#Ayağım uyuşuyor
Explore tagged Tumblr posts
Text
Benim yıllardır içim sıkılıyor, her yanım uyuşuyor. Geceleri uyuyamıyorum. Elim ayağım titriyor, midem bulanıyor, hiçbir şey yiyemiyorum. Sık sık başım dönüyor, düşecek gibi oluyorum.
130 notes
·
View notes
Text
Çok sıcak vücudum uyuşuyor basım dönüyor elim ayağım titriyor ayakta duramıyorum eriyen ilk insan olarak tarihe geçeceğim sanırım birazdan
0 notes
Text
SIZILAR MI SANCILAR MI
bir bayramı daha geride bıraktık.. ve bu evde fakat uzaktan geçen bilmem kaçıncı bayram.. yolda gördüm gönül verdiğimi, göğsümde soluduğumu.. uzun uzun bakmak istesem de bakamadım yüzüne kalabalıklar içinde.. hasret ateşi benliğimi ruhumdan bedenime baştan ayağa olanca gücüyle artarak kavuruyor.. bir bayram mesajı da gönderdim sabahı bayramın ilk günü ilan gecenin bir yarısında.. mesaj iletildi ama okundu mu silindi mi bilmiyorum, tabi geri gelen herhangi bir mesaj da olmadı.. neden bu kadar soğukluk, uzak duruş, bir selama dahi muhtaç ediş.. neden bütün bunlar anlamıyorum, anlayamıyorum.. insanlar neden konuşamıyorlar.. zor olan bu dünyayı neden daha da zorlaştırıyorlar düşündükçe çıldırıyorum.. olabilir, iki insan anlaşamayabilir yolları kesişmeyebilir farklı hayaller hedefler peşindedirler.. bunlar gayet normal ve olağan şeyler.. fakat farklılıklara rağmen konuşabilmeli insan.. hele ki sevdiğini ya da en azından bir zamanlar sevdiğini iddia ediyorsa.. usulünce iki kelam etmek usulünce yola karar vermek en temelde insana saygı, muhatabına hürmettir.. ben insanların birbirine düşmanca tavır aldığı bir dünyaya aşina değilim ve ısınamıyorum, alışamıyorum.. biz aynı dine inananlar olarak birbirimizle kavga etmek birbirimizi kırmak dökmek yaralamak için gönderilmiş olamayız bu dünyaya.. içim dışım yara bere içinde, insanların birbirleriyle ilişkilerine baktıkça kanar durur.. beceremiyorum ben bu dünyanın adapte olduğu yaşama biçimini.. sevdim, çok sevdim ve hâlâ çok seviyorum.. bu 'çok'luğun, ölçüyü aşmanın bedelini ödüyorum belli ki.. ne zaman nihayete erer bilmiyorum fakat canım çok acıyor, kanıyor.. yine yeniden sol tarafım kolum bacağım ayağım uyuşuyor.. imtihan dünyasında olduğumuzdan ve imtihanlara tabi tutulduğumuzdan zerre şüphem yok.. elimden ve dilimden gelebilen tek şey şimdilik dua.. Allah'ım yardımına muhtaç aciz bir kulunum, beni Sensiz bırakma Rabbim.. içimdeki dışındaki üzerimdeki sadece derin bir sızı mı yoksa yeniden doğumun sancıları mı bilmiyorum.. her ne olursa olsun hayırlara çıkmasını ve hayrın kolaylığını niyaz ediyorum.. yaratılmışları razı etmek için yaratılmadığımızı bilsem de beşerlik de üzerimdeki vasıflardan.. insan olabilmeyi ümit ederim.. gönlümün açıldığı masum gökyüzünün göğsüne zarif bir muhabbet tohumu ekilsin Allah'ın izni ile; hayırlısı ve kolaylığıyla.. çıkmazlarda açmazlarda olan yorgun benliğime ve senliğime duayla...
6/7/23 - 16
0 notes
Text
GÜNLÜKTEN SON SAYFA
Öğrendim ki...
"Kanadı kırık kuş merhamet ister... "
Ne zaman öğrendim tam olarak hatırlamıyorum ama epey oldu galiba belki de yaralarımla eşit yaşı bu benim merhamet talebimin... Neden tabiplerde ilaç yok ki sanki bu yarama ?
Bugün bir pencere önünde (saymadığım kaçıncı gün)evlatlarımı beklerken... Aklımdan geçenler bunlar... Hem daha neler geçiyor
"Harfler harp düzeni alıp alıp..."
Ama....
Bugün kuşlar daha bir gayretli zikrediyorlar sabahtan beri kendi dillerince niyazlarını... Güneş bir başka parlıyor bugün... Evet belki de bugün gelirler, kim bilir ? İçim ondan kıpır kıpır belki anne yüreği ya... Ondan...
Hemen sobayı harlayayım , çaydanlığı getireyim üzerine... Özlemişlerdir...
Büyük oğlan pek öyle sevmez çayı ama bisküvi batırıp yemeye bayılır... Küçük oğlan... Onunla içeriz biz fincan fincan...
Şu kolum dünden beri biraz uyuşuyor... Hah ! İhtiyarlık işte! İhtiyarlık maskaralık, derdi rahmetli babaannem... Cidden güçten düşmeyi gösteriyor Rabbim ömrün sonbaharında... Hızlı hızlı akarken her şey koşup dururken umarsız , birazcık yavaşlamayı öğreniyor insan...
Ama... Orda bir yerde hani yerini bile unuttuğu yaraları daha bir acıyor sanki...
Ah yalnızlık! Tefekkür için daha iyisi olamaz lâkin kanadı kırık kuş merhamet ister be çocuklar! Neredesiniz ? Nerelerdesiniz ?
Ayağım yine kütük gibi oldu... Ekmek almaya da gidemem ki... Şu karşı komşunun veledine seslensem... Ha gayret... Şimdi duyar sesimi... "Bir şey mi istemiştin teyzeciğim?" der mutlaka... Evet evet öyle der... Neyse hem dünden kalan bayatlara bir bakayım mutfakta... Bugün idare eder gibi sanki...
Yıllar yıllar önce eşimle konuşurduk...
"Bu gençlik çok hedonist yetişiyor, bizim sonumuz huzurevi galiba..."
Diye... Hıh... Beni bırakıp erkenden gidince ötelere... Ben böyle bir başıma evi bekler oldum işte... Hem ben nereye gideyim ki ? Şu merdivende düştüklerinde dizlerini kanatmadı mı oğullarım ? İlk adımlarını şu koltuklara tutuna tutuna atmadılar mı mi sanki ? Eşyalara sinmiş hatıralar,eski çok eski kokular...
Yok yok hem o kadar da ihtiyar değilim ki ben ! Kendi işimi de kendim görüyorum çok şükür...
Ama... Kanadı kırık kuş, malum...
Bugün biraz yoruldum yazayım akşam günlüğüme... Hah ha ! Çalıkuşu ' ndaki Feride ' nin günlüğü gibi , kim okuyacak Allah aşkına bunu da böyle yazıp duruyorum harala gürele... Napiim , yazmayabilirsen yazma, demedi mi Sait Faik ? Yazmayabilmiyorum , bilemiyorum işte... Kelimelere dökünce zehrimi , acısı hafifliyor sanki yaramın... Sonra ışığı sırlayıp kapıyı sırlayıp dervişâne öğütlere öykünüp kapatıp demek yok işte sırlayıp tamam...
Uyurum belki birazcık...
"Gözsüz görüyorum" ben sizi evlatlarım rüyamda...
"Gözsüz görüyorum rüyada nasıl? "Demiş ya Necip Fazıl...Aynen... Hem güzel ötsün diye bazı kuşların gözlerini kör ediyorlarmış...
Bugün pek bir feryad etti minik serçe penceremde... Ölmek için gizlenirlermiş bilirim onların da hazin hikayelerini...
Göç yollarına çıkıp beklesem... Derdimi onlara söylesem...
Tv , radyo , internet... Onlarla da iki lakırdı edilmiyor ki canım... Canım sıkkın demeyi özlüyor insan... Mapushanede... Dünya mapushanesinde... Hem şair demiş ya her seferinde :
"Akşam erken iniyor mapushaneye... "
Karanlık çöktü çökecek... Akşam gelecekler besbelli... Gündüz işlerini güçlerini halledip...
Çayımı alıp geçeyim yine pencere kenarına... Gelişlerini izlemek istiyorum... Telaşlı adımlarının hepsini görmek istiyorum... Işık yanıyor mu diye başını kaldırıp bakar mı ? Hemen el sallarım o zaman... Ah hemen geliyorum ben... Sevdiğim tatlıyı da unutmaz büyük oğlan... Gelirken getirir öyle tahmin ediyorum... Umut etmek ne güzel, gözlerim parıldadı... Ben hep bekliyorum...
Ezberledim beklemeyi diyor ya hani o şarkı... Ezberledim artık... Üst komşunun ayak sesleri bunlar... Bankacı çift... Vakitleri yoktur hiç... Koşar adım çıkarlar merdivenleri... Bazen dışarıdan söylerler yiyeceklerini... Yan komşu malum , selâmını bile işitmemiştir hiç kimse bu sokakta öyle abus bir çehre... Belki de yalnızlıktan o da böyle... Her neyse herkes kendi işinde gücünde... Hem benden onlara ne ?
Kendi filmimizin baş kahramanıyız hepimiz... Öyle hemen su koyverip ağlamak yok... Kendimize acımak en kolayı, hem kendi kendimizi kayırmak... Ciddi ciddi oynacağız ona göre... Oynacağız sonra yüzleşme vakti , ne yaptıysak çıkacak karşımıza hepsi , beyaz perde tadında...Kanmak kandırılmak kameraya oynamak da yok orda, tribüne de... Sonra... Güldük ağladık şaka şenlik işin sonuna geldik diyeceğiz daha...
Son... Acıklı bir yalnızlık senfonisi mi , kalabalık bir orotoryo mu bilinmez...
Hani fıkrada var ya...
Kayserili ölüm döşeğinde... Oğullarının adını sayıyor :
-Ahmet !
-Burda baba...
-Mehmet !
-Geldi babacığım...
-Hasan !
-O da burda babacığım...
Baba son bir gayretle başını hafifçe kaldırarak :
-Eee hepiniz burdaysanız dükkanı kime bıraktınız o zaman?
Böyle sorunsallar da yok değil işte...
Tabi bizden sonra da felek dönecek devran dönecek en yakınlarımızın bile gündeminden düşecek gidişimiz bir süre sonra... Malum bu...
Sultan Süleyman ' a kalmayan dünya... Esâmemizin okunmamasına çeyrek kala...
Tolstoy "İnsan Ne ile Yaşar?"sorusuna cevap ararken...Değil mi ? Ne güzel sarıp sarmalar o öykü insanı...
Yardımlaşma galiba, anahtar sözcük... Böyle söyler yazar...Diğergamlık biraz... Evet...İnsanlığı güzellik kurtacak... Bizler kimsenin yükünü sırtlanamayız aslında ve hepimizin imtihanı çetin ,farklı tamam... Ama destek olabilir gayret kuvvet dileyebiliriz en azından birbirimize... Aaaa bu arada...
Benim günlüğümün sayfaları bitiyor sanırım...
Hem ne çok yazdım bugün...
Hmmm kapı çalıyor...
Üst komşu bir çorba tası ile gönül almaya mı geldi acaba ?
Yoksa?
Yan komşu memleketten kayısı mı getirdi ki?
Ahhh yoksa ?
Geçtiklerini nasıl da görmedim?
Evlatlarım...
Onlar gelmiş olmalı...
Hiç kıyamazlar bana bilirim...
Elimden tutmaya gelmiş olmalılar...
Israrla çalıyor bak...
Ama dedim ya bugün çok yorgunum...
Dermanım yok mecalim yok kapıyı açmaya...
Tüm sesler susuyor sanki...
Kapıdaki da gitmiştir çoktan...
Hem çok yorgunum bugün...
Sanki bir ses uzaklardan...
"Ve perde... "
Diyor...
Tuhaf tuhaf sesler kulaklarımda...
(Not : Tırnak içinde alıntıladığım mısralar sıra ile :
Sezai Karakoç
Erdem Bayazıt
Necip Fazıl
ve
Ahmet Arif ' e aiittir... )
Nüket Belsan Taşören
6 notes
·
View notes
Text
Ayağım uyuşuyor, üstüne basamıyorum.
Ayağım uyuşuyor, üstüne basamıyorum.
Ayak uyuşması çoklukla tek veyahut her iki ayakta ansızın hissizlik şeklinde tarif edilir ve bu vaziyete karıncalanma, iğne batması veya yanma benzeri hisler de eşlik edebilir
Genellikle ayak uyuşmasının kolay bir izahı vardır fakat değişik hastalıkların belirtilerinden biri olarak da ortaya çıkabilir.
Her ayak uyuşması endişelenmeyi gerektirmese de ayak uyuşmasının nedenleri ile ilgili genel bilgiye sahip olmak doğru vakitte tıbbi yardım almayı sağlayabilir.
Ayaklardaki uyuşmanın yaygın nedenlerinin başında, ‘periferal nöropati‘ denilen sinir hasarlanması gelir. Sinirlerde bir tür hasar veyahut kan dolaşımında bir mesele olması söz konusudur. Ayaklarda bir türlü geçmeyen uyuşmalar ayakta durmakta, yürümekte veyahut araba sürmekte zorlanmalara yol açar.
Uzun süren ayak uyuşmaları dikkate alınmalı ve kesinlikle bir nöroloji veya iç hastalıkları uzmanına müracaat edilmelidir.
Ayak Uyuşmasının Yaygın Nedenleri
Sinir Sıkışması
Sinirlerin sinyal mesajımını engelleyen rastgele bir duruş şekli ya da hastalık uyuşmaya sebep olabilir.
Uzun müddet ayağınızın üzerine oturduktan sonra ayağa kalkmak istediğinizde ayağınızın tamamiyle hissizleştiğini görebilirsiniz. Bunun nedeni oturma pozisyonunuzun bacak, bilek veya ayaktaki sinirleri sıkıştırmasıdır. Ayak kendine gelirken hissedilen karıncalanma veya iğne batma hissi genellikle, sinir işlevinin kendini toparladığının işaretidir.
Tarsal tünel belirtisi ayaklarda ve bacaklarda sık görülen bir sinir sıkışması türüdür. Ayak iç yanında ve tabanında uyuşma, yanma hissi ve karıncalanma belirtileri arasındadır.
Omurgada fıtık ya da dejenere diskler veya omurilik kanalında daralma sinirlere baskı yaparak vücudun bu sinirlerle alakalı rastgele bir yerinde fakat sıklıkla bacaklarda uyuşmaya veya diğer normal olmayan hislere kapı aralayabilir.
Rastgele bir kitle, skar dokusu, genişleyen damar, enfeksiyon veya yaralanmadan meydana gelen şişlik sinirlerin yerel sıkışmasına sebep olabilir. Sık rastlanan örneklerden biri el bileklerinde görülen karpal tünel belirtisidir. Karpal tünel belirtininde bilekteki median sinir, etrafındaki doku tarafından sıkıştırılır ve bu vaziyet elde karıncalanma ve uyuşmaya kapı aralar.
Oksijen ve Besin Eksikliği
Şayet sinirler yeterince oksijen almıyor veya beslenmiyorsa sinir sinyalleriyle alakalı problemler yüzünden uyuşma hissedilebilir.
Ateroskleroz veya periferik arterlerde kolesterol birikmesi (periferik arter hastalığı) sinirlerine kan akışını engelleyebilir.
Donma, aşırı soğuk hava ve Raynaud belirtisi gibi durumlarda kan damarları büzülür ve sinirler, düzgün işlemeleri için şart olan oksijen, glikoz ve diğer besinlerden yoksun kalır. Bunun neticeninde uyuşma görülür.
Beyne az oksijen gitmesi veyahut hiç gitmemesi (inme veyahut geçici iskemik atak gibi nedenlerle) vücudun rastgele bir bölümünde ani uyuşmaya sebep olabilir.
B12 ve tiyamin de dahil olmak üzere vitamin eksiklikleri ayakta uyuşmalara yol açablir. Alkolik kişilerde bu vitamin eksiklikleri daha yaygındır.
Mermi benzeri ağır metaller yüzünden zehirlenme kalsiyum, potasyum ve sodum düzeylerinde balanssızlığa kapı aralayarak uyuşmaya sebep olabilir.
Sinir Hasarı
Sinirlerin hasara uğraması veya iltihaplanması uyuşukluğa sebep olabilir.
Diyabet ilk paragrafta sözünü ettiğimiz periferal nöropatiye kapı aralayarak çoğunlukla ayaklarda, ayak ve el parmaklarında sinir hasarı ve uyuşmaya sebep olabilir.
Yanıklarda ve radyoterapi rehabilitasyonunun sinirlere zarar vermesi halinde olduğu gibi, benzeri cilt problemlerinde uyuşma görülebilir.
Zona ve Lyme hastalığında olduğu gibi, enfeksiyonlar da uyuşukluk kapı aralayabilir.
Beyindeki Sorunlar
Beyni ilgilendiren kimi durumlarda uyuşma belirtiler arasındadır.
MS hastalığında uyuşma ilk belirtilerden biridir ve vücudun herhangi bir bölümünü etkileyebilir.
Migren, inme ya da urlar beynin sinyal mesajımını etkileyerek uyuşmaya kapı aralayabilir.
Anksiyete (kaygı) ve hiperventilasyon (çok hızlı ve derin soluk alma) geçici uyuşmalara sebep olabilir.
Hipotiroidi (tiroit bezinin az çalışması), alkolizm ve lupus hastalığı da ayaklarda uyuşmaya kapı aralayabilir.
Bazı kalp ilaçları ya da antibiyotikler benzeri ilaçlar, sinirleri etkileyerek uyuşma gibi yan tesirlere kapı aralayabilir.
Ayak Uyuşması Nedeniyle Hangi Hallerde Doktora Gidilmeli?
Bir yaralanma ya da bel fıtığı gibi bir rahatsızlık sebebiyle ayağınız uyuştuğunda, uyuşmanın nedeni hakkında fikir yürütebilirsiniz. Yeniden de bazı durumlarda uyuşmanın sebebi bilmek uyuşmaya alaka göstermeyeceğiniz mananına gelmemelidir.
Uyuşmanın nedeni konusunda görünürde bir neden yoksa ve bir fikir yürütemiyorsanız.
Uyuşma belli bir düzeyde başladıktan sonra gittikçe kötüleşiyorsa.
Uyuşma belli aralıklarla geçip sonra yine ortaya çıkıyorsa ya da belli hareketlerin tekrarlanmasıyla yaşanıyorsa.
Uyuşmayla beraber idrara çıkma da sıklaştıysa.
Yürüdükçe uyuşma ya da karıncalanma kötüleşiyorsa.
Yukarıdaki hallerde uyuşmanın kendiliğinden geçmesini beklemek yerine bir doktora görünmek en iyisidir.
Ayağım uyuşuyor, üstüne basamıyorum.
0 notes
Text
bugün küçük saniyelerle ilerliyor. bugün zaman sakin.
garip bir şekilde bir huzur var içimde. laboratuvarda dikkatim dağıla dağıla farklı şeylerle ilgileniyorum. oradan oraya atlamak benim en değerli eylemim. odaklandığım zaman üzgünüm.
durup arkama yaslandım. biri kapıyı çalıp girene ya da biri rehberinden beni bulup arayana kadar, diğer bir değişle huzurumun içine sıçana kadar nasıl da huzurluyum. ne kadar da acı; görmediğim için acı çeken hayvanlar, insanlar, hiçbir zaman ne hissettiklerini düşünmediğimiz bitkiler, elimin altına gelene kadar nelere nelere zarar vermiş onlarca fırsat hiç de gündemimde değil... çünkü ben yalnızca varım ve yalnızca ben huzurluyum şu an. biri benimle temasa geçene kadar.
ancak kendi kendime "bu da varmış, bak bunun sonucu da böyleymiş" dediğim an varım. ancak ve ancak acı çekmediğimde gerçeğim. ancak okurken, öğrenirken, düşünürken uyuşuyor acılarım. ben o zaman yokum. ne kadar da acı uyuşan elim ayağım kafam
laboratuvara girmiş oradan oraya çarpan sinek, rüzgardan çarpan cam? bunlar varlığımla yokluğum arasındaki dalgalı çizgiler
0 notes
Text
HERHALDE YOLUN SONU
İşte son sözüm
Ve bitti
Ve bitti artık
Her şey
Hayaller anılar
Seninle ne varsa
Tükendi bende Sen
Tükendi Bende
Sana açılan
Pençerem den
Süzülen ümit ışıklarım
Elim Ayağım Uyuşuyor
Kanımmı dondu ne
Tutmuyor sanki
Yolun sonuna geldik herhalde
Oysa neler hayal etmişimdirki
Bir bilsen
Öyle korkardıki
Senden ayrılacak
Diye bu yüreğim
Tüm hayallerim
Umutlarım
Paramparca
Birleşmesi
İmkansız artık
___Ziya Keskin__
12 Ağustos 2013
0 notes
Text
Belki bir gün okursun 6
(okurken dinlemen dileğiyle https://www.youtube.com/watch?v=-xtO_jXXAIA)
Bugün seni göremeyişimin 14. günü. Tam 2 hafta oldu. Ne değişti diye soracaksan hiçbir şey. Hala yerimde saymakta devam ediyorum. Hatta her geçen gün her yazımda kullandığım gibi dibe çökmeye devam ediyorum. Bu sefer okyanusun dibi diyeyim biraz değişiklik olsun. Ben aşağı indikçe sen yukarı çıkıyorsun. İnadına. Sen katil bir avcı, ben ise olanlardan habersiz bir kuşmuşum gibi hissediyorum. Kanadımdan vurmana rağmen yerde çırpınmaya devam ediyor, çıkış yolu arıyorum. Sahip olduğun avcı köpeği birazdan gelip beni salyalı ağızlarının arasına alacak ve ayaklarının önüne atacak.
Herkes beni her gün merak ediyor. Ama merak ediyorum sen hiç merak ettin mi? Sanırım bu kadar takılmamın sebeplerinden biri de bu. Ben Karadeniz'de dalgalarla mücadele eden bir taka gibi devam ederken bu kavgaya, sen Akdeniz'de lüks geminde keyif mi yapıyorsun? Acımasızlığın da bir skalası olmalı. Bundan sonra duygularımı kelimeleri duvar yaparak saklamaktan vazgeçiyorum. Bu acımasızlığın karşısında hiçbir korumaya ihtiyacım yok. Hep söyledim yine söyleyeceğim, ben seni değil aşık olduğum kişiyi özlüyorum. Hatta sende kalan gömleğimi kıskanıyorum. Üstüne aşık olduğum kişinin kokusu sinmiştir. Paramparça ettiğin benden kalan en şanslı parça o galiba.
Gülüp eğlenmeye çalışıyorum yokmuşsun gibi. 1 saat, 2 saat her şey güzel gidiyor. Hatta iyiyim falan sansınlar diye insanlar espri yapıyorum, gülüyorum, instagramdan hikaye, twitterdan tweet falan atıyorum. Ama 5 dakika yerime oturduğumda hüzün ayak baş parmağıma kadar iniyor. Uyuşuyor baş ayak parmaklarım, sonra komple ayağım uyuşuyor. Her hücremi kaplıyor o hüzün. O anlarda anlıyorum, sen suda yapılan el şakası gibisin. Ne kadar güzel görünse de dışarıdan, kafamdan suya bastırıyorsun beni. Ben yüzmeyi unuttum artık bu sularda. Üstelik sen bir deniz değil, gölsün. Kumun beni dibe çekiyor.
İnsanların ayrıldıktan sonra şarkıları dinleyerek ne elde ettiğini, acıları bir şarkı melodisinin ve güftesinin nasıl azaltabildiğini hep merak etmiştim. Şimdi ise o şarkıyı yazanların onu nasıl bi ruh halinde yazdığını anlayabiliyorum. O mısranın içinde yazarın neler hapsettigini, geçişlerde ne vermek istediğini. 14 gündür hareketli müzik dinlemedim. Kuru gürültü gibi geliyor. Hüzün vermeyen her şarkı anlamsız bu aralar. Hareketli şarkılar votka ile kola gibi. Hüzün veren şarkılar da aklıma bir soruyu getiriyor: "Osasuna atakları ender bile olsa gelişirken senin bana gelişin neden bu kadar gecikiyor?". Diyorum kendime bi kere daha olsa acaba olur mu? Sonra aklıma o gülen fotoğrafın geliyor. Ben kendimi dağlarken en kor alevlerle... Diyorum ki bir adım atsam ben ona bin adım uzağına düşecek. Sanırım senin beni gömdüğün yerin yanına benim de seni gömmem gerekiyor.
3 notes
·
View notes
Text
#9
Önce rehberden değiştiriyorum adını. Sonra elimin yettiğince, becerebildiğim her yerden. Çok sancılı bir süreç ama, dayanmak zorundasın diyen annemin sesi kulaklarımda hâla. Ne çok şey paylaşmıştık seninle diye düşünürken elim sol göğsümün üzerinde. En çok acıtan tarafı da, buna bile alışıyor olmam. Sensizim ve buna bile alışıyorum düşünebiliyor musun? 4 mevsim değilde 2 mevsim var gibi hissediyorum sana da öyle oluyor mu? Sabah tshirt akşam mont giyiyorum ama yine de sana sarılamıyorum üşüyünce. Kaça kadar seviyordun beni 1den 10a kadar söylesene Bi de sevmek neydi senin için onu da söyle. Önünden bütün taşları alıp çiçek ektiğim için kırıldın sen bana herhalde diyorum, çünkü sen çiçek sevmezsin. Ayağım uyuşuyor bir barın tuvaletinde. Çok ihtiyacım var ama yanımda değilsin diyerek ağlamaya başlıyorum. Sesim duyulduğu kadar, bu acıyan gözler hepsi bana mı bakıyor! Kangren oluyorum anne kurtar beni. Bu aşk beni yavaş yavaş. Anne, kurtar beni! Çok özlüyorum ama bu anlatılabilecek bir şey değil. Aklından geçiyor olma ihtimaline değilde, yastığa sarılıyorum. Umarım sen de uyumuyosundur. Çünkü ben uyuyamıyorum.
3 notes
·
View notes
Note
İftardan ve sexten sonraki sigara gibisin seni gördükçe elim ayağım uyuşuyor :)
İşini biliyorsun 😂
0 notes
Text
Ben gidemiyorum. Çok seviyorum Garon. Bugün birlikte sigara içtik. Çok güzel gülüyor be Garon. Ben o gülüş için her şeyimi ortaya koyarım. O hep öyle gülsün. Bende ki etkilerini seviyorum o gülüşün. Nabzım hızlanıyor. İçimde anlamlandıramadığım bir kıpırtı oluyor. Bazen elim ayağım uyuşuyor hatta. Beynim duruyor. Dilim tutuluyor. Ben onu gördüğümde çok mutlu oluyorum be Garon. Yeri geliyor çok üzülüyorum. Onun o gülüşü her şeyi silip süpürüyor. Ben gidemiyorum. Vazgeçemiyorum. Az kaldı Garon çok az kaldı. O gidicek. O giderse bende giderim. Öyle ümit ediyorum. Bu yürek bir de hasreti kaldıramaz. Sonunda sarılmak olmayan bir özlemle yaşanmaz be Garon. O yüzden Garon bekliyorum. Belki vazgeçmeyi. Belki de hala bana gelmesini. Farkeder mi Garon? Sonuçta zaman geçiyor. Ömür azalıyor. Her neyse Garon. Gel biz gitmekle uğraşmayalım. Bekleyelim, olduğumuz yerde bekleyelim Garon.
0 notes