#Gökbilim
Explore tagged Tumblr posts
sebperest · 9 months ago
Text
youtube
15. Söz'ün 3. Basamak'ını çıkmaya başladık. Cenab-ı Hak tevfikini refikimiz eylesin.
3 notes · View notes
cilginfizikcilervbi · 10 months ago
Text
Haumea: Güneş Sistemi'nin Gizemli Cüce Gezegeni
Haumea: Güneş Sistemi’nin Gizemli Cüce Gezegeni Güneş Sistemi’nin derinliklerinde, sıra dışı ve gizemli bir dünya saklı duruyor: Haumea. Bu cüce gezegen, 2004 yılında keşfedildiğinden beri, astronomların merakını uyandıran birçok ilginç özelliğiyle dikkat çekiyor. Haumea’nın en çarpıcı özelliklerinden biri, belki de şeklidir. Elips şeklinde olan bu gök cismi, uzunluğuyla Güneş Sistemi’ndeki en…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
proofhead · 2 years ago
Text
TÜBİTAK Gökbilim ve Evrenbilim Serisi
2022 yılının son aylarında Ankara‘dan ve Eskişehir‘den özellikle astronomi üzerine epey bir yayın toparladım. Popüler Bilim Kitapları kategorisinde satılan bu yayınlar, hem benim çerez okumalarım oluyor hem de Mert‘in önümüzdeki yıllar içinde okumasını ya da en azından göz gezdirmesini umut ettiğim eğlenceli bilgi kaynakları olacaklar. Evdeki diğer kitapları da şöyle bir düzenleyince fark ettim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sensussinyor · 2 years ago
Text
Eveet sonunda bir pislik çarşambayı daha geride bıraktık. Uğursuz günler, sayılar, vakitler vs. Son zamanlarda dini cephede, gökbilim cephesinde ve enerji yorumcuları cephesinde de olmak üzere evrensel etkileşim ve hareketi yakalama anlamında ciddi çıktılar gündem oluyor. Biliyorsunuz en son Cübbeli uyarıları ile astrolog uyarıları arasında paralellik olunca gelecek okuyuculugu ile suçlanmışlardı. Elbette yaşanan deprem afetinden sonra gündemde endişe dalgası yaratması ve daha dikkat çekici hale gelmesi olağan bir akış.
Bu konudaki şahsi görüşüm pek değişmiyor, insanlar burç ne laaa derken de umursamıyordum. Bir şeyleri kökten reddetmek için reddinizin temelinde yatan hakikatin ne olduğunu tekrar hesap etmeniz gerekiyor. (Kabul için de geçerli) Burada şahsi bir hassasiyet ve emek vardır. Bilim, bilim diyoruz bilimde yanlışlanabilirlik yok mudur, bir gün yeni bir tekrarlılığın keşfedilmesi mümkün değil midir, fazla radikal olmak bilimin şüphe ayağını kırmak demek. Bir uydunun medcezirine bilim diye inanirken gezegenlerin çekim yasalarına ne kadar hakim olabildiğimizi biliyor muyuz, etki alanının ne kadar kapsayıcı olabilecegine dair bir şüphe duymuyor muyuz veya eşyanın frekansının hesaplanabilirligi veya kontrolü ne ifade ediyor? Topyekûn kabul edelim ya da küçümseyelim demiyorum, gri alan diyorum, olabilir diyorum, olası-lık diyorum, şüphe edelim diyorum. Şüpheyle gelişen varlıklar olarak bu kadar keskin olunması beni bile kesiyor.
7 notes · View notes
hacialikara · 5 months ago
Text
Gökyüzü aşıkları Uludağ’da buluştu!
Türkiye’nin dört bir yanından gelen gökbilim meraklıları bu yıl 26’ncısı düzenlenen TÜBİTAK Gökyüzü Gözlem Etkinliği için Bursa Uludağ’ın eteklerindeki Kirazlı Yaylası’nda bir araya geldi. Etkinliğe katılım için rekor sayıda başvuru yapıldı. 81 ilden toplam 14 bin 506 kişi etkinliğe katılmak için başvuruda bulundu. Yapılan kura sonucunda ise şanslı 1047 gökbilim meraklısı, Uludağ’ın eşsiz…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pazaryerigundem · 5 months ago
Text
Gökbilim meraklıları, Uludağ’da buluştu
https://pazaryerigundem.com/haber/185860/gokbilim-meraklilari-uludagda-bulustu/
Gökbilim meraklıları, Uludağ’da buluştu
Tumblr media
Bu yıl 26’ncısı gerçekleştirilen TÜBİTAK Gökyüzü Gözlem Etkinliği, Bursa Uludağ’ın eteklerindeki Kirazlı Yaylası’nda Türkiye’nin dört bir yanından gök bilim meraklılarını bir araya getirdi. Astronomi meraklıları, perseid meteor yağmuru ile adeta görsel bir şölen yaşadı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, “Gözlerinin içi bilim aşkıyla parıldayan ve keşfetme heyecanıyla ışıldayan gençlerimizin azmi ve enerjisiyle nice başarılara imza atacağız.” dedi.
BURSA (İGFA) – Bakan Kacır, Bursa Uludağ’da TÜBİTAK Gökyüzü Gözlem Etkinliği’ne katıldı. Bilim insanları, astronomlar, astronotlar ile gökbilim meraklılarının buluştuğu etkinlikte konuşan Bakan Kacır, şunları söyledi:
Tumblr media
7’DEN 70’E
Gözlem etkinliğimizi, Milli Teknoloji Hamlesi vizyonuyla artık Anadolu’nun dört bir yanında 7’den 70’e çok daha geniş bir katılımla düzenleniyor. Hava ve ışık kirliliği açısından yaptığımız incelemeler sonucu bu yıl gökyüzü gözlem şenliğimiz için Bursa Uludağ Kirazlıyayla’yı uygun alan olarak tespit ettik.  
BAŞVURUDA YENİ REKOR
Etkinliğimize 81 ilimizden yapılan 14 bin 506 başvuru, yeni bir rekoru beraberinde getirmiş oldu. Yapılan değerlendirme ve kura sonucu bin 47 şanslı gökbilim meraklısı bizlerle birlikte bu heyecanı paylaşıyor. Gökbilim sevdalılarının gökyüzü gözlem etkinliğimize göstermiş olduğu yoğun ilgi, bizim için bir gurur kaynağı.
PERSEİD METOR YAĞMURU
Perseid meteor yağmurunun en yoğun gerçekleşeceği günlerde düzenlediğimiz gözlem etkinliğimiz boyunca; gün içinde özel filtreli teleskoplarla güneş gözlemleri yapacağız, gece saatlerinde de galaksileri, yıldız kümelerini ve gökcisimlerini gözlemleyeceğiz.  39 teleskop eşliğinde bu laboratuvarda yer alan yıldızları, gök adaları, nebulaları keşfedeceğiz. Satürn, Jüpiter, Mars, Uranüs gezegenleri ile uydumuz Ay’ı gözlemlerken Uluslararası Uzay İstasyonu’nu birlikte izleyeceğiz. Tüm bunlarla beraber bilim insanlarımız; öte gezegenler, uydu teknolojileri, asteroitler, yıldız örtülmeleri gibi konularda sunumlar yaparak katılımcılarımızı bilgilendirecek.  
ASTRONOTLAR GENÇLERLE BULUŞTU
Etkinliğimizin 26. yılında, Türkiye Yüzyılı’na isimlerini altın harflerle yazdıran ilk Türk astronotlarımız Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever deneyimlerini paylaşmak üzere gençlerimizle bir araya gelecek. Sevgili gençler; nasıl ki Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever gökyüzünün sınırlarını aştı, ay yıldızlı bayrağımızı uzaya taşıdıysa, sizin hayallerinizin sınırları da bu ufkun ötesine geçecek. Şüphesiz geleceğin astronotları, Türk bilim insanları, astronotları, astronomları bugün aramızda yer alan gök bilimi meraklıları arasından çıkacak.
MİLLİ TEKNOLOJİ HAMLESİ: Milli Teknoloji Hamlesi vizyonumuz doğrultusunda insanlığın ve ülkemizin geleceği için uzayın sunduğu fırsatlardan en üst düzeyde istifade ederek, ülkemizin teknolojik bağımsızlığını tesis etmeyi, uzaydaki hak ve menfaatlerimizi en üst düzeyde korumayı tarihi sorumluluk olarak görüyoruz. Bu anlayışla, geride bıraktığımız 22 yılda uzay bilimi ve teknolojilerinde insan kaynağı, tasarım ve mühendislik yetkinliği açısından güçlü bir altyapı kurduk. Artık bilim ve teknoloji atılımlarını uzaya taşıyan bir Türkiye var. 
UZAYDA BİZ DE VARIZ
 Türkiye Yüzyılı’nda da hayata geçirdiğimiz milletimizin istiklali ve istikbali için kritik öneme sahip projelerle daha gür bir sesle ‘uzayda biz de varız’ diyoruz. Metre altı çözünürlüğe sahip yer gözlem uydumuz İMECE’yi millî imkânlarımızla geliştirdik ve ürettik. Ge��tiğimiz yıl nisan ayında yörüngesine yerleşerek uzayda yerini almasını sağladık. Türk mühendislerin eseri millî gururumuz İMECE, coğrafi kısıtlama olmaksızın Dünya’nın dört bir yanından yüksek çözünürlüklü görüntü elde ediyor. İMECE uydusunda elde ettiğimiz yetkinliği bir adım daha ileriye taşıyarak yerli ve millî haberleşme uydumuz TÜRKSAT 6A’yı yine kendi insan kaynağımızın alın ve akıl teriyle geliştirdik. Kendi haberleşme uydusunu üretebilen, test edebilen ve geliştiren 11 ülkeden birisi olarak uydu üretiminde artık A takımında yer alan bir Türkiye var.
İLHAM KAYNAĞI
 “Türk Astronot ve Bilim Misyonu” kapsamında ilk Türk astronotumuz, bugün aramızda bulunan Alper Gezeravcı, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda on üç bilimsel deneyi başarıyla gerçekleştirdi. Diğer astronotumuz Tuva Cihangir Atasever de yedi bilimsel deneyi icra ettiği yörünge altı araştırma uçuşunu başarıyla tamamladı. Türk gençliğinin ilham kaynağı astronotlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum.
UZAY LİMANI
 Ülkemiz uzay bilim tarihi açısından imza niteliğindeki bu projeler, Milli Uzay Programımız doğrultusunda güçlü ve bağımsız bir Türkiye’nin yerini uzayda da tahkim etmek için kararlılığımızın bir göstergesidir. “Ay Programı”mız kapsamında, mühendislerimiz ve bilim insanlarımız tarafından tasarlanan ve üretilen uzay aracıyla Ay’a erişeceğiz. Uluslararası iş birlikleriyle kuracağımız uzay limanıyla ülkemizin uzaya bağımsız erişimini temin edeceğiz. İleri seviyede uzay gözlemleri için yürüttüğümüz Doğu Anadolu Gözlemevi projesini tamamlayarak, bölgemizin en gelişmiş teleskopuna sahip olacağız.
UZAY BİLİMİ VE TEKNOLOJİLERİ
Bursa’ya kazandırdığımız GUHEM gibi yurdumuzun dört bir yanında açacağımız yeni bilim merkezleriyle gençlerimizi uzay bilim ve teknolojileriyle buluşturacağız. Dünyanın en büyük havacılık, uzay ve teknoloji festivali TEKNOFEST’le, gökyüzü gözlem etkinlikleriyle, eğitim ve girişimci destek programlarıyla uzay bilimi ve teknolojilerinde ülkemizin en kıymetli hazinesi insan kaynağımıza, yani siz değerli gençlerimize yatırım yapmayı hız kesmeden sürdüreceğiz. Gözlerinin içi bilim aşkıyla parıldayan ve keşfetme heyecanıyla ışıldayan gençlerimizin azmi ve enerjisiyle nice başarılara imza atacağımızdan şüphe duymuyoruz.
GENÇLERE SESLENDİ
 Geleceğimizin teminatı sevgili gençler, sizler yarınlarımızın umudusunuz. Bu toprakların evlatları olarak geleceğimiz adına sizlerden beklentimiz büyük. Bizler sizinle yol arkadaşlığı yapmaktan gurur duyuyoruz. Geleceğin Türkiye’sini inşa ederken; alın terinize ve akıl terinize her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Unutmayın ki; “Tam Bağımsız Türkiye” yolunda birlikte olacağız, beraber yol yürüyeceğiz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak sizlere olan kesintisiz desteğimizi sürdüreceğiz.
71 YAŞINDAKİ NECLA BALGAT HEYECANINI PAYLAŞTI
Bakan Kacır, Gökyüzü Gözlem Etkinliği’nin en genç katılımcılarından 1,5 yaşındaki Bilal Uzun ve ailesi ile 71 yaşındaki Necla Balgat’ı sahneye davet etti. Duygularını paylaşan Necla Balgat’ın, “Bize bu şenliği yaşattığınız için çok teşekkür ediyorum. Geç kaldığımı düşünüyorum” sözleri üzerine, Bakan Kacır “Daha çok var, önümüzdeki yıllarda da beraber devam edelim. Daha önce hiç gözlem yaptınız mı?” ifadelerini kullandı.
Necla Balgat da, “Çağırırlarsa neden olmasın. İlk defa gözlem yapacağım. Gökyüzünü, yıldızları, Ay’ı, her şeyi çok merak ediyorum.” diyerek heyecanını paylaştı.
Törende, Bursa Valisi Mahmut Demirtaş, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Başkanı Yusuf Kıraç ile TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal da birer konuşma yaptı.
Törene, AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, AK Parti Eskişehir Milletvekili Fatih Dönmez, Türkiye’nin ilk astronotları Alper Gezeravcı ile Tuva Cihangir Atasever de katıldı.
Bakan Kacır, konuşmaların ardından, Gökyüzü Gözlem Etkinliği katılımcıları ve protokol üyeleri ile birlikte fotoğraf çekildi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
aykutilter · 1 year ago
Video
youtube
Test 4 Rönesans'da Basımcılığın Gelişimi Aykut ilter  Tipografi  Aykut ilter 0532 322 2351 4. RÖNESANS’DA BASIMCILIĞIN GELİŞİMİ YazdırTüm Cevapları GizleMateryal Listesine Dön ________________________________________ Soru 1: Hangisi Gutenberg öncesi bir baskı yöntemi değildir? (Çoktan Seçmeli) Mühür baskı, Kalıp baskı, Ağaç baskı, ✔ Gravür baskı, Yüksek baskı Cevap : Gravür baskı, ________________________________________ Soru 2: Hangisi Gutenberg’in hareketli hurufat ile bastığı bilinen ikinci kitaptır? (Çoktan Seçmeli) Gökbilim Takvimi, ✔ Türk Takvimi, 36 Satırlı İncil, 42 Satırlı İncil, Mainz Mezmurlar Kitabı Cevap : Türk Takvimi, ________________________________________ Soru 3: Gutenberg’in baskılarında kullandığı hurufat hangi yazı çeşidinden kesilmiştir? (Çoktan Seçmeli) Bastard Gotik, Round Gotik, ✔ Textur Gotik, Fraktur Gotik, Schwabacher Gotik Cevap : Textur Gotik, ________________________________________ Soru 4: Gutenberg’in hareketli hurufatla baskı dizgesi en az kaç yıl sürmüştür? (Çoktan Seçmeli) 100 yıl, 200 yıl, 250 yıl, 300 yıl, ✔ 500 yıl Cevap : 500 yıl ________________________________________ Soru 5: Venedik’te matbaacılığı ilk başlatan basımcı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Johannes da Spira, Conrad Sweynheym, Arnold Pannartz, Peter Schöffer, Albrecht Pfister Cevap : Johannes da Spira, ________________________________________ Soru 6: Fransa Kralı’nın basımcılığı öğrenmesi için görevlendirdiği ve Mainz’e gönderdiği, çıraklık dönemini Gutenberg’in atölyesinde geçiren basımcı kimdir? (Çoktan Seçmeli) Arnold Pannartz, Peter Schöffer, Anton Koberger, ✔ Nicolas Jenson, Günter Zainer Cevap : Nicolas Jenson, ________________________________________ Soru 7: Venedikli basımcılar tarafından geliştirilen dik hurufatlar hangi adla tanımlanır? (Çoktan Seçmeli) Yeni Biçem, ✔ Eski Biçem, Eşit en, Geçiş dönemi, Modern Cevap : Eski Biçem, ________________________________________ Soru 8: Öklid’in “Geometrinin Unsurları” adlı eserini ilk kez basan hangi basımcıdır? (Çoktan Seçmeli) Nicolas Jenson, William Caxton, Anton Koberger, Albrecht Dürer, ✔ Erhard Ratdolt Cevap : Erhard Ratdolt ________________________________________ Soru 9: Basımcılıkta ağaç oyma gravür tekniğini geliştiren sanatçı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Anton Koberger, Nicolas Jenson, ✔ Albrecht Dürer, Peter Schöffer, Philippe Pigouchet Cevap : Albrecht Dürer, ________________________________________ Soru 10: Hangisi Yunanca ve Latince klasikleri basma amacıyla 1494’te Venedik’te kendi basımevi Aldine Press’i kurar? (Çoktan Seçmeli) ✔ Aldus Manutius, Pietro Bembo, Francesco Colonna, Desiderus Erasmus, Philippe Pigouchet Cevap : Aldus Manutius,
0 notes
geliyoomcom · 2 years ago
Link
0 notes
belkidebirharfimben · 2 years ago
Text
Bizim depremlerimizin merkez üssü insandır
İnsan ilgi ister. Daha doğrusu varoluşunun, varlıkta kalışının ve varlığının arttırılmasının elinde olmadığını kalbinin derinlerinde hisseder. Buna tepkisi iki şekilde olur: 1) İlgiyi 'muhtaciyeti' açısından kavrar. Aczini görür. Fakrını idrak eder. Allah'ın merkezinde olduğu bir iletişim alanı açılır önünde. Bu alan Rahmet penceresinden kendisini de karşı merkezde tutmaktadır. Aczini bilmek öncelikle kendine şefkat etmektir. Yaratıcı olarak Allah merkezde olduğu gibi yaratılanlar içinde de insan merkezdedir. Hatta insanlar içinde herbir fert Ehadiyetin tecelli merkezidir. Odaktadır. Sorumlulukları vardır. Muhataptır. Bunlardan kaçamaz. Bunları unutamaz. 2) İlgiyi 'hakediş' yönünden tutmaya çalışır. Burası yüzeydir. Sözde gücünü düşünür. Sözde zekasına itimat eder. Bunların kendisini hiyerarşide yükselttiğini zanneder. Kibre sarılır. Kendisini şefkatin alanından dışarıya iter. Yalnız kibrin şöyle bir kem getirisi de vardır: Menfaat açısından herşeyin merkezinde görürken kendisini, sorumluluk açısından kaçabildiği kadar kaçar merkezden. İki merkezli bu yapı kaçış argümanlarını da üretir. Ve ister ki hep gündemde onlar olsun.
Bunu ilk olarak Lee Strobel'ın Hani Tanrı Ölmüştü'sünde okuduğumu hatırlıyorum. (Daha sonra bilim-din ilişkisi üzerine yazılmış başka eserlerde de rastladım.) Hristiyanlığın, aydınlanma çağında, ateizm karşısında hızla alan kaybetmesinin bir sebebinin de 'Aristo gökbilimi' olduğunu söylüyorlardı. Evet. Hristiyanlık, Aristo gökbiliminde dünyanın madde olarak da merkezî bir konumda tarif edilmesini avantajlı görmüş, onu din adına nass gibi sahiplenmiş, özümsemiş, yeni gökbilim karşı konulmaz kanıtlarıyla çıkageldiğinde de ister istemez ağır darbeler almıştı. Güneşin dünyanın değil dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söyleyenlere direnişi de bundandı. Bu Yunan kozmoğrafyasının düpedüz yanlışlanmasıydı.
Ancak İslam aynı husustan dolayı bir sarsıntı geçirmemişti. 'Nasıl başardığı' konusu araştırıldığında şu sonuca varılıyordu: İslam hiçbir bilim anlayışını nassların yerine koyacak kadar sahiplenmiyordu. Onları bir tevil/tefsir olarak kulağına yakın tutuyordu. Âlimleri de eserlerinde bu tarz bilgilere yer veriyorlardı. Lakin ayetlerin/hadislerin 'metinlerinin ne söylediği' ile 'nasıl tevile/tefsire tâbi tutuldukları' apayrı meselelerdi. Bu nedenle, zamanın bilimine dair bir bilgi yanlışlandığında, İslam bu bilgi yanlışını kolaylıkla arkasında bırakabiliyordu. Nitekim, Aristo gökbiliminin 'dünyanın merkeziyeti' üzerine kurulu düzeni yanlışlandığında, müslümanlar bundan hiçbir sarsıntı geçirmediler. Çünkü insanın önemini dünyanın maddi merkeziyetine değil manevi merkeziyeti üzerine bina etmişlerdi. Manevi değeri sarsılmadığı sürece de maddi düzene dair söylenen şeylerin değişimi hiçbirşeyi değiştirmiyordu. İnsan hep odaktaydı.
Yazma Üzerine Sohbetler'de rastladığım satırlara şaşırmadım bu yüzden. David Naimon şöyle soruyordu sonlara doğru: "(...) Bilimkurguyu edebiyat olarak kabul etmeye direnmenin nedeni, kısmen, bu tür eserlerde insan olmayanın yüceltilmesi, insanlığın zeka veya başka açılardan merkezdeki yerinden edilmesi olabilir mi?" Ursula K. Le Guin'in cevabıysa şöyleydi: "Çok haklısın, bu konuda gerçek bir direnç var. Bilime gösterilen direncin çoğunun arkasında da bu yatıyor. Çünkü bilim (sadece Kopernik değil, bilimin büyük kısmı) bizi merkezdeki yerimizden uzaklaştırıyor. Çünkü merkezde değiliz. Yeryüzünün hayal edilmeyecek ölçüde yaşlı olduğunu öğrendiğinde bir nevi tahtından indirilmiş gibi hissediyorsun. Birçok insan buna tahammül edemiyor. Bundan nefret ediyor. Kendilerini yabancılaşmış hissediyorlar.(...)" 
Bilim gerçekten insanı/dünyayı merkeziyetinden uzaklaştırıyor mu? Bunun cevabını 'Goldilocks Bölgesi' tanımlamasının izahını yaparken Michio Kaku detaylıca veriyor. Evet. Dünya, Aristo gökbiliminin dediği gibi, güneşin bile etrafında döndüğü bir merkeziyette değil. Fakat bu 'varoluş şartları açısından' çok çok özel ayarlanmış merkezlerde, koşullarda, şekillerde yaratıldığını inkâr etmeyi gerektirmez. Zira bilim de birçok açıdan insanın-dünyanın varoluşunun bir 'tam yerine denk gelme' şeklinde mümkün olduğunu-olabileceğini kabul ediyor. Yani ne insan ne de dünya 'özellikle kastedilmiş olma' merkeziyetinden uzaklaşamıyorlar. Hakkaniyetli bilim adamları bunu reddedemiyor. Michio Kaku da bu gruba dahil.
Tevafuk, Le Guin'in satırlarıyla tanışmamın neredeyse bir-iki saat arkasından, Bediüzzaman'ın 24. Söz'ünü okumaya başladım. Orada, 12. Asıl'da, bilim felsefesinin konularından da sayılan bu mevzuun irdelendiğini gördüm. Başlarken diyor ki mesela: "Nazar-ı Nübüvvet, tevhid ve iman, vahdete, âhirete, Ulûhiyete baktığı için, hakaikı ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır." Yani onlar, mevzuu zaten 'insandan uzaklaştırma' üzerine, 'kesret' üzerine çalıştıkları için, sonuçta da böyle birşey elde ediyorlar. Olan hiçbirşeyin kendileriyle ilgisi yokmuş gibi düşünüyorlar. Halbuki müslümanlar farklı bir odaklanmayla, Yaratıcının kendilerinden beklentilerini merkeze koyan bir anlayışla, âlemi temaşa ettikleri için çıkardıkları sonuçlar tastamam merkezî oluyor. Birisi depreme baktığında "Fay hatları kırılmış işte!" derken, diğeri "Allah bununla bana ne söyledi?" diye düşünüyor. Daha Nurcuca bir tabirle 'mana-i harfî' ve 'mana-i ismî' nesnede farklı merkeziyetler inşa ediyor. Bazıları şişeye bizzat bakıyor bazıları da şişede yansıyan sûretine... "Hem bir şey, iki nazarla bakıldığı vakit, iki muhtelif hakikati gösteriyor. İkisi de hakikat olabilir. Fennin hiçbir hakikat-i kat'iyesi Kur'ân'ın hakaik-ı kudsiyesine ilişemez. Fennin kısa eli onun münezzeh ve muallâ dâmenine erişemez."
Bu odaklanma farklılığının getirileri neler? İşte metnin devamında söylenenler: "Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı ehl-i usulü'd-din ve ulemâ-i ilm-i kelâmın makàsıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir. İşte, onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat, hakikî hikmet olan ulûm-u âliye-i İlâhiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkıkîn-i İslâmiyeyi, hükemâlara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i Nübüvvet ile makàsıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler?"
Sonra 'dünyanın konumu' meselesi geliyor gündeme. Sekülerler için dünya şöyle birşey: "Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi, hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahlûk..." Anlamı bu kadar sığ. Bu kadar yüzey. Bu kadar teknik bir detaydan ibaret. Merkeziyetten bu denli uzaklaşmıştır dünya onlarda. İnsan önemsizleşmiştir. Ama İslam'ın yaklaşımı öyle mi: "Semere-i âlem olan insan en câmi', en bedî ve en âciz, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mu'cize-i kudret olduğundan, beşik ve meskeni olan zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san'aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu'cizât-ı san'atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi... (...) İşte, arzın bu azamet-i mâneviyesinden ve ehemmiyet-i san'aviyesindendir ki, Kur'ân-ı Hakîm, semâvâta nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semâvâta karşı, küçücük kalbi büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor."
Ve son darbe:
"İşte, sair mesâili buna kıyas et ve anla ki, felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri, Kur'ân'ın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür."
Yani, bilim-din arasında Celal Şengörîlerin teşhis ettikleri çatışma, nokta-i nazar farklılığından ibarettir. Âlem ona hangi sorularla yaklaştığınıza göre size cevap verir. Kur'an'ın ifadesiyle, ayetler indikçe, kâfirlerin dalaleti artar, mü'minlerin de imanı. Aynı nesneye bakan bir fizikçinin alacağı ile kimyacının aldığı dahi bir değildir. Bilim adamları arasında bile, merkeziyetler açısından, 'farklı cevaplar alma' kanunu câri iken müslümanın aldığı cevapların hayattan ötelenmesi elbette kabul edilemez. Bu deprem konusunda da böyledir. Müslüman depreme imanının gereği olan sorular sorar. Kendisine Kur'an'da/sünnette öğretilmiş suallerle yaklaşır. Ve deprem, Zilzal sûresinde buyrulduğu gibi, Rabbisinin emriyle konuşur. Bu konuşmayı hayattan ötelemenin amacı insana yaratılışın tam da merkezinde olduğunu unutturmaktır. Konuşulanı anlayan konuşmanın ortasındadır. Muhataptır. Yüzeydeki hiçbir izah derinlerdeki bu mesajı yokedemez.
0 notes
secretsintheblue · 4 years ago
Text
"Gerçek sandığımız şey bizim teorimize dayanıyorsa nasıl olur da felsefemizin temeline gerçekliği koyabiliriz? Üstelik evren hakkında neyin gerçek olup olmadığını da herhangi bir teori olmadan belirleyemeyiz. Bunun gerçeklikle örtüşüp örtüşmediğini sormak da hiç bir anlam ifade etmez, çünkü herhangi bir teoriden bağımsız olarak gerçekliğin ne olduğunu bilemeyiz."
Stephen Hawking
Tumblr media
27 notes · View notes
gecelerigel · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Kum; bölünmüş kaya ve mineral parçacıklarından oluşan granül bir malzemedir. Çakıldan daha ince ve siltden daha kaba olur. Yani, kütle olarak %85'den fazla kum boyutlu parçacık içeren bir topraktır. Kumun bileşimi, kaya kaynaklarına ve koşullarına bağlı olarak değişir.
6 notes · View notes
cilginfizikcilervbi · 2 years ago
Text
En Büyük Çıplak Göz Gökbilimcilerinden Sonuncusu: Tycho Brahe
En Büyük Çıplak Göz Gökbilimcilerinden Sonuncusu: Tycho Brahe 16. yüzyıl dönemi Danimarkalı astronom Tycho Brache soylu bir aileden geliyordu. Ailesinin siyasette yer almasını istemesinden dolayı hukuk eğitimi aldı. Fakat onu büyüten amcasının ölümünden sonra içindeki gökbilim merakına yenik düşerek astronom oldu. İçindeki bu tutkuyu tetikleyen en büyük sebep yaşadığı bir olaydan geliyordu.…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
skycatbluesposts · 5 years ago
Text
Yüreğimin ihtiyacı var yüreğine'🥀
Tumblr media
(Ben "iyi" değilim.)
5 notes · View notes
hemdemesk-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
İnşâallah Sünnet-i Seniyyeye ittiba edenlerden oluruz. 🌿😊 #eskişehir#hemdem#sohbet#ramazan#mübarek#vesvese#yıldızlar#gökbilim (Eskisehir, Turkey) https://www.instagram.com/p/Bxe01gThjrG/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=13vk784lzzdad
1 note · View note
altinovaguncel · 3 years ago
Text
Samanyolu'ndaki kara delik ilk kez görüntülendi
Samanyolu’ndaki kara delik ilk kez görüntülendi
Uluslararası ortak bir çalışmada görev alan gökbilimciler, Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde devasa bir kara deliğin ilk görüntüsünü ortaya çıkarmayı başardı. Dünya çapında sekiz senkronize radyo teleskopundan oluşan Event Horizon Teleskopu‘nu yöneten uluslararası konsorsiyum, Samanyolu’nun göbeğindeki süper kütleli kara deliğin renklendirilmiş görüntüsünü ilk defa paylaştı. Arizona…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
geliyoomcom · 2 years ago
Text
Gökbilim Nedir? İnsanlık Göklere Neden Bu Kadar İlgili?
Tumblr media
Gökbilim, evrenin yapısını, içerdiği gök cisimlerini, bu cisimlerin hareketlerini ve özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Gökbilim Nedir? İnsanlık tarihi boyunca gökyüzüne olan ilgi, gökbilimin temellerini oluşturan ve ilerlemesini sağlayan önemli bir faktördür. Gökbilim, evrenin bilimsel araştırma yöntemleriyle anlaşılmasına katkıda bulunurken aynı zamanda insanların evrene dair merakını da tatmin eder. Gökbilimin kökleri, antik dönemlere kadar uzanır. İlk insanlar gökyüzüne bakarak, gök cisimlerinin hareketlerini takip etmeye ve gözlemlemeye başlamışlardır. Öncelikle, güneş, ay, yıldızlar ve diğer gök cisimlerinin dönemsel hareketlerini takip etmek, tarım ve navigasyon gibi günlük yaşam faaliyetlerinde yardımcı olmuştur. Antik uygarlıklar, gökyüzündeki düzenleri gözlemleyerek takvimleri oluşturmuşlar ve gök cisimlerini tanrıların veya doğa güçlerinin sembolleri olarak kabul etmişlerdir. Ancak gökbilimin bilimsel temelleri, antik Yunanistan'da ortaya çıkmıştır. Büyük düşünürler olan Aristo, Ptolemaios ve Batlamyus gibi isimler, gök cisimlerinin hareketlerini sistematik bir şekilde incelemiş ve teoriler ortaya atmışlardır. Özellikle, Ptolemaios'un "Almagest" adlı eseri, gök cisimlerinin gözlemlenebilir hareketlerini matematiksel bir modelle açıklamış ve bu model, yüzyıllar boyunca kabul görmüştür. Rönesans dönemiyle birlikte, gökbilimde önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Nicolaus Copernicus, güneş merkezli evren modelini önererek, Ptolemaik modelin yerine geçmiş ve modern gökbilim anlayışının temelini atmıştır. Galileo Galilei'nin teleskopla yaptığı gözlemler, Jüpiter'in uydularını keşfetmesi ve Ay'ın yüzeyindeki detayları gözlemlemesi gibi önemli buluşlar, gökbilimdeki keşifleri hızlandırmıştır. - yüzyılda Isaac Newton'un "Matematiksel İlkeleri" adlı eseri, fizik ve gökbilimi birleştirerek, gök cisimlerinin hareketlerini gravitasyon kanunlarıyla açıklamış ve modern gökbilimde devrim niteliğinde bir ilerleme sağlamıştır. Newton'un bu keşfi, gökbilimdeki gözlemler ve teoriler arasındaki bağlantıyı güçlendirmiştir. geliyoom.com Gökbilim, 20. yüzyılda da önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Genel görelilik teorisi ile Albert Einstein, uzayın ve zamanın kavramlarını yeniden tanımlamış ve gravitasyonun daha karmaşık bir şekilde anlaşılmasını sağlamıştır. Astronomik gözlemler ve teknolojik ilerlemeler, galaksilerin yapısı, kara delikler, kozmik mikrodalga arka plan ışıması gibi pek çok konuda daha derinlemesine bilgi edinmemizi sağlamıştır. Gökbilimin gelişimi, günümüzde de devam etmektedir. Uzay teleskopları, yer tabanlı gözlem istasyonları ve süper bilgisayarlar gibi teknolojik gelişmeler, evrenin daha derinliklerine ulaşmamızı ve daha karmaşık gözlemler yapmamızı sağlamıştır. Aynı zamanda, gezegenler arası keşifler ve yaşamın kökeni gibi temel sorulara cevap arayışı da devam etmektedir. Gökbilim, evrenin derinliklerindeki sırları araştıran heyecan verici bir bilim dalıdır. İnsanlığın gökyüzüne olan merakı, gökbilimi ilerletmek için sonsuz bir kaynak olmuştur ve gelecekte de bu merak, daha fazla keşiflere ve anlayışa yol açacaktır. Evrenin Yapısı Evren, sonsuz uzayda yer alan milyarlarca galaksi, yıldız, gezegen ve diğer gök cisimlerinden oluşan büyük ölçekli bir yapıdır. Gökbilimciler, evrenin yapısını inceleyerek, galaksilerin dağılımını, evrenin genişlemesini ve karanlık enerji gibi unsurları anlamaya çalışırlar. Evrenin yapısı, gökbilimin en heyecan verici ve karmaşık alanlarından biridir. Evrenin en büyük yapıları galaksilerdir. Galaksiler, milyarlarca yıldızın bir araya gelmesiyle oluşan devasa sistemlerdir. Galaksilerin çeşitli şekilleri vardır: spiral, eliptik ve düzensiz. Her bir galaksi, kendi yıldızları, gezegenleri, gaz ve toz bulutları ile benzersiz bir yapıya sahiptir. Galaksiler, yer çekimi etkisiyle bir arada tutulur ve galaksi kümeleri oluştururlar. Galaksi kümeleri, bir araya gelmiş birçok galaksinin oluşturduğu devasa yapılar olarak kabul edilir. Bu kümeler, yer çekimi etkisiyle bir arada tutulan ve ortak bir kütle merkezi etrafında dönen galaksilerden oluşur. Galaksi kümeleri, evrende büyük boşluklarda yer alır ve genellikle birbirlerine yakın gruplar halinde bulunurlar. Evrendeki bu büyük yapılar, gökbilimcilerin evrenin genel yapısını anlamalarına yardımcı olur. Evrenin genişlemesi, 20. yüzyılın başlarında keşfedilen önemli bir fenomendir. Edwin Hubble'ın gözlemleri ve diğer astronomik veriler, galaksilerin birbirlerinden uzaklaştığını ve evrenin genişlediğini göstermiştir. Bu, evrenin tümünün, Büyük Patlama adı verilen bir olayla başlayıp genişlemeye devam ettiği anlamına gelir. Evrenin genişlemesi, uzayın sürekli olarak genişlediğini ve galaksilerin birbirlerinden uzaklaşarak daha da büyük bir evren yapısı oluşturduğunu gösterir. Bununla birlikte, evrenin yapısı hakkında hala çok şey bilinmemektedir. Gökbilimciler, evrende görünür madde ve enerjinin yanı sıra karanlık madde ve karanlık enerji gibi gizemli unsurların da bulunduğunu düşünmektedir. Karanlık madde, gözlemlenebilir maddeyle etkileşime girmeyen ve yalnızca yerçekimi etkisiyle algılanabilen bir tür madde olarak kabul edilir. Karanlık enerji ise evrenin genişlemesini hızlandıran ve evrenin çoğunluğunu oluşturan gizemli bir enerji türüdür. Gökbilimciler, evrenin yapısını daha iyi anlamak için yoğun araştırmalar yapmaktadırlar. Büyük ölçekli simülasyonlar, gözlemler ve teorik çalışmalar, evrenin yapısını anlamada önemli ipuçları sunmaktadır. Evrenin yapısının daha derinlemesine anlaşılması, evrenin nasıl oluştuğu, nasıl evrildiği ve gelecekte neye benzer olabileceği gibi temel sorulara cevaplar sağlayacaktır. Yıldızlar ve Güneş Sistemi Yıldızlar ve Güneş Sistemi, evrende büyük bir öneme sahip olan gök cisimleridir. Yıldızlar, evrendeki enerji kaynaklarıdır ve Güneş Sistemi, Dünya dahil olmak üzere çeşitli gezegenlerin, uyduların ve diğer gök cisimlerinin Güneş etrafında döndüğü bir sistemdir. Yıldızlar ve Güneş Sistemi, gökbilimde önemli bir araştırma konusu olmuştur. Güneş, Güneş Sistemi'nin merkezinde yer alan bir yıldızdır. Güneş, büyük bir gaz küresidir ve milyonlarca yıldızdan oluşan sıradan bir yıldızdır. Güneş, termonükleer füzyon reaksiyonlarıyla hidrojeni helyuma dönüştürerek enerji üretir. Bu enerji, ısı ve ışık olarak yayılır ve Güneş Sistemi'ndeki diğer gök cisimlerinin hareketini sağlar. Güneş Sistemi, Güneş'in çekim etkisiyle bir arada tutulan bir sistemdir. Güneş'in etrafında, gezegenler, uydular, asteroitler, kuyrukluyıldızlar ve diğer küçük gök cisimleri bulunur. Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegen, Jüpiter'dir. Diğer gezegenler ise sırasıyla Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Satürn, Uranüs ve Neptün'dür. Bunların yanı sıra, Güneş Sistemi'nde sayısız uydular, asteroit kuşakları ve kuiper kuşağı gibi bölgeler de bulunmaktadır. Yıldızlar, Güneş gibi büyük gaz kürelerinden farklı tiplerde olabilir. Örneğin, kırmızı cüceler küçük ve soğuk yıldızlardır, beyaz cüceler ise büyük kütleli yıldızların son evrelerinde oluşan yoğun cisimlerdir. Süpernova patlamaları ise büyük kütleli yıldızların son aşamalarında gerçekleşen patlamalardır ve evrende nadir görülen olaylardır. Yıldızlar, evrende çeşitli şekillerde dağılmıştır. Galaksilerde ve galaksi kümelerinde bulunurlar. Galaksiler, milyarlarca yıldızın bir araya gelmesiyle oluşan devasa yapılar olup evrendeki en büyük yapıları oluştururlar. Galaksiler, farklı şekil ve boyutlarda olabilir. Samanyolu Galaksisi, Güneş Sistemi'nin de içinde bulunduğu bir sarmal galaksidir. Yıldızlar ve Güneş Sistemi, gökbilimcilerin uzun yıllardır ilgi odağı olmuştur. Gözlemler, keşifler ve teorik çalışmalar, yıldızların oluşumunu, evrimini ve son aşamalarını anlamamızı sağlar. Aynı şekilde, Güneş Sistemi'nin oluşumu, gezegenlerin hareketleri ve diğer gök cisimleri arasındaki etkileşimler, gökbilimcilerin araştırma konuları arasındadır. Yıldızlar ve Güneş Sistemi, evrende muazzam bir çeşitlilik ve güzellik sunar. Gökbilimcilerin çalışmaları, bu gök cisimlerinin doğasını ve evrenin nasıl işlediğini anlamamızı sağlar. Yıldızlar ve Güneş Sistemi'nin araştırılması, evrenin büyüklüğü ve karmaşıklığı hakkında önemli bilgiler sağlar ve insanlığın yerini ve rolünü daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Kara Delikler: Evrenin Gizemli Fenomenleri Kara delikler, evrende en gizemli ve ilgi çekici fenomenlerden biridir. Büyük kütleli yıldızların son evrelerinde oluşan ve olağanüstü bir yerçekimi kuvvetine sahip olan kara delikler, ışığı bile yakalayabilen ve uzay-zamanın en karmaşık alanlarını oluşturan yapılar olarak tanımlanır. Kara delikler, gökbilimin en büyük keşiflerinden biri olarak kabul edilir. Kara deliklerin en temel özelliği, yerçekimi kuvvetinin olağanüstü derecede güçlü olmasıdır. Bir yıldızın son evresinde, çekirdekteki nükleer reaksiyonlar sona erer ve yıldızın kendi ağırlığı, yerçekimi kuvvetini artırır. Eğer yıldızın kütlesi belirli bir sınırın üzerine çıkarsa, kara delik oluşumu başlar. Kara delik, çökme sonucu ortaya çıkan yoğun ve küçük bir bölgedir. Bu bölge, o kadar yoğundur ki, ışık bile kaçamaz ve bu nedenle kara delik siyah bir cisim olarak adlandırılır. Kara deliklerin birkaç farklı türü vardır. En yaygın olanı "stellar kara deliklerdir". Bu kara delikler, büyük kütleli yıldızların çökmesi sonucu oluşur. Diğer bir tür ise "süper kütleli kara deliklerdir". Bu kara delikler, galaksi merkezlerinde bulunur ve milyarlarca Güneş kütlesine sahip olabilir. Evrendeki en büyük ve en güçlü kara deliklerin, galaksilerin merkezlerinde bulunan süper kütleli kara delikler olduğu düşünülmektedir. Kara delikler, uzay-zamanın eğrildiği bir ortam oluştururlar. Yakınlarında bulunan madde ve ışık, kara deliğin güçlü yerçekimi kuyruğuna doğru çekilir ve içeriye doğru düşer. Bu süreç, zamanın yavaşlamasına ve uzayın büyük ölçüde bükülmesine neden olur. Kara deliklerin içindeki yoğunluk ve yerçekimi kuvveti o kadar büyüktür ki, içeride ne olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Fakat kara deliklerin, evrende enerji, madde ve bilginin sonsuzluğuna doğru bir yolculuk olduğu düşünülmektedir. Kara delikler, gökbilimcilerin araştırma konuları arasında en karmaşık ve ilgi çekici olanlardan biridir. Gözlemler ve teorik çalışmalar, kara deliklerin oluşumunu, büyümesini ve etkileşimlerini anlamamızı sağlar. Aynı zamanda, kara delikler, evrenin genel yapısı, galaksi oluşumu ve zamanın doğası hakkında önemli ipuçları sunar. Kara deliklerin keşfi ve araştırılması, gökbilimi ve fiziksel kavrayışımızı derinden etkilemiştir. Yeni teknolojiler ve daha hassas gözlemler sayesinde, kara delikler hakkında daha fazla bilgi edinmeye devam ediyoruz. Bu gizemli yapılar, evrenin en büyük sırlarından bazılarını açığa çıkarmaya ve insanlığın evrenin derinliklerine olan merakını tatmin etmeye devam edecek. Karanlık Madde: Evrenin Görünmez Gücü Evrenin büyük bir kısmı, gözlemleyemediğimiz ve doğrudan algılayamadığımız bir madde olan karanlık madde ile doludur. Karanlık madde, evrende yerçekimi etkisi yaratır, ancak elektromanyetik radyasyon yaymadığı için ışıkla gözlemlenemez. Gökbilimciler, karanlık maddeyi keşfetmek ve onun doğasını anlamak için yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Karanlık madde, galaksilerin ve galaksi kümelerinin hareketlerini etkileyen büyük bir yerçekimi kuvveti yaratır. Gözlemler, galaksilerin dönme hızlarının, görünür madde miktarıyla açıklanamayacak kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum, galaksilerin çekim alanında daha fazla madde olması gerektiğini düşündürmektedir. İşte bu noktada devreye karanlık madde girer. Gökbilimciler, galaksilerin dönme hızlarındaki bu anormalliği, karanlık maddenin varlığıyla açıklayabilirler. Karanlık madde, evrende görünür maddenin yaklaşık 'sini oluştururken, geri kalan %5'ini de görünür maddenin oluşturduğu bilinmektedir. Bu da demektir ki, evrendeki tüm maddelerin yalnızca %5'i doğrudan gözlemlenebilir. Kalan 'lik bir kısmı ise karanlık enerji adı verilen başka bir gizemli bileşen oluşturur. Karanlık madde ve karanlık enerji, evrenin toplam enerji ve kütle içeriğinin büyük bir çoğunluğunu oluşturur. Karanlık madde, evrenin oluşumu ve evrimi üzerinde önemli bir rol oynar. Büyük ölçekte, karanlık madde kümelerin, süper kütleli kara deliklerin ve galaksi filamentlerinin oluşumunu yönlendirir. Galaksilerin oluşumu ve dağılımı, karanlık madde yoğunluğunun etkisi altında gerçekleşir. Ayrıca, evrenin genişlemesi ve yapısal oluşumları üzerinde de etkisi vardır. Karanlık madde hakkında daha fazla bilgi edinmek için çeşitli yöntemler kullanılır. Bunlar arasında gözlemler, kozmik mikrodalga arka plan ışıması, galaksilerin dönme eğrisi analizi ve büyük ölçekli simülasyonlar yer alır. Gökbilimciler, bu yöntemleri kullanarak karanlık madde hakkında veriler toplar ve modeller oluşturur. Karanlık madde, evrenin en büyük gizemlerinden biridir ve hala çözülmesi gereken birçok soru işareti barındırır. Gökbilimcilerin, karanlık maddeye ilişkin daha fazla veri toplaması ve doğasını anlaması için sürekli olarak araştırma ve gözlem çalışmalarını sürdürmesi gerekmektedir. Karanlık madde ve onun etkisi, evrenin anlaşılması için önemli bir adımdır ve gelecekteki çalışmalarımızla daha fazla bilgiye ulaşmayı umuyoruz. Kütle ve Enerji: Madde'nin Temel Taşları Madde, evrenin temel yapı taşıdır ve her şeyin oluşumunda merkezi bir rol oynar. Kütle ve enerji, madde'nin temel özellikleridir ve evrenin işleyişini anlamak için önemli bir rol oynarlar. Fizikteki temel kavramlar arasında yer alan kütle ve enerji, evrenin doğasını ve madde'nin davranışını anlamamıza yardımcı olur. Kütle, maddenin bir özelliği olarak tanımlanır. Bir cismin kütlesi, onun içerdiği madde miktarına bağlıdır. Kütle, bir cismin çekim etkisini ve itme direncini belirler. Aynı zamanda, kütle, bir cisme etki eden kuvvetlerin miktarını ve hareketin hızını etkiler. Kütle, evrende madde'nin miktarını ve dağılımını belirleyen önemli bir faktördür. Enerji ise, hareket veya değişim kapasitesi olarak tanımlanır. Madde ve enerji birbirine dönüşebilir ve korunur. Farklı formları olan enerji, evrende sürekli olarak dönüşüm geçirir. Potansiyel enerji, bir sistemin konumundan kaynaklanırken, kinetik enerji, bir cismin hareketinden kaynaklanır. Diğer enerji formları arasında ışık enerjisi, termal enerji ve kimyasal enerji bulunur. Enerji, evrende hareketi, değişimi ve etkileşimi yönlendiren temel bir bileşendir. Kütle ve enerji, Einstein'ın ikiliği olarak da bilinen ünlü E=mc² denklemiyle birbirleriyle ilişkilidir. Bu denklem, enerjinin kütle ile bağlantılı olduğunu ve kütle enerjiye dönüşebileceğini gösterir. Yüksek hızlarda hareket eden cisimlerin kütlesi artar ve enerjiye dönüşebilir. Bu temel ilke, nükleer enerjinin nasıl elde edilebileceğini açıklar ve atom bombaları ile nükleer enerji reaktörlerinin temelini oluşturur. Kütle ve enerji, evrenin anlaşılması için temel taşlardır. Gökbilimciler, evrende madde ve enerjinin dağılımını inceleyerek evrenin büyüklüğünü, genişlemesini ve oluşumunu anlamaya çalışırlar. Evrendeki madde ve enerjinin bileşimi, karanlık madde ve karanlık enerji gibi gizemli bileşenlerin keşfiyle daha karmaşık hale gelmiştir. Madde: Evrenin Temel Yapı Taşı Madde, evrende bulunan tüm fiziksel varlıkların temel yapı taşıdır. Her şeyin oluşumunda ve işleyişinde merkezi bir rol oynar. Evrendeki yıldızlar, gezegenler, gazlar, galaksiler ve yaşam formları, maddenin farklı şekillerini oluşturur. Madde, evrenin zenginliği ve çeşitliliği için temel bir unsurdur. Maddenin en küçük birimi atomdur. Atomlar, çekirdek ve çekirdek etrafında dönen elektronlar gibi alt parçalardan oluşur. Atomların farklı kombinasyonları, farklı elementleri oluşturur. Periyodik tabloda temsil edilen 118 farklı element vardır. Elementler, atomların kimyasal özelliklerini belirler ve farklı bileşiklerin oluşumuna izin verir. Madde, farklı fiziksel durumlarda bulunabilir. Katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç temel fiziksel durumu vardır. Katılar, atomların düzenli bir yapıda sıkıca bir araya gelmesiyle oluşur. Sıvılar, atomlar arasındaki bağların daha gevşek olduğu ve serbestçe hareket edebildiği bir durumu temsil eder. Gazlar ise atomların ve moleküllerin tamamen ayrılarak serbestçe hareket edebildiği durumdur. Madde, enerji ile etkileşim halindedir. Farklı enerji formları, maddenin hareketini, değişimini ve etkileşimini etkiler. Işık enerjisi, ısı enerjisi, mekanik enerji ve kimyasal enerji gibi farklı enerji türleri, maddenin farklı şekillerde davranmasına ve dönüşmesine olanak sağlar. Maddeden enerji alınabilir veya maddenin enerjiye dönüşümü gerçekleşebilir. Evrendeki madde, gözlem ve araştırmalarla anlaşılmaya çalışılmaktadır. Gökbilimciler, galaksilerin, yıldızların ve diğer astronomik cisimlerin madde ile etkileşimini ve oluşumunu inceler. Aynı zamanda, parçacık fiziği alanındaki araştırmalar, madde'nin daha temel bileşenlerini anlamamıza yardımcı olur. Büyük hadron çarpıştırıcısı (LHC) gibi yüksek enerji çarpıştırıcıları, temel parçacıkları inceleyerek maddenin yapısını araştırmaktadır. Madde, evrenin en temel yapı taşıdır ve evrendeki çeşitliliği ve karmaşıklığı oluşturur. Madde hakkındaki anlayışımızı geliştirmek için sürekli olarak gözlem yapmaya, deneyler yapmaya ve araştırma yapmaya devam etmemiz gerekmektedir. Maddeden oluşan evreni anlamak, evrenin doğasını keşfetmek için önemli bir adımdır. Maddenin Fiziği: Küçük Parçacıklardan Büyük Evrene Maddenin fiziği, evrendeki temel parçacıkların davranışını ve etkileşimlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanda yapılan çalışmalar, evrenin temel yapı taşlarını ve doğasını anlamamızı sağlar. Küçük parçacıkların davranışı, büyük ölçekte galaksilerin oluşumuna, evrenin genişlemesine ve diğer astrofiziksel olaylara kadar uzanan bir etkiye sahiptir. Madde'nin fiziği, parçacık fiziği veya yüksek enerji fiziği olarak da adlandırılır. Bu alan, evrendeki temel parçacıkların ve kuvvetlerin yapısını ve etkileşimlerini araştırır. Parçacık fiziği deneylerinde, parçacıkların yüksek enerjili çarpışmaları incelenir ve çarpışma sonuçlarından elde edilen veriler analiz edilir. Bu veriler, parçacıkların özelliklerini, kuvvetlerin etkileşim mekanizmalarını ve evrenin temel yasalarını açıklamamıza yardımcı olur. Maddenin fiziği, Standart Model adı verilen bir teoriye dayanır. Standart Model, bilinen temel parçacıkları ve onların etkileşimlerini açıklar. Atomaltı parçacıklar, leptonlar (elektronlar, nötrinolar) ve kuarklar gibi iki ana kategoriye ayrılır. Bu parçacıklar, kuvvet taşıyıcı parçacıklar (fotonlar, W ve Z bozonları) aracılığıyla etkileşime girer. Standart Model, parçacıkların kütlelerini ve yüklerini açıklar, ancak evrenin diğer önemli sorularını yanıtlamada eksiktir. Maddenin fiziği, evrenin temel sorularından biri olan karanlık madde ve karanlık enerji gibi gizemli bileşenleri de araştırır. Karanlık madde, Standart Model'de açıklanamayan bir madde türüdür ve evrendeki yerçekimsel etkileşimler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Karanlık enerji ise evrenin genişlemesinin hızlanmasından sorumlu olan gizemli bir enerji formudur. Maddenin fiziği, karanlık madde ve karanlık enerjiyi anlamak için yoğun bir şekilde çalışır. Maddenin fiziği, büyük ölçekte evrenin nasıl oluştuğunu, nasıl genişlediğini ve nasıl evrildiğini anlamak için önemlidir. Read the full article
0 notes