#Açık Lise
Explore tagged Tumblr posts
Text
548- Türk Dili ve Edebiyatı -8 2023 Deneme Sınavı
548- Türk Dili ve Edebiyatı – 8 2023 Deneme Sınavı 548- Türk Dili ve Edebiyatı – 8 2023 Deneme Sınavı 1- Aşağıdakilerden hangisi Millî edebiyat akımının temsilcilerinden biri değildir? A) Halit Ziya Uşaklıgil B) Refik Halit Karay C) Yahya Kemal Beyatlı D) Orhan Pamuk Cevap: D) Orhan Pamuk Millî edebiyat akımı, 20. yüzyılın başlarında Türk edebiyatının şekillendiği bir akımdır ve Halit Ziya…
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
ASBL Film Night ✨️
#Spotify#film#filmnight#açık hava sineması#yurt#liseli#fotoğraf#foto#gökyüzü#spotify#geceyedair#yalın#sonsuz ol
1 note
·
View note
Text
2023 - 2024 Eğitim Öğretim Yılı Açık Liseye Geçiş Şartları
Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in Resmî Gazete’de yayımlanmasının ardından Bakan Yusuf Tekin’in imzaladığı açık öğretim liselerine geçişlerle ilgili usul ve esasları belirleyen genelge, 81 ile gönderildi. Genelgeyle hangi şartları taşıyan öğrencilerin açık liseye geçiş yapabileceği de netleşmiş oldu. Çocuğunuzun eğitim…
View On WordPress
0 notes
Text
Merhaba ben Ayşegül. Çok güzel hikayeler paylaşıyorsunuz bende sizlere başımdan geçen ilk seks hikayemi anlatacağım. 12 yaşımda arkadaşım Kezban dan mastürbasyon yapmasını öğrendim. O zamanlar hemen hemen her gece yorgan altında amımı oynamadan uyuyamaz olmuştum. Liseye başladığım ilk zamanlar erkek arkadaşım yoktu hep orta okuldan tanıdığım kızlarla geziyordum . 1 dönem ilk yazılılar bitmiş biraz rahatlamıştım. Emre diye oldukça yakışıklı bir sınıf arkadaşım vardı ilk bakışmalarla başladı sonra kuzeni Eda ile beni beğendiğini arkadaşım olmak istediğini söyletti kabul ettim ilk zamanlar el ele tutuşmalar ilerleyen günlerde ufak ufak öpüşmeler başlamıştı. Bu arada ben ben şuan 30 yaşımda 3 çocuk annesi 173 boyunda esmer oldukça güzel bir kadınım. Kocam Hollanda da bunu da belirteyim. Konumuza dönelim Emre yarı yıl tatiline girmeden önce beni evlerine götürdü ilk defa orada çırılçıplak soyunduk birbirimizi elledik okşadık öpüşmek emişmek çok hoşuma gitmişti bana porno dergilerden hikayeler okuttu birlikte fazla ileriye gitmeden seviştik hikayelerin birinde halasının kocası kızları götünden sikiyordu anlattıklarına göre ilk olduğu için canı yanmış ama her zaman götten sikilmeyi çok sevdiğini anlatıyordu onların yaptığı gibi banyodan şampuan getirip Emre nin sikine sonra götüme sürdüm önünde domaldım sikini yavaş yavaş yüklenip sokmaya başladı canım yanıyordu ama dişlerini sıkıyordum sesim çıkmadığı için o da rahat ediyor yavaş yavaş sikini götüme soktu bekledi memelerimi tuttu okşamaya başladı meme uçlarım fındık tanesi gibi olmuş sertleşmişti içimde bekledi bekledi sonra yavaş yavaş çıkartmaya başladı canım yanıyordu ama zevkte alıyordum artık alışmaya başladı Emre işini biliyordu hep yavaş davranıyordu artık zevk sularım amımdan akıyordu bunu hissede biliyordum Emre ye hızlan zevk alıyorum hızlan dedim artık durmak yoktu soktukça sokuyor boşalmak bilmiyordu benim amımdan sularım dizime akıyordu saçlarımdan tutup çekerek daha sert girip çıkmaya başladı birden sikini çıkardı götümden ben boşalıyor sandım tekrar götüme sokmaya çalışıyordu nasıl oldu anlamadım sanırım akan sıvılardan olacak bir anda amıma soktu yere kan gibi ama daha açık pembemsi birşeyler damladı anlamıştım kızlığımın bozulduğunu ama umurumda değildi zevk çığlıkları atıyordum Emre durdu siki içimde kalp gibi atıyordu Emre nin boşaldığını içimdeki sıcaklığı hissettiğimde anladım çok kızdım hamile kalabilirdim ne götümün sikildiği umrumdaydı ne de kızlığımın bozulduğu hemen elbiselerimi toplayıp giyindim eve gittim anneme dolaylı olarak arkadaşımın böyle bir şey yaptığını ne yaparsa hamile kalmaz diye sordum annem ertesi gün hapı verdi aman kızım sakın sen böyle şeyler yapma al bu hapları arkadaşına götür 1 tanesini içsin endişe etmesin hamile kalmaz dedi . Hemen evden çıktım a101 e gidip su alıp içtim hapı biraz bekleyip eve döndüm . Artık her tarafım açıktı çok mutlu olmuştum lise bitene kadar Emre ile her fırsatta seks yapmaya devam ettik. Lise bitince Emre İstanbul a gitti ben aydın a gittim . Aydın da şuanda ki kocamla tanıştık 2 . sınıfta nişanlandık kendimi bakire gibi gösterip evlenene kadar hiç dokundurmadım 3 sınıf bitiminde ailemden istemeye geldiler 1 ay içinde nişan ve düğün yaptık gerdek gecesi doktor arkadaşımın verdiği suni kızlık zarını amıma yerleştirip beni bakire bozuyormuş sanarak birlikte oldu ben halen başka erkeklerle birlikte oluyorum daha büyük daha kalın yarak arıyorum. Kendine güvenen erkekler buraya not bıraksın . Hasan bey yayınlarsanız çok sevinirim teşekkür ederim.
99 notes
·
View notes
Text
Şebnem'in anlattıkları
" erkek takipçiden gelen bir hikayedir, devamını yazma sözü verdi"
Oldukça erken yaşta, beklenmedik bir şekilde kaybedilen kızlık, sonra yaklaşık 10-15 civarında, çoğu duygusallıktan oldukça yoksun, kısa dönem arkadaşlıklarla mutluluğu aramak, bu arada 2 sonuçsuz nişan ve sonunda istemeden yapılan ve iyi gitmeyeceği önceden az çok belli olan bir evlilik. Kısaca böyleydi Şebnem’in bana anlattıkları. Akranlarına göre boyu biraz daha uzun ve kalçaları daha gelişmiş, ortalamanın üzerinde iriliğe sahip göğüsleri ile dikkat çekici, uzun siyah gür saçlı, oldukça güzel bir kızdı lise yıllarında.
Kendisinin, “beklenmedik şekilde gelişen bir macera” olarak adlandırdığı kızlığını kaybetme olayı, liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına hazırlanırken dershane öğretmeninin evine gitmesiyle başlıyordu.
Murat Bey, 40’lı yaşların başında, evli bir öğretmen. Uzun boylu iri yapılı, önden hafif seyrelmeye başlamış kırlaşma yolundaki saçları, yakışıklılığı, sevecenliği, tatlı dili ve hafif sert babacan tavrıyla epey etkilediği Şebnem’in macerası; Murat Beyin eşinin sık sık annesinin yanına memleketine gittiği günlerde, test çözdürmek üzere evine çağırmasıyla başlıyor. Kızın 18 yaşını geçtiği günden beri öğretmeninin hareketleri de daha cesur daha atak. Kızı evine bu nedenle çekinmeden çağırabiliyor. Bu ilk defa evine öğrenci çağırması değil, genç kızlarla yakın arkadaşlık kurma alışkanlığı arkadaşları çevresinde dikkat çeken ama dillendirilmeyen bir konu.
İlk gün evde test çalışmasından sonra başlayan koyu bir sohbet, öğretmenin kültürü, tatlı dili, hoş esprileri ve Şebnem’in de sıcakkanlılığı ile öğrenci öğretmen ilişkisi, aradaki statü ve yaş farkına rağmen yakın arkadaşlığa dönüşüyor. Ailesinde bulamadığı sevgi ve anlayışı, olgun bir erkeğin koruyuculuğunu öğretmeninde buluyor genç kız. Gördüğü bu ilgiden memnun dönüyor her defasında evine. Kendine güveni de artıyor. Lisedeyken diğer erkekleri iki gülümseme ile tavlamak kolay, ama Murat öğretmen öyle mi? Adamın ona ilgisi varsa hem güzelliği hem zekâsındandır diye düşünüyor. İlk günden başlayan yakınlık, ikinci buluşmada sevgi sözcükleriyle yapılan karşılıklı iltifatlarla daha da artıyor, müzik zevkleri de ortak olduğu anlaşılınca, müzikli sohbetlerden sonra dans etmeye kadar gidiyor ilişkileri, sonunda romantik bir ortamda beklenen oluyor ve dudaklar bir anda birleşiyor.
Bir erkekle hayatının ilk öpüşmesini yaşarken, kollarını adamın boynuna nasıl doladığını fark etmiyor bile, o anda aklının değil, dişilik duygusunun yönetiminde. Deneyimli erkeğin ağzında lokum gibi emilerek adeta eriyen etli dudaklarının verdiği ilk defa tatmakta olduğu hazla ayakları yerden kesiliyor, heyecandan ellerini, ensesini ter basıyor, kulakları uğulduyor. Kolları birbirlerinin boynuna sarılmış olarak, Murat’ın dans eder gibi usulca yürüyerek kanepeye doğru yönlendirdiğini fark ediyor ve kanepeye yanaştıklarında, kendini kanepeye bırakıveriyor, Murat ise kanepeye, hemen yanına oturuyor. Hızla kızın gömleğinin düğmelerini açıp kenarları dantelli beyaz saten, yumuşak sutyenini de bir parmak darbesiyle aşağı kaydırarak, ergenliğinde hızla büyüyen ve bir belki bir buçuk yıldır dikkat çekecek kadar gelişmiş olan göğsüne dayıyor ağzını, Şebnem o anda ağzından çıkan hafif bir çığlığa kendisi de şaşırıyor. Öğretmenine o kadar çok güveniyor ki başına ilk defa gelen bu cinsel yaklaşımdan tedirginlik duymuyor. Önceden hayal bile edemediği bir şeyi yapıyor, elini erkeğinin ensesine atıp başını göğsüne bastırıyor, bir göğsü erkeğinin ağzında diğer göğsü ise avucunda kauçuk bir top gibi sıkıştırılmakta.
Murat, Şebnem’in bir memesini emerken ucunu da dudaklarının arasında nazikçe sıkıştırıyor, avcundaki diğer memenin ucunu da iki parmağının arasında hafif hafif ezip bırakıyor. Şebnem’in yaşıtlarına göre bile daha açık renkli meme uçları daha önce hiç olmadığı kadar dik ve sertleşmiş. Az önce dudaklarından vücuduna yayılan haz şimdi memelerinden özellikle meme uçlarından bütün vücuduna yayılıyor. Başı geriye, vücudu ise dışa doğru gerilmiş durumda ve ilk kez yaşamakta olduğu bu hazzın sarhoşluğunda ne yapacağını bilemiyor. Zaten bilmesine de gerek kalmıyor, kendisini hoşlandığı, tecrübeli, olgun güvendiği bir adamın kollarına bırakmış durumda, o anda yeryüzünde sanki sadece ikisi arasında da tarif edilmez müthiş bir haz alışverişi var. Gözleri kısık, gömlek ve etekliğinin adamın maharetli elleriyle üzerinden nasıl kayıp gittiğini fark edemiyor bile, gözlerini araladığında yanında yerde diz üstü duran, üst tarafı çıplak erkeğini görüyor. Murat eğilip tekrar dudaklarını ağzının içine alıyor ama bu defa dudaklarının arasından erkeğinin dilinin ağzına içeri girdiğini fark ediyor, vücudunun tepkisine uyarak ağzını aralıyor, ağzının içinde diline ve damağına değerek kımıldayan erkeğinin dilini hissetmek! İşte bu tarif edilmez duyguyu yaşamakta, bir yıl kadar önce yaz tatilinde yanlarında ailelerinden kimse olmadan özgür günler geçirdikleri Teyzesinin kızı Zühal’le oynaşırken öpüşmesinden farklı bu.
Murat kanepenin yanında diz çökmüş olarak, Şebnem’i Fransız öpücüğü ile hazdan hazza uçururken bir eli yine kızın göğsünde, diğer eli karnını üzerinde okşar gibi gezinerek aşağı doğru kaymaya başlıyor. Ağzı erkeğinin ağzıyla birleşmiş olmasa duygularını sesli olarak hafif çığlıklarla yaşamak istiyor, ancak ses olarak sadece belli belirsiz inlemeler çıkarabiliyor. Öğretmeninin aşağıya doğru kayarak uzanan eli önce külotu üzerinden amına geliyor, kızın çok genç olmasına rağmen amının etli ve kabarık olmasına bir an şaşırıyor ve külotun üzerinden elinin altındaki amı avuçlayarak sıkıyor. Külota rağmen amın su gibi olmuş ıslaklığı hissediliyor, külotun kenarından belli belirsiz dışarı taşan uzun sayılmayacak incecik tüy irisi kıllar Murat’ın aklını başından alıyor. Son yıllarda iyice monotonlaşan evliliğinde ilk yıllarda bile duymadığı hazzı yaşıyor şu anda. Elini biraz geri çekip, külotun üst tarafına gelerek elini külotun lastiğinden içeri doğru uzatıyor. Kızın amı sırılsıklam, Murat elini, kızın geçen hafta makasla üstlerinde biraz kısalttığı ince zayıf kıllarla kaplı amının üzerinde gezdirerek sıkıca tekrar avuçluyor elinin altındaki etli kabarık ıslak amı ve elini biraz daha aşağı kaydırdığında amın sularının kalçalarına doğru sızdığını fark ediyor, sevişiyor olmasalar çiş kaçırdığını düşünecek ama hayır, Murat o kaygan sıvıyı çok iyi tanıyor. Bu kanepede bu yaş grubunda ağırladığı ilk kişi değil karşısındaki. Aynı anda ağzını kızın memesine getirip meme ucunu ağzına alıp emerek hafifçe dişlerini geçiriyor. Bir erkek tarafında amının avuçlanması ve aynı anda meme ucunun hafifçe dişlenmesinin verdiği zevkle tiz bir zevk çığlık kopuyor ağzından. Bunları başkası yapsa dur diyecek ama aklı öğretmenine teslim olmuş halde. Sert bir erkek elinin kendi parmaklarının narin dokunuşundan daha çok zevk veriyor. Hem bedeni hem aklı dur demek istemiyor.
Murat’ın usta elleri avuçlamayı bırakıp parmaklarını amın dudaklarına boylu boyunca içeri doğru bastırmadan gezdiriyor, sonra dudakların üst taraftaki çıkıntıyı buluyor, dokunduğu bızır kızın yaşına göre oldukça iri, o çıkıntıyı iki parmağının arasına alarak üstten aşağı doğru hafifçe sıkarak parmaklarını aşağı yukarı hareket ettiriyor. Şebnem bu hareketi ve hazzı biraz tanıyor. Bir yıl kadar önce yaz tatilinde başlarında ailelerinden kimse olmadan özgür günler geçirdikleri Teyzesinin kızı Zühal’in öğrettiği şekilde zaman zaman banyoda veya gece yatarken kendisi de yapıyor ve o çıkıntıyı okşamanın hazzı arttığını, sonunda doruk noktasına geldiğinde titreme ile birlikte amından bütün vücuduna zevk dalgası yayıldığını biliyor. Okuduklarından ve biraz annesinin ve daha çok da kendisinden 6 yaş büyük ve bu konularda kurt sayılabilecek Zühal’in anlattıklarından buna orgazm dendiğini de biliyor, ancak bu defa çok farklı. Bu haz, bira içtikleri bir akşam Zühal’le oynaşırken bızırını okşayarak memesini de bir erkek gibi emerek yaşattığı orgazma benzemiyor, kendi kendine oynayarak yaşadığına da hiç benzemiyor. Elinde olmadan titriyor, kalçaları havaya inip kalkıyor, neredeyse kanepede bütün vücudu hoplar gibi yukarı kalkıp geriliyor, başı elinde olmadan sağa sola sallanıyor attığı çığlıkları duyamayacak kadar kulakları uğulduyor, bu sanki yeni yetme bir kızın orgazmı değil bir erkeğin kollarında yaşadığı volkan patlaması gibi. Şebnem, bir erkeğin elinden olan bu ilk orgazmını daha önce hiç olmadığı kadar uzun ve şiddetli yaşıyor. Murat daha önce de benzerlerini başka kadınlarda gördüğü halde, bunun daha uzun ve şiddetli olduğunu fark ediyor. Sadece okşayarak boşalttığı bakirenin beyaz tenine uzun bacaklarına iri biçimli göğüslerine iştahla bakıyor.
Şiddeti azalsa da orgazm tam olarak bitmiyor, bacaklar hafif titremeye devam ediyorken, gözleri kapalı, ne dediği anlaşılmadan mırıldanıyor ve elleri kolları da hafifçe titriyor. Murat kızın başını ellerinin arasına alıp yanaklarına kulaklarına öpücükler kondurarak kulağına “harikasın bebeğim” diye fısıldayarak sakinleştirmeye çalışıyor. Şebnem’in titremeleri diniyor ama göğsü körük gibi inip kalkarak hızla nefes almaya devam ediyor. Biraz sakinleşir gibi olunca yanında, yerde diz üstü duran erkeğine bakarak, belli belirsiz gülümsüyor sadece. Kızın uzun süren şiddetli orgazmı bitiyor ama içinde kaynamaya başlayan volkan henüz sönmemiş durumda. Her an yeniden patlamaya hazır. Erkeğin dudakları önce küçük ama yoğun öpücükler kondurarak göğüslerine, oradan göbeğine oradan da külotun üzerinden amına geliyor, amın üzerinde öpücükler yalamaya dönüşürken, iki elini külotun yan taraflarına takıp aşağı çekerken Şebnem de poposunu kaldırarak çabuklaştırıyor külottan kurtulmayı. İlk defa bir erkekle baş başa olmasına rağmen dişilik içgüdüleri gerekli yönlendirmeleri yapıyor.
“Hocam” diye fısıldıyor çekinerek, “korkma” diye cevap geliyor ve sonra parmağının ucundaki am suyuyla sırılsıklam olmuş minik külotu önce kokusunu içine çekip sonra fırlatıp kenara atıyor. Kızın dizlerini yukarı kaldırıp bacaklarını hafif ayırarak, amının üzerine eğilip, burnunu dudaklarını, makasla acemice kısaltılmış amın tüyleri üzerinde gezdirerek, biraz aşağı kayarak dilini bızırın üzerine denk getirip sağlı sollu dil darbeleri atmaya başlıyor, parmağı da amın ıslak, kaygan dudaklarının üzerinde aşağı yukarı kayarak minik dudakları okşuyor. Bu yaşananlar çok fazla kız için, amına değen, amı kadar ıslak bir dilin darbeleri ve bir erkeğin sıcak nefesinin en mahrem yerinde dolaşması.
Sanki az önce yaşanan ilk orgazm bitmemiş kısa bir mola verilmiş gibi ikinci orgazm az önce bittiği yerden tekrar başlamak üzere, kızın nefes almaları tekrar hızlanıyor. Bızırının üzerindeki dil darbeleri ve amının dudaklarında gezinen Murat’ın maharetli dili ve parmağı çok kısa sürede kızı az önceki volkan patlamasını yaşadığı doruğa tekrar ulaştırmak üzere. Bu kadar çabuk ikinci orgazmı Murat da beklemiyordu. Yoksa aynı orgazm devam mı ediyordu kaldığı yerden? Şebnem yine ince keskin çığlıklar atarak titriyor sarsılmaya başlıyor, Murat ise inleyerek boşalmaya başlayan kızın amını yalamayı bırakmış, parmağını amın dudaklarından çekip titremekte olan kızın amını olduğu gibi avuçlayıp sıkmaya başlıyor. Bu, kızın titremelerini daha da artırıyor, elinin altında sarsılmakta olan kıza hayranlıkla bakan Murat, “keşke bakire olmasaydı” diye aklından geçiriyor, bu arada kızın titremeleri ve inlemeleri azalarak bitmeye yaklaşıyor.
Kızın amını sıkan elini gevşeterek fakat amın üzerinden çekmeden, yukarı doğrularak sikini Şebnem’in memelerinin hizasına getiriyor, Şebnem o anda ilk defa gerçek bir sik görmekte, erkeğinin çıplak olduğunu fark ettiğinde, az önce amını yalarken pantolon ve külotunu çıkartmış olduğunu anlıyor.
Zühal’in gösterdiği dergilerde adamların dimdik siklerini görüp şaşkınlıkla baktığında ve kadınların sikleri ağızlarına alıp emdiklerini gördüğünde daha da hayrete düşmüş, Zühal “Kız çok zevkli bir olay onu ellemek, ağzına alıp ağzında hissetmek meme emer gibi emmek” dediğinde şaşkınlığı ve merakı iyice artmıştı o zaman, şu anda ise kendisini zevkten zevke uçuran adamın dimdik duran siki neredeyse burnunun dibinde nabız gibi hafifçe sallanmakta. Sanki gerçeği, dergilerde gördüğünden daha büyük. Başının renginin morluğu ve gövdesinden ayrı rengi şaşırtıcı. Bir siki yakından tanıma merakını artık giderebilirdi. Murat, kızın karşında duran siki hayranlıkla seyrettiğini görerek, siki ağzına almayı aklından geçirdiğini tahmin edip vücudunu kızın yüzüne doğru yaklaştırıyor. O anda göz göze geliyorlar, sikine dikkatle bakan kıza “tutabilirsin istersen güzelim” dediğinde Şebnem çekinerek elini sike uzatıp önce dikkatlice tutup sonra avucundaki siki hafifçe sıkarak sertliğini elinde hissediyor. Kendisine büyük zevkler yaşatmakta olan adamın en özel yerini, taş gibi sert ve sıcacık sikini tutmak çok hoşuna gidiyor, değişik bir duygu, güvendiği, hoşlandığı, kendisine zevk yaşatan bir erkeğin sikini tutmanın heyecanlandırdığını hissediyor. Sanki kemik var içinde çok sert ama derisi ve başı kaygan ve çok sıcak avucundaki sik.
Seviştiği, hayran olduğu bu güzel adam, hiç çekinmeden kendisinin ıslak amını yalamış, dilini en hassas yerlerine, bızırına sürterek onu adeta bulutların üzerine uçurmuştu, şimdi Şebnem de elinde sımsıkı tuttuğu siki dergilerde gördüğü gibi ağzına almayı aklından geçirmekteydi, ama bunu nasıl yapacaktı? Murat elini kızın amından çekip kanepeye dayadığı dizini kaldırarak, ayağını kızın vücudunun diğer tarafında kanepeye koyuyor, şimdi bir ayağı yerde diğer ayağı kanepede kızın üzerinde göğüs hizasında ayakta dikilmekte. Kontrolü ele alıp rakibi yere sermiş edasıyla Şebnem’in üzerinde ona yukarıdan bakmakta, siki de kızın yüzünün üzerinde sallanmaktaydı. Şebnem elini uzatarak siki tekrar tutu.
Murat biraz daha öne doğru uzandığında, kızın başı hizasındaki siki ağzına almak için dudaklarını aralaması yeterliydi, önce ıslak dudakların arasına başı dokunan sik, Murat’ın ufak bir kalça hareketiyle dudaklarının arasından kayarak ağzının içine girdi. Ağzında hissettiği sikin, elinde tutarken olduğundan daha sıcak olduğunu fark etti, ağzının içini dolduran sertliğin verdiği haz, Zühal’in tarif ettiğinden çok daha güzeldi, Murat kızın ağzına girdiğinde sikinin başının bademciklerini kadar girip kızı rahatsız etmemesi için sikin bir kısmı dışarıda kalacak şekilde daha fazla ileri gitmeden kızın ağzına girip çıkmaya başladı, Bir şey söyleyip altındaki ceylanı ürkütmek de istemiyordu, yoksa aklından “dişine dikkat dilini biraz daha kullan” demek geçiyordu.
Şebnem gözlerini yukarı kaldırdığında, göz göze geliyorlar, ikisi de birbirlerinin gözlerinde hazzı ve mutluluğu görüyor o an, kızın ağzı dolu olmasaydı Murat onun dudaklarındaki gülümsemeyi de fark edecekti ama sadece gözlerindeki, gülümsemesini görebildi. Şebnem, ağzında hafifçe ileri geri hareket eden siki emerken, Zühal’le daha önce, birlikte mastürbasyon yaptıklarında, Zühal’in aynı anda bir eliyle kendi bızırıyla diğer eliyle de Şebnem’in bızırıyla oynarken “kız ellerin boş durmasın kendi memelerini avuçla, uçlarını da sık” dediğini hatırladı, ellerini uzatıp meme uçlarını sıkmaya başladı, " Murat keşke arkaya doğru da uzanabilseydi de amını avuçlasaydı, bu şekilde bir kez daha zevkli olurdu” diye aklından geçirdi. O sırada Murat’ın kalça hareketleriyle ağzında ileri geri girip çıkan sik ve Murat’ın nefes alışları gittikçe hızlanmaya başlamıştı. Yukarı doğru gözlerini çevirdiğinde erkeğinin gözlerinin kısıldığını, yüzünün tuhaf bir şekilde hafif yamulduğunu fark etti, hızlı nefes alışlarıyla beraber hafif inlemeleri duyuluyordu. İşte hayran olduğu, kendisinden güçlü bir erkeği mutlu ediyordu.
Kendini güçlü bir kadın gibi hissediyor o an. Şebnem, ağzındaki sikin kasıldığını fark ettiği anda, Murat sikini kızın ağzından aniden çeker çekmez inleyerek kızın dipdiri göğüslerine doğru boşalmaya başlıyor. Adamın sikinden hızla dolu dolu fışkıran iri uzun damlalar kızın göğsüne çarpmaya başladığında, ilk hissettiği şey göğsüne yağan sıvının sıcaklığı oluyor, o anda sanki Murat’ın sikinden kızın göğsüne meni değil sıcak zevk taneleri fışkırmakta, erkeğinin sevişmeden aldığı zevki, göğsüne çarpan meninin sıcaklığını hissederek paylaştığını düşünmekteydi Şebnem. Merak ve heyecanla sikin göğsüne fışkırmasını izledi, damlanın biri çenesine gelmişti, çenesindeki damlanın aşağı doğru kaydını hissetti. Murat, boşalması biterken sikini sıvazlayarak ucuna gelen son damlayı da sikinin ucunu kızın çenesine sürerek bıraktı. Nefes nefese kalmıştı, hayatının en zevkli seksini yaptığını düşündü o an ve kanepedeki ayağını indirip yere koyarak eğilip kızın dudaklarına bir öpücük kondurup, “harikasın” diye fısıldadı. Şebnem, yanında ayakta duran adamın az önceki sertliğini kaybetmiş ama halen diri duran sikine hayranlıkla dalgın dalgın bakarken Murat’ın “kağıt havlu getireyim, göğsünü silelim” demesiyle bir an göğsündeki artık yavaş yavaş kanepeye kaymaya başlayan menileri hatırladı “Hayır dursun, onlar ortak zevkimizin hatırası, evden çıkana kadar silmeyeceğim” dedi. Bugün aldığı ders en iyisi idi. Meni, neredeyse yanan bir mumdan akan damlalar kadar sıcak ve kokusu genzini yakacak kadar yoğun bir şeydi.
Murat kızın böyle bir olaya alışık olmadığını anlamış, tekrar seks yapana kadar çırılçıplak dolaşmak istememişti, beline bir banyo havlusu sarıp “Filtre kahve var, kahve mi içersin soğuk bir şey mi” diye sordu. “Kahve olsun, varsa sütlü lütfen” cevabından sonra, mutfağa geçip kendisine soğuk bir bira ve kıza da sütle hazırladığı kahvesini getirdiğinde kızın halen uzanmakta olduğunu ancak kanepenin üzerinde bulunan örtüyü altından çekip amını örtecek şekilde bacaklarının arasına aldığını gördü, göğsündeki ıslaklık duruyordu. Kızın başucuna bir sehpa çekip elindekileri bıraktı, sonra yan koltuklardaki iki minderi alıp kızın başının altına koydu, sonra da az önce amını yalarken zeminde diz üstü durduğu yere de bir minder çelip yere, kızın yanı başına oturdu. Birasından yudum alırken göz göze geldiler, kız hafifçe gülümsüyordu, bu defa kızın gülümsemesini sadece gözlerinde değil, az önceki gibi dolu olmayan dudaklarında da gördü. Bir erkekle ilk sevişmesinin hazzının verdiği mutluluk gülümsemesi olduğunu düşündü, dolu bir sevişme olmuştu, bunu kolay kolay unutmayacak diye içinden geçirdi. Kız arkasındaki yastıklara dayanarak iki eliyle tuttuğu kupadan kahvesini içerken gözleri dalmış, kahveye bakıyordu, ikisi de susmuştu, ama gergin değil dingin bir suskunluktu, kahve bitene kadar konuşmadılar, kızın kahvesi biterken Murat’ın eli kızın bacaklarının arasında, örtünün altına doğru kaymaktaydı. Şu andaki birliktelik fırsatı sonuna kadar değerlendirmek, az önce birlikte paylaşarak yaşadıkları hazzı birlikte tekrar yaşamak istiyordu. Eli kızın, halen ıslak olan amındaydı. Oturduğu yerden kalkıp kızın yuvarlak kalçalarını kavrayarak olduğu yerde çevirdi, o esnada beline sardığı havlu kaymış, başı yukarı doğru bakar vaziyette dimdik, taş gibi siki ortaya çıkmıştı. Karısı ile olsaydı böyle bir performansı düşünemezdi bile ama 18 yaşındaki taş bebek gibi ve son derece arzulu halleriyle kız onu bu hale getirmişti. Şebnem şimdi kaykılarak kanepenin kenarına, ayakları yere basarak oturmuş vaziyetteydi, Murat diz üstü durduğu yerde kızın bir bacağını kaldırıp bacaklarının arasına girdi ve sonrasında kızın iki bacağını da ayırarak havaya kaldırdı.
Karşısında çok küçük sayılamayacak ıslak dudakları açılmış ince tüylü tazecik ama bakınca, bu güne kadar gördüğü en güzel şey olduğunu düşündü ve yüzünü, ağzı amın dudaklarına denk gelecek şekilde karşısında duran ama yapıştırdı. Bu defa bızıra dil darbeleri yerine onu dudaklarının arasına alarak bir emzik gibi emme başladı. Bu ani saldırı ile yerinde zıpladı ve sonra derin inliyor kız. Murat’ın eli yine ıslak am dudakları üzerinde geziniyordu, kızın amından gelen sular erkeğinin salyalarına karışarak aşağı doğru akmaktaydı, Şebnem’in kalçalarının arası ve minik göt deliğini sırılsıklam olmuştu. Murat amın dudakları üzerinde başparmağını gezdirmeye devam ederken orta parmağını göt deliğinin üzerine getirdi, salya ve am sularıyla iyice kayganlaşmış olan deliğe orta parmağıyla masaj yapar gibi ovalamaya başladı, kız kendinden geçmiş bir şekilde gözlerini kapatmış bütün kontrolü kendini teslim ettiği erkeğine bırakmıştı. Murat’ın parmağı arka deliğe değdiğinde birden yaşamakta olduğu hazzın yoğunlaştığını hissetti, Zühal arkadan da zevk alındığından bahsetmişti, hatta yaptıkları kaçamakların bazılarında parmağını Şebnem’in arkasına biraz soktuğunda da hoşlanmıştı ama bu defa bambaşkaydı hissettiği haz. Zaten hoşlandığı adamın dudakları arasında emzik gibi emilen bızırı kızı bulutların üzerine çıkartmaya yetmişti, üstelik bunun yanı sıra bir memesi erkeğinin avucunda, arka deliği de erkeğinin marifetli parmağının masajı altındayken içerisinde bulunduğu zevk deryasında aklı başından gitmek üzereydi.
Murat kızın iyice kıvama geldiğini gördüğünde arka deliğe masaj yapmakta olduğu parmağını yavaşça deliğin içine kaydırmaya başladı, akan am suyuyla ve erkeğin salyalarıyla fazlasıyla kayganlaşmış ve içinde bulunduğu büyük hazdan dolayı gevşemiş olan göt kaslarından dolayı parmak rahatça içeri kaydı, orta parmak dibine kadar kızın arkasına gömülmüştü, Bir an bekledi ve kızın titremelerini, kesik kesik nefes alışını dinledi ve sonra parmağı çıkartmadan içeride tutarak kımıldatmaya başladı, kızın vücudu buna kalçalarını aşağı yukarı oynatarak sanki daha fazla gömülmesini sağlamak istiyor gibi tepki veriyordu.
Kızın yaklaşmakta olan orgazmını fark edince arkadaki parmağı sokup çıkartmaya, kızı, parmağını sıkıca saran götünden sikmeye başladı, Şebnem’in içindeki volkan patlamak üzereydi, arkasındaki parmak gidip geldikçe erkeğinin elinin hareketlerine uyarak kalçalarını oynatıyordu, erkeğinin dilinden de bızırına, oradan bütün vücuduna bir zevk dalgası yayılmaktaydı. O arada arkasından gelen zevk dalgasının arttığını fark etti ama nedenini anlayamamıştı, nedeni önemli de değildi zaten, şu anda aldığı zevke ve ulaşmak üzere olduğu volkan patlamasına odaklanmıştı o nedenle arkasına girip çıkan parmağın artık iki tane olduğunu fark edemedi, erkeğinin kendisini kaç parmakla götünden siktiğini değil, aldığı zevkin artığını hissetti. Çığlık atmaya başladı, bacakları ve bütün vücudu titriyordu başı arkaya kıvrılmış, kesik kesik çığlıklar atıyordu, amından akan sular bacaklarından kalçalarından her yere yayılıyordu, halen bızırıyla dili ve dudaklarıyla oynamakta olan adamın başını itekledi, dayanamıyordu, nefesi kesiliyordu, günün en şiddetli orgazmını yaşıyordu. Titremeleri devam ederken Murat başını amından geri çekti, parmaklarını da sokup çıkartmayı durdurmuş, arka deliğine gömülü duran iki parmağını alttan yukarı doğru kımıldatarak kızın amına içerden göt tarafından titreşimler yolluyordu. Parmaklarını böyle sıkan bir götün içinde sikinin alacağı zevkten başka şey düşünemez olmuştu. İstemeyerek de olsa parmaklarını geri çekti. Kızın titremesi uzun sürdü, götündeki parmakların amına doğru alttan yaptığı titreşimler orgazmının sona ermesine izin vermiyordu, aynı orgazm devam mı ediyordu yoksa biri biterken yenisi mi başlıyordu? Bunu ne kendisi anlayabildi, ne de Murat.
Uzun süren şiddetli orgazmdan sonra sakinleşmesi de epey sürdü, yorulmuştu, Murat kızın durumunu anladı ve bacaklarını yan çevirip kanepeye uzanmasını sağladı, üzerine de kanepenin örtüsünü örttü. 5 dakika sonra gözlerini açtığında karşısında dimdik siki ile ayakta kendisini izleyen erkeğini gördü, tüm yorgunluğuna rağmen içindeki volkan halen için için kaynıyordu, kanepede doğrularak oturdu ve önünde taş gibi dimdik duran sike uzanarak eliyle siki ağzı hizasına eğerek ağzını uzattı, taş gibi sikin başı dudaklarının arasından kayarak neredeyse bademciklerine kadar dayanacaktı bu defa. Murat da az önce kıza yaşattığı müthiş volkan patlamasında, kendisi de zevkten boşalmanın eşiğine gelmişti, o heyecanla kız sikini ağzına alınca elini kızın ensesine koyarak kalçalarını ileri doğru hareket ettirince sikin başı ve gövdesi kızın ağzında kaybolmuştu sanki. Bir an kızın nefesi kesilir gibi oldu, gözleri kocaman açılmıştı, Murat heyecandan durumun farkında değildi, sikini sanki bademciklerden arasında aşağı kaydıracakmış gibi kızın ensesinden çekip biraz daha bastırınca Şebnem elinde olmadan ağzını açıp nefes almaya çalıştı gözlerinden yaş gelmişti. Durumu fark edip geri çekilince kız rahat bir nefes alıp ağzındaki siki kaldığı yerden emmeye başladı, Murat şimdi daha dikkati bir şekilde yine eli kızın ensesinde ağzına girip çıkmaya başladı, gelmek üzereyken “seni ağzından sikmek büyük zevk” dedi kısık bir sesle, kızın duymadığını fark edemedi, kızın ağzına boşalmak üzereydi. kız da kendini kaptırmış ağzındaki siki zevkle mırıltılar çıkarak emiyordu, bir an kasıldığını hissetti ağzındaki sikin, sonra kasılmalar devam ederken arka arkaya ağzına hızla kaygan, sıcak sıvı dolmaya başladı, yutmak aklına gelmemişti o an, ancak ağzında biriken sıvıyı tutamaz olup dudaklarının kenarından salyası ile birlikte sızmaya başladığında farkına varmadan yutkundu ve ağzındakileri de yutmuş oldu, emmeye devam etti, aralıklı kasılmalarla sıvı az da olsa halen geliyordu, bir iki kez daha yutkunarak ağzındakilerin hepsini yutmuş oldu. Halen ağzında duran sik yine sertti ama az önceki taş gibi sertliğinin olmadığını fark etti, sertliği gittikçe azalıyordu sanki. Bacaklarında güç kalmayan adam sikini kızın ağzından çıkartıp baş tarafını sıkarak içindeki son minik beyaz damlayı da çıkarttı ve kızın dudağına sıyırarak bıraktı. Kızın şaşkın bakışından ne yapması gerektiğini bilemediğini fark edince eliyle damlayı dudağın üzerinden içeri doğru itekledi, Şebnem anlamıştı son zevk damlasını da kaçırmaması gerektiğini, yine gülümseyerek erkeğine baktı.
Murat eğilerek kızın çenesinden tutup çenesinden tutarak yukarı çevirdi başını ve dudaklarını ağzına alıp emerek öpmeye başladı. İkisinin de başını döndüren bu öpüşmeden sonra Murat kendisine ve kıza kahve hazırlamak için mutfağa yöneldiğinde Şebnem kanepeye uzandı, ağzındaki ekşi hafif acımsı tadı anlamaya çalışıyordu, hoşuna gitmişti, Zühal ilk defasında hoşuna gitmeyebilir demişti ama öyle olmadı, ilk defa tattığı meninin tadı garipti ama tekrar denemekten kaçınacak kadar kötü hiç değildi. Kuzeninin cesaretlendirmeleri aklından çıkmıyordu, “erkekler ağzına boşaldığında hem çok zevk alırlar hem de ne kadar orospu olduğunu göstermiş olursa onlara” demişti.
Kanepede yan yana çıplak oturup kahvelerini içerken konuşmadılar sayılır, Murat “İyisin değil mi? Üzerine bir şey ister misin üşüme” deyince kız “yok yok gayet iyiyim sağ ol” diye cevap verdi. Şebnem yaklaşık 3-4 saat gibi kısa sürede arka arkaya çok şey yaşamanın verdiği kafa karışıklığı içerisinde ama mutlulukla dalgın dalgın kahvesini içti, karmaşık duygular yaşıyordu, içindeki duyguların en ağır basanın “kendini mutlu hissetmek” olduğuna karar verdi. Murat’a âşık olduğunu düşündü, aşk dedikleri bu haz mıydı sadece? Adam hem evli hem yaklaşık 20 yaş büyük, hem de öğretmeniydi, nasıl sürecekti bu ilişki? İçinden “boş ver, her şey bir şekilde yoluna girer şimdi bunları düşünme” dedi ve banyoya girmeden giyinmeye başladı külotu halen kurumamıştı.
“Ne zaman görüşürüz, yani dershanenin dışında” diye sormayı düşündü ama cesaret edemedi, artık giyinmişlerdi ve “Murat Bey” artık yine öğretmeniydi ama gerek de kalmadı sormasına. Ayakkabısını ayağına geçirirken Murat “yarın ve sonraki gün dershaneden sonra özel dersim var, ondan sonraki gün aynı saatte gelebilirsen evde olacağım, test kitabı ve defterlerini de getir ama gelirken” diye bir öğretmen cevabı verdi. Çıkması için kapıyı açmadan önce yanağına bir öpücük kondurdu ve kız çıkıp merdivenlerden inmeye başlarken, az önce zevk çığlıklarının, inlemelerin doldurduğu salon sessizliğe bürünmüştü.
https://gercekhikayeciniz.blogspot.com/2024/06/sebnemin-anlattiklari.html
116 notes
·
View notes
Text
Yaz sonunda nişanlandığ�� için tebrik ettiğim lise arkadaşım nişan atmış, sebebi de ailelerin siyasi görüşleriymiş. Sadece bilinçaltınızda asılı dursun diye bir şey söyleyeceğim;
Siyaset, “at bakıcısı” anlamına gelen seyis kelimesinin masdarıdır (Arapça). Eskiden “cezalandırma” anlamında kullanmışız, Osmanlı’da da “idam” (hatta şeri usule riayet etmeksizin idam) manasında kullanılmış ve 20. yüzyılda günümüzdeki anlamına kavuşmuş. Sözcüğün anlamsal yolculuğu kendi içinde hayata dair çok fazla ipucu barındırıyor. Demiyorum ki insanlar siyasi görüşleri ve buna göre şekillenen yaşam tarzları örtüşmediği halde ısrar kıyamet birlikte olmalıdır, o başka bir tartışmanın konusu ama fanatizm boyutunda bağlı olduğunuz siyasetçilerin birer seyis, onların nezdinde sizlerin de uysallaştırılıp zapt edilecek birer at olduğunuzu unutmayın.
Bu arada Ali’nin ailesinin siyasi görüşüyle benim aileminki taban tabana zıt ama herkes birbirini çok seviyor. Bazı değerlerin bazı diğer değerlerden pekala da üstte tutulabildiğini gözlemleyen biri olarak atıyorum bu gönderiyi, yine de her zaman herkes bu dengeyi koruyamayabilir diye düşündüğümden ötürü açık kapı bıraktım -.-
46 notes
·
View notes
Text
Annemin Teyzekızının Götü! (Yılmaz 45 Y., İstanbul)
Lise sona yeni geçmiştim, Fatih'te dedemden kalma ahşap evin üst katında oturuyorduk. Babam memurdu, annem ev kadını. Ablam iktisat fakültesine o yıl girmişti. Annemin teyzekızı Sacide abla sık sık Adapazarı'ndan İstanbul'a gelir, bizde kalırdı. Senelerdir Sacide abla gelince benim odamda yatardı, ben de salondaki kanepede. Şikayetçi olmazdım hiç bu durumdan; odamdan almam gereken bir şey olduğunda serbestçe girebiliyordum nasıl olsa. Hele Sacide Abla uyuyorsa... Gecelik giymezdi hiç; uyurken sütyen de takmazdı. Açık kumral saçları, bembeyaz teni, dolgun göğüsleriyle güzel sayılabilecek bir fiziği vardı. Uzun uzun seyrederdim onu uyurken, sonra da onu siktiğimi hayal ederek 31 çeker boşalırdım tabii.
Okula devam ederken aynı zamanda büyük kulüplerimizin birinde basketbol yıldız takım oyuncusuydum; babam okulu aksatmamam şartıyla razı olmuştu spor yapmama. Bir maç sırasında ciddi bir sakatlanma yaşadım; sol bacağımda lif kopmuştu. Babam çok bozulmuştu bu sakatlığa, tam da Mayıs ayında imtihan döneminde oluşumuz sinirlendirmişti onu. Çalan kapı ziliyle Hızır gibi yetişmişti Sacide Abla! Ama sakatlığım, ciddi bir yatak istirahati gerektirdiği için, odamı verememiştim sevgili Sacide ablaya, bu kez salonda yatan o olacaktı mecburen...
Ertesi sabah uyandığımda, Sacide abla bornozla benim odamdaydı, herkes salonda kahvaltı masasında olduğundan mecburen benim odamda giyinecekti! Önce benim uykuda olduğumdan emin olmak için üzerime doğru eğilip baktı; nemli sabun kokusu beni çıldırtmaya yetmişti, taş gibi olan sikimde nabız atışlarımı hissediyordum. Bana arkası dönük bornozu çıkarttı, apışarasını iyice kurulayıp, külodunu giymek için domaldı. Açık kaherengi göt deliğinin altında kılsız amcığının etli dudaklarını görünce sikim külodumu yırtacak hale gelmişti. Sacide Abla giyinip odamdan çıkınca, sikime ufak bir dokunuşla inanılmaz bir patlama ile boşalıp tekrar yatıp uyudum.
Akşam saatlerinde gelen bir telefonla anneannemin rahatsızlanıp hastaneye yatırıldığı haberiyle, annem ve babam ani bir kararla Adapazarı'na gitmek zorunda kalmışlar. Sabah uyandığımda, ablam da çoktan okula gitmişti. Elimi yüzümü yıkayıp topallayarak salona doğru yürürken, fısıltı halinde konuşmalar duydum. Sessizce salona yaklaştığımda, Sacide ablanın telefonla konuştuğunu duydum, "Evett! evettt! Sok artık yarrağını içime! Geçirrrr! Amımı götümü doldur o koca sikinle!" diye konuşuyordu. Salonun kapısını hafif araladığımda, elindeki hıyarı götüne sokup çıkarmaktaydı...
Şaşkınlıkla kapıyı kapamamla çıkan gürültü Sacide ablanın paniklemesine yetmişti. Odama dönüp yatağa uzandıktan sonra uzun bir sessizlik oldu. Yarım saat kadar sonra odamın kapısı yavaşca açıldı. Az önce gördüğümde çırılçıplak olan Sacide ablam giyinik olarak karşımdaydı. Bana, "Ne diyeceğimi bilemiyorum..." derken sesi titriyordu, "Kimseye birşey söyleme n'oolur Yılmaz!" dedi. Hiç konuşmadan elimi uzattım. Yanıma geldi, yatağımın kenarına oturup elimi tuttu. Ben de yan dönüp diğer elimi apışarasına koydum, titrediğini hissettim. Yüzüme eğilip dudaklarımdan öpmesiyle ok yaydan çıkmıştı artık, bacağımdaki sakatlığı bile hissetmez olmuştum.
İkimiz de süratli bir şekilde çırılçıplak soyunduk. Sacide ablam deneyimlerini kullanıp idareyi ele almıştı; önce üzerime ters uzanıp 69 oldu, yarağımı yalamaya başladı. Ben de onun amını çılgın gibi yalıyordum. Amının dolgun dudaklarını ağzıma doldurup emdikçe, Sacide abla üzerimde inleyerek kıvrana kıvrana orgazm oldu, çığlıklar atarak... Ablamın okuldan gelmesi yaklaşınca kalktı yatağımdan, her yanı titriyordu.
Annemlerin dönüşüne kadar, her sabah Sacide ablayla, ablamın okula gidişiyle sevişmeye başlıyorduk. Sacide abla ikinci günden itibaren götünü de siktirdi bana, ama bakireliğini korudu kararlılıkla! Telefonda seks yaptığı sevgilisi hakkında sorduğum soruları yanıtlamamıştı, ama dört gün boyunca götünden çılgınca sikişmişti benimle...
Gidişine alışamamıştım, rüyamda sikişiyordum Sacide ablamla sürekli. Yıllar sürecek bir ilişkinin başladığını bilemezdim. Sacide ablayla yaşadıklarımızın üzerinden iki ay kadar geçmiş, yaz tatili başlamış, sakatlığım epey düzelmişti. Son rahatsızlığından sonra anneannem maalesef yatalak durumdaydı, Adapazarı'nda oturan Hacer Teyzem, annemin teyze kızları Macide ve Sacide ablamlar dönüşümlü olarak ilgileniyorlardı anneannemle.
Temmmuz başlarında anneannemi ziyaret bahanesiyle Adapazarı'na gittim, esas amacım Sacide abla'mı sikmekti tabii ki! Anneannem felç nedeniyle tam konuşamıyordu, ama beni görünce ne kadar sevindiği gözlerinden okunuyordu. Anneanemin evi tek katlıydı; bir oda, bir banyo, bir oda da çatı katında vardı. Ben orada kalmayı istedim, teyzemin ısrarlarına direnip kaldım da...
İkinci gecenin sabahında sikimde serin bir ıslaklıkla uyandım; Sacide abla yanıma diz çökmüş, boxerimden çıkardığı sikimi yalamaktaydı! Uyanıp irkilmemle gülerek, "Korkma kimse yok evde! Teyzem zaten kalkamaz!" dedi. Doğrulup dudaklarına yumuldum, aceleyle soyunduk. Biribirimizi açlıkla yalarken inliyorduk. Sacide abla, "Yılmaz'ım, hep seni düşledim! Beni bağırta bağırta sikkk!" diyordu. Sacide abla sikimi ve götünü iyice tükürükleyip beni yatırdı, üzerime çıkıp yarağımın üzerine aniden çökmesiyle inledik beraberce. Hızlı bir tempoyla adeta o beni sikti! Sonunda ikimiz de boşaldığımızda üzerime abandı kaldı nefes nefese...
Sikiş arası sohbetlerde bu kez açıldı bana, sevgilisi İstanbul'da üniversitede okuyan İran'lı zengin bir ailenin oğluymuş! Bir sene sonra mezun olacakmış, evlenip Tahran'a yerleşeceklermiş! Şok olmuştum; Sacide ablamı artık karım gibi görüyorken, başka bir ülkeye gelin gitmesi bir balyoz gibi inivermişti başıma! Sinir basmıştı birden; giyinip sokağa attım kendimi, hızlı adımlarla nereye gittiğimi bilmeden amaçsızca yürüyordum...
"Yılmaaazz! Yılmaazz!" diye seslenen kadın sesini farkedince durup döndüm. Gelen Macide ablanın büyük kızı Nurdan'dı, "Deminden beri bağırıyorum! Sağır mısın!" diye azarladı beni. Arkamdan koşmaktan nefes nefese kalmıştı, "Ne bu halin? Karadeniz'de gemilerin mi battı?" dedi gülerek. "Yoo, nereden çıkardın bunu?" dememle sarıldı sımsıkı, "Ulan buraya geldin, beni görmeden mi gideceksin!" deyip, bir daha sarıldı. Sütyensiz memelerinin sertleşmiş uçlarını göğsümde hissetmemle sikim esas duruşa geçmişti bile...
Macide abla annemin teyzesinin ilk çocuğuydu, arada iki erkek, üç düşük derken, en son olarak Sacide ablayı doğurmuştu, tekne kazıntısı olarak. Macide Abla 42 yaşındaydı, 20 yaşındayken, baba tarafından akraba Ali abiyle evlendirilmişti, iki kız doğurmuştu. Nurdan 20, Nurcan 18 yaşındaydı. Kızlarının ikisi de okumamış, koca bekliyordu.
Nurdan'ın dişiliğini hissedince rahatlamıştım. Halen Sacide ablaya kızgındım, içimden, (Ulan Sacide abla, ben de senin yeğenin Nurdan'ı sikmez miyim!) diyerek, bir elimi arkadan Nurdan'ın başına atıp saçlarını okşadım. Saçlarının kokusunu içime çekip, "Seni görmeye geldim ben, görmeden gider miyim?" diye gülerken, belinden vücudunu sikime doğru yasladım. Benden yaşca büyüktü ama, spor yaptığım için gelişmiş olan vücudum bu farkı kapatıyordu. Nurdan koluma girdi, sohbet ederek epeyi yürüdük. Nurdan geçen yıl kazanamayınca tekrar üniversite sınavına girmiş, falan filan...
Akşam anneannemin evine girer girmez, Sacide abla üzerime öfkeyle atıldı; "Nurdan'la sürtmeye mi geldin buraya!" diye bağırdı. Şaşkınlıkla karışık bir öfkeyle bir tokat attım, sustu. Ama hemen pişman olmuştum, ne diyeceğimi bilemiyordum. Birden boynuna atılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, "Affet beni lütfen, birden kendimi kaybettim!" dedim. O gece birbirimize sarılıp yattık, sevişmedik. Sabah uyandığmızda susuzluğumuzu doyasıya giderdik, dillerimiz, ellerimiz dumaksızın çalıştı, bağırta bağırta siktim Sacide ablanın götünü defalarca.
Sonunda dönüş günü geldi çattı tabii, döndüm İstanbul'a. Yaz bitti, okul antrenmanlar derken günler geçiyordu. Bir akşam eve gittiğimde bizimkiler yemeğe oturmuştu. Onlara katılmak için içeri girince donup kaldım, benim sofradaki yerimde Nurdan oturuyordu! Bana, "Selam!" diyerek gülümsedi, "İstanbul Üniversitesi'ni kazandım, kutlamayacak mısın beni?" dedi. Eczacılık okuyacakmış haspa, yurt falan ayarlayıncaya kadar da bizdeymiş! İçimden, (Hoşgeldin teyzesini siktiğim!) dedim, sevinmiştim gerçekten :)
[Yılmaz]
136 notes
·
View notes
Text
okul döneminden, aslında lise döneminden hatırladığım en gergin anlar derse geç kaldığım anlardı
merdivenlerde tek tük insanlar vardır. önce öğrenci olanlar sonra öğretmenler merdivenden kaybolur. koridora varırsın. sınıf koridorun sonundadır. silüetler sınıflara girer, kimse kalmaz. diğer koridorlardaki seslere kulak verirsin, onlar seni rahatlatır. derken o sesler de kesilir. sınıfın kapısına gelirsin. kapı kapalıysa ve ses gelmiyorsa öğretmen içerdedir. kapıyı tıklatırsın... açarsın
büyüyünce bu korkular şekil değiştirir. herkes bir tarafa gider ya da sen gidersin. iş başvurusu yaparsın, yeni işe başlarsın. gece olur. bayram olur
Kayahan en güzel şarkılarını evliyken sevgilisine yazmış. uzun süre bunu ne hayatında ne de şarkılarında açık etmemiş. bir şarkısında ismini söyleyecek gibi oluyor sonra toparlıyor. Lale diyecekken "La" dedikten sonra kıvırıyor "fa" diyor. şarkının devamında
"el ayak çekilince, sohbetler tükenince, dostlar eve gidince"
sözleri koridordaki ürpertiyi anlatıyor bir şekilde. bir de Ahmet Kaya'nın söylediği Yusuf Hayaloğlu sözleri var
"işi gücü olanlar çoktan gitti, bir ben kaldım, voltasında gecenin"
biriki tane daha vardı hatırlayınca yazarım
23 notes
·
View notes
Text
youtube
Akşamınız yüreğiniz gibi olsun ☕☕
MUTSUZLUK GÜLÜMSEYEREK
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O İB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Birde bu vardı..
youtube
55 notes
·
View notes
Text
15.02.2024
Seninle tanıştığım ilk zamanlar geldi aklıma. Lise üçün başları. Nasıl salakça bir heyecan oluşmuştu üstümde. Senin yanında saçma sapan bir şey yaparım da gülünç duruma düşerim diye aylarca hep kasmıştım kendimi. Bana gülersin diye. Senden o kadar hoşlanıyordum ki konuşmaya bile çekiniyordum halbuki aynı sınıftaydık konuşacak sohbet edecek birçok şey vardı doğal olarak. Ama utandım işte ne bileyim. Seninle aynı sınıfta olmak ve 2 sıra arkamda oturuyor olman bana hiç yardımcı olmuyordu. Heyecan yapıyordum. Elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Yere hep bir şeyler düşürüyordum sen aklıma geldikçe. Sürekli bir bahaneyle arkama dönüyordum maksat az da olsa göreyim seni. Ne yapayım benimki de böyle komik bir şeydi işte. Özellikle akşam okuldan eve dönmeyi çok severdim ben. Tüm öğrenciler gibi eve gittiğim için değil, onunla aynı otobüste belki yan yana gideceğim için çok mutlu olurdum. Otobüste onu izlerdim. Güneş yüzüne vururdu o zaman açık kahve gözleri daha bir parlardı. Daha bir severdim onu. Rüzgar düz kumral saçlarını uçururdu kokusu gelirdi bazen. Daha çok hayran olurdum ona. Şimdi düşününce sanki çok uzun yıllar geçmiş gibi geliyor. Belki de bu güzel şeylerin üstüne çok üzüldüm çok kırıldım çok gözyaşı döktüm diye çok uzaktaymış gibi geliyordur bilemiyorum. Şu an arkamı dönüp baktığımda tek gördüğüm boşa geçen iki sene. Bu kadar uğraşın sonu bu kadar gözyaşının çabanın sonu bu olmamalıydı diye düşünüyorum. Ben seni gerçekten sevmiştim ama bazen bir şey yapamayız. Bazen sevgimiz tek başına yetmez. BAZEN KARŞINDAKİ DE ÇABALAMALIDIR. Bazen olmaz yani. Ben bunu hak etmedim. Benim sana karşı sevgimin karşılığı bu değildi anlıyor musun ? Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil ben buna bir şey demiyorum zaten. Benim seni sevmek için bir nedenim yoksa senin de sevmemek için olabilir ben kızmıyorum kızmadım da zaten üzüldüm. Ama benim en çok üzüldüğüm son yaşadıklarımızdı biliyor musun ? Ben bu son yaptıklarını kendi içimde hala daha tam yedirememişken o zaman bile sana karşı bir şeyler hissediyor oluşumdu beni parçalayan. Arkamdan söylediğin sözler kulağıma geldi ve sen ben duyayım diye bunu ortak arkadaşımıza -benim en yakın arkadaşım- söyledin. Gelsin Yağmur bak o senin hakkında böyle böyle dedi desin diye sen o kadar kırıcı konuştun ki. Şimdi hiç bir şey olmamış gibi ayrı yollardayız kendi önümüze bakıyoruz. Ama merak ediyorum sen de ara sıra durup arkana bakıyor musun ? Bakıyor olsaydın benim ne halde olduğumu görürdün. Gerçekten bakıyor olsaydın bana benimle böyle oynamazdın kırmazdın kalbimi gururumu.
Neyse işte rehberde gördüm ismini konu nerelere geldi. Ne komik değil mi ? Evini biliyorum gidemiyorum, numaran var arayamıyorum, mesaj at desen atamıyorum. En komiği de telefonumdan numaranı silemiyorum. Daha doğrusu yapmak istemiyorum bunları. Ben şu an toparlanıyorum. Bu hadi deyince olacak bir şey değil zamanla olacak. Kalbimdeki yara belki tam geçmeyecek ama ufak bir sızı olarak kalacak. Bazen yine acısını hissettirecek ama şimdiki kadar yakmayacak canımı.
Gitmeden bir şarkı bırakmak istiyorum belki aranızda dinleyenler vardır. Herkese İyi geceler dilerim...
youtube
#keşfet#yazılarım#postlarım#iyi geceler#bazı yollar yalnız yürünür#keşke böyle olmasaydı#bu kalp seni unutur mu#umutbittigezegeniyakin#iyiyimlaben#ahududuluvodka#yeraltından notlar#kakaollusut#cirkinkadininutopyasi#lostonyoubabe#soluksaripapatya#solukmavipapatya#romeo and juliet#light academia#sarhoskedi#superkursunaskr#anlamazlarki#visnelimeybuzz#bugeceicelim#mayonezli#resimdekigozyasi#istanbulfatihiii#plaktaseninsesin#uykusuzlukbelirtisi#petricorsworld#dark academia
21 notes
·
View notes
Text
Felsefe-3 (125) Sınav Soruları
Felsefe-3 (125) Sınav Soruları 1. Spinoza’ya göre insan doğanın bir parçasıdır. İnsan kendisini doğaya bırakarak doğanın düzenini anlamalı , bu şekilde güçlü, özgür ve erdemli yaşamalıdır. İnsan doğaya uyum sağlayarak olumsuz ve yıkıcı tutkularını yenebilir. Böylece ahlaklı yaşamış olur. Buna göre, Hangisi spinoza’ya ait bir düşünce değildir? Cevap : İnsan duygularının peşinden gitmelidir. 2.…
View On WordPress
0 notes
Text
Lise açık öğretim kapatılmasından sonra lise zorunluluğu kalkmalı herkes okumak zorunda değil. Okumak istemeyen çocuğu zorla tutuyoruz
53 notes
·
View notes
Text
Lise 3.sınıftım bir gün müzik öğretmenimiz akıllı tahtadan cem adria'nın"Kül"şarkısını açtı ve herkesin önüne bir kağıt verip o an kağıda ne isterseniz yazın dedi bize bıraktı herşeyi.İlk başta kağıtla biraz bakıştım ama sonra şarkının verdiği o hüzün ile kendimi yazarken buldum ilk defa duygularımı bu kadar açık ve net yazmaya başlamıştım yazdıkça cümlelerim bitmiyordu daha çok yazmak istiyordum,daha çok haykırmak...O kağıtları istedi hocamız alıp okuyucakmış başta vermek istemedim bunlar bende kalsın istedim ama sonra ne anlamı var dedim sen haykırmışsın bırak biraz da insanlar seni anlamaya çalışsın biraz da onlar benim için uğraşsın.♡Hani bazı anlar insanın hayatına etkide bulunur ya bende de işte o zamanlar başladı bu yazma işi(Ha birde cem adriana olan sevgim de o an başladı:)♡💐
6 notes
·
View notes
Text
Psikolojinin Allah'ı yok mu?
"Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef'âli sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. Ve seni hilkat-i âlemde şahit tutmamıştır.” Mesnevî-i Nuriye’den.
Allah amellerini mübarek etsin. Geçenlerde ODTÜ mezuniyet töreninde “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur!” ayet mealinin pankart olup gezdirildiğini gördük. Cenab-ı Hak, kelamullahından nur alan böyle sineleri çoğaltsın, müslüman memleketini müslümansız bırakmasın. Âmin. Fakat elbette yarasa tabiatlıların bu nurdan gözleri kamaştı. Hemen başlarını mâbâdlarına çevirdiler. Hatta mırıldandılar: “Böyle birşeyi savunmak akademinin/psikolojinin değerlerini aykırıdır!” Neden efendim? Onlar açık açık söylemezler ya. Biz çekinmeyip deyiverelim: Zira kafalarındaki bilimin Allah’ı yoktur. Yani Allah varsa bilim yoktur. O yüzden yanlarında ‘Allah’ denildiğinde ‘Euzü’yü duyan İblis’e dönerler. Şeytanlarından önce kendileri çarpılırlar. Kaçacak mağaralar ararlar.
Will Smith’in, yaşanmış bir hikâyeye dayanan, dişe dokunur, mesaj içerir filmlerinden Doğruyu Söyle’de (Concussion/2016) buna benzer bir sahne olduğunu izleyenler hatırlar. (Hafızamda kaldığı kadarıyla nakledeyim.) Nijeryalı dindar bir hristiyan olan Dr. Bennet Omalu ABD’de adlî tabiblik yapmaktadır. Amerikan futbolu yıldızlarının emekliliklerinin ardından intihara kadar varan psikolojik sorunlar yaşamaları dikkatini çeker. Böyle vakalardan birisini, cebinden de para harcayarak, özel olarak incelemeye tâbi tutar. Teşhisini kesinleştirir. Durum apaçıktır. Futbolcuların oyunun sertliği içinde kafalarına aldıkları darbeler beyinlerinde hasara neden olmaktadır. Ve bu hasar ilerleyen yaşlarda kendini iyice belli etmektedir. Dr. Omalu’nun asıl mücadelesi bu teşhisten sonra başlar. Kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışır. Bulgularını yayınlamak ister. Bir bilimsel derginin editörüne verileri aktardıktan sonra şöyle bir cümleyle sunumu bitirir: “Tanrı insanı futbol oynasın diye yaratmamış!” Editörün bu finale tavrı gariptir: “Tamam. Güzel. Tanrıyı çıkar. Elindekileri makaleye dönüştür. Bunu dergide yayınlayalım.”
“Tanrıyı çıkar!” dindarlığın, sahadaki bilimsel muvaffakiyeti ne olursa olsun, titri/yetki sahibi Nemrutlardan gördüğü muamelenin özüdür. Belki biraz da bu yüzden, Bediüzzaman, “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar!” diye yakınan lise talebelerine şöyle cevap vermiştir: “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla, mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil onları dinleyiniz.” Devamında birçok misalle bu uyanışın yöntemini de belirtir mürşidim. Teberrüken birisini alıntılayalım: “Meselâ, nasıl mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyasıyla, küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelâli, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır.”
Bu meselede yukarıda zikredilenlerden daha garibi de şudur bence arkadaşım: Bu sekülerizm kaselislerinin din düşmanlığındaki gayreti, bönlüğü, basitliği, iptidaîliği, hamlığı vs. Batılı pirlerinde dahi bulunmaz. Mesela: Psikolojinin Freud ve Jung ile birlikte ‘üç kurucu babasından biri’ sayılan Alfred Adler, İnsanı Tanıma Sanatı isimli eserinde, ‘ben merkezciliğin’ psikolojik sağlığa verdiği zararı izah sadedinde, sözü ilginç bir yere getirip der ki:
“Gelişmiş bir toplumsallık duygusunu içinde barındıran ve ‘Başkalarına ne verebilirim?’ sorusunu soran biri tüm karşıtlığıyla kendini beğenmiş kişiyle yanyana getirildiğinde arasında ne büyük bir değer farkının bulunduğu hemen anlaşılacaktır. Bu da ulusların binlerce yıl önce müthiş bir kesinlikle sezdiği ve İncil’in o bilgelik dolu ‘Vermek almaktan daha hayırlıdır!’ sözünde dilegelen bakış açısına götürür bizi. Alabildiğine eski bir insanlık deneyiminin dışavurumu sayılan bu sözün anlamı üzerine düşündük mü görürüz ki: Burada anlatılmak istenen ruhsal bir durumdur; vermenin, kollayıp gözetmenin, yardım elini uzatmanın insanın ruhunda yarattığı havadır; bu hava, ruhsal yaşamda kendiliğinden bir denge ve uyum sağlar, veren kimsenin kendiliğinden ele geçirdiği bir Tanrı armağanıdır adeta. Daha çok almaya eğilimli kimse ise çoğu zaman dağınık ve tutarsız biridir. Hoşnut olmak nedir bilmez. Tam bir mutluluğa ulaşabilmek için elindekiler dışında daha nelere kavuşması ve neleri kendisine maletmesi gerekeceği düşüncesiyle oyalanıp durur hep. ‘Gözlerimi çevirip başkalarının gereksinimlerine bakayım’ demez. Başkalarının mutsuzluğunu kendi mutluluğu saydığından, bir uzlaşmanın sağlayacağı huzur düşüncesine kafasında yer yoktur. Dikkafalılığıyla yarattığı yasalara başkalarının boyun eğmesini ister amansız bir tutumla, varolandan başka bir gökyüzü ister, bir başka türlü düşünce ve duygu ister. Kısaca: Onda gördüğümüz herşey gibi hoşnutluk ve alçakgönüllülük duygusundan uzaklığı da dehşet vericidir.”
Adler bu hususta daha birçok önemli şey söylüyor. Fakat yazıyı daha fazla uzatmayalım. Yalnız şu noktaya bir dikkat çekelim: Adler’in bahsettiği bilgelik, sadece İncil’de değil, hadis-i şeriflerde de bulunuyor. “Veren el alan elden hayırlıdır!” buyuran Aleyhissalatuvesselam Efendimiz de bize mezkûr duruşu bir anlamda tavsiye ediyor. Biz; Bediüzzaman’ın ifadeleriyle; hodbin, hodgam, hodendiş bakanlardan değiliz varlığa. Olmamalıyız. Kainatı kendi merkezimizde şekillenmeye zorlamamalıyız. Bu yalnızca ‘nazarımızda pek fena bir memlekete’ düşmemize sebep olur. Halbuki memleket fena değildir. Nazarımızda öyledir. Mü’mine yakışan hüdabinliğinden kaynaklanan bir “Herşeyle beraber birşeyim!” neşesine sahip olmaktır. Tevhide iman tevhidle yaratılmış herşeye bağlar bizi. “İman bir intisabdır.” Artık bu zeminde, varlığın merkezini Allah’ın esmaü’l-hüsnası şekillendireceğinden, mü’min ben merkezciliğin vartalarından kurtulur. İnsaniyetini bütünün amacına kattıklarında arar. Kendi varlığına kapanmaz.
Aman, neler söylüyoruz, çenemiz düştü, Adler Efendi bizi tehlikeli(!) sularda yüzdürdü. Psikoloji adına cür’et edip İncil’e gittik, hadis-i şeriflere uğradık, Allah’lı-Kur’an’lı lâflar ettik. Cık, cık, cık. Oldu mu hiç? Şimdi Allahsız bilimcilerimiz böyle şeylere müsaade ederler mi? “Çaaat!” diye tanrıyı çıkarmazlar mı aradan? Bir antidepresan yazıp yollayacaklarken müşteriyi camiye yönlendirirsek elbette ekmeklerine kan doğramış oluruz. Kalpler Allah’ın zikriyle tatmin olur, tamam, ama bazılarının gözü maddeden başka şeylerle tatmin olmaz. O yüzden ne Adler’e, ne Bediüzzaman’a, ne hadis-i şeriflere, ne de Kur’an’a uyup böyle lâflar edilmesin dilerler. Bunların psikolojisinin Allah’ı yok çünkü. Eh, evet, ODTÜ’de ayetli bilim yürek ister. Kardeşlerimizin yüreğini tekrardan tebrik ediyoruz.
#Psikoloji#ODTÜ#Will Smith#Film#Doğruyu Söyle#Alfred Adler#Sinema#Tevhid#Bediüzzaman#Bilim#Allahsız#Ateizm#Ayet#Meal#Zikir#Allah#Pankart
25 notes
·
View notes
Text
Eminönü Yenicami önünde hemen hemen hergün izlediğim ve birebir yaşadığım bu olay doğrudur🤣
Ortaokul, lise yıllarımda bir arkadaşım anlatmıştı. Bir işportacı… İşportacının elinde bir şişe… Şişede bir yılan… İşportacı şişenin içindeki yılanın konuşabildiğini iddia ediyormuş… ‘’Şimdi bu şişenin kapağını açacam ve ona sorular soracaksınız. O cevap verecek’’ dedikten sonra ‘’Ancak şişeyi açmadan önce şu jiletlerden size hediye etmek istiyorum. Hediyesi 25 kuruş’’ diyormuş. Çevresinde ağzı açık izleyenler, bir an önce yılana soru soracaklar ya; jiletler kapış kapış… Adam bir yandan jilet satıyor, bir yandan da yavaş yavaş şişenin kapağını açıyormuş. ‘’İşte açıyorum.’’ O arada biraz daha jilet… Ardından ‘’Evvett!... Şişe açılıyor, yılan çıkacak, sizinle konuşacak.’’ Biraz daha jilet… ‘’ İşte şişe açılıyor. Soruları hazırlayın!’’ Biraz daha jilet… Ve tam şişe açılacakken, kalabalığın içinden bir ses: ‘’Zabıta… Zabıta geliyor.’’ Yılancı adam elindeki şişeyi yerdeki çantaya koyuyor. Şapkasını tutarak, ardına bakmadan kaçıyor. Bunu anlatan arkadaşım dedi ki: ‘’ Bu nasıl bir tesadüf… Ben çok şanssızım. Adama kaç kez denk geldiysem hep şişeyi açacakken zabıta geldi.’’ ‘’Sen bu kadar salak olduktan sonra o zabıta daha çok gelir’’ diyemedim. Memleketimde iktidarın 21. yılı… Her seçim öncesi işportacı ortaya çıkıyor. Elindeki şişede özgürlükler, demokrasi, insan hakları, refah… Şişeyi açmadan önce oylar toplanıyor, seçim kazanılıyor. Tam özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahı şişeden çıkartacakken dış güçler devreye giriyor. Sen hala zabıta geldiğini zannediyorsun di mi? Sen bu işporta numaralarına kandığın sürece yılanın konuşmasını çok beklersin. Sen bu yalanları yediğin sürece özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahın şişeden çıkmasını daha çok beklersin.
Hüseyin Cimşit
23 notes
·
View notes
Text
Komşumun Fırlama Kızı! (1) (Emre 27 Y., İstanbul)
Merhaba, ben Emre. Şu anda 27 yaşındayım. 1.86 boyunda, mavi gözlü, buğday tenli ve atletik vücutlu biriyim. Yakışıklı olduğum çevrem tarafından hep söylenir. Aslen Sivas'lıyım, ama Liseyi bitirip, İstanbul'daki bir Üniversite'yi kazanınca, mecburen İstanbul'a gitmek zorunda kaldım. İstanbul'da dayım vardı. Öğrenci yurdunda kalacağımı söylediğimde, dayım, "Oğlum ne işin var yurtta, kal işte bizde, burası senin evin!" dedi. Ben rahat edemeyeceğimi söylediğimde, "O zaman sana bir daire kiralayalım, tüm masraflarını da ben üstleneceğim!" dedi. Dayım İstanbul'a ilk geldiğinde aldığı arsaların prim yapmasından dolayı büyük paralar vurmuştu. Ben okula kayıtla falan uğraşırken, dayım bir daire kiralamış, dayayıp döşemişti bile. Evde ihtiyacım olan herşey vardı. Evin anahtarlarıyla birlikte epey bir miktar para da sıkıştırdı elime, "Lazım olur!" dedi.
Sağolsun dayımın tüm giderlerimi karşılaması sayesinde, kendimi derslere vermiştim. Karıya kıza takılmadan ve 4 sene ineklemenin sonunda başarılı bir şekilde Üniversiteyi bitirdim. Ama piyasadaki iş sıkıntısı yüzünden sağlam bir işe giremiyordum. İstediğim şirketler beni kabul etmiyor, ya da komik maaşlar öneriyordu ve benim o maaşla geçinmem imkansızdı. Dayım halen harçlığımı bol bol verdiğinden, iyi bir iş bulana kadar aramaya devam ediyordum. Tabii bu süreçte, evde eskisinden fazla takılmaya başlamıştım ve dolayısıyla komşularımla da biraz tanışmıştım.
Binada oturanların hepsi varlıklı insanlardı. Komşularımdan Aynur abla, 30'lu yaşlarda ve çok bakımlı bir kadındı. Aynur ablanın kocası Halit abi ise 50'li yaşlardaydı ve gerçekten çok zengin bir adamdı, bir o kadar da babacandı. Bunların bir kızı vardı, Beyza, 17 yaşında Liseli bir çıtırdı. Beyza, siyah saçlı, beyaz tenli, yaşına göre dolgun göğüsleri ve kalçaları olan harika bir kızdı. Rahat yetiştiği hemen belli oluyordu, hep açık kıyafetler giyer, annesi veya babası giyim yönünden onu kısıtlamazdı. Beyza'nın o insanı çıldırtan götüne bitiyordum resmen.
Cuma akşamıydı, evde oturmuş bira içiyordum. Kapım çalındı. Kapıyı açtığımda, karşımda, şıklığıyla binadaki tüm kadınlara taş çıkartan Aynur abla ve kızı Beyza duruyordu. Aynur abla, "Nasılsın Emre? Müsaitsen biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Hemen içeriye davet ettim. Oturunca, "Senden bir ricam var Emre, Beyza da senin bitirdiğin bölümü istiyor ve seneye sınava girecek. Onu çalıştırır mısın?" dedi. Ben hiç düşünmeden, "Tabii ki çalıştırırım Aynur abla!" dedim ve hangi günler müsait olduklarını sordum. Aynur abla, "Cumartesi ve Pazar günleri, saat 11:00'den sonra çalıştırırsın!" dedi. Biz konuşurken, Beyza'nın telefonuna bir mesaj geldi ve izin isteyerek kalktı gitti. Aynur abla, "Gitmesi iyi oldu, seninle ders ücretini konuşacaktım, Beyza'nın parasal konuları duymasını istemiyorum!" dedi. Ben, "Ne ücreti efendim, ücret falan istemem, hatırınız yeter, komşuyuz!" dedim.
Aynur abla, "İstemeyeceğini biliyorum, ama sende hatırım varsa ücretini alırsın. Haftalık **** Lira uygun mu?" dedi. "Gerçekten ücret istemiyorum, hem o para çok çok fazla!" dedim. Ama Aynur abla, "İtiraz istemiyorum!" dedi ve kalktı, giderken de extradan **** Lira bıraktı, "Bu da şimdiden sana teşekkür ücretimiz olsun!" diyerek gitti. Benim bu paranın hakkını vermem için kendimi iyi yormam gerekecekti. Yarınki ilk dersimde zinde olmak için, bira içmeyi bırakarak, saat gece 22:00'ye gelmeden yattım.
Cumartesi sabahı erkenden kalktım, duşumu aldım, traşımı oldum, en güzel kıyafetlerimi giyindim, parfümümü sıktım ve iyi bir kahvaltı yaptım. Ne de olsa ilk öğretmenliğime başlayacaktım. Saat tam 11:00'de karşı dairede oturan Aynur ablaların ziline bastım. Kapıyı bana Aynur abla açtı, "Hoşgeldin Emreciğim, geç, Beyza içerde, odasında!" dedi. Kapısını tıklatıp içeriye girince Beyza'yı gördüm, altına kısa bir etek, üstüne de yeşil bir tişört giymişti. "Hoşgeldin!" diyerek ayağa kalktı, tokalaşmak için elini uzattı. Yanaklardan öpüşürken parfümü beni tahrik etmişti. Dün annesiyle bana geldiklerinde gayet soğuk ve resmi davranan Beyza'nın, şimdiki bu samimiyetine hem şaşırmıştım, hemde sevinmiştim doğrusu. Annesinin babasının yanındayken uslu kız çocuğunu oynuyordu bu Beyza!
Derse hemen başladık. Aynur abla da sürekli bize çay, pasta falan getiriyordu. Annesi odaya girdiğinde Beyza hemen ciddileşiyor, annesi odadan çıkınca ise saçıyla başıyla oynuyor, gözlerimin içine bakarak dudaklarını ıslatıyordu. 2 saat kadar çalıştıktan sonra dersi bitirdim ve "Bugün bu kadar yeter, yarın yine aynı saatte gelirim ve bu konuyu bitiririz, sana ödev veririm, öbür haftaya da kontrol ederim!" dedim ve kalktım. "Tamam!" diyerek yine tokalaştı ve yanaktan öpüştük. Odasından çıktığımda, Aynur abla sordu, "Nasıl, kapacak mı birşeyler?" diye. Ben de, "Gerçekten zeki bir kız, kendini biraz daha verirse istediği bölüme girer!" dedim ve vedalaşıp ayrıldım ordan. Eve gittiğimde Beyza'yın o götünü düşünerek iki posta 31 çektim ve yarım kalan uykuma devam ettim.
Pazar günü yine saat 11:00'de gittim. Bu sefer kapıyı bana Beyza açtı ve hiç tokalaşmadan, yanaktan öpüşmeden, "Gel Emre abi, biz de kahvaltıdaydık!" dedi. İçeriye girip, Halit amcaya, "Kahvaltınızda rahatsız etmek istemezdim, olmazsa gideyim, birazdan gelirim..." dedim. Ama Halit amca ayağa kalkıp, "Gel otur oğlum, kahvaltı yap bizimle! Zaten birşeyler konuşacağım senle!" dedi ve zorla oturttu.
Beyza bana da tabak koyarken, evde kahvaltı yaptığımı, sadece bir bardak çay içebileceğimi söyledim. Beyza'ya kaçamak bakışlarla bakıyordum. Yine kısacık bir etek giymişti, gerçi kalçalarını tümden kapatıyordu, ama yine de tahrik ediciydi. Beyza'ya bakarken annesine babasına yakalanmamak için, bakışlarımı mutfaktaki eşyalara yönlendirmiştim. Halit amca söze girdi, "Emreciğim, biliyorsun benim Almanya'da bir şirketim var. Yakında Almanya'ya gitmem gerekiyor. Sen saygılı ve güvenilir birisin, Aynur ablan ve Beyza sana emanet, ben yokken göz kulak ol onlara, tamam mı?" dedi. "Tamam Halit amca, merak etme sen!" dedim. Beyza'nın kahvaltısı bitince, derse başlamak için odasına geçtik.
Derse başladık, ama Beyza yine saçıyla başıyla oynamaya başlamıştı. Beyza verdiğim soruları çözerken, ben de Beyza'nın tişörtüne zor sığan göğüslerini kesiyordum. Bir ara Beyza kalemini düşürdü ve kalem dolabın altına doğru gitti. Beyza kalkıp, resmen önümde domalarak, kalemi almaya çalıştı. Altına giydiği tanga külotuna kadar görüyordum ve benim yarak çadırı kurdu tabii. Biraz aradıktan sonra kalemi buldu. Bana bakarak sinsice güldükten sonra yerine oturdu ve tekrar derse devam ettik. Ama benim aklım o tangalı götünde kalmıştı.
Yaklaşık 45 dakikadır ders yapıyorduk ki, Aynur abla beni çağırdı. Şık bir kıyafet giymiş, makyaj yapmış, süslenmiş püslenmişti. "Emreciğim, biz çıkıyoruz, Halit'in bir akrabasının düğününe gideceğiz, siz çalışmaya devam edin!" dedi ve elindeki zarfı verdi, "Ücretin burada!" dedi. Zarfı aldım, teşekkür edip Beyza'nın yanına geri döndüm. Dış kapının kapanma sesiyle birlikte, Beyza hemen kalktı, "Kısa bir ara verebilir miyiz, birşeyler içmek istiyorum!" diyerek odadan çıktı. Az sonra da seslendi, "Mutfağa gelsene, sen ne içmek istiyorsun?" diye. Kalktım gittim yanına. Dolaptan kola çıkarmıştı. "Ben de kola içeyim o halde." dedim. Bana da bir bardak doldurup verdikten sonra pencereden baktı, "Gittiler! Dur, kolanın içine biraz babamın viskisinden koyalım! Bizimkiler yokken ara sıra yapıyorum, çok güzel oluyor!" dedi, cevabımı beklemeden salona gitti.
Viski şişesini kaptı geldi, ikimizin kolasına da biraz viski ekledi. Büyük bir yudum aldıktan sonra, "Sigaran var mı, versene, yanında iyi gider!" dedi. Yanılmamıştım, annesinin babasının yanında uslu kızı oynuyordu, ama bu kız fırlamanın önde gideniydi, Şeytana pabucunu ters giydirirdi. Sigara paketini ve çakmağı cebimden çıkardım, "Annen baban biliyor mu içtiğini?" diye sordum. "Manyak mısın, bilmiyorlar tabii ki!" deyip paketi ve çakmağı elimden aldı ve "Uyuzluk yapıp söylemeyeceksin dimi?" diyerek bir sigara yaktı. Bir fırt çekip dumanı üfledi ve yaktığı sigarayı bana verdi, kendine birtane daha yaktı. İyice kanaat getirmiştim, bu kızdan herşey beklenirdi. Sigaralarımızı ve viskili kolalarımızı içerken, "Keşke okuldaki hocalar da senin gibi olsa, çok kafa adamsın, üstelik çok yakışıklısın!" dedi. "Teşekkür ederim, ama şimdi dersimize dönelim, hadi söndür sigaranı!" dedim. Sigaralarımızı söndürüp, içeceklerimizi bitirdik ve dersin başına döndük.
Bir saat daha çalıştıktan sonra, ödevlerini verdim ve gitmek için izin istedim. Beyza beni kapıya kadar uğurlamak için önümden gidiyordu. Koridorda götünü kıvırtarak yürürken, benim yarak yine çoktan kalkmış, çadırı kurmuştu. Tam dış kapıya yaklaşırken Beyza (kasıtlı olarak) birden durunca, ben de onun arkasına yaslanmak zorunda kaldım ve direk gibi dikilmiş yarağım götüne dokundu. Beyza, "Biliyordum!" diyerek döndü ve elini önüme attı, pantolonumun üstünden sikimi tuttu. Ben şaşkınlıktan birşey diyemeden, Beyza kemerimle pantolonumun düğmesini açarak, elini boxerimden içeriye soktu ve yarrağımı okşamaya başladı.
Afallamam geçince Beyza'nın dudaklarına yumuldum. Düne kadar götünü düşünerek 31 çektiğim kızla sevişmeye başlamıştım. Acayip tahrik olmuştum ve yarrağım da Beyza'nın elinde zonkluyordu. Beyza öpüşmeyi bırakıp, "Rahatlatalım şunu!" dedi, pantolonumu boxerimle birlikte dizlerime kadar indirdi. Yarrağımı görünce şaşırmıştı, "Oha, bu ne böyle! Okuldakilerinkinden hem uzun hem kalın!" diyerek önümde çömeldi ve yarrağımı biraz inceledikten sonra ağzına alıp yalamaya, emmeye başladı.
Yarrağımı harika yalıyordu, acayip zevk alıyordum. Arada yarrağımı ağzından çıkartıyor ve 31 çekmeye başlıyor, o arada taşaklarımı yalıyordu. Yarrağımı tekrar ağzına aldığında fazla dayanamayacağımı anladım ve Beyza'nın kafasını iki elimle tutup kendime doğru çektim ve böğürerek ağzına patladım. Döllerimin çoğu gırtlağından direkt midesine gitti. Boşalmamın bitmesi oldukça uzun sürmüştü, Beyza tam bitti diye düşünürken yeniden fışkırıyordu döllerim. Küçücük ağzına büyük gelen yarrağımı gırtlağına kadar bastırdığım için, Beyza zorla nefes alıyor, öğürüyor, gözlerinden yaş geliyordu. Bacağımı çimdikleyince yarrağımı ağzından çektim.
Beyza derin bir nefes alıp, "Havyan, öldürecektin beni!" dedi. Ben tam özür dileyecekken, Beyza gülümseyerek, "Az kalsın boğuluyordum, birdaha yapma böyle!" dedi. Sonra yarağımın başına tükürdü ve yarağımı 31 çektirir gibi sıvazlamaya başladı. Gözlerime bakıp sırıtmaya başlayınca, "Ne oldu, neden sırıtıyorsun?" diye sordum. "Bunu okuldaki kızlara anlatsam inanmazlar amına koyum! Eminim hiçbiri böylesini görmemiştir!" dedi. Yarağımı biraz daha sıvazladıktan sonra, "Hadi yıkayalım şunu, işimiz bitmedi daha bununla!" dedi. Ben pantolonumu ve boxerimi tamamen çıkardım ve banyoya gittik. Ben yarrağımı yıkarken, Beyza da ağzını yüzünü yıkadı. Ardından elimden tutarak beni odasına götürdü.
Beni ittirerek sırtüstü yatağa yatırdı. Ardından bacaklarımın arasına geldi ve yatakta domalarak, inik yarrağımı yalamaya başladı tekrardan. Ben arada başımı kaldırıp Beyza'nın yalayışına bakıyordum. Beyza bir süre yarrağımı yalayıp kaldırdıktan sonra bıraktı ve gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. Ben bu arada doğruldum ve Beyza'nın üzerindeki tişörtü çıkartarak, südyeninin üstünden göğüslerini okşamaya başladım. Dik ve beyaz göğüsleri, çoğu yetişkin kadınınkinden daha büyük ve güzeldi. Südyenini çıkarttım ve göğüslerini yalamaya başladım. Göğüslerinin uçlarını yalıyor ve ısırıyordum. Bu arada Beyza'yı kaldırıp kucağıma oturttum ve kalçalarını yoğurmaya başladım.
Beyza'nın göğüslerini bir süre yaladıktan sonra önümde çömelttim ve yarağımı göğüslerinin arasına sokarak git gel yapmaya başladım. Sonra Beyza'yı elinden tutup kaldırdım ve yatağa yatırdıktan sonra eteğini çıkarttım ve külotunun üstünden amıyla oynamaya başladım. Bir süre amını külotunun üzerinden yaladıktan sonra külotunu çıkardım. Pespembe ve yeni traşlanmış bir amı vardı, hemen yalamaya başladım. Şimdiden amı sulanmıştı bile. Amını yalarken arada klitorisini emiyor, yalıyor ve dil atıyordum. Beyza kudurmuş gibi inliyor, "Hadi yarağını sok!" diyordu. Yarrağımın başını tükürükleyip amına getirdim, ama o anda bakire olup olmadığı aklıma takılınca geri çektim ve "Bakire misin?" diye sordum. "Hayır değilim, sok hadi!" dedi.
Beyza'nın amına yarrağımı yeniden dayadım ve tam yüklenecekken, "Seninki çok büyük, lütfen yavaş sok!" dedi. "Tamam!" dedim ve yarrağımı yavaş yavaş içine sokmaya başladım. Her ilerleyişimde Beyza biraz daha yüksek sesle inliyordu. Ve en sonunda kökünü buldum. O anda Beyza sırtıma tırnaklarını geçirmiş, bacaklarını belime dolamış, beni kendine çekiyor ve hareket etmemi engelliyordu. İçinde biraz bekledikten sonra alışmış olmalı ki gevşedi. Yavaş yavaş içinden çıkmaya başladım ve tekrardan girdim. Alıştıra alıştıra amını sikmeye başladım. Beyza arada dirsekleriyle destek alarak kafasını kaldırıp beni izliyor, bazen de dayanamayıp geri yatıyordu. Dibine kökledikçe inlemeleri çığlıklara dönüşüyordu. Bacaklarını omzuma aldım sikmeye devam ettim. Sertçe amına sokuyor ve ona çığlık attırıp, çığlık atışını izliyordum.
15 dakika kadar amını öyle siktikten sonra içinden çıktım. Beyza'yı yataktan kaldırdım ve önümde domalttım, çıkık kalçaları daha da çıktı. Kalçalarını tutarak yarrağımı yine amının deliğine dayadım. Yarrağıma alışmıştı amı artık, bir hamlede kökledim. Beyza yine bir çığlık attı. Ben yavaş yaavaş pompalamaya başladım. Az sonra Beyza, "Daha sert, daha hızlı!" gibi sözler söylüyordu. Ben tabii hemen hızlanmaya başladım. Sertçe sikiyordum. Yarrağımı her köklediğimde kalçaları sallanıyor ve dalgalanıyordu. Bir süre sonra Beyza titremeye başladı ve orgazm oldu.
Benim ise daha boşalmaya niyetim yoktu. Beyza'nın amından çıktım ve yarrağımı ağzına vererek yalatmaya başladım. Beyza yarrağımı yalarken ona sordum, "Götten yaptın mı hiç?" diye. "Hayır, yapmadım!" dedi. "Yapmak ister misin?" dedim. "Bilmem ki, acıyor diye duydum!" dedi. "Korkma acımayacak, söz!" dedim. Önce götünü yalayacaktım, onun için Beyza'yı sırt üstü yatırarak, bacaklarını açıp kendisine doğru ittirdim. Nasıl yaladığımı görmesini istedim. Bu pozisyonda göt deliği iyice meydana çıkmıştı. Bir elimle amıyla oynarken, göt deliğini yalamaya başladım. Beyza acayip zevk alıyor gibi görünüyordu.
Götünü bir süre yaladıktan sonra, Beyza'nın pozisyonunu hiç bozmadan, yatağın başucundaki komodinine uzandım. Orda makyaj ve vücut bakım malzemeleri vardı, nemlendirici losyonu kaptım ve losyonu göt deliğine yedirmeye başladım. Biraz da yarağımın başına sürdükten sonra yarrağımı göt deliğine dayadım. Azıcık bastırmamla birlikte yarrağımın başı rahatça götüne girdi. Beyza'nın yüzü ekşiyince durdum ve "Acıdı mı?" diye sordum. "Biraz acıdı!" dedi. "Dayanamayacaksan vaz geçelim istersen?" dedim. "Hayır, devam et! Okuldaki kızlar alışınca çok zevk verdiğini söylüyor! O orspular alıyorsa ben de alırım!" dedi. "Peki!" dedim ve sertçe bastırarak kökünü buldum. Ama o anda Beyza'dan öyle bir çığlık çıktı ki, hemen elimi ağzına kapamak zorunda kaldım.
Elimle ağzını kapadığım Beyza'nın kocaman açılmış gözlerine bakarak götüne sertçe pompalıyordum. Beyza ısırınca elimi çektim, çekmemle birlikte de hayatımda hiç bir kızdan kadından yemediğim küfürleri yedim. "Amına koyduğumun ibnesi! Orospu çocuğu! Piç kurusu! Yavşak! Götveren!..." diye, bildiği tüm küfür repertuarını sıralıyordu. Birden tepem öyle bir attı ki, Beyza'nın saçını elime doladığım gibi asılarak, "Sus anasını siktiğimin orospusu!" dedim. Hem saçını çekiyordum, hem de götüne sert sert pompalıyordum. Tutturduğum tempoyla Beyza'nın götünü sikerken, klitorisiyle de oynuyordum. Çığlıklar, iniltiler, ahlamalar, ohlamalar, küfürler ve Beyza'nın orgazmları birbirine karışmıştı.
Yarım saat içinden çıkmadan götünü siktim ve boşalacağımı anlayınca götünden çıktım ve Beyza'nın baş ucuna doğru kayarak, yüzüne boşaldım. Yarağımdan çıkan son damla dölden sonra kendimi yatağa attım. Yorulmuştum. Beyza da bitmişti.
Biraz dinlenip, nefes alıp vermesi düzelince, Beyza yüzündeki dölleri parmağıyla sıyırıp ağzına götürüp yalamaya başladı. Parmağındaki dölü her yaladıktan sonra, "Mmmmmh!" diyor ve sırıtıyordu. Herhalde götünün acısı geçmiş olmalıydı, "Ne sırıtıyorsun yine, hoşuna gitti galiba?" dediğimde, "Hiç böylesine güzel orgazm olmamıştım! Bu zamana kadar sikiştiklerimin içinde en iyisi sendin. Harika sikiyorsun! Hem yarrağın büyük, hem de erken boşalmıyorsun!" gibi sözler söyleyerek beni övüyordu.
İkimiz de terden yapış yapıştık. Beyza'yı elinden tutup kaldırdım, banyoya götürdüm, birlikte duş aldık. Banyodan çıkınca biraz çıplak oturduk, öpüştük, elleştik. Herşey okadar güzel ve zevkliydi ki, hiç eve gidesim gelmiyordu. Gerçi vakit daha öğlendi ve annesi babası düğündeydi, ama ne olur ne olmaz, erkenden gelecekleri falan tutabilirdi. O şekilde yakalanırsak hiç iyi olmazdı. Onun için giyinip, istemeye istemeye evime gittim. Halen yorgunluk hissettiğim için, hemen kendimi yatağıma atarak güzel bir uyku çektim.
Gece saat 21:00 gibi kalktım. Lavaboda yüzümü yıkarken kapı çaldı...
[Emre]
199 notes
·
View notes