#Rüzgarın Kalbi
Explore tagged Tumblr posts
sozlerinressami · 5 months ago
Text
Martılara Fısıldayan Kız
Zar zor bulduğu boş banka oturmuş, uzunca bir süre denizi izlemeye başlamıştı. Bugün deniz dalgalıydı; tıpkı birikmiş duyguları gibi. Bazen sakin, bazen de dalgalı. Adı gibi, içindeki dalgalanmalar da durmaksızın değişiyordu. Her dalga, içinde biriktirdiklerini karaya vuruyordu; bazen huzurlu bir sessizlik, bazen de çalkantılı bir öfke. Gün geçtikçe duygularının esiri oluyordu, bazen boğan taraf bazen de boğulan taraf.
Dalganın yüzüne her acımasız çarpışında, geçmişi geleceği gözlerinin önünden geçiyordu. Her seferinde onu buraya getiren farklı duygular, farklı yaşanmışlıklar oluyordu. Mutlulukla parlayan çocukluk hatıraları, ailecek yapılan sahil yürüyüşleri, ilk gençlik aşkları... Hepsi bu denizin de anılarıydı. Fakat zamanla, aynı deniz acı dolu hatıraların da tanığı olmuştu. Kırık hayaller, yitirilen dostluklar ve en çok da kaybettiği büyük aşkı.
Bir an, rüzgarın etkisiyle saçları yüzüne savruldu. Eliyle saçlarını düzeltti ve derin bir nefes aldı. Bu nefes, bir an için içindeki fırtınayı dindirmiş gibiydi. Ama sadece bir an için. Çünkü her ne kadar kaçmaya çalışsa da, duyguları ve hatıraları peşini bırakmıyordu. Kendini bulmak için, içindeki karmaşayı çözmek için buraya gelmişti.
Her dalga bir umut taşıyordu; belki de kendi içindeki huzuru bulabilmek için denizin fısıldadığı sırları dinlemeliydi. Ona yol göstermekten deniz bile yorulmuştu belki de? Soğuğun etkisiyle bedeni, yaşanmışlıkların etkisiyle de kalbi titremişti bir kez daha.
Huzurla uçan martıları izledi, onların uçmaya ilk nasıl cesaret ettiklerini düşündü. Uçuşları kaç kere başarısız olmuştu? Tam öğrendim dedikten sonra kaç kere yere sertçe düşmüşlerdi? Umutsuzluk, onların da kanatlarını onun ruhunu sardığı gibi sarmış mıydı?
Ruhunu meşgul eden düşünceler gözlerinden akıyordu. Ancak gözlerindeki huzur yerini koruyordu ve koruyacaktı. Rüzgar, gözyaşlarını usulca silmişti. Dakikalarca geçmişe ve geleceğe ışınlandığı banktan çantasını alıp kalktı. Martılara bir süre daha baktı; onlar gibi özgür olmak istiyordu.
15.06.2024 —Sözlerin Ressamı
Tumblr media
12 notes · View notes
samura222 · 10 days ago
Text
Tumblr media
**Rüzgarın Fısıltıları**
Sabahın sessizliğinde, rüzgar fısıldar,
Sırlar getirir, kalbi sakinleştirir.
Görünmez parmaklar gibi, cildi okşar,
Nazik bir melodi, ruhu savurur.
Her hafif esinti, göğün bir iç çekişi,
Hassas bir dokunuş, tatlı bir örtü.
Rüzgar mırıldanır, eski hikayeler,
Uzak diyarlardan, hayal edilemez maceralar.
Rüzgarın fısıltısında, adını duyarım,
Nazik bir çağrı, göğsü tüketen.
Doğa sanki aşkımızı biliyor,
Ve her esintide, ateşini hissediyor.
Gözlerimi kapatırım, kendimi bırakırım,
Bu görünmez dansla, bu tatlı gezintiyle.
Rüzgar bir elçi, düşlerin ve huzurun,
Ve fısıltılarında, aşk oluşur.
Geçen her esinti, seni yakına getirsin,
Her fısıltıda, sonsuz bir aşk.
Çünkü dans eden rüzgarda, çevremde,
Sesini duyarım, ve sıcaklığını hissederim.❤️
4 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 years ago
Text
Makamlarca
Muhayyer Kürdi bir ayrılıştı bu. Ruhumun derinliklerinden kopup hicaz hiçişine sofistik damgalar basıp rast makamlarına darbe vuran...
Nihavend yok oluşlarına bir tren rayı muamelesi gördürmüştü aşk; ray tatlı tatlı çıkarken kendinden, suçu hep trene atmıştı sevmeyi bilmeyen. Ferahfeza makamların SuziDilara'ya imrenen ve yazarın adının bile makamlarca tutuklanarak bir kalbe hapsedildiği zamanlardı, çığırtkan bir ayrılıştı bu.
Tek kendisinden sözleşmeli, tek kendisine evladiyelik bir altın çağın bitiş saba makamlı gidişi vurmuştu kalbi. Buna da 'aşk krizi' demişti yanağını kendine döndürüp tek kendinden makas alan yalnızın biri.
O bendim işte. O yalnız bendim. Şehnaz'ın dügah perdesinden savrulan acem yolcusuydum. Kırık kalbimin nota veren halinden sıyrılırcasına parçalara ayırmıştım kendimi. Bir rüzgarın şiddetiyle savrulmuş, bir de giden adamın garip yokluğuyla kendimden bile uçmuştum.
Şimdi ses veriyorum acemaşiran makamımdan gönül haddimce kıymetli şen yollara; neveser hallerimden örtük suzidil'e yollanmış hasretimden bihaber çıkıyorum.
O yalnız bendim. Makamlarca tutuklanarak yola kendini katıp içer gibi sanrılara bir adamı sığdıran.
Çargah aşkta yok oluş sebebi var kılarken ben ismi kazınan bir adamın yalnızca yokluğuydum. Bestenigar hasret koşusunda bekleneni vururken hep yalnız bendim. Yalınlığını kendinde kaybeden; bu yüzden bir adama mektup yazarak çile döşemesi, dizayn keşkesinden bağrıyanık aşk acısı kovalayamam. O zaman ben hep aynıydım, ayrılışımın sualsiz bağışlanan kayıtsız organlarında... Beni bul, bahane ödemesini karşılarım; gözlerinde közlerin beni yakmazsa.
Bir adam biliyorum, hep yalnızlığımla kendimi övdüğüm. O bana gelecek diye bütün ayrılıklarımı dövdüğüm... İsmi bereketsiz toprakların kıyım cehaletinde gizlendi, yok sayılıyorum...
Dilara AKSOY
5 notes · View notes
bursa-kumas · 7 days ago
Text
Rüzgarın şiddetli estiği bir dağ yamacında veya serin bir sabah koşusunda, doğanın sunduğu zorlu şartlara karşı kendinizi koruyabileceğiniz bir dostunuz var: Toptan Softshell Kumaş. Bu kumaş, hem profesyonel outdoor aktivitelerinizde hem de günlük kullanımda vazgeçilmeziniz olmaya aday. Bursa Softshell Kumaş kalitesiyle üretilen bu kumaş, rüzgar geçirmez, suya dayanıklı, esnek ve nefes alabilir yapısıyla dört mevsim konforunuzun ve korunmanızın garantisidir.
Toptan Softshell Kumaş, dış yüzeyinin sıkı dokusu sayesinde rüzgarın cildinize ulaşmasını engeller. Bu benzersiz özellik, rüzgarlı havalarda bile sizi sıcak tutar. Ayrıca, su itici özellikler sayesinde, hafif yağmur ve çisenti gibi durumlardan korunmanızı sağlar. Yani, birdenbire bastıran yağmur sizi yolda yakalasa dahi, Softshell Kumaş satın al seçeneğiyle hazırlıklı olabilirsiniz.
Softshell kumaşın elastik yapısı, hareket özgürlüğünüzü kısıtlamadan, her türlü fiziksel aktiviteyi rahatça yapmanıza olanak tanır. Bu esneklik, özellikle dağ tırmanışı, yürüyüş gibi sporda ve outdoor aktivitelerinde büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda, softshell'in nefes alabilir iç yüzeyi, terlemeniz durumunda dahi cildinizin kuru kalmasını ve vücudunuzun nefes almasını sağlayarak konforunuzu artırır.
Sıcak tutma özelliğiyle dikkat çeken Bursa kumaş softshell, iç kısmında bulunan polar veya yumuşak katman sayesinde vücut ısısını muhafaza eder. Böylece soğuk günlerde bile dışarıya çıkmaktan çekinmezsiniz. Bu kumaşın dayanıklılığı ve aşınmalara karşı üstün koruması, uzun süreli kullanımlar için ideal bir seçenektir.
Yürüyüşe çıkarken ya da seyahate giderken yanınızda ağır bir yük taşımanıza neden olmayacak hafifliğiyle de ön plana çıkan softshell kumaş, aynı zamanda hızlı kuruma özelliği sayesinde outdoor aktiviteleri sırasında ya da sonrasında size kolaylık sağlar.
Siz de doğa ile baş başa kalmak, outdoor aktiviteler yürütmek veya günlük hayatınızda rahatça kullanabileceğiniz bir kumaş arıyorsanız, Toptan Softshell Kumaş tam size göre. Yüksek kaliteli bir softshell kumaş satın almak istiyorsanız, tercihinizi Bursa'nın güvendiği kaliteden yana kullanabilirsiniz. Bu kumaş, sizi doğanın sürprizlerine karşı korurken, konfor ve stilinizi de ön planda tutar.
0 notes
kadirtclk16 · 1 month ago
Text
Nurullah Genç - Söylenmemesi Gerekenin Şiiri
Söylenmemesi Gerekenin Şiiri
Nurullah Genç
reddini doldurursa avucuma kan gibi
kırmızı bir çığlıkla yırtılır dudaklarım:
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
kırılsa da baharı bekleyen pencereler
akrebin gözlerinden geçse de dehlizlerim
eski bir mezarlığa gömülmeden izlerim
‘söylememeliydim biliyorum! ...’
simsiyah bulutların arasından ansızın
çatlayan yüreğime koydu susuzluğunu
ver Allah’ım bana ver O’nun sonsuzluğunu
hüzünlü bakışları şafağımda tebessüm
gündüzümde ışığı, gecemde hilali var
evimin tenhasında büyüyen melali var
kum fırtınasında mı, selde mi yürüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
gemilerde aradım yüzünün görkemini
martılarla yoruldum, tayfalarla vuruldum
kalbimi morga koydum bir liman köşesindenefesini aradım dalgaların sesinde
tutundum hayatımın çürüyen yıllarına
bakıp bakıp ağladım boş kalan yollarına
beni anlamaz diye kabuslar görüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
ciğerimde bir köz gibi taşıdım yokluğunu
ver Allah’ım, bana ver suya küskün kuğunu
mor lekeler bıraktı solgun yanaklarıma
kartal kanı bulaştı rüyalarıma bile
fırtınalar diner mi ulaşmadan sahile
hayalin bozkırında kurtkapanıydı ömrüm
nasıl da bir başıma kopardım dikenleri
nasıl da acımasız köprülerde yürüdüm
uzaktan gülümseyip deniz fenerlerine
sonunda mahkum gibi kapandım ellerine
kirpiklerimden sızan hicranı siliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
ısrarlı denizlerin dibinde volkandır aşk
kesif bir muammayı öğretir balıklara
balıklar derde düşen aşığı avuturlar
aşık ölünce kuşlar uçmayı unuturlar
güneşle buluşmayı göze alan, derinde
yağmur yüklü bir ömür paylaşır göklerinde
eleğimsağma renkler düşürünce şehrayin
başlamalı yeniden içimizde bir ayin
belki de döndü talih, çözüldü bilmeceler
tükenecek siyaha baş koyduğum geceler
umarım, kaybettiğim devranı buluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
ah, Allah’ım gösterme bana soğukluğunu
nicedir bekliyorum dağlar ardında O’nu
nefesimde rüzgarın gölgesidir dağılan
kanımda gözlerinin hasretidir boğulan
bir zamanlar benzerdik muhabbet kuşlarına
dalardım o gizemli, mahmur bakışlarına
gittiği gün sokaklar içinde kaldım, sefil
öldü kafeste bülbül; soldu nergis karanfil
bedevi kahramanlar yurdundan geliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
melekler en çaresiz anımda buldu beni
gaflet şarabı içtim, aşikar kıldı beni
baykuşlar dahi mutlu bu habersiz dönüşten
hangi yokuş daha yar olabilir inişten doruktaki saraydan koyar mı beni mahrum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
bu son yürüyüşümdür yarına kalmaz umut
Allah’ım, bir gül gibi O’nu baharımda tut
esrarlı bir evimiz olsaydı fildişinden
beyaz bir gölge gibi yürüseydim peşinden
desturun var mı diye dururken eşiğinde
bizim olan bir kalbi bulsaydım beşiğinde
bu nehir yine sarhoş akar mıydı ülkemden
bir deprem ortasında sarsılır mıydı beden
korkarım ki, dergahtan yine kovuluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
biliyorum, yalnızlık ekecekler bahçeme
biliyorum,yağmurda yürüyecek kötürüm
biliyorum, mülteci türküler duyacağım
biliyorum, gülerse, O’nunla ben de hürüm
acı hatırasından bile kam alıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
unutulan kalplerin tahtında rüyadır aşk
gözlerime bakarsa, görür ki, deryadır aşk
ah, ölüm habercisi beyaz parıltılarım
ah, Azrail çağıran çizgileri yüzümün
ah, paslanan kılıcın dudağında sönen mum
ah, yolcuyu hüsranla buluşturan uçurum
kim bilir kelebeğin kanadından bakanı
kim bilir baldıranda misk ü amber kokanı
sanki aynı hüzzamla yüz yüze kalıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
haddim değil güneşi götürmek kainata
gökle buluşmamızı çok görür haramiler
anlamazlar ki, bin kez gelsem bile hayata
bu can gökte yaşayıp, gökte ölmeyi diler
ah, gönül toprağıma yaprak döken serviler
efkarıyla bir garip derbeder oluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
ben Raymalı Ağa’yım, sözümle kırılır yay
o, bir anda ruhumu altüst eden Begimay
lacivert bir macera değildir aradığım
şahmaranın kolları sarınca çiçekleri
kiralık duygulardan kefen biçer cüceler
baharda yağmur olur yüreğim, güzün sarı
yakamozlar içinde, kışın kar tanesidir
derinden baktığında eritir aynaları
sanmayın perdelerin ardından gülüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
bana misket oynamak yakışır hüzünlerle
bana binlerce yılın ıstırabıdır gelen
bana dönmez yüzünü efsaneler güzeli
hayal kırıklığıdır avucuma dökülen
sabahın sitemiyle büyürken kaygılarım
akşamın dayanılmaz yükünü çekiyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
reddiyle, çaresizlik yıkılırsa başıma
nasıl mihman olurum o gün mezar taşıma
sırlıdır her kapının arkasında inkisar
boynu bükük kükremez, mahkum olsa da arslan
her iklimde farklıdır yılanın tutkuları
uçan bir ecza gibi olmamalı intizar
kızıla boyanırsa yaprakları kaktüsün
yanılgıya dönüşür parlaklığı her süsün
duy sesimi ey yitik hazinem, ağlıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
ah, bir tutunabilsem burçlarına güneşin
sessiz yürüyebilsem zifiri gecelerde
ah, küçük bir vatanım olsa kalbinde senin
kundağında vuslatı yudumlasak evrenin
bitmeyen bir şarkıya kenetlense gönlümüz
birbirine karışsa ölümümüz, ömrümüz
ipek avuçlarında uyanmak diliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
kırabilsek sevdayı çalan oyuncakları
sırtımda hamal gibi taşırım çocukları
neden mahrum edelim karanlığı ışıktan
neden solsun bir çölün kumlarında şakayık
al bu zalim kuşkuyu efsanevi aşıktan
sana tahtım da layık, bil ki, bahtım da layık
titrek bir suskunluğun nidasıydı tarihim
senin olsun otağım, varım yoğum, talihim
giderken götürdüğün kalbimi arıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
susmalı ayrılığın uğursuz puhuları yıkılmalı hayatı küçümseyen köprüler
dönmeli, sahralara sürdüğümüz tebessüm
ah, idam fermanıyla yargılanan tanyeri
ah, bir gülün içimde kımıldayan elleri
yarama merhem diye hüznünü sarıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum! ...’
kader umudumuzu taşımadan ırağa
yürümeliyiz artık bizim olan durağa
Günlük Bir Şiir tarafından paylaşıldı.
Hemen edinmek için: https://play.google.com/store/apps/details?id=com.bitlink.poetry
0 notes
aynodndr · 2 months ago
Text
Tumblr media
Ey kadın, siyah zemini üstünde dünyanın,
Aydınlık bir beyaz gibisin.
Kış ortasında zamanın,
Vazgeçilmez bir yaz gibisin.
Gölgesisin sıcağın, yaz ortasında.
Bazen de sıcağı kış ortasında soğuğun.
Kalbi gibisin hayatın.
Nefesi mavi göğün, ya da yeşili soluğumun.
Gözlerinden dökerken inci tanelerini rüzgarın.
Ya da geceye varırken karanlıkta tek renk.
Bir tas su dökerken gidenlerin ardından,
Ya da düşerken aklar saçlarıma .
Beklerken imkansız vagonlarını sevdanın.
Kalbime nakşolmuş haber gibi,sesin.
Umut gibisin,heyecan gibisin.
Benimsin,benim gibisin.
...Rüzgar...
1 note · View note
zaruriyet · 5 months ago
Text
Karnında patlayan bir şeyler vardı, telaffuz edemediği bir kelime, aklında yankılanan dilinin ucunda, ama ne olduğunu bilmiyordu. Çok tanıdık, çok yakın ve bir o kadar uzak.
Koştuğu kırların üzerindeki çimlerin don sebebi ile yitip gittiğinden bihaber tekrar özgürce koşmayı hayal etti, karanlıklar daha da kararırken aklındaki tek şey gökyüzünün parlaklığı altında kıstığı gözleri ve gördüğü flu yeşillikti.
Neden bilmiyordu ama hissettiği şeyin onu öldürdüğünün farkında olsa da hoşuna gidiyordu. Varolmanın dayanılmaz hafifliği dedikleri şey bu olabilir miydi?
Herkes bir sonun varlığından söz ederken yaşadığı şey her şeyin başlangıcıymışcasına mutluydu.
Elleri titriyor, göz kapakları kurşun gibi ağırlaşmış, sırtında babasından kalma kalın parka ile karşı koyamayacağı hiçbir rüzgarın olmadığına inanıyordu. Karındaki ağrı daha da şiddetlendi, kalbi göğüs kafesinden çıkacakmışçasına atmaya başladı. Heyecanlanmış mıydı sahiden, yoksa bu seneler önce çıktığı yolun hazin sonu muydu pek emin değildi. Var gücüyle yürümeye devam etti.
Her şey bitmişti, ve aslında her şey yeni başlıyordu.
0 notes
somethinginthedarkjene · 5 months ago
Text
Kocaman bir dolmuşluğun üzerinde bıraktığı ağırlığın altında ezilirken bile, bir an olsun bırakmamıştı düşünmeyi. Varoluşsal sancılarının delik deşik ettiği ruhundan yavaş yavaş batan güneşin ışığı sızıyor, karanlık, aşina olduğu varoluşuna göz kırpıyordu yeni bir başlangıcın heyecanıyla. Gece, bir o yana bir bu yana kaydırdığı yaşanmışlığın yarattığı uyuşukluğu, günlerdir çıkamadığı yatağına bir keresiye daha zincire vurmaya ellerini ovuştururken, mavi ışık donuk yüzünü kaplıyordu. Dün akıştaydı. Bugün ölüyordu. Yarın ise geçmişle yüzleşip olmamışlıklardan yapılacak zihin kırbacına hazır ve nazırdı. Savruldukça sarkaç gibi bir o yana bir bu yana hayatı, günden güne katılaşan kalbine doluyordu daha çok, tek bir noktaya odaklanmış gözlerinden, ışık. Kaos kaos ve daha çok kaos. Görünmek için her gün bin takla atan mükemmel hayatlar, tarihin tozlu sayfalarında bile yer alamayacak bağrış çığırış yaşantılar. Hepsi birbirine karışmış sancılar. Ben burdayım diyen absürt yakarışlar… Karanlık çöktükçe, hepsi birbirine benzeyen, bazen şanslıysa eğer birkaç gözyaşı ile sonlanan gecelerinin bile, eskiden övünç duyduğu ölü hayal gücünün üzerinde tepinmeye hali yoktu. Tekrarlayan ir döngüde, aptal saptal düşüncelerin içerisinde boğulurken, otomatize olmuş nefesi bir anda kesildi. bir kıpırtı duydu nerden geldiğini bilemediği! Bir yaşam belirtisi miydi bu? Yoksa bir gölge mi? Telefonu bir kenara bırakıp hiç hareket etmeden gözlerini pencereye dikti. Karanlığın çılgınlar gibi aydınlatıldığını farketti dolunay tarafından. Bu gece dolunay olduğunu bilmiyordu. Rüyada mıydı acaba? Yaşayıp yaşamadığının bile bazen ayırdına varamıyorken komik buldu bı düşüncesini. Fakat yine de emin olamıyordu. Gözlerini kapattığında hangi pozisyonda, hangi odada hatta nerde uyuduğunu bile unutuyordu bazen. Bir kıpırtı duydu yine! Sanki bu sefer içinden, göğüs kafesinden gelmişti ses. Üzerine defalarca kere beton döküp boğduğu kalbi miydi bu? Yoksa gerçekten rüyada değil miydi? Ay doldurdukça odayı, tenine değdikçe ışık, karıncalanmaya başladı vücudu. Doğrulmaya çalıştı. Gözleri hafif rüzgarın kırpıştırdığı ağaçları izledi önce uzun süre. Dolunay sızdıkça yaprakların arasından, çaldıkça yaprakların fısıltısını kulağına, doldukça içindeki boşluk, sıcaklık kaplıyordu vücudunu. Dalga dalga yayılıyordu ısı. Bir anda kendini odanın bir ucundaki aynanın karşısında buldu. Rüzgar artmış, tül perdeyi ritmik bir şekilde içeri savurmaya başlamıştı. Koskoca Boy aynası bile bir öne bir arkaya hafif hafif sallanıyordu. Yine de gözlerini alamamıştı geceden. Boncuk boncuk yüzü rüzgarın teninde bıraktığı mayhoş dokunuşla birleşti. Eliyle hafif ıslak saçlarını karıştırdı. Baştan aşağı kendini süzdü. Gölgesini gördüğünde aynada, son bir kere derin bir nefes aldı, geceyi içine çekti ve gözlerini kapadı. Sıcak bir damla boynuna doğru buldu yolunu. Sıkım sıkım sıkıştırdı boğazını bir düğüm. Çepeçevre sarıldı etrafı yaşanmamışlıklarla. Hiç hareket edemedi, gölgesi yavaş yavaş pencereye doğru süzülürken. Yine yeniden o kıpırtıyı duydu! Tanrım dedi, rüyada mıyım? Yaşıyor muyum? Son kere göz göze geldi kendisiyle pencerenin pervazında. baktı içine. Yüzleşmeye mecali kalmamıştı. İçindeki boşluğu bıraktığında, binlerce kere bıçaklandı bir saniyeliğine. Sanki karanlık doğasına aykırı davrandı, kalbine son bir hayat öpücüğü verdi ya da içinde saklı kalan tüm yaşamı bir hamlede aldı, bilmiyordu. Derin bir acı kapladı her tarafını. Kırmızı, kopkoyu karanlığının içinde dolunayla birleşti…
Yok oldu! Yine hissedebilmek için o gece.
Yok etti ruhunu bir nefes uğruna.
Kanter içinde olduğu yerden doğruldu. Üzerini çıkardı. Usulca pencerenin önüne oturdu bir ayağını kendine çekti. Tütününü çıkardı. Abuk bir sigara sardı kafasını didikleyen tilkilerle, hiç hesaplamadan. Zipposunun şakırdısı gecenin sessizliğini bir anlığına yırttı attı. Bir yudum aldı sigarasından. Gözleri uzaklara daldı. Bir yudum daha. Ve bir yudum daha… kafasında yankılanan ve ısrarla tekrarlayan neden sorusu eşliğinde, umarsızca bastı bir anda küllüğüne olmamışlığını.
İsyan yükseliyordu o gece.
Bilmiyordu varoluşunun yeni bir başlangıçta kavrulacağını. Kalktı. Hızlıca saklanmaya yürüdü son bir kere diyerek.
Kendini elleri her iki yana açık bir şekilde yatağa bıraktı.
Tumblr media
0 notes
ggoodbyefall · 2 years ago
Text
Çöl. Gece. Ay.
Ufukta bir toz var bir kıyamet sanki
Çiçeklerin ürpermesi
İçe akan gözyaşları
Kan damlaları
Ay döner, siz yatakta dönersiniz.
Baharlar gelir, siz ölmüşsünüz dirilmesiz
Bir ışık giriyor karanlık ülkelere
İçtiğiniz kevserdir;,
Çöllerin kevseri
Kendi kendine ayna olan nergisler
Leylakların gün doğuşu ürperişi
Rüzgarlar karları süpürdüğünde
Birdenbire aydınlandı annenin yüzü
Bir bahar günü doğdun
Görünür görünmez ufuklarda
Karlar erir erir kaçar da
Gökler yağmur biçiminde güler ağlar ağlar da
Güneş övünerek yansır yansır da sularda
Gelirsin her baharda
Bir diriliş gibi ölü dünyaya
Bir bahar hali yaratışı
Sonbahar benim ölümüm kırmızı kırmızı yanışım karaağaçlarda
Senin ak doğumunu daha çok ortaya koymak için
Senin baharda doğuşunun anısına
Ve güzün güneşte bir kuruyuş bir dağılma
Benim ölümümden gelen haykırış ve ağlayışlarla
Uzak çin parkları
Leyla’nın doğumunda bir gök yaratığının söylediği şiir:
Gözleri yumulu bir peri miydi
Gözleri yumulu bir peri miydi
Baharın gözleri miydi
Baharın gözleri miydi
Öldüğümü bildi
Öldüğümü bildi
Dirildiğimi bildi
Dirildiğimi bildi
(Rüzgarın dilinden)
NİNNİ
Melekler çöl şehrine dağılsın
Leyla’nın uyku saati geldi
Unutma çöl ulu bir şehirdir
Çöl bana mahsus bir şehirdir
Çölden geçmek Leyla’ya ermek içindir
Uyku bir bahara döndü
Tanrı’nın işaret koyduğu yıldız
Ruhunda bir ahenk cami kubbelerinden
Göğsünde bir alamet minarelerden
Kızlar için biçilen ölümsüz giysiler
Yanarak ateşe çevrilerek
Binlerce yıl öncesinden gelen aynı ürperti
Çay, afyon ve tapınak karışımı
Bunlar ancak efsanelerdir
Dağlardan yansıyan efsanelerdir
Bir ay serinliği
Ölü şairler
Çölde uyuyan bir insanın göğsü
Doğuya gidip gidip de güneşe mi yaklaşsam
Ne kadar uyudu kim bilir sonra birden uyandı
Yakmayan bir ateş ıslatmayan bir yağmur
Bir nehrin ateşi ateş nehrine vurur
Hızırsı Rüya
Acı kaderinin ıssızlığı
Tanrıya açılmış elleri
Göğsünüzün ortasında bir bıçak yarası
Dua cennet ülkesine ait
Tanrı nimeti yıldızlar
Ölümün tasviri gibi
Ve yıldırımlar Mecnun’un kalbi gibi
Çatlamış yüreğimiz
Oruç ikindilerinin şehri
Gözyaşı duası
Ve ruh sarsıntılar cehennemini
Aşıp geçmedikçe
Kanadı ıslanmadan
Tanrı’ya yaklaşma hali
Tanrı’ya yakaracak bir halde ve bir durumda
Altın sarayların hayali sütunları
Gecenin ve ölümün birbirine denk yaprakları
Ölmüş ruhun ——— ruhumun ——— kıpırdadığını duydum
(Sönükleşip kaybolurlar)
Kaybolmuş mezarından
Ölümsüz çiçekler
Yaşamak Tanrı uğruna, Tanrı içindir
Kum tepelerinde Ay yarası
Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
…Mevsim mi?
Artık ne bahar ne sonbahardır
LEYLA İLE MECNUN, sezaikarakoç
0 notes
mystictris · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Deniz Baysal’a ilginç tesadüf! Yeni dizisinde, iki ayrı diziden rol arkadaşları ile buluştu!" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. https://www.bilgiyo.com/deniz-baysala-ilginc-tesaduf-yeni-dizisinde-iki-ayri-diziden-rol-arkadaslari-ile-bulustu/
0 notes
dilgudaz · 8 years ago
Quote
Belki herşey bir rüya ya da yaklaşan bir veda.
Perhaps everything is a dream or an approaching farewell.
Rüzgarın Kalbi
25 notes · View notes
aynurantt · 3 years ago
Text
Tumblr media
Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.
Gece yatmadan o gün olan üç güzel şeyi hatırlasınlar. Yazsınlar bir yere.
Sabah şükrederek a��sınlar gözlerini.
..
Yedikleri her lokmaya teşekkür ederek bitirsinler kahvaltılarını.
Yuttukları ekmeğin buğdayını yetiştiren eller gözlerinin önüne gelsin,
çayı yudumlarken Rize’nin o zümrüt tepeleri canlansın zihinlerinde
ve zeytin tanesini çatalına takarken Ege’nin o bilge,
o güzelim zeytin ağaçları rüzgarda hışırdayıversin kulaklarında..
Sonra bir kaşık " merhamet ", bir kaşık " vicdan ",
aman yalnız, tok karnına.. ve lütfen her gün. Asla unutmadan !
Yoksa hayati tehlike var, onu mutlaka söyle, e mi doktor ?
Bu iki şurup çok önemli.
..
Öğlen yemeği sırasında iki doz " dostluk ". Acayip bir icat bu azizim.
Karın bile doyurur tek başına, o kadar yani.
Tarihin gelmiş geçmiş en mucize ilacı.
Yemek sonrası iki doz " vefa ",
hatta bir de dost varsa yanında, mümkünse birbirlerine içirsinler.
Söyle e mi onlara, öyle daha etkili oluyor diye.
İş yerine dönünce, mis gibi köpüklü kahve söylesinler kendilerine.
Hah işte, onun yanında gelen su ile bir tablet " güven ".
İlk haplar kendilerine.. ikinci aşama etrafa güven.
Son aşama ne biliyor musun; " memleketine " güven.
Hani şimdi yemekte dostluk almıştınız ya,
etkisini iyice artıracak, hiç merak etmeyin diye rahatlat onları.
..
Bol yürüyüş yaz reçeteye.
De ki yürürken sağlarına sollarına iyice baksınlar.
��ncecik enseli simitçi çocukları, simitlerin susamlarını yiyen kuşları.. ..
elleri poşet dolu zor yürüyen teyzeyi, okuldan çıkmış öğrencileri,
kasketi yamulmuş kan ter içinde koşturan amcayı,
dertlerden omuzları düşmüş üniversite öğrencisini,
su birikintisine atlayıp eğlenen cimcimeyi,
ona yan yan çapkın bakan oğlanı görsün gözleri.
Kuruyan dalları, açan fidanları, kokan kokmayan gülleri.. ..
rüzgarın kokusunu, belediye bankının arkasında yazan şiiri,
salıncakta sallanan çocuğu da fark etsinler bi zahmet.
Çünkü hayat aslında bunlardan ibaret.
Ve yok aslında birbirimizden bir farkımız.
Bolca yürüyüş yaz reçeteye sen doktor.
Ama böylesi yürüyüş yaz.
..
Şimdi de,
en ama en önemli ilacınızı yazıyorum de : " Aile "
ve gözlerinin içine baka baka tekrar et.. : " Aile ".
Akşamları serbest doz aile. Ne demek serbest doz ?
Yani sınırsız, canınızın istediği kadar, yani doyana, doyurana kadar.
Bir masanın etrafında toplaşın, Allah ne verdiyse yiyin, için,
paylaşın, bölüşün, dertleşin, ağlayın, gülüşün.
Aile olmanın anlamını kavrayın yeniden de.. ..
Artık çekirdek mi çitlersiniz, karpuz mu kesersiniz,
kestane mi közlersiniz, salep mi kaynatırsınız, size kalmış de.
Bolca kucaklaşma yaz tamam mı ?
Serbest doz kucaklaşma yaz sen herkese.
Şöyle kollarınızı iki yana kocaman açın,
karşınızdakinin bedenine sarıverin de.
Kalbinizi yaslayın ki onun kalbi de
sizin sağ yanınızdaki boşluğu doldursun de.
Gözlerinizi de yumun, bir süre kalın öylece de.
Gözleriniz mi doldu, amaan bırakın aksın gitsin,
gözlerinize de temizlik olur de.
..
Bu ülkeye bir reçete yaz doktor.
" İnanç " yaz e mi !
Önce kendine, sonra memleketin diğer insanlarına.
İnsan kendine inanç duymadan insanlığa inanç duyamaz çünkü.
De ki,
tüm ilaçlara rağmen hâlâ iyi hissetmiyorsanız,
ne yapın biliyor musunuz de..
*Dönün bir BAYRAĞIMIZA BAKIN,
bir ATATÜRK FOTOĞRAFINA BAKIN de !!*
O size en umutsuz zamanlarda bile pırıl pırıl doğan güneşi hatırlatsın de.
Umutsuzluğun da, umudun da,
korkunun da cesaretin de bulaşıcı olduğunu söyle onlara.
Öyle bir reçete yaz ki doktor, yok olan umutsuzluk ve korku olsun.
Umutla cesaret bulaşsın hepimize.
Bir reçete yaz doktor..
Bu ülkeye bir reçete yaz.
Hepimize şifa olsun.
~Bige Güven Kızılay
#kaftanheceler ✒️📚☕🍂
10 notes · View notes
nazlandin · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Binlerce bilinmezlik içinde tam da tek gerçeğimi buldum derken kaybetmiştim. Kalbim, sevgim hatta ve hatta inancım dahi boğazımda düğüm olarak kalmıştı. O kadar yorgundum ki, yaşıyordum ama hayatın ne yaşanmaya değer yanı ne aldığım nefesin tadı yoktu. Benim hatamdı kalbimi sevmeyi bilmeyen birine emanet eden bendim. Nereden bilebilirdim ki tutup fırlatacağını.."
Günlüğümde ki hangi sayfayı okuduğunu bilmiyordum ama onu ne halde yazdığımı hatırlıyordum. Bir sayfa daha çevirdi ve okudu. Bir sayfa daha ve bir sayfa daha.. Acılarımı ondan duymak çok farklıydı sanki anlattıkca sarıyordu yaralarımı, kırıklarımdan öpüyor, beni sımsıkı kucaklıyordu. "Sıkılmadın mı?" Gözyaşımı silip elimi defterin üzerine koydum. Gözlerini yumup kafasını iki yana salladı. "Özür dilerim bitanem.." Elimi kaldırıp hafif uzamış sakallarında gezdirdim, iki elimle yüzünü avuçlarımın içine alıp kafasını kaldırıp göz teması kurdum. "Neden özür diliyorsun sevgili?" Sol gözünden süzülen gözyaşını gördüm eğildim ve bir öpücük bıraktım kayan yaşa. Alnını alnıma yasladı. "Geç kaldım.. Çok geç kaldım güzelim." Kafamı iki yana salladım, "Ama geldin. Buradasın, yalnız olduğum hayallerimde yanımdasın." Avuç içimi öpüp kafasını yasladı. "Yaralısın küçüğüm, çok yaralısın ama buradasın.. Ben bilmiyorum onları sarabilir miyim.. Çok acı çekmişsin güzelim, sevgisiz büyümüşsün ama bu denli güzel sevmek.. Meleksin sen.. Benim meleğim." Sesi kısık, sesi derinlerde, sesi evim, nefesi oksijenim.. "Beni her gün lunaparka getiriyorsun, atlı karıncaya binmek isteyince çimenlere sürüklüyorsun ve defteri okuyorsun?"  Kafasını saniyelik atlı karıncaya çevirip tekrar bana döndü kahveleri. "Şikayetçi misin küçük hanım?" Yaşadıklarımı anlatamadığım için defterimi okuyordu, bende böylelikle kendimi ondan dinleyebiliyordum. Ama atlı karınca, çok istiyordum ki ona binmeyi... "Hayır.. Tam aksine beni senden dinlemek, acılarımın güzelleşmesini sağlıyor beyfendi. Ama lunaparkta sadece atlı karıncaya binmedim, acaba neden?" Gözlerini devirdi. Bir saniye o gözlerinimi devirdi? Sen şimdi görürsün. Elimi yanağından çekip yerden destek alarak ayağa kalktım. Arkamı dönüp atlı karıncaya yöneldim. Şaşkınca arkamdan baktığına emindim ki emin olmak için arkamı dönene kadar.. Yerden kalkıp nereye yöneldiğime baktı, baktı ve kaşlar çatıldı. Dilimi çıkarıp dudaklarımla "Binicem" dedim. Gözleri dudaklarımdan gözlerime çıktı ve.. Koşuyor mu o? Küçük bir çığlık atıp bende koşmaya başladım. Atlı karıncanın önüne gelmiştim ki bir bedene çarptım ve Sarsıldım, kolumda hissettiğim ellerle kafamı kaldırıp çarptığım kişiye baktım. "Sobe.." Dudağımın kenarı kıvrıldı, hile yapmıştı hemde kızacağımı bilerek. Aramızda ki bir adımlık mesafeyi kapattı ve eğildi, içimi okuduğunu biliyordum. "Hile yaptım, cezalandırsana?" Gülerek geri çekilmeye çalıştım ama bırakmadı. O da gülüyordu, daha da eğildi. "Atlı karıncanın görevlisi değişmiş, o yakışıklı çocuk yok yani.. Binelim mi?" Hissterik bir şekilde güldü ve daha ne kadar eğilebilirse daha da eğildi üzerime, eli belimdeydi. "Hm.. galiba küçük hanım cezayı hakketmiş?" Gülümseyip kuruyan dudaklarımı yaladım ve birbirine bastırdım. Gözleri dudaklarıma kaydı, sonra dudaklarımda nefesini hisettim. Geri çekildi, "Güzel cezaymış.." diye mırıldandım. "İsters- " Gülerek kollarından ayrıldım ve elinden tutarak atlı karıncaya yöneldim, küçük çocuk gibi mızmızlanıyordu. Beni durdurup önüme geçti, "Söz ver?" Eliyle rüzgarın çıkardığı saç tutamımı kulağımın arkasına geçirdi. Her zerremi ezberlercesine gezdirdi Kahvelerini, gözlerime gelince durdu. "Söz.." Gülümsedi, "Ne hakkında söz verdiğini duymadın?" Gülümsedim, "Sende söz ver?" Elimi tuttu. "Söz.." Söylemesine gerek yoktu, söylememe gerek yoktu. Kalbi evim, kalbim eviydi.. Sözler havada asılı kalırdı.. Biliyordum bizi bir tek ölüm ayırırdı. Biz son nefesimizde bile sevecektik...
39 notes · View notes
perdesizkelimeler · 3 years ago
Text
içimde bir sonbahar taşıyorum ben sararmış dökülmeye hazır yapraklarla tazelenmek yenilenmek isteyen ağaçlarla ama öyle bir şey ki ne yağmur suyu can oluyor ne de rüzgarın taşıdığı rüzgar. bir fırtına var sadece dallarımı kıran yapraklarımı bir daha yenilenmeye cüret etmesin der gibi koparan. Beni bana bırakmayan insanlar gibi beni sevmeyen seviyormuş gibi yapan insanlar gibi kalbimi kırarken kalbi hiç acımayanlar gibi onlardan nefret ediyorum beni sevmeden beni anlamadan bana saygı bile duymadan hayatıma girip talan edişlerini anlamıyorum. İçime umut verip onları söküp alışlarını anlamıyorum bana bu satırları yazdıranları hayatımda istemiyorum içimdeki sonbaharı da yakanları sevmiyorum ben cayır cayır yanarken izleyenlerden küle dönüşürken neredeler. zaman ya da belki de bir an ölmek istiyorum eğer o an bunu kendimde yapacak cesareti bir gün bulursam ölmüş denmesin o ölmüştü ama üstüne toprak atılmamıştı densin
11 notes · View notes
izabelakin · 3 years ago
Text
Sen doğmadan önce sana yazdığım küçük notum izabelim.🧸💋🕯🎈🤍 (8 Eylül 2021)
Kalabalıktan uzaklaşmış bir kedi misali karanlığın en derininde kurmaya çalıştığım kendi dünyamın masalındayım. Sahte olmayan bir gerçeklikle kendi kendime konuşuyorum. Her akşamın sabahında karşına çıkan yüzüm senin kalbin oluyor sevgilim. Ben sevginin gücünü bazen en derinde hissediyorum, bazen karanlık bir odanın içinde, camı açık kalmış pencere gibi soğuk ve rüzgarın anlamını anladığı o saatte kendimi buluyorum. İçimdeki çocuk gün geçtikçe büyüyor. Yaşadığını nefes aldığını hatta bazen tek sırdaşım olduğunu biliyorum. Kalbim güneşin sıcaklığından mahrum kalmış bir sonbahar ayı gibi hissediyor kendini. Çektiğim bir aşk veya ulaşamadığım bir sevgi değil aslında. Mısaralarımda kavga ettiğim ruhumun ta kendisi. Kalbi farklı atanın hayalleri çok daha farklı bir boyutta dans ediyor. Benim gökyüzüm senin kalbinde, senin bana bakan o tatlı gözlerinde saklı. Bir yanım cennet diğer yanım sen oluyorsun bu hayatta. Hep kendimi uçurumda zannederdim, oysaki gözlerimi sen açtın. Kendine inancı olmayan küçük bir çocuk şimdi her şeye sahip olmuş bir anne olmaya aday. Bu çok garip bir duygu, bir o kadar da mucize gibi. Her dokunduğunuzda sizi hisseden bir yanınız var, içinde büyüttüğün koca bir dünya seninle nefes alıyor. Bu hayatta her şey olabiliyorsunuz ama anne olmak onu kendinde hissetmek tanrının verdiği en büyük mutluluk oldu benim için. Şimdi daha iyi anlıyorum her şeyi, sevmeyi görmeyi, beklemeyi, hayal kurmayı, senle oturup konuşmayı, içimde oluşan sevgiyi nasıl anlatırım bilmiyorum. Ama çok şanslı bir evlatsın babanda annende seni o kadar güzel bekliyor ki bunu hissettiğini biliyorum bebeğim. Eğer şuan gözlerim dolmuş bunları sana yazıyorsam bilki bir o kadar da mutluluktan ağlıyorum. Bu koca dünyada her şeyden üstün bir sevgi senmişsin. Eskiden söyleselerdi çocuk ve ben hayatta derdim. Ama öyle olmuyormuş, hissetmek seni çok başka bir şey, hani dünyayı verseler şimdi ne olursa olsun seni seçerdim. Sanırım artık içimde daha çok büyüyorsun bebeğim. Önceliğim tanrıdan sağlıklı dünyaya gelmen daha sonrası senle çok eğlenerek yaşıycaz. Bende çok büyük sayılmam göremediğim şeylerin, yapamadığım her şeyi sen, ben ve en sevdiğim yanımla yapıcam. Kötü olan her şeyi kalbimde, aklımda, ruhumda geride bıraktı. Artık önüm arkam sensin, belki büyüyünce bunları okursun bebeğim. Annen seni çok zor buldu, inancı kalmayan bir kadın sevgiyi çok zor anlıyor, ve çok yaşamış bir insan hayatta sevginin kolay olmayacağını bilir. Benim biraz deli yanlarım, vurdum duymaz yanlarımla hep kavga ediyordu, kendimi hep çok kandırdım olur olmaz hikayelerde kendime baş rol verdim oysaki hayat bir tane, sevmek ise kolay ama insan acı çekmeye meyilli bir varlık. Bazı şeyler hiç kolay olmadı sevdim dediğim herkes gitti yada bir sekilde kandırılmış küçük kız oldum. Beni seveni hiç görmek istemedim çünkü sevilecek yanımı öldürmüştüm. O kadar çok kalbim yorgundu ki sanki hiç anlayanım yok gibiydi. Koca dünyada kendimi aramak istedim oysa insanlar çok farklı düşünüyor her konuda. Ama benim kendimi ait hissedeceğim bir kalbim yoktu ama yaşadıkça sadece gerçek sevgi, seni seven kişi bir şekilde yanında durup seni her şeyden çekip kurtarıyordu. O kişi babandı, babana çok çektirdim büyüyünce sana bunu söyliyceğine eminim. Ama şimdi fark ediyorum her şeyi, iyiki dediğim adamla evliyim ve bizim bir bebeğimiz olcak yani sen canımın içi. Hayat iyi insanların var olduğu kadar  kötü insanlarında dünyası, tanrıdan tek isteğim kaderin güzel olsun bebeğim. Ömrüm yettiği sürece bu masal sonsuz olsun, hayatımıza hoş geldin bebeğim 🧸.
3 notes · View notes
musfika-hanim · 4 years ago
Text
Ne derdimden bizarım ne çaresizliğimden şikayetim var. Bekleyişlerim de yok. Bir saat sonramın planını yapmaktan korkar oldu aklım. Yapılmış planların, bir rüzgarın sapasağlam koca bir ağacı kökünden söküp devirmesi gibi, tepetaklak olduğunu gördü ve yaşadı bu gözler. Nasip kelimesini daha çok kullanır oldu dilim. Çünkü bir nefes sonrasının garantisini bile bilmiyorken, hayat için duyduğum tek endişe "sevdiklerim sağlıkla hayatta olsunlar yeter" düşüncesi artık. Hergün azalan ömrümün bana sunacağı imtihanlardan habersiz, kötü sürprizlerle karşılaşmadan düzgün bir insanlıkla göçmek istemekten başka yok hevesim. Kurduğum hayallerim, yaşamak istediklerim sadece kalbi duygularımı besleyen şeylerdi. Dünyalık isteğim yoktu ve ona rağmen hayal kırıklığının pençesine düşürdü bu dünya beni. Sadece yanımda olsunlar, onlarla beraber geçsin ömrüm, hep var olsunlar kafiydi bana. Dualarım hep öyleydi. Bilemezdim en istediğimle, duamla imtihan olacağımı. En korktuğumun başıma geleceğini nerden bilebilirdim. Ben bu fani dünyada, kalbime onun ebedi ve ömürlük sevgisini yerleştirmiştim. Malım, mülküm, canım, sağım solum oydu. İçimdeki "birgün ayıracak bizi bu dünya" düşüncesi ödümü patlatsa da, gerçeğiyle yüzleşmek kadar korkunç değildi hiçbir şey.
Ben bana yetmezdim, yetmedim, yetemedim, yetemezdim, yetmezdim. Sen gittin firakın eşiğinde yapayalnız bıraktın beni. Sanıyor musun ki geçti, bitti, iyileşti. Yok, hiç öyle sanma. İnsanın içine düşen sızı, o koca ateş gün geliyor ömür boyu sönmeyecek bir kıvılcıma dönüşüyor. Yandıkça eritiyor kalbi, lime lime oluyor. Serinlik veren yine sensin, böyle konuşunca kızıyorum sanma. Bir et parçasının içinde onlarca senelik hatıra ve eğer ki Allah nasip eder de birgün yanyana gelip hiç ayrılmazsak; işte o güne kadar biriktirilmiş hasret olacak. Kimselere demiyorum, kimselere anlatamıyorum, anlatsam anlamazlar biliyorum. Ama seni düşününce, seni hayal edince kalbimin hareket ettiğini hissediyorum. Bir değişim oluyor göğsümde. Bu varlığını hissetmek gibi bir şey belki de, kimbilir? Sen gitmedin ki göğsümden, göçüp gitsen de dünya mülkünden. Varlığının hissi, sevginin ve hasretimin bedeli; birgün kavuşmak olsun, kâfi. Baktığım, gördüğüm, düşündüğüm, hayal ettiğim her yerdesin, her şeydesin. Gidenle gidilmiyorsa, gidenle kalınıyor. Hamd..
Müşfika..
27 notes · View notes