#Plüton
Explore tagged Tumblr posts
Text
Gezegen olsam Plüton olurdum:)
55 notes
·
View notes
Text
Boğulduğum denizin aşığıyım
#edebiyat#keşfet#kitap#kitap kesitleri#books#kesfet#plutondayasayan uzayli#şiir#kesfetedüş#kesfetol#deniz kıyısı#aşk#yıldızlara bak#yildizlarinsonsuzlugukadar#plüton#geceninsesi
38 notes
·
View notes
Text
üç yüz altmış beş gün geceyim bir gün öp dudaklarımı de ki "gunaydin"
16 notes
·
View notes
Text
bi gün öp dudaklarıma de ki günaydın
8 notes
·
View notes
Text
Güneş Sistemi Nedir? - Gezegenler ve Asteroit Kuşağı
Güneş Sistemi Nedir? - Gezegenler ve Asteroit Kuşağı
Güneş Sistemi, Dünya'mızın dahil olduğu bir sistemdir. Bu sistem, Güneş'in çevresinde dolanan 8 büyük gezegen, cüce gezegenler, asteroid kuşağı ve diğer birçok cisimden oluşur. Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'dür. Asteroit kuşağı, Güneş Sistemi'nin gezegenlerinin arasında yer alan, çoğunlukla kayalık parçalardan oluşan bir bölgedir. Bu yazıda, Güneş Sistemini, gezegenler ve asteroit kuşağı hakkında daha fazla bilgi edineceksiniz.
Güneş Sistemi Nedir?
Güneş Sistemi, Güneş'in çevresinde dolanan bir grup gezegen, cüce gezegen, asteroidler, kuyruklu yıldızlar, kuiper kuşağı ve diğer gök cisimlerinden oluşan bir sistemdir. Güneş Sistemi, Güneş'in kütleçekim etkisi altında kalarak bir arada tutulan birçok gök cismini içerir. Güneş Sistemi, genişliği yaklaşık 100.000 Astronomik Birim (AU) olan bir alanda yayılmıştır. 1 AU, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığıdır ve yaklaşık olarak 150 milyon kilometreye denk gelir. Güneş Sistemi'nde bulunan en büyük gök cisimleri gezegenlerdir. Güneş Sistemi'nde 8 büyük gezegen bulunur: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün. Bunların yanı sıra, Ceres, Plüton, Eris ve Haumea gibi cüce gezegenler de bulunur. Güneş Sistemi'nde bulunan bir diğer önemli özellik de asteroid kuşağıdır. Bu kuşak, Güneş Sistemi'nin gezegenlerinin arasında bulunan, çoğunlukla kayalık parçalardan oluşan bir bölgedir. Asteroid kuşağı, Jüpiter'in kütleçekim etkisi altındadır ve çoğu zaman asteroidlerin birbirlerine çarparak parçalanmalarına neden olur. Güneş Sistemi, insanlık için çok önemlidir. Dünya, Güneş Sistemi'nde yaşamın olduğu tek gezegen olarak bilinir ve bu nedenle, Güneş Sistemi'ni anlamak, gezegenimizdeki yaşamın sürdürülebilirliğini anlamamız açısından önemlidir. Güneş Sistemi'nin Oluşumu Nasıl Gerçekleşti? Güneş Sistemi'nin oluşumu, evrenin oluşumu ve ilerleyişi hakkındaki teorilerden biri olan Güneş Bulutu Teorisi'ne göre gerçekleşmiştir. Bu teori, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce bir yıldızın patlaması sonucu oluşan gaz ve toz bulutunun kendi çekim kuvveti altında çökmeye başlamasıyla başladı. Bulut, yavaş yavaş dönerek bir diski oluşturdu. Bu disk içindeki maddeler, çekim gücü nedeniyle birbirlerine çekilerek büyük parçalar halinde birleşmeye başladılar. Bu birleşmeler sonucu oluşan devasa cisimler, gezegenlerin oluşumuna yol açtılar. İlk olarak, Güneş Sistemi'ndeki en içteki gezegen olan Merkür ve en dıştaki gezegen olan Neptün, süper ısıtmalı bir gaz diski içinde oluştu. Güneş Sistemi'nin iç bölgesinde yer alan gezegenlerin oluşumu, çarpışmalar ve birleşmeler yoluyla gerçekleşti. Büyük gezegenler, kütlelerinin artmasıyla birlikte çekim kuvvetleri de arttı ve küçük cisimleri kendilerine çekmeye başladılar. Jüpiter, oluşumu sırasında büyük bir gaz ve toz diskini çekti ve bu disk, Jüpiter'in çekim kuvvetinin oluşumundan sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bu disk, kendi etrafında dönerek birçok küçük parçaya ayrıldı ve asteroid kuşağına yol açtı. Güneş Sistemi'nin oluşum süreci, zamanla gök cisimlerinin birbirlerine çarparak, parçalanarak ve yeniden birleşerek evrimleşmelerine yol açtı. Bu süreçte, Dünya gibi bazı gezegenlerin oluşumu sırasında, büyük gök cisimlerinin çarpışması sonucu magma okyanusları oluştu. Zamanla bu okyanuslar soğudu ve bugünkü yüzeylerini oluşturdu. Güneş Sistemi'nin oluşumu, evrende yaşanan fiziksel süreçlerin bir sonucu olarak gerçekleşti ve Dünya'daki yaşamın evrimleşmesine yol açtı. Bu nedenle, Güneş Sistemi'nin oluşumunu anlamak, evrenin tarihini ve doğa olaylarını anlamamız açısından son derece önemlidir.
Güneş Sistemindeki Gezegenler
Güneş Sistemi, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olmak üzere 8 gezegenden oluşur. Bu gezegenler, Güneş'e yakınlık sırasına göre dizilirler. Merkür, Güneş'e en yakın gezegendir ve küçük, kayalık bir gezegendir. Venüs, Dünya'ya benzer bir yapıya sahiptir ancak aşırı sıcaklık ve asitli bulutları nedeniyle yaşam için uygun değildir. Dünya, yaşamın bulunduğu tek gezegendir ve sıvı suya sahip tek gezegendir. Mars, Dünya'ya benzer yapıya sahip olup kızıl gezegen olarak da bilinir. Jüpiter, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegendir ve gaz devi olarak adlandırılır. Satürn, halkalarıyla tanınan bir gaz devi gezegendir. Uranüs ve Neptün de gaz devi gezegenlerdir ve en dış kısımda yer alırlar. Güneş Sistemi'nde ayrıca, bu gezegenlerin yörüngeleri arasında dönen küçük gök cisimleri olan asteroitler, kuyruklu yıldızlar ve diğer cisimler de bulunur. Gezegenlerin özellikleri, Güneş Sistemi'nin oluşumu ve evrimi hakkında da bilgi verir ve gök bilimcilerin çalışmalarında önemli bir rol oynar. Marsta Hayat Var mı? sorusunun cevabı için tıklayın. En Büyük Gezegen: Jüpiter
Hubble Uzay Aracı Tarafından Çekilen Jüpiter Jüpiter, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegendir ve yaklaşık 318 Dünya kütlesine sahiptir. Gaz devi olarak adlandırılır ve atmosferi hidrojen ve helyumdan oluşur. Büyük Kırmızı Leke olarak bilinen devasa bir fırtına sistemi de dahil olmak üzere birçok büyük fırtına sistemi içerir. Ayrıca, Galileo adlı uzay sondası tarafından yapılan keşiflerle Jüpiter'in en az 79 uydusu olduğu tespit edilmiştir. Jüpiter, Güneş Sistemi'nin evrimi ve oluşumu hakkında önemli bir rol oynayan bir gezegendir ve gök bilimciler tarafından yoğun bir şekilde incelenmektedir Jüpiter hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. En Küçük Gezegen: Merkür
Merkür Merkür, Güneş Sistemi'ndeki en küçük gezegendir ve Güneş'e en yakın olanıdır. Yüzeyi oldukça kayalık ve kraterli olan Merkür, yoğun bir şekilde kraterleşmiştir ve düşük yer çekimi nedeniyle atmosferi yoktur. Yörüngesi oldukça eliptiktir ve Güneş'in etrafında tam bir turunu tamamlaması 88 Dünya günü sürer. Merkür, Güneş Sistemi'nin oluşumu ve evrimi hakkında da bilgi veren önemli bir gezegendir ve NASA'nın MESSENGER adlı uzay aracı tarafından incelenmiştir.
Asteroit Kuşağı Nedir?
Asteroit Kuşağı Asteroit kuşağı, Güneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında yer alan kayalık gök cisimlerinin oluşturduğu bir bölgedir. Kuşak, Mars ve Jüpiter arasında, Güneş'e olan uzaklıklarının 2,2 ile 3,2 astronomik birim (AU) arasında olduğu bölgede yer alır. Bu bölgede yer alan asteroitler, Güneş Sistemi'nin oluşumu sırasında gezegenlerin oluşumundan geriye kalan malzemelerdir. Asteroitler, çoğunlukla çarpışmalardan dolayı küçük parçalara ayrılmış büyük bir asteroit olan Ceres'in etrafında toplanmıştır. Asteroitlerin boyutları ve şekilleri oldukça değişkendir ve çoğu çok küçük olmakla birlikte bazıları da binlerce kilometre boyutunda olabilir. Asteroit kuşağı, uzay araştırmaları açısından da büyük önem taşımaktadır ve birçok uzay aracı tarafından incelenmiştir.
Güneş Sistemi'nin Diğer Cisimleri
Güneş Sistemi, sadece gezegenlerden oluşmamaktadır. Bunun yanı sıra, Güneş'in etrafında dönen asteroitler, kuyruklu yıldızlar, uydular ve diğer gök cisimleri de bulunmaktadır. Bu cisimler, Güneş Sistemi'nin çeşitli özelliklerini ve oluşumunu anlamak için önemli bir kaynaktır. Kuyruklu Yıldızlar
Halley Kuyruklu Yıldızı Kuyruklu yıldızlar, Güneş Sistemi'nin dış bölgelerinde bulunan küçük gök cisimleridir. Kuyruklu yıldızlar, buz ve tozdan oluşur ve yörüngeleri eliptiktir. Bu nedenle, Güneş'e yakın olduklarında hızlıca ısınır ve buharlaşan gazlar ve toz, genellikle güzel bir kuyruk oluşturacak şekilde dışarı püskürtür. Kuyruklu yıldızlar genellikle yıllarca, hatta yüzyıllarca Güneş Sistemi'nin dışında, Oort Bulutu veya Kuiper Kuşağı gibi bölgelerde yörüngede kalırlar. Ancak bazen, yörüngeleri Güneş'e yakınlaştığında, Güneş'in çevresinde dönerler ve böylece dünyadan da görülebilen parlak kuyruklar oluştururlar. Kuyruklu yıldızlar, Güneş Sistemi'nin oluşumunun anlaşılması ve gezegenlerin oluşumu sırasında kalan materyallerin incelenmesi açısından büyük önem taşır. Kuyruklu yıldızlar arasında en ünlülerinden biri Halley Kuyruklu Yıldızı'dır. Bu kuyruklu yıldızın yörüngesi, Dünya'nın yörüngesiyle kesişir ve Dünya'ya her 76 yılda bir yakın geçiş yapar. Halley Kuyruklu Yıldızı'nın keşfi, 18. yüzyılda İngiliz gökbilimci Edmond Halley tarafından yapıldı ve bu yıldız onun adını almıştır. Halley Kuyruklu Yıldızı, diğer kuyruklu yıldızlar gibi buz, toz ve kayalar gibi malzemelerden oluşur. Kuyruklu Yıldız Nedir? başlıklı makalemizden kuyruklu yıldızlar için daha detaylı bilgiler alabilirsiniz. Cüce Gezegenler
Nasa Tarafından Çekilen Plüton Cüce gezegenler, Güneş Sistemi'nde gezegen olarak sınıflandırılmış olan ancak özellikleri nedeniyle diğer gezegenlerden ayrı tutulan küçük gök cisimleridir. Cüce gezegenler, genellikle gezegenlerin aksine, yeterli kütleleri olmadığı için yörüngelerindeki diğer cisimlerden çekim kuvveti ile temizleyememişlerdir. Bu nedenle, asteroit kuşağı ve Kuiper Kuşağı gibi bölgelerde bulunan birçok küçük gök cisimleri arasında yer alırlar. Plüton, en ünlü cüce gezegenlerden biridir. Plüton, 1930'larda keşfedildi ve uzun süre gezegen olarak sınıflandırıldı. Ancak 2006 yılında Uluslararası Astronomi Birliği, Plüton'un diğer gezegenlerden farklı olduğunu ve cüce gezegen olarak sınıflandırılması gerektiğini belirten yeni bir tanım yayınladı. Cüce gezegenler, gezegenler kadar büyük değillerdir, ancak gezegenlerle benzer özelliklere sahiptirler. Örneğin, Güneş Sistemi'ndeki cüce gezegenlerin çoğu, diğer gezegenler gibi bir çekirdek, bir mantolama ve bir kabukla kaplıdır. Cüce gezegenlerde ayrıca volkanik faaliyet, buzul hareketleri ve atmosferik etkileşimler gibi fenomenler gözlemlenebilir. Kuiper Kuşağı Nesneleri
Kuiper Kuşağı Kuiper Kuşağı, Güneş Sistemi'nin dış kısmında yer alan ve Güneş etrafında yörüngede dönen birçok küçük gök cisimlerinin yer aldığı bir bölgedir. Bu gök cisimleri, buz ve kayalık malzemelerden oluşurlar ve çoğu, Plüton gibi cüce gezegenlerdir. Kuiper Kuşağı'ndaki gök cisimlerinin bazıları, Kuyruklu Yıldızlar gibi Güneş'e yaklaştıklarında ısı ve radyasyondan dolayı gazlarını kaybederek görkemli kuyruklar oluşturabilirler. Bu bölgedeki gök cisimleri, Güneş Sistemi'nin ilk dönemlerinde oluşan kalıntıları temsil ederler ve bu nedenle gezegenlerin oluşum süreci hakkında önemli bilgiler sağlayabilirler.
Güneş Sistemi Dışındaki Gezegenler
Güneş Sistemi'nden çok uzaklarda, milyarlarca yıldızın yer aldığı evrende başka gezegenlerin var olabileceği teorisi uzun yıllardır bilim insanlarının ilgi odağıdır. Bu teori, keşfedilen binlerce gezegenle doğrulanmıştır. Güneş Sistemi dışındaki gezegenler, yıldız sistemlerinde yörüngeye girmiş gezegenlerdir ve "egzoplanetler" olarak da adlandırılırlar. Egzoplanetler, Güneş Sistemi'ndeki gezegenlere benzer özellikler gösterebilirler. Bazıları kayalık yüzeylere sahip olabilirken, diğerleri gaz devleri olabilir. Bazıları atmosferlerinde su gibi sıvıları barındırabilecek koşullar da oluşturabilirler. Bu yüzden, egzoplanetler, hayatın var olabileceği yerlerin keşfi açısından büyük önem taşımaktadır. Egzoplanetlerin keşfi, teknolojik gelişmeler sayesinde son yıllarda hız kazanmıştır. Uzay teleskopları ve özellikle NASA'nın Kepler Uzay Teleskobu, binlerce egzoplanet keşfetmiştir. Bu egzoplanetler, yıldızlarına göre belirli periyotlarda tekrarlayan gölgelerle veya yıldızın ışığında görülen küçük dalgalanmalarla tespit edilirler. Güneş Sistemi dışındaki gezegenlerin keşfi, evrende yaşamın var olup olmadığına dair sorulara cevap aramak için de büyük bir fırsat sunmaktadır. Bu gezegenlerde hayatın var olması için uygun şartların oluşup oluşmadığını inceleyen bilim insanları, bir gün uzayda yaşamın keşfine yönelik büyük adımlar atabilirler.
Hubble Uzay Teleskobu Hubble Uzay Teleskobu, uzayda bulunan en ünlü ve etkili teleskoplardan biridir ve gezegen dışı yaşam arayışı dahil birçok bilimsel çalışmada kullanılmıştır. Hubble, başta transit yöntemi olmak üzere, çeşitli yöntemlerle binlerce gezegen dışı gezegenin keşfedilmesine katkıda bulunmuştur. Transit yöntemi, gezegenin ana yıldızının önünden geçerken ana yıldızın ışığında meydana gelen küçük bir azalma olarak tanımlanır ve bu yöntemle gezegenlerin boyutu ve yörünge süresi gibi bilgiler elde edilir. Hubble'ın yardımıyla, örneğin, 1997'de ilk kez başka bir yıldız sistemindeki bir gezegen keşfedilmiştir. Bunlar arasında, birçok "süper Dünya" ve "sıcak Jüpiter" gibi ilginç ve farklı tipteki gezegenler yer almaktadır. Hubble'ın keşifleri, Güneş Sistemi dışındaki gezegenler hakkında bilgilerimizi genişletmeye yardımcı olmuştur ve bu da gezegenlerin oluşumu, evrimi ve yaşamın olası koşulları hakkında daha fazla anlayışımıza yol açmıştır.
James Webb Uzay Teleskobu Bildiğiniz gibi günümüzden çokta uzak olmayan günlerde uzaya yeni bir teleskop fırlatıldı "James Webb Uzay Teleskobu". Webb'in, Hubble'dan hem teknik hem de teknolojik olarak daha donanımlı olması bizlerde büyük bir beklenti yaratıyor. Gelecek aylarda veya yıllarda Webb'in çektiği fotoğraflar ve detayları analizleriyle birlikte evrendeki canlı varlıklara belki bir yenisi daha eklenebilir. James Webb Uzay Teleskobundan Gelen İlk Görüntüleri görmek için ve detaylı bilgi için tıklayın.
Güneş Sistemi ve Yaşam
Güneş Sistemi ve yaşam konusu oldukça merak uyandıran bir konudur. Şimdiye kadar keşfedilen tüm yaşam formları, bizim içerisinde yaşadığımız ve adına “Dünya” dediğimiz bir gezegende var oldu. Diğer gezegenlerde yaşamın var olup olmadığına dair araştırmalar sürmektedir. Bu araştırmalarda Hubble Uzay Teleskobu ve James Webb Uzay Teleskobu gibi teknolojik araçlardan faydalanılmaktadır. Hubble ve Webb, Güneş Sistemi dışındaki yıldızların etrafındaki gezegenleri inceleyerek, bu gezegenlerin atmosferindeki özellikleri ve varsa yaşam belirtilerini araştırmaktadır. Ancak, şu ana kadar keşfedilen gezegenlerin yaşanabilir olma ihtimali oldukça düşüktür. Bu nedenle, uzay araştırmaları ve teknolojik gelişmeler ile gelecekte yaşam barındırabilecek gezegenler keşfedilmesi umut edilmektedir. Kaynak: Güneş Sistemi Nedir? Read the full article
#cücegezegenler#dünya#egzoplanet#gezegen#güneş#güneşsistemi#jüpiter#kızılgezegen#kuyrukluyıldız#mars#merkür#neptün#plüton#satürn#uranüs#venüs#yaşam
2 notes
·
View notes
Text
Pluto 12. Evde
Pluto 12. Evde
Bilinçaltı, Korkular, Gizli Düşmanlar ve Ruhsal Güçler
"Yalnızlık Bazen Büyük Bir Nimet Olur"
Pluto'nun 12. evdeki konumu,
bilinçaltı,
gizli düşmanlar ve
ruhsal konularla
ilişkili derin dönüşümleri simgeler. Bu yerleşim, bireyin
bastırılmış duygularla yüzleşmesine,
geçmiş travmalarıyla başa çıkmasına ve
içsel bilgelik kazanmasına
yardımcı olur. Pluto'nun 12. evde olması, kişinin gizli güçlerini keşfetme ve ruhsal aydınlanma potansiyelini artırır. Bu astrolojik yerleşimin etkilerini anlamak, ruhsal ve psikolojik gelişimi destekleyen meditasyon ve terapi gibi yöntemler kullanılarak içsel dünyayı keşfetmek mümkündür.
Astrolojide Pluto, büyük çaplı dönüşümler, güç dinamikleri, derinlik ve gizlilik gibi temaları temsil eder. Bu gezegen, hayatın karanlık ve keşfedilmemiş yönlerine ışık tutar, bilinçaltındaki gizli güçleri açığa çıkarır. Pluto'nun enerjisi, kişisel güçlenme ve yenilenme süreçleri ile de ilişkilidir. Aynı zamanda içsel dönüşüm ve yeniden doğuşu simgeleyen bir gezegendir. Kişisel haritalarda Pluto'nun bulunduğu ev, hayatın hangi alanında büyük dönüşümler yaşayacağımızı gösterir.
Pluto 12. evde yer aldığında, bireyin hayatında açığa çıkmamış anlamlara ve gizli kalmış konulara karşı bir çekilim olabilir. Kişinin gizli düşmanları veya kendisinin bile farkında olmadığı içsel güçlerle yüzleşme ihtiyacı doğar. Bu yerleşim, kişinin bilinçaltındaki
#pluto#astroloji#doğum haritası#akrepblog#akrep blog#pluto 12. evde#12. ev pluto#transit pluto#transit pluto 12. evde#pluto transitte 12. evde#retro pluto#12. evde retro pluto#pluto açıları#pluto 12. evde nedir#pluto 12. evde ne demek#plüton#plüton 12. evde
0 notes
Video
Uncertainty by Yusuf Alioğlu Via Flickr: Uncertainty My Interplanetary Memories Interplanetary Travel That day, it was as if the clouds had taken over the entire planet. It was as if the earth and sky were completely under the occupation of clouds. I was watching the sunset of two suns illuminating the planet and the rise of the giant rock planet, accompanied by a view of a unique sea of clouds. This is a photo frame from my first years in space. I feel like the excitement I had back then has faded a bit lately. Maybe my sense of longing for the life I live now may have caused this. At that time, I did not experience the confusion of emotions that I am experiencing now. So I didn't have to daydream while enjoying these unique space landscapes. Lately, I can't help but dream. Daydreaming lessens my longing for life on Earth. In this way, I can fulfill my mission in space. The planet I will visit will perhaps be the planet I have served on my last mission. It is perhaps not a coincidence that the first planet I visited is the one I will visit after many years. Perhaps the radio signal I received years after the planet I first visited was an invitation to me. At the end of this space journey, I would like to meet a civilization and complete my mission. In this way, I will be able to return to my home, the Earth. If I return to Earth without fully completing my mission, I may never be able to forgive myself again. This can cause a psychological breakdown that I can't get out of. But I suspect that after my long time in space, the heavy emotional state of loneliness will lead me to an even worse psychological breakdown. That's why I want to find the lost Plutonian civilization or another civilized civilization as soon as possible. Maybe when I find extraterrestrial life, my longing for Earth will vanish in an instant. I do not know. I don't know what kind of civilization I will encounter. I wonder how they will receive me. I hope they don't act aggressively towards me. I would love to encounter the lost Plutonian civilization and learn from them about the dark force that is after them. Maybe it's not the lost civilization plutonians who called me to the planet by radio signal. That dark force that made the Plutonians leave their planet sent that radio signal. Maybe I was heading towards that power that frightens civilizations. Maybe this is a journey that will make me disappear forever in the vacuum of space. Even though I couldn't get these dark questions out of my mind, it didn't cause any fear in me that would hinder my travel. In fact, I had no sense of fear at all. I think as I cleared my feelings, I had completely let go of the fear. This made me move forward on this unknown journey without hesitation. Am I heading for a great discovery or an extinction that will continue forever? I would know the answer to this question when I got to the planet. As I continue in dark space, I dream again. To the dreams that take me to the world... Camera: Canon EOS Kiss X7i Photograph by Yusuf Alioglu Location: Outer space (space) Facebook Become a Patron! Instagram (Yusuf Alioglu Photography) Instagram (UnbornArt) Twitter Youtube iStock Blogger Vimeo UnbornArt deviantART Tumblr Check out this portfolio on Shutterstock!
#My Interplanetary Memories#Uncertainty#Star#Sun#Solar#Stars#Two Sun#Charon#New Horizons#Pluto#Plüton#Planet#Space#Outer Space#Universe#Cosmos#Space Travel#Space Traveler#Interplanetary#Interplanetary Travel#Interstellar#Space Photo#Space Picture#Space Dreams#Deep Space#Space Age#Astronomy#Astrophotography#Colors#Light
1 note
·
View note
Text
Sev sen sevgili ekseninde sersefilim ben senin
1 note
·
View note
Text
PLÜTON : KARARSIZLIĞIN GEZEGENİ
PLÜTON : KARARSIZLIĞIN GEZEGENİ
PLÜTON İlkokulda bize güneş sisteminin Güneş, dokuz gezegen ve onların uydularından oluştuğu öğretilmiştir. Ama aslında bu kadar basit değil. Hiç kimse gerçekte kaç tane gezegen olduğunu bilmiyor çünkü bir gezegenin ne olduğuna dair kesin bir bilimsel tanım yok. HEM FİKİR GEZEGENLER Tüm astronomlar, dört kayasal gezegenle, yani Merkür, Venüs, Dünya ve Mars ile gaz devleri Jüpiter,…
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
0 notes
Text
Melisa Parlak - Söyleşi (Litera Edebiyat)
Meltem Dağcı, Avunma Mekanizması adlı öykü kitabı hakkında Melisa Parlak ile söyleşti: “Öykülerimi yazarken ‘Şuraya da bir robot çizelim,’ ya da ‘Bakalım bu mümkün müymüş,’ diyen biri ne yazık ki değilim. Yazarken odağım kadınlardır, diğer her detay da bu çekirdeğin iyi ya da kötü katmanlarıdır sadece.” Söyleşiyi merak edenler için;…
View On WordPress
0 notes
Text
2024 Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’nin sahipleri belli oldu.
Attilâ İlhan Roman Ödülü’nün 2024 yılındaki sahibi, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ‘Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü’ isimli romanıyla Ali İpek oldu.
Ödül seçici kurulu, Ali İpek’i ödüle layık görürken gerekçesini şu şekilde açıkladı: "Eser, son derece ilginç bir konuyu kendine has bir tarzda ve yaratıcı bir atmosferde işlemesi sebebiyle ödüle değer bulunmuştur."
İlk Roman Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nün ise İthaki Yayınları’ndan çıkan ‘Güzel Seferlerin Süvarisi’ romanıyla Özgür Mutlu’ya verilmesine karar verildi.Ödül gerekçesi, seçici kurul tarafından şu şekilde açıklandı: “Eser, deniz hikâyeleri gibi çok işlenmemiş bir konudaki başarılı anlatımı ve kurgudaki başarısı sebebiyle ödüle değer bulunmuştur.”
Şiir Ödülü Seçici Kurulu, 2024 Attilâ İlhan Şiir Ödülü’nün Plüton Yayınları’ndan çıkan ‘Tekliler’ kitabı ile Onur Sakarya’’ya verilmesine karar verdi. Ödülün gerekçesi şu şekilde açıklandı: “Modern şiirin ritm özelliğini dize yapısında koruyan şiirlerinde, gündelik yaşamı şiir irtifasına başarıyla yükselttiği için 2024 Attilâ İlhan Şiir Ödülü "Tekliler" isimli eseriyle Onur Sakarya'ya verilmiştir.”
#attila ilhan#edebiyat#book#kitap#edebiyat ödülü#ali ipek#özgür mutlu#onur sakarya#roman#şiir#edebiyat ödülleri#attila ilhan edebiyat ödülleri
10 notes
·
View notes
Text
Anne, Uranüs yan duruyor ya?
Evet?
Bence ona Plüton çarpmıştır.
Neden?
Neyin çarptığını bilmiyorlar ya, Plüton çarpıp gitmiş olabilir. Hem çok küçük kimse görmemiştir. 🥹😄🩶
Hayatta ne için ölünür bilmiyorum. Ama ne için yaşanır ve her şeye neden katlanılır biliyorum..
4 notes
·
View notes
Text
NİKE PANDUFLAR İÇİN
#poyraz karayel#poyrazcımkarayel#art#harry potter#heyceyn#şehinşah#albayım#himym#plüton#world cup#tumblr fyp#2024#nike#nike pro#lil uzi vert#blok3#çakal#taylor swift#1989 taylor's version
0 notes
Text
Bundan altı milyar yıl kadar önce evrende karanlık yokmuş. Gezegenler Güneş’in etrafında ya da kendi etraflarında dönmezlermiş. Tüm gezenegenler mutluymuş ve hepsinin üzerinde sevimli canlılar varmış. Dünya’nın şuan bulunduğu yerde Plüton yaşarmış. Plüton o zamanlar çok güzelmiş, yeşilin her tonunu barındıran, mutlu insanların yaşadığı, gökyüzünde her daim sekiz renkli gökkuşağı bulunduran bir gezegenmiş. Öyle güzelmiş ki, Güneş bile ona hayranmış. Güneş’in bu hayranlığı, zamanla daha da artmış . En sonunda, Plüton’a aşık olmuş. Gözü Plüton’dan başkasını görmüyormuş. Diğer gezegenler bunu fark ediyor, kıskanıyorlarmış. Bunu aralarında dile getirmemiş olsalar da Plüton karşısında tüm gezegenler cephe almış. Fakat anlaşmalarının sessizliği Güneş’in aldığı karara kadar sürebilmiş. Güneş, bundan sonra sadece Plütonûn güneşi olmak, sadece onun gökyüzünde olmak istiyormuş. Gezegenler kendi aralarında konuşup anlaşmışlar ve o zamanlar bir ateş topu olan Dünya’nın Plüton’un yerine geçmesine karar vermişler. Bir gün,Güneş yine mutlulukla ışıldarken tüm gezegenler Dünya’ya bir çekim gücü uygulayarak onun Plüton’un yerine geçmesini sağlamışlar. Bu çarpışmadan tüm gezegenler etkilenmiş ve Dünya’yla birlikte dokuzu arka arkaya sıralanmışlar. Plüton ise Dünya’yla çarpışmasından dolayı öyle zarar görmüş, Güneş’ten öyle uzaklaşmış ki üzerindeki yaşam tamamen bitmiş. Yemyeşil doğası buz tutmuş ve parçalanan kısımlarına gözyaşları dolmuş. Güneş öyle sinirlenmiş ki, üzerinde patlamalar olmaya başlamış. Bundandır ki, Güneş her gece ışıklarını söndürüp Plüton için yas tutarmış. Her gündüz geldiğinde de diğer gezegenlere sinirinden kızgınlaşır, tüm evreni ışığa ve sıcağa boğarmış.
11 notes
·
View notes