#Abdulkadir Yüce
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bursa Emniyet Müdür Yardımcısı Abdulkadir Yüce'nin Oğlunun Düğünü
Bursa Emniyet Müdür Yardımcısı Abdulkadir Yüce‘nin oğlu Mustafa Çağrı Yüce, muhteşem bir düğün töreni ile hayatını Nicole Elizabeth ile birleştirdi. Düğün, coşkulu bir kalabalığın katılımıyla gerçekleşti ve unutulmaz anlara sahne oldu. Bursa’da uzun süre Gemlik İlçe Emniyet Müdürlüğü görevini üstlenen Abdulkadir Yüce, bu özel gününde aile, dostlar ve meslektaşları ile bir araya geldi. Düğün,…
#Abdulkadir Yüce#Aile#Arkadaşlar#Bursa#Düğün#Emniyet Müdürü#Gemlik#Mustafa Çağrı Yüce#Nicole Elizabeth#Sabit Akın Zaimoğlu#sosyal etkinlik#yerel haber
1 note
·
View note
Text
Hakk’a yapışın. Darlıkta O’na yalvarın. Genişliğe çıktığınız zaman da, O’nu hatırlayın. Hasta olduğunuzda Allah deyin. İyiliğe erdiğinizde O’nun yoluna koşun. Hayır-şer hep O’nun elindedir. Veren, alan O’dur. Sizin için kurtuluş, ancak Allah’a candan teslim olmaktadır. Ruh ilâcınız ancak bu olabilir. O’nun verdiği hüküm sizi titretmesin. O hüküm üzerine de münazaa etmeyin. O’nun verdiği hüküm için kullarına şikâyet etmeyin. Şikâyet ancak bela getirir; bunu bilin, sabırla bekleyin.
O’nun kudret eli altında bekleyin. Sessiz durun. Hele bir bakın; neler yapıyor, seyre dalın. O’nun, içinizde ve sizinle ne derin işleri oluyor. İşte bunu anlamaya bakın. O’nun yaptığı işlerde geniş olun. Yazar, bozar, hepsine uyun. Yapacağı işi siz değil, O bilir.
Allah’ım, bizi yüce varlığında Zat’ınla eyle. “Dünyada iyilik ver! Öbür âlemde de iyi kıl ve bizi ateşten koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!
🤎Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir i Geylani k.s
✍️⚘️Fethur Rabbani⚘️✍️
11 notes
·
View notes
Text
“Şeriatin Orucu Vardır; Ağzına Yemek Koymayacaksın. Tarikatin Orucu Vardır; Ağzından Kötü Söz Çıkarmayacaksın, Marifetin Orucu Vardır; O Sözü Kalbinden de Geçirmeyeceksin, Bir de Hakikatin Orucu Vardır: Kalbini ALLAH’TAN Başkasına Kapatacaksın.”
Abdulkadir Geylani Hz
Yüce RABBİM Orucun Ve Ramazan-ı Şerıf Ayının Hakkını Verenlerden Eylesin Cümlemizi İNŞALLAH. ALLAH'IN ﷻ Selamı Rahmeti Bereketi, Peygamber Efendimiz Hz MUHAMMEDİN ﷺ Şefaati Üzerinize Olsun. Hayırlı Akşamlar, Nurlu Cumalar, Bereketli İftarlar Cümleten. Cuma Akşamınız Mübarek Olsun Arkadaşlar
53 notes
·
View notes
Text
"Ey evlat! İnsanların önünde gezen birçok felaketler vardır. Her felaketin de kendine göre hayli dalları vardır. En büyük felaket, sonsuz saadetten mahrum olmaktır. En büyük saadet, ruh zenginliğine ermektir. Bunun için çok çalışmak ve tembel olmamak lazımdır. Tembellik insanı korkunç uçurumlara atar. Telafisi kabil olmayan kin ve düşmanlık tohumları saçar. Tembel olma. İşlerini sağlam yap ve çalışkan ol. Dünyayı çalışanlar kazanır. Âhireti çalışanlar kazanır.
Birçok büyükler, çalışkan ve dinç olmak için, Allah’a yalvardılar. Ebû Muhammed Acemî şu duayı yapardı:
“Allah’ım, bizi dinç ve çalışkan kıl!”
Bununla, “Bizi tembel etme!” demek isterdi. Bunun mânası yücedir. Dil, bunun mânasını tam ifade edemez. Kim ki tadar, hakikati ancak o anlar. İslâm dininin emri dâhilinde halkla iyi geçin. İslâm dini neye iyi derse o iyidir, mübarektir. İslâm dininin yüce emirleri zedelenmediği takdirde halkla geçimin tadı alınır ve hoşluk olur. Aksi olunca iyilik olmaz. Bilakis felâket gelir.
İyiler yapacakları işi bilirler, işlerini yerine ve zamanına göre düzenli tutarlar. Yapacağın işi onlara sor ve onlara danış."
Fethu'r Rabbani'den (Abdulkadir Geylani (رحمه الله)
6 notes
·
View notes
Text
⭐ ⭐ ⭐ ⭐ ⭐
Insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar hadisi şerifi başımın tacı. Lakin bendeki baş o taca lâyık olsun diye okudukça okuyasım var bu hususta, konu hakkal yakin derecesine erişene kadar batınımda.
Susamıșın suyu aradığı gibi, su da susamışı arar diyen Mevlana Hz. olsun, Ibn-i Arabi Hz. olsun, yakın zamanlardan kıymetli diğer yazarlar olsun,
Yüce Allahım bu bahis üstüne benzer bilgiler çıkarıyor karşıma.
Uykuda bilinç haline erip rüyanın akışına mudahale ettiğimiz rüya kısımlarına lusid rüya dendiğini duymuştum.
Misalen, köpekten korkuyorsunuz ve rüyada bir köpek size yaklaşıyor : bu sadece bir rüya, bana hiç birşey yapmaz şuuruna erdiğiniz anda “rüyaya mudahale etme” mertebesine eriyorsunuz.
Arifler dediğimiz Mevlana, Ibn-i arabi, Sems-i Tebrizi, Abdulkadir Geylani ilanihaye cümle büyükler, kendi hakikatine uyanmış kimseler.
Rüya olan dünya hayatında lusid fazına geçmiş, yani rüyanın rüya olduğunu bilip ona mudahale edebilen zatlar.
Ki bıraktıkları onlarca eserle de uyuyanlar uyansın derdine düşmüşler.
Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter....
Ve de rüya eğer ki adgasu ahlam türünden değilse,
tabire ihtiyaç duyuyor.
Yoksa gelmiş geçmiş bir hayal esintisi olarak unutulup gidiyor insan zihnince.
Tabir, ubur etmek fiilinden türemiş. Köprüden karşıya geçmek, diğer tarafa geçmek diye geçiyor sözlükte.
Rüyanızda karşıya geçin, ötede duran anlama geçin, zahirinden batınına geçin gerekiyor.
Rüyaların rüyası,
esas rüya olan, gece uykuda görülen hiçbir rüya hesaba çekilmezken
dünya rüyası ferd başına hesaba tabii tutulacakken,
tabir ve tevile en layık olan dünya hayatının kendisi belliki.
Hudeybiye anlaşmasına müşrik tarafından Suheyl isimli kişi tayin edildiğinde , ‘kolaylık’ demek olan
Suheyli işaret sayan Rasulallah; tevilini ve tabirini ona göre yapıp :
“Bu iş kolay olacak” diye
yaşama sanatına dair örnek serdetmișken, onun gibi olursak sorgusuz sualsiz cennetlere salıverileceğimiz vaadi varken,
nedendir günlük akışta en enti püften meseleyi şerre yormalarımız?
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
14 notes
·
View notes
Text
TEVHİD GÜLİSTANINDA 100. TOMURCUK
HALİS BAYANCUK (EBU HANZALA)
Allah'ın adıyla.
Allah'a hamd, Resûl'üne salât ve selam olsun.
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu,
Yüce Allah'ın yardımı ve rahmetiyle Tevhid Dergisinin 100. sayısını çıkarmaya muvaffak olduk. Yerde ve gökte, başta ve sonda hamd O'nadır (cc). Bu vesileyle kardeşlerim, Derginin ilk çıktığı zamandan bugüne kadar yaşanan süreci yazmamı istediler. Hem onların isteğine icabet etmek hem tarihe not düşmek hem de muhasebeye vesile olsun ümidiyle; birkaç yıl geriden alarak yazmamın daha verimli olacağını düşündüm. Tevhid ve Sünnet davetini dönemlere ayırarak, ders alınacak ve şükre vesile olacak yönlerini anlatmaya çalıştım. Rabbimden başarılı kılmasını diliyorum.
1. Dönem: Cemaatsiz Davet Dönemi
Bu dönem 2007-2009 yılları arasını kapsamaktadır. Bir yılı dışarıda (2007-2008), bir yılı cezaevinde (2008-2009) geçen bu süreç, davetin olduğu, ama cemaatleşmenin olmadığı -daha doğrusu olamadığı- birinci dönemdir. Bu dönemin detaylarına dair şunları söyleyebilirim:
Bilindiği gibi; 2003-2007 yılları arasında Mısır'da yaşadım. Bu süre zarfında tüm düşüncem ilmî çalışmalar yapmak ve 2009 sonrasında farklı ülkelerdeki ilim merkezlerini gezerek, duruma göre, her birinde bir veya iki yıl kalmaktı. Âdetim olduğu üzere süreci tüm detaylarına kadar planlamıştım. Kalınacak yerler, okunacak dersler, her bölgenin iyi âlimleri, maddi kaynak… Tek bir hakikati hesaba katmamışım: Kader! Şöyle ki; 2006 yılında yaşadığımız bölgeye bir grup yabancı öğrenci taşındı. Azeri, Kafkas, Tacik vb. farklı uyruklardan olan öğrencilerle tanıştık; yaptığımız derslere onlar da katılmaya başladı. Her gün nahiv, akide, hadis dersleri; haftada bir gün de mevize/tezkiye sohbetleri yapıyorduk. Aynı bölgede Suudi destekli başka bir grup, geniş maddi imkânları da kullanarak Türki cumhuriyetlerden gelen öğrencilerle ilgileniyor; eğitim, barınma ve burs gibi ihtiyaçlarını organize ediyorlardı. Suud'un dini olan; yöneticilere itaat, mustazafları suçlama, müstekbirleri aklama ve küresel tuğyana teslimiyeti aşılıyorlardı. İlk kriz; bizim derslere katılan öğrencilerle mezkûr grup arasında patlak verdi. Ben de kardeşlere; tartışmaya girmemelerini, bunun yerine delillerini yazılı olarak birbirlerine vermelerini, herkesin bir diğerinin delillerini okuyup anlamaya çalışmasını önerdim. Hamdolsun; öneri kısa sürede faydasını gösterdi. Birçok genç, sakin bir kafayla, sırf anlamak için bizlerle konuşmaya başladı. Tabii öğrenen her insanın yaptığı gibi hocalarına soru sormaya, sorgulamaya başladılar. Yazılı delil olarak hocalarına sundukları Abdulkadir ibni Abdulaziz'in "Cami" kitabından bölümler, hocaları tarafından İstihbarata şikâyet konusu edildi. İkinci kriz; bizi yolda gören her yabancı öğrencinin, "Neden vakit namazlarında camiye gelmiyorsunuz?" sorusuyla başladı. Birkaç gün sonra anladık ki organize bir durumla karşı karşıyayız. Birileri bölgedeki öğrencileri bize karşı kışkırtıyşor. Zikrettiğim iki problem devam ederken, tatil dönemi geldi. Yeni sezonda başlamak üzere dersleri sonlandırdık…
Tatil döneminde bir kısmımız memleketlerine döndü, ben de Türkiye'ye geldim. Bu esnada Mısır'daki yabancı kardeşlere operasyon yapıldı. Bir kısmı ağır işkence gördükten sonra sınır dışı edildi. İstihbaratın bizimle ilgili sorduğu sorular, Mısır sürecinin sonlandığını gösteriyordu. Böylece kader bizim planlarımızı bozdu, hiç hesapta olmayan bir süreç başladı.
Önümüzde üç seçenek vardı: Diyarbakır, Konya ya da İstanbul'a yerleşmek. Konya seçeneğini eledim. Zira benim kafam ve gönlüm karışık, Konya karmakarışık; bu kadar karışıklık bir araya gelirse iyi olmaz diye düşündüm. Diyarbakır seçeneğini de eledim. Zira Diyarbakır'da davetten ziyade tartışma yaşanıyordu. O günkü ortam Diyarbakır'a yerleşmek için uygun değildi. Geriye zorunlu olarak İstanbul'a yerleşmek kalıyordu. Mısır'dan tanıştığımız arkadaşların vesilesiyle İstanbul'a yerleştik. Bir arada bulunduğumuz arkadaşlarla konuşmamız şu minvaldeydi: Ben altı ay kadar davet yapacak, ders verecektim. Bu süre sonunda şayet uygun görürsem kalıcı bir çalışma yapacak, uygun görmezsem çalışmayı bırakacaktım. Kendimce bu altı aylık sürece dair tüm programımı yaptım. Yine bir hakikati hesaba katmamıştım: Kader![1]
İlk etapta şöyle bir program yaptık:
Okumaya müsait gençlerden bir grup oluşturup, her gün sabah namazından sonra onlarla ilmî dersler yapmak. Bu çalışmanın temel gayesi gençlerle yakından, birebir ilgilenmekti. Zira insan, ancak birebir ilgilenmeyle yetişir, olgunlaşır.
Ders grupları oluşturup belli yaşın üstündeki insanlarla ev sohbetleri aracılığıyla birebir ilgilenmek.
Haftada bir gün genel sohbet yapıp toplumun tüm kesimlerine davet yapmak.
İnsanların sosyalleşeceği, davet yapabileceği, ilgilendikleri insanları davet edebileceği davet merkezleri oluşturmak.
Hamdolsun; çalışmalar başladı ve süreç Allah'ın (cc) yardımıyla istediğimiz gibi şekillendi. Birebir ilgilendiğim gençlerin de yardımıyla gayet verimli bir süreç yaşandı. Ancak zamanın ilerlemesiyle bazı sorunlar fark etmeye başladım. Daha doğrusu her işte olduğu gibi; iş ciddiyete binince bazı elemeler yapılması gerektiğini anladım.
Sorunları şu başlıklar altında özetleyebilirim:
İnsanların çoğu şer'i anlamda bilgi edinmek, öğrenmek için çaba harcamak ve yorulmak istemiyordu. Buna bağlı olarak insanlarla ilgilenmek, onların sorunlarını dert edinmek, kendisinden ve ailesinden fedakârlık yapmak da istemiyordu. Hiç unutmuyorum; bulunduğu bölgede öncülük/abilik yaptığını düşünen birine, "Neden pazar derslerine katılmıyorsunuz?" diye sormuştum. Cevap, "Pazar günü tatil, hanım ve çocuklarla bir şeyler yapıyoruz." olmuştu. Zikrettiğim dersi talep edenlerden biri, iş ciddiyete binince böyle cevap verebiliyordu. Bu insanlara yönelik bir program yaptık. Düzelen düzelecek, düzelmeyenlerin bir daha ortamlarımıza gelmemesini isteyecektik. Hamdolsun; çalışmalar fayda verdi, bir kısmı düzeldi. Fakat bir kısmı hatalarında ısrarcı oldu, onlarla yollarımızı ayırdık.
Hitap ettiğimiz insanların büyük çoğunluğu İslam'ı ilk defa bizim vesilemizle tanımış değildi. Büyük çoğunluğunun İslami bir geçmişi, kalıplaşmış bazı davranışları ve bir din anlayışı vardı. Bir kısmı, geçmişte tevhidî söylemlere sahip AK Parti ile beraber çizgisini değiştiren cemaatlerden ayrılan insanlardı. Bir kısmı, aşırı düşüncelere sahip, toplumdan izole bir hayat yaşayan ve aşırılığını daha sonra fark eden insanlardı. Bir kısmı, işgal altındaki topraklara gidip savaşmak ve şehit olmak dışında hiçbir fikre sıcak bakmayan insanlardı. Bir kısmı, Hanefi-Maturidi cemaatlerde tevhidî söylemlere sahip, ancak Kur'ân ve sünnet merkezli yaşamak için onlardan ayrılmış insanlardı. Bir kısmı, Suudi çizgisinde selefilikten ayrılmış insanlardı. Bir kısmı da ilk defa bizim davetimizle İslam'la tanışmış yeni, imani heyecana sahip ve yetişmeye müsait insanlardı…
Kalpleri farklı yönlere bakan insanların bedenlerinin bir arada olmasının önemi yoktur. İtikadi ve menhecî birliktelik yoksa orada bir cemaatten değil, olsa olsa bir kalabalıktan söz edilebilir. Zira kahvehanede de bir arada oturan insanlar vardır. Şer'i anlamda böyle bir kalabalık; suyun, önüne katıp sürüklediği, hiçbir özgül ağırlığı olmayan çer çöp gibidir.[2] Böyle bir kalabalığın bireysel ve toplumsal ıslaha ne katkısı olabilir ki? Ne yapmalıydık? Bu insanları birbirinden ayırıp farklı gruplar içinde kaynaştırmalı, ortak bir inanç ve menhec eğitimi vermeli, yakından ilgilenmeliydik. Öyle de yaptık. Kısa süre içinde ıslaha açık bireyler ile alışkanlıklarıyla mutlu, düzelmeye niyeti olmayan insanlar ayrışmaya başladı. Tereddütsüz bir şekilde, eğitimle düzelmeyenlerle yollarımızı ayırdık. O süreçte yaşadıklarımızın bugüne bakan etkilerinden biri; cemaat geçmişi olan insanlardan ziyade yeni, ilk defa İslam'la tanışan insanlarla ilgilenme hassasiyetidir.
Bulunduğumuz çevrede mebzul miktarda bulunan, kerametleri/abilikleri kendilerinden menkul; hayatın hiçbir alanında muvaffak olamamış; sokak jargonuyla konuşan; kesinlikle bir işte çalışmayan; zengini kırkından sonra baba parasıyla, yoksulu gençlerin sırtından, bir kısmı da küçük çocuklarını çalıştırıp onların sırtından geçinen insanlar vardı.
Çoğu gençleri cihad hayalleriyle oyalayan, hakikatte kendi ayak işlerini yaptıran adamlar… Birçok gence ne dini ne ahlakı ne de hayatı öğretmişler. Arapların deyimiyle "bir şeyi kaybeden başkasına veremez"; kendilerinde olmayanı nasıl gençlere verecekler ki?
Kim olursa olsun; ilgilendikten sonra bir karara varmak gerekir. Biz de öyle yaptık. Açıkçası bu kişilerle bir mesafe katedemedik. Zira sorun çok derindi. Öncelikle bu insanlar başta din/ilim olmak üzere her alanda kendilerini bilirkişi kabul ediyorlardı. Buna bağlı olarak kendilerinde, her alana müdahale etme hakkı buluyorlardı. Örneğin bir hocaya, "Dersi şöyle anlatmalısın." diyebilecek, işletme mezunu birine ekonomi dersi verecek, bir avukata hukuk anlatacak kadar had, sınır ve edep anlayışından uzaklardı. Bu insanlarla konuşarak veya eğiterek yol alamadık. Ancak gençlere itikad, ahlak ve menhec eğitimi verince, doğal olarak bu insanlardan uzaklaştılar.
İslam ümmetinin diğer yarısı olan kadınlar ihmal ediliyordu. Biraz Arap cahilî aklı, biraz da Anadolu cahilî aklının birleşiminden neşet eden kadın algısına göre; kadın, varlığı itibarıyla bir sorundu, çok konuşurdu, boş konuşurdu, yaratılış gayesi dırdır etmekti… Bu cahilî anlayış, kadına yönelik her eğitimin boş ve faydasız olduğuna inanmıştı. İslami mücadele potansiyelinin yarısını atıl/işlevsiz bırakan mezkûr anlayış; işin ilginç yanı, kadını da buna ikna etmişti. Hangi kadınla konuşsam, "Hocam, biliyorsunuz ben kadınım, zayıfım…" diye başlayan, Arap-Anadolu cahiliye inancını tekrar ediyordu. Oysa şer'i mükelleflik, yani kulluk ve dine hizmet konusunda kadın ve erkek eşittir.[3] Zayıf, yaratılan kadın değil, tüm insanlardır.[4] Gevezelik, erkek için ıslah edilmesi gereken bir ahlaki zaaf olduğu gibi kadın için de zaaftır. Her mümin erkek ve kadın arınmak, ıslah olmak zorundadır. Takva ve fıskta kadın ve erkek için ayrı kategoriler olmadığı gibi, cennet ve cehennemde de kadın ve erkek için farklı kategoriler yoktur.
Aslında bu sorun; erkeğin cahiliyeden tevarüs ettiği, şer'i sınırları aşan kıskançlık[5] ve tüm otoriter toplumlarda görülen, güçlünün tahakküm kurabileceği zayıf bir zümre oluşturma hevesinden kaynaklanıyordu.[6] Elbette insan bu zaafına da delil bulacak, kötü amelini süsleyecek, kendini Allah (cc) ile aldatacaktı! İnsanoğlunun inanıp da delil bulamadığı hangi konu vardı ki bu konuda delil bulmasın?
Hamdolsun; zor oldu, ancak bu sorun da aşıldı. Zira kadın sorunu, yukarıda zikrettiğim sorunlu insanlardan kaynaklanıyordu. O insanların kimisi doğal yollarla kimisi imtihanlarla kimisi de bizim uzaklaştırmamızla elenince, sorun da suhuletle çözülmüş oldu. Bugün mücadelenin her alanında inanan ve teslim olan kardeşlerimiz, yüzümüzü ağartan hizmetler sunuyor, yüce Allah'ın yüklediği emanete sahip çıkıyorlar.
Topluma öncülük yapma iddiasındaki insanlar, mücadele saflarında zor durumda kalan insanlara karşı kayıtsızdı. Hiç unutmuyorum; bir gün mescidde kalan ve sabah namazından sonra ilmî dersler yaptığımız gençlerin, bazı günler öğün atlamak zorunda kaldığını öğrendim. Verilen harçlık yetersizdi… Geçici bir çözüm ürettikten sonra, sorunun çözümünde rol alması gereken bir şahsı evinde ziyaret ettim. Yemek saatine denk gelmişim. Beni de davet ettikleri, orta sınıf için mükellef kabul edilecek bir sofrayla karşılaştım. Gençlerin durumunu, onlara kaynak oluşturulması gerektiğini… anlatınca şu cevabı aldım: "Ashab-ı Suffa da bazı günler aç yatıyordu, idare etsinler."
Elbette söylenmesi gereken ne varsa söyledim ve oradan ayrıldım. Hemen akabinde bir hanımefendi kendisine yardım sözü verilmesine rağmen kimsenin kendisiyle ilgilenmediği şikâyetini iletti. Bu hanım kardeşimizden sorumlu kişiyle konuşunca, "Kocası öldü, biz artık ona karşı mesul değiliz." dedi. Bu iki olaydan sonra kat'i surette bu insanlarla yol yürünmeyeceğine karar verdim. Tam bu esnada ilginç bir olay daha yaşandı. Cuma vakti mescide gelen bu zevatın arkadaşlarından biri, civardaki bir camide cuma kılmak için gençleri davet ediyor. Arkadaşlarımız da gerekçelerini açıklayarak cumaya katılmayacaklarını söylüyorlar. Bu kişi gençleri Harici olmakla suçluyor. Kime göre, neye göre Harici olduklarını sorduklarında; cihad âlimi olarak isimlendirdiği bir grup ilim adamının ismini zikrediyor. Gençler; güncel konularda o isimler gibi düşünmediğimizi, birçok konuda onların ictihadlarına katılmadığımızı beyan ediyor ve henüz çıkmış olan "Tüm Resûllerin Ortak Daveti" kitabıyla itikada dair bazı dersleri dinlemesini öneriyorlar. Bu teklif karşı tarafı iyice öfkelendiriyor ve asıl Haricinin ben olduğumu ilan ediyor.
Böylelikle itikadi, menhecî ve ahlaki olarak anlattığımız meseleleri birilerinin kabul etmediği ve bizi vitrin olarak kullanmak istedikleri yakinen anlaşılmış oldu.[7]
Ortaya çıkan soruna dair çözüm arayışı içindeyken bir operasyona maruz kaldık. O dönem Emniyet ve Yargıda etkin olan Cemaat -bugünkü ismiyle FETÖ-, operasyonun mimarıydı. Bizleri El-Kaide olma töhmetiyle cezaevine aldılar. Bu operasyonun zannımca biri tarih boyunca değişmeyen asli, ikisi de her çağın kendisine özel olan şartları içinde üç nedeni vardı:[8]
Asli neden; Âdem (as) ile başlayan ve kıyamete dek sürecek olan, tevhid ve şirk arasındaki amansız kavgadır:
"Andolsun ki biz: 'Allah'a ibadet edin.' diye (davet etmesi için) Semud'a kardeşleri Salih'i yolladık. (Davet başladığı anda) birbirlerine hasım olan iki grup oluverdiler."[9] [10]
İkinci neden; F. Gülen grubunun başta tevhidî cemaatler olmak üzere İslami kesim içine yerleştirdiği veya devşirdiği ajanların raporlarıdır. Projelerinde kullanamayacakları ve onları eleştiren tüm kesimlere bir şekilde operasyon yaptılar. (Bu şahısları tanımak isteyenlere şu ölçüyü verebilirim: İslami çalışmaların merkezinde yer alan, ciddi anlamda aktif olan bu şahıslar; operasyonlarda gözaltına dahi alınmaz. Şayet gözaltına alınmışlarsa haklarında hiçbir delil bulunmayan insanlar ceza alırken bu kişiler beraat eder. Ve bu ilginçlik birkaç yılda bir tekrar eder.)
Üçüncü neden; operasyondan hemen önce yayımlanan Tüm Resûllerin Ortak Daveti kitabıdır.
Şöyle ki; cezaevine girmeden kısa bir süre önce (2008) Tüm Resûllerin Ortak Daveti kitabını yayımlamıştık. O kitapta isim vererek F. Gülen'i ve dinî olduğu iddia edilen projesini eleştirmiştim. Bunun üzerine operasyona maruz kaldık. Zira o dönem tüm kurumlar onların elindeydi ve F. Gülen'i ima yoluyla eleştiren dahi operasyona maruz kalıyordu. Kaldı ki biz dolaylı değil, direkt eleştiriyor ve bu eleştirimizi de dinî gerekçelerle yapıyorduk.[11] Dinler arası diyalog konusundaki eleştirilerimiz o denli zorlarına gitmişti ki; kurumları tamamen ele geçirdikleri 2011 operasyonunda bu durumu iddianameye yazdılar. Evet, yanlış duymadınız! Dinler Arası Diyalog Projesine yönelik tevhidî tutumumuz, laik T.C.de suç unsuru olarak iddianameye konu oldu. İddianameyi hazırlamak FETÖ'ye, on yıl sonra o iddianameden on iki buçuk yıl ceza vermek AK Parti'ye nasip oldu.[12]
Düşünün: Bu öyle ilginç bir operasyon ki; bizi El-Kaide'den gözaltına alıyorlar, içeride EGM İstihbarat polisleri neden El-Kaide'ye katılmadığımızı soruyor, El-Kaide'ye katılmaya teşvik ediyorlardı. Sonradan bunu inkâr ettiler, bu sebeple onları lanetleşmeye davet ediyor ve Allah'ı (cc) şahit tutarak diyorum ki; bana iki teklifte bulundular:
"Sana pasaport yapalım, Afganistan'a git." dediler. "Neden?" diye sorduğumda, orada bir cihad olduğunu söylediler. Ben de "Biz kendi topraklarımızdan sorumluyuz, davetimizi burada yapacağız." dedim ve ekledim: "Siz, bizimle onlar arasındaki itikadi ve menhecî farkları bilmiyor musunuz?" Biri o anda bana, "Ebu Muhammed El-Makdisi'yi tanıyor musun?" diye sormuş ve şöyle demişti: "O da kimseye yaranamıyor… Hem El-Kaideciler eleştiriyor hem de El-Kaideci olmayanlar…"
"Afganistan'a gitmiyorsan Diyarbakır'a git, çalışmana orada devam et." dediler. Ben de hiçbir yere gitmeyeceğimi söyledim ve İstanbul'da kalacağımın altını çizdim.
Bu bölümü okuyan kişilerin aklına şöyle bir soru gelebilir: Devlet memuru ve Türkiye'de ABD aklını temsil eden bir cemaat, bizlerin El-Kaide olmadığını bile bile, neden bizi El-Kaide ismiyle gözaltına alıyor ve neden bu tekliflerde bulunuyor?
Neden El-Kaide?
a. Öncelikle Wikileaks belgelerine de yansıdığı gibi; Türkiye'de polis, radikal gördüğü gruplara El-Kaide ismiyle operasyon yapıyor. Zira başka türlü operasyon yapması, birilerini tutuklatması ve dünyaya -özellikle de ABD'ye- terörle mücadele görüntüsü vermesi mümkün değil. Ancak ABD'liler bu saçmalığın farkında ve bunu yazışmalarına da yansıtıyor.
Türkiye'de artan El-Kaide operasyonlarından sonra, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in, Wikileaks belgelerine "SECRET ANKARA 000133" numarası ile yansıyan değerlendirmesi oldukça manidardır:
"1- Basın'da belirtilenin aksine, Polis'teki irtibatlarımız, soruşturma kapsamında tutuklanan yerel İslami radikallerin Türkiye'deki Amerikan çıkarlarına saldırı plan veya niyetleri olmadığını söylediler. Polis, 15 Ocak'ta Ankara'da on üç kişinin gözaltına alındığı operasyonla başlayarak ülke çapında gerçekleştirdiği farklı operasyonlarda 130 kişiyi gözaltına aldı. Hem polis hem de sansasyon peşindeki medya, tutuklananları El-Kaide üyeleri olarak lanse ettiler. Türk Polisi ve diğer güvenlik teşkilatları ile yaptığımız irtibatlardan edindiğimiz kanaat, tutuklanan kişilerin El-Kaide ile irtibatlarının bulunduğuna inanılmadığını yönünde. Bilakis tutuklamalardaki El-Kaide tabiri, örgütle organik bir bağı olup olmadığına bakılmaksızın şüpheli İslami radikallerin tümünün yakalanmasında hem Polis hem de basın tarafından kullanılmakta.
2- Gözaltılar bize önleyici amaçlı tedbirler gibi gelmekte. Türk Polisinin amacı, gelişmeye başlayan hücreleri akamete uğratmak ve üyelerine faaliyetlerinin izlendiğini hatırlatmak gibi görünüyor."
b. İslami yapıları terör etiketiyle etiketleyerek tevhid davetini terörle özdeşleştirmek istiyorlar. Medya belli örgütleri halkın gözünde şeytanlaştırıyor, sistem rahatsız olduğu oluşumları o etiketle isimlendiriyor. Böylece davete muhatap toplum, daha yolun başında o oluşumla arasına mesafe koyuyor. Bir dönem Hizbullah, sonra El-Kaide şimdi de IŞİD… Medya ve rejim el birliğiyle bu operasyonu örgütlüyor.
c. Sistemin terör örgütü kabul ettiği bir etiket daha rahat gözaltı, tutuklama ve cezalandırma anlamına geliyor. Aksi hâlde önce sizi terör örgütü kabul edecek mahkeme kararına, bunu destekleyecek delillere ve kamuoyunun ikna edilmesine ihtiyaç duyuyorlar. Yolu uzatmak yerine kestirmeden gidip sizi mevcut örgütlerden biriyle ilişkilendiriyorlar.
d. İslami yapılar arasına mesafe koymuş oluyorlar. Maalesef coğrafyamızın tağutları İslami yapılar arasında soğukluk ve yer yer çekememezlik olduğunu biliyorlar. Çoğu "ahlak abidesinin" sizi sizden değil de medyadan tanımayı tercih edeceğini düşünüyorlar, yanılmıyorlar da… Dünya sevgisi, ölüm korkusu ve günümüze özel olarak şirket, vakıf binaları ve lüks araçtan müteşekkil "kazanımları kaybetmeme" hastalığı; sistem tarafından etiketlenen yapılardan uzak durmayı gerektiriyor.
e. Bu suretle siz, ne olduğunuzdan ziyade ne olmadığınızı anlatmak durumunda kalıyorsunuz. Daveti bundan daha fazla zehirleyen ve aksatan bir şey olmasa gerek! Bu durum, sizi sürekli savunma pozisyonunda kalmaya zorluyor.
f. Dikkat edilirse sistem, bu davaları uzatabildiği kadar uzatıyor. Birkaç ayda bitecek dosyalar on yıl kadar sürüyor. Bu vesileyle İslami çalışma yapanları, sürekli tedirgin bir ruh hâlinde tutuyor. İnsan ruhunda belirsizlik kadar baskı oluşturan başka bir şey olmasa gerek.
Tekliflere gelince;
a. Tağuti rejimler uzun dönemdir bir gerçekliğin farkında: Sıcak çatışma bölgelerinin varlığı, onlar için faydalı. Böylece rahatsız oldukları oluşumları, o bölgelere sevk ediyor, onların ifadesiyle, kurtuluyorlar. Örneğin Suudi Arabistan; Çeçen ve Afgan Savaşı'nın propaganda minberi gibiydi. Âlimler (!) maaşlarını savaşanlara bağışlıyor, Cuma hutbelerinde cihad çağrıları yapılıyor, iş adamları "cihada" gidenlerin ailelerinin bakımını üstleniyordu. Ancak aynı Suudi Arabistan; Çeçenistan ve Afganistan'dan dönenleri terörist diye hapsetti, çoğunun akıbeti dahi belli değil. Mısır'dan Bosna Savaşı'na davullu zurnalı "mücahidler" yollandı. Ne ki dönenler "Bosna'dan Dönenler" davası adı altında, akıl almaz işkencelere maruz kaldılar. Türkiye, Suriye'ye gidenlere hiçbir müdahalede bulunmadı. Ancak dönenler gözlerini cezaevinde açtı… İstihbaratçılar bu durumu "bağırsak temizliği" olarak isimlendiriyor. Tam da tağutların necis zihniyetini ifade eden bir tanım bu: İslam ehlini pislik ve bu bölgeleri de tuvalet olarak görüyorlar… İşte bu nedenle Müslimlerin bu topraklardan gitmesi için çaba gösteriyorlar. Ve tüm tasarrufları şahittir ki; gidenlerden değil, kalanlardan veya gidip geri dönenlerden nefret ediyorlar.
b. Allah (cc), elçilerini "ummu'l kura" olan merkezî şehirlerden seçti. Zira merkezî şehirlerde başlayan davet, kısa zamanda tüm bölgeye yayılır. Bizde "İstanbul'a kar yağdı mı Türkiye'ye kış gelir." derler ya, biraz öyle. Doğuda metrelerce kar yağar, haber değeri taşımaz. İstanbul'a üç santim kar yağar, gazeteler "Türkiye beyaza büründü!" mealinde manşetlerle çıkar. Hâliyle tevhid davetinin merkezî bir ilde olmasını istemiyorlar.
c. Kürtlerin yaşadığı bölge, sistem için gözden çıkarılmış, sorunlu, "ıskartaya çıkarılmış" vatandaşların yaşadığı bir bölgedir. Güvenlik gerekçesiyle o bölgede tutuklama, işkence ve suikast yapmak çok daha rahattır. Ayrıca bölge silahlı çatışmaya müsait bir alt yapıya sahiptir. Sistem büyüyen yapıları, farklı düşüncedeki yapılarla çatıştırmakta, Kürtlerin toplumsal yapısındaki sorunlar nedeniyle istediği zaman onları iç savaşla meşgul edebilmektedir. Bu nedenle tevhidî bir cemaatin Doğu'ya transfer edilmesi sistem açısından kazanç olacaktır.
d. FETÖ yapısının Hizbullah Cemaatine karşı özel bir kini vardır. Bizim çocukluğumuzda, gözaltına alınanlara en ağır işkenceleri F. Gülen grubunun yaptığı anlatılırdı. Ki kendim de henüz 16 yaşındaki ilk gençlik dönemimde, Hizbullah operasyonları kapsamında gözaltına alınmış, bu nefreti bizzat yaşamış ve nefretlerindeki ölçüsüzlüğe bir anlam verememiştim. Namaz kılan, Müslüman olduğunu (!) söyleyen bir insanın nasıl ve neden bu kadar vahşileşebileceğini anlamakta zorlanmıştım.[13] Zannımca bizi Doğu'ya yönlendirip Hizbullah ile karşı karşıya getirmek, çatıştırmak istiyorlardı. Çünkü o dönem, Hizbullah'ın 2000 darbesinden sonraki toparlanma süreciydi; galiba bu süreci yeni bir çatışmayla baltalamayı düşünüyorlardı. Allah (cc) en doğrusunu bilir. Çocukluğum gruplar arası çatışmalar içinde geçtiği için, çatışma ve iç savaşların nasıl bir musibet olduğunu; kazananı olmayan, grupların birbirini öğüttüğü, kalanı da sistemin ezdiği bir mekanizma olduğunu yaşayarak öğrendim.
Cezaevi Süreci[14]
Bu tutukluluk süreci on üç buçuk ay sürdü. Birçok hayra vesile olması yanında ilginç gelişmelere sahne oldu. Bunlardan biri, yukarıda anlatılan süreçle ilgili olduğu için paylaşmak istiyorum:
"26 Zilhicce 1429/24 Aralık 2008 tarihinde elime bir risale geçti. Bazı insanların belirli bir fikre karşı kaleme aldığı ve özellikle muayyen tekfir, tekfirin engelleri, kimin tekfire müstehak olduğu; tağuti düzenlerde askerlik, okul ve memurluk gibi günümüzde çok tartışılan meseleler hususunda, muasır âlimlerin görüşlerinin beyan edildiği bir risaleydi.
Yazarın risaledeki temel vurgusu, bir grup gencin, muasır cihad âlimlerinin kitaplarını ve sözlerini yanlış anladığı yönündeydi. Nitekim yazar, bu konular üzerinde durmuş, kendince bunu beyan etmiş, risalede sözü edilen konulara değinmeye çalışmış ve kapasitesi ölçüsünde nakiller aktarmıştı.
Yazarın cihad âlimleri olarak ifade ettiği kişiler, El-Kaide vb. yapıları destekleyen, Usame ibni Ladin'in küresel direniş çağrısına yazıları ve sohbetleriyle destek veren ilim adamlarıydı. Bu ilim adamlarının kitaplarını ve sözlerini yanlış anladığını iddia ettiği bir grup genç ise o günlerde henüz tam anlamıyla oluşmamış Tevhid ve Sünnet Cemaatinin fertleriydi.
Yazarın bu risaleyi yazma ve bizi açıkça hedef alma nedeni ise kısaca şu şekildedir: 2008 yılında bir operasyona maruz kalmış ve basının günlerce "El-Kaide operasyonu yapıldı!" şeklindeki haberleriyle gündem olmuştuk. Bu esnada Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevinde kalan, El-Kaide yapısına mensup ve risale yazarının da içinde olduğu bir grup şahıs, çıkan haberlerden sonra bizlerin kendileriyle aynı cemaatten olduğu kanısına varmış. Aynı cezaevinde kalan kardeşlerimizle karşılaşıp, bazı sorular sorunca; bizlerin onlarla aynı cemaatten olmadığını, aramızda hem itikad (inanç) hem de menhec (metot) yönünden farklılıklar olduğunu görmüş ve sonuç olarak cemaatlerinin yanlış tanınmaması için bu risaleyi kaleme almışlar. Böylece basının hakkımızda yaptığı yalan habere aldanarak, bizleri El-Kaide mensubu sanabilecek kamuoyunu aydınlatmayı hedeflemişler. Aslında yaptıkları bu davranış onların en doğal hakkıdır. Elbette bizler gibi, El-Kaide'yle itikad ve menhec olarak bir araya gelmesi mümkün olmayan insanların, basının yalan haberleri sebebiyle aynı topluluktan zannedilmesi yanlıştır ve onların da bunu kamuoyuna açıklama hakkı vardır. Eğer risale bu kadarıyla yetinip, hakaret ve aşağılama gibi ilmî üsluba yakışmayan ifadeler barındırmasaydı açıkçası bu risaleden memnuniyet duyardık.
Cezaevindeyken elime ulaşan risalenin tamamını okudum, önemli olabilecek yerleri defalarca tekrar ettim. Risalenin içindeki konuların çoğunu internet ortamında mevcut olan derslerimde anlattığım için bir cevap vermeyi düşünmemiştim. Fakat risale henüz elime ulaşmadan önce birçok kardeşin, bu risaleyi okuyup kendilerine bazı noktalarda ayrıntılı bilgi vermemi talep etmesi, herkesin bilgi istediği noktanın farklı oluşu ve ayrı ayrı yazıldığı zaman çok vakit alacak olması üzerine fikrimi değiştirdim ve risaleye, baştan sona herkesin faydalanacağı bir reddiye yazmaya karar verdim."[15]
Tam bir güler misin, ağlar mısın durumu: Sistem (in o gün ki yüzü FETÖ) sizi El- Kaide diye teşhir edip tutukluyor. ABD'li diplomat "Bunlar El-Kaide değil" diyor. El- Kaide Türkiye Sorumlusu bir mektup, iki de risaleyle size hakaretler ediyor. Böyle bir dosyada FETÖ size "El-Kaide üyeliği"nden ceza veriyor. AK Parti Yargıtay'ı "Üyelik olmaz yöneticilikten ver" diye dosyayı aleyhinize bozuyor. Size de "Hasbunallah!" demek düşüyor; Hasbunallah!
2. Dönem: Cemaatle Davet Dönemi
2009 yılında cezaevinden çıktık. O tarihten bugüne kadar geçen zamanı, cemaatle çalışma dönemi kabul edebiliriz. Yüce Allah'a hamdolsun; cezaevi süreci birçok hayra vesile oldu. Bizim "Nasıl kurtulacağız?" diyerek saçlarımızı ağarttığımız sorunlar, ilahi bir dokunuşla kendiliğinden çözülmüş oldu. Neye inandığını bilen, nasıl bir mücadele süreci içinde olduğumuzu idrak etmiş, imtihanla arınıp temizlenmiş bir grup insanla yola koyulduk.
Bu dönemde maddi sıkıntılar dışında hiçbir sorunumuz olmadı. Hatta diyebilirim ki; az ve sade olanın asaleti ve gönül huzuruyla, bugün bile hatırladıkça yüzümüzü güldüren çok güzel günler yaşadık. Yaşadığımız maddi sıkıntıların nedeni, "iyice tanımadığımız ve emin olmadığımız" insanlardan yardım kabul etmeme prensibiydi.
Bu sürecin meyvelerinden biri Tevhid Medresesi idi. Hamdolsun; bugün erkekli kadınlı davet yapan, insanlara dinini öğreten, davetin yükünü omuzlayan birçok kardeşimiz bu medresenin öğrencisidir. Ben de dâhil olmak üzere Tevhid Medresesinde mezuniyet mefhumu yoktur. Hem öğrencisi hem hocası olduğumuz medresenin her yıl maruz kaldığı operasyonlar nedeniyle -zahiren- sıkıntı yaşadığı doğrudur. Ancak bugünden bakınca -2021- anlıyorum ki; bu operasyonlar Türkiye ilmiye sınıfının genetik problemlerini kader eliyle tedavi etti. Yüce Allah; korkaklık, insanlara yük olma, istenilen her yöne çekilme gibi; medreselerin yapısından kaynaklı, nesilden nesile aktarılan gayri İslami ahlaklardan öğrencileri korudu. Evet, zor oldu. İmtihan dibeğinde dövüle dövüle oldu. Zulme uğrayarak, ayrılıklar yaşayarak, eğitim süreçleri aksayarak oldu… Evet, ancak tüm bu zorluklara rağmen güzel oldu. Allah'tan (cc) esenlik ve afiyet istemekle beraber, O'ndan gelen her şeye razıyız. Ve tüm kalbimizle, "Bizi bize bırakma, elimizden tut, hayır neredeyse bizi oraya sevk et Allah'ım!" diyoruz.
2009-2011 yılları arasında seçici davrandık! Bu seçiciliğimiz "Müslimlere kapılarını kapatmak ve cemaatçilik" etiketiyle eleştirildi. Eleştirilere kulak tıkayıp yolumuza devam ettik. Zira yürüdüğümüz yolun imtihanlar yolu olduğunu; sağlam, öğrenmeye/eğitime/değişime açık insanlarla bir temel atmak zorunda olduğumuzu biliyorduk. Bugün bile, o günlerde -Allah'ın (cc) yardımıyla- atılan temellerin meyvesini yiyoruz.
2009-2011 yılları arasında dışa dönük bir yönümüz olsa da daha çok iç eğitime önem verdik. Dışımızdaki sorunlarla ilgilenmeme kararı aldık. Fakat... Evet, burada bir fakat var. Bu süreçte yaptığımız hatalardan birini, geriden gelenlere örnek olması umuduyla paylaşmak istiyorum: Tevhidî cemaatler arasında itikadi bir tartışma yaşandı. Aldığımız karar gereği bu soruna müdahil olmamalıydık. Ne ki tarafların ısrarı, vefa duygusu -taraflardan biriyle arkadaşlığımız vardı- ve ıslaha vesile olur düşüncesiyle sürece müdahil olduk. Bizi yoran ve enerjimizi israf eden mezkûr süreç, bize bir hakikat öğretti: Türkiye'de gruplar maddi/siyasi anlaşmazlıklar yaşar, ancak bu durumu dinî ihtilaf kılıfıyla topluma aksettirir. Zahiren ortada dinî bir tartışma var. İhtilaf ne delille ne tartışmayla ne de nasihatle gideriliyor. Sonra anlıyorsunuz ki; dinî ihtilaf yalnızca bir kılıf. Tarafların öfke hâlinde birbirine yönelttiği töhmetler; ya maddi ya siyasi ya da şahsi… Sorun çözülmüyor; zira siz dinden çözüm getiriyorsunuz, sorunsa dünyevi… Ki; o günden sonra başından sonuna vakıf olmadığımız hiçbir tartışmaya ortasından veya sonundan müdahil olmadık, olmamaya da kararlıyız.
İç eğitime yöneldiğimiz bu süreçte yaşadığım şahsi bir soruna işaret etmek istiyorum: Aynı coğrafyayı paylaştığımız Doğu toplumlarında zaman hassasiyeti yok. Konuşan susmayı, oturan kalkmayı, telefon eden kapatmayı… bilmiyor. İslami çalışmanın en temel meselelerinden biri; zamanı doğru kullanmak, programlı hareket etmektir. Aksi hâlde hükmedemediğiniz zaman/akış size hükmediyor ve savruluyorsunuz. Başarısızlığın mazereti yoğunluk oluyor. Aslında beklenen tam tersidir; yoğun çalışma başarı sebebi olmalıdır.
İnsanları kırmamak için gösterdiğiniz çaba suistimal edilebiliyor. Bir mecliste sabah namazından sonra dersim olduğunu söylememe rağmen gece üçe kadar soru sordular. Üçte meclisi kapatmak zorunda kaldım. Başka ilden gelen biri benimle özel konuşmak istediğini belirtti. Yaklaşık bir buçuk saat süren konuşmadan sonra, "Bu konuşmanın amacı nedir?" gibi bir soru sordum. Muhatabım, "benimle muhabbet etmenin güzel olduğunu" söyledi. Maalesef, önünü almadığınızda böyle absürt durumlar yaşanabiliyor.
Zaman, kulluğumuzun ve hizmetimizin sermayesidir. İslami çalışma yapanların zaman hassasiyeti olmalı; sözlü veya amelî hiçbir eylem akışa bırakılmamalı, her işin başlangıç ve bitiş saatleri belli olmalı, her iş ona tahsis edilen zamanda halledilmelidir. Ayaküstü, programsız, akla esti diye yapılan iş; insanın önce kendisine, sonra muhatabına, sonra da davasına saygısızlığını gösterir. Bu konudaki hassasiyetimin ben yokken de sürdürülmesi en büyük arzumdur. Zira zaman hassasiyeti teorik bilgilerle oluşturulabilecek bir hassasiyet değildir. Ancak birilerinin örnekliğiyle, yaşam pratiğiyle oluşturulabilir.
2011-2014 Süreci
Çalışmalar devam ederken 2011 yılında yeni bir operasyona maruz kaldık. Bu operasyon katıksız bir Cemaat -bugünkü ismiyle FETÖ- operasyonuydu. Bir öncekinde olduğu gibi temkinli davranmıyor, bir "ışık evine" gelmişiz hissi uyandıran TEM binasında açık açık konuşuyorlardı. Zaten onları yakan da o kibir, o dokunulmazlık hissi oldu.
Bu tutukluluk yaklaşık iki yıl (yirmi bir ay) sürdü. 2011-2013 arasında yaşadığımız tutukluluk döneminde hem dünyada hem de Türkiye'de ilginç gelişmeler oldu. Arap Baharı olarak adlandırılan, henüz nihayete ermemiş Arap halk isyanları süreci başladı. Cemaat ile AK Parti'nin arası bozuldu. Gezi olayları patlak verdi. Çözüm sürecinin temelleri atılmaya başladı. Türkiye'nin bir asırda yaşaması muhtemel toplumsal hadiseler birkaç yıl içinde yaşandı. Olaylar bitti, etkileri bugün dahi sürüyor... Ve ümidim odur ki; yüce Allah, Ashab-ı Kehf'i uykuyla koruduğu gibi, zindanla bizi bu fitne ortamından korudu.
Bu sürecin en güzel meyvesi şu ân elimizde tuttuğumuz Tevhid Dergisiydi. 2011 yılında çıkarmaya karar verdiğimiz, 2012 yılında çıkarmaya muvaffak olduğumuz dergi, bir sancının dış dünyaya yansımış matbu hâlidir.[16] Dergiyi çıkarma nedenlerimizi şöyle özetleyebilirim:
Türkiye'de cemaatlerin kendi müfredatını oluşturma eksikliği var. Genelde tercüme eserler veya yerli müelliflerin eserleri eğitim müfredatı olarak kullanılıyor. Bu durum birçok soruna sebep oluyor. Yazarın öncelikleri, yaşadığı vakıa ve kullandığı örnekler okuyucunun gerçekliğinden farklı oluyor. Bazen yazarın itikadı, fıkhi veya örfi kabulleri okuyucuyu ürkütüyor. İslam'la henüz tanışmış insanların kafası karışabiliyor. Çoğu zaman eğitim müfredatı olarak kullanılan kitaplar okuyucuda istenen etkiyi göstermiyor. İlginçtir; Türkiye'de hocalar kendi okuyup etkilendikleri kitapları yeni insanlara tavsiye ediyor. Onca yıllık eğitimden geçmiş bir hoca için çok önemli bir kitap, ilmî alt yapısı olmayan insanlar için işkenceye dönüşebiliyor. Arapçası devrim niteliğinde bir kitabın Türkçe tercümesi, yetkin mütercimlerimiz elinde anlam bozukluğu ve devrik cümle test sorusu kitabına evrilebiliyor. Bazen tavsiye edilen kitabın hacminden fazla olacak şekilde dikkat edilecekler listesi sunuluyor... Bizim hassasiyetlerimizi gözeten, önceliklerimizi önceleyen ve bize ait gündemle paralel ilerleyen bir müfredat oluşturmak istedik. Tevhid kütüphanesinin süreli yayın ayağını Tevhid Dergisi üstlendi. Allah'a hamdolsun.
Bir yapı olarak kendi gündeminizi belirleyecek araçlara sahip değilseniz, başkalarının belirlediği gündemi takip ediyor, onun arkasında savruluyorsunuz. Çoğu zaman tağutların yaratılış gayesini unutturmak için oluşturduğu suni gündemlerle meşgul oluyorsunuz. Gündemini başkalarının belirlediği bir yapı bireysel ve toplumsal ıslahta rol alamaz; çünkü edilgendir... Aylık gündemimizi belirleme çabasının yazılı ayağını Tevhid Dergisi üstlendi, Allah'a hamdolsun.
İslami mücadelede kendi sesinizi duyuracak kanallara sahip olmak önemlidir. Aksi takdirde sizin adınıza başkaları konuşur, toplum sizi başkalarının ağzından dinler. Çıktığı gün Dergi, sesimizi duyurma sorumluluğunu üstlendi.[17]
Derginin çıkış amaçlarından bir diğeri; Kur'ân'ın metodunu takip ederek sözlü geleneğe tabi bir toplumu, sözlü geleneği koruyarak yazılı geleneğe taşımaktır.[18] Bizler de ilk nesil gibi bir söz toplumuyuz. Avam olarak bizlerin vaaz dinlemeyi, kitap okumaya tercih edişimiz; ilmiye sınıfının yazmaktansa vaaz verme konusunda etkin oluşu bu gerçekliğin kanıtlarındandır.
Bir önceki maddeyle bağlantılı olarak bir diğer düşüncemiz; belirli alanda uzmanlaşan kardeşlerimiz için bir yazı atölyesi oluşturmaktır. Özellikle şer'i ilim okuyan talebelerin yazma pratiği kazanacağı, zaman içinde gelişeceği, bildiklerini yazılı olarak toplumla paylaşacağı bir platform oluşturmaktır. Şu bir gerçek ki; dergi bir okul gibi zaman içinde yazarlarını olgunlaştırır, kalemlerini güçlendirir. İyi yazarların çoğu dergilerde/gazetelerde düzenli yazı yazan insanlardır.
Suriye'de Yaşananlar
Genelde yapı olarak Suriye sürecinde aldığımız tavır takdir ediliyor. Ancak bu, neticeye bakılarak yapılan bir takdirdir. Ben ise sürece odaklanıp bir eleştiri yapmak istiyorum. Umuyorum, bu eleştiri kardeşlerimiz için bir tecrübe olur:
Suriye olayları başladığında İslam coğrafyasının çoğunluğu gibi bizler de heyecanlandık. Zira önce insan, sonra da muvahhid olarak zulmün ve zalimin karşısında; kimliğine bakmaksızın mazlumun yanındayız. Ayrıca Şam topraklarının Allah Resûlü'nün (sav) birçok hadisinde yer alması da bu heyecanın dolaylı sebepleri arasındaydı. Ancak bir gerçekliği unuttuk: Afganistan, Çeçenistan, Bosna ve Cezayir tecrübelerinden farklı olan ne vardı ki bu süreci diğerlerinden ayıracaktı? Körfezin, sermayesiyle müdahil olduğu; gruplar arasında inanç ve metot birliği olmayan; onlarca farklı grubun onlarca farklı hedef uğruna çarpıştığı mezkûr topraklarda olanları daha önce görmemiş miydik? İlginçtir; aynı şeyler, şairin ifadesiyle "fotokopiyle çoğaltılmış hayatlar" gibi, aynı sırayla yaşandı. Grupların birbirine verdiği zarar, Esed'e verdiklerinden çok daha büyük ve tatsız oldu. Allah Resûlü (sav), "Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz." buyurmuştur.[19] Çünkü vahiy, insanı hem şer'i hem de tarih bilinciyle -ibret/ders aldırarak- eğitiyordu. Ne yazık ki vahyin bilgi ve tecrübe kaynağı olarak önümüze sunduğu tarih şuurundan uzak kaldık. Uzak tarih şöyle dursun, kendi tarihimizden, yaşanılan acı tecrübelerden dahi ders almadık. Ümmet olarak şer'i bilgiyi, tarih şuurunu ve toplumsal yasaları bir kenara bıraktık, duyguların peşinden sürüklendik. Böyle olunca da her on yılda bir, aynı delikten, aynı yılanlar tarafından onlarca kez ısırıldık. Vahiyden yüz çevirdikçe ısırılmaya da devam edecek ümmet!
Suriye olaylarının zirveye çıktığı 2014 yılının Temmuz ayında, Tevhid Dergisinin 30. sayısında süreci değerlendiren bir yazı kaleme aldık. "Suriye'de Yaşananların Değerlendirilmesi" başlıklı yazıda;
Suriye sürecine, yaşanan çarpık cemaatleşme anlayışına, inanç ve metot farklılıklarının doğurduğu problemlere ve nihayet bu sahadan uzak durulmasını tavsiye eden konulara temas ettik.
Süreç şu bilgimizi pekiştirdi: Bir dava mutlak surette haklı olabilir. Suriye halkının diktatörlükten/tuğyandan kurtulma isteği ve -bazı grupların- şer'i bir düzen istemesi gibi… Ancak bu haklı dava şer'i bir temel üzere inşa edilmemişse zararı, faydasından daha büyük oluyor. Hem dinî hem de dünyevi kayıplar yaşanıyor. Hangi süreç olursa olsun duyguların; şeriat, tecrübe ve aklın önüne geçmesine engel olunmalı. Zira şer'i bilgi, akıl ve tecrübe; uzun vadeli süreçleri inşa ediyor. Duygular ise saman alevi gibi parlayan kısa vadeli süreçleri…[20]
IŞİD Töhmeti
Açıkçası bu süreçte bizleri ve davet çalışmalarını en fazla yıpratan durum; medyada oluşturulan IŞİD algısıydı. Zira bu süreçte biz inancını ve metodunu tasvip etmediğimiz, mağdurları arasında yer aldığımız bir örgütle itham edildik. Medya eliyle yaygınlaştırılan itham nedeniyle, ne olduğumuzu değil ne olmadığımızı anlatmak zorunda bırakıldık. Bir davet çalışması için en büyük afetlerden biri bu olsa gerektir.
Bu töhmeti ilk yayan grup, PKK özelinde sol ve Kemalist medya oldu. PKK'nin domine ettiği sol, solun beslediği Kemalist medya sürecin başat mimarlarıydı. PKK'nin bu algı operasyonuyla hedeflediği üç emeli vardı. Ne yazık ki, sağ ve sol fark etmeksizin T.C.de var olan ahlak fukaralığı ve "çamur at izi kalsın" tutumu nedeniyle başarılı da oldu:
Bizim faaliyetlerimiz üzerinden Ak Parti ile IŞİD arasında bağ oluşturmak. Şöyle ki; bizim çalışmalarımızı gündemleştirerek, Ak Parti; IŞİD vb. yapıların çalışma ve faaliyetlerine izin veriyor algısı oluşturmak istedi. Omurgasızlığı mezhep edinmiş sağcılar üzerinde etkili de oldu. Zira AK Parti bu töhmetten kurtulmak için sorunun kaynağına değil, bizlere saldırmayı tercih etti.
Güneydoğu bölgesinde son on yıldır hızla yayılan tevhid davetini baltalamak, tevhidî söylemleri IŞİD'le ilişkilendirmek. Özellikle çözüm süreci adı altında bölgede estirdikleri vandallık ardından, bu algıyı yaymak için daha çok uğraştılar. Zira Hizbullah Cemaati dışından onlara karşı direnen tek yapı Tevhid ve Sünnet Cemaatiydi. Hem doğuda hem batıda hiçbir tehditlerine pabuç bırakılmadı. Ne yaptılarsa misliyle karşılık aldılar. Tevhid ehli gençlerin sayıca az olmalarına rağmen gösterdikleri dirayetli tutum, nefretlerini körükledi. Onlarca defa kavga, gürültü ve çatışma istemediğimizi, bununla birlikte kuru tehdite pabuç bırakmayacağımızı iletmemize rağmen, tehdit ve saldırılarına devam ettiler. Her seferinde de karşılık aldılar.[21] Bu nedenle Doğu'da oluşan tevhidî muhalefeti kırmak için IŞİD iftirasına sarıldılar. Kobani Olayları nedeniyle IŞİD'e karşı oluşan Kürt halkının nefretini bize karşı kullandılar.
Geçmişte askerî, günümüzde siyasi rakibi olan Hizbullah Cemaatini yıpratmak. Şöyle ki; bölgede en eski ve uzun süreli İslami çalışma yapan camia, Hizbullahtır. Hâliyle İslami çalışmada yer alan tevhid ehlinin, bir şekilde cemaatle ilişkisi olmuştur. Kimi o tabandan gelmiştir, kiminin o yapıda akrabaları vardır… PKK, özellikle Batı dünyasına şu mesajı vermek istedi: Hizbullah; IŞİD ve El-Kaide gibi örgütlere insan temin ediyor, zemin hazırlıyor. PKK'nin Hizbullah nefretini ancak bölgede yaşayanlar bilir!
FETÖ'nün Sürece Dâhil Olması: Van F Tipi
2014 yılında aleyhte propaganda sürecine FETÖ de dâhil oldu. AK Parti ile yaşadıkları kavgada, AK Parti'yi IŞİD/El-Kaide ile özdeşleştirmek için Van'da bir operasyon yaptılar. Bu operasyona bizi, daha önce El-Kaide'den yargılanan iki grubu, İHH yardım kuruluşunu ve AK Parti Van Büyükşehir Belediye Başkan Adayını dâhil ettiler. Bu operasyon MİT tırları operasyonuyla aynı işlevi görüyordu…
AK Parti ne yaptı? Belediye Başkan Adayını henüz evindeyken polislerin elinden aldı, İHH çalışanlarını öğlen gözaltından çıkardı, operasyonu yapan savcı ve TEM'cileri görevden aldı. PKK medyasının manşetleri ve gizli tanık ifadesiyle kalanları tutukladı. İlginçtir; tüm dosyada tek bir gizli tanık vardı. Bu gizli tanık da Belediye Başkan Adayı ve İHH ile ilgili ifadelerini polis zoruyla verdiğini söylemiş. İftiradan ceza aldı. Kalanlarla ilgili tanıklığına dair mahkeme hiçbir işlem yapmadı. Daha ilginç olan şu ki; bizlerle ilgili ifadeleri onlarca somut çelişki barındırıyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi, çok adil bir tavırla kendi adamlarını kurtardı. Bizi de daha sonra görevden alınacak FETÖ'cü hâkimlerin insafına terk etti. Onlar da bizleri tutukladı. Ve iftiracı olduğuna dair mahkeme kararı olan tanıkla ilgili şu âna kadar herhangi bir işlem yapılmış değil… Şaka gibi, ama gerçek; hem de buz gibi bir gerçek!
Daha önce belirttiğim gibi davet açısından bu süreç -zahiren- verimsizdi. Cemaat çalışması açısından da zor bir dönemdi. Zira tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de insanların kafası karışmıştı. İnsanların ana gündemi; "İslam devleti nedir? Bir insan hilafet ilan ederse halife olur mu? İslam hükümlerinin uygulandığı bir topluma hicret farz mıdır?" gibi sorular etrafında şekilleniyordu. Biz de bu tartışmalara "Suriye'de Yaşananların Değerlendirilmesi" yazısıyla katkıda bulunduk. FETÖ, AK Parti, PKK düşmanlığı yanında bir de IŞİD'in düşmanlığını kazandık. Yorucu, yıpratıcı, zor bir dönemdi… Cemaat ve davet çalışmaları için zor bir dönem olması yanında, şahsi olarak benim için de zor bir dönemdi. Zordu; zira Van Cezaevinde sürekli PKK'lilerin sözlü taciz ve hakaretlerine maruz kaldım. Zordu; zira IŞİD'liler çok ahlaksızca bir tutum sergilediler. Zordu; zira akıl ve muhakemesine güvendiğim çoğu insanın bu süreçte savrulduğunu gördüm. Zordu; zira bazı şeyleri yakınımdaki insanlara anlatmakta dahi zorlandım. Saçımdaki sakalımdaki beyazları ilk defa bu dönemde gördüm.
Bu süreç şer'i bir bilgimi pekiştirdi: İnsan, insandır ve nereye giderse gitsin yaratılışından getirdiği fücuru yanında taşır, fırsat bulduğu ânda da fücur nükseder. Bir ömür boyunca kazandığı ne varsa Mekke'de bırakıp hicret eden insan, Bedir'de ganimet için kavga eder. Bedir'de ganimet fitnesine düşmeyen insan, Uhud'da Okçular Tepesi'ni terk eder. Uhud'u yüz akıyla atlatan insan, Ahzap Günü, üç defa seslenmesine rağmen Allah Resûlü'ne (sav) icabet etmez. Tüm bu imtihanları başarıyla veren insan, Huneyn Günü topukları kalçalarını döverek kaçar… İnsan, insandır. En seçkin liderin en seçkin cemaatinde en seçkin fertlerden de olsa; insan, insandır… Bir insanın bugünkü duruşuna bakarak yarın ne yapacağını kestiremezsiniz.
2014-2015 Süreci
Dokuz ay yattıktan sonra henüz dosya açılmadan, somut bir delil olmadığı gerekçesiyle cezaevinden çıktık. Cezaevinden çıktığıma sevinmedim desem yeridir. Zira büyük bir karışıklığın içine düştüm. 6-8 Ekim olayları sırasında serbest bırakıldım. Bir tarafta PKK tehditleri, diğer tarafta IŞİD tehdit ve hakaretleri, başka bir tarafta insanların tartıştığı ve delile dayalı olmadığı için bir türlü sonlanmayan tartışmalar…
Bu süreçte kafası karışıkları elemek için özel bir program uyguladık ve kısa sürede kafası karışık insanlar doğal yollarla cemaatten uzaklaştı. Biraz sert ve kırıcı oldu, ancak fayda verdi. Aksi hâlde kendi gündemimize dönemeyecek, bir kısır döngü içinde aynı şeyleri tartışıp duracaktık. Bunu göze alamazdık; zira İslam toplumu ilerlemek zorundadır. Yüce Allah'ın değişmez yasalarından biri; ilerlemeyen her şeyin gerileyeceğidir:
"Sizden öne geçmek ve geride kalmak isteyenler için."[22]
Dikkat edilirse ayette insanlar iki kısma ayrılmıştır: İlerleyenler ve gerileyenler. Buna binaen ilerlemeyen birey/toplum geriliyordur. Gerilemeye neden olan etkenlerden biri; meselelerin sündürülmesi ve konuşup karara varılan meselelerin tekrar tekrar açılmasıdır. Bu durumu yürüyüş meteforuyla açıklayabiliriz: Şayet İslami mücadele hedefe doğru yapılan bir yürüyüşse bir gözünüz arkada, sürekli arkanızı kollayarak yürüyemezsiniz. Arkada olanlarla meşgul olurken önünüzdeki fırsat ve engelleri kaçırırsınız. İslam toplumu bir konuyu tartışır, istişare eder ve bir karar alır. Karardan sonrası yalnızca uygulamadır:
"…(Bir konuda) karar verdiğin zaman Allah'a tevekkül et. (Ve onu uygula. Çünkü) Allah, tevekkül edenleri sever."[23]
Sahabe (r.anhum) bir defasında bu kuralı çiğnedi. Mekke'de kalıp hicret etmeyen kardeşlerinin durumunu tartıştı. Yüce Allah onları uyardı:
"Size ne oluyor da (hicret etmeyen) münafıklar hakkında (onlar mümin mi kâfir mi diye tartışan) iki gruba bölünüyorsunuz? Oysa Allah onları kazandıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. (Yoksa siz) Allah'ın saptırdığını hidayet etmek mi istiyorsunuz? Kimi de Allah saptırmışsa, sen onun için (bir kurtuluş) yolu bulamazsın."[24]
Dikkat buyurun; yaşadığımız süreçle ayeti kıyaslamıyorum. Sadece ayetin öğrettiği genel menhec kaidesinin anlaşılmasını istiyorum. O da şudur: Hicret kararı verilmiş ve Müslimler Medine'ye hicret etmiştir. Kimi insanlar Mekke'den kopamadığı için imtihanı kaybetmiş ve geride kalmıştır. İslam toplumunun önünde yeni sorunlar, yapılması gereken işler, vakıayı ilgilendiren sorumluluklar vardır. Bugünü bırakıp geride kalmış bir meseleyi tartışmaları kınanmıştır.
Doğuda Yaşayan Kardeşler
Mutlaka zikredilmesi gereken bir diğer nokta; bu süreçte Diyarbakır ve Van'daki kardeşlerimizin duruşuydu. Kadını, çocuğu ve erkeğiyle çok ağır bir sınav verdiler. Elhamdulillah, yüzümüzü ağartacak bir direnişle mücadele ettiler. Evleri, işyerleri, mescidleri saldırıya uğradı. Çoğu işini kaybetti… Bir kısmı öz aileleri tarafından dışlandı, sosyal boykota uğradı. Zira PKK, yalnızca bizimle uğraşmadı. Toplumun bizlere boykot uygulaması için de baskı yaptı. Yakalanan PKK'lilerin üzerinde bu kardeşlerimizin ev ve işyeri adresleri çıktı. Bunca baskıya rağmen, alınan cemai kararlara sahip çıktılar ve sonunda saldırganlar geri adım atmak zorunda kaldı. Her birini ayrı ayrı tebrik ediyor, onlarla onur duyuyoruz. Rabbim rahmetiyle muamelede bulunsun. Onlar tevhid ehlinin yüzünü ağarttığı gibi Allah da (cc) onların yüzlerini aydınlık kılsın, hem dünyada hem ahirette…
2015-2016 Süreci
Hamdolsun; tüm zorluklarına rağmen, bu süreçte güzel gelişmeler oldu. Cemaat ve davet çalışmaları aksasa da kardeşlik, dayanışma ve safları temizleme konusunda güzel mesafeler katettik. Olası bir iç kargaşada yaşanması muhtemel zorluklara dair, pratik tecrübe kazandık. Bu tip durumlara karşı olumlu ve olumsuz yönlerimizin farkına vardık. Bir okul olan İslami mücadele, bu süreçte de bizleri eğitti, yeni ve faydalı tecrübeler kattı.
2015 yılının temmuz ayında yeni bir operasyona maruz kaldık. Ahlaksız sol ve Kemalist medya, omurgasız sağ siyaset eliyle yeni bir süreç başladı. Bayram namazı hutbesinde zulme teşne iktidarı Allah (cc) ve Ahiret Günü'yle uyardık. Ki, İslam davetçilerinin bir görevi de uyarmak ve müjdelemektir. Ne ki ahlaksız medya bu hutbeyi çok farklı bir dille haberleştirdi. Konuşmayı dinlememiş sulh hâkimi, sol ve Kemalist medyanın attığı başlığa dayanarak bizleri tutukladı. Bu tutukluluk bir dönüm noktası oldu kanaatimce. Medyadaki vicdan sahibi insanlar ilk defa, dosyalar ile iddialar arasında en küçük bir bağ olmadığını fark etti. Bu bir kıvılcımdı. Bugüne kadar sağ ve sol kesimden vicdan sahibi insanların; dosyaları incelemesi ve adil şahitlikte bulunmasının temelleri o gün atılmış oldu. Her işte bir hayır vardır!
Sanıyorum bizlerin de en rahat geçirdiği tutukluluk süreci, bu dönemdir. Zira ilk defa bu kadar kalabalık insan bir arada kaldık. Daha önce en fazla üç kişi bir arada kalmışken; 2015-2016 tutukluluğunda bazı odalarda dört, bazı odalarda on kişi bir arada bulunduk. Bunun ne büyük bir nimet olduğunu yaşayanlar bilir.
Sürecin benim açımdan iki özel yanı vardı: İlki, eşim gebeydi ve bir çocuk bekliyorduk. İkincisi, tutukluluğun son iki ayında güvenlik gerekçesiyle beni şu ân kaldığım tipsiz cezaevine sevk ettiler ve bundan sonra tek kalacağımı söylediler.
Aynı zamanda bu süreç, bir diğer dönüm noktasının başlangıcı oldu. Şöyle ki; daha önce, İslami davadan esir düşenler saygı görür, zindanda bir ağırlıkları olurdu. Bunun temel nedeni İslami davadan yatan insanların cezaevlerinde bıraktığı olumlu izlenimlerdi. Her ne kadar 2007 sonrası yeni nesil tutuklular bu algıyı zedelese de, cemaat ahlakıyla hareket edenler o saygıyı görmeye devam ediyorlardı. Ancak 2015 sonrası ikinci yeni neslin tutuklanmaya başlamasıyla beraber, ciddi sıkıntılar baş gösterdi. Kendisine, kardeşlerine ve davasına saygısı olmayan ve neredeyse yarıya yakını itirafçı olan bu güruh; tevhide, İslam'ın şiarlarına ve Müslimlere karşı saygıyı yerle bir etti. Söylediği hiçbir şeyi yapmayan, görüş cezası tehdidiyle geri adım atan, sigara için kavga çıkaran… insanlara kim saygı gösterir ki? Elbette yeni nesil tutuklular arasında tevhidin izzet ve ahlakını temsil edenler de vardı. Ancak bu insanlar azınlıkta kaldı ve sürecin mağduru oldular.
Daha önce tevhid inancı ve İslam şiarıyla gördüğümüz doğal saygı; artık mücadele ederek, hak arayarak, ses çıkararak elde edilmeye başlandı. Ki son süreçte cezaevlerinde cemaat olarak yaşadığımız sorunun ana nedeni, zulme ve zorbalığa teslim olmayacağımızı göstermemizdi. Hamdolsun; Allah'ın (cc) yardımıyla muvaffak olduk. Hamd ve minnet Allah'adır.
2016-2017 Süreci
2016 yılının mart ayında tahliye olduk. Bizim açımızdan yeni, aydınlık bir süreç başlamış oldu. Davetin ve cemaat çalışmalarının en bereketli olduğu yıl, 2016-2017 yılları arasıdır, diyebilirim. Tam anlamıyla davet ve eğitim faaliyetlerine yoğunlaştık. Kendimizi daha iyi anlatma fırsatı bulduk. 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişimi, sistemin önceliklerini değiştirdi. Sistem tarafından takip ve taciz edilmediğimiz -zira darbecilerle meşgullerdi- bir yıl geçirdik. Tabii, arada bazı engellemeler ve tacizlerle karşılaşmadık değil[25]; ancak önceki süreçlere kıyasla bunları zikretmeye dahi değmez.
Hamdolsun; bu süreçte davetin asıl muhatabı olan topluma, farklı kanallardan ulaşmaya başladık. Aynı zamanda tevhid ehlini yine tevhid ehlinden tanımaları için, her camianın vicdan sahibi insanlarıyla diyalog kurma çalışmaları başlattık. O gün bir proje olarak başlayan çalışma, bugün çok daha etkin ve kapsamlı olarak sürüyor.
Benim açımdan bireysel olarak bu sürecin en güzel hadiselerinden biri Ferid Aydın Hoca'yla tanışmaktı. İlahi kaderin sevkiyle tanıştığım Hocamızdan çok istifade ettim. İlim, ahlak, -bu toprakların ilim adamlarında kaybolmaya yüz tutmuş- kültür ve zarafet/estetik; Hocanın şahsında toplanmıştır. Pek çok dil bilmesi, ilgi alanlarının çeşitliliği, kalemle terbiye edilmiş düşünce yapısı[26], ileri yaşına rağmen çalışma azmi, vaktini kullanmadaki disiplini ve tüm toyluğumuza rağmen bize gösterdiği engin hoşgörü ve tevazu... Bunlar Ferid Aydın Hoca'nın ceffelkalem yazılabilecek bazı sıfatlarıdır. Hiç şüphesiz Hocanın, benim gibi bir ilim talebesinin şahitliğine ihtiyacı yoktur. İlmi ve ortaya koyduğu sayısız eser, onun en hayırlı şahididir. İlim talebelerine örnek olması açısından şunu söyleyebilirim: Hocayla yaptığımız oturumların büyük çoğunluğunda not tutmak durumunda kalmıştım. Zira Hocanın her söylediği not alınacak, üzerinde çalışılmayı hak eden, inci mesabesinde bilgilerdi. Allah (cc) hayırlı, sağlıklı, uzun ömür ihsan etsin.
2017 ve Sonrası
Zaman böyle ilerlerken 2017 yılının Ramazan ayında operasyona maruz kaldık. Sakarya merkezli operasyonda gözaltına alındık ve tutuklandık. O tarihten bu yana -üç buçuk yıldır- tutukluluğumuz devam ediyor. Bu süreçte yaşanan hukuksuzluklar peş peşe ve aleni oldu. Her bir hukuksuzluğa dair özel çalışma yapıldı. Hâliyle hususi bir değerlendirme yapmak lüzumsuz, malumun ilamı olur.
Bu sürecin en hayırlı yönü düzenin, Kemalistlerin ve sufilerin sistemli saldırıları ve iftiralarına rağmen daha fazla insanın uyanmasına vesile olmasıdır, diyebilirim. Bu uyanış iki kısımdır: İlki; tevhid davetine gönül veren insanların sayısındaki artıştır. Hamd ve minnet Allah'adır (cc). Yapılan aleni zulümler birçok insanın tevhidi araştırmasına, önce tevhidi kabul etmelerine, sonra tevhid davasına omuz vermek için bizimle aynı safta yer almalarına vesile oldu.
İkincisi; farklı camialardan vicdan sahibi insanların aleni zulümler karşısında dosyaları incelemeleri ve adil şahitlikte bulunmalarıdır. Bu, değişmez bir yasadır: Zulüm, temiz vicdanları uyandırır ve harekete geçirir.
Son olarak kardeşlerime önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: İslam'a gönül vermiş her insanla ilgilenmeli; genel eğitim yanında birebir eğitim vererek gelişmesine katkı sağlamalıyız. Ancak bir gerçekliği unutmamalıyız: En az üç yıllık -belirlenmiş- eğitim sürecinden sonra açık ve kesin kararlar verebilmeli, bazı sıfatlara sahip insanlarla yollarımızı ayırabilmeliyiz. Zira bazı karakterler yolun tabiatına uygun değildir. Islah veya bertaraf edilerek çözüm üretilmezse yolu uzatan, yolcuları yoran ve geriden gelenlere kötü örneklikle zarar veren "unutulmuş serseri mayınlara" dönüşürler. Düşmanların davaya verdiği zarardan daha büyük zarar verirler. Peki, kimdir bu insanlar?
Değişime kapalı, kendi doğruları olan, alışkanlıklarıyla mutlu, donuk fikirli, önyargılı... insanlar.
Bireysel davranan, menfaatleri söz konusu olduğunda tüm değerleri çiğneyebilen, kurallardan rahatsız olan insanlar.
Dünya malına ve ailesine aşırı bağlı, öncelikleri ailesi ve malı olan, bu ikisi için itikadi ve menhecî kabullerinden taviz verebilen insanlar.
Aşırı konfor düşkünü, sabit alışkanlıkları/bağımlılıkları olan, insanı değersizleştiren bağımlılıklar/alışkanlıklar için incinen ve incitebilen insanlar.
Kendilerine ait gündemleri olan, fizikî mekânı kardeşleriyle paylaşsa da ruh/akıl/duygu olarak farklı mekânlarda, farklı meselelere ilgi duyan insanlar.
Kibirlerini yenemeyen, uyarılmaktan ve nasihatten rahatsız olan, alçak davranışlar sergilemesine rağmen takdir bekleyen, kendisinde olmayan sıfatlarla övünen ve tüm bunların doğal sonucu olarak sürekli kendisiyle ilgili bahane üretip başkalarını suçlayan insanlar.
Korkularını terbiye edemeyen, çevresine korku aşılayan, imtihan olmak istemeyen -her birimiz Allah'tan afiyet istiyoruz, ancak imtihan, tevhidî mücadelenin olmazsa olmazıdır-, hiç imtihan olmayacakmış gibi planları olan, içinde bulunduğu mücadelenin tabiatını kavramaktan aciz insanlar...
Burada yanlış anlaşılmamak için bir vurguda bulunacağım: Söylediğim özellikler insan olmamız hasebiyle her birimizde mevcuttur. Yine saydığım özellikler en iyilerimizde bile zaman zaman nüksedebilir... Kendimizi ıslah etmemize rağmen hiç ummadığımız bir yerde ayağımızı kaydırıp bizi düşürebilir... İnsanız, hata ve günah; yeme içme ve nefes alma gibi varlığımızın bir parçasıdır. Kastımız; bu özellikleriyle mutlu, bunları değiştirme niyeti olmayan, değiştirme/ıslah girişimine tepki gösteren, bu hasletlerini yaşam standardı hâline getiren insanlardır. İnsan olması hasebiyle yer yer mezkûr özellikleri sergileyen insanlar ile bu özellikleri yaşam pratiğine dönüştürmüş insanlar; eğitim ve birebir ilgilenmeyle açığa çıkar. Sonrası karar vericilerin akıl, duygu ve İslam'ın ıslah menheci hususundaki dengesini iyi kurmalarına kalmıştır.
Konuya dair bireysel bir gözlemimi paylaşmakta yarar görüyorum: Son yüzyılda, dünyanın birçok yerinde nitelikli İslami hareketler zuhur etti. Büyük işlere imza attılar ve güzel hizmetler yaptılar. Ancak bir noktadan sonra bireysel ve toplumsal ıslahta gerilemeler yaşadılar ve mücadelede mevzi kaybettiler. Zahirî sebeplere baktığımızda bunun nedeni; uğradıkları imtihanlar, gördükleri baskı ve engellemeler, öncülerin hapsedilmesi veya vefatı gibi görünüyor. Ancak, gerek birebir yaptığımız görüşmeler gerek okuduğumuz mücadele tarihi ve anı kitapları, asıl sorunun cemaatlerin iç işleyişi olduğunu gösteriyor. Şöyle ki; arkalarında çözmedikleri sorunlar ve sorunlu insanlar biriktiriyorlar. Bir yerden sonra bu sorunlar ve sorunlu insanlar öyle büyüyor ki; bellerini büküyor, yürüyecek takat bırakmıyor. Sorunlara teksif ettikleri enerji, geriden gelen yeni insanlarla ilgilenmelerine engel oluyor. Oysa bir yapıyı genç ve diri tutan temel etken, geriden gelen nitelikli insanlarla kan tazeleyip hücre yenilemesidir. Geriden gelenlerle ilgilenilmez, tüm enerji kronik rahatsızlıklara harcanırsa yüce Allah'ın doğada yarattığı kanunlar işler; yaşlanır ve ölürler... Hiç şüphesiz bireylerin bir ömrü olduğu gibi ümmetlerin de bir ömür vardır. Vade tamamlandığında ümmetler hayat/mücadele sahnesinden çekilirler. Ne tedbir alırlarsa alsınlar; yüce Allah'ın sünnetini değiştiremezler. Bizlerin de sünnetullaha kafa tutmak gibi bir düşüncesi veya böyle bir derdi yoktur. Öyleyse derdimiz nedir? Bir topluluk olarak bize bahşedilen mücadele ömrünü güzel, sağlıklı, faydalı ve bereketli şekilde; tevhid ve sünnet üzere tamamlamaktır. Hepsi bu, ötesini ummak beyhude bir beklenti olacaktır. "Def-i mefsedet, celbi maslahattan evladır."[27] kaidesince, önce zararın defedilmesine dair tavsiyede bulundum. Bir de faydayı elde etmek babından bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Tevhid davasının nitelikli insanlara ihtiyacı vardır. Zira nitelik, İslami bir eğitim ve dava bilinciyle birleştiğinde, temsil edilen davayı güzelleştirir, kalite katar. Bu nedenle nerede nitelikli, bu davaya fayda sağlayacak insan varsa onlarla ilgilenin, davanıza katmaya gayret gösterin. İnsanlarla ilgilenmeye ayırdığınız zaman sermayesini dikkatli kullanın. Davanın ihtiyaç ve önceliklerini belirleyin. İnsanlarla bu öncelik ve ihtiyaçları gözeterek ilgilenin. Allah Resûlü'nün (sav) şu iki uyarısını aklınızdan çıkarmayın:
"İnsanlar yüz devenin olduğu bir topluluk gibidir. Neredeyse (uzun yola dayanıklı) bir binek bulamazsın."[28]
"İnsanlar madenler gibidir. Fıkıh/Anlayış sahibi olurlarsa İslam'da en hayırlı olanları, cahiliyede de en hayırlı olanlarıdır."[29]
Birinci hadis, nitelikli insanların sayıca az olduğunu, kendileriyle yol yürünecek değerli insanların yüzde bir, belki daha az oranda bulunduğunu belirtiyor ve dolaylı olarak seçici olmayı tavsiye ediyor. Mesele; beraber uzun yol yürüyeceğimiz nitelikli insanları tespit etmektir. İkinci hadis ise, cahiliyede kumaşı kaliteli insanların İslam'da da kaliteli insanlar olduğunu vurguluyor. Yani; derin anlayış -fıkıh- sahibi müşrikler, İslam'ı kabul ettiklerinde onu güzelce anlıyor, bilinçli bir Müslim oluyorlar. Cahiliyeden getirdikleri akıl, irade ve ahlak gibi hasletler; kavradıkları İslam'ı güzel şekilde yaşayıp temsil etmelerine vesile oluyor.
Nitelikli insanları arayıp bulmalı, onlarla ilgilenerek niteliklerini İslam için kullanmalarını sağlamalıyız. Nitelikten kastım; hangi alanda olursa olsun "güzel" sıfatlara sahip olmaktır. Güzel ahlak, bir alanda uzmanlık, tevazuyla birleşmiş soyluluk, cömertlikle birleşmiş zenginlik, akılla birleşmiş cesaret, ölçülülükle birleşmiş hitabet... gibi aklımıza gelebilecek her türlü güzel hasletlerdir.
Kitap Çalışmalarına Dair
Mektup yazan kardeşlerimiz, hâlihazırda sürmekte olan kitap çalışmalarını soruyorlar. Uzun zaman önce İlmihâl'in ilk iki cildini ve dört ayrı kavram kitabını kardeşlere teslim ettim. Şu ânda İlmihâl'in üçüncü cildini hazırlıyorum. Üçüncü cildin ilk yarısı (Zekât ve Hac) yeni yılla birlikte bitti. Şubat ayında ikinci yarıyı (Oruç ve Cenaiz) hazırlamaya başlayacağım.
Şimdilerde İlmihâl dışında iki ayrı kitap üzerine çalışıyorum. Sizlerden de dua bekliyorum. Biri, yazı içinde de temas ettiğim cezaevi imtihan sürecini anlatan çalışma; diğeri ise uzun soluklu bir proje, "öze dönüş" serisi. Hazırlığını yaptığım bölüm; bu seriye mukaddime olacak "Neden ve nasıl öze (vahye) döneriz?" sorusunun cevabı. Umuyorum Allah (cc) muvaffak kılar, hayrı kolaylaştırır.
Son Söz Yerine
Tevhid Dergisinde emeği geçen tüm kardeşlere teşekkür ediyorum; Allah (cc) razı olsun. Sevdiği ve razı olduğu amellere muvaffak kılsın. Salih amellerde sebat ve istikrar nasip etsin.
[1]. İstanbul'a yerleştiğim ilk yıl, komşum olan Müslim üç (öz) kardeşin çok yardımını, desteğini gördüm. Hem kendileri hem de aileleri bu süreçte büyük fedakârlıklar yaptılar. Bugün farklı sebeplerle aramızda olmasalar da, yaptıkları fedakârlıklar aramızda yaşıyor. Özellikle gençlere yönelik programlarda çoğu zaman bireysel fedakârlıklarla yanımda durdular. Allah (cc) razı olsun.
[2]. Sevban'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: 'Yakında kâfir millet ve toplumları, yemek yiyenlerin sofra etrafında toplandıkları gibi sizinle savaşmak için birleşip toplanacak.' Bir kimse, 'O gün biz sayı olarak az mı olacağız?' diye sordu. Resûlullah ise, 'Hayır, siz o gün kalabalık ve çok olacaksınız, fakat selin önündeki çer çöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hisssini söküp çıkaracak ve sizin gönlünüze de vehn atacaktır.' buyurdu. Yine bir kimse, 'Vehn nedir, ey Allah'ın Resûlü?' diye sorunca Resûlullah, 'Vehn, dünyayı aşırı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır.' buyurdu." Ebu Davud, 4297)
[3]. Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer'i sorumluluğu/irade ve mükellefiyeti) teklif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişeye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi. Çünkü o, pek zalim, pek cahildir. (Bu teklif) Allah'ın münafık erkek ve münafık kadınlara, müşrik erkek ve müşrik kadınlara azap etmesi; mümin erkek ve mümin kadınların da tevbelerini kabul edip (onları bağışlaması) içindir. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm'dir. (33/Ahzâb, 72-73)
[4]. "... Ve insan zayıf olarak yaratıldı." (4/Nîsa, 28)
[5]. Böylece erkek, kadını eve hapsetmiş ve onu İslami mücadeleden uzak tutmuştur.
[6]. Devletin vatandaşı, zenginin fakiri, sağlıklının engelliyi, erkeğin kadını, erkek ve kadının elbirliğiyle çocuğu ezmesi; ilkel ve modern cahiliyenin değişmez karakteridir.
[7]. Aslında bu durum Türkiye'de çokça karşılaşılan bir problemdir. Genelde cemaat çalışması yapanlara bakın; doktordur, mühendistir, tüccardır… Çalışmada vitrin olarak kullanacakları bir ilim adamına ihtiyaç duyarlar. Şayet o ilim adamını kullanıp yönlendirebilirlerse ne âlâ, aksi olduğunda ise hocaların İslami çalışmaya uygun olmadığından yakınırlar. Doğrudur; Türkiye'de hocalar -istisnalar olmakla birlikte- Cumhuriyet Dönemi'nden kalma bir korku ve zilletin vârisleridir. Dini ekmek kapısı edinirler. Sıra kitaplarını okuduktan sonra ilmî anlamda emeklilik süreci yaşar, ancak dünyadaki saygın âlimlerin gördüğü muameleyi görmek isterler. Kültürlü bir genç dahi birkaç kitap karıştırarak, herhangi bir konuda en az onlar kadar malumat sahibi olabilir. Tüm bu olumsuz sıfatlarıyla İslami bir çalışma için uygun değillerdir. Bu, bir vakıadır. Ancak sorunun nedeni ülkedeki kısır döngüdür. Kullanabildikleri sürece el üstünde tutulan hocalar, kullanılmadıkları yerde karalanmaktadır. Oysa hocaların topluma karşı sorumlulukları olduğu gibi toplumun da hocalara karşı sorumlulukları vardır. Hocalarda bulunan mezkûr eksikliği gidermek için İslami topluluklar ıslah çabası içinde olmalıdır. Aksi hâlde gerek tağutların güdümündeki akademi gerek geleneğin zaaflarıyla malul medreseler, İslam'ın ruhuna uygun olmayan mekânlardır ve gayri İslami insan tipi yetiştirmektedir, Allah'ın rahmet ettikleri müstesna.
[8]. Bu bölümü uzunca anlatmamın nedeni; diğer operasyonları anlatırken tekrara düşmeme isteğimdir.
[9]. 27/Neml, 45
[10]. Tevhid daveti şirkin karşısına çıktığı ânda aralarında husumet baş gösterir. Bu düşmanlık, davetçinin ya da müşriklerin sert-yumuşak, medeni-bedevi, anlayışlı-despot olmasıyla ilgili değildir. Hak ve batılın tabiatlarında var olan zıtlık ve uyuşmazlık sebebiyledir.
[11]. Kitabın 2018 sonrasında yapılan yeni baskılarında F. Gülen'e dair eleştirileri iki nedenle kitaptan çıkardık. İlki; bizim eleştirdiğimiz dönemde güçlüydü ve toplum üzerinde etkisi vardı. Bugün ise hem zayıf hem de toplum üzerinde bir etkisi kalmadı. Bir diğer neden; Türkiye (f)ilim adamlarında yaygın olan nifak ahlakına karşı tavır almaktı. 15 Temmuz Değerlendirmesi seminerinde de anlattığım gibi; güçlüyken F. Gülen'e övgüler düzenler, iktidarla girdiği kavgayı kaybettikten sonra, eleştiri yarışına girdiler. İlginçtir; dün övgüde ölçüsüz olanlar, bugün yergide ölçüsüz davranıyorlar. Hiç şüphesiz bu, Kur'ân'ın münafıkları tanıtmak için verdiği bir kıstastır. Onlar izzeti güçlünün yanında arar, mühür kimdeyse onun elini eteğini öperler: "Münafıklara, kendileri için can yakıcı bir azap olduğunu müjdele! Onlar ki müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet mi arıyorlar? Hiç şüphesiz, izzetin tamamı Allah'a aittir." (4/Nîsa, 138-139)
Seminer linki: https://tevhiddersleri.org/kategori/guncel/gundeme-bakis/15-temmuz-olaylari-uzerine-bir-degerlendirme (ET: 21.02.2021)
[12]. Halis Bayancuk'un internet ortamında yayınlanan Tevhid Davasına Zarar Veren Münafıklar başlıklı videoda "İslama en büyük zararı Kafirleri, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinenlerin, münafıkların verdiğini ve bunun günümüzdeki örneğinin Dinler arası diyalog adı altında İslama millete hizmet ettiğini düşünenler tarafından gerçekleştirildiği" şeklinde konuşmalar yaptığı...
[13]. Hizbullah Cemaatinin öncülerinden İsa Bağasi, bu süreci "Kendi Dilinden Hizbullah" isimli kitabında yazdı; dileyen oradan okuyabilir.
[14]. Cezaevi süreçlerine dair detaya girmeyeceğim. Bunun iki nedeni var:
a. 100. sayıyı hazırlayan kardeşler; benden davet süreçlerini, karşılaşılan zorlukları ve güzel gelişmeleri yazmamı istedi.
b. 2020'nin Mart ayından bu yana cezaevi süreçlerini anlatan bir çalışmaya başladım. Hamdolsun; 2008-2009 sürecini bitirdim. Şu ân yaşamakta olduğum üç buçuk yıllık süreci yazdım, yeni gelişmeleri yazmaya devam ediyorum. Fırsat buldukça -her gün yarım sayfa veya bir sayfa şeklinde- 2011-2013, 2014 ve 2015-2016 süreçlerini yazacağım Allah'ın izniyle. Sizlerden de dua beklerim.
[15]. Güncel İtikad Meseleleri, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, s. 12-14
[16]. Dergiyi çıkarma nedenlerimizi yazmadan önce bir noktanın altını çizmek istiyorum: Tevhid Dergisi umuma yönelik düşünülmüş bir dergi değildir. Ne dergiyi çıkardığımız yıl ne de bugün, toplumun tüm kesimlerine hitap edecek yetkinlikte ve durumdayız. Böyle bir kadro oluşturma azmindeyiz ve Allah'ın izniyle bunu başaracağız, hiç şüphem yok. Ne ki kendi gerçekliğimizin farkında olmak, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak ve yapıyor olduklarımızı abartıp yapmamız gerekenlere engel oluşturmamak için, bu gerçekliği göz önünde bulundurmalıyız. Zira bazı arkadaşlarımızın yaptıklarımızdan memnun olduğunu; tevhidî camiada hayırda yarışacak insanların olmamasını, "ulaşılabilecek son noktaya" varmışız gibi değerlendirdiğini görüyorum. Şu unutulmamalı: Biz daha yolun başındayız! Evet, yolun başı için başarılı kabul edilebiliriz. Ancak önümüzde uzun bir yol, gerçekleşmesi gereken sayısız proje vardır ve her şeyden önce kendimizi yetiştirme azmi olmalıdır.
[17]. Geldiğimiz noktada bir gerçekliğin farkındayız: Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla yazılı matbuat -buna dergiler de dahildir- etkisini yitirdi. Dün ise durum farklıydı; Derginin çıktığı tarihlerde sosyal medya çok yeniydi ve yazılı matbuat hâlâ etkin bir iletişim aracıydı. Değişime açık bir yapı olarak, zaman içinde sosyal medyayı kendimizi ifade aracı olarak öne çıkardık. Gelinen noktada Dergi, daha çok tevhid ehline yönelik faaliyetlerini sürdürüyor. Allah (cc) muvaffak kılar da başlamış olduğumuz yapay zeka projesini tamamlarsak, tevhid davetinin müstesna bir ufka erişeceğine inanıyorum.
[18]. Arap toplumu -tüm Doğu toplumları gibi- sözlü bir geleneğe sahipti. Söz, duygulara hitap edip ânlık etkiler oluştursa da düşünceye hitap eden ve karakter inşa eden yazı kadar kalıcı etkiye sahip değildi. Ayrıca yazıya dayanmayan söz, derinlik kazanmadığından şekilsel kalıyordu. Vahiy, ilahi kelamın yazılmasını emrederek; kaleme, yazdığına ve yazılan materyale yemin ederek; sahife ve kitaplardan bahsederek... İslam toplumunun dikkatini yazıya çekti. Böylece söz ve yazı birbirini besleyen, aklı ve duyguları aynı ânda yönlendiren inşa edici bir eğitim metoduna dönüştü.
[19]. Buhari, 6113; Müslim, 2998
[20]. Allah (cc) doğrusunu bilir; bugün yaşanan hadiseler yakın dönemde Çin, Kafkasya ve İran bölgesinde sıcak bir sürecin başlayabileceğini gösteriyor. Başta ABD olmak üzere Batı, Doğu Türkistan üzerinden Çin'e yönelik adımlar atmış, pandemiyle beraber s��reç kesintiye uğramıştı. Temennim; Çin, Rusya ve İran'a yönelik başlayacak bir süreçte Suriye'nin ibret olması, mazlum toplumların zalim tağutlara karşı haklı davaları ve şerefli mücadelelerinin dış aktörlerin yanlışlarıyla akamete uğramamasıdır. Hakikat şu ki; temenniler, somut gerçekleri değiştirmez. Somut gerçekliği değiştirecek şey, yaşananlardan ders almaktır.
[21]. Sürecin detayları için bk. Ehl-i Tevhid'in İmtihanı: Çözüm Süreci, Başyazı, Tevhid Dergisi, S 33
[22]. 74/Müddessir, 37
[23]. 3/Âl-i İmran, 159
[24]. 4/Nîsa, 88
[25]. Ankara iftarının ve Ankara'daki bir pazar sohbetinin engellenmesi, engellemelere karşı yaptığım konuşma nedeniyle bir hafta gözaltında tutulup serbest bırakılmam vb.
[26]. Sözlü geleneğin âlimleri, düşüncelerini kalemle terbiye etmediklerinden düşünme, konuşma ve amel anlamında dağınıklardır.
[27]. Zararın defedilmesi, faydanın elde edilmesinden önceliklidir.
[28]. Buhari, 6498; Müslim, 2547
[29]. Buhari, 3353; Müslim, 2378
3 notes
·
View notes
Text
Hint diyarı alimlerinden Abdulhayy el-Leknevi'ye (v.1887) içinde Şeyh Abdulkadir el-Geylani'den yardım istenen bir virdin (düzenli yapılan belli kalıpta dua/zikir) çekilip çekilemeyeceği sorulduğunda şu cevabı vermiştir;
Böyle bir virdi çekmekten kaçınmak gerekir. Çünkü bu virdin içinde "Allah için bir şey ver" lafzı geçmektedir ki, bazı fakihler bunu söyleyenin küfre gireceğini belirtmiştir.
İkinci olarak bu vird "uzak yerlerden ölülere seslenmeyi içermektedir ki, şeriatta EVLİYALARA UZAKTAN SESLENİLDİĞİ ZAMAN ONLARIN BUNU İŞİTECEKLERİNE DAİR BİR DELİL SABİT OLMAMIŞTIR". Bu hususta sabit olan sadece onların mezarlarını ziyarete gelen kimselerin selamını işitmeleridir. Her kim, Allah-u Teala'dan başka bir kimsenin "hazır ve nazır olduğuna, gizlilikleri ve açıkta olanları bildiğine inanırsa Allah'a şirk koşmuş olur"
Mecmuu Feteva Abdulhayy el-Leknevi, 1/264
Bununla birlikte el-Leknevi bazı eserlerinde bu bab da yanlış anlaşılan bazı ifadeler zikretmiştir. Abdulkadir el-Geylani hakkında bir eserinde "sakaleynin (cinlerin ve insanların) gavsı" ifadesini kullandığı için Abdulfettah Ebu Ğudde tarafından eleştirilmiştir. Şeyh Ebu Ğudde bu inareye düştüğü notta şöyle demiştir; Keşke müellif (Leknevi) rahimehullah burada merhum Şeyh Abdulkadir el-Geylani hakkında bu lakabı kullanmasaydı. Şüphesiz ki ben O'nun ne kendisi ne de başkası için bu şekilde anılmaktan razı olacağını zannetmiyorum. Her ne kadar bu yüce şeyhin makamı malum olsa da, lakaplarda kullanılan aşırı övgü ifadeleri selefin siretinde bulunmamaktadır.
er-Raf'u ve't-Tekmil, 377-378
Ebu Ğudde yine bir risalesinde bu ifadelerini hatırlattıktan sonra şöyle demiştir;
Ben bu kitaba düştüğüm bu notu 7 sene önce yazmıştım. Ben salahı, ilmi ve fazileti ne dereceye varırsa varsın bir mahluk hakkında "sakaleynin gavsı" lakabını kullanmayı çirkin görüyorken, nasıl olurda -bazılarının hakkımda iddia ettiği gibi- "ÖLÜLERDEN VE ALLAH'IN DIŞINDAKİ VARLIKLARDAN MEDET DİLEMEYE CEVAZ VEREBİLİRİM"?! Nasıl olur da "buna cevaz vermeyeni tekfir edebilirim" ?! Söylediği şeylerden dolayı Allah'ın kendisini hesaba çekeceğini bilen kimse O'ndan korkmaz mı?
Kelimatun fi Keşfi Ebatil ve İftiraat, 36-37
Şeyh Abdulfettah Ebu Ğudde (rahimehullah), Muhammed Zahid el-Kevseri'nin en önemli talebelerindendi. Bugün Kevseri'yi övüp, anlaşılması gereken bir zirve olarak görenler, Ebu Ğudde'yi saygıyla anan Türkiye'deki tasavvuf ve tarikat çevresi ne hikmetse bu sözleri siz söylediğiniz zaman hemen Vehhabi kafalı, Selefi, evliyanın değerini düşürüyor, sünneti inkar ediyor gibi çeşitli etiketler vurup sizi sapıklıkla itham ediyorlar. Hatta onların ağzına bakanlardan cahil cesareti olanlar direkt tekfir ederken, ağızlarına bakılanlar ise dolaylı olarak tekfir etmektedir.
#islam#din#iman#şeriat#tevhid#tevhid ehli#hakikat#fetva#şirk#müşrik#tağut#tağut nedir#tawheed#tefsir#abdulkadir geylani#kadiri#tarikat#tasavvuf#ihsan şenocak#ihsan fazlıoğlu#hüküm dergi#cübbeli ahmet hoca#ismailağa#nakşibendi#rumi#mevlana#sufi#sofi#gavs#gavsısani
20 notes
·
View notes
Note
selamün aleyküm. rızk için hakikaten ne yapmak gerekir. ne gibi meseleler rızka mani olur. bir de bildiğiniz dualar varmıdır bununla ilgili.
Ve Aleykümselam. Çalışmak lazım, sebeplere sarılmak lazım, dua etmek lazım. Ama öncelikle rızık ile ilgili itikadımızı düzeltelim veya sağlamlaştıralım sonra hadis şeriflerde rızık için buyrulan sebepleri yazalım.
Rezzak Rabbimiz, herkesin rızkını farklı yaratmıştır. Bunda pek çok hikmetler vardır. Kimine az verir kimine de bol ihsan eder. Bu, İlahi bir prensip ve akılla izahı kolay olmayan bir taksimdir. Kullar teslim olmalı ve kadere rıza göstermelidir. Bu hususla ilgili bir Ayet-i Kerime de Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Eğer Allah bütün kullarına(müsavat üzere) bol rızık verseydi, yeryüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O, ne miktar dilerse(rızkı o kadar) indirir. Şüphe yok ki O, kulların(ın her halin)den hakkıyla haberdardır, (her şeyi) kemaliyle görendir.” (Şura.27)
Mal artar Rızık Artmaz. Malın rızkın değildir, rızık midene inendir.
Bir Allah dostuna: Efendim rızık değişir mi? diye soruldu. Arif:-Hayır rızık mukadderdir değişmez diye cevap verdi Tekrar çalışmakla artmaz mı diye soruldu. Arif:-Artar fakat o artan rızkı değil maldır diye cevap verdi.
Hak Teala, bütün canlıların rızıklarını ezelde tayin ve taksim etmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın” (Hud 11/6).
Allah Teala, Rezzak ismiyle bütün canlıları kuşatmış ve hepsinin rızkını sonsuz hazinesinden ihsan etmiştir. Rızkın taksimatı tamamen Allah’a aittir. Nitekim,
“Rabb’inin rahmeti (olan rızkı) onlar mı taksim ediyorlar? Onların bu dünya hayatındaki rızıklarını aralarında biz taksim ettik.” (Zuhruf 43/32) buyrulmaktadır.
Fakat Allah Teala, rızıkları farklı sebeplerle ihsan eder. Bazıları dilenme zilletine girerek rızkını alır, bazıları da terleme izzetine bürünerek rızkına kavuşur. Bazılarına çalışıp gayret gösterdikleri halde az rızık verilir, kimisine de çok ihsan edilir, bazılarına hiç gayret sarf etmeden verilir. Zira “Rızkı dilediğine daraltan ve dilediğine genişleten” (Bakara 2/245) Allah Teala’dır.
Nitekim öyle kurnaz, kuvvetli ve tuttuğunu koparan kimseler vardır ki sürekli fakir düşer; fakat derdini anlatmaktan aciz, zayıf ve basit görülen öyle kimseler de vardır ki servetleri sürekli artıp durur. Eğer gücün bir yararı olsaydı, kuvvetli kimseler her konuda zayıfları geçerlerdi. Ama yaratan ve rızık veren yalnız Allah Teala olduğuna göre, O, kullarını istediği şekilde rızıklandırır.
Bu iş akıl karı değilidir:
Zamanın birinde bir kral, dönemin bilginlerinden birini yanına çağırarak ona, “Şu alemde akıllı ve zeki kimselerin çoğunu fakir ve yoksul, aklı küt olanların çoğunu da varlıklı görüyorum. Bunun sebebi nedir? diye sordu. Bilge, krala şu cevabı verdi: Allah Teala bu durumu, kendi varlığına bir delil yapmıştır. Eğer her akıllı ve zeki insan varlıklı, her aklı kıt zayıf da yoksul olsaydı, insanlar şöyle düşünebilirlerdi. Akıllı kendi rızkını buluyor, akılsız ise yoksul kalıyor. İnsanlar, bunun aksi olduğunu gördüklerinde, rızkın akla bağlı olmadığını, onu verenin yalnız yüce Allah olduğunu anlamaktadırlar.
İbn Abbas’ın (radıyallahu anh) şöyle dediği bildirilmiştir:
“Allahu Teala rızıkları yarattığı zaman, bu rızıkları yeryüzünde değişik yerlerine dağıtması için rüzgarlara emir buyurdu; onlar da emri yerine getirdiler.
İnsanlardan kiminin rızkı yüz değişik yere, kiminin rızkı on bin yere, kimininki bin yere, kimininki yüz yere, kimininki bundan daha az veya daha fazla yere dağıtılmıştır. Kiminin rızkı da evinin kapısına bırakılmıştır; girip çıktıkça onu bulur. Her kul, kendisi için yazılmış olan rızkın peşinden koşar ve bu koşma kendisi için taksim edilen rızık bitinceye kadar devam eder. Rızkı bitince ölüm meleği gelir ve ruhunu alır.” (Ebu Talib el-Mekki, Kutü’l-Kulüb, 2/197.)
Rızıkları farkı kılan Allah’tır:
Hak Teala, her canlının rızkını ayrı ayrı ve farklı farklı ihsan etmiştir. Ancak bu farklılık, cemiyet nizamının mükemmel bir surette tesis ve düzeni içindir. Nitekim Yüce Allah;”Onların(insanların) dünya hayatındaki maişetlerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için de kiminin(maişetini) derecelerle ötekine üstün(fazla) kıldık”(Zuhruf 43/32) buyurmuştur.
Yani kimi zengin kimi fakir; kimi işci kimi işveren; kimi amir kimi memur olur. İnsanların iş bakımından rızık yollarının farklı olması, birbirleriyle daha yakın ilişki ve alaka içerisinde bulunmaları içindir. Şayet hayat nizamı, insanların aciz idraklerine, birbirine uymayan istek ve yeteneklerine ve her an değişen düşüncelerine kalsaydı, kainatta isyandan başka bir şey görülmezdi. Nitekim Allah Teala, “Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol verir, dilediğinden kısar. Şüphesiz bunda şuurlu müminler için ibret vardır”(Zümer 39/52) buyurmaktadır. Kuran-ı Kerim’de, gerek dünya gerekse ahiret nimetleri bakımından Allah’ın lütfunun sınırsızlığı ifade edilmektedir.(İsra 17/21)
Şu halde servet, mevki, sağlık ve yaşayış güzelliği bakımından insanlar arasındaki farklar ilahi takdirin bir gereğidir. Bu da bu dünya da mutlak eşitliğin imkansızlığını ortaya koymaktadır. Farklı farklı istidat ve kabiliyetlerde yaratılmış bulunan insanların eşit imkanlara sahip olmaları, eşyanın tabiatına uygun düşmemektedir. Ayrıca servet ve refah yönünden herkesin eşit olması, ideal manada dahi, insanlara bir fayda sağlamayacaktır. Her şeyden önce insanlar eşit beceri ve kabiliyetlere sahip olmadıkları gibi, eşit derecede mala mülke sahip olmaları da mümkün değildir. Aynı şekilde, farklı farklı iş ve mesleklerde çalışan kimselerin eşit imkanlara sahip olmaları da beklenemez.
Hz Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) Halid el-Esedi’nin oğulları Habbe ve Seva’a yapmış olduğu şu nasihati, aynı zamanda bizim içindir;
“Başlarınız hareket ettiği müddetçe (yaşadığınız sürece) rızıktan ümidinizi kesmeyin; çünkü insanoğlunu, annesi, üzerine bir elbise olmadan kızıl bir deri ile doğurur, daha sonra Allah rızkını verir” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/469; Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, nr.3479.)
Zira Allah Teala önce rızıkları, sonra da canlıları yaratmıştır. Rızık, insanın anne karnında teşekkülü ile başlar ve ecele kadar devam eder. Ecel, bir manada dünyaya ait rızkın bitim noktasıdır. Hz Peygamber buna işaret ederek şöyle buyurmuştur;
“Ey insanlar! Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollardan talep edin. Zira insanın rızkı gecikse bile, kendisine ait olan rızkı tamamlamadan ölmez. Öyleyse Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollardan talep edin; helal yoldan alın, haram olanı bırakın!” (Hakim, el-Müstedrek, 4/325; Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr.10505)
-Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani (k.s) şöyle buyurur:
Ey oğul! Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış. O senden razı olmuşsa bil ki seni sevmiştir. Rızık ve geçim endişesini kalbinden çıkar. Zira sen gönül huzuru içinde çalıştığın müddetçe sıkıntısız olarak rızkın Allah'tan gelecektir. Kalbindeki düşünceleri, tasalan, endişeleri at. Bir tek tasan olsun: O da Allah'a layık bir kul olup olmama endişesi. Bu mertebeye ulaşabildiğin an diğer bütün tasalarına Allah kâfidir.
-Mahmud Esad Coşan Hocaefendi şöyle buyurur:
“Rızık yazılıdır. İki yolun ucu da oraya, aynı rızığa çıkar. Haram yoldan giden haramla kazanır helalden giden helalle…"
Çalışmak
Dünya, sebepler dünyasıdır. Bütün işler sebepler altında tecelli eder. İlahi adet böyledir. Zira O, her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Fakat bazen sebebe yapışıldığı halde iş hasıl olmayabilir veya sebepsiz de hasıl olabilir. Ancak yüce Allah sebeplere tevessül etmemizi emretmiştir. Şunu da belirtelim ki rızık, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Fakat Allah emrettiği için çalışmak lazımdır. Çünkü rızık mukadderdir, ezelde takdir edilmiştir. Rızkımızın bizlere ulaşması için aradaki sebepler birer perdedir. Allah Teala her canlıya takdir ettiği rızkı sebepler eliyle göndermektedir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler birer sebeptir. Evet, Allah Teala rızka kefildir, ama çalışmayı da O emretmiştir. İslam, insanın önüne rızık kapılarını çalışmak anahtarıyla açmıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel (rahmetullahi aleyh) hazretlerine,
“Sabahtan akşama kadar camide veya evinde oturup ibadet eden, sonra da, “Allah Teala Rezzak’tır, nasıl olsa rızkımı verir, çalışmama gerek yoktur” diyen bir kimse hakkında ne dersiniz?” diye soruldu. İmam,
“Bu kimse cahildir. İslamiyet’ten haberi yoktur. Acaba bu adam, Hz Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem), ‘Allah Teala benim rızkımı süngümün ucuna koymuştur’ (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/50, 92; Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr.1199; Müsnedü’ş-Şamiyyin, nr.216.) hadisi şerifini duymamış mı? Allah, en sevdiği resülünün rızkını bile bir sebebe bağlarken, diğer insanlara sebepsiz, gayret ve çalışma olmaksızın rızık vermesi düşünülemez” diye cevap verdi.
….
Her işin sebeplerine yapışmak gerekir. Sebeplerden birincisi, dua etmektir. Dua kabul olursa, hiç beklenmedik bir yerden rızka kavuşulabilir. Bir hadisi şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ mümin kuluna, ummadığı yerden rızkını verir.) [Deylemî]
İyi bir işe sahip olmak ve helâl rızka kavuşmak için dua etmeli. Bir hadis-i şerif meali:
(Cebrail aleyhisselam her geldiğinde, “Allah’ım, bana helâl rızık ve iyi bir iş nasip et” diye dua etmemi söylerdi.) [Hâkim]
Rızık isteyen aşağıdaki hadis-i şeriflerde bildirilen sebeplere de yapışmalıdır:
(Rızkınızın bollaşması için sadaka verin!) [Deylemî, Beyhekî]
(Sıla-i rahim edenin rızkı bollaşır.) [Buhari]
(Sadaka vermeye devam edenin rızkı artar!) [İbni Mace]
(Cömerdin evine rızık, devenin göğsüne vurulan bıçaktan daha tez gelir.) [İbni Mace]
(Birbirinize yemek ikram edin ki, rızıklarınızda genişlik olsun.) [İ.Adiy]
(İstiğfara devam eden, ummadığı yerden rızıklanır.) [İ. Mace]
(Namaz kılmak, rızkın bereketine sebep olur.) [Miftah-ül-Cennet]
(Hanımıyla [iyi geçinip] şakalaşanın, rızkı artar.) [İ. Lâl]
Bazı şeyler fakirliğe yol açar, rızkın güçlükle gelmesine sebep olur. Mesela tırnağı uzun olanın rızkı meşakkatle, sıkıntıyla hâsıl olur. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle:
(Günah işlemek, rızıktan mahrum kalmaya sebep olur.) [İbni Mace]
(Yalan söylemek rızkı azaltır.) [İsfehani]
(Zina, fakirliğe yol açar.) [Beyheki]
Erken kalkanın nasibi gür olur derler. Sabit ücretli de olsa, bir kimse erken kalksa, nasibi gür olur. Ücretin kendisi değil, bereketi artar. Bereket, az bir şeyden çok faydalanmaktır. Az bir yemek çok kişiye yetmişse, bereketli olmuş demektir. Çok kazandığı halde, maaşını yetiremeyen, bereketsizliği sebebiyle borçlanır. Sabah erken kalkmak, hayra, berekete sebep olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sabah uykusu rızka manidir.) [Beyheki]
(Hak teâlâ rızıkları, fecir ile güneşin doğacağı vakitler arasında verir.) [Beyheki]
(Ya Rabbi, işine erken gidenin çalışmasını bereketli kıl!) [Tirmizi]
(Sabah namazını kıldıktan sonra uyumayın, rızkınızı aramaya çalışın!) [Taberani]
(Rızık için çalışmaya erken gidenin işi bereketli olur ve başarı kazanır.) [Bezzar]
Maddî rızıkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevî rızıkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmelidir! (El-Envâr)
Rızkı başka maksatla değil, Allah rızası için aramalı. İki hadis-i şerif meali:
(Çocuklar, rızık temin için çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Yaşlı ana babasının bakımı için çıkarsa, Allah yolundadır. Kendini haramdan korumak için çıkarsa, Allah yolundadır. Eğer gösteriş ve başkalarına karşı övünmek için çalışmaya çıkarsa, şeytan yolundadır.) [Taberani]
(Öyle bir zaman gelecek ki, Kur’an okuyan nice kimseler, ibadet etmeye çalışırlar, bid’atle de iştigal ederler. Bilmedikleri için müşrik olurlar. Okumalarına ve ilimlerine karşılık rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör Deccal’ın avenesidir.) [Deylemi]
11 notes
·
View notes
Text
Abdulkadir Geylani Hazretleri'nin (kuddise sırruhu) şeytanı helak eden duası:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm. Mâ şâAllah-ü kân. Lâ ilâhe illAllah-ü’l-melikü’l-hakku’l-mübîn. SübhânAllahi ve bi-hamdih. SübhânAllahi’l-azîm ve bi-hamdih
Manası:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
"Güç ve kuvvet ancak, Yüce ve Azîm olan Allah’tandır. Allah’ın dilediği olur. “Melik” (mülkün sâhibi), “Hakk” (gerçek) ve “Mübîn” (apaçık) olan Allah’tan başka ilah yoktur. Allah noksanlıklardan münezzehtir, uzaktır, “hamd” (övgü) yalnıza O’nadır. “Azîm” (yüce) olan Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır ve hamd yalnızca O’nadır."
(Cilau’l Hatır )
37 notes
·
View notes
Text
Duru kirletilmemiş bir kalp. Kirletilmemiş, lekelenmemiş bir vicdan. İşte Yüce Rabbin istediği mümin kalbi bu kalptir.
Mahşere kalkanlar, cennet ümidi veya cehennem korkusuyla yürüyecekler. Yüreklerinde günahın korkusu vardır. Dünyada işledikleri her şey akıllarındadır. O gün dünyada yaşadıkları her şey dipdiri akıllarındadır. Hiç olmadıkları kadar iyi hatırlıyorlar. Her ayrıntı akıllarına geliyor. Dengeleri alt üst oluyor.
Ter içindeler. Korkuyorlar. Ya kitaplarını sol ellerinden alıp cehenneme yürüseler. Ya ibadetleri yüzlerine çalınsa. Binlerce korku ve endişeyle yürüyorlar.
Beri yandan yaptıkları secdeler, tuttukları oruçlar, yaptıkları iyilikler akıllarına geliyor. Rahatlıyorlar. Bir ümit rüzgârı esiyor. Belki de Allah onları affedecektir. Mahşerin çetin gününü anlatan ayetler işte bu hali yaşayan insanı anlatıyor.
"O gün ki ne mal fayda verir ne de oğullar. Allah'a selim (arınmış) bir kalp ile gelen başka" (Şuara,88-89).
Allah'a şirk koşmamış, başkasına kötülük düşünmeyen, sahtekârlığa meyl etmeyen, sevecen ve temiz bir kalp; makam, mevki, mal, mülk ve evladın bile veremeyeceği bir destekle kulu Allah'a yakınlaştırır. Selim bir vicdan Allah yolunda harcanmış milyarlarca sadakadan etkili olabilir. Çünkü sadaka veya ibadette riya ve gösteriş olabilir ama, selim bir kalpte riya olmaz. Çünkü kalbi duru olmayanın ibadeti kabul edilmez.
O zaman kalbinizi yoklayın. Başkasına düşmanlık var mı, kin ve nefret var mı, sahtekârlık var mı, nifak var mı, iki yüzlülük var mı? Bunların biri bile varsa, kalbiniz 'selim' bir kalp değil elbette. Yüze karşı gülümsüyor da arkada hesap kuruyorsanız 'selim' bir kalp yoktur demek. Yüze karşı başka, arkadan başka iseniz 'selim' bir kalp yoktur demektir. İnsanların iyi niyet ve samimiyetini istismar ediyorsanız selim bir kalp yoktur demek ki. Yüz defa hacca gitmişseniz, bütün insanlar sizin adınızla yemin edecek kadar size itimat etmişlerse, selim bir yürek taşımıyorsanız boşa kürek çekmişsiniz demek ki. Kalbinizin selim olup olmadığını ise sadece Yüce Allah ve siz, yani o kalbin sahibi olan siz bilirsiniz. Dışarıdakilerin sözü, sazı bir gram mana ifade etmez. Kalem o kadar keskin. Söz o kadar nettir. Artık herkes ne yaptığına, ne kazandığına baksın. Ve selim bir kalple gelmeyen cennet bulamayacaktır. İsterseniz ayetlerin devamına bakalım:
"Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı, denilecek. Artık onlar ve o azgınlar ile iblisin askerleri hepsi birden tepetaklak oraya atılırlar. Orada onlar, taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: Allah'a ant olsun ki! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk. Bizi ancak (önderimiz olan) suçlular saptırdılar. İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok. Candan bir dostumuz da yok (Şuara: 90-101).
Kalbinizi yoklayın. Kalbiniz selim mi, karışık mı. Hasta mı, duru mu? Allah'a mı ait, başkasına mı ait? Kararı aklınız ve vicdanınız versin.
Abdulkadir Geylani hazretlerinden oğluna öğütler
Bilmiş ol ki, ey oğlum! (Allah bizi de, seni de ve bütün Müslümanları da başarılı kılsın.) Önce Allah'tan gerektiği gibi korkmanı, O'na itaat etmeni, O'nun emirlerine sarılmanı ve çizmiş olduğu sınırları korumanı (helal ve haramı bilip korumanı) vasiyet ederim. Oğlum! Bilmiş ol ki, Bizim bu yolumuz -yani tasavvuf yolu -şu esaslar üzerine kurulmuştur:
1- Allah'ın Kitabı,
2- Resulullah'ın (s.a.v.) Sünneti,
3- Gönül selameti,
4- El cömertliği,
5- Hayrı çoğaltıp yaygın hale getirmek,
6- Eziyet ve cefa etmemek, kimseyi incitmemek,
7- Müslüman kardeşlerimizin birtakım yanılma, kayma gibi kusurlarını hoş karşılamak, görmezlikten gelmek.
Oğlum! Bilmiş ol ki, (Allah bizi de, seni de başarılı kılsın!) Fakirliğin hakikati, senin bir benzerin olan kimseye muhtaç olmamandır. Zenginliğin hakikati de yine senin (yaratılışta) bir benzerin olan kimseden müstağni kalmandır. Ona el açmamandır.
Şüphesiz ki tasavvuf, bir haldir, boş söz ile uğraşan kimse için, böyle bir hal düşünülemez. Bununla beraber sen bir fakir gördüğün zaman ona ilimle hitap etme, yani hemen ilimle başlama, merhamet ve şefkatle başla. Çünkü ilk karşılaşmada ilim onu kaçırıp yabanileştirir. Fakat merhamet ve rahmet, onu ehlileştirip yaklaştırır.
Oğlum! Yine bilmiş ol ki: (Allah seni de bütün Müslümanları da başarılı kılsın) Tasavvuf sekiz özellik üzerine kuruludur:
1- Gönülden gelen cömertlik.
2- Allah'ın takdirine razı olmak.
3- Kaza ve belaya sabretmek, hayırlı işleri yaparken tahammüllü olmak.
4- Manevi işarete kapı açmak.
5- Kendini Allah'tan başkasıyla garip saymak, asıl gurbetin Allah'tan uzak kalındığı zamanlar başladığını bilmek.
6- Kaba yünden mamul elbise giymek. Yani giyim ve görünüşte mütevazı olmak.
7- Yeryüzünde Allah'ın farkında olup daima ibadet için gezip dolaşmak.
8- Fakirliği benimsemek. İsyan etmemek, haram yoldan kazanmaktansa fakir kalmayı tercih etmek.
Gönülden gelen cömertlik, İbrahim Peygamber'in (a.s.) özelliğindendir. İlahi takdire razı olmak İshak Peygamber'in özelliğindendir. Sabır, Eyyub Peygamber'in özelliğindendir. Manevi işarete kapı açmak, Zekeriyya Peygamber'in özelliğindendir. Gurbet, Yusuf Peygamber'in özelliğindendir. Kaba yünden mamul elbise giymek Yahya Peygamber'in özelliklerindendir. Sürekli ibadet için gezip dolaşmak İsa Peygamber'in özelliğindendir. Fakirliği benimsemek, Allah'ın Nebisi, Resulü, Sevgilimiz, Efendimiz, şefaatçimiz, Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) özelliklerindendir. Allah onu çok şerefli kılsın, onun şeref ve itibarını arttırsın!
Oğlum, zenginlere izzet ve şerefini koruyarak; fakirlere de alçak gönüllülüğü ifade ederek görüşüp arkadaşlık et! Her işinde İhlas'tan yana ol! İhlas, halkın, işlediği amele bakıp bakmadığını unutmandır. Allah'ın da devamlı surette o iş ve ameli gördüğünü hatırdan çıkartmamandır.
Fakirlere şu üç kusuru gözeterek hizmette kusur etme:
1- Onlara karşı her zaman alçak gönüllü ol ve görün.
2- Güzel ahlakın örneklerini göstermeyi unutma.
3- Nefsini her türlü kir ve pastan temizleyip berraklaştır.
Nefsini öldür ki hayat bulasın!
- Halkın Allah'a en yakın olanı ahlak yönünden en güzel ve en geniş olanıdır.
- Amellerin en üstünü, sırra dikkat edip kulluk konusunda Allah'tan başkasına yönelmemektir.
- Fakirlerle birlikte olduğun zaman onlara sabrı ve bir de hakkı tavsiye et!
- Dünyadan sana iki şey yeter: Fakirle sohbet, büyüğe hürmet.
Oğlum! Senden aşağı olanlara saldırman zayıflığın alametidir. Kendinden üstün kimselere saldırman ise böbürlenmenin işaretidir.
İşte bu, benim sana olan vasiyetimdir. Aynı zamanda duyabilecek durumda olan müritlerime vasiyetimdir. Allah seni de bizi de yukarıda belirttiğim ve açıkladığım hususlarda başarılı kılsın; bizi, selef-i salihinin -bizden önce geçen alimlerin- yolunda yürüyen ve onların izini takip eden kullarından eylesin! Duamızı, Efendimiz, Peygamberimiz, şefaatçimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hürmetine kabul buyursun. Selat u selam, Peygamberimize, O'nun hanedan ve eshabına çokça olsun ve kıyamete kadar devam etsin!
***
Elbette evlatlarımıza büyük sadık Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin bu sözlerini hatırlatmalıyız. Dini eğitimin terbiyesini almış, vicdan ehli, dini yaşantısı olan, salih ve sadık evlatlar olduğu gibi; şımarık, ehlileşmemiş, saldırgan, kabadayı, etrafındaki yakınlarıyla insanları sindiren, şer ehli, kumar ehli, gece ehli evlatlar da var. Etrafınıza bakın. Yakındalar. Yanı başınızdalar. Her taraftalar. Allah onları da ıslah etsin. İslam'ın edebiyle edeplendirsin.
Biz babalara düşen de evlatlarımıza Abdulkadir-i Geylani nin sözlerini fısıldamaktır. Aksi halde evlatlarımızın günahı aynı zaman da bizim de günahımızdır.
Aşk'a Vuslat
8 notes
·
View notes
Text
Abdulkadir Eroğlu'ndan 29 Ekim Mesajı!
Abdulkadir Eroğlu’ndan 29 Ekim Mesajı!
Başkan Eroğlu mesajında şu ifadeleri kullandı; “Asırlar boyunca bağımsız olarak yaşamış yüce Türk Milletinin yeniden dirilişinin simgesi olan Cumhuriyetimizin 99. yıldönümünü hep birlikte kutlamanın coşku ve heyecanını yaşıyoruz. Cumhuriyet; tarih boyunca esaret zinciri vurulamamış Yüce Milletimizin kahramanlık ve inançla yaptığı Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması ile…
View On WordPress
0 notes
Text
Hakk’a yapışın. Darlıkta O’na yalvarın. Genişliğe çıktığınız zaman da, O’nu hatırlayın. Hasta olduğunuzda Allah deyin. İyiliğe erdiğinizde O’nun yoluna koşun. Hayır-şer hep O’nun elindedir. Veren, alan O’dur. Sizin için kurtuluş, ancak Allah’a candan teslim olmaktadır. Ruh ilâcınız ancak bu olabilir. O’nun verdiği hüküm sizi titretmesin. O hüküm üzerine de münazaa etmeyin. O’nun verdiği hüküm için kullarına şikâyet etmeyin. Şikâyet ancak bela getirir; bunu bilin, sabırla bekleyin.
O’nun kudret eli altında bekleyin. Sessiz durun. Hele bir bakın; neler yapıyor, seyre dalın. O’nun, içinizde ve sizinle ne derin işleri oluyor. İşte bunu anlamaya bakın. O’nun yaptığı işlerde geniş olun. Yazar, bozar, hepsine uyun. Yapacağı işi siz değil, O bilir.
Allah’ım, bizi yüce varlığında Zat’ınla eyle. “Dünyada iyilik ver! Öbür âlemde de iyi kıl ve bizi ateşten koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!
🤎Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir i Geylani k.s
✍️⚘️Fethur Rabbani⚘️✍️
9 notes
·
View notes
Text
HAZRETİ İNSAN - Rabia Christine Brodbeck
Kendisine yaratıcı tarafından “Her şeyi senin için, seni kendim için yarattım” diye hitap buyuran hazreti insandır. Hazreti insan! Allah'ın halifesi…
İNSANIN YARATILIŞ SIRRI
Büyük mutasavvıf Ahmet Şem'ani'nin şöyle bir yorumu vardır; “Melekler ’ Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın’ dediklerinde Allah ü Teala buyurdu ki: ‘Ben sizin bilmediğinizi bilirim.’ Bir diğer ifade ile 'Ben biliyorum ki onları bağışlayacağım. Siz onların itaatsizliğini biliyorsunuz, halbuki ben affediciliğimin farkındayım. Siz hamdinizde, kendi fiilinizi ortaya koyuyorsunuz, fakat ben affımda Kendi ihsanımı ve cömertliğimi izhar ediyorum. Ben sizin bilmediğinizi, yani Benim onlara sevgimi ve onların Bana olan sevgilerindeki samimiyeti biliyorum. Her ne kadar zahirde iyi işleri yerlerde sürünse de, bâtında Bana olan sevgileri saftır. Ne olurlarsa olsunlar, Ben onları seviyorum.”
Hz. Mevlânâ, Allah'ın, sevgili kullarına olan rahmet ve merhametini tarif ediyor: “Allah ile iki tane ben bir arada olamaz. Sen 'Ben’ diyorsun O da 'Ben’ diyor. Ya sen O'nun önünde öl, ya da O senin önünde ölsün; o zaman ikilik gidecektir. Ancak, Hayy, Ölümsüzdür. O'nun subjektif veya objektif olarak ölmesi mümkün değildir. O öyle büyük ve sınırsız bir Merhamet ve Muhabbet sahibidir ki eğer mümkün olsaydı O, ikiliğin gitmesi adına senin için ölürdü. Ancak, ölmesi mümkün olmadığı için sen öl ki tecelli buyurup Kendini sana göstersin de ikilik gitsin”
Aşk, Allah'ta var olmaktır.
HAZRETİ ADEM (AS)
“Ve Âdem'e bütün eşyanın -varlıkların- isimlerini öğretti” [Bakara:31] ayetinde anlatıldığı gibi Kendi sıfatlarının hepsini ve Esma-i Hüsna'sını O'na nakşetti.
Âdem(as) ilk yaratıldığında, Allah kalbi tüm mahlûkatın içindeki en mukaddes makam olarak şekillendirdi. Allah buyuruyor ki: “Ben ne cennetime ne dünyaya sığdım..Sadece bana muti kulumun kalbine sığdım.” Allah insanın kalbini bir kâinat olarak halk etti ve bu yüzden de orayı Kendi evi yaptı. Orayı Kendi ilahi nurunun güzelliğinin ve ilahi sırlarının aksedebileceği bir ilahi ayna olarak yarattı. Hz. Mevlânâ şöyle buyuruyor: “Âdem saf bir nur ile göründüğü için esmâların sırrı ve ruhu ona göründü.”
Allah (cc) Âdem(as) için küçük bir itaatsizlik yaratıp yasak ağacı meyvesinden yedirdi ki öğrenmek ve öğrenen bir kul olmak için dünyaya inmek zorunda kalsın. Yüce yaratıcısından başkası da onun öğretmeni olmadı.Bu yüzden de insan ile Rabbi arasındaki ebedî ilişki, Âdem'in ilk öğrenci, Rabbinin de ilk öğretmen olduğu bir ilişki oldu. Neticede, bütün insanlar Rableri ile O'na muhtaç yaratılmışlar olarak ilişki kurmak zorundadırlardır; rehberlik edilecek, beslenecek, korunacak ve O'nun kudsi hikmet ve gücü ile eğitilen yaratılmışlardır.
Cennetten Rabbi tarafından sürülmek insana ayrılık acısı verir. Bu eylemi yoluyla Cenab-ı Hakk insana olan aşkını tezahür ettirmek istemektedir. Cenâb-ı Hakk Kendisinin arzulanan hedef olmasını istemiştir ve bunun için insanı doğumundan itibaren Kendisinden ayırır ve bu ayrılık acı verir. O'ndan ayrılış acısından daha büyük bir ıstırap yoktur. Ve O'na kavuşmaktan daha büyük bir mutluluk da yoktur. Cennetten sürülmek bir ceza değildir. Aksine Rabbimiz insanı eğitmek ve onu yüceltmek, şeref, kemâl ve gerçek aşk makamlarına çıkartmak istiyor. Yani cennetten çıkarılmak muhtaciyetin tam olarak başladığı yerdir.
Yani insanın bu gezegendeki varlığı tamamıyla eğitim amaçlıdır, çünkü manevi tekâmül dünyasındayız. Ayrılık acısı kalbimizdeki aşk tohumunu besleyecek, yalnız Rabbimize karşı olan arzumuzu artıracaktır. Bu sayede sürekli O'nun arayışı içinde olacağız. Kifayetsizliğimizi, güçsüzlüğümüzü ve hiçliğimizi idrak ederek de O'nun azameti ve şanı ile güçlenecek ve büyüyeceğiz.
Ayrıca Âdem(as) cennette iken bir görevi, işlevi, sorumluluğu yoktu. Şerefli Hilafet göreviyle tezyin kılınması için meleklerin âleminden, tahtının bulunduğu cennetten çıkarılması gerekiyordu ki gelmiş geçmiş en büyük vazife ile vazifelensin; dünyada Hakk'ı temsil etmek.
Allah buyuruyor: “Ey gök ehli olan melekler! Siz kendi masumluğunuza güveniyorsunuz, oysa onlar Benim Rahmetime güveniyorlar.”
Dünya hayatı yaşamaksızın Âdem (as) Allah'ın kendisine öğrettiği ilahi esmanın mânâsını ve kıymetini anlayamayacaktı. Cennette, kendi zaaflarını, düşüklüğünü ve kifayetsizliğini anlamaksızın Allah'ın güzelliğini ve kemâlatını nasıl tadacaktı ki? Kendi gündelik yaşamında hudutları, kısıtlamaları ve kendi benliğinin kararlılığını tecrübe etmeden Allah'ın sıfatlarının sonsuzluğunu nasıl bilecekti? Kendi itaatsizliği olmaksızın Allah'ın keremi, merhameti, rahmeti ve affediciliğini nasıl hissedecekti?
Dahası var: O, kulluğunu ifa etmeksizin aşkın sırrına eremeyecekti. Uzaklık olmadan aşk ateşinin lezzetini tadamayacaktı. Acı, niyaz ve gözyaşı olmaksızın aşlın hakikatini idrak edemeyecekti. Yalnızlığı ve ayrılığı tatmasaydı, tevhidin tadını bile bilemeyecekti. Burada bir hikmet var. Melekler ya da hayvanlar gibi diğer yaratıklar kurbiyyetin yüce hazzını, ayrılığın ve uzaklığın yakıcı ıstırabını tadamazlar. Bu yüzden manevî gelişmeden nasipleri yoktur. İdrakin hoş tadı onlara verilmemiştir. İnsanı bu kasar biricik kılan ebediyete müteveccih olan manevî gelişim sürecidir. Bir diğer ifade ile insanın tasarımında sınırsız bir gelişim imaknı mevcuttur.
Ahmed Şem’ami şu yorumu yapıyor: “Burada gizli bir sır var. Melekler saf ve masum olduklarını gördüler. Ama Adem, aczini anladı. Melekler, ‘Biz Seni takdis ve tenzih ederiz, ayrıca senin rızan için de günah işlemeyiz’ dediler. Hz. Adem de, ‘Ya Rabbi, biz nefsimizi zulmettik’ dedi. Allah Adem’e, Allah’ın indinde hata ettiğini ilen klişinin hataya düşmesinin, saf olduğunu bilen kişinin saflığından daha makbul ve mergub olduğunu gösterdi. Bu nedenle Cenab-ı Hakk Adem’i mescud, secde edilen kılarken meleklere de sacidlik sıfatını verdi.
EBEDİ TAZELİK
Kaynakta ebedi bir tazelik var! Aşk yolu dönüş yoludur. Eğer varlığımızın köklerine geri dönersek, bütün varoluşun kaynağını bulıursak, insanooğlunun bütün mizacını ve kim olduğumuzun gerçek anlamını kavrayacağız. Gerçek aşıklar her an ebedi tazelik içindedir. Bu nedenle onların huzurunda oturmak, hayat çeşmesinden içmek gibidir.
AŞKIN SIRRI
Esas görevimizin aşkın sırrını keşfetmek olduğunu söylemek istiyorum. Zira bizler Rabbimizin bize duyduğu sevgiden dolayı varız. Cümle varlığın kaynağı aşktır.
Hz. Mevlana şöyle tavsiye buyuruyor: “Suyu aramak için fazla vakit harcama, onun yerine susuzluğu ara! Susuzluğu bulunca sular aşağıdan yukarıdan fışkıracaktır.
ÇAMUR İLE NUR ARASINDA
İnsan sinesinde bir ikilemle doğdu! Bedeni maddeden yaratılmışken ruhu Cenab-ı Hakk’a aittir. Bu nedenle insanın kendi içinde bir buluşma yeri vardır. Bu mekan çamur ile nurun, beden ile ruhun, madde ile mana arasındaki sırrı oluşturur. İnsanın bu dünyaya gelişi, ruhun beden maddesiyle bağlantı kurmasından başka bir şey değildir.
“Eğer bir mekanın çöp sepeti yoksa orası eksiktir. Yüce bir mekanın yanında mutlaka bir çöp sepeti olmalıdır ki; o mekanda toplanan bütün çöp ve pislik oraya atılabilsin. Aynı şekilde Cenab-ı Hakksaf nurdan bir kalp yarattığında, bu nefs-i emmareyi çöp sepeti olarak onu yanına koymuştur. Cehaletin kara lekesi de safiyet mücevheriyle aynı kanatlaral uçar. Doğru bir okun, eğri bir yaya ihtiyacı vardır. Ey Kalp! Sen doğru ok gibi ol! Ey nefs eğik bir yayın şeklini al! Kalbe safiyet giysisini giydirdiklerinde, kalbe cehalet ve günah kara lekesini gösterirler ki, kendisini hatırlasın ve ne olduğunu bilsin. Bir tavus kuşu bütün tüylerini açtığında her tüyden ayrı bir zevk alır. Ama aşağıya eğilip ayaklarına baktığında utanır. İşte cehalet kara lekesi o tavus kuşunun ayaklarıdır ki, daima seninle kalır”
TEVHİD VE TASAVVUF
Muhyiddin Arabi Hazretlerinin dediği gibi: “Velayet Şeriate uymakla kazanılır, fiiliyatsız boş tefekkürle değil...Gerçek Tasavvuf beş vakit namazdan ve rabıta-i mevtten ibarettir.
Cümle mevcudat O’nun nuru ve ruhundan yaratılmıştır ve bütün parçalar bütüne dönmek ister.
Tabiat, kainar, dünya ve insan bütüne dönme çabasındadırlar. Bütün yaratılmışlar O’na taparlar, O’nu arzularlar, O’nun şanını zikreder ve O’nunla tevhid haline kabuşmak için gayret gösterirler.
Kur’an bir gelin gibidir.Peçeyi çekmene rağmen kendisini sana göstermez. Kur’an’ıaraştırıp da hiç bir tat almadıysan bu peçeyi kalırma yöntemin yüzünden senin kabul edilmemen demektir. Eğer peçesine asılmayı bırakır da rızasını ararsan, tarlasını sularsan, her an hizmetinde olup da onu razı edecek her an mücahedede bulunursan sana senin ziyade gayretlerine gerek kalmadan kendisini ifşa edecektir.
Bir anlığına çekilmiş olan dünya resmini seyretmeye doyamazlar.
İnsanın dünyevi varlığının kıymet ve anlamını bilmek cennetin hazinesini bilmeye denktir. Daha kesin ifade ile, insanı yaşamındaki görevi cenneti tekrar keşfetmek ve yaşamaktır. Bu gizli hazinedir. Bundan dolayı ona dünyevi varlığında verilen zaman ahiret için bir prova niteliğindedir, çünkü gizli hazineyi ancak bu dünyada bulabilir. Bu da cennetin hoş tadının burada ve şimdi verildiği anlamına gelir. İnsan ahiretin meyvelerini bu dünyadaki yaptığı iyilikler nispetinde alacaktır.
Sultanü’l Evliya Hz. Abdulkadir Geylani (ks) bize şu tavsiyeyi lutfediyor: “Manevi kültür (tasavvuf) uzun konuşmalarla kazanılmaz; aç kalmakla ve nefse aşina olup hoş gelen şeylerin terkiyle kazanılabilir”
Sufi Evliya Sidi Hamza el Kadiri el-Boutchichi’nin söylediği gibi; “Gerçek ilim sadecetevazu sayesinde elde edilebilir.Bu ilme giden yol, tıpkı bir kişinin akarsudan su içmek istemesi gibidir: Su içebilmek için başını aşağıya eğmek zorundadır. Su, en aşağıları arar, bu yüzden biz de suyu taklit etmek zorundayız.”
CEMAL
Senin Cemal’inin görmemiş olan kendi aklını kıblesi yapar. Kör bir adam elinde lamba yerine teneke taşır.
İnsanın cehaletini Hz. Mevlana muhteşem bir şekilde tarif buyuruyor: “Ekmek dolu bir sepet kafanın üstünde dururken kapı kapı dolaşıp kırıntı arıyorsun, kendi kafana bak da bu baş dönmesinden kurtul. Git de kendi kalbinin kapısını çal! Ne diye kapı kapı dolaşıyorsun?
Hz. Arabi şöyle buyuruyor: “Yaratılmış ilk nurun, yani nurun kaynağının gölgesi yoktur. Allah’ın Hakikat’ini ancak bu nur ile görür anlarız.
Yüce Rabbimiz merhametini gazabı içinde, Cemalini celali içinde, tevhidini ayrılık içinde gizler.
Gözyaşları kalbin incileridir. Allah için dökülen gözyaşları cehennemi söndürür.
Güneşin kavurucu sıcağı ve bulutların nemi, dünyayı taze ve hoş tuttuğu için, siz de zekanızın güneşini aydınlık ve gözünüzü gözyaşlarıyla parlak tutun..
21. YÜZYILDA HAKİKAT’İN DİRİLİŞİ
Mümin olan kişi kendi bölünmez sırrındaki ilahi merkeze varırsa Hakikat’te makro kozmosun kalbi, mikro kozmosun ise dış kainat olduğunu bulacaktır.
Tüm ilimler Allah’tan gelir. Hakikatte, işin temelinde bilimsel bilgi ve ilahi ilim birdir. Bu iki tür ilim aynı hakikatin iki yarı görüntüsüdür. Gerçekten de her iki alan da içsel konuları araştırmaktadır.
Mesela fizik çalışmak Allah’ın koyduğu kanunları incelemek, onun mahlukatı nasıl işlettiğine dair tefekkür etmek demektir.
İlahi ilim ve bilimsel bilgi tektir. Bilimsel bilgi ve din ilmi bir müminin kalbine ne kadar girerlerse, o kişi yaratılmışlara o özellikle Sevgili Yaratıcısına o derecede saygı gösterir.
Zamanın en büyük sultanı Yavuz Sultan Selim Han’ın yüksek tespitinden ne kadar bahsetsek az gelir: “Padişah-ı cihan olmak bir kuru kavga imiş, bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.”
Onun melket-i Rabbaniyyesinde hayretten hayrete düşüyoruz ve en yüksekbir idrakle O’nunla, O’na ve O’nda seyahat ediyoruz.
Artık ruhlarımıza göç vizesi verelim, ana yurduna büyüleyici bir seyaat için onu serbest bırakalım.
1 note
·
View note
Text
ABDULKADİR GEYLANİ HZ. ESMAUL HÜSNA DUASI Bismillahirrahmanirrahim 1- İşte böyle başlarım; Allah’ı birleyerek besmeleyi çekerek, bu işi bitireceğim; güzel zikir çekerek, Allah’a hamdederek.
2- Ben şahadet ederim, Allah’tan başka Rab yok, O’nun yüceliğini akıl idrak edemez, çünkü âcizdir pek çok.
3- O’dur bizi Ahmed’i (a.s) hak peygamber gönderdi, bu varlık o rehberle böyle canlanıverdi.
4- Bütün bu güzellikleri bize o öğretmiştir, ilim, hilim, sevigiyi içimize ekmiştir.
5- Ey Allah’tan izzet, mânevi mertebeler ve hazîneler isteyen! O’na yüce isimleriyle çağır, ey bir dilek dileyen!
6- Temizlen, yakınlık kur, sonra kırık gönülle yakar: “Allahım!(1) senden acil yardım isterim” diyerek yalvar.
7- Ey Rahmeti her şeyi kuşatmış olan “Rahman”(2) ve “Rahim!”(3) O engin rahmâniyyet ve rahîmiyyetin hürmetine bana merhamet eyle.
8- Ey bütün varlıkların sahibi olan “Melik”(4) ve ey bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf olan “Kuddûs!”(5) sırrımı takdis et; ey esenlik veren “Selam”(6) vücudumu her türlü beladan koru!
9- Ey va’dine güvenilen “Mü’min!”(7), bana hakiki güvence ihsan eyle! Ey bütün evreni düzenleyip gözeten, yöneten “Müheymin!”(8) kusurlarımı güzelce örterek bana ikram eyle!
10- Ey her şeye gâlip gelen “Aziz”(9), nefsimden zilleti bertaraf eyle! Ey düzeni bozulan her şeyi tanzim eden “Cebbâr!”(10) beni izzetinle himaye eyle!
11- Ey her şeyde büyüklüğünü gösteren “Mütekebbir!”(11) tüm düşmanları alçalt; ey her şeyi güzel yaratan, “Hâlik!”(12) beni her türlü kötülükten muhafaza et.
12- Ey bütün varlığı ve nimetleri eşsiz bir biçimde yaratan “Bâri!”(13) ey her varlığa ayrı bir şekil veren “Musavvir!”(14) daha önce bize lütfettiğin nimetlerinin feyzini artır!
13- Ey daima affeden “Ğaffar!”(15) bir ümitle sana geldim, tevbemi kabul eyle; ey hiç yenilmeyen yegâne gâlip olan “Kahhar!”(16) kahrınla şeytanımı kahr-u perişan eyle.
14- Ey karşılıksız bağışları bol olan “Vehhab!”(17) bana ilim ve hikmeti ihsan eyle; ey tüm canlıların rızkını veren “Rezzak!”(18) rızkımı kolaylaştırıp müyesser eyle.
15- Ey bütün iyiliklerin kapılarını açan “Fettah!”(19) fethinle basiretimi aç, gönlümü fetheyle; ey her şeyi hakkıyla bilen “Alîm!”(20) lütfunla bana ilim ikram eyle!
16- Ey dilediği iş ve imkânları daraltan “Kâbid/Kâbız!”(21) bütün muannitlerin kalplerini daraltıp sıkıştır; ey dilediği iş ve imkânları genişlet “Bâsit!”(22) yüce sırlarınla gönlümü aç ve sevindir!
17- Ey dilediğini alçaltan “Hâfid!”(23) bütün münafıkların makam ve mevkilerini alçalt, onları alaşağı et; ey dilediğini yücelten “Râfi!”(24) geniş merhametinle beni yüce mertebelere ulaştır!
18- Ey dilediğine izzet ve şeref bahşeden “Mu’iz!”(25) beni de aziz eyle; ey dilediğini zillete düşüren “Müzil!”(26) başkasına ibret olacak şekilde zalimleri zelil eyle!
19- Ey sesli-sessiz her şeyi hakkıyla işiten “Semi!”(27) ilmin her şeye kâfîdir, ey her şeyi hakkıyla gören “Basir!”(28) lütfedip halimi gör, beni ıslah et ve kabul edip yönlendir!
20- Ey her şeye hükümran olan “Hakem!”(29) ey mutlak adalet sahibi olan “Adl!”(30) sen, mahlûklarına karşı lütufkâr olan “Latîf!”(31) ve gizli açık her şeyden hakkıyla haberdar olan “Habîr!”(32) sin.
21- Ey acele ve kızgınlıkla davranmayan “Halîm!”(33) yegâne sığınağım ve dayanağım senin hilmindir, sen yüceler yücesi “Azîm!”(34) sin. Cömertliğinin boyutu en yüce zirvededir.
22- Sen bütün günahkârların suçunu bağışlayan “Ğafûr!”(35) ve onları örten “Settar!” sın, sen dostlarının azıcık iyiliklerine çok mükâfat veren “Şekûr!”(36) sun. Ne olur beni de mahrum etme!
23- Sen Habîb-i edîbinin makamını yücelten yüceler yücesi “Aliyy!”(37) sin. Sen bol bol rızık veren, herkese iyilik eden büyük bir varlıksın, “kebîr!”(38) sin.
24- Allah’ım! Sen sonsuz ilminden hiçbir şeyin saklanmadığı; her şeyi koruyup gözeten “Hafız!”(39) sin, sen a’dan z’ye bütün yaratıkların ihtiyacını bilen onları gözeten “Mukît!”(40) sin.
25- Ey her şeyin hesabını, kitabını bilen “Hasîb!”(41), beni sen yönlendir; çünkü senin kararların benim için yeterlidir. Sen şânı yüce olan ”Celil!”(42) sin. Ne olur hasmımı hak ettiği cezaya çarptır.
26- Allah’ım! Sen keremi sonsuz olan “Kerîm!”(43) sin bağış hazinenden bana da ikram et. Ey her şeyi kontrolünde tutup gözetleyen “Rakîp!”(44) düşmanlarımı yere ser, onu perişan et.
27- Ey çağıranların dilek ve duâlarına karşılık veren “Mucîb!”(45) Ey Mevlam! Ben de seni çağırdım. Sen ezelden beri vergisi çok, ikramları geniş olan “Vasi!”(46) sin.
28- Allah’ım! Sen her şeyi hikmetle yapan “Hakim!”(47) sin. Meclislerimi ve müşahedelerimi sağlamlaştır. Ey çok seven ve çok sevilen “Vedûd!”(48) sevgin tenezzül buyurup yanıma gelmiştir.
29- Sen şânı yüce “Mecid!”(49) olansın; bana şan, şeref ve mutluluk lütfeyle! Ey her şeyi harekete geçiren “Bais!”(50) yardımıma gelen orduyu süratle gönder.
30- Allah’ım! Sen her şeyi gözleyip bilen “Şehîd!”(51) sin; hayatımın manzaralarını ve müşâhedelerimi güzelleştir, ey varlığı şüphesiz, gerçek olan “Hak!”(52) benim için lütuflar pınarını gerçekleştir.
31- Allah’ım! Sen kendisine güvenilen “Vekîl!”(53) sin. İhtiyaçlarımı gider. Şüphesiz her şeye gücü yeten “Kavî!”(54) bir vekili olan kimse için her şey tamam demektir.
32- Allah’ım! Sen sonsuz kudret sahibi “Metîn!”(55) sin. Zaaf ve güçsüzlüğümü giderip beni güçlendir. Ey kendisine yönelip duâ edenlere dostluk elini uzatan “Velî!”(56) benim de yardımıma!
33- Ey her bakımdan övgüye lâyık “Hamîd!”(57) olan Mevlâm! Seni birleyen biri olarak sana hamd ettim. Ey yaratıklarının kusurlarını tek tek sayıp bilen “Muhsî!”(58), lütfunla kusurları ta’dil ile ıslah et.
34- Allah’ım! Bana hidayeti lutfedip ufkumu açan “ Mubdî!”(59) sensin. Dünyadan ölüp göçen veya yok olup giden varlıkları yeniden yaratan “Mu’îd!”(60) sensin.
35- Ey hayat bahşeden “Muhyî!”(61) bana mutlu bir hayat lutfeyle. Ey ölümü elinde bulunduran “Mümît!”(62) dinimin düşmanlarını süratle kahr-u perişan eyle.
36- Ey ebedî hayatla daima diri olan “Hayy!”(63) kadîm zikrinle/Kur’ân-ı Kerim’le ölü kalbime can ver. Ey bütün kâinatı yöneten “Kayyûm!”(64) sırrımı sen yönet, onu vuslata kavuştur.
37- Ey nûrların sahibi “Vâcid!”(65) sevinç duygularımı vecde getir. Ey nûrlara şeref kazandıran şânı yüce “Mâcid!”(66) bana yardımını esirgeme.
38- Ey gerçek anlamda kendisinden başka varlık bulunmayan “Vâhid!”(67), ey bütün varlıkların ancak kendisiyle var olduğu; varlık mertebesine yükselebildiği “Samed!”(68).
39- Ey sonsuz kudret sahibi olan; ey yakalaması müthiş olan “Kâdir!”(69), düşmanlarını helâk et. Ey her şeye gücü yeten “Muktedir!”(70) bize haset edenlere belâlar takdir et.
40- Ey dilediğini öne alan “Mukaddim!”(71), sırrıma ihsanlarını takdim buyur; ey istediğini geri koyan “Muahhir!”(72), beni lütfunla zararlardan koru.
41- Ey varlığının başlangıcı olamayan “Evvel!”(73), her şeyden evvel bizim için hayırlı işleri ön plana al. Ey varlığın sonu olmayan “Âhir!”(74), âhir ömrümde, kelime-i şehâdet getirerek son nefesimi vermeyi bana nasip ve müyesser et.
42- Ey delil ve belgeleri açısından varlığı âşikar olan “Zâhir!”(75); zâtının görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açısından gizli olan “Bâtın!”(76), gaybın en gizli köşelerinde saklı olan ilim ve marifetleri bana lütfet.
43- Ey kâinatın hâkimi ve yöneticisi olan “Vâli!”(77), işimizi insanlara öğüt veren bütün mürşitlere tavsiye et; ey her bakımdan yüce olan “Müte’âli!”(78), iyiliği öğüt veren mürşitlere sen irşad edip, yönlendir.
44- Ey bütün iyilik ve güzelliklerin sahibi olan “Berr!”(79); ey âlemlerin Rabbi; ey bağışları bol olan; ey kullarının tövbelerini kabul eden “Tevvâb!”(80), bana makbul bir tövbe nasip et.
45- Ey kendi nefislerine zulmeden zâlimlerden intikam alan “Müntekîm!”(81), sen aynı zamanda affetmeyi de seven “Afuvv!”(82) sun; lütfedip beni de affet.
46- Allah’ım! Sen kullarına karşı şefkatli olan, öyle atûf ve “Raûf!”(83) sun ki, sana yalvarıp duâ edenlere şefkatle yakınlık gösterip ihtiyaçlarını yerine getirirsin. Ey bütün varlığın sahibi olan “Mâliku’l-Mülk!”(84), bana da ikramlarını bol bol lütfeyle.
47- Ey azamet ve kerem/celâl ve ikram sahibi “Zü’l-celâli ve’l-ikram!”(85), bize celâlinden elbise giydir, şüphesiz senin kâinatta yansıyan cömertliğin her zaman sağanak hâlindedir.
48- Ey adâletle hükmeden “Muksît!”(86), rûhumu hak ve hakikatle perçinlet. Ey bütün erdemleri zâtında toplayan ve bütün dağınıklıkları bir araya getirip düzenleyen “Câmi’!”(87), her zaman ve her mekânda var olan bütün kemâlatı benim için bir araya getir.
49- Allah’ım! Sen her şeyin kendisine muhtaç ve kendisi her şeyden mustağni olan “Ğaniyy!” sin(88). Bende ki fakirliği gider. Sen başkasına zenginliği lütfeden “Muğnî!”(89) sin; nefsimin yoksulluğunu varlığa çevir. Muhtaç olduğu şeyleri lütfet.
50- Ey dilediği şeyin gerçekleşmesini engelleyen “Mâni!”(90), günah işlememe mâni ol. Şimdiye kadar işlediğim günahlardan dolayı yakaladığım –maddî ve mânevî- hastalıklardan bana şifâ ihsan et.
51- Ey dilediğine zarar veren “Dârr!”(91), hasetçileri uyarıp azarla. Ey dilediğine yarar dokunduran “Nâfi!”(92), lütfedip faydalandır, bana olgun bir rûhu kazandır.
52- Ey kâinatı aydınlatan, nur kaynağı “Nûr!”(93), şüphesiz bütün varlıkta parlayan senin nûrundur. Ey dilediğine yol gösterip hidâyet bahşeden “Hâdî!”(94), gönüllerdeki nûrlu hidayet meşâlesini yak.
53- Ey kâinatı eşsiz bir sûrette yaratan “Bedî!”(95), mânevî feyizleri lütfetmeni diliyorum. Senden başka varlığının sonu olmayan “Bâki!”(96) yoktur. Saltanatı bâki olan ancak sensin hakiki dostluk ancak seninle kurulan dostluktur.
54- Ey varlığın asıl mîrasçısı olan ”Vâris!”(97), beni ilmine mîrasçı kıl. Ey bütün işleri isabetli; kullarını dosdoğru yola irşâd eden “Reşîd!”(98), lütfedip bana rüşd yolunu/dosdoğru yolu göster.
55- Allah’ım! Sen çok sabırlı olan “Sabûr!”(99) ve kusurları örten “Settar” sın. Sabır ve azminde beni muvaffak kıl. İmtihanlar karşısında metanetimi güçlendiren, örtülü özgür irade gücünü ver.
56- Ey benim efendim! Sana o güzel isimlerinle çağırdım ve büyük âyetlerini vesile kılarak sana münâcaatta bulundum.
57- Ey beni terbiye eden Rabbim olan Allah’ım! O güzel isimler ve yüce âyetler hürmetine: katından bize kemâlâtı mükemmel şekilde lütfeyle.
58- Sana olan ümitlerimi rızanla karşıla. İçinde çırpınıp durduğum zamanın değişken yüzüne karşı beni zâtınla yetindir.
59- Benim yardımıma koş; nefsimin hastalığından bana şifâ bahşeyle. Beni hayır yoluna yönlendir, aklımdaki vesveseleri bertaraf edip ihsan eyle.
60- Allah’ım anne-babama, kardeşlerime ve bu güzel isimlerle sana duâ edenlere merhamet eyle.
61- Ben, aslı “Hasanî olan “Kâdir” in kuluyum. (Abdulkâdirim). Yüce meclislerde Muhyiddin olarak çağrıldım.
62- Habîbin olan ceddim Hz. Muhammed’e (s.a.v.) varlıktaki selâmların en tatlısıyla ve en mükemmeliyle selât ve selâm eyle.
63- Onun bütün âl ve ashabına da selâm et. Artık işin başında da sonunda da hamd yalnız Allah’a âittir.
Amin Ecmain
0 notes
Photo
REGAİB KANDİLİ
Receb’in ilk perşembeyi cuma bağlayan gece Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Bu gecede öncelikle yapılması gereken, nefis muhasebesidir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir. Receb-i Şerifin İlk PerşembesiNebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den rivayet edildiğine göre: ''Recebin ilk perşembesini oruçla geçireni cennete sokmak, Allâh-u Te'âlâ üzerine hak olur.''(Abdulkadir-i Geylani, el-Ğunye, 1/330-331) Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var.Amellerin hasat edileceği üç ayların bu ilk kandilinde Yüce Mevlâ'dan af ve mağfiret dilenilir, ihsan ve ikram beklenir.Bu gece, Hz. Âmine Validemiz'in (r.a) Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v) hamileliğini farkettiği gece olduğu için de ayrı bir öneme sahiptir. İşte Regaib Kandili, sözünü ettiğimiz nefis muhasebesinin yapılması bakımından bizim için bulunmaz bir fırsattır. Şu halde bu gece hatalarımız varsa onları terketmeli, kötü duygu ve düşüncelerimizi kalplerimizden atmalıyız. Allah C.C ve Resulü’nü bize unutturan şeyleri bir tarafa bırakmalıyız. Gönül sarayımızı bulandıran haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna bulaşmaktan sakınmalı, birbirimize, anne ve babamıza, yakınlarımıza sevgiyle ve iyilikle yaklaşmalıyız " Receb ayının ilk Perşembe günü oruç tutulmalıdır. O günün akşamı Cuma gecesi,akşamla yatsı arasında on iki rekat namaz kılmalıdır.
15 notes
·
View notes
Text
MEKANLARI CENNET OLSUN 2015-2016-2017 YILI TEMMUZ AYINDAN BERİ 1170 VATAN EVLADI ŞEHADETE ERDİ 1-ŞEHİT POLİS MEMURU BÜNYAMİN TORĞUT 2-ŞEHİT POLİS MEMURU OKAN ACAR 3-ŞEHİT POLİS MEMURU FEYYAZ YUMUŞAK 4-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MÜSELLİM ÜNAL 5-ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET YALÇIN NANE 6-ŞEHİT POLİS MEMURU TANSU AYDIN 7-ŞEHİT ASTSUBAY İSMAİL YAVUZ 8-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET KOÇAK 9-ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET FATİH SİVRİ 10-ŞEHİT BİNBAŞI ARSLAN KULAKSIZ 11-ŞEHİT ASTSUBAY ZİYA SARPKAYA 12-ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET UYAR 13-ŞEHİT ÜSTTEĞMEN İBRAHİM TANRIVERDİ 14-ŞEHİT ER ÖMER KAAN KANDEMİR 15-ŞEHİT ONBAŞI HAMZA YILDIRIM 16-ŞEHİT POLİS MEMURU İSA İPEK 17-ŞEHİT POLİS MEMURU SERDAR KAZAR 18-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ GÖKÇE 19-ŞEHİT ER BARIŞ AKKABAK 20-ŞEHİT ER MEDET MAT 21-ŞEHİT ER MANSUR CENGİZ 22-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MUHAMMET ORUÇ 23-ŞEHİT POLİS MEMURU SALİH HÜSEYİN PARÇA 24-ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET ONUR DEMİR 25-ŞEHİT POLİS MEMURU ABDULLAH ÜMİT SERCAN 26-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ACAR 27-ŞEHİT ER ABDULKADİR PEKTAŞ 28-ŞEHİT ER ABDULHALİT ARAS 29-ŞEHİT ER DOĞAN ACAR 30-ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ BEYAZIT ÇEKEN 31-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YAHYA MERTCAN 32-ŞEHİT POLİS MEMURU RESUL KAYAOĞLU 33-ŞEHİT POLİS MEMURU SAVAŞ AKYOL 34-ŞEHİT POLİS MEMURU ŞAHİN POLAT AYDIN 35-ŞEHİT ER BARIŞ AYTEK 36-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FATİH GÖKŞEN 37-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ VELİ ATEŞ 38-ŞEHİT ASTSUBAY DURSUN TAŞTİKEN 39-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YASİN GENCER 40-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İBRAHİM TAŞ 41-ŞEHİT ASTSUBAY MUHAMMET GÜRLEK 42-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HAŞİM DİRİK 43-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSA SAYDAM 44-ŞEHİT KOMİSER AHMET ÇAMUR 45-ŞEHİT ASTSUBAY NURETTİN ÖZTÜRK 46-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUHAMMET TUFAN 47-ŞEHİT KORUCU YAKUP AKTÜRK 48-ŞEHİT TEĞMEN HUBEYB TURAN 49-ŞEHİT ASTSUBAY METİN AYDEMİR 50-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI LATİF ADIGÜZEL 51-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HAKAN AKTÜRK 52-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FERDİ GEREKLİ 53-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BARIŞ AKIN 54-ŞEHİT ER MEHMET HALİL BARKIN 55-ŞEHİT ER RECEP BEYCUR 56-ŞEHİT ER ÖMER ERÜSTÜN 57-ŞEHİT ER BAHADIR AYDIN 58-ŞEHİT ER EMRE KAAN ARLI 59-ŞEHİT YÜZBAŞI ALİ ALKAN 60-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MEHMET KARA 61-ŞEHİT ER AHMET BIÇAKÇI 62-ŞEHİT ASTSUBAY KENAN CEYLAN 63-ŞEHİT POLİS MEMURU YAKUP METE 64-ŞEHİT POLİS MEMURU OKTAY UÇAR 65-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖKKEŞ KORKMAZ 66-ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH KILBEY 67-ŞEHİT POLİS MEMURU TANJU SAKARYA 68-ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ RIZA GÜNEŞ 69-ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET GILIÇ 70-ŞEHİT POLİS MEMURU İLKER NARİN 71-ŞEHİT POLİS MEMURU YILMAZ DİKMEN 72-ŞEHİT POLİS MEMURU OLGUN KURBANOĞLU 73-ŞEHİT ER YUSUF BEYLEM 74-ŞEHİT ER BATIKAN AVCI 75-ŞEHİT EMNİYET AMİRİ İBRAHİM HALİL AKSOY 76-ŞEHİT POLİS MEMURU AKİF HATUNOĞLU 77-ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET HÜSEYİN BALTA 78-ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET AKALIN 79-ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT SAVAŞ KALE 80-ŞEHİT ALBAY İLKER ÇELİKCAN 81-ŞEHİT KOMANDO UZMAN ÇAVUŞ TOLGA ARTUĞ 82-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI ÖZGÜR YATAKDERE 83-ŞEHİT ER ADNAN ERGEN 84-ŞEHİT ER UĞUR YILDIZ 85-ŞEHİT ER RESUL COŞKUN 86-ŞEHİT ONBAŞI FATİH DURU 87-ŞEHİT ER CİHAN AKSARI 88-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TAYFUR HANÇER 89-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TUĞRUL KÖSEOĞLU 90-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HARUN SALTALI 91-ŞEHİT ER MUHARREM ÖKSÜZ 92-ŞEHİT ASTSUBAY CEMRE SALİH GÖZEN 93-ŞEHİT ASTSUBAY OKAN TAŞAN 94-ŞEHİT ASTSUBAY DENİZ GÖÇKÜN 95-ŞEHİT ASTSUBAY MUSTAFA ÖZDEMİR 96-ŞEHİT BAŞKOMİSER MEHMET PARLAK 97-ŞEHİT POLİS MEMURU YUSUF YELKENCİ 98-ŞEHİT POLİS MEMURU FEHMİ ŞAHİN 99-ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ KOÇ 100-ŞEHİT POLİS MEMURU HALUK VARLI 101-ŞEHİT POLİS MEMURU BURAK ZOR 102-ŞEHİT POLİS MEMURU YALÇIN PALIT 103-ŞEHİT POLİS MEMURU YAŞAR DOĞANCAY 104-ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN ESER 105-ŞEHİT POLİS MEMURU İBRAHİM DERİNDERE 106-ŞEHİT POLİS MEMURU ADEM CAN KURTARAN 107-ŞEHİT POLİS MEMURU BEKİR FERHAT KAYA 108-ŞEHİT POLİS ERCAN HIRÇIN 109-ŞEHİT ER GÖKHAN ÇAKIR 110-ŞEHİT POLİS MEMURU AYDIN NAZİLLİOĞLU 111-ŞEHİT POLİS MEMURU KADİR ÖZKARA 112-ŞEHİT POLİS MEMURU SONER YILDIRIM 113-ŞEHİT POLİS MEMURU ŞAHİN ALTMIŞ 114-ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ ÖZTÜRK 115-ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET TUHAL 116-ŞEHİT POLİS MEMURU SERKAN ÇÖLKESEN 117-ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI OKTAY İZGİ 118-ŞEHİT POLİS MEMURU ÇAĞDAŞ ASLAN 119-ŞEHİT POLİS MEMURU SEZGİN ULUDAĞ 120-ŞEHİT POLİS MEMURU VEYSEL BURAK ERGÜL 121-ŞEHİT POLİS MEMURU CÜNEYT BANKUR 122-ŞEHİT POLİS MEMURU SERKAN SAKA 123-ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN BAYRAM 124-ŞEHİT KORUCU OSMAN İNAL 125-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ALİ SARAK 126-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ ÇAKAR 127-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ALİ BOZKURT 128-ŞEHİT BİNBAŞI YAVUZ SONAT GÜZEL 129-ŞEHİT POLİS MEMURU SÜLEYMAN ÇAKIR 130-ŞEHİT POLİS MEMURU BİRCAN İLHANLI 131-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İZZET ALPER TAŞBAŞ 132-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YUNUS ARDA 133-ŞEHİT POLİS MEMURU NEDİM ERBAY 134-ŞEHİT POLİS MEMURU EMRE AKBAŞ 135-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TOLGA TOPÇUOĞLU 136-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SİNAN UÇAN 137-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI HAKAN ÖCALAN 138-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI HASAN BÜBER 139-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI DOĞAN AKGÖBEK 140-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI ŞÜKRÜ ŞAHİN 141-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UFKU DEMİREL 142-ŞEHİT POLİS MEMURU YAŞAR UYSAL 143-ŞEHİT POLİS MEMURU SALİH EROĞLU 144-ŞEHİT POLİS MEMURU CEM TAYFUN 145-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İLKER TOSUN 146-ŞEHİT POLİS MEMURU ÖZGÜR GÜMÜŞ 147-ŞEHİT POLİS MEMURU YUSUF DİRİ 148-ŞEHİT POLİS MEMURU FURKAN ÇELİK 149-ŞEHİT ER ARİF ORHAN ŞENER 150-ŞEHİT YARBAY İHSAN EJDER 151-ŞEHİT ÜSTTEĞMEN ÜNAL DARBOĞAZ 152-ŞEHİT ASTSUBAY TURGAY TOPSAKALOĞLU 153-ŞEHİT ASTSUBAY SAMET ÇAKIR 154-ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET ŞİMŞEK 155-ŞEHİT ASTSUBAY ONUR SÖNMEZ 156-ŞEHİT ASTSUBAY RAHMİ YILAN 157-ŞEHİT ASTSUBAY ÖMER KILIÇOĞLU 158-ŞEHİT ASTSUBAY FATİH TOMUŞOĞLU 159-ŞEHİT POLİS MEMURU VEDAT KILIÇASLAN 160-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA SAĞLAM 161-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UĞUR UĞURLU 162-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NURULLAH YEŞİLDAĞ 163-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KEMAL MERMER 164-ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH DİK 165-ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN ÇAKICI 166-ŞEHİT POLİS MEMURU SADIK ÖZKAN 167-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SADIK APARANGİL 168-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ CANER ÇELİK 169-ŞEHİT POLİS MEMURU NECMİ ÇAKIR 170-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BEYTULLAH TERCAN 171-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UĞUR AKYER 172-ŞEHİT ASTSUBAY ERDEM ERTAN 173-ŞEHİT POLİS MEMURU HİLMİ BARDAKÇI 174-ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN ASLAN 175-ŞEHİT POLİS MEMURU SABRİ ALTINBAŞ 176-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YAVAŞ 177-ŞEHİT TEĞMEN ALTUĞ PEK 178-ŞEHİT ASTSUBAY AHMET ÇELİK 179-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İBRAHİM BAĞCI 180-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SELİM VURAL 181-ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI ENİS KIRIMLI 182-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET GÖZÜTOK 183-ŞEHİT POLİS MEMURU SERDAL TOPRAK 184-ŞEHİT KOMİSER UMUT TUNÇAY 185-ŞEHİT YÜZBAŞI İBRAHİM BARIŞ YURTSEVEN 186-ŞEHİT SİVİL MEMUR SABRİ OĞLAK 187-ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET ÇİFTASLAN 188-ŞEHİT POLİS MEMURU CENGİZ ERDUR 189-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SEZER AYDEMİR 190-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ERGÜN KARACA 191-ŞEHİT ER SERKAN VURAL 192-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HALİL KARAKUŞOĞLU 194-ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET BURAK DEMİRCİ 195-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA KATIRLI 196-ŞEHİT POLİS MEMURU MESUT DEMİRKAN 197-ŞEHİT POLİS MEMURU HAYDAR ÇETİN 198-ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ AHMET KABUKÇU 199-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA NOHUT 200-ŞEHİT POLİS MEMURU NURİ YAZANEL 201-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERKAN HAS 202-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YAŞAR YENİÖREN 203-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SAMET PİŞKİN 204-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BİRKAN GÜNDÜZ 205-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ EREN KILIÇ 206-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İSLAM ÇAKAR 207-ŞEHİT POLİS MEMURU ATİLLA GÜNEŞ 208-ŞEHİT ASTSUBAY SIDDIK ULUOCAK 209-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERDAR DENİZER 210-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UFUK FESLİ 211-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KADİR KAYVENİ 212-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NECATİ YENİKAPI 213-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FARUK GEZEN 214-ŞEHİT ASTSUBAY KENAN YILDIZ 215-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ERDOĞAN KAYA 216-ŞEHİT POLİS MEMURU EROL AKTÜRK 217-ŞEHİT POLİS MEMURU KENAN ARDIÇ 218-ŞEHİT POLİS MEMURU ORHAN DİLEKÇİ 219-ŞEHİT ASTSUBAY ABDÜLKADİR ÖNER 220-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KENAN KARABACAKLI 221-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NUH ÖZDEMİR 222-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSA YÜCE 223-ŞEHİT KORUCU MEHMET AYGÜN 224-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ RAMAZAN EMET 225-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÜMİT İNAN 226-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TOLGA SAĞLAM 227-ŞEHİT POLİS MEMURU ÖNDER ERTAŞ 228-ŞEHİT POLİS MEMURU BUHARİ AĞÇELİK 229-ŞEHİT ASTSUBAY METİN KILDIŞ 230-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NAZMİ AYYILDIZ 231-ŞEHİT POLİS MEMURU AYHAN DEMİREL 232-EHİT POLİS MEMURU MEHMET ŞENOL ÇİFTÇİ 233-ŞEHİT MEVLÜDE İREM ÇİFTÇİ 234-ŞEHİT POLİS MEMURU YALÇIN YAMANER 235-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UĞUR ŞAHİN ( KIRŞEHİR) 236-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ UĞUR ŞAHİN (ADANA) 237-ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ BULDUK 238-ŞEHİT POLİS MEMURU MAHMUT BİLGİN 239-ŞEHİT POLİS MEMURU ERSİN YILDIRIM 240-ŞEHİT POLİS MEMURU GÜLTEKİN TIRPAN 241-ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ CAN ÖZTÜRK 242-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YAŞAR 243-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FAZLI ALTUNTAŞ 244-ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMÜR ERBAY 245-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ ŞAHİN 246-ŞEHİT POLİS MEMURU BAYRAM ÖZDERE 247-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ CANER VURAL 248-ŞEHİT ÜSTTEĞMEN UĞUR TAŞÇI 249-ŞEHİT YÜZBAŞI YİĞİTCAN ÇİĞA 250-ŞEHİT ASTSUBAY ÖZGÜR ERDOĞAN 251-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN ATEŞ 252-ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI ZEKERİYA BİLGEN 253-ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET BORA TAYFUR 254-ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ YUSUF HALDUN USLU 255-ŞEHİT ASTSUBAY TAMER MERİÇ 256-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ADEM AKTAŞ 257-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SELÇUK PAKER 258-ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET UNKUN 259-ŞEHİT KORUCU MURAT SEVİM 260-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA TURANLI 261-ŞEHİT POLİS MEMURU MUZAFFER CAN ERSOY 262-ŞEHİT POLİS MEMURU NURETTİN ADEMOĞLU 263-ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN ÜNALDI 264-ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI BURHAN GAFTAR 265-ŞEHİT POLİS MEMURU ADEM KELEŞ 266-ŞEHİT POLİS MEMURU TANER CİNPOLAT 267-ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMER GÜNEY 268-ŞEHİT ASTSUBAY AHMET SEMERCİ 269-ŞEHİT JANDARMAN ASTSUBAY NUSRET ATMACA 270-ŞEHİT TEĞMEN RECEP ERDOĞAN 271-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BEKİR ŞİMŞEK 272-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HÜSEYİN ŞERBETÇİ 273-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERCAN BULAK 274-ŞEHİT RECEP DURGUT 275-ŞEHİT SERDAR CEBECİ 276-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÖKSAL CİN 277-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ RECEP ASLAN 278-ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA BÜYÜKPOYRAZ 279-ŞEHİT ESRA KÖSE BAŞARAN 280-ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NEBİ ARSLAN 281-ŞEHİT POLİS MEMURU UĞUR KUTKU 282-ŞEHİT TEĞMEN ABDÜLSELAM ÖZATAK 283-ŞEHİT ASTSUBAY ÜNAL BIÇAKÇI 284-ŞEHİT UZMAN ERBAŞ NAMIK KEMAL ÖZATA 285-ŞEHİT POLİS MEMURU ARİF DEMİR 286- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA ALTINDAL 287- ŞEHİT POLİS MEMURU İSMET FATİH ALAGÖZ 288- ŞEHİT POLİS MEMURU ABDULKADİR OĞUZ 289- ŞEHİT POLİS MEMURU TAYFUN YÜCE 290- ŞEHİT POLİS MEMURU NEBİ GÜNDOĞAN 291- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HASAN TALAY 292- ŞEHİT POLİS MEMURU OSMAN YURT 293- ŞEHİT ER VEDAT DOLANÇAY 294- ŞEHİT POLİS MEHMETGÜNGÖRDÜ 295- ŞEHİT ER ARİF SUBAŞOĞLU 296- ŞEHİT YÜZBAŞI FATİH YAŞAR 297- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN ATEŞ 298- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN ÖZ 299- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YUSUF ALSANCAK 300- ŞEHİT JANDARMA UZM.ONB KADİR GENÇ 301- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HÜSEYİN ÖLMEZ 302- ŞEHİT POLİS MEMURU KEMAL YILMAZ 303- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ENVER BUĞUR 304- ŞEHİT PİYADE SÖZ. ER MUSTAFA UYĞUN 305- ŞEHİT JANDARMA AST. MEHMET DİNÇ 306- ŞEHİT JANDARMA AST. SEÇKİN ÇİL 307- ŞEHİT JANDARMA AST HALİT ZİLANİ ÇELİK 308- ŞEHİT JANDARMA ER KADİR GÖRGÜLÜ 309- ŞEHİT JANDARMA ER RECEP BODUR 310- ŞEHİT JANDARMA ER FATİH YENİAY 311- ŞEHİT JANDARMA ER MUSTAFA BİLGİLİ 312- ŞEHİT JANDARMA ER MUSTAFA NERKİS 313- ŞEHİT POLİS MEMURU VEYSİ KAKI 314- ŞEHİT POLİS MEMURU MÜCAHİT SOYDEMİR 315- ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMER FARUK SAYIL 316- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERCAN YILMAZ 317- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BURAK GÜNEŞ 318- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ONBAŞI OSMAN KAYA 319- ŞEHİT ASTSUBAY KD.ÇVŞ FEYYAZ İLHAN 320- ŞEHİT ASTSUBAY ÜST.ÇVŞ UĞUR FETİH ÖZDEMİR 321- ŞEHİT ASTSUBAY BÇVŞ. MEHMET KUTLU 322- ŞEHİT ASTSUBAY KD.BÇVŞ ERKAN TÜMER 323- ŞEHİT ASTSUBAY BÇVŞ EREN ÖRDEK 324- ŞEHİT ASTSUBAY KD.BÇVŞ RECEP GÜLEN 325- ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET YENER 326- ŞEHİT ASTSUBAY ÜÇVŞ. MEHMET KORAY PINAR 327- ŞEHİT ASTSUBAY KD.BÇVŞ ERTAN AKGÜL 328- ŞEHİT ASTSUBAY KD.BÇVŞ CÜNEYT SERTEL 329- ŞEHİT ASTSUBAY KD.BÇVŞ İBRAHİM BARAN 330- ŞEHİT ER ALİ ÖZTAŞ 331- ŞEHİT SİVİL MEMUR AYŞEGÜL PÜRNEK 332- ŞEHİT SİVİL MEMUR FİLİZ KOÇAK 333- ŞEHİT SİVİL MEMUR YILDIZ DEMİRTAŞ 334- ŞEHİT SİVİL MEMUR FİGEN GÜNDÜZ 335- ŞEHİT SİVİL MEMUR GÜLŞEN YILDIZ 336- ŞEHİT SİVİL MEMUR FEVZİYE KAYİŞ 337- ŞEHİT SİVİL MEMUR GÜNER ALTINOK 338- ŞEHİT SİVİL MEMUR MERYEM YILMAZTÜRK 339- ŞEHİT SİVİL MEMUR MUSTAFA HALİLOĞLU 340- ŞEHİT SİVİL MEMUR SEDAT DURĞUN 341- ŞEHİT SİVİL MEMUR MUAMMER KOSACI 342- ŞEHİT SİVİL MEMUR ORÇUN MUNYAS 343- ŞEHİT SİVİL MEMUR MUSTAFA KÜÇÜK 344- ŞEHİT SİVİL MEVLÜT ÖKSÜZOĞLU 345- ŞEHİT SİVİL CUMALİ AKMAN 346- ŞEHİT SİVİL FATMA BERNA ATMACA 347- ŞEHİT JANDARMA AST.ÜST.ÇVŞ HÜSEYİN GÜMÜŞ 348- ŞEHİT PİYADE ÜSTEĞMEN ENES DEMİR 349- ŞEHİT PİYADE AST.KD.ÇVŞ DOĞUKAN TAZEGÜL 350- ŞEHİT ER OĞUZ ARSLAN 351- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERDAR AKIN 352- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ COŞKUN KARABULUT 353- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA KALFE 354- ŞEHİT J.ASB.ÇVŞ HAMZA KIRAÇ 355- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SELÇUK DOST 356- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YETKİN ERŞAN 357- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN KABLAN 358- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA HAKAN KAÇAR 359- ŞEHİT ASTSUBAY BURHAN KAPLAN 360- ŞEHİT ASTSUBAY ÖMER KOCA 361- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA ÇETİN 362- ŞEHİT ASTSUBAY CAN ÇALIŞKAN 363- ŞEHİT POLİS MEMURU EREN YÜCA 364- ŞEHİT ASTSUBAY ABDÜLKADİR ÇELİK 365- ŞEHİT JANDARMA ÜSTEĞMEN EMRAH ŞAHİN 366- ŞEHİT JANDARMA UZM.ONBAŞI MEHMET KARADAL 367- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FATİH EFİLOĞLU 368- ŞEHİT POLİS MEMURU ERCAN GÜNAY 369- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT DÜNDAR 370- ŞEHİT JANDARMA ÜSTEĞMEN MEHMET ÇİFTÇİ 371- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSA YILMAZ 372- ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET UYGUN 373- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İBRAHİM TETİK 374- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÜRSEL DEMİR 375- ŞEHİT POLİS MEMURU MUZAFFER TUFANER 376- ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN YILMAZ 377- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ VEDAT ÖZ 378 -ŞEHİT POLİS NEVZAT ALAGÖZ 379- ŞEHİT ASTSUBAY KIDEMLİ BAŞÇAVUŞ ÖMÜR GÜLÜNAY 380- ŞEHİT POLİS MEMURU EBUBEKİR DURMUŞ 381- ŞEHİT POLİS MEMURU KAZIM ESMER 382- ŞEHİT POLİS MEMURU GAFFARİ GÜNEŞ 383- ŞEHİT POLİS MEMURU TURGUT İNANÇ 384- ŞEHİT POLİS MEMURU CEBRAİL AKSÖZ 385- ŞEHİT POLİS MEMURU OĞUZHAN GÜNAYDIN 386- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BİLAL KURTOĞLU 387- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SÜLEYMAN İYİKUL 388- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ CEMİL TURAN 389- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI AYHAN KIYMACI 390- ŞEHİT POLİS MEMURU EMRE BEKER 391- ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN OSMAN KARADUMAN 392- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HİDAYET ATMIŞ 393- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÖKHAN BAYRAKTAR 394- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ EMRE TUNCA 395- ŞEHİT ASTSUBAY HALİT HALAL 396- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ RAŞİT ATCI 397- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI KUBİLAY ER 398- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUAMMER FARUK SALGAR 399- ŞEHİT POLİS MEMURU YASİN BORAN 400- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT YATARKALKMAZ 401- ŞEHİT JANDARMA ASTSUBAY GÖKHAN BAKIR 402- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YILDIRIM OFLAZ 403- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI ULAŞ AÇIKGÖZ 404- ŞEHİT POLİS MEMURU OSMAN BELKAYA 405- ŞEHİT POLİS MEMURU CEMİL KOÇ 406- ŞEHİT JANDARMA ASTSUBAY HALİL TÜRKOĞLU 407- ŞEHİT JANDARMA ASTSUBAY MUSTAFA GÖKÇELİ 408- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SABRİ ACEM 409- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA ŞAHİN 410- ŞEHİT POLİS MEMURU EMRE FISTIKEKEN 411- ŞEHİT KORUCU ABDULLAH FİDAN 412- ŞEHİT ÜSTEĞMEN İSMAİL CAZGIR 413- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ VEDAT AYKUT 414- ŞEHİT POLİS MEMURU COŞKUN NAZİLLİ 415- ŞEHİT YÜZBAŞI HALİL ÖZDEMİR 416- ŞEHİT UZM. J.V. KAD. ÇVŞ İBRAHİM ETİZ 417- ŞEHİT PİYADE ÜSTEĞMEN ERDEM KESKİN 418- ŞEHİT POLİS MEMURU VOLKAN ÇAY 419- ŞEHİT POLİS MEMURU İDRİS BOLAT 420- ŞEHİT POLİS MEMURU KENAN KUMAŞ 2015 YILININ İLK ŞEHİDİ... 421- ŞEHİT BAŞ POLİS MEMURU ALPER ZOR 422- ŞEHİT POLİS MEMURU NECDET ALICI 423- ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH MEHMET ERTUĞRUL 424- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YİĞİTALP 425- ŞEHİT POLİS MEMURU SERKAN TALAN 426- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA KARAKAYA 427- ŞEHİT POLİS MEMURU İLYAS KAYGUSUZ 428- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÖKHAN ALICI 429- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ EMRE SARITAŞ 430- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI MUSTAFA SEZGİN 431- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SAMİ SAYGI 432- ŞEHİT POLİS MEMURU İSRAFİL KARGI 433- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BEKİR KELLECİ 434- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ AYCAN ÖZDİL 435- ŞEHİT JANDARMA ÇVŞ ATİLLA KAYA 436- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET POLAT 437- ŞEHİT UZMAN JANDARMA KAD. ÇVŞ. İBRAHİM AKDEMİR 438- ŞEHİT KORUCU ADNAN DURAK 439- ŞEHİT ASTSUBAY SELÇUK KARABAKLA 440- ŞEHİT BİNBAŞI TURGAY ÇELİK 441- ŞEHİT POLİS MEMURU YAŞAR YAVAŞ 442- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI TAMER AKTAŞ 443- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖZCAN MUTLU 444- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUHAMMED SAİD ÇELİK 445- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT KÜPELİ 446- ŞEHİT EMNİYET AMİRİ DOĞAN SAKARYA 447- ŞEHİT POLİS EMNİYET AMİRİ ZAFER KURT 448- ŞEHİT BİNBAŞI AHMET KARAMAN 449- ŞEHİT KORUCU RIFAT KAYA 450- ŞEHİT POLİS MEMURU SALİH TAÇ 451- ŞEHİT POLİS MEMURU ERKAN BAŞPEHLİVAN 452- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET BENLİ 453- ŞEHİT POLİS MEMURU SERKAN YILMAZ 454- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SEZGİN BURAK CANTÜRK 455- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HALİS UYSAL 456- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ CİHANGİR CAN 457- ŞEHİT ÜSTEĞMEN ONUR İLKHAN 458- ŞEHİT ASTSUBAY TEVFİK AYHAN GENÇLEŞEN 459- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KADİR DEMİRYÜREK 460- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA KARAMAN 461- ŞEHİT POLİS MEMURU OZAN ÖZMEN 462- ŞEHİT POLİS MEMURU HIDIR GENÇASLAN 463- ŞEHİT ASTSUBAY YASİN TEKİN 464- ŞEHİT JANDARMA ER MUSTAFA ÖZEL 465- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI SİNAN YAYLA 466- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ERDAL ÇETİN 467- ŞEHİT POLİS MEMURU KÜRŞAT İNAN 468- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN DANACI 469- ŞEHİT POLİS MEMURU RECEP TÜMEN 470- ŞEHİT POLİS MEMURU SİNAN KUNDURACI 471- ŞEHİT UZM.ONBAŞI FURKAN AYDEMİR 472- ŞEHİT POLİS MEMURU ABDULLAH DELİBAŞ 473- ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN YURTOĞLU 474- ŞEHİT ASTSUBAY MURAT ERDİ EKER 475- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HABİB GÖKÇE 476- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YÜCEL YILMAZ 477- ŞEHİT JANDARMA ER ÖZKAN ÖZDEN 478- ŞEHİT JANDARMA ER VOLKAN KARATEPE 479- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ETHEM HACIMAHMUTOĞLU 480- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SÜLEYMAN KUL 481- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEVLÜT ÇETİNKAYA 482- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUHAMMET YILMAZ 483- ŞEHİT POLİS MEMURU COŞKUN ÖZCAN 484- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ŞEVKET KOLANKAYA 485- ŞEHİT ÜSTEĞMEN RAHİM ÇELİK 486- ŞEHİT ASTSUBAY SERDAL UYANIK 487- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TURAN ÇELİK 488- ŞEHİT YÜZBAŞI ALPER KALEM 489- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HAKAN DUYĞAL 490- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SİNAN ORUÇ 491- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERDAR YILDIRIM 492- ŞEHİT POLİS MEMURU YUSUF ERİN 493- ŞEHİT POLİS MEMURU SERDAL ŞAKİR 494- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BURAK SARAÇLI 495- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HACI OSMAN AYYILDIZ 496- ŞEHİT PİYADE ONBAŞI MUTTALİP SOYLU 497- ŞEHİT PİYADE ER AYHAN ERDOĞAN 498- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÖKHAN ASLAN 499- ŞEHİT JANDARMA ER ADEM GÜL ( Bitlis'te vatani görevini yaparken bilinmeyen bir nedenle arkadaşının silahının kazayla ateş alması sonucu şehit olmuştur) 500- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NUMAN ÖKSÜZ 501- ŞEHİT POLİS MEMURU YÜCEL KURTOĞLU 502- ŞEHİT PİYADE UZM.ONBAŞI BEKİR ANIL ERDAL 503- ŞEHİT ASTSUBAY ADİL YURTOĞLU 504- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ÖTER 505- ŞEHİT BAŞÇAVUŞ ZAFER ÇALIŞKAN 506- ŞEHİT POLİS MEMURU ERGİN ŞARA 507- ŞEHİT JANDARMA ER SEFA UZUN ( Tunceli/Elmalı Jandarma Karakolu'nda vatani görevini yaparken elektrik akımına kapılarak şehit olmuştur) 508- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET KILINÇ 509- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FERHAT AKTAŞ 510- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ CENGİZ POYRAZ 511- ŞEHİT PİYADE YÜZBAŞI RIZA FIRAT (Şehidimiz Hatay Dörtyol'da arazi arama tarama faaliyetinde kayalıklardan düşerek şehit olmuştur) 512- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ENGİN ŞAHİN 513- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET ÇAM 514- ŞEHİT POLİS MEMURU FERHAT ARSLAN 515- ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH NAİR (Şehidimiz görev esnasın da şüpheli şahısların mukavemeti neticesi yaralanarak kaldırıldığı hastahanede şehit olmuştur) 516- ŞEHİT POLİS MEMURU ERSAN GÜRPINAR 517- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ABDULLAH ŞİMŞEK 518- ŞEHİT PİYADE AST.KD.ÇVŞ ÖMER SADETTİN BAKIR 519- ŞEHİT ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞ MEKAN ŞAHİN 520- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ NAZMİ KAPUCU 521- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İBRAHİM AKARSU 522- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FATİH ÖZDEMİR 523- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUAMMER ARI 524- ŞEHİT PİLOT ÜSTEĞMEN BURAK ABİKEBAHŞİ 525- ŞEHİT PİLOT ÜSTEĞMEN MÜJDAT KEREM ŞAHAN 526- ŞEHİT ASTSUBAY EKREM ÇELİK (Şehidimiz Kırklareli/Pınarhisar'da zırhlı askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olmuştur) 527- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İRFAN MERT 528- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ TUNAHAN KARTAL 529- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ KAZIM AY (Şehidimiz Ağrı Dağı bölgesinde arazi taramasında kayalıklardan düşerek şehadet mertebesine erişmiştir) 530- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN VURĞUN 531- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SEDAT SAĞIR 532- ŞEHİT ASTSUBAY ANIL GÜL 533- ŞEHİT ULAŞTIRMA UZMAN ÇVŞ VELİ DEMİRYÜREK 534- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ GÖKHAN DÜNDAR 535- ŞEHİT P.SÖZ.ER RECEP ALPMALA 536- ŞEHİT P.SÖZ.ER BESTAMİ GÜLER 537- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖZGÜR KARA 538- ŞEHİT ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞ ERHAN YILDIRIM 539- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HASAN BASRİ TEK 540- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HASAN KAHRAMAN 541- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖZER SALİK 542- ŞEHİT POLİS MEMURU MÜCAHİT ERBAŞ 543- ŞEHİT PİYADE SÖZLEŞMELİ ER MEHMET DEMİR 544- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ FIRAT KILIÇ 545- ŞEHİT POLİS MEMURU YILMAZ BOZKURT 546- ŞEHİT POLİS MEMURU SERVET ILDIZ (Şehidimiz görev sırasın da trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 547- ŞEHİT G.K.K KAZIM KAVAK 548- ŞEHİT P.SÖZ.ONB. CUMA AKIL 549- ŞEHİT SÖZ.ER ALPER AL 550- ŞEHİT POLİS MEMURU FIRAT PALAMUT 551- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SELÇUK BEKİ 552- ŞEHİT BİNBAŞI KIVANÇ CESUR 553- ŞEHİT ASTSUBAY MURAT DEMİRCİ 554- ŞEHİT ASTSUBAY İBRAHİM TIRAŞ 555- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MURAT SARIGÜL 556- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ EMRE TÜRKMEN 557- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FERDULLAH KAYKUSUZ 558- ŞEHİT J.ASTSUBAY Ü.ÇVŞ SALİH YILDIRIM 559- ŞEHİT KORUCU ŞEHMUS BORU 560- ŞEHİT KORUCU TAHSİN DEMİR 561- ŞEHİT POLİS MEMURU UĞUR YILDIZ 562- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ŞÜKRÜ ÖNGÜN 563- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ CANER ERDEN 564- ŞEHİT PİYADE ÜSTEĞMEN MEHMET DÜZENLİ 565- ŞEHİT POLİS MEMURU CUMA BİLEK 566- ŞEHİT POLİS MEMURU YAKUP KURT 567- ŞEHİT POLİS MEMURU OSMAN BODUR 568- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OKAN KORKUT 569- ŞEHİT POLİS MEMURU SABRİ EMİR (Şehidimiz görev esnasın da motosiklet çarpması sonucu şehit olmuştur) 570- ŞEHİT ER İSA ERGİN (Şehidimiz Ağrı Doğubeyazıt'ta askerlik görevini yaparken nöbet esnasında kalp krizi geçirmesi sonucu şehit olmuştur.) 571- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET AKPINAR 572- ŞEHİT KORUCU TUNCER AKTAŞ 573- ŞEHİT ASTSUBAY ARİF ÇAKIR 574- ŞEHİT HAVA PİYADE AST.ÜST.ÇVŞ CEYHUN MUMCU(Şehidimiz Ankara 4.üstde paraşüt kazası sonucu şehit olmuştur) 575- ŞEHİT KORUCU ABDURRAHMAN FİDAN 576- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖZGÜR TOK 577- ŞEHİT JANDARMA ER SALİH BULUT 578- ŞEHİT POLİS MEMURU YAŞAR ÖZLEM 579- ŞEHİT POLİS MEMURU EMRAH PEKDOĞAN 580- ŞEHİT POLİS MEMURU DUHA BEKER 581- ŞEHİT POLİS MEMURU RAMAZAN KIRBOĞA 582- ŞEHİT POLİS MEMURU KADİR CİHAN KARAGÖZLÜ 583- ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN TOPÇU 584- SİVİL ŞEHİT HAKAN TEKİN 585- SİVİL ŞEHİT ESRA TEKİN 586- SİVİL ŞEHİT ELİF TUTUŞ İNCE 587- SİVİL ŞEHİT AHMET BAYRAKTAR 588- ŞEHİT BAYAN POLİS MEMURU NEFİZE ÖZSOY 589- ŞEHİT BAYAN POLİS MEMURU ŞERİFE ÖZDEN KALMIŞ 590- ŞEHİT POLİS MEMURU ÖKKEŞ ÖZDEMİR 591- SİVİL ŞEHİT FAHRETTİN EKİCİ 592- SİVİL ŞEHİT BEKİR SAYAN 593- SİVİL ŞEHİT HAYRİYE SAYAN 594- ŞEHİT KORUCU ESAT YEŞİL 595- ŞEHİT KORUCU AHMET DEMİRCAN 596- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ İSMAİL YÜKSEL 597- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MESUT ARDIÇ 598- ŞEHİT POLİS MEMURU NİHAT ŞENER (Şehidimiz Adana'da zırhlı aracın kaza yapması sonucu şehit olmuştur) 599- ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH ERDOĞAN (Şehidimiz görev esnasın da silah temizliği yaparken, silahın patlaması sonucu şehit olmuştur) 600- ŞEHİT POLİS MEMURU ENGİN BALCI (Şehidimiz görev esnasın da silahının kazara ateş alması sonucu şehit olmuştur) 601- ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET EMİN ÇELİK (Şehidimiz arkadaşının silahının ateş alması sonucu şehit olmuştur) 602- ŞEHİT TEĞMEN SERDAR ALBAYRAK (Şehidimiz 10.09.2015 te Foça da eğitim esnasında seken mermi sonucu şehit olmuştur) 603-ŞEHİT KORUCU SALİH ERTEN 604 ŞEHİT POLİS MEMURU AYHAN ÖLÇER 605-ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET OFLAZ (Şehidimiz Adana'da zırhlı aracın kaza yapması sonucu şehit olmuştur) 606- ŞEHİT ER FERHAT YILDIRIM (Şehidimiz Şırnak/Uludere/Bağlıca Hilal Karakolunda vatani görevini yaparken elektrik çarpması sonucu şehit olmuştur) 607- ŞEHİT ER MUHAMMET DUMAN (Şehidimiz arkadaşının silahının kazayla ateş alması sonucu şehit oldu) 608- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ ÖMER HARUN DEMİR 609- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ONBAŞI MEHMET AŞKAR 610- ŞEHİT ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞ MUSTAFA AYNA 611- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OĞUZ EMRE ERKOÇ 612- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HARUN KOÇAK 613- ŞEHİT ASTSUBAY MUSTAFA GEVREK 614- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KERİM ÖRTÜCÜ 615- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ DANİYAR 616- ŞEHİT JANDARMA ER MÜCAHİT ŞİMŞEK 617- ŞEHİT ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞ ŞÜKRÜ CEYLAN 618- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ EMRAH AYTEMİZ 619- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ASLANGİRAY 620- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ HASAN HÜSEYİN GÜL 621- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YILDIRIM 622- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ AYHAN KAYA 623- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ ERDEM ÜNAL 624- ŞEHİT GÜMRÜK MUHAFAZA MEMURU UMUT SAKAROĞLU (İstanbul Atatürk Havalimanına yapılan hain saldırı da şehit olmuştur) 625- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ YUSUF ATAL 626- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ SAMET ŞARE 627- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BEHÇET AVCI 628- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YUNUS AKTAŞ 629- ŞEHİT JANDARMA ER MURAT GÖZAL (Şehidimiz Şanlıurfa'nın Harran İlçe Jandarma Komutanlığı’nda nöbet değişimi sırasında doldur-boşalt yapan askerin silahından çıkan mermiyle yaralanmış 11 gün sonra tedavi gördüğü hastanede şehit olmuştur) 630- ŞEHİTJ. ASTSUBAY ÜÇVŞ. İSMAİL DEMİR 631- ŞEHİT JANDARMA YARBAY SADETTİN ŞAHİN 632- ŞEHİT JANDARMA PİLOT YARBAY HİLMİ ÖZER 633- ŞEHİT PİYADE ER SONER SÜYLÜ (Şehidimiz Şırnak'ta vatani görevini yaparken, arkadaşının silahından çıkan kaza kurşunu ile şehit oldu. 634- ŞEHİT KÖY KORUCUSU MEHMET GENÇ 635- ŞEHİT J.ASTSUBAY ADEM ALGIN 636- ŞEHİT JANDARMA ER ORKUN ALPARSLAN 637- ŞEHİT JANDARMA ER EYÜP ÖKSÜZ 638- ŞEHİT KORUCU TURANBEG GÜNOCAK 639- ŞEHİT ASTSUBAY ÇAVUŞ KAMİL YELMEN 640- ŞEHİT ASTSUBAY ÇAVUŞ BURAK ERTEN 641- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA ALTINEL 642- ŞEHİT ER OSMAN ER 643- ŞEHİT ER YUNUS YILMAZ 644- ŞEHİT POLİS MEMURU YILMAZ GÜNDÜZ (Şehidimiz Hakkari'de nöbet değişimine giderken zırhlı aracın kaza yapması sonucu şehit olmuştur) 645- ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN HÜSEYİN ÇALIŞKAN 646- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ÜNALDI 647- ŞEHİT POLİS MEMURU SİNAN AKDEMİR 648- ŞEHİT POLİS MEMURU EROL ÖNCEL (Şehidimiz Hakkari'de nöbet değişimine giderken zırhlı aracın kaza yapması sonucu şehit olmuştur) 649- ŞEHİT POLİS MEMURU EDİP ZENGİN 650- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET ORUÇ 651- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ORUÇ 652- ŞEHİT POLİS MEMURU NİYAZİ ERGÜVEN 653- ŞEHİT BAYAN POLİS MEMURU SEVDA GÜNGÖR 654- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI GÜLŞAH GÜLER 655- ŞEHİT KOMİSER KÜBRA DOĞANAY 656- ŞEHİT KOMİSER ZEYNEP SAĞIR 657- ŞEHİT EMNİYET AMİRİ FİKRET METİN ÖZTÜRK 658- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT ALKAN 659- ŞEHİT POLİS MEMURU YUNUS UĞUR 660- ŞEHİT POLİS MEMURU HURŞİT UZEL 661- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ÇETİN 662- ŞEHİT POLİS MEMURU EYÜP OĞUZ 663- ŞEHİT POLİS MEMURU EROL İNCE 664- ŞEHİT POLİS MEMURU NEDİP CENGİZ EKER 665- ŞEHİT POLİS MEMURU MÜNİR ALKAN 666- ŞEHİT POLİS MEMURU DEMET SEZEN 667- ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ ÖNDER GÜZEL 668- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET KARACATİLKİ 669- ŞEHİT POLİS MEMURU BİROL YAVUZ 670- ŞEHİT POLİS MEMURU FATİH DALGIÇ 671- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET ÇAKIR 672- ŞEHİT POLİS MEMURU SERDAR GÖKBAYRAK 673- ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET OĞUZ KILINÇ 674- ŞEHİT POLİS MEMURU OZAN ÖZEN 675- ŞEHİT POLİS MEMURU AKİF ALTAY 676- ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN YORULMAZ 677- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN GÖRAL 678- ŞEHİT EMNİYET AMİRİ MÜNİR MURAT ERTEKİN 679- ŞEHİT ÖZEL HAREKAT DAİRE BAŞKANI MUSTAFA TECİMEN 680- ŞEHİT POLİS MEMURU KEMAL TOSUN 681- ŞEHİT POLİS MEMURU CÜNEYT BURSA 682- ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ UFUK BAYSAN 683- ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ ZAFER KOYUNCU 684- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT ELLİK 685- ŞEHİT P.ASB.KD.BÇVŞ. ÖMER HALİS DEMİR 686- ŞEHİT POLİS MEMURU FIRAT BULUT 687- ŞEHİT ÖZEL HAREKAT ŞUBE MÜDÜRÜ DURSUN ACAR 688- ŞEHİT POLİS MEMURU SERKAN GÖKER 689- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET DEMİR 690- ŞEHİT KOMİSER CENNET YİĞİT 691- ŞEHİT KOMİSER SEHER YAŞAR 692- ŞEHİT ÖZEL HAREKAT ŞUBE MÜDÜRÜ MERİÇ ALEMDAR 693- ŞEHİT POLİS MEMURU MUHSİN KİREMİTÇİ 694- ŞEHİT POLİS MEMURU HALİL HAMURYEN 695- ŞEHİT POLİS MEMURU FEVZİ BAŞARAN 696- ŞEHİT POLİS MEMURU TURGUT SOLAK 697- ŞEHİT POLİS MEMURU YAKUP SÜRÜCÜ 698- ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN GÜLHAN 699- ŞEHİT POLİS MEMURU KÖKSAL KAŞALTI 700- ŞEHİT POLİS MEMURU AYTEKİN KURU 701- ŞEHİT POLİS MEMURU ALPASLAN YAZICI 702- ŞEHİT POLİS MEMURU FARUK DEMİR 703- ŞEHİT POLİS MEMURU FERHAT KAYA 704- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN KALKAN 705- ŞEHİT POLİS MEMURU FERHAT KOÇ 706- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA SERİN 707- ŞEHİT POLİS MEMURU VELİT BEKTAŞ 708- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ŞEVKET UZUN 709- ŞEHİT POLİS MEMURU YASİN BAHADIR YÜCE 710- ŞEHİT POLİS MEMURU İBRAHİM AKIN 711- ŞEHİT POLİS MEMURU ÇAĞDAŞ TAMKOÇ 712- ŞEHİT POLİS MEMURU RAMAZAN DONAT 713- ŞEHİT P.KUR.ALB SAİT ERTÜRK 714- ŞEHİT TOPÇU ASB.KD.BÇVŞ. BÜLENT AYDIN 715- ŞEHİT P.UZMAN ÇAVUŞ HALİT YAŞAR MİNE 716- ŞEHİT POLİS MEMURU HALİT GÜLSER 717- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET AKİF SANCAR 718- ŞEHİT KORUCU EMİN AKYILDIZ 719- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA ASLAN 720- ŞEHİT BAŞ POLİS MEMURU VAROL TOSUN 721- ŞEHİT POLİS MEMURU KÜRŞAT ENGİN YILMAZ 722- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET CAN 723- ŞEHİT POLİS MEMURU SALİH AKSU 724- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN GÜMÜŞ 725- ŞEHİT POLİS MEMURU KAĞAN KILIÇ 726- ŞEHİT POLİS MEMURU RAMAZAN AKYÜREK 727- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET DEMİR 728- ŞEHİT POLİS MEMURU METİN MALKAV 729- ŞEHİT JANDARMA ER AHMET ALTUN (Şehidimiz Aksaray’da görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 730- ŞEHİT ULAŞTIRMA ER SEDAT KAYA (Şehidimiz Kıbrıs'ta vatani görevini yaparken görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 731- ŞEHİT ASTSUBAY METİN UYSAL 732- ŞEHİT PİYADE ONBAŞI ÖMER ÖNER 733- ŞEHİT PİYADE ER MİKAİL YAŞA 734- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ NUH KÜRŞAT TEMİZYÜREK 735- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ OSMAN YILDIRIM 736- ŞEHİT POLİS MEMURU ABDULLAH BOZKURT 737- ŞEHİT POLİS MEMURU HAMZA IRMAK 738- ŞEHİT JANDARMA TEĞMEN SELİM COŞKUN 739- ŞEHİT ASTSUBAY İBRAHİM BETİN 740- ŞEHİT ASTSUBAY BEKİR EREN DENİZ 741- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HASAN KELEŞ 742- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SERCAN ÖZKUL 743- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SAMET AKTAŞ 744- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA TÜNEL 745- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HÜSNÜ ERKUT 746- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ HAMDİ KARAGÖZ 747- ŞEHİT J.KOMD.ER DOĞAN KAYA 748- ŞEHİT J.KOMD. ER MUHAMMET ALİ SARI 749- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ FIRAT TORUNOĞLU 750- ŞEHİT BAŞKOMİSER BÜLENT YURTSEVEN 751- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ TONGA (Şehidimiz görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 752- ŞEHİT POLİS MEMURU ABDULLAH BIYIK 753- ŞEHİT POLİS MEMURU DURAN MELEMİR 754- ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN KOÇER 755- ŞEHİT POLİS MEMURU OĞUZ SÜNBÜL 756- ŞEHİT POLİS MEMURU YUNUS EMRE DOĞAN 757- ŞEHİT POLİS MEMURU BEKİR DENİZ 758- ŞEHİT POLİS MEMURU OSMAN ERAY KARADEMİR 759- ŞEHİT ER İSMAİL ÇİL 760- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA GÖRENOĞLU 761- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ESEN 762- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TUNCAY KÜSSEN 763- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BAHATTİN DOLMA 764- ŞEHİT KORUCU İDRİS ASLAN 765- ŞEHİT KORUCU RECEP ASLAN 766- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YUNUS EMRE 767- ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMER FARUK BOL 768- ŞEHİT KORUCU YUSUF SÖNMEZ 769- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HALİL İBRAHİM KARA 770- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KADİR KARAMAN 771- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SALİH HAYIRSÖZ 772- ŞEHİT PİYADE SÖZ. ER AHMET HİLMİ YİĞİT 773- ŞEHİT PİYADE ER TAYFUR ÇANKAYA 774- ŞEHİT PİYADE ER BAYRAM KAVCI 775- ŞEHİT TNK. ÇAVUŞ AHMET SUNA 776- ŞEHİT POLİS MEMURU NURETTİN TEKİN 777- ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET BOZOĞLU (Şehidimiz görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 778- ŞEHİT POLİS MEMURU DURMUŞ POLAT 779- ŞEHİT POLİS SONER BOZ (Şehidimiz görev esnasında meydana gelen trafik kazasında yaralanmış olup tedavi gördüğü hastanede şehit olmuştur) 780- ŞEHİT KORUCU CİHANGİR YILDIZ 781- ŞEHİT POLİS MEMURU YAKUP KILINÇ 782- ŞEHİT POLİS MEMURU NAZİF KAPLAN 783- ŞEHİT POLİS MEMURU SALİH ZENGİN 784- ŞEHİT POLİS MEMURU SİRAÇ BALPETEK 785- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET GÜLBAHAR 786- ŞEHİT POLİS EVLADIMIZ HÜSEYİN UTKU GÜLBAHAR (5 Yaşında terörün çirkin yüzüyle tanışıp şehit oldu) 787- ŞEHİT ASTSUBAY YAVUZ GÖKHAN ŞAHİN (Şehidimiz Sarayburnu açıklarında bir yük gemisinin Sahil Güvenlik botuna çarpması sonucu şehit olmuştur) 788- ŞEHİT ÜSTEĞMEN RIZA YÜCEL (Şehidimiz Sarayburnu açıklarında bir yük gemisinin Sahil Güvenlik botuna çarpması sonucu şehit olmuştur) 789- ŞEHİT ER SİNAN GÖKTAŞ (Şehidimiz Sarayburnu açıklarında bir yük gemisinin Sahil Güvenlik botuna çarpması sonucu şehit olmuştur) 790- ŞEHİT POLİS MEMURU HACI AHMET ÖZTÜRK 791- ŞEHİT KORUCU MÜSLÜM YALDIZ 792- ŞEHİT POLİS MEMURU YUSUF KENAN MUTLU 793- ŞEHİT POLİS MEMURU SERHAT ÖZTÜRK 794- ŞEHİT POLİS MEMURU ELVAN ÖZBAY 795- ŞEHİT J.ÜTĞM. ÖMER BOZKURT 796- ŞEHİT J.ASB.ÇVŞ T.MUSAP SALÇUK 797- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ MİKAİL DAŞÇİ 798- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ ADEM ÖZEN 799- ŞEHİT J. UZM.ONB. MESUT DEMİR 800- ŞEHİT POLİS MEMURU SERACETTİN KILINÇ (Şehidimiz Adıyaman'da görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 801- ŞEHİT POLİS MEMURU MUHAMMET ACAR 802- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ PEHLÜL ORUK 803- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHDİ UZUN (Şehidimiz İstanbul Bahçelievler de Bıçaklı Saldırı Sonucu Şehit Olmuştur) 804- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BÜLENT DEMİRKAYA (Şehidimiz Sarayburnu açıklarında bir yük gemisinin Sahil Güvenlik botuna çarpması sonucu şehit olmuştur) 805- ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMER SÖNMEZ 806- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MURAT DURMAZ 807- ŞEHİT POLİS MEMURU SELVET ŞİMŞEK (Şehidimiz Adıyaman'da görev esnasında trafik kazası sonucu yaralanmış olup tedavi gördüğü hastanede şehit olmuştur) 808- ŞEHİT KORUCU İDRİS DEMİR 809- ŞEHİT KORUCU TARIK AYDEMİR 810- ŞEHİT PİYADE ÜSTEĞMEN ORHAN ÜNSAL 811- ŞEHİT JANDARMA ER HÜSEYİN KAVALBACAK 812- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ KERİM ÜYE 813- ŞEHİT ASTSUBAY ENDER FATİH YILMAZ 814- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ÖZKAN BİLGİÇ 815- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA ESER 816- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ONUR ALKAN 817- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI UĞUR KARTAL 818- ŞEHİT POLİS MEMURU MERT ER (Şehidimiz Hakkari'de görev esnasında zırhlı araç kazası sonucu şehit olmuştur) 819- ŞEHİT JANDARMA ER FATİH ÇAYBAŞI 820- ŞEHİT POLİS MEMURU HARUN MAYTALMAN 821- ŞEHİT POLİS MEMURU ERHAN ÖZTÜRK 822- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ OSMAN BUDAK 823- ŞEHİT POLİS MEMURU TAYFUN DOĞAN 824- ŞEHİT POLİS MEMURU ABDÜLHAMİT KAYA 822- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET DAMA 826- ŞEHİT POLİS MEMURU BURAK MART 827- ŞEHİT POLİS MEMURU FERHAT BOZKURT 828- ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN KINCAK 829- ŞEHİT POLİS MEMURU HALİL İBRAHİM ERİÇ 830- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ERCAN ÇELİK 831- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ZEKİ UĞUR 832- ŞEHİT JANDARMA ER TUNAHAN DOKTUR 833- ŞEHİT PİYADE UZMAN ONBAŞI KERİM KEÇECİ 834- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SAVAŞ BATU 835- ŞEHİT KORUCU İHSAN TAŞ 836- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MURAT KASIM 837- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HALİT ŞİLTAK 838- ŞEHİT POLİS MEMURU GÖKHAN ÖZDEMİR 839- ŞEHİT KORUCU MUZAFFER ALADAĞ 840- ŞEHİT KORUCU MEHMET ALADAĞ 841- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ KADİR ÇELEBİ 842- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ MANSUR CANSIZ 843- ŞEHİT J.UZM.ONB. CEM KANBUR 844- ŞEHİT KORUCU YILMAZ ALPSOY 845- ŞEHİT J.ÜSTEĞMEN HARUN PARLAK 846- ŞEHİT ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞ SUAT PETEK 847- ŞEHİT ASTSUBAY KD. ÇVŞ. AYDIN ERYILMAZ 848- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ GÖKHAN ŞENGÜL 849- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ ENES KOÇAK 850- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ ALİ DOĞAN KILIÇ 851- ŞEHİT J. UZM.ONB. SÜLEYMAN BUDAK 852- ŞEHİT J. UZM.ONB. SALİH TORTUM 853- ŞEHİT POLİS MEMURU BÜLENT AY (Şehidimiz Diyarbakır Bismilde görev esnasında trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 854- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ HAŞİM YENİGÜL 855- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. YUNUS EMRE UÇAR 856- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. YUNUS EMRE ARAL 857- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ NACİ YAVUZ 858- ŞEHİT PİYADE ASTSUBAY KD.ÇVŞ BAHRİ UÇUŞ 859- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ.HULİSİ EMRE DİLCİ 860- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. ENES PELİT 861- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ. SERCAN GEDİKLİ 862- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ. MURAT DEMİRCİ 863- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ. HASAN YAŞAR 864- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ. ÖMER ŞENEL 865- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. FAHRETTİN LİVÇALKAN 866- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. TOLGA AKDAŞ 867- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. SERKAN BURSALI 868- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ MÜLAZİMOĞLU 869- ŞEHİT POLİS MEMURU RAMAZAN YILMAZ 870- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ ERDİNÇ 871- ŞEHİT PİYADE UZM.ÇVŞ. ZİYA ÖZKOZANOĞLU 872- ŞEHİT ASTSUBAY ÇAVUŞ MUHAMMED KOŞAN 873- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ OSMAN KARAKUŞ 874- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YAVUZ METE 875- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HALİL GEDİK 876- ŞEHİT UZMAN ER BURAK KARAKUŞ 877- ŞEHİT UZMAN ER BURAK TÜRKOĞLU 878- ŞEHİT POLİS MEMURU MAHMUT SARITAŞ (Şehidimiz Denizli'de görev esnasında meydana gelen trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 879- ŞEHİT KOMİSER ALİ CAN DÖVÜŞCÜ(Şehidimiz Muğla Milas'ta görev esnasında meydana gelen trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 880- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ AKİF GÜLEŞ 881- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ ADEM AKATAY 882- ŞEHİT JANDARMA ER AHMET TEZCAN 883- ŞEHİT KORUCU ABDÜLHADİ İSMAİLOĞULLARI 884- ŞEHİT KORUCU AHMET DEMİR 885- ŞEHİT KORUCU MEHMET DEMİR 886- ŞEHİT KORUCU ADEM DEMİR 887- ŞEHİT KORUCU MUHSİN ZEREK 888- ŞEHİT KORUCU ENGİN ZEREK 889- ŞEHİT KORUCU MEHMET BAKINDI 890- ŞEHİT EMEKLİ KORUCU ALİ DİLEK 891- ŞEHİT KORUCU ALİ OGÜN 892- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ MEHMET İLKER ŞAHİN 893- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SACİT OLCAY 894- ŞEHİT UZMAN J. ONB. HÜSEYİN EFE 895- ŞEHİT UZMAN J. ERBAŞ HAKKI DOĞAN 896- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ ADEM ÇELİK 897- ŞEHİT ASTSUBAY BAYRAM KARA 898- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BURAK UÇAR 899- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ AHMET ECE 900- ŞEHİT KORUCU ENVER KUNDURACIOĞLU 901- ŞEHİT KORUCU ADİL KAMEL 902- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ERDAL TEKECİ 903- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ARDA ŞEN 904- ŞEHİT KORUCU ŞAHABETTİN GÖK 905- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ENES KAYA 906- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SEDAT YILDIZ 907- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MUSTAFA ALPASLAN 908- ŞEHİT J. ASTSUBAY ÇAVUŞ ÖMER FARUK DARBAŞ 909- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BURAK PERÇİN 910- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ALDA 911- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SÜLEYMAN GÜNERİ 912- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ HÜSEYİN TOSUN 913- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ TOLGA ÖZDİNÇ 914- ŞEHİT J. ASTSUBAY YUNUS ÇİÇEK 915- ŞEHİT KORUCU NURETTİN DİNÇ 916- ŞEHİT POLİS MEMURU SEFA ALTINSOY 917- ŞEHİT YÜZBAŞI ÖZGÜR ÖZEKİN 918- ŞEHİT KORUCU ÖMER ÖZBİÇEN 919- ŞEHİT KORUCU RIFAT DİLCE 920- ŞEHİT KORUCU KEMAL ÖZBEK 921- ŞEHİT KORUCU NAZMİ ÖZTUNÇ 922- ŞEHİT PİYADE ER GÖKHAN AYDER 923- ŞEHİT KORUCU REFİK KAMEL 924- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT MİMİROĞLU 925- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ORÇUN KUBAT 926- ŞEHİT ER ORHAN İRKARLI 927- ŞEHİT KORUCU REMZİ AYDOĞAN 928- ŞEHİT J. ÜSTEĞMEN MURAT ATAŞ 929- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ OĞUZHAN ÇİTO 930- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ ERDİ DEMİRER 931- ŞEHİT P. UZMAN ÇAVUŞ ALİ GÖLGE 932- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ ÇAVUŞ ONUR TUNCEL (Şehidimiz Kars/Kağızman, Denizgölü Üs Bölgesinde kaza sonucu şehit olmuştur) 933- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ TALHA EMRE ZİLELİGİL 934- ŞEHİT SÖZ. ER FURKAN HAMAMCI 935- ŞEHİT PİYADE ASTEĞMEN ÖMER BAYDİLLİ 936- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ BAYRAM AKSU 937- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ ERTAN BAYRAKTAR 938- ŞEHİT PİYADE SÖZ. ER HASAN AYDOĞDU 939- ŞEHİT UZMAN J. KD. ÇAVUŞ MUSTAFA DOBUR 940- ŞEHİT JANDARMA ER EYÜP HACIOĞLU 941- ŞEHİT JANDARMA ER ERKAN ÖZDEMİR 942- ŞEHİT PİYADE SÖZ. ER ÖZKAN ALTINOK 943- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI EVREN KARA 944- ŞEHİT J. ER LATİF AŞIKMUSLU 945- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ SÜLEYMAN GÜR 946- ŞEHİT J. ÜSTEĞMEN MURAT TAYLAN ÖNCEL 947- ŞEHİT KORUCU AHMET ADIYAMAN 948- ŞEHİT J. UZM. ONB. SERCAN ÖKLÜK 949- ŞEHİT KORUCU İHSAN ÖTER 950- ŞEHİT PİYADE SÖZ. ER ERDOĞAN ÇAMURLU 951- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ İSLAM AKYÜZ 952- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ FEHMİ ALTUNDAŞ 953- ŞEHİT PİYADE ER YUNUS KAYMAK 954- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ MESUT POLAT 955- ŞEHİT POLİS MEMURU İLHAN GÜLEÇ 956- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN CENGİZ 957- ŞEHİT POLİS MEMURU YAŞAR POLAT 958- ŞEHİT KORUCU RESUL GÖÇER 959- ŞEHİT KORUCU HİKMET KATRAN 960- ŞEHİT YÜZBAŞI OĞUZ ÖZGÜR ÇEVİK 961- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ MURAT ÖZER 962- ŞEHİT KORUCU HASAN GÜNDÜZ 963- ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN AKDERE 964- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT YILDIRIM 965- ŞEHİT JANDARMA ER UĞUR İPEK ( Şehidimiz Malatya Doğanşehir'de yol uygulaması yapan askerlerimize bir Tır'ın çarpması sonucu şehit olmuştur) 967- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ EMRAH ÇEÇEN 968- ŞEHİT KOMİSER YARDIMCISI ERDEM UÇAR ( Şehidimiz Adile Sadullah Mermerci Polis Meslek Yüksekokulu’nda eğitim sırasında kaza kurşunu ile şehit olmuştur) 969- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ LOKMAN DARGIN 970- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ AHMET YILMAZ 971- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ADNAN ULUIŞIK 972- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ ALİ POLAT ÖZBEK 973- ŞEHİT JANDARMA ER FUAT KINAY (Şehidimiz Siirt’in Kurtalan ilçesinde, nöbet sırasında yıldırım düşmesi sonucu şehit olmuştur) 974- ŞEHİT KORUCU KADRİ YILDIZ 975- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ BARBAROS YILMAZ 976- ŞEHİT PİYADE ER SÜLEYMAN AYDINDAĞ 977- ŞEHİT MUHABERE ONBAŞI OĞUZHAN KULA 978- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ SELİM ŞENER 979- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ NURİ BAŞARAN 980- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ FATİH AK 981- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ İSMAİL KOÇ 982- ŞEHİT POLİS MEMURU SEMİH TURGUT 983- ŞEHİT POLİS MEMURU İSMAİL MAVİTAŞ 984- ŞEHİT YÜZBAŞI ALPER KOCAMAN 985- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA YELİ 986- ŞEHİT JANDARMA ER BAYRAM KARDAŞ 987- ŞEHİT KORUCU MEHMET KOÇDAĞ 988- ŞEHİT KORUCU HÜSNÜ KESKİN 989- ŞEHİT KORUCU EKREM KESKİN 990- ŞEHİT KORUCU ŞAHABETTİN KESKİN 991- ŞEHİT PİYADE SÖZLEŞMELİ ER NURULLAH ÇAKIR 992- ŞEHİT ER BEYTULLAH SARI (Şehidimiz görev esnasında kalp krizi sonucu şehit olmuştur) 993- ŞEHİT ER BAYRAM İSA BATUR 994- ŞEHİT KAYMAKAM MUHAMMET FATİH SAFİTÜRK 995- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ FAZLI DOĞRUÖZ 996- ŞEHİT TOPÇU ER OĞUZHAN DEMİR 997- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ AHMET YILMAZ 998- ŞEHİT PİYADE ER OĞUZHAN KARACA 999- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ MELİH ÖZCAN 1000- ŞEHİT ÜSTEĞMEN ZAFER ER 1001- ŞEHİT ASTSUBAY ERDAL BOLAT 1002- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ TUNCAY ARSLAN 1003- ŞEHİT ASTSUBAY KIDEMLİ ÇAVUŞ HALİT TOPUZ 1004- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ MEHMET ARIYEŞİL 1005- ŞEHİT POLİS MEMURU ÖMER KILIÇ (Şehidimiz görevi başında geçirdiği trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 1006- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ KADER ACAR 1007- ŞEHİT PİYADE SÖZLEŞMELİ ER COŞKUN İŞLEYEN 1008- ŞEHİT J. UZMAN ÇAVUŞ BURHAN ACAR 1009- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ YAKUP ÖZEL 1010- ŞEHİT KORUCU ABDULKADİR BEKLER 1011- ŞEHİT PİYADE ER İSA NAZLIM 1012- ŞEHİT PİYADE ER SERVET TOMAK 1013- ŞEHİT PİYADE ER ÖZGÜR MUTLU 1014- ŞEHİT PİYADE ER EMRE ŞAHİN 1015- ŞEHİT PİYADE UZMAN ÇAVUŞ AHMET ŞAHİN 1016- ŞEHİT EMNİYET MÜDÜRÜ VEFA KARAKURDU 1017- ŞEHİT EMNİYET AMİRİ KADİR YILDIRIM 1018- ŞEHİT KOMİSER ERDEM YARDIMCISI ERDEM ÖZÇELİK 1019- ŞEHİT POLİS MEMURU TUGAY CAN KIZILIRMAK 1020- ŞEHİT POLİS MEMURU ADEM SERİN 1021- ŞEHİT POLİS MEMURU ADEM OĞUZ 1022- ŞEHİT POLİS MEMURU AHMET ALAN 1023- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ AKSOY 1024- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ OSMAN ŞAHİN 1025- ŞEHİT POLİS MEMURU BORA ÇELİK 1026- ŞEHİT POLİS MEMURU ÇETİN SARIKAYA 1027- ŞEHİT POLİS MEMURU DURMUŞ ÖCAL 1028- ŞEHİT POLİS MEMURU EMRE HOROZ 1029- ŞEHİT POLİS MEMURU ENES ÇİÇEK 1030- ŞEHİT POLİS MEMURU HAKAN TANRIKULU 1031- ŞEHİT POLİS MEMURU HAMDİ DİKMEN 1032- ŞEHİT POLİS MEMURU HAMİT ŞAHİN 1033- ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN BİLGİN 1034- ŞEHİT POLİS MEMURU HAŞİM USTA 1035- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN AKYÜZ 1036- ŞEHİT POLİS MEMURU HÜSEYİN DALGILIÇ 1037- ŞEHİT POLİS MEMURU İLKER UYLAŞ 1038- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ATICI 1039- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET TAŞ 1040- ŞEHİT POLİS MEMURU MEHMET ZENGİN 1041- ŞEHİT POLİS MEMURU METİN DÜZGÜN 1042- ŞEHİT POLİS MEMURU MURAT YILMAZ 1043- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA KEMAL DEVRİLMEZ 1044- ŞEHİT POLİS MEMURU MUSTAFA ÖZTÜRK 1045- ŞEHİT POLİS MEMURU OĞUZHAN DUYAR 1046- ŞEHİT POLİS MEMURU OKAN DOĞAN 1047- ŞEHİT POLİS MEMURU OSMAN BÖRKLÜOĞLU 1048- ŞEHİT POLİS MEMURU SONER İDİL 1049- ŞEHİT POLİS MEMURU SÜLEYMAN SORKUT 1050- ŞEHİT POLİS MEMURU UĞUR ÜRKER 1051- ŞEHİT POLİS MEMURU YAKUP ÇAPAT 1052- ŞEHİT POLİS MEMURU YASİN İKE 1053- ŞEHİT POLİS MEMURU UFUK BOZGEYİK 1054- ŞEHİT ASTSUBAY BAŞÇAVUŞ VOLKAN KÜLEKÇİ 1055- ŞEHİT PİYADE ÇAVUŞ FEHMİ BARÇIN 1056- ŞEHİT PİYADE ÇAVUŞ ARİF TUĞ 1057- ŞEHİT ULAŞTIRMA ÇAVUŞ GÖKSAL MUSTAFA AĞAÇYETİŞTİREN 1058- ŞEHİT MUHABERE ONBAŞI ABDÜLSAMET ÖZEN 1059- ŞEHİT PİYADE ER YUNUS EMRE DURAN 1060- ŞEHİT PİYADE ER SERDAR AMAK 1061- ŞEHİT İSTİHKAM ER KENAN DÖNGEL 1062- ŞEHİT İSTİHKAM ER UĞUR KORKMAZ 1063- ŞEHİT ULAŞTIRMA ER RAŞİT YÜCEL 1064- ŞEHİT SIHHIYE ER KAMİL TUNÇ 1065- ŞEHİT SIHHIYE ER HASAN İLHAN 1066- ŞEHİT PİYADE ONBAŞI MUHAMMED ALİ OCAK 1067- ŞEHİT PİYADE ONBAŞI AHMET TAŞ 1068- ŞEHİT PİYADE ONBAŞI MUSTAFA CİHAN 1069- ŞEHİT POLİS MEMURU NUMAN ŞERİF DATLI 1070- ŞEHİT PİYADE UZMAN ONBAŞI FATİH OLCAY 1071- ŞEHİT PİYADE BİNBAŞI BÜLENT ALBAYRAK 1072- ŞEHİT P. ASB. ÜÇVŞ. GÖKTAN ÖZÜPEK 1073- ŞEHİT P. ASB. ÜÇVŞ. ÖMERCAN YEKEBAĞCI 1074- ŞEHİT TNK. ASB.KD.ÇVŞ ÖKKEŞ KARACA 1075- ŞEHİT TOPCU ASB.KD.ÇVŞ ÖNDER PINAR 1076- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ OKTAY DURAK 1077- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ MEHMET KÖKKAYA 1078- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ OSMAN ÇELİK 1079- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ FERHAT DEMİR 1080- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ BURAK BOZ 1081- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ HASAN KAVUZ 1082- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ AKIN ACAR 1083- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ ALİ SEZAİ YALÇIN 1086- ŞEHİT P.UZM.ONB. ALİ YILMAZ 1087- ŞEHİT ASB.KD.ÇVŞ FURKAN YAVAŞ 1088- ŞEHİT ASB.KD.ÇVŞ OKAN ALTIPARMAK 1089- ŞEHİT UZMAN ÇAVUŞ RAMAZAN KARACA 1090- ŞEHİT SÖZLEŞMELİ ER MEHMET ÜNAL 1091- ŞEHİT P. SÖZ. ER MUHAMMED BOZARSLAN 1092- ŞEHİT JANDARMA UZMAN ÇAVUŞ HASAN KARADAVUT 1093- ŞEHİT PİYADE UZM.ONB. AYHAN GÜZEL 1094- ŞEHİT POLİS MEMURU BURAK YILDIZ (2017 YILININ İLK ŞEHİDİ) 1095- ŞEHİT BAŞPOLİS MEMURU YENER ARSLAN (Şehidimiz Aydın/Nazilli'de şüpheli bir aracı takip ederken, kaza sonucu şehit olmuştur) 1096- ŞEHİT POLİS MEMURU HASAN ÖZDEMİR (Şehidimiz Aydın/Nazilli'de şüpheli bir aracı takip ederken, kaza sonucu şehit olmuştur) 1097- ŞEHİT POLİS MEMURU MUAMMER NACAKOĞLU 1098- ŞEHİT J.ASB.KD.ÇVŞ HÜSNÜ BİLGİÇ 1099- ŞEHİT ASB.KD.ÇVŞ HAMZA ŞİMŞEK 1100- ŞEHİT POLİS MEMURU FETHİ SEKİN 1101- ŞEHİT J.UZMAN.ÇVŞ BİLAL EKİNCİ (Şehidimiz görev esnasın da Çorum'un Laçin İlçesi'nde meydana gelen trafik kazasında, şehit olmuştur) 1102- ŞEHİT J. ASTSUBAY ÇAVUŞ HALİT GENCER (Şehidimiz görev esnasın da Çorum'un Laçin İlçesi'nde meydana gelen trafik kazasında, şehit olmuştur) 1103- ŞEHİT ASTSUBAY SELÇUK ERDOĞAN 1104- ŞEHİT J.UZM.ÇVŞ. FARUK YÜKSEL 1105- ŞEHİT J.TEĞMEN MUSTAFA YAZGAN 1106- ŞEHİT ASTSUBAY OSMAN AÇIKGÖZ 1107- ŞEHİT P.ASB.ÜÇVŞ. KIVANÇ KAŞIKÇI 1108- ŞEHİT J.ASB.KD.ÇVŞ DURAN KESKİN 1109- ŞEHİT ASTSUBAY KD.ÇVŞ. MUSTAFA ÖZDİL (Şehidimiz görev esnasında görev yaptığı birlikte askeri aracın çarpması sonucu şehit olmuştur) 1110- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ VEYSEL ŞİRİN 1111- ŞEHİT J.UZMAN ÇAVUŞ SAMET KAYA 1112- ŞEHİT POLİS MEMURU KADİR MİRAÇ ÖZCAN 1113- ŞEHİT POLİS MEMURU MAHMUT AVA 1114- ŞEHİT POLİS MEMURU ŞENALİ OCAK 1115- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ SEVİM 1116- ŞEHİT POLİS MEMURU FURKAN DEMİR 1117- ŞEHİT POLİS MEMURU İBRAHİM KARAARSLAN (Şehidimiz görev esnasın da trafik kazasına müdahale ederken başka bir aracın çarpması sonucu şehit olmuştur) 1118- ŞEHİT P.UZM. ÇVŞ BAHATTİN BAKIR 1119- ŞEHİT P.UZM. ÇVŞ EMRE DORUK 1120- ŞEHİT P.UZM. ÇVŞ SELİM TOPAL 1121- ŞEHİT P.UZM.ONB. RAMAZAN TAŞKIN 1122- ŞEHİT P.UZM.ONB. METE CAN 1123- ŞEHİT POLİS MEMURU RECEP YANMAZ (Şehidimiz Şanlıurfa'nın Karaköprü ilçesinde meydana gelen trafik kazasında şehit olmuştur) 1124- ŞEHİT P. UZMAN ÇAVUŞ KEREM ÇALIŞKANCI 1125- ŞEHİT P. UZMAN ÇAVUŞ AYHAN ELMACI 1126- ŞEHİT POLİS MEMURU GÜRBÜZ ÖKSÜZ (Şehidimiz görev esnasında geçirdiği kalp krizi sonucu şehit olmuştur) 1127- ŞEHİT ASTSUBAY BAŞÇAVUŞ ZİYA İLHAN DAĞDAŞ (15 Temmuz Şehidi) 1128- ŞEHİT P.ÜSTEĞMEN TARIK KOÇOĞLU 1129- ŞEHİT P.ASB.ÜÇVŞ. YAHYA EFİLOĞLU 1130- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ GÖKHAN KILIÇ 1131- ŞEHİT TNK.UZM.ÇVŞ. MAHMUT USLU 1132- ŞEHİT UZM.ONB. UMUT AYTEKİN 1133- ŞEHİT TNK.UZM.ÇVŞ. MEHMET ŞAHİN 1134- ŞEHİT TNK.UZM.ONB. EMRE MÜCAHİT TOPAL 1135- ŞEHİT TNK.SÖZ.ER. ÖMER AKKUŞ 1136- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ SEDAT ATALAY 1137- ŞEHİT PİYADE TEĞMEN FURKAN YAYLA 1138- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ EMİN GÜNGÖR 1139- ŞEHİT P.UZM.ÇVŞ MURAT TEVLİM 1140- ŞEHİT ULAŞTIRMA ÇAVUŞ MESUT YAŞAR 1141- ŞEHİT POLİS MEMURU NEDİM ÖNER (Şehidimiz görev esnasında ''dur'' ihtarına uymayan sürücünün kullandığı aracın çarpması sonucu şehit olmuştur) 1142- ŞEHİT J.UZM.ÇVŞ SALİH KAYAN 1143- ŞEHİT POLİS MEMURU FIRAT ULAŞ (Şehidimiz görev esnasında geçirdiği trafik kazası sonucu şehit olmuştur) 1144- ŞEHİT AHMET OKTAY GÜNAK (Pkk'nın şehit ettiği çocuklardan sadece biri) 1145- ŞEHİT BEKÇİ İBRAHİM KETE 1146- ŞEHİT DENİZ ER HÜSEYİN KARACA (Şehidimiz görev yaptığı İzmir Foça'da çıkarma gemisinde çıkan yangında dumandan zehirlenerek şehit olmuştur) 1147- ŞEHİT P.ASB.ÜÇVŞ. YUNUS İŞCAN 1148- ŞEHİT ASTSUBAY KIDEMLİ ÇAVUŞ HASAN ÇOBAN 1149- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI SELMAN ÇELİK 1150- ŞEHİT PİYADE ER MEHMET ALİ ATİK (Şehidimiz Van'ın Saray ilçesinde vatani görevini yaparken geçirdiği kalp krizi sonucu şehit olmuştur) 1151- ŞEHİT J UZM..ÇVŞ ALİ ŞİRİN 1152- ŞEHİT POLİS MEMURU MAHMUT ARSLAN (Şehidimiz görev başında geçirdiği kalp krizi sonucu şehit olmuştur. 1153- ŞEHİT UZM.J.KD.ÇVŞ MAHMUT YILDIRIM 1154- ŞEHİT J.UZM.ÇVŞ ERKAN İMALI 1155- ŞEHİT J. YÜZBAŞI FUAT OĞUZCAN 1156- ŞEHİT J. UZM.ONB. ZİNNUR EZİM 1157 -ŞEHİT PİYADE ER HÜSEYİN KOROÇ 1158- ŞEHİT P. SÖZ. ER ONUR DENİZ 1159- ŞEHİT P. SÖZ. ER MEHMET ACIBUCU 1160- ŞEHİT ASTSUBAY BAŞÇAVUŞ GÖKHAN ALTINALANA 1161- ŞEHİT GÜVENLİK KORUCUSU NEJDET ERENER 1162- ŞEHİT J.UZM.ÇVŞ. UFUK BİNGÖL 1163- ŞEHİT J.UZM.ÇVŞ YUNUS ERTÜRK 1164- ŞEHİT J.UZM.ONB. MEHMET YAVŞAN 1165- ŞEHİT GÜVENLİK KORUCUSU MANSUR SALCAN 1166- ŞEHİT POLİS MEMURU ALİ RIZA YILMAZ (Şehidimiz görev esnasında geçirdiği trafik kazasında şehit olmuştur) 1167- ŞEHİT POLİS MEMURU SEDAT BALIKÇI (Şehidimiz görev esnasında geçirdiği trafik kazasında şehit olmuştur) 1168- ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MEHMET KARATUT (Şehidimiz silahını temizlediği sırada ateş alması sonucu şehit olmuştur) 1169- ŞEHİT POLİS MEMURU BURHAN MERCAN 1170- ŞEHİT POLİS MEMURU RAMAZAN AKÇADAĞ
548 notes
·
View notes