#Kaptanın Seyir Defteri
Explore tagged Tumblr posts
planetofthe-dead · 6 months ago
Text
Kaptanın seyir defteri yıldız tarihi bilmem kaç diyeceğim şu ki canım çok sıkılıyor.
10 notes · View notes
tbwanabz · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Kaptanın Seyir Defteri https://ift.tt/3fo5ctq
0 notes
almanyalilar · 5 years ago
Text
Hamburg’da Yeni Medya: Almanyalılar
Hamburg’da Yeni Medya: Almanyalılar
Kaptanın Seyir Defteri:
Hamburg’da Yeni Medya: Almanyalılar
Herkese Merhabalar,
Tumblr media
birkaç haftadır bu sayfalarda günde altı paylaşımla sizlerle birlikteyiz. Ee üç dört günde bir sayfalarında tek bir uyduruk haber paylaşarak gazetecilik yaptığını iddia edenlerin olduğu bir diyarda bu da bir çaba. Bilen var, bilmeyen var, tanıyan, tanımayan var. Nereden çıktı, neden, hangi ihtiyaçlar yüzünden böyle…
View On WordPress
0 notes
muteriz · 4 years ago
Note
Aslında dün soracaktım ama rahatsızım yazmışsın o yüzden rahatsız etmek istemedim umarım şuan iyisindir hala kendini rahatsız hissediyorsan soruma bugün cevap vermeyebilirsin bekleyebilir.
Son sözlerim çok yorgunum olur demiştim mavi liman Şiiri sizde iki mısrasını cevap olarak vermişsiniz size bu şiir ne anlatıyor çok merak ettim?
Şiir seven insan yaralıdır yorgundur tükenmek üzeredir belkide tükenmiştir.
Sevgim eğer doğmamış bir çocuk gibi olsaydı, Bu belki kaderün babasız çocuğu olurdu.
Shakespeare
Bu iki mısrada bu gece için olsun (sahir)
Teşekkür ederim ince düşüncen için, iyiyim şimdi.
Ezbere bildiğim, genelde sahilde otururken birden aklıma gelen, eve gidene kadar otobüste, metroda kafamda dönen bir şiir. Az sözcükle, basit anlatımla çok şeyi anlatmak, sanatı sehlimümteni idi galiba, basit ama tekrarı yazılmayan.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan/Seyir defterimi başkası yazsın /Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman /Beni o limana çıkaramazsın
Seyir defteri yazan, yıllarını denizlerde geçirmiş bir tanıdığım var, o geliyor aklıma öncelikle.
Seyir defteri, o gün yapılan işlerin ve kat edilen yolların kaptan tarafından kaleme alınmasıdır. Her gün için ayrı bir sayfa ayrılır ve o defterin boş bırakılması demek o geminin hareket etmediği ve hiçbir şey yapmadığını gösterir yahut kaptanın öldüğünü .Buna gücü kalmayan şairin o gemi ile birlikte umutlarının da balçık tuttuğu, saplanıp durduğu yerde paslandığını, yosun tuttuğunu yansıtır.
Şairin gitmek istediği bir yol ve varmak istediği, demir atmak istediği, manzarasında kaybolup gitmek istediği bir liman var ama kendisinin, dümenin cilalı kokusuna, ahşabın kıymıklı yüzeyine dokunacak gücü, dalgalarla boğuşmaya mecali yok.
Vuslat sadece bir hayalden ibaret onun için. Ne dalganın gemiyi; ne de şairin, gönlünü acının aşındırmasına gücü var. Acıya katlanmayı onunla boğuşmaya yeğliyor.
Gerçekleşmeyen istekler hayatımızda hayal olarak var olmaz mı zaten?
Arzularımız için denizde olmayı göze almadıkça limanda paslanıp giden demir yığınından başka hiçbir şey değiliz ki...
Bizler de böyle yapmıyor muyuz Sahir? Belki de bu yüzden bu dört mısra bizi içine çekmiyor mu?
Dalgalarla boğuşmak yerine uzaktan seyretmeyi, hasreti yenmek için küflü kabuklarımızdan sıyrılmayı ve o yeniden doğuşta, kozamızı parçalayarak yeniden var oluşumuzdaki yanacak canımız için atacak bir adım tâkâtimizin olmayışı, hasretimizi kamçılamıyor mu?
Tüm paslanmış, körelmiş çarklılara inat yol almanın zamanı gelmedi mi? Daha ne kadar dibe, yosuna batacağız, gönlümüzle yüzleşmekten, fırtınaya boyun eğerek yaşamı dört duvar arasında sürdürmekten?
Ayrıca yeniden "siz" olmuşum sanırım. Çok güzel bir soruydu, çok içtenlikle yazmaya çalıştım zira yarama dokunan bir soru yönelttin, senin görüşlerin nelerdir?
4 notes · View notes
kbremir · 5 years ago
Text
"Bugün cumartesi yarın pazar sonra pazartesi" seviyesinde bilgi üretebilen Aleyna Tilki'ye "İLHAM VEREN GENÇLER ÖDÜLÜ" verilmiş.
Hem de Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından...
Bu kadarına sadece pes diyorum. Zira Aleyna Tilki'nin gençlere hangi açıdan ve nasıl ilham verdiğini herkes çok iyi biliyor.
Gençlere, bu kişi örnek ve ilham olarak gösteriliyorsa, gençliğin zerre kadar değerinin kalmadığını söyleyebilirim.
Tüm "gençlik dernek ve kuruluşlarının" bu ödüle karşı durması ve bu Tilki'nin kendilerine ilham vermediğini gür sesle söylemeleri lazım.
Gemiyi altındakiler değil, üstündekiler batırıyor. Kaptanın seyir defteri çalınmış, rotası bozulmuş ve dümenci, kaptanı dinlemiyor...
| Murat Padak
Tumblr media
8 notes · View notes
booksiay · 5 years ago
Link
1 note · View note
viskilidusler · 6 years ago
Text
Tumblr media
Yeşili koklamak,
Ve var olmak sarının sıcaklığında.
Mavilerde uçmak ;
Hissetmek dalgaları kalbinin her çarpışında.
Limanda zincirlenmiş bir gemi,
İçinde, unutulmuş kaptanın seyir defteri.
Uçuşan sayfalardaki ayak izleri
ve anmak
bir daha gelmeyecekleri.
2 notes · View notes
sondakikabu · 3 years ago
Text
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Türk Sanat Müziği’nin yaşayan efsanesi Vedat Kaptan Yurdakul, TRT ekranlarının ardından yıllar sonra Radyo Angara TV’deki canlı yayınla izleyicilerin karşısına geçti. ‘Kaptanın Seyir Defteri’ programıyla sanat yolculuğunu Radyo Angara TV’de sürdürecek olan Yurdakul ilk programında birbirinden güzel eserleri icra etti.   Keçiören Belediyesi kurumsal web sitesi üzerinden yayınlanan program…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberkat · 3 years ago
Text
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Türk Sanat Müziği’nin yaşayan efsanesi Vedat Kaptan Yurdakul, TRT ekranlarının ardından yıllar sonra Radyo Angara TV’deki canlı yayınla izleyicilerin karşısına geçti. ‘Kaptanın Seyir Defteri’ programıyla sanat yolculuğunu Radyo Angara TV’de sürdürecek olan Yurdakul ilk programında birbirinden güzel eserleri icra etti.   Keçiören Belediyesi kurumsal web sitesi üzerinden yayınlanan program…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
medyadergisi · 3 years ago
Text
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Vedat Kaplan Yurdakul Yıllar Sonra Radyo Angara Tv’de Söyledi
Türk Sanat Müziği’nin yaşayan efsanesi Vedat Kaptan Yurdakul, TRT ekranlarının ardından yıllar sonra Radyo Angara TV’deki canlı yayınla izleyicilerin karşısına geçti. ‘Kaptanın Seyir Defteri’ programıyla sanat yolculuğunu Radyo Angara TV’de sürdürecek olan Yurdakul ilk programında birbirinden güzel eserleri icra etti.   Keçiören Belediyesi kurumsal web sitesi üzerinden yayınlanan program…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
planetofthe-dead · 10 months ago
Text
Kaptanın seyir defteri yıldız tarihi bilmem kaç bugün güzel bir gündü. Kayıtlara geçsin.
6 notes · View notes
almanyalilar · 4 years ago
Text
Süleyman Deveci: Yeni Bir Yüze Doğru
Süleyman Deveci: Yeni Bir Yüze Doğru
Kaptanın Seyir Defteri
Geçen aylarda Almanyalılar’ın, daha profesyonel olması için yapılan ilk görüşmelerin olumlu gitmesiyle şirketleşmeye doğru büyük bir adım attığından bahsetmiştim. Sadece altyapının hazırlıklarına başlandığını söylemekle yetineceğim. Bir de muhabir kadrosunun oluşturulması çalışmalarımız sürüyor. Sayfalara yakışır bir haber ağı oluşturmak amacımız, aynı haberin ama on bin…
View On WordPress
0 notes
suyabatmaz · 3 years ago
Text
Tumblr media
Captain's Logbook / Kaptanın Seyir Defteri…
0 notes
booksiay · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Atılgan'da Kaptan Kirk her bölümde bu cumleyi soylerdi: Kaptanın seyir defteri, yıldız tarihi...!" Ben de diyorum ki; Booksiay seyir defterinden merhaba, yildiz tarihi 16 Mart 2020. Okullar, resmî olarak 3 hafta tatil edildi. Sokaklarda maskeli insanlar dolaşıyor, anneler, babalar çalışıyor, çocuklar okula gitmiyor. Bankamatiklerde paralar, marketlerde raflar talan ediliyor. Toplu taşıma terkedildi, kendimizi koruyoruz, zamanımızı öldürüyoruz. Dünyada nereye baksak "panik" var. "Panik" virüsten daha hızlı ve tehlikeli yayılıyor. Tum dengeler, konfor alanları bozuluyor.Sıradışı bir sosyal deneyde gibiyiz. Corona Virüs” karantilarının konuşulduğu, her gün yeni bir krizin kapımızı çaldığı “Gezegen evimizde”  tarihe düştüğümüz notlar çoğalacak gibi görünüyor. #okuyorum #izliyorum #yaziyorum #booksiay #dündenyarına #kitap #dizi #film #16032020 (Planet Earth) https://www.instagram.com/p/B9yda8Ghm9h/?igshid=9afsijfuj6xe
1 note · View note
radyobalfm · 4 years ago
Text
Mehmet Aslantuğ: Âlâ bir kaptan sevdadan da sorumludur
Mehmet Aslantuğ: Âlâ bir kaptan sevdadan da sorumludur
Tumblr media
Toplumsal medyadan uzak durmaya çalışan ünlülerden Mehmet Aslantuğ, karar değiştirdi.
Geçtiğimiz günlerde Instagram hesabı açan Mehmet Aslantuğ, eşi Arzum Onan ile birlikte tekne gezisine çıktı.
“KAPTANIN SEYİR DEFTERİ”
Bu anları çevre medyadan yayınlayan Aslantuğ, paylaşımına, “Kaptanın seyir defteri… Âlâ bir kaptan seyirden olduğu kadar sevdadan da sorumludur. Velhasıl memleketten de” notunu…
View On WordPress
0 notes
akilfikirgezegeni · 4 years ago
Text
Tumblr media
Teknolojinin suçu ne?
Ertan Yavuz
1968’de ilk televizyon yayını yapan Trt, o güne kadar kendi tekelinde olan ve tüm dikkati sadece bir sesle üzerinde toplayan radyoların popülerliğini bu denli sarsacağını tahmin etmiş miydi acaba?
Sanat, müzik, edebiyat, spor ve haber ağırlıklı bir yayın anlayışına sahip kanal sadece günün belli saatlerinde yayın yapıyor, tıpkı bir iş yeri gibi açılış ve kapanış saatleri uygulanıyordu. Tüm bunların yanında ilk televizyon oyunu “Şair evlenmesi” de yine bu yılda ekrana gelerek TRT’nin bir ilki gerçekleştirmesine neden olmuştu. Konusu itibariyle görücü usulü ile evlenmenin sakıncalarının anlatıldığı bu eser, modern Türkiye için de tiyatrolar, radyo oyunlarından sonra başka bir platform olan televizyonun hayatımızın merkezine gireceğini de gösteriyordu. Artık cam bir ekrana doğrudan bakarak istediğimiz gibi herşeyi ve herkesi modelleyebiliyor olacaktık.
Elbette bu kadar dikkat çekici olan bir nesnenin de normalden fazla alıcısı olacak, hem aletin kendisi olan televizyonu satarak hem de içindeki program ve reklamları satarak iki kere kazanılacaktı. (iştah kabartıcı bir ekonomi)
1970’ler yerli ve yabancı film ve dizilerin hayatımıza girmesiyle daha bir renklenecek artık eskiden olduğu gibi belli saatlere mahkum kalınmayacaktı. Cam ekranın önünde ne kadar çok kalırsanız, birilerinin kazancını da o kadar çok artıyor olacaktınız. O dönemlerde televizyonun her hareketinin kötü olduğunu söyleyemem. Zira gezip görülen farklı geleneklerin göreneklerin anlatıldığı belgeseller, farklı kültürler ve anlayışların olduğu edebi içerikli bültenler ve daha şimdiki gibi çok fazla yönlendirilmemiş içerik kuşaklarının olduğu haberler...
1980’ler her ne kadar renksiz siyah beyaz başlasa da televizyon için aynı şeyi söyleyemeyeceğimiz bir döneme giriyorduk. Bonanza’yı ve Küçük evi gri bir formatta seyreden insanlar, Atlantisten gelen adamı, Kara şimşeği daha bir renkli seyrediyor ve göz merceğinden aldığı rengarenk, macera dolu ve ışıltılı hayatları görsel korteksine daha da çok ayrıntılı bir şekilde kaydediyordu. Ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak renklerin dünyası bizleri harikalar diyarına sokacaktı. (Tavşan deliği giderek büyüyecek ve Alice’in o deliğe sığmak için herhangi bir iksir içmesine gerek kalmayacaktı.)
1990’lar televizyon için en eşsiz zamanlardı. Zira artık savaşları bile canlı yayınla seyredebiliyorduk. Bu anlamda hem renkliydik hem de anlık olarak adeta oradaymış gibi yaşananları bire bir deneyimleyebiliyorduk. Tek bir farkla izlediğimiz şey gerçek bir savaştı ve orada o anda gerçekten insanlar ölüyordu. Bunun dışında herşey normal herşey film tadındaydı. Cam ekran yavaş yavaş empati duygumuzu yok ediyor, insanlığımızı da ele geçiriyordu. Devlerin olduğu ve insan yiyerek beslendiği antropofajik masalların anlatıldığı bir çağa girmiştik ve üstelik masal daha yeni başlıyordu. 90’lar reklamların altın çağı gibiydi. İnsanlar ekranlarda seyrettiği ünlülerin kullandığı parfümü alabilmek için dükkan dükkan dolaşıyor, onlar gibi giyinmek ve görünmek için giyim mağazalarını talan ediyordu. Kişiliklerimiz bir başkası üzerinden yeniden tanımlanıyor, yaşantımız ünlüler diye bildiğimiz ve ilahlaştırılan kişiler üzerinden yeniden yapılandırılıyordu. Açlık ayak üstü bastırılan fastfoodlara, tokluk görsel olarak yüceltilmiş imajmakerlığa dönüşüyordu. Hayatımıza etçil ve otçul olduğunu bildiğimiz ama adlarının artık öyle olmadığını öğrendiğimiz yeni kavramlar giriyor, vejeteryanlar, veganlar diye yeni yeni sınıflarla tanışıyorduk.
2000’ler bilişim hızının da etkisi ile bize başka bir galaksinin kapılarını açtı diyeceğim ama maalesef hala samanyolunda salınımımıza devam ediyorduk. Millennium tabiri ile ilk tanıştığımızda mekiklerimize atlayıp soluğu Andromeda da alacağımızı sanıyorduk ama hala güneş sitemizden başka bir yerde yaşama şansımız yok gibi görünüyordu.( Kaptanın seyir defteri zaman yılı 2020 hâlâ aynı gezegende yaşamayı sürdürüyoruz)
2000’lerin en büyük icadı yine başka bir cam ekran teknolojisi olmuştu, tek bir farkla artık o camın önünde oturup sabit bir şekilde ve sadece oturma odamızdan seyretmemize gerek kalmamış, avucumuzun içinde tutarak istediğimiz heryerde izleyip izleniyor olacaktık.
Ailelerde gelişen teknolojiden nasibini alacak ve;
- Oğlum az uzaktan seyret şu televizyonu Allah muhafaza gözlerin bozulacak diye uyaran ebeveynli bir nesilden,
- Valla kafasını kaldırmıyor şu telefondan, tabletten diyerek aynı şeyleri yapan ebeveynlere evrilecekti.
Çok şükür hepimiz aynı şeyleri yapıyoruz da kimse kimseye deli damgası vuramıyor. İyi oldu hep beraber tertemiz delirdik te kimse kimseyi yadırgamıyor.
- Kızım bırak artık şu elindeki tableti
- Ama anne sende kullanıyorsun.
- Kızım ben teyzengillerin alt komşularının Almanya’daki resimlerine bakıyorum...
Galiba biz teknolojiyi çok yanlış anladık. Oysaki herşey paleolitik çağlarda bir taşı yontup cilalamakla başlamıştı ve ateş hâlâ bulunamamıştı ama insanlar rahatlamak ve birbirlerini onaylamak için kahkaha atarak gülmeyi keşfetmiş ve kendi fotoğrafik hafızalarında anı ölümsüzleştirmeyi başarmışlardı.
Bizde öyle fakat tek farkla; Gülümse çekiyorum!
- Ama bu olmadı ben çok kötü çıktım, bi daha bi daha çek...
0 notes