Yıllardır türlü sebeplerle paylaşmayı reddettiğim her şey; ben, hayaller, uçuk fikirler, saçmasapanlıklar,acı, abartı, bolca abartı, ve daha bir sürü ben.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Kocaman bir dolmuşluğun üzerinde bıraktığı ağırlığın altında ezilirken bile, bir an olsun bırakmamıştı düşünmeyi. Varoluşsal sancılarının delik deşik ettiği ruhundan yavaş yavaş batan güneşin ışığı sızıyor, karanlık, aşina olduğu varoluşuna göz kırpıyordu yeni bir başlangıcın heyecanıyla. Gece, bir o yana bir bu yana kaydırdığı yaşanmışlığın yarattığı uyuşukluğu, günlerdir çıkamadığı yatağına bir keresiye daha zincire vurmaya ellerini ovuştururken, mavi ışık donuk yüzünü kaplıyordu. Dün akıştaydı. Bugün ölüyordu. Yarın ise geçmişle yüzleşip olmamışlıklardan yapılacak zihin kırbacına hazır ve nazırdı. Savruldukça sarkaç gibi bir o yana bir bu yana hayatı, günden güne katılaşan kalbine doluyordu daha çok, tek bir noktaya odaklanmış gözlerinden, ışık. Kaos kaos ve daha çok kaos. Görünmek için her gün bin takla atan mükemmel hayatlar, tarihin tozlu sayfalarında bile yer alamayacak bağrış çığırış yaşantılar. Hepsi birbirine karışmış sancılar. Ben burdayım diyen absürt yakarışlar… Karanlık çöktükçe, hepsi birbirine benzeyen, bazen şanslıysa eğer birkaç gözyaşı ile sonlanan gecelerinin bile, eskiden övünç duyduğu ölü hayal gücünün üzerinde tepinmeye hali yoktu. Tekrarlayan ir döngüde, aptal saptal düşüncelerin içerisinde boğulurken, otomatize olmuş nefesi bir anda kesildi. bir kıpırtı duydu nerden geldiğini bilemediği! Bir yaşam belirtisi miydi bu? Yoksa bir gölge mi? Telefonu bir kenara bırakıp hiç hareket etmeden gözlerini pencereye dikti. Karanlığın çılgınlar gibi aydınlatıldığını farketti dolunay tarafından. Bu gece dolunay olduğunu bilmiyordu. Rüyada mıydı acaba? Yaşayıp yaşamadığının bile bazen ayırdına varamıyorken komik buldu bı düşüncesini. Fakat yine de emin olamıyordu. Gözlerini kapattığında hangi pozisyonda, hangi odada hatta nerde uyuduğunu bile unutuyordu bazen. Bir kıpırtı duydu yine! Sanki bu sefer içinden, göğüs kafesinden gelmişti ses. Üzerine defalarca kere beton döküp boğduğu kalbi miydi bu? Yoksa gerçekten rüyada değil miydi? Ay doldurdukça odayı, tenine değdikçe ışık, karıncalanmaya başladı vücudu. Doğrulmaya çalıştı. Gözleri hafif rüzgarın kırpıştırdığı ağaçları izledi önce uzun süre. Dolunay sızdıkça yaprakların arasından, çaldıkça yaprakların fısıltısını kulağına, doldukça içindeki boşluk, sıcaklık kaplıyordu vücudunu. Dalga dalga yayılıyordu ısı. Bir anda kendini odanın bir ucundaki aynanın karşısında buldu. Rüzgar artmış, tül perdeyi ritmik bir şekilde içeri savurmaya başlamıştı. Koskoca Boy aynası bile bir öne bir arkaya hafif hafif sallanıyordu. Yine de gözlerini alamamıştı geceden. Boncuk boncuk yüzü rüzgarın teninde bıraktığı mayhoş dokunuşla birleşti. Eliyle hafif ıslak saçlarını karıştırdı. Baştan aşağı kendini süzdü. Gölgesini gördüğünde aynada, son bir kere derin bir nefes aldı, geceyi içine çekti ve gözlerini kapadı. Sıcak bir damla boynuna doğru buldu yolunu. Sıkım sıkım sıkıştırdı boğazını bir düğüm. Çepeçevre sarıldı etrafı yaşanmamışlıklarla. Hiç hareket edemedi, gölgesi yavaş yavaş pencereye doğru süzülürken. Yine yeniden o kıpırtıyı duydu! Tanrım dedi, rüyada mıyım? Yaşıyor muyum? Son kere göz göze geldi kendisiyle pencerenin pervazında. baktı içine. Yüzleşmeye mecali kalmamıştı. İçindeki boşluğu bıraktığında, binlerce kere bıçaklandı bir saniyeliğine. Sanki karanlık doğasına aykırı davrandı, kalbine son bir hayat öpücüğü verdi ya da içinde saklı kalan tüm yaşamı bir hamlede aldı, bilmiyordu. Derin bir acı kapladı her tarafını. Kırmızı, kopkoyu karanlığının içinde dolunayla birleşti…
Yok oldu! Yine hissedebilmek için o gece.
Yok etti ruhunu bir nefes uğruna.
Kanter içinde olduğu yerden doğruldu. Üzerini çıkardı. Usulca pencerenin önüne oturdu bir ayağını kendine çekti. Tütününü çıkardı. Abuk bir sigara sardı kafasını didikleyen tilkilerle, hiç hesaplamadan. Zipposunun şakırdısı gecenin sessizliğini bir anlığına yırttı attı. Bir yudum aldı sigarasından. Gözleri uzaklara daldı. Bir yudum daha. Ve bir yudum daha… kafasında yankılanan ve ısrarla tekrarlayan neden sorusu eşliğinde, umarsızca bastı bir anda küllüğüne olmamışlığını.
İsyan yükseliyordu o gece.
Bilmiyordu varoluşunun yeni bir başlangıçta kavrulacağını. Kalktı. Hızlıca saklanmaya yürüdü son bir kere diyerek.
Kendini elleri her iki yana açık bir şekilde yatağa bıraktı.
0 notes
Text
İçinde bulunduğum geçmiş, an ve gelecek zamanın sonsuz döngüsü içerisinde kavrayamadığım bir yerdeyim.
Sonsuz ve zahmetsiz bir çabayla ana sımsıkı yapıştığım zamanlar vardı benim.
Eskiden sürüklenmenin uyuşturucusu farkında olmaktı. Şimdiyse kabullenmiş olduğum her andayım ben.
Direkt kaskatı kesiliyor ruhum. Varlığımla yokluğum bir oluyor. Ben, ben olmanın ötesine berisine bakamadan, öylece varoluyorum. Bazen nihilistik, bazen olabildiğince mutlu. Öylesine…
varım dediğim an geçmişte, yokum dediğim an gelecekte. Yok oluyorum demek bir kaçış.
Keşke birazcık bilebilsem neyin ne olduğundan ötesini. Keşke gerçekten hapsedebilsem kendimi sonsuzluğun bir adım ilerisine.
Umudum yok artık benim herhangi bir varoluş için. Ne akıştayım ne debeleniyorum. Öylesine varım. İlkelliğimin üzerine bir hükmüm yok. Yanılsamalarım alabildiğine uzanıyor.
En güzel ve en çok kendimi kandırdığım zamandayım artık. Gökyüzünde ve anda hapsolmuş, tükenmiş öylesine bir bekleyişte.
6 notes
·
View notes
Text
Olasılıkların sonsuzluğunda bir hiç olarak boğuluyorum.
Yeniden doğuşum her dokunuşumda, her hissiyatımda bir el bombası gibi,
Yavaşlatılmış bir film sahnesinde olduğu gibi patlıyor, parlıyorum.
Ben ben olmak dışında her şey oluyorum.
Ben her patlayışımda ben olmaktan çıkıyor ve zamanı anlamsızlaştırıyorum.
Dünya benim etrafımda dönmediği kadar
beni önemsemiyor.
Bir fotoğrafın içindeyim.
Anı hapsettiğiniz o varoluşta id, ego ve süperegonuzda
Herkesi birleştirmesi gereken o masada
Her çatışmanızda
Her çatışmamda varım, yok olmak üzere.
Ruhum müzikle yolculuk içerisinde
Binbir sıkıntıyla doldurulmuş küllüğün yancısı.
Aşina olduğum kadar yabancıyım olmadıklarımıza.
Bir bakışta hissediyorum her bir üflenişi.
Güzel bir mavi arkasına gizlenmiş ölümleri.
Aklın isyanı bir kafeinin 10 dakikalık içişine sığdırılmış
Kandırılmış zihinlerde içten içe yankılanıyor.
Kendimizi kandırmanın binbir yolu
Bir kumandanın tuşlarında.
Bir nefes, bir yudum, bir tuş.
Yokoluş, sonsuz bir devirdayımda.
Kendimizi şarj edip yok olduğumuz sürece
Birkaç saniye daha varolmak için ölmek üzere
Bir anahtarın dönüşünün, kilidinin sesinde.
İnanılmaz bir boşluk,
Doldurulmak üzere bir zipponun ucunda,
Her ses, her bakış, her çatışma
Tekrar tekrar ölmek üzere bilinçdışında.
Ben o sikik orta masayım herkesi birleştirmek üzere,
Koca bir boşluğun içinde.
Ortada duran o sikik masayım.
Her ıvır zıvırı altına attığınız.
Altında kokuşmuş varoluşlarınızı sakladığınız.
Anlamsız adımlarınızın her anını kaydeden.
Anlam yüklediğiniz her nefesin tam ortasında.
Ben o masayım yıllarca dokunmadığınız tozlu kitaplarınızı taşıyorum.
Boşluklarınızı doldurmak üzere.
Sikik bir matematiksellikle böldüğüz 24 saatinizin
14 saatini yapmak istemediğiniz şeylerle harcadıktan sonra elinizde kalan son 2 bozukluğu fırlatıp
Bir sigaranın son nefesinde harcadığınız hayatlarınıza tanığım.
Ben bu hayatta hiçbir anlamı olmayan
İdinizin dayattığı her şeyin ötesinde
Süperegonuzun azarlamalarında
Yalan anılarınızda
Aldığınız her yudumda içi boşalan benliklerinizde
Varım.
Yok olmak üzere.
Biriktiriyorum var oluşlarımı birlikte.
Ben eğer gerçekten boşluğunuza tanık bir orta masa misali var olsaydım,
Ya da ben eğer gerçekten ben olsaydım,
Her şey çok farklı olmazdı.
Olduğu gibi kabullendiğim her şeyin,
Beni yok ettiği derecede ben,
Zaten bir nefeste kaybolmaya mahkum ben,
Yine beni bulmakla ölmeyi dileyen ben,
Her şeyin ortasında hiçbir şeye dönüşen bir anda
Rastgeleleğin vermiş olduğu hazzı bir kenara bırakıp
Ölümüne yok olmayı tercih ederdim bir orta masanın ucunda.
1 note
·
View note
Text
Bugün de bir iç döküş olsun dümdüz.
Gerçek anlamda olabileceğinden fazla yalnız hissediyorum yıllardır.
Hep ölümün kıyısındaymışım da her an vazgeçiyormuşum gibi.
Eskiden az biraz isteğim olurdu anlatmak için. Şimdi yok. Şimdi içimde acıdan başka hiçbir şey yok. Her gün öldürüyorum umudumu.
Bazen bitiyor umut. Tazeliyorum ve tekrar öldürüyorum. İlk insanlarla alakam olsa; reankarne oluyor olsam şöyle bir manası olabilirdi bunun:
Ben ölümcül bir katilim. Dış görüşü gelişmiş, az duymaya, az görmeye ilerlesem bile bir katil. Her gün biri ölüyor içimde.
Bir ben. Benden bambaşka birisi bana çılgınlar gibi benzeyen.
Ölüyorum ey ait olmadığım topluluk.
Ben sizin bir parçanızım size asla ait olmayan.
Farklı olmaya ant içmiş bir bilinçaltı tarafındam eğitilmiş bir suikast;
Ben her gün gün öldürüyorum kendimi.
Egomu besledikçe öldürüyor süperegom beni.
Daha iyi hissettiği her an için bedel ödüyorum.
Ben ben olmaktan çıktığım her an için mutlu olan ben,
Gözyaşı döküyorum birlikte olan bir topluluk için.
Kaosun doğurduğu birlikteliklere ağlıyorum.
Oldum olası ben, ağlak ben
Hiç olmadığım kadar ağlıyorum…
Yetmiyor insanlar, yetmiyor varoluşum.
Var olmak için aynılıklara dair yalanlar atıyorum durmadan.
Herkesi ikna ediyorum beni anlasınlar diye aynı olduğuma.
Ben daha benim farklı versiyonlarım için gün be gün ağlarken
Gün be gün çığlık atarken varoluşa,
Sırf var olmak için, sırf insanlar beni dinlesin beni anlasın ve benimle ilgili iyi kötü yorumda bulunsun diye yalan söylüyorum.
Her yalanda kayboluyor, her yalanda yeni bir beni var ediyorum. Eski beni sonsuz bir güçle inkar etsin de
Lanet olası var oluşum kabul olsun diye.
Bir yandan dua ediyorum var oluşuma aykırı olarak. Öyle bir kaos çıksın öyle bir şey gelsin ki başımıza
Helak olalım, uzaylılar istila etsin bütün insanlık tarihimizi.
Öyle sevgisizim.
Öyle ki beni çok seven 5 insan sayabilirim beni var etmiş.
Ama onların sayesinde yokum.
Yok oluyorum var olduğum toplum. Hiçbir isyanım yok size anlayabileceğiniz.
Yokum!!!!!
Ben yokum.
Ben kendi varlığımı sevdiğim her gün bile yokum.
Kavramları bu derece anlayabildiğim bir var oluşta
Hiçbir şekilde yokum.
Eskiden olsa anlatırdım. Ölümüne anlatırdım.
Arayışımın son bulmayacak olan her anını anlatırdım.
Sizden bir adım geride de olsam önde de olsam anlatırdım.
Ama yokum.
Dilsiz bir yok her şeyi kelimelere sığdırmaya çalışan.
Başka çaresi olmayan.
Eğer ben gerçekten ben olsaydım. Aynı anda çizer, yazar, anlatır ve bu anların müziğini yapardım.
Eğer ben gerçekten benim olası bir versiyonum olsam, hiç durmadan ama hiç durmadan
Var oluşumu anlamlı kılacak var olmayışımı ben dahil herkese
Her boyutta anlatırdım.
Manası yok. Ne bu anın ne başka bir anın.
Zaman yok. Ben yokum. Alıştığımız yalanlar yok. Alıştığım yalanlar yok.
Beni en çok böyle anlara sevk eden müzik.
Hayatımdaki en güzel uyuşturucu.
Öyle ki bir gün çalmaya başladığımda içimdeki tüm müzikler susacak.
Herkes varoluşunun anlamsızlığında boğulacak..
Ve herkes benimle birlikte ölecek
Yeniden doğmak için.
Sözüm söz
Ölmek için en güzel yolda olan bir zihin,
Size ölümü gösterecek yeniden var olabilmek için.
Sizin içindeki beni öldürmem lazım önce
Her gün yaptığım gibi.
Benim içerisindeki sizi çoktan öldürdüm aynı dün gibi.
youtube
0 notes
Text
Bir önceki yazıma istinaden tekrar ifade etmek istiyorum kendime.
Bu sonun başlangıcı için çok heyecanlıyım. Aşabildiğim onca şeye ve aşamayacağımı anladığım her şeye minnetarım. Sınırlarımı biliyorum bilebildiğimce. İlk adımı attım az önce. İnanılmaz bir şekilde belki de neredeyse her aşamasını bildiğim yolumun içerisine bir sürü bubi tuzağı ekleyerek ilerleyeceğim.
Kesinin ötesine doğru atacağım adımları havaya uçuracağım.
Değiştikçe, değişmeyecek sonumun başındayım.
Benim ne için var olduğumun bir öneminin olmaması bir yana; müziğimi, tınılarımı hep sevdim çocuksu.
Hep orda kaldım ben.
On adım ileri, bin adım geri.
Zamanın sonsuzluğu içerisinde, var olmayışında belki; aynı yerde buldum kendimi. 1,2 ve 3.
Gülümsedim hep. Güldüm.
Hiç özgür olmadığım kadar çektiğim acı, her ben olduğum anda eşlik etti bana işte.
Keyfekeder.
İçinde hiç bitmeyen bir şarkı. Sonsuz notalı. Sonsuz tekrarlı.
Görüyorum ve arttırıyorum. Eksildiğim kadar. Var olabildiğim kadar öleceğim nefes aldığım sürece. Ve artık yokum. Nefes alabildiğimce, bağrıma basıyorum ve haykırıyorum en dolu nefesimle.
Yok oluyorum!
Tanrım yok oluyorum.
Anlayabilirim şu anda belki ötesindeki anlayışımı. Şu anda ki bir kelebeğin kanat çırpışını. Evet o andayım. Dibine kadar kandırmaca dolu aşk dediğimiz o hafifliği anlıyorum.
Yokum demeyi çok isterdim. Var olabildiğim son anda. Elveda demeyi çok isterdim, gerçekten bir manası olsa.
Yolculuğun kendisinin değerli olduğunu unuttum, zaten kendimi unutmak için çıktığım yaşamın kıyısında.
Affedin beni göremedim tutkularınızı. Bağlanamadım amansızca.
Tekrar etmek gerekirse ben; ben olabildiğim sürece birkaç şey sevdim. Defalarca kez öldüm. Kapkaranlık bir gecede sevdim yıldızları, anlamsız insanlarla attığım anlamsız adımlarda. Kendimi keşfetmenin daha ortasında bile değilken; sevdim. Olasıkların en olası anında bildim hayal kırıklığını. Sevdim yine de.
Geri durmadım uçmaktan. Geri durmadım hayatı, yaşamadığım hayatı tanımaktan, yalanlarınızda boğulmaktan.
Bir tanrı olsaydı eğer; bırakın hayatıma acımayı, bırakın beni yaratmayı, kahkahalarla gülerdi her yok oluşuma. Kısır döngünün başına tekrar tekrar dönüşümü hayretle izlerdi.
Elveda…
0 notes
Text
Her ne olduysa oldu ve her ne olacaksa olacak. Şu ana düşmek istediğim not şu: Hiç farkında olmadığım kadar farkındayım hayatımın ve herhangi bir olasılığı umursamıyorum. Olacak olan, olacak. Kadercilik şeklinde değil. Kabulleniş şeklinde bu hatırlatma. Ben bugün herhangi bir çaba göstermeyi veyahut gösteriyormuş gibi yapmayı bıraktım. Olabileceğim her şeyin farkındayım ve bu bana yeter. Önümü görmek için değil sadece. Her anım için yeterli. Daha önce yaptığım planlar geçerli. Sözüm var kendime. Ne zaman tam anlamıyla bırakacağım belli. Bundan sonrası keyfini çıkarmak. Bunu tekrar yazıyorum ki içinde onlarca beklenti, hayal kırıklığı, öngörü ve ben, ben, daha çok ben var. O gün geldiğinde birkaç cümle bırakacağım buraya, kendime. Ama şimdilik; hayatımın herhangi bir olay olmaksızın en karanlık, en kötü, en depresif gününe içiyorum beni tetikleyen bu şarkı ile. Elvedanın ilk aşamasına… şerefe.
0 notes
Text
İnsanların içindeki nefret beni çok yoruyor. İçimdeki nefret beni öldürüyor.
0 notes
Text
Uçuk fikirler yazmışım bioma ama uçuk fikirlerimi kendimle bile neredeyse paylaşmıyormuşum.
0 notes
Text
Ilk yazdığım yazıyı okudum az önce. Hayatımın ilk yarısı olarak kabul ettiğim zaman dilimini kabullenmişim. Geride bırakılacak şeyleri olabildiğince geride bırakmışım. 27 yaşı milatım olarak belirlemişim. Bundan sonraki hayatımı bu bilinç ile sürdüreceğime karar vermişim. Olduğum gibi. Olacaklara kucak açmışım.
Çok acınası. Hiçbir şekilde bu derecede kötü bir düzenin içerisinde var olacağımı düşünmemiştim. Her şey daha da kötü olacak demişim ama bu kadarını beklememişim. Zaten hep de böyle olur değil mi? Ama çok acınası. Şu anda öyle bir duraklama döneminin içerisindeyim ki. Hayatıma girecek ya da giren insanlara karşı inanılmaz acımasızım. Kabullenmek yetmemiş. Aksine kişiliğimi daha da sivrileştirmiş sanki. Olduğum kişinin sikişik zihinlere, zorbalıklara tahammülü yok. Farkındalığımın kılıcı öyle bir bilenmiş ki. Zaten hayatımda olan birkaç insana bile neredeyse kendini gösterecek. Tutunacak hiçbir dalım kalmamış.
Yoruldum artık eksik bırakılmaktan. Yoruldum artık kapsayıcı olmaktan. Yoruldum her şeyi anlamaktan.
Hiçbir yere ait değilim. Hiçbir davaya ait hissedemiyorum. Hiçbir şeyi mücadele etmeye değer bulmuyorum. Öyle bir noktaya geldim ki. Bir şeyleri sonlandırmak bile artık ilgimi çekmiyor. Sürüklendiğim akıntı bile benim varlığımı unutmuş sanki. Sevmek, sevilmek ve nefret edilmek bile bir kenarda. Yokum.
Yokum anlıyor musunuz? Yok oluyorum. Gülümsedikçe parçalanıyor içim. Ağladıkça parça parça yok oluyorum. Hiçbir şey hissetmediğim 23-24 lü yaşlarımı bile özledim.
Akılalmaz bir duraksama dönemindeyim. Sanki kendi hayatım beni kabul etmiyor. Zaten yok oluşumun olmayan anlamı, böyle bir düzen içerisinde bambaşka boyutta parçalıyor ruhumu.
Kaçamıyorum. Kendimden kaçmayı bırakmak daha zormuş. Benim dışımdaki var oluşla mücadele etmek daha zormuş.
Vazgeçmek üzereyim. Varoluşumdan değil hayır.
Sadece vazgeçmek üzereyim…
0 notes