#Doktor Nazım
Explore tagged Tumblr posts
Text
"... Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için öleceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde..." Nazım Hikmet - Yatar Bursa Kalesinde
#bilim#bilimsel#nazım hikmet#gecenin şiiri#şiirhayattır#şiir alıntıları#şiir sözleri#nazım ile piraye#nazımolmak#evrim ağacı#doktor#kimyager#yazarın#blog yazıları#tumblr yazılı post#söz yazarı#yazar#benim yazım#anlamlı yazılar#tıp fakültesi#bilim i̇nsanları#uzaya
29 notes
·
View notes
Photo
çalıyorum kapıyı, çalıyorum…
kapı açılmıyor…
neden?
istediğim olmaz iş mi mefistofeles?
yoksa lime lime ruhum satın alınmaya değmez mi?
pırağ’da ay doğuyor limon sarısı
doktor faust’un evi önünde duruyorum
çalıyorum açılmaz kapıyı gece yarısı
nazım hikmet - doktor faust'un evi
#nazım hikmet#nazım hikmet ran#nazım’dan#nazım ile piraye#doktor faust#doctor faustus#faust#sokurov#Johann Wolfgang von Goethe#genç werther'in acıları#memleketimden insan manzaraları#yatar bursa kalesinde#seçilmiş şiirler#şiir#şiir blog#şiir sokakta#şiir heryerde#poems#film movies#film photography#film phoster#andrei tarkovsky#edebiyat#franz kafka#Bertolt Brecht#tutunamayanlar#selçuk baran#yaşar kemal#ahmet altan#felsefe
23 notes
·
View notes
Text
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana.
Uçak sağ salim inebilsin meydana.
Doktor gülerek çıksın ameliyattan,
Kör çocuğun açılsın gözleri.
Delikanlı kurtarılsın kurşuna dizilirken.
Birbirine kavuşsun yavuklular,
Düğün dernek yapılsın hem de.
Susuzluk da suya kavuşsun,
Ekmek de hürriyete...
Kardeşim,
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana.
Onların dedikleri çıkacak,
Eninde de sonunda da...
Nazım Hikmet Ran
9 notes
·
View notes
Text
Mutsuzum, çok hastayım, güldür beni doktor.
Öldüm ama hayattayım, tarifi çok zor.
Çıkmaz bir sokaktayım, gel bul beni doktor!
Sanki çocuk yaştayım, bana bilmeceler sor…
(Çok özledim seni sevgilim - 02.00)
#3391kilometre#egeninincisi#izmiregenindir#izmirinegesi#şarkılar#şarkı sözü#music#art#quotes#writing#izmir aksoy#rengarenk acılar#sonsuz aşk#aslı arslan#la casa de papel#batuhan kordel#geceye bir söz bırak#beyzaalkoc#bartu sarca#karanlık#kdrama#karantina#karanlığın şehri#maça kızı#nazım hikmet#no26#sokak nöbetçileri#egeveizmir#egeninizmiri#ege
1 note
·
View note
Text
"Yaşamak nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur." demiş Oscar Wilde. İçinde bulunduğumuz dünyanın da getirdiği kaos ile birlikte durup düşünmeye vaktimizin olmadığını fark ettim bu sözü duyunca. Gerçekten yaşıyor muyum? Hayır. Sadece nefes alıyorum ve hayattayım. Birçok insanın bu durumda olduğunu düşünüyorum. Hepimizin bu hayatta bir rolü varmış da sadece o rolü oynuyormuşuz gibi...ya da kalabalıklar içinde sürükleniyormuşuz gibi.
Yaşamanın, nefes almanın değerini biliyor muyuz? Doğum ve ölüm arasında, ne zaman öleceğimizi bilmeden öylesine yaşıyoruz. Çoğu kişi 30 yaşına geldiğinde hala bir fidan bile dikmemiş oluyor mesela. Yaşamına değer katacak çok küçük bir faaliyeti bile yapmıyor birçok insan. Yaşadığımızı hissettirecek kaç eylemimiz var gün içerisinde? Kaçımız sadece o an hayatta hissetmek için müzik dinlerken dans ediyoruz? Keyfimizi yerine getirecek şarkılar dinlemekten bile çekiyoruz kendimizi. Kaçımız bir bahar sabahı güneşin tenimizi ısıttığı, rüzgarın saçlarımızı okşadığı, müziğin ruhumuzu beslediği o anda keyifle yolda yürüdü ve derin bir nefes alıp "ohh bee, yaşadığımı hissediyorum" dedi kendine?
...
"Yaşamak şakaya gelmez" diyor Nazım Hikmet. "Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın." Öylesine, sadece var olmak için değil. "Yaşadım" diyebilmek için.
Peki ne yapmalı "yaşamak" için? Yaşam belirtisi göstermek gerekiyor. Birinin hayatına dokunabilmek, değiştirebilmek ya da bu sıkıcı hayat mottosunu değiştirebilmek gerekiyor. Buna yakın çevremden örnek verebilirim. Kuzenim ve eşi, yıllardır çocuk sahibi olmak istemelerine rağmen bazı sağlık sorunları yüzünden çocuk sahibi olamıyorlardı. Ancak bir evlatlarının olmasını çok istiyorlardı. Sonrasında yetimhaneden bir çocuğu evlat edinme kararı aldılar. Böylelikle; o çocuğun bir yuvası, annesi babası oldular, hayatını değiştirdiler. Hem de kendilerinin evlat hasretini dindirdiler. Mesela bir öğretmenin, öğrencilerinin hayatını değiştirme, onlara bir şeyler katma isteği de yaşayan insana örnektir. Ya da bir doktor, insanları yaşatabilmek için gerekirse 24 saat nöbette kalır.
Yaşamı değerli kılmaya çalışmak, bunun için çabalamak gerekir. Yaşamı sadece nefes almak sanmamalıyız.
0 notes
Video
tumblr
İzmir Suikast teşebbüsünden yargılanıp idam edilenler arasında İttihat ve Terakki’nin merkez-i umumi yani genel merkez üyesi ve cemiyetin kurucuları arasında yer alan Doktor Nazım’da vardı. İdama giderken son sözleri sorulur o da Lemi Atlı tarafından bestelenen Nedim’in bir beyitini okur. “Eyler nesîm-i subhu bize gird-bâd-ı gam. Bu rûzgâr-ı bî mededin inkılâbı var.” (Sabah meltemi bizi gam rüzgârına sevkeder. Medetsiz bırakan bu devrin de tersine dönmesi var.)
18 notes
·
View notes
Text
1918'in Kasım 2/3 gecesi İttihat ve Terakki diktatörlüğünün ileri gelenleri eski sadrazam Talat Paşa, eski harbiye nazırı Enver Paşa, Cemal Paşa, eski valilerden Bahattin Şakir ve Doktor Nazım Beyler, polis müdürleri Bedri ve Azmi Beyler bir gemi ile Odessa'ya kaçtılar.
Savaşın kaybedildiğinin kesinleşmesi üzerine Talat Paşa hükümeti 8 Ekimde istifa etmiş, yerine 'partilerüstü' İzzet Paşa hükümeti getirilmişti. 30 Ekim'de Osmanlı devletinin teslimi anlamına gelen Mondros ateşkesi imzalandı. Liderlerin kaçışı ülkede büyük tepki doğurduğu için İzzet Paşa hükümeti beş gün sonra istifa etmek zorunda kaldı.
Kaçakların 2 Kasım günü Boğaziçi'nde Sait Halim Paşa'nın Yeniköy'deki (sonradan kumarhane olan) yalısında bir araya geldikleri, yalının bacasından bütün bir gün ve gece boyunca yakılan evrakların dumanının çıktığı anlatılır.
Dönemin en parlak genç yazarlarından Refik Halit Karay'ın Efendiler Nereye başlıklı yazısı 5 Kasım'da Zaman gazetesinde yayınlandı. Türkçe polemik sanatının başyapıtlarındandır:
EFENDİLER NEREYE
********************
“Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?
Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahta kuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli, canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar… Galiba şafak attı, güneş doğuyor; tahta kuruları nereye?
Ücra dağ başlarında gözleri ateşli, dişleri keskin, tüyleri dimdik aç kurtlar vardır. Köpeksiz sürülere dalarlar, boyunları kaparlar, etrafa kan, kemik saçıp mideleri dolu inlerine kaçarlar. Galiba çoban göründü, köpekler hırlıyor; tok kurtlar nereye?
Kedisiz evlerde fareler vardır; kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu, bunu kemirip, sağa sola koşuşup baş köşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler… Galiba koku aldınız, kedi geliyor; koca fareler nereye?
Dul annelerin haylaz çocukları vardır; sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp Yahudi’ye satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar… Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye?
Vurdular, kırdılar; yaktılar, yıktılar; astılar, kestiler; kastılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar; memlekete düşmanları sokarak üstümüzden aştılar…
Eli sopalı, beli palalı, gözü kanlı paşalar damdan dama nereye?
O zamanlar kalemler kırık, gözler yumuk, boyunlar eğili, ağızlar kilitliydi. “Gel!” diyordunuz, halk karnını yerde sürüyerek ezile-büzüle koşuyor, ayaklarınızın altına sokulup tir tir titriyordu. “Git!” diyordunuz, kapıya kendini zor atıyor, merdivenleri dörder dörder atlayarak canını güç kurtarıyordu. Siz nazır değildiniz, derebeyliği yaptınız… Siz amir olmadınız, sergerdelik ettiniz… Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık ettiniz… Efelere taş çıkardınız; zorbalara parmak ısırttınız; Çakıcı’ya rahmet okuttunuz. Kabakçı’yı gölgede bıraktınız… Biraz daha geçseydi evliya diye Patrona'lara türbe kurup başlarında kandil yakacaktık; “Muslî”leri [?] kahraman bilip namlarına heykel dikecektik, “Sakallı”lara can verip mevkilere geçirecektik.
“As!” deyince sıra sıra darağaçları kurulur, “Yak!” deyince alev alev meşaleler tutu��ur, “Bas!” deyince tabur tabur jandarmalar üşüşürdü… Elinizde zindan anahtarları, belinizde idam ipleri, sırtınızda darağaçları vilâyet vilâyet dolaştınız; Ali’ye çattınız, Veli’ye bastınız, Ahmed’i kastınız, Mehmed’i kavurdunuz; beş senedir her tarafta kargalara insan leşinden öbek öbek ziyafetler çektiniz; akbabaları çocuk ölüsü ile besleyip kartalları artık adam etinden tiksindirdiniz…
Muhalif mi? Al aşağı… Muharrir mi? Vur başına… Türk mü? Sür ölüme… Rum mu? İste parasını… Ermeni mi? Kes kafasını… Arap mı? Çek ipe… Kadın mı? Gönder eve… Haydut mu? Buyurun köşeye… Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma… Yahudi mi? Sor fikrini… Kalan kimseye at sopayı… Paraları koy cebine, işte sizin programınız bu!
Hani Karagöz’de “Kanlı Nigâr” oyunu vardır, “Urun kızlar kol demirini!” derler de kapılar kapanır, avane üşüşüp anadan doğma soyarak misafiri çırılçıplak dışarıya fırlatır… İşte siz böyle yaptınız, boğazları kapatıp içeride keyfinize gideni işlediniz, kimimizi soydunuz, kimimizi vurdunuz.
“Açılır besmeleyle her sabah dükkanımız/ Celladbaşı Kara Ali pîrimiz üstadımız” levhasını başınızın ucuna asıp palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz, babaları, evlâtları yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden başkasını bırakmadınız. Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti? Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacak, Mısır’a sultan mı olacak, Hind’e şah mı gidecektik?
Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nazırlıkla gözleriniz doymamıştı, a padişah heveslileri… Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz… Yiğitlik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır, hepsi sizdeydi… Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?
Evet, nereye gidiyorlar? Mahalle kahvesinden bir adımda sadarete, meyhane peykesinden bir basışta nezarete, tulumbacı koğuşundan bir hamlede vilâyete eren bu türediler nereye gidiyorlar? Kendileri kürklere büründüler, milletin derisini soydular. Kasalarına altın doldurdular, bizim cebimize kâğıt tıktılar; halk seril-sefil cami avlularında yatarken çiftlikler aldılar, kâşaneler yaptırdılar. Açlıktan ölenlerin lokmasını ağzından çalarak haspalara ziyafet çektiler; susuzluktan bunalanların destisini aşırıp havuzlarını doldurdular, içinde kayık yüzdürdüler… Han, hamam yıktılar, darağaçları kurdular; hanümanlar söndürüp memleketler yaktılar; yağ aldılar, bal sattılar, yün çaldılar, pamuk attılar… Ne çocuk dediler ne ihtiyar; ne padişah tanıdılar ne nizam; ne merhamet bildiler ne insaf… Halk açlıktan sokaklarda pösteki kemirirken onlar konaklarında bülbül beyni yediler, kuş sütü içtiler… Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, tırnaklarımızı söktüler, hülâsa bacağından yakalayıp bu devleti yerden yere vurdular, paçavraya çevirdiler.
İşte milleti büsbütün öldürdüklerinden emin olsunlar; zira damarlarımızda bir damla kan, kollarımızda bir zerre kuvvet kalmış olsaydı yakalarından yapışır öcümüzü alırdık… Halbuki kollarını sallaya sallaya, yüzümüze tüküre tüküre gittiler…
Aşkolsun! At da size yaraşır, meydan da… Bizde bu ölü kan, sizde o yaman surat olduktan sonra bir gün olur yine gelirsiniz. Eteklerinizi öptürüp ciğerlerimizi söndürürsünüz. Biz size: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soramadık; yarın sizin bize:
– “Ölümlerden ölüm beğen!” demek artık hakkınızdır. Layıkımız olan paşalar! Topumuzun kafasını bir kılıçta çıkarmadan nereye?
Sevan Nişanyan
1 note
·
View note
Text
Güne pozitif başladık 🌸
Daha önceden sağlık ocağındaki doktorla kitaplar hakkında konuşmuştuk bugün grip olduğum için sağlık ocağına gittim giderken yanıma Albert Camus un Yabancı kitabını aldım. Doktor hanıma hediye etmek geldi içimden, Hediye için çok sevindi o da bana kendi kitabı olan Sunay Akın ın İstanbul’un Nazım Planı kitabını hediye etti.
5 notes
·
View notes
Text
- Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının p.çi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının p.çi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
🦋😊
"Ürkek bir serçe gibi eğme başını.
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk”
Alıntı
Nazım Hikmet Ran
5 notes
·
View notes
Text
- Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de birbirimize baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının p.çi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının p.çi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
"Ürkek bir serçe gibi eğme başını.
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk. "
Nazım Hikmet Ran
#nazımhikmetran#nazımhikmet#nazımolmak#çocukolmak#yaramazlıkbilmezçocuk#hayatzor#imkansızlıklar#hayatşartları
68 notes
·
View notes
Quote
pırag'da ay doğuyor limon sarısı. doktor faust'un evi önünde duruyorum, çalıyorum açılmaz kapıyı gece yarısı.
nazım hikmet - doktor faust'un evi
#nazım hikmet#nazım hikmet ran#nazım olmak#literary#doctor faustus#faust#Johann Wolfgang von Goethe#kafkaesque#franz kafka#Bertolt Brecht#karl marks#revolution#kitap#kitap kokusu#kitaplık#kitap kurdu#kitap kolik#edebiyat#dünya edebiyatı#sabahattin ali#şiir#şiir sokakta#şairane#şiirlerden parçalar#poems#poetry#trend#blogger#sanat#attila ilhan
9 notes
·
View notes
Text
RAKI NEDEN İÇİLİR :59
Mutlu Çarşambalar dostlarım,afiyet olsun,
RAKI neden içilir ?
İşte buna içilir:
1. Can bu, çeker.
2. Uzaklardan bir dost gelir.
3. Mesâi uzar.
4. Âşıksındır.
5. Rakısız memlekete gideceksindir.
6. Terfi etmişsindir.
7. Kerâhet vakti gelmiştir.
8. Uğurlayacak birileri vardır.
9. Bünyenin "reset"lenmeye ihtiyacı vardır.
10. Günlerden pazartesidir.
11. Bir hayâlin gerçek olmuştur.
12. Ortamdaki herkes RAKI içmektedir.
13. O gün doğum günündür.
14. Cemreler düşmüştür.
15. Ankara'dan âbin gelmiştir.
16. Canın eve gitmek istemez.
17. Bira hamallıktır.
18. İçin kıpır kıpır deniz kıpırtısızdır.
19. Yabancı arkadaşların gelmiştir.
20. Günlerden salıdır.
21. Akşam ne pişireceğini bilmemektesindir.
22. Evlenmişsindir.
23. Bir karar vermen gerekiyordur.
24. İstifa etmişsindir.
25. Rûyana çilingir sofrası girmiştir.
26. Birilerinin doğum günüdür.
27. İşe girişinin yıl dönümüdür.
28. Arkadaşların evlenmiştir.
29. Efkâr basar bâzen.
30. Günlerden çarşambadır.
31. Kar yağar beyaz çağrışım yapar.
32. Akşam yemeğini yakmışsındır.
33. Gün batarken ilk aşkın gelmiştir aklına.
34. Terk edilmişsindir.
35. Sevdiğin birinin ölüm yıl dönümüdür.
36. Diş ağrısı tutmuştur.
37. Çarşıda gezerken birden gözüne balıklar ilişiverir.
38. Nostaljik hissetmektesindir.
39. Âileye bir bebek katılmıştır.
40. Günlerden perşembedir.
41. Sevdiğin kız sana âbi demiştir.
42. Kovulmuşsundur.
43. Kamyonlar rakı taşır sen hep onu düşünürsün.
44. Rakısız memleketten dönmüşsündür.
45. Evde dünden kalan zeytinyağlılar vardır.
46. Tuttuğun takım süper goller atmıştır.
47. İlham perilerini çağırmanın zamanı gelmiştir.
48. Karpuz kabuğu denize düşmüştür.
49. Patronundan papara yemişsindir.
50. Günlerden cumadır.
51. Liseden arkadaşlarla toplanacaksınızdır.
52. Evde elektrikler kesilmiştir. Rakı soğuk içilir.
53. İş yetiştirmen gerekiyordur.
54. Boğaz'a bakmaktasındır.
55. Rahmetli baban aklına gelmiştir.
56. Dünyânın çivisi çıkmıştır.
57. Proje yetişmiyordur.
58. Henüz denemediğin bir sürü rakı vardır.
59. Yeni yıl gelmiştir.
60. Günlerden cumartesidir.
61. Piyangodan para çıkmıştır.
62. Dünyâ Rakı Haftası'dır.
63. Maaşlar yatmıştır.
64. Ağaçlar çiçeğe durmuştur.
65. Tuttuğun takım ligde mağlup olmuştur.
66. Rûyana Dario Moreno girmiştir.
67. Muhsin Bey'i seyretmişsindir.
68. Gökte dolunay vardır.
69. Felekten bir gece çalmak ister gönül.
70. Günlerden pazardır.
71. Biri sana ehlikeyif hediye etmiştir.
72. Neyzen okumaktasındır.
73. Barbunya pilâki yapmışsındır.
74. Çayıra çimene gidiliyordur.
75. Mısır'daki akrabalarından miras kalmıştır.
76. Dolapta öylece sana bakan bir şişe vardır.
77. İnceden bir yağmur yağmaktadır.
78. Akşam olmuş,hüzünlenmişsindir.
79. Selvi Boylum Al Yazmalım'ı seyretmektesindir.
80. Az zamanda çok işler başarmak istemektesindir.
81. Damar şarkılar çalıyordur.
82. Antalyadasındır başın döner.
83. Mesleğin barmenliktir.
84. Baldan tatlı bir muhabbet edesin vardır.
85. Birileri canını sıkmıştır. Rahatlaman lâzımdır.
86. Bahar gelmiş erik çıkmıştır.
87. Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlara karışmak istiyorsundur.
88. Varoluşsal problemler yaşamaktasındır.
89. Feleğin tekerine çomak sokasın vardır.
90. Sabahtan beri "Yine mi Çiçek" şarkısını mırıldanıyorsundur.
91. Her şey yolundadır.
92. Doktor "her akşam bir tek at" der.
93. Râkım 1500'dür.
94. Ağız tadı nedir bilmektesindir.
95. Şâire özenmiş şişede balık olmak istersin.
96. Ege kıyılarındasındır çarpar.
97. Daha önce denemediğin bir meze vardır.
98. Arkadaşların arar çağırır.
99. Yeni kadehler almışsındır.
100. Rakı içmek için bir bahâneye ihtiyacın yoktur.
101.Bu yazıyı okuyunca aklına gelmiştir.
(Kısacası ,101 nedeni değil ,1001 gece masalları gibi 1001 nedeni vardır.Sülobey )
Bu meret öyle bir merettir ki,
Acıyla içilir,
Tatlıyla içilir,
Neşeyle içilir,
Ağlayarak içilir,
Kavunla içilir,
Peynirle içilir,
İkisi birlikte çok güzel içilir,
Yemekle içilir,
Mezeyle içilir,
Suyla içilir,
Susuz içilir,
Sodayla içilir,
Şalgamla içilir.
Ama işte,
Bir tek salakla içilmez.
- Nazım Hikmet Ran
Rakı adamı kendisiyle hesaplaştırır:
(Alıntıdır.
Süleyman içigen sayfasından)
(Birde iki yüzlü içten pazarlıklı sahte delikanlıcılıklarla içilmez)
1 note
·
View note
Text
Sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor,
Bir kırmızı elma:
kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
Nazım Hikmet Ran
4 notes
·
View notes
Photo
çağdaş yenilgiler ansiklopedisi
“Ölmüş görüneceğim, ama bu doğru olmayacak.” Saint-Exupéry, ‘Küçük Prens’
Rüzgara karşı tükürdüm bir ömür boyu Kendi dilimle boğuldum Hiç değilse denedim bütün devrimleri Yağmurun rengini değiştirdi akıttığım kan Ondört yaşındaki bir çocuk Silah talimleri yaparken ben Marks okudum Keynes, Althusser, Mc Luhan Yenildim dünyanın bütün kürsülerinde Severim James Dean'i aynı günde doğmuşuz
Hiç bu kadar durgun ve anlamlı olmamıştı gece Yeraltındaki evimin mutfağından hayata bakıyorum Dünyanın en güzel ölüleri benimle bakıyor Görünen üç beş ağaç, bir de ayışığı sureti Severim Attila Jozsef'i, annemin öldüğü gün Macar oldum
Devletten onaylı belgelerle intihar ediyorum Süperstar bir nihilizm ikide bir göz kırpıyor Oysa ben onun bildiği şairlerden değilim Şeytanım Sheraton'da konyak yudumluyor Yuppi hüznüne fahişe gözyaşları karışıyor Türkiye böyle bir kimya, ey asri zamanlar Oğlumdan utanmasam üç kere bağırırım Dördüncüsünde meyhaneci beni kovalar
Severim Yesenin’i, sevdiğim her şey var onda
Gecekondu yalnızlığım açık bir bar arıyor Cebimdeki Visa'nın bütün şifrelerinin unutulduğu yerde En Büyük Başkaldırı! Yazılı bir pankart imzasını basıyor Devletten yara almış, sivil takılıyor Ölüme mi yenildim, yoksa hayata mı? Al sana on tonluk bir ahret sorusu Ahmet, bundan böyle mutluluğu tanrısından 70cl'lik şişelerde alacak Bütün yatırımlarını alkol sektörüne yapacak Severim Mayakovski’yi deliliğimin çimentosu ordan ithal olunuyor
Bir gün yalnızlık bütün TV kanallarında çıkar Öyle bir sabah ki, karnımda ölüm balyalanır Dünyada bir şairin doğudan ışık alan yüzü kadar Aynaların ardına taşınacak bir görüntü yoktur Severim, Nazım Hikmet’i, birileri Türkçe’nin atardamarlarını ona bağlamışlar
20.yüzyılın sonbaharında TC’ye bir şeyler oluyır Bildiğim bütün hastalık terimlerini sıralıyorum: Menapoz, anksiyete, andropoz ve ABD Mekânı üç gün üç gece bıkıp usanmadan ilaçlıyorum Harita değişecek diyorlar, Sevr’e nur yağıyor Küçükesat pazarında ikinci bir cumhuriyet kuruluyor Kaptanım, gedikliyim, herkesin gemiyi terk ettiği yerdeyim Hiç değilse seyir defterime bir borcum var Söküldüm denizin engininden tarifsiz bir Lenin heykeli gibi İnanmıyordum, düşünmek ihtiyacı duydum
Severim Deniz Gezmiş’i, oğlum adını buldu onda
Ömrümü rehin bıraktım bu kargaşada Demek ki alnımın askılara ihtiyacı var Kalbim bir teneşir kadar pir ü pak değilse, o hayatın suçudur Aklımın yörüngesinde büyük ölümler dolaşır Soyuz-6 gibi üst perdeden bakarım dünyaya İçtiğim bira bile Barcelona olimpiyatlarının resmi sponsoru olmuş Ben de yalnızlığın sponsoruyum bugüne bugün, ne gelen var ne giden Üç beş baltaya sap oldum da, bıktım bu geçici ilişkilerden Severim Cemal Süreya’yı, hayatın rengini kendi yorganına katmış Rakı bile 24′lerde bazan Cemalleniyor
Vurdum şişenin beline, kör oldum, belleğim soldu Alnımı suya tuttum, lavaboda bir bataklık oluştu Devlet kırmızıyı sever diye gece gündüz kan işledim Yavşak bir yaz boyunca öldüm de dirildim
Severim Turgut Uyar’ı, yine bir yerlerde kolunu bacağını kırmış ‘Geyikli Gece’nin en olmadık dizesinde ters parende atmaktan
Koro halinde yenildik, herkes haklı çıktı Onlar kaptan oldular, ben sarhoş oldum Şimdi ölsem, adımı şaire çıkarırlar Değil, duvar dibinde yağmurun dinmesini bekliyorum Severim ülkemi, haritaya baktım Türk oldum Çünkü kalbimin üç yanı deniz
Yapayalnız bir Türk rüzgârı esiyor dışarda Tarihten ve siyasetten sınıfta kalmış Bir şiir şenliğinden sanki yeni döndüm Karımdan saklı, kutu biralar doldurdum çantama Hayatımı yazıyorum, ellerim su içinde iki balık gibi Takılacak güzel bir ağ arıyor Yenilerin tarihinde üç bin kasa rakı var Alkol şairlere çarpınca buharlaşıyor Belediyelerin düzenlediği bütün şenliklere gitsem Ömrüm yollarda kısal��yor ve adım çıkıyor Üç beş panel şairim var, onları okuyup duruyorum
Severim Metin Altıok’u, böyle masalarda Sihirbaz Mandrake’nin en yorgun haliyle oturuyor
Herkes yenildi, dağlar denizden geri istiyor ırmaklarını Bütün başkentler özelleştiriyor lağımlarına kadar Kalbim göğsümde sanki ordan oraya sıçrıyor Korsanlık TV’lere kaldıysa, şiir gitsin ölsün Üç adet Good-Year yaktığımız o gecelerde Şimdi nedense bir Greenpeace paranoyası Severim Ginsberg’i oruspuçocuğunun biridir Hayır’ların dörtnala koştuğu o kulvarda Bob Dylan’la aile fotoğrafı çektirir.
Yenilginin bütün kazı sonuçları elimde duruyor Altın yok bu topraklarda! Ne de bir yakınma İyi de o köylüler bir günde nasıl postmodernist oldu? Her gün bir koministin cenazesi daha camiden kalkıyor Öğle namazını müteakip, çelenkler TEV’na bağışlanıyor Karşıyaka mezarlığındaki imam, bütün şevkimi bugünlere saklamış Sesinin yankısı bile sol kaburgalarımı kıracak Severim babamı, çünkü su verilmemiş bir ağaç bıraktı bana Aybar’ın bir türlü sararmayan ilk fotoğrafları gibi Ki, vicdanın albümlerinde yeri vardır
Umutsuz değilim artık, ölsem kendime ölürüm Vitrinim çoktan buğulanmış, adımı kimse hatırlamıyor Bir günlerde yüz şişe bira içtiğim karımın nezdinde bile meçhul Üç bardak Tuborg’la karaciğerimi sıvazlıyorum İkinci kaptanlar rotalarına hep sadık kalarak Yolcuları denize döküp, devrimi çağırıyorlar Oysa ılıman iklimler ne kadar yakındı kalbime Haritalar ve seyir defterleri tahrif edilmeden önce Severim Ataol Behramoğlu’nu, gözlüğünün camlarına dünya üşüşürken O, belediye gazinosundaki toplu sünnet düğününe gitmeyi kurar
Acil bir ölümün reviri oldu hayatım Yuppilerin ve köylülerin pansuman durağı Hepsi de alkolün derecesini ve paranın rengini bir bakışta anlarlar Sevdim bir zamanlar, bedenimi taşıran her şeyi Bunun için organ naklinde ilk kalbimi alsınlar Karaciğer hariçten gazel okurken beynimi açsınlar Ki arada yenilmiş biyografilerden birkaç çizgi kalmıştır Severim oğlumu, alnı açıktır adı pak Kara bir ülkenin sahanlığına doğmuştur
Kötü şiirler kadar yalnızım bu gece Odamın tavanına yapıştırdığım dünya haritası bile beni avutmuyor Vicdanım sızlamaktan yoruldu, gidip The Marmara’da üç beş tek atsam Kürt realitesini kabul etsem artık ve adam gibi Türkçe bir şiir yazsam Şırnak, haritada jiletle oyulmuş gibi sessizce kanıyor Evimden onsekiz metre tünel kazarak en yakın meyhaneye kaçıyorum Mutfakta şiir yazmaktan bıktım, her şeyden bıktım 7.65 Magnum satılık, yazıyor küçük ilanlarda Bir silahım olsa, ne güzel kendimden soyunurdum Sanki bir tatil günü ütopyası için terleyip duruyorum Deniz, kumdan kaleler yapıyor, sonra üstüne bir güzel işiyor Oysa takvimlerde ayrılık her gün iki dakika daha uzuyor Boktan bir baba heykeli gibi cigara içiyorum Yalnızlığım %87 dolaylarında seyrediyor Tahtada değer kazanmayan bir ben kaldım Yakında The Economist’e ilan olurum: - Müflis bir devrimci, sloganlarına boş bir duvar arıyor! Maltepe pazarında Leningrad kuşatmasının madalyaları satılıyor Köşede bekleyen Oza’yla birlikte bütün hayatımı viziteye bağlıyorum Kalbim, komünizmin rehabilitasyon merkezi oluyor Severim Doktor Ercan’ı, kendi çapında yüz yataklı dahiliye koğuşudur Sabah akşam röntgeninde hayatını çeker Geceleri nöbetçi fotoğrafçı aranın durur
Yağmur nasıl olsa yağar, unuturuz bu macerayı Maceramızı güller kaplar, bir güzel uzlaşırız Gölbaşı’na pikniğe gideriz, alkol bile almayız Karılarımız dudaklarını çırpıştırarak bize gülümserler Şu Arçelik 2800′ü alınca sanki beynimde yüz milyon hücre yenilenecek Şu gömleği giymezsem, ortayaş göbeğim görünecek Şu kadını götürmezsem iktidarım düşecek... Ben bu kadar yenilgiyi elbette hak etmedim Tarihin kesilen bütün başları odamda yüzükoyun yatıyor Tek dişi kalmış medeni sevgilimle yatıp kalkıyorum Severim kadınımı, ölen her Boşnak çocuğun annesi o çıkıyor Boynuzlandığımdan zerre kadar kuşkulanmıyorum
İşte, Pelikan dolmakalemle üç kere yazıyorum: Şairler başkaldırın! Şairler başkaldırın! Şairler başkaldırın! Bu defilede hiç değilse boyunuz uzun görünür...
1992
Ahmet Erhan, burada gömülüdür cilt II s.139-147 ‘çağdaş yenilgiler ansiklopedisi’
#ahmet erhan#james dean#attila jozef#sergei yesenin#yesenin#mayakovski#nazım hikmet#nâzım hikmet#deniz gezmiş#cemal süreya#turgut uyar#mustafa kemal atatürk#atatürk#metin altıok#allen ginsberg#bob dylan#ataol behramoğlu#ercan kesal#burada gömülüdür#saint-exupéry#Antoine de Saint-Exupéry#küçük prens
711 notes
·
View notes
Text
Nazım Hikmet,in de dediği gibi!
Doktor değilim ki kalbimde ki yaraları dikeyim!!!
8 notes
·
View notes
Text
İzmir Suikasti: Son Hesaplaşma
İzmir Suikastı’nın perde arkasında, Mustafa Kemal ile İttihatçı kadro arasındaki son hesaplaşma yatar. Şeyh Sait Ayaklanması ve ardından gelen İzmir Suikastı, birbirlerini izleyen olaylardır. İnkılapların yolu, bu olayların ardından açılmıştır.
Gazi: ‘Hedef olmam ihtimali var’… Feridun Kandemir, Atatürk’e İzmir Suikastından Ayrı 11 Suikast1 isimli kitapçığında, o dönemde Cumhuriyet Halk…
View On WordPress
#Ali Fuat Cebesoy#Cavit Bey#Doktor Nazım#Hüseyin Cahit Yalçın#İzmir Suikasti#Kâzım Karabekir#Rauf Orbay
0 notes