#12 Mart 1971 muhtırası
Explore tagged Tumblr posts
Video
youtube
12 Mart 1971 Muhtırası Nasıl Verildi? | 32. Gün Arşivi
0 notes
Text
ANMA:
12 MART (1997) BUGÜN
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BÜYÜK İSİMLERİNDEN, DAVASI İÇİN
KENDİNİ UNUTAN ADAM
GALİP ERDEM'İN
VEFATININ YIL DÖNÜMÜ. ESERLERİNİ, YAZILARINI ZEVKLE OKUDUĞUM GALİP AĞABEYİME ALLAH'TAN RAHMET DİLİYOR, SAYGIYLA ANIYORUM.
HAYATINI ANLATAN YAZI AŞAĞIDA
GALİP ERDEM
(d.10 Mart 1930, Fındıklı, Rize) – (ö.12 Mart 1997),
TÜRK MİLLİYETÇİSİ-YAZAR
Galip Erdem, Fındıklı ilçesinde "Ofluoğlu", adı ile tanınan bir aileye mensuptur. Babası, Rasim Bey, annesi ise Zekiye Hanımdır. Ailenin tek çocuğu olan Galip Erdem, İlkokulu Fındıklı 11 Mart ilkokulunda bitirdi. Babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi farklı illerde tamamladı. Babası Rasim Erdem Narman nahiye müdürlüğüne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum da lise tahsiline başladı ve 1949 yılında bu liseden mezun oldu.
8 Kasım 1951'de yedeksubay olarak askerlik görevine başlayan Galip Erdem, 31 Ekim 1952'de teğmen rütbesiyle bu görevini tamamladı. 27 Nisan 1953 tarihinde PTT Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir Merkezi'nde ilk memuriyetine adımını atan Erdem, 7 Temmuz 1954 tarihinde memuriyetten istifa etti ve Maliye Bakanlığı Milli Emlâk Genel Müdürlüğünde tekrar memuriyete başladı. 6 Ocak 1955 tarihinde bu görevinden de ayrıldı ve daha sonra da İETT idaresinde takip memuru olarak işe başladı. Ertesi yıl bu görevinden de ayrılarak GlMA TAŞ'ne girdi. Buradaki çalışması da 16 ay kadar sürdü. Bu arada Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.
Galip Erdem, Demokrat Parti'nin son dönemlerinde, 23 Kasım 1959'da Bayındırlık Bakanlığı'nda kısa süre Tevfik İleri'nin müşavirliğini yaptı.
1 Ağustos 1961'de Tercüman Gazetesi 'inde "Tercüman" imzasıyla ilk fıkrasını yazdı. 1 Ocak.1962'de Yeni İstanbul Gazetesinde fıkra yazarlığına devam etti.
10 Mart 1965'te günlük siyasi Zafer Gazetesinde fıkra yazarlığını devam ettiren Galip Erdem, daha sonra Sabah Gazetesi 'nde yazmaya başladı.
1 Temmuz 1966 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Müdürlüğü'ne müşavir oldu, 2 Nisan 1969 tarihinde tekrar fıkra yazarlığına başladı ve "Bizim Anadolu" Gazetesindeki bu çalışması, 31 Aralık 1969'a kadar devam etti.
Şubat 1971'de MHP fikriyatını savunacak yeni bir gazetenin finansmanına destek temini çalışmalarında bulunmak üzere Almanya'ya gitti. Bu vesile ile Almanya'nın birçok kentinde yapılan toplantılarda konferanslar verdi. 12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte çalışmalarını yarıda bırakan ekiple Türkiye'ye dönen Galip Erdem, Devlet (Dergi) 'sinde bu seyahate ait notlarını "Biz Evropadayken" başlığı altında dizi halinde yayınladı.
Galip Erdem, 31 Aralık 1969'da Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak başladığı görevini istifaen ayrıldığı 30 Haziran 1973 tarihine kadar sürdürdü.
Galip Erdem, 1 Şubat 1974 te Ortadoğu Gazetesi 'nde tekrar fıkra yazarlığına başladı. 10 Eylül 1975'te Başbakanlık Müşaviri oldu ve 22 Temmuz 1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığı nda Genel Müdürlük Müşavirliği görevi sırasında emekli oldu ve serbest avukatlığa başladı. Mamak'ta görülmekte olan ünlü MHP ve TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ Kuruluşlar Dâvasının avukatlığını üstlendi.
1987'de Meray'da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetçilik görevinde bulundu. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı görevinde bulundu.
15 Ağustos 1989'da Namık Kemal Zeybek 'in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığı'nda uzman olarak görev yaptı. 12 Mart 1997'de Çarşamba gecesi saat 22.10 da Ankara Gazi Hastahanesi'nde vefat etti. Cenazesi Cebeci Asri Mezarlığına defnedildi.
• Galip Erdem 1966'da evlendi ve 1974'te boşandı. Galip Erdem'in bu evlilikten 1969 doğumlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.
• Galip Erdem, Karakedi (1950). Tercüman (1960). Ölçü (1960) Son Havadis (1961), Yeni İstanbul (1962-1963). Düşünen Adam (1962) Sabah (1965), Zafer (1966), Devlet (Dergi) (1969), Töre (1971), Bozkurt (1974), Ortadoğu/(1974), Her gün (1978), Ocak (1978), Yeni Sözcü (1981), Bakış (1981), gazete ve dergilerinde köşe yazıları, fıkra ve makaleler kaleme aldı.
• Milliyetçi Hareket Partisi doğrultusunda yayın yapacak bir gazeteye finansman sağlamak için; Hasan Sami Bolak, İbrahim Metin ve Nihat Yazar'dan oluşan ekibin başında, Şubat 1971'de Batı Almanya'ya gitti. 12 Mart muhtırası üzerine,4 aylık bu programı tamamlayamadan dönen ekip, yeterli finansmanı sağlayamadığından MHP adına müstakil bir gazetenin yayınlanması fikri de suya düşmüş oldu.
• 1958-1960 yıllarındaki Türk Ocakları Merkez Heyetinin yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulundu.
• 6 - 7 Eylül olayları (1955) sırasında, Topkapı - Çapa dolmuşunda iken sebepsiz yere içindekilerle birlikte Emniyet Müdürlüğü'ne getirilen Galip Erdem, 45 gün Selimiye Kışlası 'nda gözaltında tutuldu ve daha, sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakıldı. Bu süre içerisinde 54 kilodan 39 kiloya düştü..
Galip Erdem'in ilk yazısı "Beşsanat" adlı bir dergide yayınlandı. 1948 de yayınlanan şiirinin adı ise "Bayrak" tır.
• TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ nün Çilesi (1975)
• Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975)
• Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976) Mektuplar (1984)
• Galip Erdem'in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamış elliye yakın şiiri vardır.
• Galip Erdem'in yazılarında kullandığı takma adların bazıları: Bilge Erdem, İlteriş Metin, Elif Bilge, Murat Bilge, Mehmet Rasim, Aptali.
0 notes
Text
Gazeteci Mehmet Barlas Kimdir, Neden Vefat Etti?
Gazeteci Mehmet Barlas Kimdir? Mehmet Barlas, 1942’de Ankara’da doğdu. 1971’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nda basın komisyonu başkanlığı yaptı. Gazetecilik ile öğrencilik döneminde babasının kurucusu olduğu Son Havadis gazetesinde tanıştı. Cumhuriyet gazetesinde profesyonel gazeteciliğe başladı. 12 Mart Muhtırası sonrası gazeteden…
View On WordPress
#gazeteci mehmet barlas#mehmet barlas#mehmet barlas evli mi#mehmet barlas hayatı#mehmet barlas kaç yaşında#mehmet barlas kimdir#mehmet barlas nereli#mehmet barlas yaşamı#sabah gazatesi
0 notes
Text
X KUŞAĞI İÇİN DÖNÜŞÜM
Geçen hafta çekimlerini yaptığımız “Bahar Yıldırım ile Kurumsal Eğitim Dünyası” programı bugün saat 17.05’de ST Endüstri Radyo kanallarından yayınlanacak. Bahar Yıldırım ile yaptığım 45 dakikalık sohbette yine olmazsa olmaz, insana, hayata ve kurumsal yaşama bütünsel baktık ve hepsine değindik. Kendi açımdan ve geçmişimden baktığımda insan, bireysel ve kurumsal yaşam hepsi benim için bunlar ayrılmaz parçalar. Baktığımda bu üç bilinmeyenli denklemi çözmek için kullandığım üç formülüm var. İnsana, yaşama ve şirketlere çok boyutlu bakıyorum ve öyle olduklarını da biliyorum artık. Tek bir çerçeveden baksaydım ve sadece bize okullarda öğretilen, o sınırlı bilgiler ile yola devam etseydim, bugün VAR olmazdım. X kuşağı olan ve hayatında çoğunlukla gerek kadın girişimci, gerek eğitmen, gerek anne- çalışan-evlat vs. tüm kimliklerinden mücadelesini tek başına vermiş biri olarak hayatta kalabilmek adına tutunabileceğim tek bir şey vardı: Bilginin gücüne olan inancım. Bunu cesaretim ve öğrenme merakım ile besledikçe düşsem – kalksam da ayakta kaldım. Çünkü etrafımda, dış dünyamda yardım – kurtarıcı – destek – çözüm – rehber – yol gösterici vs. amaçlı aradığım, tutunmak istediğim tüm kişi – kurum vs.lerde elim havada kalmıştı. Bu bir yandan normaldi. Neden derseniz bakın X kuşağı bizlerin yaşadığı kriz ve darbelerden bir kısmını aşağıda paylaşıyorum Krizler - 1980 sonrası serbest piyasa mekanizmasına dayanan krizler. -1982 Bankerler Krizi. -1990 Körfez Krizi. -Nisan 1994 hiper enflasyon krizi. - 2001 Ekonomik krizi ya da kara Çarşamba krizi. - 2008 küresel ekonomik kriz - 2018-2022 döviz ve borç krizi Darbeler - 12.Mart.1971 Muhtırası - 27.Aralık.1979 Muhtırası - 12.Eylül.1980 Darbesi - 28.Şubat.1997 post modern darbe - 27.Nisan.2007 E-Muhtıra - 15.Temmuz.2016 Askeri darbe girişimi Bunlara daha sol – sağ çatışmalarını, PKK olaylarını vs.yi eklemedim. Bu kadar kaotik olayların içinde bir de benim kuşak için geleceğin bilimi, çözümü olan Bilgi Teknolojilerine, BİLGİYE tutunarak ayakta ve hayatta ve de tek başıma olarak kaldım.
Tecrübe yediğimiz kazıkların bileşkesi imiş. Kazık, acı, ihanet, başarısızlık, çaresizlik, kayboluşlar, her türden depresyonlar, krizler vs. o kadar çok oldu ki hayatımda, hayatımızda artık bağışıklık ve muhteşem bir TECRÜBE kazandık. Sadece kendim adına ben değil, bizim X kuşağı adına da konuşuyorum. Ayrıca tüm bunların arasından sağ salim ve de dönüşerek çıkabiliyorsanız, güçleniyorsunuz da. Sonuç olarak, - Bu kaosların size anlattıklarını görmezseniz - Yaşamın görünen ve görünmeyen boyutlarının farkına varmazsanız - İnsana sadece et-kemik ve görünen fiziksel boyutu ile bakarsanız - İnsanı bir makine gibi görürseniz - Hayatı sadece 5 duyunuz ile algılarsanız - Çoğu kişi gibi, iş yaşamına veya yaşama sadece para-para diye ve - Her konuşana insan diye bakarsanız - Her bilene inanırsanız - Kendi içinize hiç bakmaz, güvenmezseniz - Kendinizi bilmezseniz - Şirketleri sadece süreçlere bağlı olarak işletirseniz - Sadece kolları sıvayıp, her şeyiyle işe girişmeyi girişimcilik sayarsanız O kaoslar içinde kaybolur, sağlığınızı da ve psikolojinizi de bozarsınız. İşte tüm bunların arkasında bireysel veya kurumsal zihnimizi daha bütünsel kullanmakla, daha çok bilgi ve eğitim ile, aydınlanmakla, cesaretle, insana ve bilgiye birer KAYNAK olarak bakmakla, çözümleri dışarıda değil, kendimizde aramakla gelen bir YOL var. Buna yeni bir HAFIZA oluşturmak, yeni bir ZİHİN oluşturmak diyorum. İster bireysel yeni bir ZİHİN, ister kurumsal yeni bir ZİHİN. Benim için aynı. Yukarıdan baktığınızda tüm ORMANI görürsünüz. Telaş, zaman baskısı, manipülasyon, yine kaos ve kriz haline sokulursanız ve sizler de bunu kabul ederseniz önünüzdeki ağaçtan başkasını göremezsiniz. Sonuç olarak dönüşmek ancak yeni bir ZİHİN ile mümkündür!
0 notes
Text
İki önemli olayı ile unutulmayacak tarih: 12 Mart / Veli BEYSÜLEN
İki önemli olayı ile unutulmayacak tarih: 12 Mart / Veli BEYSÜLEN
İki önemli olayı ile unutulmayacak tarih: 12 Mart … Veli BEYSÜLEN yazdı: 12 Mart, Türkiye tarihine damga vuran iki olayın yıldönümüdür. Bunlardan ilki 12 Mart 1971 muhtırası, ikincisi ise 1995 yılında, derin bir provokasyonla başlayan ve katliam boyutuna vardırılan Gazi olaylarıdır. Aslında Türkiye gibi devletin derinliklerindeki yapıların bu tür olaylarda aktif rol oynadıkları bilinen bir…
View On WordPress
#12 Mart muhtırası#Gazetelink Medya#Gazi katliamı#gazi olayları#Gündem#haber manşet#Veli BEYSÜLEN#yazarlar
0 notes
Text
Yassıada yargılamalarının geçersiz kılınmasına yönelik yasa değişikliği teklifi TBMM Anayasa Encümeni'nde kabul edildi
Yassıada yargılamalarının geçersiz kılınmasına yönelik yasa değişikliği teklifi TBMM Anayasa Encümeni’nde kabul edildi
Eski Başbakan Adnan Menderes ile eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Kuvvetli ve eski Maliye Bakanı Tansu Polatkan’ın idam kararlarının da alındığı Yassıada yargılamalarını kararsız kılacak yasa değişikliği teklifi, TBMM Anayasa Komitesi’nde, oy birliğiyle kabul edildi. CHP’nin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının yolunu açan 12 Mart 1971 muhtırası ile 12 Eylül 1980 askeri darbesi…
View On WordPress
0 notes
Photo
www.breakingnews.com.tr #Fenerbahçe ile yaşıt! 3 padişah, 12 cumhurbaşkanı, 27 başbakan gördü Muğla’nın Menteşe ilçesi kırsal Gülağzı Mahallesi'nde yaşayan Ayşe Uçar’ın nüfus cüzdanındaki doğum tarihi 28 Temmuz 1907. Fenerbahçe ile yaşıt Türkiye’nin yaşayan tarihi 113 yaşındaki Ayşe nine, yaşamı boyunca 3 padişah, 27 başbakan ve 12 cumhurbaşkanı gördü. 92 VE 89 YAŞINDAKİ KIZLARI YANINDA 28 Temmuz 2019 tarihinde 113 yaşına giren Ayşe Uçar, halen sağ olan kızları 92 yaşındaki Adile Demirtaş, 89 yaşındaki Meliha Bozkurt ve 76 yaşındaki gelini Gülnaz Uçar ile birlikte yaşıyor. Son 10 yılını ayaklarının tutmaması nedeniyle yaşamını yatakta geçiren ve yürüyemeyen Ayşe Uçar işitme ve yürüme sorunun dışında hiçbir sağlık sorunu yaşamıyor. 3 PADİŞAH GÖRDÜ Ayşe Uçar, dünyaya geldiğinde tahtta 2. #Abdülhamid vardı. #Osmanlı döneminin 36 padişahından son üçünü gören 113 yaşındaki yaşayan tarih Ayşe Uçar, 2. Abdülhamid’den sonra Mehmed Reşad (1909-1918) ve son Osmanlı Padişahı Mehmed Vahdettin’in (1918-1922) tahttan ayrıldığı dönemde 15 yaşında idi. 27 başbakan, 12 #cumhurbaşkanı Cumhuriyet tarihinin tüm başbakan ve cumhurbaşkanlarını gören asırlık çınar Ayşe Uçar, yaşamı boyunca 27 başbakan ve 12 cumhurbaşkanı gören ve görmeye devam eden tek isim olma özelliğini taşıyor. 113 yıllık yaşamında çok sayıda darbe ve askeri muhtıra da yaşayan Uçar, 1913 Bab-ı Ali Baskını, 27 Mayıs 1960 ihtilali, 22 Şubat 1962 ayaklanması, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 askeri darbesi, 28 Şubat 1997 post-modern darbesi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz 2016 darbe girişimini de yaşayan tek insan oldu. https://www.instagram.com/p/B1cNFNNFHP4/?igshid=igcjpitrecrm
0 notes
Text
Yassıada yargılamalarının geçersiz kılınmasına yönelik yasa değişikliği teklifi TBMM Anayasa Komisyonu'nda kabul edildi
Yassıada yargılamalarının geçersiz kılınmasına yönelik yasa değişikliği teklifi TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi
Eski Başbakan Adnan Menderes ile eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve eski Maliye Bakanı Tansu Polatkan’ın idam kararlarının da alındığı Yassıada yargılamalarını hükümsüz kılacak yasa değişikliği teklifi, TBMM Anayasa Komisyonu’nda, oy birliğiyle kabul edildi. CHP’nin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının yolunu açan 12 Mart 1971 muhtırası ile 12 Eylül 1980 askeri darbesi…
View On WordPress
0 notes
Text
Bülent Ecevit kimdir
Bülent Ecevit kimdir, Mustafa Bülent Ecevit, 1925 doğumlu gazeteci, siyasetçi, şair, yazar. 5 kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olma ünvanını taşıyan Ecevit, “dürüst siyasetçi” kimliğinin yanısıra edebiyata düşkünlüğüyle, yazdığı kitapları ve şiirleriyle de hep göz önünde olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısında, Türk siyaset sahnesinin en önemli isimlerinden biridir, Türkiye’nin “Karaoğlan”ıdır. Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925’te Beşiktaş, İstanbul’da doğdu. Annesi Fatma Nazlı, İstanbul doğumluydu ve bir ressamdı. İstanbul ve Ankara Konservatuarları’nda öğretmenlik yapmıştı. Türkiye’nin ilk profesyonel kadın ressamlarından biriydi. Babası Ahmet Fahri Ecevit, Kastomonu doğumluydu ve Ankara Hukuk Fakültesi’nde bir adli tıp profesörüydü. Fahri Ecevit, 1943’te siyasete atıldı ve CHP’nin Kastamonu milletvekili oldu, 1950’de bu görevinden ayrıldı. “Ecevit” soyadı, Kastamonu’ndaki bir bucağın isminden geliyordu. Annesi ve babası Osmanlı Devleti’nin seçkin isimlerindendi, ayrıca dedelerinden biri alay komutanı, diğeri ise müderristi. Liseyi Robert Kolej’de edebiyat kolunda okuyan Ecevit, 1944’te bu okulu bitirdi. Önce Ankara Üniversitesi’ne, sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Hint felsefesiyle ve Doğu mistizmiyle ilgileniyordu. 1944’te Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde çevirmen olarak başladığı çalışma hayatına, 1946’da Londra’daki elçilikte Türk Basın Ateşeliği katibi olarak devam etti. Bu sırada da Londra Üniversitesi’ne kayıt yaptırmıştı, burada İngiliz dili ve edebiyatı, Sanskritçe, Bengalce ve sanat tarihi üzerine eğitim aldı ancak eğitimini tamamlamadı. Katiplik görevinden 1950 yılında ayrıldı ve aynı yıl Cumhuriyet Halk Partisi’nin çıkarttığı Ulus Gazetesi’nde işe başladı. Bunun sebebi ise babasının Londra’da yaşamasından memnun olmaması ve dönemin başbakan yardımcısı Nihat Erim’i araya sokarak Ecevit’e Ulus Gazetesi’nde iş bulmasıydı. Çalkantılı bir dönemde bu mesleği yürütmeye çalışan Ecevit, dönemin Demokrat Partisi’nin basın üzerindeki baskılarından nasibini aldı. Ulus Gazetesi, Demokrat Parti tarafından kapatıldı, bunun üzerine Ecevit, Halkçı Gezetesi’nde, Forum Dergisi’nde ve Yeni Ulus Gazetesi’nde yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi, aynı zamanda bu gazetelerde yazılar da yazıyordu. Ulus Gazetesi’nde başlayan siyaset ilgisi, onu 1954 yılında CHP’nin Çankaya Ocağı’na kaydolmaya itti. Bu sırada gazetecelik görevine devam eden Ecevit, 1955 yılında Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletine bağlı Winston-Salem’de, “The Journal and Sentinel“adlı gazetede konuk gazeteci olarak çalışmaya başladı. Bu görev, Amerikan Basın Enstitüsü ve ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Eğitim Mübadele Programı’nın, Amerika’yı genç ve yetenekli yazarlara tanıtmak için sarfettiği çabaların sonucu olarak dşti. Daha sonra Türkiye’ye geri döndü. 1957’de Rockefeller Foundation Fellowship isimli kurumdan kazandığı burs ile, Harvard Üniversitesi’nde inceleme yapmak üzere Amerika’ya döndü. Burada 8 ay boyunca Orta Doğu tarihi ve psikoloji üzerine incelemelerde bulundu. Aynı yıl, 27 Ekim 1957’de, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in adaylığı ona devretmesinin yardımıyla CHP’den milletvekili adayı oldu; böylece aktif siyaset hayatı da başlamış oldu. Ecevit, 1957’den 1980’e kadar Ankara’dan ve Zonguldak’tan CHP milletvekili oldu. 1960’ta Kurucu Meclis Üyesi, 1961’de Çalışma Bakanı oldu. Bakanlık görevini 1965’e kadar sürdürdü. 1965’te Zonguldak’tan milletvekili seçildi. Bu seçimleri Süleyman Demirel’in başında bulunduğu Adalet Partisi kazanınca, CHP muhalafet partisi oldu. Bu tarihten sonra da Bülent Ecevit, “Ortanın Solu” fikrini benimsemeye ve bu akımın öncüsü olmaya başladı. Ama zaman zaman komünizme kaymakla suçlandı. 1971 Darbesi’nden sonra oluşturulan hükümete, CHP’nin de katkıda bulunduğu gerekçesiyle partiden istifa etti. İsmet İnönü’nin 12 Mart Muhtırası’na karşı tavrı, Ecevit’i bu davranışa itti. CHP’nin “değişmez” genel başkanı gibi görülen İsmet İnönü’ye karşı, istifa ettikten sonraki dönemde bir karşı hareket yürütme çalışmalarına başladı. 1972 yılında yapılan 5. Olağanüstü Kurultay’da güvenoyunu Ecevit’in alması üzerine İsmet İnönü istifa etti. Böylece Ecevit, 4 Mayıs 1972’de CHP Genel Başkanı seçildi. 1973 seçimlerinde en çok oyu aldığı halde hükümet kuramayan Ecevit, 1974 yılının çok tartışlan CHP-MSP (Milli Selamet Partisi) koalisyonunun başbakanı oldu. Aynı yıl 20 Temmuz 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi. Ecevit’in cumhurbaşkanı Fahri Korutürk onayıyla 1977’de kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, “2. Milliyetçi Cephe“, Demirel başkanlığında AP, MHP ve MSP ile kuruldu. Aynı zamanda 5 Haziran 1977 seçimlerinde CHP’nin aldığı %41’lik oy oranı, Ecevit’i tek başına iktidara getiremese de, Türkiye tarihinde sol bir partinin aldığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçti. 21 ay boyunca bu hükümetin başbakanlığını yürüttü. Ecevit bu yeni hükümete karşı yeni bir oluşum başlatma işine girdi ve kendi deyimiyle “kumar borcu olmayan 11 milletvekili” arayışına girdi. İstanbul Güneş Motel’de Adalet Partili 11 milletvekiliyle görüşmesi, tarihe “Güneş Motel Olayı” olarak geçti. Ecevit’in bu girişimi başarılı oldu ve 1978’de yeni hükümeti kurarak başbakanlık koltuğuna oturdu. Ancak bu 11 vekilin hakkında çıkan yolsuzluk söylentileri Ecevit’in dürüstlük ilkesine zarar verdi. Ülkede gittikçe tırmanan gerginlik, şiddetli sol-sağ çatışmaları ve eleştiriler bir yandan darbe yolunu açarken, bir yandan da Ecevit’in 1979 ara seçimerlerinde başarısız olmasına yol açtı. Bunun sonucunda Süleyman Demirel, MHP ve MSP ile bir azınlık hükümeti kurdu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, askeri darbelerin antidemokratik olduğunu düşünerek karşı çıktığı askeri yönetim tarafından üç kez hapse mahkum edildi, birçok siyasetçi ile birlikte 10 yıl süreyle politikadan uzaklaştırıldı. Bu çalkantılı dönemde Ecevit, gazeteciliğe dönmeye karar verdi ve 1981’de “Arayış Dergisi“ni çıkartmaya başladı ancak dergi askeri yönetim tarafından kapatıldı. 1985 yılı, Ecevit’in isminin yanında her zaman hatırlanacak olan bir olaya şahit oldu; Demoktarik Sol Parti, Ecevit siyasi yasaklı olduğu için eşi Rahşan Ecevit’in başkanlığında kuruldu. 1987 yılında yasağı kalkan Ecevit, partinin başına geçti. Ancak 1987’de yapılan seçimlerde partisi barajı aşamayınca siyasetten çekilme kararı aldı. 1989’da Genel Başkanlık koltuğu boşalınca, Olağanüstü Kurul’da tekrar DSP’ye dönmesine ve Genel Başkan olmasına karar verildi ve 1991 seçimlerinde Zonguldak’tan milletvekili oldu. Bu seçimler sonucunda Demirel önderliğindeki Doğru Yol Partisi ve Erdal İnönü’nin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümet, AP’yi ve CHP’yi siyaset sahnesine tekrar kazandırdı; AP kendisini feshettiyse de CHP Deniz Baykal’ın girişimleriyle yoluna devam etti. Bunun sonucunun solun parçalanması olduğu düşünüldüğü için CHP ve DSP’yi birleştirme girişimleri, Ecevit’in Baykal’inkinden farklı kulvardaki siyasi tarzı nedeniyle gerçekleşmedi. 1994 seçimlerinden sonra DSP, solun en büyük partisi konumuna geldi. DTP ve ANAP ile kurulan hükümette başbakan yardımcısı, daha sonraki DSP-DYP-ANAP azınlık hükümetinde de başbakan oldu. 1999 seçimleri sonrasında ise 2002 yılına kadar DSP hükümeti ile başbakan oldu. Ancak 2002 seçimlerinde DSP barajı aşamadı ve Ecevit, yaşının da oldukça ilerlediğini ve sağlığının bozulduğunu göz önüne alarak siyasetten çekilme kararı aldı. Ecevit, dürüstlüğüyle tanınan bir siyasetçi olmasının dışında aynı zamanda bir şair ve yazardı. Birçok yapıtı Türkçe’ye çevirdi, İngilizce, Sanskritçe ve Bengalce çalışmaları ve incelemeleri yürüttü. 1976’da “Şiirler“, 1978’de “Işığı Taştan Oydum“, 1997’de “El Ele Büyüttük Sevgiyi” ve 2005’te “Bir Şeyler Olacak Yarın” isimli şiir kitaplarını çıkarttı. Şiir kitapları dışında, siyaset konulu kitapları işe şöyleydi; “Ortanın Solu” (1966), “Bu Düzen Değişmelidir” (1968), “Atatürk ve Devrimcilik” (1970), “Kurultaylar ve Sonrası” (1972), “Demokratik Sol ve Hükümet Bunalımı” (1974), “Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar” (1975), “Dış Politika” (1975), “Dünya – Türkiye – Milliyetçilik” (1975), “Toplum – Siyaset – Yönetim” (1975), “Türkiye / 1965 – 1975” (1976), “İşçi – Köylü Elele” (1976) ve “Umut Yılı” (1977). Ecevit, 1946 yılında, Robert Kolej’den sınıf arkadaşı olan Rahşan (Aral) Ecevit ile hayatını birleştirdi. Ecevit’in Rahşan Hanım’a karşı beslediği aşk, şiirleri ve ikilinin 60 yıllık birlikteliği her zaman Türk halkı tarafından gıptayla takip edildi. Bülent Ecevit, 18 Mayıs 2006 tarihinde geçirdiği beyin kanaması sonucunda GATA’da tedavi altına alındı. Yaklaşık 6 ay boyunca bu hastanede tedavi gördü, yoğun bakımda kaldı. 5 Kasım 2006’da, 81 yaşında, solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Devlet Mezarlığı’na gömülebilmesi için 9 Kasım’da yapılan kanun değişikliği sonucu 11 Kasım 2006’da buraya defnedildi. Bülent Ecevit, Türk siyasetinde ayrı bir yere sahip olan bir siyasetçidir. Edebiyata düşkünlüğü, siyasetçi kimliği kadar ilgi görmüştür. Siyaset ve şiir kitaplarının dışında “Özgür İnsan” (1972), “Arayış” (1981), “Güvercin” (1988) gibi dergiler çıkartmıştır. “Bitlis” ve “Meclis” sigaralarını içer, klasik Batı müziğini ve Türk halk müziğini sever. Kendisine 6 kez suikast girişiminde bulunulmuştur. En göze batan noktalardan biri de, eniştesi İsmail Hakkı Okday’ın ona hediye ettiği 70 yıllık “Erika” marka daktilosudur. Bu daktiloyu ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’ne armağan etmiş, kendisini de yazılarını hep bu daktilonun başında yazarken hafızalara kazımıştır. 1973 yılında, CHP’nin seçim kampanyası sırasında yaşlı bir kadının sarfettiği “Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyom” cümlesinden sonra Ecevit, Türk siyasi sahnesinin “Karaoğlan”ı olarak anılmaya başlamıştır. Üniversite mezunu olmadığı için cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturamasa da 5 kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ünvanını taşımıştır. Ölümünün ardından tüm gazetecilerin tek bir ağızdan söylediği şey, Ecevit’in gazetecilere karşı hiçbir zaman olumsuz bir tavır sergilemediği ve onları hep el üstünde tuttuğu olmuştur. Bunun arkasında yatan en önemli neden, asıl mesleinin gazetecilik olmasıdır. Can Dündar’la yaptığı röportajda “Biliyor musunuz, Rahşan da ben de siyaset sevemedik.” demiştir, hep bir kır evinde yaşayıp şiir yazmak istemiştir. Hiçbir zaman gösterişe yaklaşmamış, “seçkin” olmamış, hep halkın içinde, dengeli, ciddi, ilkelerine sıkı sıkıya bağlı, inatçı, uzlaşmacı bir Atatürkçü olmuştur. Tüm bunların yanında Ecevit’in en önemli özelliklerinden biri ise dürüstlüğüdür.
Başbakan, Gazeteci, Şair, Siyaset adamı, Yazar Bülent Ecevit Read the full article
0 notes
Video
youtube
12 Mart 1971 Muhtırası Nasıl Verildi? | 32. Gün Arşivi
0 notes
Text
15 Temmuzun Yıl Dönümünde Mersin Tek Yürek Oldu
Gülnar Haberleri Yeni Bir Haber Yayınladı... https://www.gulnarhaberleri.net/15-temmuz%c2%92un-yil-donumunde-mersin-tek-yurek-oldu/
15 Temmuzun Yıl Dönümünde Mersin Tek Yürek Oldu
15 Temmuz hain darbe girişiminde birlik ve beraberlik destanının yazıldığı Mersin, 15 Temmuz Şehitlerini Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nde yine tek yürek oldu.
Cumhuriyet tarihinin en ciddi ihanet kalkışması olan 15 Temmuz Hain darbe girişiminin ikinci yılı Mersin’de düzenlenen bir dizi etkinlikle anıldı.
Türk milletinin ihanet kalkışmasına karşı gösterdiği destansı direnişin sembolü olan 15 Temmuz Şehitlerini Anma, Demokrasi ve Milli Birlik günü etkinliklerine Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın yanı sıra Ak Parti Mersin Milletvekili Lütfi Elvan, Ak Parti Mersin Milletvekili Hacı Özkan, Mersin Valisi Ali İhsan Su, Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Önder Gürbüz, siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri, kent protokolü ve binlerce Mersinli katıldı.
Mersin’de 15 Temmuz Şehitlerini Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri Tevfik Sırrı Gür Stadyumu önünden Cumhuriyet Meydanı’na yapılan Gençlik Yürüyüşü ile başladı. Cumhuriyet Meydanı’nı dolduran binlerce Mersinli iki yıl önce yaşanan kara günün gecesinde olduğu gibi yeniden omuz omuza yürüdü. Binlerce mersinli, iki yıl önce vatan, bayrak, demokrasi, millet iradesi ve geleceğine sahip çıkmak için tankların üstüne yürüyen asil ve cesur vatan evlatlarını, şehitlerini ve gazilerini andı.
Başkan Kocamaz, “15 Temmuz 2016’da “olmaz” dediğimiz ne varsa başımıza geldi”
Yürüyüşün ardından yapılan konuşmada sözlerine Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yerini alan 27 Mayıs darbesini hatırlatarak başlayan Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, “15 Temmuz gibi milletimizin topyekun ayağa kalktığı, FETÖ’ye karşı dirilip dik durduğu bu anlamlı günde, unutmaya çalıştığımız bir darbe dönemini hatırlatarak başlatmamın sebebi açıktır. İnsan elindekinin kıymetini ancak yitirdikten sonra anlıyor. Kıymet bilmek demek, kaybedince arkasından gözyaşı dökmek değildir. Kıymet bilmek, daha elindeyken o değere sahip çıkabilmektir. Biz maalesef 27 Mayıs 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 ihtilali ve 28 Şubat örtülü darbesi öncesinde milli irademize sahip çıkma kararlılığını maalesef gösteremedik. Elbette bunun tek sebebi, aziz milletimizin gözbebeği olarak gördüğü ordusuna, darbe yapsa bile sahip çıkmasıydı. Ancak o darbelerin hiç birinde, milletin silahını millete doğrultan vatansızlar çıkmamıştı. O darbelerin hiç birinde Gazi Meclisimiz hedef alınmamıştı. 15 Temmuz 2016’da ise “olmaz” dediğimiz ne varsa başımıza geldi” dedi.
Aziz milletimizle ne kadar iftihar etsek azdır
15 Temmuz gecesi Türk milletinin din kisvesine bürünmüş, gözünü hırs, yüreğini kin bürümüş ABD ve Pensilvanya kumandalı bir cuntanın ihanetiyle sarsıldığını ifade eden Başkan Kocamaz, “Milli irademizin sembolü Gazi Meclisimizin kalleşçe bombalandığı sahneleri, yüreğimiz kan ağlayarak ibret ve dehşetle izledik. Elbette o gece sadece bir ihanet gecesi değildi. O gece aynı zamanda, ihanete karşı safları sıklaştıran cesur bir milletin şanlı direniş gecesiydi. Milli vicdanımızı derinden yaralayan bu ihanet kalkışmasına canı pahasına dur diyen aziz milletimizle ne kadar iftihar etsek azdır” diye belirtti.
“O karanlık günleri hafızalarımızdan silip atmak istiyoruz”
Darbeci hainlerin Türk milletinin arasına tefrika sokmak, milli birlik ve beraberliği bozmak için son kozlarını oynadıklarını ancak hesaba katmadıkları birçok şeyin olduğunu belirten Başkan Kocamaz, “Ancak Cenabı Allah’ın da bir hesabı vardı. O hesap bugüne kadar hiç şaşmadı. Allah’ın izniyle bundan sonra da şaşmayacaktır. Hiçbir kişi, kurum, cemaat ya da siyasi oluşum, memnun olmadığı bir siyasi tabloyu demokrasi dışı yol ve yöntemlerle değiştirme hakkına sahip değildir. En kötü demokrasi bile, en başarılı dikta rejiminden daha iyidir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ı yaşamak zorunda kalmış bir millet olarak biz Türkler, demokrasinin değerini herkesten çok daha iyi biliyoruz. O karanlık günleri hafızalarımızdan silip atmak istiyoruz. Allah korusun, eğer 15 Temmuz amacına ulaşsaydı, neler olabileceğini düşünmek dahi istemiyoruz. Çünkü neler olabileceğini çok iyi biliyoruz” şeklinde konuştu.
Sözlerine Beatriz Sarlo’nun “Geçmiş Zaman” kitabında yer alan ‘Anlamak hatırlamaktan daha önemlidir, her ne kadar anlamak için mutlaka hatırlamak gerekse de’ cümlesini hatırlatarak devam eden Başkan Kocamaz, “15 Temmuz’u bir kez daha hatırladığımız bugün, o kara gecenin anlamını yer yönüyle ve tam anlamıyla idrak etmek durumundayız. İhanetle başlayıp, şanla şerefle sonlandırdığımız o tarihi gecede neleri kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımızı bilmek durumundayız. Unutmayalım, sadece bir ve beraber olabilen güçlü milletlerin ayakta kalabildiği çok hassas bir bölgede yaşıyoruz. Geleceğe umutla bakmak ve milli hedeflerimize ulaşmak yolundaki en temel şart, milli bekamızın teminatı olan birlik ve beraberliğimize her hal ve şartta sahip çıkmaktır” ifadelerine yer verdi.
“Cenabı Allah Hürriyet ve demokrasi sevdalısı aziz ve asil Türk milletini sonsuza kadar var etsin”
Türk milletinin birlik ve beraberliğine sahip çıktığı sürece Büyük Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabileceğini, geleceğin mutlu ve müreffeh Türkiye’sini elbirliğiyle kurulabileceğini sözlerine ekleyen Başkan Kocamaz, “Birlik ve beraberlik destanı yazdığımız “15 Temmuz Şehitleri Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü” bu nedenle önemlidir.15 Temmuz, ihanete karşı dik durma ve direnme günüdür. Demokrasiye inanma, adalete güvenme günüdür. FETÖ ihanet şebekesinin milli bünyemizde açmaya çalıştığı yaraları sarma günüdür. Milli şahsiyetimize sahip çıkma, demokrasiye olan inancını daha da güçlendirme günüdür. Allah inananlarla, inandıkları yolda durmaksızın çalışanlarla beraberdir. Bu duygu ve düşüncelerle, 15 Temmuz 2016 gecesi şanlı bir direnişle milli irade ve milli bekasına sahip çıkan aziz milletimizin asil şahsiyeti önünde saygıyla eğiliyorum. O mahşeri gecede mukaddesleri uğruna canını ortaya koyan 250 şehidimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize yüce Türk Milleti adına şükranlarımızı sunuyorum. Cenabı Allah milletimize böylesi kara günleri bir daha yaşatmasın. Bizleri, “Sonuna kadar demokrasi, sonsuza kadar Cumhuriyet” ülkümüzden bir an olsun uzaklaştırmasın. Hürriyet ve demokrasi sevdalısı aziz ve asil Türk milletini sonsuza kadar var etsin” diye belirtti.
Büyükşehir’den vatandaşlara ücretsiz servis
Mersin Büyükşehir Belediyesi 15 Temmuz Şehitlerini Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ne yaylalardan katılmak isteyen vatandaşlar için şehir merkezine ücretsiz servislerle ulaşım sağladı. Soğucak, Tepeköy, Ayvagediği, Gözne, Bekiralanı, Fındıkpınarı ve Kızılbağ yaylalarından kalkan otobüsler demokrasi sevdalılarını merkeze getirerek, etkinliklere katılmalarını sağladı. Vatandaşlar aynı zamanda 15 Temmuz günü tüm gün belediye otobüslerinden ücretsiz yararlandı.
Mobil mutfak sabaha kadar vatandaşlara hizmet verdi
Büyükşehir Belediyesi’nin mobil mutfak aracı da sabaha kadar alanda bulunan vatandaşlara hizmet verdi. Etkinlik öncesi alanda yerini alan mobil mutfak vatandaşlara sıcak yemek ikramında bulundu.
Sala eşliğinde Demokrasi nöbeti
Cumhuriyet Meydanı’nı dolduran vatandaşlar, marşlar, tezahüratlar eşliğinde 15 Temmuz’u andı. Türk Bayrakları ile alanı dolduran Mersinliler sabaha kadar demokrasi nöbeti tuttu. Etkinlik öncesi Akdeniz Mehter Takımı verdiği mini konser ile vatandaşları coşkulu bir şekilde nöbete hazırladı.
Cumhuriyet Meydanı’nda Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm aziz şehitler anısına saygı duruşunda bulunuldu. İstiklal Marşı ile devam eden etkinlikte Kuran-ı Kerim tilaveti okunarak şehitler ve gaziler için dualar edildi. Cumhurbaşkanlığı tarafından 15 Temmuz konulu sinevizyon gösteriminin de yer aldığı etkinlikte vatanı korumak pahasına kanının son damlasına kadar savaşarak şehit olan vatan evlatları anılırken, gazilere de selam gönderildi.
Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz Şehitlerini Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla Şehitler Köprüsünde gerçekleştirdiği konuşma canlı yayınla verildi.
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan saatlerde tıpkı 15 Temmuz gecesi olduğu gibi Mersin genelindeki camilerden Sâla sesleri yükseldi. Yükselen Sâla sesleri ile birlikte vatandaşlar sabaha kadar Demokrasi nöbeti tuttu.
0 notes
Text
Tanzimat'tan Günümüze Türk Siyasal Hayatı
Tanzimat’tan Günümüze Türk Siyasal Hayatı Levent Börklüoğlu Dora Basım Yayın
1. Osmanlı Politik Modernleşmesi 2. Erken Cumhuriyet Dönemi ve Tek Parti Rejimi (1923-1946) 3. Türk Siyasal Hayatında Demokrat Parti Dönemi (1950-1960) 4. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi Sonrasında Türkiye’de Ara Rejim Dönemi ve Sivil Siyasete Geçiş (1960-1964) 5. 12 Mart Muhtırasına Kadar Geçen Zaman Diliminde Türkiye’de Siyaset: Değişim, Dönüşüm ve Yeni Politik Aktörler (1965-1971) 6. 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası ve İdeolojik Yarılmalar (1971-1980) 7. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ve Türkiye’nin Neoliberal Dönüşüm Yılları (1983-1991) 8. Türk Siyasetinin 90’lı Yılları: Politik ve Ekonomik Çalkantılar (1991-2002) 9. Türk Siyasetinde Adalet ve Kalkınma Partisi Dönemi (2002-…)
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://sizekitap.com/tarih/tanzimattan-gunumuze-turk-siyasal-hayati/
0 notes
Text
GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL MEMDUH TAĞMAÇ , KARA KUVVETLERİ KOMUTANI ORGENERAL ÖMER FARUK GÜRLER, DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI AMİRAL CELAL YİĞİCİOĞLU VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI ORGENERAL MUHSİN BATUR, CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY CUMHURİYET SENATOSU MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIKLARINA BİR MUHTIRA VERDİLER.
1- PARLAMENTO VE HÜKÜMET SÜRE GELEN TUTUM GÖRÜŞ VE İCRAATIYLA YURDUMUZU ANARŞİ, KARDEŞ KAVGASI , SOSYAL VE EKONOMİK HUZURSUZLUKLAR İÇERİSİNE SOKMUŞ ATATÜRK'ÜN BİZE HEDEF VERDİĞİ ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNDE ULAŞMA ÜMİDİNİ KAMUOYUNA YİTİRMİŞ VE ANAYASANIN ÖN GÖRDÜĞÜ REFORMLARI TAHAKKUK ETTİREMEMİŞ OLUP TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN GELECEĞİ AĞIR BİR TEHLİKE İÇİNE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR.
2- TÜRK MİLLETİNİN VE SİNESİNDEN ÇIKAN SİLAHLI KUVVETLERİNİN VAHİM ORTAM HAKKINDA DUYDUĞU ÜZÜNTÜ VE ÜMİTSİZLİĞİ GİDERECEK ÇARELERİN PARTİLER ÜSTÜ ANLAYIŞLA MECLİSLERİMİZCE DEĞERLENDİRİLEREK MEVCUT ANARŞİ DURUMU GİDERECEK VE ANAYASANIN ÖN GÖRDÜĞÜ REFORMLARI ATATÜRKÇÜ GÖRÜŞLE ELE ALACAK VE İNKİLAP KANUNLARINI UYGULAYACAK KUVVETLİ VE İNANDIRICI HÜKÜMETİN DEMOKRATİK KURALLARI İÇİNDE TEŞKİLİ ZARURÎ GÖRÜLMEKTEDİR.
3- BU HUSUS SÜRATLE TAHAKKUK ETTİRİLMEDİĞİ TAKDİRDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ KANUNLARIN KENDİSİNE VERMİŞ OLDUĞU TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KORUMAK VE KOLLAMAK GÖREVİNİ YERİNE GETİREREK İDAREYİ DOĞRUDAN DOĞRUYA ÜZERİNE ALMAYA KARARLIDIR.
(GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL MEMDUH TAĞMAÇ, KARA KUVVETLERİ KOMUTANI ORGENERAL ÖMER FARUK GÜRLER , DENİZ KUVVETLERİ OR. AMİRAL CELAL YİĞİCİOĞLU VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI ORGENERAL MUHSİN BATUR)
#12 eylül 1980 darbesi#12 Mart 1971 muhtırası#1971 muhtırası#MEMDUH TAĞMAÇ#anlamlı sözler#darbe#melih cevdet anday#cevdet sunay#ultimatom#Ömer faruk gürler#original photographers#CELAL YİĞİCİOĞLU#muhsin batur#hatırla sevgili#tkp#olah tkp#thko
1 note
·
View note
Link
AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin, 12 Mart Muhtırası’nın 47. yılına ilişkin, Türkiye’nin gelişmesini istemeyen mihrakların defalarca benzer tezgahı kurduklarını kaydetti.
Tin, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın 47. yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye’de emir komuta zinciri içerisinde yapılan birincil askeri darbe olarak tarihe geçen 12 Mart Muhtırası’nın dönemin hükümetini istifaya zorlayıp siyaseti ordu eliyle dizayn etme hamlesiyle kendisini iyice ortaya çıkardığını belirtti.
Türkiye’nin engellemek isteyenlerin defalarca benzer oyunu sahneye koyduklarını dile getiren Tin, şunları açıklama etti:
“12 Mart Darbesi Türkiye’nin kayıp yılları olarak hatırlanan 12 Eylül 1980 darbesine içten ilerleyen postal sesleriydi. Bundan Böyle yolsuzlukların arttığı, öğrenci kavgaları ile sağ-sol çatışmalarının zirveye ulaştığı karanlık bir dönem başlamıştı. 12 Mart Muhtırası, 1960 yılında Başbakan Menderes’i idam sehpasına götüren baskı ve zulümlerin devamı niteliğindeydi. Amaç yine aynıydı. Ülke ekonomisi batacak, yatırımlar duracak, Türkiye’nin geleceğine kilit vurulacaktı. Nitekim o kadar oldu. Türkiye’nin gelişmesini istemeyen mihraklar her zaman aynı tezgahı kurmuşlardır. 1960 darbesi, 71 muhtırası, 80 darbesi, 28 Şubat müdahalesi, 27 Nisan bildirisi, 15 Temmuz kalkışması gibi ihanet girişimleri, benzer odakların eseridir.”
Yakın dönemde sivil yönetimleri tahakküm altına almaya çalışan fazla sayıda girişime şahitlik ettiklerini vurgulayan Tin, şunları kaydetti:
“Son olarak 15 Temmuz’da halkın canına kast eden ihanet girişimi yaşandı. Tüm bunlar aynı odakların eseri. Türkiye’nin büyük devlet olmasını engellemeye yönelik çabaların sonucudur. 12 Mart Muhtıra’sının üzerinden yarım asra yakın bir vakit geçmesine karşın izleri halen silinemeyen o tarifsiz acıları yaşatanlara inat ırk olarak daha çok çalışacak ve ülkemizi zinde geleceğe taşımaya devam edeceğiz. Irk olarak başlattığımız ulusal yürüyüşümüzden bizi hiçbir gücün alıkoymasına fırsat vermeyeceğiz.”
Bu yazı ilk defa 12 Mart Muhtırası’nın 47. Yılı sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes
Text
Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu
Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu Milli Güvenlik Kurulu, 1961 Anayasası ile ilk kez “milli güvenlik” gibi geniş bir alanda görev almak üzere oluşturulmuş; asker ve sivil üyelerden oluşan, Bakanlar Kurulu’na yardımcı, danışma nitelikli bir uzmanlar kuruludur. 1971 Anayasa Değişiklikleri ile gücünün artırıldığı kabul edilen Kurul, 1982 Anayasasında düzenlenen ilk şekliyle tarihteki en güçlü dönemini yaşamıştır. 2001 yılında, Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında Anayasa’da yapılan değişikliklerde, Kurulun görev alanı sınırlandırılmamış; sivil üyeleri artırılmak ve kararlarının tavsiye niteliğinde olduğu vurgulanılmakla yetinilmiştir. Eldeki kitap, Türkiye’nin en önemli anayasal kurumlarından biri olan MGK’yı hukuksal bir bakış açısıyla incelemektedir. Milli güvenlik kavramının tanımı, kapsamı, ilişkili kavramlar. Dünyada MGK benzeri yapılanmalar. MGK’nın tarihi ve oluşturulma amacı. 1961 Anayasası döneminde MGK’nın oluşumu, görev ve yetkileri, kararlarının hukuki niteliği. 12 Mart Muhtırası sonrası Anayasa değişikliğinin MGK üzerindeki etkisi. 1982 Anayasası ile yenilenen MGK ve 28 Şubat Sürecine bu düzenlemenin etkisi. Yürürlükteki mevzuatımızda MGK.
Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu
#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu indir#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu kitabını indir#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu kitabını pdf indir#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu kitabını pdf oku#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu kitap indir#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu pdf#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu pdf indir#Anayasal Bir Kurum Olarak Milli Güvenlik Kurulu pdf oku
0 notes