#Gidilmemiş Bir Yol
Explore tagged Tumblr posts
dramatik-buluntular · 2 years ago
Text
Tumblr media
biliyorum, ey görünmeyen sahnenin sevgili oyuncuları! biliyorum hoşunuza gitmiyor böyle şeyler söylemem böyle distopik şeyler: bakışlarından çöl dökülenler, yürüyen fikirler, saflığın gerçekliği, körlük sözleşmesi içinizi karartıyor ve henüz gidilmemiş bir yol öneriyor size yol durmadan konuşur gülümsemeyi uzatmak için yol dilsizler ailesinin evinin hemen önünden geçer
27 notes · View notes
aynodndr · 2 months ago
Text
Tumblr media
Daha önce yazılmamış bir cümle.
Hiç söylenmemiş bir söz.
Gidilmemiş yer.
Keşfedilmemiş ülke.
O kadar ki çıkmamış bir ses.
Olmamış bir hece.
Su düşmemiş toprak.
Geçilmemiş yol.
Yaşadığını bilir gibi.
Duyulmamış his.
Uyanmamış bir duygu.
Yaşanmamış bir yıl.
Durdurulmuş bir zaman.
Gözü açılmamış bebek.
Işık görmemiş bir kör.
İnsanlıktan çıkan ilk haber.
İlk doğan çocuk sevincinde.
İlk atılan adım muzafferiyetinde.
Nasıl mı sevdim?
İlk sevdim, ilklere dair.
Hiç paylaşılmamış bir şiir letafetinde.
Kainattan toplanan harfler azizliğinde.
Yüreğimde doğan,
Kulağa ilk okunan ezan gibi.
İsmini ilk koyduğun bir aşk gibi.
Öyle bölük pörçük değil.
Bütün başlangıçlara atfen sevdim.
Tümüyle sevdim.
Şimdi ya gel bu başlangıçları tamamla,
Ya da, yarım kalsın.
Çözme düğümlerini bu başlangıçların.
Ya al tut şu yüreğin ucundan,
Ya da bırak ben uçurayım,
Kanadı kırık kuşları
Sevdalar ülkesine...
...Rüzgar...
0 notes
gundemarsivi · 4 months ago
Text
Tumblr media
Genç Bir Arkadaşa Mektup, İlkay’a
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/genc-bir-arkadasa-mektup-ilkaya/
Kuşlara çekinmeden uçabilecekleri bir gökyüzü ısmarlayayım derken sana yazacağım mektubu biraz geciktirmişim. İhtiyarlığıma veya düşbazlığıma ver ve kusuruma bakma. Mektup dediğim de bir iç dökme işte.
Bildiğinden başka bir şey bilmeyen insanlar arasında şiire karışıp yaşamak bir çıkış belki İlkay. Bir kaçış ya da. Seninle bu çıkışı ya da kaçışı konuşmak istiyorum ne zamandır. Yazma nedenim bu. Daha çok bir iç dökme, bir iç konuşma, tanık olmanı istediğim.
Aslını sorarsan kendimi arar gibi kaybolduğum zamandan beri bunları konuşabileceğim birilerini hep aradım. Baltalardan kaçan bir orman gibi aradım. İnsanı aramaya kendimden başlayalı müzmin bir huya dönüştü bu arayışlarım. İyiden iyiye bir yolcuyum artık. Üstelik yolum suyunkinden uzun. Ama bunun için bana acıma.
Bunca arayışların ve yolculukların arasında ne zaman bir gül ıslık çalsa sokakta oluyorum. Orada sonsuz azınlıklara karışıyorum ve bu ruhuma iyi geliyor İlkay. Kitapların arkasına geçip oradan dünyaya karşı çıkmak ya da dünyadan yana olmak da iyi geliyor ruhuma.
Şimdiye kadar aldığım yaralar önemli, toplamıma bir hayli katkısı var çünkü. Zoru seçip kendime sarılmam bu yüzden olabilir mi? Şiire sığınmam ya da… Düşlerimi yorumlarken bunları düşündüğüm oluyor. Kendimi düş yorumcusu sandığım anlar da eksik değil. Bunlar olurken bir delikten dünyanın bütün acıları kalbime sızıyor. Bir türlü önüne geçemiyorum. O sızılardır benim şiirlerim işte. Sevinçli ve umutlu bir şarkıya dönüştüklerinde mutluluğun tadına dokunuyorum bir yanımla sanki. Ya da bana öyle geliyor.
Bazen kendime saçma sapan sorular sorduğum oluyor: Eriyip su olmayı düşünmeli mi şair? Dünyanın her bir parçasına karışmak için başka yolu var mı? Tepelerde kütle halinde duranlar vicdandan kalelere dönüşebilir mi? Asıl zirvenin aşağılarda olduğunu bir şair kimden öğrenir? Sahi bir şair vicdandan kale olmak zorunda mı aynı zamanda? Verili olanla hesaplaşmak mıdır şairin işi? Ya da şairin ve şiirin işi ne? Elinden tutacak olan bildikleri midir yoksa unuttukları mı bir şairin? Bir dil bilgisi, bir yol bilgisi olmadan; itaatsizliği seçmeden geleceğe sağlam halkalar atmaya kalktığında telaşa ve yanlışa düşmez mi? Her şeyin kirlendiği, kirletildiği, insanları yalan makineleriyle kontrol altına alıp etkisizleştirdikleri bir dönemde şiir yazmasak ne yaparız? Kuşların, böceklerin, çiçeklerin imdadına nasıl koşarız şiir yazmasak? Cesedi kıya vuran bir bebeği yaşatmak için fidan diksek yeşerir mi şiir olmayınca? Zeytinin gözyaşlarını silebilir miyiz binlercesi, on binlercesi kıyıma uğradığında? İda’da Cerattepe’de, Soma’da ve her yerde ağaç kırımlarına karşı nasıl durulur? Bizim cephanemiz şiir midir yoksa?
Bir şey daha: Bir şiir savaşa karşı çıkabilir mi? Bu soruyu bana savaşta bütün yakınlarını kaybeden bir çocuk sordu. Bir kent gibi sustum karşısında ancak. Külden bir kent gibi.
Bugünlerde sözcüklerin huysuzlukları da üstünde! Ne yapabilirim ki? Olmuyor! Bir türlü yazamıyorum. Bari aç karnıma bir iki şiir okuyayım diyorum, fakat yorgun olduğumu hissediyorum. Bazen dilimi dişlerimle koparıp tükürmek istiyorum. Ustanın, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” sözü elimden tutup kaldırmasa işim zor. Ama geçici bir durum. Böyle hallerde şiir üzerine düşünüyorum. Daha fazla kitabın kapağını aralıyorum. Hiç de fena değil ilkay. Ne dersin?
Bu arada daha önce sen bana, “Şiir üzerine ne düşünüyorsun, şiirle şairin bağı nasıl olmalı” şeklinde bir soru mu sormuştun ?” Ya da öyle mi anımsıyorum! Hazır böyle bir mektup yazmışken fikrimi de söyleyeyim buna ilişkin:
Şiire, şiirden önce insan gerek İlkay. Şiirin duyguya, düşlere, duyarlıklara ihtiyacı var. Gülüşlerle sulanmak ister dizeler. Gidilmemiş yerlerin, yaşanmamış aşkların, kurulmamış dünyaların özlemiyle… Şiirin ruhudur çünkü bunlar. Acıyı bal eylemenin başka bir yolu da yok bence.
Şiir yazarak kendimi keşfettim, sakın bunu basite alma. Çok şükür, şiir sayesinde yeryüzünde yalnızca kendimi algılama kolaylığına düşmüyorum. Eğer öyle olmasaymış farkına varmadan nasıl bir hapishaneyle kuşatılmış yaşardım kim bilir! Verili olanla yetinir pek fazla da merak etmezdim üstümüzden olup bitenleri. Açık söyleyeyim başkalarının acılarına kayıtsız kalmadımsa bunu şiire borçluyum. Kendi acılarımla başa çıkamazdım yoksa.
“Nasıl bir şiir yazmalı ki doğrulsun insan / düşe kalka adımlasın yolları kendine doğru, kendine ulaşsın?” Bugünlerde bunları düşünüyorum. Çıldırmış olabilir miyim? Belki de! Bu sabah ülkemizden ve yeryüzünün çeşitli yerlerinden geleceğe iyi duygular taşıyan şiirler okudum. Onların eşliğinde dünyayı kokladım. Gitmekte ve gelmekte olana dokunmaya çalıştım. Ben şiir okuyunca sanki yanmış yıkılmış evlerini bacaları yeniden tütüyor, kesilen ağaçların yerine herkes fidan dikiyor. Gökyüzüne ektiğim çiçekler silahlardan önce davranıp kana bulanmasını önlüyor dünyanın… Aşk kazanıyor, barış kazanıyor. Öyle gözüküyor ki şiirle yürüyecek yolum var daha. Yaş alacak ve yaş aldıkça arınacak yolum. Laf aramızda yaşlandım da aslında.
Taşlardaki sessizliği kana kana dinlemek büyülüyor beni… Bunun için bir orman gibi sussam istiyorum her seferinde. Yolculuğum sırasında kör bir dervişe yol sorduğumu daha önce de söylemiştim sanıyorum. Ölülerin tuttuğu günlükten harita yaptığımı da kendime… Renklerin sesini ezberledim İlkay. Aşkın hiç halinden suç haline geçerken lazım oluyor çünkü. Uçurumlarla sevişmek istiyorum ama kollarım yetişmiyor. Bunun için de bana üzülme. İyi şiirler yazarak telafi edebilirim bu eksikliğimi. Biliyorum ki yaşam şiirle yenilenir. Dünya şiirle kabuk değiştirir.
Mektubumu özellikle dağınık tuttum. Bana yazarsan eleştirilerin arasında bu dağınıklığım da olsun mutlaka.
Bu mektubun yanıtı geldiğinde belki de sözcüklerden bir hançer yapıp saplamış olacağım kendime. Ya da kendimi toprağa karıp yeni sözcükler arayacağım. Daha umutlu, daha sevinçli şiirler yazmak için bir işe yarasın ve Tanrı bana yardım etsin diye İlkay.
Yeniden yazıncaya dek. Yeryüzü selam ile.
0 notes
seslimeram · 9 months ago
Text
Sesli Meram #448 - Yersiz Yurtsuz (26.02.2024)
Tumblr media
"İnsani normun paramparça edildiği, herkesin bir diğerini öteki / hedef / nefrete yem kıldığı bir zeminde bunca canı gönülden savunulanlarla hayat un ufak edilmez de ne olur ki! İktidarı, muhalefeti her hamlesiyle bir başka açmazı bina ediyor. Genişçe bir kesimin dilinde pelesenk olmuş olagelen iktidar bu, muhalefet şu isimler etrafından şekillendirilip yoluna devam edecek argümanının günbegün hakikate dönüştüğü bir zemin üstünde zorbalık mefhumu kendisine yeni yollar çiziyor, bu kesin bilgi. Tümden başkalaşmış bir yer imgesi karşımıza çıkartılırken, asırdır birbirinin tıpkısı tepkimeler, nefret söylemleri ve had bildirimlerinin doğrultusunda bir gıdım dahi olsa yol gidilmemiş olmasının utancı her ne yana düşer sahiden? Düzensiz değil, bir göçerler toplamından mürekkep bir yerin o geçmişi bir kalemde silip atması, yerine ikame ettiği yeni ülkede de biçimsiz bir halde hep tekrar, daimi bir inkarla yeni gelenlerin üstüne çöreklendiği, nefretini saçtığı, ayrıştırıp hedef kıldığı zeminde vatan nedir ki, kuru kuruya toprak parçasından gayrı. Bir tek gün olsun iyi günü var etmeyen bir menzilin istikameti her ne olur ki bu kadar ağır, bu kadar kesif kokuşmuş ırkçılığın vahasında bir çölden gayrı. Sahiden düşünür müsünüz…" sesli meram
podcast image credit: gyumri:::asparez:::flickr
1 note · View note
dutlukdergi · 4 years ago
Text
Şiirin yolu şairin tercihi
Şiirin yolu şairin tercihi
Şiirimizde 80 Kuşağı’ndan bahsedilir. Her dönem gibi bu kuşağın da sınırları/varlığı tartışmaya açıktır. Bu kuşak içinde gösterilen ancak daha öncesi verimleriyle bu sınırı aşıp sonraki kitaplarıyla da kendi çizgisine kavuştuğu gözlemlenen bir şair Tuğrul Tanyol. Saint Joseph ve Kabataş liselerinde okuduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Halen Yeditepe…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
aynurant · 4 years ago
Text
Daha önce yazılmamış bir cümle.
Hiç söylenmemiş bir söz.
Gidilmemiş yer.
Keşfedilmemiş ülke.
O kadar ki çıkmamış bir ses.
Olmamış bir hece.
Su düşmemiş toprak.
Geçilmemiş yol.
Yaşadığını bilir gibi.
Duyulmamış his.
Uyanmamış bir duygu.
Yaşanmamış bir yıl.
Durdurulmuş bir zaman.
Gözü açılmamış bebek.
Işık görmemiş bir kör.
İnsanlıktan çıkan ilk haber.
İlk doğan çocuk sevincinde.
İlk atılan adım muzafferiyetinde.
Nasıl mı sevdim?
İlk sevdim, ilklere dair.
Hiç paylaşılmamış bir şiir letafetinde.
Kainattan toplanan harfler azizliğinde.
Yüreğimde doğan,
Kulağa ilk okunan ezan gibi.
İsmini ilk koyduğun bir aşk gibi.
Öyle bölük pörçük değil.
Bütün başlangıçlara atfen sevdim.
Tümüyle sevdim.
Şimdi ya gel bu başlangıçları tamamla,
Ya da, yarım kalsın.
Çözme düğümlerini bu başlangıçların.
Ya al tut şu yüreğin ucundan,
Ya da bırak ben uçurayım,
Kanadı kırık kuşları
Sevdalar ülkesine...
...Rüzgar...
7 notes · View notes
tragoediae · 5 years ago
Text
before the dawn
“Mutlaka okumalıyım diye aldığın kitaplar, İzlemeden ölmemeliyim diye listesini yaptığın filmler, Görmeden bu dünyadan göçemem dediğin şehirler, Hiç gitmediğin ama bir gün 'gitmeliyim sanırım' dediğin köyün. Biraz korksan da mutlaka atlamalıyım dediğin paraşüt tecrübesi. Dikseymişim kocaman olurdu dediği ama dikmediğin ağaç. Onunla evlenseydim şimdi çocuğumuz okula başlıyor olurdu dediğin aşkın..
Biriktirip okunmamış kitaplar, Listelenip izlenmemiş filmler, Hiç gidilmemiş ama hayalde tavaf edilmiş şehirler, Sen görmesen de anandan babandan dinlediğin köyün. Atlamadın ve nereden satın alacağını bile bilmediğin paraşütün, Dikmediğin ama bir yerlerde büyüyen ağaçlar. Evlenmediğin aşkın ve doğmamış çocuğunuz.Büyümeyen umudunuz, küçülen olgunluğun. Çocuklaşan yaşlılığın. Biriktirdiklerin, ertelediklerin. Benim olsun da kenarda dursun, bir gün lazım olur dediklerin. Çıkmaya korktuğun yollar. Gitmeye üşendiğin yerler. Paranın olmayışını saymıyorum, sayamadığın paranı saymıyorum. Parada seni saymıyor zaten. Ama günler sayılıyor, Yaşın sayılıyor, Hataların sayılıyor, Bir etti bak bu da iki etti.. Üçüncü de çekerim fişini. Nasıl plansız, provasız, düzensizdi hayat. Ne saklanmaya gelir, ne saklamaya. Kendini saklasan seni bulurlar. Onu saklasam senden çalarlar. Bütün projelerin hep proje olarak kalır. Hayalinde bir proje olmaz, projeler zaten hayaldir. Hayata geçirince yol olurlar. Hiç oldurmağın şeylerse hep yaşar. Oldumu ölürler. Hiç olmayan hep varolur aslında. Bir şeyi senden başkasının bilmemesi ölümsüzlüktür. Bunu başkalarının öğrenmesi ise insan kokusu sinmiş tarçın.
Sensizde olsa olacak şeyler, Ama seninle daha güzel olacak şeyler. umumi ve uyumlu şeyler. yanında iyi gideceğin şeyler. Bembeyaz üzeri kaymak tutmuş bir sütlâç'ın üzerine serpilmesende Kimse onu yememezlik yapmaz. Ama senin döküntülerin bazen Bazı şeyler dile geldiğinde Akla ilk gelendir.”
PODCAST: Annemin Plakları 104. Bölüm, Çetin ERKER
youtube
6 notes · View notes
osadecebiri · 5 years ago
Text
Bedenimiz Hasarlı, Ruhen Yaralıyız
Şehrin dökülmüş duvarları, çatlamış yolları, eskimiş kaldırımları, evet böyle şehirler var. En mükemmel denilen şehrin bile kırılmış, dökülmüş, sökülmüş ya da herhangi bir hasara uğramış yeri vardır. Hiçbir şey mükemmel değildir, her şey görüldüğü gibi de değil. Şimdi bakalım insanlara; bedenimiz hasarlı, ruhen yaralıyız.
"Bende geçmişimden ders alan ve geleceğimi ona göre ayarlamaya çalışan birisiyim. Bazı insanlar geçmişinden ders almaz çünkü yarınlarının da aynı olacağını düşünür, her şeye geç kaldığını ve artık bazı şeyleri değiştiremeyeceğine inanır, o insanların içinde sadece umut vardır. Onu yaşamaya sürükleyen ama içi ölmüş şekilde, onu devam ettiren her neyse ona sımsıkını tutunmanın verdiği yorgunluğu dile getirir; yaşıyorum ama aslında yaşıyor muyum?"
Şehrin gidilmemiş yerleri vardır, eminim hangi şehirde yaşıyorsanız yaşayın, bilmediğiniz soğuk, karanlık, görmediğiniz bir yeri vardır. İnsanlar da şehir gibidir; insanların karanlık, soğuk, görmediğiniz bir tarafı vardır. Bir kişide bu tarafı hiçbir zaman görmekte istemeyiz, insanın her zaman bize iyi, sıcak, bize yol gösteren derecede aydınlık olmasını isteriz; ki bizi en çokta yoran budur. Biz her gün değişmekteyiz, her gün insanların nasıl kötü ya da nasıl iyi olduğunu gözlemlemekteyiz, bize yanlış gelen şeyler aslında doğru da olabilir çünkü bir insanı insan yapan şeyler insanca şeylerdir ve en insancıl şey ise hissetmektir. "Onun ne yaşadığını bilmeden, hissetmeden onu anlayamam."
Kapat gözlerini, arkadaşım,
Düşün o güzel günleri,
Sıcak sıcak gülüşlerini,
İzle mutlu halini,
Gör kendini ve düşün,
Neden böyle değilsin, şimdi?
Hayat bu, insanlar böyle,
Anla artık,
Nefes al en derininden,
Şimdi ver,
Yaşıyorsun.
Şehrin kokusu, kişileri, küçük taşları. Her şehir özeldir. Her insan özeldir. Bir günde bütün şehri gezemeyiz, tıpkı bir kişiyi tanıyamadığımız gibi. Hangi duvarlar eski? Hangi yolları çukurlu? Ağaçlık yerler neresi? İnsanlar... Tıpkı baktığımız evler gibi. Çoğu yıpranmış rutubetli, çoğu da eski ama yeni gibi.
"Nefes almak istiyorum. Havayı akciğerlerime iyice çekmek istiyorum. Bu şehrin havasını, kokusunu, tüm oksijenini. Evet. Gezmek istiyorum. Kendimi bulabilirim belki. Kendimi bulduğumda ona ne söyleyeceğim? Derin nefes almasını söyleyeceğim, çünkü yaşamak bu. Nefes alabildiğin sürece yaşıyorsun. Rahatça nefes al."
Bedenimizde izler var en küçük örnek verilecek olursa kolumuzdaki o aşı izi olabilir, ruhumuzda yaralar var, biliyorum uzaklara daldığımız zamanları sayarsak bir saati geçmiştir. Aklımız hayallerimiz ile dolu; küçükken büyüyünce ne olacak sorusuna doğru cevap veremedi çoğu kimse, hayatımız hep eksiklikler ile dolu ve arayıştayız. Bazen tatlıyız ama hep acıyız, çoğu kişinin ağzında kurumuş o tatlı sigara tadı, ekşimsi alkol tadı veya dudaklara kadar inmiş o tuzlu gözyaşı tadı... Her şey göründüğü gibi değil, kimse apaçık ve net göremedi henüz. Boş ver. Nefes al ve ver, bu günler geçer.
"Biliyorum. Devam ediyorum. Bazen yere bakarak yürürken, gökyüzünün renklerini izlerken ve bazen de o kendimi avuttuğum boş umutlara kapılırken buluyorum kendimi. Nefes alıyorum, nefesimi veriyorum, hiçbir şey benim değil, yaşıyorum..."
2 Eylül 2019
36 notes · View notes
askihuda · 5 years ago
Text
İki rüya ve Kudüs yolculuğu…
İnsan istemsiz bir şekilde hiç aklında olmayan bir beldeyi hiç gidilmemiş bir yeri rüyasında görür mü? Görse bile rüyayı bazen önemsemeyiz. ‘’Allah hayırlı kılsın’’ der geçeriz. Bazen merak edersin gördüğün şeyin anlamı ne diye. Araştırırsın, bakarsın, sorarsın yine de ‘’hayırlı olsun’’ der geçersin.
Rüya bu deriz oldu ve bitti. Ama hiç düşünülmezdi bir gün bir rüya ardında gelecek bir rüya daha seni çok farkı kılıp seni bambaşka bir acıya bir sevdaya sürükleyeceğini. Nerden bilebilirsin ki. Allah ol derse her haliyle olur. Kimine hemen oldurtur kimine bekleterek. Biz bekleyip sevenlerden olduk. Rüyanın aslını hemen anlayamadık. Rüya dedim ya öyle  bıraktık. Günler geçer belki aylar bir rüya daha. Aynı acı aynı dert aynı sevda. Ama bu kez çok daha farklı bir hal.
 İlk rüya…
Kudüs zülüm altında, Aksa feryat figan. Neler olduğunu anlamamıştım izlediğim bir haber kanalında. Çok üzülmüştüm çok derin yaralar sarmıştı içimi.  O günün gecesi bu yerinin önemini araştırdım sordum tanıdık ağabeylere, dostlara. Öğrendiğim tek şey vardı Kudüs ağlıyor. Toprağından taşına, annesinden çocuğuna, gencinden ihtiyarına. Hüzünlü bir geceydi uyuya kaldım.  
Bir rüya….
Kudüs’e gitmeye hazırlanıyordum. Tek hatırladığım şeyin Kudüs’e  yolculuk yapacağımdı. Tek akılda kalan buydu.
Her geçen gün bu beldeye daha çok merak sardım  rüya da bile gitmeye hazırlandığım şehir neresi. Daha ayrıntılı olarak sorup soruşturma yaptım. Heyecanım her geçen gün daha katlanıyor.  Kudüs’te acılar, göz yaşları bitmiyor. Her bir olay ümmeti derin etkilerken Müslüman ülke yöneticileri sessiz.
Müslüman bacılarımızın tesettürleri ayaklar altına alınırken Allah’a( c.c) nasıl hesap vereceğiz. Bir Sütçü İmam çıkmalıydı, ya da cesur bir   Hz. Nuseybe…
Bu kahramanlardan  alınacak elbette birçok ders vardır. Onlar evlerinde oturup, cihada gidenlerin kahramanlıkları üzerine edebiyat yapmayı tercih etmediler. Onlar "Zaten gidenler var biz oturalım" demediler. Onlar "Kendi çocuklarımıza en güzel yaşam koşullarını hazırlayalım, tehlikelerden koruyalım," diyerek çocuklarını cihada gitmekten men etmediler. Onlar: Bütün fertleriyle davalarının şiarını yükseltmek için cihadı, şehadeti tercih ettiler. Allah bizlere de böyle mücahid ve mücahideler nasip eylesin. Aksanın göz yaşlarını silenler gerçek Müslümanlar olacak.
  Evet dedim ya iki rüya ile başlamıştı  her şey, ilk rüya bana heycan katan ikici rüyam ise sevincim, mutluluğum olmuştu.  Kısa geçse de rüyam, gerçek hayatta gitmesem de gitmiş gibi oldum.
Neydi o rüya…
Mescidi Aksanın bir kapısından sabah namazı için yürüyordum. İmamın ezan okuması, zeytin ağaçları  ve tabi sarı renkleri kubbesiyle göz kamaştıran Kubbetüs sahra mescidi  içimde huzur dolu bir an yaşatmıştı. Rüyamda namaz kılmasam da bir gün bu anı yaşayacağımı beklemezdim.
Rüyalar kısa sürer ama çok uzun bir etki yaratır ve öyle de oldu bende. Rüyamdan birden uyandım. Uyandığım an sanki ordaymışım gibi heyecanla etrafıma bakımdım ama gördüğüm ilk şey de duvarımda asılı olan Kubbetüs sahranın resmiydi. Resme bakarak tebessümlü  bir ahhh çektim. Yumdum gözümü tekrardan belki rüyanın devamını görürüm diye ama uyku tutmadı. Yapacak bir şey yoktu o kutsal mekana gitmem gerek diyerek tur şirketlerine bakındım kaç gün.
  Ve o kutsal mekana gitmenin ilk heyecanı…..
 Kyk bursundan topladığım biraz parayla gitmenin zamanı geldiğini düşündüm. Ve benim topladığım paranın aynı miktarıyla götüren bir tur firmasıyla karşılaştım. Hemen arayarak ne yapmam gerekenleri anlattılar. Yola koyulup pasaport işlemelerini hallettim. Tüm evraklarla tur acentasına teslim ettim. Anlatılmayacak bir heyecanla daha çok mutlu oluyordum. Çünkü rüyalarıma o kadar güzel ve etkili bir şekilde giren bu mekana gerçek hayatta gitmenin sevinciydi.
  Ve tarih 12.02.2019  Ankara’dan İstanbul’a kafilemizin yanına gitmek için yola çıkmamız gerekliydi. Tabi o günün gecesi benim için sabırsızlık ve uykusuzluğa dönüştü.  Salı sabahı olup havalimanına yola koyuldum. Uçağımı bekleyip 14:45 te istanbul’a  havalandık. İstanbul’a indiğimizde kafilemizle buluşma noktasına gittim. Kafilemizde benim gibi yeni giden de vardı birden fazla giden de vardı. Hep beraber pasaport kontrolünden geçip uçağımıza binmeye gidiyoruz.
Yaşlı bir amca yaşı 94 tek başına bizim kafilede bizimle beraber Kudüs’e  geliyor. Amcaya kimsen yok mu diye sorduk bize ‘’hanımım var o da gelmek istiyordu ama hasta olduğu için gelemedi ama benim gitmemi ��srarla istedi mecburen tek geldim’’ dedi. Ardından muhabbet edip uçaktaki yerimizi aldık.  Ve artık Kudüs’e kutsal mekana gidiyorduk.
21:30 civarıydı havalimanından otelimize gittik. Bir saat yol gittikten sonra otelimize varıp yerleştik.
Sabah namazına gitmek için 3:30 da uyandık. Ve artık o sarı renkli altın kubbeli mescide gidiyoduk. Mescidi aksanın hıtta kapısından girdik. Zeytin ağaçlarının yanlarından geçip avluya ulaştık. Ulaştığımız anda da tam da rüyamda gördüğüm gibi sabah namazı için mescide gidiyordum. Ama bu kez gerçekten de gidiyordum. Kıble mescidine varıp sabah namazını cemaatle kıldık. İlk sabah hayatım boyunca  mutluluğumun kat be kat artığı ilk zamanım olmuştu.  Sevgiyle, muhabbetle, aşkla, heyecanla ve tabi istekle olunmayacak bir iş yoktur…..
4 notes · View notes
ilahisacmalik · 6 years ago
Text
Yani dedim kendi kendime
O bir şizofren
Ve bana çok benziyor
Bende onun gibi
Bende çağırılmadan hiç
Ve gidilmemiş, uzamış yollarında hayatın
Bende
Gidip geldim
Bekledim, gölgemde şehirler kurdum
İçinde elvan elvan yanan ışıklarıyla
Kalbimin sesini dinledim uzun uzun
Dokunmanın ve keşfetmenin büyüsünü
Dehlizlerimde hissettim ki
Bana doğru bi' uzaklığı vardı
Dağ devirsen yol olur, öyledi
Şimdi düşüyorum
Etrafımda bir sürü boşluk
Hangisine düşsem bir başkası kucaklıyor.
3 notes · View notes
mehmetkali · 2 years ago
Text
İGA İstanbul Havalimanı, “Bölgesel Havalimanlarını” Ağırladı https://ift.tt/uXMIikJ
İGA İstanbul Havalimanı, “Bölgesel Havalimanlarını” Ağırladı
Tumblr media
İGA İstanbul Havalimanı, “Bölgesel Havalimanlarını” Ağırladı
İGA İstanbul Havalimanı öncülüğünde “İstanbul Regional Airport Workshop” isimli bir etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlikte, Türkiye’nin bayrak taşıyıcı markası THY’den ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’ndan (TGA) yetkililerin de katılımıyla Avrupa’dan 24 bölgesel havalimanı İstanbul’da ağırlandı.
  “İstanbul Regional Airport Workshop” (İstanbul Bölgesel Havalimanları Etkinliği), İGA İstanbul Havalimanı Havayolu ve Kargo Pazarlama Direktörü Majid Khan’ın açılış konuşması ile başladı. Havalimanlarının Covid-19 pandemisine küçülme ile cevap verdiği ve personel sayısını azalttığı bilgisini veren Majid Khan, İGA İstanbul Havalimanı’nda farklı bir yol izleyerek, geleceğe yatırım yapmaya devam ettiklerinin altını çizdi.
Şu anda 300 destinasyona uçuş imkânı sunan ve 71 havayoluna hizmet veren İGA İstanbul Havalimanı’nın, 2021 yılında 11 yeni havayolu ve 26 yeni rotayı bünyesine çektiği vurgulandı. Havacılığın pandemi sonrası toparlanması ile birlikte, tüm paydaşlar arasında yeni iş birliği düzeyinin artması gerekliliğine dikkat çekilen İstanbul Bölgesel Havalimanları Etkinliği’nde, pazar koşulları nedeniyle gerçekçi olmayan hedeflerden uzak durulması; bölgesel havalimanları için hedef listesinde uzun mesafeli rotalara sahip olmak yerine, küresel aktarma merkezleri ve bölgesel havalimanları arasında iş birliği yapılması konusu masaya yatırıldı.
Tumblr media
Etkinlikte finansal sürdürülebilirliği desteklemek için havacılık sektöründe yeni ortaklık ve iş birliği biçimlerine ihtiyaç olduğu çağrısı yapılırken, rota geliştirmenin her zamankinden daha önemli hâle geldiğine dikkat çekildi.
Türkiye’nin bayrak taşıyıcı markası THY yetkililerin Avrupa’dan 24 bölgesel havalimanı yetkilileri ile bire bir toplantılar gerçekleştirdiği etkinlikte, THY ve ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı TGA tarafından yapılan sunumlarda Türkiye ve İstanbul’un turizm piyasası için önemine değinildi. Etkinlikte, THY’nin önümüzdeki dönemlerde direkt uçuş başlatma potansiyeli olan yeni noktalarla ilgili çalışmaları değerlendireceği de ifade edildi.
THY’nin, Avrupa’da 100’den fazla varış noktası olduğu, ancak Avrupa’daki yeni varış noktalarından uzun mesafeli ağını büyütmek için İGA İstanbul Havalimanı üzerinden transferi artırması gerektiğine vurgusu yapılırken; bu nedenle ilgili tüm karar vericilerin bir araya gelmesinin önemi vurgulandı ve bu durumun da THY’nin gelecekteki ağı için ilgili pazarın analiz edilmesinde oldukça önemli olduğu kaydedildi.
Havayolu sektörünün her zaman bir potansiyeli olduğu, bu nedenle de pazara ve paydaşlara daha yakın olması gerektiği dile getirilen etkinlikte; İstanbul’a ve Avrupa’daki çok fazla gidilmemiş olan destinasyonlara turizmi yönlendirmenin Türkiye adına çok önemli olduğu gerçeğine vurgu yapıldı.
Sonuç olarak, THY ile birlikte İGA’nın Avrupa’da daha yeni rotaların açılmasına yardımcı olacağına dikkat çekilirken, bu durumun THY’nin rakiplerine karşı rekabet avantajını da beraberinde getireceği belirtildi.
İstanbul Bölgesel Havalimanları Etkinliği’nde, ürün ve hizmetlerin özelleştirilmesi söz konusu olduğunda, yakın merkez-havayolu ve merkez-havalimanı iş birliğine olan ihtiyaç tekrarlanırken; bu tür ortaklıkların, yolculara daha fazla seçenek ve esneklik sağlayarak, müşteri memnuniyetini artırılabileceği ifade edildi.
İGA İstanbul Havalimanı, “Bölgesel Havalimanlarını” Ağırladı
Tumblr media
from 0 554 1730000 I [email protected] / Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/9eutiVB via IFTTT
0 notes
senihatirlatiyor · 4 years ago
Text
Çoktan yol almış gibi fakat bir yere gidilmemiş
0 notes
hunbat · 7 years ago
Text
Aşksızlığa karanlığa
Bir de Chopin'e içiyorum
Seni ışıklı yeşil bir tepeyi izler gibi
Seviyorum
Sabahlar
Direk diplerinde birikmiş çöpler
Soğukta üşüyen kediler
Öksürükler
Tiksintiler
Arasında dahi
Sanki güneş açacakmış gibi birazdan
Birazdan deniz de gelecekmiş
Vapurlar geçecekmiş gibi birazdan
Seni deniz kenarları gibi
Seviyorum
Senin bir yüzün yol
Bir elin
Bir ayağın yol
Biliyorum
Bir bekleyenin var
Bir çift göz
Kuş gibi
Çarpa çarpa kalbin
Parmaklarında parmaklar
Omzun omzuna aşina
Bavulunu alıp elinden
Gidecek yanın sıra
Senin bir yüzün
İstasyonlar biliyorum
Sıcaklığın
Onun sıcaklığı
İnancın
Onun inancı
Sana dokundukça
İnsan insan kalır mı
Seni
Gidilmemiş bir istasyon gibi
Seni perşembe günleri
Gibi
Bekliyorum
3 notes · View notes
kisiselbakimurunleri0 · 5 years ago
Text
Dr Piton Nedir? Dr Piton Seti İşe Yarıyor Mu? Etkileri, Kullanımı, Yorumları
Tumblr media
Cinsel hayat hepimizin içinde olduğu veya olacağı ve çoğu zaman kafa karışıklığına neden olan bir alan. Kafa karışıklığına neden olmasının nedeni pek çok cinsel sorunun üzerinin örtülmesi ve çözüme gidilmemiş ve bunun sonucunda mutsuz evlilikler ve birlikteliklerin ortaya çıkması. Bu konu aslında ülkemizde çok çok da konuşulmasa da cinsel isteksizliğin nedenleri ve sonuçları günlük hayatı da olumsuz etkileyen bir konu halini alıyor. Sizlere bu konuda yardımcı olabilecek bir takviyeden bahsedeceğiz Dr Piton Set.
Tumblr media
Dr Piton Faydaları Nedir? Kimler Kullanabilir? Yan Etkisi Var Mıdır?
Dr Piton nedir ? Cinsel sağlık açısından sizlere beslenme ve stres kaynaklı performans düşüklüklerinde yardımcı olan Dr Piton set bitkisel karışımlı bir takviye. Set jel ve kapsülden oluşuyor bir kutu içerisinde 2 adet jel ve 2 adet şişe bulunmakta. Dr Piton jel cinsel performansınızı etkin kılmaya ve daha verimli ve tatmin edici olmasında önemli içeriğe sahip. Cakşır otu ve ginseng içerisindeki iki etken bitki ve çoğu erkekte görülen cinsel isteksizlik erken boşalma gibi problemlerin giderilmesinde etkili bir takviye. Kullanırken dozuna ve içindeki maddelere karşı alerjiniz olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Dr Piton kullananlar etkilerinden memnun olduklarını ifade ediyor bu açıdan denemeye değer ve takviye.
Tumblr media
Dr Piton İçinde Bulunanlar Nelerdir ? Piton Jel İçindekiler : Aqua, Paraffinum Liquidum, Sodium Polyacrilate, Dimethicone, Cyclopentasiloxane, Tridece-6, PEG / PPG -18 / 18, Propylene Glycol, Poloxamer 184, Polysorbate 20, Verbena Officinalis (Vervain) Flower/Leaf Extract, Sodium Hyaluronate, Succinic Acid, Fragaria Vesca (Strawberry) Fruit Extract, Menthol Piton Panax Ginseng Ekstraktı ve Çakşır Otu Kökü Ekstraktı İçeren Soft Kapsül İçindekiler :  Ginseng (Panax Ginseng) , Çakşır Otu Kökü (Ferula Elaeochytris) Dr Piton Kullanım Talimatları Nedir ? Dr Piton Kapsül Kullanımı : Kapsül günde 1 adet kullanılır. Dr Piton Jeli Kullanımı: Jel ise ihtiyaç anında istenilen bölgeye masaj yapılarak kullanılabilmektedir. Ürün kutusu üzerinde detayı, imalat tarihi, izin numarası, imalatçı firma bilgileri, son tüketim tarihi ve içerisindekilerin listesi kutuları üzerinde ayrı ayrı detaylı bir şekilde yer almaktadır. Kullanıma başlamadan önce kutuların üzerilerini detaylı bir şekilde okumanızı öneririz.
Tumblr media
Dr Piton Kullananlar Yorumları Dr Piton kullananlar, yani tüketicilerin kullanıcı yorumları sayesinde ürün hakkında geniş bilgiler edilebilirsiniz. Siz de Dr Piton hakkında dietyemekleri.net sitesindeki bu makaleye yorum yaparak deneyimlerinizi paylaşabilir, diğer müşterilere tavsiyelerde bulunabilirsiniz. Dr Piton içeriği, kullanım kolaylığı ve oldukça fazla rağbet görme hali ile dikkatleri üzerine toplayan özel bir üründür.Dr Piton kullanıcı yorumları incelediğiniz de neredeyse kullanan kişilerin hepsinin üründen memnun kaldığını görebilirsiniz. Dr Piton Yan Etkileri Nelerdir ? Dr Piton Ürününün Bilinen yan etkisi bulunmamaktadır. Dr Piton Ürünü bitkisel üründür, kesinlikle ilaç değildir. Dr Piton Siparişi Nasıl Verilir ? Dr Piton , etkinliği kanıtlanan pek çok ürün gibi, piyasada sahteleri olabilen bir üründür. Bu nedenle Dr Piton siparişi nereden verdiğiniz oldukça önemlidir.Kullanıcıların memnuniyetini her şeyden önce düşünerek yol alırken, cebinize de en uygun seçenekler sunmakta olan siteleri sizler için araştırıyoruz. https://www.askavm.net/dr-piton-seti/ sitesi üzerinden merak ettiğiniz detaylı bilgilere sahip olabilir ve siparişinizi kolay ve hızlı şekilde oluşturabilirsiniz. İhtiyacınız olan miktarda Dr Piton sipariş ederek formdaki bilgilerinizi eksiksiz doldurduğunuzdan emin olunuz. Dr Piton tavsiye ettiğimiz site üzerinden en uygun fiyatlara sahip olabilirsiniz.Dr Piton kapıda nakit ödeme, kapıda kredi kartı ile ödeme, Havale / EFT ile ödeme, Western Union ile ödeme seçenekleriyle siparişinizi tamamlayabilirsiniz.
Tumblr media
Dr Piton Ankara, Dr Piton İstanbul, Dr Piton Bolu, Dr Piton Bursa, Dr Piton Düzce, Dr Piton Tokat, Dr Piton Bilecik gibi bütün il ve ilçelerimizden Türkiye'nin her noktasından sipariş verebilirsiniz. Dr Piton yurt dışı sipariş vermek isterseniz Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika kıtalarından Dünya'nın heryerine sipariş verebilirsiniz. Dr Piton Hollanda (Amsterdam, Rotterdam, Lahey, Deventer, Utrecht, Eindhoven), Dr Piton Fransa (Paris, Marsilya, Lyon, Lille, Bordeaux), Dr Piton İspanya, Dr Piton İsveç, Dr Piton KKTC, Dr Piton Azerbaycan, Dr Piton Endonezya Dr Piton Cezayir, Dr Piton Çad, Dr Piton Angola, Benin, Botsvana, Burkina Faso, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Dr Piton ABD, Dr Piton Kanada, Dr Piton Arjantin gibi ülkelerden yurtdışından sipariş verebilirsiniz. Siparişleriniz belirttiğiniz adresinize kadar aynı gün kargolanacaktır. Bize Bu Kelimelerden Ulaştınız dr piton jel, dr piton kapsül, dr piton ne işe yarar, dr piton zararları, dr piton şikayet, dr piton orjinal, dr piton faydaları Read the full article
0 notes
seslimeram · 8 years ago
Text
Karanlık Hayatı Kuşatırken...
Tumblr media
Mütemadiyen tekrarlanan karanlık döngü içerisinde “hayatın anlamı” yağmalanmaktadır. Hiç bitmeyecek sınırlandırma gayretinin sofrasında hiçbir şeyi kâfi bulamayan onunla yetinmeyen devletli aklı hayata şerhlerini düşmektedir. Her şerh başka eksiltmenin başlangıcıdır. Her çaba kuşatmanın yepyeni, gidilmemiş bir evresidir. Adım atılıp da güncellenmeye çalışılan düzenin bekası için sıradan olanın sesinin ve sözünün hiç kılınmasıdır. Mütemadiyen o güncellikte var edilen tehdit, yıldırı ve kıtal gayretiyle, denetimin sınırsızlığı için çabalara düşülmektedir.
Panoptikon haline dönüşen menzildir yeni ülke. Tehdit, şiddet, nefret dili ve yeniden üretilen ırkçılık ile bu denetim, gözetim örneği ülkenin varlığı kesintisiz kılınmaktadır. Cerahate kol kanat gerilen yerde vahamet eskinin halen işlevsel olmasıdır. Tabelaya ‘yeni’ diye yazılan yer halen dünüyle yol bulan / dünden meramını düzen bir sahadır. Kirli, kanlı, her yanında suç var edilmiş, ol güncellenmiş geçmişi şimdiye taşımak derdine düşülendir. Yıkım, kırım ve kıtalin artık isimleri değişmiştir. Çürütme ekseni tüm o yepyeni biyopolitik tahayyül artık ulu ortadır. Artık ortalarda olan söz sakınılmaksızın karanlık döngüyü var etmek, onu her yere ve zamana yaymak şekillendirilendir. Zalimlik bu anlamda tek başına tahakkümdür.
Yaşamdan alıkoyup, çürütmeyi önceleyen, hak ya da hukukun değil zorbalığın ivedilikle savunulduğu sahadır her güne içkin kılınan. Ağıtlar artık “duyulmayandır”. İnsanı çoktan terk etmiş, ona dair hissiyatı enikonu yitirmiş personalar ülkesi bugün güçlü ve büyük ülkede süreğen bir çabadır. Yıkımın istikameti bu meseli var etmek gailesidir. Büyük ve güçlü diye anılanda sözün üstü de, sesleri imha etme gayretinde olduğu gibi bütünlüklüdür. Büyük ve güçlü ülke diye anılan yerde o var edilen yegâne şey istisnasız çürümedir.
Sözün de sesin de tehditlerle boğulmasına çabalanılan yerde bu bahis artık kâfi gelmediğinde kan devreye sokulur. Uzun uzadıya yaralarıyla yol alan menzilin şimdisi o yaraları yeniden kanatma çabasında olanların sahnesidir işte. Artık bir ülke ya da menzilde değil hayatı yerle yeksan eden bir -mezbaha’da olduğumuz kesintisiz bir halde yaşatılanlarla birlikte kanıtlanandır. Cürüm peşinde koşulan devletli pratiği olarak önemsenen ve savunulandır.
Riya ve yalanla, inkârla ve daima hakir görüşle süreğen ve biteviye yıldırıyla güncellenen sadece bu pratiği var etmektir. Geçmiş diye anılanın karanlığı yinelenirken, hem boyut hem de niteliği günbegün farklı bir yol ve yöntemle çıkagelen bu bahistir. Artık bir ülke bahsini kenara terk etmek onun mezbaha olmasını tescillemek için dilde onca demokrasi lafı dolaşırken kıyıda icra edilenlerle birlikte şekillendirilir. Hayat o bahislerle kazınandır. Anlamı bozulan, tahrif edilen hep yaşama eylemidir. Eşit, adil ve özgür savlarının yol göstericiliğinde sıradanın kendi yolun veya yönünü bulması artık imkânsız kılınmaktadır. Çürük ülke, çürüten bir menzil sahiden sahicidir.
Deneyim sahibi olunan ile bir gelecek tahayyülü diye çıkartılanın yan yana hallerinde meydana gelen şey salt bu teslimiyeti güncellemektir. Büyük ve güçlünün bağında sakladığı yahut da bildirdiği, artık bu ülkenin geçmişini şimdiye taşıma direncindeki o tehlikeli karanlıktır. Bugün yaşadığımız yerin dönüşümü bizatihi o karanlık ile birlikte açık bir süreklilik dâhilinde, sıradanın sözünün de sesinin kısılması üzerinden güncellenmektedir. Kesintisiz bir yıkımın var edildiği yerde geleceğin lafı bile edilmeyecektir.
Bunca dünündeki, dünde olan bitendeki yıkımla hemhal olup, onunla yön belirlemeye hevesli olunan yerde açık çürüme kalıcı bir sonuçtur. Muktedirin on beş senelik iktidar olma halinin altından çıkan foya bildiğiniz kanlı bir geçmişin mirasçılığıdır. Lafta değil icraatta yol alınan, kademe kademe her yere taşınan ve güncellenen bu bahsin mirasçılığıdır. Eski / Yeni yoktur tek ve bilindik ol kötülük menzili vardır. Bugün var edilenlerin ortalama yirmi iki aydır Bakur Kürdistan’ı sınırlarındaki katliamcılık ile kentlerin talan edilmesinden barizleşmektedir.
Batı’ya Türkiye denilen sahaya göz attığımızda, Barış İçin Akademisyenlerden, Avukatlara, Gazetecilerden, Emekçilere ya da bir Cemevi’nin bahçesinde beklerken katledilen Uğur Kurt’tan, vize alamadığı için “kaçak” olarak yurt dışına gitmeye çalışan Barış Yazgı’nın canının çalınmasına kadar sürekliliği hiç ama hiçbir zaman tükenmeyen bir düzenek bina olunmaktadır. Geçmişin geçip gitmeyen o kör karanlığın, katran karası, zalimlikle hemhal suretine sahip çıkmak sürdürülendir işte bu yerde. Bugün ve hala devam olunan direnci, direnişi, hayatın kendiliğinden var edilmesinin yolunu engellemektir artık.
Basitçe söylersek hayata kasıt devletlinin tek meşgalesidir 1915 karanlığından bu yana her gün, her an, her fırsat olarak görülende yeniden, yeniden, yeniden. “Ayvacık'ta 16 kişinin cansız bedeni açık denizden teknelerle kıyıya çıkarılıyor. Yerde yatan cansız bedenlerden birinin yanında bir de keman çantası var. O çanta, 22 yaşındaki kemancı Barış Yazgı’ya aittir.” Ajansların iki üç satırlık haber metinlerinde geçen bir isim olarak göz önüne serilir bir bedenin daha eksiltilmesi.
Aylan Kürdi’den bu yana güncellene gelen ülkeyi dar etmek, onu yaşamla bir bağını bırakmama çabası Barış Yazgı için de son çareyi ‘Belçika’ ve oradaki ağabeyine varmak olarak şekillenir. Buradaki çürütme, eksiltme ve günbegün açık bir yıldırı ile kuşatılan hayatın ortasında tutunmak zorken bir de imkânsızlıklar içerisinde ol yurt dışına gitmek, hayatla yeniden bağ kurabilmek için ivedidir. Barış Yazgı Ayvacık’ta ol mülteci teknesinin batması sonucu hayatını kaybeder. Ümitler, hayaller, yeniden yaşamanın her ne demek olduğunu bildirecek olan çabanın önü bir kez daha alınmıştır.
Hayal gücü, işte bu ülke denilen yerde gencecik bir insanın daha canına mal olmuştur. Hayal etmek suçtur, bir biçimde yaşama tutunmak günahtır. Devletliye rehin olmadıkça teslimiyeti açıkça bildirmeyip sıra neferi olmayınca hayata bir saha bırakılmayınca gözden düşmek, eksilmek, yitmek açıkta, bir normatifin ta kendisine dönüştürülür. Yitirilen candır, göz ardı edilen bu ülkede hayatın ta kendisine değerin hiçbir zaman verilmeyecek olmasıdır. Bu yara bile başlı başına zayi olunanı yerle yeksan edilmiş o yenideki eskiyi göstere gelmeye tek başına yeterlidir.
Poyraz Ali bebek ve anne Zeynep Bakır ile Miraz bebek ve anne Gülistan Diken Akbaba’nın mahpus edilmeleri ile çıkagelen, devletli cürmünün bir başka önemli hamlesini ortaya çıkartmaktadır. Henüz çok küçük olan iki insana bakmakla yükümlü iki annenin de bebeklerinden ayrı konulmalarının ta kendisidir var edilen ülkeyi bildirecek olan. “Denetimli serbestlikten yaralama imkânı olan Zeynep Bakır ve Gülistan Diken Akbaba tahliye edilmiyor. Akbaba’nın avukatı Hatice Korkut, 0-6 yaş grubu çocuğu olan kadınların cezasına 2 yıl kala, 65 yaş üstü kişilerin ise 3 yıl kala denetimli serbestlikten yaralanabildiğini ancak siyasi tutsaklarda yasanın işlemediğini söyledi.”
Gülcan Kılagöz’ün Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nde yer alan haberinde yer alan Avukat Korkut’un demecidir zaten bir memleketten çok nasıl bir mezbahanın var edilmeye iş bu güncellikte devam edildiğini ifşa edecek olan. “Cezası 2 yılın altına düşen ve cezaevi çok kalabalık olduğu için kendi isteği ile ilçe cezaevine sevk edilebildiğini vurgulayan Korkut, “İlçe cezaevine sevk edilenler, ilçe cezaevinde siyasi koğuş olmadığı kimse de onlara ‘sen koğuştan ayrılmak istiyor musun?’ diye sormadığı için idare kendi rutin işlerini yapıyor” dedi. Siyasi tutsak olan kadınların sevk ilçe cezaevlerine sevk taleplerinin reddedildiğini kaydeden Korkut, “Çünkü kadınlar için ilçe cezaevi yok” şeklinde konuşur.”
Var olan kuralların bile hiç ama hiçbir zaman işleme konulmadığı, geçerli görülmediği bir yerde çürüten düzen kendini şu istikametin her gününde bunca açık bir taarruz ekseniyle var etmektedir. Büyük ve güçlü olanı bildiren şey bu zalimliğin fasit dairesinin artık uçsuz bucaksız kılınmasıdır. Nefretin “temsile” dönüştürüldüğü, ırkçılığın ‘sıradan’ addedildiği bir menzilde hakikatin ta kendisidir çürütmek. Artık ne başının ne de sonunun bariz olduğu cürüm ekseninde varlığı tescillenen ülkede hayat iminin yerle bir edilmesidir. Karanlıksa içeriden bir okulda henüz altı buçuk yaşındaki çocuğa yapılan işkenceden temsiliyet kazanır.
Muhabir Yağız Şenkal paylaşımıdır “Selim ile tanıştırayım sizi. 6 buçuk yaşında. Birinci sınıf öğrencisi. Öğretmeni kitabın sivri ucuyla vurdu. Yüzüne 4 dikiş atıldı.” Gençleri vurup, kırıp onları hayattan budayan ve canına kasteden devletli aklının çocuklara en hafifinden vaadi o saldırganlık bahsiyle karşımıza çıkartılır. Geleceğin çalınması şiddetin bir hal / norm ya da tavır olarak sıradanlaştırılması tüm bu meramı da özetlemektedir, yıkılan hayatı imlemektedir. Cüret ettiği kadarıyla vurup, kırıp, eksiltebildiği ve sindirebildiği kadarıyla, hedefe koyup linç ettirebildiği kadarıyla var edilen muktedir elinden çıkan bir hayat değildir mahpusluktur.
Çocuklar Ölmesin seslenişinin “suç” sıfatına eklenmek istendiği, Ayşe Çelik’in itham edildiği yerde o bu değil tastamam hayattır işte lime lime edilen. Bir yıl üç ay ceza verilir. Ayşe Çelik savunmasında “Masumiyetime inanan ve sözlerimi sahiplenen bilim insanı, siyasetçi, aydın, sanatçı, hukukçu dostlara teşekkür ederken hala da güncel bir çığlık olduğunu düşündüğüm o sözlerimi tekrar ediyorum; Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın.” Bu bahis artık suç addedilendir.
Beyazıt Öztürk’ün nedamet getirip, ekranlardan yalvar yakar müesses nizamın çocuğuyum diye kendini kurtarmaya çalıştığı saha, menzilde hayatı savunmak bunca kolay hedef haline dönüştürülendir. Ölümler durmamıştır ki, yitirilen artık sayı değil topluca insanlıktır. Kimse farkına varmadan hayatın köküne kibrit suyu dökülmüştür. Mahpushane artık bir gerçeklik olarak denetim / gözetim ile birlikte var edilendir burada. Gerçekliğin eğilip büküldüğü yerde hayatın mahvı bu sistematik taarruzlarla güncellenendir. Bir gerçeklik değil çürütmenin / yıkımın ve eksilmenin düzayak kılındığı bir oyunda benlik, ide alenen hiç edilmektedir. İleri demokrasi bu bahsin ta kendisidir.
Muğlak ya da mübalağa olmayan bir cürüm eksenini daimi güncellenen bir mesel haline dönüştürmek, illa ki kalıcılaştırmak yolunda yürünendir. Hayatın hiç edilmesi artık mübalağa değil yaşamda karşılığı sabit kılınandır. Cerahat öylesine pek, öylesine çabukça güncellenir ki dün konuşulan mesel ertesi gün unutturulandır. Şimdi ve şu raddede bütün o ileri demokrasi, milli irade birlik ve bütünlük, güçlü ve büyük ülke şablonları hala sıralanırken cerahat yeknesaklaştırılandır.
71 yaşındaki Mehmet Güneş’e “polise taş atmak” iddiası ile 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verilir. “Amed’de 2010 yılında polise taş attığı iddiasıyla gözaltına alınan 71 yaşındaki Mehmet Güneş’e verilen 10 yıl 5 ay hapis cezası Yargıtaydan iki kez döndü. Diyarbakır 6. Ceza Mahkemesinde yeniden yargılanan Güneş’e bu kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Kararı yorumlayan Güneş, “Yaşım 71. Ben kimseye taş atmadım, taşları çocukların ellerinden aldım. Ben suçsuzum. Bana verilen bu cezayı kabul etmiyorum” dedi.”
Dihaber mahreçli olan haber metnindeki bildirimdir zaten o yağmalanmaya çalışılan hayatı gösterecek olan. Açıkça simgelenen yukarıda enikonu anlatmaya çalıştığımızın özeti itham ve yıldırının, devletli eliyle şekillendirilmesidir. Yaşam hakkına kasıt artık uluorta devşirildikçe, kimselerin inanmayacağı  senaryolar hakikat kılındıkça, kalemler “kırıldıkça” hükümler verildikçe birbiri ardına hakikat eylenen bu çürüme döngüsüdür. Muğlak ya da mübalağa değil “Türkiye” şablonu doksan dört yıllık bir devamlılık halinde süreğen kılınan ‘yıkımın’ mihmandarları olanlarındır.
Eksiltmeler üzerinden yola çıkarak ve güncellenen hemen her detayda bir daha ‘vurgunun’ ta kendisi bina edilmektedir. Kalıcı ve handiyse dipsiz karanlık artık sonsuz bir nüvedir. Kalıcı yitimin her güne yayıldığı ülke bir gerçekliktir. Kalıcı ve artık çekincesiz, sorgulanmaksızın taarruzlar ile donatılan menzil yaşadığımızdır. Geleceğin çürütülmesi bir mübalağa değildir, bunca açıkta o meselin var edilmesi için çabalarla sabitlenendir.
Gidilecek, gerisin geriye dönülecek yolların tükenişi bu ileri demokrasinin yeni ülkesinde en büyük paylaştığımızdır. Yaşamın yıkımını geçmişten şimdiye kadar süreğen kılan bu yerde hayatın artık emaresi bile kalmayandır. Eksiltmelerin sofrasında sözün üstünün çizilmesidir ol mesele. 1915’in karanlığına varabilmek için yirmi beş sene bilfiil uğraş didiş yola koyulan us, zihniyet bugünü de o kadar katran karasına lehimlemek için içi, dışı, onu bunu değil herkesi ve her şekilde yaşamdan düşürmektedir. Gayretkeş olunan yegane şey 2023 hedefi değildir ol çürümenin adı hiçbir zaman konulmayacak olan karanlığın yeniden var edilmesidir, bilelim ve utanç duyalım. Utanç duyalım ki şu gidişata ses edebilelim. Yetti Artık.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görsel – Kesit: Hiçbir Karanlık Unutturamaz – Hüseyin KARABEY’in video çalışmasından...
1 note · View note
leherisson · 8 years ago
Text
Fenafillah
Savaşım yayıldı. Kazandım mı? Ne gördüğünü biliyorum. 37 milimetre seni saniyede otuz yedi parçaya bölebilir. Barut seni simsiyah edebilir.Ama yetmeyecek. Bölünerek arttığını gördüğünde gerçekleştiğini de anlayacaksın.Çünkü Bofors 37 mm senin vicdanın yeni adı. Yok'u yaşatmanın en sevdiğim yanı da bu. Ezdiğin her kafadan tekrar doğuyor. Yenileniyor, güçleniyor ve kulağında bir silah sesi. Bom. Kılık değiştirdi.Geldi. Doğdu. Burada 960 kilometrelik bir yığın gibiyiz. Kümülativizmi yeşil, kudretli, iyi, dünyamıza nasıl tanıtacağımız konusunda tartışıyoruz. Dertlerimiz biraz böyle; enkazdan gelen sesler... Duyduklarına emin misin? Pisuardaki aminoasitle karışmış bir sürü döle ne yazık, değil mi.Acıyamıyorlar. Hangi ağıt sığar doğmamışlıklarına. Umurumda değil. Kaç kişi olduklarını çözebilmek için kilometreyi Adem'e dönüştürmelisiniz. Bir Adem gidilmemiş yüz kilometre ediyor .9,6 insan, 19,2 kol, hiç yol yokuşu. Alemin en tenha yerinde bağırmak istediğim bir şey; DOĞAMADINIZ. DOĞURMADI. Aynada ne gördüğünü biliyorum.Kimin gülümsediğini, neye benzediğini biliyorum.Sağır sağır hisler doldurmuşsun, yazık. Küllerinden yeniden doğan olmak nasıl bir şey düşünmeni istiyorum.Güneşin hiç batmadığı zamanın birinde, uzak bir ülkedeki arınmış kişi olmanın rahatlığını anla istiyorum.Aracıdan uzaklaş. UZAK. ''Hüdhüdü neden göremiyorum? Yoksa kayıplardan mı oldu? Onu gerçekten şiddetli azapla cezalandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan ispatlayıcı bir de­lil getirmelidir." Senin o ağzına giren memenin, sütün midendeki hacmi affetmenin yeni adı. Nefsine dolan hakaretlerini beslediğin süt hala ak mı? Sakin ol. Boşluğu ittir.
2 notes · View notes