#Nereden Geliyor
Explore tagged Tumblr posts
cuneytyardimci · 10 months ago
Text
Tarhana Çorbası Adı Nereden Geliyor Diye Hiç Düşündünüz Mü?
TARHANA ÇORBASININADI NEREDEN GELİYOR? Tarhana çorbası, çorbaların piri olduğu gibi aynı zamanda çok da keyifli bir hikâyeye sahiptir… Kesin tarihi bilinmiyor, Ancak, Yavuz Sultan Selim’in hükümranlık döneminde geçtiği rivayet edilen bir olay anlatacağım bu yazıda. Yani tarhana çorbasının hikayesi için, 1512 ile 1520 arasında bir zaman diliminde, Edirne’nin dar gelirli mahallerinden…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
yorgunherakles · 7 months ago
Text
tanrı amaca yönelik eyleyen olamaz, çünkü amaca yönelik eylemek, amaçlanan her neyse onun evrende henüz gerçekleşmediği bir durumu kabul etmeyi gerektirir; bu bir eksikliktir ve tanrı fikriyle uzlaştırılamaz.
baruch spinoza
Tumblr media
4 notes · View notes
applee--pie · 10 days ago
Text
yarın benim için önemli birisi ile tanışacağım
0 notes
aklingolgesi · 1 month ago
Text
ELEMENTLERİN HİKÂYESİ | BÖLÜM 25: “IŞIN SAÇANLAR II” (Ac, Pa)
Aktinyum ve protaktinyum… Bu seferki bölümde bu iki elementi beraber konu almamızın sebebi, bir önceki bölümde de söylediğimiz gibi elementlerin isimlerini radyasyon yaymaları yani ışın saçmaları sayesinde almış olmaları. Peki, bu bölümde ele alacağımız iki element ne zaman keşfedildi? Bu elementler nasıl ışınlar saçmaktaydı? Elementlerimizin keşfi sırasında ne gibi olaylar yaşandı? Elementlerin…
0 notes
salpak · 2 years ago
Text
yaşlılarla yüksek ses konusunda aynı fikirdeyim ya. biri sitede müzik açmış başım şişti
0 notes
zamanayenilmeden · 3 days ago
Text
Bugün hastane işleri vardı bir kadına yardımcı oldum kadın bu işlerin arasında çok bunalmış olacak ki toplamda 10 dk anca konuşmuşuzdur belki ama bana eşinin onu aldatıyor olabileceğinden bahsetti. Nereden çıkardın dedim benimle ilgilenmiyor şifresini değiştirdi ve konuşmaya çalışssam beni azarlıyor dedi
Arkadaşlar böyle bir durumun nasıl tesellisi ve çözümü olur ki bebeği 2 buçuk aylıktı sanırım ve evde iki çocuğu daha var.
Kadını bir kere orada gördüm kimseye anlatamadığı için birden anlattı ve gitti ben de bu dertle başbaşa kaldım dua edelim ya hep aklıma geliyor
Aynı ev de 4 kaynı ile birlikte kalıyorlar ve kadın iş güçten asla şikayetçi değildi sadece hem işletim var hem de bunu düşünüyorum dedi
Nasıl bir çağa denk geldik biz ya aynı yastığa güvensiz yatmak zor bir imtihan
24 notes · View notes
edapostblog · 2 months ago
Text
Bir bilgeye sormuşlar......
"Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?"
"Terzimi severim " diye cevap vermiş......
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor?
O da nereden çıktı? Neden terzi?"
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır..... Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler......
Bir bilgeye sormuşlar......
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından......
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!......
Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru kararlar alabildiğini sormuşlar. "Deneyim" demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar..... "Hatalarımla" demiş......
Bir bilgeye sormuşlar.....
"Efendim canınız ne istiyor?" Bilge cevaplamış.
"Canım hiçbir şey istememeyi istiyor. Ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur."
Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya......
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi.....
"Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir.....
İnsanlığa attığın ilk adım budur.
Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın..... Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun."......(Ama şahsen ben bunu yapamam ilişiğimi keserim)
Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
"Sevmek" demiş.
"Peki sonra?" demişler.......
"Sevilmek" demiş.....
"Peki neden sevmek, sevilmekten önce geliyor?" demişler.
O da demiş ki, "insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir."......
Bilgeye Sormuşlar.....
" İnsan neden dilek diler?"
"İnsan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için dilemek gerek."......
Bir bilgeye sormuşlar......
"En mutlu insan kimdir?"
" İşte, o dağdaki çobandır" demiş.
"Neden?" diye sormuşlar. "Çünkü demiş, insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.".....
Yorumsuz lütfen!
39 notes · View notes
japonyamesken · 2 months ago
Text
Maalesef kötü bi saatte uyuyup uyandım. Ama dünyanın en komik rüyalarından birini gördüm. Dün üniden yakın arkadaşlarımla görüntülü buluşma yapmıştık. Bi arkadaşım hakim ve genel olarak bazı liyakatsizliklerden, olduğu şehirdeki sıkıntılardan ve savcıların tuhaflıklarından konuştuk.
İşte az önce rüyamda karşımda bozkır, bir dağ, dağın üstünde mağara gibi evler vardı. Arkadaşımla konuşuyoruz. Oradaki köye atanan savcı çok mutsuzmuş, hiç sevmemiş orayı;
"Amerikan anayasası ne kadar modern, adamlar fayanstan bahsetmişler anayasada" diyormuş.
Ben de bunu diyen arkadaşıma kızgınlıkla dönüp "Nasıl böyle bi şey der ya? Amerika anayasası modern dönemin en kısa anayasalarından birisi. Bunu nasıl bilmez?" diyordumfkfkfl fayansa değil, anayasayı uzatmasına takılmış olmam peki?
Aa yazarken aklıma geldi. Aydan Şener'in oynadığı Çalıkuşunu izledim geçen gün baştan sona ve o köy de aslında diziden geliyor. Ama fayans nereden geldi hiçbir fikrim yokfkffkfk. Zihnimiz, bilinç, bilinçaltı, bilinçdışı ne tuhaf ve ne muhteşem şeyler. Bu aralar rüyalarımı hatırlıyorum ilginç bi şekilde ve bunların izini sürmeyi seviyorum. Fayansın izini.
25 notes · View notes
kalpsizin1-i · 21 days ago
Text
dilimin ucunda söylenmeyi bekleyen birçok kelime var. konuşmaya başlasam nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. sanki düşüncelerimin arasında kaybolmuşum gibi, kendime yine epey uzağım. yolunda giden şeylerin bir anda mahvolmasına alıştım. bir şeyleri güzelleştirmeye de çalışmıyorum artık. çünkü benim güzelleştirmek için çabaladığım her şey sonunda yine bir 'hiç' oldu. bazı şeyler ağır geliyor artık, ufak bir sorun bile epey yoruyor. ve her şey bir-bir anlamını yitiriyorken bir köşede oturup olanlara seyirci kalmaktan öteye geçemiyorum.ne yapacağımı bilmiyorum tek bildiğim çok yorgun olduğum.
17 notes · View notes
cuneytyardimci · 11 months ago
Text
Aretaeus: Diyabeti Tam 1800 Yıl Önce Tanımlayan Hekim
Kapadokyalı Aretaeus günümüzden 1800 yıl öncesinde diyabet, depresyon, melankoli, epilepsi gibi modern hayatın sağlık sorunlarını tanımlamıştır...
KAPADOKYALI ARETAEUS:DİYABETİ TAM 1800 YIL ÖNCETANIMLAYAN HEKİM Kapadokyalı Aretaeus diyabet, depresyon, melankoli, epilepsi gibi modern hayatın sağlık sorunlarını  günümüzden 1800 yıl öncesinde tanımlamıştır…. O dönemdeki tıp bilgisinin önemli bir temsilcisi olarak kabul edilir ve eserleri antik tıp literatüründe önemli bir yere sahiptir. Aretaeus ‘un en bilinen eseri, “On the Causes and…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
uzayinyildizlararasisarkisi · 2 months ago
Text
Bugün bok gibi hissediyordum ve sahilde kitap (meali manga) okumaya gittim ve abuk subuk şeyler oldu fksşfjsşfjslk şöyle bir ara bir kaç çocuk motorla geldi ve bana çiçek verdiler sonra beni kendileriyle bira içmeye davet ettiler. Olmaz deyince bari yemek yiyelim falan dediler. Bu öz güven nereden geliyor anlamıyorum fksşfjsşfjslk onlardan sonra başka bir çocuk tanışa bilir miyiz dedi. Hayır deyince bari sigaran varsa ver dedi. Sonra çingene kadın geldi zorla bileklik sattırmaya çalıştı ve hayır demeyi beceremeyen ben aldım bunun için hala kendime kızgınım. Ama en çok hoşuma giden kısım iki kız orada el ele yürüyordu ve sonra biri diğerinin yanağına çok hızlı bir öpücük kondurdu. Çok tatlıydı fjsşfjsşfjsşdjdy (sonra o kızlara avm'nin önünde denk geldim ve şey az önce çimenlerde oturuyordum da kıçım da bir şey var mı dedim fjsşfjsöfpsndmso ya off şimdi bakınca utanç verici yerin dibine girmek istiyorum. Ama birine sormam lazımdı. Yani montumun üstüne oturmuştum ve o çamurdu bu yüzden belki totom da çamurdur diye korktum ve onlar samimi geldi diye onlara sordum ama dediğim gibi şuan çok utanç verici geliyor yer yüzünden silinmek istiyorum gjsşfjwldşajdlsl
23 notes · View notes
aklingolgesi · 4 months ago
Text
ELEMENTLERİN HİKÂYESİ | BÖLÜM 24: “IŞIN SAÇANLAR I” (Rn, Ra)
Radon ve radyum… Bu seferki bölümde bu iki elementi beraber konu almamızın sebebi, elementlerin isimlerini radyasyon yaymaları yani ışın saçmaları sayesinde almış olmaları. Ancak bu seferki konumuzu elementlerin fazlalığı sebebiyle 2 bölümde anlatıyoruz. Peki, bu bölümde ele alacağımız iki element ne zaman keşfedildi? Bu elementler nasıl ışınlar saçmaktaydı? Elementlerimizin keşfi sırasında ne…
0 notes
belkidebirharfimben · 2 months ago
Text
Müslüman olmak "Ben hayvan kalmak istemiyorum!" demektir
Mürşidim, 13. Lem'a'nın 5. İşaret'inde, diyor ki: "Nefis şeytanı her vakit dinler." Şimdilerde neden böyle olduğu üzerine düşünüyorum arkadaşım. Sonra başka bir mübarekten okuduğum şu tesbit geliyor aklıma: "Allah, ruhu bedene yerleştirdiği zaman, durmak istemedi. Hüda da onu bedene nefisten âşık etti." Kendi nefsime baktığım zaman da bu hakikati görüyorum. İnsanın bekaya âşık yanları dünyaya razı olamıyor.
Onunla tatmin edilemiyor. Lakin yaşaması için de bedenli kalması lazım. Yani varlığımızın devamının baktığı iki veche var: 1) Sonsuza dair şeyler yaptığımızda ruhumuz tatmin oluyor. 2) Fani şeyler yaptığımızda nefsimiz tatmin oluyor. İmtihanın iki kanadı. Gerçekliğimizin ikili dünyası. İnsan komplike bir varlıktır. Cenab-ı Hakkın çok hikmetli oranlarla kardığı nice nice şeylerin teşekkülünden oluşuyoruz. Bunlar bizde varolmalarıyla gerçekliklerini de dünyamıza taşıyorlar. Nefis faniyatta tutunmamızı sağlıyor. Bedensel varlığımızın devamını kollamak için nefse muhtacız. Acıkmalıyız. Evet. Fakat insan sadece acıktığı için yemez. Bir de lezzet almalıyız. Bu lezzet bir habercidir özünde. O şeyin faniyatımızı korumak için gerekli olduğunu söyler. Arzî lezzetler arzî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Semavî lezzetler semavî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Bir Kur'an mushafına baktığında, birkaç satır okuduğunda, namaz kıldığında, oruç tuttuğunda, hatta en küçüğünden bir sadaka verirken hissettiğin tatminse sana bekanın şarkılarını terennüm ediyor. Onun mesajı daha da yücelere dair. Diyor ki yani: "Bu yaptığının da sonsuzda bir anlamı var. Sonsuzda bir anlamı olduğu için de şu ferahlığı gönlünde hissettin. Maşaallah sana."
'Lezzet-i ruhaniye' böyle teşhis edilir. Cebindeki bin lirayla baklava da alabilirsin. Yahut da muhtaç birinin ihtiyacını da giderebilirsin. Baklava alırsan lezzeti üç dilimde biter. Çünkü bedenîdir. Nefsîdir. Fanidir. Hatta, belki, o lezzet geçtikten sonra içine bir pişmanlık da belirir: "Nereden verdim o kadar parayı birkaç dilim baklavaya?" Fakat onunla hayır işlediğinde, ne zaman hatırına gelse, lezzeti aynı şekilde diri kalır. "O gün ben çok doğru birşey yaptım. Elhamdülillah. Beni bu hayra eriştiren Hüda'ya hamdolsun. Doğru bir yerde durdum. Arkadaşımın ihtiyacını giderdim. Bir fakirin himayesinde sarfettim. Bunlar benim bin lirama bir sonsuzluk verdi." Tıpkı Aleyhissalatuvesselamın Hz. Aişe radyallahu anhüma annemize dediği gibi. Hani kesilen bir sığırın budundan başkasını hep dağıtmışlardı da, annemiz, Aleyhissalatuvesselam Efendimize demişti: "Bu buttan başka bize birşey kalmadı." Efendimizse şöyle cevap vermişti: "O halde bu buttan başka hepsi bize kalmış."
Evet, elhamdülillah, Aleyhissalatuvesselam bize ne güzel öğretti: Sonsuzda 'sonsuzca' tekrar dönecek olanlar ancak bize kalmıştır. Fanilikte tüketileceklerse bizim olamamıştır. Bizden geçmiştir belki. Bize uğramıştır. Ama bizim olmamıştır. Çünkü sonsuza kadar elimizde tutmadığımız herşeyde ancak emanetçiyiz. Allah'ın razı olmadığındaysa sonsuzluk umamayız. Zira sonsuzluk Onun razılığından ibarettir. Sonsuzluğu başkasına bağlı olmayan tek sonsuzluk Odur. Bizim ebediyetimiz de arızîdir. O bağışlar da olur. 'Ol' der de oldurur. Vicdan nefisten tam bu çizgide ayrılır. Vicdan sonsuzda neyin kârlı/zararlı olduğunu sezer. Lezzetini tanır. Haber verir. Ne zaman bir haramın müsaitliğiyle sınansa vicdan titrer: "Yapma, bu iyi değil, bize zarar verecek." Fakat aynı günaha karşı nefis inler: "Yapsana, hadi, bedenî varlığımıza birşey katılacak gibi hissediyorum." Hakikaten o günahın bedenimize katacağı birşeyler olabilir. Gıda haramken de gıdadır. Lakin bekamızdan götürdüğü yanında kattığı hiçbirşeydir. Nefis tam da bu eşikte haddini aşar. Bedensel varlığın devamı için 'araç' olması gerekirken, çünkü imtihanın devamı bedenî varlığımızın devamıyla da ilgilidir, o kendisinin kıstaslarını 'amaç' seviyesine yükseltir. Vicdanın ensesine çöker. Sesini duyurmaz olur. O kadar da güçlü gürler ki bir de! Akıl sesinden başka ses işitemez bazen. Ancak istediğini alıp susunca vicdan sızlamaya başlar.
'Nefsin şeytanı her vakit dinlemesi' hakikati de, işte, burada kendisini şerhediyor. 'Kısavadeli lezzetleri tanımak' için verilmiş donanımlarımızın yekünü olan nefis, asıl meselemiz olan, 'uzunvadede neyin faydamıza olduğunu bilmek' mevzuunu müşkülleştiriyor. Arza bakan yönümüz bizi faniyata doğru çekiyor. Geçicilikte boğuyor. Geçicilikte boğuldukça gerçekçilikten uzaklaşıyoruz. Lakin onun da kendince bir gerçeklik algısı var. Dünyadan başka dünyası olmayanlar için de sonsuzluk bir safsata gibi görünmeye başlıyor. Zira nefis sonsuzluğun dilinden anlamıyor. Onun kendisine ne kattığını, nasıl katacağını, neden 'olmazsa olmaz' olduğunu kavrayamıyor. Cihazatı bunun için verilmemiş. Bunda mazurdur. Lakin onun mazur olduğu şeyde biz mazur değiliz. Zira biz nefsimizden ibaret değiliz. Aklımızın da, kalbimizin de, vicdanımızın da ve dahi türlü latifelerimizin de hakkını vermemiz gerek. Başımızı nefsimizden kaldırmamız gerek. Sonsuzluğa dair lezzetleri tanıyan yanlarımızın yekünüyse vicdanımızdır. Akıl dengeyi korumakla görevlidir. Zira sonsuzluğa bakılıp faniyat da büsbütün boşverilemez. Bedenin de hizmetlerinin çekilmesi lazımdır. Eğer bu hizmetler layıkınca görülmezse insaniyetin bütünlüğü ıskalanır. Âdemiyet tamam olmaz.
Şeytan çelişkilerimizin farkında. Birbirinden farklı gerçekliklerle inşa edildiğimizi görüyor. Nefsimizin gerçekliğiyle vicdanımızınkinin uymadığını biliyor. Aklımızın gerçekliğiyle duygularımızınkinin başka olabileceğini seziyor. Öfkelendiriyor bizi mesela. Neden? Çünkü öfkelendiğimizde aklın gerçekliğinden uzaklaşıyoruz. Şehvetimizden yemliyor bizi. Oradan yemlendiğimizde makuliyetten kopacağımızı seziyor çünkü. Buna karşı bizim de cihazatımız var. 'Euzü' sırrı da buna bakar biraz. Biz de Allah'a, bekaya, İslam'a dair beslemeler yaptığımızda direnmenin yollarına koyuluyoruz. Tıpkı Mevlana Celaleddin Hazretlerinin iki kurt meselinde olduğu gibi: "Biri siyah diğeri beyaz iki kurdun var. Boğuşsalar hangisi yener? el-Cevap: Hangisini daha iyi beslersen o." Bizim imtihanımızın da özü-özeti bu. Hangisini daha iyi besliyoruz? 
Allah dostları bize ruhumuzu-kalbimizi beslemenin yollarını öğrettiler. Başta Kur'an ve sünnet zaten bu beslemenin yollarına en hakiki mürşidler idi. Fakat şeytanla arkadaşları da arza bakan yanlarımızı besliyorlar. Yemliyorlar. İstiyorlar ki tamamen hayvan olalım. Ama, hayır, Allah bize hayvanî bir yan vermekle birlikte hayvan kalmamızı istemiyor. Derviş Yunus Hazretleri o yüzden böyle diyor: "Yunus öldü deyu sela verirler. Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez." Hayvanlığına yatırım yapanların hayvanlığı da ellerinde kalmayacak. Bu yatırım boş yatırımdır. Övündükleri herşey onlarla birlikte, belki onlardan da önce, toprak olacaktır. Husulü anında uçacaktır. Suyun üzerine bina kurulmaz. O yüzden mürşidimin duasında ciğerimden bir ses buluyorum: "Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme..." Mahvettirme Allahım. Mahvettirme. Sonsuzluğa uyanık yaratılanlar için şu fanilik büsbütün çöldür. Her detayı rüzgârla savrulan toz zerresidir. Bu tozlarda bizi mahvettirme. Âmin.
12 notes · View notes
bizamanlarhayal · 20 days ago
Text
Dilimin ucunda söylenmeyi bekleyen birçok kelime var konuşmaya başlasam nereden başlayacağımı bile bilmiyorum sanki düşüncelerimin arasında kaybolmuşum gibi kendime yine epey uzağım yolunda giden şeylerin bir anda mahvolmasına alıştım bir şeyi güzelleştirmeye de çalışmıyorum artık çünkü benim güzelleştirmek için çabaladığım her şey sonunda yine bir hiç oldu bazı şeyler ağır geliyor artık ufak bir sorun bile epey yoruyor ve her şey bir anlamını yitiriyorken bir köşede olup olanlara seyirci kalmaktan öteye geçemiyorum..
12 notes · View notes
edapostblog · 5 months ago
Text
Arkadaşlar ne yaptım biliyor musunuz 😁 nereden bileceksiniz ki amma söylüyorum bende haa😊 koltukları kırlentleri süpürüyordum elektrikler gitti iyi dedim ne yapayım gelir birazdan ben de bu arada yemeğimi yaparım diye düşündüm ve yemeğimi yaptım 😋 salçayı buzdolabına koyayım dedim dolabı açtım birde ne bakayım elektrikler var 🤫🙄 Ben de Google'a sorayım bakayım bizim semtin elektriği ne zaman gelecek diye düşünüyordum...
Telefondan durmadan bildirimler geliyor bip bip diye hadi diyorum Onu Mobili açık ondan geliyor.
Bir taraftan robot süpürüyor şarjlı tabii 😅Aaaaaa Bir de ne göreyim priz komple yerinden çıkmış birkaç tane priz takılı tabii oraya kendi kendime bir güldüm bir güldüm 😂 hemen prizi taktı koltukları tamamladım ay dedim dur bunu arkadaşlarımla paylaşayım 🤣
48 notes · View notes
bilmece · 7 months ago
Text
Günaydın canlar!
Paldır küldür başladım yine güne. Titizlikle on beş dakika aralıklarla kurduğum alarmları hep yoksaymış hepsi çaldıktan sonra üstüne bir yirmi dakika daha uyumuş halde uyandım. Hemen duşa attım kendimi, ardından hızlı bir hazırlanma ile koştur koştur evden çıkış. İşe beş dakika geç kaldım, şans benden yanaydı ki öğrencim benden daha geç kalmıştı hihi.
Ev düzenim yavaş yavaş sarpa sarmaya başlıyor yine, ona bir el atmam şart.
İş yerine şortla gitmek istiyorum, ki insanlar geliyor, ama ben kot şort giyince sanki daha bir ciddiyetsiz duruyormuş gibi hissediyorum. Saçma (ya da mantıklı?) bir biçimde de bunu kiloma bağlıyorum. Hani sütun bacaklarım olsaydı şort güzel dururdu ama benim kolonlarda ı ıh gibi. Böyle nereden içselleştirdiğim belli olmayan düşünceler de bir sabah ansızın gelip kapımı çalıyor.
Önümüzdeki pazartesi yaz döneminin başlayacağına inanamıyorum! Sekiz ayın üstüne yeni sınıflara gireceğim heyecan ve gerginlik karışık duygular içerisindeyim.
24 notes · View notes