#Direniş
Explore tagged Tumblr posts
jupiterliyazar · 1 year ago
Text
Yaşamak için direnen ruhlardık biz.
94 notes · View notes
birinciedazabethh · 4 months ago
Text
Tumblr media
🤍
24 notes · View notes
derdiderun · 1 year ago
Text
Tumblr media
Tüm halkımızı ve Ümmeti Mücahidler için duaya çağırıyoruz. Onlar bu düşmanı yenmeye susamış bir milletin ve iğrençliği bu topraklarımızdan ve kutsallığımızdan silip süpürmenin öncüleridir. "Allah neyi diler ve neye hükmederse onu mutlaka yerine getirir. Ne var ki insanların çoğu bunu bilmez." (Yusuf - 21). Bu bir zafer veya şehadet cihadıdır. Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Ebu Ubeyde
90 notes · View notes
mrberkqy · 3 months ago
Text
Eğer teröristlerle kol kola girerseniz, halkın direnişine hazır olun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize emrettiği gibi gerekirse, can alarak, kan dökerek cennet vatanımızı sonuna kadar savunacağız. Türkiye Cumhuriyeti kimsenin babasının malı değildir; istediğiniz gibi hareket edemezsiniz. Söz konusu vatan olduğunda, halk öyle bir konuşur ki altında kalırsınız.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyet’e kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Tumblr media
12 notes · View notes
ayhancabakislar · 3 months ago
Text
Tumblr media
Bir bekleyiş değildi benimkisi,
Sensizliğe direnişti...
@ayhancabakislar
11 notes · View notes
gelecegielindenalinanadam · 3 months ago
Text
Tugayla Eftalya olamadık ama Evren'in Güneş'i olacak birisini bulsak yeterli..
11 notes · View notes
naftalin2027 · 4 months ago
Text
7 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 5 months ago
Text
Tumblr media
Arkadaş Zekai Özger /
ORMAN
yusufçuğum
kanadından mı vuruldun
ben vuruldum.
av erken başlamadı
hanidir yaslı dağlar
bu tüy kimden düştü
hangi avcı, hayın avcı
gergin kanatlarının gölgesinde avlanır da
görmez mi ki, bilmez mi ki
kendi ormanıdır
usu gelişirken büyüyen tüylerinde
okşanır onlar yalnız, arınır, parlanır
çoğalsın diye kanadının ormanı
yolunmaz ki, koparılmaz ki
yusufçuk, yusufçuğum
kanadından mı vurdular, vursunlar
gün tanlayınca gövertisini
halk ormanı ışıyacak
bin yusufçuk uçucak
bin yusufçuk konuşacak
Arkadaş Zekai Özger
13 notes · View notes
musab90 · 2 months ago
Text
Alamadıklarımıza değil ; veremediklerimize daha çok üzülmemiz gerekirdi...
4 notes · View notes
delal85 · 2 months ago
Text
Yine bilmediğim bir yolda, gözlerim gözyaşlarımın ıslattığı bezle bağlı, ellerim de karanlığımı aydınlatamayan gaz lambası, kafamda çığlık çığlığa ağlayan ruhumla ilerliyorum. Kimsesizliğin yer edindiği benliğim acılar içinde kıvranıyor. İçimde kopan fırtınalara inat yüzümde mimik oynamıyor. Bir direniş içinde bedenim. Direnişimin en büyük kaybıysa heba olan yaşamım.
4 notes · View notes
jupiterliyazar · 1 year ago
Text
Bizim direnişimiz, hayallerimiz ve umutlarımız bitti mi sanıyorsunuz? Peki yapacaklarımız bitti mi? Hayır, bitmedi. Biz hiçbir yoldan kolay geçmedik ki kolayca vazgeçelim.
48 notes · View notes
mid-niqht · 4 months ago
Text
Durgunluğun İçindeki Fırtına
Bazen hayat, dışarıdan sakin görünse de içinde kopan fırtınaları saklar. Yüzeyde her şey durağandır, sessizdir. Ama derinlerde, kaybolan anılar, bastırılan duygular ve söylenmemiş sözler birikmeye başlar. Durgunluğun içinde saklı bir fırtına vardır.
Bu fırtına sessizce bekler. Zaman zaman esintiler bırakır, ruhumuzu okşar. Ancak bazen, ansızın patlar. O an, kontrolü bırakmak, rüzgarla savrulmak istersin. Çünkü fırtınalar, bizi yeniden şekillendirir, içimizdeki karmaşayı dışa vurur. Ve sonunda, her şey durulduğunda, geriye sadece derin bir nefes ve iç huzur kalır.
Tumblr media
2 notes · View notes
derdiderun · 1 year ago
Text
Tumblr media
"Özgürlüğü savunanların direnme gücü, zulmedenlerin gücünden daha fazladır."
Malcolm X
102 notes · View notes
zarif-talebe · 2 years ago
Text
Allah isterse kuşlar filleri yener!
Tumblr media
Ya Rab! Özgür Aksa'da dostlarımla aynı safta namaz kılmayı nasip et..
@muhammedinannesi @bir-devrin-tarihcisi @davamiz-kudus1453
30 notes · View notes
seslimeram · 8 months ago
Text
Bir Gezi Meramı
Tumblr media
“Toplanma” kavramının bu farklı boyutu üzerinde çalışmanızın sebebi/motivasyonu neydi?
Çoğu insan gibi ben de Fas ve 2010’da Mısır’da, birkaç yıl sonra da Gezi Parkı’nda olan gösterilerle ilgileniyordum. Artan ve büyüyen ekonomik eşitsizliklere halkın dikkatini çeken Occupy Wallstreet eylemlerini de destekledim. Kitabım 2012-13 yılında, bu tarz toplumsal hareketlerin önemini anlamaya çalışırken şekil aldı. Bazıları Occupy’ın herhangi bir talepte bulunmadığını öne sürse de ben onların kamusal alan için talepte bulunduklarının oldukça aşikare olduğunu düşünüyordum. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde, benim çalıştığım kampüste gerçekleşen gösterilerden bazıları, bir kamusal alan olarak üniversitede “hak talebinde bulunuyordu”. Böylece sorular çoğaldı: siyasal talebin bir “talep” olarak anlaşılması hangi biçimde olur? Bu talebin, söze dökülmüş bir eylem ya da önermeler dizisi olması mı gerekir; yoksa bir araya gelen bedenlerin sustuklarında dahi “konuştuklarını” söyleyebilir miyiz? İstanbul’da, Gezi Parkı’ndaki sessiz gösterilerin bazıları oldukça manidardır; özellikle de halka açık toplantılara yasak getirildiğinde. Daha sonra ise, Fransa’daki OHAL’in uzatılmasıyla rassemblement (toplanma) ve manifestation (gösteri) arasındaki ayrımla ilgilenmeye başladım. İnsanların bir araya gelmesi neden bir tehdit unsuru olarak görülüyordu? Demokrasiyi, onu yıkanlara karşı savunmaya çalışırken aslında toplantı yapma özgürlüğünü de savunmaya çalışmaz mıyız? İngilizceden Türkçeye çeviren: M. Taha Tunç
Gezi Direnişi, on bir yıllık bir tahayyül artık. Yok sayılanların, toplum katmanlarında hiç sayılmayanların, devlet için ötekilerin ve tüm o ötekisinin ötekisi olarak anılanların genel kabulden ret yanıtı alanların buluştuğu, birleştiği bir isyanın on birinci yılı. Tümden açık ve afaki bir biçimde daraltılmış bir kalıba dökülmek istenen insanların, kuşatılmaya artık hiç kesintisiz devam olunagelen bir demokrasi tahayyülünün sorgulandığı bir çatının on birinci yılı. Yetti artık ünleminin kimselere dokunmadan, kimseleri çekiştirmeden, sadece ve doğrudan birlikteliği sağlayabilen bir imecenin eseri olagelen Gezi. Judith Butler’ın da değindiği gibi sessizliğin içerisinde bir performansı değil doğrudan hayatın savunulmasına dair kelamın sahiplenildiği ilk doğrudan eylem silsilesi. On bir yıl sonra iş bugün bakakaldığımız bir direniş, yeniden yola çıkma, ihtimalleri salt / sırf doğrudan yana kullanma telaşının hak talebinde bulunabilmenin öncelikli sureti temsilinde her neresindeyiz bunun meselidir bu meram.
Çoğunluğun yanıltılarak, eksik gedik konularak, her gün ama her bir gün biraz daha açık bir biçimde köşeye kıstırılıp da köle kılındığı bir zeminde, bu ülkenin yurttaşlarının olmaz denileni var edebilmesinin cüretidir Gezi her şeyden önce. Alacağımız Var kısa makalesinde değindiğimiz gibi bir tahayyülün ehven olandan alıkonulana dair bir isyanın ta kendisidir Gezi. “Sözü anlamlandırabilmek için illa her şeyi mot a mot anlatmak yerine bazen dolaylı bazen başka şeylerle ilintileyerek ilerlemenin bir nevi mecburiyet olarak zikredildiği bir yerde hayat ne yandadır onun düşüncesini cismanileştirebileceğimiz ve tanımlandırabileceğimiz bir meskenin kendisidir limanlar.
Kendiliğinden harekete geçen, yol alan, iz süren yeni rotalar belirleyen akıl bütünlüğü için, imece için gözden kaçırılmaması gereken bir zemindir limanlar. Söz eylenirken, edilgen tavırlardan sıyrılıp bir şeylere tenezzül etmenin hiç de korkulacak bir şey olmadığı ortaya bir kere daha çıkarken, bozuk plak gibi kendini yineleyenin, her dem ezberden okuduğu yıkımla fecaatin övgüsüne karşı meram belki aksettirilmeyenleri, önemsenmeyenleri fark ettirecektir.
Ötekileştirilme vesilesiyle toplum katmanlarını kestirmeden soyutlanmaya ve düşünmemeye sevk eden erk karşısında halklar için Haziran Direnişi’nden bu yana geçen süre dahilinde pek çok farklı detay önümüze serildi. Kah apar topar örtbas etmeler gerçekleştirilirken kah aba altından sopalar sallanıp durulurken, kah anayasal haklarımız söz konusu bile edilmezken müsamaha / tolere değil hak olan birçok şey iptal edilirken, gasp edilirken, kıyılırken bir şeylere ayabilmek ve fark edebilmek mümkün olmuştur. Liman olarak atfetmeye çalıştığımız yapım yahut ta mesken bütün bu denk getirilenleri tartışabileceğimiz, sonuca ulaşabileceğimiz bir mahalin adıdır. Tek anlatmaya çalıştığımız budur.
İddialı vecizlerin, dolu dolu görünen cümlelerin birbiri ardına paslandığı, içeriğinin tam da nail olduğumuz, tecrübe ettiğimiz karanlığı görünür kılan bir sonuca evirildiği bir zaman diliminde sözü yeniden kotarmak, yola çıkabilmek elzem olandır. Tüm yalınlığıyla ve olanca gerçekliğiyle beraber. Dün olan bitenin geçip gitmiş olarak değerlendirilenlerin bir bakarsınız sekiz sütuna manşet edildiği yerde ertesi gün hiçbir esamesinin okunmamasıdır ezcümle paylaştığımız.
Hayatın bunca abluka altına alındığı, dijital gözetleyiciler ile kolaçan edildiği, kolluk kuvvetine olur olmadık akla zarar ne kadar hak varsa tahsis edildiği bir yerde, bu ülkede bir çok şeyin henüz başlangıcında olduğumuz bahsinin özetidir. Gördüğümüz, bildiğimiz ve artık nail olduğumuz yaşadığımız yerde hiçbir şekilde farklı bir bakışımın, sözü savunmanın mümkünatının zayıflatılmasıdır. Muhalif olmanın, bir yerlerde sözü yeniden kotarmanın, dile getirdiklerinden bilmediğimizi varsaydığımız nice yeni şeyi öğrenebilmenin bütün bunları üst üste koyarak farklı bir tecrübeyi tanımlandırmanın, oluşturmanın kırmızı çizgilere dokunmak olarak bir şekilde duyurulduğu yerde vahametten kurtulma çabasına daha kaç vardır.
Her gün başka bir şekilde başlanan yollar kat edilen, aşıldığı söylenen şeylerden sonra karşılaştığımız gri duvarları, ağır laf ebeliklerinde tecrübe ettirilenleri ve anlaşılmazlığı ne yana koymalıdır hangi yana? Al bir kaya.. düzeylerinde her günü meteor yağmuruna tutup duran erk-muktedir-iktidarın görece hakaretlerinin, had bildiriminden çok azarlarının ve paralelinde ortaya çıkan hiddeti daha fazla yüceltiminin mabadında suskunluk elzem midir? Nedir, nicedir. Hakkın tanziminden çok yerle yeksan edilerek, hiçleştirilerek daha fazla tahakküme zeminin arandığı bir yerde adaletin varlığından dem vurabilir miyiz? Levinas’dan yaptığımız alıntıda bahsedildiği üzere bir şeylerin ayırtına varabilmek, onun ne kadar körü körüne sahip çıkıldığını ifşaa ederek, kıyasıya eleştirerek söz konusu edilebilir bir mefhumken daha kaç gün her şeyi en başından anlatmamız gerekmektedir. Dilleri çatallaştıkça, had bildirimlerinden, laf salatalarından alenen uluorta eylenen kıyımlara, had bildirimlerine alkış tutmalara, zemin hazırlamalara, bilakis göz yumma hallerine varan bir düzlemde demokrasi hangi paketle gelecektir?”
Kesintisiz kılınanın cerahatli temsilini anlatmaya bu satırlar yeterli gelmeyecektir belki de. Gezi Direnişi sonrasında her günü yeniden bir esir alma, tehdit etme, tahakküme tam ve eksiksiz riayet sarmalı olarak biçimlendiren bir iktidar pratiğinin hedef kıldığı her şey hayatın aleniyetteki savunusunun da imkansızlığa aleni rehin edilmesini göstere gelir. Bu mudur, bu hallerle midir, yepyeni anayasa çalışmasını gerçekleştirecek ülke! Gezi Parkını muhafaza etmeyi ancak ve kata planlarına bağlı kalarak var edebilmiş, binbir tehdidi yine yeniden sunabilmiş olagelen bir aklın eyleyeceği herhangi bir şey sıradan için doğrudan bir umudu var edebilir mi? Demokrasi sahiden neydi ki? Gezi Parkından, Akbelen Ormanlarına, İkizdere, Kaz Dağları, Bergama'dan Kozak'a, Dersim'den Artvin'e ve Turgutlu'ya pek çok sahnede, Hidroelektrik Santrali projesinden, altın madenciliğine, toprağın alt üst edilip, doğanın geri dönülemeyecek talanlara rehin edilmesine, süreğen kılınan cendere halini var ederek mi yenilenir ülke? On bir koca yıl sonra varılan merhalenin utanç verici sureti de mi bir şeyleri aksettirmez, halen dank ettirmez!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Türkiye’nin birçok yerinde anmalar düzenlenirken eylemler sırasında öldürülen ailelerin de adalet arayışı sürüyor. Bu ailelerden biri de Okmeydanı'nda polisin sıktığı gaz fişeğiyle vurulan ve tedavi gördüğü hastanede 269 günün ardından 15 yaşındayken ölen Berkin Elvan’ın ailesi.
Berkin Elvan’ın öldürülmesi Türkiye’yi yasa boğarken anne Gülsüm Elvan acısı ve oğlu için yürüttüğü adalet mücadelesi adeta akıllara kazındı. Gülsüm Elvan’la 11 yıllık Gezi eylemlerini, Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle olan bağlarını, hukuk mücadelelerinde dosya avukatlarından seçilmiş ve vekilliği hukuka aykırı bir şekilde düşürülmüş tutuklu Can Atalay’ı ve elbette Mart ayında ölümünün 10’uncu yılına giren Berkin’i konuştuk. Anne Gülsüm Elvan’a sorduğumuz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle oldu:
Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Bu 11 yıl içerisinde adalete erişiminizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için ne anlam ifade ediyor bunca zaman?
Avukatımızın çabasıyla hukuk mücadelemizi bir yere kadar getirdik. Biliyorsunuz başlarda katili ortaya çıkarmadılar. Biz görüntülere ulaştık ve katili kanıtladık. Mahkeme heyeti kararın görülmesine iki duruşma kala değişti. Süreç zor ilerledi. Kasten adam öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet alması gerekirken 16 yıl 8 ay bir ceza aldı. Yeterli mi? Hayır, çünkü katil hâlâ dışarıda. Bu benim canımı çok yakıyor. Can Atalay ile bu mücadeleyi vermiştik ama Can hala içerde."
Gezi davasından tutuklanan ve hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği iki ayrı hak ihlali kararı olan Can Atalay’ın tahliye edilmemesine karşın vekilliği Meclis kararıyla düşürüldü. Hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı olan Osman Kavala ve onlarca insan hala Gezi davasından kaynaklı tutuklu. Toplumun bir kısmı uygulanmayan AYM ve AİHM kararlarını tartışıyor. Siz genel tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Gezi’de binlerce insan yer aldı. Ama içlerinden onlar seçildi. Osman Kavala sadece Gezi’ye destek verdi, başka bir şey yamadı. Ahmet Atakan hakkında bir soruşturma açılmazken Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet aldı. Bakın Ali İsmail’in (Korkmaz) katillerinin tamamı ceza almazken Çiğdem Mater gibi isimlere 18 yıl ceza verildi. Katiller içeride değil. Hepsi dışarıda. Bütün bunların yanında sekiz tane çocuk öldürüldü.
Bu insanlar neden içeride bilmiyorum. Adalet bakanı, meclis başkanı çıkıp açıklamalar yapıyor bunlar tatmin edici değil. Bahsi geçen kişiler neden içeride? Ellerinde silah yoktu. Çiğdem çekemediği belgesel için tutuklandı. Can avukat. Mine aynı şekilde mahkemelerine girip çıkıyordu. Bu haksızlık işte. Bir gerekçe yok. Canımız çok acıyor. Katiller dışarda benim oğlumun ölümünün üzerinden 10 yıl geçti. Ben çocuğumun mezarına gidemiyorum. Çünkü gidip diyemiyorum ki, “Oğlum, adaleti yerine getirdim, hesabını sordum diyemiyorum.” Ama Gezi bu ülkenin en değerli direnişiydi. Yapacakları AVM’ye herkes gidemezdi ama o parka herkes gidebilir. Gezi ak bir direnişti."
Berkin’in avukatlığını üstlenen Can Atalay ile yollarınız nasıl kesişti?
"Berkin hastanedeyken Can Atalay sürekli gidip geliyordu. Ben tabii o zamanlar pek kendimde değildim. Düşünün tam 269 gün boyunca aklım sadece bir yerdeydi. Ardından Gezi’nin 1’inci yıl dönümü geldi çattı. Ben Can Atalay’ı o gün avukat olduğunu öğrendim. O günden sonra da hiç kopamadık. Bizim için sadece bir avukat olmadı. Kızlarıma ağabey oldu, bazen onları alıp dışarıya çıkarıyordu. Aileden biri oldu bizim için çok değerli."
Berkin’den bahsetmek ister misin?
"Ben daha yeni yeni çocuğumun iyi halini hatırlıyorum. Hep yoğun bakımdaki hallerini hatırlıyordum. Koşmalarını iyi hallerini yeni yeni hatırlıyorum. 14 yaşında bir çocuktu. Oğluma mezuniyet töreni için kıyafet almıştım giyemedi çocuğum. Hala orada duruyor. Berkin’in bardağı, bir tabak yemeği, sandalyesi var ama kendisi yok. Onun yaşındaki çocuklara bakıyorum. Acaba diyorum nasıl olacaktı, bunun gibi mi olacaktı diye düşünüyorum hep. Ben hayal kuramıyorum artık. Her şeyimizi yok ettiler. Berkin neşemdi. Erken aldılar çocuğumu. Acımı bile yaşatmadılar. Şu anda ben yargılanıyorum. Ben çocuklarımla her gün çıkıyordum Gezi’ye, hakkımızı, ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini savunmak için."
Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle ilişkiniz nasıl, iletişiminiz sürüyor mu?
"İlk başlarda olduğu gibi sürekli iletişim halindeyiz. Her bir aile farklı şehirlerde. Çok sık yan yana gelmesek bile biz çok büyük güçlü bir aileyiz. Şartlar ne olsun. Her gün de araşır konuşuruz."
On bir yıl sonra, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Hasan Fırat Gedik, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım ve Berkin Elvan. Derin, kalıcı bir boşluk, isimlerin, hikayelerin orta yerinde kalakalan cevapsız sorular, hiç ama hiçbir türlü gelemeyen / tutulamayan yaslar. Adalet zaten, birkaç sene evvel yazdığımız gibi, ne siz sorun ne onlar anlatsınlar! “Katilleri günlük yaşamlarına devam ederlerken, katiller faili meşhurlar cumhuriyetinde kollanmaya devam edilirken işgüzarlık olarak değerlendirilir çünkü bir çocuğun hakkını savunmak. On dokuz yaşında sopalarla, tekmelerle, hiç bitmeyen bir öfkeyle saldıranların vesikası ayan beyan ortadayken susun denilmektedir. Susun ve biat edin!. Kentin sokakları Ali İsmail Korkmaz diye çınlarsa birilerinin makamlarında neden buna müsaade ettiklerinin hesabı sorulacaktır çünkü. İki arada bir derede çemkirdikleri Gezi Direnişi’nde buluşan, birbirlerini gören, tanıyan, dilini önemseyen, çözüm geliştiren, tartışan ve yitirilenlerin adaletini aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek insanlara olağanüstü hal ile karşılıktır çünkü bu ileri demokrasi. Her şeyi dört dörtlük yapmayı çok iyi bilenlerin ellerinden gelen; bu hırsızları katilleri arsız ve uğursuzları korumaktır çünkü yegane becerileri halka karşıtlıklarıdır.”
Gezi Direnişinin üstünde on bir yıl geçti. Tahakküm, tehdit, tahayyül edilenin ötesindeki bir rehin alma faktörü artık olağan sabitimiz kılındı. Yepyeni ülke şiarı dillendirilirken ol Gezi’yi var eden isyana meramın karşılığının çok da güzel alındığını!!, daha beter bir ülke için duraksamadan yola devam olunduğu, en son yerel seçimler sonrasında ortaya çıkan o normalleşme / yumuşama bahsinin hemen ertesinde Kürd özgürlük hareketine / siyasetine karşıtlıktan görmek mümkündür. Genel geçer değil, ezel ebet bir halde, devletin milletine, yurttaşına karşı sorumluluklarını göz ardı ettiği bir yerdeyiz. Ne hak hak, ne hukuk hukuk kılınıyor. 2013 yılından bu zamana geçen süre içerisinde bırakalım bir hak tanımını, özgür irade mefhumunu, adil, eşit bir ülkeyi her gün bir başka sapağa / çıkmaza yollanan bir ülke gerçek kılınıyor. Bunca cerahatin ortasında hayatı, belki de uzun zaman sonrasında ilk defa hayatı geri kazanan bir halkın karşısında, zorbalık rejimi kendini belki de en güncel haliyle çıkarta geliyor. Adaletin tükenişine sahne kılınan bir yerde hayatın ederi, anlamı, yansısı eksik kılınır. Bunca zaman sonrasında eldeki ümidi de çarçur etmeye devam diyen bir muktedirin var ettiği her açmaz, en başta da o adaleti çalarak suna geldiği ülke denilen sahne bir cehennemdir. Ayırtına varıyor musunuz. Direniyor, itiraz ediyor musunuz!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Afişet - Kofti Anarşist
2 notes · View notes
gelecegielindenalinanadam · 2 months ago
Text
Bu gece kitapta son noktaya geldik menajerimle konuştuk ve şuan avukat bakmaya başladık jdjdj
3 notes · View notes