#Ne çok gelecek ne az zaman
Explore tagged Tumblr posts
dipnotski · 5 days ago
Text
İlyas Tunç – Ne çok gelecek, ne az zaman (2025)
‘Ne çok gelecek, ne az zaman’, savunmasız insanlara yapılan katliamlara ilişkin. İlyas Tunç, insanlığın karanlık yüzünü mercek altına alarak, yirminci yüzyılın kanlı sayfalarını gözler önüne seriyor. Siyasi, etnik veya dini gerekçelerle işlenen sayısız cinayet, katliam ve kırımı, Tunç’un kaleminde yeniden canlanıyor. Birçoğumuzun bilmediği veya unuttuğu bu olaylar, devletlerin ve ideolojilerin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elbetunuturuz · 6 months ago
Text
ölümle yaşam arası
Bir gün gelecek bir daha hiç dönemeyecek kadar gideceksin. Öyle bir gideceksin ki ne uğruna yaşadıkların gelecek seninle ne de uğruna öldüklerin. Ne kurtarır bilmiyorum ama çok şeyin kaybettirdiğini biliyorum. O kadar dolu yaşadığımız boş hayatlarımız varki bazen durup düşündüğümde kayboluyorum o boşlukta. Kiminin elde etmek için uğuruna bedel ödediği o kariyer yolları kiminin de sevilmek için verdiği binbir türlü çaba… ölüm akla gelince hepsi boş geliyor. Kendime sorsam pişmanlık duyduğum hiç bir şey yoktu. Neticede hepsi tecrübeydi. Ölüme sorsan tecrübe mi kurtaracaktı seni ? Hayır. Çoğu zaman sevdiğini zannettiğin insanların güvenini kırması, haddinden fazla fedakarlık yaptığın insanların nankörlükleri, ailenin seni sevmesi için girdiğin kendinin çeşit çeşit versiyonları kurtaracak mıydı seni ? Daha çok mu kaybedecektin her iki dünyada da ? 
Kazanırım diye çıktığım yolda kaybettim en sevdiğim özelliklerimi. En Başta merhametimi,sevgimi. kendime bile işlemez oldu. Halbuki en çok kendimi sevmeliydim. Şimdilerde bunu başaramasamda benden başka her şeyden vazgeçmiştim. Kendime gösteremediğim sevgimi insanlardan da esirgiyordum artık. Onlara verdiğim çabanın yüzde birini kendim için vermiş olsaydım dünyada iyi denebilecek bir insan yaşatabilirdim ama başaramadım. Herkesin yaptığı gibi bende kendim hariç herkes için yaşamıştım Ve sonunda onlar gibi insanlığımdan çıkmıştım. 
Ölümün gerçekliğiyle karşı karşıya geldikçe bu duygu ve düşüncelerle de yüzleşmek zorunda kalıyordum. Sanki dünya da çok az acı gerçek varmış gibi birde içsel felsefelerim farkındalığımı artırıyordu. İstemezdim bu kadar bilmek, görmek. Ya çocuk olsaydım aklım ermeseydi insanların kötülüklerine ya da mecnun olsaydım merhametimi kaybettiren bu dünyayı anlamasaydım. 
dünya düşünenlerin dünyası değildi anladım. Bu dünya düşünenlere dünya değil cehennemdi bunu da gitmeden anladım. 
O dünyada kazanır mıyım ? Bilmiyorum ama bu dünyada herkes gibi çok şeyi kaybettiğimizi biliyorum.
Şimdi sizi bu yazı kadar karmaşık kafanızla, kayıp insanlığınızla ve ölümün gerçekliğiyle başbaşa bırakıyorum. Elveda kaybedişimizin asıl sebepleri.
Merhametinizi koruyun, kendiniz olun ve en çokta kendiniz için yaşayın.
aydanrosee
40 notes · View notes
musfika-hanim · 8 months ago
Text
... neler yazacaktım neler yazdım..
evde yalnızım bir tuhaf hissediyorum. kızlar şu an semalarda bir saat sonra izmir'de olacaklar. çok enerjik ve mutlu gittiler ve iki hafta yoklar :( dün gece beraber otururken "anne biz yokken canın çok sıkılır mı" diye sordu english teacher yok ya dedim ben takılırım kendimce sıkıntı yok :) küçük kızçemin sınavına çok az kaldı ve onu evde yalnız bırakmak istemiyorum o yüzden sadece o okulda ve dershanede iken gitmek durumundayım derneğe. evdeki işlerimi halletmeyi seviyorum yalnızken onları hallederim bayram geliyor temizlik de olmuş olur. evde biraz içime dönerim, kendimi dinlerim (hiç dinlemiyormuşum gibi) ben bu yalnızlığı fırsata çevirebilirim ve bundan hoşnut da olurum. çoğu zaman bu evde birgün tamamen yalnız yaşayacağımı da düşünürüm ki bu çok mümkün. kızlar atanır ya da yuva kurarsa, küçük kızçem üniversite okumaya başka şehre giderse yalnız yaşamak kaçınılmaz olur. elhamdülillah kendimi her şart ve koşulda ortama adapte edebilen ve hayatın olumlu olumsuz getirilerine karşı beyin olarak hazırlıklı olan biriyim. olumsuz da düşünmem hiç kendime bunu kodlamam, ne olacaksa o andaki ruha karışmayı ondan mutlu olmayı becerebilmeyi öngörmeye çalışır aklım. gelecek ile ilgili de plan yapmam hiç zamanında kurduklarım elimden alındığı için. Allah ne verirse, neyi nasip ederse o olacak ve bunun içinde benim gayretim ve duam da vardır bunu bilirim. şükretmeye, yaşamımın zorluklarından çok verilen nimetlerin farkındalığında olmaya çabalıyorum şükür ve teslimiyet için bu şart. dünyayı çok iyi tanıdım, ona ve insanlara çok fazla bağlanır bel bağlarsam yarıda öylece bırakacağını bilirim. o yüzden an'da, an'da olanlarla, an'ın getirdikleri ve gelecek için de duayla şu hayatı O'nun da yardımıyla yaşamaya çalışıyorum. ne yazacaktım konu nerelere geldi hep böyle oluyor zaten. bugün için evi temizleme ve market alışverişi yapma planım var. derneğe bugün ve yarın gitmeyeceğim. yarın iki arkadaşımı yatıya çağırdım ve cuma günü inşallah bizden derneğe geçeceğiz genel merkezden misafirlerimiz var seminer ve toplantı olacak. Allah hayatı kolay ve insanca yaşayabilecek kabiliyet versin hepimize. insanız, yanlış yaparız, hataya düşeriz farkeder telafi ederiz ve yolumuza yine devam etmekle yükümlüyüz. acılarımız, sevinçlerimiz, kaygılarımız ve daha birçok duygu bizim birer parçamız yeter ki hepsini makul seviyelerde yaşayalım itidalli olalım ve bu hayatta kalbim için en çok dilediğim istediğim ve çoğunlukla öyle hissettiğim ve insanlar için de en çok sahip olsunlar istediğim merhamet duygusunu diliyorum, dileniyorum herkes için. merhametin olduğu bir kalpte kötülük barınmaz, barınamaz çünkü. Allah yumuşak sekinet dolu bir kalp, selim bir ruh, hayırla açılan kapılar, güzel bir yaşam, uzun, hayırlı, sağlıklı, salih bir ömürden sonra hakka yaraşır bir ölüm nasip etsin hepimize. amin.
("plan yapmam" dan kasıt bugün ve yarını içeren rutin işler güçler, güncel konular vs'den ziyade gelecekle ilgili, geleceğe ait hayal, istek vs tüm mevzular. ben asla programsız, plansız yaşayamayan biriyim zaten. anlatmaya çalıştığım konu daha, geniş ve kapsamlı geleceğe dair planlardan uzak durduğum)
*uzun yazmayı çok seven biri olarak okuyacaklara sabır dilerim ve okuyanlara dua 🤍
47 notes · View notes
amezhu · 6 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
207. BÖLÜM - Sevgi Arayışı - Hayalet Kral Hoşnutsuz gibi davranıyor / part-2
Xie Lian etrafına bakındı; kör edici bir ışık alanı etraflarını sarmış, onları dışarıda el ele tutuşan üç yüz kadar insandan ayırmıştı ve şu anda ışık perdesinin dışındaki ölümlüler içeride neler olup bittiğini göremiyordu. Xie Lian daha sonra yere baktı; Guoshi yuvarlanmış ve Jun Wu'yu görmüş ve muhtemelen geçmişte yaptıkları şiddetli kavgayı hatırlamıştı hem şok olmuş hem de öfkeli görünüyordu, ancak içten içe öfkelense bile akıllıca sessiz kaldı. Jun Wu da başını eğdi ve yavaşça konuşmadan önce onu yukarıdan küçümseyerek izledi, "XianLe'nin Guoshisi, uzun zamandır görüşmedik." Hua Cheng tembelce yaklaştı ve konuşmadan önce Mei Nian Qing'e kısa bir bakış attı, "Bu Guoshi oldukça zayıf görünüyor, peki o zaman kaçmayı nasıl başardı?"‌ “Kendi gücüyle kaçmadı.” Dedi Jun Wu. “Ona yardım eden üç yardımcısı vardı. XianLe Guoshi’sinin 3 vekilleriydi.” O ana kadar dinleyen Xie Lian daha fazla dayanamayarak sordu, “Guoshi… sen tam olarak kimsin?” Mei Nian Qing, Jun Wu'yu karanlık bir şekilde izledi, elleri yumruk şeklinde sıkılmıştı, ellerinin arkasındaki damarlar patlıyordu ve Jun Wu'nun planlarını mahvetmesine mi yoksa Xie Lian'ın onu ifşa etmesine mi öfkelendiğini söyleyemedi. Bir an sonra nefesinin altından, "Zaten tahmin etmediniz mi, Ekselansları?" dedi.‌ WuYong veliaht prensinin dört gardiyanından biri! “Peki WuYong’un veliaht prensi?” sordu Xie Lian. “O, yüzü olmayan beyaz mı?” Bunu duyan Jun Wu şaşırmıştı, “XianLe, WuYong’un veliaht prensi mi?” Xie Lian ancak o zaman Jun Wu'ya WuYong hakkında henüz rapor verme fırsatı bulamadığını hatırladı. Sonunda Guoshi'yi ele geçiren Xie Lian'ın rapor etmesi gereken pek çok şey ve sorması gereken pek çok soru vardı ama bunların hiçbiri burada yapılmamalıydı. Xie Lian, "Lordum, Cennet Sarayına döndükten sonra konuşalım," diye cevap verdi. Jun Wu bir süre mırıldandıktan sonra, "Ancak, TongLu Dağı'ndaki küskün ruhların çoğu buraya, kraliyet başkentine gönderildi ve bu kadar çabuk bastırılamazlar. Temizliği yapan ben olsam bile, bunu yapmak en az yedi gün yedi gece sürer," Guoshi’yi sorgulamak için yedi gün mü beklemesi gerekiyordu? O zamana çok geç olurdu. Yüzü olmayan beyazdan kayıplara karışmış haldeydi. Hua Cheng konuşana kadar Xie Lian hala ne yapması gerektiğini düşünüyordu, “Bu karışıklığı bana bırak. Dilediğin gibi yukarı gidebilirsin.”
Ancak Mei Nian Qing tek kelime daha etmedi ve Jun Wu'nun peşinden bilerek gitti, oldukça uysal görünüyordu, muhtemelen artık yanında yardımcısı olmadığı için Jun Wu'nun elinden kaçamayacağını biliyordu. "Xian Le, önce onu yukarı çıkaracağım." Jun Wu, "Birazdan gelecek misin?" dedi. "Evet." Xie Lian cevap verdi.‌ Jun Wu kafasını salladı. Önce ikisi gittiler. Xie Lian Hua Cheng’e döndü ama konuşmaya başlamadan önce Hua Cheng konuştu, “Gege, hiçbir şey hakkında endişelenmene gerek yok. Sadece çemberi koruyup bir şey başlatmadıklarından emin olacağım. Zor bir şey değil.” Shi Qing Xuan'in kafası karıştı, “Ekselansları, yukarı mı gideceksin? Git, git! Ben de burayı kollayacağım, endişelenme!” Xie Lian kafasını salladı, “Ikinize de bu zor işe harcadığınız emekleriniz için çok teşekkür ederim.” Eskiden olsaydı Hua Cheng ‘önemli değil’ ya da ona benzer bir şekilde cevaplandırırdı ama bu sefer Xie Lian’a sıkıca sarıldı ve iç geçirdi, “Ah, bu cidden zor bir iş.” “…” Xie Lian onun bir şey ima ediyor olabileceğini hissetti. Shi Qing Xuan ise hiçbir şey hissetmedi ve heyecanla, "Evet, sonra sıkı çalışmamız için bizi ödüllendirmeyi unutma, olur mu? Kraliyet başkentinin en iyi restoranında bir ziyafet vermeye ne dersin? Hahaha…" dedi. Kraliyet başkentinin en iyi restoranında ziyafet çekmeyi hâlâ unutamamıştı ve Xie Lian kendi kendine, '…Lord Rüzgar Ustası, lütfen daha fazla konuşmayın, kastettiği bu değildi…' diye düşündü. Hua Cheng başını salladı ve küçük saç örgüsünün ucundaki kırmızı mercan inciyi gelişigüzel salladı, kaşlarını oynattı ve görünüşte umursamaz bir sesle konuştu, "Gege yanımda olsaydı sorun olmazdı ama Gege'nin beni burada tek başıma bırakıp tekrar yukarı çıktığını düşününce, bu iş beni daha da rahatsız ediyor." Shi Qing Xuan nihayet kulağa tuhaf gelen bir şeyler olduğunu fark etti ama yine de anlamadı ve gülümseyen bir yüz ifadesiyle, "Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur, sözlerin çok komik. Sanki Ekselansları cennete geri döndüğü için yalnız kalacağını söylüyorsun, tıpkı yeni evli bir kadın gibi hahahaha…" dedi.‌ ‘yanılmıyorsun’ Xie Lian düşündü, ‘kastettiği tam olarak bu zaten.’
Xie Lian kafasını çevirdi ve ona baktı ama Hua Cheng çoktan ne söyleyeceğini tahmin etmişti, “Başka bir şey söylemene gerek yok. Seni burada bekleyeceğim. Eğer Gege gerçekten bana teşekkür etmek istiyorsa o zaman işini bitirir bitirmez hemen bana dön.” “Bu şekilde uygun mu?” Jun Wu sordu. Xie Lian rahatladı ve gülümsedi, “En. Evet.” Tam o sırada, ışık perdesinin dışında aniden bir siluet titreşti ve dışarıdan bir kişi içeri girdi. Topallayarak ve zıplayarak, "Ekselansları! Ekselansları, burada ne yapıyorsunuz? Her şey yolunda mı?" diye bağırdı.‌ Konuşan Shi Qing Xuan’dı. Görünüşe göre Jun Wu ışıklarla birlikte indiğinde dışarıdakiler ne olduğunu anlamamış ve ölümüne korkmuştu. Shi Qing Xuan ise cesaretle adım atmış ve ne olduğunu görmeye girmişti. Başkası olsa ışık süzmesinden geçemez ve engellenirdi ama Shi Qing Xuan önceden cennet mensubu olduğundan ışık süzmesi onu tanımış ve girmesine izin vermişti. İçeri girdiği gibi şok olmuştu, “L-L-L-L-Lordum??? Nasıl oldu da… şahsi olarak geldiniz???” Jun Wu onu gördüğünde gülümsedi ve sordu, “Lord Rüzgar Efendisi, nasılsın?” “…” Shi Qing Xuan bir an nedense çekindi ve utandı. Ne de olsa, Shi Wu Du'nun kendi küçük kardeşinin kaderini değiştirip onu cennete yükseltmesi olayı yayıldıktan sonra bunun bir kargaşaya neden olacağını bilmemesine imkân yoktu. Eski patronunu şimdi görmek, utanç ve suçluluk hissetmekten başka bir şey düşünmesine neden olmamıştı. Ancak Jun Wu ona hiçbir şey söylemedi ve hala çok nazikti, ona tam bir saygı gösterdi. Xie Lian RuoYe'yi geri çekti ve Mei Nian Qing yavaşça ayağa kalktı. Shi Qing Xuan utangaçlığı bittikten sonra şaşkınlıkla sordu, "Bu kim? Şu anda neler oluyor?"‌ Mei Nian Qing ona baktı ve aniden konuştu, “Sen Shi Qing Xuan’sın değil mi?” Shi Qing Xuan şaşırmıştı, “Ve sen kimsin? Beni nereden tanıyorsun? Ama en önemlisi beni bu halimle nasıl tanıyorsun?” Mei Nian Qing hıhladı, “İsmin berbat.” “HAA?” Shi Qing Xuan’ın kafası karışmıştı.
Shi Qing Xuan bir süreliğine sertçe güldü ama Xie Lian daha fazla dayanamayarak boğazını temizledi, “Şey, Lord Rüzgar Ustası, acaba, acaba önden gider misin? Bir süreliğine, tamam mı?” Shi Qing Xuan, “???” Xie Lian açıklayamadı, “Sadece … sadece git işte. Sadece veda edeceğiz.” Ancak o zaman Shi Qing Xuan tamamen kafası karışık bir şekilde gitmişti. Artık ışık süzmesinin içinde yalnız ikisi kalmıştı, başka bir üçüncü kişi yoktu, Xie Lian Hua Cheng’e döndü. Hua Cheng kaşlarını kaldırmış bir şey demesini veya bir şey yapmasını bekliyor gibiydi. Böylece Xie Lian cesaretini topladı ve iki elini Hua Cheng'in omuzlarına koyarak bir an için kendini dengeledi, ardından kuvvetle zıpladı ve Hua Cheng’in yanaklarını ellerinin arasına aldı. Bunu yaptıktan sonra bir hırsızın etrafına bakması gibi etrafta biri var mı diye bakındı. Ancak beklenmedik bir şekilde, bir saniye sonra belinde bir çekilme hissetti, ona sıkıca sarılan Hua Cheng'di, "Gege, sadece beni yatıştırmaya çalışmıyor musun?" Yarı ciddi, yarı sahte mutsuz ses tonu Xie Lian'ı ürküttü ve hemen, "Çalışıyorum!" diye haykırdı.‌ "Gerçekten mi?" dedi Hua Cheng, "Ama benden ruhani güçler ödünç alırken hiç de böyle değildin. Şimdi ruhani güçler ödünç vermediğim için mi böyle vedalaşıyorsun?"‌ “…” Şimdi düşününce, Xie Lian belki de baştan beri ciddi olmadığını hissetti. Bir an sonra, kısık bir sesle, "…Özür dilerim. Öyle demek istememiştim." dedi.‌ ‌ ‌ Ancak özür diledikten sonra, düşündükçe sanki öyle demek istemiş gibi geldi ve kafasında alarmlar çalmaya başladı. Hua Cheng cevap vermeden önce, başka bir şey söylemeden, Xie Lian'ın vücudu zihninden önce hareket etti ve ayağa fırlayıp Hua Cheng'in boynuna sarıldı, sonra da onu sertçe kendine çekti. Bu kez, Hua Cheng'in öpmesini istediği yeri tam olarak öpmüştü.
Tumblr media
Yine de kim bilebilirdi ki, Shi Qing Xuan'ın sesi tam o anda aniden gelmişti, "Ekselansları, bunu düşünüp duruyorum ve düşündükçe daha da garip geliyor. Eğer siz ikiniz sadece vedalaşıyorsanız, beni kovmanıza gerek var mıydı? Ben sadece… Ekselansları? Nasıl bu kadar hızlı gitti?"‌ ‌ Xie Lian sendeleyerek ve tökezleyerek kaçtı.
Bu resim aslında buradaymış sanırım ama ne olacak canım daha önce de koymuşsak :)
21 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year ago
Text
Tumblr media
Güzel insanlar, hayatın koşturmacasından kimi zaman iletişim kurabildiğimiz dostlar; Hepinizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öper, yakın yaşdaşları da sevgiyle kucaklarım.
Birkaç satır karalamak istedim bu kutlu günde.
Duruşumu ve hayata dair görüşlerimi az çok bilirsiniz. Kiminizle sohbetlerde, kiminizle yazışırken, kiminiz de paylaşımlar ile. Kim miyim? Okuryazar kurucusu ve yönetimini üstlenmiş biriyim. Üç kitap yazdım elimden geldiğince...
Başkaları gibi tatlı su orta yolcusu değilim. Aman bak, her iki kesime de hitap et yaptığın işler olmaz, tutmaz diyenlere de hiç ama hiç itibar etmedim. Elim kalem tuttu, anlatacaklarım vardı, bu kadar.
Birçok yeni jenerasyondan arkadaşım dostum var çevremde ve listemde. Bizler 90'lar kuşağındayız genç kardeşlerim. 21 yıldır bambaşka bir Türkiye yaşıyoruz. Sizler bu akvaryumun içinde büyüdünüz ne söylenirse o sanıyorsunuz tarihi, olan biteni ve maruz kaldığımız yaşantıyı.
Zaman zaman toplumsal olaylarla tepkimizi versek de çoğunluğun gücüne sahip olanlar bunu bastırdı biliyorum. Kimi zaman umutsuz, kimi zaman bezgin bıkmış halde savrularak yaşamını idame ettiren vatandaşlar oluverdik. Hayat kavgasında ülkede neler oluyor, yönetim neler yapıyor sorgulama yapamadık. Kimimiz güce karşı koyamadı, kimimiz yoğun algıya ve devamlılık karşısında havlu attı ve saf değiştirdi.
"Biz varız ve buradayız” dediğimiz sürece, yaşayacak Cumhuriyet'in son neferleriyiz belki de. Bunu unutmayın. Bizler geldik, geçiyoruz. Gelecek kuşaklara bir Cumhuriyet mirasımız. Günlük siyasi tartışmaları bir kenara bırakıp sıkı sıkı değerimize sahip çıkın. Bizim sahip çıkmamız yetmiyor çünkü onca algıya maruz kalan genç beyinler size görev düşüyor.
Atatürk’ün bıraktığı yerden, daha iyisini yapma gayretiyle, yılmadan, devrime inancımızı yitirmeden, cesaretle yürümeliyiz karanlığın üstüne.
Bu sizin ve gelecekte yetiştireceğiniz çocuklarınızın ellerinde.
Sizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bize armağan ettiği Cumhuriyet'in değerini kavrar ve peşinden koşarsanız işte o zaman kutlarken mahçup olmayacağımız nice bayramlarımız olacak.
Önder Deniz Çavuşlar
78 notes · View notes
haziranzede · 19 days ago
Text
Xı kapattım. Kafam inanılma rahat. Gencler evlenme derdine düşmüş..bence evlilik ileriki yıllarda daha da problem olacak. Hatta belki öyle zamanlar gelecek ki Allah nedne 4 eş sınırı koymus daha cok evlene bşlselerde diyeceğiz. Suriye de erkek nüfus %40, kadın nüfusu %60 olmuş.
Hergün bir boşanma haberi alıyorum.. bazıları kıra fiyatları pahalı, iş imkanı yok, çocugu küçük diye boşanamıyor..şuan benim etrafımda mutlu, eşine aşık kimse yok..aşk lafını da sevmem de moda diye kullanmdım..insanlar mutsuz, karamsar, tahammülsüz ve bencil..bu kadar bencilliğin ve kibrin oldugu bir yerde evlilik yürümez..erkekler mertlik, özveri gibi kavramları unutmuş. Kadınların çok istemesnden şikayet ediyorlar da az isteyenlerde mutsuz..bilmiyorum ne olacak bu işin sonu böyle..yıkıl aşagı, freni patlamışvaziyette tüm ülke ilerliyoruz. Fena şekilde bir yere toslayacağız bakalım sonumuz ne olacak.
Evliliğ gözünüzde büyütmeyin, bir dönüm noktası, baba uzun evinde yapamayacaklarını yapacagınız yer olarak düşünmeyin. Erkekler çok masif onların tek derdi çakışsınz arkadaşları ile buluşsun, yemek yiyip, uyusunlar. O hayallerinizi yapmak şöyle dursun, bekarlık hayatınızın çok çok gerisine düşü bilirsiniz. Etraf bu tip hayatla dolu. Malesef ki hayat umulanı getirmiyor. Biz çok daha fazlasını umarken imtihanlarla karşılaşınca psikolojinin bozukuyor, Allah korusun insanı isyana surukleye biliyor..
Ve bence en önemlisi de su kızlar okumasın, çalışmasın gibi laflara inanmayın..kimse anne babasına bakmıyor kimse kız kardeşine yiğenine bakmaz. Kendinizi hiç erkeğin insafına bırakmayın..okuyun, çalışın, ufak da ticari bir teşebbüsünüz olsun. Okuyun, yazın , hobileriniz olsun. Hiç bir şnsan sizi teselli edemez, insna kendi kendine yetmeyi öğrenmesi gerekiyor.. insanlardan ummayı bırakmak gerekiyor..
Geçen birisi sen imtihan oldun ondna evlilik kötü gelşyor yoksa evlilik güzel bişey dedi..olabilir bilmiyorum .ben güzel bişey göremiyorum..aksine can sıkan, bunaltan birşey görüyorum..
Malesef ki insanlar yalancılar. Siz ne kadar dikkat ederseniz edin bazen imtihan olmanız takdir edilmiş olabilir..ne yaparsanız yapın muhabbet çift başlı olur..tek taraflı sevemk, fedakarlık, özveri bişey ifade etmiyor..kuş tek kanatla uçmaz kürek tek kolla çekilmez. İnsanoğlu her defasında ümit etse de bazı şeyler ilerlemez, bitmeye mahkumdur.
Bir diğer sorunda hocaların slogan atar gibi imtihan olma ihtimalınden uzak bir tevekkül anlayışı ile din anlatmaları..insan çok iyide olsa kötüyle intihan ola bilir..
Bird iğer sorunda ahlakları bozulmuş zalim yaşlılarız dğnyaya düşkün yaşlılar. Bu ülke de genç değil yaşlı problemi var. Alış verişe, para bırıktırmeye ve ekraba bağımlı gençlerimiz var.
Bir diğer sorunda ihale ve akraba içi kopuk ilişkiler yuzunden helal olan karşı cinsle sağlıklı ilişki kuramayan kişiler kaşeı cinsi evlenince tanıyor ve psikolojisi bozuluyor. Mesela benim ailemde sohbet edebileceğim hiç bir karşı cins yok..burda dayı, amca , baba, kardeş, yiğen kast ediyorum..hiç birşnğn vakti yok, ya da o samimşyette değiliz.. ben hayatımda ilk defa eşim olunca onunla sohbet ettim. Toplumda ciddi kopuşlar var. Biz hala helak olmak için gökten taş yapmasını bekliyoruz insanlar birbirine girmişler kimse farkında değil.
Her aile faiz var, her ailede zina var şu son yıllar da da her sulalade bir intihar vakası var. Yanı gidişatımızın kötü oldugunu anlmamız için ne olması lazım..
Kırgınım, yorgunum, umitsizim... Hep evlenmek, çocugum olup anne olmak, aile olmak istedim..üçü de olamadı. Eş olamadım, anne olamadım. Kötü insanlarla karşılaştı yolum.. insanlara güvenmiyoruz ve sevmiyorum..inanmıyorum insanlara. Hatta çocu zaman insanlarla konuşmak dahi gelmiyor içimden..
Anne olmaya çok fazla mana yuklemiştim..artık anne olmanın hayalını kurmuyorum. Anne olacağıma inançım azaldı..
Eş olmak buda beni çok yordu..eş oldıgumu da düşünmüyorum.
Akraba desen ondan da sıtkım sıyrıldı. Gülüp laf sokunca konuk bişey yapmış olmuyorsun..sürekli yargılamakdan bıktım artık.
9 notes · View notes
yasamsallik · 1 year ago
Text
Tumblr media
SÜPER MUTLAKA OKUYIN
0 yaşında
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
5 yaşında
...Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.
10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?
15 yaşında
Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?
20 yaşında
Baba: Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten. Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!
25 yaşında
Baba: Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o.
30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. Hem torunlarımı da özlüyorum. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki...
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok üzgün geldi sesi. Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi.
40 yaşında
Baba: Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım.
45 yaşında
Baba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah'ım onu benden alma!
50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?
55 yaşında
Kadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke’lerin” hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?...=)
44 notes · View notes
haldenhale · 5 months ago
Text
Nefsimle hasbihâl
Said YÜKSEKDAĞ
09 Eylül 2018, Pazar Yeni Asya
Ey nefsim! Nedir bu bitmek bilmez arzuların?
Yetmedi mi, yıllardır yaşadıkların ve tattıkların? Her daim zevk û sefa süreceğini mi sanırsın? Ne zaman öğreneceksin bu zevklerin geçici olduğunu, ne zaman anlayacaksın bu dünyanın fâni olduğunu ve keyif sürme yeri olmadığını? Neden hiç ölümü hatırlamazsın? Yoksa, her nefsin bir gün ölümü tadacağını bilmez misin? Evet, yanlış duymadın. Sen de gün gelecek tadacaksın adını anmadığın ölümü. Unutma ki lâyemut değilsin! Yani hiç ölmeyecek ve ilelebed yaşayacak değilsin! Sen de bu dünyada bir misafirsin. Daha neyin derdindesin?
Ey nefisperest nefsim! Sanki “Neden ölümü hatırlatıp keyfimi bozuyorsun?” dediğini duyar gibiyim. Bakıyorum da hemen şikâyete başladın. Şimdiye kadar zevk û sefa içindeydin, nedir bu şikâyetin? Azıcık mert ol da ölümün yüzüne erkekçesine bak. Soruyorum sana, bu kadar zor mu ölümü kabullenmek? Hâlbuki her tarafta, her yaş grubundan nice vefatlar olmakta, kâfile kâfile berzah âlemine göçler olmaktadır. Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor niçin hiç şüphesiz gideceğin bu menzili görmezden gelirsin? Sakın devekuşu gibi başını toprağa gömerek bu gerçekten kurtulacağını zannetme. Ölüm o kadar kat’î ve zahirdir ki bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm senin de başına gelecek.
Ey kendini tanımayan nefsim! Sen Cenâb-ı Hakk’ın bir abdisin. Hem O’nun mülküsün hem de memlûküsün. Aynı zamanda O’nun mülkünde tasarruf ediyorsun. Amma velâkin Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını dinlemiyorsun, feyâlilaceb! His ve hissiyatı kendine kuvvet yapıp, akıl ve kalbi mağlûp ediyorsun. Anlık zevk ve lezzete müptelâ oluyorsun, gelecekteki mükâfatı görmüyorsun. Lezzette böyle olduğun gibi elem cihetinde de anlık davranıyorsun. Ebedî Cehennemden değil hazır bir tokattan daha çok korkuyorsun. Bu yüzden günah ve haram işlememe sebep oluyorsun. Ne hakkın var bunu yaşatmaya? Bu yüzden seni artık sevmeyeceğim. Zira senin sevmenin ne denli bir bedbahtlık olduğunu çok iyi anladım.
Ey kendini beğenmiş nefsim! Bundan sonra seni sevemeyeceğim gibi artık seni beğenmeyeceğim ve sana itimad etmeyeceğim. Sana ne zaman itimad ettiysem sıkıntı çeken, üzülen hep ben oldum. Hem Hz. Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Âlişan bile “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder, ancak Rabbim rahmet ederse, o başka” 1 deyip nefsine itimad etmezken ben sana nasıl itimad edeyim söylesene?
Ey kusurlu nefsim! Bundan böyle seni ittiham edeceğim ve bu sayede daha çok kusurlarını göreceğim. Çünkü “Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstahak olur”2 buyurmakta dünya namına bir lezzet tatmamış Bediüzzaman Hazretleri.
Bak nefsim, madem ki kusurunu gören ve itiraf eden affa müstahak oluyor, sen de sürekli kusur ve hatalarını itiraf et ki Rabb-i Rahîmin affına müstahak olasın.
Ey az da olsa dersini alan gafil nefsim! “Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sür’at ve telâşla, kâfile kâfile arkasında toprak arkasına girip kayboluyorlar.”3 Elbette, kûlli âtin karîbun sırrıyla biz de pek yakında bu dünyadan göçüp gideceğiz. Bu yüzden ölüm sana gelmeden evvel tövbe ve istiğfar et. İnşâallah affetmeyi çok seven ve merhameti nihayetsiz olan Rabb-i Rahîmin affına müstahak olursun.
Ey nefsim! “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.”4 sırrınca şu duâyı edip seninle olan hasbihâlime burada son vereceğim: “Ya Rabbî ve Ya Rabbe’s-Semavati ve’l-Aradîn! Ya Hâlıkî ve Ya Hâlık-ı Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlûkatı bütün keyfiyatıyla teshîr eden kuvvetinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için nefsimi bana musahhar eyle. Beni, nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve Cehennem ateşinden muhafaza eyle. Âmin, âmin, âmin.”5
Dipnotlar:
1- Yusuf Sûresi, 53. Âyet.
2- Lem’alar, Said Nursî, Yeni Asya 2013, s. 240.
3- A.g.e., s. 573.
4- Furkan Sûresi, 77. Âyet.
5- Şuâlar, Said Nursî, Yeni Asya 2013, s. 103.
***
7 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 2 years ago
Text
Tabusuz Karım! (4) (Çetin 52 Y., Adana)
Ertesi gün öğlene doğru saat 11:00 gibi, kapı zilinin sesine uyandım. Karım da uyanmıştı, yatakta gerneşiyordu. Ben hemen (Belki Yeliz geldi diye umutlanarak) şortumu giyip kapıyı açtım. Karşı komşumuz Burcu hanım gelmişti. "Müsait değilsiniz herhalde?" dedi. Ben tam, (Değiliz!) diyecekken, karım yetişip atıldı, "Müsaitiz tatlım, buyur gel!" dedi ve Burcu'yu içeri aldı. Bana da, "Kocacığım müsade eder misin, Burcu'yla birşeyler konuşacağız!" dedi. Ben de gittim yatak odasına, tekrar uzandım yatağa.
Karım daha önce Burcu'dan bana bahsetmişti, onu da bana siktireceğini söylemişti. Burcu'yu düşünerek uyumuşum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yarağımda gezinen bir el ile uyandım. Gözlerimi açtığımda karım yarağımla oynuyordu. "Uyandın mı erkeğim?" diyerek dudağımdan öptü ve "Akşama misafirirmiz var, Burcu yemeğe gelecek. Rakı balık yapalım, kalk giyin, balık al gel!" dedi. Kalktım, duşumu aldım, giyindim ve çarşıya çıktım, karımın istediklerini aldım.
Akşam saat 7 gibi Burcu geldiğinde, masa hazırdı. Rakı bardaklarının biri boşalıyor biri doluyordu. Üçümüz bir büyük rakıyı bitirdikten sonra, karım Burcu'ya yanaştı ve dudaklarından öpmeye başladı. Karım Burcu'yu resmen yiyiyordu. Karım seksi muhteşem yaşıyor ve yaşatıyordu. Masada biraz daha yiyiştikten sonra, "Bizi seyret kocacığım!" dedi ve yatak odasına geçtiler. Ben de arkalarından yatak odasına gidip, koltuğa oturdum ve onları seyrederken demir gibi olan yarağımla oynamaya başladım. Az sonra ikisi de çırırlçıplak soyunmuş, karım yine belden bağlamalı yarağı takmıştı. Karım bana, "Bu orospu 4 yıldır gerçek yarak yemiyor, 4 yıldır bunu ben sikiyorum. Seninle evlendiğimden beri sikmedim. Dayanamamış orospu, bu gün kendini siktirmeye gelmiş. İlk önce ben sikeyim, sonra seninle birlikte sikeriz!" dedi. "Tamam!" deyip seyretmeye devam ettim...
Herşey mükemmeldi, karım altta, Burcu üstte inleyerek zıplayıp duruyordu. Karımın işaretiyle soyunup Burcu'nun arkasına geçtim. Yarağımı Burcu'nun göt deliğine dayadım, fakat daracaık olan göt deliğine giremiyordum. Karım, "Vazelin var çekmecede, vazelin sür!" dedi. Vazelini alıp bolca sürdüm göt deliğine ve Burcu'ya götten inlete inlete girdim. Burcu aramızda tost olmuştu. Burcu çığlıklar atıyor, "Sikin beni erkeklerim! Kökleyin! Ben ikinizin de fahişesiyim, beni her gün böyle sikin!" diye bağırıyordu. 10 dakika sonra ben Burcu'nun götüne boşaldım ve kendimi yatağa attım. Karım Burcu'yu bir 15-20 dakika kadar daha sikti. Anladığım kadarıyla Burcu iki kez orgazm olmuştu. Ve onlar da bitkin bir şekilde uzandılar yatağa...
Biraz dinlendikten sonra Karım Burcu'ya, "Aşkım biz İstanbul'a gideceğiz, bizimle gelir misin?" dedi. Burcu, "Olur gelirim, ama ne yapacağız İstanbul'da?" dedi. Karım, "Travesti ile sikişmeye gidiyoruz. Tanıdığım 3 tane travesti var, sana onları ayarlarım, kocam beni sikerken, seni de 3 travesti siksin, seni 3 yarak yerken görmek istiyorum. Biri amcığını, biri götünü sikecek, diğeri de ağzına verecek, tam 3 yerinden aynı anda sikilmeni istiyorum!" dedi. Burcu kabul etmedi, "Normal erkek olsa belki olur da, travesti asla olmaz!" dedi. Bunun üzerine karım, "Tamam, sana normal erkek buluruz! Bir tane var zaten, bir tane daha bulduk mu, bir de kocam var, üçü birden sikerler seni!" dedi. Ama Burcu bu sefer de kabul etmedi, "Yok, siz gidin, ben öyle travestili ortamlarda bulunmak istemiyorum!" dedi.
O günden sonra Burcu bizim sex oyuncağımız olmuştu, nerdeyse her gün gelip kendini siktiriyordu bize. Ama bu işe Yeliz ile annesi çok kızıyormuş (bunu sonradan Yeliz'den öğrendim). Ne zaman bize gelmek için arasalar, karım onlara, evde Burcu'nun olduğunu ve müsait olmadığımızı söylüyormuş. Yeliz beni aradı ve benimle dışarda buluşmak istediğini söyledi. Ben de olur dedim ve atladım arabama, yarım saat sonra Yeliz'le buluştum, ne de olsa çocuğumun annesi olacaktı. Arabanın içinde konuşmaya başladık. Yeliz beni sevdiğini ve özlediğini, hiç olmazsa haftanın 3 gecesini benim kollarımda uyuyarak geçirmek istediğini söyledi. Sonra, "İstabul'a gidecek misin?" diye sordu. "Evet!" dedim. Yeliz de, "Orda teyzemin sevgilisi bir kadın var, onu sana siktirecek haberin olsun! Teyzemin tek hayali vardı, senin gibi onu sexte özgür bırakacak bir erkekle evlenmek istiyordu. Teyzemin kadınlarla sevişmesine müsade ettiğin sürece, inan sana canını bile verir!" dedi. Ben de, "Ben onun kadınlarla sevişmesine izin veririm, ama o da benim seninle ve annenle birlikte olmama karışmayacak!" dedim.
"Annem neden?" dedi. "Annen kadar yarağı güzel yalayan ve somuran bir kadın tanımadım!" dedim. "Aşk olsun, ben yapamıyor muyum?" dedi ve suratını astı hemen. "Sen de yapıyorsun aşkım, ama annen o konuda tek! Dilini yılan gibi kullanıyor!" dedim. "Vay beeee! Annem neymiş öyle!" dedi. Oysa ki annesi yaşlıydı, ama önemli değildi, ben de ondan öyle zevk alıyordum. Yeliz'in eli yarağımdaydı, fermuarımı açtı, eğildi yarağımı ağzına aldı, yaladı, somurdu. Sanki annesinden güzel yaptığını göstermek için uğraşıyordu. Ben de o sırada arabayı kuytu bir yere çektim ve deliler gibi sevişmeye başladık. Ben Yeliz'i sikmek ve amına boşalmak istiyordum. Arka koltuğa geçtim, sırtüstü yattım ve Yeliz üstümde inip çıkmaya başladı. Belirli bir süre sonra, tam patlayacağım anda indi üstümden ve ağzına patlamamı çok istediğini söyleyerek ağzına aldı yarağımı. Tüm döllerimi ağzına fışkırttım. Harikaydı, gerçekten çok güzeldi, Yeliz döllerimin hepsini yuttu.
Üstümüzü başımızı toparladık ve Yeliz'i evlerine bıraktım. Kapının önüne geldiğimizde, "Annen evde mi?" dedim. "Evet, evde." deyince, annesinin bir kahvesini içmek için ben de Yeliz'le birlikte yukarı çıktım. Annesi beni kapıda karşıladı, dudak dudağa öpüştük. Bana sanki yıllardır hasretmiş gibi sarıldı ve "Sen harika birisin, kızım senden çocuk doğuracak diye inan çok mutluyum!" dedi. Ben de kendisinden çok hoşlandığımı söyledim. O da elini önüme atıp, pantolonumun üstünden yarağımı avuçlayıp, "Ne zaman istersen, ben ve Yeliz seniniz, bunu asla unutma!" dedi ve mutfağa kahve yapmaya gitti. Yeliz, "Ben bir duş alacağım, hem sizi biraz yalnız bırakayım!" deyip, dudaklarımdan öperek banyoya girdi. Ben de mutfağa gidip annesine arkadan sarıldım. Annesi hemen götünü arkaya bastırarak, "Sikmek istiyor musun götümü?" diye sordu. "İstemez miyim hiç!" deyince, ocağın altını söndürüp döndü ve önüme çöküp, önce yarağımı bir güzel yaladı, kaldırdı. Sonra doğruldu, külodunu sıyırıp, eteğini beline toplayarak, tezgahtan tutunarak domaldı.
Sikimin başını tükürükleyip, geçirdim götüne. Yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara sikmek istiyordum götünü. 4-5 dakika yavaş tempoda sikmiştim ki, telefonum çaldı. Karım arıyordu. Pompalamayı bırakıp telefona cevap verdim. Karım nerde kaldığımı sordu ve beni birisiyle tanıştırmak istediğini söyleyip, hemen eve gelmemi istedi. Hemen geleceğimi söyleyip kapattım telefonu. Ve kaldığım yerden devam ettim baldızın götünü sikmeye, ama bu sefer hızlı hızlı ve sert sert pompalayarak, bir dakikada götüne boşaldım. Hemen toparlanıp, kahveyi de içemeden döndüm eve.
Karım karşı komşumuz Burcu'yu bana sunmuştu. Evlenmeden önce verdiği sözleri tutuyordu, bu da benim hoşuma gidiyordu. Yaşadığımız herşey mükemmeldi. Beni Straponla sikmesi bile beni uçuruyordu beni. Bu durumdan çok hoşnuttum. Ama beni sadece kendisi sikmek istiyordu ve hiç kimseyle o konuda beni paylaşmıyordu. Sadece ablası bir iki kez götüme dil atmıştı, hepsi bu. Eve vardığımda, gözlerim merakla tanıştıracağı kadını evde aradı, ama evde karımdan başka kimse yoktu. Yine yatağın üzerine giyeceğim giysileri hazırlamıştı, onları giymemi istedi. Giysileri giymiştim ve yine kadın gibi olmuştum. Karımın yanına, salona o şekilde varınca, karım, "Hadi gel, seni biriyle tanıştırayım!" dedi. Şaşırmıştım, "Ben bu halde mi çıkacağım dışarıya?" diye sordum. "Yok çıkmıyoruz!" dedi ve beni bigisayarın başına götürdü. Karşı tarafın webcamı açıktı. Webcamda 35 yaşlarında, sarışın, harika bir kadın vardı ve bizim webcam kapalı olduğu için o beni görmüyordu. Karım, "Hatuna alıcı gözüyle bak bakalım, eğer beğenirsen, bununla sikişmek istersen, bizim webcamı açacağım, o da seni görecek, yoksa görmeyecek!" dedi.
Ben hatunu çok beğenmiştim, ama yine de bir ayağa kalkmasını istedim. Karım ona yazdı ve hatun ayağa kalktı. Çok güzel vücudu vardı, tombuldu, etliydi, biraz da kilolu idi. Ben hiç kilolu kadınla sikişmemiştim. Kabul ettim. Karım webcamımızı açtı ve ben o halimle kamera karşısına geçtim. Karşıdaki hatun benim çok hoş ve tatlı olduğumu söylediğinde, bir tuhaf olmuştum. Hiç tanımadığım bir kadının karşısında bu şekilde olmak beni tuhaflaştırmıştı. Ama bir yandan da hoşuma gitmiyor değildi. Adının Sevilay olduğunu öğrendiğim bu sarışın bomba, "Ne diyorsun, geleyim mi?" diye soruyordu. O an karıma baktım ve kafamla olur işareti yaptı. Karım da Sevilay'ı evimize davet etti. Zaten bize yakın oturuyormuş.
Karım daha önce Sevilay'la, telofonda olsun, webcamda olsun çok sanal seks yapmışlar, ama hiç gerçekten birlikte olmamışlar. Ben OK verdikten yarım saat sonra Sevilay bizde oldu. Kapının zili çaldığında, karım kapıyı benim açmamı istedi ve ben üstümde mini etek, içimde tanga külot, üstümde transparan bir badi ile kapıyı açıp karşıladım. Sevilay beni öyle görünce hemen dudaklarım yapıştı ve ellerini kalçama attı, beni kendine doğru çekti ve "Seninle sabaha kadar sikişeceğim!" dedi. Karım da yanımıza geldi ve Sevilay'ı dudaklarından öperek, ona, "Karımı beğendin mi aşkım?" diye sordu. Sevilay da, "Beğendim canım! Desene bu gece harika olacak!" diyerek elini karımın eteğinin altına attı ve "Hmm, külot giymemişsin orospu!" deyip, karımın amcığını biraz okşadı. Sonra karımın önünde çöktü ve eteği kaldırdı, karımın amcığını yalamaya başladı. Ben koltuğa oturdum ikisini seyrediyordum...
Sevilay karımın amcığını biraz yaladıktan sonra doğruldu ve karımla tekrar öpüştüler. Birbirlerini yiyorlardı sanki, aç kalmış köpekler gibiydiler. Sonra karım Sevilay'ın eteğini kaldırdı ve tangasını kenara çekerek, Sevilay'ın amını götünü yaladı. Bir kez daha öpüştükten sonra, karım, "Bu kadar hoşgeldin faslı yeter! Birşeyler içelim!" dedi ve koltuğa oturdular. Kendi kendime, (Eğer bu hoşgeldin faslı ise, gerisi nasıl acaba?) dedim. Karımın emriyle viskileri doldurdum, içine buz attım, üçümüz de sek içiyorduk. Kadehimi kaldırıp, "Hoş geldin bebeğim!" dedim. Sevilay da, "Ben viskiyi başka türlü içiyorum ama!" diyerek yarağıma elini attı, tangamdan çıkardı, yarağımı viskisinin içine soktu ve yarağımı yaladı. Bunu arka arkaya 5-6 kez yaptı, sonra viskisini içti. Harikaydı, yarağım zaten kazık gibiydi, şimdi demir gibi oldu...
Sevilay karıma, "Kız şu yarağa bak, harika bir şey! Kusura bakma ben sikilmek istiyorum, amıma vibratör sokmaktan bıktım, amıma bu yarağı istiyorum!" dedi. Karım da, "O amdan sikmez, götten siker, sen de götten siktirmiyorsun!" dedi. (Sanal seks yaparlarken karım Sevilay'ı götten sikmek istiyormuş, Sevilay hayır diyormuş!). Sevilay da karıma, "Bu yarak benim her yerimi sikebilir! Bu gün ilkleri yaşamak istiyorum!" dedi. Karım Sevilay'a, "Tamam, ama ilk önce ben sikeceğim seni! Öyle anlaşmıştık, döneklik yapma orospu!" dedi. Sevilay istemeye istemeye, "Hadi o zaman!" dedi ve soyunmaya başladı. Karım benden içerden belden bağlamalı vibratörü getirmemi istedi. Ben hemen yatak odasına gidip vibratörü aldım geldim. Geldiğimde karım Sevilay'ı domaltmış, amını yalıyordu. Karım vibratörü beline bağladı ve arkadan Sevilay'in amına sokup, sikmeye başladı...
Ben yine koltuğa oturdum, birazdan bana teslim olacak götü seyrederek yarağımla oynamaya başladım. Sevilay'in değirmen taşı gibi götünü sikmek düşüncesi beni çıldırtmıştı. Karım bu arada Sevilay'ın amına pompalıyor, Sevilay çığlıklar atıyor, bana, "Hadi sen de gel, erkeğim ol, kocam ol, sik beni!" diyordu. Ben kalkıp onun viski bardağına yarağımı soktum ve ağzına verdim. Bunu birkaç kez yaptım. Sevilay çılgınlar gibi yarağımı somuruyordu. Bir süre daha karım sikerek Sevilay'ı orgazm ettikten sonra amından çıktı ve "Bekleyin!" dedi, yatak odasına gitti.
Elinde krem kutusuyla geldi. Sevilay'ın götünü kremledi. Beni Sevilay'ın arkasına çağırdı, benim de yarağımı kremledikten sonra, yarağımı tutup Sevilay'ın götüne yerleştirmeye başladı. Sevilay kendini ileri çektiyse de, karım buna müsade etmedi ve bana birden köklememi söyledi. Ben de var gücümle abanarak, Sevilay'ın feryatları eşliğinde, o değirmen taşı gibi göte girdim. O an yaşamımdaki seks zevklerimin en güzel anlarından birini yaşıyordum. Olamazdı böyle güzel bir şey!
Ben Sevilay'ın götünde gidip gelmelere başladım. Ben kökledikçe Sevilay hem bağırıyor, hem de değirmen taşı gibi götünü dönderiyordu. Sevilay kendini harika siktiriyordu. Götü ilk kez yarak görmüştü. Acıyla zevki bir arada yaşamanın mutluluğunu yaşayan Sevilay, bana, "Sen benim kocam olsan, her gün bu götü sana veririm!" diyordu. Pozisyon değiştirmek için ben götten çıktım ve sırtüstü uzandım, Sevilay geldi üstüme, yarağımı götünün ağzına yerleştirip oturdu. Hem bağırıyor, hem köküne kadar oturuyor kalkıyordu. Karım Sevilay'ın dudaklarını öpüp, "Ben bir duş alıp geliyorum, çok terledim, siz devam edin!" diyerek banyoya gitti...
Banyodan su sesi gelmeye başlayınca, Sevilay bana, "Ben buraya neden geldim biliyor musun? Karın seni bana siktirecekti, asıl onun için geldim! Sen sapına kadar erkeksin, neden kendini ona buna siktiriyorsun? Bak harika sikiyorsun! Bu devirde senin gibi siken erkeği hangi kadın bulabilir ki?" dedi. Ben de, "Senin beni sikeceğini bilmiyordum! Karım bana, senin beni sadece böyle görmek istediğini söyledi, ben de amaç fantazi yaşamak diye olur demiştim..." dedim. Sevilay da, "Hayır, karınla anlaştık, ben seni sikecektim!" dedi. Ben buna bozulmuştum, o anda Sevilay'ın götünde yarağım indi. Sevilay anlamıştı bozulduğumu, "Sıkma canını, seninle ilerde paylaşmak istediğim çok şey var!" dedi. O sırada karım içeri girdi, "Ne o, lastiğiniz mi patladı? Erken bitirmişsiniz!" dedi. Sevilay da, "Benim gitmem lazım, başka zaman devam ederiz!" dedi. Karım da, "Olur, sen bilirsin!" dedi.
Sevilay giyindi ve karımla birlikte yatak odasına girdiler, birşeyler konuştular, çıktılar. Kapıda vedalaşıp öpüşürken, Sevilay kulağıma, "Konuştuklarımız aramızda kalsın!" dedi. Ben de gözlerimi kırparak tamam işareti yaptım. Karım o an Sevilay'a, "Hayırdır kız, ne diyorsun kocama?" diye sordu. Sevilay da, "Kocana aşık oldum canım, istediği zaman beni sikebileceğini söyledim!" dedi. Sevilay gittikten sonra ben hiç bozuntuya vermedim. Vakit geceyarısı olmuştu, karım, "Yatıp uyuyalım, iki gün sonra İstanbul'a uçacağız, dinlenelim biraz!" dedi. İstanbul'da olacakları da merak ediyordum, ama asıl Yeliz'i merak etmiştim. Karıma Yeliz'i özlediğimi söylediğimde, "Yarın görürsün Yeliz'i!" dedi. "Tamam!" dedim. Yattık uyuduk. Evlendiğimizden beri ilk kez karımla sikişmeden uyumuştuk....
[Çetin]
65 notes · View notes
ahhasret · 6 months ago
Text
Tumblr media
Aziz Nesin dost ağırlamada, yedirme içirmede, ikramda bonkör bir adamdır.
Fakat, çöpe giden bir pirinç tanesine bile üzülür.
Nesin aynı zamanda çok cimri bir adamdır. Cimriliğini kendisi ilan etmiştir:
"Ben çok cimriyimdir. Bu cimrilik emeğe saygımdandır" diyerek cimriliğinin nedenini açıklar. Emek Aziz Nesin için "kutsaldır".
Tan gazetesinde köşe yazarı ve muhabir olarak çalıştığı yıllarda 50 lira maaş almaktadır.
Geçim sıkıntısından "al takke ver külah" yaparken bir tanıdığına 50 lira borçlanır.
Bu ay olmadı gelecek ay derken... Alacaklı bir gün iyice sıkıştırır.
Aziz Nesin adama; "yarın saat 11.00'de gel paranı al" demiş bulunur.
Borcunu ödemesinin tek yolu; çalıştığı Tan Gazetesinin patronu Halil Lütfi'den avans almaktır.
Patron, Aziz Nesin'den daha cimri, aynı zamanda huysuz bir adamdır. Fakat, cimriliğinden dolayı Aziz Nesin'i çok sever. Nesin, gazetedeki mürekkep hokkasına özel kalemini batırmış adam değildir.
Mürekkep uçar diye, hokkanın ağzını açık bıraktığı hiç görülmemiştir.
Herhangi bir nedenle, gazetenin tek yaprak kağıdını özel işi için kullanmamış, gazetede kullandığı her eşyayı gözü gibi korumuştur.
Aziz Nesin aynı zamanda çalışkan, okunan ve sevilen bir yazardır. Bir gazete patronu böyle bir adamı sevmesin de kimi sevsin?
***
Aziz Nesin, alacaklısı geleceği gün saat 10.00'da, patronu Halil Lütfi'nin odasına gider:
- Efendim, birisine 50 lira borcum var. Buraya gelecek. Bu ay ki maaşımı avans olarak verin de adama borcumu ödeyeyim.
- Ne zaman gelecek adam?
- saat 11.00'de.
- 11.00'de gel al parayı.
- Saat 10.00 zaten. Adam az sonra gelir. Parayı şimdi verin de adam gelince mahçup olmayayım.
- 11.00'de gel 11.00'de.
- Neden illa ki 11.00?
- Yav Aziz; saat 11.00'e kadar bakarsın adam ölür, ben sana parayı vermekten kurtulurum. Bakarsın sen ölürsün, ben yine parayı vermekten kurtulurum.
- Efendim; bende bu şans varken ne adam ölür, ne ben ölürüm. Siz ölürsünüz ben parayı alamam. Şimdi verin şu parayı.
Alıntı
9 notes · View notes
beyazmantoluu · 6 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
hiçbir estetik kaygı duymadan salıyorum fotoğrafları maalesef. bizimkiler mutfak için robot aldılar, biri hamur yoğurma makinesi diğeri de smoothie yaparken kullanılan şu bızzt bızzt yaptıkları alet. - hiç alakam olmadığı için ismini hatırlayamadım ne yazık ki. benim için bızzt bızzt alet. - poğaça hamuru gibi hamurlar yoğurmayı hiç sevmiyorum. bu yüzden bu alet benim hayatımın aşkı oluverdi bir anda ve bir heves geldi anlatamam. girdim mutfağa ama tamamen gelişi güzel. rastgele tariflere bakıp sonra birleşiminden kafamda bir tarifle yapmaya başladım. en küçük kardeşim de bana uydu. poğaça hiç yapmamışım şimdiye kadar onu fark ettim. pandispanyayı en azından daha önce rulo pasta yaparken denemiştim bir kere. -o da kim bilir ne zaman, hangi milattan önce- poğaçam güzel olmuş ama yine yeniden her şeyde olduğu gibi az yapmışım 🥺 fakat elimin bereketine inanıyorum. çünkü ne kadar her şeyi az yapsam da çok bereketli oluyor maşallah. -geçen sarma içi hazırladım sonra sardık. annem çok az olduğunu söyledi ama maşallah hâlâ bitmedi. aynı şekilde tereyağını da bu yüzden bana yaptırıyorlar. ben yapınca baya uzun süre bitmiyor :d (inşallah bana yıkmak için kandırmıyorlardır beni) - pandispanyaya gelecek olursak...... 2.fotoğrafta görüldüğü üzere tam bir felaketti :ı sonra biraz kurtarmayı başardım sanki ve son fotoğraftaki halini aldı çok şükür. içinde ev yapımı pastacı kreması, muz ve nektar var. tadı gayet yerinde, önemli olan da tadıdır diye düşünüyorum ✍🏻 mutfakta bir şey yapmak saatleeer saatleeer alıyor. hele bir de bizim ev gibi günde üç öğün yemek yeniliyorsa birbirleri ardına sürekli mutfakta yap-pişir-bulaşık yıka üçgeninde kalıyorsunuz. inanılmaz yorucu ve sıkıcı bir durum. bu yüzden hiç sevmiyorum. tüm gün boşa gitmiş gibi geliyor ne yazık ki :ı
13 notes · View notes
ekip · 2 years ago
Text
Değerli Tumblr ahalisi,
Heyecandan kafayı yemek üzereyim. İki tane dil altı aldım; beni dinleyin. Şimdi hepiniz "E peki bu tepkilerin normalleri ne zaman gelecek?" diye sorup duruyorsunuzdur. Beğendim alt temalı baş parmak simgesi, gülen surat, üzgün surat, falan filan...
Tumblr'da ne zaman normal bi' şey yaptık ki? Normal dediğin diğer sitelerin işi!
Benim gibi yükseleni akrep olan koçlardansanız ve Saadettin Teksoy damarınız hala atıyorsa, Tumblr tepkilerinin gizli saklı yönlerini içinizdeki araştırmacı gazeteci ruhu keşfetmiş olmalı.
Şu noktadan sonra anlatacaklarım benden öte, benden ziyade, nadide yengeçlerimin kodları tırtıklayıp ürettiği harikalar. Siz tıklamalara doyun diye tepkilere ufak sürprizler eklediler.
Ama tabii ki bütüüün övgüyü ben topluyorum; nihayetinde fikir benden çıktı. Ürün geliştirmede tek isim: Hakiki Öz BRICK Programcılık!
Şimdi... Bütün gönderilere öncelikle benim emojimle (Brick Whartley) tepki verebiliyorsunuz! En az 100 tane 🦀 ve 200 tane 🧀 tepkisi alan gönderilerde yeni bi' BRICK tepkisi belirecek. Çünkü dünyada tıklamalardan daha çok sevdiğim iki şey varsa bunlardan birisi yengeç kardeşlerim, diğeri de tam yağlı İzmir tulumu.
Biliyorum; efsane, çok iyi, fevkalade! Ancak bitmedi; devamı var. 500 tane 🐴 tepkisi alınca 🦄 tepkisinin kilidi açılıyor. 444 tane 4️⃣ tepkisi ise 🌚 tepkisinin kilidini açıyor; ay tutulması, kereviz suyu, kolajen, merkür retrosu. Çünkü sizi seviyorum... Belirli bir sayıda 🐛 tepkisi sonunda ise PIKA-ADAM tepkisi mağarasından çıkıp gönderiyi şereflendiriyor. Bunların dışında daha başka bi' sürü tatlı şey ekledi yengeçlerim; artık deneye deneye bulursunuz.
Kafayı boşuna yemiyormuşum DEĞİL Mİ? Şu an beni görseniz, bi' yandan çekirdek çıtlıyorum, bi' yandan gönderilere tepki yağdırıyorum.
Lütfen tepkinizi esirgemeyin!
Tıkır tıkır parmaklarınıza sağlık,
Brick Whartley Tumblr Tepkiler Bölümü Baş Yöneticisi Ürün ve Fiziksel Mühendislik Departmanı Başkanı (Eski)
72 notes · View notes
ruhumbipolar · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
büyüdün oğlum, sağa sola çarpa çarpa 22 ye kadar geldin başlarda azcık gülsen de fazlasıyla eridin bilirim. üstelik benim sana yaptığım haksızlıkları da bilirim o yüzden işte üstümden gitmeyen kahır bu pişmanlık hiç affedilmeyecek olmanın ağırlığı hala böyle vicdanla bakmaya çalışan gözlere rastlama telaşı. yakıldıkça yakmak yerine bi de sen kendine sataştın hep, benim de payım var tabi yaralarında üstünde başında ki tozdan lekeden. nasıl olduda hâlâ temiz bir şekilde bakmayı becerebiliyorsun bu boktan hayata özellikle gözlerine insanların sen. çırpınırken olmayan insanlar sen sustuğunda tamamen kaybolmadı mı. çoğu zaman da annene kızdın neden anlamıyor beni diye anlaması için. kendi köşene çekilip sürekli sızlanıp durdun hâlâ öyle aslında yaşın ilerledikçe sen içinde olan masumiyeti kaybediyorsun umutsuzlaştıkça biraz daha fazla vâr olmak için kaçıyorsun her şeyden ışık hızında. ben bilirim senin geçirdiğin geceleri kimin var benden başka az mı ezdim seni az mı yaktım canını az mı maruz kaldın bu karanlıkta ağlamaya kimseyi incitmemeye çalışırken nasıl da kıydım sana nerde şimdi nerde kaldı hepsi peki ya ben nerdeyim sana bunları yazarken güçlü müyüm eskisinden daha çok, yoksa ölü müyüm vâr olma savaşı verirken. artık kötülüğe maruz kalsan da konuşmuyorsun dimi biliyorum. sesin çıkmıyor korkuyorsun hep ve ben utanmadan bu yalnız hâlimle yine sana sataşıyorum ben olduğum için hep bi lanetle yaşamak zorunda olduğuma inanıyorum önemi de yoktu aslında bu kadar telaşın bugün bunları yazan ben yarın ölürsem bir cümleden bir kelimeden ibaret kalacağım ne karanlık gelecek benimle ne de yara bere içinde olan bedenim.
34 notes · View notes
kafaminicibendolu · 9 months ago
Text
merhaba canlarım. hem azıcık içimi dökeyim hem de bu hesap neden bu kadar boş kalıyor ondan bahsedeyim istedim. nasılsınız? ana hesabımı takip edenlerin de bildiği üzere ben pek iyi sayılmam. asla kötü olmam, yine bilen biliyor. sadece yorgun ve stresliyim. sınav stresi bana pek iyi gelmiyor. şu dönemde araştırma yazacak kadar kafamı toplayamıyorum. oysaki lilith yazısına çok heveslenmiştim. pek kitap okuyacak da vaktim olmuyor. "troyalı kadınlar"a başladım. bitirebilirsem kesin hakkında yazı gelecek. ancak ne zaman biteceğini kestiremiyorum. araştırmalı bir yazı istiyorum bu kitap için de. sadece sınav stresi beni oldukça zorluyor ve ders çalışma harici kafamı az da olsa dağıtacak şeyler yapıyor olduğum için bu tür yazılar yazamıyorum. üzücü çünkü bu hesabı yazılar yazıp kendimle tekrar yakınlaşmak için açmıştım ve yeniden kendimden uzaklaşıyor gibi hissediyorum. şu bir ayı güzelce atlatabilirsem aktif yazılar olacak bu işe başladığım zamanki gibi. zaten çok az kişiyiz burada, açıklama yapmama bile değmeyecek bir sayımız var ama sanırım bir açıklamaya en çok benim ihtiyacım vardı. seviyorum sizi, mutluluğunuzun peşinden koşun hep, olur mu?
7 notes · View notes
master1wayne · 1 year ago
Text
Genel duyuru (okuyun lütfen)
Herkese iyi günler/akşamlar/geceler!
Dm kutuma "Yeni bölüm ne zaman? Her gün kaç bölüm atabilirsin?" gibi, sorular geliyor.
Bu da demek oluyor ki, redditten gelen kitle bu hikâyeyi zaten seviyor ve buradan az da olsa, şu an ulaşmaya çalıştığım kitle de, bu hikâyeyi beğendi.
Teşekkür ederim herkese!
Ama şu var ki, hâlâ beğeniler az.
Hâlâ şunu (normal olarak haklısınız) anlamayanlar var! Ben insanım:)
Her gün, her saniye ya da her dakika yazı yazamam. Anlıyorum sizler tabii ki, haklısınız!
Ancak ben bir iş üstüne uğraşıp, hem de kendi kişisel eğitimimi uygulamaya çalışıyorum. Hatta bugün yoğundum, yarın da yoğun olacağım.
Ama, amacım zaten sizleri öyle bekletmek falan değil! Şu an bir kısmını yazdım. Fakat bütünü tamamlamam ve kurguyu sağlamam lazım!
Benim hikâyem (romanım) sıradan bir yazı olmasını istediğim bir eser değil.
Piyasada, aslında yazı dili bozuk ve çok saçma hikâyeler var. Ancak hepsi direk seks kafasında olduğu için herkes bunu seviyor, fakat ben her bölüm seks koyarsam ya da her bölüm aynı şeyi işlersem.
Diğerlerinden farkım kalmaz...
Buraya kadar okuduğunuz için, çok teşekkür ederim!
Hikâye en kısa vakitte gelecek.
Yakında görüşmek üzere...
23 notes · View notes
alkolikreaksiyonlar · 2 years ago
Text
Küçüğüm, küçüğüm, küçüğüm... Merhaba. nasıl geçti günün desem? Gözlerin anlatıyor birkaç şey sanki. Ama onları dinlememeyi tercih ederim. Konuşturarak yormak istemiyorum seni. ama derler ki; "Anlatınca rahatlıyor insan." Aslında biliyor musun, insan anlatınca rahatlamıyor. İçinde gizli tutarsan derine gömülür bazı şeyler. Açığa çıkarmanın anlamı kalmaz onları. O yüzden anlatma, gözlerine de bakmayacağım çünkü gözlerin pek güzel şeyler söylemiyor. Ben anlatayım? Anlatayım. Hüzünlü bir gündü aslında bugün, biliyorsun, Hafta sonu. Hep yoğun geçiyor. Hafta sonlarını her ne kadar seversem seveyim, yoğun oluyor. herkes evde, bir koşuşturmaca. Dışarı çıkmakta buldum ben de çareyi. Attım kendimi dışarı, koştum biraz, sonra oturdum bir kenara, orada bir aile gördüm. Tatlı bir küçük çocuk. Baktım ona. Mutluydu, gülüyordu, elinde bir pamuk şeker, ailesinin yanında. Sonrasında annesi ona bir şey söyledi. Çocuk bağırdı, çağırdı, elindeki pamuk şekeri yere attı. "İnsanlar değer bilmiyor." diye geçirdim içimden, bu yorumu doğrulayan birkaç tane de insan. Her neyse. Kalktı o aile çocuğun ısrarları üzerine. -Daha doğrusu bağırışları, çağırışları üzerine. susturmak için diyebiliriz.- Gittiler. O sırada fark ettim, bir çocuk daha, öylece bakıyor ailenin gittiği banka. Üstü yırtık, gözleri dolu, elinde mendiller. Belli, sokakta yaşıyor. Sokaklar dostu olmuş sadece. Oradaki hayvanlar onu sıcak tutmuş yalnızca. Baktı öylece bir süre daha gözleri dolu. Sonra çocuğun arkasından baktı. Gözlerinden akan yaşlar yüzündeki kirleri silerek yanaklarından aktı biraz. Onun da içinden geçenler az da olsa benimki gibiydi sanki. İnsanların değer bilmiyor olması berbat bir şey. İnsanların 'İyi ki' diyebileceği onlarca şey varken bunları önemsememek bir yana, onları küçümsemesi, değer bilmemesi, berbat. Hâlbuki şükretmeyi, teşekkür etmeyi bilseler, değer bilseler, ellerindekilerin farkına varıp 'O bende yok. şu bende yok.' diyerek mutsuz olmasalar, her şey çok daha iyi olabilirdi. Küçük çocuk bir anda buruk bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. O an ne düşünüyordu acaba. Sence ne düşünüyordu? Bence kendini o çocuğun yerine koymuştu. bir ailesi olduğunu, mutlu olduğunu. "Umutlu olduğunu." Ne kadar acı değil mi? Hayattan nefret edebiliyor insan bazen bu yüzden. Küçük bir çocuk, küçücük. Mutlu olduğunu hayal ederek gülümsüyor. O gülüşten daha acı bir şey var mı? Öyle mazlum bakıyordu ki etrafa. Ben de öylece duramayacağımı düşündüm ve ona bir pamuk şeker aldım, bir de eline biraz para verdim. Çok daha şey yapabilmek isterdim. Ama ben de o kadar zengin sayılmam ya. Dünyada yüzlerce böyle çocuk var. Oysaki biraz çaba göstersek bu çocukların mutlu olabilmesi için, daha güzel olabilirdi belki. Onları mutlu etmek çok, çok, çok güzel bir şey olurdu. Bir çocuğun yüzündeki gülümsemenin sebebi olduğunu bilmek ne kadar güzel bir şey değil mi? Evet, öyle. Fazla güzel. Bugün de bunu anladım işte. Bazı çocukların hayata 1-0 yenik başladığını. Hayır hayır, öyle garip garip bakma bana. 1-0 yenik başlayan kişi buruk tebessümlü çocuk değil. O pamuk şekeri yere atan hayata 1-0 başlayan. Belki ilerideki günlerde elindekilerinin kıymetini bilemeyecek o. Ama o çocuk var ya, buruk tebessümlü çocuk, tırnaklarıyla kazıya kazıya gelecek belki o çocuğun 5 dakikada ulaştığı yere. Bu da her zaman onu 1-0 önde yapar. Çaba, her zaman daha iyidir. Bir insanın elde etmek için çaba sarf etmediği şey, ne olursa olsun değersizdir. O çocuk, o çocuk kendini değerlendirirse çok güzel şeyler olacağına inanıyorum. O çocuk senin gibi küçüğüm. Elindekilerinin değerini her zaman bilecek.
36 notes · View notes