#şirke
Explore tagged Tumblr posts
tewhid · 4 months ago
Text
Kadınları edepsizliğe iten en büyük şey, beğenilme arzusudur. Oysaki herkesin görüp beğendiği şeyin hiçbir kıymeti yoktur. kendisini bakışlardan saklayan kadın kıymetlidir. açık giyinmek özgürlük değil, kendini harâm gözlere mahkûm etmektir.!
Kişinin mahremiyetini ilk sağlayan şey tesettürüdür ve insanı hayvanlık halinden insanlık şerefine eriştiren ilahi bir nimettir...
49 notes · View notes
birbirdort · 15 hours ago
Text
Bu boktan hayatın sonrasında bir de cennet diye bir yer yoksa yakarım ortalığı, cehennemi yaratırım bize cennet vaadiyle bunları reva görenlere
11 notes · View notes
teneres · 6 months ago
Text
Tumblr media
“İLAH” KELİMESİNİN ANLAM VE MUHTEVASI
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
İlah kelimesi “أَلَهَ/e-le-he” veya “أَلِهَ/e-li-he” fiilinden türetilmiştir. Kulluk edilen, kendisine yönelinen, tapınılan, azameti karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılan ve sığınılan, gibi anlamlara gelmektedir.
İbn Receb el-Hanbelî (rahimehullah) şöyle der:
“İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan, dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılanların tamamı Allah’a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah’a ibadette ortak koşmuş ve “Lâ İlâhe İllallâh” sözündeki ihlâsını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa, o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.”[1]
Bu ve ilah kavramı etrafında yapılan diğer tariflerden anlaşıldığına göre ilah; kendisine ibadet ve itaat edilen varlıktır. Bu varlık Allah olabileceği gibi, Allah’tan başkaları da olabilir. Ama Allah’ın dışındaki diğer ilahlar sahtelik ve batıllıkla muttasıftırlar. Yani, Allah hak ve gerçek ilah iken, O’nun dışındaki ilahlar batıl ve sahtedirler.
ALLAH’IN İLAHLIĞINA (ULÛHİYETİNE) AİT BAZI ÖZELLİKLER
Allah Teâlâ’nın ilah olmasından kaynaklanan bir takım hususiyet ve özellikleri vardır. İslam âlimleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bu özellikleri şu şekilde açıklamışlardır:
HÜKÜM VERMEK
Bu Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin (ilahlığının) en belirgin özelliklerindendir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54)
“Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57)
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40)
“Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62)
“O (Allah) hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez.” (Kehf /26)
TEŞRİDE BULUNMAK (KANUN KOYMAK)
İlahlığın (ulûhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. Haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin yapılıp yapılmayacağına ancak o karar verir. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Birbirlerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21)
Bu noktada müminlere düşen, Allah’ın ve Rasulü’nün haram ve helal dediklerine içtenlikle bağlanmaları ve onlara karşı gelmemeleridir. Allah ve Rasulü bir işi helal veya haram demek sureti ile kanuna bağlandıktan sonra iman eden insanlar için seçim ve tercih hakkı ortadan kalkmış demektir.
“Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiç bir mümin erkek ve hiç bir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakkı yoktur.” (Ahzab/36)
YAPTIĞINDAN DOLAYI HESAP SORULMAMAK
Ulûhiyetin diğer bir özelliği de yaptığı işlerden ve verdiği kararlardan dolayı hesaba çekilmemektir. Hiç kimsenin Allah’a hesap sorma yetkisi yoktur. Ama herkes ona hesap vermek zorundadır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurur:
“O, yaptıklarından (asla) hesap sorulmaz. Hâlbuki onlara (yaptıkları) sorulacaktır.” (Enbiya/23)
Her kim bu özelliğin kendisinde bulunduğunu iddia eder ve “kimse bana hesap soramaz” derse (dili ile söylemese bile) ilahlık iddia etmiş olur. Kimde bu özelliği ona verir ve onun bu iddiasını onaylarsa (dili ile söylemese bile) o kimseyi ilah edinmiş olur.
ZATI İÇİN SEVİLMEK
Bu da ilah olmanın kaçınılmaz niteliklerindendir. Zatı için sevilen yalnız Allah’tır. O’nun dışındakiler (kim olursa olsun) sadece Allah için sevilir. Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia eder ve kendisinin zatından dolayı sevilmesi, itaat edilmesi, sevgi ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Böylesi birisinin ortaya attığı bu iddiaya olumlu yanıt veren kimse de onu Allah’tan başka bir ilah kabul etmiş sayılır.
İnsanlardan öylesi vardır ki; Allah’ın dışında birtakım varlıkları Allah’a denkler/ortaklar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha kuvvetlidir. (Bakara 165)
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
ZATI İÇİN İTAAT EDİLMEK
Allah Teâlâ’nın ulûhiyetine has olan özelliklerden birisi de budur. Zatı için itaat edilecek yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışındakiler O’ndan dolayı itaati hak ederler. Eğer Allah’a isyan varsa yaratılmışlara itaat yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara itaat edebilmemizin temel kuralı, O’na isyanın olmamasıdır.
ZARAR VE FAYDA VERMEK
Bu özellikte, Allah’a has olan diğer nitelikler gibidir. Zarar vermek veya fayda dokundurmak sadece Allah’ın elindedir. O’ndan başkalarının bu noktada hiç bir söz hakkı yoktur. Aksini iddia eden, kendisini ilahlaştırmış olur. Kimde onun fayda ve zarar verdiğine inanırsa, onu kendisine ilah edinmiş sayılır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır (iyilik) dilerse, O’nun fazlını geri çevirebilecek hiç kimse yoktur. O,fazlını dilediğine verir. O, bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus/107)
Sayılan bu maddeler ulûhiyetin en bariz ve en belirgin özelliklerindendir. Bazı âlimler bu özelliklerin sayısını artırmışlarsa da, maksad hâsıl olduğundan dolayı bu sayılanlarla iktifa etmek uygun olanıdır. Daha fazla malumat isteyen, konu ile alakalı mustakil kitaplara müracaat edebilirler.
12 notes · View notes
onderkaracay · 9 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Şirk Düzeni ve Devrim Gerekliliği 🎯
Devlet yok şirk-etler var savunması bir ŞİRK düzenidir. Güce taptırma şirki. Bizim gücümüzü bize karşı tehdit olarak kullanma şirki.
Şirket şirk kökünden türemiştir. Ve bugün bütün maddi güçler özelleştirme ihaneti ve talanı sonrası bu düzeni sürdürülebilir bir düzen kurmuş ve devamını Cumhuriyet ve Türk ulusunu yok ederek şer imparatorluğu kurmak amaçlı bir projeye dönüşmüştür. Anayasa değişikliğinin amacı budur. Başka dil ve ırk ile federasyon ve ülkenin bölünmesinin taşlarını döşemek istiyorlar.
Demografik yapı değişikliği bir başka kama olarak ülkemizin böğrüne saplanmış ve kangren olmuştur.
Yabancıya toprak, maden ruhsatı, yurttaşlık satışı ile ileriki zamanlarda Anadolu'yu Filistin benzeri bir yok oluş ve yutma niyeti taşımaktalar.
İnsanlığını kaybetmeyen herkes artık niyet okumak zorundadır.
Bir kişiye ülkemiz bu sebeple teslim edildi.
Bütün bunların anlaşılmaması içinde biat ve itaat dışında bir varlığı olmayan insan yetiştirmeye ihtiyaç duyuyorlar.
Türk ulusu din düzeyine düşürülmüş cihat vb müfredat değişiklikleri ile kendine karşı kendi içinde düşmanlık üreten nesiller yetiştiren eğitim ve öğretim dayatmasından vazgeçmek zorundadır.
Köy enstitüleri benzeri eğitim ve öğretim içinde üretim, üretim içinde eğitim ve öğretim sistemi kaçınılmaz bir devrim olarak gerçekleşmelidir. Her yurttaş bunu yüksek bir sesle ifade ederek talep edip gerçekleştirmek için çaba ortaya koymalıdır.
Bunu başarmak için ilk önce Türk ulusunun iradesi yönetime gelmeli ve kamulaştırma devrimi ile eğitim ve öğretim devrimi tamamlanmalıdır.
İradesine sahip çıkan bir toplum birlik, beraberlik ve bütünlük içinde hareket ettiği müddetçe o ulusu yolundan döndürebilecek bir güç dünyada yoktur.
Geri kalmışlığın sebebi din düzeyinde eğitim ve öğretim ile ülkemizin kaynaklarının Türk ulusu yararına devletin hazinesine akması yerine holdingleşen işbirlikçi kodamanların cebine akması, tarikat ve cemaatlerin holdingleşen yapıları, devlet yok şirk düzeni var tehdidinin sürdürülebilir düzen kurmasıdır.
Önder Karaçay
7 notes · View notes
hatiragulzaman · 1 year ago
Text
Tumblr media
🍁🍃🍁🍃
La İlahe İllallah, İslam'ın temel inançlarından biridir.
La İlahe İllallah ifadesi, İslam'ın temel ilkelerinden biridir.
Bu ifadeyi kabul etmek, İslam'a girmenin ilk şartıdır. La İlahe İllallah, İslam'ın iki temel ilkelerinden biri olan tevhid inancının bir ifadesidir. Tevhid, Allah'ın tek ve eşsiz olduğunu, her şeyin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisi olduğunu kabul etmektir. Diğer temel ilke ise İslam'ın son peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna inanmaktır.La İlahe İllallah anlamı
Kelime-i tevhid sözlük anlamı ile “Allah’ı birleme cümlesi” demektir. “Lâ ilahe illallah” sözünden ibarettir ve “Allah’tan başka ilah yoktur.” anlamına gelir. Bu cümlenin ifade ettiği mana İslam’ın temel ilkesini oluşturur. Hz. Peygamber, “Kıyamet gününde benim şefaatim sayesinde en mutlu olacak insan, kalbinden içtenlikle, Lâ ilâhe illallah diyendir.” (Buhârî, İlim, 33; Rikâk 51) buyurmuştur.
22 notes · View notes
zerihcom · 18 days ago
Text
Asıl Fitne, Batıla Rıza Gösterip Hakkı Ketmetmektir!
7 minutes Kaynak: Kokludegisim.net “Fitne” kelimesi, Arapçada birden çok manayı ihtiva eden kelimelerdendir. Dilimizde de yaygın olarak kullanılan “fitne” kelimesi gerek ayet gerekse de hadislerde geçmektedir. Fitne kavramının doğru şekilde anlaşılabilmesi hem etimolojik izahına hem de naslarda geçen anlamına vukufiyeti gerektirmektedir. Bilindiği üzere şer’i metin ya da kavramları anlama…
0 notes
alimtv · 3 months ago
Text
1 note · View note
tubayfirat · 5 months ago
Text
"BOŞA GİTMESİN"
Söz ve Müzik: Tubay Fırat
1 note · View note
ayisigindakiolaf · 8 months ago
Text
Tumblr media
Psikolojim bozuldu.
0 notes
tewhid · 3 months ago
Text
Hayat, Allah'ın her insana bir defa kullanmak üzere bahşettiği, son derece kıymetli ve sınırlı bir nimettir. Buna rağmen insanoğlunun en çok aldanıp gafil kaldığı nimet de zamandır..!
"Asra/zamana andolsun ki; hiç şüphesiz insan hüsran içindedir. İman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna."
(Asr suresi 1-3)
36 notes · View notes
belkidebirharfimben · 1 year ago
Text
Çünkü 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var!
Efendim, bendeniz, lise 2’ye kadar pek efendi bir çocuktum. Etliye sütlüye karışmazdım. Derslerimden başımı kaldırmazdım. Ancak lise 2’ye gelince içimde birşeyler kırıldı. Yoruldum. Yarışmayı bıraktım. Serserileştim. Herşeye boşvermeye başladım. (Yıllar sonra Hermann Hesse’nin Çarklar Arasında’sını okuduğumda biraz maziyi görür gibi olmuştum bu yüzden. Kitapta geçen ‘��çimin çiçeği soldu’ cümlesinde de halet-i ruhiyemin en güzel resmedilişini bulmuştum.) Hatta bendeki bu değişim nedeniyle edebiyat öğretmenimiz Ömer Faruk Beyazıt Bey (ki kendisi bir yazardı aynı zamanda) yemekhanede şöyle demişti: “Oğlum, sana ne oldu böyle, kız gibi oğlandın geçen sene!”
‘Kız gibi oğlan’ ifadesi arkadaşlarım için makara malzemesi olsa da kastedilen kötü birşey değildi. O dönemde kızlar erkeklere kıyasla daha edepli olduğundan, aşırılık yapmaktan uzak durduklarından, bir tür iltifat sayılırdı. (Belki Anadolu’da hâlâ böyle yerler vardır. İstanbul’a dair ümitlerimi yitireli epey oldu. Bence buralarda edepsizlik yarışı başabaş gitmektedir.) Kişinin itaatkârlığına da bir işareti vardı elbette mezkûr ifadenin. Kız çocuğu dediğin daha bir söz dinler. Erkek çocuğu o kadar itaatkâr olmaz. Zaten bir eşikten sonra öyle olması da istenmez. Mücadele etmelidir. Hatta, tıpkı saltanat düzeninde yaşandığı gibi, yeri geldiğinde babasının bile ayağını kaydırmalıdır.
Her neyse. Geçenlerde Zuhruf sûresinin 15 ila 18. ayetlerini tefekkür ederken aklıma bu hatıra geldi. Daha doğrusu şöyle birşey oldu: O ayetleri tefekkür ederken başka bir anlam katmanı daha kafamda açılır gibi hissettim. Şimdi aklıma gelenleri, "Allahu a'lem!" kaydıyla, hikâye edeceğim. Bakalım sizde de bir hakveriş olacak mı? Fakat önce ayetlerin kısa bir meallerini buraya iktibas edelim:
"Kimi kullarını Onun bir parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankör! Yoksa O, yarattıkları arasından kızları kendisinin saydı da, erkek çocukları size mi ayırdı? Onlardan biri, Rahman’a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince öfkeye kapılarak yüzü mosmor olur. 'Mücadelede başarısız olarak ömrünü süslenmekle geçirecek olan kız çocuğu mu?' diye öfkeyle sorar." Başka meallerde 18. ayetin şöyle verildiğini de görmek mümkündür: "Süs içinde yetişip de mücadelede kendisini savunamayanı mı Allah'a yakıştırıyorlar?"
Diyanet İşleri sitesinde mezkûr ayetlerin kısa bir tefsiri şöyle yapılıyor:
"Müşrik Araplar kız çocuklarını istemedikleri, onları doğru dürüst insan saymadıkları, savaşa dayanıklı olmayıp, ömürlerini güzel görünmek için süslenmekle geçirmeleri gerekçesiyle kadın cinsini hor gördükleri halde hem meleklerin hem de Allah’a ortak kıldıkları putların dişi olduklarına inanır, ayrıca bu dişi putları Allah’ın kızları olarak kabul ederlerdi. Ayetlerde bu hurafî ve tutarsız inançlar reddedilmiştir. (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 770)" Evet, müşrikler, kendilerine yakıştırmaktan hoşlanmadıkları kız çocuklarını Allah'a yakıştırıyorlardı. Allah'ın altında kurguladıkları sözde hiyerarşide dişi kimliğine öncelik veriyorlardı. Bu elbette bir açıdan büyük bir tutarsızlık oluyordu. Zira kendi hayatları için kötüledikleri şeyi Allah için iyi görüyorlardı. Halbuki kötü hep kötü olmak zorundadır. Zaten inkârcılığın mahiyetinde müzmin bir tutarsızlık vardır. Onlar gündelik hayatlarında inanmayacakları şeylere teolojik düzeyde iman etmeyi seçerler. Sözgelimi: Evlerinde mükellef bir sofra bulsalar bunun tesadüfler eşliğinde oluşacağına inanmazlar. Ancak kainattaki binbir muhteşemliğin aynı tesadüflerle açıklanabileceğine inanırlar. Yaşarken rastgeldikleri her fiilin bir faili olduğunu bilirler. Lakin yaratılışta 'Failsiz de olur'cu kesilirler.
Peki benim kafamda açılan ikinci katman ne? Onu da yukarıda söylediğimine ters gibi görünen bir başka iddiaya bindireceğim: Belki de müşrikler Allah'ın altındaki hiyerarşide düşledikleri diğer ilahlara dişi kimlikleri verirken pek de tutarsız değildirler? Hoppala! Ne demek şimdi bu? Şu demek:
Bediüzzaman'ın eserlerinde tekrar tekrar dikkatimizi çektiği bir durum var. İnsan bir kere şirkin kucağına düştü mü birçok imkansızlığı da yutmak zorunda kalıyor. Yahut da içinden çıkılmaz pekçok zıtlaşmayla boğuşmaya mecbur oluyor. Eh, tutarsızlıkla yaşamak da bir yere kadar, akıl en nihayet bir parça 'kandırılmayı' talep ediyor. Onlar da çeşitli argümanlarla kandırmaya çalışıyorlar. İşte içinden çıkamadıkları mevzulardan birisi de budur ki: Herbiri ilahlığı itibariyle sonsuzluk barındıran birçok tanrı nasıl olup da yaratılışta birbirine galip gelmeye çalışmaz? Birbiriyle çatışmaz? Birbirinin düzenini altüst etmez? Sınırlı mahluklar arasında bile hâkimiyet şiddetli kavgalara sebep olurken, baba oğluna katlanamazken mesela, ilahlar dairesinde nasıl böyle kavgalar olmaz? Zira yine Kur'an'ın ifadesiyle: "O ikisinde (yerde ve gökte) Allah'tan başka ilahlar bulunsaydı, (düzenleri) elbette bozul(up gitmiş)ti."
"Bu kâinatın Sâni-i Kadîr ve Hakîminin mülkünde iştirak yeri yoktur. Çünkü herşeyde nihayet derecede intizam bulunduğundan, şirki kabul edemez. Çünkü müteaddit eller bir işe karışırsa, o iş karışır. Bir memlekette iki padişah, bir şehirde iki vali, bir köyde iki müdür bulunsa, o memleket, o şehir, o köyün her işinde bir karışıklık başlayacağı gibi, en ednâ bir vazifedar adam, o vazifesine başkasının müdahalesini kabul etmemesi gösteriyor ki, hâkimiyetin en esaslı hassası, elbette istiklâl ve infiraddır. Demek intizam vahdeti ve hâkimiyet infiradı iktiza eder. Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse, elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutlaka, bir Kadîr-i Mutlakta, bütün şiddetiyle müdahaleyi reddetmek gerektir. Eğer zerre kadar müdahale olsaydı, intizam bozulacaktı. Halbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çekirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk edebilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun nümunesidir."
Benim böylesi metinler eşliğinde vardığım neticeyse şudur arkadaşım: Müşrikler, Allah'ın altında tevehhüm ettikleri ilah hiyerarşisinde, elbette kızlara öncelik vermek zorunda kalıyorlar. Zira 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var. Bu kadar tanrıya rağmen âlemin düzeninin bozulmayışını ancak bu şekilde açıklayabilirler(!). Alttaki ilahların itaatkâr olması lazım. Erkek gibi düşlenmemesi lazım. Eğer 'erkek gibi ilahlar' düşlenirse bu defa tutarsızlıkları hepten meydana çıkacak. Hevasatı elinde aptallaşmamış olanlar da soracak: "Aga, bunlar nasıl olup da kavga etmiyorlar, garip değil mi?"
Hülasa: Kur'an'ın müşriklerin mezkûr arızasına dikkat çekişinde böyle bir hikmet daha olabileceğini düşündüm. Böyle bir sırrın da öğretiliyor olabileceğini tefekkür ettim. (Cenab-ı Hak taksiratımı affetsin.) Hatta işi orada da bırakmadım. Bugüne taşıdım. Bugün feminizmi dünyaya dayatan küreselci müşriklerin de idealler dünyasını erkek kimliğinden arındırmayı hedef ittihaz ettiklerini aklıma getirdim. "Acaba bu da bir tür 'kadıncı müşrik teolojisine dönüş' mü?" diye sordum. Hepsinin cevabını ben veremem. Biraz da sizden yardım almam lazım. Fakat şu kadarına dikkatinizi çekip gideyim: Kadınları hem bu denli pespaye metalar haline getirip hem de bu kadar baştacı yaptığını iddia eden, cahiliye dönemini saymazsak, bunlardan başka kim var Allah aşkına?
0 notes
teneres · 5 months ago
Text
İtikadi küfrün dördüncüsü, Allah'ın indirdiği esasların dışında bir hükümle hükmeden hakimin, Allah ve Resulü'nün hükmüne muhalif bir hükümle hükmetmenin caiz olduğuna inanmasıdır. Bu hakim kendi verdiği hükmün Allah ve Resulü'nün hükmüne eşit olduğuna ya da onlardan üstün olduğuna inanmasa bile durum değişmez. Böyle bir durumda da yukarıda ilk 3 bölümde zikrettiklerimiz bu hakim için de geçerlidir. Açık, kesin, sahih, naslarla haram kılındığı bilinen şeylerin caiz olduğuna inandığı için bu kimse hakkında da yukarıda söylediklerimiz geçerlidir.
İtikadi küfrün beşincisine gelince bu da, dine karşı gelmek, hükümleri ile boy ölçüşmeye kalkışmak, Allah'a ve Resulüne isyan etmek bakımından şu ana kadar saydığımız küfür çeşitlerinin en büyüğü, en açığı ve en kapsamlısıdır. Bilindiği üzere şer'i mahkemelerin kaynakları, dayandıkları asıl noktalar vardır ki, bunların hepsi Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetidir. Beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin dayanakları ise çeşitli dinler, Fransız, Amerika, İngiliz kanunları, İslam'a mensup veya dindışı bidatcilerin mezhepleridir.
İtikadi küfrün bu çeşidinde işte bu tip mahkemeler kurmak, hazırlık yapmak, beşeri kanunları bu mahkemelerde verilecek hükümler için asıllar yapmak, bu mahkemeleri çeşitli şubelere ayırmak, bu mahkemelerde mutlak olarak beşeri kanunlarla hükümler vermek, insanları buna zorlamak ve tüm bu hususlarda şer'i mahkemelere benzemek vardır.
Bu mahkemeler şimdi İslâm ülkelerinin bir çoğunda kurulmuş, mükemmel hale getirilmeye çalışılmış, kapıları açılmış insanlar da bu mahkemelerin hükmüne sürüler gibi gitmektedirler. Hakimler de insanların arasında Kitap ve sünnetin hükmüne muhalif olan hükümlerle hüküm vermekte ve insan ları buna mecbur bırakmaktadırlar. Bu mahkemelerin verdikleri hükümleri insanlara kabul ettiriyorlar ve bunları gerekli kılıyorlar. Acaba bu küfrün üstünde başka hangi küfür vardır? Bu şekilde bir muhalefetten sonra Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna ne şekilde muhalefet edilebilir? Basit bir şekilde sunduğumuz bu konunun delilleri yeterince bilinip tanınmaktadır. Burada sözü fazla uzatmaya gerek yoktur.
Ey Akıllılar Topluluğu! Ey Zekiler ve basiret sahipleri! Sizin gibi insanların hükümlerine, sizin gibi insanların düşüncelerine, hata yapması gayet doğal olan, hataları doğrularından daha çok olan, hatta Allah ve Resulü'nün hükümlerinden nas yahut istinbat edilenler hariç hükümlerinde doğruluk payı bulunmayan, sizlerden daha aşağıda olan kimselerin düşüncelerini ve hükümlerini, sizlere uygulamasına nasıl rıza gösterirsiniz? Sizler canlarınız, kanlarınız, mallarınız, hanım ve çocuklardan olan aile halkınız ve diğer haklarınız hususunda hüküm vermeleri için nasıl olur da bu kimseleri çağırırsınız? Onlar, kendisinde hiçbir şekilde bir hatanın bulunmadığı, ne önünden ne ardından batıl yaklaşamayan Hakim ve Hamid olan Allah tarafında indirilen, Allah ve Resulü'nün hükmüyle hüküm vermeyi terkedip reddediyorlar. İnsanların Rablerinin hükmüne itaat etmesi ve boyun eğmesi ancak, O'na ibadet etmeleri amacıyla kendilerini yaratan rablerinin hükmüne itaat etmeleri ve boyun eğmeleri ile mümkündür
İnsanlar nasıl Allah'a secde ediyorlar, nasıl ancak O'na ibadet ediyorlar ve her hangi bir yaratılmışa ibadet etmiyorlarsa aynı şekilde Hakim, Alîm, Hamîd, Raûf, Rahîm olanın hükmüne boyun eğmeli, itaat etmeli ve uymalıdırlar. Şüphelerin ve arzuların galebe çaldığı, kalplerine karanlıkların çöktüğü pek zalim, pek cahil yaratığın hükmünü terk etmelidir. Aklı başında olanların kendilerini bundan uzak tutmaları gerekir. Çünkü bu şekilde bir harekette insanın insanı kul-köle edinmesi mevcuttur. Keyfi arzularla, hatalarla, yanlışlarla insanın insana hükmetmesi mevcuttur.
|| Şeyh Muhammed bin İbrahim, Tahkimu’l Kavaniyn
9 notes · View notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
Tumblr media
🗣️ Şirk-etokrasi
Daha demokrasinin ne olduğunu anlamadan uzun ve hileli bir hazırlık sonrası bir anda kendimizi şirk-etokrasi denen bir zulmün içinde bulduk.
Bir elin parmaklarının sayısı kadar kodaman kocaman bir ulusa kan yutturuyor.
Azgın azınlığın zenginliği paralelinde birbirine zıt iki uçurum gibi yoksul çoğunluğun fakirliği artmaya devam ediyor.
Devlet yok şirketler var diyen zihniyet tarafından medya destekli operasyonlar ile devlet şirk-et şeklinde yöneteceğiz diyenlere teslim edildi.
Finansal tetikçiler silahlarının bütün namlularını milyonlarca insanın cebine ve geleceğine doğrulttular.
Medya aracılığıyla enformasyon, reklam ve kampanya bombardımanı ile toplumun bilinçaltı işgal edildi.
Toplum kampanya takibi yaptığı kadar ülkede dönen dolapları takip etmedi.
Finansal tetikçilerin taşeronları ya devlet yönetti ya da devlet yönetmeye talip olacak seçenek haline getirildiler.
Seksen beş yılda seksen beş milyon insanı kendilerine esir ettiler.
Bugün ürettiklerini istedikleri kadar ve borçlanarak tüketmeyeni insandan bile saymıyorlar.
Eserleri ile gurur duyuyor olmalılar.
Egemenliği bir kişiden alıp bütün toplumun ortak kararına veren ahlaka karşı açtıkları savaş sonrası yurttaşlığın yerini şirk-etlere müşteri olmak aldı.
Her ürettiklerini istedikleri fiyattan satıyor yumuşak karna dönen siyasi iradeyi maddi güçleri ile tehdit ederek istedikleri hizaya getirebiliyorlar.
Bugün ki dertleri bu sömürünün bir devrim ile son bulmasını engellemek ve sömürüyü sürdürülebilir yapmaktır.
Devrime yakın bir irade bugün dağınık olsa bile çok yakın zamanda duruma el koyacak bir iradeye ister istemez dönüşecektir.
Şirk-etokrasi de bir tek büyük şirketler büyür geriye kalan herkes küçülür. Kısaca herkes onlara çalışır.
Bunun çaresi KAMULAŞTIRMA DEVRİMİDİR.
Devleti şirket gibi yönetmekte ki amaçları halkı şirketlere müşteri yapmak yüz yıllık birikimleri şirketlere aktarmaktı.
Bunu başardılar.
Bundan sonra bunu sürdürülebilir yapmak adına halkı medya ile kandırarak tefeciden temiz para bulduk yalanı yeni bir tetikçi getiriyorlar ülkenin başına.
Dönüşü mümkün olmayan yollara ülkeyi ve toplumu sokmak için.
Bunlar muhalefette iken bu ülkeyi yönetmeye yetkin birileri olabilmiş olsaydı kendilerinden önce iktidar yapılarak kullanılan zihniyete engel olur ulusun varlıklarını çaldırmazdılar. Bu zihniyetin her sıkıştığı dönemde destek verdiler.
Bugün iktidar olsun muhalefet olsun hepsi batı çetesi şirk-etokrasi zulmüne bizi kullanın diye koşulsuz teslim olmuş durumdalar.
Şirk-etrokrasi düzeninde oy vermek olumlu bir sonuç verseydi kesinlikle yasaklanırdı. Oy vermenizi istiyorlar ise ya bir tuzağa düşürmek ya da bir suça ortak etmek istiyorlar.
] Önder KARAÇAY [
3 notes · View notes
hatiragulzaman · 2 years ago
Text
Tumblr media
Bak ne söyler insana kabristandaki şu taşlar?
Bir yalan burada bitti, bir gerçek burada başlar!..
Laedri
9 notes · View notes
xbyrhymanx · 2 years ago
Text
;)
0 notes
muslumanincenneti · 2 years ago
Photo
Tumblr media
1616. Hz.Ebu Hüreyre’den (R.A.) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: "Şahısları ve milletleri yakıp yıkan yedi büyük günahtan sakının”. Ey Allah'ın elçisi bunlar hangileridir, diye sordular. Peygamber (S.A.V.)’de: 1. Allah'a herhangi bir şeyi veya kimseyi ortak koşmak. 2. Sihir yani büyü yapmak ve yaptırmak. 3. Allah'ın dokunulmaz kıldığı bir canı haksız yere öldürmek. 4. Faiz yemek. 5. Yetim malı yemek. 6. Savaş meydanından kaçmak. 7. Evli, namuslu, hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zina isnad ve iftirasında bulunmak. (Buhari, Vesaya 23, Müslim, İman 145) #islam #hadis #hzmuhammed #hzmuhammedsav #buhari #muslim #peygamber #peygamberefendimiz #peygamberimiz #yedi #büyük #günah #şirk #sihir #büyü #cinayet #faiz #yetim #malı #savaş #kaçmak #iftira https://www.instagram.com/p/Cp65wFCDhd-/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes