#Gizli Kaynak
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mark Solms – Gizli Kaynak (2023)
Orangutanlar ağaç dallarında incir yemeye devam ederken, insanlar nasıl oldu da tapınaklar inşa eden hülyalı şairlere dönüşebildi? Sinirbilim alanının en gözü pek düşünürlerinden Mark Solms, neredeyse ömrünü adadığı bu zor meselenin cevabını ‘Gizli Kaynak’ta mahir bir dedektif gibi kovalıyor. Zihnin loş kuytularında durmadan geziniyor ve onlarca farklı vakaya tek tek, usanmadan misafir…
View On WordPress
#2023#Bilinç#Bilincin Kaynağına Yolculuk#Elif Kayurtar#Gizli Kaynak#Mark Solms#Okuyanus Yayınları#Zihin
0 notes
Text
TEZHİZMETLERİ - DRAGON+ (4)
Lisans ve Lisansüstü Tezleriniz İçin Profesyonel Destek: TezHizmetleri.com
Akademik kariyerinizde önemli bir dönemeç olan bitirme tezi veya lisans tezi hazırlama süreci, öğrenciler için zorlu bir deneyim olabilir. Araştırma yapma, veri analizi, yazım süreci gibi adımların her biri özen ve dikkat gerektirir. Ancak, zaman ve kaynak kısıtlamalarıyla karşılaşan öğrenciler için bu süreç oldukça zorlayıcı olabilir. İşte tam da bu noktada, TezHizmetleri.com olarak öğrencilere profesyonel bir çözüm sunuyoruz.
Lisans ve Lisansüstü Tez Hazırlama Merkezi
TezHizmetleri.com, lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrencilere tez hazırlama merkezi konusunda profesyonel destek sunan bir merkezdir. Uzman yazarlarımız, geniş akademik alanda uzmanlaşmıştır ve her öğrencinin ihtiyaçlarına uygun tezler hazırlar. Lisans tezi sürecinizde size rehberlik etmek ve en iyi sonuçları elde etmenizi sağlamak için buradayız.
Uzman Tez Yazan Kişiler
TezHizmetleri.com, uzman ve deneyimli yazar kadrosuyla öne çıkar. Her bir yazarımız, konusunda uzmanlaşmış, akademik geçmişi olan ve tez hazırlama konusunda yılların deneyimine sahip kişilerdir. Bu sayede, öğrencilerin tezlerinin en iyi şekilde hazırlanmasını sağlarız.
Lisans Bitirme Tezi ve Lisansüstü Tezleriniz İçin Profesyonel Destek
TezHizmetleri.com, lisans bitirme tezi ve lisansüstü tezlerinizi hazırlamak için size profesyonel destek sunar. Konusunda uzman yazarlarımız, teziniz için gerekli olan araştırma, analiz ve yazım işlemlerini titizlikle yürütür. Böylece, en iyi sonuçları elde etmenizi sağlarız.
Güvenilir ve Gizli Hizmet
TezHizmetleri.com, müşteri gizliliğine büyük önem verir ve her zaman güvenilir bir hizmet sunmayı taahhüt eder. Öğrencilerin kişisel ve akademik bilgileri kesinlikle gizli tutulur ve üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Böylece, öğrencilerin güvenliği ve gizliliği her zaman korunur.
Tez yazdırma siteleri olarak profesyonel destek almak ve başarılı bir tez sunmak için TezHizmetleri.com'a başvurun. Uzman yazarlarımızın yardımıyla, akademik hedeflerinize ulaşmanızı sağlayacak kaliteli bir tez hazırlayabilirsiniz. Bize güvenin, başarıya birlikte yürüyelim.
569 notes
·
View notes
Text
Sizin de karşınıza çıktı mı bilmiyorum ama Cenk diye bir tip var, kendisi güya “5-6 Şubat gece yarısından sonra Kahramanmaraş’ta deprem olacak” diye tweet atmış zamanında, şimdi de o tweet’in ekran görüntüsünü paylaşarak bu sene 14 Aralık’ta büyük Marmara depreminin yaşanacağını iddia ediyor.
Paylaşılan ekran görüntüsünde asıl takılmanız gereken şey “anaa tarihi bilmiş lan” değil, tweetin “Marmara üzerinde başarılı olamadılar” diye başlaması. Ciddi ciddi depremlerin birtakım güçler tarafından yapay olarak üretildiğini iddia ediyor ki bu bile onun insanların zaaflarıyla oynayan bir şarlatan olduğunu gözler önüne sermek için yeterli. (Nispeten) ortası hariç her bir köşesi deprem bölgesi olan, altından kilometrelerce uzayıp giden koca koca fayların geçtiği bir ülkenin halkı, neden birilerinin yapay deprem üretmesine gerek olduğuna inanır bilmiyorum ama bu adamın bu paylaşımı Instagram’da 7-8 farklı profilde karşıma çıktı, hepsinin de altında inanılmaz yorumlar var.
Herkesin dilinde bir HAARP var öncelikle, açıp da HAARP hakkında tek bir kaynak okumuş mudur deseniz - okumadıkları yaptıkları yorumlardan belli. Yok bir tane gemi geliyormuş da o gemi ne zaman gelse ülkemizde deprem oluyormuş, 14 Aralık civarında gelip gelmediğine özellikle dikkat edeceklermiş - ciddi ciddi tek bir geminin yerin kilometrelerce altındaki bir kırığı oynatacak donanıma sahip olabileceğine inanıyorlar ve bunu takip etmeye mesai harcayacaklarını dile getiriyorlar, kafayı yersiniz. Bu da yetmezmiş gibi, bunun bir ampulden 1 milyon kat daha az güç üretebilen IRI’lerle yapılabileceğini iddia ediyorlar. 23 Watt’ın 1 milyonda biri kadar frekans üretebilen bir IRI, bir tüyü, bir tozu bile yerinden oynatamaz. Bir tozu yerinden oynatmak için çooook sayıda IRI’nin yan yana gelmesi gerekir, bu kadarını da bir gemide yan yana taşıman imkansız. Dahası, HAARP tesisi parası neyse vererek kullanabileceğin bir tesis. Düşünsene sağda solda deprem üretebilen (!) bir tesisi bilime ve jeolojiye gönül vermiş olan herkese açıyorlar böyle, yani resmen “alın kardeşim size gizli silahımızı veriyoruz, denk gelirse, canınız sıkılırsa deprem falan üretirsiniz” diyorlar??? =D
Tarihe gelince; bir senede 365 gün var değil mi? Mesela ben burada 217 insan takip ediyorum, bulalım 148 kişi daha ve her birimize bir gün düşsün, diyelim ki “bence 2025 yılında şu gün falanca deprem bölgesinde deprem olacak.” Eğer bahsettiğimiz deprem bölgesinde deprem olursa ki çok muhtemel, birimizden birimizin tahmini tutmuş olacak. Twitter denen platform zaten astroloji, Tarot, spiritüellik, ruh çağırma gibi temalardan yürüyerek deprem tahmininde bulunan şarlatanlarla dolu. İçlerinden birisinin salladığı tarihin tutması kadar doğal bir şey yok, bu hiç de şaşırılası bir tesadüf değil. Biz bile şurda ayaküstü başarabiliriz diyorum. 730 kişi toplanır önümüzdeki iki yılı komple kapatırız, sonra içimizden biri kendisini “ileri düzey öngörü uzmanı” ilan eder, bunda ne var? (Evet, bahsettiğimiz adam kendisini bu şekilde tanımlıyormuş kıjrkıj).
Komplo teorilerine yatkın olan zihinleri değiştirmek çok zor. Elle tutulur verilerle bir şeyleri açıklamaya çalışıyorsun, “senin dediğin bilinen kısmı, biz bilinmeyen kısmından bahsediyoruz” diyorlar. Bilinmeyen kısmı bilinmiyorsa sen nasıl oradan yürüyerek sav üretebiliyorsun abi, kimsin sen? Alaska tüm dünyadan gizlediği iyonik silah dosyalarının bilinmeyenlerini bir tek seninle mi paylaştı da bu kadar eminsin kendinden? E bi’ de bir teoriyi çürütebilmen için önce o teoriyi bilmen gerekiyor, “bilinmeyen” kelimesinin arkasına saklandıkları noktada senin de bütün yolların tıkanıyor. Ve beslendikleri en önemli kaynak, insanların bilgisizliği. Hedef kitle “sen ne saçmalıyorsun aq” diyecek kapasiteye sahip olmadığı için bu kadar rahatça oynayabiliyorlar insanların akıllarıyla. Aynı boku Norveç’te vb yiyemezsin mesela; değil sana prim vermek, tedavi olman için aralarında para falan toplarlar. Norveç afaki bir örnek, orada da HAARP tesisi olduğu ve eğitim düzeyi HAARP’ın ne idiğini bilmelerine yettiği için aklıma ilk o geldi.
Elimizde inanılası tek bir gerçek var; biz bir deprem ülkesiyiz. 1924 Erzurum (6,8), 1930 Hakkari (7,2), 1939 Erzincan (7,8), 1942 Tokat (7,0), 1943 Adapazarı (6,6), 1943 Kastamonu (7,7) ve ta o yıllarda yaşanmış bir sürü yıkıcı deprem; bunları da mı 1999 senesinde kurulan kıçı kırık HAARP’la yapmışlar? Zaten bu söylemler Gölcük depremiyle ortaya çıktı fakat bu bilimdeki en yaygın safsatalardan biri zaten: “post hoc ergo propter hoc” yani “bir şey, diğer bir şeyin ardından gerçekleştiyse, o şeyin nedeni ilk şeydir.” Sen tam güneş doğarken bardak kırdın diye güneşin doğuş sebebi senin bardak kırman olmuyor. Gölcük depremiyle HAARP tesisinin kuruluş tarihi denk düştü diye bunu buna bağlamak da, ne bileyim… Zaten insanların en büyük travması haline geldi deprem, bu travmayı nasıl avantaja çevirip bilimsel olmayan söylemlerle herkesi paniğe sürükler bir insan? Ne için? Daha fazla beğeni için mi, daha fazla görüntülenme için mi, ne için?
Şimdi, bilimselliğin işine gelen nedir? “Bilim o kadarrrrr güçlü ve ileride ki artık yapay deprem de üretiyoruz, depremin tarihini, saatini de öngörüyoruz” demek değil midir mesela? Örneğin nükleer silahlar var ve bu gizlenen bir şey değil, ota boka kullanmıyoruz ama kötü niyetle değerlendirilmediği müddetçe aslında bu bilimsel açıdan çok çok büyük bir başarı. Ama adamlar depremler söz konusu olunca hep bir ağızdan diyorlar ki “elimizdeki imkanlarla gelişini öngörebiliriz ama tam tarihini bilemeyiz.” Bilimi reddeden, elinde hiçbir dayanak olmadan hurafe uyduran insanlar o kadar tehlikeli ve o kadar çok ki artık iyice tedirginliğe sürükleniyorum. Bu insanlar bilim okuyanı da sevmezler, inançlı insan da sevmezler (inançlı da “bilinemez” der çünkü) ve ikisiyle de sürekli çatışırlar. İşte bu şarlatanları tam olarak onlar yüreklendiriyor, onlar besliyor, beni anlıyorsunuz değil mi?
Eskiden “panik olsun Allah’ın cahilleri, cehaletlerinin bedeli bu” falan diyordum ama artık çok üzülüyorum ya. Bu insalara yaşattıkları o korkuya gerçekten çok üzülüyorum ama korkmasınlar diye anlatılanları da dinlemiyorlar asla. Dinlemiyorlar çünkü “deprem ülkesiyiz” gerçeği çok iç sıkıcı, inanması zevkli değil. “Amerika yapıyor, Rusya yapıyor” denince; yani mevzubahis depremler olduğunda gerekli önlemleri almaktan aciz olan, yüz binlerce insanının ölmesine müsaade eden yetersiz bir ülkeyi Amerikaların, Rusyaların çekemediği bir ülke gibi yansıtınca, başına gelen en büyük talihsizlikler bile bir ayrıcalık gibi algılanıyor sanırım. Açıp yirmi sayfalık bir makale okumaya, iki saatlik bir belgesel izlemeye erinip altı yedi kelimelik tweetlere itimat etmeyi sürdürdüğümüz müddetçe daha yüz binlercemiz, milyonlarcamız ölecek. “Hala vaktim varken nasıl önlemler alabilirim, kendimi ve sevdiklerimi deprem konusunda nasıl eğitebilirim” demek yerine “gemiyi takip edicem, bakalım gelecek mi piç” dedikçe çatır çatır öleceğiz. Biz bunu bir türlü anlayamadık ey halkım…
29 notes
·
View notes
Text
Backster Etkisi ...
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.
Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilim adamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz.
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.
Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.
Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarındaki, Salda’daki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz...
Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: Osman Kutlu.
Çağdaş durmaz.
48 notes
·
View notes
Text
Din
1. Yedi İnancı
İnananlar: Evrenin çoğu, özellikle güneydeki büyük lordlar ve halk.
Tanrılar: Yedi olarak bilinen tek bir tanrının yedi farklı yüzü vardır: Baba (adalet), Anne (merhamet), Bakire (masumiyet), Dövüşçü (cesaret), Demirci (çalışma ve güç), Yaşlı Kadın (bilgelik) ve Yabancı (ölüm ve bilinmeyen).
Tapınak: Sept olarak bilinen büyük tapınaklar ve küçük septler.
Ruhban Sınıfı: Yüksek Septon, septonlar (erkek rahipler) ve septalar (kadın rahibeler).
Etki Alanı: Evrenin büyük bölümünde yaygın ve güçlü bir etkiye sahiptir.
2. Eski Tanrılar
İnananlar: Kuzeyli lordlar ve halk, Yabanıllar (Özgür Halk).
Tanrılar: İsimsiz ve şekilsiz doğal ruhlar olarak kabul edilir. Genellikle Weirwood (Gölge Meşesi) ağaçlarına tapılır.
Tapınak: Godswood adı verilen kutsal ormanlar. Bu ormanlarda genellikle oyulmuş yüzleri olan Weirwood ağaçları bulunur.
Ruhban Sınıfı: Ruhban sınıfı yoktur, inananlar bireysel olarak ibadet eder.
3. R'hllor (Işığın Efendisi)
İnananlar: ?
Tanrı: R'hllor, Ateş Tanrısı olarak bilinir. Işığın Efendisi ve Gölgenin Efendisi ile savaşan, gecenin ve dehşetin düşmanı olarak kabul edilir.
Tapınak: Kırmızı tapınaklar.
Ruhban Sınıfı: Kırmızı Rahipler ve Rahibeler. Bu dinin ruhban sınıfı, genellikle güçlü sihirli yeteneklere sahiptir.
4. Büyük Ruhlar
İnananlar: Adalara yayılmış Peri halkı, doğayla iç içe yaşayan topluluklar.
Tanrılar: İsimsiz ve şekilsiz ruhlar olarak kabul edilir. Bu ruhlar, doğanın ve elementlerin özüdür. Her bir ada, kendi kutsal ruhunu barındırır ve bu ruhlar, zamanla adanın ve halkına göre şekillenir.
Tapınak: Tapınaklar, adaların en yüksek noktalarında bulunan kutsal ormanlarda yer alır. Adaların denizle olan bağlantısı nedeniyle, bu kutsal alanlar genellikle deniz manzaralıdır.
Ruhban Sınıfı: Ruhban sınıfı yoktur, ancak adalarda yaşayan yaşlılar ve bilgeler, ruhlarla iletişime geçen ve topluluğu yönlendiren kişiler olarak saygı görürler. İbadet bireysel veya toplu olarak gerçekleşebilir. Meditasyon, sessizlik ve doğayla uyum içinde yaşama üzerine odaklanır.
5. Sonsuz Gece'nin Yolu
İnananlar: Vampir klanları, özellikle asırlık soylu vampir aileleri ve onların soyundan gelenler.
Tanrılar: Tek bir yüce varlık olan Gece Efendisi'ne tapılır. Gece Efendisi, vampirlerin ilk atası ve sonsuz karanlığın kaynağı olarak kabul edilir. Onun kanı, tüm vampirlerin yaşam enerjisini besleyen kutsal bir öz olarak görülür.
Tapınak: Gece Tapınakları, vampirlerin en eski yerleşim yerlerinde, yer altı mağaralarında veya gizli saraylarda bulunur. Bu tapınaklar karanlık, gotik mimarisiyle bilinir ve merkezinde Kaynak adı verilen kutsal bir kan havuzu bulunur.
Ruhban Sınıfı: Gece Rahipleri ve Rahibeleri, bu dine hizmet eden ruhban sınıfıdır. Bu rahipler, Gece Efendisi'ne adanmış ve onun öğretilerini yaymakla görevlidir. Kan ritüellerini yönetir, vampirlerin yaşam döngüsünü kontrol ederler. Ayrıca, Gece Efendisi'nden vahiy aldıklarına inanılır.
6. Eski Valyria İnancı
İnananlar: Fireborne Hanesi, Valyria soyluları.
Tanrılar: Valyria’nın çok tanrılı inanç sistemi çerçevesinde, Ejderhaların Efendisi olarak bilinen Ateş Tanrısı ve diğer tanrılar. Bu tanrılar, ejderhaların ve ateşin güçlerini temsil eder. Her ejderha, bir tanrının dünyadaki yansıması olarak kabul edilir.
Tapınak: Eski Valyria'daki tapınaklar kaybolmuştur ama soylular topraklarında Valyria tarzı anıtlar ve sembollerle inançlarını yaşatır. Aile içi tapınma, gizli ayinlerle devam eder.
Ruhban Sınıfı: Aile içindeki en yaşlı veya en bilge birey, ritüelleri ve ayinleri yönetir. İbadet, ejderhalarla özel ritüeller, ateş ve Valyria çeliği ile gerçekleştirilen kutsal ayinler ile yapılır. Atalarının ruhlarına dualar eder ve onların gücünü onurlandırır. Ayrıca, kan bağı ve ejderha ateşi kutsal kabul edilir.
5 notes
·
View notes
Text
MUAVİYE PİÇTİ SÜNNİ KAYNAKLAR
Piç Muaviye'nin Anası Ciyer Yiyen Hind'e Cahiliye dönemin de Fahişeliği Ve Kötü İşleri İle Meşhur İdi.
Muaviye'de Böyle Bir Dönemde Ondan Doğmuştur.
Zamahşeri ''Rabi'ul Abrar'' Adlı Kitabında Muaviyenin Dört Ayrı Babaya İsnat Edildiğini Rivayetle Naklediyor.
1- Abu Amr b. Misafir
2- Abbas b. Ebdul Muttalip
3- İmaret b. Velit
4- Zenci Bir Adam Olan Sabah [1]
İbn'i Ebi'l Hadi de Nehc'ül Belağa'nın Şerhinde Bu Konuya İşaret Etmektedir [2]
Nasayih'ül Kafiye Kitabının Yazarı Muhammed bin Akil Şöyle Diyor: Hassan b. Sabit Peygamberimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve alihi vessellem)'in Yanında Hind Ve Kocası Eu Süfyana Hicivli Sözler Diyordu Peygamberimiz (salallahu aleyhi ve alihi vessellem) Ve Ashabı da Onun Şiirlerini Dinliyordu.
Hassan Hicivlerinde Hind'e Zina İsnad Ediyordu Rasulallah (salallahu aleyhi ve alihi vessellem) Onu Men Etmiyordu. Hassan Diyor ki: Hind'e Bayraklı Fahişelerdendi Not. 1 [3]
Cemalettin Yaldır
Kaynaklar:
[1] Muaviye Kimdir Kitabı Sayfa 45-46
[2] Şerh-i Nehc'ül Belağa c 1 sayfa. 111
[3] Nesayih'ul Kafiye
Not. 1= Cahiliye Döneminde Fahişeler Damlarının Üzerine Kırmızı Bayrak Asarlardı.
İşte Hind'enin kocası, muaviyenin babası ve yezit lanetliklerin dedesi ebu sufyanın söyledikleri
Hilafet Ümeyye oğulları ve Mervan oğullarının eline geçince, Ebu Süfyan tarihi cümlesinde pervasızca şöyle demiştir
Ey Ümeyye oğulları! Saltanatı kimseye kaptırmamaya çalışın (saltanat topunu birbirinize pas verin). Andolsun yemin ettiğim şeye ki, cennet ve cehennem diye bir şey yoktur! (Muhammed'in kıyamı, siyasi bir kıyamdan başka bir şey değildir).
“Hind (la) Hz. Hamza’nın (as) ciğerini ağzına almış fakat yutamadığı için geri dışarı atmıştır.”
Bu hususta Ebu Abdillah (İmam Cafer-i Sadık) aleyhisselam şöyle demişti: “Allah Hamza’nın bir parçasının cehenneme girmesine izin verecek değildi.”
Kaynak:
(bk.Ali b. İbrahim el-Kummi, Tefsiru’l-Kummi, 1/116)
- el-Kadi en-Numan el-Mağribi de, aynı kıssayı anlattıktan sonra, Hz. Peygamberin (saa) şöyle dediğini bildirmiştir: “Hind’in Hamza’nın ciğerini yemesi mümkün değildir, Allah onun parçasının cehenneme gitmesine izin vermez.”
Kaynak:
(Şerhu’l-Ahbar, 1/275)
Muaviye'nin annesi Hind, Korkusundan müslüman olmadan önce Fakihe isminde biriyle evliydi. Hind Zina ettiği için etrafa yayılır. Fakihe bir sebeple Hind’in başka birisiyle zina ettiği şüphesine kapılır. Bu söz insanlar arasında yayılır. Hind'in babası da başkaları da bunun doğru olup olmadığı hakkında tereddüde düşerler. O zamanda, bunun gibi gizli şeylerin gerçek yüzünü haber veren kimseler varmış. Bunlardan birisi de Yemen'de bulunuyormuş. Babası Hind'i de alarak, Yemen'e o adama giderler. Gidenler sadece ikisi değildir. Yanlarında başka kadınlar da vardır. Yemen'e varırlar.
Adam, kadınlara teker teker bakar ve sıra Hind'e gelince:
- Zina Hakkında konuşulan kadın sensin, der. Ve şunları söyler:
- Sen ne kadar çok zina yapıyorsun. ve Sen ilerde Muaviye isminde bir piç çocuk dünyaya getireceksin ve o çocuk hükümdar olacaktır.
Bu sözleri duyan kocası Fakihe, hemen kalkar Hindeyi boşar Hind ise kendi yüzüne karşı söylenen zina suçundan ötürü son derece mahçup olur ve üzülür.
Bu arada, Hind'in dünyaya getireceği bir çocuğun hükümdar olacağı haberi etrafa yayılmış bulunuyordu. Bunu duyan herkes onunla evlenmeye heveslendi. Muaviye'nin babası Ebu Süfyan, birçok mal ve servet vererek onu kendisi ile evlenmeye razı etti. Zaten Hind de kendisi oldukça güzel ve zengin bir kadındı.
İşte bu evlilikten Muaviye dünyaya geldi.
Bilindiği gibi, Ömerin Halifeliği Döneminde Muaviye Şama Vali olarak atandı. Valilik Döneminde Muaviye (la) Beytul Malın parasıyla güçlendi Hazreti Ali'nin (as) halifeliğinden sonra Şam'ı kendisine merkez yaparak hükümdar oldu.
Hz.Hamza (ra) Ciyerini Yiyen Muaviye (la) Annesi Hind
Hind, Hz. Hamza (ra), Bedir Savaşında öldürdüğü Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı, Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Sünni Ekolünde "Ashab-ı Kiram" hakkında yazılmış eserlerde, Hind'in adını da Kadın Sahabeler tablosunda görebilmekteyiz. Hind'in Uhud Savaşında sergilediği Vahşilik.
İbn'i Sa'd'ın Tabakat'il Kebir adlı eserinin 6. Cildinde "Vahşi Bin Harb" başlığında. Sayfa: 146...
Vahşi diyor ki; "... Hamza'yı öldürdüm...Karnını yardım ve Ciğerini çıkardım... Hine'e götürdüm... Hind onu aldı, çiğnedi ve tükürdü...
Ve: "... (Hinde) (Hamza'nın) Cinsel organını ve burnunu kesti, kulaklarını kopardı. Kestiklerinden pazu bandı, bilezik ve halhal yaptı. Bu şekilde de Mekke'ye döndü. Döndüğünde Hamza'nın ciğeri onun yanındaydı."
Sayfa 148'de ise Sahabe olarak ünlenen Vahşi'nin Şarapçı olduğunu görebilirsiniz. Ve böyle bir adamda Sünniler Nezdinde Sahabe listesinde yerini alarak "Hz. Vahşi " olabilmiştir.
Sünni Kaynaktan:
Muaviyenin Annesi Hind
Hint, Hz. Hamza a.s'ın, Bedir Savaşında öldürdüğü Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı, Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Sünni Ekolünde "Ashab-ı Kiram" hakkında yazılmış eserlerde, Hinde'nin adını da Kadın Sahabeler tablosunda görebilmekteyiz. Ben burada Hind hakkında çok fazla bir şey yazma taraftarı değilim. Sadece Hind'in Uhud Savaşında sergilediği Vahşiliğe dikkat çekmek istiyorum.
Alıntı Yaptığımız eser: İbn'i Sa'd'ın Tabakat'il Kebir adlı eserinin 6. Cildinde "Vahşi Bin Harb" başlığıdır. Sayfa: 146...
Vahşi diyor ki; "... Hamza'yı öldürdüm...Karnını yardım ve Ciğerini çıkardım... Hint'e götürdüm... Hint onu aldı, çiğnedi ve tükürdü...
Ve: "... (Hind) (Hamza'nın) Cinsel organını ve burnunu kesti, kulaklarını kopardı. Kestiklerinden pazu bandı, bilezik ve halhal yaptı. Bu şekilde de Mekke'ye döndü. Döndüğünde Hamza'nın ciğeri onun yanındaydı."
Sayfa 148'de ise Sahabe olarak ünlenen Vahşi'nin Şarapçı olduğunu görebilirsiniz. Ve böyle bir adamda Sahabe listesinde yerini alarak "Hz. Vahşi r.a" olabilmiştir.
Kısaca belirtmekte fayda vardır. Peygamber s.a.a'in Annesi ve Babasına, Hz. Ali a.s'ın babasına "Kafir ve Müşrik" (Haşa) olarak öldü diyenler, aynı zamanda Muaviye, Ebu Süfyan ve Hind'i "Sahabe" olarak değerlendirmişlerdir.
Uhud Savaşında Hz.Hamzayı Şehid Edip çigerini yiyen Hinde. Utbe Bin Rebia'nın kızı, Ebu Süfyan'ın karısı,
Muaviye'nin annesi ve Yezid'in ise ninesidir.
Allah'ın laneti üzerlerine olsun.
17 notes
·
View notes
Text
Dijitalleşmenin Tarih Araştırması ve Yazım Süreçlerine Etkisi
Dijitalleşme, 21. yüzyıldaki en oynanış dönüşümlerinden biri olarak hayatımızın her alanında kendini hissettirdiği gibi, tarih bilimi ve tarih yazımı üzerinde de derin bir etki bırakmıştır. Bugünkü tarihler, etkilere erişim ve bu özelliklerin işlenmesi yöntemleri yeniden şekillendirilen dijital teknolojilerin sunduğu fırsatlarla birlikte çalışırken, aynı zamanda bu bollukların sunduğu bazı zorluklarla da karşı karşıyayız. Bu yazıda dijitalleşmenin araştırma ve yaygınlaşmasına olumlu ve olumsuzlukların ayrıntılı bir şekilde incelenmeye başlaması.
~Sorunların Etkileri: Tarihçiler İçin Yeni Ufuklar~
1. Kaynaklara Kolay Erişim ve Çeşitlilik
Dijitalleşmenin en önemli kişilerden biri, geniş bir yelpazede tarihi kaynağa hızlı ve kolay erişim sağlamasıdır. Eskiden fiziksel olarak dosyalara ve arşivlere devam etmek zorunda kalan araştırmacılar, artık dünyanın dört bir yanındaki koleksiyonlara internet üzerinden ulaşabiliyor. Google Books, JSTOR, Europeana ve HathiTrust gibi platformlar, dünyadaki tarihi kaynak kul
Ayrıca dijital arşivler yalnızca basılı metinlere değil, haritalar, fotoğraflar, ses kayıtları ve videolar gibi farklı medya türlerine erişim imkanı sağlar. Bu çeşitlilik, tarihçilerin daha zengin bir analiz yapmasına olanak sağlar.
2. Zaman ve Maliyet Tasarrufu
Dijital platformlar sayesinde bir kaynağa açılmak için aylarca sürebilecek fiziksel yolculuklar artık çoğu zaman gereksiz hale geldi. Bir tarihi, bir Osmanlı arşiv belgesine, British Library'deki bir kitaba veya Amerikan Kongre Kütüphanesi'ndeki bir haritaya tek bir tıklamayla ulaşılabilir. Bu durum, araştırma süreçlerini hızlandırırken, seyahat ve konaklama gibi maddi maliyetleri de büyük ölçüde azaltır
3. Dijital Araçlar ve Yeni Metodolojiler
Dijitalleşme, yalnızca kaynaklara erişim değil, aynı zamanda bu bilginin analiz edilme biçimine dönüştürülmüştür. Dijital beşerî bilimler (Dijital Beşerî Bilimler) alanında gizli yazılımlar, büyük veri kümelerini analiz etmek, metinlerdeki ana temaları belirlemek, zaman ve mekânı görsel olarak görselleştirmek gibi özelliklerde tarihsellere yardımcı olur. Örneğin;
>OCR (Optik Karakter Tanıma)teknoloji, eski
>CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri), ta
>Veri Madenciliği ve Ağ Analizleri ,
4. Yaygınlaşan Tarih Yazımı
Dijitalleşme sayesinde tarih yazımı, profesyonel tarihçilerin tekelinden daha geniş kitlelere yayılmıştır. Bloglar, sosyal medya platformları, podcast'ler ve YouTube gibi dijital araçlar, amatör tarih meraklılarının da araştırmalarını paylaşmalarına olanak tanır. Bu durumun, tarihin daha erişilebilir hale gelmesini sağlarken, aynı zamanda kolektif bir tarih bilincinin oluşması.
~Olumsuz Etkiler: Dijitalleşmenin Gölge Tarafı~
1. Dijital Kaynakların Güvenilirlik Sorunu
Her ne kadar dijital platformlar geniş bir kaynak yelpazesi sunsa da, bu doğruluğu ve güvenilirliğini doğrulamak her zaman kolay değil. İnternetteki bilgilerin bir kısmı, resmi olmayan veya hatalı içeriklerden oluşabilir. Bu durum, özellikle dijital ortamda yetişen amatörler arasında yanlış yaşlanmaya neden olabilir.
2. Teknik Bağımlılık ve Dijital Yetersizlikler
Dijital araçları etkin bir şekilde kullanmak, belirli bir teknik bilgi gerektirir. Ancak, bazı tarihçiler bu araçlara erişim sağlama veya bunları kullanma konusunda yetersiz kalabilir. Ayrıca, dijital platformlara dayalı ilişkiler, fiziksel arşivlerdeki sayıların göz ardı edilmeleri yolu açılabilir. Oysa bazı kaynaklar yalnızca fiziksel formda mevcut ve dijitalleştirilmiş durumda değil.
3. Veri Kaybı ve Dijital Arşivleme Sorunları
Dijital bilgilerin uzun vadeli saklanması her zaman garanti edilmez. Dosya biçimlerinin eskimesi, sunucuların çökmesi veya dijital platformların kapanması gibi depolanmaları, önemli veriler kaybolabilir. Tarihi belgeler fiziksel olarak korunurken, dijital belgelerin silinme riski daha yüksektir.
4. "Bilgiye Boğulma" ve Odak Kaybı
Dijitalleşme, iklim değişikliğini kolaylaştırdığı kadar bilgi miktarını da artırmıştır. Bu durum, eleştirmenlerin kritik özelliklerini bulma ve bu odaklanma konusunda zorlanmalarına neden olabilir. Çok fazla bilgiyle karşı karşıya kalan bir tarihsel, hangi kaynağın daha değerli olduğunu seçmekte zorluk yaşayabilirsiniz
~Sonuç: Dengeli Bir Yaklaşımın Önemi~
Dijitalleşme, güncel araştırma ve yazımı için hem büyük fırsatlar hem de önemli zorluklar sunuyor. Tarihçiler, bu teknolojilerin sunduğu refahlardan yararlanırken, dijitalleşmenin olumsuzluklarını da göz önünde bulundurmalıdır. Dijital varlığın doğruluğunu teyit etmek, fiziksel arşivleri ihmal etmemek ve teknik bilgi eksikliklerini gidermek, bu süreç sağlıklı bir şekilde
Sonuç olarak, dijitalleşme, tarih biliminin kapsamını genişletip yeni ufuklar sağlarken, geleneksel yöntemlerin tamamen terk edilmesi doğal anlamlara gelmez. Geleneksel tarihsellikle dijital teknolojiler arasında bir dengeyi sağlayacak, tarihe olan bakış açımızı hem zenginleştirecek hem de derinleştirecektir. Bu dengeyi, geçmişinin geçmişinin elde edilebilmesi için daha güçlü bir temel oluşur.
2 notes
·
View notes
Text
mevlîd okumak, okutmak, sünnet ve nafile namazları kılmak da Vehhâbîlerin yasakladıkları şeyler arasındadır
Vehhâbîlere göre, Allah’a şirk koşmanın gizli ve manevî olanı da vardır. Riya olarak namaz kılmak, sofuluk etmek bu nevîdendir; çünkü bu işler, Allah’tan başkasına gösteriş için yapılmaktadır. Bir kimsenin sâlih adam gibi görünerek menfaat sağlaması da şirktir. Dehre, havaya, rüzgâra sövmek şirktir. Camilerin süslenmesi kubbe ve minare yapılması, Hz. Peygamber zamanında olmadığı için bîd’attır. Ayrıca namazların yalnız kılınması da yasaklanmıştır. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır.
Kaynak- Diyanet İslam Ansiklopedisi ve sorularla islamiyet.com linki
7 notes
·
View notes
Text
⚡️🇮🇷 İslam Devrim Muhafızları Ordusu'ndan (IRGC) bilgili bir kaynak, saldırıların gelinen aşamasında henüz kamuoyuna sunulmamış bazı silah türlerinin kullanılacağını söyledi.
"Siyonistlerin aptallığı ve misilleme yapması durumunda, bundan sonraki aşamada dünyadaki güç dengelerini temelden değiştirecek çok gizli iki silahı kullanacağız."
3 notes
·
View notes
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#ihanet
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Zeynep Avcı - Dayanmalısın
Sözleri: Dayanmalısın kalbim kaldı yine sende Alışmalısın yetmeyen aklım her şeye Dayanmalısın susup susup beklemeye Alışmalısın yetim kaldık yine
Bıraktım yar herkese ahım var Derdime derman aramaz Yarım kaldım rüyaya daldım Kimse seni alamaz Yarası var derinlerde gizli yetim kaldım Kanadı yar efkarım var Elim kolum bağlı
Dön yine de dön ecelim ol Kalbim yaralı Bir nedeni yok sebebi çok Gidiyorum senden gayrı
Dayanmalısın kalbim kaldı yine sende Alışmalısın yetmeyen aklım her şeye Dayanmalısın susup susup beklemeye Alışmalısın yetim kaldık yine
Bıraktım yar herkese ahım var Derdime derman aramaz Yarım kaldım rüyaya daldım Kimse seni alamaz Yarası var derinlerde gizli yetim kaldım Kanadı yar efkarım var Elim kolum bağlı
Dayanmalısın kalbim kaldı yine sende Alışmalısın yetmeyen aklım her şeye Dayanmalısın susup susup beklemeye Alışmalısın yetim kaldık yine
#müzik #şarkı #BünyasHerek #ZeynepAvcı #Dayanmalısın
Kaynak: https://youtu.be/CDQJeHR2MdA?si=B_Zw4YPOnh-Idlzd
2 notes
·
View notes
Text
Genç Kız Edebiyatı türünün en çok sevilen kitap yazarlarından, Beyza Alkoç'un sevilen kitaplarından biri olan No 26 kitabındaki önemli simge; Yeşil Küpeli Kız ŞİMDİ GERÇEK !
No 26 kitabının çıkması ile birlikte kitabın ana karakteri olan Mine'nin kimliği gizli olarak; Magazin haberlerini, Yeşil Küpeli Kız takma adıyla, Türkiye'nin en büyük Magazin haber sayfası olarak, insanlarla paylaştığı sayfanın gerçek olmasını isteyen birçok okur olmuştu. Bu konuda, İnstagram üzerinde, No 26 sevenleri tarafından açılan birçok haber sayfası olmuştu fakat bu sayfaların bir kısmı açıldıktan bir süre sonra paylaşım yapılmamış ve unutulmuş bir kısmı ise yaptığı paylaşımlarla beklenen ilgiyi görmeyi başaramamıştı.
GERÇEK YEŞİL KÜPELİ KIZ MI OLACAK ?
Geçtiğimiz günlerde yine Yeşil Küpeli Kız profili ile yeni bir sayfa açıldı, sayfada henüz bir magazin paylaşımı olmasada, Kaynak arandığını, bu kaynak profiller sayesinde hızlı ve güvenilir bir şekilde magazin paylaşımları yapılacağı duyuruldu.
KİM BU YEŞİL KÜPELİ KIZ ?
Yapılan paylaşımlar arasında Sayfa sahibi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte, bundan sonra profilin arkasındaki kişinin açıklanıp açıklanmayacağı ise merak konusu.
İşte merak edenlere Yeşil Küpeli Kız
6 notes
·
View notes
Text
TEZHİZMETLERİ - DRAGON+ (3)
Tez Yazımında Profesyonel Destek: TezHizmetleri.com
Tez yazımı, öğrencilerin akademik kariyerlerinde önemli bir dönemeçtir ve başarılı bir şekilde tamamlanması gereken bir süreçtir. Ancak, zaman kısıtlamaları, kaynak eksikliği veya konuyla ilgili bilgi yetersizliği gibi nedenlerle tez yazımı oldukça zorlayıcı olabilir. İşte bu noktada, TezHizmetleri.com olarak profesyonel bir çözüm sunuyoruz.
Uzman Tez Yazım Hizmetleri
TezHizmetleri.com, deneyimli ve uzman bir yazar kadrosuyla öğrencilere tez yazım merkezi ve para ile tez yazdırma konularında profesyonel destek sunar. Farklı akademik alanlarda uzmanlaşmış yazarlarımız, her öğrencinin ihtiyaçlarına uygun tezler hazırlar. Kaliteli, özgün ve bilimsel açıdan doğru bir tez yazımı için bize güvenebilirsiniz.
Uygun Fiyatlarla Tez Yazdırma İmkanı
TezHizmetleri.com, öğrencilerin bütçesini düşünerek uygun fiyatlarla hizmet sunar. Tez yazma fiyatları konusunda rekabetçi bir yaklaşım benimseyerek, her öğrencinin hizmetimize erişebilmesini sağlıyoruz. Böylece, kaliteli bir tez yazdırma hizmetine erişmek daha kolay hale geliyor.
Güvenilir ve Gizli Hizmet
TezHizmetleri.com, müşteri gizliliğine büyük önem verir ve her zaman güvenilir bir hizmet sunmayı taahhüt eder. Öğrencilerin kişisel ve akademik bilgileri kesinlikle gizli tutulur ve üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Böylece, öğrencilerin güvenliği ve gizliliği her zaman korunur.
Profesyonel Tez Yazan Kişiler
TezHizmetleri.com, uzman ve deneyimli yazar tez yazan kişiler kadrosuyla öne çıkar. Her bir yazarımız, konularında uzmanlaşmış, akademik geçmişi olan ve tez yazımında yılların deneyimine sahip kişilerdir. Bu sayede, öğrencilerin tezlerinin en iyi şekilde hazırlanmasını sağlarız.
Tez Yazımı İçin Doğru Adres: TezHizmetleri.com
Tez yazımı sürecinde profesyonel destek almak ve başarılı bir tez sunmak için TezHizmetleri.com'a başvurun. Uzman yazarlarımızın yardımıyla, akademik hedeflerinize ulaşmanızı sağlayacak kaliteli bir tez hazırlayabilirsiniz. Bize güvenin, başarıya birlikte yürüyelim.
548 notes
·
View notes
Text
youtube
Kurtuluş Savaşı'nın başlatılmasında, TBMM'nin kurulmasında ve Türk ordusunun hazırlanmasında önemli olan Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 103. yılı kutlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 27 Aralık 1919'da Heyet-i Temsiliye üyeleriyle Ankara'ya gelişi, Milli Mücadele'nin seyri açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Düşman kuvvetleri, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Sevr Antlaşması’nı bahane ederek başta İstanbul olmak üzere Anadolu topraklarını işgal etti.
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’yi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç temellerini attığı Samsun’da halk tarafından büyük coşkuyla karşılandı.
Atatürk, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi ve alınan kararlar, 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Genelgesi adı altında yayımlandı.
ANKARA’DA BİR ARAYA GELİNMESİNİ İSTEDİ
Erzurum ve Sivas kongrelerinin ardından milli iradeye dayalı bir hükümet kurulması hedefiyle tüm şehirlere telgraflar gönderilerek, vatandaşlarca seçilen temsilcilerin Ankara’da bir araya gelmesi istendi.
Coğrafi konumu ve cephelere eşit uzaklığı nedeniyle Ankara’da toplanmaya karar veren Atatürk, Milli Kurtuluş Savaşı’nın buradan yönetilmesini uygun buldu.
İlgililere 16 Aralık 1919’da Ankara’ya hareketlerini bildiren ve bu yolculuğu gizli tutan Atatürk, beraberindeki heyetle 18 Aralık 1919’da Sivas’tan yola çıktı.
Güzergah boyunca vatandaşlardan Milli Mücadele’ye destek isteyen Atatürk, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle 9 günlük yolculuk sonrasında 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaştı.
Ankara halkının coşkulu karşılaması karşısında duygulanan Atatürk, 27 Aralık’ta Dikmen sırtlarında karşılanmalarını yıllar sonra “Ankaralılar beni misli görülmemiş bir heyecanla karşıladılar.” ifadesiyle anlattı.
MİLLİ MÜCADELE’NİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN YOLCULUK
Mustafa Kemal Paşa, Dikmen’e geldiklerinde otomobilinden inerek karşılamada bulunanların ellerini sıktı ve Seymenleri “Merhaba efeler” diye selamladı. Atatürk, daha sonra Ankara’daki ilk karargahı olan Ziraat Mektebi’ne yerleşti.
Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyelerinin sağ salim Ankara’ya ayak bastıkları tarih olan 27 Aralık, Milli Mücadele’nin seyri açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Atatürk’ün, Ankara’ya geldiğinde tüm ülkeye telgrafla duyurduğu, Nutuk’ta da yer alan 27 Aralık tarihli tebliğinde şu ifadelere yer verildi:
“Ankara’dan: Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya gitmek üzere yola çıkan Heyet-i Temsiliye bütün yol boyunca ve Ankara’da büyük ulusumuzun sıcak ve içten yurtseverlik gösterileri içinde bugün buraya geldi. Ulusumuzun gösterdiği birlik ve dayanç ülkemizin geleceğini güven altına alma konusundaki inancı sarsılmaz bir biçimde destekleyecek niteliktedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye merkezi Ankara’dadır. Saygılarımızı sunarız efendim.”
HAZIRLIKLAR ANKARA’DA YAPILDI
Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve Kurtuluş Savaşı’nın başlatılması için dönüm noktalarından biri oldu.
Böylece, TBMM’nin kuruluşu ve Türk ordusunun düşman karşısında planlı şekilde harekete geçmesi için hazırlıklar Ankara’da yapıldı.
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Heyet-i Temsiliye ile Ankara’ya gelişini şu sözlerle anlattı:
“Genel durumu yönetip yürütme sorumluluğunu yüklenenler, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, elden geldiğince yakın yerlerde bulunurlar. Yeter ki bu yaklaşma, genel durumu gözden uzak bırakacak ölçüde olmasın. Ankara bu koşulları üzerinde toplayan bir noktaydı. Her halde cephelerle ilgileneceğiz diye Balıkesir’e, Nazilli’ye ya da Karahisar’a gitmiyorduk. Fakat cephelere ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı ve genel durumu yönetme bakımından Sivas’tan hiçbir ayrılığı olmayan Ankara’ya gelecektik. Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması zorunlu görüldükten sonra ise Ankara’ya gelmenin ne kadar yerinde ve yararlı sayılması gerektiğini açıklamayı gerekli görmem.”
Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasıyla Ankara, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olarak tarihteki yerini aldı.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/ataturkun-ankaraya-gelisinin-103-yil-donumu-7535796/amp/
6 notes
·
View notes
Text
Clear and Muddy Loss of Love - Bölüm 15: Ben bilmeden, gelip geçmişti
Başlık, "李商隐 Lǐ shāng yǐn《锦瑟》 Jǐn sè - İşlemeli Arp" şiirinden bir alıntı.
Qi Yan kopya ettiği yazıyla beraber yazdığı iki kitabı kitap dükkanına getirdi. Qi Yan'ı gördüğünde tezgâhtarın gözleri parladı ve aceleyle tezgâhın etrafından dolaştı, "Gelmişsiniz? Bu taraftan, lütfen."
İkisi gizli bir odaya geldiler. Qi Yan yazdığı kitabı ve kaynak kitabı çıkardıktan sonra ikisini de dükkan sahibine uzattı, "Kitabın kopyasını çıkardım, yaşlı bayım bir göz atabilir."
Kitapçı sayfaları gelişigüzel çevirdi, ardından tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı, "Bu yaşlı adam hemen efendi juren'in ücretini ödeyecek."
"Bayım, durun. Bu talebe iki mütevazı yazı getirmişti, rica ediyorum bir bakın," dedikten sonra Qi Yan sandığından biri büyük biri küçük iki parşömen çıkardı.
Önce küçük olanı açtı, "Bu seyahatlerim sırasında ilham geldiği bir vakit yazdığım kısa bir söz, yaşlı bayım da bakabilir."
Dükkan sahibi bunu iki eliyle teslim aldığında, siyah kâğıda beyaz mürekkep ile yazılmış satırlardan gelen ışıltıyı gördü: Yeşim beyazından karla çevrili bir köşk, gecenin rengini siliyor. Türlü çiçekler bahar esintisiyle yarışıyor. Ardından hafif kolları ve kısa şapkasıyla yaz geliyor. İnsanlar çakırkeyif şarkılarla bağlanıyor. Güz yağmurları dışarı bir sis gibi çökerken, aynı eski şiir kâğıttan yelpazeyi mürekkebe boyuyor. Yeşimden flütün yeni tınısı ve güzel bir kadının melodik şarkısı ile sarılmış, bahar rüzgârının mekânına varıyorum.
Ç/N: 李彭老 Lǐ péng lǎo《浣溪沙·题草窗词》 Huàn xī shā · tí cǎo chuāng cí — son cümlede bazı değişiklikler var, "takip etmek" ifadesi "burası/ulaşmak" olarak, "doğu rüzgarı" ise "bahar rüzgarı" olarak değiştirilmiş.
İmza — münzevi çoban.
Dükkan sahibi dizeleri iki kez kendi kendine mırıldandı, okudukça daha da etkileniyordu, "Bu... gerçekten mükemmel bir yazı olmuş!"
"Yaşlı bayımın övgüsü hak edilenden fazla."
Dükkan sahibi kafasını kaldırdı. Qi Yan'ın o gün daha farklı kıyafetler giymekte olduğunu fark etti, fakat yine de giysilerine yama üzerine yama yapılmıştı. Öyle bile olsa, bu genç adam sırtını bir fırça misali dimdik tutuyordu ve övgü almasına rağmen sakin yüz ifadesi kibrin izinden yoksundu.
Bu dükkan sahibi üç kez sınavlara girmiş fakat başarısız olmuştu. Başka seçeneği kalmayınca da babasının kitapçı dükkanını devralmıştı. Artık, altmışlarına merdiven dayamıştı. Böylesine temiz bir taslak hazırlamak şöyle dursun, karakterleri de bu denli mükemmel yazamayacağını biliyordu. Önündeki genç adamsa henüz yirmilerinde bile değildi fakat juren unvanı almıştı. Geleceği sınır tanımasa gerekti.
Bu noktaya kadar düşünen dükkan sahibinin Qi Yan'a duyduğu saygı daha da arttı. Qi Yan ise ikisi de açılıp dağılmış iki parşömenden diğerini çıkarırken bu düşüncelerden habersiz görünüyordu.
İkinci parşömen otuz santimetre uzunluğunda ve yaklaşık on beş santim genişliğindeydi, "Ve bu... bu ne?
"'Jiucheng Sarayı'nda tatlı baharların yazıtı'. Bu talebe Jin vilayetinde doğdu ve bu taş yazıt Jin vilayetinin hazinesidir. Chencang ilçesinin altında yatıyor, fakat artık yazarı bilinmiyor. Küçüklüğümde okuma şansı edinmiştim ve yıllardır unutmadım, bu sebepten onu yazıya geçirmeye karar verdim."
Beklendiği üzere, metnin altında keskin bir satır vardı: Jingjia yedinci yıl sırasında münzevi çoban tarafından yazıya geçirilmiştir.
Dükkan sahibi sonunda bir şeylerin eksik olduğunu fark etti, "Efendi juren neden buna imzasını basmıyor?"
"Bu talebe daha acemi biri olduğundan ötürü henüz hazırlamadı."
"Orası kolay, bu dükkanda en iyi kalite zanaatkâr mührüm var. Efendi juren imzasını bırakıp üç gün içerisinde mührü almaya gelebilir."
"O halde teşekkürlerimi sunuyorum."
Dükkan sahibi gülümsedi, ardından direkt konuya girdi, "Bu yaşlı adamın haddini aşan bir ricası olacak."
"Söyleyin lütfen."
"Efendi juren'in yazısına mühür basıldığında, onu hemen ipeğe dikip dükkana asacağım. Kesinlikle iyi bir fiyata satılacaktır. Fakat bu taslak... bende kalabilir mi? Karşılığında on liang gümüş vereceğim!"
On liang gümüş yoksul bir talebe için oldukça büyük bir miktardı, fakat bu kadar parayla asla mükemmel bir kaligrafi çalışması satın alınamazdı. Ne var ki bu 'münzevi çoban' ünlü bir isim değildi. Ne kadar edeceğini kestirmek zordu.
Qi Yan hafifçe gülümsedikten sonra, "Yaşlı amcanın memnuniyetsiz olmamasına sevindim," diye cevaplamakla yetindi.
Dükkan sahibi Qi Yan'a toplamda on üç liang gümüş ve üç yüz bakır ödedi.
Ekstra üç liang bu taslak için olan depozitoydu. Satıldığında elde edilen kâr üç ila yedi parçaya bölünecekti.
Qi Yan kitap dükkanından çıktı. Fakat, sokak girişinde duran tanıdık bir figür gördü, çocukluğundan anılarına kazınmış biri: Wu Da.
Maskeli kişi Qi Yan'ı Çimenli Ovalar'a geri götürmesi için Wu kardeşlere emir verdiğinde, ona Chengli kabilesinin kasvetli haberlerini anlatan kişi oydu.
Wu Da, Qi Yan'ın kendisini gördüğünden emin olduğunda döndü ve gitti. Qi Yan ise hızla Wu Da'nın gözden kaybolduğu sokağa saptı.
Kazara birine çarptı. Çarptığı kişinin nefesi kesildi ve yere düştü. Qi Yan başını eğdi ve bir bakış attı, "Kusura bakmayın," deyip geçiştirdikten sonra ileriye adımını attı.
O sırada, kol yeni tutulmuş ve geriye çekilmişti, durmaktan başka çaresi yoktu.
"Nasıl bu kadar kaba olabilirsin?! Benim, benim er-ge'mi düşürdün ve yardım bile etmiyor musun?!"
Qi Yan başını çevirdi ve kol yeninden tutmakta olan kişinin on üç ila on dört yaşındaki bir genç adam olduğunu gördü. Doğal kırmızı dudakları ve narin hatları vardı. Bir tutamı şakaklarından çıkmış olan saçları bir taç ile tutturulmuştu.
Zeki bakan iri gözleri öfkeyle doluydu. Qi Yan'a dik dik bakarken onun kaçıp gitmesinden korkar gibi kol yenini ölümüne sıkıyordu. Bu genç adam hâlâ ufak tefekti ve henüz çocuksu havasından kurtulamamıştı. Öfkeyle soluyor olmasına rağmen, hiç de korkutucu görünmüyordu.
Qi Yan bir miktar şaşırmıştı. Tekrar baktığında, sokağın çoktan bomboş olduğunu gördü. Wu Da da görünürlerde yoktu. Sessiz bir iç çekmekten kendini alamadı.
Bu kişinin birine çarptıktan sonra öylece uzaklaşmaya çalıştığını, kolundan tutulduktan sonra ise dikkatini başka şeylere yöneltme cüretini gösterdiğini görünce; küçük genç adamın öfkesi bir anda taşmıştı. Qi Yan'ın bacağına sert bir tekme attı.
Qi Yan acıyla yüzünü buruşturdu, genç adam tüm gücünü kullanarak vurmuştu. Wei Krallığı talebeleri adabı ve nezaketleriyle bilinirdi. Ding Fengshan gibi acınası zengin genç efendiler bile onlara 'şiddet uygulamak' için hane hizmetçilerini gönderirdi. Uzun yıllardır Wei Krallığı'nda olmasına karşın daha önce hiç böyle zorba bir genç adam görmemişti.
Qi Yan neye uğradığını şaşırdığı sırada arkasından nazik bir ses duyuldu, "Jing-er, gel de kalkmama yardım et." Bu açık bir şekilde bir kadın sesiydi. Qi Yan bir miktar şüphe barındırarak döndüğünde, bambu yeşili cübbe giymiş bir genç adam daha gördü. Kendi cinsiyet kimliğinden dolayı, yere düşürdüğü 'genç adamın' aslında erkek kılığına girmiş bir kadın olduğunu bir bakışta anladı.
Bu genç adamın bu kadar öfkeli olmasına şaşmamalıydı. Qi Yan özür dileyerek elini uzattı, "Kusura bakmayın, genç efendinin bir yeri incindi mi?"
'Pa', Qi Yan'ın eli vurup uzaklaştırılmıştı. Küçük genç adam Qi Yan'a ters ters bakarak, "O pis elini çek!" dedi.
"Jing-er, kaba davranma."
"Er-ge, kalkmana yardım edeyim." Bu 'Jing-er' denilen genç adam anında tavrını yumuşatmıştı. Uysal bir tavırla onun yerden kalkmasına yardım etti.
Qi Yan ihtiyatla bir bakış attı. Hiç şüphesiz diğer kişinin erkek kılığına girmiş bir kadın olduğunu doğrulamıştı, ardından bakışlarını 'Jing-er' denilen bu küçük genç adama çevirdi. Bu yaştaki çocuklarda cinsiyet açıkça belli olmazdı, az önceki kabadayı tavrından dolayı Qi Yan bu 'Jing-er'in feminen görünen bir erkek olduğunu düşünmüştü.
"Er-ge! Elin kanıyor!" Nangong Jingnu ablasının elini kaldırdı, minik yüzü kalbinin acısıyla buruşmuştu.
Saraylarda büyütülmüştü, bu yüzden daha önce hiç böyle halka açık sokaklara çıkmamıştı. Geçenlerde sonunda malikaneye taşınabilmişti ve Nangong Shunu'nun sıklıkla erkek kılığına girip malikaneden çıktığını gördükçe onun da dışarı çıkma arzusu artmıştı. Nangong Shunu onu da yanına götürmeyi kabul edene kadar uzunca bir süre yalvarmıştı, fakat böyle bir şeyin yaşanabileceğini tahmin edememişti.
Bu genç adamın ablasının elini tutmuş dikkatle üflediğini gördüğünde, Qi Yan'ın bacağındaki keskin acı, onu çok uzak bir anısına götürdü.
Yıllar önce, Xiao-Die ve Bayin ile birlikte Momo Dağı'na mantar toplamaya gitmişti. Kazayla dağdan yuvarlanmış ve dizini sıyırmıştı. Xiao-Die de onun için aynı böyle dizine üflemişti. Qi Yan kalbinde bir sancı hissetti: eğer yaşasaydı, Xiao-Die de bu yaşlarda olacaktı.
Fakat bu acı kısa sürdü. Gözlerindeki derin ve sessiz gölgede tek bir dalgalanma bile görünmedi. Qi Yan Nangong Shunu'nun yanına geldi, ardından elini birleştirerek eğildi, "Bu kişi aceleyle yürürken genç efendiye çarpıp yere düşürdü. Gidip bir doktora göstermeli miyiz?"
Nangong Shunu başını kaldırdığında, içten bakışlar bulunduran kehribar rengi gözlerle karşılaştı.
Bir anlık şaşkınlıktan sonra, Qi Yan'ın sırtındaki sandığı ve yamalı kıyafetlerini gördü. Duyduğu acıya katlanırken o da ellerini birleştirerek eğildi, "Sorun değil, bu küçük yaralanmayla malikaneye dönünce ilgilenebilirim."
"Durum buysa, yollarımız burada ayrılıyor," dedi Qi Yan ve hafifçe eğildi, ardından oradan aceleyle ayrıldı.
Nangong Jingnu sinirle yanaklarını şişirmişti. Qi Yan'ın uzaklaşışını izledi, ardından tepinmeye başladı, "Er... Er-ge! Onu nasıl öylece gönderebildin?"
"Bilerek yapmamış olabilir. Belki acele bir işi vardır."
Kız kardeşinin gözlerinde hâlâ şüphe olduğunu gördüğünde, Nangong Shunu sakince açıkladı, "Aksanına bakılırsa, başkentten biri olmayabilir. Sade kıyafetler giyiyor ve sırtında talebe sandığı taşıyordu, yani uzak bir yerden başkent sınavına girmek için gelmiş olabilir. Başkentte muayene ücretleri hiç de ucuz değil, neden onu ekstradan bir sıkıntıya sokalım?"
Nangong Jingnu hep sarayların derinlerinde yaşamıştı, bu yüzden para kavramı hakkında hiçbir fikri yoktu. Tekrar düşündüğünde, gerçekten de onun kıyafetlerinin daha önce gördüklerine benzemediğini fark etti. Dokunduğunda da çok sert hissettirmişti. Başını yana eğerek bir süre düşündü, "Bu babamın önceden bahsettiği 'insanların yaşadığı zorluklar' şeyi mi?"
Nangong Shunu oldukça şaşırmıştı. Dünyevi ilişkilere yabancı olan şımartılmış kız kardeşinin bu şekilde düşüneceği aklına gelmemişti. Gülümsedi, ardından Nangong Jingnu'nun elini kaldırdı, "Jing-er gerçekten çok zeki."
Nangong Jingnu başını çevirdiğinde Qi Yan'ın çoktan gözden kaybolduğunu gördü. O esnada birden fark etmişti ki başkent çok yakınlarında olmasına rağmen hayat kraliyet sarayındakinden bambaşkaydı. Ciddiyetle, "Er-ge, beni dışarıya daha sık çıkarabilir misin?" diye sordu.
"Elbette."
Qi Yan üç sokak boyu koşturmuş, fakat Wu Da'yı bulamamıştı. Birden yukarıdan bir hışırtı sesi geldi, sonra gözlerinin önünde bir şey bulanıklaştı. Wu Da duvardan aşağı atlamıştı.
Birbirlerine bakarken bir süre ikisi de sessiz kaldı. Wu Da soğukça söze girdi, "Shifu'nunsözlerini aktarıyorum. Bu sınavın ana gözetmeni Baş Katip Xing Jingfu. İki yardımcı gözetmen ise Personel Bakanı Deng Hongyuan ve Vekil Personel Bakanı Shu Liren. Erkenden planını yap."
"Anladım." Qi Yan Wu Da'ya tekrar bakmak istemiyordu, bu yüzden arkasına döndü ve uzaklaşmaya başladı.
Arkasından Wu Da'nın sesi duyuldu, "Esas hedefini unutayım deme."
Qi Yan ufak sokaktan çıkarken dudaklarında ıssız bir kıvrım belirmişti.
Nangong kardeşler el ele malikaneye döndü. Yirmilerinde bir genç adamın kapının önünde dikilmekte olduğunu fark edince Nangong Shunu gerginlik içinde durdu.
"Er-jie? Ne oldu?"
"Lu mülkünün ikinci genç efendisi seni görmeye gelmiş. Arka kapıdan girelim."
Fakat, Lu Zhongxing onları çoktan fark etmişti. Nangong Shunu, Nangong Jingnu'nun elini sıktı, ardından sessizce, "Jingnu, genç efendi Lu'dan bunu bir sır olarak saklamasını isteyebilir misin?" diye sordu.
"Er-jie, için rahat olsun."
Nangong Jingnu onun elini bıraktı. Neşeli adımlarla Lu Zhongxing'e doğru yürüdü, ardından sevimli bir şekilde, "Zhongxing gege," diye seslendi.
Lu Zhongxing sevgi dolu gözlerle ona baktı, "Ekselansları Zhenzhen."
Nangong Shunu etraflarından dolaştı, ardından aceleyle malikaneye girdi. Küçüklüklerinden beri Lu ailesinin genç efendileriyle yakın olsalar da o, Nangong Jingnu kadar ayrıcalıklı değildi. On altı yaşına gelmişti, bu yüzden yabancı yetkililerle görüşmesi yasaktı. Ayrıca, bu kişi sarayın önündeki Baş Muhafızdı. Eğer bu İmparatorun kulağına çalınacak olsa, tek cezalandırılan o olurdu.
"Ekselansları İkinci Prenses neden dışarı çıktı?"
"Zhongxing gege, Jingnu senden bir iyilik isteyebilir mi?"
Lu Zhongxing hiç düşünmeden cevapladı, "Benim yetki dahilimde olduğu müddetçe, elbette."
Nangong Jingnu parlak bir şekilde gülümsedi, zeki bakan gözleri hilâl şeklinde kıvrıldı. Ellerini arkasında kavuşturup göğsünü dikleştirdi, "Er-jie ve benim malikaneden ayrılmamız, Zhongxing gege bunu bir sır olarak tutmalı, tamam mı?"
Lu Zhongxing bir tüyün kalbini gıdıkladığını hissetti. Bu genç kadının büyümesine emekleyip yürümeyi öğrendiği zamanlardan beri tanıklık etmişti. Ağabeyinin çoktan evlenip iki cariye sahibi olmuş olmasına rağmen, kendisi hâlâ bekardı ve hiç evlenmemişti, onun büyümesini bekliyordu. Yıllardır kalbinde sakladığı kişinin basit bir ricasını nasıl geri çevirebilirdi ki?
"Tabii ki, söz veriyorum."
'Plan başarılı' anlamında kurnaz bir bakış Nangong Jingnu'nun gözlerinden geçti. Başını arsızca yana eğdi ve belirgin bir ciddiyetle sordu, "İmparator babama da söylemiyorsun değil mi?"
Lu Zhongxing de kibar bakan gözlerle gülümsemeye başladı, "Söylemeyeceğim."
— — —
PDL yazar notu: Bu kitabın kadın ana karakterlerinden biri Ekselansları Zhenzhen, Nangong Jingnu~ Her ne kadar Shunu'yu da çok sevsem de~ Bu bölümün başlığı için 'hayat yalnızca ilk karşılaşmaları takip ederse' ile 'ben bilmeden gelip geçmişti' arasında kaldım. Sonuç olarak ikincisini seçtim. O zaman bu bölüm önemli yan karakterimiz Nangong Shunu için yapılmış bir karşılama olsun. Shunu ve Jingnu'nun ikisi de Qi Yan'ın katlanır yelpazesine oldukça şaşırmışlardı. Shunu'nun yanlış kişiyi tanıması çok yazık, fakat belki bazı şeylerin kaderi önceden belirleniyordur. Ve sonsuza kadar sürmesi gereken bir an, ben bilmeden gelip geçti. Ama Jingnu'yu da çok çok seviyorum~ O zamanlarda, Shunu gibi aristokrat hanımefendiler çok fazlaydı. Jingnu'muz elmasların dünyasında akan berrak bir nehir gibi~ hehe.
2 notes
·
View notes
Text
EPDK'nın Elektrik Tedarik Tarifesi Değişikliği: Gizli Zam İddiaları
Elektriğe Gizli Zam İddiası: EPDK’nın Yeni Kararları Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) ‘Son Kaynak Tedarik Tarifesi’ limitlerini güncellemesi, önemli tartışmalara yol açtı. Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Babuşcu, bu değişikliklerin elektriğe ‘gizli zam’ yapıldığına işaret etti. Babuşcu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda,…
#elektrik#enerji maliyetleri#EPDK#gizli zam#konut aboneleri#sübvansiyon#tüketim limitleri#tedarik tarifesi
0 notes