#Yatıyorum bir şey diyor musun ?
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir roman çocuğunun gülmekten yardıran komik hikayesini aynen dinlediğim gibi aktarıyorum. 🙂
...........................................
Abi biliyorsun biz tenekeli mahallede oturuyoruz. Hani şu ke*hanenin arkasındaki roman mahallesi..
Sekiz yaşıma geldiğimde beni ilkokula yazdırdılar, daha okulun ilk günü sınıfta öğretmen gelmiş, tanışma faslı falan yapıyor, tek tek hepimiz ayağa kalkıyoruz, adın soyadın, baban ne iş yapıyor diye soruyor ve herkes cevap veriyor.
Sıra bana gelince soruyor işte,
_adın nedir?
Serkan öğretmenim.
Soyadın falan derken en son, "baban ne iş yapıyor?" Sorusu geliyor.
Daha ben, "babam ke*hanede çalışıyor" dememle birlikte, suratıma şiddetli bir tokat geliyor. Arkasından yer misin yemez misin bi kamyon dayak. Nereme denk gelirse artık. Tekme atıyor, yumruk atıyor, top gibi oynuyor, ayağında sektiriyor, bu şekilde beni döve döve taaa müdürün odasına kadar götürüyor adam abi.
Ortaya çıkan gürültü üzerine müdür de odasından çıkıyor ve, hocam siz kendinizde misiniz, daha okulun ilk günü ne yaptı da bu çocuğu böyle öldüresiye dövdünüz ayıp değil mi falan diyor,
öğretmen de, efendim ben bu edepsizi az bile dövdüm, ben sordum bana sınıfın içinde çok alaycı ve iğrenç bir cevap verdi, isterseniz siz de bi sorun bakalım babası ne iş yapıyormuş?
Bunun üzerine müdür de dönüp bana soruyor,. "baban ne iş yapıyor oğlum?"
Ben daha "ke*hanede çalışıyor" der demez müdür de bana dalıyor tekme tokat Allah ne verdiyse.
Yarım saat kadar beni dövmekten yorulan müdür, beni alıp odasına sokuyor ve babamın numarasını istiyor, arayıp hemen gelmesini söylüyor. Biraz sonra annem babam beraber geliyorlar.
Müdür öfkeyle babama, "beyefendi siz nasıl bir velisiniz, nasıl bir çocuk büyütüyorsunuz, hiç mi ilgilenmediniz, hiç mi terbiye vermediniz" diye bağırdıkça bağırıyor, babam da, "ne oldu müdürüm ne yaptı çocuk?" diyor.
_daha ne yapacak, baban ne iş yapıyor diye soruyoruz, ke*hanede çalıştığını söylüyor terbiyesiz...
"Doğru söylemiş ama hocam!"
_nası doğru söylemiş?
"Ben ke*hanede çalışıyorum, kuaför dükkanım var kerhanede, boşuna dövmüşsünüz çocuğu!"
Öğretmen ve müdür şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken, annem babam sinirle elimden tutup beni götürüyorlar oradan ve bir daha da okula hiç gitmiyorum.
Şimdi sen söyle abi ben bu okulu nasıl seveyim?
Sonra büyüyorum 16 yaşıma geliyorum, babam galiba üzerindeki o olumsuz "ke*hane" imajını silmek için mi nedendir bilmiyorum, tutuyor beni nakşibendi cemaatine yerleştiriyor. Orada yatıyorum, Kur'an öğreniyorum, dua öğreniyorum, namaz kılıyorum, tıpkı onlar gibi giyiniyorum, ayda bir kez eve geliyorum, geldiğimde de havamdan geçilmiyor, cübbeyi havalandıra havalandıra durmadan tur atıyorum mahallede 😃
Yine bir gün başımda sarık, üzerimde cübbe, ayağımda şalvar ve lastik ayakkabı, eve gelmişim, annem diyor, "demin baban aradı, fön makinesi bozulmuş, evdeki makineyi istiyor, kadın halimle ben gidecek değilim herhalde, hadi bi koşu şunu babana ver de gel"..
Anne, diyorum, sen kafayı mı yedin? Ne işim var orada benim, nasıl giderim bu kıyafetle oraya!
_Ulan içeri gir demiyorum, kapıya git, babanı ara o gelip alır!
Çaresiz alıyorum fön makinesini, gidiyorum ke*hanenin önüne. Herkes bana bakıyor, abi nasılım ama biliyor musun, cübbe sarık, lastik ayakkabı, çağrı filminden fırlamış bilal'i habeşi gibiyim adeta hey yavrum hey 😃
Arıyorum babamı, biraz sonra geliyor, veriyorum makineyi, yok diyor illa içeri geleceksin. Melahat ablan var içeride, seni görmeyi çok istiyor..
'Baba delirdin mi sen, ne işim var orada benim bu kıyafetle falan, hayatta gelmem!'
_yürü lan pzevenk. Üstüne bi cübbe giydin diye İmam mı kesildin başımıza. Ağzını burnunu kırdırma şimdi bana!
Çaresiz düşüyorum önüne, kapıdaki polisler yerinde yok, kimse bizi görmüyor, görseler de bir şey olmaz hepsi babamı tanıyor zaten.
İçeri giriyoruz, dar bir sokak, evler falan var, önlerinde kocaman cam vitrinler, vitrinlerin arkasında çıplak bikinili kadınlar falan. Bir evin önüne geldiğimizde babam kapıdan içeri giriyor ben de arkasından. İçeri girer girmez kadının biri oturduğu yerden fırlayıp bana öyle bir sarılıyor sanki beni boğacak 😃
Öpüyor, kokluyor, ne bileyim kadın beni o kıyafetle görünce evliya falan mı sandı ne yaptı, babamın Melahat dediği kadın buymuş meğerse, evin patronu muymuş neymiş. Benim sayemde geçmiş günahlarından arınacak mı zannetti kadın kendini bilmiyorum valla 😂
Neyse, beni oturttular bir yere, hemen yanıbaşımda bir merdiven var, tostlar geldi kolalar söylendi, arada müşteriler gelip gidiyor, tam merdivene yönelen müşteriler orada beni görünce ne yapacağını şaşırıyor, utanıyor, geri gitse olmayacak, mahçup bir şekilde kafasını eğip, bana doğru aslında burada işim olmaz ama ne yapalım işte falan gibi bir bakış atıyor, "hocam hürmetler" deyip geçip gidiyor yanımdan 😃
Bu arada dingilin biri de dışarıda beni o kıyafetle görünce, bütün ke*haneye bi yaygara koparmış, "aczmendiler ellerinde palalarla ke*haneyi bastı hepimizi kesecekler" diye..😃
Bir anda dışarıda bir hareketlilik, bir koşuşturmaca başladı, bütün evler tek tek kepenk indiriyor, çığlık atanlar imdat diye bağıranlar, polisler ellerinde joplarla bir oraya bir buraya koşuşuyorlar, sokaktaki erkeklerin hepsi bir duvarın önünde birikmiş kendilerine gelecek saldırıyı bertaraf etmeye hazırlanıyor, velhasıl ke*hanede tam bir kaos hakim .
Biraz önce beni görünce mistik duygulara kapılan o melahat abla kafasını kapının arasından çıkarmış, dışarıya doğru hayatımda hiç duymadığım küfürler yağdırıyor, 😂
babam paniğe kapılmış ne yapacağını şaşırmış, bana bağırıyor, "ulan kodumun çocuğu, çabuk çıkar o üstündekileri, skerim şimdi senin sarığını da cübbeni de, başımızı nasıl bir belaya soktun pezevenk!" 😃
Telaşla çıkarıyorum sarığı cübbeyi üstümden, atıyorum melahat'ın masasının altına, kadınların hepsi üst katlara kaçmış çığlık atıyorlar, biz, babam önde ben arkada kapıya doğru kaçıyoruz, biz dışarı çıkarken karşımızdan özel harekat polisleri tam teçhizat koşarak ke*hanenin içine dalıyorlar. Babam beni önüne katmış eve doğru götüme tekme ata ata götürüyor😃
Ertesi gün gazetelerde falan çıkmış bu olay. neyse ki gazeteciler biz kaçtıktan sonra gelmiş de manşette bizim fotoğraflar yokmuş.
işte o günden sonra bir daha da dergâha gitmedim, cemaat ve din olayını da o gün kapattım ben abi. Cübbeyi sarığı ke*hanede bırakmak benim için hiç de iyi olmadı biliyor musun ..
0 notes
Text
Yatıyorum Bir Şey Diyor Musun?
Şule Öncü suleoncu.com
Kitap Açıklaması_
ÖNCE KENDİNİ” SEVEMEZ İNSAN. SEVMEYE ÖTEKİNDEN, BİLMEYE KENDİNDEN BAŞLAR.
YATIYORUM BİR ŞEY DİYOR MUSUN, ilişkilerin bir türlü oldurulamadığı, bireylerin birbirlerini tanıyamadığı, ilişki normlarının sürekli değiştiği günümüzde, ilişkisi olan ya da olmayan her okura ilişki kurmak ve sürdürmek adına rehberlik edecek zihin açıcı bir el kitabı.
Klinik Psikolog Şule Öncü, yakınlık, tutku, bağlanma, aşk, ayrılık, aldatma, cinsellik, sosyal medya ve çevrimiçi ilişkiler, kadın/erkek olmak, ilişkilere zarar veren tutumlar başlıkları altında, “İlişki nedir, gerekli midir, bizi nasıl belirler, ilişkiden ve partnerden neler beklenebilir, yakınlık ya da ilişki sakınımı nasıl gelişir ve üstesinden nasıl gelinir?” sorularının yanıtlarını yalın, akıcı, derinlikli bir dille aktarırken, ilişkiyi belirleyen pek çok konuda okura önerilerde bulunuyor.
(Tanıtım Bülteninden)
1 note
·
View note
Text
1 note
·
View note
Photo
3 notes
·
View notes
Text
Ben yatıyorum tavan, bir şey diyor musun?
63 notes
·
View notes
Text
Altı Kere Ağırlaştırılmış Mühebbet Hapis cezamın otuz ikinci yılını bitiriyorum bu gün.
Bu sabah gardiyan Fikret koğuşa girip beni çağırınca anladım bi şeylerin terso gittiğini.
Ranzada yatıyorum, düşteyim. Kapı gürültülü, gıcırtıyla geri çektiler kapıyı. İçeri Fikret girdi. Göbeğinin altında ezilen kemerine elini koydu, anahtarlar parmağına takılı. Baba Haldun ziyaretçin gelmiş’ dedi. Önce ismimi tanımadım. Ziyaretçi gelmiş. Getirin ne diyosa söylesin gitsin deyecek oldum. ‘Ulan benim sevenim yok ki’ düşüncesi kafamın içinde şok etkisi yarattı. O an ranzadan ayaklarımı çıkarttım terlikleri ayağıma geçirdim. Doğru tuvalete koştum. Elimi yüzümü yıkadım, sakalları çizdim. En güzel gömleği giydim, tek ütülü pantolonumu giydim. Jilet gibiii. Çıktım dışarı, ‘hadi gidelim Fikret Gardaşım. Kim gelmiş biliyon mu ? sana dediler mi bişey ?’ diye sordum ama gavur inatlı Fikret laf eder mi! Demedi bişey. Gidince görürsün diye geveledi ne sorsam. Bi kapıdan geçerken dayanamadım durdurdum. ‘’Ulan alay mı ediyosonuz yoksa puştlar’ dedim. Tarih bir nisan falan olur belki beni kafaya alıyolardır. Bilemedim.
Fikret ellerimden kurtardı yakasını, ‘Baba çocuk muyuz seni niye kandıralım, yürü bilmiyorum bişey, müdürün odasında seni bekliyolarmış bana bunu söylediler git baba haldunu getir dediler’ dedi. inandım bende. Bi demir kapı, bi demir kapı daha, sonra ardı ardına iki demir kapı. bi kat yukarı. bi demir kapı daha. yürü yürü bitmiyordu o koridorlar. biz adım attıkça sesler daha belirgin ve keskin geliyordu. bu bina da ne kadar çok kapı varmış dedim bi an içimden. ben sadece ikisini görüyormuşum. ikisinden çıksam kurtulurum buradan diyordum yıllarca, yanılıyormuşum.
Bi kapı daha açılırken Fikret durdu. Baba Haldun, gözünü seveyim çok şey yapma tamam mı ‘ dedi. Bu kapıdan sonra müdürün odasına gireceksin’dedi. Sen gelmeyecek misin’ dedim. Gelmeyeceğini söyledi. Kapılar açıldı. Kapılar çalındı. Cezaevi Müdürünün odasına girdim. İçerde üç gardiyan bir de daha önce bu yerde görmediğim kadar güzel bir hemşire kadın vardı. Onu görünce dayanamayıp yılların verdiği bi hasretle, ‘’sevdiğim kadın daha güzeldi ama sana da yara sardılır’’ deyiverdim. gülümsedi. Söylemek istediğim şeyin içinde barındırdığı hasreti anlamıştı. niyetim hovardalık değildi bunu anlamıştı. hafifçe güldüm.
‘’Buyrun müdür bey benimle konuşacaklarınız varmış’’ dedim. ‘’Baba Haldun biz seninle hep konuşuruz, öteki dünyadan birinin sana söylecekleri varmış, önemliymiş. Savcılıktan izin alıp gelmiş özel görüşme yapmak için.’’--
‘’Bunca yıldan sonra kim hatırlar beni müdür bey’’ dedim. ‘’Baba Haldun otur ben sana bi çay söyleyeyim bir kaç dakikaya burada olur, seni sayar severim biraz müsade ederim konuşursunuz bilmiyorum gelen kişinin neyin olduğunu.’’ dedi. Dikeldiğim yere kadar gelip koluma dokunup önümdeki sandalyeyi gösterdi. Otur der gibi başını salladı. oturdum önümdeki siyah deri kaplı koltuktan dönme sandalyeye. Sağda solda dekorlar var onları izliyom, e kimse konuşmuyo diye bende konuşamıyorum. Sonunda sessizliği bozmak için ‘’sizin askerlik ne zaman bitiyo’’ dedim gardiyanlara. ‘’Şafak 47 Baba Haldun’’ dedi yakışıklıca olan oğlan. Hemşire kıza aç kurdun yaralı kuzuya baktığı gibi bakıyordu ama müdürden çekindiği için bakamıyodu istediği gibi. Gülümseyerek ‘’Eee kızım sen nasılsın burda mı çalışıyosun sen’’ dedim. ‘’Yok haldun amca ben merkezdeki hastaneden geldim, müdür bey ambulans çağırtmış’’ deyince anladım bu müdür bir haltlar karıştırıyor.
‘’Kimmiş bu gelen müdür bey söyleyecek misin artık?’’ demek istedim, kapı çalındı.
Kapıyı arkamda dikilen gardiyan açtı. İçeri iki ayak sesi girdi. Biri yorulmuş bi çift ayak. Diğeri narin bi topuk sesi. Yok gibi ama var. duyuyorsunuz. Dönüp bakamadım. O kadar korktum ki o an. Kimin geldiğini görmek istemedi gözlerim. Kafamı iyice eğdim. *Ben burada değilim’’Ben burada değilim*
kendimi şu anda ranzamda düş kuruyor vaziyette bulmak istiyordum. Gözlerimi açtığımda önümde hala müdürün odasının acaip şatafatlı dekor eşyaları duruyordu. Hafif krem renkli bu masa benim koğuşta yoktu. Benim koğuşta iran halısı da yoktu. Buranın benim koğuşum ve bunların düş olmadığına emin olduktan sonra başımın arkasında dikelmiş kafamı kaldırmamı bekleyen ziyaretçilerimi hissettim. ‘’Kimsiniz?’’dedim kafamı yerden kaldırmadan. Birisinin ayakkabıları önüme doğru yürüdü. ‘’Benlen ne konuşacaksınız?’’ diye sordum.
‘’Sizinle nerden tanışık olduk biz?’’ diye sordum. Cevap vermedi ikiside. Kafamı kaldırmam için başımın arkasına baktıklarını hissediyordum. Başımı kaldıramıyordum. O on dakika da korktuğum kadar bütün ömrüm boyu korkmamışımdır. Kimdi bu insanlar! Benden ne istiyorlardı!
‘‘Haldun bey’’ dedi arkamda duran kadın. Bey mi? Bu kadın kiminle konuşuyor yahu diye sordum kendime. Bana bey deme ihtimali benim buradan salınma ihtimalimle aynıydı.
‘’Haldun bey, biz yetiştirme yurdundan geliyoruz.’’
Duyduğum şu altı kelime kulaklarımdan beynime ulaşana kadar dört kişiyi daha öldürürdüm de ellerim birbirini tutuyor. ‘’Benden ne istiyonuz gidip birilerini yetiştirin o vakit’’deyip tersledim. ‘’Haldun bey bilmeniz gereken bazı şeyler var.’’ dedi yine aynı kadın. ‘’Ben herşeyi biliyorum bilmediklerim bilenlere kalsın ben bildiklerime bildiklerim bana yetiyor’’ dedim. Konuşma burada bitiyor sanıyordum her defasında. Bu konuşmalar bittiğinde yine ranzama dönecektim, ranzama dönüp oğlumla maç yapmaya kaldığım yerden devam edecektim. Devlet memuru soğukluğundan ürperen kollarımı sıvazlayarak kan gönderdim.
‘’Haldun bey, buraya neden girdiniz?’’ diye sordu önüme dikelen güzel ayakkabılı kadın. ‘’Tatil için’’ dedim. ‘’Mühebbet yiyene devlet baba bakıyormuş, devletimin kollarına sığındım’’ dedim.
Arkam da ki kadın ‘’Haldun bey otuz yıl önce o adamları neden öldürdünüz?’’ dedi *hiddetle*.
‘‘Canıma dokundular.’’ dedim. duru.
‘’Canınıza dokunsak bizi de öldürür müsünüz’’ dedi önümde dikelen güzel ayakkabılı kadın. Tıslamaya benzer bi fısıltıyla, ‘’o öldü’’ dedim. Ama onların duyacakları şekil de ‘’2 haziran 1987′de öldürdüm. Yani 32 yıl on bir ay 17 gün eder. otuz yıl değil’’ dedim. ‘’Haldun bey size neden baba diyorlar çok mu çocuğunuz var?’’ dedi arkam da dikelen kadın. ‘’ben hiç evlenmedim.’’ diyebildim anca. ‘’Kimseyi sevmediniz yani?’’ dedi önümdeki kadın. ‘’Siz bunları ne yapacaksınız? Bunları sormak için çok geç geldiniz’’ dedim ama inatla soruyorlar ve çok saçma hislerle içimi tıka basa, hınca hınç dolduruyorlardı.
‘’Haldun bey o adamları bugün olsa yine öldürür müydünüz’’ dedi arkamda ki kadın. Ayağa kalktım. kolumda ki yarığı göstererek. ‘’Ben o gün tereddüt ettim biliyo musun? Bu o tereddütten kaldı. Bugün olsa! şimdi olsa! o gün ki kadar uzun sürmez o itleri gebertmem. Yılların nefreti var içimde. şuramda. o nefret onları saniye içinde kül etmeye yeter.’’ dedim. ‘’Haldun bey sakin olun, size bunları sormamızı bizden isteyen biri oldu. Bittiğinde sizi onunla görüştüreceğiz. Sadece sorularımıza cevap verin ve bize yardımcı olun’’ dedi arkamda kalan güzel ayakkabılı kadın.
‘‘Tamam sorun o zaman, ne isterseniz cevaplayacam!’’ dedim çok emindim. Sordukları her şeyi cevaplamaya karar verdim. Az önce hışımla kalktığım yerime sakince oturdum ve güzel ayakkabılı kadını karşımda ki sandalyeye buyur ettim.
‘’#Haldun bey, neden size baba diyorlar? ��ok mu çocuğunuz oldu?’’ dedi yine. ‘’*Hayır insanlara faydalı olmaya çalışırım, babalık yaparım. saygı duyarlar. ondan herhalde. Ben kimseye koca olamadım ki baba olayım.’’ ‘’#Peki o adamları neden öldürdünüz?’’
Bu soruyu ilk sorduğunda cevabını vermiştim ama anlatamamıştım kendimi. Dinlemişti ama duymamıştı beni besbelli.
‘‘Bi kız seviyordum. yirmi dört yaşımdaydım. Babamın atölyesinde torna tezgahında çalışıyordum o dönem. askerlik 18 ay yapılacak dediler. Ben de askerlik 18 ay olmadan gidip aradan çıkartayım dedim. askere gideceğim akşam eğlence yaptım. Eş dost mahalleli kim varsa ne kadarlarsa herkesi çağırdım. Ben konvoya katıldım. Arabalar kornalar falan deli gibi gidiyoruz. Sevdiğimle konuştum, beklerim ben seni dedi. Beklerdi beni. evime güneş olacaktı. O gece otobüse bindim, Çanakkale de acemi birliği ordan da Ankaraya cezaevi gardiyanlığına gittim.’’
Birden lafımı kesip, askerden kaçıp mı öldürdünüz o adamları?’’Dedi hala inatla arkamda dikelen kadın.
Yüzümde garip bi ekşime hissedip ‘’Hayır dinlersen anlatıyorum herşeyi kızım’’ dedim gayet babacan bi tavırla. ‘’Askerdeyken sevgilime mektuplar atıyorum haftada üç kere bazen dört kere oluyor bizim hapishanenin yemekçileri haftada beş gün çıkıyor merkeze. biz üç kere. onlardan birine veriyorum mektubu o postalıyor sevabına. Ben mektup atıyorum ama cevap gelmiyor. Sonunda dayanamadım izin alıp eve döndüm. Sırf mektubuma cevap ver artık demek için izin aldım geri gittim memlekete. Evine gittim otobüsten iner inmez. Kapıya tıklıyorum. Cama vuruyorum. Hiç ses eden el veren yok. Muhtar kahveye giderken gördü koştu yanıma geldi. -Haldun, oğlum sen niye geldin ne oldu ne işin var burda hayrola sen askerdeydin? dedi. Ama o kadar panik olmuştu ki o saniye anladım ki bi terso var yoksa bu adama okeyde üst üste dokuz el kitleseler hiç keyfini bozmaz, sinir yapmazdı. Muhtar emmi n’oldu Delal nerde? Apo amcalar niye yok? Nereye gittiler? -Muhtar emmi elini enseme koydu kendine çekti beni. boynuna koydu başımı. Muhtar emmi noluyo napıyosun söylesene noldu? Dedim, baktım ki ağlıyor. Kendimi onun ellerinden çektim doğru eve doğru koştum. İzollu aşiretinden Hüseyyin’e rast geldim ki öyle hızlıydım ki durup selam bile vermedim. Arkamdan bağırdığını duyuyodum ama el edipde durduramadım kendimi. Doğru anama koştum. N’olduğunu öğrenmeye gittim.
Anam benim geldiğimi bağın ötesinden koşarken görmüşde anlamış. Ben eve varasıya kadar gözyaşı sel olmuş yüzünde. -Ana n’oldu anlat diyorum. ağlıyor elleme beni diyor. Ana N’olduğunu anlat ana diyorum ağlıyor ama anlatmıyor. Beş dakika önce selam vermeye durmadığım Hüseyyin geldi on dakika sonra. Herşeyi ondan öğrendim.
Ben askere gittikten sonra Delal’in babası Muharrem amca Delal’i başkasına vermiş. O an bunu duyunca öldüm öldüm dirildim. Benim evime gelin olacaktı Delal.’’ Önümde meraklı gözlerle beni dinleyen güzel ayakkabılı kadın bi anda sinirle ‘’Sevdiğin kadın başkasıyla evlendi diye mi on dört kişiyi öldürdün? Deli misin ulan!’’ diyerek ayağa kalktı. Başımı yere eğdim. ‘’Benim izin dolmadan geri döndüm asker ocağına. Dolmasını bekleyemedim. Sevdiğim kızı başkasına gelin etmişti babası üç kuruş uğruna. Askerden geldikten sonra sağa sola Muharrem Amcanın evini sordurttum. Bi kaç ay sürdü ama buldum sonunda. Bi gece çektim rakıyı boğazıma kadar dolmuşum gittim kapısına. Gençlik ateşiyle bağır çağır olay çıkarttım kapısında. Çifteliyle karın boşluğumdan vurdu iki hafta komada yattım. Uyandım, ölmeyi becerememişim. Başımda o gün yalnız anam kalmış. Babam ben komadayken vefat etmiş. Üzülemedim bile. Gittim Delalin evini buldum. Önce uzaktan uzağa izledim. Hani evlendi ama seviyorum. Zararım yok ya! İzliyorum sadece. Ara sıra pencereden bakıyor sokağın başına. Beni bekler gibi bakıyor. Gidip onu kaçıracağımı biliyor. Bi gece yine aldım Yeni Rakı’mı içtim içtim kapısına dayanacak oldum. Yolda kayboldum. Evin yolunu bulamadım. Oturduğum bi kaldırım taşında sızmışım. Sabah ayıldım. Üst baş kir pislik. Eve gittim köye. Anam uyanmadn üzerimi değiştim çıktım tekrar. İş güç hak getire. Babamın atolyede malzeme bile kalmamış bırak tornayı tesbiyeyi. Ne varsa satmış savurmuş bana yollamış askerdeyim diye. Gidip gelirken gidip gelirken bi gün Delal’imin kocası olacak gavat beni fark etti. Kapıdan çıktı, yine bi yere gidiyor zannettim, benim tarafa doğru yürüdü, yürüdü. Tam yanımdan geçip gidiyor ki birden dönüp beni gafil avladı. Yaşça benden on yaş büyük. Ne bekliyosun burda delikanlı dedi. Napacan diye tersledim. Eyvallah deyip gitti. Geldi beş arkadaşıyla bi güzel dövdü beni. Tek olsa belki yıkardım deyyusu bileğim kuvvetliydi. Bi daha seni buralarda görmeyecem dedi. Duymaza vurdum. Eve gittim zor zoruna. Yattığım gibi uyudum. Her yanımda kan. Anam da soramadı o gece ne olduğunu. anlatamazdım da. anlamazdı beni. Ertesi gün yine gittim. Yine geldi yanıma.
Elini enseme koydu. Aslanım parayı veren düdüğü çalar böyle kapıma köpek olma paran varsa gel dedi. Niye param varsa napacan dedim anlamadım o an. anlamak gelmedi gözüme. cesaretim engel oldu kafama. Ne parası ne düdüğü dedim. ‘’Seni bizim hatunu keserken görmüş müşteriler. paran varsa sende tadına bakarsın. Yoksa siktir git yine dayak yeme’’ dedi. Delal’i parayla satıyordu orospu çocuğu. Ben o güne kadar küfür bilmeyen adamdım. Var dedim. Param var. Ben de gelecem bakacam tadına dedim. Ama yarın gelecem dedim. Şimdi üzerimde yok dükkandan alırım yarın gelirim dedim çıktım. bi dakika daha karşısında dursaydım ağlayarak ayaklarına kapanacaktım. Yalvaracaktım ona yalan söylediğini söylemesi için. Durmadan döndüm arkamı. ağlamaya başladım ve hıp hızlı bi vaziyyette yürüdüm. yürüdüm.yürüdüm. az kalsın bir arabanın altında kalıp kurtuluyordum ki şoför son anda direksiyonu kırıp bi ağaca vurarak durdu. inip benimle münakaşaya girecek bana hesap soracak sandım ki teşekkür etti. arabanın içinde eli silahlı baygın bi adam gördüm o an. ve arabanın şoförü bulduğu ilk ara sokakta kayboldu. Arabanın içinde ölmüş olduğunu umarak yaklaştığım adamın elinde hala büyükçe bir askeri silah vardı. belliydi ki bu adam teröristti. ve belliydi ki bu adam birilerinden kaçıyordu. Önce ne yapacağımı bulamadım ama silahın namlusundan gözüme seken ay ışığı öfkemi elime vurdu. Arka kapıyı açıp adamın boynundan silah askısını çıkartıp elime aldım. Tenhalardan ve siyah paltomun içine zor sığdırdığım silaha sarılarak Delal’in evine yürüdüm. Her gün onu izlediğim yerde durup bekledim. Bekledim. Bekledim. Delalin kocası olacak aşağılık mahlukat yanında 12-13 kişi getiriyordu. Sakin kalmaya ve silaha davranmamaya çalışarak yanına yaklaştım ve param olduğunu kadınla bir saat geçirmek istediğimi söyledim. Kaç param olduğunu sordu. Dişlerimi damaklarıma geçirdim ve kan dolu ağzımdan kelimeleri iterek çıkarttım. doksanbinlara vardı cebimde. çıkarttım onu gösterdim. O parayla bütün gece senin olsun dedi. Delal’imden bahsederken yüzünün aldığı o pişkin hali gördüğüm de bu adama işkence etmeden öldürmeyeceğimi söyledim kendime. Söz verdim kendime o an. Elli elli beş adım daha yürüdük evin bahçesine girdik. kapıyı çaldı. Delal açtı kapıyı. Elleri sabunlu. Yüzü yere eğik. Başı yazmalı. Ben ise Delal’imin kocasının, peşine taktığı arkadaş grubunun arasına sıkışmış beni tanımaması için görmemesi için ömrüm boyu etmediğim kadar dua ediyordum. Kocası olacak it Delalimi elyle iterek girdi içeri. Çekil ulan kaltak’ dedi Delal’ime. Benim iki gözümün çiçeği diyeceğim kadına. Orospu çocuğunun biri, kaltak dedi. içeri girdim. kalabalıkta hiç durmadan mutfağa sığındı delal. Peşine gidecektim ki orospu çocuğu yanına buyur etti. midem bulana bulana, kulaklarım yana yana oturdum yanına. Paltomu çıkarmadığım için rahat değildim ve silah sığmıyordu oturduğum için. ucunun dışarıdan görünmediğini düşünerek biraz rahatça oturdum ve sohbetlerini dinledim. Evde kumar oynatacaktı ve kazananla herşeyini masaya koyarak kendisi kumar oynayacaktı. kazanan Delal’le yatacaktı. Benim canıma dokunacaklardı.
Delal hala mutfaktayken tuvalet nerde diyip kalktım. Cevaplarını beklemeden Delalin gittiği tarafa gittim. Arkasından yaklaşıp ağzını kapattım. Bağırırdı biliyordum. Delalim dedim. Delalim ben geldim. O an kollarını öyle bi saldı ki. kucağıma bayıldığını düşündüm. korkudan öldüm öldüm de dirildim o an. Ona bişey oldu sandım. Arkasına dönüp boynuma bir sarıldı ki, ulan gözümde hiç bişeyi kalmadı. Onun hiç bi günahı yoktu. Onun tek günahı babasıydı.
‘’Delal bak, bir dakika sonra kapıdan cıkacaksın ve şu parayı da al, deyip eline bütün paramı verdim, var gücünle koşacaksın. Git bi bilet al köye git. Anamı bul hala aynı evde oturuyor. Git oraya. Ben hemen gelecem. Tamam mı Delalim’’deyip alnına düşmüş saçlarının arasına dudaklarımı koydum ve saçlarıyla beraber alnını öptüm. saçlarının kokusunu cigerlerime çektim ve hadi dedim. Yazmasını düzeltti ve kapıdan koşarak cıktı. Kapıya doğru sırtımı verdim ve içerden ‘’N’oluyor lan kim geldi bu saatte’’ diye kapıya doğru yönelen Delalin kocasıyla göz göze geldim. ‘’sen hala tanımadın beni değiil’ dedim. şivemi kullandığımdan o an anlamıştı benim kim olduğumu. Paltomun ön düğmesini açmadan bi saniye önce Bana gülümseyerek bunca adama karşı ne bok yiyeceksin dedi. ‘’bunu’’ dedim ve paltomun düğmesini çözdüm. pantomun içinden mide hizama düşen AK-47′yi gören herkes dehşetle ve yalvarırcasına bana baktı. Silahın namlusuna mermiyi vermek için kolu çektim ve O gece o evdeki herkesi öldürdüm. Sadece bi kişiyi öldürmeden önce tereddüt ettim. Delal’imin kocası olacak o orospu çocuğu. Onu hemen öldürmemek için kendime söz vermiştim ama şerefsizin soyu eline geçirdiği bıçakla koluma bu gördüğünüz izi bıraktı. O an bi refleksle tetiği çektim. koluma sapladığı bıçağı tutan eli cansız bedeniyle beraber yere düştü.
Evden çıktım ve hiç bişey olmamış gibi, akşam işten çıkıp evine, karısının kollarına giden bi adam gibi yürüdüm. Köye kadar yürüdüm. Geceyi Delal’im ile beraber geçirdim. Sabah önce notere gittim. Evin ve babamdan kalan bi kaç ufak tefek arsayı Delal’imin üzerine geçirdim. Çok etmezdi ama başını sokacak bir yeri olurdu. Zorda kalırsa satıp para bulacağı bir şeyleri olurdu. Devir işleri bitince de gidip karakola teslim oldum. Silahı da teslim ettim.’’ deyip kafamı kaldırdığımda baktım ki karşımda duran güzel ayakkabılı kadın ağlıyor. Arkamda dikilen kadına bakmadım ama burnunu çektiğini duyduğumda anladım ki o da ağlıyor.’’Kim bilmek istedi bunları. Çok merak ediyordunuz! Bende bunu merak ediyorum.*Genzimde ağlamaya yeltenen bi hisle* ‘’önümde oturan, ellerini yüzüne kapatan güzel ayakkabılı kadın, burnunu çekti. masayı biraz sağa doğru ittirdi. Dizlerinin üzerine kapaklandı. sürüne sürüne ağlayarak geldi dizlerimin dibine. ‘’Baba’’ dedi. ‘’Beni affet baba. Annem beni doğurduktan sonra ölmüş. Babannem büyüttü beni iki yaşıma kadar sonra çocuk esirgeme kurumuna aldılar beni. Baba ben seni hep katil bildim baba affet beni. Ben senden utandım hep baba. Affet baba. Ben seni hep kötü bildim. Hiç sevmedim. Beni affet yalvarırım’’ dedi. O ana kadar mağrur duruşumu bozmayan ben. Kızımın dizlerimdeki başına koydum burnumu. Ağladım. BAĞIRA BAĞIRA. ‘’DELALİM’’ diye diye. HAYKIRA HAYKIRA. Ağladım.
Ben bütün bir ömür kaybettim ama bu dünya benim için hala güzel bi yerse kızım sayesindedir. Buradan çıkıp kızımla güneşli günler göremeyecek bile olsam. Kötü adamların da çok güzel kız çocukları olduğunu unutmayın istedim. Sevdiğinize sahip olun. Unutmayın. Sizin sevdalığınızı kimse sizin gibi sevmeyecek. Ve yine unutmayın. Bu dünyada insanlardan daha çok kötü insanlar var. Sevdanıza ve sevdiğiniz insana ucunda ölüm olsa sahip çıkın. Benim hikayem bu, ben iyi bi yazar olamadım ama belki sizin kaleminiz güçlüdür ve siz mutlu bi hikaye yaşamayı başarırsınız. Haydi, Selametle... Gözlerinizden öpüyorum. Arkadaşlar çok etkilemiştim ama nereden okuduğumu bulamadım kusura bakmayın.
11 notes
·
View notes
Photo
Yatıyorum Bir Şey Diyor Musun, Şule Öncü | Beginners filminden alıntıdır aynı zamanda. | #suleoncu #beginners #yatiyorumbirseydiyormusun #psikoloji #okumahalleri #1kitap1fotograf #kitap #kendimenot
#1kitap1fotograf#suleoncu#kendimenot#okumahalleri#beginners#psikoloji#kitap#yatiyorumbirseydiyormusun
31 notes
·
View notes
Photo
Maviliğime Mektup 46.... Tarih 14 Aralık 2017.... Sabahın ilk Işık'larının yere düşmesine biraz zaman kala Kocatepe camii'nin alt tarafın da çayı berbat olan gidilmeyesice bir simit sarayı , saray diyorum bariz harabe burası... Çayı az önce kendim doldurdum , bu kez güzel ve bir dolu demli. Onur Akın'ın dediği cinsten bir gecenin sonu şu vakitler... Hani şöyle diyordu ya ; "Geceyi sana yazdım. Sensizim, sana koştum iklimler boyu"... Yaz'lar , Sonbahar'lar geçip gitti , kara kışlar geldi de bir sen zuhur edemedin. Pek yüzsüzüm gelmeni ısrar etme konusunda biliyorum ancak insan içine söz dinletemiyor. Mutlak denk gelmişsindir "Evladım olmaz sonra alırız o oyuncağı" diyen ebeveyne ille de ısrar edip istediğini aldıran miniklere... İçimin içine düşmesi için ısrar mı gerek bilmiyorum ama bu sana 46.ncı mektubum... Minvalimi belki anlarsın... Meramıma belki kulak kabartırsın... 45 Mektubu dilek ağacına assaydım ağaç kururdu :) Yokluğunun ortasında ki varlığın ; Sol sızım... Zihni'min vitamini... Dilimin Mührü... Kirpiklerimin Zikri... Bu , sana berbat bir çayı yudumlarken döktüğüm mürekkebin harflere dönüşmesi sonucu aklını yitiren 46.ncı mektubum... Benim Ömrümün Gelinciği... Taaşşuk-u Kübram... Ekim'li Kasım'lı değil Aralık'sız düşlediğim ömürlüğüm... Başımı yasladığım an bir sert zemine , gülüşün düşüyor kirpiklerimin tam dibine ... Bir gülüşün var , sanırsın Kudüs de topluca Kudüsün Kurtuluşu Namazı kılmamızın sonrası arka arkaya saflarda birbirimize dua ediyoruz ... Muazzam bi mutluluk... Bir gülüşün var , aynen gece gibi... Gece gibi diyorum ama gerisini anlatabilmek imkansıza ramak kala ... Uykusuz bırakıyor insanı işte... Ama öyle güzel ki ; benim gördüğüm gülüşünü sen görsen kendi yanağını sıkarsın "Yahu bu ne minnoşluk böyle" dersin... Galiba şizofreni oldum . Kendi kendine konuşana deli derler biliyorsun ... Fakat , Dünya da tek değilsin ki ; ben de SEN'im... Sen bu çivisi çıkmış dünyada duvara astığım en güzel fotoğrafsın sözüm,özüm... Çerçeveleticem ama utanıyorum bir küçük çerçeveye bir ağız dolusu kahkaha bolluğunda ki gülüşü sade duvara nasıl asabilirim... Neyse ... Bak nasıl bir şey biliyor musun sana olan tutku ? Seni Seviyorum diyemem huzurundayken , ama ne zaman karşıma çıksan durur öylece seni izlerim . Yavaş yavaş yutkuna yutkuna tadarım huzurunun şerefini.. Ve biliyor musun , az önce bütün Ankara uyurken camii imamına seni anlatan bendim. Sesim yankı yapıyordu camii akustiğinde , belki dertli belki çaresiz belki de neşesinden dua eden bir amca tebessüm ederek baktı bize... Belli ki Aşk'tan anlar bir amcaydı... Sol yanımın ince sızısı ... Öyle çok yorgunum ki... Ama seninle şehirlerce yürürüm. Yağmur altında yürürüz mesela , sırf o çok meşhur olan "orta düzey romantizm hayali" kalıbını yerine getirmiş olmak için ... Mesela sana çilekli pasta alırım önce kızdırıp , tam minnoş minnoş güldüğün esnada günün gıcıklığını yapıp pastayı yüzüne bulaştırırım... Ama sana müstahak. Kim diyor böyle ahududumsu ol diye ? Aslında seninle olmasını hayal ettiğim daha bi dolu şeyleri ancak rüyamda görebiliyorum. Sana birşey diyeyim mi ? İnsan bu kadar imkansız olmaya utanır.. Bizim bi Mahmut abi var , "Öyle bir sev ki, tüm çektiklerine değdi desinler." demişti bana ... İlk aşama tamamdır ömürlüğüm.. Senin içimde saklı olup , Zihnimin zeminine hakim olup kirpiklerime değmiyor olman nasıl bir cümle ile tanımlanabilir tam emin degilim ama kabaca tanımlarsak şöyle ; sen benim evimsin ama ben sokakta yatıyorum.... Sana , seni gözlediğim yeryüzümü , seni düşlediğim gökyüzümü veremem ama gece üstünü örtebilirim , sana benzeyen ve Sana Anne bana Baba diyen kızımın saçlarını tarayıp sabah okula bırakabilirim ... Sadece gülüşün yeter dizlerimin tüm direncini harab etmeye ... Gülüşünü kirpiklerimden sakınıp içime asmam gerek , gözümün kamaşmasının bir türevi yok henüz... En azından senin yokluğunda ... Varlığının ortasında dimdik durup öpülecek bir alın ile bana bakan yokluğun var ya hani ?... İşte benim tüm meramım bu... Benim en sevdigim alışkanlığım, en tutkulu yanım... Ne alışkanlığı , tiryakisi olduğum uykusuzluğum... Parıltın , bitkin düşen yüreğimin yumuşacık yatağı... Uzun uzun uykulara dalıp uçlarında kirpiklerinin, gözlerinin gülüşünü aklıma asmak çok mu ütopik ? Şimdi seni düşürdüm şu an yine kirpiklerime ... Güzel yüreğin ve gülüşün o kadar uyumlu ki toprak ve güneş gibi ... ikisi bir araya gelince çiçekler açıyor yüreğimde .. Göz hakkı , gönül bahtı diyip öpesim var alnını... Alnından öpüyorum çünkü kaderinde dudak izim kalsın... Kirpiklerinin uçlarından öpüyorum seni , dudaklarım hiç kimsenin gözleri karşısında titremesin... Özüm , Dünüm , Bugünüm , Az Öncem .... Yarınım ... Gel bence ... Sen aklıma düşersin, ben kaldırıp kirpiklerimin tahtına kondururum . Hem bu vesileyle ellerini de tutmuş olurum.. O güzel gülüşüne aklımı daldırırım. Hem bu bahaneyle özlemini de yutmuş olurum… İnsanım , sevmek; farzıdır doğamın ve ben sana binbir kaşık sevgide dahi susarım... Sen yanımda uyu yeter ki , ben durup seni seyreylerken öylece uzun uzun susarım ... Ölsem de seni düşleyip yeniden doğar mıyım sanmıyorum , reenkarnasyona inanasım yok. Ama , körsem de ben seninle görürüm,mis kokun bulmamı sağlar yönümü. Kirpiklerinin parıltısını unutmadan anarım her yıl dönümü; gel ve bana değ ki ellerinden olsun ölümüm sevgili sonsuzluğum ... Ne diye gelmiyorsun anlamıyorum ki.... Sonuçta senden gelen ölüm olsa varım,ölüm olsan bana gelsen yarım. seninle aynı hayallere varıp,mutlu olabiliriz belki yarın ? Kaç ihtimal daha var bu cebirsel gelmeyişinin merkezinde ?.... İçimde yaktığım bir yanardağa akarsular yutturmuşsun , kim bilir kaç yangını tutuşturmuş su.. Hazzında değilsin ... Ben sana böyle susamışım, sen kana kana iç çekilecek arş'sın... Sonuçta kalemim bir senin önünde eğilir ... Gel Sol'um,Son'um,Sonsuzluğum ... Sen gel de , bir gör sana sakladığımı, ki ben bir kibrit çöpü yerine yakmadığınım ! farkındayım hiç arkana bakmadığının, ki amacım huzuruna denk düşmek ; ardına değil . Ama düşlüyorum yine de beni içinde akladığını. Bu bende ki sen tutkusunu saçlarının uçlarında hakladığını... Sonuçta tutku haktır. Bu Sen tutkusu bana , müstehaktır. İçimde sakladığımsın çünkü senin için aktır ; İçten Dışa ak-karayım çünkü beni senin aşkın pakladı ve yaktı... Çok bilgeye sordum, ne çok kitaba baktım; Seni Seviyorum çünkü sevdiğim , seni sevmek haktır ! Seni içimin zeminine ekip yine de özlüyorum çünkü özlenecek gibisin ; herkes mutlu, kavuşturamadık bir bizi iç içe , dış dışa ... Gözümü içime diktim , gözüm üstünde... Çünkü gözlenecek birisin... Sana tutuğum, çünkü bu kıvılcımın ortasında közlenecek gibisin ... Sahi , ayrı ayrı özgürken biz, asıl esir biziz. İçime yasladım başımı seni orada filizlendirecek ümidiyle içimden sessiz sessiz diliyorum kesintisiz, nasıl bir bahar, sen nasıl bir esintisin ? Nasıl güzel bir sesin tizi bu , taşıdığın nasıl bir kahramanlığın izi ? Nasıl hayatta kaldın, bunca vakit benden uzaklarda ? Dışımda sensiz her adımda tuzaklar var ... Acaba ne bekliyorsun uzaklardan,bende olmayan ne var ki o yıldızlarda ? Nefesimi dışa vururken hisseder oluyorum özünü ve sen nefesini tut bir süre ; sonra bırak nefesini : hızlı hızlı nefes alıp verirken ben taşırım kalp atışlarının yükünü . Bence sen beni dinle , bağrıma bağışla yaprağını , dalını , gövdeni ve kökünü ! Daha güzel bir oyun oynayalım, doyasıya , oldurasıya ... Mesela ; karşı takımlardan olmayalım.. Daha güzel bir oyun bulmalıyım,ki eğlenceye, kahkahaya doymayalım… Kısacası yârim , ben artık burnun burnumda uyumak istiyorum... Canım burnumdayken değil ... Bu uzun bekleyiş sarılmayla bitsin nolur... Do,re,mi,fa,sol,ya,nım,a,cı,yo Gel Artık... ! Ki ben ; senin muhtemelen ilkokul da sürekli yere düşürdüğün ucunda kurşun kalem gibiyim , dışım sapasağlam : içim biraz sen biraz ben .... Alacalı ... Ömrüm Huzuruna Hasret ! Bence gelmen gerek .. Gelsen iyi olur. Tamam , söz çok ısırmicam :) İhtiyar Sana Mecbur ...
1 note
·
View note
Text
SAYIKLAMALAR
1 Kafeinsiz kahve gibiyim son günlerde; belki de aylarda, yıllarda..
2 Beklemek, kendini rüzgârın önüne savurmaktır — sanıldığının aksine..
3 İnsanın kendi kendisiyle başbaşa olması, her zaman yalnızlık değil. Yalnızlığın korkunçluğu, başkalarının varlığını hissetmekte yatıyor.
4 Suya çarpan güneşin sesi. Sanki denizde ısırılıp atılmış bir portakal bağırıyor. Bu dünyada bunu duymayan kulakların, görmeyen gözlerin olduğunu bilmek...
5 Hayatımızdaki rastlantıların amansız saldırısı. Üç yıl önceki o kazada sağ omzum parçalanmasaydı ve sağ elim böyle yarı yarıya güç kaybına uğramasaydı,yazım bu kadar kararsız olabilir miydi? Bir Türkçe öğretmeninin incik boncuk yazısıydı eskiden. Hangisi güzel? Bilmem. Ama en azından hangisinin gerçek olduğunu biliyorum. Hayat gibi. Az şey mi bu?
6 Sesim, üstü örtülü bir çocuk gibi Gözlerini tavana dikmiş, sabahı bekliyor
7 Kanser: Artık ne bir sesim var, ne de bir sözüm.
8 Telaffuz bile edilemeyen bir ölüm gibi... Yakıştırılmayan ve yakışmayan da aslında. Ömrüm, kendini saklasan, uzaklara itelesen de ne olacak sanki?
9 Telafisi yok bu hayatın. Yaşadıklarım buza yatırılmış balıklar gibi, donuk donuk bakıyor.
10 “Hayat, ölümün bekleme odasıdır”, diyor bir adam Haydi oradan!
11 Ölümün yasası, zaman aşımlarına filan kulak asmıyor. Sanki katil bir güvercin tünedi gırtlağıma.
12 Yazıyor cigara paketinin üstünde: “Sigara içmek öldürür! Yeni bir şeyler söyle Kendini ‘hayat�� sanan mendebur! 13
Ey bilici, bedenim toprak kokuyor... Ne iştir?
14 Boğazında korkunç bir acı ile uyanmak. Ve yine de bağırabilmek, birilerini çağırmak... Bütün yalnızlıklarım alındı elimden.
15 Acı veriyor. Bir gün böyle bir durumla karşılaşırsam, ne yapacağımdan öylesine emindim ki: İntihar! O kadar.Yaşamak. Sonuna kadar mı? Yok öyle bir şey. Ötesi med-cezir. Önüme geleni yerli yersiz azarlıyorum.
16 Karımdan saklı sigara içiyorum. Ne tuhaf! Eskiden içki içerdim; artık içkiye kimse bir şey demiyor..
17 Yazabildiğin yere kadar git. Nereye? Bir de soruyor musun? Memento mor i* ** Ölümü unutma.
18 Sesim beni çağırmıyor artık Telleri kırık. Ağlama Nesirden şiire perende attın ya Konuşmakla gider, konuşamamakla gelir Yazı. Yazın var, sesini silkele Anlar boğazındaki o yırtık
19 Uçarıdır fesleğen Sardunya mahzun Kasabada yağmur sokaklarda yürür Ben miyim, yalnızlığım mı kapımda ulur Çapkındır fesleğen koynumda uyur ... bak hele, çiçeklerle sarmaş oldum bu gece Hayat tırnağımda bile büyür Ben ölsem de, ölmesem de
20 Denizden artakalmış tuz kokusuyum...
21 İsli gece Alnıma sinme Yok et yalnızlığımı yalnızlığından Islak duvarlarında bir tebeşir izi olarak kalsam Ölümün ıssızlığı gırtlağımı yakıyor Gölgem sanki Bedenimle sevişiyor İsli gece ... Erhan nerede?
22 Bir mersin ağacına sarılıp ağladım demin. Ağlama, dedi,yeterince yaşadın; uzun değilse de yoğun...
23 Kuşağım: Güz güneşinde birdirbir oynayan çocuklar!
24 Bir hastane koridorlarında gezintiye çıkmış ölüm kokusu...
25 Pıhtılaşmış bir kan yumağı gibi Yatıyorum odamda
26 Gece. Mürdümeriği gibi bir gece. Ömrün yasak bölgelerinde rakılasak mı?
34 27 Anladım ki, bu kanser tuhaf bir paradoksu taşıyor içinde. Sigara üstüme geldikçe, alkol uzaklaşıyor. Oysa hayatım boyunca ben ikisini kanka sanırdım. Ey sokaklar, canım içki çekmiyor; ama tüten bir meyhane bacasını bile içime çekebilirim şu an.
28 Ölüm, hayatın kabuğunda bir inci gibi ışıldıyor... Ben kabuktan yanayım! Bunca yıldan sonra bunu düşünmek zorunda mıyım?
29 Beni artık kimseler aramıyor. Kanserin bulaşıcı olduğunu bilmiyordum. Üzülüyor insanlar. Ayna meselesi..
30 Sanki yağmurlar mı paslanacak ben gidince Herkes işine gücüne bakacak — ölümün ömrü üç gün Ve ardında kalbim Ve ardımda kalbim — ki o bile kalmayacak Ey benim bir türlü seyrelmeyen gönlüm Kimse sana ağ atmayacak
31 Meğerki yakın gözlüğümle bakmışım ufka
32 Gül, benim için bir kere ağlar mısın?
Ahmet Erhan (08.02.1954 - 04.08.2013)
0 notes