#Akciğer Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Explore tagged Tumblr posts
introduceofficial · 2 years ago
Text
Akciğer Kanseri
Akciğer Kanseri Akciğer Kanseri Akciğer Kanseri Akciğer kanseri, akciğerlerdeki dokuların hücrelerindeki anormal büyüme ve gelişme sonucu meydana gelen bir kanser türüdür. Akciğer kanserinin çeşitli türleri vardır ve bu türlerin her biri farklı semptomları ve tedavi yaklaşımlarını gerektirebilir. Akciğer kanserinin en sık görülen türü, küçük hücreli dışı akciğer kanseridir. Diğer türler arasında…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
medikalhaberler · 4 months ago
Text
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir? Nasıl Teşhis Edilir? Genetik Faktörler Var Mıdır? En Çok Görülen Yaş
Tumblr media Tumblr media
Akciğer Kanseri Nedir?
Akciğer kanseri, akciğer dokularında anormal hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması sonucunda meydana gelen ciddi bir hastalıktır. Bu tür anormal hücreler, sağlıklı hücrelerden farklı davranarak hızla büyür ve yayılma eğilimi gösterirler. Bu kontrolsüz büyüme, tümörler oluşturur ve bu tümörler, akciğerlerin normal işleyişini engelleyerek ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Akciğer kanserinin en yaygın iki türü küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (KHNAK) olarak sınıflandırılmaktadır. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, en sık rastlanan tür olup, adenokarsinom, skuamöz hücreli karsinom ve büyük hücreli karsinom gibi alt türleri içermektedir. Küçük hücreli akciğer kanseri, daha nadir görülmesine rağmen, hızlı yayılma potansiyeli nedeniyle oldukça agresiftir. Akciğer kanseri, yalnızca akciğerlerde sınırlı kalmaz; metastaz yapma eğilimi gösterir, yani vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Beyin, kemik, karaciğer ve böbrek gibi kritik organlara yayılmasıyla hastalığın tedavi sürecini karmaşıklaştırır ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür. Hastalığın semptomları arasında inatçı öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı, kilo kaybı ve halsizlik bulunmaktadır. Ancak, bu belirtiler genellikle erken evrelerde fark edilmediğinden, teşhis konulduğunda hastalık ileri safhalara ulaşmış olabilir. Toplum üzerinde önemli bir yük oluşturan akciğer kanseri, dünya genelinde en yaygın ve ölümcül kanser türlerinden biridir. Sadece bireylerin yaşam kalitesini etkilemekle kalmaz, aynı zamanda sağlık sistemleri üzerinde de büyük bir mali yük yaratmaktadır. Bu nedenle, akciğer kanseri ile ilgili farkındalığın artırılması, erken teşhis ve etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Akciğer kanserinin belirtileri, hastalığın erken veya ileri evresine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Kanserin ilk aşamalarında belirtiler genellikle hafif ve non-spesifik olduğu için, erken tanı konulması zor olabilir. Ancak, hastalık ilerledikçe daha belirgin ve ciddi semptomlar ortaya çıkabilir. En yaygın akciğer kanseri belirtilerini anlamak, erken teşhis ve başarılı tedavi süreci açısından son derece önemlidir. Sürekli öksürük, akciğer kanserinin en sık görülen ilk belirtisidir. Özellikle uzun süredir devam eden ve iyileşmeyen öksürük, ciddi bir endişe kaynağı olabilir. Kronikleşmiş bir öksürük, balgam çıkarma ve öksürük sırasında kan gelmesi gibi semptomlarla birlikte seyredebilir. Nefes darlığı, hastaların günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayabilen bir diğer yaygın semptomdur. Kişi, basit egzersizler yaparken veya dinlenme durumunda bile nefes darlığı hissedebilir. Bu durum, akciğerlerdeki tümörlerin hava yollarını tıkaması veya akciğer dokusuna zarar vermesi sonucunda meydana gelir. Göğüs ağrısı, akciğer kanseri belirtileri arasında dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli semptomdur. Bu ağrı, derin nefes alma, öksürme veya gülme sırasında daha da yoğunlaşabilir. Ağrı, bazen omuz ve sırt bölgelerine de yayılabilir ve hastaların yaşam konforunu ciddi şekilde düşürebilir. Bunların yanı sıra, açıklanamayan kilo kaybı, yorgunluk, genel halsizlik ve iştahsızlık gibi sistemik belirtiler de akciğer kanserinin işaretleri arasında yer alır. Eğer bu belirtilerden biri veya birkaçı uzun süre devam ederse, bir sağlık uzmanına başvurmak gereklidir. Erken teşhis, tedavi seçeneklerini ve başarı şansını artırmada kritik bir rol oynar.
Akciğer Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?
Akciğer kanserinin teşhis edilmesi, hastanın genel sağlık durumunu ve kanserin olası türünü belirlemek için bir dizi test ve görüntüleme yöntemini içerir. İlk adım genellikle hastanın tıbbi öyküsünün ve mevcut belirtilerinin dikkatlice değerlendirilmesini içerir. Göğüs ağrısı, kronik öksürük veya nefes darlığı gibi belirtiler doktoru ileri testler yapmaya yönlendirebilir. Genellikle ilk yapılan testlerden biri bilgisayarlı tomografi (BT) taramasıdır. BT taramaları, akciğerlerdeki anormalliklerin daha ayrıntılı görüntülenmesini sağlar. Bu yöntem, vücut içindeki doku ve organların kesitsel görüntülerini oluşturarak doktorların küçük tümörleri bile tespit etmelerine yardımcı olur. BT taramasının ardından bir başka yaygın görüntüleme yöntemi pozisyon emisyon tomografisi (PET) taramasıdır. PET taramaları, tümörlerin yayılımını ve metabolik aktivitelerini değerlendirir. Bu, kanserin diğer organlara metastaz yapıp yapmadığını belirlemek için oldukça kritiktir. PET taraması sayesinde tümörün malign olup olmadığı daha iyi anlaşılabilir. Görüntüleme yöntemlerinin yanı sıra biyopsi, akciğer kanseri teşhisinde oldukça yaygın bir uygulamadır. Biyopsi, şüpheli dokudan bir örnek alınarak laboratuvar ortamında incelenmesini içerir. Farklı biyopsi türleri arasında bronkoskopi, ince iğne aspirasyonu gibi yöntemler bulunmaktadır. Bu test, tümörün türünü ve aşamasını belirlemek açısından büyük önem taşır. Bu süreçte çeşitli sağlık uzmanları görev alır. Göğüs hastalıkları uzmanları, radyologlar, cerrahlar ve onkologlar teşhis sürecinin farklı aşamalarında devreye girer. Ortak bir çabanın sonucu olarak, doğru ve kesin bir teşhis konulması amaçlanır. Teşhis sürecinin sonunda, hastanın tedavi planı belirlenir ve ilerleyen adımlar konusunda bilgilendirilir.
Erken Teşhisin Önemi
Akciğer kanserinin erken teşhisi, hastalığın tedavi başarısı üzerinde hayati bir etkiye sahiptir. Erken evrelerde tespit edilen akciğer kanseri, modern tıbbi tedavilerle daha etkili bir şekilde kontrol altına alınabilir ve hastanın yaşam süresini ve kalitesini önemli ölçüde artırabilir. Erken teşhis, hastalığın ileri evrelere yayılmadan müdahale edilmesine olanak tanır ve daha az invaziv tedavi seçeneklerinin uygulanabilirliği üzerinde de olumlu bir etkiye sahiptir. Erken teşhis için önerilen tarama programları, özellikle yüksek risk grubunda olan bireyler için büyük önem arz eder. Sigara içenler veya geçmişte uzun süre sigara tüketmiş olanlar, 50 yaş ve üzerindeki kişiler ve genetik yatkınlığı bulunanlar bu grubun başında gelir. Düşük doz bilgisayarlı tomografi (LDCT) gibi tarama yöntemleri, akciğer kanserinin erken evrede yakalanabilmesinde kritik bir rol oynar. LDCT taramalarının, yüksek riskli bireylerde düzenli aralıklarla yapılması önerilmektedir, çünkü bu yöntem, klasik röntgen filmlerine göre daha küçük ve belirgin olmayan tümörleri tespit etme konusunda daha hassastır. Tarama programlarının düzenli olarak uygulanması, erken teşhisin sağladığı faydaların başında gelir. Erken teşhis edilen vakaların tedavi başarısı daha yüksek olduğu için, tarama programlarına katılım, genel sağlık masraflarını azaltma ve daha olumlu hasta sonuçları elde etmede önemli bir faktördür. Ayrıca, düzenli taramalar sayesinde hastaların farkındalık düzeyi artar ve kendi sağlıklarını daha yakından takip etme alışkanlığı geliştirirler. Özetle, akciğer kanserinin erken teşhisi, prognoz ve tedavi sonuçlarının iyileştirilmesi açısından kritik bir role sahiptir. Yüksek risk gruplarının tarama programlarına katılımı teşvik edilmeli ve ihtiyaç duydukları bilgi ve kaynaklarla desteklenmelidir. Erken teşhis ve tarama programlarının yaygınlaştırılması, akciğer kanserine karşı verilen mücadelede önemli bir adım olacaktır.
Genetik Faktörler ve Akciğer Kanseri
Akciğer kanserinin gelişiminde genetik faktörler önemli bir rol oynayabilir. Aile bireyleri arasında akciğer kanseri öyküsüne sahip kişiler, bu hastalığı geliştirme riski taşıyabilirler. Bu durum, kalıtsal genlerdeki mutasyonlar yahut belirli genetik varyasyonlar nedeniyle meydana gelir. Kanser genetiği üzerine yapılan araştırmalar, akciğer kanserine yatkınlığı artıran çeşitli gen mutasyonlarını ortaya koymuştur. EGFR, ALK, KRAS ve TP53 genlerinde meydana gelen mutasyonlar, akciğer kanserinin hem gelişiminde hem de tedavi süreçlerinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle EGFR ve ALK gen mutasyonları, tedavi edilebilir hedefler olarak kabul edilmekte ve bu hedeflere yönelik ilaç geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir. Kalıtsal genetik faktörler dışında, bireylerin genetik yapısındaki varyasyonlar da akciğer kanseri riskini etkileyebilir. Bu varyasyonlar, sigara dumanı veya hava kirliliği gibi çevresel risk faktörleri ile birleştiğinde kanser riskini iki katına çıkarabilir. Dolayısıyla, aile geçmişi ve kişisel genetik yapınızı bilmek, akciğer kanseri riskinizi belirlemek adına önemli bir adımdır. Genetik testler, söz konusu genetik faktörleri belirlemenin başlıca yollarından biridir. Ailede akciğer kanseri öyküsü bulunan veya yüksek risk taşıyan bireyler için genetik testler önerilebilir. Bu testler, kanser riskini değerlendirme ve erken teşhis imkânı sağlayarak bireylerin korunma ve tedavi planlarını daha etkili bir şekilde oluşturmasını sağlar. Özetle, akciğer kanserinde genetik faktörlerin etkisi büyüktür ve bu nedenle genetik testler, hem risk faktörlerinin belirlenmesinde hem de uygun tedavi programlarının geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
Çevresel ve Yaşam Tarzı Faktörleri
Akciğer kanseri, dünya genelinde en yaygın ve en ölümcül kanser türlerinden biridir. Bu hastalığın gelişiminde, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerinin kritik bir rol oynadığı bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Özellikle sigara içimi, akciğer kanseri riskini en çok artıran faktör olarak dikkat çekmektedir. Araştırmalara göre, sigara tüketen bireylerin akciğer kanserine yakalanma olasılığı, sigara içmeyenlere kıyasla 15 ila 30 kat daha fazladır. Pasif içicilik, yani sigara dumanına maruz kalma da önemli bir risk faktörüdür. Pasif içicilik, sigara dumanındaki zararlı kimyasallara ve toksinlere doğrudan maruz kalan kişilerin de akciğer kanseri geliştirme riskini artırmaktadır. Bu durum, özellikle sigara içilmeyen kapalı ortamlarda yaşayan ve çalışan bireyler için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Hava kirliliği, akciğer kanseri riskini artıran diğer bir çevresel faktördür. Özellikle endüstriyel bölgelerde veya yoğun trafik olan şehirlerde yaşayan bireyler, zararlı hava partiküllerine sürekli maruz kaldıkları için daha yüksek risk altındadır. Hava kirliliğinin yanı sıra, asbest, radon gazı ve bazı kimyasal maddeler gibi endüstriyel toksinler de akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Sağlıklı yaşam tarzı seçimleri, akciğer kanseri riskini azaltmada önemli bir rol oynar. Sigarayı bırakmak veya hiç başlamamak, pasif içicilikten kaçınmak, hava kirliliğine maruz kalmamak ve kimyasal maddelerle temasi minimalize etmek gibi önlemler, akciğer kanseri riskini önemli ölçüde azaltabilir. Bunun yanı sıra, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek de genel sağlık durumunu iyileştirerek kanser riskini düşürebilir. Özetle, çevresel ve yaşam tarzı faktörleri akciğer kanseri riskini belirgin şekilde etkileyen unsurlardır. Bu risk faktörlerini kontrol altına almak, bireylerin akciğer kanseri geliştirme olasılığını azaltmada etkili bir strateji olarak öne çıkmaktadır.
Cerrahi Müdahale
Akciğer kanserinin tedavisindeki en eski ve yaygın yöntemlerden biri cerrahi müdahaledir. Cerrahi seçenekler, tümörün büyüklüğüne, yerleşimine ve yayılım derecesine bağlı olarak değişiklik gösterir. Lobektomi, yani akciğerin bir lobunun çıkarılması, en sık uygulanan cerrahi prosedürlerden biridir. Daha küçük tümörler için ise segmentektomi ya da wedge rezeksiyon gibi daha az invaziv prosedürler tercih edilebilir. Cerrahi müdahale sonrasında hastaların iyileşme süresi, ameliyatın kapsamına ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. İyileşme sürecinde ağrı, nefes darlığı ve enfeksiyon gibi komplikasyonlar gözlemlenebilir.
Radyoterapi
Radyoterapi, yüksek enerjili ışınlar kullanarak kanser hücrelerini öldürmeyi amaçlayan bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde genellikle cerrahi müdahaleden sonra kullanılır ya da cerrahinin uygulanamadığı durumlarda ana tedavi yöntemi olarak tercih edilir. Radyoterapinin en yaygın yan etkileri arasında yorgunluk, cilt tahrişi ve solunum güçlüğü bulunmaktadır. Hastalar ayrıca, radyasyonun uygulandığı alanlarda yara iyileşmesinde yavaşlama yaşayabilirler. Tedavi sürecinde hastalar düzenli olarak kontrollerden geçirilir ve radyoterapinin yan etkileri monitorize edilir.
Kemoterapi
Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek veya büyümelerini durdurmak için kullanılan ilaçlarla yapılan bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde sıklıkla cerrahi müdahale sonrası veya radyoterapi ile birlikte kombine olarak uygulanır. Kemoterapi ilaçları genellikle damar yoluyla verilir ve belirli aralıklarda tekrarlanır. Yan etkileri arasında bulantı, kusma, saç dökülmesi, anemi ve enfeksiyon riski artışı yer alır. Hastalar kemoterapi döneminde sıkı bir şekilde izlenir ve yan etkilerin yönetimi için destekleyici tedaviler uygulanır.
İmmünoterapi
İmmünoterapi, bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücreleriyle mücadele etmeyi hedefleyen bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. İmmünoterapiler, bağışıklık sistemi hücrelerini hedef alan veya bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanıyıp yok etmesini sağlayan ilaçlar kullanır. Tedavi süresi ve yan etkiler bireysel farklılıklar göstermekle birlikte, genel olarak immünoterapi hastalar tarafından iyi tolere edilmektedir. Yaygın yan etkileri arasında cilt döküntüleri, ishal ve yorgunluk sayılabilir. Tedavi esnasında hastaların düzenli olarak doktor ziyaretleri gerçekleştirmesi önemlidir.
Akciğer Kanseri İçin Risk Grupları ve En Sık Görülen Yaş Aralığı
Akciğer kanseri, birçok demografik faktöre bağlı olarak farklı yaş ve cinsiyet gruplarında değişken oranlarda görülmektedir. Özellikle 65 yaş ve üzeri bireylerde akciğer kanseri teşhis oranı daha yüksektir. Araştırmalar, bu yaş grubunda kanserin daha yaygın olmasının nedenleri arasında, uzun süreli sigara kullanımı, genetik faktörler ve yaşın getirdiği genel sağlık sorunları yer almaktadır. Cinsiyet açısından bakıldığında ise, erkeklerde akciğer kanseri gelişme riski kadınlara göre daha yüksektir. Bu farklılığın ana nedenleri arasında, erkeklerin daha yaygın sigara içme alışkanlıkları ve iş yerlerinde daha sık maruz kaldıkları çevresel faktörler bulunmaktadır. Ancak son yıllarda kadınlarda da akciğer kanseri oranlarının artış gösterdiği ve bu bağlamda sigara kullanımının önemli bir etken olduğu belirlenmiştir. Risk gruplarının belirlenmesi, akciğer kanserinin önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Sigara içenler, pasif içiciler, asbeste maruz kalanlar ve hava kirliliği yüksek bölgelerde yaşayanlar, akciğer kanseri açısından yüksek risk altındadırlar. Bu gruplara yönelik koruyucu önlemler almak, hastalığın görülme sıklığını önemli ölçüde azaltabilir. Örneğin, sigarayı bırakma programlarına katılmak, temiz hava alanlarında yaşamak ve düzenli sağlık kontrolleri yapmak, riski minimize etmek için alınabilecek adımlar arasında yer almaktadır. Özetle, akciğer kanseri riski, yaş, cinsiyet ve yaşam tarzı gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterse de, erken teşhis ve korunma yöntemleriyle bu riskler azaltılabilir. Risk gruplarında yer alan bireylerin bilinçlendirilmesi ve sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılması, mücadelede önemli bir rol oynayacaktır. Read the full article
0 notes
mutluvesaglikli · 6 years ago
Link
2 notes · View notes
mykutsalkadincom · 5 years ago
Link
Dikkat! Öksürük kanserin sinyalini veriyor. En yaygın ve ölümcül kanser türlerinden biri olan akciğer kanserinin de tüm kanser türlerinde olduğu gibi tanısı ne kadar erken konulursa, tedavi başarısı o kadar artar. Bu sebeple akciğer kanseri belirtilerini bilmek herkes için hayati öneme sahiptir. Akciğer kanserinde ölüm oranının fazla olmasının nedenini hastaların belirtileri dikkate almadığı için geç teşhis konulması, dolayısıyla tedaviye geç başlanması olduğunu söyleyen Liv Hospital Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferah Ece “Akciğer kanseri belirtileri genellikle hasta tarafından pek dikkate alınmaz. Örneğin hasta çıkardığı balgamın sigaraya bağlı olduğunu düşünür. Sırt ağrısını ise kas ağrısı olarak yorumlayıp hekime başvurmakta gecikebilir. Yine balgamda kan olmasının, fazla öksürükten sonra boğazda tahriş nedeniyle olduğu düşünülür. Halbuki balgamdan gelen en ufak bir kanda doktora başvurmak gerekir” diyor. Akciğer kanseri nasıl bir hastalıktır? Akciğer kanseri, akciğer dokularındaki özellikle de hava yollarını döşeyen hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucunda oluşur. Böylece çevre dokuda hasar ya da akciğerde fonksiyon kaybı meydana gelir. Bu kontrolsüz çoğalma akciğer dışındaki organlara yayılmayla da (metastaz) sonuçlanabilir. Ölüm oranı oldukça yüksek olan bu kanser türünün en sık nedeni uzun süreli olarak tütün dumanına maruz kalmaktır. Ek olarak genetik faktörler, radon gazı ve asbest maruziyeti, hava kirliliği gibi faktörler de sorumlu tutulur. Hangi belirtiler akciğer kanserini düşündürmelidir? – Nefes darlığı – Uzun süren öksürük – Kanlı balgam çıkarma – İştahsızlık, kilo kaybı – Sırt ağrısı en sık karşılaşılan şikayetlerdir. Bu yakınmaları olan hastaların mutlaka hekime başvurmaları gerekir. Akciğer kanserinde ölüm oranı neden fazla? Akciğer kanseri belirtileri genellikle hasta tarafından pek dikkate alınmaz. Örneğin hasta sigara içtiği için öksürüğünün veya balgam çıkarmasının sigaraya bağlı olduğunu düşünür. Sırt ağrısını ise kas ağrısı olarak yorumlayıp hekime başvurmakta gecikebilir. Yine balgamda kan olmasının, fazla öksürükten sonra boğazda tahriş nedeniyle olduğu düşünülür. Hekime geç başvurulduğu için de akciğer kanseri genellikle geç teşhis edilir.  Akciğer kanserinde risk faktörleri Sigara: Kanserin gelişmesi kişinin içtiği günlük sigara adedine, ne kadar zamandır içtiğine ve ne kadar derin içine çektiğine bağlıdır. Puro ve pipo: Puro ve pipo kullananlar kanser gelişimi açısından sigara içmeyenlere göre daha fazla risk altındadırlar. Çevresel tütün içimi (Pasif içicilik): Kanser gelişme riski çevresel tütün içimine maruz kalındığında artar. Buna gönülsüz içicilik ya da pasif içicilik denir. Radon: Radon görünmez, kokusuz ve tatsız, toprak ve kayalardan oluşan radyoaktif bir gazdır. Akciğerleri etkileyerek kansere neden olabilir. Asbestoz: Asbestoz değişik endüstrilerde kullanılan doğal lifler olarak bulunan bir mineral grubunun adıdır. Asbest lifleri kolaylıkla küçük parçalara ayrılarak solunumla akciğere giderek hasar oluştururlar ve akciğer kanserine neden olabilirler. Çevresel kirlilik: Yaşadığımız çevredeki petrol ürünlerinin neden olduğu hava kirliliği ile akciğer kanseri arasında ilişki bulunmuştur. Kişisel hikaye: Daha önce akciğer kanserine yakalanan bir kişinin tekrar akciğer kanseri olma ihtimali, daha önceden akciğer kanseri hikayesi olmayan birine göre daha yüksektir.
0 notes
fenrees · 5 years ago
Text
Refleksoloji Nedir, Tarihi Nereye Dayanıyor Ve Nasıl Uygulanır?
Refleksoloji eski bir uygulama olduğu için kökenini ve tarihini izlemek son derece zor olmaktadır. İnsanlık tarihinde refleksolojinin zaman zaman insanlar tarafından uygulandığı, ancak bunun adlandırılmadığı konusunda bazı düşünceler mevcuttur.
Bunlar, özellikle bazı insanların bu durumu aslında daha önce kendilerine uyguladıkları ancak daha sonrasında bunun adlandırıldığı yönünden gelen iddialar olarak kalmaktadır. Ancak M.Ö. 2030’lu yıllardan itibaren insan hayatının bir parçası olduğu yönünde iddialar bulunmakta olup, Mısır’da duvar çizimleri ve benzer deliller olduğuna yönelik açıklamalar bulunmaktadır. Kesin olarak ne zaman ortaya çıktığı ise bilinmiyor.
Refleksolojinin kısa bir zaman çizgisi
Çin klasiği, M.Ö. 1000 yıllarında yazılan Sarı İmparatorun Dahili Tıp Klasiği “Ayak Yönteminin İncelenmesi” konulu özel bir bölüme sahip olduğu görülmektedir. Bu bölümde özellikle bu uygulamalardan direkt olarak söz edildiği, ve bu uygulamaların etkilerinden söz edildiğinden bahsedilmektedir.
Marco Polo’nun 1300’lerde bir Çin masaj kitabını İtalyanca’ya çevirdiğine 1528 yılında refleksolojinin Avrupa’ya geldiğine inanılmaktadır. Ancak bu konuda kesin bir delil yoktur.
ABD’de, sıklıkla refleksolojinin babası olarak anılan MD William H. Fitzgerald, 1917’de vücudu rahatlatan bazı kitaplar yazmıştır. Bu konuda yazdığı yazılar ile adından oldukça fazla söz ettirmiştir.
Fitzgerald’ın çalışmaları, Dr. Shelby Riley tarafından daha sonradan genişletildi. Ancak bugüne kadar geçen süre içerisinde özellikle refleksolojinin temeli asla değişmedi ve temel odak noktası her zaman ayaklar olmayı sürdürdü.
Riley için çalışan bir fizyoterapist olan Eunice Ingham, refleksolojinin ön plana çıkmasında liderlik eden isimler arasında yer almaktadır. Bu konuda o dönemlerde çok büyük çalışmalara imza attığı tahmin edilmektedir.
1957’de Dr. Paul Nogier dış kulaktaki noktaların refleks haritasını çıkarmıştır. Bu harita sayesinde yeni bir adım atılmıştır.
Refleksoloji Nasıl Çalışır?
youtube
Refleksologlar, refleksoloji konusunda vücudun kendisini onarmasına yardımcı olan hareketler ve eylemler olarak açıklama yaparlar. Bu konuda özellikle Çin tıbbında büyük bir yer alan refleksolojinin geçmişten günümüze milyonlarca insana uygulandığı tahmin edilmektedir.
Teori: Refleksoloji merkezi sinir sistemi ile çalışır.
Bu teori, 1890’larda Sir Henry Head ve Sir Charles Sherrington tarafından yapılan araştırmalardan sonra ortaya çıkarıldı. İnsan vücudunun en önemli sistemi olarak bilinen merkezi sinir sisteminin özellikle dışa duyarlı olduğu, buna bağlı olarak refleksolojinin insan vücudunda merkezi sinir sistemini harekete geçirerek sorunlu olan durumu düzeltmeye merkezi sinir sistemi aracılığı ile yardımcı olduğu iddia edilmişti.
Ancak bazı refleksologlar, bu konuda kesin bir görüş veremeyecek olduklarını, vücudun kendi kendini onarmasının birçok yöntemi olduğu gibi, dışarıdan yapılacak olan cerrahi ve cerrahi olmayan müdahalelerin nasıl etkileşim sonucunda iyileştirme gösterdiğini bilemeyeceklerine değinmektedriler.
Teori 2: Refleksoloji, stresi azaltarak ve ruh halini iyileştirerek ağrıyı azaltır.
Bazı uzmanlar ise bu konuda farklı görüşler ortaya atmaktadırlar. Bazı uzmanlara göre refleksoloji vücudun en büyük düşmanı olarak tanınan stresi azaltır ve bunun sonucunda ağrı ve benzer sağlık sorunlarını giderir. Ancak nörologlar özellikle bu konuda bazı soru işaretlerine sahip olduklarına değinmektedirler. Yoganın ağrıyı azaltmada refleksoloji kadar etkili olmadığı, bunun ise bir takım soru işaretleri doğurduğu iddia edilmekte. Bazı refleksoloji uzmanlarına göre stres vücudun en büyük sorunları arasında yer alıyor ve refleksoloji uygulamaları sayesinde kişi stresten büyük oranda arınıyor. Zihin durumu daha iyi hale geliyor ve daha fazla rahatlama yaşıyor. Bunun sonucunda ise yaşadığı sağlık sorunları ortadan kalkıyor ve bu durumun ardında stresin vücutta psikolojik ve fiziksel olarak ağrıya sebep olduğunun büyük oranda anlaşıldığına değiniyorlar.
Teori 3: Refleksoloji vücudun “hayati enerjisinin” akmasını sağlar.
Vücudun bir takım enerji içerisinde çalıştığına değinen bazı isimler ise refleksoloji sayesinde vücudun enerjisinin aktığını, fazla depolanan enerjinin vücuttan çıkarılmasının refleksoloji uygulamaları sayesinde mümkün olduğunu ifade etmektedirler. Ancak kesin olarak bilinen bir şey var ki, vücudun hiçbir şekilde büyük oranda enerji depolaması en azından bugüne kadar yapılan araştırmalarda pek fazla mümkün olmamıştır.
Bazı araştırmalarda refleksoloji sayesinde vücutta biriken stres ve benzer sorunların birden bire ortadan kaybolduğu, bunun yanında vücudun gereksiz yüklü enerjiden arındırılarak kişinin sağlıklı yaşamına kavuşturulduğundan söz edilir. Bir grup uzman buna karşı çıkarken, vücudun büyük oranda enerji depoladığına ve yaşamın enerji sayesinde devam ettiğine değinen çok sayıda refleksoloji uzmanı ise bu teorinin doğru olduğuna inanmaktadır.
Enerji konusunda bazı uzmanlar ise vücudun kendi enerjisini sürekli olarak akıttığına, bundan kurtulduğuna ancak bazı insanlarda bu enerjinin akmadığına ve bunun bir sonucu olarak ise refleksoloji sayesinde bu enerjinin vücuttan atılmasının mümkün olduğuna değinmektedir. Bazı uzmanlar insanların özellikle sakin yerlerde yaşadıklarında daha az enerji yüklü olduklarını, vücutlarında elektriklenme gibi sorunlarla da daha az oranda karşılaştıklarına değinmektedirler.
Teori 4: Bölge teorisi
Bu teoride ise vücudun 10 farklı bölgesinde sistemlerin olduğu iddia edilmektedir. Örneğin masaj yapıldığında çok daha fazla rahatlayan kaslar nasıl ki ağrı ve benzer sorunlardan büyük oranda azalıyor ise, refleksoloji sayesinde vücuttaki bazı ağrıların azaldığına değiniyor. Ancak bu konuda yine bazı refleksoloji uzmanlarının farklı görüşleri ortaya çıkmaktadır.
Refleksolojinin potansiyel faydaları nelerdir?
Refleksoloji birçok farklı faydalara sahiptir. Ancak amansız bir şekilde bu tedaviye güvenmek, tamamen bir kişiye inanarak bu tedavi ile hastalıklardan kurtulabileceğinize inanmak asla doğru değildir.
Şimdiye kadar, refleksolojinin bazı sağlık sorunlarına yardımcı olabileceği bilinmektedir;
stres ve kaygıyı azaltmak
ağrıyı azaltmak
ruh halini daha iyi seviyelere yükseltmek
genel durumu iyileştirmek
Buna ek olarak, bazı insanlar refleksolojinin kendilerine şu durumlar için faydasının dokunduğuna yönelik ifadeler kullanmışlardır;
bağışıklık sistemini güçlendirmek
kanserle savaş
soğuk algınlığı ve bakteriyel enfeksiyonları aşmak
sinüs problemlerini gidermek
sırt ağrısı ve benzer sırt problemlerinden kurtulmak
hormonal dengesizlikleri gidermek
doğurganlığı arttırmak
sindirimi iyileştirmek
artrit ağrısını hafifletir
sinir problemlerini ve kanser ilaçlarından dolayı kaynaklanan uyuşukluğu tedavi etmek (periferik nöropati)
Araştırma ne diyor?
Refleksoloji ile ilgili çok fazla çalışma yok. Ve birçok uzman bu konuda tedavinin doğru olmadığıne ve iyileştirici yönünün olmadığına değinmektedir. 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre, refleksolojinin herhangi bir tıbbi durum için etkili bir tedavi yöntemi olmadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Ancak araştırma masaj gibi uygulamalarda olduğu gibi refleksolojinin insanlar için alternatif olarak dışarıdan ekstra uygulanabilecek bitkisel tedavilerde olduğu gibi benzer bir şekilde uygulanmasının mümkün olabileceğine değinmişlerdir.
Araştırmadan çıkan sonuçlar biraz beklendiği gibi olmuştur.
Ağrı
2011 yılında Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından fonlanan üst düzey bilim adamları, refleksoloji tedavilerinin ilerlemiş meme kanseri olan 240 kadını nasıl etkilediğini bir süre boyunca yakından incelediler. Tüm kadınlar kanserlerinden dolayı kemoterapi gibi tıbbi tedavilere maruz kalmış ve bu tedavileri görmeye devam eden veya gören iyi durumda hastalardı.
Çalışma, refleksolojinin nefes darlığı da dahil olmak üzere bir kısım semptomların daha fazla rahatlamaya yardımcı olabildiğini, ancak bunun büyük oranda rahatlatıcı bir etki olup olmadığı konusunda soru işaretleri kaldığına değinildi.
Uzmanlar ayrıca adet öncesi sendromu ağrısı (PMS) yaşayan kadınlarda refleksolojinin ağrı üzerindeki etkilerini de özellikle incelediler. 35 kadın üzerinde el, ayak ve kulakta yapılan refleksoloji girişimleri mevcuttu.
İki aylık refleksoloji tedavisi alanların, almayanlara oranla daha az ağrı çektikleri ortaya atıldı. Ancak, bu çalışmanın çok küçük olduğunu ve onlarca yıl önce yapıldığını asla aklınızdan çıkarmayın. Eğer PMS ağrısı yaşıyorsanız bu durumda bir uzman doktordan yardım almayı deneyebilirsiniz.
Refleksolojinin ağrıyı azaltmaya yardımcı olup olmadığını tam olarak anlamak için daha büyük, uzun süreli daha fazla finanse edilen özel sağlık çalışmalarına ihtiyaç olduğu apaçık bir şekilde bilinmektedir.
Kaygı Gidermek
2000 yılından itibaren, araştırmacılar 30 dakikalık bir ayak refleksoloji tedavisinin meme veya akciğer kanseri tedavisi gören insanlar üzerindeki etkilerini kısa süreli olarak incelemek için araştırmalarını sürdürdüler. Refleksoloji tedavisi görenlerde refleksoloji tedavisi almayanlara göre daha düşük kaygı düzeyi olduğu raporlara geçti.
Biraz daha büyük bir 2014 yılında yapılan araştırmanın sonucunda, araştırmacılar kalp ameliyatı geçiren kişilere dört gün boyunca günde bir kez 20 dakikalık ayak refleksoloji tedavisi uyguladı ve buun sonuçlarını incelediler.
Refleksoloji tedavisi alanların, anksiyete düzeyinin olmayanlara göre anlamlı düzeyde daha düşük olduğunu ortaya koyan bir çalışma olarak tarihe geçtiği belirtildi. Başka bir insanın başka bir insana dokunması zaten genellikle kaygı giderici ve rahatlatıcı, bazen zevk veren eylem olarak bilinmektedir.
Refleksolojiyi Denemek Güvenli Midir?
Genel sağlık sorunları olan insanlar için bile doğru uygulanan refleksoloji tedavisi herhangi bir şekilde sorunlara sebep olabilecek bir tedavi olarak görülmemektedir. En ağır durumda hastaların bile bu tedaviden herhangi bir zarar görmeleri eğer ki cilt üzerinde problemleri yoksa ve herhangi bir çok ağır psiko-sosyal sorunları yoksa güvenli olacağı tahmin edilmektedir.
Bununla birlikte, aşağıdaki sağlık sorunlarından herhangi birine sahipseniz, önce doktorunuzla konuşarak refleksoloji tedavisini doktorunuza sormalısınız;
ayaklarda dolaşım problemleri
kan pıhtıları veya bacak damarlarınızın iltihabı
gut
MS
ayak ülseri
sporcunun ayağı gibi mantar enfeksiyonları
ellerinizde veya ayaklarınızda açık yaralar
tiroid problemleri
epilepsi
düşük bir trombosit sayısı veya diğer kan sorunları, bu da sizi daha kolay çürük ve kanamaya sürükleyebilecek bir sağlık sorunu olabilir.
Bu sorunlardan herhangi birine sahipseniz hala refleksoloji tedavisinden yararlanma şansınız vardır, ancak derhal öncesinde doktorunuza bu konuyu sormanız şiddetle önerilir.
Uyarı
Hamileyseniz, el ve ayaklardaki bazı baskı noktaları kasılmalara neden olabilir. Bu durum özellikle bebekte bazı huzursuzluklar yaratabilir ve anne adayının daha ciddi psikolojik sorunlar yaşamasına, daha fazla kasılmalar yaşamasına sebep olabilir. Hamile olan kimselerin refleksoloji tedavisini mümkünse doğum gerçekleşene kadar ertelemeleri önerilmektedir. Ancak bu konuda doktorunuza sorarak hamilelik süresi boyuncada refleksoloji tedavisi uygulatabilirsiniz.
Bazı insanlar refleksoloji tedavisinden sonra aşağıdakiler de dahil olmak üzere hafif yan etkilere sahip olduklarını belirtmişlerdir:
baş dönmesi
ayaklarda hassasiyet ve yumuşaklık
duygusal hassasiyet
Ancak bunlar tedaviden kısa bir süre sonra kaybolma eğilimi gösteren kısa süreli yan etkilerdir.
Refleksoloji Hikayeleri
youtube
Refleksoloji vücudu serbest ve rahat bırakmak için uygulanan önemli tıbbi yöntemlerden bir tanesidir. Ancak hiçbir refleksoloji uzmanı sizin bu girişimsel yöntemler sayesinde %100 sonuç alacak olduğunuzu asla garanti etmez. Ancak bir tarafta ise uzmanlar bu yöntemlerin bazı insanlar tarafından kesin sonuç almak üzere başarılı olduğuna değinmektedirler.
Birçok kişi refleksoloji seanslarından hemen sonra kendisini daha iyi ve daha rahat hissetmeye başladığına değinmektedir.
Tom’un hikayesi: Kemoterapiye bağlı bulantı
Bir şekilde bir nedenlerden dolayı bilinmeyen bir sağlık sorunu yaşamaya başlayan Tom, kısa süre içerisinde kendisinde aslında kanser olduğunu öğrendi. Kanser tedavisi sırasında kendisine birçok farklı ağrı kesici ve mide bulantısı gideren ilaçlar verilmesine rağmen mide bulantıları geçmedi ve bunun sonucunda refleksoloji uzmanına danıştı. Tam kusmak üzereyken refleksoloji uzmanı tarafından kendisine uygulanan refleksoloji tedavisi sayesinde 10 üzerinden 10 puan verdiği mide bulantısının bir anda 10 üzerinden 2 seviyelerinin altına kadar düştüğünü açıkladı.
Tom, kendisinin bu tür tedaviden bu durumu beklemediğini, ancak kendisine refleksoloji tedavisinin son derece iyi geldiğini belirtti. Yine de elbette refleksoloji tedavisinden herkesin Tom gibi kesin sonuç almasının mümkün olamayabileceği bilinmeli ve buna göre hareket etmek gerekmektedir.
Kali’nin hikayesi: Ameliyat sonrası ağrı
Bağırsaklarından ciddi bir ameliyat geçiren Kali, kendisini bir süre ağrılar dolayısı ile kötü hissetmeye başladı. Genel cerrah kendisine yüksek dozlarda ağrı kesiciler vermesine rağmen ağrılarını kalıcı olarak hiçbir şekilde dindirmeye yetmeyen bu durum dolayısı ile Kali hastanede görevli olan refleksoloji uzmanı tarafından ziyaret edildi.
Bu ziyaret sırasında ayaklarından başlayarak uygulanan refleksoloji tedavisi sayesinde bağırsaklarında yaşanan ağrıların azaldığına ve kimyasal ilaçlardan bile daha iyi sonuçlar alır hale geldiğine değinen Kali, “doktoruma refleksolojinin bana çok daha iyi geldiğinden söz eder etmez ona bana ilaçlar vermesine gerek olmadığını söylemeye başladım” dedi.
Mary’nin Hikayesi: Fibromiyalji
Fibromiyalji semptomlarının hafifletilmesi için neredeyse on yıl boyunca ayda iki ila dört kez refleksoloji uzmanına göründüğüne değinen Mary, kendisinin kısa süre içerisinde bu sorunlardan kurtulamadığını, ancak kendisine uzun süreli olarak uygulanan refleksoloji uzmanı tedavisi sayesinde ağrılarından büyük oranda kurtulduğuna değinen isimler arasında yer alıyor. Birçok uzman aslında refleksoloji konusunda kesin olarak bu ağrıları geçirip geçirmeyecek olduğu konusunda soru işaretleri olduğunu, bu tür sağlık sorunlarının özellikle hiçbir sebep olmaksızın psikolojik nedenlere dayanıyor olabileceği için refleksoloji uzmanı tarafından refleksoloji tedavisi uygulanması sonrasında geçmiş gibi görünebileceğini bu durumun kişinin zihninde olan bir ağrı kontrolünden dolayı olduğuna değiniyorlar.
Jessie’nin hikayesi: Genel sağlık bakımı
3 gebelik süresince refleksoloji tedavisi alan Jessie, kendisine 1.5 saat uygulanan tedavilerin psikolojik olarak kendisini büyük oranda rahatlatabilecek etkiler yarattığına değinmektedir.
Refleksoloji Noktaları ve Alanları Bölgeleri
Refleksoloji teorisinde ayaklar, eller ve kulaklardaki noktalar ve alanlar belirli organlara, kemiklere ve vücut sistemlerine karşılık olarak gelir. Özellikle kişinin yaşadığı ağrı ve diğer sağlık sorunlarına bağlı olarak uygulanacak tedavinin bölgelerinin değişecek olduğu bilinmektedir.
Refleksologlar bazı konularda anlaşmakta zorlanabilirler. Bazıları tedavi uygulanacak olan alanın neresi olacağı konusunda soru işaretlerine sahip iken, bazıları ise bu konuda ortak bir görüşün uygulanmasının zaten mümkün olamayabilecek olduğuna değinirler.
Bir refleksolog genel, entegre bir seans yapabilir eller ve ayaklar dışında soruna yönelik ve sorunun olduğu organ veya bölgelere yönelik ekstra farklı uygulamalarda bulunabilirler.
Spesifik teknik ne olursa olsun, refleksoloji teorisi uygulayıcı tarafından kişinin sıkışma yaşanan bölgesindeki sorunu tedavi etmeye yönelik olmalıdır.
Ayak refleksolojisi haritası
Ayaklar için iyi bir refleksoloji haritası örneği vardır. Her ayak vücudun dikey bir bölümünü temsil etmektedir.
Sol ayak vücudun sol tarafına ve orada bulunan tüm organlara, damarlara vb. karşılık gelmektedir.
Sağ ayak vücudun sağ tarafına ve orada bulunan tüm organlara karşılık gelmektedir. Örneğin, karaciğer vücudun sağ tarafındadır ve bu nedenle karşılık gelen refleks alanı sağ ayaktadır, ancak bunun bölgesini bilebilmek son derece önemlidir.
The post Refleksoloji Nedir, Tarihi Nereye Dayanıyor Ve Nasıl Uygulanır? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/refleksoloji-nedir/
0 notes
kocaalihaber · 5 years ago
Text
Vitamin İlaçlarının Kansere Karşı Bir Etkisi Var mıdır?
İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Tayfun Hancılar, sık kullanılan vitamin ilaçları hakkında bilgilendirdi.
Doğal olmayan yollarla alınan yüksek doz vitaminler zararlı!
Amerika ve İngiltere’de yüzde 50 oranında insanın, vitamin ve doğal olduğu iddia edilen preparatları kullandığı düşünülürse; bu pazarın ekonomik büyüklüğü ve neden bu tür ilaç ve karışımların bu kadar çok olduğu anlaşılabilir. Vitaminler aslında hücrelerimiz için vazgeçilmez elementlerdir. Yokluğu, ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda doğal olmayan yollarla alınan yüksek doz vitaminlerin, ne kadar zararlı olabileceği ortaya çıkmıştır. Uluslararası büyük bir araştırma olan SELECT çalışmasında; yüksek doz Vitamin E ve Selenyumun prostat kanserini önlemediği, hatta E vitamini yüksek doz kullanımının prostat kanseri riskini bir miktar arttırdığı ortaya çıkmıştır. A vitamininin akciğer kanserinde önleyici özelliği araştırılırken, 29 bin sigara içicisi riskli kişiye yüksek doz beta karoten verilmiş ancak bu kişilerde akciğer kanseri görülme oranı yüzde 18 artmıştır. Akciğer kanserine yakalanmış kişilere, yüksek doz beta karoten verildiğinde bu kişilerde maalesef ölüm oranları artmıştır.
“Doktor önerisi olmadan vitamin kullanmayın”
Geçtiğimiz gün açıklanan bir Cochrane analizinde, yüksek doz C vitamininin; sigara içen kişilerde akciğer kanserine karşı koruyucu özelliği olmadığı, hatta kadınlarda bir miktar akciğer kanseri görülme sıklığını arttırdığı öne sürülmüştür. Aynı çalışmada yüksek doz E vitamininin, akciğer kanserine karşı koruyucu olmadığı ve kullanan kişilerde beyinde kanama riskini arttırdığı gözlenmiştir. Tüm veriler göz önünde tutulursa, yiyeceklerden vitamin emilimini bozan bir hastalığınız yoksa (Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı, kistik fibroz, siroz, kanser gibi) ek vitamin almak, yararları bir yana ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle; doktor önerisi olmadan vitamin ilaçları kullanmayın. Evet, yapay vitaminleri önermiyoruz ama unutmamak gerekir ki; vitaminler vücudumuz için hayati öneme sahiptir. Düzenli ve dengeli olarak almak gerekir. O halde; kısaca hangi vitamin ne işe yarar ve doğal olarak nasıl elde edilir?
A vitamini
A vitamini eksikliği; gece körlüğü, saçta dökülme, çocuklarda gelişme geriliği, cilt, saç ve tırnak sağlığında bozulmalar, enfeksiyona eğilim yapar. A vitamini ihtiyacı yetişkin erkek için 10 mg, kadın için 8 mg’dır. Günde bir havuç tüketirseniz, bu ihtiyacın yaklaşık 2/3 ünü alabilirsiniz. A vitamini, karaciğerde depolandığı için fazlası zararlıdır. Örneğin; her gün bir bardak havuç suyu içen kişilerin ten renginde değişiklikler görülebilir. Bu nedenle haftada en fazla; 3 bardak havuç suyu içmek veya günde 1 adet havuç yemek yararlı olacaktır. Ayrıca somon, balkabağı, kavun, karalahana da yüksek miktarda A vitamini vardır.
C Vitamini: Yüksek doz C vitamini kanseri tedavi eder mi?
C vitamini eksikliğinde; yorgunluk, halsizlik, kas ve eklem ağrıları, diş etlerinde kanama, dişlerde anormallikler ve enfeksiyonlara yatkınlık görülebilir. Fazla alındığı takdirde, idrarla atılır. İhtiyaçtan çok fazla alımlarda; böbreklerde taş oluşumuna, ishal ve alerjik deri belirtilerine neden olabilir. Erişkin bir kişinin günlük C vitamini ihtiyacı 80-90 mg arasındadır. Enfeksiyonlarda ihtiyaç yüksek olduğu için 500-1000 mg almak gerekebilir. C vitamini vücutta depolanmadığı için alınacak miktarı, üçe bölmek daha doğru olur. Bir limonda 53 mg, portakalda 53 mg, kivi 92 mg, domates 13 mg, 100 gr çilek 58 mg, 100 gr kuşburnu 436 mg C vitamini içerir. Demek ki sağlıklı bir kişi; günde 2 portakal ve kuşburnu tüketerek yeterli C vitaminini almış olur. Bunların dışında; lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşil biber gibi yeşil yapraklı sebzeler zengin C vitamini kaynaklarıdır. Son yıllarda yüksek doz C vitamininin kanseri tedavi ettiği iddia edilmektedir. Ancak bu konuda yapılmış ve olumlu sonuç vermiş bir çalışma yoktur. Yapılan araştırmalar, güvenilir kriterlere sahip olmadıkları için olumlu ya da olumsuz kesin bir yargıya varmak zordur.
D vitamini
Son dönemde, en popüler vitamindir. D vitamininin; temel kaynağı güneştir ve ultraviyole B ışınlarının ciltte oluşturduğu bazı metabolik süreçlerin sonunda üretilmektedir. Balık, balık yağı ve yumurta sarısı her ne kadar D vitamini içerse de, güneş ışınları mutlaka gereklidir. Güneşli günlerde kol bacak ve yüzü açıkta bırakarak, yaklaşık 20 dakika (esmer kişilerde 30 dakika) güneşlenmek D vitamini sentezi için çok önemlidir. Ancak güneş kremleri ya da cam arkasında güneşlenmek D vitamini sentezini engeller bu nedenle; açık havada ve güneş kremi kullanmadan güneşlenmek gereklidir. D vitamini eksikliği kemik hastalıklarına yol açtığından, kas ve kemik ağrısı yaşanabilir. Bebeklerde ve çocuklarda büyümenin gecikmesine, kas güçsüzlüğüne ve iskelet deformitelerine neden olan raşitizmlere yol açabilir. D vitamini eksikliğinde bağışıklık sistemi doğru çalışamaz ve hastalıklarla mücadelede yetersiz kalabilir. Obeziteye zemin hazırlar. Uyku bozuklukları yaşanabilir. Alzheimer hastalığı riskini arttırır. Ülseratif kolit, Crohn, Multipl Skleroz (MS) gibi bağışıklık sisteminin neden olduğu hastalıklarda; düşük D vitaminine rastlanmaktadır. Bazı çalışmalar yüksek D vitamini seviyesi olan bireylerde kolorektal tümörlerin yüzde 30 oranında daha az görüldüğünü saptamış olsa da sonuçlar henüz tam anlamıyla kabul görmemiştir.
D vitamini kansere karşı etkili mi?
Meme kanserine yakalanmış ve D vitamini değeri yüksek olan kadınların, bu değeri daha düşük olanlara göre, yaşam süreleri daha uzundur. Meme kanserine yakalanmış kişilerin; D vitamini seviyesinin 50 mg/ml ve üzerine çıkarılması, tedaviyi olumlu yönde etkilemektedir. SUNSHINE çalışmasında ise; yüksek doz D vitamini desteğinin, 139 kemoterapi alan kolorektal (kalın bağırsak) kanserli hastalarda hastalığın kontrolünü artırdığı gösterilmiştir. D vitaminin diğer kanser türleriyle ilişkisi üzerine yapılan çalışmalarda ise, yararına ilişkin net kanıtlar sağlanamamıştır. Yeni Zelanda’da 5 bin 110 kişinin dahil olduğu çalışmada; 4 yıla kadar yüksek dozlarda oral (ağızdan) D vitamini alan kişilerde, ne kanser riskinde ne de kalp damar hastalığı riskinde azalma gözlenmedi. D vitamini ve kanser ilişkisine dair bugüne kadar yapılan en kapsamlı gözlemsel çalışmada; D vitamininin, sigara kullanmayanlarda dahi, akciğer kanserinden korunmada etkili olmadığı tespit edilmiştir. Yeni açıklanan VITAL araştırmasında, 25 bin 871 sağlıklı kişiye; koruyucu amaçlı vitamin D3 (2000 IU) ve omega-3 verilmiş ancak ne kansere, ne de kalp hastalıklarına karşı koruyucu bir etki saptanmamıştır. Yani kolon ve meme kanseri olan kişiler için D vitamini kullanımı uygun olabilir ama koruyucu olma özelliği şu an için tartışmalıdır.
E vitamini
E vitamini eksikliği kalp ve diğer kaslarda yorgunluğa, karaciğer hastalıklarına, kırmızı kan hücrelerinin kolayca parçalanmasına neden olmaktadır. E vitamini hücre hasarlarını önler, antioksidan özelliği sayesinde serbest radikallerin hücrelere zarar vermesini engeller, kanserin ve kardiyovasküler hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Cildi yaşlanmaya karşı korur, cildin nem dengesinin korunmasına, yara ve yanık izlerinin hızlı bir şekilde iyileşmesine, kırışıklıkların ve diğer cilt sorunlarının önlenmesine katkı sağlar. Saç ve tırnak sağlığını geliştirir. Cinsiyet hormonlarının düzenlenmesinde çok etkindir. Eksikliği kısırlığa yol açabilir. Ancak birçok besinde E vitamini olduğu için eksikliği çok ender görülür. Günlük ihtiyaç yetişkin erkeklerde 10 mg, kadınlarda 8 mg ve çocuklarda 3-10 mg arasında değişmektedir. Bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, soya, yeşil yapraklı sebzeler, baklagillerdir. Zeytinyağı, fındık yağı gibi bitkisel yağlarda, fındık, badem, ceviz, kereviz, lahana, brokoli, balkabağı gibi sebze ve yeşillikler, hamsi, somon, uskumru, sardalya ve ton balığı gibi balık türleri, Avokado, muz ve kivi gibi meyveler ve yumurtada bulunur.
B12 vitamini
B12 yetersizliğinde; sinir sisteminde bozukluklar, pernisiyöz anemi oluşur. Kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması ve kasılmalar en belirgin eksiklik belirtileridir. Dikkat edilmesi gereken nokta B12 sadece hayvansal gıdalarda bulunur. Et, balık, süt, yumurta, peynir gibi… Kırmızı et, deniz ürünleri ve yumurtada yüksek miktarda bulunur.
B6 vitamini
B6 vitamin eksikliğinde; sinir sistemi bozuklukları, dilde ve deride yaralar, hipokromik anemi denilen kansızlık, çocukluk çağında sık görülen eksikliklerdir. Özellikle; anne sütü ile beslenmeyip, hazır mama ile büyütülen çocuklarda; B6 eksikliği sık görülmektedir. Et, sakatat, baklagillerde, muz, avokado, patates, bezelyede yüksek oranda B6 vitamini bulunur.
B17 vitamini (amygdalin) kanseri tedavi eder mi?
B17 aslında, bir vitamin olarak değerlendirilmemelidir. Diğer vitaminler gibi vücutta eksikliği, bir hastalığa yol açmaz. Uzun süre B17 vitamininin, vücutta hidrojen siyanür oluşturarak kanseri tedavi ettiğine inanıldı. Kayısı çekirdeğinde B17 vitamini bol olduğu için kanser hastaları tarafından tüketildi. Özellikle amygdalin, yarı sentetik formu Laetril kanser tedavisinde denendi. Ancak yapılan araştırmalarda B17 vitamininin, kanseri tedavi ettiğini gösteren bir sonuca ulaşılamadı. Özellikle acıbadem ve kayısı çekirdeği; yüksek miktarda, günde 40-60 adet (çocuklarda 6-10 adet) tüketilirse siyanür zehirlenmesi sonucunda ölüme yol açabilir. Güvenli kullanımı konusunda bilgi olmadığı için, acıbadem ve kayısı çekirdeği kullanımı önerilmez. Ancak meyvelerden alınan, B17 güvenlidir. Elma, kiraz, şeftali, armut, erik çekirdekleri, kabak çekirdeği, keten tohumunda bulunur. Böğürtlen, yaban mersin, kiraz, kızılcık gibi orman meyveleri,acıbadem, tere, pancar, bambu yaprağında da bol miktarda B17 vitamini bulunur. B17 vitamininin fazla ve bilinçsizce kullanılması; siyanür zehirlenmesi belirtilerine benzer; ateş, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, karaciğer hasarı,kan basıncında bir düşüş, denge ve zorluk yürüme, koma ve en sonunda ölüme yol açabilir. Laetril ilaç olarak, birçok ülkede ölüm tehlikesi nedeni ile yasaklanmıştır.
Peki ne yapmalıyız?
Vitamin ve bazı doğal olduğu iddia edilen takviye edici hiçbir ilacın, kanser ya da diğer hastalıklar üzerinde koruyucu etkisi net olarak gösterilememiştir. Her yıl bir vitamin popüler hale getirilmekte, ciddi sayıda kişiye önerilmekte ve daha sonra ya etkisiz olduğu ya da fazla kullanımı zararlı olarak açıklanmaktadır. Önerimiz; haftanın 3 günü birer saat düzenli tempolu yürüyün, olanağınız varsa bol bol yüzün, sigara ve alkolden uzak durun, haftada 2 kez kırmızı et ya da deniz ürünleri, tam buğday ya da çavdar ekmeği, haftada en az 3 kez yumurta ve bakliyat tüketin, günde 2-3 kez bir porsiyon meyve yemeye çalışın. Esmer bulgur ya da siyah pirinç tüketin beyaz un ve şeker kullanmayın, çay veya kahvenizi şekersiz için. Elbette yazıldığı kadar kolay değil ancak; bu şekilde düzenlenmiş bir yaşam tarzı ile kalp krizi ve kanser riskinizi en az yüzde 50 oranında düşürebilirsiniz. Yapay vitamin ve destek ürünlerinden uzak durun, doktorunuz tıbbi olarak gerekli bulmadıkça ve sizi bu gerekliliğe ikna etmedikçe kullanmayın…
source https://saglik.kocaali.com/vitamin-ilaclarinin-kansere-karsi-bir-etkisi-var-midir/
0 notes
neiyigelirportali-blog · 5 years ago
Text
Damla sakızının faydaları nelerdir? Hangi hastalıklara iyi gelir? Damla sakızı nasıl kullanılır?
Sakız ağacından elde edilen damla sakızın insan sıhhatine yararı olduğunu biliyor muydunuz? Türk ve Yunan mutfağında sıklıkla tüketilen damla sakızı birebir devranda ilaç endüstrinde de kullanılır. İçerdiği aromatik tat sayesinde lâtif bir kokuya sahip olan damla sakızı hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Evet damla sakızının yararları nelerdir? Hangi marazlara düzgün gelir? Damla sakızı nasıl kullanılır? Haberin detayında damla sakızına dair her şeyi bulabilirsiniz.
Dalma sakızı memleketimizde Ege nahiyesinde yetişen sakız ağaçlarından elde edilir. Asıl tarafı ise Sakız Adası olan bu husus kaygan ve dokunulduğunda yapışan bir yapıya sahiptir. Orta çağda köylüler tarafından keşfedilen vakitle ise her ortamda kullanılan damla sakızı birinci kere tıbbi ilaç olarak kullanılmıştır. Kokusu ve tadı keşfedilen sakız yiyeceklerin içerisine de konulmaya başlamıştır. Sakız ağacının gövdesinin resen ürettiği evvel likit olarak daha sonra hava ile temas edince katılaşan bu hususun Sakız Adası’nda yetiştiğinden ötürü sakız denilmiştir. Bir devir ağır tahribatlara uğrayan ağaçlar muhafaza altına alınmıştır. Ağızda çiğnenebilen sakız mat parlak bir renge sahiptir. Sakız çözücü ve ferahlatıcı hususlar bakımından zengindir. Ayrıyeten tabiattaki en kuvvetli antiseptik içeriğe olan sakız enfeksiyonla savaşta birebir tesirlidir. Türk mutfağında kahve ve tatlı prodüksiyonunda ham husus olarak kullanılan damla sakızından birebir devirde sabun da yapılır. Birçok illete yeterli gelen damla sakızı aktarlarda satılır.
DAMLA SAKIZI NASIL KULLANILIR?
Türk kahvesinin prodüksiyonunda kullanılır. Acıyı azaltarak aromalı bir tat verir. Birebir devirde kahvenin kalp rahatsızlıklarına olan olumsuz tesirini kırar. 
Ağızda çiğnenerek kullanıldığında ise ağız içindeki enfeksiyonu azaltır. Dişlerin beyazlamasını sağlar. Diş yüzeyinin sararmasını pürüzler.
Damla sakızının ham unsuru olan şampuanlar ise saç dökülmesin azaltır. Parlak ve canlı bir görünüm kazandırır.
Damla sakızının yağı kalp ve akciğer marazlarının nispetini azaltmada tesirlidir.
DAMLA SAKIZININ YARARLARI NELERDİR?
– Çözücü unsur sayesinde mide de yaşanan reflü ve ülser üzere marazlara âlâ gelir. Mide bulantısı ya da mide yanması sırasında sakız olarak çiğnenerek tükürüğe karışır. Tükürükle yemek borusundan makbul mideye iner buradaki deforme olmuş durumları kısa vadede çözer. Tüm sindirim için mucize bir besindir. 
– Birebir vakitte yemek sonrası yaşanan hazımsızlık üzere sindirim dertlerine âlâ gelir. Kusma ve bulantıyı kesen damla sakızı, mide asidini düzenler. Bilhassa mide duvarının hasar almasının önüne makbul.
– Toz halindeki damla sakızını bal ile karıştırarak tüketildiğinde teneffüs illetlerinin yaşanma riskini azaltır. Bilhassa enfeksiyon kapmış boğazı ve akciğeri temizler. Balgam söktürücü tesiri ile boğazdaki enfeksiyonu atar. Akciğer kanseri riskini azaltır.
– Yüz felci ya da çene kasılmaları içinde doğal tedavi olarak kullanılır. Sert bir halde çiğnendiğinde baştaki tüm kasların tıpkı nispette çalışmasını sağlar. Sonları rahatlatır. Birtakım eksperler baş ağrısı, gerilim ve depresyon üzere durumlarda da bu sert yapının çiğnenmesinin tesirli olacağını vurguluyor. 
– Mide ya da ağzı içindeki olumsuz problemler nedeniyle ağız kokusu ortaya çıkar. Bu sorunu götürecek en doğal tekniklerden biri damla sakızıdır. Antiseptik tesiri sayesinde dişlerdeki mikrop orantısını azaltır. Adeta bir diş fırçası ve macunu hizmetini birebir anda yapar. Ağız kokusunu önler dişleri beyazlatır.
– Yapılan araştırmada damla sakızının kısırlık tedavisinde de tesirli olduğu ortaya çıkarılmıştır. Vücuttaki tüm toksinleri idrar yolu ile atma özelliği olan damla sakızını evlatların çiğnememesi tavsiye edilir. Başkaca bir ekspere danışılmadan sert olarak tüketilmemelidir.
– Sert bir yapısı olan damla sakızının çene ve yüz kaslarını geliştirir. Damla sakızı uçak sonrası yaşanan kulak basıncı için ise doğal tedavi yolu olur.
Damla sakızının faydaları nelerdir? Hangi hastalıklara iyi gelir? Damla sakızı nasıl kullanılır?
0 notes
sagliklibilgilerportali · 6 years ago
Text
Kan Kanseri Nedir?
Lösemi halk arasında kan kanseri olarak bilinir. Kan hücrelerini üreten kemik iliğinde görülür. Kan hücreleri kontrolsüz biçimde büyür. En sık görülen kanser türüdür. Çocuklarda görülme ihtimali 10 kat daha fazladır. Belirtileri hastalık türüne göre değişiklik gösterir. Sindirim, böbrek, akciğer, kalp sorunlarına yol açar. Lösemi kemik iliğinde başlar. Kemik iliğinde anormal beyaz görünümlü kan hücreleri meydana gelir. Kan yoluyla lenf bezlerine sıçrayan kanserli hücreler diğer organlara yayılır.
Kan Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Kanser hastalarında; ateş, gece terlemesi, baş ağrısı ve kanama şikayetleri görülür. Kişi kolay yaralanır ve şiddetli kanamalar oluşur. Kemik ve eklem ağrıları başlar. Halsizlik ve bitkin oluşur. Lenf bezleri şişmeye başlar. Mide bulantısına bağlı kusmalar oluşur. Kronik lösemiler belirti vermez. Kas kontrolü zayıflar. İştah kaybına bağlı kilo kayıpları görülür.  Görme sorunları meydana gelir.
Kan Kanserinin Nedenleri Nelerdir?
Radyasyona maruz kalan, kimyasallarla çalışan, kişilerde görülür. Sigara kullanan, kan hastalarında kan kanseri görülür. Viral ve genetik etkenlerin etkisi ile kan kanseri ortaya çıkar. Kemoterapi ilaçları ve virüsler kan kanserini tetikler.
Kan Kanseri Teşhis ve Tedavisi Nasıl Yapılır?
Kan kanseri doktorun muayene etmesi ve test yapması ile anlaşılır. Hastanın hastalık tıbbi geçmişi incelenir. Hastaya fiziksel muayene yapılır. Beyaz kan hücrelerini tespit etmek için hastanın kan sayımı yapılır. Hastanın kemik iliğinden örnek alınıp incelenir. Lokal anestezi ile ilik bölgesi uyuşturularak tedavi edilir.  Hastanın kromozom yapısı sitogenetik ile incelenir. Kanserin neden olduğu belirtiler kontrol altına alınmaya çalışılarak tedavi geliştirilir. Hastalık tedavisinde kemoterapi, radyoterapi ve kan nakli gibi yöntemler uygulanır.
Kan Kanseri Nedir?
0 notes
dustylipscom · 6 years ago
Text
Potasyum Nedir? Potasyum Faydaları, Potasyum Eksikliği, Gıda Kaynakları ve Tarifler
Potasyum Nedir? Potasyum vücutta önemli bir elektrolittir ve miktar açısından üçüncü mineraldir. Potasyum, her gün bir dizi önemli fonksiyonu yerine getirmek için sodyum ile etkileşime giren, özellikle de vücuttaki sıvı ve mineral seviyelerini dengeleyen ana bileşiktir. Bu yüzden düşük potasyum seviyelerine sahip olmak çok tehlikeli olabilir. Potasyum vücudun tüm hücrelerinde bulunur ve seviyeleri böbrekler tarafından kontrol edilir. Kalp atışı ritimleri ve sinir uyarılarının düzenlemek, kasların kasılmasına izin vermek, kas ağrılarının önlemek, sindirim sağlığının desteklemek ve enerji düzeylerinin artırmak gibi birçok hücresel işlev için gereklidir.
Potasyum Faydaları
Kan Basıncını Düşürür ve Kalp Sağlığını Destekler
Bir elektrolit olarak, potasyum kan basıncını, dolaşımını ve kalp atış ritimlerini düzenleyen kalbin elektriksel aktivitesini kontrol etmeye yardımcı olur. Birçok çalışma düşük potasyum ve yüksek sodyum içeren diyetlerin yüksek tansiyon, hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalıklara katkıda bulunabileceğini göstermiştir. Bunun nedeni, potasyumun, kalsiyum ve magnezyum gibi diğer minerallerle birlikte, sıvının hücrelerde birikmesini önlemesidir. Hücrelerdeki sıvı birikmesi, kan basıncını yükseltir ve kalp çarpıntısı, daralmış arterler ve zayıf dolaşım ile sonuçlanabilir. Düşük potasyum zaman içinde kötüleştiğinde düzensiz kalp atışlarına, göğüs ağrılarına ve kalp durmasına katkıda bulunabilir. Bu nedenle, fazla sodyum tüketimini sınırlandırırken bol miktarda potasyum bakımından zengin gıda tükettiğinizden emin olmak, özellikle yaşlı yaşta, kalp sağlığını korumak için önemlidir.
Kas Spazmı ve Ağrısını Önler
Sıvı seviyeleri dengeleyerek, potasyum kasların gevşemesine yardımcı olur, bu nedenle düşük potasyum kas spazmları, kramplar ve genel ağrılarla sonuçlanabilir. Kasların enerji ve onarım için güvendiği karbonhidrat ve proteinlerin parçalanmasına nasıl yardımcı olduğu için, düşük potasyum kas kütlesinin bozulmasına, yorgunluğa, egzersiz yapmakta zorluk çekmeye ve hatta kilo almaya katkıda bulunabilir.
Sağlıklı Metabolizma
Potasyum, metabolizmanızı korumak ve hatta güçlendirmek için gereklidir, çünkü yediğimiz besinlerden karbonhidratları glikoz formunda parçalamak ve bunları kullanılabilir enerjiye dönüştürmek kısmen sorumludur. Ek olarak, potasyum kas inşa eden proteinleri oluşturmak için vücudun amino asitleri kullanmasına yardımcı olur.
Doğru Sindirim İçin Gereklidir
Potasyum, sindirim sisteminde su, sıvı ve sodyum seviyelerini dengelemeye yardımcı olan bir elektrolit gibi davranır. Düşük potasyum bazı durumlarda şişkinlik, kabızlık veya karın ağrısına katkıda bulunabilir, çünkü sıvılar birikir ve minerallerde dengesizliklere neden olur. Ayrıca mide içindeki asit miktarının dengelenmesi, bağırsakların iyileşmesi ve vücudu uygun pH seviyesinde tutmanın da kısmen sorumlusudur. Bu, sağlıklı bakterilerin, bağışıklığı azaltan zararlı bakterileri öldürmesine izin verir.
Böbrek Bozukluklarını Önler
Yeterli miktarda potasyum alımı, böbrek taşı oluşumunun riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Çalışmalar, böbrek taşlarına eğilimli insanların genellikle sodyumda daha yüksek ve potasyumda daha düşük diyetlere sahip olduklarını göstermiştir. Düşük potasyum seviyeleri, potasyum ve kalsiyum arasındaki ters ilişki nedeniyle böbrek taşı riskinde artış ile ilişkilidir. Birisi düşük potasyum seviyesine sahip olduğunda, kalsiyum fazlalığı, böbrekler içinden geçmesi gereken idrar yoluyla vücuttan dışarı atılır. Birçok durumda, böbrek taşları aslında kalsiyum birikintileridir, bu nedenle idrardaki kalsiyumu azaltmak acı verici böbrek problemlerinden kurtulmanın bir yoludur.
Kemik Sağlığını Destekler
Kemikleri zayıflamaya ve kırılmaya eğilimli olmaya karşı korumak için potasyum gereklidir. Vücutta, potasyum, bikarbonat haline dönüştürülen sitrat gibi birleşik anyonlar oluşturur. Düşük potasyum seviyeleri, yaygın olarak tüketilen gıdalarda, özellikle hayvan proteinlerinde bulunan asitleri nötralize etmek için gerekli olan bikarbonat habercileri azalması ile ilişkilidir. Sülfürik asitler vücuda et, kümes hayvanları ve diğer yüksek proteinli gıdalarda bulunan amino asitler biçiminde girerler. Düşük potasyum, düşük seviyelerde bikarbonat habercileri anlamına gelir, kemikler sülfer asitlerinin etkilerinden düzgün bir şekilde korunamazlar demineralize, zayıf ve gözenekli hale gelebilir. Bu, osteoporoz ve kırılma riskini artırabilir.
Sinir Sistemini Destekler
Potasyum gün içinde binlerce hücresel fonksiyonda yer aldığından, sinir uyarıları ve beyin fonksiyonlarının güvendiği elektriksel sinyalizasyon için çok önemlidir. Potasyum eksikliği, yorgunluğa, zayıf konsantrasyon, öğrenme ve hatırlamaya ve duygudurum değişikliklerine neden olabilir. Düşük potasyumun en büyük işaretlerinden biri beyin sisidir.
Selülit Görünümünü Azaltır
Selülit oluşumunun başlıca nedenlerinden biri sıvı tutulmasıdır. Çoğu insan çok fazla sodyum tüketir ve yeterince potasyum tüketmez. Sodyum, potasyumun atıkları hücrelerinizden dışarı atılmasına yardımcı olduğu besinleri hücrelerinize getirir. Bu nedenle, sodyum alımını azaltır ve potasyum açısından zengin gıdaları tüketmeye başlarsanız, selülit görünümünü azaltabilirsiniz. Selülit Nasıl Geçer? Selülitten Kurtulma Yolları ve Doğal Tedaviler
Potasyum İçin Önerilen Günlük Alımı
0-12 aylık : 400-700 miligram/gün 1-8 yaş arası çocuklar: 3,000–3,800 miligram/gün 9–18 yaş: 4,500–4,700 miligram/gün 19 yaş ve üstü yetişkinler, erkekler ve kadınlar: 4.700 miligram/gün Hamile veya emziren kadınlar: 5,100 miligram/gün
Bazı insanlar bu sayılardan daha fazla potasyuma ihtiyaç duyabilir. Örneğin, haftanın çoğu günü bir saatten fazla çalışan sporcular. Daha yüksek bir kas kütlesine sahip olduklarından ve vücutları besinleri hayati organlara, kemiklere ve kırık kas dokusuna getirmeye yardımcı olmak için etkili kan akışına dayandığı için, genellikle daha büyük miktarlarda potasyum tüketmeleri gerekir.
Potasyum Gıda Kaynakları
• Meşe Palamudu Kabağı (Sakız kabağı) : (1 kap: 896 miligram) Meşe palamudu kabağı gerçekten daha popüler olması gereken bir potasyum kaynağıdır çünkü çünkü aynı zamanda yüksek seviyelerde antioksidanlar içerir. En etkileyici yanı, sadece bir palamut kabağı porsiyonunda bulunan karotenoidlerdir. Bu tip antioksidan, cilt, meme, akciğer ve prostat kanseri dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerinin önlenmesine ve savaşmasına yardımcı olmasıyla bilinmektedir. • Ispanak : (1 kap pişmiş: 839 miligram) Ispanak sadece potasyum açısından zengin bir besin değildir, aynı zamanda bilimsel araştırmalar ıspanakların kanserle savaşan ajan olarak hareket ettiğine inanılan bitki kloroplast glikoliglisipolipidleri içerdiğini göstermiştir. • Kuru Kayısı: (½ kap: 756 miligram) Kuru kayısı, diyetinize potasyum eklemek için hızlı ve kolay bir yol sağlar. Epidemiyolojik çalışmalar, kuru kayısı ve diğer kurutulmuş meyveleri tüketen insanların daha fazla besin maddesi ve daha düşük bir vücut ağırlığı ile daha sağlıklı genel diyetlere sahip olduklarını göstermiştir. Ilımlı olarak, kurutulmuş meyve sağlıklı olabilir ve bu durumda potasyum açısından zengin bir seçimdir. • Beyaz Fasulye : (1 kap pişmiş: 1,004 miligram) Beyaz fasulye, porsiyon başına önemli bir potasyum dozu içermekle kalmaz, aynı zamanda lif bakımından da yüksektir. Beyaz fasulye gibi lif açısından zengin gıdalar tüketmek, diyabet ve kalp hastalığınızın riskini azaltmaya yardımcı olur. Yüksek lifli diyetler ayrıca sağlıklı bir be ölçüsü teşvik eder. • Avokado : (1 bütün: 690 miligram) Bir 2013 çalışmasında, 2001’den 2008’e kadar, avokado tüketiminin metabolik hastalık risk faktörleri üzerindeki etkilerini ve yararlarını tanımlayan epidemiyolojik veriler ortaya konmuştur. Genel olarak, araştırmacılar avokado yiyen insanların genel olarak daha sağlıklı diyetlere sahip olduklarını, ayrıca artan besin alımının ve metabolik sendrom gelişme olasılığının azaldığını bulmuşlardır. • Tatlı Patates : (1 orta: 438 miligram) Tatlı patatesler, beyaz patateslerden daha yüksek bir besin yoğunluğu içeren potasyum açısından zengin bir besindir. Tatlı patatesler ayrıca beta-karoten, C vitamini ve B6 vitamini içerir. Ayrıca, anti-ülser aktivitesi sergilemek için bilimsel hayvan araştırmalarında tatlı patatesler gösterilmiştir ve peptik ülserlerin başarılı bir şekilde tedavi edilmesinde yararlı olabilir. • Muz : (1 orta: 422 miligram) Muzların potasyum içerdiği biliniyor ama aynı zamanda şeker ve karbonhidratta da oldukça yüksektir. Bu yüzden muzları antrenmandan önce hızlı bir enerji kaynağı olarak veya asları onarmaya ve su tutma dengesini dengelemeye yardımcı olmak için egzersiz sonrası, besin açısından zengin bir yiyecek olarak tavsiye ederim. Egzersiz, özellikle yoğun bir egzersiz, potasyum seviyelerini düşürür, bu yüzden muz gibi potasyum açısından zengin yiyecekleri tüketmenin hayati önemi vardır. Bilimsel araştırmalar ayrıca muzların önemli bir duygudurum hormonu olan dopamin açısından zengin olduğunu göstermiştir. • Somon : (1/2 fileto: 772 miligram) Potasyum, diğer vitaminler, mineraller ve proteinlere ek olarak, somon, sağlığı teşvik eden omega-3 yağ asitleri ile yüklüdür. Bu esansiyel yağ asitlerinin faydaları arasında kalp hastalığı ve felç riskini azaltmanın yanı sıra depresyon, yüksek tansiyon, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, eklem ağrısı ve egzama gibi kronik cilt rahatsızlıklarının azalmasına yardımcı olur. • Nar : (1 bütün:667 miligram) Nar taneleri ve meyve suları harika meyve potasyum kaynaklarıdır. Ayrıca lif, C vitamini ve K vitamini ile yüklüdür. Narın ayrıca vücuttaki kortizol seviyelerini düşürme özelliği vardır. Nar suyunun dünyadaki en sağlıklı meyve suyu olduğu bulunmuştur. • Hindistancevizi Suyu : (1 bardak: 600 miligram) İyi bir seçim yaptığınızda, potasyum gibi yüksek elektrolit içeren, ancak şeker veya kalorilerde fazla yüksek olmayan bir içecek seçeneğiniz vardır. Hindistancevizi suyu, acil durumlarda, IV hidrasyon sıvısı olarak kullanılmıştır. Ayrıca, Bezelye : 1 kap pişmiş: 384 miligram Sardalye : 3.75 gramlık 1 kutu:365 miligram Greyfurt : 1 bütün:354 miligram Çiğ : 1 bardak:260 miligram Sığır Eti : 3 ons:237 miligram Lima Fasulyesi : 1 kappişmiş: 955 miligram Brokoli : 1 kap pişmiş:458 miligram
Potasyum Takviyeleri Almaya İhtiyacınız Var Mı ?
Potasyum takviyeleri genellikle normal, sağlıklı yetişkinler için önerilmez. Potasyumun etkili bir şekilde emilmesini engelleyen rahatsızlıkları olan kişilere belirli koşullar altında verilir, aksi takdirde öncelikle gerçek besin kaynaklarından potasyum almaları önerilir. Aşırı yüksek potasyum seviyeleri, düşük potasyum durumu gibi komplikasyonlara neden olabilir. Potasyum dengesi sağlıklı böbrek fonksiyonuna dayanması nedeniyle, birçok insan yaşlandıkça böbrek fonksiyon bozukluğundan muzdariptir, potasyum takviyeleri bazen tehlikeli olarak kabul edilir. Diyabet hastaları, kalp yetmezliği öyküsü olan, antihipertansiyon ilaçları alan ve hatta aspirin ve ibuprofen gibi ağrı kesiciler alan insanlar bile potasyum takviyeleri düzenli olarak tüketirlerse mineral dengesini bozan yüksek potasyum seviyelerini deneyimleyebilirler. Güvende olmak için, Gıda ve İlaç İdaresi tarafından, reçetesiz potasyum takviyelerini 100 miligramdan daha azına sınırlanmıştır. Yani yetişkinler için günde yaklaşık 4.700 miligramın yaklaşık yüzde 2’sine eşittir. Genel olarak, normal böbrek fonksiyonuna sahip sağlıklı yetişkinlerde, sadece potasyum alımı gıdalardan olumsuz etkilere yol açmaz, çünkü aşırı potasyum idrarda dışarı atılır. Ancak, anormal böbrek fonksiyonuna sahip veya yüksek dozlarda potasyum takviyesi alan kişilerde, olumsuz yan etkiler mümkündür.
Düşük Potasyum Seviyeleri Riskleri
Ne yazık ki, birçok çocuk ve yetişkin potasyum eksikliği yaşıyorlar. Aslında, birçok yetişkin ihtiyaç duydukları potasyumun yarısını bile almaz. Araştırmalara göre, yetişkinler tarafından ortalama potasyum alımı, erkekler için günde yaklaşık 2,8 ila 3,3 gram ve kadınlar için günde 2,2 ila 2,4 gram, ancak önerilen günlük miktar 4.7 gramdır. Neyse ki, düşük potasyum seviyelerini önlemek ve potasyum açısından zengin besinlerden doğal olarak alımını arttırmak mümkündür. Birçok gıda potasyum içerir; et, balık ve pastörize edilmemiş, yüksek kaliteli süt ürünleri, birçok sebze, fasulye ve meyve yüksek miktarda potasyum sağlar.
Potasyum eksikliği yaşama eğilimde olan kişiler şunlardır:
• Yüksek tansiyon veya kalp hastalığını tedavi etmek için diüretik kullananlar • Sıklıkla laksatif alanlar • Yakın zamanda kusma ve ishale neden olan bir hastalığa sahip olanlar • Böbrek veya böbreküstü bezi bozuklukları olanlar • Alkolikler • Kontrolsüz diyabetli insanlar • Günde 1-2 saatten fazla egzersiz yapan sporcular • Çok düşük kalorili diyet yapan herkes
Genel popülasyonda orta derecede düşük potasyum seviyeleri çok yaygındır ve genellikle aşağıdaki semptomlarla sonuçlanır:
• Yüksek tansiyon • Kalp hastalığı riski, özellikle inme • Yüksek tuz / sodyum duyarlılığı • Böbrek taşı riski • Yorgunluk ve iyi uyku almakta sorun • Zayıf konsantrasyon ve hafıza • Diyabet ve insülin direnci riski • İdrarda atılan yüksek kalsiyum seviyeleri nedeniyle azalan kemik oluşumu kas zayıflığı ve spazmlar • Elem ağrısı
Çok düşük potasyum seviyeleri hipokalemi olarak adlandırılan bir durumla karakterize olan ciddi potasyum eksikliğine neden olabilir. Hipokaleminin semptomları ciddi, ölümcül bir durumdur ve kardiyak aritmiler, kas zayıflığı ve glukoz intoleransını içerir. Genellikle hipokalemi, potasyum açısından zengin besinleri tüketmemek dışında, böbrek fonksiyonuna bağlı komplikasyonlar, diüretik kullanımı ya da çok hasta olmak ve sıvıları kaybetmek faktörlerden kaynaklanır. Düşük potasyum alımına sahip olmanın en büyük problemlerinden biri de vücudun asitleri de nötralize edememesidir. Karbonik olmayan asitler hem bitki hem de hayvan proteinlerinin sindirimi ve metabolizması sırasında oluşur. Düşük potasyum, vücudun çok asitli hale gelmesi anlamına gelebilir, vücudun uygun bir pH seviyesinde kalması için bu asitleri dengelemek potasyumun işidir. Meyve ve sebzelerde asit-nötrleştiriciler bulunur, ancak etler, çoğu tahıllar ve diğer hayvansal gıdalarda yoktur. Çoğu insan yüksek miktarda hayvan proteinleri ve tahıl ve az meyve ve sebze tükettiğinden dolayı kanda yüksek miktarda asit oluşur. Sonuç mu? Kötü sindirim, bozulmuş bilişsel yetenekler, sık sık yorgun hissetme, düşük bağışıklık, kötü kalp sağlığı vb.
Potasyum Eksikliği Nasıl Önlenir
Düşük kaliteli takviyelerin komplikasyonlarından kaçınmak ve besin maddelerinin tamamen emilebildiğinden emin olmak için mümkün olduğunca besin kaynaklarından vitamin ve mineral almak en iyisidir. Potasyum genellikle tahıl gevreği, ekmek ve bazı spor içecekleri gibi işlenmiş gıdalara eklenir, ancak bu doğal gıdalarda bulunan aynı tür potasyum değildir. Örneğin, sentetik potasyumla güçlendirilmiş işlenmiş gıdalarda, konjügat anyonlar gibi potasyumun en yararlı bazı bileşenleri emilebilir ve etkili değildir. Bu anyonlar tipik olarak kemikleri asitlerin etkilerinden korumak için gereklidir ancak paketlenmiş gıdalara genellikle potasyum klorür formunda eklenen potasyum, uygun bir kemik koruyucusu olarak hareket etmez. Neyse ki, diyet potasyumunun yaklaşık yüzde ortalama 85’i, sağlıklı yetişkinler tarafından emilir. Bu yüzden, problem, insanlar, potasyumun vücuda girdiği anda potasyum kullanmakta güçlük çekmekten ziyade, potasyum açısından zengin yiyecekleri yeterince tüketmiyor olabilir. Potasyumun dengelenmesine yardımcı olan diğer besleyici maddede de içeren çeşitli gıdalardan yeterli miktarda potasyum elde etmeye çalışın.
Potasyum Etkileşimleri
Kanda çok fazla potasyum hiperkalemi olarak bilinir. Aşırı yüksek potasyum, kan basıncı değişiklikleri ve zayıflık gibi diğer risklere ek olarak kalp ritminde tehlikeli değişikliklere neden olabilir. Yaşlı insanlar ve böbrek rahatsızlıkları, diyabet, kronik böbrek yetmezliği, şiddetli kalp yetmezliği veya adrenal yetmezliği olan herkes yüksek potasyum riskine sahiptir. Böbrek problemleri olan, özellikle de diyaliz hastaları, potasyum takviyeleri almamaya ve hatta doktorları ile konuşmadan çok fazla potasyum açısından zengin yiyecek yememeye kesinlikle dikkat etmelidir.
Potasyum Açısından Zengin Tarifler
Çikolatalı Muzlu Fındıklı Smoothie
Çikolatalı Muzlu Fındıklı Smoothie
MALZEMELER
1 kap hindistancevizi sütü 1/3 kap badem ezmesi 1 muz 2 yemek kaşığı kakao tozu 2 kap buz küpü Tat için stevia
HAZIRLANIŞI
Tüm malzemeleri bir blendera yerleştirin ve istenilen kıvama ulaşıncaya kadar karıştırın ve hemen servis yapın.
Tatlı Patates Kızartması
Tatlı Patates Kızartması
MALZEMELER
Yaklaşık yarım kilo tatlı patates 1/4 fincan hindistancevizi yağı 1/2 çay kaşığı deniz tuzu 1/2 çay kaşığı kırmızı biber 1/4 çay kaşığı tarçın
HAZIRLANIŞI
Önceden fırını 425 dereceye kadar ısıtın. Patatesleri soyup yaklaşık 1/2 inç genişliğinde şeritler halinde kesin. Tüm malzemeleri kapatılabilen plastik torbaya koyun ve patates tamamen kaplanana kadar sallayın. Sonra patatesleri bir fırın tepsisine serpin. Her 10 dakikada bir çevirerek 30-45 dakika pişirin. Hemen kağıt havlu ile kaplı bir plakaya aktarın ve sıcak olarak servis yapın.
Avokado Salata Sarması
Avokado-Salata-Sarması
MALZEMELER
küp küp doğranmış 2 avokado, doğranmış 1 kırmızı biber doğranmış 2 yemek kaşığı kırmızı soğan kıyılmış 3 diş sarımsak doğranmış ¼ fincan taze kişniş 2 çay kaşığı limon suyu Doğranmış 6-8 roman marulu
HAZIRLANIŞI
Bir kasede marul hariç tüm malzemeleri karıştırın. Glutensiz bir dürüme malzemeden yaklaşık 1/2 kap ekleyin, marıl ekleyin ve rulo şeklinde yapıp servis edin.
Somon Köftesi
Somon Köftesi
MALZEMELER
1 kap somon 2 yumurta 1 çorba kaşığı zeytinyağı 1/4 doğranmış soğan 1/4 kutu parçalanmış kraker
HAZIRLANIŞI
Tüm malzemeleri bir kaseye yerleştirin ve karıştırın. Köfte haline getirin. Her iki tarafta 5 dakika pişirin.
Yunan Ispanak Tarifi
Yunan Ispanak Tarifi
MALZEMELER
1 çorba kaşığı hindistancevizi yağı 1/2 – 1 kap dilimlenmiş kırmızı soğan 6-8 kap bebek ıspanak ½ çay kaşığı rendelenmiş limon kabuğu ½ çay kaşığı deniz tuzu ½ çay kaşığı karabiber ¼ bardak parçalanmış beyaz peynir
HAZIRLANIŞI
Ota ateşte yağı ısıtın. Dilimlenmiş kırmızı soğan ekleyin ve yarı şeffaf olana kadar 5-7 dakika pişirin. Ispanak ekleyin ve 2-3 dakika soteleyin. Limon kabuğu, tuz ve karabiber ekleyin. Yaklaşık 1 dakika soteleyin. Üzerine feta (peynir) ekleyerek servis yapın.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Potasyum Nedir? Potasyum Faydaları, Potasyum Eksikliği, Gıda Kaynakları ve Tarifler appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: https://ift.tt/2CyQQao
0 notes
seslimeram · 6 years ago
Text
Neresi Hayattır
Tumblr media
Bir tahayyül olmaktan ötede, ülkede demirbaş mefhumu kılınmış cerahatle hayat ediminin bir hiç kılınması gerçekten gerçek kılınır. Düşünemeyen, soramayan, sorgulamayan olan bitenler için onlar üzerine tek bir an olsun hiçbir kelamın olunmadığı / eklenmediği cerahat sarmalında hayat tükettirilendir. Suskunlaştırılan, menzildeki hayatı var edenlerin ipleri çekilmeye devam edilmektedir, bu bahistir cerahat! Devletli ve onun gibi muktedir / gücünü öne süren yapım ve replikalar bu halin bütün bu habis döngünün tüm o sıradan karşısında varlığını kesintisiz kılar. Biçimlendirilerek yeniden yorumlanan, yorumlanarak “hayatın” orta yerinde icrasına girişilen hemen her hamle bu biyopolitik cerahati var eder.
Hayatın değersizleştirilmesi, müştereklerimizin enikonu cürümlere boğulması ve sonu hiç gelmeyen tahakkümle bu bahis, bir imge / bir imaj değil tastamam kalıt kılınır. Sabitlenen, sabık kılınan, yeniden güncellenen hemen her hamle bütün bu bariz düş kırımı iklimini de güncellemektedir. Hayat bu sahanlıkta yerle birdir. Hayat bu menzilde var edilen cürümlerin birer eylem planı dahilinde güncelliğinde tam ve kesintisiz olarak çitlenendir. Bay E ve efradı, Bay D ve faşist partisi, kısaca sahnenin önünde yer alan her muktedirin, bütün büyük titrler, makamların koltuklarında onu işgal edenler sıradanın olanı hayat imini yerle bir etmektedir.
Biyopolitik cerahatin nüfuzu böyle böyle çoğaltılmaktadır. “Biyopolitik” olanın şablonu böyle böyle çıkartılmaktadır. Kurumsal, yazılmış olanların gerçekliği bu döngüden çıkagelen her bir bahis ile bu ülke denilen sahada gerçek kılınır. Yol her nereyedir sahiden? Yarını tüketilmiş ol yerin varlığının kesintisizleştirilmesi artık devletlinin eylemlerinin sonucu olarak her birimiz için tek paydaştır. Biyopolitik cerahatin şeklinin şemailinin her ne olduğu Taksim’in ortasında insanlara biber gazı, plastik mermiyle saldırılırken var edilen şiddet mefhumu ile çıkagelendir. Düpedüz ulu orta her şeyi, her sorguyu, her eylemi, her suali nefretle algılayan, böylesini hala inatla mücadele olarak gören zihniyetin, özel, yeni, güçlü ülke diye çıkartageldiği kabustur ol cerahati içinde sürekli kılan bir kabus.
Geçmişi çalıp, geleceği örseleyen menzilin türettiği her şey, şu satırlar boyunca anlatmak için didindiğimiz her mesele bizatihi bu ülkenin şimdiki sahiplerini de ilgilendirmektedir. Ol cüret ile kotarılan cerahat hepimizin hayatında onarılamayacak yaraları var etmektedir. Tükenişin o kesintisiz çürümenin varlığının biteviye güncellenmesi meselleri gibi nice ara bağlaçla birlikte hayatın sıradanın elinden çalınması bahsidir mesel ettiğimiz. İşin kısası, sözün özü yaşatmama konusunda derin bir problemi bulunan bir toprağın halini ifşa etmektedir, fazla söze ne hacet!
Mezopotamya Ajansı’ndan Beritan Altan’ın haberidir. “65 yaşındaki Koçer Özdal, 4 yıl önce hiçbir delil olmadan gözaltına alındı, tutuklandı ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Cezaevinde kanser hastalığına yakalanan Özdal’ın tedavisi geciktirildi. Kanserin tüm vücudunu sardığı Özdal, bir hafta önce yoğun bakımda yatağa kelepçelenip Türk güçleri gözetiminde tutuldu. “Bana su bile vermiyorlar, beni bu zalimlerin elinden çıkarın” dedikten iki gün sonra bilinci kapandı, dün (Pazartesi günü) de hayatını kaybetti.
Samsun Bafra Cezaevi’nde tedavi edilmek üzere 19 Temmuz’da Ankara Numune Hastanesi’ne getirilen Koçer Özdal (65), “yer olmadığı” gerekçesiyle 13 Ağustos’a kadar söz konusu hastanenin mahkum koğuşunda kaldı. Özdal’ın eşi Sultan Özdal ve kızı Süheyla Özdal, Gemlik’ten Ankara’ya gelerek 20 ve 21 Ağustos’ta önce doktorla, ardından savcılık izniyle yoğun bakımda olan Özdal ile görüştü. Özdal’ın eşi Sultan Özdal, eşinin durumunun çok kötü olmasına rağmen yatağa kelepçeli tedavi edildiğini, görüşmeyi askerler eşliğinde gerçekleştirdiklerini belirtti.
Doktoru, vücudunun tükendiğini, ameliyat olamayacağını; karaciğer, akciğer, kemiklere kadar yayılan problemden dolayı yoğun bakımda olduğunu aktardı. 20 ve 21 Ağustos’ta görüşebilen ve doktordan bilgi alabilen aile, savcılıktan daha sonraki günlerde görüş izni alamadığından görüşemedi. Savcının ‘Doktordan durumunun kötü olduğunu belirten yazı getirin izin vereyim’ demesi üzerine, aile 24 Ağustos’ta bölüm doktorundan durumunu anlatan bir rapor aldı, ancak akşam görüş izni alınarak görebildi. Son gördüğünde ise bilinci tamamen kapalı olduğunu, hiçbir sese tepki vermediğini aktardı. Koçer Özdal’ın rapordaki karara göre durumu şöyleydi: “Mesane kanseri, akut böbrek yetmezliği, solunum yetmezliği, dolaşım yetmezliği tanılarıyla yoğun bakım ��nitesinde tedavi görmektedir ve 22 Ağustos 2018 tarihinden itibaren de solunum makinesine bağlı olarak izlenmektedir. Hastanın bilinci kapalı ve hayati tehlikesi mevcuttur.”
Özdal’ın eşi Sultan Özdal, yaptığı görüşmeyi şöyle anlattı: “’Koçer senin durumun nasıl?’ diye sordum önce sesini çıkarmadı. Sonra ben yine sorunca ‘rahatsızım’ dedi. Seni bunlar tedavi etmiyor mu? diye sorduğumda ise ‘bilmiyorum’ dedi. Yemek, su veriyorlar mı diye sorduğumda da sadece ‘bilmiyorum’ dedi ve bizden su istedi. Koçer, ‘Ciğerlerim susuzluktan parçalandı bunlar bana su vermiyor’ dedi. Ona su verdik. İki asker bizimle odaya girmişti. Koçer onlara bakıyordu ve onlar yüzünden rahat konuşamıyordu. Biz ona su verdik. Biraz rahatladı. Kim bilir kaç gündür su vermiyorlardı.”
Eşine bakım yapılmadığının gözle görülebilir bir şey olduğunu dile getiren Özdal, eşinin yarı baygın halde sayıkladıklarını şöyle aktardı: “Başarabiliyorsanız beni buradan çıkarın. Bakın halim nedir, beni bağlamışlar. Çıkarabiliyorsanız beni çıkarın buradan. Beni bu zalimlerin elinden çıkarın. Beni bu zalimlerin elinden alıp, götürün. Bunlar zalimdir. Bunlar da ne din var ne iman.” Eşinin “Oy dayê, oy bavo” sayıklamalarıyla kendinden geçtiğini belirten Özdal, bunun üzerine dışarı çıktıklarını söyledi. Bilinci kapalı olmasına rağmen yatağa kelepçelenmiş olan Özdal’ın hayat hakkı elinden çalınır. Geçtiğimiz Pazartesi günü can verir Özdal.
Cürümler, bir cüret olarak kurumsallaştırılan işkence, hayat hakkının mahvedilmesi gailesiyle birlikte nicesi bütün / doğrudan ve kesintisiz olanı bildirir. Bu ülkede yıllar sonra yeniden o kara günler var edilmektedir.
Gazete Karınca’nın haberidir: “Cezaevinde yakalandığı hastalık nedeniyle kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi’nde elleri ve ayakları kelepçeli bir şekilde yaşamını yitiren Koçer Özdal’ın cenazesi Muş’un Varto ilçesine bağlı Boylu köyünde toprağa verildi. Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) vekillerin ve cenazeye katılmak isteyen yurttaşların Yenimahalle köyü girişinde asker ve polisler tarafından durdurularak cenazeye katılmalarının engellenmesi nedeniyle, cenaze törenine sadece Özdal’ın ailesi ve birkaç yakını katılabildi. Mezopotamya Haber Ajansı’nın haberinde defin töreninin ardından taziye çadırı kurulmaması için askerlerin aileye baskı yaptığı belirtildi. Sabah saatlerinden itibaren arama noktasında bekletilen HDP’li milletvekilleri ve yurttaşların da taziyeye katılmalarına izin verilmedi. Kararın “Valilik talimatı” olduğunu söyleyen jandarma ve HDP’liler arasında sık sık tartışmalar yaşandı. Yaşanan uzun süreli tartışmaların ardından farklı kentlerden cenazeye katılmak için gelen Özdal’ın bazı akrabalarına izin verilirken, HDP’liler ise ilçe merkezine döndü.”
Bir tahayyül olmaktan ötede hayatın demirbaş mefhumu kılınan cerahatle -hayat- ediminin bir hiç kılınması gerçekten gerçek kılınandır. Yaşatılanlar bunun gerçekliğini bildirmektedir kati bir biçimde. Yaşamı çalınmış olanın hayatını, onun toprağa gitmesine bile kötülük ile mukabele ederek, can çalmayı mubah addederek bir ülke var edilir. Çürütmenin kesintisizliği, var edilen cerahatin kötülüğü biçimsiz değil doğrudan ve kesintisiz Koçer Özdal’a uygun görülenlerin karanlığından ifşa olur. Hayat meseli, cerahate boğdurulandır.
Hayat hakkının tarumar olunmasıdır güncellene gelen. Bir kez daha ama son kez değil, ne de tek atımlık olan bu biyopolitik taarruz bahsi hakikat kılınmaktadır, budur yeni ülke! Çürümeyi güncelleyen bunu bir biçimde norm / normatif bir değer kılan / addeden her yapımla yeni ülke ol eskisini var eder. Bunlarla birlikte kotarılan cerahatin ta kendisi bu sınırda yaşam eylemini berhava etmektedir. Görünen ve yaşatılanlar bunun kanıtıdır. Biçimlendirilen ve ahkamdan bu sahada öteye / eyleme geçilen şey yaşamın yerle yeksan olunmasıdır. AKP Sözcüsü konuşur. Cumartesi Anneleri’nin direnişlerine aklınca bir yafta olarak “terör” propagandasını iliştirme, yapıştırma çabasına düşer.
Evrensel’den alıntılayalım: “Bunlar tarafından o alan bu şekilde ele geçirilmiştir. Bunların annelerin acısını istismar ederek terör propagandası yapmasına, birtakım faaliyetler içerisine girmesine bundan sonra müsaade edilmeyecektir. O alan bundan sonra böyle bir iş için kullanılmayacaktır. Anneler ya da başkaları, evladıyla ilgili kaygı duyanlara hepimizin kapısı her zaman açıktır. Bundan sonra İstiklal Caddesi gibi yerlerde bu tür eylemlere izin verilmeyecektir. Açık ve net söylüyorum, valiliğin belli olarak ortaya koyduğu yerler haricinde bu tip eylemlere müsaade edilmeyecektir. Bu tip yerlerde eylem yapmak isteyen AK Parti bile olsa müsaade edilmeyecektir. Valiliğin gösterdiği yerde bunlar yapılacaktır, bu düzeni sağlamak durumundayız. Yapılan iş annelere ve annelerin acılarına karşı yapılan bir iş değildir. Anneleri ve annelerin acılarını mahkum etmeye çalışan, kıskaca almaya çalışan terör gruplarına karşı yapılan bir iştir. Dolayısıyla bütün o annelere, evladının yasını tutan annelere bir kere daha hürmetlerimizi sunuyoruz ama bu son yapılan meselenin bu annelere karşı bir tutum gibi gösterilmesini kesinlikle kabul etmiyoruz.”
Cürümleri var eden, bu cürümleri güncelleyen, onlarla birlikte bir geçmişi bugüne taşımaktan bir an olsun tereddüt etmeyen cerahatli dille kurulan cümlelerle böylesi bir şey midir yeniden yeni kılınan / bildirilen. Çürüme istencinin ortalıkta artık saklanamaz kılındığı bir menzildeki ol Çelik beyanlarının satır aralarında sıkıştırılmış olan nefret dilini, acıya ortak olmanın bile bu menzilde terör sempatizanı kılınmaya kafi gelmesi de düşündürücü değil midir? Dününde, dün olan muktedirin algısındaki eğreltilik, eğrilik düpedüz bugüne taşınırken sahiden de her nereye varılmıştır bir fasit döngüden gayri.
Af Örgütü bir acil eylem çağrısında bulunur, Çelik’in yaptırmayacağız bahsine karşılık bu ülke denilen sahnede hiç değilse acıların anılmasına dair bir çıkış gerçek kılınır: “UAÖ, İçişleri Bakanı’nın her hafta düzenlenen protestonun gelecekte yasaklanabileceğine ilişkin 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamalardan kaygı duyuyor. Zorla kaybedilenlerin yakınları ve 25 Ağustos’taki protestoya katılmak için toplanan diğer tüm kişiler hem iç hukukun hem de uluslararası insan hakları hukukunun güvencesi altında olan ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma haklarını barışçıl bir biçimde kullanıyordu. UAÖ, yetkililere, protestoya katılanlar da dahil olmak üzere herkesin ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkının, 1 Eylül’de yapılması planlanan bir sonraki protestoda ve ondan sonraki protestolarda korunması ve bu haklara saygı gösterilmesini güvence altına alma çağrısında bulunuyor. UAÖ, 1 Eylül Cumartesi günü gerçekleştirilmesi planlanan protestoya gözlemcilerini gönderecek.”
Tumblr media
“701. haftamızda kayıp yakınları olarak her cumartesi olduğu gibi yine Galatasaray’da olacağız. Gözaltında kaybedilen son insanımızın akıbeti açıklanıp, ailesine teslim edilene kadar, tüm failler yargı önüne çıkarılıp cezalandırılıncaya kadar kayıplarımızı aramaktan ve adalet talep etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.” Cumartesi Anneleri/İnsanları, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, 701. haftada da Galatasaray Meydanı’nda olacaklarını duyurdu.
Beyza Kural’ın Bianet’teki haberinden aktaralım: Maside Ocak, Galatasaray Meydanı’nda mücadelelerinin nasıl başladığını şöyle anlattı: “Bizler devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedilenlerin anneleri, babaları, eşleri, evlatları, kardeşleri ve insan hakları savunucuları olarak 27 Mayıs 1995 tarihinde kayıplarımızı istiyoruz diyerek Galatasaray’a çıktık.”
“Galatasaray’a çıktık çünkü: bizim yakınlarımız gibi başka insanlar da evinden, işinden, okulundan, sokaktan, herkesin gözü önünde, gözaltına alınıyordu.”
“Galatasaray’a çıktık çünkü: yakınlarımızın gözaltına alındığına ve gözaltındayken görüldüğüne dair görgü tanıkları olmasına rağmen, bütün resmi makamlar "Bizde yok! Biz almadık!" cevabını veriyordu. Savcılar "Türk polisi işkence yapmaz. İnsan kaybetmez!" diyerek dosyalarımızı soruşturma dahi başlatmadan kapatıp, yakınlarını arayan biz aileler için hak aramanın bütün yollarını tıkıyordu. Kayıplarımıza ve adalete ulaşamamanın bir sonucu olarak, aramızdan ayrılan Kiraz Şahin’in deyimiyle ‘Galatasaray’ı kendimize mekan ettik.”
Ocak, 699 hafta boyunca şu dört talebi tekrarladıklarını hatırlattı:
* Gözaltında kaybedilenlerin akıbeti açıklansın.
* Gözaltında kaybetme suçunun faillerini koruyan cezasızlığa son verilsin; ceza adaleti sağlansın. * Bir daha hiç kimse gözaltında kaybedilmesin.
* Türkiye, imzalamaktan kaçındığı Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi imzalasın, onaylasın ve uygulasın!
“700 haftadır Galatasaray’da dile getirdiğimiz bu talepler; demokratik toplumun temel değerlerine, Türkiye’nin anayasal normlarına ve uluslararası hukuk kurallarına dayanan meşru haklarımızdır.”
Cumartesi (dün) günü yapılması planlanan Cumartesi Anneleri’nin 701. hafta buluşmasına bu sefer de 1 Eylül Barış Günü’nde İstiklal Caddesi’nin handiyse tamamı abluka altına alınarak her bir sokağı açık bir gözetim evine, polis tacizine rehin edilerek, eril devletin hemen hemen her türden faşizan akımın nefret ekicileri tarafından kuşatılarak / çitlenerek yasak hali güncel kılınır. Meydan engellenmiştir, Galatasaray’a ulaşmak zor kılınmış, ara sokaklar artık insanlar için gözaltına alınmadan dolaşabilecekleri birkaç küme dışında neredeyse ablukanın dibine kadar gerçek kılınmış haliyle memleketin de özetini bildirir. Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Savucunuları, İHD İstanbul Şubesi’nden başlayarak Büyükparmakkapı Sokağı’na kadar yürürler. Uzun müzakereler sonucunda basın açıklaması, devletin saldırgan tutumunun gözetiminde, gözaltısız, gazsız, bombasız, plastik mermisiz gerçekleştirilir. Evrensel’den aktaralım:
Bu haftaki basın açıklamasını gözaltında katledilen Hasan Ocak'ın kız kardeşi Maside Ocak okudu. “701.haftadır gözaltında kaydedilen sevdiklerimizi arıyor ve kaybedenlerden hesap soruyoruz" diyen Ocak, "701 haftadır kayıplarımızın akıbetini akıbeti açıklamadığı için, mezar yerleri gizlendiği için suçlular bilinmelerine rağmen cezalandırılmadıkları için Galatasaray’dayız. 701. haftadır hak talep edenlere yönelmiş her türden şiddeti bertaraf etmekle ve adaleti sağlamakla görevli olan devletin, kendi yarattığı inkar, baskı ve şiddet ortamında hukuka, hakikate ve adalete ulaşamadığımız için Galatasaray’dayız. 701 haftadır eksilemeyen yasımız, bitmeyen bekleyişimiz, tükenmeyen umudunuz, solmayan karanfillerimizle meydanlardayız. Mehmet Ertak’ın akıbeti açıklayıncaya ve onu kaybedenler evrensel hukuka uygun yargılanıncaya kadar bu dosya bizim için kapanmayacak. Bu dosyanın avukatı da Mehmet Ertak gibi kaybedildi ve 143 haftadır dosyasında hiçbir ilerleme yok” denildi. Ocak son olarak Ertak ve Elçi için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerini vurguladı.”
Ülkede demirbaş kılınan cerahat karşısında insanların söz haklarından gayri hiçbir şey geriye bırakılmamıştır. Onca mücadeleyi, terörle ilintileme gayreti, herkesi hain görme çabasının her nasıl yasa saldırıya dönüştüğü daha bir hafta öncesinden barizken yeniden bu kurgu sahneye bir biçimde konulur. Anlatılan, bildirilen, sunulan ve hesabı sorulan hemen her şeye kayıtsız kalmaya devam eden devletlinin kapı / duvar hali, o kolluk kuvveti denenin artık paramiliter sınıfına terfisinin icrasıyla bir ülkede cerahat yaşama musallat edilmeye devam eder. Sahiden hikaye böyle mi sürecektir, her şey en çok da yası, acıyı, ağrıyı ayaklar altına almaya biteviye devam diyen bir sistemle hayat ne hale dönüşür, düşünüyor musunuz?
Biçimlendirilen yeni ülke şablonuna uymayan / buna dahil görülmeyenler için bir ülkenin artık hiç kılınması sizleri endişelendirmiyor mu? Yarını, tıpkı dünündeki gibi devlet gölgesine boğdurmak bir habis alışkanlık kılınırken, olan biten sadece Galatasaray ile Taksim arasındaki bir bölgede, sırf seçilmiş insanlara karşı değil hepimize, her yerdeyken bunun idrakine varıyor musunuz? Bay E ve şürekası, kurduğu yeni düzen ve ötesinin insanlık mefhumu ile yollarını ayırmaya olanca hızıyla devam ettiği bir düzlemde soralım, bu mudur hakkınız Ey Türkiye’li. Yası, acıyı, sızıyı, kırılganlığı, şiddetin her türlüsünün artık ayrıştırılmaz kılındığı bir sahneyi siz bu memleket bizim size ne diyenler sizler içinize sindirebiliyor musunuz? Cerahate ‘rehin’ olmuş menzilin neresi ülkedir, hepsi sizin olsa, devletin gölgesi bunca baskınken o’nun neresi hayattır!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller – Ümit BEKTAŞ – Reuters
0 notes
zerdecalyagi · 7 years ago
Text
Zerdeçal Yağı
Zerdeçal Yağı Zerdeçal yağı, zerdeçal bitkisinden üretilerek yapılan dünya üzerindeki en şifalı yağlardan biridir. Alternatif tıbbın gelişmesi ile adını daha çok duyduğumuz bir çok bitkiden biri de zerdeçaldır. Zerdeçal bitkisinin yağı ise faydalarını ve şifalarını saymakla bitiremeyeceğimiz ender yağlardan biridir. Zerdeçal yağı anti- kanser özelliği ile son zamanlarda dikkati üzerine toplayan çok nadide ve değerli bir yağdır. İçeriğinde antibiyotik özelliğine sahip 20 tane molekül bulunmaktadır. Bu yağ o yüzden de çok kıymetlidir. Bunun yanında bu 20 molekülden 14 tanesi kanser önleyici etkiye sahiptir. Bu moleküllülerden 12 tanesi tümör oluşumunu önlemektedir. 12 tanesi anti-enflamatuar, 10 tanesi antioksidan niteliklerine sahip dünyanın en şifalı yağlarından biridir. Özellikle kanser önleyici niteliği ile çok faydalıdır. İçerisinde vitaminler, fenolller, alkaloidler ve mineraller açısından da çok zengindir. Bu yağ zerdeçal tozunda olan tüm şifalara fazlasıyla sahip ender yağlardandır. Anti-alerjik, anti bakteriyel, anti miktobiyel, antimantar, anti parazit ve antivital etkileri olan bu güçlü yağın şifaları binlercedir. Yağların Faydaları
Tumblr media
  Zerdeçal Yağının Faydaları
Kanser Önleyici Özelliği
Aktarlardan kolaylıkla edinebileceğiniz zerdeçal yağı içeriğindeki bu etken maddeler sayesinde özellikle kanser hastalığını önlemektedir. Bilimsel araştırmalar sonucu zerdeçal yağının kanser oluşumlarını küçülttüğü de kanıtlanmıştır. 2013 de Jopanya Kyoto Üniversitesi'nin yaptığı araştırmalar neticesinde hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda kanser tümörünü küçülttüğü ve kanseri yenme konusunda çok başarılı olduğu ispatlanmıştır. Zerdeçal yağının özellikle kadınlarda oluşan
göğüs kanserini
önlediği ve kanser oluşumunun yayılmadan gerileme göstermesine yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Erkeklerde oluşan
prostat kanserini
önlediği ve ilerlemesini durduğu ise yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Kanserli hücrelerin akciğere yayılmasını ve akciğere sıçramasının önlemektedir. Kanser önleyici özelliği taşıyan zerdeçal yağı kanserle mücadelede en etkili yağlardan biridir. Kolon kanserinden, mide kanserine kadar bir çok kanser türünü engellemekte ve oluşan kanser hücrelerini küçülterek yok ettiği görülmüştür.
Zerdeçal Yağı Soğuk Algınlığı
Zerdeçal yağı antibiyotik değerinde olduğu için hastalıklarda sabah akşam 12 saat ara ile içilirse soğuk algınlığı şikayetlerine iyi gelmektedir. Hastalığı atlatmakta ve tedavi etmekte çok yardımcıdır. Mikrop öldürücü özelliği olan zerdeçal yağı tüm mikrobik hastalıkları tedavi eder.
Zerdeçal Yağı Antialerjik
Zerdeçal yağı tüm alerjik hastalıkları tedavi etmek için kullanılan çok şifalı bir yağdır. Özellikle akciğer rahatsızlıkları olan kişilerde hele ki alerjik astım sahibi olan kişiler için çok büyük bir şifa kaynağıdır.
Zerdeçal Yağı Nörolojik Hastalıkları Önler
Zerdeçal yağının içerisinde turmerone maddesi, sinir sitemi içerisindeki bazı davranış bozuklukları engellemek için kullanılmaktadır. Çeşitli sinir hastalıklarını tedavi etmek için kullanılan yağ aynı zamanda da pankinson gibi bir çok hastalığı da tedavi ettiği gözlenmiştir. Hafıza güçlendiren yağ, zihinsel yorgunluk, unutkanlık şikayetlerine de çok faydalı olmaktadır. Yapılan araştırmalar ise görülmüştür ki
epilepsi
hastalığının tedavisi için de çok faydalıdır. Bu hastalığın ilerlemesini önlemekte ve atakların aralıklarını kısalmasını sağlamaktadır.
Zerdeçal Yağı Eklem Tedavisi
Eklemlerde oluşan ağrıların tedavisinde çok kullanılan yağ sayesinde eklem ağrıları geçmektedir. Eklemlerde oluşan şişliklerde bu yağ ile ovulduğunda normale dönmektedir. Eklem tedavisi için çok önemli olan yağ sayesinde özellikle yaşlılıkta oluşan eklem ağrıları tedavi edilmektedir.
Romatizma Tedavisi
Romatizma hastalığı kaynaklı ağrıların geçirilmesinde çok etkili olan zerdeçal yağı hem ağrıyı geçirmekte, hemde hastalığı tedavi etmekte kullanılmaktadır. Ağrılı bölgelere sürülen yağ ağrı tedavisinde çok faydalıdır. Sabah ve akşam içilen zerdeçal yağı ile romatizmal hastalıklar tedavi edilerek giderilmektedir.
Zerdeçal Yağı Karaciğer
Karaciğer hastalıkları maalesef tüm bedeni etkileyen hastalıklardır. Çok önemli organımız olan karaciğer hastalandığında çok kötü etkiler göstermektedir. Zerdeçal tozu ve zerdeçal yağı karaciğeri temizlemektedir. Toksinleri dışarı atan içerisinde antioksidan olan bu yağ karaciğer için çok önemlidir. Yapılan araştırmalarda karaciğeri tedavi eden en faydalı bitkiler arasında olan zerdeçal çok büyük bir şifa kaynağıdır.
Zerdeçal Yağı Lösemi Tedavisi
Zerdeçal yağı lösemi hastaları için çok önemli yağlardandır. İçerisinde bulunan turmerone maddesi sayesinde Molt 4 ve HL-60 denen lösemiye sebep olan bu hücrelerin ölümünü hızlandırdığı gözlenmiştir. Çok güçlü bir kanser önleme etkisi olan yağ neredeyse bütün kanser tedavileri için kullanılmaktadır.
Depresyona İyi Gelir
Zerdeçal yağı aynı zamanda sakinleştirici etkiye sahip yağlar arasındadır. Düzenli kullanılan yağ sayesinde depresyon tedavi edilmektedir. Çok güçlü bir sakinleştirici etkisi olan yağ sayesinde beyin içerisindeki olumsuz düşünceye neden olan kimyasallar tedavi edilmektedir.
İdrar Yolu Enfeksiyonları Tedavisinde
Mikrop öldürücü etkisi olan zerdeçal yağı çok iyi bir enfeksiyon tedavi edicidir.
Kadınların özellikle idrar yolu enfeksiyonları için çok faydalıdır.
Kadınlarda Kist Tedavisinde
Zerdeçal yağı özellikle kadınlarda kullanılması gereken yağlar arasındadır. Kadınlarda oluşan kistler tedavi edilmez ise büyüyebilmektedirler. Kadınlar kistlerinin olduğunu öğrendiklerinde mutlaka zerdeçal yağı içmelidirler. Zerdeçal yağı kadınlarda kistleri yok eder ve kist oluşumunu önlemekte çok etkilidir
Kadınlarda Rahim Yaraları Tedavisinde
Kadınlarda rahim içi yaraları tedavisi için çok önemli olan yağ sayesinde yara tedavi edilir. Sabah akşam içeceğiniz bir kaşık yağ ile rahim yaradan ve her türlü oluşumdan temizlenmiş olur. Özellikle kadınlarda görülen yumurtalık kanseri, rahim kanseri gibi kanser çeşitlerinin tedavisi için çok önemli bir yağdır. Zararlı hücreleri küçülterek yok eder, aynı zamanda tüm enfeksiyonları kurutur, yara var ise tedavi ederek rahim ve yumurtalıklar başta olmak üzere temizliğini yapar. Kadınlar için çok önemli olan bu yağ mutlaka kullanılmalıdır.
Zerdeçal Yağı Gaz Şikayetini Giderir
Zerdeçal yağı sayesinde gaz sancıları giderilmektedir. Gaz sancıları için içilebilecek yağ gaz sancılarını tedavi eder ve gaz oluşumunu önler. Ayak altına da sürülerek de gaz ağrı tedavisinde kullanılmaktadır. Karın ağrıları için ise karna sürülerek de uygulanabilmektedir. Karın ağrıları ve gaz sancılarını gidermekte çok etkilidir.
Mide Ülserine Çok Faydalıdır
Mide şikayetlerinde içilerek tedavi amaçlı kullanılan yağ sayesinde mide ülseri tedavi edilmektedir. Sadece mide değil bağırsaklar ve böbrekler de bu yağ ile tedavi edilirler. Ülser tedavisi için çok önemli ilaçların başında gelmektedir.
Yara Tedavisinde Kullanılır
Mikrop öldürücü özelliği ile tüm yaralanmalarda mikrop öldürücü olarak kullanılır. İyileştirici etkisi ile yaraları çabuk iyileştirir ve tedavi eder. Çok büyük şifaya sahip olan yağ her türlü yaralanmada ve yanıkta kullanılmaktadır. Mikrop öldürücü etkisi ile tüm vücut enfeksiyonlarında rahatlıkla kullanılmaktadır.
Zerdeçal Yağı Yanık Tedavisi
Zerdeçal yağı yanık kremi olarak çok faydalıdır. Yanık tedavisinde oldukça etkili olan bu yağ sayesinde yanık acısı hafifler ve yanıklar iyileşirler. Mutlaka evinizde olması gereken yağ sayesinde ani bir yanıkla karşılaşılır ise hemen yürebilirsiniz.
Zerdeçal Yağı Cilt Tedavisi  
Cilt tedavisi için kullanılan yağ ter türlü cilt yaralarını ve yüzdeki sivilce oluşumlarını tedavi eder. Zerdeçal yağı çok iyi bir cilt temizliği yapmaktadır. Cilt güzelliği için çok önemli olan yağ aynı zamanda da kırışık önleyici yağlar arasındadır. Özellikle hindistan cevizi yağı ve zerdeçal yağı karıştırılarak yüz bakımı ve saç bakımı yapılmaktadır.
Zerdeçal Yağı Mantar Önleyicidir 
Zerdeçal yağı ile mantarlı bölge silinerek tedavi edilir. Her gün düzenli silinen mantarlı bölge çok kısa sürede tedavi elilmektedir. Ayak mantarları için ise bir leğene sıcak su konur ve içerisine zerdeçal yağı damlatılır ve ayaklar o suda bekletilir ise bu ayak mantarının geçmesinde çok faydalı olur.
Zerdeçal Yağı Bağırsak Kurdu Döker
Zerdeçal yağı bağırsakalarda oluşan kurtları dökmek için çok etkili bir ilaçtır. Bilindiği üzere vücudun her yerinde kurt oluşumu olmaktadır. İnternette görmüşsünüzdür, göz içerisinde bile kurt oluşumları olmaktadır. O yüzdende bu oluşumların öldürülmesi için düzenli olarak içilen zerdeçal yağı çok etkili bir ilaçtır.
Zerdeçal Yağı Nasıl Yapılır
Taze zerdeçaldan soğuk presleme yöntemi ile elde edilir. Taze zerdeçallardan  bu yöntem ile en güvenilir şekilde yağ elde edilmektedir. Evde de yapabileceğiniz zerdeçal yağımız için öncelikle taze zerdeçal bulabilmeniz gerekmektedir. Taze zerdeçal zencefilden renk olarak daha sarı renktedir.
  Evde Zerdeçal Yağı Nasıl Yapılır
6 adet zerdeçal
Üzerini örtecek kadar hakiki zeytin yağı
Zerdeçallarımızın kabuklarını soyalım ve rendeleyelim. Bir cam kavanoza koyarak üzerini örtecek kadar hakiki zeytin yağı ilave edelim. Zerdeçallarınızın büyüklüğünü bilmediğimiz için gr ölcüleri veremiyoruz. Üzerini örtmesi yeterli olacaktır. Karanlık ve serin bir dolap içerisinde 2 ay kadar beklemesi bu yağın oluşması için yeterlidir. 2 ay sonrada kullanılabilmekte olan yağ istenilirse bir tülbent ile sıkılarak da süzülebilir. Çok şifalı olan yağı bu şekilde evde de elde edebilirsiniz.
Bu yağı toz zerdeçal ile de yapılabilmektedir.
6 kaşık toz zerdeçal
Üzerini örtecek kadar hakiki zeytinyağı koyulur.
2 ay kadar serin ve kuru yerde bekletilen yağ tülbentten süzülerek kullanılır. Bu yağ serin ve kuru bir yerde muhafaza edilir.
  Zerdeçal Yağı Nasıl Kullanılır
Zerdeçal yağını her gün bir tatlı kaşığı içerek tüketebilirsiniz. İsterseniz sıcak su içerisine bir tatlı kaşığı zerdeçal yağı koyup, içerisine de limon sıkarak bir çay yapıp içebilirsiniz.
Zerdeçal yağını masaj yaparak ağrıyan yerlerinize sürerek tedavi edebilirsiniz.
Cilt güzelliği için ise yatmadan önce zerdeçal yağımızı yüzümüze sürerek yatarsak kırışıklıklar ve cilt sorunlarından kurtulmuş olursunuz.
0 notes
cehrenet-blog · 8 years ago
Text
Meme Kanseri Nedir?
Meme kanseri, sütü meme uçlarına taşıyan kanallar ile süt bezleri hücrelerinde meydana gelen kontrolsüz çoğalma sonucu yayılabilen bir tümör hastalığıdır. Kontrolsüz hücrelerin çoğalması ile tümörler büyüyüp çoğalabilir. Bu meme kanseri nedir? sorusuna verilecek en iyi cevaptır. Meme kanseri üzerinde birçok ortak uzman görüşü genetik yatkınlıktır. Yani taşınan genin bu hastalığa eğilimi vardır. Bu durum doğal olarak ailenin diğer üyelerinde de görülebilir. Meme kanseri olmadaki en büyük risk faktörü kadınlıktır. Bu hastalık erkeklerde görülmez. Bir kadın hastalığıdır. Bu nedenle her kadın risk altındadır.
Meme Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Meme kanseri kişi tarafından fark edildiğinde çok geç olur. Bu tümörlerin fark edilebilmesi için 1-2 cm büyüklüğü kadar gelmelidir. Bu da meme kanseri için çok ilerlediği anlamına gelir. Meme ucundan gelen akıntılar bu hastalıkta görülebilen belirtilerden biridir. Meme derisinde soyulma, meme başının içeri doğru çekilmesi, memenin büyümesi ve renginin değişmesi, meme bölgesinde kızarıklık ya da tahriş görülmesi meme kanserinde en sık rastlanan belirtilerdendir. Meme kanseri sadece memede görülen bir rahatsızlık değildir. Kontrolsüz büyüyen bu tümörler akciğer, karaciğer ve kalça gibi bölümlerde de görülebilir.
Meme Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Meme kanserinde ilk ve en çok cerrahi müdahale yapılır. Bu müdahale ile kontrolsüz büyüyen tümör hücreleri temizlenir ya da memenin tamamı alınabilir. Daha sonrasında doktor tarafından tespit edilen duruma göre hormon tedavisi ya da kemoterapi yapılabilir.
Meme Kanserinde Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Meme kanserinde erken teşhis bazen hayat kurtarıcı olabilir. Bu nedenle gen testi ve belli aralıklarla kan testi yaptırmak çok önemlidir. Uzmanların verdiği bilgiler dahilinde memenin belli bölgelerinde oluşan sertlikler de hastalığın yayılmadan engellenmesi açısından çok büyük önem arz eder. 6 ayda bir yaptırılması önerilen check up kontrollerinde de bu hastalık tespit edilebilir.
Meme Kanseri Nedir?
0 notes
alternatif-tip · 8 years ago
Link
EĞRİ KALMUS Çok Yıllık | 0,4-1,3m | 6-8 Aylar | Ca,Na,Ho | Kökü Eğri Kalmus Acorus calamus L. Kazip eğri Yalancı süzen Mide kökü Azak eğeri Hazan bel Hazan bal Familyası: Yılanyastığıgillerden, Aronstabgewâchse, Araceae Drugları: Eğri kökü; Calami rhizom Eğri yağı; Calami aetheroleum Eğri tentürü; Acoros Calamus Eğri kökü çay, tentür ve natürel ilaç yapımında kullanılır. Giriş: Eğri Yılanyastığıgillerin alt grubu olan Calamusgillerden olup 3 önemli alt türü vardır. Bunlar; Asya Eğrisi; A.C.var.Anustatus BEES. (A.C.var.verus), Amerika Eğrisi; A.C.var.Amerikanus WULFF. Ve Türk Eğrisi; A.C.var.Calmus’u (A.C.var.vulgaris) sayabiliriz. Bunlardan Asya eğrisi Tetraploid, Türk eğrisi Triploid ve Amerikan eğrisi Diploid tipleri olup birbirinden ayrı kimyasal ırklardır. Osmanlılar zamanında 1550 yılında Anadolu’dan Avrupa’ya götürülmüş ve buralarda yetiştirilmeye başlanmıştır. Zamanında Altınordu Türk devletine ait olan şimdiki Rus topraklarında Tatarlar yerleştikleri yerlere Eğriyi de götürerek oralarda kültür bitkisi olarak yetiştirmişlerdir. Çünkü bitkinin suyu temizlediğine inanmışlardır. Bu nedenle bitkiye Azak Eğri de denir. Vatanı Hindistan, Tayland ve Çin gibi tropik ülkeler olup onlardan İranlılara, onlardan da Türklerden Avrupa’ya yayılmıştır. Eskiden başta mide ve bağırsak ra-hatsızlıklarına karşı kullanılmıştır.  Botanik: Eğri 40-130cm boyunda olup dikine yükselen eskrimci kılıcına benzeyen yapraklardan meydana gelir. Yaprakları ince uzun, kenarları hafif dalgalı ve yeşil şekildedir. Çiçekleri yapraklarının ortasının alt kıs-mında mısır koçanı şeklinde olup bu koçanın üzerinde 500-1000adet sarımsı yeşil renkli çiçeklerle donanmıştır. Avrupa ve Türkiye’de çiçekleri olgunlaşıp meyve vermeden solar. Bu nedenle ılıman ülkelerde kökle-rinden kesilen bir parça 15-20cm derinliğe dikilerek çoğalması sağlanır. Ancak Hindistan, Tayland, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerde çiçekleri olgunlaşarak meyveye dönüşür. Kökleri 1-3cm çapında bir kalınlığa sahip olup 50-100cm boyunda olabilir ve oldukça sık saçak kökle çevresine tutunarak üst kısmında çokça yaprak çıkar. Yetiştirilmesi: Köklerinden kesilen küçük parçalar 15-20cm derinliğe 30-50cm aralıklarla su kenarlarına (durgun veya yavaş akan su) göl veya gölet kenarlarına ekilir.  Hasat zamanı: 1m’yi bulan kökleri Nisan’da veya Eylül-Ekim aylarında sökülerek yıkanır. Üzerindeki kabuklar soyulur ve ortadan yarıldıktan sonra 15-20cm uzunluğundaki parçalara ayrılır. Gölgede, kuru ve havalı bir yerde kurutulur. Eğri kökleri sarımsı veya pembemsi beyaz renkte ise kaliteli ve kahverengimsi ise kalitesiz demektir.  Birleşimi: Eğri kökünün birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralayanbiliriz; a) Eter yağı türevleri %1,5-3,5 arasında olup bu da İzoasaron (=β-Asaron=cis-Asaron), α-Asoron, γ-Asaron ve Monoterpenlerden; Myrcen ve Kafur, Sesquiterpenlerden; Shyobunon, Episyhobunon, Acoron, Acoragermacron, Curcumen, Cadinen, ℓ-Camphen, Calamen, Humulen ve Guajen içerir. Amerika Eğrisi ve Türk Eğrisi %1,5-3,5 Eterik yağ türevleri içerirken Asya Eğrisinde bu oran %7-9’u bulabilir. Amerikan Eğrisinin Eter yağı, İzoasaron içermezken, Türk Eğrisi %13 oranında İzoasaron (β-Asaron) Asya Eğrisinin Eterik yağı %80 oranında İzoasaron’dan oluşur.  b) Acı maddelerden; Acaron, Neoacaron ve Kryptoacaron içerir.  c) Ayrıca Müsilajlar %25-40, Nişasta, Protein, Vitaminler, Mineraller, Palmitin asit, Asetik asit, Zamk ve Reçine içerir. Araştırmalar:  1) Japon ilim adamlarından Fujita ve ekibi kemeler üzerinde yaptıkları araştırmalarda Eğri kökünün kanserojen (kansere sebep olan) etkiye sahip olduğunu tespit etmişler. Bunun doğruluğunu kontrol etmek için H.Wagner ve ekibi yaptıkları araştırmalarda aynı sonucu elde etmişlerdir. Kemeler üzerinde yapılan araştırmalar toplam 60 hafta sürmüş. Amerika Eğrisi β-Asoron içermediğinden kullanılmasında herhangi bir mahzur yoktur. (LP.83)  2) Dr.B.Jürgens kan kanseri olan hastalarını Eğri kökü ile tedavi ettiğini beyan etmiştir. (Hausrezepte der Naturheilkunde) 3) Hekim Susanne Köhler Eğri kökü ile bağırsak kanseri olan hastalarını iyileştirdiğini belirtmektedir. (Şifalı otlarla tedaviler)  4) Maria Treben Allah’ın bahçesindeki Şifalı Bitkiler (Heilkrâuter aus dem Garten Gottes) adlı kitabında Eğrinin başta kan kanseri (lösemi) ve akciğer kanserine karşı etkili olduğunu iddia etmiştir.  Tesir şekli: İştah açıcı, mide asidini düzenleyici, mide ve bağırsakları kuv¬vetlendirici, şişkinliği giderici, safra artırıcı, ağrıları dindirici, haşereleri öldürücü ve krampları çözücüdür.  Kullanılması:  a) Üniversite kliniklerinde yeterinde araştırma aypılmamıştır. b) Halk arasında Eğri kökü mide asidini düzenleyici yani mide asidi fazlalığını (Hiperasidite) azaltır ve mide asit yetmezliğini (Hipoasidite) normal seviyeye yükseltir. Ayrıca sindirim bozukluklarından mide üşüt¬mesi, mide krampları, mide ülseri, gastrit, bağırsak üşütmesi, ba-ğırsak krampları, bağırsak zafiyeti, şişkinlik, kabızlık ve kramplara karşı kullanılır. Açıklama: Eğri kökünün kanserojen olduğuna dair yapılan araştırmaları yeterli saymak mümkün değildir. Çünkü bu araştırmalar kemeler (lağım faresi) üzerinde yapılmış olup insanlar üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu bilinmemektedir. Dr.B.Jürgens kan kanserine (lösemi) etkili bir şekilde kullandığını beyan ederken Susanne Köhler bağırsak kanserini iyileştirdiğini bildirmektedir. Ayrıca bu bitki en az 2000 yıldır dünyanın birçok ülkesinde başta sindirim rahatsızlıklarına karşı kullanılmış ve herhangi bir yan tesir görülmemiştir. Mesela Sofur meyvesi insanlar için öldürücü derecede zehirli iken kuşlar bu bitki ile beslendikleri halde hiç bir şey olmaz. İkinci bir husus ise Eğri kökünün İnfus veya dekoktunun farklı şekilde etki etmeleridir. Çünkü haşlama ile deme eter yağı, acı maddeler geçer. Dekokta ise demde daha çok müsilaj bulunur ve eterik yağ olmaz. Infus çayı mide asidi yetersizliği (Hipoasidite) ve gastrite karşı, dekoktu ise mide asidi fazlalığı (Hiperasidite) ve gastrite kaşı kullanılır.  Çayı: İnce kıyılmış iki kahve kaşığı Eğri kökü demliğe konur ve üzerine 300-400ml kaynar su ilave edilir ve böylece haşlanır (Infus) ve de 5-10dk demlenmeye bırakıldıktan sonra süzülerek içilir. İkinci bir metot ise iki kahve kaşığı Eğri otu demliğe konur ve üzerine 300-400ml soğuk su ilave edildikten sonra kaynatılır ve 10-15dk demlenmeye bırakıldıktan sonra süzülerek içilir. Burada Infus çayı hipoasiditeye karşı, dekokt çayı ise hiperasiditeye karşı etkilidir.  Gökçek Gastrit çay; >20 gr Eğri kökü >20 gr Meyan kökü >20 gr Lavanta çiçeği >20 gr Papatya çiçeği >10 gr Rezene tohumu >10 gr Mübarek otu Gökçek Ülser çay; >20 gr Eğri kökü >20 gr Meyan kökü >20 gr Kaz otu >20 gr kılıç otu >10 gr Papatya çiçeği >10 gr Mübarek otu Gökçek Gökçek iştahsızlık ve sindirim çayı; >30 gr Eğri kökü >30 gr Nane yaprağı >20 gr Kedi otu kökü >20 gr Çentiyan kökü Gökçek Hipoasidite çayı  >20 gr Çentiyan kökü >20 gr Eğri kökü >20 gr Pelin otu >20 gr Civanperçemi otu >20 gr Kantaron otu Gökçek Hiperasidite çayı  >20 gr Eğri kökü >20 gr Oğul otu >20 gr Nane yaprağı >20 gr Adaçayı yaprağı >20 gr Kedi otu kökü Gökçek İştahsızlık çay (tıkanma, şişkinlik, hipoasidite ve iştahsızlık); >20 gr Pelin otu >20 gr Mübarek otu >20 gr Eğri kökü >10 gr Tarçın kabuğu >10 gr Turunç kabuğu >10 gr Nane yaprağı >10 gr Acı yonca yaprağı Gökçek mide ve bağırsak çayı (tıkanma, şişkinlik, iştahsızlık ve kramplı mide-bağırsak rahatsızlıklarına karşı);  >30 gr Kimyon tohumu >25 gr Papatya çiçeği >20 gr Nane yaprağı >15 gr Eğri kökü >10 gr Kedi otu kökü Gökçek Mide çayı (tıkanma, şişkinlik, hipoasidite ve iştahsızlık); >30 gr Çentiyan kökü >30 gr Civanperçemi otu >20 gr Kantaron otu >20 gr Pelin otu Gökçek iştah açıcı çay; >20 gr Pelin otu >20 gr Kantaron otu >20 gr Turunç kabuğu >20 gr Çenytiyan kökü >10 gr Acı yonca yaprağı >10 gr Tarçın kabuğu Gökçek mide ve bağırsak çayı (tıkanma, şişkinlik, iştahsızlık, kramplı mide ve bağırsak rahatsız.); >25 gr Eğri kökü >25 gr Kimyon tohumu >25 gr Papatya çiçeği >25 gr Nane yaprağı Banyosu: Eğri kökünden 50-100gr iyice kaynatıldıktan sonra demi içi sıcak su ile dolu olan küvete boşaltılır ve karıştırılır. Bu banyo suyu ile 15-20dk banyo yaptıktan sonra 20-30dk dinlenilir.  Aroma tedavisinde: Eğri kökleri su buharı ile damıtıldıktan sonra elde edilen eter yağı (uçucu yağ=esans) Aroma tedavisinde kullanılır. Eğri eter yağı alçak tansiyon, üşütme, halsizlik, dermansızlık, kan dolaşımı zafiyeti, iştahsızlık, sinirsel kalp rahtsızlıkları, mide ve bağırsak zafiyetine karşı kullanılır. Eğri esansından 2-3damla bir parça ekmeğe veya bir kesme şekere damlatılarak alınır. Banyo yaparken 10-15damla küvetteki suya ilave edilir ve banyo yapılır.  Homeopati’de: Eğri kökü Nisan’da veya Eylül-Ekim aylarında söküldük-ten sonra iyice yıkanır, kabukları soyulur ve 20gr ince kıyıldıktan sonra bir şişeye konur. Üzerine 80ml %70’lik alkol ilave edilir ve iki günde bir çalkalanır. Bu şişe güneş ışığından uzakta 4-6hafta muhafaza edildikten sonra süzülerek Homeopati’de <<Acoros kalamus>> ismi ile anılan tentür elde edilir. Bu tentürden günde 3-5defa 10-15damla 4-6hafta süre ile alınır.  Yan tesirleri: Yukarıdaki araştırmalarda da konuya değindiğimiz gibi her şeye rağmen Asya Eğrisi asla kullanılmamalıdır. Türk Eğrisi 3 aydan fazla kullanılmamalıdır. Amerikan Eğrisinin kullanılmasında herhangi bir mahsur yoktur ve bu bitkinin Türkiye’ye getirilip yetiştirilmesi. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
mykutsalkadincom · 5 years ago
Link
Dikkat! Öksürük kanserin sinyalini veriyor. En yaygın ve ölümcül kanser türlerinden biri olan akciğer kanserinin de tüm kanser türlerinde olduğu gibi tanısı ne kadar erken konulursa, tedavi başarısı o kadar artar. Bu sebeple akciğer kanseri belirtilerini bilmek herkes için hayati öneme sahiptir. Akciğer kanserinde ölüm oranının fazla olmasının nedenini hastaların belirtileri dikkate almadığı için geç teşhis konulması, dolayısıyla tedaviye geç başlanması olduğunu söyleyen Liv Hospital Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferah Ece “Akciğer kanseri belirtileri genellikle hasta tarafından pek dikkate alınmaz. Örneğin hasta çıkardığı balgamın sigaraya bağlı olduğunu düşünür. Sırt ağrısını ise kas ağrısı olarak yorumlayıp hekime başvurmakta gecikebilir. Yine balgamda kan olmasının, fazla öksürükten sonra boğazda tahriş nedeniyle olduğu düşünülür. Halbuki balgamdan gelen en ufak bir kanda doktora başvurmak gerekir” diyor. Akciğer kanseri nasıl bir hastalıktır? Akciğer kanseri, akciğer dokularındaki özellikle de hava yollarını döşeyen hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucunda oluşur. Böylece çevre dokuda hasar ya da akciğerde fonksiyon kaybı meydana gelir. Bu kontrolsüz çoğalma akciğer dışındaki organlara yayılmayla da (metastaz) sonuçlanabilir. Ölüm oranı oldukça yüksek olan bu kanser türünün en sık nedeni uzun süreli olarak tütün dumanına maruz kalmaktır. Ek olarak genetik faktörler, radon gazı ve asbest maruziyeti, hava kirliliği gibi faktörler de sorumlu tutulur. Hangi belirtiler akciğer kanserini düşündürmelidir? – Nefes darlığı – Uzun süren öksürük – Kanlı balgam çıkarma – İştahsızlık, kilo kaybı – Sırt ağrısı en sık karşılaşılan şikayetlerdir. Bu yakınmaları olan hastaların mutlaka hekime başvurmaları gerekir. Akciğer kanserinde ölüm oranı neden fazla? Akciğer kanseri belirtileri genellikle hasta tarafından pek dikkate alınmaz. Örneğin hasta sigara içtiği için öksürüğünün veya balgam çıkarmasının sigaraya bağlı olduğunu düşünür. Sırt ağrısını ise kas ağrısı olarak yorumlayıp hekime başvurmakta gecikebilir. Yine balgamda kan olmasının, fazla öksürükten sonra boğazda tahriş nedeniyle olduğu düşünülür. Hekime geç başvurulduğu için de akciğer kanseri genellikle geç teşhis edilir.  Akciğer kanserinde risk faktörleri Sigara: Kanserin gelişmesi kişinin içtiği günlük sigara adedine, ne kadar zamandır içtiğine ve ne kadar derin içine çektiğine bağlıdır. Puro ve pipo: Puro ve pipo kullananlar kanser gelişimi açısından sigara içmeyenlere göre daha fazla risk altındadırlar. Çevresel tütün içimi (Pasif içicilik): Kanser gelişme riski çevresel tütün içimine maruz kalındığında artar. Buna gönülsüz içicilik ya da pasif içicilik denir. Radon: Radon görünmez, kokusuz ve tatsız, toprak ve kayalardan oluşan radyoaktif bir gazdır. Akciğerleri etkileyerek kansere neden olabilir. Asbestoz: Asbestoz değişik endüstrilerde kullanılan doğal lifler olarak bulunan bir mineral grubunun adıdır. Asbest lifleri kolaylıkla küçük parçalara ayrılarak solunumla akciğere giderek hasar oluştururlar ve akciğer kanserine neden olabilirler. Çevresel kirlilik: Yaşadığımız çevredeki petrol ürünlerinin neden olduğu hava kirliliği ile akciğer kanseri arasında ilişki bulunmuştur. Kişisel hikaye: Daha önce akciğer kanserine yakalanan bir kişinin tekrar akciğer kanseri olma ihtimali, daha önceden akciğer kanseri hikayesi olmayan birine göre daha yüksektir.
0 notes
kocaalihaber · 5 years ago
Text
Biyopsi İşlemi Nedir?
Başta kanser olmak üzere birçok hem hasta için hem de doktor için karmaşık – sıkıntılı hastalıkların teşhisinde biyopsi çok önemli bir yer tutmaktadır. Teşhis koymada zorlanılan bu süreçte birçok hastanın korkulu rüyası olan biyopsi nedir acaba?
Biyopsi, hastalığın araştırılması için vücudun herhangi bir kısmından doku veya hücre çıkarılmasıdır. Bu noktada basit bir iğne ile hücre elde edilmesi, özellikli iğneler ile küçük bir doku örneğini çıkarılması veya cerrahi işlem ile şüpheli dokunun çıkarılması farklı biyopsi yöntemleridir.
etkin tedavisini yapmak için temel oluşturan doğru tanı konusunda bilgiler sağlamaktadır. bu işlemler hakkındaki maalesef toplumsal düzeyde yeterli bilgi olmaması ve korku nedeniyle birçok hasta erken ve kesin tanı fırsatından mahrum kalarak hastalığın ilerlemesi sonucuyla karşı karşıya kalmaktadır. Aya ilk ayak basan astronotun dediğine benzer şekilde “benim için küçük ama insanlık için dev bir adım!” söylemine benzer şekilde hastalığın tespitinde küçük bir işlem olmasına rağmen tedavisinde büyük kazanımlar sağlayan tanı koyma yöntemi olan biyopsilere biraz daha ayrıntılı bakalım şimdi;
Biyopsiler nelerdir?
Biyopsi, hastalığı anlamak, incelemek, etkin tedaviyi belirlemek ve yeri geldiğinde tedaviye cevabı değerlendirmek için dokunun tamamının veya bir kısmının çıkarılmasıdır. Doku örnekleri vücudun herhangi bir kısmından alınabilir. Biyopsiler birkaç farklı şekilde gerçekleştirilir. Bazı biyopsiler, bir iğne ile hücre toplama veya az miktarda dokunun çıkarılmasını içerirken, diğerleri cerrahi olarak tüm bir yumruyu veya nodülü çıkarmayı gerektirir.
Günümüzde gelişmiş radyolojik yöntemleri kullanarak elde olunan perkütan biyopsilerde deriden bir iğne yerleştirilerek (perkütan olarak) anormallik alanına ulaşılır. Biyopsiler ultrason, röntgen, bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi görüntüleme kılavuzları ile güvenle uygulanabilir. Bu tür görüntüleme, iğnenin nereye yerleştirileceğini ve biyopsiyi gerçekleştirecek yeri belirlemek için kullanılır. US, BT, MR, vs. gibi yöntemler ile perkütan biyopsi ile biyopsi yapmanın en önemli özelliği doğru yerden minimal risk ile doğru dokuyu elde etmektir. Körlemesine yapılacak işlemlerde hastaya zarar verme riski ve doğru tanı için gerekli doğru dokuyu elde etme oranı daha düşüktür.
Prosedürün bazı yaygın kullanımları nelerdir?
Uzm. Dr. Bilal Kaya
Bir nodül saptandığında, benign (kanserli olmayan-iyi huylu) veya malign (kanserli-kötü huylu) olup olmadığını belirlemek için görüntüleme testleri yapılabilir. Görüntüleme çalışmaları anormalliği açıkça tanımlayamıyorsa, biyopsi gerekebilir.
Biyopsiler sıklıkla kanseri teşhis etmek için kullanılır, ancak enfeksiyonlar ve inflamatuar ve otoimmün bozukluklar gibi diğer durumların belirlenmesine yardımcı olabilirler.
Biyopsiler vücudun birçok bölgesinde ve birçok sebepten dolayı gerçekleştirilir. Aşağıda biyopsi tiplerinin bir listesi ve neden gerekli olabildiğine dair kısa açıklamalar yer almaktadır.
Abdominal biyopsi, batında (karın içerisinde) yer alan bir kitlenin kanserli veya iyi huylu olup olmadığını teşhis etmek için kullanılır. Kitle numunesi perkütan olarak görüntü kılavuzluğunda (ultrason veya BT) veya cerrahi olarak laparoskop kullanılarak veya açık cerrahi ile çıkarılır.
Kemik biyopsisi, kemiklerdeki kanseri veya enfeksiyonu teşhis etmek için kullanılır. Bu tip bir biyopsi deriden (perkütan olarak) bir iğne ile veya cerrahi olarak yapılabilir.
Kemik iliği biyopsisi, lösemi gibi kandaki kanseri teşhis etmek için kullanılır. Kemik ve kemik iliğinin küçük bir örneği bir iğne kullanılarak çıkarılır. Bazen muayene için sadece kemik iliği çıkarılır.
Meme biyopsisi, memedeki bir kitle kanserli veya iyi huylu olup olmadığını belirlemek için kullanılır. Birkaç yolla yapılabilir: Stereotaktik (mamografik kılavuzlu), Ultrason eşliğinde, MRG eşliğinde
Böbrek biyopsisi böbrek yetmezliği, böbrek iltihabı veya şüpheli bir kitle (kanser gibi) ile böbrek durumunu incelemek için kullanılır. Ayrıca nakledilen böbrek reddi belirtileri için incelemek için de kullanılabilir. Böbrek biyopsileri, dokunun küçük bir örneğini çıkarmak için iğne kullanarak görüntü kılavuzluğu (ultrason veya BT) ile gerçekleştirilir.
Akciğer anormalliği bir röntgen veya BT taramasında görüldüğünde akciğer veya göğüs nodülü biyopsisi yapılır. Akciğer biyopsileri, bronkoskopik, deri yoluyla bir iğne yerleştirilerek veya kitlenin cerrahi olarak çıkarılmasıyla gerçekleştirilebilir.
Lenf nodu biyopsisi, büyümüş veya patolojik görünümde lenf nodları olduğunda yapılır. Bir iğne ile veya cerrahi olarak yapılabilir.
Kas biyopsisi kasları etkileyen hastalıkları, kastaki kusurları ve bağ doku ve kan damarlarının hastalıklarını teşhis etmek için kullanılır. Bu tip bir biyopsi, bir iğne kullanılarak veya cerrahi olarak yapılabilir.
Sinir biyopsisi, küçük sinirlere verilen hasarın, sinir dejenerasyonunun ve tahribatının ve enflamatuar sinir koşullarının incelenmesinde kullanılır. Sinir biyopsileri tipik olarak cerrahi olarak yapılır.
Cilt biyopsisi, cildin görünüşünü değiştiren köstebek gibi bir büyüme veya derideki bir alanı inceler. Deri biyopsileri cildin küçük bir örneğini tıraş ederek yapılabilir.
Erkek infertilitesini araştırırken testis biyopsisi kullanılır. Testislerdeki bir kitlenin kanserli mi yoksa iyi huylu mu olduğunu belirlemek için de kullanılır. Testiküler biyopsiler, bir iğne kullanılarak perkütan veya cerrahi olarak yapılan küçük bir kesim ile yapılabilir. Testiküler iğne biyopsisi, kanser yayılabilme olasılığını arttırdığı için testis kanserini teşhis etmek için nadiren kullanılır. Testis kanserini teşhis etmek için genellikle bir ultrason kullanılır ve etkilenen testis genellikle inguinal orşiektomi adı verilen açık cerrahi yöntemle çıkarılır.
Tiroid bezinde nodül nedenini bulmak için tiroid biyopsisi kullanılır. Bu tip biyopsi tipik olarak ultrason kılavuzlu bir iğne kullanılarak gerçekleştirilir.
Hemen hemen her organ, mesane, kalp, boyun, prostat, paratiroid bezleri vb. Dahil olmak üzere biyopsi yapılabilir.
Nasıl hazırlanmalıyım?
Perkütan iğne biyopsisi minimum hazırlık ile ayaktan bir ortamda yapılır. Biyopsi randevunuzu programladığınız zaman, biyopsi prosedürü için hazırlık hakkında ayrıntılı talimatlar alacaksınız.
İğne veya cerrahi biyopsi yapıyorsanız, işlemden önce herhangi bir ilaç almayı kesmeniz gerekiyorsa, sağlık uzmanınıza danışın.
Biyopsi yapılacak yere ve yapma şekline bağlı olarak açlık gerekebilir. Ancak her biyopsi işleminde açlık şart değildir. Rutin ilaçlarınızı suyla yudumlayabilirsiniz. Diyabetik iseniz ve insülin alıyorsanız, her zamanki insülin dozunun ayarlanması gerektiğinden doktorunuzla konuşmalısınız.
Bir iğne biyopsisi öncesinde, bitkisel takviyeleri de dahil olmak üzere aldığınız tüm ilaçları ve özellikle de anestezi için alerjiniz varsa doktorunuza bilgi vermelisiniz. Doktorunuz, prosedürünüzden önce belirli bir süre boyunca aspirin veya kan inceltici almayı bırakmanızı tavsiye edebilir. Ayrıca, son hastalıklar ve diğer tıbbi durumlar hakkında doktorunuzu bilgilendirin. Prosedür sırasında bir elbise giymeniz istenebilir.
Hamile olma ihtimaliniz varsa doktorunuzu mutlaka bilgilendirin. Görüntü kılavuzluğu kullanan bazı prosedürler genellikle hamilelik sırasında yapılmaz, çünkü radyasyon çocuğa zararlı olabilir.
Ekipman neye benziyor?
Birçok farklı biyopsi prosedürü vardır. Her biyopsi tipi için kullanılan ekipman, prosedür tipine bağlı olarak değişecektir.
İğne biyopsisinde, bir doku veya sıvı örneği bir iğne ile çıkarılır. Kullanılan bu iğne bir şırıngaya takılan ve genellikle kan almak için kullanılan iğnelerden daha ince olan bir iğnedir. Bu tarz biyopsi çoğunlukla tiroid nodüllerinde kullanılır. İğne biyopsileri sıklıkla ultrason ile yapılmakla birlikte bilgisayarlı tomografi (BT), floroskopi veya MRG eşliğinde de yapılabilir. Ultrason, vücudun bazı bölgeleri için mükemmel bir yöntemdir ancak hava dolu akciğerler gibi bazı bölgelerde ultrason uygun değildir.
Biyopsi işlemlerinin çoğunda daha fazla doku elde etmemizi sağlayan (tru-cut, parça) özellikli iğneler kullanılır. Bu iğnelerin yarı otomatik ve tam otomatik çeşitleri olmakla birlikte günümüz pratiğinde daha çok tam otomatik tru-cut iğneler kullanılır. İğnenin kalitesini belirleyen kesicilik ve yeterli parça alma kapasitesi işlemin başarısını etkileyen temel noktalardandır. Parça (tru-cut) biyopsi işlemlerinde şüpheli alana ulaşmak için uygun görüntüleme yöntemini kullanmak kadar yeterli kalitedeki iğneyi kullanmakta çok önemlidir.
İşlem nasıl yapılıyor?
Biyopsi yapmak için kullanılacak görüntüleme yöntemi ve iğne incelenmesi gereken dokunun bulunduğu yere göre değişir.
Vücudun çoğu bölgesinde US cihazı ile biyopsi yapılabilir. Ancak biyopsi yapılacak dokunun bulunduğu yer ve çevresindeki dokuların özelliğine göre diğer görüntüleme yöntemleri (BT, MR, Floroskopi, Mamografi vs.) kullanılabilir. Görüntüleme kılavuzunu kullanarak, doktor iğneyi ciltten geçirir, lezyona ilerler.  Doku örnekleri daha sonra çeşitli yöntemlerden (ince iğne, tru-cut, vs.) biri kullanılarak elde eder. İnce iğne aspirasyonunda, ince bir iğne ve şırınga ile sıvıyı veya hücrelerin kümelerini vakumla çekilir. Tru-cut (parça) biyopsisinde, otomatik mekanizma harekete geçer, iğneyi ileriye doğru hareket ettirerek hedef dokundan yaklaşık saç teli kalınlığında parça elde edilir. Bu işlem çoğunlukla  birkaç kez tekrarlanır.
Prosedür nasıl uygulanıyor?
İğne biyopsileri gibi görüntüleme kılavuzluğunda, minimal invaziv prosedürler çoğunlukla özel olarak eğitilmiş girişimsel radyolog tarafından gerçekleştirilir. İğne biyopsilerinde genellikle kısa süreli yatış veya ayaktan tedavi yeterlidir.
İşlem esnasında gerek duyulduğunda bir hemşire veya teknisyen damar içi (IV) sedasyon veya gevşeme ilacı verilebilir. Ayrıca biyopsi öncesinde hafif bir yatıştırıcı da verilebilir.
İğne ile cilde giriş yapmadan önce lokal anestezi enjekte edilecektir.
Meme veya tiroid biyopsisi gibi bazı biyopsiler, sedasyon olmadan yapılabilir. Hemşire veya teknisyen sedasyonla ilgili prosedür sırasında size tavsiyede bulunacaktır.
Çocuklarda yapılan biyopsi işlemlerinde çoğunlukla genel anestezi uygulanır.
Prosedür sırasında örnek alınacak dokunun yeri teyit edildikten sonra, giriş yeri temizlenir, dezenfekte edilir, temiz ve steril bir örtü ile örtülür.
Görüntüleme kılavuzunu kullanarak, doktor iğneyi ciltten geçirecek, iğneyi dokunun bulunduğu yere götürecek ve doku örneklerini çıkaracaktır. Tam analiz için birkaç örnek gerekebilir.
Numune alımından sonra, iğne çıkarılacaktır.
Biyopsi tamamlandığında, herhangi bir kanamayı durdurmak için basınç uygulanacak ve derideki açıklık bir pansuman ile kaplanacaktır. Sütur çoğunlukla gerekli değildir.
İşlem yapılan dokuya bağlı olarak birkaç saatlik gözlem yeterlidir. Röntgen veya diğer görüntüleme testleri komplikasyonları izlemek için yapılabilir.
Biyopsi prosedürleri genellikle çocuklar için de aynı şekilde yapılır.
İşlem sırasında ve sonrasında ne hissedeceğim?
İşlem sırasında hastalar çoğunlukla işlem yapılacak bölgeye uygulanan lokal anestezi iğnesinin acısını hisseder. Bu acı sıklıkla bilinen kan alma sırasında uygulanan iğnenin acısına benzer. Lokal anestezi için verilen ilaçlar kısa süren bir hafif yanma etkisi oluşturmasını takiben hastalar artık acı çekmezler. Ancak acı hissetmemesine rağmen bazen yapılan işlemi hissedebilirler.
Biyopsi öncesinde hafif bir yatıştırıcı verilebilir ve gerektiğinde prosedür sırasında sedasyon veya gevşeme ilacı intravenöz olarak verilebilir.
Birkaç günlüğüne biyopsi bölgesinde ağrı hissedebilirsiniz. Biyopsi nedeniyle ciddi ağrılarınız varsa doktorunuz ağrı kesici ilaçları reçete edebilir.
Sonuçları kim yorumluyor ve nasıl edinebilirim?
Doku toplandıktan sonra analiz için bir laboratuvara gönderilir. Bir patolog, biyopsi dokusunu bir mikroskop altında inceleyecektir. Patoloğun tam bir raporu birkaç gün içinde doktorunuza gönderilecektir.
Prosedürün nasıl sonuçlanacağını doktorunuza sormalısınız.
Göğüs biyopsisi yaptırdıysanız, muhtemelen radyolog sonuçlarınızı sizinle tartışacaktır.
Girişimsel radyoloğunuz, prosedürünüz ya da tedaviniz tamamlandıktan sonra bir takip ziyareti önerebilir.
Ziyaret, fiziksel bir kontrol, görüntüleme prosedürleri ve kan veya diğer laboratuvar testlerini içerebilir. Takip muayeneniz sırasında, prosedürünüz veya tedavinizden bu yana yaşadığınız herhangi bir değişiklik veya yan etki hakkında doktorunuzla görüşebilirsiniz.
Biyopsilerin sınırlamaları nelerdir?
Bazı durumlarda iğne biyopsisinden elde edilen doku miktarı yeterli olmayabilir ve biyopsinin tekrarlanması gerekebilir. Bu özellikle lenfoma tanısı koymaya çalışırken yaşanabilir.
Biyopsi tekrarı ihtimalini azaltmak için örnek alınacak dokunun nekrotik (çürümüş) kısmından uzak kalmak etkin bir çözüm olacaktır.
source https://saglik.kocaali.com/biyopsi-islemi-nedir/
0 notes
neiyigelirportali-blog · 5 years ago
Text
Öksürük neden olur? Öksürük nasıl geçer? Öksürüğe neden olan hastalıklar nelerdir?
Çoklukla üst teneffüs yolları illetleri ile yaşanan öksürük hakkında merak edilenleri sizler için derledik. Ömür kalitesini düşüren öksürüğün altında aslında birçok marazın yattığını biliyor muydunuz? Evet öksürük neden olur? Öksürük nasıl makbul? Öksürüğe neden olan marazlar nelerdir? Tüm dertlerin cevabı haberin detayında…
Teneffüs yolları ya da boğazda yaşanan rastgele bir deformasyon nedeniyle yaşanan duruma öksürük denir. Umumiyetle hastalık olarak görüle öksürük aslında teneffüs yollarını korur. Öksürük iki farklı nedenden ötürü ortaya çıkar. Balgamın geldiği öksürük kronik kabul edilir. Bu durum üç haftadan çokça sürer. Nezle, sinüzit, farenjit ve akciğere yabancı bir cismin kaçması ile oluşur. Kuru öksürükte ise balgam meydana gelmez Kimi bilirkişilere nazaran öksürük ruhsal nedenlerden ötürüde yaşanabilir. Bunların dışında kronik kulak illeti, uzun vadeli kullanılan ilaçlar ve sigara üzere makûs alışkanlıklar da neden olabilir. Müddeti ve biçimi öksürüğün ortaya çıkma nedenine işarettir. 
ÖKSÜRÜĞE NEDEN OLAN ILLETLE NELERDİR?
– Sigara nikotin bakımından güçlü olduğundan akciğerlerdeki hava süzmelerini kapatmaya neden olur. Bu da akciğerde bakterilerin ve mikropların birikmesine yer hazırlar.Balgamın oluşmasına neden olan bu ortam öksürüğün yaşanmasını sağlar. Böylelikle vücut rahatsızlıkla oluşan balgamı öksürük yoluyla atar.
– Mide asidinin artması ve kaslarının düzgün çalışmamasıyla oluşan reflü yemek borusundan ağza kadar gelmesine neden olur. Bu acı ve yanma nedeniyle öksürme başlar.
– Mevsimsel geçişlerden ötürü genizde iltihap birikir. Bu iltihabı artmak için refleks olarak öksürüğe neden olur. Gelgelelim uzun periyodik öksürme boğaz tahrişine ve ses tellerinde hasar oluşturur. Birebir hengamda öksürme ile iltihabın kulağa ve sinüs kanallarına yerleşme durumu olur.
– Uzun vadeli kronik öksürükler ise akciğer kanserineişaret olabilir. Yani akciğer kanseri öksürüğe taban hazırlayan marazlar arasında yan alır. Birebir devranda koah ve astımda öksürüğün yaşanmasını sağlar.
– Yapılan kimi araştırmalarda ilaçlar inatçı öksürüğe neden olur. Ruhsal durumlarda da vücutta iki tip öksürme yaşanır. Biri alışkanlık gayrısı ise tik olarak bilinir. Zaten ortaya çıkar. Uyku sırasında görülmez.
– Öksürüğün yaşanmasına neden olan en sık durum ise alerjidir.Alerjik rinit, alerjik bronşiyal, atopik dermatit ve besinler öksürüğe taban hazırlar.
ÖKSÜRÜK NASIL MAKBUL?
Uzun müddetli öksürüklerde kesinlikle bir ekspere danışılması gerekiyor. Zira öksürüğe neden olan bir çok hastalık vardır. Bu yüzden öncelikle öksürüğe neyin neden olduğu tespit edilir. Tedavi süreci ona nazaran başlar. Sıradan mevsim geçişlerin iltihaplanma üzere marazlar durumunda konutta doğal yollarla tedavi edilir. Bunun dışındaki durumlarda boğaz tahribatının artmaması için bir ekspere görülmesinde yarar var. Öksürüğü önlemek için;
– Tozlu ve kirli örtük ortamlarda uzak durmak gerekir.
– Sistemli spor ve yürüyüş yapmak ciğerleri temizler.
– Kafein ve nikotinden uzak durmak.
– C vitamini tüketimini artırmak tertipli ve istikrarlı beslenme
– Gün içinde 3 litre su tüketmek fakat su katiyen soğuk olmamalı
– Elma ve ayva kabuklarının içine bir tatlı kaşığı ıhlamur ekleyerek uygunca kaynatın. Bu karışımı evvelden sıkılmış yarım bardak limon suyuna ekleyip tüketin. 
– Kuru yasemin çiçeği, iki diş karanfil, bir çay kaşığı zencefil ve portakal kabuklarını kaynatın. 10 dakika kaynattıktan sonra süzüp içine bal ya
Öksürük neden olur? Öksürük nasıl geçer? Öksürüğe neden olan hastalıklar nelerdir?
0 notes