... / Seyirciler Açç! Açç! Açç! / ... / Makiniiiist! Açç’şe”. Ne: “Ne doğan güne hükmüm geçer / ne hâlden anlayan bulunur” der, sonra araya bahçeler, kuşlar gibi doğal dizeler ya da doğanın dizeleri girer, bitirirken de “her mihnete kabulüm / yeter ki gün eksilmesin penceremden” diyecektir Tarancı. Mutlu olmak için deliler gibi çırpınan güz şairi. Asıl ‘Garip’ şair! Oyy: “Sen içerde / ben dışarda / oyy mapusluk mapusluk!” Arkadaş Z. Özger “Göğü kucaklayıp getirdim sana / kokla / açılırsın” dizeleriyle başladığı “Sevdadır” şiirini ‘mapusluk’la bitirir, arada da unutulmaz bir şey daha der: “Kadere inansaydım / sana inanırdım”. Öylece: “Öylece bırakılmış gün bitiyor / Öylece bırakılmış akşamlardan geçerek / Öylece bırakılmış bir güne başlıyoruz.” Afşar Timuçin’in aynı adlı kitabında yer alan, 1984 tarihli şiiri “Ey Benim Güzel Sevdalım” bu dizelerle bitiyor, ama ‘öylece’ diye biten şeylerin güzelliğini duyurarak. Öylece güzeldir. Pes! “Pes! Ben de cumhuriyetçiyim!” (Ece Ayhan) Biz de hâlâ, ama arayarak cumhuriyeti! Ayyaşın “akşamdaaaan akşama” deyişi gibi, bizimki de “bayramdaaaan bayrama” cumhuriyet mi oldu yoksa! Rahaaaat! Komut serttir ama rahatlığa davet eder, ne ironik mi demeli yoksa neme lazım mı? Akif Kurtuluş, hadi komiklik olsun, top da gelmişken yollayalım da çocuklar yorulmasın diye, hem bu top mop işlerini de sever, bkz. Gümüşlükspor, “neme lazım” demeyenlerden, diyelim! 1989’da Tören Provası’nda, “Kalbi Kanamalı Tek Ben miyim” şiirinde: “rahatda dinleyin arkadaşlar / ... / şart mıdır bir çocuğu sevmek için yetim bırakmak” demiştir, güzel de demiştir. Tamam da yahu Akif, arkadaşlar biraz rahat etseydi! Şair işte, rahat batar, gider sözcüklere çatar! Sus! “Sus, kimseler duymasın / Duymasın, ölürüm ha. / Aymışam yarı gecede / Seni bulmuşam sonra. / Seni, kaburgamın altın parçası / Seni, dişlerinde elma kokusu.” Ahmed Arif'ten başka kim böyle söyleyebilir ki? “Suskun” şiirinden. Tek, uzun bir şiir yazmış gibidir ya Ahmed Arif, mektuplar gibi, belki de arzuhal gibidir onun şiiri, sessizliğin dilekçesini yazan arzuhalci. Şehrazat: “Sen gündüzün gecenin dışında / sen kalbin atışında kanın akışında / Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında / Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın / ... / Sen öyle ki sen diye diye seni anlayamayız / Şehrazat ah Şehrazat / Sen sevgili, sen can, sen yârsın.” (“Şehrazat” şiiri, Sezai Karakoç’un ilk kitabı Körfez’den, 1959.) Trak: “trrrum, / trrrum / trak tiki tak / makinalaşmak istiyorum!” Nâzım Hikmet ünlü şiiri “Makinalaşmak İstiyorum”u 1923 yılında yazmış. ‘Makinalaşabilsek’ doğallaşabilirdik belki. Bir süreç gibi, ilki olmadı ikincisinin hiç olacağı yok. “Ne gökte ne yerdeyim / bir garip seherdeyim” şarkısındaki gibi, yoksa ‘seferdeyim’ mi diyordu? İkisi de oluyor. Uyy: “Uyy Karadeniz'in gümüş telleri / Bir vapur geçer Boğaz’a doğru / Nâzım usullacık okşar vapuru / yanar elleri...” Nâzım Hikmet, 27 Mayıs 1957’de Varna’da yazmış “Vapur”u. Hasretin bir bıçak gibi, gövdeden ruha doğru insanın göğsünü yara yara, kanata kanata gittiği bir şiir bu. Dilsizlik öncesi son harfler, yangın öncesi son an ve ölümden önce son bir bakış gibi. Ünsüz: Şiir de ‘ünsüz harfler’e dâhildir. Ünsüzlükte şiirle ve şairle hangi ünlü yarışabilir sahiden, peh! Vay: “İnsanoğlu hiç mi idi / Öksüz sevmek suç mu idi / Biz de murada erseydik / Garip olmak suç mu idi / Vay vay dünya vay”. Neşet Ertaş da dünyaya hem sitem edip hem çok da sitem edersem ayıp olur diyenlerden, “Bektaşıyık!” deyişinden de bellidir meşrebi. Doğrusu da dinin, mezhebin ne önemi ne kıymeti var ki, aslolan meşrep. Neşet’ten de bir ‘mümin’ çıkarayazdılar az kaldı, Allah muhafaza, yaparlardı da! N’olacak garip abdal, boynunu büker, sitemini içe döker, ‘peki efendim’ derdi, derdi de, içi içini, aklı fikrini yerdi, sonra da yolunu kaybetmiş düşkün gibi bu dünyadan küser giderdi! Ne dini, ne milleti kardeşim, Tevfik Fikret, 100 yıldan da eski “benim dinim insan gibi yaşamaktır, vatanım tüm yeryüzü, milletim insanlıktır” dememiş miydi? Vay ki hâlâ din davası, kin davası, kan davası, mezhep davası, senlik-benlik davası güdüyorsunuz! Vay ki vay! Yuh Yuh: “Uzaktan yakından yuh çekme bana! / Sana senin gibi baktım ise yuh! / Efendi görünüp bütün insana / Hakkın kullarını yıktım ise yuh / Yuh yuh, yuh yuh soyanlara / soyup kaçıp doyanlara / insana kıyanlara / yuh nefsine uyanlara, yuh!” Âşık Mahzuni Şerif’e kim katılmaz? Dirileri yaktıkları yetmiyormuş gibi, ölmüşleri de mezarından çıkarıp yakmak isteyenlere, yuh yuh yuh yuuuuuh! Zırrr: Seyhan’ın (Erözçelik) olmalı bu ‘zırrr’ sessizlik de! Ona uydum ben de, “Zırrr! Şair Gitti!” diye bir şiir bile yazdım. Eski kapı zilleri, eski ev telefonları gibi çalar şair ölümü: Zırrrrrr. Büyük ‘R’leri söyleyemeyen şairler için, küçük ‘r’lerin çalması, gemilerin siren çalması gibidir. Söylenmeden kalmış aşklar gibi, söylenmeden kalmış küçük ‘r’ler de mavidir! Mavi ‘r’. - Haydar Ergülen, Sessizlik Alfabesi (Nişanlılar İçin Şarkılı Alfabe) - Görsel: Sessizlik Alfabesi’nde adı geçen isimler...
#Haydar Ergülen#Sessizlik Alfabesi#Nişanlılar İçin Şarkılı Alfabe#Şair#Yazar#Şiir#Alfabe#Şairler#Kelime#Kelimeler#Edebiyat#Yürekbalı#Nâzım Hikmet#Ahmed Arif#Edip Cansever#Ahmet Erhan#Orhan Veli#küçük İskender#Didem Madak#Alıntı#Alıntılar
16 notes
·
View notes
Note
Genelde okuduğum dinlediğim şairlerin şiirlerini paylaşmışsın o yüzden hesap dikkatimi çekti. Fotoğrafa takılıp bu kadar sorgulamamın sebebi de bu. Dilaver Cebeci’ nin Sitare, Nurallah Genç’in Rüveyda, İsmet Özel’in Yıkılma Sakın, Didem Madak’ ın Ah’lar Ağacı, Şükrü Erbaş’ın Ömür Hanımla Güz Konuşmalarını ve Yavuz Bülent Bakiler’in Şaşırdım Kaldım İşte şiirleri en sevdiklerim… Ama senin paylaştıkların o şairlerin en sevilen ya da en bilinen şiirleri değil mesela. Ya da benim gördüğüm kadarıyla… Bi şairin farklı sözleri bizler için altı çizilesi… O yüzden profiline bakınca aynı kitabın kendi çizdiğim yerlerini değilde senin çizdiğin yerlerini okumuş gibi
Ne diyeceğimi bilemiyorum.. Bu cevabım olsun
youtube
1 note
·
View note
Text
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum*
101 notes
·
View notes
Photo
“Gülümsedim o sıra. Bazen sevinirim. Sevinmek nedense hep yedi yaşında. Ve ah... dedim sonra Ah!” Didem Madak
6 notes
·
View notes
Quote
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başroldeki kadınlar.
Didem Madak, Ah’lar Ağacı
135 notes
·
View notes
Audio
“kendimi yüksek, uzak dağlardaki imkânsız bir günbatımının yaldızına boyuyorum.”
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası ‘İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.’ Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah..
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım, Ulaşılamazdı, Sen sarılmak istesen ona, O sana sarılmazdı. Ne çok dikenin vardı Tanrım! Ne çok isterdim, Sana sarılamazdım. Ve şöyle derdim o zaman: Ah..
Ahlat ahların ağacıydı, Yaşlanmaya başlayanların, İtiraf edilememiş aşkların, Evde kalmış kızların. Ahlat ahların ağacıydı, Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse, Öyleydi işte.
Didem Madak, ‘Ah’lar Ağacı
44 notes
·
View notes
Photo
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının Tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılamazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah!
.
Didem Madak, Ah’lar Ağacı, s.19
*
10 mayıs salı
11 notes
·
View notes
Text
“Ah benim nergis kokulu cehaletim...”
Ah’lar Ağacı |Didem Madak
#postlarım#my post#visnelikapkekim#virgülle ayrılmış#söz#sözler#çiçekaşkı#çiçek#flowers#nergis#didem madak#ahlar ağacı#şiir alıntıları#şiir#alıntı#kitap sözü#kitapalintisi#kitap alıntıları#şiir heryerde#paradoxadam
95 notes
·
View notes
Text
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası.
İnsan unutandır.
Ve insan, unutulmaya mahkûm olandır.✨
~ Didem Madak, Ah'lar Ağacı
#dusleraleminde#post#postlarım#mypost#newpost#blog post#tumblr postları#alıntı#sözler#didem madak#ah’lar ağacı#tumblrposts#tumblr
29 notes
·
View notes
Text
“yapıştırsam da parçalarını hayatımın,
su sızdırıyordu çatlaklarından.”
• ah’lar ağacı | didem madak
10 notes
·
View notes
Text
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Didem Madak - Ah’lar Ağacı
2 notes
·
View notes
Text
“Hayattan söz edilirdi, zor denirdi, ve ardından susulurdu mutlaka.” _Didem Madak, Ah’lar Ağacı -2- _Görsel: Will Wilson
45 notes
·
View notes
Text
Ah’lar Ağacı
...
Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah .. dedim sonra, Ah!
...
- Didem Madak, Ah’lar Ağacı
123 notes
·
View notes
Text
“Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O kocamandı, en kocamandı o,
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.”
-Didem Madak, Ah’lar Ağacı.
27 notes
·
View notes