#Sabit Fikir
Explore tagged Tumblr posts
Photo
I İnkarçıların Quranı dinləməmələrinin, ondan qaçmalarının səbəblərindən biri də yanlış və sabit fikirli olmalarıdır. Özlərindən əvvəlki nəsillərdən öyrəndikləri məlumatlar və yanlış adət-ənənələr, cəmiyyətdə gördükləri düşüncə tərzi bu insanların həyata baxışında mühüm rol oynayır. Hər hansı bir kiçik dəyişiklik və ya yenilik onların etirazına səbəb olur. Hətta yeniliklə, dəyişikliklə, haqq ilə gələn insanlara qarşı aqressiv, qəzəbli olmalarının səbəbi də bu yanlış və sabit fikirləridir. Bu yanlış fikir bir pərdə kimi insanların bir-birlərini dinləmələrinin və görmələrinin qarşısını alır. Allaha iman gətirməyə dəvət edilən bu tip insanların cavabları “Fussilət” surəsində belə bildirilir: Bu, anlayan bir qövm üçün ayələri izah edilmiş ərəbcə oxunan bir kitabdır. O, müjdə verən və xəbərdar edən bir kitabdır. Ancaq onların çoxu qulaq asmayıb üz döndərdilər. Onlar: “Bizi dəvət etdiyinə qarşı qəlbimiz bağlıdır, qulaqlarımızda da ağırlıq (karlıq) vardır. Bizimlə sənin aranda bir pərdə vardır. Ona görə də sən öz işini gör, biz də öz işimizi görəcəyik”, - dedilər. (Fussilət surəsi, 3-5) Əslində, insan Qurana dəvət edilərkən batil, səhv düşüncələrindən uzaqlaşmaq fürsəti əldə edir. Belə bir vəziyyətdə bu dəvəti edəni dinləmək, dəvət etdiyi haqq kitabı oxumaq və düşünmək daha doğru olar. Vicdanlı insan doğrunu gördüyü andan öz fikirlərini tərk edəcək. Yanlış və sabit fikirli olmaq insanı ağıllı və məntiqli düşünməyə qoymur. Üstəlik, burada bəhs etdiyimiz mövzu hər insanın borcudur. Quran hər insanın qurtulmaq üçün təslim olacağı yeganə kitabdır. Hər hansı bir mövzunu dinləmədən, oxumadan, düşünüb qiymətləndirmədən rədd etmək ancaq sabit fikirli, dar dünya görüşlü, yeni düşüncələrə bağlı olan insanların davranışıdır. Amma Allahın insanlara göndərdiyi təhrif edilməmiş son haqq kitab olan Quranı dinləməmək, ayələri oxumamaq sadaladığımızdan daha ciddidir. (ardı rəydə) #quran #islam #dinipaylasimlar #Allah #namaz #dua #din #sabit #fikir #dinsiz https://www.instagram.com/p/CnrtoG_otWG/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Ama önce sen kendini inşa etmelisin, dimdik bir beden ve dimdik bir ruhla. Derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkumdur. Bu durum fikirlerini değiştirmeyen zihinler için de geçerlidir. Sabit fikir en büyük hapishanedir.
Nietzsche
188 notes
·
View notes
Text
قد تكون الفكرة الغير المعروفة أكثر جاذبية وتحفيزا إضافيا مع المتعة المحتملة للمخفي ،
هستيريا ، هادئة على النهر لاغية وثابتة.
The unknown idea may be more attractive and additionally stimulating with the potential pleasure of the hidden.
Hysteria, quiet on the river null and steady.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bilinmeyen fikir, saklı olanın potansiyel hazzıyla daha çekici ve ek olarak uyarıcı olabilir.
Histeri, nehirde sessizlik sıfır ve sabit.
144 notes
·
View notes
Text
"Özgürlük Köleliktir, Savaş Barıştır, Cahillik Güçtür" 1984
Hayatımız, hayatımızda olmayabileceklerin olma zorunluluğuna inanmışlığımızın sonucu haline geldi... Toplum üzerine çok fazla konuşuyoruz değil mi? Dikkat ederseniz tüm şikayetlerimiz, problemlerin toplam halinden vuku buluyor. Bu toplumda bireysel bir şikayetin, çok fazla değer bulduğunu söylemek açıkçası güç. Biraz bu konuda sohbet havasında yazmak istiyorum.
Biz bireye karşı suikastçı bir toplumuz! Devlet olmadan bireysel bir zihin inşa edilemeyeceğine olan itiraf edemediğimiz inancımız, bizi kusursuz bir sabit fikir bataklığına soktu. Çırpındıkça battığımız bu alan, kendi zihnimizin eseridir.
Biz toplumu oluşturan tüm birimlerin, değişimin zengin aktörleri olduğu mantığını unutmuş bir toplumuz! Eğer toplum özgürleşecekse, bireysel özgürleşme bu süreçten önce gelir. Eğer toplumsal bir pandemi varsa, bu bireylerin ayrı ayrı hastalıklarının geniş bir gölgesidir. Toplumsal bir cadı avı başlamışsa, bu süreç bireylerin ayrı ayrı ihlallerinin bir sonucudur. Bu durum toplumu değerli kılmaz. Toplum, bir ortalamanın ortak adıdır!
Bizim toplumumuz örgütlenmenin sadece faydacı kısmına odaklanmış, örgütlenmenin içgüdüsel tarafını ıskalamış bir toplumdur! Örgütlenme içgüdümüz olduğu müddetçe, örgütlü toplum var olacaktır. Bizi birbirimize yaklaştıran, bu yakınlaşmadan fayda ve zarar doğmasını sağlayan, bu fayda ve zarar hususunda mutabakat sürecini başlatan ve bu süreci kültüre dönüştüren şey, insiyaklarımızdır. Devlet, bu insiyaklar üzerine oturmuş bir kurumdur!
Egoizmin tuhaf yatak arkadaşları vardır! Devlet, aile, toplum, ev, din, ideoloji ve statüler egoizmin askerleridir. Bunları kullanarak sınırlarınızı genişletirsiniz. Var olandan memnuniyetsiz kalma süreniz, topraklarınızın gelişim hızıyla ters paralellik gösterir. Nihayetinde daha çok devlet, daha çok aile, daha çok toplum, daha çok ev, daha çok tanrı, daha çok ''izm'' ve daha çok rütbe ihtiyacı duyarsınız. Bunun karşılığında benliğinizi şeytana satarsınız! Bu ticaretten hasıl olmuş insanın oluşturduğu toplumlarda yaşıyoruz! Bakın bakalım çevrenize, saydığım kavramları kullanarak açamayacağınız kaç kapı kaldı? Benim kabul ettiğim ego ilkel ve gelişmiş benlikten hareket alan egodur. Vaazlardan ya da emirlerden değil!
Bizim toplumumuz tek doğruluğun başarı, başarısızlığın ise kötü kabul edildiği bir kusurlu zihin yapısından kimlik inşa etmeye kalkmış bir topludur! Halbuki benliği ilk yasa olarak idrak etmemizi engelleyecek ne varsa, hadım etmeyi biliyor olmamız gerekirdi. Biz benliğimizi eritene tutulduk.
Şimdi biri bu anlattığım manzaranın içinde bir adım öne çıkıyor ve diyor ki; ''Bana oy verin ve size güzel bir yaşam sunayım.'' '' Bana mürit olun ve sizi cennete götüreyim.'' ''Bana asker olun ve sizi davamıza komutan eyleyeyim.''
11 notes
·
View notes
Text
Tamam artık, Lotte, karar verdim, ölmek istiyorum ve bunu sana en ufak bir duygusal hassasiyetle değil, seni son kez göreceğim günün sabahında gayet rahat yazıyorum. Sen bunları okurken, sevgili Lotte, hayatının son anlarında en büyük mutluluğu seninle sohbet etmek olan bu huzursuz ve mutsuz zavallının cansız bedeni çoktan soğuk mezarda yatıyor olacak. Korkunç bir gece geçirdim, ah ama ne kadar hayırlı bir geceydi! Kararımı vermemi, kesinleştirmemi sağlayan bu oldu; ölmek istiyorum! Dün korkunç bir hiddet bütün duyularımı ele geçirmiş bir halde yanından ayrılırken, bütün bu olanların sıkıntısını yüreğimde hissediyorken ve senin yanındaki mutsuz ve umutsuz varlığım buz kesmişken odama gider gitmez yere attım kendimi ve dizlerimin üzerine çöktüm. Yüce tanrım, en şiddetli göz yaşlarında son kez teselli bulma şansını bahşettin bana! Binlerce fikir, binlerce görüntü geçti ruhumun içinden; sonunda durdu bir yerde hepsi, sabitlendi, nihai tek bir düşünce kaldı geriye; ölmek istiyorum. Gidip yattım, sonra sabah yeni uyanmanın o sükûneti içinde de bu düşünce yüreğimde hâlâ sabit, hatta çok daha güçlü bir biçimde duruyordu; ölmek istiyorum. "Benden bunu beklemiyorsun! İstediğini yapacağım ve seni görmek için Noel akşamını bekleyeceğimi düşünüyorsun. Ah Lotte! Ya bugün ya da hiçbir zaman. Noel akşamı bu mektubu elinde tutup titriyor olacaksın, sevgi dolu gözyaşlarınla ıslanacak mektup. İstiyorum, mecburum bunu yapmaya! Ah bilsen, ne kadar mutluyum karar verdiğim için.
Silahlar senin ellerinle geldi, sen sildin üzerlerindeki tozları; binlerce kez öptüm onları, sen dokundun onlara ve sen ey Göklerin Ruhu, destekledin sen de kararımı! Sen Lotte, ellerinde ölmek istediğim sen gönderdin bana silahları ve işte gerçekleşti dileğim. Hepsini anlattırdım benim çocuğa. Titriyormuşsun silahları uzatırken, Hoşça kal dediğimi ilet de dememişsin! -Yazık! Yazık! Hoşça kal bile yok!- Bana seni sonsuza dek bağlayan o an yüzünden yüreğini kapattın mı bana? Lotte, bin yıllar bile silemez bunun etkisini! Hem ben hissediyorum, senin için bu kadar yanıp tutuşan birinden nefret edemezsin.
17 notes
·
View notes
Note
selamün aleyküm evlilik görüşmesinde neler sormalıyız bir kaç madde halinde olursa?
Ve aleyküm selam anonim. Mailden görünce dönüş yapıyorum çok bekletmemişizdir inşaallah.
Öncelikle şunu söyleyeyim net olarak bunlar sorulmalı diye fikir veremem çünkü sizi tanımıyorum. Beklentilerinizi, hassasiyetlerinizi bilmiyorum. Bir görüşme tecrübem vs de yok. Naçizane aldığım dersler doğrultusunda bir kaç kelam edeyim sizinde aklınızda ona göre şekillenir inşaallah.
Salih Hoca şöyle demişti: "Evliliğin sabit kesin soruları olmaz beklenti neyse o olmalı ve gerçekçi olunmalı evlilik görüşmesinin başı ortası sonu bu iki mantık üzeredir"
Salih Eğriderenin Evlilik görüşmesinde neler sorulmalı adında bir dersi vardı. Derste bize şunları nasihat etti; Prensesler gibi hayat yaşamak istiyorsanız Sorularınız ona göre olur Rıza-i ilahiye uygun hayat yaşamak isterseniz ona göre yani nasıl hayat istiyorsanız öncelikle onu bilin ve İstekleriniz karşıya samini net şekilde belirtin..
Bu doğrultuda şunları eklemek isterim; Nasıl bir evlilik, hayat, düğün istediğinizi bu konuda fikirlerinizi saydam olarak karşı tarafa belirtmek çok önemli. Hatta salih hoca not defteri alın görüşmeye giderken soruları yazın cevaplar ile ilerde unutma olur ben öyle demedim şöyle vs der onları gösterirsiniz aileler ile de istişare edilebilir sorular bana uygun olurmu bu düşünce de birisi vs diye bu fikri vermişti..
Saydam olma açısından👇🏻
Nasıl düğün istediğiniz,(fikrimce en önemlisi bu dini hassasiyetleriniz varsa ve sade yaşam seviyorsanız bunu bilmeli. Çevremden gördüğüm kadarıyla bu konu konuşulmuyor düğün günü gelince karma oynamalı bir düğün istiyo karşı taraf ve malesef geri dönüş olmayan aşamaya gelinmiş oluyor) bakış açınız hayalleriniz, kırmızı çizgileriniz olmassa olmazlarınız.......bunlar konuşulmalı.
Bunlar naçizane fikirlerim en doğrusunu kendinizi tanıyan siz bilirsiniz.
Araya salih hocamızın dersinden aldığım notları da serpiştirdim. Bu minvalde sorular yöneltebilirsiniz. İnşaallah istifadeli olur. (Okuyamadığınız yerleri sorabilirsiniz)
Rabbim hayırlı eylesin. Rızasına uygun yuvalar kurmayı nasip etsin. Salihalardan olup salihler ile denk düşürsün.🤲🏻🤲🏻
5 notes
·
View notes
Text
Werther'in intahar mektubu;
Tamam artık,Lotte,karar verdim,ölmek istiyorum ve bunu sana en ufak bir duygusal hassasiyetle değil,seni son kez göreceğim günün sabahında gayet rahat yazıyorum. Sen bunları okurken ,sevgili Lotte,hayatının son anlarında en böyük mutluluğu seninle sohbet etmek olan bu huzursuz ve mutsuz zavallının cansız bedeni çoktan soğuk mezarda yatıyor olacak. Korkunç bir gece geçirdim,ah ama ne kadar hayırlı bir geceydi! Kararımı vermemi,kesinleştirmemi sağlayan bu oldu; ölmek istiyorum! Dün korkunç bir hiddet bütün duygularıml ele geçirmiş bir halde yanından ayrılırken,bütün bu olanların sıkıntısını yüreğimde hissediyorken ve senin yanındakı mutsuz ve umutsuz varlığım buz kesmişsen-odama gider gitmez yere attım kendimi ve dizlerimin üzerine çöktüm. Yüce tanrım,en şiddetli göz yaşlarında son kez teselli bulma şansını bahşettin bana! Binlerle fikir ,binlerce görüntü geçti ruhumun içinden, sonunda durdu bir yerde hepsi,sabitlendi,nihai tek bir düşünce kaldı geriye: ölmek istiyorum.
-Gidip yattım,sonra sabah yeni uyanmanın sükuneti içinde de bu düşünce yüreğimde hala sabit,hatta çok daha güçlü bir biçimde duruyordu.
"Benden bunu beklemiyorsun! İstediğini yapacağlm ve seni görmek için Noel akşamını bekleyeceəimi düşünüyorsun. Ah Lotte! Ya bu gün ya da hiçbir zaman. Noel akşamı bu mektubu elinde tutup titriyor olacaksın,sevgi dolu gözyaşlarınla ıslanacak mektup. İstiyorum,mecburum bunu yapmaya! Ah bilsen ,ne kadar mutluyum karar verdiğim için.
"Silahlar senin ellerinde geldi,sen sildin üzerindeki tozları;binlerce kez öptüm onları, sen dokundun onlara ve sen ey Göklerin Ruhu,destekledin sen de kararımı! Sen Lotte,ellerinde ölmek istediğim sen gönderdin bana silahları ve işte gerçekleşdi dileğim. Hepsini anlatdırdım benim çocuğa. Titriyormuş silahları uzatırken, hoşça kal dediğimi ilet de dememişsin!-yazık! Yazık! Hoşça kal bile yok!- Bana seni sonsuza dek bağlayan o an yüzünden yüreğini kapattın mı bana? Lotte ,bin yıllar bile silinmez bunun etkisi! Hem ben hissediyorum, senin için bu kadar yanıp tutuşan birinden nefret edemezsın....
Johann Wolfgang Von Goethe
|Genç Werther'in acıları
12 notes
·
View notes
Text
Hiç1 şeyin hallolmadığı o masa (masa çıkmamış..olsn.. ana fikir sabit
6 notes
·
View notes
Text
Bir duygu durumundan başka duygu durumuna geçişte arzunun 'özgül' ağırlığını yitirerek ruhsal boyutta kara deliğe dönüşmesi ile ışığın, saydam ortamdan başka saydam ortama geçişte kırılarak doğrultu değiştirmesi arasında benzerlik var. Hayal kırıklığı ve ışığın kırılması arasındaki bu analojik benzerliği fantezi ışık oyunu olarak kabul edebileceğimiz zihinsel optik imge üzerinden yorumladığımızda ise başka sonuç ile karşı karşıya kalıyoruz. Öyle ki zihnimizin perdesini 'saydam' ortam olarak kabul edersek, yansıtım cihazı gibi yansıyan ışığın zihnin hangi düzeyinde kırılarak kendimize onarılmaz hayal kırıklığı yarattığı meselesi daha ilginç hale geliyor. Işık hızına eşit hayal kurmak mı? Zamanı durduran imgeyi hayali kurmak gibi mi? Tüm geçiş anı pozlanan fotoğraf karelerine parçalanarak sabit hale gelen fikir, hangi noktada doğrultu değiştirerek hayal kırıklığına dönüşür? Hiç de esnek olmayan kendi zihnimi model aldığımda bu sorunun yanıtı olabilecek öncelikli birkaç saçma da olsa fikir geliyor aklıma! Tan Tolga Demirci...
2 notes
·
View notes
Note
Selamün aleyküm size bişey sormak için rahatsiz ettim. Benim her işimde büyük bir belirsizlik var. İş,eğitim,aşk konusunda olur gibi olup olmuyor önceden böyle değildi bunu aşmak icin ne yapmam lazım sadaka vs gibi diyeceğiniz bişey var mı acaba. Belirsizlik hali üstümde kalmaması için ne yapmam gerekiyor hiç bilmiyorum fikir verebilir misiniz , Allah razı olsun...😇🙏🏻😞
Ve aleyküm selam estağfirullah ne rahatsızlığı🌻 gerçekten belirsizlik çok yorucu bir durum. Ama bu hayatta yaşadığımız şeyler bizim dilimizden düşenlerden ibaret. Yani hayatınıza karşı pozitif olursaniz hep güzel düşünüp güzel konuşursanız işlerinizin daha güzel ilerlediğini farkediceksiniz. Çünkü bizim ağzımızdan çıkan her şey dua olabilir , bizim konuştugumuz sırada melekler amin diyebilir , o an dua kapıları açık olabilir. Eğer kötüyü düşünüp dillendirirsek ve bu vakte denk gelirse mazaAllah dua niyetine geçer. Oyüzden daima pozitif olan şeyleri dillendirin. Aynı zaman da işlerinize başlamadan güzel bir şekilde ilerlemesi niyetiyle sadaka çıkarabilirsiniz. Hayatınızda ki olumsuzluklardan en az derecede etkilenmek için bol bol istiğfar çekin. Çünkü kişi istiğfar çektikçe içi çok ferahlıyor ve başına bi imtihan da gelse güzel karşılıyor. Ayni zamanda günahlarımıza kefaret olduğu için hafifliyoruz ve işlerimiz çok yoluna giriyor.(tecrübreyle sabit)Ayni zaman da bol bol salavat çekmenizi öneririm. Gerçekten bir işte zorlanıldığında ya da olumsuz durumlarda salavat çekmeye başlayınca Peygamberimizin yardımıni hissediyorsunuz😌
2 notes
·
View notes
Text
sabit fikirli, değişmeyen köylüler
fikirleri asla değişmeyen, farklı olan herşeyi yargılayan ve kötü gören insanlar topluluğu. hep aynı çevrede, aynı insanlarla yaşadıkları için ufacık bir farklılık dahi onları rahatsız eder.
öğrenme sürecine hiç girmedikleri için öğrenmek, farklı olanı anlamaya çalışmak onlar için konfor alanından çıkmaktır.
farklıysa dışla, hör gör şeklinde ilerlerler. insanı da yorarlar. dikkat edin şehirden sıkılanlar yine şehirlilerin çok oldugu taşralara giderler. farklı olanın taşrada barınması mümkün değil.
farklı olanı görmeyen , ona nasıl davranacağını bilmeyen insan bir süre sonra hep aynı durumun içinde kala kala bakış ve görüşü körelir.
aynı çevrede aynı insanlarla bir ömür gıdım ilerlemeden yaşar giderler.
hayata dair tek bildikleri iki ayaklarının üzerlerinde durdukları da. beri gördükleri şeylerdir. onun dışında dünyada ne oldugunu bilmezler, takip etmezler, anlatılsa da anlamaz anlayamazlar. hafsalaları bu durumu anlayamaz. beyin kullanılmaya kullanılmaya daralmıştır çunku. dikkat edin şehirli yaşlılar ile taşradaki yaşlılar aynı şekilde yaşlanmaz. bunu hayatta çektikleri sıkıntılara bağlasalarda bence bu zihinsel bir etkiyede sahip. dibdibe, ağzına gelen herşeyi söyleme hakkına sahip olduğuna inandığı o hayatın içinde kala kala insan, hayatta. zevk alacak hiç bir alışkanlıgı olmadığı için daha erken çöker.
kendisi gelinlen çok çekmiştir, otarite ona geçince oda aynı şeyleri çektirir.
gezmek, yemek, içmek, giyinmek onlar için boş işlerdir. insanlar onların bu hali zühd sanıp Anadolu irfanı dese de bu durum tamamen kültürel bir durumdur. aynı insan. karınca gibi mal biriktirir ve zekâtını vermez. hatta helal malımı niçin millete dağıtayım ki der. zekâtın, sadakanın mantiğini dahi anlamamıştır.
İslam din bilmezler, anlatsan anlamazlar, öğrenmeye çalışmazlar. öğreneni ise farklı, uc olmakla suçlarlar.
onlara göre tek doğru kendileri ve gördükleri hayattır.
şehirde de bu hayatı ve dar çevreyi surdururler. aile abartmanı, köylü derneği, aynı semte oturma bu yökedici kültürün devamıdır.
bu insanlar ayrı semtlerde oturup, farklı kültürlerin içinde hayata tutunmaya, yargılamaya, yadırgamamaya alışsalar ve bunlara maruz kalmamak için çabalasalardı onlarda kendilerini geliştirip, değiştire bilirlerdi. şehşr her tarih ve coğrafyada insanı değiştirir ve kendine benzetirdi. bugün ise biz şehirleri kendimize benzettik, ucubeye döndürler. tüm kabalıgımız ile şehrin dört bir yanında bayağılıgı geçer akçe haline getirdik.
malesef ne kültür, ne medeniyet, ne mimarı kaldı..
herkes okul mezunu ama bilim, sanat , fikir üretemiyoruz.
2 notes
·
View notes
Text
GÖNÜL GEL SENİNLE MUHABBET EDELİM
Pandemi ' den sebep midir asosyalliğmiz de konuşmayı unuttuk , bilmem...
Kelin yanında kabak anılmaz, der eskiler..
Kimin yanında ne konuşulur bilmek ne hoş!
Yoksulun yanında parasından, evladı olmayanın yanında çoluk çocuğundan söz edip durma gafleti...
Açık sözlülük adına en basit görgü kuralları unutturuluyor işte toplumda...
Hodbin nadân insan , durup ince şeyleri nasıl anlasın ? Nasıl empati yapsın?
Empati yapamaz evet... Bakın 9 bin dolarlık çantama, özel biri olmasam erkek/ boy friendim bunu alır da bana hediye eder miydi hiç, diye kendini kuru fasulye gibi nimetten saymaz mı ?
Sayar...
Sonra tüm negatiflik tüm şeamet bir kişinin üstüne boca edilmez, kazaen nasılsın ne var ne yok dedi diye...
Hep "senin derdin dert midir benim derdim yanında " modunda olup dert beğendiremediğimiz kişilere ne demeli ? İnsan ağzını açtığına bin pişman olur derhal...
Kargadan başka kuş tanımaz ' lık... Sabit fikirler , ne söylenirse söylensin her konuda hep en iyisini bilenler... Teveccühen bile arada hak vermeyen çok bilmişler...
Ailesini kendini evini arabasını kedisini kuzeninin ders başarılarını ballandıra ballandıra anlatan teyzesinin saçıyla övünenler...
Tek ölçüt tek kantar kendisi olanlar...
Kendinden kısalar gerçekten çok kısa...
Uzunlar fazla uzun...
Kendinden gayrı sorunu olanlar, beyhude üzülen tiplerdir onlara göre...
Kendi başına bir hâl gelirse nazar...
Karşındakinin başına bir iş gelirse hep günahlarından sebeptir der...
Ne kadar mükemmel olduğunu anlatıp duran... Her konuda ne müthiş fikirleri olduğunu savunan...
Ve... Bu düşünceleri değiştirmenin teklif dahi edilemeyeceğinden dem vuran insanlar...
Kasvetleri ile iki dakikada boğarlar insanı...
Ya yalancılar! Peter Pan sendromuna tutulmuş uçarılar... Dev aynasını boy aynası etmişler...
Tv ' de tartışma programlarında bile kadro belli , ne muhabbet edecekleri mâlum artık, hani her gün aynı hastalıklarını aynı ayrıntılar ile anlatan hastalık hastaları gibi...
Ya da kaybettikleri servetlerini...
Fikir teatisi güzeldir elbet de karşıda kimse yoksa pek mümkün olmaz açıkçası...
" Hani Temel demiş ya :
- Kompartımanda trende ters yönde idi koltuğum , midem çok bulandı, çok rahatsız oldum...
-E karşındakinden rica edip yer değiştirseydiniz ya...
Denince...
- Evet o benim de aklıma geldi de karşımda kimse yoktu! "
Böyle olur mu ?
Olmaz yani...
Konuş ya Aişe , ferahlayalım , demiş ya Peygamberimiz ( SAV )
Gönle sürur olsa kelâmlarımız...
Kırmadan dökmeden...
İletişim kurmak sanat evet...
Konuşmak sanat...
Evlilik için şart bu...
Arkadaş kalmak için şart...
Komşuluk için şart...
Akrabalık için şart...
Toplumda beraber yaşacaksak...
" Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Dünya için gül benzini soldurma
Halden bilmeyene halin bildirme
Tabip olmayana yaran sardırma
Azdırırsın böyle yarayı gönül
Solmazsa dünyada güzeller solmaz
Bu dünya fanidir kimseye kalmaz
Yalan dolan ile sofuluk olmaz
Mümin olan bekler berâyı gönül..."
(Ali Ekber Çiçek/ Erzincan )
Nüket Belsan Taşören
4 notes
·
View notes
Text
DEĞİŞİMİN KENDİSİNİ DEĞİŞTİRMEK Emma Goldman, Anarşizm Neyi Savunur? kitabında der ki; ‘’Açlıktan ölürken, ağzına kadar erzak dolu depoları koruyorlardı’’ En yenilikçisi bile farkında olmadan ağzına kadar dolu depoların el değiştirmesini savunuyor! Aynı araçları benzer yöntemlerle çalıştırarak, farklı sonuçlar alacağımıza inanmamızı bekliyor. Krala karşı olmak, demircide daha farklı bir taç dövdürmek değildir! Saraya karşı olmak, daha mütevazi bir saray yavrusu inşa ettirmek değildir. Oligarşiye karşı olmak, kendi çağdaş pudralı böreğine çatal saplamak değildir. Gerçekten bir değişim istiyorsak, önce değişimi değiştirmemiz gerekir! Şehri zangırdatmayan, sarsmayan, titretmeyen, gerçek bir değişim getirmeyen, gerçek bir dönüşümü modellemeyen hiçbir hareket beni pek fazla ilgilendirmiyor. DEĞİŞİMİ DÜŞÜNEREK SIYIRANLAR Antik Yunan filozofu Heraclitus, "Aynı nehirde iki kez yıkanılamaz" ifadesiyle değişimin sürekli olduğunu vurgulamıştır. Onun düşüncesine göre evren sürekli bir akış içindedir ve hiçbir şey sabit değildir. Bu fikir, değişimin kaçınılmaz ve temel bir gerçek olduğunu ifade eder.Heraclitus'un aksine, Parmenides değişimin illüzyon olduğunu savunmuştur. Ona göre duyusal algılar yanıltıcıdır ve gerçeklik, değişmeyen bir tekil varlıktır. Bu düşünce değişimi reddeder ve sabitliği vurgular.Platon, değişen dünyanın arkasında sabit, mükemmel "İdealar"ın bulunduğuna inanmıştır. O'na göre dünya, İdeaların kusurlu yansımalarını içerir. Bu bakış açısıyla değişim, gerçekliğin altında yatan sabit bir düzene işaret eder.Aristoteles, değişimi potansiyel gerçeklik ve fiili gerçeklik kavramlarıyla açıklar. Potansiyel gerçeklik, bir şeyin içinde barındırdığı gelişmeye açık durumu ifade eder. Fiili gerçeklik ise bir şeyin gerçekleşmiş hali. Bu perspektifte değişim, potansiyel gerçeklikten fiili gerçekliğe geçiş olarak görülür.Zeno, hareketin ve değişimin mantıksal olarak çözülemeyeceğini iddia eden paradokslar ortaya koymuştur Henri Bergson, "zaman" ve "mekan" kavramlarını ele alarak değişimin doğasını incelemiştir. Bergson'a göre, zihinsel ve spiritüel deneyim değişimi anlamamıza yardımcı olur
10 notes
·
View notes
Text
Sen kendine değer vermedikçe, karşına hep sana değer vermeyen insanlar gelir
Eğer hayatında yürümeyen şeyler varsa, bir nefes al ve önce kendinle başla.
Bu senin hikayen unutma, çöplüğe de çevirebilirsin, gül bahçesine de...
Eski olumsuz düşünce, duygu ve davranışlarını artık yerini olumlu düşünce ve davranışlara bırak.
Önce yorulmuş zihnini sakinlik ve huzurla doldurmadan ona yeni ve olumlu şeyler ekleyemezsin, önce kirlenmiş, yorulmuş zihnini temizle...
Kime güveneceğini iki kere düşün.
Bazen kendinde düzeltmen gereken davranışları aynalamak için de sana o davranışların aynısını yapan insanlar denk gelir.
Sen kendine değer vermedikçe karşına hep sana değer vermeyen insanlar gelir; önce kendinle barış, kendine değer vermeyi öğren...
Birilerinden darbe aldığında, üzülüp kahrolduğunda acaba buna sen mi müsade ettin de oldu? Çizgini ne kadar çiğnemelerine izin verdin; sen dik durabildin mi?
Birilerini yargıladığında ya da birilerinin yaşadığına kötü bir söz söylediğinde; bir gün gelir aynı olayları senin de yaşadığına tanık olursun.
Ne zaman duygusal bir beklenti içine girmezsin işte o zaman istediğin şeyler kendiliğinden sana gelmeye başlar.
Mutluluğunu bir olaya, bir insana fazla odaklama; bu tarz mutluluklar geçicidir oysa senin aradığın geçici mutluluklar değil. Olması gereken şu: Senin kendi varlığınla, kendinle mutlu olman; mutluluk bu, işte bu kadar basit...
Birilerinin çıkıp senin eksik parçalarını tamamlamasını bekleme; senin kendinin bile tamamlayamadığın eksik parçalarını kim, nasıl tamamlasın? Önce sen yarım olma; kendin içinde tam ol.
Şunu sor önce kendine; benim hayata, mutluluğa, başarıya, sağlığa, paraya, aşka yüklediğim anlam ne? Bir ilişkiden, kariyerimden, kısaca hayatımdaki her şeyden ne bekliyorum?
Sen başına gelen bazı şeyleri niye tekrar, tekrar yaşıyorsun bir sor bakalım kendine; kendi kibirinden mi? Egondan mı? Bilinçaltına kazıdığın korkularından mı? Takılıp kaldığın ama zamanla işe yaramadığını gördüğün sabit fikir ve kalıplarından mı? Geçmişin bittiğini, geçmişte yaşadıklarının etkisini taşıdığın sürece anda gelecek güzellikleri de yok ettiğini, her şeyin aslında bu anda olduğunu kabullenememenden mi?
Etrafı suçlarken kendi içine dönmeyi unutma ve önce içindeki seni özleyen o çocuğa, o çocukluğuna git, belki de seni çok özlemiştir ve yıllardır kendini yeniden bulmanı sabırla beklemiştir o çocuk...
Önce o çocuğa sarıl ve bugüne kadar bedenine, ruhuna verdiğin zararlar için özür dile ondan...
Etraf kadar kendini de suçlamayı bırak artık... Sadece önce kendini affetmeyi bil...
Kendini affet ve sonra da tekrar sıkıca sarıl hala içinde yaşayan o küçük çocuğa...
Ve söz ver ona, O İÇİNDEKİ UNUTTUĞUN ÇOCUĞA; "Artık hayatımı toparlayacağım. Kendi içime dönüp önce kendimi bulacağım. Tam ve bir bütün olmayı öğreneceğim kendimle..."
İşte aslında o çocuk hala sensin....
O söz verdiğin de kendin... ☕💞
3 notes
·
View notes
Text
Fortuna>>Fırtına
"Fortuna" Latince (Şans-Talih-Kader) anlamlarına gelen bir kavramdır. Yine Roma mitinde çok tanrılı inanış zamanlarında kutsanan <Tanrıça Fortuna> ismiyle bir ilahe de bulunmakta. Kavram aynı zamanda İtalyancada özellikle denizcilikte karşılaşılan kötü hava şartları için de kullanılır. Bu sebeple dilimize oradan ilk anlamını yani (Şans, Talih) anlamlarını kaybedip geçmiş gibi gözükmekte. Tanrıça Fortuna iyi şansı temsil ettiği gibi kötü şansın da insanları bulabileceği gerçeğini temsil etmesi bakımından önemli bir kavram. Gerçi her ne kadar kadersel bir döngüyü de içine kapsayan bir kavram olsa da "Fortuna" daha çok rastlantısallık ile karşılık bulmakta...
Bu sebeple Tanrıça Fortuna adına en çok kullanılan semboller bir kader çarkı veya çembersel olanlarıdır. Örnek vermek gerekirse; bir çelenk, mesela şans veya belirsizliği ifade eden ve daha çok kumar oynarken veya kehanette bulunurken kullanılan çarkıfelekler, gemilerin dümenleri... gibi çeşitli semboller Fortuna'ya atfedilir. Eskiden kullanılan farklı alaşımlarla üretilen madeni parayı da bu gruba dahil edebiliriz sanırım. Para ile şansın kimde olduğunu bilememek bağlamında...
Talihin, sabit bir ucu olmayan dairesel olarak her an karşımıza iyi ya da kötü olarak çıkabilecek bir rastlantıdan ibarettir vurgusu sanırım anlaşılmıştır diye düşünüyorum.
Edebiyat alanında da Fortuna ile ilgili pek çok eser verilmiştir. İşte iyi veya kötü şansın, aynı zamanda kötü hava şartları ile girişilen mücadelelerin ön planda olduğu bazı edebi eserler:
William Shakespeare'in en sevdiğim oyunlarından biri olan "Fırtına" isimli oyunu ilk örnek olarak verilebilir. Bu oyun baş karakteri Prospero'nun ve kızının kardeşi tarfından hayatları üzerine oynanan oyunlarla ıssız bir adaya terkedilmesini ve sonrasında onların yolculuk yaptığı geminin yine Prospero tarafından sihir ve büyü ile çıkardığı fırtına yüzünden kontrolünü kaybederek aynı adaya düşmelerini ve akabinde gelişen olayları anlatır. Yani bu oyunda da "Fortuna" hem şiddetli fırtına hemde kötü şans anlamları ile aynı anda hayat bulur diyebiliriz. Gerçi spoiler gibi olacak ama oyunun sonunda da iyi şans bir şekilde devreye girer.
Yine Shakespeare'in öncesinde şımarık sonrasında başına gelen talihsizlikler yüzünden kendi kaderiyle yüzleşen Kral Lear'ı da şans faktörünü kötü olarak deneyimleyip kişisel gelişimini tamamlayan başka bir karakterdir. Öncesinde krallığını ve tüm mal varlığını kızlarına bırakan Lear, daha sonra sefil ve yoksul olarak Fortuna'nın gazabına uğrar.
Baskaa bir örnekte Amerikalı yazar Ernest Hemingway'in "Yaşlı Adam ve Deniz " novellasıdır. Yaşlı balıkçı Santiago'nun dev bir kılıç balığıyla mücadelesi kötü şansına rağmen onu değiştirme çabasını müthiş anlatan iyi bir klasik baş yapıttır.
Herman Melville Moby Dick isimli inanılmaz eserinin baş karakteri Kaptan Ahal da talihin olumsuz tarafını yine bir fırtına eşliğinde deneyimler. Fakat Kaptan Ahap'ta Santiago'nun sabrı pek yoktur. O daha çok içinde büyüttüğü intikam duygusuyla hareket eder.
Edebiyatta çokça işlenen bir konu olan ve yakalanılan şiddetli fırtınalarla asıl hikayelerinin başladığı romanlar oldukça fazladır. Bunlardan bir diğeri ise yine hiç eskimeyen klasiklerden biri olan Robinson Crusoe'dur. Yine sinemaya da uyarlanan Pi'nin Yaşamı da talihsiz Fortuna'ya örnek başka bir eserdir.
İşte böyle 😁 geldik bir bölümün daha sonuna Hayatınız boyunca kem talihler sizden uzak, iyi Fortuna hem yanınızda olsun. Sağlıcakla kalın 🙋🏻♂️ içaforiz
0 notes
Text
Sporu maddi sebeplerden bıraktım. Biraz pop-up miktarda detay vereyim hem de biraz ekonomik farkındalık oluşabilir:
Spora 12 ay önce başlamıştım, o zaman tavuk göğsü kilo fiyatı 80-90 lira arasındaydı, pt saatlik ücreti 400 lira, küçük su salonda 4 liraydı. Ocak sonunda maaşıma yanlış hatırlamıyorsam %35 zam yapıldı. Sporu tam 1 ay önce bıraktım, o zaman tavuk göğsünün kilosu 180-210 lira aralığında, pt saatlik ücreti 625 lira, küçük su salonda 10 lira olmuştu. Pt'nin kendi maaşına yaptığı toplam zam %56,25, ben %35te sabit.
Sporu bıraktıktan sonra ilk defa bu akşam tavuk göğsü aldım, kilosu 270 lira olmuş. Ocak zammından bu yana bana hiç zam yapılmadı. Günde yaklaşık 1,3 kilo tavuk göğsü pişiriyordum ve pt, kıyafet, tüy dökücü, diğer tüm besin harcamaları ve takviyeler dahil spora yaptığım harcama 28000 lirayı geçiyordu. Tek bir tavukla bitmiyor ki, vücudun içinde ne varsa hepsini beslemek gerekiyor, havucu, kuru kayısısı, yumurtası, sütü, iceberg'i, muzu, balı, fıstık ezmesi, kuşkonmazı, enginarı, brokolisi, pancarı, keten tohumu, çörek otu hatta buzdolabı poşeti, çift kilitli beslenme poşeti ve ağartılmamış yağlı kağıdı... Bir de ana öğünde de tek tip beslenmemek gerekiyor yani balığı, kırmızı eti, cheat meal'ı... Spor dışı harcamalarım sadece telefon faturam, online üyeliklerim, konserler, yakıt ve ofiste ortak yaptığımız harcamalardı. Sadece bunlar bile toplamda 7-8 bin lirayı geçiyordu.
Harcamalarımı kısmak için daha sade beslenmeye ve tasarruflu yaşamaya başladım. Mesela besin çeşitliliğimi azalttım, psikolojik olarak çok zorladı. İşe arabayla gitmeyi bıraktım ve bu yüzden sabah 06.15te uyanmak yerine 04.30'da uyanmak zorunda kaldım. Tüm bunlar beni psikolojik olarak çok çok çok çok zorlasa da sonradan keyif almaya, keyifli hale getirmeye başladım. Akşam 8de işten dönmeme rağmen sabah uyanabilmek için 10da yatıyordum, yani bir şeyler izleyip güne veya gelece dair irdelemeler yapmaya bile vaktim kalmıyordu çünkü 2 saatlik sürede yemek, bulaşık, duş, diş, tuvalet, tıraş, sabah pişirileceklerin hazırlığı hepsini halletmekle uğraşıyordum.
Üstüne bir de hayatının birazcık döneminde spora meyillenmiş, birkaç ay ağırlık kaldırıp indirmiş insanlardan sürekli gereksiz ve üstten üstten konuşmalara maruz kalıyordum. Tavuk değil ekmek ve makarna yemeliymişim, pt'ye ne gerek varmış, çok da kasmamalıymışım, bu kadar tavuk zararlıymış, ara sıra tatlı da yemek lazımmış...
Eğer bir çıkış yolu görebilseydim bunlara sabretmeye razıydım çünkü estetik olarak güzelleşmenin dışında, düzenli yapılan tahlillerde omurgamda bulunan ve bazı eklemlerime bulaşıp eklemlerimi çürüten iltihabın azaldığını gördük ki zaten öncelikli amacım iltihabın ilerlemesini durdurmak ve zarar gören eklemlerimin etrafındaki kasları güçlendirmekti.
İtibardan tasarruf etmeyenler bizi sağlığımızdan ediyor.
Bu arada kendinizi hazırlayın, piyasa son çeyreğe girerken gelecek dönemi fiyatlar. Biz de şirket olarak fiyatlarımızı yakın zamanda gözden geçirdik. Burada yazdığım artışlar bize fikir verebilir.
0 notes