Tumgik
#Gölge soruları
ahmetcumhur-blog · 2 years
Text
Asya Afrika Yazarlarına...
Kardeşlerim
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
sizin ordakiler gibi tıpkı
benim orda arslanın ağzındadır ekmek
ejderler yatar başında çeşmelerin
ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
sizin ordaki gibi tıpkı
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
şiirler bayraklaşabilir benim orda
kardeşlerim
sizin ordaki gibi
siska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
toprağı sürebilmeli
dizlerine kadar
pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
bütün soruları sorabilmeli
bütün ışıkları derebilmeli
yol başlarında durabilmeli
kilometre taşları gibi şiirlerimiz
kilometre taşları gibi şiirlerimiz
yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
cengelde tamtamlara vurabilmeli
ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
büyük hürriyete şiirlerimiz
Nazım Hikmet Ran
14 notes · View notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kadromuz, Dünya ve Avrupa rövanşına hazır
https://pazaryerigundem.com/haber/181796/cumhurbaskani-erdogan-kadromuz-dunya-ve-avrupa-rovansina-hazir/
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kadromuz, Dünya ve Avrupa rövanşına hazır
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ile Hollanda arasında oynanan 2024 Avrupa Şampiyonası çeyrek final maçını izlediği Almanya ziyaretinin ardından yurda dönerken uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
ANKARA (İGFA) – Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığını, teknik kadroyu, şampiyonanın organizasyonunda emeği geçen herkesi tebrik etti.
Türkiye-Hollanda maçının, UEFA’nın Merih Demiral hakkında alelacele aldığı haksız kararın gölgesinde oynandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan,  şunları kaydetti:
“UEFA’nın Merih’e verdiği 2 maç men cezası, açık söylemek gerekirse şampiyonaya ciddi manada gölge düşürdü. Bunun izahı mümkün değil, tamamen siyasi bir karar. Bu karar vicdanları karartmıştır, ama millîlerimizin moral ve motivasyonunu hamdolsun etkilememiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen A Millî Futbol Takımımız Hollanda gibi bir futbol ekolüne adeta kök söktürdü. Heyecan verici, kıran kırana geçen bir müsabaka izledik. İlk golü çok erken attık, uzun süre maçın kontrolünü elimizde tuttuk. Maçın özellikle son on dakikasında birkaç önemli gol fırsatından da istifade edemedik. Hatta ben bir hakem değilim ama adeta futbol topunu kucaklayıcı bir tavır içerisinde olan Hollandalı futbolcu karşısında, hakem pozisyonun yakınında olmasına rağmen biz penaltı beklerken o penaltıyı da vermedi.”
Millî takımın bütün gayretine rağmen yarı finale yükselen ilk dört takım arasına maalesef giremediklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne diyelim, kısmet buraya kadarmış. Son saniyeye kadar ellerinden gelenin en iyisini yapan, bizlere büyük bir heyecan ve gurur yaşatan millîlerimizi gönülden tebrik ediyorum. Bütün bunların yanında da gerek gurbetçilerimiz gerek ülkemizden bu maçı izlemek için gelen vatandaşlarımız, her şeyiyle buraya gönüllerini koydular ve bu üstün mücadelede onlar da katkılarını verdiler.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avusturya maçından sonra tribünlerdeki gurbetçi vatandaşların kendisini çok duygulandırdığını, o galibiyetin gurbetçilerin hayata bakışını değiştirdiğini dile getirdi. Yaklaşık 80 bin kişilik Berlin Olimpiyat Stadını dolduran gurbetçilerin heyecana heyecan kattıklarını, onlar “Türkiye” dedikçe kendilerinin, gururlanıp, onurlandıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bunu bir de galibiyetle süsleyebilseydik durum çok başka olurdu. Ama en az galip gelmiş kadar stattan başımız dik ayrıldık. Maçın sonunda da soyunma odasında gerek Teknik Direktörümüz Vincenzo Montella, gerek ekibi, gerekse bütün futbolcularımızla, Federasyon Başkanımızla görüşme fırsatımız oldu. Tek tek kendileriyle kucaklaştık. Artık, dünya şampiyonası ve bundan sonraki UEFA şampiyonasına hedef büyüterek yürüyeceğiz dedik. Genç bir millî takıma sahibiz. Herhalde o zaman da yaş ortalaması 26-27’yi bulur. Çok daha yetişmiş, çok daha organize bir millî takımla bu döneme hazırlanırız. Bizim çocuklarla birlikte, aslanlarımızı turnuvaya en iyi şekilde hazırlayan teknik direktörümüz Sayın Montella ve ekibini, millî takımın tüm emekçilerini de kutluyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, millî takımı destekleyen taraftarları unutamayacaklarını, onlara özel bir parantez açmaları gerektiğini belirterek, Berlin caddelerinin Türk bayraklarıyla donatıldığına, coşkulu tezahüratlarla yankılandığına dikkati çekti.
“ARTIK 2026’DA DÜNYA KUPASI, 2028’DE AVRUPA ŞAMPİYONASI VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Merih Demiral hakkındaki karar, tam olarak neyi cezalandırmaya yönelikti? Çifte standart dediğimiz şey tekrar niye karşımıza çıkıyor burada?” sorusu üzerine, Batı’nın bugüne kadar zihniyet itibarıyla Türkiye’ye yaklaşımının hiçbir zaman değişmediğini aktardı.
Batı’nın aynı zihniyetiyle devam ettiğini, Merih Demiral’a verdikleri cezanın adeta ilk andan itibaren kararı verilmiş bir ceza olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kazakistan’dan dönüşte uçak söyleşimizde de ifade etmiştim. Eğer olay bozkurt işaretini cezalandırmaksa Almanlar’da kartal var, kartalı cezalandırıyor musunuz? Yok. Fransızlarda horoz var. ‘Niye horozlanıyorsun’ diyerek kalkıp da Fransızları cezalandırıyor musunuz? Yok. Fakat Türkiye’de o golün ve arka arkaya atılan gollerin heyecanı içerisinde bizim efsanelerimizde yer alan bozkurt işaretini yapan Merih’e verilen bu ceza, Merih’in şahsına değildir. Aslında Türkiye’nin millet olarak yapısına dönük verilmiş olan bir cezadır. Bunun en güzel karşılığı da aslında bu maçtan bizim galip olarak çıkmamız olacaktı. Ben zaten inanıyorum ki bütün futbolcu arkadaşlarımız, kardeşlerimiz de bu aşkla, bu heyecanla sahaya çıktılar. Onlara sahada güzel bir ders vereceklerdi ama ne yazık ki bu son 3-5 dakika içerisinde yakalanan pozisyonlar gole döndürülmüş olsaydı, oradan ağlayarak dönen onlar olacaktı. Maalesef olmadı. Sorunuzda yatan o ruh maalesef bizim de beklentimizdi olmadı. Artık şimdi 2026’da Dünya Kupası, 2028’de Avrupa Şampiyonası var. Şimdi bizim bunlara en güzel şekilde hazırlanarak, Montella’nın da dediği gibi inşallah bunların rövanşını orada alma şansımız var. Böyle de bir ekip inşallah hazırlandı.” diye konuştu.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
aykutiltertr · 4 months
Video
youtube
6 Hafta Değer TEMEL TASARIM II (İkinci Dönem Test Soruları)  Sorularla Öğrenelim Temel Tasarım II 6. DEĞER Soru 1: 1. Aşağıdaki temel tasarım unsurlarından hangisinin siyah ve beyaz arasında bulunan farklı gri değerlerin kullanımı ile doğrudan ilgilisi bulunur? (Çoktan Seçmeli) Çizgi Nokta Renk ✔ Değer Doku Soru 2: Siyah ve beyazın eş ölçüde karışımı ile elde edilen bir değere hangi isim verilmektedir? (Çoktan Seçmeli) Açık gri ✔ Nötr gri Koyu gri Ton Hâkim renk Soru 3: I – Göz II – Işık III – Nesne IV – Prizma Yukarıda bulunan I, II, III ve IV numaralı kavramlardan hangileri görme eyleminin gerçekleşmesi ve rengin algılanması için gereklidir? (Çoktan Seçmeli) I-III II-III I-IV ✔ I-II-III I-II-III-IV Soru 4: Değerin bir görsel tasarımda kullanım amacı aşağıdakilerden hangisi olamaz? (Çoktan Seçmeli) Zıtlık (kontrast) oluşturmak Boyut oluşturmak Derinlik oluşturmak İlgi merkezini öne çıkarmak ✔ Rengin doygunluğunu değiştirmek Soru 5: I- Nötr II- Doygunluk III- Yansıma IV- Hâkim renk V- Değer 1915’te yayınlanmış Munsell Renk Sistemi’ne göre bir rengin nitelikleri yukarıda numaralandırılmış kavramlardan hangileridir? (Çoktan Seçmeli) I – III – V ✔ II – IV – V I-V III – IV- V II – IV   Soru 6: Hangileri katmalı renk karışımında bulunan ana renklerdir? (Çoktan Seçmeli) Beyaz – Siyah - Gri Sarı – Mavi - Kırmızı ✔ Kırmızı – Yeşil – Mavi Macenta - Siyan – Sarı Mor - Yeşil- Pembe Soru 7: Siyah – beyaz bir görsel tasarımda veya bir fotoğrafta kullanılan gri değer derecelerinin az olması, en aydınlık ve en karanlık alanlar arasında göreceli olarak daha büyük farklılıklar bulunması neye yol açabilir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Yüksek zıtlık (kontrast) Parlaklık Netlik Birlik Doku Soru 8: HSB renk uzayı söz konusu olduğunda B harfi aşağıdaki kavramlardan hangisini temsil etmektedir? (Çoktan Seçmeli) Açık renk Gri Değer ✔ Parlaklık Doygunluk Hâkim renk Soru 9: Saf bir hâkim renge aşağıdakilerden hangisi eklenirse rengi karanlık tonlarına (shades) ulaşılır? (Çoktan Seçmeli) ✔ Siyah Gri Mavi Beyaz Macenta Soru 10: HSB renk sisteminde Parlaklık miktarı hangi birim ile ölçülür? (Çoktan Seçmeli) Gram ✔ Yüzde Santimetre Piksel Nokta 6.1. Temel Tasarım Unsuru Olarak Değer Kavramı İçinde yaşadığımız dünya bizi çevreleyen ışık ve gölgeler ile doludur. Güneşli bir günün parlaklığı, aysız bir gecenin karanlığı ile keskin bir zıtlık oluşturur. Bir gün boyunca gökyüzünde seyahat eden güneş sürekli değişim içinde bir ışık ve gölge örüntüsüne yol açar (Malcolm, 1972, s.63). Hatta bulutların rüzgâra eşlik etmeleri ışık ve gölgelerin niteliğini sürekli dönüştürür ve önümüze serilen manzaraları hep farklı biçimlerde, yeni ışık oyunlarıyla yeniden tanımlar. Bir tasarım unsuru olarak değer, işte doğada bulunan nesnelerin yüzeylerinde ışığın ve gölgenin yarattığı aydınlık ve karanlıklarda öncelikle gözlemlenmek üzere gözümüze sunulur. Değer, nokta, çizgi, yön, biçim, form, doku, renk, oran-ölçü ve hareket gibi diğer temel tasarım unsurlarından biridir. Değer, İngilizce alanyazında yer alan Value teriminin karşılığı olarak kullanılmakla birlikte, terimin farklı kaynaklarda özellikle renk unsuru ile olan ilişkisi bağlamında “ton” veya “tonal değer” gibi kavramlarla karşılandığı da görülmektedir (Aslan Odabaşı, 1996; Güngör, 2005; Ertok Atmaca, 2014; Tuncer, 2021). Ayrıca bazı kaynaklarda değer unsuru renk unsurunun bir alt birimi olarak ve sadece renkle ilişkisi içinde açıklanırken, kimi zaman da bu kavrama ışık ve gölge unsurlarını açıklarken başvurulabilmektedir (Holtzschue, Noriega, 1997; Çellek ve Sağocak, 2014). Bununla birlikte bir temel tasarım unsuru olarak değer kavramını tek başına açıklamak istersek, en aydınlık olandan en karanlık olana doğru aşamalı olarak ilerleyen farklı ve ardıl gri tonların karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Bir görsel tasarımda en aydınlık olan bölgenin tam beyaz, en karanlık olan bölgenin tam siyah olduğunu kabul ederek bu ikisi arasında kalan değerleri gri tonlar olarak adlandırabiliriz (Bkz. Görsel 1).
0 notes
tozluveolagan · 3 years
Text
4 Adımda Gece Rutini Nasıl Oluşturulur? (Daha Verimli Olmak İçin)
Tumblr media
Sürekli güne geç başlıyor, kendinizi yorgun hissediyor ve gün içinde yapmanız gerekenleri yetiştiremiyor ya da yapmak için içinizde yeterince motivasyon bulamıyorsanız, bunalmış bir haldeyseniz üzülmeyin. Döngüyü kırmanın bir yolu var. Sabahları güne iyi başlamak, üretken olmak sandığınız gibi zor değil. Bunun için önce iyi bir gece rutini oluşturmalısınız. Nasıl yapabileceğinizi kendimden örneklerle anlatacağım.
Başlamadan önce kısaca rutinlere yaklaşımımdan söz etmek istiyorum. Bu sabah rutini, gece rutini, kişisel bakım rutini fark etmiyor. Bir rutinin etkisini uzun süre hayatımda görmek istiyorsam, kendimde üç bölüme odaklanmam gerek. Bunlar; beden, ruh ve tin. Bu üç yönü de rutinlere dahil ettiğiniz zaman sadece parlayan bir cilt de��il, her yerde güzelliği yakalamış oluyorsunuz.
1. Gevşeme Bölümü: İlk adıma ben gevşeme bölümü diyorum çünkü burada yaşadığımız günün stresinden uzaklaşıp enerjimizi yeni gün için yeniden şarj etmeye çalışacağız. Bunun da yolu rahatlamaktan geçiyor. Eğer sosyal medyayı seviyorsanız, son bir kez açıp bakın ve telefonu kenara bırakın. Bu aşamadan sonra telefonla işimiz olmayacak. İyi bir uyku istiyorsak, uyumadan önceki son dakikaları teknolojik aletlerle geçirmemek gerektiğini biliyoruz. Mavi ışık, uyku döngümüzü kontrol eden hormonları olumsuz etkiliyor. Sosyal medya ise kaygımızın artmasını sağlayabiliyor. O yüzden telefonu uzağa bırakıyoruz. Peki neler yapabiliriz? Sıcak, uzun bir duş alabiliriz. Rahatlamamıza yardımcı olacak müzik türlerini dinleyebiliriz. Enstrümantal olabilir, akustik olabilir, doğa sesleri olabilir, folk müzik olabilir... İkinci öneri olarak, bu çocukluğumdan beri alışkanlık kazandığım bir davranış: Gelecekteki kendimizin işlerini kolaylaştırmak. Yarın giyilecek giysileri hazırlamak, okula gidiyorsak çantamızı hazırlamak, sabah kahve içeceksek malzemeleri tezgahta hazırlamak gibi işleri bu aşamada yapabiliriz. Böylece sabah uyandığımız zaman hem zamandan hem enerjiden tasarruf etmiş olacağız.
2. Güzellik Bölümü: Kadınlar güzellik rutini çok fazla üründen oluşabiliyor, burada dikkat etmemiz gereken durum işleri mümkün olduğunca basit tutmak. Ben biraz gelenekçiyim. Bu yüzden önce temizlikle günün kirinden arınmaya çalışıyorum. Doğal, el yapımı bir kuşburnu toniğini yüzüme püskürtüp ardından gözaltlarımı ve cildimi C vitamini içeren bir kremle nemlendiriyorum ve saçlarımı tarıyorum. İşte sırrım bu kadar. Kendiniz için en iyi ürünleri yine siz bilirsiniz ama mümkün olduğunca doğal ve az malzeme kullanmaya çalışın.
3. Ruh Bölümü: Cildiniz ışıl ışıl parlıyor ve üçüncü bölüme hazırsınız. Ruh üzerine çalışırken yapabileceğiniz çok fazla şey var ama ben yine kendimden örnek vereceğim. Bunun en iyisi olduğunu düşünüyorum çünkü yaşadığımız günü ve gelişimimizi yansıtabileceğimiz çok daha olumlu olabiliyor bizim için. Ben iki çalışma yapıyorum. İlki bir gölge çalışması ( #shadowwork ) ikincisi ise iki aşamalı bir liste. İlkinde kendi kendime okuması bile zor olan, yutkunurken boğazımı düğümleyen soruları sıraladım ve hemen hemen her gün biri hakkında düşünüp onu yanıtlamaya (yazarak) çalışıyorum. İkincisinin ilk bölümünde ise "Bugün iyi olan ne vardı?" diye yazarak altına o gün içinde o gün içinde kendimce iyi giden 3 şey sıralıyorum. Yan tarafına bir çizgi çekip diğer soruyu yazıyorum. "Kendimle gurur duyuyorum, çünkü..." ve bunun altına da kendimle gurur duyduğum ve mümkünse o gün içinde kendim olmanın harikalığını hissettiğim 3 şeyi yazıyorum. Kendi seçimlerimiz ve yarattığımız yoldan gurur duymalıyız. Bu listeye de bu yüzden önem veriyorum. Kendimizle ilgili tüm bu olumlamalar devam ettikçe bilinçaltımızın vızır vızır çalışması için bolca malzeme üretecektir. Zaman içerisinde uykumuzun kalitesi artacak, kendi değerimizi ve öz saygımızı oluşturmamızda hatta sağlamlaştırmamızda faydası olacaktır. Tabii ki bu bana yeterli gelmez, diyebilirsiniz. Böyle durumlar için de uyumadan önce yalnızca 5 dakika hayatınıza güzellik katacak herhangi bir şeyi okumanızı öneririm. Aşk romanı, bilim kurgu, kişisel gelişim kitabı, düşündürücü kısa öyküler, dünyayla ilgili güzel haberler... Ne olursa. Daha fazla da okuyabilirsiniz ama 5 dakika başlamak için iyi bir süre.
4. Kapanma Bölümü: Uyumadan önce yalnızca 30 dakika ayırarak bunları yapabilirsiniz. Bu aşamaya kadar çoktan uykunuz gelmiş olmalı. Eğer gelmediyse ya da uykuya dalmakta sorun yaşıyorsanız yapabileceğiniz en iyi şey meditasyondur. Ben en çok Meditopia uygulamasını kullanıyorum. Ama fark etmez YouTube'da uyku meditasyonları, yönlendirmeli, yönlendirmesiz, İngilizce biliyorsanız Headspace gibi türlü türlü yollarla meditasyon yapabilirsiniz. Meditasyon yapmak, kendinize yapabileceğiniz en iyi yatırımlardan biridir çünkü faydaları saymakla bitmez. (deneyimle sabit)
11 notes · View notes
Text
Tumblr media
KOÇ BURCUNDA DOLUNAY/ÖTEKİDEKİ KARANLIK YÜZÜMÜZ
20 Ekim 17:56 'da Koç Burcunun 27 derecesinde oldukça sarsıcı etkilere sahip bir dolunay yaşayacağız.Bu görünümden Oğlak, Koç,Yengeç ve Terazi burçlarının son dönemlerinde doğanlar ve bu burçlarda önemli yerleşimleri olanlar başlıca etkilenecek olanlarımız.
Dolunay Mars'tan karşıt bir açı aırken, Oğlak burcundaki Pluto, dolunayın dahil olduğu T kare'nin apeksinde duruyor.Tam da Merkür ve Satürn direkt harekete geçmişken aniden vites büyütüyoruz. İşin içinde Pluto olunca özellikle ikili ilişkilerimizde açığa çıkan olaylara tıpkı eline neşteri alan bir cerrah gibi keskin bir şekilde yaklaşmak istiyebiliriz ve ortaya çıkan gölge yönlerimizle yüzleşmek zorunda kalabiliriz. Peki bu enerjiyi nasıl doğru bir biçimde kullanabiliriz? Biz insanlar durup dururken kendi içimizdeki kör noktalarla yüzleşemeyiz ve ikili ilişkilerimiz içerisinde birbirimizi aynalarız. Karşı tarafa yüklediğimiz her türlü kabahat,kusur belli bir süre iki taraf için de bir konuya hizmet etmiştir. Bu konuda ne kadar dürüst olabilir ve kendimize doğru soruları sorabilirsek bu patlayıcı enerjiden o kadar farkındalıklı çıkarız.
-Bu durumun şimdiye kadar bana sağladığı fayda neydi?
-Karşımdakine yaptığım suçlamalar, benim hangi karanlık yönümün ondaki yansıması?
Bu dolunay migren atakları , baş ağrısı ve tansiyon problemleri için risk taşıyor. Böbrek ve bel bölgesinde hassasiyeti olanlar ekstra özen göstermeli.
Hızdan doğacak kaza ve sakarlıklara dikkat etmeliyiz.
-Türkiye 'de meclis gündeminde tartışmalar, bölünmeler ve ayrışmalar gündeme gelebilir.Bunun sonucu ekonomi piyasaları etkilenebilir.
-Suriye ile ilgili askeri operasyonlar, patlamalar gündeme gelebilir.
-Türkiyenin doğu kısmında patlama ve yangın haberleri gündem olabilir.
-Salgın hastalık ve viral enfeksiyonların yayılım hızında ani bir yükseliş görülebilir.
Dünya gündeminde
Avusturalya bölgesi, Tayvan ve Yeni Zelanda patlama , yangın vb. afetler yaşayabilir.
Çin hükümetinin halkına uygulayacağı yeni yaptırım ve baskılar konuşulabilir.
Askeri darbeler ve diplomasinin güç uygulanarak bastırılması gündeme gelebilir.
2 notes · View notes
uzunburakefendi · 3 years
Photo
Tumblr media
. "Sen göz kamaştıran, ancak acımasız bir ışığın oğlusun ve solgun ve kasvetli bir gölge dünyasında, çürümüş et, iç çekişler ve ateşler dünyasında yaşamak zorunda kalacaksın" syf.29 . "Gülümsemek, bir dalga ya da bir yaprak gibi yaşamaktır, yazgıyı kabul ederek. Bir biçime ölmek ve bir biçime yeniden doğmaktır. Kabul etmektir, kabul etmek, kendini ve yazgıyı." syf.50 . "çocukken insan kendini öldürür ama ölümün ne olduğunu bilmez. Sonra gün gelir, birden anlarız, ölümün içine girer ve o andan başlayarak olgun birer insana dönüşmüş oluruz." syf.61 Pavese, varoluşa dair ele aldığı bazı soruları, mitolojik karakterleri kenara çekip onların diyaloglarıyla cevaplamaya çalışıyor. İlginç ve güzel. #cesarepavese #leukoilesöyleşiler #çeviri #kemalatakay #canyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/CUTG--oNwkU/?utm_medium=tumblr
2 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing - 41. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 41: Zevk Köşkünde, Xian Le Soruları
Çocuk ‘Yüzü Olmayan Beyaz’ın kim olduğunu bilmiyor gibiydi, gözlerinde boş bir ifadeyle Xie Lian’a bakıyordu sadece. Xian Lian onun anlamadığını mı yoksa anlayamadığını mı bilmiyordu ama çocuk aniden bağırdı. “AH!” Xie Lian farkında olmadan çocuğun omuzlarına yapışmış ve tüm gücüyle sıkıyordu. Çocuk bağırana kadar da ne yaptığını fark etmemişti. Aceleyle ellerini çekti. “Özür dilerim.”
Hua Cheng kısık bir sesle konuştu. “Yorgunsun. Gidip dinlen.”
Bu sözleri söylediği gibi salonun yan tarafındaki küçük bir kapı açıldı ve iki hünerli kız içeri girerek çocuğu aldılar. Çocuğun gözleri götürülürken bile Xie Lian’ın üzerindeydi. Xie Lian ona hitaben. “Merak etme. Birazdan tekrar yanına geleceğim.” Dedi.
Çocuk çıktıktan sonra Hua Cheng, Xie Lian’a döndü. “Otur ve sakinleş, ve hemen tekrar çocuğun yanına gitme. Eğer ona sormak istediğin sorular varsa, benim onu konuşturmak için yöntemlerim var.”
O ‘yöntemler’ kulağa oldukça korkutucu geliyordu, Xie Lian hemen ona döndü. “Hayır, gerek yok. Eğer cevap veremiyorsa boş ver. Ağırdan alabiliriz.”
Hua Cheng Xie Lian’ın yanına oturdu. “Çocukla ne yapmayı planlıyorsun?”
Xie Lian tükenmiş görünüyordu, bir süre düşündükten sonra soruyu cevaplayabildi. “Sanırım, onu yanımda tutacağım ve benimle götüreceğim.”
Hua Cheng. “Çocuk bir hayalet, insan değil. Neden onu Hayalet Şehirde bırakmıyorsun? Fazladan bir kişiyi daha beslemek benim için hiç problem değil.”
Xie Lian onu izledi ve dürüst bir şekilde cevapladı. “San Lang, sahiden, çok teşekkür ederim. Ama…” iç çekti. “Onu yanımda götürmek istememin tek nedeni onu büyütmek değil.”
Hayalet Şehir kesin olarak Hua Cheng’e aitti; eğer çocuğu korumak isterse, kimse ona dokunamazdı ve hiç aç kalmazdı. Ama bunlardan sonra çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey bir rehberdi, düşüncelerini toplamasına ve konuşmasına, tekrar normale dönmesine yardım edecek birisi. Hayalet Şehir kalabalık bir yerdi, kaotik ve vahşi, rehberlik etmeye hiçte uygun bir yer değildi. Xie Lian’ın aklına kendisinden başka kimsede böylesine bir görevin altına girecek sabır olduğunu sanmıyordu.
Xie Lian yavaşça devam etti. “Onun bulduğun için zaten sana minnettarım. Akıbetiyle de senin uğraşmana izin veremem.”
Hua Cheng hiçte aynı fikirdeymiş gibi görünmüyordu ama daha fazla ısrar etmedi. “Sahiden hiç sorun olmaz. Burada olduğun sürece ne istersen bana söyleyebilirsin; ve ne zaman istersen gelip gidebilirsin.”
Xie Lian aniden Hua Cheng’in belindeki eğri kılıcın bir anda değiştiğini fark etti.
Xie Lian eğri kılıca bakarken merakının aniden uyandığını hissetti. Kılıcın kabzasına işlenmiş gümüş bir göz vardı. Göz birkaç kaba gümüş darbeden oluşuyordu, ancak her ne kadar basit görünse de, sanki canlıymış gibi mistik bir görüntüsü vardı. Daha önce fark edememişti çünkü göz kapalıydı, ama biraz önce göz titreyerek açılmış ve yakut gibi görünen göz küresi ortaya çıkmıştı. Oyuğun içinde bir kez dönmüştü üstelik.
Hua Cheng de bir şey fark etmiş gibi görünüyordu ve kısık bir sesle konuştu. “Gege, kısa bir süreliğine gitmem gerek. Hemen geri dönerim.”
“Bir sorun mu var?” Xie Lian’ın aklına hemen Hayalet Şehirde bulunan Rüzgar Ustası ve Lang Qian Qiu gelmişti, o da doğruldu. “Ben de geliyorum.”
Hua Cheng onu nazikçe iterek tekrar oturttu. “Endişelenme, Ekselansları Tai Hua ile ilgili bir mesele değil. Sadece her ay gelen gereksiz pisliklerden birisi. Gelmene gerek yok.”
Hua Cheng gelmesini istemediğini açıkça belirttiği için Xie Lian daha fazla ısrar edemezdi. Hua Cheng döndü ve salondan çıktı, yürürken ona el sallıyordu. O yaklaştığı zaman perdeler kendiliğinden açılmıştı ve o çıkarken, kendiliğinden kapanmışlardı.
Siyah yeşim şiltenin üzerindeki Xie Lian biraz rahatladı ve sargılı çocuğu düşündü. Yabancılardan ne kadar korktuğunu ve duygusal olarak ne kadar istikrarsız bir halde olduğunu hatırlayınca Xie Lian daha fazla beklemeye dayanamayarak tekrar ayağa kalktı ve gidip çocuğu görmeye karar verdi. Kızların çıktığı küçük kapıdan geçtiğinde kendisini küçük bir bahçede buldu. Bahçe lal rengiydi ve küçük bir patikayla ayrılmıştı, hiç kimse yoktu, Xie Lian hala hangi yöne gitmesi gerektiğine karar verememişti ki aniden siyah bir gölge gördü.
XiaXianYue görevlisiydi bu.
Xie Lian’ın aklına onun bileğindeki lanetli kelepçe geldi, bu konu onu bir süredir meraklandırıyordu. Tam sesleneceği sırada XiaXianYue görevlisi kayboldu. Hareketleri sanki birisinin onu görmesinden çekiniyormuş gibiydi, bu yüzden Xie Lian da ağzını kapattı ve sessizce onu takip etmeye başladı.
Görevlinin kaybolduğu binanın köşesinden döndükten sonra Xie Lian duvara yapıştı ve gizlice etrafını izledi. Genç hızla hareket etmişti ve sürekli etrafını gözlüyordu, son derece dikkatliydi ve fark edilmekten korkuyordu. Ama XiaXianYue görevlisi San Lang’ın astlarından biriydi ve onun bölgesinde bulunuyorlardı, o zaman neden gizlice etrafta dolaşıyordu?
Xie Lian düşündükçe bu görevlinin kötü bir niyeti olduğundan daha da emin oluyordu bu yüzden saklanmaya ve takip etmeye devam etti. Maskeli görevli salonda defalarca başka köşelerden döndü ve Xie Lian elli adım arkasındaydı, nefesini tutmuş ve dikkatlice izliyordu. En sonunda bir köşeden daha döndüler ve uzun bir koridora ulaştılar, koridorun sonunda büyük, güzel bir kapı vardı.
Hala takip etmekte olan Xie Lian içinden, Eğer şimdi arkasını dönecek olursa saklanacak hiçbir yer bulamam, diye geçirdi. Ama tam da bu düşünce aklından geçerken XiaXianYue görevlisi durdu ve başını çevirdi.
O durduğu anda Xie Lian hemen harekete geçmiş ve aceleyle kolunu uzatmıştı. RuoYe uçtu ve yukarıdaki ahşap kirişe sarılarak Xie Lian’ı yukarı çekti ve kirişte asılı kaldılar.
Görevli arkasında kimsenin olmadığına karar vermişti ve yukarıya bakmamıştı bu yüzden tekrar önüne döndü ve yoluna devam etti. Xie Lian ise bu kadar çabuk yere inmeye cesaret edemiyordu bu yüzden tavanda asılı kalmaya devam ederek sessizce kiriş üzerinde ilerlemeye başladı. Bir kertenkele gibi göründüğünün farkındaydı. Neyse ki görevli çok fazla ilerlememiş ve o büyük kapının önünde durmuştu. Xie Lian da durarak gözlemlemeye başladı.
Kapının önünde bir kadın heykeli vardı, baştan çıkarıcı ve güzeldi, ancak elbette Xie Lian’ın kuş bakışı açısından sadece yuvarlak bir kafa ve heykelin elindeki sığ, oval yıpranmış bir tabak görünüyordu. Maskeli genç olduğu yerden kımıldamadı ve kapıyı açmak için hareketlenmedi. Onun yerine, kadın heykeline döndü ve elini kaldırdı, yıpranmış tabağa bir şey attı. Tıkırtı sesleri oldukça netti ve Xie Lian içinden, Zar mı, diye geçirdi.
Daha kısa bir süre önce pek çok kez duyduğu ve uzunca bir süre unutamayacağı bir sesti bu. Bir zarın, kabın dibine düşerken çıkarttığı ses. Genç adam elini geri çektiğinde Xie Lian en sonunda görebildi, sahiden de yıpranmış tabakta iki adet zar vardı, her ikisinin üzerinde de altı tane kızıl nokta vardı.
Maskeli genç zarları tekrar aldı ve sakladı, ancak ondan sonra kapıyı açtı. Kapı kilitli bile değildi. Kapıdan geçip, arkasından kapattıktan sonra da Xie Lian kilitlenmeye benzer bir ses de duymamıştı. Xie Lian bir an bekledikten sonra bir kağıt parçası gibi yavaşça yere indi ve kapıyı incelerken kollarını bağladı.
Mantıken bina çok büyük görünmediği için XiaXianYue görevlisi içeride her ne yapıyorsa dışarıdan sesi duyulmalıydı. Ancak genç adam kapıyı arkasından kapattıktan sonra bir daha hiç ses duyulmamıştı. Xie Lian bir süre kafa yordu ve eliyle kapıyı itti.
Tahmin ettiği gibi kapı açıldığında içeride küçük bir masa ve iki sandalye dışında hiçbir şey ve hiç kimse yoktu. Normal ve konforlu bir yatak odasına benziyordu. Görünüşe göre odanın içinde gizli bir geçit bulunma olasılığı da yoktu.
Xie Lian kapıyı kapattı ve tekrar kadın heykeline döndü, bakışları heykelin elindeki yıpranmış tabağa kaydı. Geçidi açan şeyin yıpranmış tabak ve zarlar olduğuna hiç şüphe yoktu.
Demek bina yine de kilitli, diye düşündü, Sadece bir anahtar veya şifre gerektiren fiziksel bir kilit değil, büyülü bir kilidi var. Kapının arkasındaki gerçek odaya ulaşabilmek için iki altı atmak gerek.
Ama Xie Lian’ın oracıkta altı altı atabilmesi bu dünyada asla görülemeyecek bir manzaraydı. Sadece kapıya baktı ve iç çekti. Gözleri kapının üzerinde bir süre volta attı, ama en sonunda vazgeçerek geri döndü. Bir süre yürüdükten sonra ansızın durdu. Yolun karşı tarafından belinde ince ve gümüşten bir eğri kılıç bulunan, uzun, kırmızılara bürünmüş bir siluet yaklaşıyordu. Hua Cheng’den başkası olamazdı.
Kollarını göğsünde kavuşturmuş ona doğru geliyordu. “Gege, seni arıyordum.”
Yanından ayrıldığı zamanki gibi görünüyordu, sadece belindeki eğri kılıç kınından sıyrılmış ve kınla birlikte ona çarparak her adımında tıkırdıyor ve kibirli bir resim çiziyordu. Eğri kılıcın kabzasındaki gümüş göz kapanmıştı. Xie Lian kendisini toparladı. “Çocuğu görmek istemiştim ama evin çok büyük olduğu için kayboldum.”
Xie Lian aslında Hua Cheng’e olanları anlatmayı planlamıştı, ama sözcükler dudaklarına geldiği anda fikrini değiştirmişti.
Xie Lian, Hayalet Şehre gelmesinin esas nedeninin kayıp bir cennet mensubunu bulmak olduğunu unutmamıştı. Hiçbir şüpheli durumu görmezden gelemezdi bu yüzden de kimseyi harekete geçirmeden önce kendisi kapıdan geçmek istiyordu. Eğer Hua Cheng’in meseleyle bir ilgisi yoksa Xie Lian onu astının tuhaf davranışları konusunda bilgilendirecekti, ama Hua Cheng de olaya dahilse…
Xie Lian düşüncelere dalmıştı ancak Hua Cheng farkında değilmiş gibiydi ve Xie Lian’ı tekrar ana salona doğru yönlendirirken konuşmaya başladı. “Eğer çocuğu görmek istiyorsan, onu getirmesi için birilerini gönderirim. Senin tek yapman gereken Zevk Salonunda beklemek.”
Xie Lian Hua Cheng’in ses tonunu duyduğunda muhtemelen bir şeyler gizlediği için, istemsizce daha yumuşak başlı bir tavır aldı. “İşin bu kadar çabuk mu bitti?”
Hua Cheng alayla güldü, dudakları küçümsemeyle kıvrılmıştı. “Bitti. Sadece kendilerini utandıran işe yaramaz çöplerden bir grup dahaydı işte.”
Onun ‘işe yaramaz çöp’ derken ki ses tonu tanıdık geldiği için Xie Lian tahminde bulundu. “Yeşil Cin Qi Rong muydu?”
Hua Cheng gülümsedi. “Evet. Benim bölgemde gözü olan bir sürü kişi olduğunu söylemiştim. Qi Rong yıllardır Hayalet Şehrin kendisinin olması deli gibi istiyor, ama elinden tek gelen şey de istemek ve kıskançlıkla yanmak. Bu yüzden arada sırada kendisi kadar işe yaramaz astlarını sorun çıkartmak için buraya gönderir. Bahsetmeye dahi değmez. Aslında, sana göstermek istediğim bir yer var Gege, ama bana bu zevki bahşeder misin bilmiyorum?”
Xie Lian neşeyle cevapladı. “Elbette.”
Uzun koridorlardan geçerek Hua Cheng, Xie Lian’ı bir diğer geniş salona götürdü.
Bu salonun kapıları çelikten yapılmış gibiyi, üzerine müthiş ve korkutucu görünen vahşi yaratıklar oyulmuştu. Hua Cheng yaklaştığı anda yaratıklar ikiye ayrıldı ve kapıları açtılar. Daha salona adım atmadan Xie Lian’a ölümcül bir his dalgası çarptı ve oldukça gerildi, ellerindeki damarlar belirginleşirken karşısındaki her neyse karşılaşmaya hazırdı.
Ancak salonun içinde ne olduğunu görünce gözlerini kırpıştırdı. Tüm savunması anında erimişti ve bacakları kendiliğinden hareket ederek onu salona sürükledi.
Salonun içerisindeki dört duvar, her tür silahla doluydu. Eğri ve düz kılıçlar, mızraklar, kalkanlar, kırbaçlar, baltalar… Bir silah salonundaydı!
Herkes, özellikle de erkekler, bunun gibi her türden silah barındıran bir cephaneyle karşılaşınca cennete gibi hisseder ve kanları heyecanla kaynardı. Xie Lian da bir istisna değildi; gözleri irileşirken yüzü aydınlanmıştı. En son böyle bir heyecan yaşadığında Jun Wu’nun silah salonundaydı.
Her ne kadar yüzü terbiyeli kalsa da, kalbi göğsünde dövünüyordu ve konuşurken kekelemeye başladı. “Do… Dokunabilir miyim?”
Hua Cheng gülümsedi. “Nasıl istersen.”
Xie Lian’ın elleri anında duvardaki hazinelerin üzerinde gezdi, sarhoş olmuş gibi her birini okşuyordu. “Bunlar… Her biri birer şaheser! Bu kılıç muhteşem, savaş meydanındaki hali görülmeye değer! Bu da! Bekle, bu meç…”
Hua Cheng kapının yanındaki duvara yaslanmış, Xie Lian’ın yüzünün heyecan ve saplantıyla kızarmasını izliyordu. “Gege, ne düşünüyorsun?”
Xie Lian her bir parçayı o kadar büyük bir dikkatle inceliyordu ki başını çevirmeye gönülsüzdü. “Ne mi düşünüyorum?”
Hua Cheng sordu. “Beğendin mi?”
“Evet!”
“Sahiden beğendin mi?” Hua Cheng tekrar sordu.
“Çok beğendim!”
Hua Cheng kıs kıs gülüyor gibiydi ama Xie Lian fark etmedi. Işıldayan, neredeyse bir buçuk metre uzunluğundaki yeşil kılıcı kınından çekerken kalbi deli gibi atmakla meşguldü.
Hua Cheng tekrar konuştu. “İçlerinden senin için yeterince iyi olan bir tanesi var mı?”
Xie Lian’ın tüm yüzü aydınlanmış, ışıldıyordu, büyülenmekten kendini alamıyordu. “Harika! Harika! Hepsi çok iyi!”
“Gege, normalde elinin altında kullanışlı silahlar bulunmadığı için, eğer burada uygun bir şeyler bulursan bir tanesini seçmeni istemiştim.” Hua Cheng devam etti. “Ama madem Gege hepsini beğendi, o zaman hepsini sana veriyorum.”
“Yok, yok, gerek yok.” Xie Lian aceleyle ekledi. “Silahlar benim elimde bir işe yaramaz zaten.”
Hua Cheng. “Sahi mi? Ama Gege belli ki kılıçları çok seviyorsun?”
“Seviyor olmamla, sahip olmam farklı şeyler. Yıllardır kılıç kullanmadım. Bakması beni mutlu ediyor sadece. Ayrıca, versen bile bunca silahı koyacak yerim yok.”
Hua Cheng cevapladı. “Çok basit bir çözümü var. Bütün silah salonunu sana veririm ben de.”
Xie Lian sözlerini şaka olarak aldı ve sırıttı. “Bu kadar büyük bir odayı alıp götürmeme imkan yok.”
Hua Cheng. “Götürmene gerek yok. Mülkiyeti seninle paylaşırım. Boş vaktin oldukça gelirsin.”
“Hayır, gerek yok. Bir silah salonu sürekli bakım ister. Bu silahların acı çekmesine dayanamam.”
Xie Lian kılıcı dikkatli bir şekilde tekrar yerine koydu ve özlem dolu bir sesle konuştu. “Bir zamanlar benim de böyle bir silah salonum vardı, ama yanıp gitti. Buradaki tüm silahlar herkesin sahip olmak isteyeceği değerli araçlar, kıymetlerini iyi bil San Lang.”
Hua Cheng. “Bu da kolay. Boş vaktim olduğunda Gege’nin silahlarla ilgilenmesine yardım ederim.”
Xie Lian güldü. “Eee, ama Majesteleri İblis Kralından gelip benim ayak işlerimi yapmasını isteyecek yüzüm yok benim.”
Xie Lian aniden görev için ayrılmadan önce Jun Wu’nun yaptığı uyarıyı hatırladı: ‘Şeytani kılıç E-Ming kara talihin lanetli bıçağıdır. Böylesine karanlık bir silah sadece son derece acımasız kurbanlarla ve kanlı bir iradeyle dövülebilir. Dokunma, ve sana değmesine izin verme, ne sonuçlar doğurabileceğini kimse bilemez.”
Xie Lian bir süre düşündü ama en sonunda yine de sormaya karar verdi. “Ama, tüm bu silahların içerisinde senin eğri kılıcın E-Ming’e denk bir tane bile var mı San Lang?”
Hua Cheng sol kaşını kaldırdı. “Aa? Gege sen de mi benim kılıcımı duydun?”
Xie Lian cevapladı. “Sadece birkaç söylenti.”
Hua Cheng kıs kıs güldü. “Eminim hoş şeyler değildir. Sana eğri kılıcımın kötü, kanlı bir ritüelle dövüldüğünü söyleyen oldu mu? İnsan hayatlarını kurban ettiğimi?”
Her zamanki gibi keskin zekalıydı. Xie Lian cevapladı. “Çok kötü şeyler değil. Herkes kendince bir söylenti oluşturmuş, ama herkes inanacak diye bir şey yok. Efsanevi eğri kılıç E-Ming’i görme şerefine nail olabilir miyim merak ediyordum?”
Hua Cheng. “Zaten çoktan gördün Gege.”
Xie Lian’a birkaç adım daha yaklaştı ve kısık bir sesle ekledi. “Gege, bu E-Ming.”
Belindeki eğri kılıcın üzerindeki göz Xie Lian’a doğru hızla döndü. Belki Xie Lian’a öyle geliyordu ama o gümüş göz sanki kısılarak hilal şeklini almıştı.
Çevirmen: Nynaeve
150 notes · View notes
fizikbilimi · 6 years
Text
Yeni yazımız Fizikbilimi.Gen.TR de yayınlanmıştır.
Yeni yazımıza https://www.fizikbilimi.gen.tr/golge-ve-aydinlanma-test-1/ linkine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Gölge ve Aydınlanma Test-1
Kategori: 10. Sınıf Fizik Testleri
Toplam Soru / Süre: 10 soru/15 dakika
Test Hakkında:  10. Sınıf Fizik Optik ,Gölge ve Aydınlanma konusuna  göre hazırlanan test soruları ve cevapları bulunmaktadır, cevapları görmek için testi bitirmeniz gerekmektedir.
Gölge ve Aydınlanma Test-1
0 notes
sondakikabu · 2 years
Text
Milli Eğitim Bakanı Özer'den kariyer sınavı açıklaması: Lütfen kimse gölge etmesin
Milli Eğitim Bakanı Özer’den kariyer sınavı açıklaması: Lütfen kimse gölge etmesin
Milli Eğitim Bakanı Özer, öğretmenlik kariyer sınavlarına ilişkin, “Bu konuyu siyasi görünürlüğü artırmayla ilgili bir ranta dönüştürürsek kaybeden ülke olur, çocuklarınız olur.” dedi. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Bengü Türk TV canlı yayınında, eğitim gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. Öğretmen meslek kanunu ve kariyer sınavlarına ilişkin soru üzerine Bakan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
doriangray1789 · 3 years
Text
osho
neyi seversen, o olursun.” der osho ve ekler “sevgi simyadır. asla yanlış şeyi sevme çünkü seni dönüştürecektir... Eğer dünya aklı başında, normal bir dünya olacaksa, o zaman iki tip insanın tedavi edilmesi gerekir: deliler ve politikacılar. İkisi de hastadır. Biri uzun yoldan gelmiştir, öteki kestirmeden. Ve delinin politikacıdan daha az tehlikeli olduğunu da hatırla, çünkü deli sadece ilan eder, asla kanıtlamaya uğraşmaz; politikacı kanıtlamaya çalışır - ve kanıtın bedeli çok ağırdır. Yaşamımız boyu " Ben neden varım, insanlar neden ölür, ölünce ne olacak? " gibi bir çok soru sorarız kendimize. Aslında bazılarımız bu soruları pek ciddiye almaz gelişi güzel yaşar gideriz... Cahillikten olsa gerek. .. Insan ne kadar çok bilirse o kadar huzursuz olur ama işte cahil gibi yaşamaktan iyidir böylesi. Bu güzel dünyayı büyük bir hapishaneye çevirdik.Birkaç güç delisi insan, tüm insanlığı bir sürüye indirgemiş durumda. Başarı düşüncesi seni gölge gibi takip eder. Nereye gidersen git hep kâr, başarı, kazanç, hüner düşüncesiyle gidersin. Eğer birisi buraya bu fikirle gelmişse, burayı ilk fırsatta terk etmesi ve benden olabildiğince uzağa kaçması gerekir, çünkü ben senin birisi olmana yardım edemem.Ben senin düşmanın değilim. Sadece birisi olmana yardım edemem. Seni ancak dipsiz uçuruma itebilirim. Asla hiçbir yere varamayacaksın, sadece dağılıp yok olacaksın. Düşecek, düşecek ve düşecek ve yok olacaksın; sen yok olduğun anda bütün varoluş vecde gelir. Bütün varoluş bu olayı kutlar.” Tercihsiz farkındalık mokşa’dır. Ölümün senden alabileceği herşeyden vazgeçmektir.Fakat tek yaşamda mokşa’ya nasıl ulaşabilirsin? Tek yaşam yetmez.Bir saray edinebilirsin,bir krallık kurabilirsin,çok zengin ve güçlü olabilirsin bir hitler yada bir ford olabilirsin. Bu dünyada birşey olabilirsin ama mokşa okadar büyük bir arzudurki tek hayat yetmez daha çok zaman,çok sayıda yaşam gerekecek.Eğer tek bir yaşam varsa sadece maddi şeylere ulaşılabilir.Ozaman ruhsal dönüşüm mümkün değildir. Doğuda bu yüzden bu kadar tembel bir hayat sürüyorlar.Telaş yok,çünkü zaman kıtlığı yok.Tekrar tekrar doğacaksın niye telaş edesin ? Sonsuz zamanım var. Boş kayık egosuz boş zihindir hiç kimse olmak ve Osho, Chuang Tzu'yu az bulunur bir olgunluk olarak anlatır; çünkü hiç kimse olmak dünyadaki en zor,en imkânsız, en sıradışı şeydir.Bu,insan zihni,insan egosu ve yaşamın derin sırlarına açılan bir kapı olarak büyüleyici bir kitaptır Boş Kayık Hiçlikle Karşılaşmalar / Çarpışmalar kitabından bir bölüm Gençken tekneler beni büyülerdi. Küçük bir kayığım vardı ve yalnız başıma göle açılırdım. Saatlerce orada kalırdım. Bir seferinde güzel bir gecede kapalı gözlerle, kayığımda meditasyon yapıyordum. Akıntı aşağı boş bir kayık geldi ve benimkine çarptı Gözlerim kapalıydı, bu yüzden şöyle düşündüm: ‘Biri kayığıyla geldi ve kayığıma çarptı.’
Tumblr media
İçimde öfke yükseldi. Gözlerimi açtım ve öfke içinde adama bir şey söyleyecekken kayığın boş olduğunu fark ettim. O zaman hareket edecek yön kalmadı. Öfkemi kime ifade edecektim? Kayık boştu. Yalnızca akıntı aşağı yüzüyordu ve gelip benim kayığıma çarpmıştı. Bu yüzden yapacak hiçbir şey yoktu. Öfkemi boş bir kayığa yansıtamazdım. Gözlerimi kapattım. Öfke oradaydı ama çıkış yolu bulamadığımdan gözlerimi kapattım ve öfkeye doğru geri geri yüzdüm. Ve o boş kayık benim fark edişim oldu. O sessiz gece, içimde bir noktaya geldim. O boş kayık benim ustamdı. Ve artık biri gelip bana hakaret ettiğinde gülüyorum ve diyorum ki: ‘Bu kayık da boş…’ Gözlerimi kapatıyorum ve içeriye gidiyorum. Mutluluk ancak bütünde gerçekleşebilir asla parçada değildir. Mutluluk dışarıdan gelen birşey değildir,senin bütün varlığın hareket ettiğinde gelen duygusudur, bütününün hareketi mutluluktur. Senin başına gelen bir şey değildir, senden doğar, varlığının uyumudur.-
Bütün hayat sahte oldu, tepeden tırnağa ve onun içinde nasıl var olduğun tam bir mucize - sahte bir yüzle konuşmak, sahte mutluluk, sahte mutsuzluk. Ve sonra hakikati bulmayı umuyorsun! Sahte yüzlerle hakikat asla bulunamaz. İnsanın kendi gerçek yüzünü fark etmesi ve bütün sahte maskeleri bırakması gerekir.. Nerede bulabilirim Kelimeleri unutmuş bir insanı ? O insanla Konuşmak isterim.... Ramateertha, “Gözlerimi kapadığım zaman, yıldızların içimde dolaştığını görüyorum, Güneş içimde doğuyor, Ay içimde yükseliyor. Okyanusları ve gökleri görüyorum. Ben uçsuz bucaksızım, ben bütün evrenim” derdi. İlk kez Batı’ya gittiğinde ve bunları söylemeye başladığında insanlar onun delirdiğini düşündüler. Birisi ona, “Dünyayı kim yarattı?” diye sormuş. “Ben, dünya benim içimde” demiş. Bu Ben ego değildir, birey değildir; bu Ben evrendir, varoluştur. Deliye benziyor. Bu iddia biraz fazla geliyor. Fakat gözlerindeki bakış: Ego yok. Hiçbir şey iddia etmiyor, sadece bir gerçeği dile getiriyor.
0 notes
lolonolo-com · 4 years
Text
Türk Edebiyatı-4 2017 Soruları ( 414)
Türk Edebiyatı-4 2017 Soruları ( 414)
Türk Edebiyatı-4 2017 Soruları ( 414) Türk Edebiyatı-4 2017 Soruları ( 414) Türk Edebiyatı-4 2017 Soruları ( 414) 1. Hayalî denen bir kişi tarafından oynatılır. Gölge oyunu olarak da bilinir. Tuzsuz Deli Bekir, Bebe Ruhi, Çelebi gibi tipler bulunur. Yukarıda özellikleri verilen geleneksel Türk halk tiyatrosu türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Karagöz B) Meddah C) Orta oyunu D) Köy seyirlik…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aykutiltertr · 4 months
Video
youtube
3 Hafta Yön ve Çeşitlilik TEMEL TASARIM II (İkinci Dönem Test Soruları)  Sorularla Öğrenelim Temel Tasarım II 3. YÖN VE ÇEŞİTLİLİK Soru 1: Aşağıdaki ifadelerden hangisi yön için söylenebilir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Bir sanat eserinde ya da tasarımda kompozisyonu, bütünü oluşturan öğelerden biridir. Denge unsurunu oluşturmak için gereksiz bir faktördür. Bir sanat eserinde ya da tasarımda yön farklılıkları yapmak kompozisyonda durgunluğu sağlar. Bir şeklin ya da tasarım elemanının yönü, ona bakan izleyiciye, elemanın bulunduğu yüzeyin konumuna değişmez. Çizgilerden oluşan bir zemin - şekil grubunda oluşturulacak yön farkı tasarımı monotonlaştırır. Soru 2: 1911-1912 yıllarında resimlerinde ve mekan düzenlemelerinde analitik ve sentetik kübizmin etkileri görülen, masalsı anlatılarında renk, doku, biçim ve oransal çeşitliliklere yer veren sanatçı aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Picasso Braque ✔ Chagall Renoir Kandinsky Soru 3: Sanatta sadece bir sınırlama öğesi olmayan, doku, leke ve yön etkisi yaratmak için de kullanılan eleman aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Işık ✔ Çizgi Gölge Biçim Renk Soru 4: Çeşitlilikte amaç ……………………………. Yukarıdaki ifade nasıl tamamlanırsa yanlış olur? (Çoktan Seçmeli) sanat eserini monotonluktan kurtarmaktır. farklı bakış açısı yaratmaktır. görsel zenginlik oluşturmaktır. izleyicide ilgi uyandırmaktır. ✔ tekdüze bir görünüm sağlamaktır. Soru 5: Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? (Çoktan Seçmeli) Yön, izleyiciyi tasarımdaki bir öğeden diğerine yönlendirir. Yön öğesinin kullanımında tasarımın yüzeysel ya da hacimsel olması bir fark yaratmaz. Görsel ilgi ve enerji yaratan çeşitlilik ilkesi bütünlük ilkesi ile birlikte düşünülmelidir. ✔ Çeşitlilik, görsel öğelerin tek düze, aynı boyut, şekil, doku, boşlukla kullanılmasıdır. Yatay ve dikey yönler arasında birçok ara yön de yer alır. Soru 6: Yön değişiklikleri ile algı farklılıkların oluştuğu ilk olarak ne zaman ve kim tarafından bulunmuştur? (Çoktan Seçmeli) 1988 Muller Lyer 1988 Albrecht Dürer 1898 M.C. Escher ✔ 1889 Muller Lyer 1889 M.C. Escher Soru 7: Yukarıdaki görsel için aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? (Çoktan Seçmeli) Yön farkı görsel yanılsamaya bağlı derinlik etkisi yaratır. Koram ilkesi uygulanmıştır. Yön farkıyla hareket etkisi sağlanmıştır. ✔ Çizgiler ileride bir noktada kesişir. Yatay olarak yerleştirilen çizgiler paralellik içerir. Soru 8: Bir şeklin ya da tasarım elemanının yönü………………………….…. göre değişir. Yukarıdaki boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelemez? (Çoktan Seçmeli) elemanın bulunduğu yüzeyin konumuna diğer elemanlarla ilişkisine ✔ önde ya da arkada olmasına ona bakan izleyiciye diğer elemanlarla olan ilişkisine Soru 9: Seurat’ın yukarıdaki resminde hangi yön/yönler ağırlıklıdır? (Çoktan Seçmeli) ✔ Dikey ve diyagonal Yalnızca dikey Yalnızca diyagonal Yatay ve diyagonal Yatay, dikey ve diyagonal Soru 10: Sanatta yön aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilemez? (Çoktan Seçmeli) Elemanların birbirine göre konumlandığı taraf. ✔ Biçimlerin sıralı dizilimi. Eseri oluşturan imge ve şekillerin dönük olduğu yan. Hareketi oluşturan unsur. Gözün takip ettiği çizgisel hareket. 3.1. Yön Tanımı Yön bir sanat eserinde ya da tasarımda kompozisyonu, bütünü oluşturan öğelerden biridir. Çizgiler, lekeler, şekiller, renkler, biçimler kompozisyonda yön oluşturan, hareketi sağlayan elemanlardır. Bir resim düzleminde düzlemi sağlayan malzemenin yatay ve dikey kenarları bütündeki elemanların yönlerine bağlı olarak uyum ya da kontrast oluşturur. Görsel tasarım sürecinde yön, tasarım öğelerinin bütünsel ve ayrı ayrı oluşturduğu yatay, dikey ve diyagonal algısal etkilerdir (İnternet 1). Aynı yönde bir araya gelen sanat/tasarım elemanları monotonluk hissi uyandıracağından, yönleri birbiriyle dengeli ve verilmek istenen mesaja uygun şekilde düzenlemek önemlidir. Paul Klee yön ve hareketi birbirlerine bağlı ve birbirlerini etkileyen iki ayrı gerçeklik olarak tanımlar. 1937 tarihli “Sel Sularında Gemiler” isimli çalışmasında, yalnızca mavi renkle, yatay çizgiler arasına yerleştirdiği birkaç fırça darbesinden oluşan hareketli kıvrımlarla, hem suların hem de gemilerin hareketini vurgulamıştır.
0 notes
bilalante · 4 years
Text
Zihin Nasıl Çalışır
Tumblr media
Gölge Konuşuyor:
Zihnin Evrimsel ve Nörobilimsel İncelenmesi kitabın alt başlığı. Yedi yüz sayfalık bir kapsamlı çalışma olmasına rağmen kitabın yazarı incelemenin zihinle ilgili her şeyi açıklama gibi iddiası olmadığını söylüyor. Beden olsaydı neyse, ama zihni o derece bilemeyiz. İncelemenin özelliği zaten konuyla ilgili sorulabilecek tüm soruları bulma isteği. Bu yapılırken birçok kişi ve eser…
View On WordPress
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
Ömer Çelik: Erken seçim diye bir şey yok, seçimler bitti
Tumblr media
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. Konuşmasına merhum Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı rahmetle anarak başlayan Çelik, bir millete karşı işlenebilecek en alçakça suçun darbe olduğunu ifade etti.  Türkiye'nin bu acı tecrübeyi defalarca yaşadığını ve 60 ihtilalinin ise bütün darbelerin anası olarak bilindiğini aktaran Çelik, Türkiye'nin en son 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine büyük bir iradeyle karşı koyduğunu dile getirdi.  Çelik, darbelerin milli çıkarlar için yapıldığının iddia edildiğini, ancak her darbenin aslında milli iradeyi gasbedilerek bunu milli irade düşmanlarına teslim etmenin kompozisyonundan başka bir şey olmadığını vurguladı.  "Darbe bir millete karşı işlenmiş en büyük suçtur" FETÖ darbe girişiminin de bir işgal girişimi olarak aynı amaca hizmet etmek istediğini işaret eden Çelik, 60 ihtilalinin yıllarca bayram olarak kutlandığını anımsattı.  Çelik, "Halen bakıyorsunuz merhum başvekilimizin ve bakanlarımızın şehit edilmeleriyle ilgili süreci anlatan pek çok kitapta, pek çok değerlendirmede hala birtakım mazeretler üretilmeye çalışıldığını, bu sonuca ister istemez ulaşıldığını, mecburen gidildiğini ifade eden bir çok analiz, bir çok kitap halen yürürlükte dolaşıyor, yeni yazılanların bazılarında da var. Sebebi ne olursa olsun, süreç nasıl işlerse işlesin ve sonucu ne olursa olsun darbe bir millete karşı işlenmiş en büyük suçtur." diye konuştu. Önceki darbelerde çekilen acının telafi edilmesi için milletin demokrasiyi geliştirip büyüttüğünü ve büyük demokratik bilinç ortaya koyduğunu kaydeden Çelik, son büyük darbe girişiminin de bu bilinçle püskürtüldüğünü bildirdi.  "Hak edilmiş bir demokrasiye sahibiz" Çelik, "Çok büyük bedeller ödedik, o yüzden bedeli ödenmiş ve hak edilmiş bir demokrasiye sahibiz. Bunun kıymetini çok iyi biliyoruz. Her türlü demokratik tartışma olur siyasetin bir sürü tartışması söz konusu olabilir ama demokrasimizi terör örgütü unsurlarından, demokrasinin imkanlarını kullanarak demokrasiyi zehirlemek isteyenlerden, her türlü tehditten korumak gibi bir vazifemiz vardır. Demokrasiyi korumanın en iyi yolu demokrasiyi geliştirmek, hukuk devletini geliştirmek ve bir takım fiziki saldırılara da gereken zamanda gerekli güçle cevap vermektir." değerlendirmesinde bulundu.  Diyarbakır'daki eylem Diyarbakır'daki annelerin başlattıkları eylemin, bir vicdan eylemi olduğunu belirten Çelik, "Bu vicdan eylemini buradan bir kez daha selamlıyoruz, annelerin ellerinden öpüyoruz." dedi. Annelerin çocuklarına duyduğu hasreti ve onlar için çektikleri sıkıntıyı tüm dünyanın gördüğünü söyleyen Çelik, annelerin çocuklarını çeşitli siyasi argümanlar ve retoriklerle birtakım emperyalist projelere peşkeş çekmek isteyen organizasyona karşı büyük bir vicdani haykırış içerisinde olduklarını dile getirdi.  Konu siyasi yollarla, analizlerle ortaya koyulsa da annelerin haykırışının yerini tutamayacağına işaret eden Çelik, "Annelerimizin bu haykırışının toplumun geniş kesimlerinde makes bulması da son derece önemlidir. Türkiye'deki en ufak gelişmeyle ilgili olarak geniş geniş yer veren bazı yabancı basın yayın organlarının bu annelerin ortaya koyduğu duyarlılığa ve duruşa bu kadar sessiz kalması dikkat çekici bir meseledir." diye konuştu. Bu tablo karşısında vicdanı bir duruş göstermesi gerekenlerin, hükümeti, devleti suçlamak gibi bir gayret içine girmelerinin son derece yanıltıcı ve eyleme gölge düşürücü olduğunu vurgulayan Çelik, Türkiye'nin çok uzun zamandır terörle mücadele ettiğini ve büyük bedeller ödediğini ifade etti.  Terör örgütünün çeşitli zamanlarda bölgenin çocuklarına dönük ortaya koyduğu zulüm, kaçırma ve baskı altına almaların bilinen gerçekler olduğuna işaret eden Çelik, devletin bütün gücüyle mücadele ettiğini, bunun çok uzun zamana yayıldığını, AK Parti hükümetleri döneminde de son derece güçlü şekilde verilen bir mücadele bulunduğunu söyledi.  Çelik, "Bu annelerin ortaya koyduğu yaklaşım aslında bütün dünya üzerinde de teröre karşı yükselen en güçlü sestir. Onlar sadece kendi çocukları için değil Türkiye'nin bütün çocukları için onurlu bir gelecek isteyerek, onurlu, haysiyetli bir hayat isteyerek bunu ortaya koyuyorlar." dedi.  Annelerden birinin "Kendi çocukları için en iyi okulları, en iyi hayatları isteyenlerin bizim çocuklarımız için dağı adres göstermeleri" şeklinde bir yaklaşımla kendi çocuğuna sahip çıkmaya çalıştığını anlatan Çelik, "Doğrudur, kendi çocukları için en iyi okulları en iyi hayatları isteyenlerin böyle bir tablo karşısında 'tabi ki bu savaş olacak, tabi ki bu çatışma olacak' gibisinden maalesef acımasız ve ahlak dışı bir davranış sergilemeleri de herkesin gözü önünde çıplaklaşmıştır. Bu mücadele saygın, ahlaki bir mücadeledir." şeklinde konuştu.  Yargı reformu Yargı reformu paketinin akıbetine ilişkin de bilgi veren Çelik, yeni dönemin başlamasından sonra bu dönemin bir reform dönemi olarak altının çizileceğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediğini hatırlattı. Bu reform döneminin askerlik kanunu ile başladığını, yargı reformu stratejisi çalışmasının AK Parti'nin kesintisiz reform anlayışının devamı olarak gündeme geleceğini dile getiren Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yargı Reformu Strateji Belgesini açıkladığını anımsattı.  Çelik, "Bunların hepsi milletimizin ihtiyaçları için, sokaktaki vatandaşımızın yargı ile ilişkisinde adaletin yükselmesi için ve yargı vatandaş ilişkisindeki verimliliğin, adalet kat sayısının artması için ortaya konulan yaklaşımlardır. Tabi ki demokrasi, insan hakları ve adalet taleplerini dikkate alan, bunların merkezinde şekillenen bir reform süreci olacaktır. Bununla birlikte Avrupa Birliği kriterlerini de göz önüne alan, bu konudaki taahhütlerimizi de yerine getiren bir içeriğe ve kapsama sahiptir." dedi.  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vize serbestisine ilişkin Avrupa Birliği ile yürütülen çalışmaların hızlandırılmasıyla ilgili talimat verdiğini belirten Çelik, "Nitekim bu Yargı Reformu Stratejisi de aynı çerçevede Avrupa Birliği ile yürüyen ilişkilerimizin daha güçlü bir boyuta kavuşması için pek çok maddeyi içermektedir." diye konuştu.  Öncelikli olanın vatandaşın ihtiyacının karşılanması olduğunu vurgulayan Çelik, Yargı Reformu Strateji Belgesinin açıklanmasının ardından Adalet Bakanlığının mevzuat düzenlemesiyle sonuçlanabilecek konuları gündemine aldığını hatırlatarak, şunları kaydetti: "Gerek hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda, gerekse adalet sisteminin daha iyi işletilmesi konusunda atılacak adımları uygulamadan kaynaklanan sıkıntıları kaldırarak ya da mevzuata dayanan problemlerin gecikmeksizin halledilmesini temin ederek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede ifade özgürlüğü, savunma hakkı, adalete erişim, adalet sisteminin genel işleyişiyle ilgili son derece şeffaf ve kapsayıcı bir yaklaşım ortaya koyuluyor. Bu şeffaf ve kapsayıcı yaklaşım ifade özgürlüğünü, savunma hakkını, adalete erişimi ve adalet sisteminin işleyişinde kalitenin artmasını son derece güçlendirecektir." Uygulamadaki alternatif çözüm yollarının da burada gündeme geleceğini belirten Çelik, "Caydırıcılık, yeni infaz yöntemleri gibi konular ele alınacaktır. Grup Başkanımız Naci Bey açıkladı Yargı Reformu Stratejisiyle ilgili ilk çalışmamızı bu ay içerisinde tamamlamış olacağız, büyük bir ihtimalle ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirecektir. Milletimiz için hayırlar doğurmasını temenni ediyoruz." ifadesini kullandı. Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesi Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin hala dünya gündemine olduğunu belirten Çelik, şunları söyledi: "Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde gerçekleşen zirve, 14 Şubat'ta Soçi'de gerçekleştirilen zirvede alınan kararların takibi, sahada ortaya çıkan gerçekliğin değerlendirilmesi bakımından yeni aşamadır. Arkasından da hepimizin bildiği gibi çok önemli bir ortak bildiri yayımlandı. Türkiye, öteden beri Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, kuzeydoğusundaki güvenliği tehdit eden oluşumların bertaraf edilmesi ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde bir siyasi çözüm bulunması için elinden gelen çabayı ortaya koyuyor." "Rejim, Soçi Muhtırasını defalarca ihlal etti" Özellikle Suriye'de iç savaşın çıkmasının ardından "terörle mücadele kisvesi" adı altında birtakım yeni oluşumların ortaya çıktığını ifade eden Ömer Çelik, "Bunlardan bir tanesi DEAŞ terörüyle mücadele adı altında YPG/PYD terör örgütünün orada oluşturmaya çalıştığı fiili durumdur. Bu ayrılıkçı gündemlere karşı durma konusunda da üç liderin de belli bir vurguyla bu ayrılıkçı gündemlere karşı çıkması son derece önemli olmuştur." diye konuştu. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'ndeki sorunların malum olduğunu vurgulan Çelik, şöyle devam etti: "Burada bu kararlar alındıktan sonra, ilk olarak bununla ilgili geniş kapsamlı kararlar Soçi'de alınmıştı. Fakat rejim, Soçi Muhtırası'nı defalarca ihlal etti, bunun sonucunda binlerce kişi öldü, bir sürü göç oldu. 600 bin üzerinde kişi yerinden edildi, 300 bine yakın sınırlarımıza yaklaştı. İdlib'deki durumun yeniden kontrol altına alınmasıyla ilgili olarak da Türkiye gerek Rusya ile gerekse diğer taraflarla çalışmalarını sürdürüyor. Burada esas mesele insancıl, hukuk çerçevesinde oradaki insanlar için kötü durumların ortaya çıkmaması, daha fazla insanın ölmemesi, daha fazla insanın yerinden olmamasıyla ilgili somut önlemlerin alınmasıdır. Yine zirve kapsamında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra Cephesi, El-Kaide veya benzeri organizasyonlarla bağlantılı tüm gruplara karşı ortak bir tutumun altının çizilmesi de son derece önemlidir." "İnsanlara, 'kendi ülkenize dönün' demek kolay" Suriye ihtilafına askeri bir çözüm getirilemeyeceği konusunu teyit edildiğini bildiren Çelik, şunları kaydetti: "İhtilafın yalnızca Suriyelilerin ön gördüğü, ortak iradeleriyle ortaya çıkan bir tablo çerçevesinde çözüleceği teyit edilmiştir. BMGK'nin 2254 Sayılı kararı çerçevesinde bununla uyumlu bir siyasi sürece ulaşılması gerektiği ifade edilmiştir. En önemlilerinden bir tanesi Cumhurbaşkanımızın sık sık altını çizdiği mültecilerin kendi topraklarına dönebilmesi. Bunların geri dönme mekanizmalarının desteklenmesi. İnsanlara, 'kendi ülkenize dönün' demek kolay, ya da bir takım Avrupa'daki ülkelerin yaptığı gibi sınırlara asker koyarak, tel örgü koyarak ölümden kaçan bu insanları Akdeniz'de ölüme terk etmek gibi ahlak dışı bir takım uygulamaların içerisinde olmak hiçbir zaman Türkiye'nin yaklaşmayacağı, rıza göstermeyeceği durumlardır." Önemli olanın çözüm üretebilmek olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, "Çözümün yolu da şudur, daha bu olaylar başladığında Cumhurbaşkanımız, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bir bölge kurulmasını ve ölümden kaçan bu insanların orada hayatlarının korunması gerektiğini ifade etmiştir. Maalesef bunun dikkate alınmaması neticesinde bu kadar göç söz konusu oldu." dedi. Suriye'de olaylarla birlikte başlayan göçün, sadece Türkiye'yi ilgilendirdiği dönemde dünyada hiç kimsenin bu konuyla ilgilenmediğine dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama Türkiye'yi aşan, Avrupa'yı etkileyen hatta Avrupa'nın siyasi haritasını etkileyecek kadar sonuçlar doğurmaya başlayınca sesler yükselmeye başladı. Bazı ülkeler göç ile ilgili çözüm yolları üretirken diğerleri bu insanları Akdeniz'de ölüme terk ettiler. Ama önemli olan duvarlar örmek değil köprüler kurmaktır. Aksi takdirde hiç kimsenin göç gerçeğinden kaçamayacağı, buna karşı sert önlemler alındığı zaman o ülkelerde aşırı sağ radikal grupların, göçmen düşmanı grupların, siyasette bunu istismar etmesi ya da siyasette sürekli gündemde tutarak o ülkelerin demokratik yapısını zedeleyecek şekilde siyasi haritaları şekillendirecek bir takım işlere imza attığı görüldü. Pek çok ülkede aşırı sağcı ırkçı partiler ikinci parti durumuna geldi ya da parlamentolara tekrar girmelere başladılar. Burada popülist propagandanın rüzgarına kapılmadan çözümün en iyi adresi güvenli bölgenin kurulması vasıtasıyla gerek Avrupa'nın gerek İslam dünyasının elini taşın altına koymasıyla Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği konutların yapılmasıyla bu insanların kendi topraklarına dönmesidir. Hem bu ülkelerin üzerindeki göç baskısını kaldıracaktır hem Akdeniz'deki ölümleri ortadan kaldıracaktır hem de rejimin bu insanlara birtakım katliam gerçekleştirmesinin önüne bir set olacaktır. Dolayısıyla mülteci sorunu açısından da bunun doğru sonuçları olacaktır." "Astana Süreci'nin başarısı ortadadır" Türkiye'de "Suriye konferansı düzenleyelim" diyenlerin olduğunu anlatan Çelik, şunları kaydetti: "Aslında en büyük Suriye konferansı budur. Cenevre Süreci'ne alternatif olarak çıkmadı ama Astana Süreci'nin başarısı ortadadır. Suriye'ye en yakın, Suriye konusuyla ilgili tarafları masada bir araya getirmektedir. Her aşamada belli sorunlar liderlerin inisiyatifiyle ele alınarak ilerlemektedir. Tabi liderlerin bu görüşmelerinin öncesinde pek çok teknik görüşme yapılmaktadır. Bütün bunların soyut neticesi, orada daha az insanın ölmesi, daha az sayıda insanın katledilmesidir. Burada Türkiye iki şey yapmıştır ve bunlar çok önemlidir. Birincisi gerek Cenevre Süreci'nde gerek Astana Süreci'nde bu konuyla ilgili taraflar tamamıyla temas içerisindedir. İkincisi Astana Süreci'ni Cenevre Süreci'nin bir alternatifi olarak ortaya koymamıştır. En önemlisi kendi milli çıkarlarından ve güvenliğinden asla taviz vermeyeceğinin altını çizmiştir." Türkiye'nin, askeri çözüm peşinde koşanlara karşı siyasi çözüm ajandasını güçlü tuttuğunu, gelinen noktada önemli kazanımlardan bir tanesini, Anayasa Komitesi'nin kurulmasıyla ilgili olarak herhangi bir pürüzün kalmaması olduğunu dile getiren Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız da üçlü zirvede ifade ettiler. Bundan sonra Birleşmiş Milletler misyonuna uygun olarak Anayasa Komitesi'nin görevini sağlıklı bir şekilde icra etmesi önemlidir ve bu konuda takip edilecektir." dedi. 'Türkiye, kendi ülkesinin güvenliğini sağlayacak şekilde adım atma kapasitesine sahip' Önemli gündem maddelerinden birinin Türkiye-ABD ilişkileri olduğunu belirten Çelik, konular ele alınırken "bazı odakların negatif gündemlere yoğunlaşan özel bir performans içinde oldukları" değerlendirmesinde bulundu. Çelik, "Kuşkusuz Suriye'nin kuzeyiyle ilgili gelişmeler hakkında anlaşamadığımız pek çok konu var. Müttefiklik ilişkisinin özellikle Suriye sahasına nasıl yansıtılması gerektiği konusunda anlaşamadığımız pek çok konu var. Buna rağmen bütün bu meseleler, kapsamlı bir diyalog ve kapsamlı bir müzakere süreciyle halledilmeye çalışılıyor. Halledemediğimiz konular olduğu zaman ne oluyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün sabah da ifade ettiği gibi, Türkiye güvenli bölgeyle ilgili önüne bir tablo gelmezse bununla ilgili olarak 2 hafta içinde bu adımı atacaktır." diye konuştu. Çelik, şöyle devam etti: "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce verdiği bir röportajında da bunun belli bir derinliğe sahip olması gerektiğini, Rakka'ya kadar bir derinliğe sahip olması gerektiğini, orada Türkiye'nin kontrolünde olması gerektiğini söylediler. Türkiye, müttefikleriyle beraber bu işleri yapmak istiyor. Müttefiklik ilişkisinin sahaya Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde yansımasını istiyor. Ama bunun mümkün olmadığı durumlarda Türkiye, egemen, kudretli bir devlet olarak kendi halkının, kendi ülkesinin ve bölge halklarının çıkarını ve güvenliğini sağlayacak şekilde adım atma kapasitesine sahiptir.  Pozitif gündemlerde de ilerleme var. Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Trump arasında, aradaki ticaret hacmini 75 milyar dolar olarak dile getiren bir yaklaşım ortaya konulmuştu. Arkasında bu 100 milyar dolar olarak revize edildi. Bununla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığımız, Ticaret Bakanlığımız, DEİK de çalışmalar yapıldı, eylem planı ortaya çıktı. Amerikan Ticaret Bakanı, Türkiye'yi ziyaret etti ve bununla ilgili önemli görüşmeler gerçekleştirildi. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Trump'ın ortaya koyduğu 100 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmak için de somut bir takım yol haritaları çıktı. Birtakım kişilerin ikide bir Türkiye'nin her türlü siyasi egemenliği bakımından aldığı özgür karar karşısında Türkiye'nin NATO üyeliğini sorgulaması gibi basiretsizliğin de zaman zaman gündeme geldiğini görüyoruz." "Türkiye, müttefikinin sözüne güvenebileceği, beraber yürüyebileceği ülkedir" Türkiye'nin NATO içerisinde taahhütlerini en yüksek düzeyde yerine getiren, uluslarası güvenliğe en çok katkıda bulunan ülke olduğunu vurgulayan Çelik, "DEAŞ ile karada en güçlü mücadeleyi veren ülkedir ama NATO'nun imkanlarından kendi milli güvenliği açısından baktığınızda bu fedakarlık oranında yararlanması söz konusu olmamaktadır." dedi. NATO'nun imkanlarından daha fazla yararlananların, NATO'ya daha az katkıda bulunduğunu bildiklerini ifade eden Çelik, şöyle konuştu: "Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile Avrupa Birliği liderleri arasındaki NATO'ya katkı konusundaki tartışma da bunun bir örneğidir. Ama gelinen noktada, asimetrik tehditlerin bu kadar artmış olması, Orta Doğu'da neredeyse artık ayda bir gerçekleşen ve son derece büyük sonuçlar doğuran krizlerin ortaya çıkması ki bunların da körfez odaklı, petrol ve enerji güvenliğini etkileyecek düzeyde ortaya çıkması, NATO içerisinde daha ilkeli, daha pozitif yaklaşımların ortaya konulması gerektiğini gösteriyor.  Dolayısıyla, Türkiye'nin herhangi bir şekilde NATO ile ilgili üyeliğini tartışmaya açmak, Türkiye'nin uluslararası güvenliğe katkısını eleştirmeye çalışmak, aslında uluslararası barış konusunda kapsamlı ve tutarlı yaklaşıma sahip olmamak demektir. Türkiye, bölgesinde güvenliğin ve barışın, halkların refahının kilit unsuru olduğu gibi her türlü müttefikinin de sözünü güvenebileceği, beraber yürüyebileceği uluslararası sistem içerisinde de aynı barış, güvenlik ve refah misyonlarına en güçlü katkıyı veren ülkedir." "Aynı şartlarda verirlerse Patriot konusuna da olumlu yaklaşmaktayız" Öte yandan Çelik, Türkiye'nin, güvenlik ihtiyaçları bakımından S-400'lerin alınmasının sonra sürekli olarak Türkiye-ABD ilişkilerinin sorgulandığını belirterek, "Halbuki aynı şartlarda verdikleri takdirde Patriot konusuna da Türkiye, olumlu yaklaşmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu ifade etmiştir. Masada bu bulunmaktadır. Dolayısıyla, Patriot konusunda Türkiye'ye aynı olumlu yaklaşımın üretilmesi halinde Türkiye, savunma ihtiyaçlarını müttefiklerinden karşılamak isteyecektir." ifadelerini kullandı. Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir süre sonra ABD'ye yapacağı ziyaretinde bu konunun masada olacağını da vurguladı. "Irkçı bir yaklaşımın ortaya konması, son derece yanlıştır" İsrail seçimlerini de yakından takip ettiklerini anlatan Çelik, şu anda ortaya çıkan tablonun belirsiz olduğunu, mevcut iktidar partisinin gerilediği, sağ koalisyon tarafından hükümet kuracak bir çoğunluğa ulaşmadığının görüldüğünü söyledi.  Çelik, rakiplerinin de yanı şekilde hükümet kurabilecek çoğunluğu alamadığını aktararak, "Bu iç siyasetle ilgili bir mesele. Bizi ilgilendiren kısmı şu. Son derece kaygı verici ve tedirgin eden bir şekilde seçim sürecine giderken mevcut Başbakan, Batı Şeria'daki yerleşim yerlerinin ve Ürdün Vadisi'nin ilhak edileceği söyledi. Bu bütün dünyayı ateş çemberinin içine sokacak bir adım atmak olacaktı. Bu derece ırkçı bir yaklaşımın ortaya konması, son derece yanlıştır." dedi. İsrail halkının, ortaya çıkan seçim sonuçlarına göre, radikal yaklaşıma prim vermediğini gösterdiği değerlendirmesinde bulunan Çelik, "Şu andaki tablo budur. Filistin-İsrail sorunun adil bir zeminde çözülmesini her zaman destekliyoruz. İki devletli çözüm perspektifinden hiç kimse ayrılmamalıdır. İki devleti çözüm perspektifinin alternatifi yoktur. İşgal, bir çözüm politikası değildir. İşgal, Batı Şeria'nın ya da Ürdün Vadisi'nin işgali gibi yaklaşımlar, herkesin güvenliğini tehlikeye atacak, bütün barış süreçlerini sabote edecek bir yaklaşımdır. Dünyanın iki devletli çözümün altını çizerek, daha güçlü bir mesaj vermesi gerekmektedir." diye konuştu.  Çelik, yeni hükümet kurulduktan sonra saldırgan politikalardan vazgeçilmesini umduklarını dile getirerek, çok taraflı bir siyasi sürecin başlatılmasının tam zamanı olduğunu bildirdi.  "Bölgede daha çok istikrarsızlık yaratacak adımlardan kaçınılmalı" AK Parti Sözcüsü Çelik, Suudi Arabistan'da petrol tesisine yapılan saldırının yeni bir krizi tetiklediğini de söyledi. Bunun arkasından Suudi Arabistan, Yemen ve İran'ın dahil olduğu bir tartışmanın yapıldığını belirten Çelik, "Buna çeşitli odaklar dahil oluyorlar. Biz, bu saldırın arkasında kim olduğunu, kimin yaptığını bilemeyiz. Ama sonuçta iki ayrı tesise yapılan bu saldırıyı doğru bulmuyoruz ve kınıyoruz. Bölgede daha çok istikrarsızlık yaratacak adımlardan kaçınılması gerekir." ifadelerini kullandı.  İran Nükleer Anlaşması'nın ABD tarafından askıya alınmasından sonra karşılıklı olarak gerginliğin çok büyüdüğünü vurgulayan Çelik, şunları kaydetti: "Kimsenin peşinen suçlanmaması gerektiği gibi arkasında kimin olduğuna dair net kanıtlar olduğunda da buna karşı net bir tavır alınması gerekir. Orta Doğu'da atılan her adımın birtakım artçı tepkileri, etkileri olduğunu görüyoruz. Her kriz, kriz geçtikten sonra durmuyor, yeni krizlere eklenerek yeni sonuçlar doğuruyor ve yeni fay hatlarını tetikliyor. Yemen krizi benzer krizdir ve hala etkileri sürmektedir. Bunun derinleşmemesi için Türkiye elinden gelen çabayı gösteriyor. Bütün Ortadoğu'da özellikle Körfez'deki barış ve istikrara zarar verecek her türlü eylemden, kışkırtıcı davranıştan kaçınılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Çünkü, Körfez meselesi, Ortadoğu'nun istiklali için ön koşuldur." "Türkiye'de siyasetin patronu vatandaştır" CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun erken seçim konusunu dile getirdiği, son programında "Ekonomik şartlar içerisinde iktidar erken seçime gitmek zorunda kalabilir, ekonomiyi yönetemiyorlar" dediği belirtilerek, erken seçimin gündemde olup olmadığı yönündeki soru üzerine Çelik, "Erken seçim diye bir şey yok, seçimler bitti. Türkiye'de siyasetin patronu vatandaştır. Vatandaşımız, milletimiz artık seçim gündeminin geride kalmasını arzu ediyordu. Seçimler yapıldı ve bitti." diye konuştu. Vatandaşın beklentisinin reformların yapılması, devletin, milletin olağan işlerinin görülmesi, etraftaki sorunların azaltılması ve Türkiye'nin gelişmesine imza atılması için çeşitli politikaların ortaya konulması olduğunu dile getiren Çelik, "Erken seçim gündemi, bizim gündemimizde yok. Bunu herhangi bir politik meydan okuma olarak gündeme getiriyorsa bunu gündeme getirecek en son kişi Kılıçdaroğlu'dur. İkide bir Türkiye iyi yönetilmiyor gibisinden birtakım yaklaşımlar ortaya koyuyor. Hükümet gündemine hakimdir. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye dirayetle yönetilmektedir. Bahsettiğim reform süreçleri, zirveler Türkiye'nin iç ve dış politikada daha güçlü adımlar atacağının da işaretleridir." değerlendirmesinde bulundu. Vatandaşların seçim istemediğini belirten Çelik, AK Parti'nin her an seçim olacakmış gibi hazırlığı bulunan bir parti olduğunu ancak gündemde seçim diye bir konu olmadığını bildirdi. Çelik, "Herhangi bir yerde 'mesela' diyerek bile gündeme gelen bir konu değildir. Erken seçim diye bir gündem yok, bunun herhangi bir şekilde 'meselası' ya da 'farazası' bile yok." ifadesini kullandı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde "Suriye meselesinin çözümünde Esed ile üst düzey bir temas olması gerektiğini" ifade ettiği ve "Sayın Cumhurbaşkanı da bence bu konuya sıcak bakıyor" dediği dile getirilerek "Üst düzey bir temas olacak mı?" yönündeki soru üzerine Çelik, Karamollaoğlu'nun Esed ile değil Suriye devletiyle görüşmeyi kastettiğini açıkladığını söyledi. Buradaki tavrın ilkesel bir tavır olduğunu belirten Çelik, şöyle konuştu: "Sanki Suriye rejimi çok pozitif davranıyor, onun dışında herkes çok pozitif davranıyor da tek mesele Türkiye'nin görüşmemesiymiş gibi bir tablo ortaya koyuyor. Halbuki bu süreç 9 yıl öncesinden, hatta ondan önce Orta Doğu'da böyle bir dalganın geldiğini görerek, bu rejimlerin birtakım reformlar yapmasıyla ilgili olarak, ön almakla ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımız orada yaptığı görüşmelerde, reformların gerçekleşmesi, ön alması için büyük gayretler ortaya koydu. Hatta bunlar kısmen de başlamıştı ama rejimin kendi halkına karşı silah çekmesi, kendi halkına karşı hava kuvvetlerini kullanması, arkasından kendi halkına karşı çok büyük bir suç, affedilmez bir suç olan kimyasal silahları kullanması gibi tablolar sanki hiç olmadı da her şey gayet normaldi de Türkiye ilişkiyi kesti ve sorun Türkiye'nin ilişkiyi kesmesiymiş gibi konuşuluyor." "Mesele rejimin katliam politikasından vazgeçmesidir" CHP'den de "AK Parti, Esed rejimiyle görüşsün" gibi söylemler geldiğini belirten Çelik, şöyle devam etti: "Peki bütün bu tablonun sorumlusuyla neyi görüşeceksiniz? Bütün bu tablonun sorumlusunda bir tavır değişikliği yokken niçin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne bir tavır değişikliği tavsiye ediyorsunuz? Bizim gelecekte bugünleri andığımızda alnımızın ak, başımızın dik olması için, bu insanlar karşısında mahcup olmamamız için ahlaki, vicdani ve siyasi duruşumuzu doğru şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Burada kastedilen şuysa sahada birtakım insani durumlar ortaya çıktığında daha fazla insan zarar görmesin diye istihbarat örgütleri arasında temas olabilir, birtakım askeri temaslar olabilir istihbarat örgütleri arasında. Niye? Sahadaki insanlar oradaki bu temassızlıktan daha fazla zarar görmesinler diye ama burada unutulmaması gereken şudur, oyun değiştirici olan Türkiye'nin görüşüp görüşmemesi değildir. Türkiye burada siyasi olarak doğru yapmıştır. Zaten bütün bir uluslararası sistem de bunu desteklemektedir bir kaç ülke dışında. Mesele, Suriye rejiminin kendi halkına karşı bu katliam politikasından vazgeçmesidir." Soçi'de, İdlib'de çatışmasızlık bölgesi oluşması yönünde muhtıra yayımlandığını belirten Çelik, rejimin bunu defalarca ihlal ettiğini, binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini, 600 bine yakın kişinin yerinden ayrıldığını, bunların 300 bine yakınının Türkiye sınırına geldiğini anlattı. Çelik, "Dolayısıyla burada rejim üzerinde bir baskı oluşturması gerekirken, rejim üzerinde baskı oluşturmaya çalışan uluslararası toplum ve Türkiye ile beraber hareket edilmesi gerekirken rejime Türk siyasetinin içinden bir nefes borusu uzatılmasını doğrusu anlamak mümkün değildir." dedi. Bunun Suriye halkının faydasına da olmadığını dile getiren Çelik, Suriye halkının geleceği için siyasi çözüm, anayasa süreci gibi konuların dikkate alınması, terör örgütlerinin bölgeden temizlenmesi, Suriye'nin kuzeyindeki birtakım fiili oluşumların ortadan kaldırılması, en önemlisi de rejimin bu ihlallerden vazgeçerek bu katliam politikasından vazgeçmesi gerektiğini bildirdi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün, "Daha düne kadar aynı maklubeye kaşık sallayanların bizi eleştirmeye hakkı yok." açıklaması yaptığı ifade edilerek, hedefinde kimlerin olduğunun sorulmasına karşılık Çelik, "Sosyal medya veya başka yerlerde Sayın Bakanın, Adalet Bakanlığının tasarruflarıyla ilgili FETÖ ile mücadele konusunda bir zaaf varmış gibi yorumlar söz konusu olunca Sayın Bakan da buna cevap vermiş." dedi. Çelik, Adalet Bakanlığının FETÖ ile mücadele konusunda kilit bakanlıklardan olduğunu, çünkü FETÖ'nün en çok orada yapılandığını ve oradan Türkiye'deki pek çok yanlış işi gerçekleştirdiğini, Bakan Gül'ün ve Bakanlık personelinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatları doğrultusunda FETÖ ile güçlü şekilde mücadele ettiklerini söyledi. "Bu gizli bir kararname değildir" Çelik, "CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Tank Palet Fabrikası'nın yabancı mülkiyet devir işlemlerinin gizli bir kararnameyle gerçekleştirildiğini iddia ediyor. Bu konuya ilişkin açıklamalarınız nelerdir?" sorusunu yanıtlarken, "Bir parti genel başkanından konuştuğu konuda asgari düzeyde bilgi sahibi olmasını beklemek hepimizin hakkıdır. Cumhurbaşkanlığı kararıyla kararname arasındaki farkın bilinmesi gerekir. Bu gizli bir kararname değildir, bir Cumhurbaşkanlığı kararıdır. Cumhurbaşkanlığı kararlarının birçoğu yayınlanmayabiliyor, bu da öyle bir karardır." dedi. Ortada gizli, saklı bir şey bulunmadığını ifade eden Çelik, Milli Savunma Bakanlığına tahsisli bu arazinin mülkiyetinin hazineye ait olduğunu belirtti.  Bunun üzerinde bulunan Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğüne ait tesisin Aralık 2018'de özelleştirme programı kapsamına alındığını aktaran Çelik, "Burada herhangi bir şekilde ordunun ihtiyaçlarına dönük olarak zaaf oluşturacak bir yaklaşım söz konusu değil. Tam tersine buradaki milli kapasitenin daha yükseğe çıkarılması için, eldeki imkanların daha verimli kullanılması için ve yeni gelişen teknolojik imkanlara uygun olarak buraya yeni yatırımların yapılabilmesi için bu karar alındı." diye konuştu. Burada yeni iş ve üretim imkanlarının oluşturulmasının hedeflendiğini dile getiren Çelik, devletteki atıl kapasitenin en aza indirilmesinin, kaynakların en etkin ve verimli şekilde kullanılmasının amaçlandığını kaydetti. Özel sektörle bu işin yapılmasının yüksek teknolojiye erişim imkanı bakımından da yeni birtakım fırsatlar doğuracağını ifade eden Çelik, "Dolayısıyla tesisin mülkiyeti yine Milli Savunma Bakanlığında kalacaktır. Mülkiyet kimseye devredilmiyor arkadaşlar. Bu nettir. Bununla ilgili gizli, saklı bir durum da yok, son derece açık bir durumdur, defalarca açıklandı, söylendi." değerlendirmesinde bulundu. Çelik, 657'ye tabi tesis çalışanlarının yine Milli Savunma Bakanlığında kalacağını, işçilerin hiçbirisinin yeni organizasyon içinde işsiz kalmayacağını belirterek, "Yeni alanlar yani bu üstlenenler fabrika işletmesi için en az 50 milyon dolar yatırım yapması şartıyla bu işi üstleneceklerdir. Dolayısıyla bu kamu özel sektör ortaklığı şeklinde mülkiyeti Milli Savunma Bakanlığında olmak üzere, hatta bunun daha fazla ayrıntıları da var. Yarın bir gün bir devir işlemi, başka bir şey söz konusu olursa yine Milli Savunma Bakanlığının iznine tabidir. Dolayısıyla doğrudan doğruya bir milli kaynakların etkin ve verimli şekilde kullanılması, atıl kapasitenin en aza indirilmesi, ordunun ihtiyaçlarının en yüksek teknolojik imkanlarla üretilmesi şeklinde bir yaklaşımın neticesi olmuştur. Dünyanın her tarafında kamu özel ortaklığıyla ilgili işler vardır." diye konuştu. Read the full article
0 notes
haberististanbul · 5 years
Text
Burun Estetiğinde En Çok Merak Edilen 5 Konu 
Tumblr media
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Emel Çerçi, burun estetiği (rinoplasti) operasyonu hakkında merak edilen soruları yanıtladı. Dr. Çerçi, “Rinoplasti ameliyatının mevsimi yoktur. Ancak yazın operasyon geçiren hastalar güneş koruyucu krem ve geniş kenarlı şapka kullanmalı” dedi. Türkiye’de son yıllarda en çok yapılan estetik operasyonların başında gelen burun estetiği (rinoplasti) ameliyatları hakkında bilgi veren Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op.Dr. Emel Çerçi, hastaların en çok merak ettiği soruları yanıtladı. Hastalardan en fazla, “Yaz mevsiminde burun estetiği ameliyatı yapılabilir mi” sorusunun geldiğini ifade eden Dr. Çerçi, “Rinoplasti ameliyatının mevsimi yoktur. Sadece yaz mevsiminde yapılacaksa hastaların bazı konularda daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Güneş ışınlarının burun cildine leke yapma riskinden dolayı güneş koruyucu kremler ve geniş gölge yapan şapkalar kullanılması yeterlidir. Ameliyattan 4-6 hafta sonra güneş gözlükleri kullanılabilir” diye konuştu. İZ ZAMAN İÇERİSİNDE GÖRÜNMEZ HALE GELİR Hastaların ameliyat öncesinde operasyonun tüm detayları hakkında bilgi sahibi olmasının en doğal hakları olduğunun altını çizen Dr. Çerçi, “Rinoplasti geçmişte kullanılan klasik tamponların yerini silikon tamponların almasına bağlı ağrılı bir ameliyat değildir. Ayrıca bu silikon desteklerde burun tıkanıklığına neden olmaz. İlk aylarda dikkatli bakıldığında burun ucunda kızarıklık şeklinde iz görülür. Ancak bu iz zaman içinde görünmez hale gelir” dedi. GÖZLÜK YASAĞI Dr. Çerçi, sözlerine şöyle devam etti, “Ameliyat sonrası oluşan morluk ve şişlikler 3 günden sonra iyileşmeye başlar. Önlem olarak da baş yüksekteyken yatılmalıdır. 15 gün süreyle ağır yük taşıma ve eforlu aktivitelerden kaçınılmalıdır. 4-6 hafta kadar gözlük takılmamalı. Hastaların lens kullanımında bir sakınca yoktur” (BSHA- Sağlık Servisi) Read the full article
0 notes