#şantaj yok
Explore tagged Tumblr posts
Text
evden eve seks 3
daha önce yazmıştım oyuna gelip 3 erkek beni tehdit ile şantaj ile sıkıyordu. Şimdi bunların arasından birinin karısını Hüseyin e ve bana muayene için gelen erkeklere nasıl sattığımı onun üzerinden 0 km Audi A6 aldığımı anlatacağım. Hüseyin her gelişimde Yeliz i sikmek istiyorum ama kardeşimin karısı kardeşimden çekiniyorum derdi. Bir gün Yeliz bana muayene olmaya geldi laf lafı açtı Hüseyin in bana anlattıklarını anlattım Yeliz ne yalan söyleyeyim bende o koca yarağı yemeyi çok istiyorum ama kocan işte ne desem bilmiyorum dedi . O gece Hüseyin beni sikmeye geldi sana bir şey söylemek istiyorum ama nereden başlamalı bilmiyorum dedim sikişi yarıda bıraktı söyle ne olur ne istersen yaparım dedi ben Yeliz in senin yarağını çok istediğini fakat kocasının ne tepki vereceğini bilmediği için seni düşünerek mastürbasyon yapıyormuş dedim Hüseyin yalnızca vayyy demek öyle dedi . Sen bir yolunu bulup bizi bir araya getir gerisini ben hallederim dedi Yeliz e verdiğim ilaçları bahane ederek muayenehaneme çağırdım. Yeliz bugün saat 4 te benim evde ol mutlaka gel dedim bana ne o orospu yoksa bana Hüseyin i mi ayarladın dedi bakalım dedim saat 3 e doğru hastalar bitmişti hemşireyi çağırdım ben yoruldum gelen olursa çağırırsın dedim eve gittim bu arada Hüseyin i aradım 3 de bende ol mutlaka dedim evime gittiğimde saat 3 olmuştu Hüseyin kapıda beni bekliyordu içeri girince hemen beni vestiyer e oturttu eğilip amını kilotlu çorabın üzerinden okşamaya başladı nasıl yaptı bilmiyorum kilotlu çorabı diliyle delip amımı emmeye başladı bende üzerimdekileri çıkarıp yere attım artık çıplaktım Hüseyin beni ters bir şekilde kucağına aldı amımı yalıyordu bana da sikini emmek düştü büyük bir iştahla yalayıp sakso çekiyordum ... Belki 20 dakika emdik birbirimizi artık sok kökle dedim yok seni sikmiyeceğim yeliz gelsin öyle dedi dediği yaptı Yeliz gelene kadar beni diliyle 2 kez orgazm etti ama Hüseyin de tık ne boşalıyor nede siki ufalıyordu saat 4 e çeyrek kala önce telefonum çaldı ardından kapı çaldı gelen Yeliz di askıdan bornozumu aldım giyinip açtım kapıyı içeri buyur canım gel dedim içeri girdi salona geçtik Hüseyin çırılçıplak geldi yanımıza benim ağzıma verdi ben Yeliz i yanıma çekil Yeliz in ağzına verdim Yeliz o kadar güzel yalıyordu ki ben bile imrenmistim Yeliz bir çırpıda soyundu ve Hüseyin in önüne domaldı Hüseyin Yeliz in amını elliyor yalıyordu Hüseyin birden geçirdi sanki ilk defa yarak yiyordu o kadar da olamazdı ama sikini çıkarttığında bızıkları sanki kanamış gibi kıpkırmızıydı tekrar soktu off yengem bir tanecik güzel yengem bitiyorum sana diyordu . Yeliz de sok kökle yengen kurban senin sikine kardeşinin sikmediği götümüde sik parçala beni kocacığım aşkım sok diyordu Hüseyin de daha hızlı girip çıkmaya başladı. Bende soyunup yanlarına gidip yelizi ölmeye okşamaya başladım alttan Hüseyin in girip çıkan sikine dilimi sürttüm Yeliz in amından çıkan zevk suları sel gibi akıyordu dayanamadım Hüseyin sikini çıkartınca ağzıma aldım sakso çekmeye başladım gerçekten amdan çıkan siki emmek çok güzel oluyormuş. Hüseyin beni domalttı Yeliz in yanına bir bana bir Yeliz e sokuyordu artık patlamak üzereydi inlemeleri sıklaşmış tuhaf inliyordu Yeliz in göt deliğine bütün döllerini boşalttı parmağını sokmaya başladı birden ağzıma verdi al şahlandır göt dağıtacağım dedi belki 5 dakika emdim ağzımdan aniden çıkarıp birden soktu Yeliz öyle bir bağırdı ki eminim komşular duymuştur Hüseyin Yeliz i sikerken Yeliz e emmesi için amımı verdim o kadar çok zevk alıyordum ben Yeliz in dil darbelerine dayanamadım orgazm oldum Hüseyin de Yeliz in göt deliğine boşaltmıştı Hüseyin boşandıktan sonra işim var daha sonra sikerim seni dedi giyinip gitti Yeliz doymadım sekse neden yarım bıraktı dedi bende sana birini bulayım mı dedim olur dedi hastanede ilk günümden beri gözlerini ayırmadan izleyen Ferhat isminde bir adam var bir şekilde onun telefon numarasını bulup aradım evde musluk kırılmış dedim adresi verip telefonu kapattım 10 dakika sonra geldi içeri aldım bende Yeliz de çırılçıplaktık önce beni sikti sonra Yeliz i sikti giyinip oturdu
42 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
216. BÖLÜM - Giymesi Kolay; Çıkartması Zor -
Xie Lian daha sonra tüm siyah cüppeleri çıkardı, brokarlı Ölümsüzü bulmak için körlemesine onları karıştırdı, başarılı olamadı ve sadece bir kenara attığı beyaz cübbesini yeniden giyebildi ve Hua Cheng'e döndü, “Bu cidden işe yaramıyor… Görünüyor ki tüm sandığı kıyafetlerle birlikte götürmeliyiz…”
Bunu duyunca Hua Cheng kıs kıs güldü “pfft”, Xie Lian kendini biraz kederli hissetti, şantaj malzemesi olarak birkaç düzine cüppe alması çok saçmaydı. Ama durum böyleyken, daha iyi bir fikir de yoktu.
Ancak beklenmedik bir şekilde, tam da gelişigüzel serpiştirilmiş siyah cüppeleri sandığa geri doldurup taşımak üzereyken, yan odanın kapıları açıldı ve Ling Wen elleri arkasında, bitkin bir halde içeri girdi.
“…”
“…”
Ling Wen muhtemelen dinlenmiş ve tekrar brokarlı ölümsüzü giymeye hazırdı, ama biri umursamaz biri de masum görünen odasına zorla girmiş iki davetsiz misafirle karşılaşmıştı. Durum üzerine tek kelime etmeden iki parmağını birleştirip derhal şakaklarına getirdi.
Jun Wu’ya haber verecekti.
Ancak Hua Cheng ondan daha hızlı hareket etti ve bir bakışıyla yan odaya açılan iki kapı hızla kapandı ve Ling Wen'in de yüzü aniden düştü ve elini indirdi, "...Hua Chengzhu gerçekten de inanılmaz."
Xie Lian, "San Lang, bir kapan mı yarattın?" diye sordu.
"Küçük bir tane kurdum." dedi Hua Cheng, "Sadece bu yan odayı kapsıyor."
Jun Wu cennetin başketinde kapan kurup, kapanın içindeki herkesi dünyadan izole edebildiğine göre doğal olarak Hua Cheng de ruhsal iletişimi ve içindekilerin ruhsal güçlerini engelleyecek küçük bir koğuş yapabilirdi. Büyük kapanın içindeki bu küçük kapan sanki sandığın içindeki başka bir sandık gibiydi.
Ancak bu Jun Wu’nun güç alanı olduğundan Jun Wu fark etmesin diye büyük inşa edilemezdi. Xie Lian kafasını salladı, “Ling Wen, eminim ki brokarlı ölümsüzün artık elimizde olduğunu görebiliyorsundur. Hayalet ateşiyle yanıp kül olmasını istemiyorsan dikkatsiz hareketler yapma.”
Ancak beklenmedik bir şekilde, Ling Wen onu duyduğunda güldü.
“Ama, ekselansları,” dedi Ling Wen, “Brokarlı ölümsüz sende değil ki.”
Dürüst olmak gerekirse Xie Lian bundan o kadar çok şüphelenmişti ki. Yine de duruma göre en mantıklı çıkarımı yapıp konuşmuştu, “Ling Wen, buraya girip çıktın ve çıktığında giymiyordun. Sanmıyorum ki brokarlı ölümsüz bu odadan başka bir yerde olsun.”
Ling Wen cevapladı, “Ekselansları, sanırım bir şeyi yanlış anladınız. Elinizde değil dedim, sandıkta değil demedim. Ama Burada, bu yan odanın içinde olmadığını söylemedim.”
Bunu duyunca Xie Lian ihtimalleri düşündü ve kafasını çevirdi.
Hua Cheng de onun düşündüğü şeyi düşünmüş olmalıydı, ikisi de bakışlarını Xie Lian’ın beyaz cübbesine çevirdi.
“Evet, doğru tahmin ettin.” Dedi Ling Wen, “Şu anda, ekselansları tarafından giyiliyor.”
Daha önce Xie Lian diğer cübbeleri denerken kendisinin giydiği beyaz cübbeyi öylesine kenara fırlatmıştı. Daha sonra kıyafetleri incelediğinde tüm kıyafetler zaten bir araya toplanmıştı. Bir şekilde brokarlı ölümsüz masumca beyaz cübbenin şekline almıştı ve şimdi de Xie Lian onu giymişti.
Xie Lian kıyafetlerine baktı ve içten içe merak etti, ‘o zaman benim asıl dış cübbem nerede?’
Hua Cheng elini rahatça kaldırdı ve cübbe sandığını devirdi, içindeki siyah cübbeler yere döküldü. Düzinelerce siyah cübbenin içinde derinlere gizlenmiş, en altta ezilmiş bir beyaz cübbe vardı.
Bu, Xie Lian'ın içeri girerken giydiği gerçek dış cübbesiydi!
Söylemeye gerek yok, bu Brokarlı Ölümsüz'ün yaptığı kötü bir büyü olmalıydı ve ikisi rastgele kıyafet denerken, bir fırsatını bulup Xie Lian'ın dış cübbesini sandığa sürükledi, kendisi de dışarı kayarak cübbenin görünümüne büründü ve Xie Lian tarafından alınıp giyilmesine izin verdi.
Xie Lian en azından şaşırmamıştı ama sadece kafası karışmıştı, “… Bu biraz fazla kurnazca değil mi?”
Bu sadece bir giyim eşyasıydı! Ayrıca kimse brokarlı ölümsüzün kendisinin bu kadar akıllı olduğunu söylememişti.
Ancak bu fikri ona öğretenin Ling Wen olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Elbette Ling Wen söyledi, “Bu fikri ona ben vermiştim ve cidden kullanacağını düşünmemiştim. Yani, şimdi, ekselanslarının brokarlı ölümsüzü giymesini sağlayan ben oldum sanırım.”
Eğer bu cübbeyi Hua Cheng Xie Lian’a verseydi ve o da giyseydi, ancak o zaman emrine uyulacak olan Hua Cheng olurdu. Ancak brokarlı ölümsüz Ling Wen’in fikrini kullanıp Xie Lian’ı kandırarak giymesini sağladıysa o zaman emredici Ling Wen’di. Bu da Xie Lian’ın Ling Wen’in emrine itaat edeceği ve ona kulak vereceği anlamına geliyordu.
“Ling Wen.” Xie Lian şansını denedi, “Brokarlı Ölümsüzün bende işe yaramayacağını hiç düşünmedin mi?”
Ling Wen gülümsedi, “Deneyene kadar bilemem –Ekselansları, şu andan itibaren bana saldırmayacaksın. Beni duyduysan kafanı salla.”
Xie Lian’ın başını sallamaya niyeti yoktu. Ancak beklenmedik şekilde Ling Wen emir verdikten sonra Xie Lian anlamadan isteksizce kafasını sallamıştı bile.
Nasıl oldu da şimdi etkili oldu? Daha önce Hua Cheng emir verdiğinde açıkça işe yaramamıştı!
Belki de sadece emreden Hua Cheng olduğunda etkisizdi?
Eğer durum buysa durumlar aniden tersine dönmüştü. Xie Lian hareket etmedi, Hua Chang de öyle. Birbirlerine baktılar, sakince ve istikrarlı bir şekilde.
Ling Wen sakin ve aynı zamanda kararlıydı, “o zaman, şimdi, Hua Chengzhu lütfen bu odadaki kapanı kaldır.”
Xie Lian hemen seslendi, “San Lang, sakın kaldırma!”
“Emin misiniz ekselansları?” dedi Ling Wen, “Sana her şeyi emredebilirim.”
Hua Cheng hala hareketsizdi, Xie Lian düşündü, ‘Ling Wen’e dokunamasam da sorun değil, başka hiç kimse kısıtlama altında değil. San Lang onu gardını düşürdüğünde yakalanıp tuttuğu ve emir vermesini engellediği sürece problem çözülür.’
Ancak Ling Wen çok zekiydi, onların planlarını tahmin etti ve ekledi, “Hua Chengzhu, benim gardımı düşürüp yakalamanın yollarını düşünerek zamanınızı harcamayın. Ekselansları iyi dinleyin; eğer Hua Chengzhu bana saldırır veya bana karşı herhangi bir zarar verirse o zaman siz de ona saldırın.”
Bununla, onların muhtemelen ilk önce kullanabileceği planları engelledi!
“Pekala, Hua Chengzhu, kapanı kaldırma zamanı” dedi Ling Wen, “Hala yapacak işlerim var. Ling Wen sarayı henüz bakmadığım ve halletmem gereken meselelerle dolu, bu sorunu hemen çözebilir miyiz?”
Hua Cheng yalnızca sırıttı.
Ardından Ling Wen’in gözleri kocaman açıldı, sanki konuşmak istiyor da sesi çıkmıyor gibi görünüyordu.
Eğer Ling Wen’in arkasında biri olsaydı kim bilir ne zamandan beri arkasında tünemiş gümüş renkli hayalet kelebeğin kanat çırptığını görürdü. Onun hareketlerini durduran ve sesinin çıkmasını engelleyen o küçücük yaratıktı.
Hua Cheng kollarını bağladı ve inanılmaz bir içtensizlikle sahtece gülümsedi. Tembelce konuştu, “Birini indirmek istersem onun gardını indirmesine ihtiyacım olur mu sanıyorsun?”
“…”
Ling Wen konuşamasa da gözlerindeki kelimeler açıktı; Hua Chengzhu, unuttunuz mu? Çoktan ekselanslarına emir verdim!
Tam o sırada brokarlı ölümsüzün güçleri etkinleşti. Xie Lian birden döndü, ellerini kaldırdı ve Hua Cheng’e doğru atıldı!
Bilinmeyen bir zaman geçmeden önce Xie Lian’in görüşü temizlendi ve aniden aklı başına geldi, “…SAN LANG!”
Hua Cheng tam karşısında duruyordu, Kırmızı cübbesinin üzerinde, kalbinin üzerinde ezici bir el vardı. Xie Lian’ın eliydi.
Hua Cheng bu darbeden kaçınmadı ve sadece orada durarak Xie Lian’ın tüm gücüyle kalbine vurmasına izin verdi.
“…”
Xie Lian henüz tepki vermek için kendine gelmemişti ki Hua Cheng bileğini sıkıca kavradı, sesi alçaktı, "Tamam. Saldırı tamamlandı. Emir serbest kaldı."
Xie Lian saldırısında başarılı olduktan sonra vücudunun gevşediğini ve özgürlüğüne kavuştuğunu hissetti.
Xie Lian'ı Ling Wen'in verdiği emirden kurtarmak uğruna, Hua Cheng bilerek orada öylece durdu ve kaçmadan darbeyi aldı. Emir serbest bırakıldığında, Xie Lian anında elini geri çekti, yüzü düştü ve sorması bir an sürdü, "...San Lang, yaralandın mı?”
Hua Cheng’in yüzünü yakından inceledi. Ancak Hua Cheng yaşayan biri değildi, cildi güneş görmemiş kar gibi beyazdı, görülebilir değişiklikler hemen fark edilmeyebilirdi. Ancak ses tonu da değişmemişti, gülümsedi, “Gege cidden inanılmaz, ne güzel bir darbeydi.”
Xie Lian’in yüzü karanlıktı, sanki ondan korkmuş gibi, ağırbaşlılıkla konuştu, “Şaka yapmıyorum burada. Az önce gücümün yedide birini kullandım, cidden iyi misin?”
Ling Wen ona emir verdiğinde “saldır” kelimesini kullanmıştı. Genel olarak Xie Lian darbelerini değiştirdiğinde inanlara karşı hiçbir zaman bir hamle yapmanın nedeni olarak “saldır”ı kullanmadı. Genellikle nefsi müdafaa veya diğerini baskı altında tutmak içindi, yani "saldırı" nedeni ile hareket ettiğinde doğrudan saldıracak olsaydı diğer tarafa ne olacağını tahmin edemezdi.
Hua Cheng yavaşça cevapladı, “şaka yapmıyordum. Gege gerçekten inanılmaz. vücudunda o iki şey olmasaydı, muhtemelen Jun Wu rakibin bile olamazdı.”
Xie Lian istemsizce boynuna dokundu, lanetli kelepçeyi hisseder hissetmez ellerini indirdi. Peşinden Hua Cheng ekledi, “Gege, bir sorum var.”
“Nedir?” sordu Xie Lian.
“Bu lanetli zincirleri kaldırmak için şansın vardı.” dedi Hua Cheng, “Neden bu şeylerin seni bağlamasına izin veriyorsun?”
Xie Lian bu soruyu sormasını beklemiyordu ve şaşırmıştı, “Belki de… bana bir şeyler hatırlatmaları için.” devam etti, “San Lang, konuyu… konuyu değiştirme. Bu ne tür kötü bir alışkanlık? Durum şu an, iyi olurdu, eğer beni durdursaydın, neden tüm darbeyi almak zorundaydın ki?”
Hua Cheng cevapladı, “Gege, bunun da kötü bir alışkanlık olduğunu biliyor muydun? Dayak yemeye gelince, bana ders vermeye hakkın yok, bilirsin.”
“Ah, ciddi misin?”
Ama kelimeler ağzından çıktığı anda kendini suçlu hissetti. Bilinmesi gerekir ki geçmişte suyun içinde cenin ruhu ile savaşırken Hua Cheng onu neredeyse bir kılıç yutmak üzere suçüstü yakalanmıştı.
Hua Cheng cevapladı, “Ah ciddi misin? Darbeyi kendi üzerime alıp diğer yolları kullanmamam senin benim üzerimdeki kötü etkin.”
“…” Xie Lian kollarını salladı, “Her neyse, San Lang, artık bunu konuşmayalım. Şu cübbelere bakalım önce.”
Kendini son derece kederli hissederek o beyaz elbisenin eteğini çekti. Harika; brokarlı ölümsüz bulunmuştu ve şimdi çıkartmanın bir yolunu bulmalılardı.
#hua cheng#hualian#tian guan ci fu#xie lian#heavenlyblessing#heaven official's blessing#ling wen#jun wu#mu qing#feng xin#mei nianqing
19 notes
·
View notes
Text
BİZ BÜTÜN BUNLARI, MAFYA ARTIKLARININ AÇIKLAMALARIYLA, SEKS KASETLERİYLE, ŞANTAJ VE MONTAJLA, MİLLETİN YATAK ODASINA GİRMEYLE VE FETULLAH GÜLEN CEMAATİ İLE DİRSEK TEMASI KURMAYLA SEÇİM KAZANILACAĞINA İNANAN SALAKLAR VE BU SALAKLARI ALKIŞLAYANLAR YÜZÜNDEN YAŞIYORUZ.
Hatırlar mısınız bilmem,
Bir zaman önce, sosyal medyada fenomen olan sıkıntılı bir çocukcağız vardı.
Bu kardeşimiz önceleri ekranın karşısına geçip travmalarını anlatıp ağlıyordu. Sonra beğeniler gelmeye başladıkça, canlı yayınlarda, bu anlatımların yanına, sağını solunu kesmeyi de ekledi. Öyle ki, kan döküldükçe ve çocuk gözyaşları döktükçe, takipçiler daha çoğalmaya başladı. Hatta yüzbinlere dayandı. Takipçilerin tek istekleri vardı. “Bu kadar saçmalama yetmez. Bize daha fazlasını göster.”
En sonunda “reyting” belasına, çıtayı yükseltmek adına ve büyük ihtimalle, sonuçlarını da düşünüp etmeden, parklarda erkek çocuklara “Birbirinizi dudaklarınızdan öperseniz, size para vereceğim.” gibi videolar çekmeye başladı.
Ve en sonunda da sanırım bu videolar başına bela oldu ve hapis cezası aldı.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Bu çocukcağızı destekleyen, ona “Yürü koçum, kim tutar seni.” diye gaz verenler, bu kez de dönüp, “Yahu bu kadar da olmaz ki. Ne kadar rezilsin sen.” falan deyip, hakaret etmeye başladılar.
Sonuç olarak,
“Dün kendi elleriyle yarattıklarını, bugün yerin dibine soktular.”
***
Sabah sabah size bunu neden mi anlattım?
Anlatayım.
Seçim tarihi belli olduktan hemen sonra, halen namusunu, onurunu, kavgasını ve vicdanını kaybetmemiş olan muhalefet kanadını insanları, kolları sıvayıp, nihayet, yıllar sonra, bir seçimden iyi sonuçlar alıp, iktidarı alt etmek için çalışmalara başladı.
Sandıkların nasıl korunacağından tutun da, mahalle mahalle gezip, insanlara nasıl ulaşılması gerektiğine kadar, her şey en ince ayrıntısına kadar düşünüldü ve harekete geçildi.
Ülkenin hor görülenleri, eziyet çekenleri, itilip kakılanları ve ötekileştirilenleri…
Kim varsa, ayağa kalktı.
Bahar…
Umut…
Direniş…
Birlik…
Özgürlük…
Barış…
Eşit bir yaşam…
Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, köylü kentli, Kürt Türk, Alevi Sünni…
Artık aklınıza kim gelirse…
“Bu kez olacak!”
***
Ama olmadı.
Olamadı.
Çünkü, nasıl olduysa, bir anda, içimize çöreklenen ve kendilerini bizdenmiş gösteren yaratıklar birer ikişer ortaya çıkmaya başladı.
Kanal belliydi.
Suyun akacağı yol belliydi.
Döküleceği deniz belliydi.
İçimizdeki yaratıklar kanalın önünü kapattı, suyun akışını değiştirdi.
Berrak olan suyu bulandırmaya başladı.
İşte “Kaybetmeye mahkumuz” kısmı da tam burada başlıyor.
Çünkü “Devrim ahlaksızlık ve vicdansızlık” kabul etmez.”
Ahlaksızlığın ve vicdansızlığın olduğu yerde devrim olmaz.
Kazara olsa da, kimseye bir hayrı dokunmaz.
***
Biz işimizde gücümüzdeyken,
Biz tam seçime asılmışken,
Biz tam her şeyi yoluna sokmuşken,
İçimizdeki yaratıklar her zaman yaptıkları şeyi yapmaya başladılar.
“Goygoy”!
Önce ne idüğü belirsiz herifleri parlatıp parlatıp önümüze koydular.
“İşte” dediler “İşte biz bu seçimi bu aslan parçalarının açıklamalarıyla kazanacağız.”
Bir avuç insan hariç, kim çıkıp da sormadı.
Kim bunlar?
Nereden çıktılar?
Neden çıktılar?
Ne anlatıyorlar?
Neden susmuşlar susmuşlar da, şimdi anlatıyorlar?
“Direniş ve mücadeleyle elde edilen zafer.” zor iştir ya,
çoğu insan “Amann, şimdi kim uğraşacak mücadele, sokak, direniş falan. En iyisi biz buradan yürüyelim.” dedi ve yüzlerini bu karanlık heriflere döndü.
Herifler “Hükümetle beraber ihalelerden milyonlar yürüttük.” dedi.
Herifler “Bakanların, politikacıların arasında bir sürü ibne var. dedi.
Herifler “hep birlikte arsalara, evlere çöktük.” dedi.
Herifler “Bilmem hangi politikacı, hangi kadınla sevişmiş.” dedi.
Dediler de dediler…
Normal şartlarda, yolda denk gelsek, yüzlerine bile bakmayacağımız bu herifler, işte bu kendilerini Alevi, Yurtsever ve Sosyalist gösteren yaratıklar tarafından “kurtarıcı” diye sunuldu.
Su bulandı bir kere.
Uyanık davranıp da “Ulan biz halkız halk! Bizim böyle abudik gubidik işlere ihtiyacımız yok. Cukkanızı dolduramadınız diye, burada, gelip bizim sırtımızdan höt höt yapmayın. Kaybedersek de onurumuzla kaybederiz. Gidin ötede oynayın.” denilmediği için, çoğu insan ekranların karşısına geçip, günlerce, bu ağızlardan köpükler saça saça konuşan değişiklerden medet ummaya başladı.
***
Biz burada bir avuçtuk.
Kanallar bizi göstermez.
Gazeteler yüzümüze bakmaz.
Sosyal medya tınlamaz.
Biz burada bir avuçtuk.
“Yapmayın, etmeyin kardeşler, yoldaşlar, dostlar, canlar.” dedik. “Biz bu değiliz ve olmamalıyız. Ne işimiz var lan bizim milletin yatak odasında? Bize ne lan insanların cinsel tercihlerinden? Bizler ne zamandan beri insanların uçkurlarını bekler olduk? Bizler ne zamandan beri, kasetlerden, şantajlardan, montajlardan, linç kampanyalarından medet umar olduk? Bu herifler projeden başka bir şey değiller. Birileri sizi yiyor. Yapmayın, etmeyin. Mücadele bu değil. Devrim böyle gelmez. Biz bu değiliz ve olmamalıyız.” dedik.
Birkaç dost hariç, sesimizi duyan olmadı.
Hatta bunları yazıp çizdiğimiz için “Vayy ne iş olumm, yoksa siz de mi geysiniz, yumuşaklar…” diye ta.ak geçildik.
Sonuç olarak,
Bu karanlık tipler ve bu tipleri “mücadele ve devrim” diye sayfalarına taşıyan ne kadar gereksiz varsa, hepsi bizden çok kabul gördü.
***
Şimdi, yazının başında sizlere anlattığım o çocuğa dönebiliriz.
Yüzyılın en büyük hastalığı olan “Alçalarak Yükselmek” her zaman prim yapar.
Sağ sol, okumuş cahil, din, dil, ırk falan önemli değil.
Ezbere yaşayan ve yaşatan herkes bu hastalığın pençesine düşer ve kendini bir daha sittin sene kurtaramaz.
Üzgünüm dostlar ama çok fena kandırıldınız.
Bu herifler toplumu sizden daha iyi okudular ve göz göre göre sözüm ona “haksızlığa uğrayan” “mazlumlar” ve mağdurlar” yarattılar.
Olay öyle bir hal aldı ki,
sanki, çetesi, metesi, kumpasçısı, şantajcısı, teröristi, kim varsa, birlik olmuş da bunlara saldırıyormuş gibi bir algı yarattılar.
Bunu nasıl becerdiler?
İşte bu içimizdeki yaratıkların ve bu yaratıkların goygoylarına alkış tutanların/sesini çıkarmayanların sayesinde.
Dönün bir paylaşımlara bir bakın.
Bizim uyarılarımıza dönüp bakılmadı ama bu yaratıkların paylaşımları beğenilerden “patladı”.
Kim alkışladı bu rezilliği?
Sizler! (İstisnalar hariç)
Sizler bu herifleri alkışladıkça, bunlar daha da coştu.
Ve olay "Hilal'in kocaları varmış"tan “Muharrem sevişmiş” e kadar geldi.
Eee?
Bunlar kaç oy kazandırdı?
Hiç!
Neden?
Çünkü bu içimizdelki yaratıklar durup dururken başımıza "mağdurlar" yarattı.
Düşünün lütfen.
Bu kaset, şantaj, montaj işlerini kimler hayatımıza soktu?
Fetullah Gülen Cemaati.
Yıllarca milletin anasını ağlatan, çocuklarımızın hakkını yiyen, devletin en uç noktalarına yerleşip hepimizi fişleyen, paranın gücüyle devletin içinde devlet oluşturan Fethullah Gülen Cemaati!
Özellikle de “Kürt” ve “Sosyalist” olduğunu iddia eden ama zerre alakası bulunmayanların Fethullah Gülen Cemaati ile dirsek temasına ne demeli?!
“Kim ne desin? Ben bunlara FETÖ demem. Onlar bizim canımızdır.” diyerek kol kanat gerenleri hiç mi görmüyorsunuz?
Neden “Bizim ne işimiz olur kasetle masetle arkadaş? Devrimciyiz biz ulan.” Demiyorsunuz?
Deniz yaşasaydı,
Yaşasaydı İbo, Mahir, Ulaş.
Yaşasaydı Ape Musa,
Yılmaz, Mazlum, Hüseyin, Ahmet,
Hangisi bu yoldan giderdi?
Delirdiniz mi siz?
***
Sabah şöyle bir seçim yorumlarına bakayım dedim.
Bakmaz olaydım.
“Bu halk aptal.”
“Sürünsünler.”
“Ne halleri varsa görsünler.”
"Türk solu Allah belanı versin."
"HDP yönetimi istifa"
"CHP yanlış yaptı."
Daha neler neler…
Halk aptalmış.
Peh!
Halk aptal değil dostlar.
Halk hiç aptal değil.
Bu halk bizim halkımız.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız.
Kendi hatalarımızı, kendi suçlarımızı halka yükleyip aradan sıyrılmaya kalkmak ayıptır, günahtır, zulümdür.
Birleşemeyen biz.
Ortaklaşa mücadele edemeyen biz.
"Türk solu" "Kürt milliyetçiliği" diye birbirimizi dövmeye başlamışız ama asıl ağzımıza sıçanlar içimizdeki yaratıklar oldu.
Bütün mesele bu.
***
Geçenlerde bir genç beni aradı ve “Tamer abi, ben de senin mesleğini yapmak istiyorum.” dedi.
Ben de gence, bunu duyduğuma sevindiğimi ve gerçekten bu alanda çok ihtiyaç olduğunu söyledim.
“Peki nasıl çalışabilirim?” diye sordu.
“Önce bir yıl eğitim. Ardından da üç yıl okul. Ondan sonra kendine çok rahat bir yer bulabilirsin.” dedim.
Telefonun diğer ucundaki genç bir süre sustu ve sonra şaşkın
“Haa, yani okula gitmeden olmuyor, öyle mi?” deyiverdi.
Şaşkındı.
Çünkü emek vermeden, okula gitmeden ve eziyet çekmeden benim işin yapılabileceğini düşünmüştü.
O işler öyle olmuyor!
Emek, mücadele, inanç ve direniş.
Sanırım bu “işin kolayını seçme” bizde huy olmuş!
***
Neyse,
siz yine de bizi yok sayın.
Nasıl olsa bu devran bizim değil, "Ayol, tabi ki, bize ahlak dersi verenlerin yatak odalarına girme hakkımız var. Onların özeli mözeli yok. Neleri varsa genel.." diye dudaklarını büze büze ayar veren "ağır" abi ve ablaların devranıdır!
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun
67 notes
·
View notes
Text
Baş Belaları | 47 - Bilinmeyen
Rinne: ......
HiMERU: —Neye bakıyorsun?
Rinne: Mm? Aa, MERUMERU, naber ya? Ben de arkamda suikastçi ya da hayalet falan var zannettim! Kyahaha☆
HiMERU: Seni heyecanlı görmek HiMERU'nun sinirini bozuyor. Sözlerinin kötü niyet içeriyor gibi hissettirmesi de HiMERU'nun keyfini kaçırıyor.
HiMERU: Fakat HiMERU'nun umrunda değil—Ona "MERUMERU" gibi saçma sapan isimler takan biriyle tartışmayacak.
Rinne: Hey, benim mental olarak çabalarımı öylece görmezden mi geleceksin? Amma acımasızsın! Bu gidişle arkadaş falan edinemezsin ha!
HiMERU: Hehe, idollerin arkadaşa ihtiyacı yok. Sadece skandal yaratma sebebiler.
Rinne: Ne kadar sıkıcı bi' düşünme şekli... Eh, sen bilirsin MERUMERU♪
HiMERU: Ah, anlaşıldı. HiMERU'ya gerçek ismi yerine takma isimle sesleniyorsun, çünkü gizlice HiMERU'nun sorunlarını ona hatırlatmaya çalışıyorsun, değil mi?
HiMERU: —Hmm. Yönetim Yardımcısı biz "baş belalarına" şantaj yapıp kurallarına uymamız için sana olanları anlatmış olmalı.
HiMERU: Nasıl olsa elinde joker kartın olmadan bir oyuna başlamazsın sen.
Rinne: Kyahaha, baya dikkatlisin! Midemi bulandırıyorsun, MERUMERU.
HiMERU: Çok tuhafsın. HiMERU'nun sırrını bilen herkesin varlığı silinmeli—
HiMERU: Fakat HiMERU'nun hâlâ senin gücüne ihtiyacı var, ve tabi, "Crazy:B" nin hayatta kalmasına.
Rinne: Kyahaha, çok istiyorsan beni öldür de yerine yenisini koy. Son zamanlarda klonlar baya bi' ünlendi, anlarsın ya!
HiMERU: —Hmm. Boş laflarla vakit mi harcıyorsun yoksa risk alıp kelime seçimlerinle HiMERU'yu mu kışkırtmaya çalışıyorsun...? İkincisi olsa gerek.
HiMERU: —HiMERU senin her fırsatta risk alma alışkanlığından nefret ediyor, Amagi.
Rinne: Hop hop, bana soyadımla seslenme, HiMERU—Görüyorsun, küçük kardeşim de bir şekilde idol oldu artık.
Rinne: Bir gün onlarla da kapışacağız, yani ikinizin konuşması gerekebilir, HiMERU.
Rinne: İkimizde de "Amagi" dersen hepimizin karışır.
HiMERU: Hmm, demek küçük bir kardeşin var, Rinne. HiMERU senin geçmişin hakkında fazla bilgi bulamadı—gerçek mi yoksa uyduruyor musun emin değil.
HiMERU: Neyse, önemi yok. HiMERU'ya zarardan çok faydan olduğu sürece HiMERU sana bir şey yapmayacak.
HiMERU: HiMERU, Crazy:B'ye katkı sağlayacak.
Rinne: Aynen aynen, mantıklı karar vermeni seviyorum, MERUMERU♪
HiMERU: —Yine mi şu takma isim. HiMERU az önceki konuşmasında harcadığı oksijeni geri istiyor, AMAGİ.
Rinne: Kyahaha, ne yani, öpeyim mi seni?
HiMERU: Ağzından çıkan her kelime birbirinden iğrenç... HiMERU'nun arkadaşı olmayabilir, ama böyle davranırsan senin de düşmandan başka kimsen olmaz.
Rinne: Evet, haklısın, MERUMERU. Zaten yeni düşmanlarımızı bulduk bile—
Rinne: Gidip şu diğer "baş belalarını" da bulalım mı?
Rinne: O kadar arayıp çağırıyoruz ama gelen yok. Niye sözümü dinletemiyorum şunlara?
Rinne: Dünden önceki gün onca plan yapmıştım, ama daha ilk adımda kardeşimin ortaya çıkması beni fena sarstı.
Rinne: Ama yine de... Konser alanını ne kadar kolayca sakinleştirdiklerini gördüm, iyi ki Trickstar'a bulaşmamışız.
Rinne: İmkansız bir hedefler. Onlarla uğraşsaydık başımız çok pis derde girerdi.
HiMERU: Evet. Meydan okusaydık büyük kayıplar yaşardık. Kazansak bile elimize pek bir şey geçmezdi.
HiMERU: Yani risk almanın anlamı yoktu—HiMERU geri çekilmene sevindi, Amagi.
HiMERU: —HiMERU, geleceğini manyak bir kumarcının ellerine bırakmak istemez.
HiMERU: Öyleyse... Asıl düşmanımız kim?
Rinne: Devam edecek♪ Böyle daha heyecanlı değil mi? Kyahaha!
HiMERU: —Hmm, düşmanlarımız kamera çektiğin kişiler mi? Az önce bahsettiğin "küçük kardeşin" mi yoksa?
Rinne: Yanlış cevap! Demek akıllı dedektifimizi yanıltmak için ağzımı açmamam gerekiyormuş, bildiğim iyi oldu...
Rinne: Benim küçük kardeşim kötünün de kötüsü, daha idol bile denmez ona.
Rinne: Gel de şu yaptıklarına bi' bak—
Rinne: Tecrübeleri olsun diye kibar kibar gülümseyerek el ilanı dağıtıyorlar! Gülmekten öleceğim♪
Rinne: En yakın zamanda idol aktivitelerine başlamazlarsa ES onlara tekmeyi basar! Vah, ne kadar riskli bir durumdalar...
Rinne: Kardeşim de oturmuş diyor ki "Ne olursa olsun, her şey yoluna girecek".
Rinne: Kyahaha! Böyle aptallar biz kumarcılar için mükemmel bir hedef değil mi?
HiMERU: HiMERU'yu da kendi pisliklerine katma, Amagi. HiMERU idol olduğu için kumar oynamıyor.
HiMERU: —Fakat HiMERU haklı olduğunu düşünüyor.
Rinne: Aynen işte. Küçük kardeşimle uğraşmak bize bir şey kazandırmaz. Bırak kendi başlarına uğraşsınlar, zaten yakında kaybolup giderler.
Rinne: Asıl önemli olan Crazy:B'nin ortalık içine çıkması—"baş belaları" isminin hakkını verip ortalığı karıştıralım biraz!
Rinne: Havai fişekler gibi patlama yaratalım! Gökyüzünde sırf yıldızlar olsaydı sıkıcı olurdu, değil mi♪ Kyahahaha!
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
0 notes
Text
Edirne'de Hâkim Skandalı: Gül Altınok'un Şaşırtan Suç İddiaları
Edirne’de, organize suç örgütü Karalar grubuyla ilişkisi ortaya çıkan ve birçok suçlamayla karşı karşıya kalan Hâkim Gül Altınok, yargı sistemini sarsan iddialarla gündemde. Rüşvet, tehdit, şantaj, büyü, delilleri yok etme, uyuşturucu partisi… Bu suçlamaların hepsinin odağındaki isim ise bir hâkim: Gül Altınok. Değme kara komedi senaryosuna taş çıkartacak, parmak ısırtacak, “yok artık”…
View On WordPress
0 notes
Text
Ankara Ceza Avukatı
Ceza Avukatı Hangi Davalara Bakar?
Ceza avukatı, ceza davalarında vekil ya da müdafi olarak görev yapan avukatlara verilen addır. Diğer bir deyişle ceza avukatı, ceza dosyalarında soruşturma, kovuşturma, olağan ve olağanüstü kanun yollarını yürüten avukattır. Avukatlık, serbest olarak icra edilen bir meslektir; ancak avukatın yaptığı iş bir kamu hizmeti niteliğindedir. Avukatlar hakkındaki yasal düzenlemeler, Avukatlık Kanunu'nda belirtilmiştir. Avukatlık Kanunu'na göre, avukatlık mesleğinde branşlaşma bulunmamaktadır. Halk arasında ve uygulamada "ceza avukatı" veya "ağır ceza avukatı" gibi terimler yaygın olarak kullanılmaktadır. İnternette "Ankara ceza avukatı" ya da "ağır ceza avukatları" adı altında çıkan siteler gerçeği yansıtmamaktadır. Kanunda ceza avukatı şeklinde bir avukatlık dalı tanımlanmamıştır. Ceza davalarına bakan avukatların kendilerini ceza avukatı olarak tanıtması bile hukuka aykırıdır. Ancak halk arasında ceza davalarına bakan avukatlara ceza avukatı veya ağır ceza avukatı denilmektedir. Ceza avukatı şu mahkemelerde davalara bakar:
Ağır Ceza Mahkemeleri
Asliye Ceza Mahkemeleri
Çocuk Ceza Mahkemeleri
İcra Ceza Mahkemeleri
Sulh Ceza Hakimliği
Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf)
Yargıtay (Temyiz)
Ceza davası, savcının kontrolünde soruşturma aşaması ile başlayıp, sonrasında Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemesi'nde kovuşturma aşamasıyla devam eden bir süreçtir. Ceza hukuku, hakların korunması yoluyla toplumun mutluluğunu sağlamak ve hukuki barışı korumak amacıyla hizmet eder. Ağır ceza mahkemesi, kanunda öngörülen ceza miktarı bakımından en ağır suçlara bakan ilk derece mahkemesidir.
Örnek olarak ceza avukatlarının ilgilendiği suçlar şunlardır:
Bilişim sistemine girme
İftira
Kişileri huzur ve sükununu bozma
Bedelsiz senedi kullanma
Taksirle yaralama
Görevi kötüye kullanma
Hakaret
Konut dokunulmazlığının ihlali
Kasten yaralama
Göçmen kaçakçılığı
Şantaj
Kişisel verilerin kaydedilmesi
İntihara yönlendirme
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması
Cinsel taciz
Açığa imzanın kötüye kullanılması
Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma
Hırsızlık
Mühür bozma
Organ veya doku ticareti
Resmi belgede sahtecilik
Eziyet
Görevi yaptırmamak için direnme
Çocuk düşürtme ve çocuk düşürme
Cebir
Suçu üstlenme
Taksirle öldürme
Haberleşmenin gizliliğini ihlal
Mühürde sahtecilik
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
Suçu ve suçluyu övme
Müstehcenlik
Özel hayatın gizliliğini ihlal
İnsan üzerinde deney
Fuhuş
Tehdit
Suç uydurma
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
Dolandırıcılık
Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
Kısırlaştırma
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak
Hakkı olmayan yere tecavüz
Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama
Edimin ifasına fesat karıştırma
Hayasızca hareketler
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması
Cumhurbaşkanına hakaret
Haberleşmenin engellenmesi
Güveni kötüye kullanma
Mala zarar verme
İhaleye fesat karıştırma
Suçu bildirmeme
Özel belgede sahtecilik
Ağır Ceza Avukatı Hangi Davalara Bakar?
Türkiye'de avukatlık mesleğinde resmi bir branşlaşma olmasa da, ceza hukuku alanında uzmanlaşmış avukatlara halk arasında ve internette "ceza avukatı" veya "ağır ceza avukatı" denilmektedir. Ceza avukatı, asliye ceza mahkemesi ve ağır ceza mahkemesi kapsamındaki tüm davalara bakan avukattır. Ceza hukuku, suçların ve suçluların tespit edilip yargılanması ve cezalandırılması ile ilgili kuralları belirler. Toplumsal düzene aykırı davranışların neler olduğunu belirler ve suç işleyenleri cezayla tehdit eder. Ceza hukukunun amacı, hukuki değerlerin korunması ve insanların normlara uygun davranmasını sağlamaktır.
Ağır ceza avukatının baktığı davalar örnek olarak:
Soykırım
İnsanlığa karşı suçlar
Örgüt
Kasten öldürme
İşkence
Çocukların cinsel istismarı
Rüşvet
İrtikap
Cinsel saldırı
Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk
Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
Parada sahtecilik
Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar
Milli savunmaya karşı suçlar
Reşit olmayanla cinsel ilişki
Zimmet
Nitelikli dolandırıcılık
Yağma
Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
Devletin egemenlik alametlerini aşağılama
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren propaganda yapma ve örgüt üyeliği gibi siyasi nitelikli suçlar
Hileli iflas suçları verilebilir.
Ceza Avukatı Çeşitleri
Ceza muhakemesinde avukatlık, “müdafii” ve “vekil” olarak iki farklı şekilde karşımıza çıkar. Ceza muhakemesinde;
Şüpheli veya sanığın savunmasını yapan avukata müdafi denir.
Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi temsil eden avukata vekil denir.
Müdafii ya da vekil olmak için mutlaka avukatlık lisansı gereklidir. Avukat olmayan bir kişi, ceza muhakemesinde müdafii veya vekil olarak görev yapamaz. Bir avukat, aynı anda birden fazla şüpheli/sanık ya da katılan/suçtan zarar gören/malen sorumlunun avukatı olabilir. Ancak, temsil ettiği kişiler arasında çıkar çatışması olmamalıdır. Yani, bir avukat aynı davada menfaatleri çatışan şüpheli/sanığın müdafii ve katılan/suçtan zarar gören/malen sorumlunun vekili olamaz. Ayrıca, bir avukat aynı davada hem vekil hem de müdafii olarak görev yapamaz.
Sanık Müdafii (Ceza Avukatı)
Müdafi, ceza muhakemesinde şüpheli veya sanığın haklarını koruyan önemli bir rol oynar. Müdafi, savunma faaliyetlerine katılarak maddi gerçeğin en doğru şekilde ortaya çıkmasına yardımcı olur. Müdafi, hukuki statüsü gereği şüpheli veya sanık aleyhine hareket edemez. Ceza muhakemesinde müdafilik;
Seçilmiş (isteğe bağlı) müdafilik,
Atanmış müdafilik,
Zorunlu müdafilik
olarak üç ana başlık altında sınıflandırılabilir. Müdafiden yararlanma hakkı, şüpheli ve sanık için savunma hakkının temel bir parçasıdır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi, sanıkların müdafiden faydalanma hakkını temel bir hak olarak kabul eder. Bu düzenlemeye göre, “suç isnadı altında bulunan kimse, kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin gerektirdiği hallerde mahkeme tarafından görevlendirilecek bir avukattan ücretsiz olarak yardım alma hakkına sahiptir.”
Şüpheli veya sanığın müdafiden yararlanma hakkının anlamlı olabilmesi için, müdafii ile arasında güven ilişkisi kurulması gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 149. maddesine göre, şüpheli veya sanık ceza muhakemesi süreci boyunca müdafiden yararlanma hakkına sahiptir. Bu hak;
Müdafi ile görüşme,
Müdafi huzurunda ifade verme ve sorgu süresince müdafiyi yanında bulundurma,
Müdafinin hukuki yardımından yararlanma haklarını kapsar.
Müşteki/Katılan Vekili (Ceza Avukatı)
Ceza muhakemesinde vekil, katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi temsil eden avukattır. Ceza muhakemesinde taraflar, iddia makamını oluşturan savcı ve savunma makamını oluşturan sanıktan ibarettir. Ancak, sanığın işlediği suçtan zarar gören kişi, sanığın cezalandırılması için davanın tarafı olmak isteyebilir. Suçtan zarar gören kişi, suçun şüpheli veya sanık tarafından işlendiğini ve nasıl işlendiğini ispat etmek için muhakemeye katılabilir. Ceza muhakemesinde vekillik;
Seçilmiş (isteğe bağlı) vekillik,
Atanmış vekillik,
Zorunlu vekillik
olarak üçe ayrılır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesi, mağdur ve şikayetçinin haklarını “soruşturma evresine ilişkin haklar” ve “kovuşturma evresine ilişkin haklar” olarak düzenler.
Mağdur ve şikayetçinin soruşturma evresindeki hakları şunlardır:
Delillerin toplanmasını isteme,
Soruşturmanın gizliliği ve amacını bozmamak kaydıyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,
Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda baro tarafından avukat görevlendirilmesini isteme,
CMK’nın 153. maddesi çerçevesinde vekili aracılığıyla soruşturma belgelerini ve el konulan eşyayı inceletme,
Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etme.
Mağdur ve şikayetçinin kovuşturma evresindeki hakları ise şunlardır:
Duruşmadan haberdar edilme,
Kamu davasına katılma,
Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
Tanıkların davet edilmesini isteme,
Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda baro tarafından avukat görevlendirilmesini isteme,
Davaya katılmışsa davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma.
Ceza Avukatı ve Ağır Ceza Avukatı Ücretleri
Ceza avukatı ücretleri belirlenirken taraflar serbestçe anlaşabilir. Burada önemli olan faktörler avukatın bilgi ve tecrübesi, dosya için harcayacağı emek ve uyuşmazlığın konusudur. Bu çerçevede ücret belirlenir. Ancak belirlenen bu ücret Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nden düşük olamaz. Bu tarife devlet tarafından belirlenen en düşük ücreti ifade eder.
2024 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre;
Asliye Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 17.900,00 TL
Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 29.800,00 TL
Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için 17.000,00 TL
Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 29.800,00 TL
Gözaltı, tutuklama, el koyma, ifade verme ve adli kontrol (yurt dışı yasağı, imza atma yükümlülüğü) gibi birçok hürriyeti ve yaşantıyı kısıtlayan tedbirlerle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu sebeple, ceza davanızı bir ceza avukatı veya ağır ceza avukatı ile yürütmeniz sizin için kesinlikle faydalı olacaktır.
Ceza Davası Temel İlkeleri
Ceza Muhakemesi Hukukuna Hakim İlkeler;
Masumiyet İlkesi
Adil Yargılanma İlkesi
Maddi Gerçeğin Araştırılması İlkesi
Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi
Doğrudanlık İlkesi
Davasız Yargılama Olmaz İlkesi
Ceza Davasının Kamusallığı İlkesi
Sözlülük-Yazılılık İlkesi
Aleniyet İlkesi
Kamu Davasının Mecburiliği İlkesi
Hukuk Devleti-Oranlılık İlkesi
İnsan Haysiyetinin Dokunulmazlığı İlkesi
Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkesi
Özel Hayatın Gizliliği İlkesi
Ankara Ceza Avukatı Ne İş Yapar?
Ceza davası, Cumhuriyet savcısının kontrolünde soruşturma aşaması ile başlayıp, sonrasında Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemesi’nde kovuşturma aşamasıyla devam eden bir süreçtir. Bu süreçlerde gözaltı, tutuklama, el koyma, ifade verme, adli kontrol (yurtdışı yasağı, imza atma yükümlülüğü) gibi birçok hürriyeti ve yaşantıyı kısıtlayan tedbirlerle karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle ceza davanızı bir Ankara ceza avukatı veya Ankara ağır ceza avukatı ile yürütmeniz sizin için büyük fayda sağlayacaktır.
Ankara Ceza avukatı; Ankara Barosu’na kayıtlı, ceza dosyalarına bakan, soruşturma, kovuşturma ve olağan veya olağanüstü kanun yollarını yürüten avukattır. Modern ceza hukuku genel olarak iki kısımdan oluşur: genel ve özel kısım. Ceza kanunlarının özel kısmı, yasa koyucu tarafından ceza yaptırımları ile yasaklanan suçlardan oluşurken, genel kısımda özel kısımda öngörülen suçlara uygulanacak ortak kurallar bulunur.
Türkiye Barolar Birliği'nin internet sitesi: https://www.barobirlik.org.tr/
Ceza Kanununun özel kısmını oluşturan hükümler ile genel kısmını oluşturan hükümler arasında ciddi yapısal farklılıklar bulunmaktadır. Özel kısım, hukuk düzeni tarafından ceza ile tehdit edilen fiillerin tek tek sayılması şeklinde oluşur. Yani hangi fiillerin suç olduğunu, bunların unsurlarını ve yaptırımlarını düzenler. Bu anlamda, tüm suçlar için ortak ilke ve kurallar getiren genel kısım, özel kısımda uygulama alanı bulur. Özel kısmın bir özelliği de "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin kaçınılmaz sonucudur. Bu ilke, kanun tarafından açıkça öngörülen haller dışında cezalandırmayı yasaklar. Ancak bu ilke olmasaydı dahi özel kısma ihtiyaç olacaktı, çünkü kıyas için benzer durumu düzenleyen hukuk kurallarına ihtiyaç vardır.
Son olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ceza genel ve özel kısımlarına ek olarak nitelendirilebilir. Ceza Muhakemesi Kanunu, bir suç işlendiğinde uygulanacak hükümleri, yapılacak işlemleri ve süreci düzenleyen kuralları içerir. Ceza kanunu ile ceza muhakemesi kanunu, suç işlenmesi sürecini baştan sona düzenleyen bir bütündür. Tüm bu süreçleri soruşturma aşamasından başlayarak, kovuşturma ve devamında istinaf ve temyiz süreçlerini yürüten avukata ceza avukatı denir. Ceza avukatı, ceza kanunlarına hakim olup, şüpheli/sanık veya müşteki/katılanın haklarını savunan avukattır. Tüm bu süreçleri kişiler adına yürütür ve haklarınızı savunur. Ceza avukatı nedir sorusunun cevabı ayrıntılı olarak yukarıda izah edilmiştir.
Ceza Avukatı Seçerken Nelere Dikkat Etmelidir?
Ceza avukatı seçerken dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta vardır. İlk olarak, avukatın ceza hukuku alanında uzmanlaşmış olması ve bu alanda yeterli tecrübeye sahip olması büyük bir avantaj sağlar. Önceki davalarda elde ettiği başarılar ve tecrübeleri hakkında bilgi edinmek, doğru bir tercih yapmanıza yardımcı olabilir. Avukatın daha önceki müvekkillerinden aldığı referanslar ve yorumlar, onun iş ahlakı ve itibarını anlamanız açısından önemlidir. Mesleki çevredeki itibarı da dikkate alınmalıdır; Türkiye Barolar Birliği veya ilgili baronun disiplin sicilini kontrol edebilirsiniz.
İyi bir ceza avukatı, müvekkilleri ile açık ve anlaşılır bir iletişim kurabilmelidir. Hukuki terimleri basit bir dille açıklayarak sizi bilgilendirmeli ve süreç hakkında net bilgiler vermelidir. Ayrıca, avukatın ulaşılabilir olması, gerektiğinde hızlı bir şekilde geri dönüş yapabilmesi ve acil durumlarda destek sağlayabilmesi önemlidir. Ücret politikası konusunda da açık ve net bilgi almanız gereklidir. Ücretin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne uygun olup olmadığını kontrol etmeli ve avukat ile çalışmaya başlamadan önce yazılı bir avukatlık sözleşmesi yapmalısınız. Bu sözleşmede hizmet kapsamı, ücret ve ödeme koşulları net bir şekilde belirtilmelidir.
Son olarak, avukatın dürüst ve şeffaf olması, size sürecin zorlukları ve olası sonuçları hakkında gerçekçi bilgiler vermesi önemlidir. Profesyonellik ve güvenilirlik, iyi bir ceza avukatında aranması gereken temel özelliklerdir. Bu kriterlere dikkat ederek doğru ceza avukatını seçmek, davanızın en iyi şekilde yönetilmesini sağlayacaktır.
En İyi Ceza Avukatı
"En iyi ceza avukatı" şeklinde bir sıralama bulunmamaktadır. Bu tür bir ayrım toplum dilinde ortaya çıkmış olup, böyle bir sıralama yapabilecek herhangi bir kurum veya ölçüt yoktur. Dolayısıyla, "en iyi ceza avukatıyım" gibi ifadeler Avukatlık Kanunu gereği reklam yasağı kapsamındadır. Ceza davalarında profesyonel hukuki destek ve avukatlık hizmeti almak oldukça önemlidir. Bu bağlamda, davayı yürütecek ceza avukatının seçimi büyük bir özen gerektirir. Ceza yargılaması, şüpheli ve sanığın haklarını koruyarak maddi gerçeği ortaya çıkarmayı amaçlar. Suç işlendiği iddiasının doğruluğu kanunda belirtilen usullerle araştırılır. Bu sürecin, şüpheli ve sanığın haklarına hukuka aykırı bir şekilde müdahale etmeden, maddi gerçeğe ulaşarak sonlandırılması gereklidir. Bu da bazı araçların kullanılmasını zorunlu kılar; bu araçların başında koruma tedbirleri gelir.
En iyi ceza avukatı, şikayet ve suç duyurusunda bulunma, tutukluluğa itiraz, adli kontrole itiraz, savcılık ve sulh ceza hakimliğinde sorguya katılma, asliye ceza mahkemesinde ceza davası sürdürme, ağır ceza mahkemesinde ceza davası yürütme, cezaevi ziyareti, infaz sürecinde hataların düzeltilmesi, istinaf ve temyize başvurma gibi ceza davasıyla ilgili her türlü işlemi yerine getirir. Ceza avukatı, soruşturma aşamasında şikayet ve ihbarın yapılmasından, kovuşturma aşamasında davanın takip edilmesi ve devamında istinaf ve temyiz süreçlerini titizlikle yürütür. Avukat seçerken, avukatın daha önce hangi davalara baktığı ve mesleki deneyimi incelenmelidir. Ülkemizde yasal olarak avukatlık mesleğinde branşlaşma yoktur. Bu sebeple "ceza avukatı" veya "ağır ceza avukatı" gibi tanımlamalar resmi olarak bulunmamaktadır. Ancak, toplumda ceza davalarına bakan avukatlara bu şekilde hitap edildiği görülmektedir. Branşlaşma olmasa da uzmanlaşma mümkündür ve sürekli ceza davalarına bakan avukatlar bu alanda uzmanlaşmaktadır.
Ceza Avukatı İçin Tavsiyeler
Ceza Kanununun amacı, bireylerin hak ve özgürlüklerini bir yandan sınırlarken diğer yandan da bu hak ve özgürlükleri saldırılara karşı korumaktır. Bu sayede, ceza hukuku insanların ilişkilerini düzenler ve toplumsal düzeni sağlar. Ceza hukuku, suç olarak nitelenen davranışları, bunlara uygulanacak yaptırımları, uygulama koşullarını ve hukuki sonuçlarını inceleyen ve belirleyen kurallar bütünüdür. Ceza avukatı, çeşitli suç tipleri için tutukluluğa itiraz, adli kontrol kararına itiraz, savcılık ve kolluk sorgusunda ifade alınmasına katılma, adli sicil kaydının silinmesi, infaz aşamasında yaşanan sorunları çözme ve cezaevinde tutuklu ve hükümlü ziyaretleri gibi durumlarda hukuki hizmet sunar.
Ceza avukatı seçerken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır: Müvekkil ile görüşme yapılması, dilekçelerin hazırlanması, duruşmaların takibi, kanun yollarına başvuru ve dosya hazırlığı. Özellikle dilekçelerin okunaklı, sade ve hukuki atıflarla desteklenmiş olması tavsiye edilir. Ceza davaları genellikle soruşturma aşamasında şikayet veya ihbar ile başlar. Şikayet dilekçesinin hazırlanması veya savcılığa sözlü başvuru yapılması durumunda ceza avukatı ile süreci yürütmek, ileride yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçecektir. Zira bu hataların telafisi olmayabilir. Aynı şekilde, adli kontrol kararına itiraz, tutukluluğa itiraz veya kovuşturma aşamalarında profesyonel hukuki destek almak, özgürlüğünüz açısından kritik öneme sahiptir ve zaruridir.
Ceza avukatı, müvekkili ile detaylı görüşmeler yaparak davanın her aşamasında gerekli olan dilekçeleri hazırlar ve duruşmaları takip eder. Ayrıca, kanun yollarına başvuru yaparak müvekkilinin haklarını korur. Dosya hazırlığı esnasında tüm belgelerin doğru ve eksiksiz bir şekilde düzenlenmesi büyük önem taşır. Bu süreçlerin her birinde avukatın profesyonel ve titiz çalışması, davanın seyrini olumlu yönde etkiler ve müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunmasını sağlar.
Ankara Ceza Avukatı Hangi Alanlarda Hizmet Verir?
Ceza hukukuna ilişkin temel kanunumuz, 1 Haziran 2005 tarihinde 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yerine yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’dur. Bu temel kanunun yanında, başka kanunlarda yer alan ceza hukukuna dair düzenlemeler de bulunmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren diğer kanunlardaki suçlar için de geçerlidir.
Avukatlık mesleğini yapabilmek için bir il barosuna kayıtlı olmak, Avukatlık Kanunu gereğince zorunludur. Türkiye genelinde bir avukatın iş almasına engel teşkil eden bir durum yoktur. Ceza davalarında profesyonel bir avukatın desteği son derece önemlidir. Avukatın bulunduğu ilin önemi olmaksızın, hukuki süreçlerin her aşamasında müvekkillerine hizmet sunar. Ceza yargılaması, soruşturma ve kovuşturma evreleri ile bu evrelere hazırlık işlemlerini içerir.
Ankara Ceza Avukatı olarak, şüphelinin ifadesinin alınması, mağdurun şikayette bulunması, tutukluluğa itiraz, istinaf başvurusu, temyiz başvurusu gibi ceza yargılamasında yer alan birçok işlemde müvekkillerimizin yanındayız. Ceza avukatları, ceza hukuku kapsamındaki her aşamada müvekkillerine hukuki destek sağlar. Soruşturma aşamasında şikayet dilekçesi hazırlamak, savcılığa sözlü başvurular yapmak ve şüphelinin ifadesi alınırken yanında bulunmak gibi görevleri üstlenir.
Kovuşturma aşamasında ise tutukluluğa itiraz, adli kontrol kararına itiraz, duruşmalara katılım ve savunma hazırlığı gibi işlemler yürütülür. Ayrıca, istinaf ve temyiz süreçlerinde de ceza avukatı, müvekkilinin haklarını korumak için gerekli başvuruları yapar ve süreci takip eder. Ankara ceza avukatının uzmanlığı ve tecrübesi, müvekkilinin haklarının korunması açısından büyük bir önem taşır. Tüm bu süreçlerde avukatın dikkatli, özenli ve hukuki bilgiye sahip olması gereklidir. Bu nedenle, ceza davasında doğru avukatı seçmek son derece kritiktir.
Ankara Ağır Ceza Avukatı
Ankara ağır ceza avukatı, yalnızca ağır ceza davalarına bakan bir uzmandır. Ceza davaları Asliye Ceza Mahkemesi ve Ağır Ceza Mahkemelerinde görülür.Bu davalar Ankara veya bir başka şehirde olabilir. Ağır ceza avukatı, sadece Ağır Ceza Mahkemesinin yetki alanına giren davalara bakar.
Basitçe ifade etmek gerekirse, Ağır Ceza Mahkemeleri, cezası ve niteliği ağır olan davalara bakan mahkemelerdir. Ağır Ceza Mahkemeleri, kanunların ayrıca görevli kıldığı haller dışında, Türk Ceza Kanununda yer alan şu suçlarla ilgili davalara bakar: yağma (m.148), irtikap (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflas (m. 161), cinsel saldırı, kasten öldürme, taksirle birden fazla kişiyi öldürme, çocukların cinsel istismarı, soykırım, işkence, örgütlü suçlar ve ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlar.
Yani, yukarıda belirtilen suç tipleri veya 10 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlar Ağır Ceza Mahkemelerinde görülür ve bu davaları da ağır ceza avukatları yürütür. Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen davalar, suçların ciddiyeti ve kovuşturma sürecinin sonunda verilecek cezaların alt ve üst sınırlarının yüksek olmasından dolayı daha kapsamlıdır. Bu nedenle, Ağır Ceza Mahkemeleri bir başkan ve iki üyeden oluşan üç hakim tarafından yönetilir.
Ağır ceza avukatı, özellikle Ankara gibi büyük şehirlerde, hayatınızı kurtaracak derecede önemli bir rol oynar. Bu avukatlar, şüphelinin ifadesinin alınmasından, tutukluluğa ve adli kontrole itirazlara, duruşmalara katılım ve savunmanın hazırlanmasına kadar geniş bir yelpazede hukuki hizmet sunar. Ağır ceza avukatlarının uzmanlığı ve deneyimi, müvekkillerinin haklarının korunmasında kritik bir öneme sahiptir.
Ankara Ağır Ceza Avukatı Fiyatları
Ankara Ağır ceza avukatı fiyatı için üst sınır bulunmamaktadır. Ankara’daki bir ağır ceza avukatına ödenecek vekalet ücretinin alt sınırı 2024 Türkiye Barolar Birliği Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 29.800 TL’dir.
Ankara Ceza Avukatı Aramak
Ankara ceza avukatı aramak durumunda olanlar için işte birkaç önemli tavsiye;
Uzmanlık ve Deneyim
Ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ve bu alanda yeterli deneyime sahip bir avukat seçmek oldukça önemlidir. Özellikle ceza davalarında tecrübeli avukatlar, davaların karmaşıklığını daha iyi anlayabilir ve stratejik hamleler yapabilirler. Önceki davalarda elde ettiği başarılar ve tecrübeleri hakkında bilgi edinmek, doğru bir avukat seçmenize yardımcı olacaktır.
Referanslar ve İtibar
Avukatın daha önceki müvekkillerinden aldığı referanslar ve yorumlar, onun iş ahlakı ve başarısı hakkında önemli ipuçları verir. Ayrıca, mesleki çevredeki itibarı ve saygınlığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye Barolar Birliği veya ilgili baronun disiplin sicilini kontrol etmek faydalı olabilir.
İletişim ve Ulaşılabilirlik
İyi bir ceza avukatı, müvekkilleri ile açık ve anlaşılır bir iletişim kurmalıdır. Hukuki terimleri basit bir dille açıklayarak sizi bilgilendirmeli ve süreç hakkında net bilgiler vermelidir. Ayrıca, avukatın ulaşılabilir olması ve gerektiğinde hızlı bir şekilde geri dönüş yapabilmesi önemlidir. Acil durumlarda size destek sağlayabilmelidir.
Ücret Politikası ve Sözleşme
Avukatın ücret politikası hakkında açık ve net bilgi alın. Ücretin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne uygun olup olmadığını kontrol edin. Avukat ile çalışmaya başlamadan önce yazılı bir avukatlık sözleşmesi yapın. Bu sözleşmede hizmet kapsamı, ücret ve ödeme koşulları net bir şekilde belirtilmelidir.
Profesyonellik ve Dürüstlük
Avukatın dürüst ve şeffaf olması, size sürecin zorlukları ve olası sonuçları hakkında gerçekçi bilgiler vermesi önemlidir. Profesyonellik ve güvenilirlik, iyi bir ceza avukatında aranması gereken temel özelliklerdir.
Hukuki Yetkinlik ve Bilgi
Seçtiğiniz avukatın hukuki bilgiye ve yetkinliğe sahip olması gereklidir. Ceza hukuku, detaylı bilgi ve dikkat gerektiren bir alandır. Avukatın bu alandaki bilgi birikimi, davanızın seyrini olumlu yönde etkiler.
Görüşme ve Karar Verme
Avukat ile ön görüşme yaparak onun çalışma tarzını, yaklaşımını ve bilgi seviyesini değerlendirin. Size güven vermesi ve tüm sorularınıza tatmin edici cevaplar vermesi önemlidir. Görüşme sırasında avukatın davanızı nasıl yöneteceği konusunda net bir plan sunması, karar vermenizi kolaylaştıracaktır.
Konum ve Ulaşım
Her ne kadar avukatların Türkiye genelinde iş almasının önünde bir engel bulunmasa da, bulunduğunuz ilde veya yakın bir bölgede çalışan bir avukat tercih etmek, iletişim ve ulaşım açısından kolaylık sağlayabilir.
Bu tavsiyeleri dikkate alarak doğru ceza avukatını seçmek, davanızın en iyi şekilde yönetilmesini ve haklarınızın en etkili şekilde savunulmasını sağlar.
Ceza Davasında Ceza Avukatı Aynı Anda Kaç Kişinin Avukatı Olabilir?
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 149. maddesi, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabileceğini belirtir. Bu konuda müdafi sayısı bakımından herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheli veya sanık için müdafi seçebilir. Ancak, 149. maddenin 2. fıkrasında iki istisna düzenlenmiştir: İlk olarak, soruşturma evresinde ifade alma sırasında en fazla üç avukat hazır bulunabilir. Bu sınırlama, ifade alma dışında geçerli değildir; şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir. İkinci istisna ise 03/10/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilmiştir. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili kovuşturmalarda, duruşmada en fazla üç avukat hazır bulunabilir. Bu hüküm, yalnızca örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar için geçerlidir ve sanığın duruşmada en fazla üç müdafi ile temsil edilebileceğini belirler. Kaynak: https://ayboga.av.tr
Uzman Ankara Ceza Avukatı
Ankara Ceza Avukatı seçerken dikkat edilmesi gereken nitelikler arasında, uzmanlık ve deneyim önemli bir yer tutar. Ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ve bu alanda yeterli deneyime sahip bir avukat tercih edilmelidir. Ceza davalarında tecrübe, davaların karmaşıklığını anlamak ve etkili savunma stratejileri geliştirmek açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca, avukatın Türk Ceza Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlara hakim olması, güncel yasal düzenlemeleri ve içtihatları takip ederek müvekkillerine en iyi hukuki hizmeti sunması gereklidir.
Referanslar ve itibar da dikkate alınması gereken bir başka faktördür. Avukatın daha önceki müvekkillerinden aldığı referanslar ve yorumlar, onun iş ahlakı ve başarısı hakkında bilgi verir. Mesleki çevredeki itibarı ve saygınlığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye Barolar Birliği veya ilgili baronun disiplin sicilini kontrol etmek faydalı olabilir.
İletişim ve ulaşılabilirlik de önemlidir. İyi bir Ankara ceza avukatı, müvekkilleri ile açık ve anlaşılır bir iletişim kurabilmelidir. Hukuki terimleri basit bir dille açıklayarak müvekkilini bilgilendirmeli ve süreç hakkında net bilgiler vermelidir. Ayrıca, avukatın ulaşılabilir olması ve gerektiğinde hızlı bir şekilde geri dönüş yapabilmesi, acil durumlarda destek sağlayabilmesi de önemlidir.
Avukatın dürüst ve şeffaf olması, size sürecin zorlukları ve olası sonuçları hakkında gerçekçi bilgiler vermesi gereklidir. Profesyonellik ve güvenilirlik, iyi bir Ankara ceza avukatında aranması gereken temel özelliklerdir. Ceza davalarında avukat seçimi yaparken bu niteliklere dikkat etmek, davanızın en iyi şekilde yönetilmesini ve haklarınızın en etkili şekilde savunulmasını sağlar.
1 note
·
View note
Video
youtube
Ankara Mı Yanacak - Ceylan & Dodo ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Uşşak... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/QwW63jaHG2A ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Ankara Mı Yanacak - Ceylan & Dodo ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Uşşak Sebare Ankara Düğünü) Şarkı Adı: Ankara Mı Yanacak Düet: Dodo Söz & Müzik: Özgür Koç & İrem Zehra Koç Aranjör: Coşkun Kıvılcım Klip Yönetmeni: Eyüp Dirlik Mix & Master: Koray Püskül Bağlama: Kutay Özcan Ritim: Yaşar Akpençe Gitar: Soyhan Şenyaylar Bass Gitar: Savaş Akbaba Studio: CK Rec ANKARA MI YANACAK Yine kaldın bir başına Kim elinden tutacak Gidersen git ardından Ankara mı yanacak Sincan mı yanacak Gölbaşı mı yanacak buralar mı yanacak Gidersen git ardandan Ankara mı yanacak İstanbul mu yanacak İzmir mi yanacak buralar mı yanacak İki damla yaş akacak Ondan bana ne olacak Gidersen git ardından Ankara mı yanacak Haymana mı yanacak Polatlı mı yanacak buralar mı yanacak Gidersen git ardandan Ankara mı yanacak İstanbul mu yanacak İzmir mi yanacak buralar mı yanacak Gidersen git ardından Ankara mı yanacak Çankaya mı yanacak Bursa mı yanacak buralar mı yanacak Ceylan Diskografisi Albümleri 1984: Yaktı Beni (Şah Plak) 1984: Bir Gün Bana Döneceksin (Şah Plak) 1985: Kaderin Tuzakları (Şah Plak) 1985: Yolun Açık Olsun/Garip Anam (Şah Plak) 1986: Seni Sevmeyen Ölsün (Şah Plak) 1986: Sevmek Günah mı/Asker Türküsü (Şah Plak) 1987: Bırakmam Seni (Şah Plak) 1988: Sev Beni Seveyim Seni (Şah Plak) 1988: Sana da Güvenilmez/Ağlama Yar (Şah Plak) 1989: Vallah - Hep Ezildim (Ceylan Müzik) 1989: Allah Aşkına (Cem Müzik) 1990: Kadersiz Doğmuşum/Arabacı (Ceylan Müzik) 1990: Beni Bende Bitirdiler (Ceylan Müzik) 1991: Gurbet Yolcusu (Şenay Müzik) 1991: Hayret Nasıl Yaşıyorum (Bayar Müzik) 1992: Geri Ver Beni (Bayar Müzik) 1993: Şantaj & Montaj (Özdemir Plak) 1994: Kritik Etme Beni (Özdemir Plak) 1995: Kır Çiçeğim/Ayrılmam (Özdemir Plak) 1996: Canımdan Ayırdılar (Prestij Müzik) 1997: Güldestim (Prestij Müzik) 1998: Ağlayı Ağlayı - Le Le Kirvo (Prestij Müzik) 2000: Zeyno (İdobay) 2001: Can Cana (Universal-S Müzik) 2003: Söyle (S Müzik) 2004: Gelsene (Özdemir Plak) 2005: Ah Gönlüm (Özdemir Plak) (Mü-yap sertifikası: Altın) 2006: Pirimi Ararım (Prestij Müzik) 2007: Sana Söz (Özdemir Plak) 2008: Bir Daha mı? (Özdemir Plak) 2009: Türkülerin Ceylan'ı (Seyhan Müzik) 2011: Ceylan Arabesk 2012: Kendisi Lazım 2014: Hım Hım Yar (Entarisi Dım Dım Yar) 2014: Bana Bir Şey Söyle 2016: Ceylan'dan 2016 (Ceylan Müzik)[3] Single'ları 2014: Çeker Giderim 2017: Koptum Bu Gece (feat. Melodi) 2017: Kara Kız Kurbanın Olim 2018: Tillillo 2019: Severim Ama Güvenemem ki (feat. Melodi) 2019: Mamudo 2019 2019: Cennetim Ol 2020: İlle de Sen 2020: Ne Feryat Edersin Divane Bülbül 2020: Bir Sivaslı Uğruna 2021: Islanmış Kirpiklerin 2021: Birileri Kandırmış 2021: Mashup 2021: Senin Kadar Hiç Kimseyi Sevmedim 2021: Eski Tadım Yok Artık 2022: Sen Affetsen Ben Affetmem 2022: Yansın Ankara 2022: Van'a Gel Muş'a Gel 2022: Ne Sayarsan Say 2022: Pişmanlıklar Diliyorum (feat. Devran Şengümüş) 2023: Ne Gelirse Sevdadan Gelir 2023: Cane 2023: Ankara mı Yanacak? (feat. Dodo) 2024: Sormaz mıyım? (feat. Alişan) Dodo Dodo: Sanki bütün evren şarkı söylememe karşıydı Bursa’da maddi zorluklar içinde bir yaşam sürerken müzik sevdasının peşine düşen Dodo, karşılaştığı tüm güçlüklerle mücadele etti ve sonunda hayaline ulaştı. “Dolunay Dolunay” şarkısıyla TikTok’ta ünlü oldu, YouTube’da haftalarca trendler listesinde kalmayı başardı. Dodo ile hikayesini konuştuk. Zamanla daha iyi mekanlarda sahneye çıktım. Sadece 25 liraya bütün gece sahne aldığım bile oldu. Sevdiğim işte büyümeye çalıştığım için her şeye göz yumdum. Aileme katkıda bulunabilmek için bir dönem kahvede ve halk pasajında da çalıştım. Müzik yapabilmem için önümde çok engel vardı. Sanki bütün evren şarkı söylememe karşıydı. EMEĞİME ORTAK OLMAK İSTEYEN İNSANLARLA KARŞILAŞTIM ◊ Profesyonel müzik dünyasına adım atışınız nasıl oldu? - Sosyal medyadaki ilgi üzerine bir yapım şirketi aradı, konuşup anlaştık. Şarkımız çıktı. Ancak istediğimiz sonuçları alamadık. Artık müzikle vedalaşmayı düşündüğümüz esnada karşımıza Erol Köse çıktı, bizi kendimize getirdi. Her konuda yönlendirdi, çok ilgilendi. “Dolunay Dolunay” adlı şarkıyı birlikte yaptık. 1 hafta gibi kısa bir sürede milyonlara ulaştı. Bu beni daha çok umutlandırdı.
0 notes
Text
🎯 GELELİM MEDYA'NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ MESELESİNE 🎯
2008 yılında tarihinde ilk kez bin masum çalışanı toplu bir şekilde işten çıkardı emperyalizmin finans karayolu holding bankası.
İsmini yazmıyorum ismi batsın.
Zaten şer denizinde o holdingin amiral gemisi banka olarak ifade ediyorlardı.
Kitabım Mobbing Bank Türk Fırtınasının gemi kılığında yazılmış olması bu sır ile ilgilidir.
O tufanda kurulduğu gün itibarı batırıldı.
Bu holding bankasının yola çıkma niyeti sahih değildi. İsrail terör örgütünün devlet olması, ülkemizde iktidarın Adnan Menderes denen işbirlikçiye verilmesi, o terör örgütünün devlet olarak kabul edilmesi ve her mahallede bir milyoner üreteceğiz niyeti ile bu bankanın kurulması aynı yıllarda aynı paralelde aynı amaca hizmet etmek için gerçekleşti.
İşte böyle bir düşmanlığın kalesini içten yıkan bir sırra vakıf oldum.
Bu bilgileri ilk kez okuyorsunuz.
Bunları neden anlattım.
Bu holding dün geleceğimizi kimseye vermiyoruz dedi Atatürk ile aldatmaya kalkarak bu beni çok kızdırdı.
Diğer holdingi uyarıyorum sakın 19 Mayıs 2024 günü Türk'ün doğum günü Atatürk ile kimseyi aldatmaya kalkmayın.
Rezil ederim.
Neyse konumuza gelelim medya maymunluğunu iki yüzlü iğrençliği anlatmak zorundayım.
Holdingler arasında da para kavgası var.
Birbirine çıkar satıyorlar.
Bu banka bin çalışanı işten çıkartınca Haber Türk kanalı şantaj maksatlı yoksa haber değeri için değil çünkü asla öyle bir dertleri yok. Teke tek programında bu toplu işten çıkarmayı haber yaptı.
Hemen müdahale edildi. O güne kadar bu banka bu kanala reklam vermiyormuş.
Bundan sonra reklamlar bu kanala akmaya başladı.
Böyle bir medya ve böyle bir ahlak yoksunu çıkar ilişkisi istemiyoruz.
Bunu devrim ile bitireceğiz.
Şimdi bir kanal var sürekli isim değiştirerek dönüp duruyor.
Sermayenin talebi ile daha düne kadar birlikte ülkeyi özelleştirme adı altında soyan ve soyduran bugün ki zihniyetin sarayını israfı halkın içine düştüğü durumu eleştirerek yerine başka bir sermaye işbirlikçisi bulmak için toplumu para karşılığı satılarak aldatıyor.
Başında da bir hemşehrim var. Utanıyorum buna alet olmasına.
Bu kanal kime ait düşünün.
Bugün bütün yayın yapan kanallar Türk ulusunun aleyhinde reklam parası karşılığı bize ihanet ediyorlar.
Cehaleti aldatma tiyatrosu oynanıyor.
Medyası paraya satılan bir ülkenin düşmanı o parayı veren sermayedir.
Bu sözde bu devrimin efsane sözü olacak.
2015 yılından bugüne mahşer tufanı ve canlı ölüler ibreti (21 Aralık 2015-21ocak2016) yaşandı diye yazıyorum. Bilinçli bir şekilde. Medyanın bunu esir oldukları için görmediğini biliyorum. Siyasetin bunu esir oldukları için görmediğini biliyorum.
Bende şimdi sırrım gereği günlerini gösteriyorum. Bunu yaşadınız diye.
Ey şeytana ve güce tapanlar imana gelemiyor musunuz?
O zaman siz insan değil canlı ölüsünüz.
İbrete maddi delil isteyenler alın size maddi delil.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#medyanın İkiyüzlülüğü
0 notes
Text
4*33
19.Tinin tarihinde c/20'nin tarihinden bir mesaj ilk 3 adonin'in toplanması ve guan'da diz çökmüş felsefeama Uralis'te yapmamız gereken şey, harmanlanmış nükleer momentumunTarihte yürüyen canlıların kendi hayatları vardır ve bu sarmal ve ilkel kültür hakkında söz söyleme hakları vardır,bir ruhun sürekli dövüldüğü bir yer, her şey ve hiçbir şey. 20.Yüzün üşüdü,teni yedi ve cahim çok acıdı,bu doğru değildi.ama abadan 2.charles haklı.bilgr bir müşteri vardı,dedi;şanslı gülün açmadığı işaret rüya:bil ki düşünceli rüya,çağ gelmeden iç'kulağa sonsuz ayrılık geliyor! 214 Tarihin ilahi güzel doğumun sancıları bu zülme vursun ağlayan geceye ne gülen bir yüz,ne de bir ateş ağlıyan şekerler yazdım.içmrk ve sevmek benim eski işim,küfretsemde,inansamda,benim gidişim sordum o zamanın kız arkadaşlarına ç,sen ne kadar,dedi bana;mutlu yüreğin benim,daha mutlu ve.215Yarım somun ekmek alabilecek kadar yada kendine sıcak bir yuva bulabilecek kadar şanslı.o kimsenin uşağı yada efendisi değil,kendi başına keyifli bir hayat yaşıyor.rahmet düşmanı ormanı sahibi necaf hayydan 216Mağrifettwn söz edilir,öğleyinve öğleyi sırtında taşır,renk ve korkuyla cahil kamil,ğöge gerek yok.217 Boyum servi gibi,magillam lale gibi en güzel renklere veya renklere sahibim bana neden bu kademeyi verdiler bilmiyorum .Istemiyorum padişah pervasızca yazı emrediyor.Cavidan'ın babaı ibrahim ini çalmayacaksın.Inkılap devrinin 5inde özellikle cezaevi,Bedi vezirlerin fildişi kabıdır. 21321.Cello limon likör":ne adi kuşların yediği.Dostlarım,ahbabların gülistanlığında üstünde bir avuç çiçek ne yakın kudretli güneşlerle şehir dağ lalelerine.tasımı rumun sırrı isteme;koşsun .taş dağ laleleri günü gösteren meczup mağrifeti sırr onu takip edip gözleyeceğiz!yeşili vadi.22.3 bu kızıl elmaşahdan ışkı rengi değeri olan herşeye.ikibinler tarihi tahlik zaman sarımakta derin boğmakta anıları ve menfaati olan putpereti .tefe şantaj bir olurlar dinlerini sürüyorlar ben gayrimüslüm e hak veriyorum ben alkahım diyen firavun bi satır onlar uzattı firavundan farksız oldular ve firavun dün gece dua etti musacım kastedilen cezaevinde yarı yüzyılın kalabalığı bir kelam odasını anlatıyor üstünde çok levhalı sayılar lankibirli kötü çalışıyor sahibine şu çile bahtı firavun ehli insanına bu katip immanuel izinleri hürriyeti özgürlüğü ve koşmanın aksi düşülen tecavüz insanların ettiği zulm bu melekde şekilleniyor öyle renkli zenginlerineli ettiğinde bir zaman herkes kendi izinde ve gülüyorlar lanet edilesi işlerine
0 notes
Text
Esmez tabii Akbelen ormanı gibi doğa hazinesini;limak/kolin/cengize peşkeş çekersen Türkiye ormanlarını arapa satmak için yaktırırsan her yere zevksiz beton mağaralar yaparsan ucube yazlık saray için güzelim okluk koyunun içine edersen esmez de gürlemez de bir gazeteci"Atatürk vatandaşla polimik yapan(ki sıradan vatandaş değil paralı aktrol)mahmut tanalı bastonla kovalardı" demiş kovalamazdı hep yakınıp hep oyunu aynı kişi ve partiye veren arap sürtükler gibi giyinip afgan talibanı kisveli kişileri kovalardı sen orman kesiliyor/pahalılık aç bırakıyor/baskı var maaş az /mülteci işgâli var vs de sonra seçim sandığını görünce git gine o yerdiklerine oy ver bu bir psikolojik rahatsızlıktır hele seçimlerden önce muhalefeti göklere çıkartıp rus destekli seçim kaybedişte korkudan muhalefete yüklenen bunca zamma sesini çıkarmayan paralı gazeteci,Chp'nin başına emir aldığı şekilde İmamoğlunu getirmek isteyen derin Türk ve İngilizlere hizmet eden sözde ülkücü asenaları görseydi o bastonu nasıl kullanırdı ben biliyorum iktidara lâf diyemiyorsunuz çünkü para alıyorsunuz korkuyorsunuz hiç değilse sinema/edebiyat yazıları yazın da ülkede muhalefet yok muhalefet denenler:koltuk sevdalısı imamoğlu onu yönlendiren derinlerin kuklası akşener bir de kasayı dolduran şantaj kasetiyle yüzünü solduran ince Chp ve Kılıçdaroğlu avanaklığından meclise giren eski Akp devşirmesi babacan mülteci istilası mimarı fetönün uslu çocuğu davutoğlu ve kokmaz bulaşmaz fetöcü uysal derseniz ülkede muhalefetin zerresi olmadığını herkes anlar hadiii işinizi yapmıyorsunuz göbek atın muktedirleri eğlendirin para havadan geliyor zaten pek aktrol yok ortada çünkü bu gazeteciler daha iyi satılık trol çıktılar üzerine alınan şikayet etsin aptal değiliz herşeyin farkındayız😤😠😈
instagram
1 note
·
View note
Text
Twitter Yeni Doge Logosunu Tanıttı
Twitter Yeni Doge Logosunu Tanıttı
Bugün Twitter’a giriş yaptıysanız, Elon Musk’ın son ‘komik’ şakasını fark etmişsinizdir.
Bu görselde de görebileceğiniz gibi, uygulamadaki Twitter simgesinin yerini Musk’ın geçmişte büyük bir destekçisi olduğu meme tabanlı kripto para birimi Dogecoin’in de sembolü olan Doge karakteri aldı.
Neden? Bazıları bunun sadece birkaç gün gecikmiş bir 1 Nisan şakası olduğunu iddia etse de kimse gerçekten bilmiyor.
Musk, bunun kendisine önerilen fikre dayanarak bir süre önce.
Yani Elon’un dediği gibi ‘hasta’ mı?
Demek istediğim, pek çok kuruluşun marka tanınırlığını bu şekilde sulandırma riskini almaya istekli olacağından emin değilim ve bir şirkete 44 milyar dolar yatırım yapmış başka birinin de aynı şeyi düşüneceğinden şüpheliyim. Ancak dünyanın en zengin insanlarından biri olduğunuzda, paranın kendisi muhtemelen bir noktada tüm anlamını yitiriyor, bu nedenle bu konudaki potansiyel olumsuzlukların Elon’un düşüncesini etkilediğinden bile şüpheliyim.
Yine de Elon’un hem bir dahi hem de bir iş lideri olarak algılanması üzerindeki daha geniş etkileri merak ediyorum.
Musk’ın her hareketini her zaman övecek olan bir yığın hayranı var. Ancak, bazı yatırımcıların ve Tesla ve SpaceX ile ilişkili diğerlerinin, Elon’un Twitter’daki yönetim tarzının düzensiz doğası hakkında bazı endişeleri olduğu kesin.
Belki de, diğer şirketlerinde işleri her zaman böyle yürütür ve bu gelişigüzel kararların bazılarını kamuoyunda daha yeni görüyoruz – bu, sürücüsüz arabalara ve roketlere uygulandığında potansiyel olarak daha sorunlu görünüyor.
Belki de bu tür hırsızlıklar onun genel itibarını etkiliyordur.
Her neyse – önemli olan şirketin fiyatı %50’den fazla düşerken ve gelir de benzer oranda düşerken Elon’un kendini eğlendirmesi. Görünüşe göre önemli olan bu.
Bunun kalıcı bir değişiklik olup olmadığına dair Twitter’dan bir açıklama yok.
GÜNCELLEME: Twitter’daki Doge simgesinin olası bir nedeni, Elon’un şu anda bir sorunla karşı karşıya olması olabilir. 258 milyar dolarlık şantaj davası Dogecoin’e verdiği destek nedeniyle. Trajediler, Musk’ın büyük Twitter varlığını, Musk’ın potansiyel olarak tüm madeni para listesinin %28’ine kadar sahip olduğu kripto para biriminin değerini yapay olarak şişirmek için kullandığını iddia ediyor.
Bazıları, davanın bu hafta tekrar manşetlere çıkmasıyla birlikte, Musk’ın herhangi bir olumsuz haberi sulandırmak istediğini öne sürdü. bölgeyi alternatif hikayelerle doldurmak bunun yerine ‘Elon’ ve ‘Dogecoin’ ile ilgili.
Bu oldukça komplocu görünüyor. Ama belki. kim bilir?
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
Text
UNCONTROLLABLY FOND // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,8 Benim puanım : 7
Drama: Uncontrollably Fond
Hangul: 함부로 애틋하게
Director: Park Hyun-Suk
Writer: Lee Kyoung-Hee
Date: 2016
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Kim Woo-Bin, Bae Suzy, Lim Ju-Hwan, Jin Kyung, Lim Ju-Eun
Hiç hesapta olmayan tamamen şans ederi izlemeye başladığım bir dizi. Şöyle düşünün, dizinin nasıl bir dram dozu içerdiğini daha ilk 15dksında anlıyorsunuz ama yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Bu dizi kalbimin içinde geçecek diyorsunuz ama izlemeye devam ediyorsunuz. Diziye değil de senariste ‘neden’ diye bağırasınız geliyor. Neden insanın kalbini bu kadar kırmak için oturup yazdın kardeşim. Kore dizilerinde ne kadar kötü de olsa diziyi toparlayıp bitirme huyu var. Bu dizide ise, neresinde bakarsanız bakın sonunun kötü biteceğini biliyorsunuz. Ufaktan konusunu anlatayım.
Shin Joon-Young (Kim Woo-Bin) Kore'nin çok ünlü idollerinden biridir. Büyük bir hayran kitlesine sahiptir ama yalnızdır. Birçok reklam, dizi, film işlerinde boy göstermektedir. Bir gün baş ağrıları için gittiği doktordan tedavi edilemeyecek bir hastalığı olduğunu ve en fazla bir yıl ömrü kaldığını öğrenir. Dizinin ilk bölümü hastalığını kabul etmeyişini izliyoruz. Öyle ki, hata yapıldığına ve sağlıklı olduğuna çok emin. Sağlıklı beslenen, spor yapan kendine çok özen gösteren bir genç olduğu için bunun bir yanlış anlaşılma olduğuna bizi bile inandırıyor. Zaten dizinin o kadar dramatik olmasını istemediğimiz için inanmaya meylediyoruz. Ama sonra ya gerçekse diye düşündüğünde, pişmanlıkları ile ölmek istemediğini fark ediyor. En büyük pişmanlığı üniversiteden tanıdığı No Eul (Bae Suzy)’dir. Onu bulmak için menajerine talimat verir.
No Eul ise muhabir olarak çalışmaktadır. Hayatı boyunca yaşamak için savaş vermiştir. Tuttuğunu koparan azimli bir kızdır. Habercilikte bir türlü istediği gibi işler yapamadığı için, önemli kişilere bulduğu haberler ile şantaj yaparak para kazanmaktadır. Gurur onun için önemsiz bir detaydır. Hayatta kalmak için paraya ihtiyacı vardır, para için ne gerekirse yapabilir. Shin Joon Young'un menajeri No Eul’u bulduğunda ikili yıllar sonra bir araya gelirler. Geçmişlerindeki hesaplar, düzeltilmesi gereken pişmanlıklar ortaya dökülür.
Kim Woo-Bin ile bu dizide tanıştık. Aslında ilk gördüğümde farklı bir yüzü olmasından dolayı sevip sevmediğime bir türlü karar veremedim. Dizi boyunca duruşu, ses tonu, tarzı ile beğenimi kazansa da sonradan ‘Our Blues’ dizisinde oyuncu olarak takdirimi kazandı. Neden bilmiyorum, belki de çok fazla üzdüğü için, bu dizide kendisini kabullenemedim. Yine sonradan öğrendim ki Kim Woo-Bin bu dizi çekimlerinden bir sene sonra gerçekten kansere yakalanmış. Ölümcül hastalığı olduğu böyle bir diziden sonra rolünü yaptığı acıları gerçek hayatta da çekmiş olması beni çok etkiledi. 2017 yılında nazofarenks (üst yutak) kanseri teşhisi konan Kim Woo Bin tedavi görmeye başladıktan sonra askerlikten muaf tutulmuş. Tedavisinden sonra ya da sırasında bilmiyorum Wiretap filminde rol almış olsa da, ekranlara Our Blues dizisi ile dönüş yaptığını söyleyebiliriz.
Kimse kusura bakmasın ama Bae Suzy ile Park Shin-Hye inanılmaz benziyorlar. Hangisi daha iyi oyuncu derseniz Shin-Hye’nin donuk oyunculuğu sağ olsun Bae Suzy bir tık önde görünüyor. Bu dizide de oyunculuk anlamında, ikili olarak da güzel bir tercih olmuştu.
Dizinin konusuna dönecek olursam, Joon-Young karakteri gerçekten kalbimizi çok dağladı. Annesi tarafından tek başına büyütülen Joon-Young, annesinin isteği üzerine üniversitede hukuk seçmiş. Büyürken fakir bir hayatları olduğu için, hep annesine avukat olup haksızların yanında yer alıp, ona güzel bir hayat yaşatacağı sözünü vermiş. Ancak bir anda fikrini değiştirip oyuncu olmaya karar verince, annesi onu kapı dışarı koymuş. Lokanta sahibi olan anne Shin Young-Ok(Jin Kyung) oğlunu, dükkanın camına oğlunun hayranlarının dahi giremeyeceğini söyleyen poster asacak kadar yok sayıyor. Joon-Young’un lokantaya gidip, annesinin elinden yemek yemek istediği ama annesinin servis yapmağı sahneler beni en çok üzen sahneler oldu. Dizi boyunca hiçbir duygu, anne – oğul arasındaki bu çok acıklı diyaloglar kadar bana geçemedi.
İkili için yorum yapacak olursam, yakışmasına yakışıyorlardı ama aralarında öyle destansı bir aşk yoktu. Kore dizilerinde çok az rastladığımız yanlış anlamalar, inadına verilen kararlar, gereksiz tripler vardı. Bu kısımlar beni biraz boğdu. Az zamanı kalan gencecik bir çocuk, bu zamanı boş planlar ve gereksiz yanlış anlaşılmalar ile geçirdi. Gerek var mıydı emin değilim.
Kısacası, senariste kızgınım. Oyuncu ile tanıştığım için mutluyum. Bu kadar acıklı bir hikaye izlediğim içinse buruğum. İşte böyle bir diziydi. İzlenir mi, izlenir. Ama insan kendine böyle niye eziyet eder bilmiyorum.
OST:
Kisum, Lim Seul ong - Finding Differences
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#Uncontrollably Fond#kdrama#dizi#inceleme#yorum#eleştiri#Kim Woo-Bin#Bae Suzy#Lim Ju-Hwan#Jin Kyung#Lim Ju-Eun
0 notes
Text
KIYAMET AMELI
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda,bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/
Herkes dindar değil ama insanların çoğu (HAS)Müslümanlığın nasıl olması gerektiğini gayet iyi biliyor. Ülkeyi, milleti, yoksulları sevmenin onların iyiliği için çalışmanın nasıl olması gerektiğini de. Ve öyle davranmak için elinden geleni ardına koymayan nice insan var.
Yine de dünyada hak yemeyen insan hemen hiç yoktur. İd, ego, süperego silahşörleri arasındaki uyumsuzluk, dengesizlik, bunlardaki aşırılıklar, zayıflıklar gibi insani zaafları kullanan hak yeme şeytanı her faniyi, günahların yalancı vahalarının seraplarına çağırır. Vahaların elmalarının, hurmalarının, üzümlerinin, cevizlerinin büyüsüne, çekiciliğine kapılıp, başı dönmeyen, kendinden geçmeyen, baştan çıkmayan insan pek azdır. Ama bunlar en masum hak yeme nedenleridir. Aç gözlülük, bencillik, nobranlık; iktidar ve makam hırsı gibi yapay ihtiyaçlardan kaynaklananlar çok daha fena ve affedilemez kötülüklerdir.
Öte yandan, hak yemenin dereceleri vardır. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da bir hiyerarşi vardır. Kimi hemen hemen hiç hak yemez, kimi az miktarda yer, kimi çok. Bazıları ise boğazına kadar hak yeme günahlarının bataklığına batmıştır.
Sevaplarda da günahlarda olduğu gibi bir hiyerarşi vardır. Bazılarının hiç faydası olmaz, bazılarının çok az olur, bazılarının ortalama kadar, bazılarının çok, bazılarınınsa devasa miktarlarda olur. Sonuçta her insanın bir sevap-günah, yarar-zarar, iyilik-kötülük bilançosu, amel defteri vardır.
Bazılarının hiç faydası yoktur, zararı da çok azdır. Bazılarının hiç faydası yoktur, devasa zararları vardır. Bazılarının ortalama faydası vardır, pek az zararı vardır. Bazılarının ortalama faydası vardır, ortalama zararı vardır. Böyle bir sürü kombinasyon var ama bizi ilgilendiren Ortalama faydası varken büyük zararı olanlardır. Bireysel olarak, kişi olarak iyi olan, ortalama veya epey faydası, iyiliği olan insanlar yaptıkları seçimler, parçası oldukları, destekledikleri oluşumlar, saf organize kötülük odakları nedeniyle devasa zararların ortağı, işbirlikçisi, destekçisi olabilirler. O yüzden de bilançoları ciddi olarak zarar ağırlıklı olur.. Çok somut olgulara girmeye gerek yok, hemen herkes neyin ne olduğunu, neyin önemli, neyin tali, neyin öz, neyin şekil olduğunu, kimin hangi niyetle neleri yaptığını, tercih ettiğini, neleri yapmadığını, tercih etmediğini gayet iyi biliyor. Hayat kurtarmaya bile torpil ve ayrımcılık bulaştıran, organize beceriksizlik ve liyakatsizliğin, saf kötülüğün hesap numaralarını dağıtanlar da, halisane niyetlerinin şıp diye anlaşılacağını hesaplıyor, yarattıkları bataklığın, foseptik kraterinin kurtarmaya bile reklam bulaştıranlardan aşağı kalmayacak, namuslu sivil yardım kuruluşlarına değil bu organize beceriksizlik, bencillik, ayrımcılık ve şer odaklarına koşup, yaptıklarını gözümüze sokacak ve bilhassa ulufe dağıtma koltuklarında oturan büyük hayatların haberdar olması için helak olacak, kendileri gibi her olaydan nasıl pay çıkarırım diye hesap yapan, tribünlere oynayan, sayelerinde bir yerlere geldikleri, gelmeyi umdukları himmet edenlere yaranmak için can atan solucanlarla dolu olduğunu çok iyi biliyorlar ve bu yüzden o numaraları dağıtıyorlar. Daha somut konuşmak gerekirse işte şantaj-montaj yüzsüzlüğü dönemini şahane bir şekilde resmeden bir köşe yazısı:
https://t24.com.tr/haber/cehennem-varolsun-baska-sey-istemiyorum,284579 Çok fena şeyler yaptınız kendinize. Bize yaptıklarınız, yapacaklarınız, bunların yanında hiç kalır. Aç çocuklar çıplak ayaklarını soğuğa batıra çıkara yavaş yavaş ölüme yürürken milyonluk Mercedes'lerde gezen din âlimleri, layığınızdır. Helâl saray olmaz; o koskoca haram abidesi layığınızdır. Hayalim şudur: Kabul etmediğimiz için bizi ezmek istediğiniz her şey gerçek olsun, Allah öbür dünyaya geçen her kuluna, günahına sevabına göre muamele ediyor olsun. Cennet, ama öncelikle, özellikle cehennem varolsun. Cehennem varolsun, başka bir şey istemiyorum.
Cem Seymen@cemseymen·16s Dünyanın bütün kötülükleri bir araya gelse Türkiye’de kurdukları paraya, ranta, mevkiye dayalı kötülük imparatorluğuna rakip bile olamaz. Sözde gazeteci, sanatçı, işadamı, bürokrat gücünü kaybetmemek için trol ordusuyla sinsice kin yayıyor. Tek yol. Kurtuluş savaşını başlatacağız
aşağıdaki de bu foseptik cehenneminin ekmeğini, kremasını yiyen ucubelerden, hilkat garibelerinden, yaratıklardan, canlı formlarından sadece biri:
Tuğrul SELMANOĞLU@tselmanoglu·9hÖzür... Devletin ve Milletin en dar, en acılı gününde, cenazelerimizin üzerinde tepinerek Devletin aleyhine algı yapanlara tasmalı it dediğim için bütün sadık dostlarımız Köpeklerden özür dilerim. Sizin bize gösterdiğiniz sadakati onlar Vatanlarına çok gördü...
Bir de depremde pisi pisine ölen BİNLERCE insandan biri olan Şeyma ne yazmış bakın:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/depremde-hayatini-kaybeden-seymanin-3-yil-onceki-paylasimi-ortaya-cikti--628235h.htm
Genç kızın 2020 yılında yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandığı ortaya çıktı:
Bir deprem ülkesinde yaşayan ve deprem tehlikesi yüksek illerden Kahramanmaraş'ta yaşayan biri olarak bir gün burası da Elazığ'ın, İzmir'in kaderini yaşarsa benim için ailem için veya herhangi biri için melek oldu diye iyileştirmeler yapmayın. Hakkımızı arayın
Medya fareleri daha deprem sabahı tvitirda DERHAL ULUSAL YAS İLAN edin diye yazdı.Nasuh Mahruki asker yok dediğinde 2-3 bin askerden 10-15 kişilik grupları gösterip onu linç ettiler Ve tvitirda trend topik oldular. Yine nice medya faresi bunlara cevap olarak defalarca bu kadar askerin yeterli olmadığını, ASKERİN, ORDUNUN DERHAL SEFERBER EDİLMESİ gerektiğini yazdı. Ama askerler, madenciler ve iş makineleri bekletildi.Saniyeler bile hayati öneme sahipken 1-2 gün geç kalındı. İBB, yol farkı nedeniyle 1.5-2 gün geç başladığı halde 452 insan kurtarmıştı. Salt bu gecikmeler yüzünden, KURTARABİLECEK DURUMDA OLAN BİNLERCE insan ÖLDÜ.O enkazın altında biz de, sevdiklerimiz de olabilirdi. Üstelik daha ne kötülükler yaptılar.
Bakın aşırı muhafazakar, dindar bir ailede büyüyüp, aklıyla, vicdanıyla kendi yolunu seçen bir kadın neler yazdı:
https://medyascope.tv/2023/02/11/elif-gokce-aras-yazdi-nefretinden-olduk/ HDP’li Ağrı Patnos Belediyesi’nin yardım araçlarına kaymakamlık tarafından el konuluyor, Bodrum Belediyesi’nin yardım konvoyunun üzerine Muğla Valiliği brandaları geriliyor. Çünkü valiler onların valileri, devlet onların, vatandaşın aklına da böylece kazınsın istiyorlar. “Cumhur İttifakı sahada” diye söze başlayarak böyle bir zamanda siyaset güdenler, bu mezalim karşısında isyan edenlere “Böyle bir günde siyaset yapmayın” diyorlar. Akılsızlıklarından, vicdansızlıklarından aklımızı kaçırmamızı istiyorlar. Deprem paralarını çılgın projelerini yürüten patronlara, din ve parti propagandası yapan vakıflara, kendi belediyelerine, saraylarına, beş maaşlı bürokratlarına peşkeş çekenler, kendi yarattıkları inşaat sektörünün altında kalan vatandaşın hesabını soranlara “Siyaset yapmayın” diyorlar. 5 Haber@5habercom·5s Erdoğan:“Bir olmamız, yekpare hareket etmemiz gereken zamanda ne yazık ki Türkiye'de siyaset belli bir bölümüyle, ana muhalefet, ciddi manada çirkinleşti”
5 Haber@5habercom·9s Devlet Bahçeli'nin bugünkü grup konuşmasında kullandığı kelimelerden seçmeler: "Akbabalar, kanı bozuklar, haşaratlar, işbirlikçi sefiller, müfteri ve müfsitler, simsarlar, izansızlar, menfaatperestler, aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekarlar, mikroplar..."
Bu da başka iki gazetecinin yazdıkları
http://p24blog.org/yazarlar/5796/hatay-adiyaman--afad-yok--ihmal-ve-torpil-var
https://www.karar.com/yazarlar/ugur-emek/her-sey-gozumuzun-onunde-oldu-1595523
İbadet de, yardım da Allah RIZASI için, iyi insan olmanın gereklerini yerine getirmek için yapılır. GÖSTERİŞ için yapılmaz. Hele reklam ve propaganda için hiç yapılmaz. Allah her şeye şahittir. Başka bir tanığa gerek yoktur. Allah her iyiliği takdir eder, amel defterine yazar, fanilerin takdirine gerek yoktur. Dini, PROPAGANDAYA ve reklama alet etmek, bulaştırmak dine, Müslümanlığa kötülük yapmaktır. İnsanları dinden, müslümanlıktan soğutmaktadır. Üstelik salt bu propagandayı, reklamı ve gösterişi yapmak, gözümüze sokmak için diğer yardım yapan grupların kurtardığı depremzedeleri son aşamada kendileri kurtarmış gibi yapanlar ve onların emeklerine çökenler var. Ki, kendileri bile kurtarsalar bunu propagandaya alet etmek, reklamını yapmak ayıptır, mutlaka etle tırnak gibi olmanın gerektiği mahşeri günlerde kurtarılanlara, kalanlara, ölenlere, bizlere saygısızlıktır. Ayrıca her kesimden insan sessizce, propaganda ve gösteriş yapmadan var gücüyle yardım etmeye çalışırken yaptıkları yardımları inançlarının, üyesi oldukları örgütlerin, destekledikleri, işbirliği yaptıkları saf kötülük organizasyonunun propagandası için kullanmak diğer insanların HAKKINI yemektir. Hak yemenin ne kadar büyük kötülük olduğunu söylemeye gerek yok. Hak yemek, Allah’ın affetmediği tek kötülük bildiğimiz kadarıyla. Allah, bana KUL HAKKIYLA gelmeyin demiştir.
Üstelik hak yeme ve çürüme baştan itibaren, tepeden tırnağa var ve her yere yayılmış. AFAD içinde bilgi işlem daire başkanının ok-yay şaklabanlığı, onu alkışlayan diğer personel.. Onları atayan irade, hepsi suç ortakları. Kritik yerlere dahi liyakatsiz, basiretsiz, niteliksiz, beceriksiz insanları atayan, bu koltukları işgal edenler gerçekten müslüman olabilir mi? Yaptıklarına bakın, KORKUNÇ: Önder Algedik@OnderAlgedik·6d Depremin 3. günü gelen 3. iddiamız ise: Devlet ilk saatinde elinde rapor kararları alıyor. Ama sonrasında AFAD, Kızılay ve ASKER ortalığa çıkmıyor, ağırdan alıyordu? O ilk zinciri buradan okuyabilir, bütün bu iddiaların belgelerini bulabilirsiniz; 4.07'de Nurhak Maraş'da yaşana depremin boyutunu, yerini, detaylarını AFAD 45 dakikadan kısa bir süre içinde raporlamış ve teslim etmiş. YANİ saat 05.00'da DEPREM ÖN RAPORU devletin elindeymiş! Biliyor muydunuz?
AFAD 2013'de sahip olduğu -470 yer hareketliliği gözlem, -160 deprem gözlem istasyonu ile -5 km'den hassas olarak depremin yerini tespit edip -40 dakika içinde ön bilimsel rapor hazırlıyor. Yani; YIKIMIN BOYUTUNUN DEVLET SAAT 05.00'da BİLİYORDU!!! 6 Şubat 5.00'da deprem ön raporu hazır ve etkisini biliyoruz. Malatya'da Ordu, Diyarbakır ve Adana'da Kolordu, Maraş'ta Tugay var. Yani kısa bir inceleme ile yerel AFAD & Kızılay ekipleri ve askerler kurtarmaya başlayabilirdi! Yani 6.00'da binlerce insan hazır edilebilirdi. Depremden 1,5 saat sonra binlerce asker bulundukları kentte kurtarma çalışmalarına katılabilecek iken... Depremden 40 saat sonra paylaşılan şu görselde YEDİ bin OTUZ BEŞ TSK personeli görev aldı diyor. 7.8 şiddetindeki bir depremden 40 saat sonra 7035 asker!!! Depremden 57 saat sonra paylaşılan twitteki görsel. Depremde çalışan asker sayısı 16 bin 785 olmuş. Ama o saatlerde dünyanın dört bir yanından gelen onlarca kurtarma köpeği, 6 bine yakın kurtarma elemanı çalışmakta idi. 4.17'de depremin yaşandığı, 05.00'da ön raporu hazır olduğu ortada iken Depremden 110 saat sonra Cuma günü 18'de açıklanan depremde görevli asker sayısı: 25 bin 251'e çıkmış. 110 değil, 1 saat sonra o kadar asker enkazların başına yollanabilirdi. Yapmadılar!! Sabah 5.38'de seviye 4 kararı ilan edilmiş 1 ve 2. grup destek iller (bknz 5.48'de ORDU BŞ twiti) Uluslararası destek yola çıkmış, Meksika, Tayvan, Çin bile varırken Ulusal Kapasite, yani AFAD, KIZILAY ve ASKER günlerce pek çok kentte görülmemişti. Devletin kendi imkanlarını uygulamadığını günlerce şahit olduk. Yardımlara el koymalar, yolların kapanması, kurtarmacıların bekletilmesi, bant kısıtlama, OHAL ilanı ve kayyım atanması.. #Neden bu kadar kötülük? Güncellenen zincir de şurada: Pazartesi 4.17’de Pazarcık depremi olup ülke 3 metre kaydığında felaketin büyüklüğünü AFAD 45 dk. içnde RAPORLAŞTIRDI ve TESLİM ETTİ! Yıkımın ölçüleri belli olmuş, kararları alınmış ve devlet ayağa kalkmıştı!! Yıkımı bilen devlet ne olduysa halkını enkaz altında bıraktı?
Yani sonucu tahmin etmememeniz imkansızdı!! ÖN RAPOR olmasa sabah 5.38’e içişleri bakanı neden toplantı koysun, neden bakanları toplasın? Rapor hazırlanırken basın ve bakanlara haber verildi. Depremden 1 saat 21 dakika sonra toplandılar. Görüntülere bakın; Valiler ve komutanları bırakın ülkedeki belediyelerin bile ayağa kalkmıştı!! Kocaeli büyükşehir belediyesi Mobil mutfak 6.43'de yola çıkarmış İtfaiye ise 7.15'de peşinden yola düşmüştü!!! Depremin 3. saatinde Kocaeli büyükşehir yoldaydı
Bakan sabah 5.38'de 4. Seviye ilanı ile dünyayı ayağa kaldırdı. Daha 12 saat olmadan ekipler toplanmış, uçakları inmeye bile başlamıştıı. Ama sonrasında gelenler sahaya çıkamadı saatlerce. Bu organizasyonsuzluk muydu? Bu sorunu fazla hafife almak olur!
Dünya toplandı, belediyeler toplandı ama AFAD, Kızılay, ORDU toplanmadı!! Bölgedeki garnizonlar kapılarının önüne çıkabilir, Depremden 2 saat sonra 10 kentte binden fazla, Depremden 3 saat sonra ise 5 bine yakın kurtarma gönüllüsü hazır olabilirdi. Tıpkı 99'daki gibi .. Neden AFAD’a işi yaptırılmadı? Neden Kızılay ağırdan aldı? Neden ulaştırma bakanlığı yolları açık tutmadı? Neden asker kurtarma ve yardıma koşmayı ağırdan aldı!! Depremden 24 saat sonra Tel Rıfat mıydı mesele? Depremden 40 saat sonra 7 bin 35 asker ne demek? Bütün adımlar ilk 2 saatte doğru atılmışken AFAD raporunu ortaya koymuşken Belediyelere acil müdahale komutu verilmiş, Velilere görevlendirilmiş ve dünyaya deprem seferberliği çağrısı yapılmışken. Sonrasında nasıl herşey yavaşlayabilir, durabilir?
Yoksa... Erdoğan'ın OHAL tuzağı! https://t24.com.tr/yazarlar/ergin-cinmen/erdogan-in-ohal-tuzagi,38665 Herkes bilsin ki Erdoğan ve küçük ortak Bahçeli'nin asıl amacı seçime gidilirken OHAL gerekçesiyle muhalefetin sesini, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması yoluyla kesmektir.
OHAL ilan etmek için müdahale edilmedi argümanı akla yatmıyor. Hem acil ve kapsamlı müdahale yapıp hem de OHAL ilan etmenin önünde bir engel yok. Yapıyorum çünkü yapabiliyorum mantığı hakim. Bilâl Akdoğan@Bakdogan_·14 Şub Süleyman Soylu deprem sabahı saat 05.30’da, Erdoğan’dan habersiz 4. derece alarm verdiği için fırça yiyiyor ve Erdoğan depremden siyaseten kazanım sağlama planı yapmak için yapılan tüm planları İPTAL ediyor ve herşeyi AĞIRDAN alıyor Dr.Deniz Öz@Sudabirdamla·9sGazeteci Fatih Ergin: "İstanbul'dan bir işadamı Hatay Reyhanlı Devlet Hastanesi'ne Ahbap üzerinden tomografi cihazı bağışlamak istedi. Başhekim'in AKP milletvekiline sormasından sonra cihaz kabul edilmedi." ORGANİZE KÖTÜLÜK... SİYASET HİÇ BU KADAR KİRLENMEMİŞTİ... 23 DERECE@yirmiucderece·9s A Haber'in 'kapalı gişe' çadır tiyatrosu! A Haber muhabiri, bir depremzede çadırı ziyaret etti: ''Çadırdan içeri girince bizi bir antre karşıladı. Antreden geçerek salona geldik. Çadır 25 metrekare. Oldukça büyük.'' Depremzede: ''İstanbul depreminde devlet yoktu.'' Azmi Karaveli-yurttansesler@AzmiKaraveli·1 sa İnsanın depremzede olası geliyor, “şükür ki deprem oldu” demediği kalmış dayının. “Muhabir” de çok nüktedan, salon diyor, antre diyor, çok geniş diyor, 25 m2 diyor. A Haber 21 yılın sembol kurumudur, özetidir, ete kemiğe bürünmüş mecrasıdır ve “ankazıdır.” 23 DERECE@yirmiucderece·4s A Haber bildiğiniz gibi. Adıyaman yerine İstanbul’u da gösterebilirdi. Akşam Adıyaman kent merkezine canlı bağlanarak hayat normale dönüyor dediği yer Kahta ilçesi çıktı. Adıyamanlılar bu yalan habere sosyal medyadan tepki gösterdiler. Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı@zaferpartisi16·5s Zafer Partisi iktidarında A Haber, Yeni Akit ve Yeni Şafak binaları "Utanç Müzesi" yapılacak, bu tip haber yapanlar utanç müzelerini gezen öğrencilere "onursuz insan örneği" olarak gösterilecek. Murat Uysal@muraatuysal·8s A Haber'in çadır tiyatrosu çektiği Malatya'da, Malatya'nın merkez mahallesi Çöşnük'teydik. Bu çadırlardaki yaşam koşullarını anlatmaya çalıştık. Yok öyle güllük gülistanlık çadırlar, burada günlerdir insanlar yıkanamıyor, çocuklar hastalıktan kırılıyor, bir çare bekliyorlar. SERCAN ŞENEL@Sercansenel34·6s A Haber 1999 depremini anlatıyor: Su yok, yemek yok, mezar yok. Canan Kaya@ckayacanan·12s Yeri gelmişken belirteyim, havuz medyası dışındaki gazetecilerin AFAD çadırlarına girmesi ve röportaj yapması yasak. Gerçeği engelleyip, yalanı yaymak için! 23 DERECE@yirmiucderece·2s AKP Kadın Kolları MKYK üyesi Kübra Dörtkardeş, depremden 13 gün sonra lüks aracıyla gittiği çadır kentte ayakları çıplak ve montsuz bir çocuğa, meyve suyu ve top kek verdiği fotoğrafını "Devlet nerde diye soran olursa..." yazıp paylaştı. Gelen tepkiler sonrası tweet kaldırıldı. SoL-Yanim-@ATATüRK@@gurbetci1962 Şu Aciya bakin Pazarcikin Alevi bir köyünden bir Aile yok oluyor köylüler 8 gün kaymakam dan yardim ekibi istiyorlar yiyecek giyecek istiyolar KAYMAKAM YOK isviçreden Alevi köy dernekleri TİR la yardim götürüyor hop Kaymakam bitiyor izinsiz yardim dagitamazsiniz diyor el koyuyor Ahmet Abdullah@ahmetabdallah Yalandan ölecek bunlar yeminle. Hala oğluna çadır arıyorum ben şu an. AFAT'ta tanıdığı olanlar alıyor çadır diyor. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·1 sa Şunu da örnekleyelim de iddia havada kalmasın. Mesela: Enkazdan bir çocuğun sesi gelmesine rağmen valinin bir tanıdığına koşturmak için (ölü mü diri mi o da belli değil) valilik emriyle enkaz altındaki çocuğu kaderine terk ederek ayrılan bir AFAD ekibi: Orada "AFAD naapsın, onlar da emir kulu", diye bokyedibaşılık yapan vatandaş: Valisinden en tepesine bu acımasız imtiyazlı azınlık düzenini yaratan en temelindeki tuğla taşı sensin. Benim de bunlara işim düşer hesabıyla orada bir çocuğun hayatının kıyılmasına göz yumabilensin+ Nazım Hikmet'in "Akrep gibisin kardeşim" dediği var ya, işte sen ta kendisisin. "Celep Kaldırınca Sopasını sürüye Katılıverirsin Hemen ve âdeta Mağrur, Koşarsın Salhaneye". Oradan da celep için "naapsın emir kulu, diyensin. Muhammed Vefa@muhammed_vefaa Deprem bölgeleri müteahhitlerin iştihanı kabarttı. Bölgelerde ihale kapmak isteyen yüzlerce müteahhit bugün Ankara’nın Çukurambar semtindeydi. İhaleler yarın davet usulü başlayacak. Kamuoyunun yakından bildiği inşaat şirketlerinin illeri kendi aralarında bölüştüğü söyleniyor. Hafriyatları, molozları kimin kaldıracağı net değil. Perde arkasında büyük bir kavga var deniliyor. Çünkü Hafriyat kaldırmanın çok karlı bir iş olduğu söyleniyor. Kaldırılan malzemeler demir dahil geri dönüşüme girebiliyor.
Zeynel Lüle@zeynellule·9s Düzce Depremi’nde 20 kişinin hayatını kaybettiği, hüküm giymiş Işık Apartmanı’nın müteahhidi Hamza Cebeci, 2 yıl önce Erdoğan tarafından CB Danışmanlığına getirilmiş. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök Tele1'de açıkladı. İktidarın büyük aymazlığı... @goklevent @tele1comtr deniz karakuş@denizsapsikyan·7s kuzenimi de isias otel enkazında kaybettik. otel sahipleri akp üyesi ve tügva bağlantılı. akp isias otel dosyasına gizlilik kararı getirdi. onlarca kişiye mezar olan #isiaskatillericezalandırılsın 23 DERECE@yirmiucderece·15d Kahramanmaraş'ta Halk TV kadrajına giren bir depremzedenin dehşet verici iddiaları: "Süleyman Soylu ve Erdoğan görsün bakalım! Cenazeyi poşete koymuşlar hiç kimseye göstermiyorlar. Niye biliyor musunuz? AFAD onu parçaladı. Gösteremiyorlar! Bunlar AFAD değil, yıkıcı!" Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·4d Bir iddiaya göre de enkazı bu şekilde kaldıran AFAD değil, enkaz kaldırma ihalesini alelacele hangi şirkete verdilerse o. Her halükarda hepimizin, bilhassa enkaz başında yakınlarının cenazesini almak için günlerdir bekleyen insanların yüreğini yakan bu rezaletin sorumlusu aynı.
Tayfun Atay@ataytayfun·2s "Enkazın ortasında yaşayan ölü haline gelmişlerin öfkesine de, bu öfkeyi yansıtanlara da tehdit yağdırıp hâlâ ölüm kusmayı vaat ediyorlar. Ali İsmail'in, onu öldüresiye dövenlere haykırışıyla seslenelim onlara: Vurmayın, öldük!.." Görkem Retweetlediyusuf can@10saatgeriden·2s Elinizden tüm haklarınızı ve geleceğinizi almaya hazır bir iktidar var. Gücü bırakmamak için her yolu deneyecek bir zihniyet var. Türk milleti bir dönüm noktasında. Bir karar verilecek. Türkiye Putin rejimine geçişi tamamlayacak mı, yoksa makus talihimiz dönecek mi? Yûşa@_hesays·10s@savaskerimoglu adlı kişiye yanıt olarak Son 13 yıldır artarak devam eden liyakatsizliğin tavan yaptığı,deyim yerindeyse liyakatsizliği taşıyamayacak duruma gelen geril/e/menin ve en sonunda bir fay kattı gibi kırılıp canlara mâl olan durumun en acı özetidir bu;Liyakatsizlik can mı alır demeyin! on binlerce can üstelik. Timur Soykan RetweetlediOzan Gündoğdu@ozngndgdu·14s 10 küsür yıl, İstanbul Avrupa Yakası ile hem Anadolu’nun hem Trakya’nın bağını koparacak bir çılgın projeyle milletin gözüne far tuttular. Karşı gelene “Büyük Türkiye’yi istemeyen hain” diye hakaret ettiler. Daha bunları da konuşacağız. SohbetÖnder Algedik@OnderAlgedik·12 Şub AFAD bunu 45 dakikadan kısa bir sürede yapmakla yükümlü ve CB sistemi ile kararname ile bile düzenlendi!!! Raporda ne vardı? Raporda depremin etkisini dair temel teknik bilgiler, bölgedeki ölçüm istasyonları, ölçümleri, yerleşim yerlerine uzaklıklarına kadar herşey vardı!! Yani sonucu tahmin etmememeniz imkansızdı!! ÖN RAPOR olmasa sabah 5.38’e içişleri bakanı neden toplantı koysun, neden bakanları toplasın? Rapor hazırlanırken basın ve bakanlara haber verildi. Depremden 1 saat 21 dakika sonra toplandılar. Görüntülere bakın; Valiler ve komutanları bırakın ülkedeki belediyelerin bile ayağa kalkmıştı!! Kocaeli büyükşehir belediyesi Mobil mutfak 6.43'de yola çıkarmış İtfaiye ise 7.15'de peşinden yola düşmüştü!!! Depremin 3. saatinde Kocaeli büyükşehir yoldaydı Bakan sabah 5.38'de 4. Seviye ilanı ile dünyayı ayağa kaldırdı. Daha 12 saat olmadan ekipler toplanmış, uçakları inmeye bile başlamıştıı. Ama sonrasında gelenler sahaya çıkamadı saatlerce. Bu organizasyonsuzluk muydu? Bu sorunu fazla hafife almak olur! Önder Algedik yanıtladıNihal Atay Mengüllüo@NMengllo·1 sa Hayır değildi. IBB nin kurtarma ekipleri 34 saat Gaziantep havalimanında bekletildi,Hatay' gelmeleri 38 saati buldu. Bilinçli kusur Who?@who98408150·8 Şub Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay: "10 tane vinç daha kiraladık."… Sözün bittiği ve devletin bitirildiği yerdeyiz… #cokusdonemi #deprem #sondakika Tugay Bek@avtugaybek·6s AKP açısından öncelikli hedef, 'Kader planının' küçükken belletilmesi. Binlerce depremzedeye, hala çadır ulaştırılamadı. Okullar kapalı ve de uzaktan eğitime geçildi. Ama Nurdağı Müftülüğü, 4-6 yaş arası çocuklar için kuran kursu çadırları kurabildi. Cemil Çiçek@avcemilcicek·7d AKP MKYK üyesi Kübra Dörtkardeş, depremden 13 gün sonra lüks jeepi ile gittiği çadırkentte, yalın ayak olan bir çocuğa meyve suyu ve topkek veriyor. Bu fotoğraf 20 senenin özeti. https://artigercek.com/guncel/malatyada-yikilan-1300-binanin-sadece-2si-yapi-denetimli-cikti-239501h Ekonomim'den Hüseyin Gökçe'nin sorularını yanıtlayan Şahin, yönetmeliğin değişmesinin şart olduğunu söyledi. Yapı denetiminden geçen binaların yönetmeliğe uygun yapılmış olmasına rağmen, Maraş merkezli depremin şiddetinin yönetmelikte öngörülen katsayıların çok üzerinde olduğunu ifade etti. Bu konuda acilen mevzuat değişikliğine ihtiyaç olduğunun altını çizen Şahin, yönetmelikte 0,40-060 ivme katsayısı öngörülmesine rağmen, bu katsayının son depremde 0,67’den başlayıp 2’ye kadar çıktığını hatırlattı. Şahin, “Yani binalarımız yönetmeliğe uygun ama depreme uygun değil” ifadelerini kullandı. Nevzat Çelik@NevzatNevzatC·13s Gözü dönmüş kötülük! Göçük altında kalın! Çıkamayın! Kurtarılmayın! Alevi yurttaşların ibadet yeri olan İstanbul'da Şahkulu Pendik Cemevi’ne alçakça silahlı saldırı yapılıyor ve depremzedeler için toplanan yardıma el konulmak isteniyor! Misvak Caps@misvakcaps·2s Orhan Aydın “Kentsel dönüşüm” yapılacak olan yerlerin insanını örgütlemiş kentsel dönüşüme karşı halkı kışkırtmıştı. İkinci videoda ise depremde kaybettiği kızının cenazesinde, depremden devleti sorumlu tuttu. Cihangir@___Cio___·16s@mitozmayoz @boriscakmak ve @mustgundogan adlı kullanıcılara yanıt olarak Izmir depreminden sonra bu projeyi örnek göstererek IBB'ye önerdik aynı şekilde. IBB tek başına bu yükü kaldıramayız diyerek Çevre ve Şehircilik Bkn.lığından destek istedi. Maalesef bakanlık oralı olmadı, proje de rafa kalktı cΞm@cemcapuling·50d@misvakcaps adlı kişiye yanıt olarak Kızını göçük altında kaybetmiş bir insanı yalan haberle hedef gösteriyorsunuz. Orhan Aydın mahkeme kararıyla yapıların sağlam olduğu ispat edilmiş ama rant uğruna kentsel dönüşüm adı altında yapılmak istenen uygulamaya karşı mücadele vermiştir. Sizin ahlakınız bu kadar işte. Cenk Saracoglu@csaracog "Muhalifler kentsel dönüşüme itiraz ettiler, bu yüzden deprem yıkımında onların da payı var" şeklinde akıldışı bir savunma üretiliyor son iki-üç gündür. Bu tam bir maniplasyon. Ne muhalifler ne de bundan etkilenecek insanlar kentsel dönüşüm fikrinin kendisine karşı değildiler. Karşı oldukları şey siyasal otoritenin dayattığı haliyle "kentsel dönüşüm" projeleriydi. Bu projelerin kapsamı ve işleyişine kamusal fayda, barinma hakki ve sosyal adalet anlayışı değil müteahhitlerle ev sahipleri arasindaki rant pazarlıkları yön veriyordu. İtiraz buna idi. İtiraz; kentlerin çöküntü alanlarinda, riskli alanlarında yaşayan çoğu kiracı emekcilerin iyi şartlarda barınma hakkıni tesis eden, kapsamı ranta uygunluk değil halkın can guvenliğine göre belirlenen bir kent donüşümünü zorlamaya yonelikti. Bugün artık bu bir itiraz olmaktan çıktı, bir zorunluluk olarak kendisini dayatir hale geldi. Kentlerin dönüşümünün herkesin güvenli barınma hakkını gozetecek şekilde planlanması Türkiye'nin yaşamsal meselesi. @asligencay adlı kişiye yanıt olarak 2-Mahmut Durusoy, Erenköy Cemaati'yle Aziz Mahmut Hüdavi Vakfı'yla ilişkili ve cemaatin Altınoluk adlı dergisinde fetvaları yayınlanıyor
3-Enkaz altında kaldığında, devlet kurumları felçken, ona acil özel arama kurtarma ekibi, yardım gönderen de Abdullah Tivnikli'nin (öldü) sahibi olduğu Eksim Holding, ona bağlı Dicle Edaş 4- Eksim Holding'in bir düşünce kuruluşu var:SETA. Bu kuruluşun kurucu direktörü İbrahim Kalın, genel koordinatör yardımcısı da Fahrettin Altun'du. A. Tivnikli'nin Türk Telekom'un özelleştirilmesindeki rolü ve şaibeli durumları bilinir. SETA 'nın Ak Parti üzerinde etkili olduğu
6- AFAD izlemiş, özel ekip yetmemiş Hatay'gelen madenciler de bu eve yönlendirilmiş. Hocanın cesedi çıkarılana kadar bırakılmamışlar!
7-oysa yandaki enkazlarda canlı olanlar varmış, ses geliyormuş fakat geç kalındığı için onlar da ölmüş
8-peki vakıf yani Aziz Mahmut Hüdavi vakfı ne yapmış? Erzak ve yardımlar orada toplanmışken vakıf dışından yardım isteyene bir tek battaniye, bir paket bisküvi verrmişler
9- Mahmut Durusoy için seferberlik ilan eden Eksim Holding şimdi depremzedeler bağış yapıyor, enkaz kaldırıyor vb. AFAD Kırıkhan'da yaşananların, torpilli arama kurtarma ve torpilli yardımların hepsini biliyor HS@iyiyimmilena·11 Şub@asligencay adlı kişiye yanıt olarak Enkazdan birini çıkarırken valinin yakını varmış oraya gideceksiniz diye haber gelmiş afad ekipleirme Oradaki kişiyi kurtarmadan valinin yakınına geçilmiş Bayağ bayağ videosu vardı
Aslıhan Gençay RetweetlediAykırı@aykiricomtr·15 Şub Milli Savunma Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin logosunu kapatmayı unuttu, paylaşımını sildi. 23 DERECE@yirmiucderece Süleyman Soylu: "Hazzetmediğim bir partinin belediyesine de 'burada çadır kurabilirsin, engellemiyorum' dedim." Züleyha Gülüm RetweetlediUmut Gazetesi@gazeteumut·16s HDP’nin bir deprem yardımına daha el konuldu Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde HDP’nin topladığı yardıma jandarma “illegal yardım” iddiasıyla el koydu. Yardımlar için “izin alınmadığı” gerekçesiyle hukuki işlem başlatılacağı belirtildi. Meral Danış Beştaş@meraldanis·20s Gönüllü bir kurtarıcı anlatıyor, orası "terör" bölgesi ne işiniz var denilerek engellendik diyor. Bu yıkımda hala dertleri terörö retoriği... İş yapmıyorlar yapana da engel oluyorlar. Soruyorum,bilerek mi Samandağ yalnız bırakıldı, oradakileri bilerek mi ölüme terkettiniz! https://medyascope.tv/2023/02/18/elif-gokce-aras-yazdi-yas-evinin-tefcisi/ En kötü kader planını yaşadık. Yapılmaması gereken tüm hatalar son zincirine kadar yapılmış, uygun olmayan zeminlere binalar yapılmış, verilmemesi gereken izinler verilmiş, kullanılmaması gereken malzemeler kullanılmış, kesilmemesi gereken kolonlar kesilmiş. Genel yöneticisiyle, yerel yöneticisiyle çoğunluk el ele sıkışmış, gören gözlerin ağzı sıkıca kapatılmış. “Tamam, o iş bende” denmiş, meselelerin üzeri örtülmüş. 6 Şubat’ta kader planımıza imzalarını atan vicdansızların yerine biz alternatif bir kader planı çizelim. Ülkemizdeki arama kurtarma konusunda uzman kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını ayrıştırmadan ivedilikle bölgeye nakledelim. Tüm dünyadaki arama kurtarma ekiplerini çağıralım. Depremin ardından bir süre hayatın durması gerektiği için gerekli miktardaki iş makinelerini bölgeye yönlendirelim. Sadece devletten ihale alarak zengin olan firmalar bile yeterdi belki enkazda çalışacak ekipmanı sağlamak için. Diğer illerde görev yapan itfaiye erlerini, madencileri, sağlıkçıları bölgeye yönlendirelim. Gönüllü olmak isteyen vatandaşları organize edip bölgeye yönlendirelim. İvedilikle ihtiyaç listeleri belirleyelim, büyük firmalardan hızlıca temin edelim. Belediyelerden personel talep edip sıcak yemek ve diğer acil yardım malzemelerinin dağıtımında görevlendirelim. Taşınabilir durumda olan hastalar çevre illerden gelen ambulanslarla taşınsın, diğerleri sahra hastanelerinde tedaviye alınsın. İstense bütün bunlar organize edilemez miydi, elbette edilebilirdi. Bu ülkenin bu organizasyonu yapacak kalifiye insanları yok mu, var. Öyleyse ne yapılmamış? Yapılmak istenmemiş. Ortada devlet olmayınca derebeylerimiz oldu. Ancak devlet kendi yokluğunda doğal olarak ortaya çıkan bu insanlarla kıyasıya savaşmaya başladı. Ne aman diyene koşmaya, ne kederimizi yaşamaya izin vermeyen bir arsız vardı karşımızda. Hep en olmayacak zamanda konuştururdu patavatsızlığını, görgüsüzlüğünü, çiğliğini. Kameralar karşısına çıktıklarında gözlerinde ne keder vardı, ne pişmanlık, öfke vardı ve öfkenin sebebi anlaşılıyordu, hesaplar tutmamıştı. Nereden çeviririz de düzeltiriz planları vardı gözlerde ama manzara hiç iç açıcı değildi. Daha felaketin sabahında “eyvah, seçim!” diyenler olmuştu ve üç ay sonrasının planları çizilmeye başlanmıştı ama ortamın biraz olsun soğuması beklenmeliydi. Vakit de dardı, hay Allah!! Nasıl söylesinlerdi şimdi millet canıyla uğraşırken? Ama nasıl beklesinlerdi iki, üç hafta? Neyse ki bu konularda artık kaşarlaşmış tecrübeli abileri vardı. Netameli konularda her zaman yaptıkları gibi önce eşekleri salacaklardı mayınlı araziye. Ve en tecrübeli eşek yılların tecrübesiyle ilerlemeye başladı. Bakacaklardı şimdi, ilk eşek hemen patlarsa “bu kimin eşeği, bizim böyle bir eşeğimiz yok” diyeceklerdi. Baktılar ki eşek düşe kalka gidiyor, derhal peşine ikinci eşeği de salacaklardı. Eşekler ilerledikçe anlayacaklardı, bu yol yürünebiliyormuş. Teybe koydukları mehteranın düğmesine basıp, sesi kökleyip, istilaya başlayacaklardı. O da olmadı, o da püskürtüldü. T24@t24comtr·15 Şub Ömer Çelik: Cumhurbaşkanımıza ve bizlere söylenen sözleri şimdilik not ediyoruz https://t24.com.tr/haber/elazig-da-afet-bolgesi-ilan-edildi,1092565 https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-aksay/bir-yil-daha-2023-te-son-defa-hayrola-yolculuk-nereye,38768 Caner Cindoruk, sağ olsun, Twitter’da T24’ün haberi üzerinden Ömer Çelik’e cevap vermiş:“Neyi not ediyorsunuz hemşehrim? İnsanların acısını görmezden geliyorsunuz, öfkelerine öfkeyle, parmak sallayarak, hakaretler ederek karşılık veriyorsunuz. Yazıklar olsun size hemşehrim… Beni de not edin…” Bakın, RTÜK ne kadar açık sözlü:“Bir elin parmak sayısını geçmeyen medya kuruluşlarına uygulanacak olası müeyyide kararları, asla medyaya baskı değildir.” “Kimseden izin alacak değiliz, kimseye boyu eğecek değiliz.” https://www.diken.com.tr/mulkun-temeli-coktugunde/ Artı Gerçek’in dünkü haberine göre örneğin Malatya’da yıkılan 1300 binanın yalnızca ‘ikisi’ yapı denetimliymiş. Denetimden geçmemiş binalara imar barışıyla iskân (doğru adı, yapı kayıt belgesi) verilmiş. Hemen her yerde olduğu gibi. O müteahhit o binayı nasıl yaptı, izinleri kim verdi, inşaat çılgınlığı esnasında nasıl oldu da TMMOB’nin elinden bazı yaşamsal yetkiler alınıp firmalara devredildi, uzmanlar derdini anlatmaya çalışırken dinleyen kimdi, karar mekanizmasının diğer halkaları olup bitene nasıl göz yumdu, onca bina neden gerektiği gibi güçlendirilmedi, deprem için ödenen vergiler nerelere harcandı, dokunulması mümkün olmayan yerler nasıl kolaylıkla yerleşime açılabildi… İmar affı ve türlü kurnazlık peşinde koşan yurttaş ile inşaatçının sorumluluğu da görmezden gelinemez, doğru, ancak bir yıkımda sorumluluğun herkeste olduğu serzenişinin altı gereğinden kalın çizildiğinde, asıl fail ve sorumluların ellerini yıkanması kolaylaşıyor. Bir insan, içinde yoğrulduğu sistemin niteliklerinden ne ölçüde sorumlu tutulabilir? Küçük bir zümreye kamu kaynaklarıyla sayısız fırsatın yanında, muhalife eziyet etme imtiyazı da tanındı Türkiye’de. ‘Cezasızlık’, söz konusu zümre ve çevresindeki halenin bir ayrıcalığına dönüştü. Ahalinin geneli için, yasa ihlallerinin ‘görmezden gelinmesi’ bir sus payı oldu. Adaletsizlik, aldıkları payla susanların gözünün önünde, saklayıp gizlemeden, pervasızca sergilendi. Adalet ilkesi ile insanca yaşamın asgari gerekleri arasındaki ilişki ustalıkla gizlendi. Oysa adalet, endişe duymadan hesap sormak, güven duygusuyla denetlemek, çatımızın sağlamlığından emin olmak için gerekli. Önce adalet, ardından yasaya sadakat mülkün temelinden çekildi. Mülk nerede? Görünen o ki sağa sola öfkeyle çatıp, konuşanları kara tahtaya yazıyor. https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/hastane-enkazinda-olmek,38749 Tek görevi şifa dağıtmak olan bir devlet hastanesinin, depreme dayanıksız olduğu bilinerek 11 yıl boyunca açık tutulması, ihmal değil, zamana yayılmış bir cinayettir Büyük depremde İskenderun Devlet Hastanesi yıkılan binlerce yapıdan biri oldu. 55 yıl önce SSK hastanesi olarak açılan bölümünün A Blok'u çöktü. Yoğun bakımda tedavi gören hastalar, hastane çalışanları enkaz altında kalarak yaşamlarını yitirdi. Bol bol cekli caklı demeçler okuyoruz ama depreme dayanıklı olmadığı tescillenmiş bir hastanenin faal olmasının ne anlama geldiğini anlama bunun sorumluluğunu üstlenme yok. Biliyor musunuz, İskenderun Devlet Hastanesi için depreme dayanıklı değildir raporunun verilmesinden bu yana Sağlık Bakanlığı onlarca hastane ihalesi yaptı. Son beş yıl içinde toplam yaklaşık 21 bin yataklı 14 şehir hastanesini hizmete açtı. Bunların yatırım tutarı 8 milyar doların üzerinde. 23 DERECE@yirmiucderece·7s Eşini, kızını ve abisini depremde kaybeden bir depremzede: "Biz kendimiz çıkardık yakınlarımızı. Komşumuzun bedeninin yarısı dışarıda, bacakları molozun altındaydı. Molozu kaldıracak araç bulamadık. Adam 3 gün yağmuru yiye yiye, bağıra bağıra öldü."
Timur Soykan@timursoykan·11s Binlerce insan günler boyu enkaz altından yardım istedi. Kurtarma ekibi, vinç gönderilemediği için binlerce insanımız öldü. Bize tarihin en büyük acısını yaşatanlara öfke duymayan, eleştirmeyen, bunu ifade etmeyen insanlığını yitirmiştir. Ne dünya görüşü ne partisi mazeret olur. http://p24blog.org/yazarlar/5806/felaketin-siyasi-ayagi Yüksek sesle soracağız: Bu felaketin bir siyasi sorumluluğu yok mudur? Memleket o kadar mı sahipsiz? Hani Tek Adam rejimine geçince bir sorunumuz kalmayacak, bir sorun olursa hızla halledeceğiz deniyordu ya, bu görüşün militanlığını yapanlar hala aynı görüşte midir acaba? Sorumluluk üstlenmedikleri, istifa etmeyi akıllarından dahi geçirmedikleri gibi, üstüne de görülmemiş biçimde yüzsüzler, pişkinler ve burunlarından kıl aldırmıyorlar. Eleştiriye, hele ki protestoya, eleştirinin sahibi yakınlarını yitirmiş bir depremzede bile olsa, “sıfır tolerans” politikası güdüyorlar. Tolerans ne kelime; bazen düpedüz “vatan haini” muamelesi görüyorsun! Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre, devleti depremde geç organize olduğu, birçok yere geç müdahale ettiği için eleştirenler, “çirkef” ve “şerefsiz” oluyor. “Makamın sorumluluğu” olmasa daha “farklı” konuşacakmış... İnsanların acılarına, mümkündür ki fazladan ettikleri bir lafa, bir tepkiye anlayış göstermek akıllarının ucundan bile geçen bir şey değil. Misal, Adıyaman’da gördüğü bir haberci mikrofonuna, “Adıyaman üç gün boyunca kaderine terk edildi. İnsanlar burada üç gün boyunca enkaz altında soğuktan, açlıktan öldü. Cumhurbaşkanı buraya gelsin” diyen sağlık çalışanını, bu sözlerinin üzerinden 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanı değil ama polis ziyaret etmiş; “Bu sözleri sen mi söyledin?” Hatırlıyoruz; Soma’da da protestocu işçilere tekme tokat girişmişlerdi... Geçtiğimiz salı günü ortalarda görünmediği, deprem bölgelerine gitmediği için eleştirilen Devlet Bahçeli’nin konuşmasında sıraladığı laflara bakar mısınız: “Kanı bozuklar, işbirlikçi sefiller, müfteri ve müfsitler, simsarlar, izansızlar, menfaatperestler, haşaratlar, aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekarlar, akbabalar, muhterisler, mikroplar, keneler...” Bu hakaretler arasında verdiği mesaj, anladığım kadarıyla, “devletimiz güçlüdür!” Bu lafların muhatapları, “devlet nerede?” diye feryat eden depremzedeler, bu feryatların duyulması için çırpınanlar, yardım çığlıklarına tercümanlık etmeye çalışanlar ve hemen organize olup deprem bölgelerinde insanlarımıza yardım etmeye koşan sivil toplum kuruluşları ve gönüllüleri... (Bahçeli’nin kin, nefret, hakaret lugatında kendi rekorunu egale ettiği konuşmasının haberi burada: Devlet Bahçeli oturduğu yerden Ahbap ve Babala’ya çattı - Diken ) http://p24blog.org/yazarlar/5807/artik-bilelim--deprem-degil--bina-oldurur Son yıllarda çıkarılan imar afları ile depremin yaşandığı on ilde, imar şartlarına uymayan 300 binden fazla binaya ruhsat verildiğinin ortaya çıkması, son depremle ilgili en ibret verici gerçeklerden biri. Bir başkası da bizzat Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un (bunda üyesi olduğu hükümetin hiçbir sorumluluğu yokmuşçasına) açıkladığı üzere: "Avrupa'nın tamamında 20-30 bin müteahhit bulunurken Türkiye'de 300 bini aşmış durumda... Bunların mali yeterliliği olmadığı gibi, yeterli bilgi birikimi de yok..." Ne yazık ki, ehliyetsiz kişiler yalnızca müteahhitler arasında değil, afetlerle mücadeleyle görevli olanlar arasında da çok yaygın. Son deprem felaketi üzerine ortaya çıkan acı bir gerçek de, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın (AFAD) Afetlere Müdahale Genel Müdürü’nün İlahiyat Fakültesi mezunu olup, görevini yerine getirebilmek için hiçbir hazırlığa sahip olmayışı. Şurası da muhakkak ki, yaşanan yıkımın esas sorumlusu imar planlarını uygulamayan, imar afları yapmakla övünen hükümet iken, bundan yararlanan müteahhitlerin baş suçlu ilan edilmesi, gerçeklerin örtbas edilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Depremin yol açtığı yıkımın tetiklediği, başta hırsızlıklar olmak üzere çeşitli suçların sorumluluğunu, karşılaşılan siyasi sorunlar nedeniyle ülkelerinden kaçıp ülkemize sığınmak zorunda kalan Suriyelilerin ve diğer yabancı uyrukluların omuzlarına yıkan, onlara çeşitli eziyetler uygulanmasını hoş karşılayan, ülkelerine zorla gönderilmesini isteyen zihniyet de insanlığa sığmaz. Onbeş milyon nüfuslu megakent İstanbul'u vuracak büyük bir deprem beklenmekte.
Kaya Genç, PhD@kayagenc·9d The New Turkey’s economic model has long relied on using cheap credit to drive up construction. bahadır özgür@bahadir_ozgr·20s "Hatay Havalimanı'nın pisti çöker" diye uyarmış! 1- Doç. Dr. Emre Özşahin, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi'nde uzmanken 2010'da yaptığı çalışmada, jeomorfolojik özellikler dikkate alınmadan bilinçsizce yapılan havalimanı için "Yağışta sel basar, depremde pist çöker" demiş. 2- Havalimanının inşa edileceği yeri 1998'de sel basmış. 2004"'te havalimanı için DSİ'den rapor istenmiş. Raporda "Martta çok yağış oldu, Suriye baraj kapaklarını açtı" denilmiş. Özşahin bunun bilimsel açıdan yanlış olduğunu, bölgenin özelliğinden kaynaklandığını belirtiliyor. 3- Zaten sonrasında 2009 ve 2014'te havalimanını sel basıyor. Bunu baştan düşünmeyen iktidar, sele karşı drenaj vb. gibi önlemler için pisti inşa ettirdiği firmaya bir ihale daha veriyor. Ama nafile, çünkü 2019'da havalimanı bir kez daha suya gömülüyor. Bazı fotoğraflar şöyle:
4- Özşahin'in esas üzerinde durduğu konu ise deprem. 1. derece deprem bölgesi olduğunu hatırlatmasının yanında, havalimanının oturduğu zeminin özelliklerini sıralayarak, bölgenin zaten riskli olan yapısında burasının daha da riskli olduğuna dikkat çekiyor. 5- Çalışmada bundan sonra bölgede yapılacak her faaliyette o oşle ilgili biljm dallarındaki uzmanlara başvurulmasını öneriyor. Yapılmış olan havalimanı için de alınabilecek tedbirleri sıralıyor. Şimdi tedbirler ve inşaatın nasıl yapıldığı merak konusu. Acaba soruşturulacak mı? Önder Algedik RetweetlediÖnder Algedik@OnderAlgedik·13 Şub En sonuncusu Özhaseki zamanında #İmarBarışı olarak bize pazarlandı. Teklif torba kanuna madde olarak kondu, 11 Mayıs 2018 00.56'da oylandı ve TBMM'den geçti. O gün bize bu tanıtım filmi ile pazarladılar. Peki kim ne oy kullandı?
https://kisadalga.net/haber/detay/depremde-yikilan-siteyle-ilgili-kolon-kesildi-sikayetine-takipsizlik-verilmis_57050
“Rende’de kalan blokların alt katındaki kolonların birçoğunun kesildiğini ve buraya kreş açılacağını öğrendik. Bunun üzerine Mayıs 2016’da Antakya Belediyesi’ne buraya ruhsat verilmemesi için başvuruda bulunduk, kontrole bile gidilmedi.
Bloklardaki 144 aileyle konuştuk ve dedik, ‘O kadar çok kolon kesildi ki depreme bile gerek kalmadan binalar yıkılabilir’. Ailelerden de şikâyette bulunanlar oldu. Hatay Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ve Hatay Valiliği’ne başvuruda bulunduk, oradan da ses çıkmadı. Savcılığa suç duyurusunda bulunduk, üç kere kendim gittim, ifademize bile başvurulmadı. Uyardığımız o iki blok da yıkıldı. İnsanlar göz göre göre ölüme gitti.”
metin cihan@metcihan bir trajedi. bir katliam. belgeler ve kirli ilişkiler ortada. çünkü bu katliamın yaşanmaması için çabalanmış. hukuk mücadelesi verilmiş. yetkililere bildirilmiş. ama hepsi göz göre göre gelen katliama adeta önceden onay vermiş. detayları anlatayım. 78 can kaybı. 27 yaralı. 35 kayıp. böyle olacağı belliymiş. müteahhitten başlayalım. fevzi yılmaz, projeye 'farklı yaşam rende sitesi' adını vermiş. onun yüksek yerlerde tanıdıkları var. milletvekili @Sabahatozgursoy onlardan biri.
Av.Sabahat ÖZGÜRSOY ÇELİK @Sabahatozgursoy Antakya İlçe Başkanımız Sn.@EmrullahGuln, Gençlik Kolları Başkanımız Sn.@AliihsanYavuz31 ve teşkilatımız ile birlikte, Fevzi Yılmaz inşaat işletmesi sahibi Sn.Fevzi Yilmaz’ı ziyaret ettik. metin cihan@metcihan·5s milletvekili @Sabahatozgursoy'u depremde çöken yeni site güçlü bahçe city açılışında da görmüştük. hem o açılışta hem rende sitesi müteahhitini ziyaretinde yanında ak parti antakya ilçe başkanı @EmrullahGuln de var. açılışa katılanlar: hatay büyükşehir belediye başkanı lütfü savaş (chp), hatay vali yardımcısı aydın tetikoğlu, hatay milletvekili sabahat özgürsoy (akp), yayladağı belediye başkanı mustafa sayın (akp), akp antakya ilçe başkanı emrullah gülen, akp defne ilçe başkanı kenan türmen twitter.com/Sabahatozgurso… şimdi rende sitesi için asıl suçluya gelebiliriz: arsa sahibi arif sami rende. müteahhit ile blok karşılığı anlaşıyor. kendisine düşen 2 bloğun alt katlarına ise kreş açmaya karar veriyor. bu amaçla yapıyı değiştirip kolon bile kesiyor. sitenin çöken blokları sadece bu iki blok. katliamı önlemeye çalışan avukat @coskun_atilgan mayıs 2016'da antakya belediyesine başvuruyor. belediye başkanı @kimyecis mimar. insan hayatını umursamayan, rantçı bir mimar. uyarıya rağmen ruhsat veriyor. yine depremde çöken yeni site güçlü bahçe city'e onay veren de bu başkan.
avukat @coskun_atilgan site sakinlerine binanın kaçınılmaz olarak çökeceğini anlatıyor. buna izin vermemeleri gerektiğini söylüyor. birlikte şikayet ediyorlar. belediyeden sonuç alamayınca hatay millî eğitim müdürlüğü'ne başvuruyorlar. bu kreşe ruhsat verilmemesini istiyorlar.
maalesef milli eğitimde de rende ailesinin sözü/rüşveti insan hayatından daha çok önemseniyor. ruhsat veriliyor. arsa sahibinin kızı, aynı zamanda söz konusu rende kreşin sahibi olan hülya rende milli eğitim bakanı ile bile poz verebiliyor.
Millî Eğitim Bakanlığı@tcmeb·14 Kas 2022 Bakan Özer, öğrenim gördüğü lisede felsefe grubu dersi öğretmeni olan Hülya Rende’yle otuz dört yıl aradan sonra Hatay’da bir araya geldi. http://meb.ai/1vosWb Independent Turkish@TurkishIndy·19s Hatay’da 104 kişinin ölümüne neden olan Rende Sitesi'nde müteahhit firma, siteyi teslim ettikten sonra kolonların kesildiğini tespit ettikten sonra belediyeye, sonra valiliğe, savcılığa ve milli eğitime suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı
metin cihan@metcihan·5s avukat @coskun_atilgan ve site sakinleri bu kez hatay valiliğine başvuruyor. onlar da umursamıyor. rant hesapları göz göre göre gelen katliamdan daha çok önemseniyor. ve son bir umutla savcılığa suç duyurusunda bulunuyorlar. savcı da diğer yetkililer gibi katliama göz yumuyor. ifadeye bile çağırmıyor. antakya belediyesi'nin 'sorun yok' dediği tutanaklara istinaden takipsizlik kararı veriyor. görevini yapmayan ve katliama ortak olan savcının adını öğrendim. hemen paylaşıyorum. önder şeker. sicil numarası 107659. sonuç olarak.. 78 ölü, 27 yaralı, 35 kayıp. başta arsa sahibi arif sami rende ve kolonları kesen kreşin sahibi hülya rende olmak üzere yukarıda isim isim verdiğim katiller şu an elini kolunu sallayarak dolaşıyor. bazıları hâlâ makam koltuklarında oturuyor. Melis Akyürek@melissakyrk·10s Burada 65 can öldü. Güya 4 yıldızlı otel. Kaçak kat çıkılmış, kirişler, kolonlar kesilmiş. Kader değil elbette çevresindeki binalar ayakta. Sahipleri tügva ve akp çevresi olduğu için dosyaya gizlilik kararı geldi! #isiasgizliliğikaldırılsın
Özlem Akarsu Çelik@oakarsucelik Bir gün memuriyet yapmadan Diyanet’e müşavir kadrosuyla girip hızla yükselen, AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü ilahiyatçı İsmail Palakoğlu’nun oğlu Muhammed Hamidettin Palakoğlu da babası gibi KPSS’siz girmiş Diyanet’e 4 ay önce.
Timur Soykan@timursoykan·10 Şub 3-Bilim insanları uyardı, halk depremden korunmak için 23 yıl boyunca toplam 38.4 milyar dolar deprem vergisi ödedi. Peki AKP iktidar ne yaptı? Bu soruya yıllarca iktidar yanıt vermedi. 2011 Van depreminden sonra dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklamıştı: Duble yol… 4-Bilim insanlarının, meslek odalarının uyarılarına rağmen fay hattı üzerine yapılan o yollar, havalimanları çöktü. Hatay Havalimanı kurutulan Amik Gölü’nün ortasına tüm uyarılara karşın yapılmıştı. Uyaranlar ‘terörist’ ilan edilmişti. Bu yüzden enkaz altında insanlar öldü. 5-AKP, deprem vergilerini kısa vadeli siyasi çıkarları için kullandı. Müteahhitlerini zengin etti. İmar afları çıkardı. Güvenli konutlar için çok para giderdi. Deprem sonrası hazırlık daha ucuz ve göz boyamak için yeterliydi. 3 ay önceki tatbikat durumu özetliyordu:
6-İktidar deprem sonrası müdahaleye yoğunlaştı ama orayı da mahvettiğini 6 Şubat Depremi’nde gördük. Felaketten 20 saat sonra AFAD yetkilisi “Her yere ulaşılmış durumda” dedi. 7- oysa deprem bölgesi ıssız enkazla doluydu ve görüntüleri sosyal medyadaydı. Hatta binlerce enkaza günlerce ulaşılamayacaktı. 8- Tek adam rejimindeki liyakatsizlik ve merkeziyetçi zihniyet devlet reflekslerini yok etmişti. Yangında, depremde bile talimat bekleyen hantal yapıyı üç kelime özetliyordu: “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla.” 9- Bu yönetim biçimine uygun şekilde afet sonrası müdahale de merkezileştirilmiş ve 17 Ağustos döneminden bile kötü hale getirilmişti. 17 Ağustos’ta AKUT başta olmak üzere pek çok ekip yüzlerce hayat kurtarmıştı. Artık sadece AFAD’ın koordine edeceğini Çevre Bakanı Kurum anlattı: 10-AFAD’ın koordinasyonu beklenirken saatler, günler geçti. Aşırı soğuklarda, enkazda binlerce insan vardı. Kurtarılabilirlerdi. Hatay’a, Adıyaman’a, Elbistan’a günler boyunca bir tane bile arama kurtarma ekibi gönderilemedi. 11- 17 Ağustos ve geçmiş afetlerde lojistik ve insan gücüne sahip Türk Silahlı Kuvvetleri görevlendirilmişti. Bu sayede yüzlerce enkaza aynı anda müdahale edilmişti. Akıl almaz bir şekilde, çok hayati bir görev üstlenecek askere talimat verilmedi. 17 Ağustos ile 6 Şubat'ın farkı: 12-Afetzedeler iş makineleri için yalvarırken vinçler, kepçeler kentlerin girişinde bekletildi. AFAD izni olmadan hayat kurtaramayacakları söylendi. Eski futbolcu Gökhan Zan’ın tepkisi kalacak akıllarımızda.
14-Cumhurbaşkanlığının Twitter hesabından skandal paylaşıldı. Erdoğan afet bölgesindeki belediyelerden sadece AKP’li olanları aramıştı. Muhalefet belediyelerini aramadı. Tepkiler yükselince saatler sonra Adana, Hatay gibi CHP’li belediyeleri aradı
15-“Siyasetin zamanı değil” sloganı yandaşların dilinden düşmezken AKP Sözcüsü Ömer Çelik, deprem bölgesinde siyasetin zirvesindeydi. AKP’li ve MHP’li vekillerin, Cumhur İttifakı’nın sahada olduğunu vurguluyordu.
16- AKP Menemen İlçe Teşkilatı, İzmir Valiliği’nin yardım TIR’ın üzerine kendi pankartlarını asarak poz verdi.
17- Bodrum Belediyesi’nin yardım TIR’ındaki pankartı üzerine Muğla Valiliği’nin pankartının asıldığı görüntüler ortaya çıktı.
19-Siyasi kariyer peşindeki eski AKP Kahramanmaraş milletvekili Nursel Kocabaş Reyhanlıoğlu da kendini gösterdi. İmamoğlu’na hakaretleriyle Erdoğan’ın dikkatini çekip yeniden milletvekili listelerine girmeyi başaracak mı? Göreceğiz.
20-Erdoğan ise felaketin boyutları büyürken bir süre açıklama yapmadı. Kamera karşısına geçtiğinde yalan haberler yapıldığını iddia etti ve ‘deftere yazdıklarını ve zamanı gelince o defteri açacaklarını söyledi.
21-“Siyasetin zamanı değil” sloganı dillerden düşmezken Erdoğan, “Haysiyetsiz”, “Namussuz kişiler”, “Şerefsizler” diyerek ağır hakaretler etti. Depremin acısı yaşanırken siyasi istismar vurgusunu sık sık yapıyordu. Asker ve polis de siyasete alet ediliyordu.
22- Binlerce enkazda arama kurtarma ekibi, vinç yoktu. İnsanlar geceleri eksi 20 derece soğukta çadırsız, battaniyesizdi. Su, seyyar tuvalet, gıda desteği yoktu. Erdoğan deprem bölgesine gittiğinde yine ‘kader’ vurgusu yapıyordu
23-Kentlere halen arama kurtarma ekipleri, yardım malzemeleri ulaştırılamazken savcılar iktidarı eleştirenlere soruşturma açmak için vakit kaybetmedi. Akademisyen gözaltına alındı, gazetecilere soruşturma açıldı.
24-Yetmedi. Yıkılmış kentlere yardım götürülemezken afetzedelerin sesini duyurduğu, yardım istediği Twitter’a engel getirildi. Oysa Twitter üzerinden gelen yardım çığlıkları sayesinde çok sayıda insana ulaşılmıştı, insanlar enkaz altından kurtarılmıştı.
25-Yaratılan korku iklimi enkaz başlarında bile dudaklardan dökülüyordu. Yakınlarını kaybedenler ‘Tutuklanmak’tan bahsedip buna rağmen konuştuklarını söylüyordu. Bu bile toplumun üzerinde kurulan iktidar baskısını anlatmaya yeter.
26-Depremzedelere battaniye, su, seyyar tuvalet, çadır, hijyen maddeleri ulaştırılamazken RTÜK konteyner için yardım toplanacak yayını engelledi.
28-Haluk Levent’in kurduğu AHBAP’ın gönüllüleri binlerce insana büyük yardımlar sağladı. Ancak onlar da yandaşların hedefi oldu. Akit, Misvak saldırdı. Gece gündüz durmadan çalışanlara “Leş kargaları” diye hakaret ettiler. AHBAP’ın sitesi siber saldırıya uğradı.
29-Yandaş medya kentlerde ıssız, ölüme terk edilmiş binlerce enkaz varken arama kurtarma faaliyeti süren yerlerden yayınlar yaptılar. Depremzedelerin feryatlarından kaçtılar. Bölgeden yayın yapan gerçek gazetecilere yönelik provokasyonlar yapıldı.
30- Makamlara kurulmuş ünlü yandaşlar, iktidarın beceriksizliğini gizlemek için türlü yollara başvurdu. Hilal Kaplan yeniden TRT Yönetim Kurulu’ndaki maaşını hak ediyordu. Aslıhan Gençay@asligencay·1 sa @cevheriguven adlı kişiye yanıt olarak Bu videoda anlatılanlar için cevap bekliyorum, bekliyoruz! TAMP'ı kim hazırladı? Neden TSK devre dışı bırakıldı? Turkcell neden teçhizat göndermedi? Lütfü Savaş görevden alınıp soruşturulacak mı? Eski Hatay valisi Mehmet Celalettin Lekesiz soruşturulacak mı?..cevap, işlem?
Hilâl Kaplan RetweetlediZafer Şahin@zafersahin06·2s Yardım kampanyasında Anadolu Kaplanları var.. Yerli, milli sermaye var. Siyaset dünyası var Savunma Sanayiinin devleri var. Spor dünyası var.. Millet var…. An itibariyle olmayanlar belli. Gece uzun, inşallah onlar da katılacak… Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·6s Ziraat Bankası 20 Milyar TL VakıfBank 12 Milyar TL bağış yaptı. Devlet bankalarımızın bu öncülüğü, kamu kurumlarının gücünü göstermesi bakımından da oldukça önemli Erk Acarer@eacarer·6s Arkadaş bu adamın Ziraat Bankası’ndan alıp ödemediği 800 milyon dolarlık kredi borcu var. 50 milyonluk bağışın goygoyu yapılıyor. Şaka olmalı bunlar! Organize bir ruh hastalığı. Baransel Ağca@brnslagca Hepinizin aklına "Bunlar bu kadar parayı nasıl kazanıyor?" sorusu geliyordur. Gelmesin. Hepimiz fakirleşirken karlarını yüzde 300 artırdı bunlar. Bunların yaptıkları bağış son 20 yılda aldıkları teşviklerin affedilen vergilerinin yanında devede kulak kalır. Görkem RetweetlediMehmet Yaşar Altundağ@YasarAltundag·6s Programın görünmeyen kahramanı ise Erdoğan. Aslında bütün şov, Erdoğan’ın yandaşlarına katılmayı mecbur bıraktığı bir sadaka yarışması. İhalelerden yararlanmak ve bu havuzun bir parçası olmaya devam etmek istiyorsan haracını vermek zorundasın. Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·1 sa Bu gece bir halk aşağılandı. Tüm bu gösterinin ne kadar onur kırıcı olduğunu anlayamayacak kadar kaybolmuş akılları ve vicdanları. Hepiniz Oradaydınız@Hpnzordydnz·34d 100 trilyon dahi toplasalar, geciken müdahale yüzünden günler sonra enkazdan çıkarılan ve akabinde vefat eden küçük Azra bebeğin saçının teli kadar değeri olmayacak!..İçim soğumuyor. Çok şey yazardım ama memleketi sirke çevirenler utanmaz #HalukLeventAhbap Oğuzhan Uğur Diyanet ORHAN BURSALI Retweetledisavas kerimoglu@savaskerimoglu "bana 10 bin verecekmiş...neyin 10 bini !!! Annem babam kokuyor burası" para mı her şey? anne baba evlat yar dost gittikten sonra nefir ki para!!!
Hilâl Kaplan RetweetlediGünün Yalanları@gununyalanlari·12 Şub Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Depremin vurduğu binaların % 52’si 2001 sonrası yapıldı.” iddiası yalan. Murat Kurum: “Yıkılan binaların %95’i 2000 öncesi yapılar. 2002 sonrasında yapılan binaların büyük kısmı sağlam.” ORHAN BURSALI RetweetlediDarkWeb Haber@Darkwebhaber·14 Şub Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yıkılan binaların %98'i 1999'dan önce yapıldı.” ODTÜ İnşaat Mühendisliği'nden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu: “Bizim elimizdeki rakamlar böyle söylemiyor.” “Sokakta gezerek saysanız tutmaz bu rakam, mümkün değil.” https://www.internethaber.com/erdogan-yikilan-binalarin-yuzde-98i-1999-oncesi-insa-edildi-demisti-tuik-sok-raporu-paylasti-2289459h.htm Şehirlerin moloz yığınına döndüğü Kahramanmaraş depremleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Yıkılan binaların 'yüzde 98'i 1999 öncesinde yapıldı' dedi. Fakat ortaya çıkan uydu fotoğraflarına göre Kahramanmaraş'ın batısındaki binaların büyük kısmı 2004 sonrasında inşa edildi. Öte yandan TÜİK verilerine göre de depremin etkilediği 10 şehirdeki konutların %51'i 2001 yılı ve sonrasında yapıldı. ORHAN BURSALI Retweetledizeynep gürcanlı@zeynepgurcanli·14 Şub Erdoğan “Yıkılan binaların %98’i 1999’dan önce yapılan binalar”dedi doğru değil.Aşağıdaki tabloya bakın Ama velev ki doğru Sormazlar mı? “20 yıldır iktidardasın,eski binaları güçlendirmek için ne yaptın?” Sormazlar mı? “Bu eski binalara neden imar barışı diye ruhsat verdin?” Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·11 Şub CHP Samandağ İlçe Başkanı, gelen yardımları babasının evinde depolamış. Yardım ulaşmayan halkın şikayetiyle polis baskın yapmış. Görüntüler ve şu yaşanan gerçekten inanılmaz. Siz zaten ölmüşsünüz, haberiniz yok!
Hilâl Kaplan RetweetlediHilâl Kaplan@hilal_kaplan·12 Şub Günlerce aç susuz karanlıkta bir bebek, yerin kaç kat altından, moloz yığınları içinden çıkarılıyor ve üzerinde toz zerresi bile yok! Sanki uykusundan kaldırılmış gibi huzurlu.. “Allahu ekber” demeyelim de ne diyelim?
Hilâl Kaplan RetweetlediGünün Yalanları@gununyalanlari·12 Şub Deprem alanında, arkasında dozerler çalışırken "Kimse yok cesetlerimizi çıkaramıyoruz" diyen Yaprak Yapsan bölgede yaşamıyor. Şahıs 2019 yerel seçimlerinde Şişli ve İstanbul Büyükşehir'in CHP'li adaylarının seçim kampanyalarını yürüten bir reklamcı.
Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·11 Şub Hem yalan haber yapıyorlar hem de yalanı ortaya çıkaranı tehdit ediyorlar. Bunlar ağır arızalı. Adalet gereğini yapacaktır, müsterih ol kardeşim. Cigdem Toker RetweetlediBurcu Karakaş@burcuas·8s "Bir çadır bulabilmek için 10 kilometre yürüdüm. Gönüllüler geliyor ama devlet yanımızda değil. Biz kaderimize terk edildik. Depremden ölmedik ama soğuktan öleceğiz." Bugün Hatay köylerini gezdik. Durum budur. Televizyonda bağış şovu yapanlara duyurulur Hilâl Kaplan RetweetlediHilâl Kaplan@hilal_kaplan·10 Şub Ülke cenaze evine dönmüş, seçim konuşuyorlar.. Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·13s Bülent Arınç'ın seçimler ertelenmezse ne olacağına dair demeci: "Öyle şeyler olur ki pişman olurlar. Kaos çıkar." Böyle tehditvari sözleri millete yöneltmeye kimsenin haddi yok. Herkes haddini bilecek. Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·14s Neydi şu cümle; duygularımı hapse girmeyecek şekilde ifade edemiyorum! Siz ne model bir alçak ve haysiyetsizsiniz?! tontocosas RetweetlediGökhan Dere@GokhanDere_·12s AFAD’ın bütçesinin 12,1 milyar TL’den 8 milyar TL’ye düşürülerek %34 oranında azaltıldığı 2022-2023 döneminde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi ise %57 artırıldı. Sonuç: “Depremzede çocukları evlat edinilebilir, evlat edindiğinizle de evlenebilirsiniz.” #diyanetkapatılsın tontocosas RetweetlediCengiz Mumay@CengizMumay·14s Siz ne kötü insanlarsınız.Nasıl cüret edersiniz buna? Depremde kimsesiz kalan 60 çocuk Beykoz ve Tuzla'da tarikat kamplarına teslim edilmiş.ÇHD suç duyurusunda bulundu.Görgü tanıkları ifade verdi. Ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hala sessiz. @tcailesosyal açıklama yap! Kısa Dalga@kisadalgamedya Diyanet'ten 'depremzede evlatlık' sorusuna yanıt: Evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli yok CHP'li Gürsel Tekin'den ilk tepki: 'Depremzede çocuklara nikah düşer mi” bunların derdi bu. Sizde hiç utanma yok mu? Yüzünüz kızarmıyor mu?' https://kisadalga.net/haber/detay/di DenizZ@DenizAdaZ·15 Şub Millet enkaz altinda. Aileler yok olmus, cocuklar yetim kalmis, cenazeler enkaz altinda. Sogukta, üzgün insanlar yasamaya calisiyor.Arinc secim diyor, ertele diyor. Adamda sevgi yok, ölene saygı yok. Hilâl Kaplan@hilal_kaplan Devlet, afetzede vatandaşların yerleşmeyi seçtikleri şehirdeki bir yıllık kira bedelini karşılayacak ve 15 bin TL nakit destek verecek. TOKİ eliyle, 1 yıl içerisinde depremden etkilenen 10 ilimizde yeni konutlar inşa edilecek. Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·10 Şub Acımız taze, yaramız açık. Ve bunun üzerinden oksijen ile bilmem kaç yazar birlik olup acı sömürüsü yapıyorlar. Çok yazık!
Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·9 Şub İletişim Başkanlığı arayınca “Beni yanlış anlıyorsunuz” diye ağla; burda tek derdin hâlâ nefret kusmak olsun. Ve yabancı ekipler dışında emek veren yokmuş gibi İsrail tim lideri gibi rol kesmek. Senden âlâ trol mü var? Ülke cenaze evine dönmüş; adamın derdine bak. Ayrı bir tür!
Hilâl Kaplan@hilal_kaplan “Hepimiz Charlie Hebdo’yuz” diye kampanya yapan sözde aydınlar vardı ya; bu kapak onlar için gelsin! “Türkiye’de deprem: Tanklarla girmemize gerek kalmadı” Kitapsız, vicdansız aşağılıklar sürüsü! Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·9 Şub Tiviti binlerce kişi çevirmiş paylaşmış. Bir deprem uzmanının analizini yazmışım Depremde ben kimi kaybettim, kaç gündür iki küçük oğluma çaktırmadan acımı yaşayarak neler yapmaya çalışıyorum, hiçbir fikirleri yok. Linç etmeyi özlemişler, kurban beni seçmişler. İnsan değilsiniz! Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·8 Şub İngiliz deprem uzmanı, 6 Şubat deprem haritasını İngiltere üzerinden karşılaştırmış. “Aynısını yaşamış olsaydık, binalarımız dayanmazdı, Birmingham, Manchester, Sheffield ve Bristol dümdüz olurdu” diyor. “İngiltere jeolojik olarak ikiye bölünürdü” diye devam ediyor. twitter.com/seismo_steve/s… Hilâl Kaplan@hilal_kaplan·9 Şub En son tiviti neden çevirmedin diyorlar; İngiliz uzman bir saat önce eklemiş onu zincire. Ben tiviti çevirip attığım dün gece yoktu zincirde Enerjimi size değil, hayra harcamayı tercih ediyorum. Bugünleri de atlatacağız. İpinizi tutanlarla da günü geldiğinde hesaplaşacağız elbet Timur Soykan@timursoykan·10 Şub 31- Deprem bölgesindeki en büyük sorunlardan biri iletişimdi. Fatura tahsilatında çok hızlı olan GSM şirketleri halka hizmet veremedi. Yine siyaset akla geldi. Türk Telekom'un nasıl peşkeş çekildiği ve Türkiye'nin internet alt yapısının nasıl yatırımsız bırakıldığı akıllardaydı. 32- Bu çok büyük felaketten ve kötü yönetimden kaynaklanan yaralarımız hiçbir zaman kapanmayacak. İnsanlar yakınlarının cenazelerini arabalarla, motosikletlerle taşıdı. Cenazeler günlerce sokakta bekledi. 36- Depremde yerle bir olan kentlere günlerce tek arama kurtarma ekibi, iş makinesi gönderilemedi. Kurtarılabilecek binlerce insan enkazda hayatını kaybetti. Tüm ülke buna şahit olmuşken Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay hızlı, başarılı olduklarını iddia edebildi:
37- İktidar hiç özür dilemedi, hiç mahcup olmadı. Onun yerine hakaretler yağdırdı. Devlet Bahçeli, 'Kanı bozuklar', 'işbirlikçi sefiller', 'karakter yoksunları' ve nice hakareti sıralıyordu. Binlerce insana yardım ulaştıran Ahbap'ın arasında bulunduğu STK'lar onun hedefindeydi. Düşünün evinizin depremde hasar görüp görmediğini anlamak için bir şirketle anlaşıyorsunuz. Ama beton çetesi, müteahhidin çalıp çırptıkları ortaya çıkmasın diye bu şirketin mühendislerini ölümle tehdit ediyor, şirket gidiyor. Bunlar son depremden sonra Kadirli'de yaşandı. twitter.com/BirGun_Gazetes… Yaşar Usta@yasarustaportal·13s Dayanışma çalışmasına kayyum atandı, alan AFAD’a devredildi Maraş’ın Pazarcık ilçesinde bulunan Hasankoca Cemevi’nde ilk günden beri yürütülen gönüllü çalışmaya Cumhurbaşkanlığı kararıyla kayyum atandı. Yardım tırlarına AFAD el koydu.
metin cihan@metcihan·8s devlet nerede diyen haindir. devlet ilk gün askerin kışladan çıkıp yardım etmesini engelledi. sonra ekipleri, iş makinelerini bekletti. enkazdakilere sela dinletti. yardımlara çöktü. burayı sansürledi. bunları devlet değil hükümet yaptı diyenler olacak. tamam da, devlet nerede?
Önder Algedik@OnderAlgedik·3d Bunu ilk olarak Çarşamba günü sabah paylaştım. Depremin ilk saatinde raporun hazır olduğunu İkinci saatinde Seviye 4 ilanını Üçüncü saatinde yardımların yola çıktığı gün gibi ortada idi. Ama AFAD, Kızılay ve Asker kapının önüne bile çıkmadı!
Baransel Ağca@brnslagca Depremi haber alır almaz ilk anda bölgeye hareket eden arama kurtarma ekiplerinin basına konuşan ya da paylaşım yapan üyelerinin/sözcülerinin tamamını dinledim. İstisnasız hepsi AFAD tarafından önce havaalanında sonra deprem bölgesinde 14-15 saat bekletilmiş. Enkaza yollanmamış. İlk anda bölgeye hareket edenlerin sayısı elbette depremin büyüklüğü düşünüldüğünde yetersiz ama gidenlere de iş yaptırılmamış. Bu insanlar hızlıca koordine edilebilseydi, ilk andan itibaren ordu bu ekiplerle arama kurtarmaya katılsaydı binlerce can kurtarılırdı.
Elinde planı olmayan, afet durumunda basireti bağlanan bürokratlardan oluşan bir merkez neyi nasıl koordine edecek? Hadi bu ilk gün hatası. İkinci üçüncü günde ülkeye jet hızında gelen yabancı arama kurtarma ekipleri de saatlerce bekletilip bölgeye sevk edilmedi.
AFAD bu depremde yardımları ve arama kurtarma faaliyetlerini koordine etmek şöyle dursun yavaşlatan ve yer yer engelleyen bir rol oynadı. Baştan aşağı bunun bedeli olmalı. Binlerce insanın göz göre göre ölümünün sorumlusu bu tabloyu yaratanlar derhal istifa etmeli ve yargılanmalı
Bir de siyaset yapmayın diye ortalığı yıkıp erkenden inşaat ya resulallah diyebilmek ve en azından uzaya otobana hayran kitleyi etkilemek için enkazı kaldırma kararı aldı: Devrimciler ÖLMEZ@KomunistBiri34·12 Şub Madenci arkadaş bakın neler DİYOR .! Afad ekibi eline çekiç bile almıyor Bizim Enkaz’dan çıkardığımız insanların başında geçip resim çekiyorlar Videoyu izleyelim .
ANT Haber@habercikarinca·15 Şub Madenciler: Madenci 20 katlı binanın altına giriyor, canını tehlikeye atıyor, tam dışarı çıkarırıken, AFAD'cı gelip bizden alıyor reklamını yapıyor. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·3 Kas 2020@elcinarabaci adlı kişiye yanıt olarak mesela canlıyı tespit etse bile kendi kurtarma izni yok, AFAD'a haber vereceksin, o ekip gelip kurtaracak, kameralara onların poz vermesi gerek çünkü. Buyurun, bu da ifade etmeye çalıştığımın bir görüntüsüdür. Bahsettiğim sıradan vatandaşların kurtarması değil, belediyeler tarafından görevlendirilen ve afet yerine yollanan profesyonel yardım ekiplerinin son müdahalesinin engellenmesi. birol akbaba@birolakbaba sedyeyi taşıyan itfaiye görevlililerinin, afad ve ihh ekipleri tarafından itilip kakıldığı, sedye etrafından uzaklaştırılmaya çalışıldığı görülüyor. burada bile bölücülük kovalayan bir iktidar var ülkemizde. https://twitter.com/TrakyaBG/statu Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·3 Kas 2020 "Çalışma alanında bulunan saha görevlilerinden edindiğimiz bilgiye göre, itekleme görüntüleri doğru. Zira enkaz üzerinde çalışma yapan bazı ekipler arasında "kendi kurumunu" ön plana çıkarma anlayışı hakim. https://odatv4.com/ayda-kurtarili Arama kurtarmada tekelleştirmenin amacı, insanların en çaresiz anlarında yardımı bir tahakküm ve biat aracı haline getirmek, iktidarına meşruiyet zemini sağlamak ve iktidara felaket anında yönelecek tüm tepkileri zor yoluyla bertaraf etmektir. Gazete Fersude@GazeteFersude·8 Oca 2021 Göçük altında kalan çocukları kurtarmaya giden AFAD ekibi namaz molası verince çocuklar kurtarılamadı https://gazetefersude.net/gocuk-altinda- Cumhurbaşganımızın Talimatı[email protected] AFAD'ın izni olmadan can kurtarmaya enkaza giremiyorsun. İnsanlar can çekişirken hazırda olan iş makinaları bile AFAD keyfini beklemek zorunda. Ha, gelecek olanlar ehil değil, kendileri yapsın deseniz, onda da yoklar. Göz göre göre öldü insanlar. Ahmet Abdullah@ahmetabdallah·10 Şub Rezalet.. Adam tırı ayarlıyor. İstanbul'dan Antakya'ya kadar bir özel araç eskortluk yaparak getiriyor. Hatay'a girerken adamların getirdiği yardım malzemesini alıp başka yere götürüyorlar. E yuh! twitter.com/Ruzgar6660/sta… Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·10 Şub Bu da yine üstte, arama kurtarma çalışmalarında iki kişiyi enkazdan çıkarttıktan sonra, enkazda açtıkları çukurda tam bir bebeği kurtarma aşamasına gelmişken emeklerine çökülmüş Avusturyalı ekip. Tam o aşamada AFAD gelip görevi teslim alıp bunları uzaklaştırmış.
8.2.2022 /2 Aynı minvalde, depremden iki gün yaklaşık 48 saat sonra, dondurucu soğukta enkaz altında olanlar için son derece kritik saatlerde Antakya'da acil vinç operatörlerine ihtiyaç olduğu çağrıları yapılıyor. DEV-YAPI İŞ'ten profesyonel vinç operatörleri anında düşüyor yola: Fakat sonuç bu. DEV-Yapı-İŞ vinç operatörü emekçiler saatlerce Antakya girişinde tutuluyor, kendilerine iznin çıkmasını bekliyorlar o kritik zamanlarda. Sonra bazıları Adıyaman'a gönderilmiş anladığım kadarıyla: 9.2.2023- Ertesi gün anlaşıldı ki vinç operatörü var, bu kez vinç yok. Bu çağrıya nakliyatçılar yanıt verdi, konvoylar halinde vinç vs inşaat enkaz kaldırma aracı Antakya yoluna düştü. Sonuç: Lütfen aşağıdaki tweetin altına bkz. Onlar da ihtiyaç yok denilerek geri yollandı.Neden? 6.2.2023: Belki en beteri buydu. AFAD'ın depremin gecesi uçakla anında ulaştırılmak üzere hazır bekleyen madencilerin önünü tıkayıp, gerekli izni çok geç vermesi. Bakın bu artık insanlık suçu: 11.2.2023 Felaketin 6. gününde dahi, yaşanan onca skandal gecikme ve engellemelere rağmen, afet bölgelerinde HÂLÂ daha AFAD'dan izin almadan iş makinaları, vinç operatörleri dahil, hiç bir yere yardım eli uzatamıyorsunuz. AFAD felaket sonrası acil yardım ve arama kurtarma çalışmalarında tam bir BÜROKRATİK TIKAÇ, Goebbels'e parmak ısırtacak bir PROGANDA AYGITI, yardım dağıtımını tekelleştirmesi sebebiyle mağdur vatandaşı kayıtsız şartsız biata zorlamaya yönelik zalimce tasarlanmış + Büşra Cebeci@nojnest Antakya’dayım. Madenciler her sabah kazma kürek omuzlarında kilometrelerce yol yürüyerek enkaz alanlarına ulaşıp gece yine yürüyerek dönüyorlar, araçları yok. Bundan şikayetleri de yok. Tek şikayetleri AFAD’ın onları arama kurtarma çalışmalarından uzaklaştırmaya çalışması. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·12 Şub 12.2.2023 @asligencay Antakya'dan depremzedelerin tanıklıklarıyla AFAD nedir, ne için kurulmuştur, afetzedelere yardımda bile adam kayırmacılık, sekter ve etnik ayrımcılık, propaganda aygıtlığı nasıl yapılıyor, gözler önüne dökmüş. Depremzedelerin tanıklıklarına dayanan bu yazıda AFAD görevlilerine ilişkin iddialar arasında maalesef hırsızlık da var. Yoksa ölü soyuculuk mu demeliyim? Yazık... Uzun bir yazı. Okumaya üşenenlere yazının en çarpıcı yerlerini şöyle topladım: Berfin ✪@Mitra3462jirqij·11 Şub Arkadaşlar buyrun izleyin yardıma gelenleri #Afad adama gerek yok demiş Fransa dan yardıma gelen gönüllüler anlatıyor bu nasıl bir rezillik yardım etmiyorsunuz bırakın halk yardım etsin.. #Deprem.. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·13 Şub12.2.2023 146. saatte enkazdan çıkartılan küçük Eylül'ü kurtaranın da emeğine çökmüşler. Kazık kadar adamlarsınız. İçinizde onur, şeref, haysiyet, özsaygı sahibi, hani nümune olsun diye yani, bir tane bile mi adam yok? + Samandağ'a vardığımızda, orada resmi AFAD aracı içinde oturan AFAD ekibi, bize "biz binaları kontrol ettik, bunların içinde kimse yok, çoğu X, geri dönün", diyerek bizi yoldan çevirmeye çalıştı. Biz ondan sonra #Hatay #Samandağ 'dan 350 canlı insan çıkarttık" 14.2.2023 "Enkazların altından ses geldiğinde AFAD yetkilileri yoktu. Sesler kesildiğinde iş makineleri yoktu. Sesler geldiğinde ve iş makineleri aynı anda enkazın başındaysa bu kez AFAD yetkilileri yoktu. İşte bu kısır döngü insanların hipotermiden ölmesine sebep oldu." @Umut_Sendikasi 6.2.2023 Depremi raporu: "AFAD’ın bir devlet kurumu olarak tüm halkın dayanışma ve tecrübesini koordine etmekten çok rejimin, iktidar yanlılarının, İslami cemaatlere bağlı dernek, STK networkunun temsilcisiymiş gibi partizanca davrandığı gözlemlenmiştir." 6 Şubat 2023 depreminde AFAD arama kurtarma ve yardım dağıtımda yalnız sekter ve sınıfsal ayrımlar yapmadı. Yardım ve arama kurtarma bölgedeki tarikat şeyh ve cemaatlerine odaklanarak bu cemaatlere mensup olmayanlar ölüme terk edildi. Cemaat imtiyazı için siyasiler devreye girdi; Öte yandan deprem bölgesine üşüşen tarikat cemaatlerin, kendilerine tanınan imtiyazların da şımartmasıyla, depremzede çocukların peşinde olduğuna dair çok sayıda suç duyurusu yapıldı: 18.7.2023 -#Adıyaman 'lı 1 depremzedenin tanıklığı. AKP'liysen, hele ki ayrıcalıklı MV isen, ölün bile ayrıcalıklı. AFAD cesedini çıkartmak için 1 apartman dolusu canı feda edebiliyor. Ve daha depremin 4. günü, hele ki 13 canlı tespit edilmişken enkaza kepçeyle dalmak cinayet!
Tüm bu zincirdeki 6.2.2023 depremzede tanıklıklarından çıkan o ki, AFAD'ın en önemli görevlerinden biri de ayrıcalıklar hiyerarşisine göre yardım ve kurtarma çalışmalarının yürütülmesini koordine etmek. Özetle önce AKPliler kurtarılıyor, sonra zenginler ve tarikat cemaatleri. Sonra hâlâ ölmedilerse orta sınıf ve Sünni olduğunu düşündüğü şehirliler. Köylülere, Alevi yurttaşlara ve hiyerarşinin en altındaki mültecilere sıra hemen hiç gelmemiş. Onların Allah'tan ve gönüllülerden başka kimsesi yok. Ayrıca AFAD, gönüllüler ve yabancı arama kurtarma ekipleri binbir güçlükle bu Allah'a emanet gruba ulaşıp yardım etmeye çalıştığında, ekiplerin çalışmalarına müdahale edip, onları "ayrıcalıklı" gördüğü sınıfların enkazına yönlendirebiliyor. Bu durumun sayısız örneği var.
Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·46d13.2.2023 İspanyol arama kurtarma ekibi iş devletin iş makinalarıyla enkaz kaldırma çalışmalarına erken başladığını, bunun cinayet olduğunu, kendilerinin bu cinayetin parçası olmak istemediği için deprem bölgesini terk ettiğini açıklıyor:
metin cihan@metcihan·29d katil müteahhit, afet masası yönetiminde! şahin avşaroğlu. çöken yeni binaları (badı saba konutları ve sevde apartmanı) yapan melşa inşaat'ın sahibi. gözaltı yok, sorgu yok. bu nasıl olabilir? oluyor işte. çünkü kendisi aynı zamanda ak parti ilçe başkanı Ruşen Takva@RusenTakva·8s Gaziantep Nurdağı'nda 20 saniyede çöken binanın altından kendi imkanlarıyla çıkan depremzede; "Buranın deprem bölgesi olduğunu biliyorum. Müteahhidi aradım, elinde depreme dayanıklılık belgesi vardı. Güvendim, aldım. Kim verdi bu belgeyi sana, nasıl aldın?
Ambassador Namik Tan@NamikTan·2s Duyduk duymadık demeyin: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti’ne 30 milyar TL deprem yardımı yaptı :) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası durur mu? O da Türkiye Cumhuriyeti’ne 8 milyar TL bağışta bulundu :) Görkem@_gorkem_·2s Türk halkının zekasıyla alay etme kampanyası. Bu İslamcı sağ siyaset milletle alay ediyor adeta. Devletin Merkez Bankası(!), Ziraat Bankası, TMSF’si, Emlak Bankası yine devletin AFAD’ına bağış yapıyor. Özel sektör de damat beyin dükkanıyla ihaleci başı beşli çetenin mümessili. Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·10s Koca bir yolsuzluk ve rant zinciriyle halktan gasp ettikleri paraların çerez miktarını 3-5 ortaya atarak yapılan bir aklama ve PR çalışması. Haydi pamuk eller cebe, AKP'nin oyları yükselsin, yandaşlar da kendini aklamaya çalışsın. Yandan da dini söylemi bas. Din, para, siyaset. Mardin'li@koyar_azat·32sn 1milyon için IMF kapisinda bekleyen ülkeden 5 saate 7 milyar dolar bağış yapan Türkiye'ye bu zenginlik senin sayende Reis Uğur Gürses@ugurses·18s Saat 1.15 itibariyle 114.7 milyar bağış toplanmış. Bunun 89 milyar TL'si kamu kurumu, kamu çoğunluk hisseli şirket, kamu bankalarından. Selahattin Demirtaş@hdpdemirtas·11s Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank gibi kurumlardaki halkın parasının ne kadarının kontrolsüz şekilde kendi emrine verileceğini, Erdoğan'ın kendisi belirledi. Kamu kurumlarının genel müdürlerine ve bürokratlara düşen de telefona bağlanıp bunu duyurmak oldu.
Madem kamunun elinde ve Erdoğan'ın kontrolünde deprem için rahatlıkla kullanılabilecek bu kadar para vardı, ne diye on binlerce insanın ölümünü, 10 şehrin yerle bir olmasını beklediniz? Bu paraları, deprem bölgesindeki yapıları güçlendirmek için neden kullanmadınız? 24 TV@yirmidorttv·14 Şub Mustafa Serhat Durmuş: İnsanlar binalar güçlendirilsin dediğimizde yanlış anlıyorlar. Deprem olduğunda (güçlendirilmiş) bina sapasağlam kalacak demiyoruz. Güçlendirmeyle hedeflenen; binada çatlaklar oluşsa bile insanların sağ bir şekilde bu binadan çıkabilmesidir.
Erkan Turan@erkanturan75·30 Eki 2020 (1)Güçlendirilmiş bir yapı riza bey apartmanı yıkılmış yanında daha eski olan bir yapı hasar almışsa da yıkılmamış, bina güçlendirme ayrı bir uzmanlık alanıdır Yapının yükü ne kadar artarsa deprem etkisi o kadar çok olur. Kolon büyütmek yapıyı güvenli yapmaz. Mustafa@1925_mustafa Hayati Uzun’un iki torunu ve gelini, enkaz altında hayatını kaybetti. Emrah Apartmanı 10 yıl önce büyük bir onarımla depreme karşı yeniden güçlendirilmiş. Ama bu bile yetersiz oldu maalesef depremde bina ayakta kalamadı. Kendisi Didim’de yaşıyor. #izmir #deprem
EKOTÜRK@Ekoturktv·3 Kas 2020 Deprem Güçlendirme Derneği Başkanı Sinan Türkkan: Güçlendirilen bina asla çökmez. Çökmenin önüne geçmek mühendislik açısından çok mümkündür. İzmir'deki görüntüler mühendislik açısından önlenebilir şeylerdir. Kader asla değildir! Erdal Yanbuloğlu@qujunil·10s Doğru şekilde depreme karşı güçlendirme yapılan binalar, depremi az hasarla atlattı. İstanbul’da binlerce binayı yeniden yapana kadar, can kayıplarını en aza indirmek için güçlendirme hemen yapılabilir. Videoda kadın “burası 45 yıllık bir bina, ODTÜ’den sevgili hocalarımız burayı güçlendirme yapmıştı, en azından 50 kişinin hayatını kurtardılar” diyor. Deniz Genlik@DenizGenlik 1-Birinci ağızdan teyite muhtaç olsa da hayati önem taşıdığı için bunu paylaşıyorum. Hatay'da 2009' ODTÜ İnşaat Mühendisliği'nden Prof. Güney Özcebe tarafından yürütülen proje ile güçlendirilen arkadaki bina içimizi yakan bu depremde çökmezken ikizi çökmüş. İki bina da çok eski. 4-İkinci aşama ise duvarlara çapraz şekilde eklemlenen carbon fiber kompozit duvar kağıtları ile şokların emilimi ve duvar bütünlüğü sağlanarak bina iskeletinin de desteklenmesinden oluşuyor. Oldukça maliyeti düşük bir yöntem. 8-İnsanların hayatları basit bir şekilde kurtarılabilecekken, bu maliyeti düşük güçlendirme projesi neden yaygın bir şekilde yapılmadı? Ya da benzeri projelerin ne kadar devamı getirildi? Bunlar da ayrı araştırma konusu olacak sorular ve sormamız gereken sorular...
9- Bina sakinlerinden teyit de geldi. Detaylı bir haberleştirme çok ama çok önemli. Bu tarz projelerin nasıl hayat kurtardığını ve bilime neden önem verilmesi gerektiğini anlamak için gazetecilerimize, habercilerimize çok iş düşüyor. Kaan Eryürek@kaaneryurek·17s@DenizGenlik adlı kişiye yanıt olarak 1 hafta boyunca bu binada arama kurtarma calismasi yuruttuk. Kisaca soylemem gerekirse hayatimda gordugum en kotu enkazdi. Bu kadar kotu malzemeden yapilmis binanin guclendirilip yikilmadigini, agir hasar ile bu depremi atlattigini gorunce agzim acik kaldi diyebilirim. Cihangir@___Cio___·16s@mitozmayoz @boriscakmak ve @mustgundogan adlı kullanıcılara yanıt olarak Izmir depreminden sonra bu projeyi örnek göstererek IBB'ye önerdik aynı şekilde. IBB tek başına bu yükü kaldıramayız diyerek Çevre ve Şehircilik Bkn.lığından destek istedi. Maalesef bakanlık oralı olmadı, proje de rafa kalktı Baris Cakmak@boriscakmak·11s @DenizGenlik'e derlemesi için çok teşekkürler. Bugün @mustgundogan şu söyleşiyi bulmuş: https://hurriyet.com.tr/ekonomi/depreme-karsi-yeni-yontem-14608351. Ayrıca @Sherlock_Hopes'un bir paylaşımından da şunu gördüm: https://t24.com.tr/haber/odtunun-34bina-guclendirme-yontemi34ne-ovgu-ankara-aa,178603. Sırasıyla 2010 ve 2011 yıllarında yapılmışlar. Çok vaktimiz varmış aslında. . Baris Cakmak@boriscakmak@boriscakmak ve @mustgundogan adlı kullanıcılara yanıt olarak hocam ODTÜ'de yürütülen büyük bir projeymiş bu. ve sonucunu da şöyle gösterebiliriz:
İlk fotoğraf deprem sabahı çekilmiş. İkinci fotoğrafta önde gözüken yıkılmış bina güçlendirme yapılan binanın ikiziymiş. Tabii ki hasarsız değil fakat 50-55 kişinin hayatı kurtulmuş.
Fotoğraflar videoda projeyi anlatan Güney Özcebe hocadan geldi. Babamla tanışıyorlar, o yoldan ulaştı bana da. MS@muratsunx·19 Şub@DenizGenlik @mustgundogan ve @boriscakmak adlı kullanıcılara yanıt olarak Teyitli bilgi bu. Arkadaşımın annesi babası burada oturuyor. Duvarlarında çatlak bile yok.ikizinde uygulama yoktu çöktü.çökenin yanında da bizim apt. Yapılan uygulamayı canlı gözümle takip ettim. Mavi madde ve katkat file. Yani fiber yaptılar.
Büyükşehir Çalışıyor@tcbuyuksehir·8s Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar 3 yıl önce uyarmış: "Yapı affı imara getirilen en büyük darbe. Müteahhit 10 kat için ruhsat alıyor, 13 kat yapıyor. Bunlar yapı kirliliğine yol açıyor, onun dışında hayati önem taşıyor. Yapı affı olumlu sonuç vermedi."
ayşengüzel@ayengzel10·26 Mar 2021 @KUTSAL85 @bayraklibld ve diğer 5 kişiye yanıt olarakGüçlendirmenin maliyetini düşündüğümüzde kentsel dönüşüm daha mantıklı 20 yıllık güçlendirilmiş bina ile yeni deprem yönetmenliğine göre yapılmış bir bina arasında sağlamlık açısından uçurum var.
Selahattin Demirtaş@hdpdemirtas·11s Kamu kurumlarının kasasında dururken iyi kötü bir denetime tabi olan 5 milyar dolar, şimdi yardım hesabında ve denetim dışına çıkıp bir tür örtülü ödeneğe dönüştü. Bu paraları, mesela seçimlerde kendi parti çalışmaları için kullansa bunu kim bilecek, kim denetleyecek?
metin cihan@metcihan·5s 22 yıl her vatandaş her ay deprem vergisi ödedi. bugüne dek 38 milyar 227 milyon $ deprem vergisi toplandı. tam da bugün için toplandı. o paraları iç edip, depremde yıkılan yol ve havaalanı müteahhitlerine dağıtıp, bugün yine vatandaştan para istemek de.. neyse #TürkiyeTekYürek bahadır özgür@bahadir_ozgr·6s 2023 bütçesinde; Gelir Vergisi'nde 443 milyar, Kurumlar'da 280 milyar, KDV'de 161 milyar, ÖTV'de 45 milyar, diğer vergilerde 62 milyar olmak üzere 994 milyar lira vergiden vazgeçildi. Yani birilerine teşvik vs. olarak aktarıldı. Üzerine bir de canlı canlı soygun izlettiler! Haluk Levent@haluklevent·2s TV ye bağlanmak istedim ama olmadı. Yıllarca beraber çalıştığımız eskisinden yeni yöneticisine kadar görüştüğüm bildiğim hatta yangınlarda sellerde özverili çalışmalarına tanık olduğum Afad emekçileri geldi aklıma. Onlara selam olsun. Ben de 500 bin ₺ bağış açıklıyorum. Fatih ALADAĞ@fatihaladag23·1 sa Merak ediyorum haluk levent ahbap yardım derneğine gelen paradan mı yardım yaptı yoksa kendi hesabından mı tontocosas RetweetlediAyşe Aydoğdu@ay_moon_ay·15s Bilal Erdoğan'ın vakfı TÜGVA'ya New York'ta gökdelen dikmesi için 8 milyon dolar veren Kızılay'a, Müdürü Deniz Feneri yöneticisi olan AFAD'a ve dolandırıcı YİMPAŞ'ta idareci olan şimdinin Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay'a güvenip, Haluk Levent'e güvenmeyeceğiz öyle mi? Kısa Dalga@kisadalgamedya·15s Haluk Levent, AHBAP'ı denetleyecek yerli ve yabancı kuruluşları açıkladı
Cemal Amidi@CemalAmidi·1 sa TEKYÜREK programı, Türkiye siyasi arenasında muhaliflerin bu denli kudurmasına vesile oluşuna milletçe hayretler içindeyiz.
Kadir Güleç@kadirgulec06·11sn neyse ki BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ÇINGIRAKLI ENGİNARLAR, HİLALLER, besleme ordusu, profesyonel+adanmış troller, KUPON ARAZİ, ÇİKOLATA KUTUSU, para sayma makinesi MÜPTELALARI, kıyamette bile ağzı kulaklarında, SAHNEYE ve SAHNE IŞIKLARINA KOŞAN VİCDANLI+ŞEREFLİ MELEKLERDEN İBARET DEĞİL
Ayşe UÇAR@ayseucar5·2s Yazık!!!! Sevgili Haluk Levent'e yapılan açık bir ayrıştırmadır. Bir de #TürkiyeTekYürek diyorlar! Rıdvan Yağlı@ridvanyagli·42d Deprem bölgesi ile ilgili bu gece benim gibi bir eksiklik hissedenler vardır eminim. Sanki her şey oldu bittiye getirilmiş, kayıplar kabul edilmiş, gündem normale dönmüş gibi. Bir şeyler yanlış gibi. Tayfun Atay@ataytayfun·1 sa Korkunç felaketin "bağış" adı altında gösteriye dönüştürüldüğü malum programa dair söylemek istediğim her şey boğazıma düğümleniyor!.. Yine Baudrillard'a sığınıyorum: "Göstergenin en yüce işlevinin gerçekliği ortadan kaldırmak, kayboluşu perdelemek olduğu bir dünyada yaşıyoruz." altuğ öztürk@altugcozturk·7s@altugcozturk adlı kişiye yanıt olarak Reklamını yaptığın firmanın fabrikasında polis eylem yapan işçileri döver gıkını çıkarmazsın. PR için en huzursuz etmeyecek, en fazla taraftar getirecek mücadelelere bir omuz atarsın. Bir video çekersen gözyaşlarına boğuluruz hepimiz. Rezilsiniz rezil. Utanç vericisiniz. Sonra bir an herkesten daha vicdanlı, daha yürekli kesilirsin. Tribünler boşalır. Leş hayatına dönersin. Bizde sanatçılık böyle bir şeydir. Gençliğe albüm yaparsın. Gençler yurtsuz, geleceksiz tek başlarına mücadele ederler umrunda olmaz. Piyasa böyle dersin. Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·9s Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli derlerdi; depremzedelere yardım eden herkes sağ olsun, var olsun ama bu yardım meselesi şahısların ve şirketlerin medya üzerinden PR çalışmasına döndü maalesef. Acı ama gerçek bu Cüneyt Akman@cakman4·6s Bağış gecesinin eleştirilecek çok yanı olabilir. Propaganda ve/veya reklam etkinliği gibi organize edilmesi ne kadar ahlakî o da tartışılır. Fakat... Şu çok adaletsiz ekonomide üç kuruş bile her mânâda evi başına yıkılmış insana gidecekse şimdilik tüm bunları bir yana bırakırım. Önder Algedik@OnderAlgedik·19s Erdoğan'a toz kondurmayan TRT editörü deprem vergilerine dair france24 sunucusundan soru gelince bilmediğini itiraf ediyor. Paramız böyle boş beleş kişilere gidiyor yani. Halk TV@halktvcomtr·15s Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım: Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfus ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor Kaya Genç, PhD@kayagenc·46d On CNN Türk, commentators speak of the quake as a metaphysical event, disassociating it from the economic and social policies the government pursued over the past two decades. altuğ öztürk@altugcozturk·13s En ufak bir suçluluk, en ufak bir utanç duymayacaklar. Çok acı ama hakikat bu. Suçla o kadar organik bir ilişkileri var ki. Bedeli ne olmuş ne yazar? Bu da atlatılır. Daha önce Soma atlatılmadı mı? Yeter ki az zaman geçsin. Şu öfke dinsin. Güçlerini o gün gösterirler bize. Büyük tecrübeye sahipler. Felaketleri 'kayıpsız' atlatmakta. Suçlu bulunur yüz yıl önceye gidilir, en kötü felaketlere gidilir gerekirse. O binaların %70'i kendi dönemlerinde yapıldı ne yazar? Yeter ki şu imaj meselesi hallolsun. Halkın içine çıkılmasın, öfke büyük.
Mucize hikayeleri anlatırlar bol bol. Sağ çıkabilenler için. Ölüler mi? Ölenlere Allah'tan rahmet. Tarikat liderlerine kıyametten önce bu olaylar, depremler artacak hikayeleri anlattırırlar. Başladılar bile. İyisi, güzeli olduğun onlardan, kötüsü Allah'tan.
Sonra depreme siyaset bulaştı derler. Siyasetçi değil, yönetici değil, sıradan vatandaşlarmış gibi. Sanki bütün bu barınma, imar, bütün bu beton ekonomisi, kurumları siyasetten azade gibi. Başarırlar. Öyle büyük adamlar bunlar. Öyle yürekli, vicdanlı, haysiyetli insanlar. Cem Seymen@cemseymen Dünyanın bütün kötülükleri bir araya gelse Türkiye’de kurdukları paraya, ranta, mevkiye dayalı kötülük imparatorluğuna rakip bile olamaz. Sözde gazeteci, sanatçı, işadamı, bürokrat gücünü kaybetmemek için trol ordusuyla sinsice kin yayıyor. Tek yol. Kurtuluş savaşını başlatacağız Emre Cemil Ayvalı@emrecemil35AK Parti MKYK Üyesi / Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı / İzmir-Ankara Deprem vesilesiyle tekrar gördük ki; sadece CHP değil, genel anlamda seküler, laikçi, liberal çevrelerin hiçbir organizasyon ve sorun çözme kabiliyeti yok. İster kültür ister sermaye çevresi olsun, laftan ibaret. Türkiye’nin kuruluşunda hayata önden başlamanın ekmeğini yiyorlar. Beğenmedikleri hükümet, cemaatler, STK’lar ve milletin metaneti ile sorunlarımızı aşıyoruz. En çok öne çıkardıkları yapıların bile fason olduğu bu vesileyle anlaşıldı. ÇYDD, ADD ve benzeri örgütler bu süreçte resmen uyudu. Önemi yok da sesleri ters orantılı çıkıyor. Bunların en halkçısı Muharrem İnce bile bölgeye gelip video çekip gitti. Bu kadarlar. Boş muhabbetin ötesine geçemeyecek bir beceriksizlik. Etkili Haber@etkilihaber Hulki Cevizoğlu'nun "99 Depreminde Ecevit bölgeye gidemedi, devlet 1 hafta bölgeden haber alamadı" iddiasını inceledik: Arşiv kayıtlarına göre Başbakan Ecevit ve İçişleri Bakanı Tantan, aynı gün bölgeye gitti. Hatta Ecevit, Adapazarı'ndan TRT canlı yayınına katıldı. devrim gurkan@devrimgurkan·2s 1- Hulki Cevizoğlu "99 Depreminde Ecevit bölgeye gidemedi, devlet 1 hafta bölgeden haber alamadı" buyurmuş. Görüntüde Rahmetli Ecevit'le röportajı yapan muhabir benim. Sakarya'da, Valilik önündeki koordinasyon merkezi önünde, deprem günü yapıldı bu röportaj. 2- Rahmetli Ecevit her zamanki gibi samimiydi, gerçekleri söyledi. Hızla yaraları sarmak dışında bir amacı yoktu. Hatta koordinasyon merkezlerinden acil ihtiyaç listelerini gün boyunca yayınlamamız ricasını da yapan ve o listelerin Ankara'dan takibi emrini veren de O'dur. 3- Depremin ilk bir-iki gününde bölgede izlediğim - röportaj yaptığım bazı Bakanlar; Sabahattin Çakmakoğlu, Mustafa Yılmaz, Fikret Ünlü, Yüksel Yalova, Cumhur Ersümer, Metin Bostancıoğlu. TRT arşivlerinde bunlar duruyor. Koordinasyon merkezinde bilgi aldılar, bölgeyi incelediler 4- Devlet yokmuş. TRT olarak saat 8.00 sıralarında canlı yayındaydık. Ben Ankara'dan bölgeye saat 6.00 gibi geldim. Montaj zamanı olmadığı için kesintisiz ham çekim yaptık. 15 dakikalık o ilk kaset ilk gün çok kez yayınlandı. Asker de oradaydı, itfaiyeler de, ambulanslar da. 5- Ecevit'e yakın olduğunuzu iddia etmişsiniz. Rahmetli Ecevit tüm basın mensuplarına son derece saygılı yaklaşırdı. Majestelerinin gazetecisi diye bir kavram yoktu. Ve her şey, TRT de dahil, çatır çatır sorulurdu. Ne kabuğumuz sizinki gibi inceydi, ne içindeki ceviz kurtlanmış 6- Hulki Cevizoğlu. Yalancısınız, iftiracısınız ve belli ki ahlaki melekeleriniz eksik. En sevdiğin sözle bu dizini bitireyim. "İnsanların ekmek kadar onura da ihtiyacı" vardır. 23 DERECE@yirmiucderece·49d Depremzede Elçin: "Dördüncü günün sonunda ablamın evine kepçeyle girdiler. Köpek havlamış. 13 tane ısı varmış bir tane de bebek sesi. Ona rağmen kepçeyle müdahale ettiler; sonra ölüleri çıktı.” Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·6d@elcinarabaci adlı kişiye yanıt olarak Ya enkaz altında halen ölümle pençeleşirken enkaza dozer girdiği için parçalanan, canından olanlar? Onları düşünmek bile istemiyorum, fakat son bir kaç gündür kurtarılanların çoğu vinç operatörlerinin dikkati sonucu tesadüfen fark edildi. Azmi Karaveli-yurttansesler@AzmiKaraveli·1 sa Hatay’da 296.saatte 3 kişi sağ çıkartılıyorsa, yabancı ekiplerin kaç gün önce gitmelerine sebebiyet verenleri de mi sorgulamayacağız? Kaç yabancı ekip kaç gün önceden neden gitti? Siz nasıl insanlarsınız? Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·28d Az evvel o üç kişiden birinin yaşamını kaybettiği bilgisi de ulaştı. Bu kadar beklemeseydi, kurtulacaktı. "Kurtarılan" diğer ikisi de ömürleri boyu bu gecikme yüzünden kim bilir vücut fonksiyonlarında ne gibi aksaklıklar yaşayacaklar. Belki uzuvları kesilecek. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·9d Çevrede işin riskli ve zorlu bölümlerini üstlenecek, son dakikada emeklerine çökebildikleri madenciler, belediye arama kurtarma ekipleri ya da yabancı arama kurtarmacılar yoksa demek...
Laborans@LaboransS AFAD ile ilgili video ve suçlamalar bitmiyor! "Burada birçok insanın duyduğu annemin sesini AFAD ben duymadım diyerek gidiyor!"
Aynı olayı depremin 3. günü Osmaniye merkezde yıkılan 5 katlı bir bina için ben de dinledim.2 defa ses var diye çağrılmışlar. Ses yok denilerek ayrılınmış bölgeden. Komşu dayanışması ile bahsedilen bölgedeki enkazdan 40'lı yaşlarda bir hanımefendi çıkartılmış çökme riskine rağmen 'Afad'afetin kendisi gibi...olmasaydı bu kadar zaman da kaybedilmezdi,bu kadar engelle de karşılaşmazdı gönüllüler ve acı bu kadar katlanmazdı.Düşmanca,affedilemez bir şey yaptıkları
tontocosas Retweetledi‘Bodur& Adalet .’@Adalet82_82·16s Adıyaman'da 65 kişiye mezar olan Grand Isias Otel'in yapımında dere çakılı ve kum kullanıldığı ortaya çıktı. TÜGVA Adıyaman Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Ahmet Bozkurt'a ait olan otelin dosyasına GİZLİLİK KARARI getirildi. Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·13s Sadece moloz yığını altında kalmadık; her nevi liyakatsizliğin, kibirin, vicdansızlığın, insafsızlığın, bulanık sudan balık tutmacılığın, menfaatçiliğin ve alçaklığın da enkazı altında kaldık vesselam!
Öte yandan, hem dinin özünü bilen, hem de vicdanlı Müslümanlar da var: @rihsaneliacik 12 Şub AFAD tekeli yanlış.. OHAL yanlış, Twitter yavaşlatma yanlış.. Uzaktan eğitim yanlış.. Kader planı, şehid, tekbir yanlış... Yanlış oğlu yanlış...
Tekbir getirmeye Müslümanlığın şartlarından biriymiş gibi önem verip, bu densizliği, görgüsüzlüğü, saygısızlığı eleştirince dine saygısızlık yapıldı diye ortalığı velveleye veren, kabadayılık yapan ve vatan kurtaran aslan edası ve pozlarında kasım kasım kasılarak ortalıkta dolaşan, şişinen cahil soysuzlar ve onlar gibilerin ve ORGANİZE SAF KÖTÜLÜĞÜN tarafında olanlar, yanında yer alanlar bireysel olarak ne kadar iyi insan olurlarsa olsun, ne kadar iyilik yaparlarsa yapsın DEVASA KÖTÜLÜKLERİN ORTAĞI, İŞBİRLİKÇİSİ ve DESTEKÇİSİDİRLER.
Şeyma gibi hayatının baharında hayattan koparılan binlerce kurbanın hakkını korumak için, böyle insanlara, en azından buğuz etmek Müslümanlığın ve insanlığın gereğidir.
"Kötüleri bağışlayan, iyileri cezalandırır." (Bonis nocet, qui malis parcit.) Seneca
0 notes
Text
Sayın Adnan Oktar’a Yöneltilen Asılsız ve Mesnetsiz İtham ve İftiralar Yalnızca Aleyhte Olumsuz Kamuoyu Algısı Oluşturma Amaçlıdır
Camiamıza kurulan komploda en çok saldırı yöneltilen kişi, Sayın Adnan Oktar’dır. Çünkü komplocuların çarpık zihniyetine göre, Sayın Adnan Oktar hakkında ne kadar çok iftira ortaya atılırsa, ne kadar yoğun karalama kampanyası yapılırsa mahkeme heyetini ve kamuoyunu camiamız aleyhinde etkilemek o kadar kolay olacaktır. Komploculara göre, bu etki sağlandığı takdirde, mahkeme heyetine mahkumiyet kararı verdirmek de bir o kadar kolaylaşacak, böylelikle camiamızın dağıtılıp faaliyet yapamayacak hale getirilmesi hedefine de ulaşılacaktır. İşte, bu yüzden komplocular, dosyada zorla müşteki ve etkin pişman yapılan kişilere en çok Sayın Adnan Oktar hakkında yalan beyan ve iftiralar söyletmeye çalışmaktadır. Dosyada müştekilere ve sözde etkin pişman yapılan arkadaşlarımıza ait ifadeler bu doğrultuda özel olarak düzenlenmekte, dosya karalanma ve itibarsızlaştırılma amaçlı üretilen hayali senaryolarla doldurulmaktadır. Ardından da dosya içeriği, bu çirkin yalan ve iftiraları satır satır haber haline getirecek ya tetikçi olarak özel görevlendirilmiş ya da derin devlet baskı ve tehditleriyle sindirilmiş, korkutulmuş, her söyleneni yapmaya amade bir kısım basına servis edilerek Sayın Adnan Oktar’ın gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan farklı bir kişi gibi gösterilmek istenmektedir.
Nitekim, arkadaşımız Ali Şeref Gider’in savcılık ve mahkeme ifadelerinde de kumpasçıların kontrol ve yönlendirmesindeki bu karalama ve itibarsızlaştıma stratejisi açıkça görülmektedir.
Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yönelik 2 yıldır sürdürülen kara propagandaya temel sağlaması amacıyla, kumpasçılar tarafından detay detay kurgulanan müşteki ve etkin pişman ifadeleri uzman psikologlar denetiminde aylar süren bir toplum mühendisliği çalışmasının ürünleridir. İçerdikleri suçlama ve karalama amaçlı senaryo ve hikayelerde kullanılan kelimeler dahi toplumda istenen tepki ve infiali oluşturması amacıyla ince ince seçilmiş ve cümle aralarına yerleştirilmiştir.
Oysa, masa başında kurgulanmış tüm bu asılsız, uydurma ve hayal ürünü iddia ve senaryolarda anlatılan iftiraların aksine Sayın Adnan Oktar, her yaştan, her çevreden, her kültürden insanla kolaylıkla iletişim kuran, herkesin kendisiyle tanışmaktan, konuşmaktan, görüşmekten, sohbetini dinlemekten büyük zevk aldığı son derece nezaketli, güzel sözlü ve üstün ahlaklı bir insandır. Her anını Kur'an ahlakına titizlikle uymaya çaba göstererek geçiren böyle güzel bir insanın iftiralarda konu edilmeye özel gayret gösterilen hakaretamiz üsluba, aşağılayıcı konuşmalara tevessül etmesi asla mümkün değildir.
Sayın Adnan Oktar'ın, gerek yakın çevresi ve arkadaşları gerek kendisiyle çeşitli vesilelerle tanışmış toplumun her kesiminden insanlar gerekse 10 yılı aşkın süredir hemen her gün katıldığı A9 TV canlı yayın programlarını izleyen milyonlarca izleyicimiz kendisinin bu üstün ahlakına, güzel, nezih ve hikmetli konuşmalarına, kibar, seçkin, kaliteli ve müstesna kişiliğine şahit olmuşlardır.
Sayın Adnan Oktar, İbrahim Suresi’nin 24. ayetindeki, “Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.” emrine en güzel ve titiz uyan Müslümanlardan biridir. Onunla tanışan, konuşan, dostluk kuran herkes de Sayın Adnan Oktar’ın bu özelliğine şahittir. Belki yüzlerce defa tüm ayrıntılarıyla açıkladığımız üzere tüm camiamız, arkadaş grubumuz, Sayın Adnan Oktar’ı hiçbir zaman bir Mehdi veya uhrevi bir şahıs olarak değil sadece çok sevdikleri, saydıkları, aklına, vicdanına, sözüne, ahlakına, samimiyetine çok güvendikleri, fikir ve önerilerine her zaman itibar ettikleri bir dostları ve ağabeyleri olarak görmektedir. Bu yüzden de onunla birlikte Allah rızası için İslam'ın, vatanın, milletin, devletin, Müslümanların, İslam aleminin ve tüm insanların faydasına yönelik dünya çapında son derece güzel ve etkili sosyal, kültürel, bilimsel faaliyetlerde bulunmaktadır.
BU AÇIK GERÇEK ONLARCA YILDIR ORTADAYKEN VE ONBİNLERCE İNSAN 40 YILDIR BU ANLATTIĞIMIZ GERÇEĞE HER YÖNDEN BİZZAT ŞAHİT OLMUŞKEN, BİR ANDA KUMPASÇILARIN TETİKÇİLİĞİNİ YAPAN ÜÇ BEŞ HUSUMETLİ MÜŞTEKİNİN VE ONLARIN BASKI VE TEHDİTLERLE KORKUTUP YÖNLENDİRDİĞİ ZAVALLI MAZLUM İNSANLARIN ORTAYA ATTIKLARI DÜNYA TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ, AKLA, MANTIĞA, HAYATIN DOĞAL AKIŞINA TÜMÜYLE AYKIRI İTHAM VE İFTİRALARA NORMAL VE AKLI BAŞINDA HİÇ KİMSENİN İTİBAR ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Arkadaşımız Ali Şeref Gider’in Maaşının Güya Sayın Adnan Oktar’a İnfak Olarak Verildiği İddiası Asılsızdır
Ali Şeref Gider 25.06.2020 tarihli ifadesinde, camiamızla tanıştığı ilk dönemde arkadaşlarımıza ait bir işyerine yerleştirildiğini, ancak bu işyerinde güya maaşını alamadığını, çünkü maaşlarının güya Sayın Adnan Oktar’a infak edildiğini ileri sürmüştür.
Bu iddia da diğerleri gibi son derece saçma ve asılsızdır. Her şeyden önce böyle bir davranış İslam’a ve Kur'an'a aykırıdır. Bu nedenle böyle bir eylemin, Kuran-ı Kerim’de tarif edilen “infak” ibadeti adı altında yapılması da mümkün değildir. Çünkü, “infak” kişinin gönül rızasıyla yaptığı, ihtiyacından arta kalan mallarından Allah rızası için başka insanları da faydalandırdığı bir ibadettir. Dolayısıyla, birisinin elinden zorla maaşını alıp başkasına vermenin Allah’ın Kuran’da tarif ettiği infak ibadetiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hiçbir Müslüman'ın böyle anormal bir davranışı ne tavsiye ve tasvip etmesi ne de ibadet sanıp uygulaması olacak şey değildir.
Müslüman Türk toplumunda, temel dini eğitim görmemiş, İslam'ın esaslarını, ana kurallarını, infak, sadaka, zekat kelimelerinin anlamını bilmeyen hemen hiç kimse yoktur. Dolayısıyla, gerçek dışı müşteki ve (sözde) etkin pişman ifadelerinde anlatıldığı şekilde alenen gasp, mala veya paraya el koyma anlamına gelen illegal, gayrı meşru bir eylemi normal akla, zekaya, şuura ve eğitime sahip olan bir insanın dini bir ibadet, bir "infak" olarak algılaması, dinen haram, kanunen suç olan böyle apaçık bir suistimali kabullenip yıllar boyu sözde din adına böyle bir sömürüyü sineye çekmesi, kimseye söylememesi, adli makamlara şikayet etmemesi mümkün değildir.
Kaldı ki sözde etkin pişman olmaya mecbur bırakılan, kız olsun erkek olsun tüm kardeşlerimiz son derece akıllı, zeki, şuurları açık, iyi ailelere ve çevrelere mensup, eğitimli, son derece uyanık insanlardır. Ne böyle bir sömürünün anormal ve dine aykırı olduğunu bilemeyecek ve anlayamayacak ne de bildikleri halde yıllarca bu suistimallere maruz kalmayı kabullenecek, bunlara göz yumup ses çıkarmayacak insanlar değildir.
Bugün cebindeki üç beş kuruşu çaldıran kişi dahi soluğu hemen karakolda almaktadır. İftiralarda ortaya atılan ise, güya yüzlerce kişinin milyonlarca liralık mallarına, mülklerine, paralarına, yine bu yüzlerce kişinin gıkını dahi çıkaramadığı hayali el koymalardır. İftiraların abartı boyutu dahi gerçek dışı olduklarını göstermeye yeterlidir.
Bahsi geçen hayali sömürü sisteminin sözde mağduru olduğunu iddia etmek zorunda bırakılan arkadaşımız Ali Şeref de her nasılsa, ne camiamızda geçirdiği onlarca yılık hayatında ne operasyon sırasında ne de operasyondan sonraki yaklaşık 2 seneye yakın bir dönemde böyle hayali uydurma bir sistemden ve bu hayali sistemin sözde mağduru olduğundan hiçbir zaman hiç kimseye bahsetmemiştir. Aynı şekilde, geçtiğimiz aylarda yine her nasılsa iki genç kızın "yıllar sonra kendilerine tecavüz ettiğini hatırlayıp" mali şubeye kendisini şikayete gelmeleri üzerine gözaltına alındığında emniyette verdiği ifadesinde de bu sözde "anormallikler"den, uğradığı sözde suistimal, sömürü, aşağılanma ve zulümlerden, malının, parasının elinden alınmasından, sözde cinsel ilişkilere zorlanmasından hiç kimseye bahsetmemiştir.
Taa ki tutuklandıktan sonra, Avk. Fuat Selvi'nin tutuklu arkadaşlarımız arasından iftiracı devşirebilmek için düzenli cezaevlerini gezdiği gibi Ali Şeref arkadaşımızı da ziyaret etmeye başlamasına kadar...
İşte, her nasılsa Ali Şeref Gider yıllardır kimseye bahsetmediği, hiçbir resmi makama şikayet etmediği o ana kadar aklına, hayaline bile gelmeyen sözde camiamızla ilgili bu "anormalikleri" Fuat Selvi'nin yoğun desteğiyle bir anda hatırlamaya ve kağıda dökmeye başlamıştır. Bu anılarını da yine Fuat Selvi'nin birebir iştirakiyle "hakaret, karalama ve infial hedefli özel seçilmiş kelime ve cümleleri kullanmaya büyük titizlik göstererek" yazılı ve sözlü ifadelerinde kullanılmak ve en önemlisi medyaya servis edilmek üzere derlemiştir.
Tüm bunlar, gerçekte tespiti son derece kolay ve son derece akılsızca kurgulanmış itham ve karalama teknikleri olmakla birlikte kumpasçıların olayın medya ayağını da kontrol etmeleri nedeniyle, "bir yalanı 40 kere söylersen inanırlar" ya da Hitler'in ünlü Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in, "yeterince büyük bir yalan söyler ve sürekli tekrar ederseniz, sonunda halk buna inanır" düsturlarına dayanarak kamuoyunda camiamız aleyhinde sahte algı oluşturma çabasından öteye gitmemeketdir.
Camiamızdan Ayrılanlara Baskı Yapıldığı İddiası Asılsızdır
Ali Şeref Gider mahkeme ifadesinde, geçmişte camiamızdan uzaklaşmak istediğinden, ancak bunu hemen yapamadığından, çünkü yapmış olsaydı camiamızın kendisini güya sinek gibi ezeceğinden bahsetmiştir.
Bu asılsız iddia da aynı diğerleri gibi arkadaşımıza zorla söyletilmiştir. Komplocu odaklar, Sayın Adnan Oktar’ı ve arkadaşlarımızı güya insanları zorla alıkoyan, baskıyla ve tehditle çalıştıran örgüt mensupları gibi göstermek için bu ve benzeri asılsız iddiaları dosyadaki birçok ifadenin içine bilinçli olarak yerleştirmişlerdir. Çünkü etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan arkadaşlarımızın ifadelerinde sıralamak zorunda kaldıkları sözde korkunç suçlara rağmen, 10-20-30 yıl boyunca neden camia içinde kalmaya devam ettikleri çelişkisine kendilerince bir açıklama bulmaya ihtiyaçları vardır. Nitekim bir insanın bir yerde yıllar boyunca sözde tecavüzlere, zulümlere, baskılara, şiddete ve hakarete uğramasına ve bunlar benzerlerine şahit olmasına rağmen, bu suçları işlediklerini ileri sürdükleri kişilerle beraber yaşamaya devam etmesi elbette ki anormal ve gerçek hayatta asla olmayacak bir davranıştır. İşte komplocular hedeflerine ulaşmak için mutlaka kapatmaları gereken bu açığa kendilerince bir çözüm düşünmüşler, bu amaçla da arkadaşlarımızın güya karşılaştıkları baskı ve tehditler nedeniyle aramızdan ayrılamadıkları yalanını türetmişlerdir.
Bu asılsız iddianın ne gerçekliği ne tutarlılığı ne de somut, hukuki bir delili vardır.
Bugüne kadar Sayın Adnan Oktar ve arkadaş çevresiyle tanışan, görüşen, hatta uzun yıllarını birlikte geçiren sonra da çeşitli kişisel nedenlerle aramızdan ayrılan binlerce insan olmuştur. bu kişilerin aramıza katılmaları nasıl gönül rızasıyla olduysa, ayrılmaları da kendi özgür istek ve rızalarıyla olmuştur. Bu kişiler camiamızdan ayrıldıktan sonra diledikleri hayatı sürmüşler, bu konuda camiamızdan gelmiş hiçbir baskı veya engellemeyle karşılaşmamışlardır. Geçmişte uzun yıllar camiamızda kalmasına rağmen zamanla yollarımızın ayrıldığı, bugüne bakıldığında ise toplumda önemli mevkilere ulaşan veya istedikleri şekilde hayatlarını kurmuş olan binlerce insan bu gerçeğin açık delilleridir. Bu insanların bir kısmı hala zaman zaman, işinden gücünden fırsat buldukça bizlerle görüşmektedir. Bu onbine yakın insanın, bugüne kadar onlarca yıldır böyle hayali bir baskı, tehdit ya da şantaja uğradığına dair tek bir şikayeti, mağduriyeti hatta ifadesi dahi olmamıştır. Yalnızca, birkaç husumetli müşteki ve zorla (sözde) itirafçı ya da etkin pişman yapılmış küçük bir grup dışında...
Sayın Adnan Oktar da, diğer mensuplarımız da insanlara baskı ve zorlamayla hiçbir işin yaptırılmaması veya hiçbir düşüncenin empoze edilmemesi gerektiğini çok iyi bilen insanlardır. Nitekim baskı ve zorlama dinde yasaklanmıştır. Bakara Suresi’nin 256. ayetinde “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” diye buyrulmuştur. Bu ayete iman eden mensuplarımız da her konuda en küçük bir baskı veya zorlamanın bile insanlara zulmetmek anlamına geleceğini ve sadece ikiyüzlü, samimiyetsiz bir yapının oluşmasına yol açacağını çok iyi bilmektedir.
Kimseyi aramıza katılmaya veya aramızda tutmaya zorlamaları ise hiçbir zaman söz konusu bile olamaz. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın değer verdiği yegane dostluk, yakınlık ve bağlılık ise, zorla değil ancak Allah rızası için olan, sevgi, saygı, muhabbet ve ahiret kardeşliği üzerine kurulu olandır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
#adnan oktar#ali şeref gider#harun yahya#hukuk#adalet#delil#belge#fuat selvi#hitler#joseph goebbels#medya#yalanlar#mahkeme#savcılık#zorlama ve baskı yok#şantaj yok#asılsız ithamlar#kara propaganda#adnan hoca#kedicikler#komplo#kumpas#kuranosuke koibuchi#ınfak
0 notes
Text
Hayat sert ve acımasız 2
Ablamı arayıp boşanıyoruz dediğimden yarım saat sonra evimdeydi. Yaz günü evde boğazıma kadar çekili eşofmanlar ile otururken hüngür hüngür ağladım karşısında. Boynumda emilme morlukları. Sevgili güzel ablacığım biten evliliğime ağladığımı zannederken. Ben saf salak bir şekilde heriflerin içki ve ot ile beni nasıl evire çevire siktiklerine ağlıyordum. Servet ve Selçuk erken gitmese belki kaç kere daha sikilecektim üç erkek arasında. Yanlarına ilk gittiğim anda üç kişi beni yatağa atıp rahatlıkla sikerlerdi ama kimbilir bu taşra mafyaları kaç kişiye tecavüz etmişlerdi bugüne kadar. Onları mutlu eden bu tür oyunlar ile benim gibi çaresiz duruma düşmüşleri sikmekti demek ki. Onlara göre kendi isteğim ile altlarına yatmıştım. Öte yandan son defa masaya domaldığımda ise aklım gayet yerinde idi ve ben istemiştim Serhat’ın bir kez daha sikerek içime boşalmasını. Karmakarışık bir halde kafam ve en çok kendimi o son siktirmeme ağlıyordum. Aklımda o an sadece iyi sikici bir erkeğin beni kullanması sikerek o halde bırakması vardı. Ablam ağlama yüzün gözün şişmiş diyerek gitti. Şişkinliğin çoğu yediğim tokatlardan. Ablam gidince şehrin öbür ucundaki bir eczaneye gidip ertesi gün hapı aldım. Serhat’ın çocuğu istediğim en son şey olurdu.
Okulda kapalı giyindiğimden bir sorun olmadı. Okulun bitmesine iki hafta kaldığından zaten pek ders de yapmıyordum. Ama her gece duşa girerken acı ile sızlayan kadınlığım, azalmaya başlasalar bile kremler ile iyileştirmeye çalıştığım morluklar ayna karşısında ağlama krizlerine girmeme neden oluyordu. Her gecem uykusuz hayalet gibi gidip geliyordum okula. Ali’nin zavallı babası da bir gün bir iki kişi ile gelip çocuklarının eşyalarının alıp gittiler. İş bulmuş yurtdışında düzelir inşallah herşey dedi. Acıdım haline gerçeği diyemedim. Ev zaten babamın, okullar bitip biraz sakinleyince dönerim baba evine diye oturmama devam etme kararı verdik babamla.
Cumartesi bilmediğim bir numara aradı. İki kere daha arayınca açtım. Serhat iti.
- Bu cumartesi gelmene gerek yok. Pazar gelebilir dedi abim.
- Niye geleceğim tecavüzcü sapıklar diye bağırdım.
- Ne tecavüzü kızım. Geldin üçümüzün de altına yattın, kocanı kurtarmak için
Yine bağırdım küfür ettim.
- Lan dün seyrettik Selçuk ile güvenlik kayıtlarını. Sikin beni sikin beni diye bağırmışsın.
Kapattım telefonu. Yere oturup saatlerce ağladım. Orospu çocukları kayda da almıştı demek ki. Hatırlamaya çalıştım. Servet’in beni dilleyerek boşaltması, güle oynaya siklerini yalatmaları, Servet’in dev sikini almak için çaba harcamam, Serhat’a sik beni diye yalvarmam. Hiç de tecavüze uğramış bir halim yoktu. Derin bir kuyu kazmışlar ve salakça içine atlamıştım. Pazar günü de evden çıkmadım. Ne olursa olsun şantaj mı yapacaklar atarım kendimi bir yerden yeter artık. Pazar günü defalarca aradı bilmediğim numaralar açmadım. Güzel geniş bir aile yemeği biraz sakinleştirdi. Hatta ablam daha boşanma günü alınmamışken koca adaylarından bahsederek oha dedirtti.
Pazartesi öğle tenefüsü saati müdür bey çağırdı. Babam boşanmamdan haber verecekti. Onun sıkıcı muhabbeti şimdi. Odasına girer girmez şok olup kaldım. Serhat içeride oturmuş yanında oniki onüç yaşlarında bir kız çocuğu.
- Naber kuzen dedi. Dilim tutuldu kaldım. O yüzsüzce devam etti.
- Madem kuzen bu okulda bizim kızı da buraya yazdıralım. Hem müdür bey ile de tanışıp okulun eksikliklerine destek olayım dedim. Müdürün ağzı kulaklarında. Masanın üzerinde bir zarf var. Para zarfı olsa gerek.
- Hadi biz bir yemeğe çıkalım beraber.
Müdür tabii kızım sen git kuzenle deyip uğurladı odasından.
- Ne cüretle gelirsin buraya diye söylendim.
- Yürü lan müdüre seyrettirmeyim kasedini. Kalbi durur herifin.
Okul bahçesinden başım döne döne çıktık. Tanımadığım çocuk ile birlikte masum görünümlü bir grup olarak okulun bekçisi bizi yolcu etti. Beni kaçırdıkları minibüsün içindeyiz şimdi şöför kısmı kapalı gözükmüyor arkada üçümüz. Biraz gittikten sonra şöföre seslenip durdurdu arabayı. Kız çocuğunun eline para tutuşturup sen şuradan atla bir taksiye doğru eve dedi. Çocuk iner inmez de enseme bir tokat indi arabanın yerine kapaklandım. Yerde iken karnıma bir tekme geçirdi. Hala yerde kıvranırken suratımı kendine çevirip burnumun ucundan sıktı.
- Suratını dağıtır bırakırım okul kapısına orospu. Sen kimsin lan abimin telefonunu açmıyorsun.
Kollarımı sıkarak karşısındaki koltuğa fırlattı. Başörtümden tutup suratımı arabanın camına yapıştırdı.
- Seni burada sikip götün açık atayım mı lan sokak ortasına. Simsiyah camlardan biz görülmesek bile şehrin en işlek caddesinden geçiyorduk. Yalvararak ağladım. Bir sigara yaktı o sigarasını içerken ben sadece ağlayarak yalvardım.
- Tamam zırlama sikmeyeceğim okula geri bırakacam seni. Kıçındaki don ne renk? Sustum.
- Ne renk lan donun?
- Pembe
- Çıkar ver bana.
- Hani bir şey yapmayacaktın?
- Yapmayacağım orospu. Görmediğim şey değil amın, götün çıkar şu donunu.
Bacaklarımı fazla aralamadan koltukta kalçalarımı kaldırdım. Zorlanarak çekiştirerek çamaşırımı çıkardım ayağımdan. Uzattım. Aldı kokladı.
- Mis gibi amının kokusu. Yalamaya doyamadık abimle. Selçuk da ne amdı diye anlatıyor hala. Sustum.
Pantolonunun önünü açtı. Kalkmış sikini çamaşırıma sürttü. Çamaşırımı sikine doladı ağ kısmı başına geldi.
- Gel em hadi.
- Hayır sapık herif bırak beni.
- Bırakırım dedi. Dışarıyı gösterdi. Okulun karşısındaki caddede idik. Öğle arasındaki onlarca öğrenci arabanın çevresinde dolanıyordu.
- Hemen burada kıçındaki eteği de alıp bırakırım. Görürler namuslu hocalarının koca götünü.
Sadece ben değil tüm sülalem yerin dibine girerdi herhalde.
- Biz ne dersek hemen yapacaksın yoksa her defasında cezan artar. Gel buraya onbeş dakika sonra okul başlayacak.
Bir eliyle donuma sararak oynadığı sikin önünde diz çöktüm. Gözlerimden yaşlar süzülüyor ama sinirden korkudan sadece titriyor ağlayamıyordum. Sikinin açık renkli mantar başını emerek başladım bir yandan da kökünü avuçladım ki işim çabuk bitsin.
- Yavaş orospu yavaş acelem yok. Şu kısa boylu öğretmen kim onun da götü güzelmiş. Senin götün de değirmen gibi yarak kurutur. İnce pardesü üzerinden kıçımı tokatlıyordu. Arada başımı hızla bastırıp sikini boğazıma değdiriyor, öğürerek çıktığımda ağzıma parmağına doladığı kokladığı kendi çamaşırımı sokuyordu.
- Taşaklarıma kadar alacaksın bu siki. Öğretecem sana.
Verdiği komutlara uyarak başını dilliyor gövdesini yalıyordum. Ucundan ilk sıvılar süzülmeye başladığında tekrar kılıf gibi çamaşırımı sikine geçirdi. O şekilde ağzıma sokup bağırarak boşaldı. Çamaşırı geçen ıslaklık ve ekşi tat dilime yayıldı. Kafamı çekti.
- Temizle hepsini donunla dedi.
Yarısı pamuklu yarısı tül donumun her yeri ile sikinden tüm akanları sildim. Donum ıslak bir top haline geldi. Sikinde kalanları da dilimle aldırdı.
- Şuraya koy dedi. Yere bıraktım. Ağzın yüzün dağılmış diyerek dolaptan çıkardığı meyve suyundan bir bardağa döktü. Bir ıslak mendil uzattı.
Arabada bir on dakika daha konuşmadan kaldık. Makyajımı düzelttim dudaklarıma yapışan döllerini sildim, meyve suyunu içtim. Ağzımdaki döl tadı kayboldu.
- Donunu giy ve git dedi.
İnanamayarak baktım.
- Donunu giyer gidersin ya da eteğini de indirir gönderirim. Ellerim titreye titreye döllerinden kuru yeri kalmamış çamaşırımı çektim bacaklarıma. Tüm bacaklarıma sürtüne sürtüne yayıldı spermleri. Ağındaki dölleri kadınlığıma yapıştı. Benimle birlikte arabadan indi. Güvenliğe kadar teslim etti. Okulun kocaman bahçesini bacakarama yapışan soğumuş dölleri ile vıcık vıcık olmuş çamaşırım ile çarpık çurpuk adımlar atarak geçtim. Ali’den ayrıldığımdan bu yana korunmuyorum. Kanamam yakın bir şey olmaz. Arkamdan seslenerek el salladı. Bu halde nasıl derse gireceğim? Öğretmenler tuvaletine girerek çamaşırı çıkardım bacaklarımı soğuk su ile sildim. Çamaşırımı önce çöpe atacaktım ki sonra döl kaplı bir çamaşır nasıl açıklanır diye çantamda bir köşeye sıkıştırdım. Öğleden sonraki tek dersimi donsuz halde, çocukların hocam iyi misiniz soruları altında kekeleyerek anlattım. Ders biter bitmez kendimi iyi hissetmiyorum diye müdürden izin alıp eve attım kendimi.
- Hocam yüzünüz kızarmış zaten gidin.
Ama eve yürüdüğüm o on dakika tam bir kabusa dönüştü. Hayatımda ilk defa çamaşırsız sokakta idim. Pardesüm altında belli olması imkansız. Garip olan bacakaramdaki ıslaklık. Acıyan dikleşen göğüs uçlarım. Sanki pardesümden bile görülecek göğüs uçlarım. Kontrol ediyorum bir şey yok. Attığım her adımda bacaklarım birbirine sürttükçe ateşim yükseliyor. Yol ortasında duraklaya duraklaya yürüyorum. Ter akıyor sırtımdan. Göğüs uçlarım sütyenime değdikçe bir dil üzerlerinde geziyor sanki. Bızırımın çevresinde bir karıncalanma ev biraz daha uzak olsa yolda bir köşeye oturup hıçkıra hıçkıra boşalacağım. Elimi bacakarama atmak için dayanılmaz bir istek var.
Binaya zor girip sırtımı duvara yaslayıp bekliyorum. Aynı şeyler beni üçünün siktiği gün de olmuştu. O gün bir vitamin vermişti şimdi de bir meyve suyu dayadı elime. Ev anahtarı ile zor açıyorum kapıyı. Tanıdıklar ile dolu güvenli bir apartman olduğundan tek kilidi çevirince içerdeyim. İki kilit çevirecek kadar güç yok elimde.
Pardesümü, gömleğimi, dölleri sürünmüş kıyafetlerimi banyo içine atıp kendimi yatağın üzerine zor bırakıyorum. Derin nefes almalarıma rağmen vücudumdaki alev, kalbimin hızı azalmıyor. Ağrıyan yerini tutan her insan gibi bacakarama bastırıyorum elimi. Sırılsıklam. Korkarak elime ve amıma bakıyorum. Tanıdık sıvılar. Am dudaklarım kabarmış. Ne verdiler bana böyle? Bacaklarım söz dinlemiyor. Sıkışmışım gibi bacaklarımı topladığımı fark ediyorum. Elim evlendikten sonra ilk defa kendi kendime boşalmak için kadınlığım ile buluşuyor. Bızırımdan elektrik çarpıyor parmaklarıma. Kendi içime gömüyorum iki parmağımı. Geçen hafta dağıttıkları kadınlığım ancak toparlanmıştı. Daha önceki hiç bir mastürbasyonumda yapmadığım bir şeyi yapıp kadınlığımın sularını bulaşmış sağ elimin parmaklarını ağzıma sokup kendi tadıma bakıyorum. Beğeniyorum kendi tadımı. O yüzden kopamıyor Servet amımdan. Şimdi sol elimin parmakları amımın içinde sağ elimin iki parmağını bir sik emer gibi emiyorum. Sadece bızırımı ezerek, parmaklarımı hafifçe içime sokarak oynuyorum kendimle. Servet’in arka deliğimi yalarken aldığım zevki hatırlıyorum. Ağzımda ıslanan bir parmağım dokunulmamış arka deliğime batıyor. Yatak odamın duvarlarında Ali’nin beni içimi dışıma çıkartırcasına siktiği günlerdeki gibi çığlıklarım yankılanıyor.
Bir saat sonra kalkabiliyorum. Duş altındayken bile göğüs uçlarım dimdik, kadınlığımın istediği kalın uzun bir şey. Çevrede öyle bir şey bulsam sokacağım. Sıcak duşu ılığa sonra soğuğa çeviriyorum. Biraz iyi geliyor. Çantamı boşaltıp içini siliyorum. Sardıkları sigara çantamda hala. Sakinlerim diye onu yakıyorum. Kanepenin üzerinde tv karşısında erkenden sızıyorum.
Bütün gece rüyamda en sevmediğim kardeş Selçuk’un uzun siki üzerinde zıplıyorum. Servet beni alkışlıyor onun da sikini emiyorum üstüme kilolarca boşalıyor nefes alamıyorum. Sabaha karşı uyku ile uyunma arasında kapı anahtar ile açılıyor Ali gelmiştir. Ne Alisi be diyerek doğruluyorum. Kapıyı açan Serhat bir çığlık kopuyor ağzımdan, eliyle sus yapıp kapıyı kapıyor. Telefon çalıyor hemen üst komşu. Yok bir şey diyorum, bardak kırdım sabah sabah. Serhat telefonun başında bekliyor zaten.
- Nasıl girdin diyorum sinirli ama fısıldayarak. Ali’nin anahtarlığını sallıyor. Bir sürü laf sıralıyorum. Küfürler, bana verdikleri ilaçlar, hiçbirine cevap vermeden buzdolabını karıştırıyor.
- Müdüre mesaj at. Hasta olduğunu yaz. Bugün seninle açık açık konuşmak gerekecek. Yine bağırıyorum dinlemeden telefonumu alıp o mesaj yazıyor benim ağzımdan. Sonra belindeki silahı çıkartıp ağzıma sokuyor. Soğuk buz gibi çelik.
- Amına koduğumun orospusu attırma kendini bir çöplüğe yeter nazın demle bir çay, kahvaltıda çözelim şu işi. Ne dedim sana her itirazda daha fena döverim seni.
Sabahın beş buçuğu. Üzerimde sadece sütyensiz giydiğim gecelik. Üstüme bir şey giymek istiyorum. İzin vermiyor bağırarak. Konuşmadan kahvaltı hazırlıyorum. Sinirlerim laçka elimden tabaklar düşüyor ekmeği titremekten kesemiyorum. Kahvaltı çay biraz sakinleştiriyor. O da net net sıralıyor. Ali’nin yaptığı son salaklıkla kendilerini piyasaya rezil ettiğini, normalde Ali’den beş kuruş alamayacaklarından evini yağmalayıp onun da bacağına sıkıp bırakacaklarını, para eden tek malı beni de siktikten sonra para veren bir pavyona veya ağaya satacaklarını anlatıyor. Bizim gibi çulsuzlardan başka türlü para alınmazmış. Benim şansım güzelliğim, abilerinin beni siktiklerinde beğenmeleri ve kendilerine saklamak istemesiymiş. Dediklerini yapmaktan ise intihar edeceğimi söylememe gülüyor sadece.
- Bizim için zararı yok abim başka bir amcık bulur yalayacak. Bir sürü hıyar var borç yapıp dayağı yiyince anasını, bacısını, karısını kendi eliyle getiren. Biz yine de Ali salağının malımızı kaptırdığı hıyarlara Ali’yi ne hale soktuğumuzu, sonra Ali’ye filan seni nasıl siktiğimizi gösteririz ki bizimle iş yapanlar ayağını denk alsın. Baban da kırk yıllık esnaf bir gün bir yerde onun da kulağına gider.
Gözlerim karardı. Ölüm bile kaçış değil yani.
- Ne verdiniz o gün ve dün bana?
- Tecavüz hapı diye geçer bizim aramızda. Normalde bir tane atarız karılara ama sen otlusun diye yarım attık. Uçtun. Sen de az yarak delisi değilmişsin ha.
- Kapat çeneni dedim
- Dün de mi uçtun lan. Güldü. O dibinin dibi idi benim de sonradan aklıma geldi. Kızıyon ama sen de yarak yemeye doymuyorsun be.
- Siktir git lan evimden. Çok sağlam bir tokat çaktı bu sefer. Belindeki silahı çekip tekrar ağzıma soktu.
- Bak abim denen sapık amını yalamaya hasta olmasa şurada sokardım götüne bu silahı. Saçlarımı eline dolayıp yatak odasına kadar yerde sürüklüyor. İçeri dönüp yanındaki çantadan çıkardığı bir kelepçe ile ellerimi arkadan kelepçeliyor. Mutfağa gidip elinde bir bıçak ile dönüyor.
- Öldürme beni.
- Saçmalama lan kaltak
Yatak çarşafını bıçak ile uzun uzun kesip ayaklarımı da bağlıyor.
- Sakin sakin konuşacağız bağırırsan ağzına da bez tıkarım. Dayağı da yersin.
Bıçak ile üzerimdeki geceliği kesip atıyor. Sütyenim yok zaten, donumu keserken soğuk demir korkutuyor irkiliyorum. Çekiştiriyor üzerimdekileri. Yatak kenarında ellerim arkadan kelepçeli bacaklarım bağlı çırılçıplağım. Evde alkol olmamasına kızıyor. Telefon ile birilerini arıyor. Alkol, hazır yemek siparişleri veriyor öğle yemeği için işteki çantamı da getirin diyor. Apartman konusunda uyarıyorum. Tamam bir çocuk ile gönderirler diyor. Çıplak halimi inceliyor tekrar. Göğüslerimi alttan kavrayıp sallıyor.
- Harbiden taş gibi karısın. Abim haklı valla.
Abimin talimatları bunlar diye başlıyor. Söylediği her cümleden sonra da suratıma, göğsüme bir tokat çakıp onayımı bekliyor. Onay vermekte gecikirsem bir tokat daha. Cumartesileri haftaiçinde de iki üç gün çağırdıklarında çocukların öğretmeni adıyla geleceğim. Arada bir kaç yeri aramak veya iş için dilekçe yazmak için beni kullanabilirlermiş. Öğretmen kadınmışım. Benzinlikte filan bir sürü yazma işi oluyormuş ve bir de düzgün işleri olan benzinlikti, gıda deposuydu gibi firmaların temsilcileri geldiğinde benim ortalıkta sekreterlik yapmamı istiyorlardı. Vitrin mankeni olacağım yani. Ne kadar sürecek bu işkence dediğimde boş gözler ile baktı. Telefonu elime verdi babam ile konuşmam için. Babam hayır dedi o adamlar karanlık tipler ben ısrar edince akşam eve emniyet müdürünü çağıralım, otuzbeş yıllık dostu. Tayinini buraya aldırmak için çok uğraştığı askerlik arkadaşı.
- Tamam bu iş abime söyleyim emniyet müdürünü tanır o.
Üşüyorum. Giyinmeme izin vermiyor. Bir iki saattir aynı pozisyonda soru cevap tokat devam ediyoruz. İtiraz tokat demek. Üçünün orta malı olacağım istedikleri zaman sikecekleri bir ortama döve döve evet dedirtiyor. Gelen malzemeleri hazırlamam için beni çözerken, getirilen çantasından çıkardığı köpek tasması gibi birşeyi boynuma takıp sıkıyor. İtiraz ettiğim onda kafama bir tokat iniyor. Elinde tuttuğu zincir ile çıplak olarak yemekleri koyuyorum masaya. İki bardağa viski koyuyor.
- Ben viski içmem
Kafamı bastırarak yere kadar indiriyor. Boğazımı sıkarak viski şişesini boğazıma sokuyor ve baş aşağı ediyor. Korkunç acı bir tat boğazımı yakıyor. Viski ciğerlerimi yakıyor. Öksürerek boğulmamak için çırpınıyorum. Ciğerlerimden ağzımdan viski ve tükürük fışkırıyor. Gözlerimden yaşlar dökülüyor.
- Anlamadın mı lan hala. İtiraz edersen amımız değil köpeğimizsin. Karar senin. İçecek misin?
- Evet. Zorla bir yudum alıyorum.
Tuvalete gideceğim ben diyerek ayağa kalkıp beni de peşinden sürüklüyor. Tasmamın bir ucunu tutarken tek bileğimden çıkarmadığı kelepçeyi kalorifere tutturuyor. Hayatımda ilk defa bir erkek karşımda işiyor. O da banyoda soyunuyor.
- Sikimimi emmek istiyorsun diyor.
- Hayır diyorum düşünmeden. Zincir ile boğazımı sıkıyor. Nefessiz kaldığım an bırakıyor.
- Sikimimi emmek istiyorsun.
Elimi sikine uzatıp ucunda kalan çiş damlasını siliyorum ve sikin başından başlayarak dibine kadar yalıyorum. Çiş kokusu midemi kaldırıyor. O aldırmadan ellerini çek diyerek kafamı sikine bastırıyor. Sikini itekledikçe ağzımın içinde yer kalmıyor. Boğazıma değdiğinde duruyor. Biraz daha itekleyince öğürerek öksürmeye başlıyorum. Ağzımdan çıkıyor
- Güzel, yakında Selçuk’un siki bile tamamen alırsın sen.
Yemeği yerken hiç konuşmuyoruz. Viskiyi önüme doğru itekleyince bir yudum daha alıyorum. Berbat bir tadı var ama üşümem azalıyor en azından. Zorla bardağı bitirip tekrar dolduruyor. Ablam arıyor. Açıp sesi hoparlöre alıyor. Ablam gelip sana bakayım filan derken sikini suyuma sokuyor, dudaklarıma sürtüyor sikini. Ses edemiyorum. Viskisinin içindeki buzu göğüslerime sürüyor. Zor kapattırıyorum ablama telefonu.
- Ne yaptığını zannediyorsun sapık herif dememle boynumdaki zinciri çekip yere savuruyor beni mutfaktaki halıyı çekip taş zemine oturtup elimdeki kelepçeyi mutfak dolabına takıyor. Bağırsam apartman duyacak, için için ağlıyorum.
- Sana istediğimizi istediğimiz zaman yaparız. Amcık. Tokat eğitmedi mi seni? Laftan anlamıyorsan köpeksin sen o zaman. Elinde koca bir bardak soğuk su ile geliyor, içiyorum. Bir tane daha getiriyor onu yere koyduğu tabağa döküyor. Oradan iç köpek. Bir kaç yer ile telefon ile görüşüyor. Kafamı bastırıp zorla su içiriyor. Viski bardağını boğazımı sıkarak ağzıma boca ediyor. Öksürüyorum acı ile.
- Ablan da güzel mi orospu? Cevap vermeyince bir tekme geliyor sırtıma.
- Güzel. Bir resmi yok mu diyerek etrafı karıştıyor.
- Yaşlı imiş sikmeyiz biz bu karıyı.
Taşın soğuğu içtiklerim çişim geldi. İzin istiyorum. Cevap bile vermiyor. Gelip musluk lavabosunu da açıyor. Şakır şakır. Bir iki dakika ağlayarak yalvarıyorum. Karşımda oturmuş gülüyor sadece. Ne kadar dayansam da boşuna gözlerimi kapayıp kafamı çeviriyorum ve yavaşça çişimi kaçırıyorum mutfağın ortasında.
- Burası demek sizin evin tuvaleti.
- Hayır deyince karnıma bir tekme atıyor.
- Burası mı tuvaletiniz?
- Evet
Önümde dikiliyor. Önce önüme koyduğu su kabına sonra sırtıma saçlarıma işiyor. Sıcak idrarı her yerimi kaplıyor. Kokudan midem bulanıyor.
Gelip ellerimi çözüyor. Tasmamdan çekerek hadi temizlenmeye diyerek banyoya götürüyor. Dışarı çıkmıyor çişim var dememe rağmen. Kuvete sokuyor sen bizim amcığımız değil köpeğimizsin buraya işe. İşememi seyrediyor. Gözlerimi kapadığım an tokatı göğsüme yiyorum. Bana bak işerken. Çaresiz kuvetin içine işiyorum. Soğuk su ile yıkıyor beni. En çok amımın çevresini sabunluyor. Sonra vileda kullanmama izin vermeden dört ayak üstünde mutfağı sildiriyor bez ile. Ben o pozisyonda iken Selçuk ile görüntülü konuşup beni gösteriyor. Kıçını salla diye tokatlıyor kıçımı. Sallıyorum. İyi ki seni üniversiteye göndermişiz diye gülüyorlar. Elimde kolumda güç yok sadece sürükleniyorum peşinde. Kısa bir süre duraklarsam nereme geldiğine bakmadan tokat tekme atıyor. Üçüncü veya dördüncü bardak viskiden sonra kahve yaptırıyor. Kahvesini içerken bacaklarımı aralayarak karşısına oturtuyor ve manzarayı seyrediyor. Boynumdan çekiştirip bacak arasına kadar getiriyor tasma ile,
- Taşak yalamak istiyorsun gel buraya. İtiraz yumruk veya dayak demek.
- Evet istiyorum.
- Sadece taşaklarımı yalayacaksın. Yalıyorum. Kılsız açık renk taşaklarını Taşaklarını eli ile havaya kaldırıp suratıma koyuyor burnumun üstüne. Götümü de yala kaltak diyor. Dilimi değdirmeye korkarak göt çevresini de yalıyorum. Ağır koku midemi kaldırıyor. O kıçını suratıma bastırıyor.
- Çok güzel dilini gezdir. Dilimi göt deliğinde gezdiriyorum. Taşaklarını ağzıma sokmaya çalışıyor birer birer.
Şansıma telefon çalıyor çabuk bitiyor bu eziyet.
- İlk işin geldi diyerek tasmamı çekiyor. Telefonununda üç tane yabancı fizikli kızın bir çok çıplak resmi. Hangisi en güzel lan sence
- İlki diyorum. Gerçekten de sarışın ipince dolgun göğüslü bir kız.
- Emniyet müdürü ben babasını ikna ederim demiş. Her işten sonra bir Rus ister puşt biraz da dolar. İlk kızı gönderin diye mesaj yazıyor. Evimize bile sık sık gelen defalarca babamın dükkanda gördüğüm emekliliğini bekleyen herif. Akşam onunla babamın evinde buluşacağımızı hatırlatıyorum.
Cevap vermeden evde dolaşıyor. Düğün resmini görüp gelinliğim nerede diye soruyor.
- Dolapta
- Git giy o zaman
- Ama der demez kıçıma bir tekme atıyor.
- Altına o günkü çamaşırlarını da giyeceksin orospu. Tasmamla çekiştirip yere indiriyor. Köpek gibi emekle amına koyduğum. Karar ver köpek misin amcık mısın?
- Amcık diyorum.
Tüm çekmecelerimi karıştırıp gelinliğim, beyaz bir külot ve gelinlik jartiyerimi buluyor. Giy bunları deyip üzerime atıyor. İçine zar zor sığdığım gelinlikle beklerken galiba sarhoşum, çevrem dönüyor. Odaya döndüğünde
- Sen kimin karısısın lan
- Ali diyorum refleks olarak. Tokadı basıp iki elimi tepeden kelepçeliyor. Bacaklarımı göğüslerime kadar katlayıp bastırıyor. Külodumu kopartıyor.
- Pespembe bir amcığın var lan. Hiç siken oldu mu? Düşünüyorum bu sefer cevap verirken
- Hayır diyorum
- Aferin. Seni nasıl sikeyim?
- Nasıl istersen.
Dillemeye başlıyor. Abisi kadar uzun sürdürmüyor. Zaten tabak gibi açılmış amıma tek defada bastırıyor sikini.
- Kimindi bu am?
- Senin. Der demez yanlışımı hatırlıyorum ve yiyorum tokadı.
- Servet’in amıyım ben.
Nefret edilesi bir durumdayım ama iki vücudun çarpışma sesleri, sarhoşluk ve içimde gezinen sik yine gerçeklikten koparıyor. Vücudumun her noktasında tokat ve tekme ağrıları. Gerdek yatağımda gelinliğimle hayvan gibi sikiyor bir serseri. Üzerimde zıplıyor sanki. Haklılar mı yoksa yarak delisimi oldum ben. Kalçalarımız o kadar hızlı çarpıyor ki hıçkırıyorum sadece.
Ellerimi çözüyor. Önündeki düğmeleri kopardığı gelinliğimden çıkardığı göğüslerimi dillemeye başlıyor. Kollarım niye boynuna dolandı. Tekrar birbirine bacakları kolları dolanan iki sevgili gibi sevişiyoruz. Karşı koyamıyorum. Yılan gibi kalçalarını oynatarak sikini gezdiriyor içimde. Kalın kökü değişik bir baskı yapıyor tam girişime. Çok terledim, çok uzun sürüyor bir sevişme.
- Ben de bu memelere hastayım. Selçuk da götüne hasta bakalım ne zaman patlatır o götünü. Bakire mi lan götün. Kafa salladım sadece. O dev girmez arkama.
Kadınlığıma sikini sert sert vurdukça göğüslerim ileri geri sallanıyor. Ezilen tokatlanan yerleri acıyor.
- Domal bakayım. Önce iki tokat atıyor kalçama, sonra kayıyor siki en derinime. Dört ayak üzerinde de kalçalarıma tokatı vura vura sikiyor. O sertleştikçe gündüz vakti çığlıklarım duyulmasın diye yastığı ısırıyorum. Bu herif gerçek bir sikiş ustası. Orgazmım yaklaştıkça tokatın kalçalarımı sıkmasının sertliği de artıyor. İki tezat his acı ve zevk at başı gidiyor. Siki değişik açılar ile gezerken hassas göğüs uçlarım parmakları arasında bir eli arka deliğimi okşuyor. Sikinin kökü çok kalın kalçalarımız birleştiğinde girişim patlayacak gibi geriliyor. Elini saçıma dolamış boynumu acıtarak çekiyor. Sessiz çığlıklar ve gözlerimi yaşartarak boşalırken o tanıdık vızıltıyı duyuyorum. Bızırıma değmesi ile gündüz vakti filan unutuyorum ve çığlığı atıyorum. İçimden çıkıp sırt üstü çeviriyor tekrar. Vibratörü bacakarama sokuyor ben ise yatağın içinde savrularak kaçmaya çalışıyorum. Ayağını suratıma bastırıyor. Kıpırdasam boynum kırılacak. Vücudum yay gibi gerilirken memelerimi dilliyor. Kaskatı kesilip nefessiz bırakıyorum kendimi. Ölümün kıyısından dönmüş gibiyim. Vızıltı susuyor. Yan çevirip tekrar içime giriyor ama bu güzel siki bile hissedemiyorum. Tekrar çiftlik evinde yaşadığım duygu, tüm vücudum tek parça bir am sadece. Zaman duygum yok ne kadar süre geçti bilmiyorum. Kalçalarıma batan tırnaklarının acısı ile gözlerimi açtığımda içime boşalan bir erkek suratı görüyorum. Ne zaman pozisyon değişti hatırlamıyorum. Orgazm olurken vücudumda acı da istiyorum. Aynı anda yükselsin ikisi birden.
Uyuklarken telefonda abilerinden biri ile konuşuyor.
- Ulan iki günde karı hazır oldu ya inanamıyorum. Boş yere kafes kamçı filan da almıştım. Haklısın abi haklısın. Karı sikilmek için yaratılmış. Büyük hayvan bu üç kişi bile girilir.
Uyandırıp göğüslerimi sıkıyor tekrar.
- Kısa diz üstü dar etekler, bir kaç gömlek al içine de dantel sütyen. Topuklu giyeceksin bir de işe gelirken. Çorap yok. Üstüme para atıyor. Kıyafetleri alınca foto at. Üç gün sonra şöför göndereceğim seni getirir. O sessizce apartmandan çıkıyor. Ben ucu ucuna akşam yemeğine yetişiyorum. Mazbut aile babası sandığım şerefsiz emniyet müdürü, Servet Bey’in saygıdeğer iş adamlığından, mutaasıp aile yaşantısından bahsediyor. Yemek yer yemez şişko kısa karısı ile kalkıyorlar. Bu gece bir operasyon var emniyette olmam lazım diyor. Operasyonunu ben seçtim pezevenk diye bağırmak istiyorum arkasından.
155 notes
·
View notes
Text
Türbanlı Yengemi Kahveciyle Sikişirken Yakaladım! (Volkan 21 Y., İstanbul)
Dayımın türbanlı karısı (yengem) 47 yaşında, 1.73 boyunda, 75 kiloda, esmer, koca memeli, geniş götlü bir kadındır. Yengemin o götü beni deli eder ve hep onu düşünerek 31 çekmişimdir. Yengemi sikmek istiyordum, ama çok tutucu bir kadındı, bir türlü cesaret edemiyordum. Yengemi sikmek için bir girişimde bulunamıyordum, dayıma söyler diye korkuyordum, ta ki bu olay yaşanana kadar. Bir gün dayım kredi kartını evde unutmuş, işyerinden ayrılamadığı için beni aradı, gidip kredi kartını getirmemi istedi. Evin anahtarını verdi, zira yengem evde olmayacakmış, hastaneye gideceğini söylemiş dayıma. Aldım anahtarı dayımın eve gittim. Kapıyı açtım, yatak odasından müzik sesiyle karışık, yengemin inleme sesleri geliyordu. Koridorda da bir çift erkek ayakkabısı görünce sessizce içeri girdim...
Yavaşça yatakodasına yanaştım. Sessizce aralık olan kapıdan içeriye hafifçe baktım. İlk gördüğüm şey yatağın köşesinde duran yengemim dantelli külodu oldu. Kafamı biraz daha uzattım ki, mahallenin kahvecisi Mahmut abi yengemi domaltmış, çatır çatır götünden sikiyor. Yengemin kafasında başörtüsü var, ama geri tüm vücudu çırılçıplak, sertçe sikiliyordu. Manzara karşısında benim yarak anında taş gibi olmuştu. Mahmut abinin yarak 15 cm civarında ve biraz da kalındı. Mahmut abi yengeme, "Koca götlü orospum, bu götü sikmek için o kadar bekledim lan!" deyip, yengemin göte şaplaklar atıp, sikini yengemin daracık göt deliğine hunharca sokup sokup çıkarıyordu. Yengemin göt kan içinde kalmıştı, ilk defa götten sikildiği belliydi. Mahmut abi yengemin götüne pompalarken, yengem de çılgınca inleyip, "Sik beni Mahmut, daha hızlı sik erkeğim!" diyordu. Gözlerime ve kulaklarıma inanamıyordum, o tutucu yengem tam bir orospu karı gibi kahveci Mahmut abiyle sikişiyordu!
Mahmut abi yengemin götten çıkıp, yatağa kendisi sırtüstü uzandı ve yengemi yarrağının üzerine oturttu. Ben de bu arada telefonumla video çekiyordum (sonra yengeme şantaj yapıp sikmek için). Mahmut abi busefer yengemi amından sikmeye başlamıştı. Yengem de, o hafif kıllı pembe sulu amcığı ile, Mahmut abinin sikinin üzerinde zıplıyordu. Yengem durmadan, "Aaahh, ıııhhh, oohhh! Süpersin Mahmut! Daha hızlı, daha hızlı sik!" diyordu. Mahmut abi de, "Lan orospu, sen neymişsin böyle! İliğimi kuruttun kahpe!" dedi ve hızlandı. 5 dakika daha yengemi öyle sikti ve "Geliyorum orospu, aç ağzını!" diyerek yengemi üstünden indirdi ve sikini yengemin ağzına verdi. Yengem başladı çılgınca yalamaya ve Mahmut abi hırlayarak yengemin ağzına boşaldı. Orospu yengem tüm dölleri yutmuştu. Mahmut abi giyinmeye başlayınca, ben hemen kapıdan çekilip, oturma odasından kredi kartını alıp, sessizce evden çıktım.
Kredi kartını götürüp dayıma verdikten sonra, tekrar yengeme doğru yola çıktım. Halen aklım almıyordu, nasıl oluyordu da, 2 yetişkin çocuğu olan, tutucu ve türbanlı yengem, bir orospu gibi çatır çatur sikişiyordu. Bunu bilmiyordum, ama bildiğim birşey vardı, yengemi ben de sikmeliydim. Kafamda şantaj planını yaparak yengemin eve vardım. Heyecanla zile bastım. Yengem günlük elbisesini giymiş, fakat elinde ıslak havluyla kapıyı açtı, "Hoşgeldin! Geç içeri, ben de tüm gün hastanedeydim, gelir gelmez banyo yaptım!" dedi. Oturma odasına geçtik.
Yengemin daha bana, "Nasılsın, ne var, ne yok?" demesini beklemeden, ben hemen, "Yenge gel otur yanıma, bak sana ne seyrettireceğim!" deyip telefonumdaki videoyu açtım ve birlikte izlemeye başladık. Yengemin surat kıp kırmızı oldu, eli ayağı titremeye başladı. Yengeme bunu neden yaptığını sorduğumda, "Dayın artık beni sikemiyordu, dayanamıyordum, Mahmutun da eskiden beri bende gözü vardı, dayınla evlenmeden önce onunla flört yaşamıştık, çağırdım ona verdim! Dayına söylemeyeceksin değil mi?" dedi. "Söylemem, ama bana da vereceksin orospu! Benim de sende gözüm var, yoksa dayıma söylerim!" dedim.
Yengem hiç itiraz etmeden, "Tamam!" dedi, zaten itiraz edecek durumu da yoktu. Yatakodasına geçtik, hemen yengemi soyup yatağa ittim. Yeni banyo yaptığı için mis gibi kokuyordu. Kendim de yıldırım hızıyla soyunup, zaten kalkık olan yarağımı verdim yengemin ağzına. Yengem güzelce yalayıp ıslattıktan sonra, yengemi sırtüstü yatırdım ve bacaklarını havaya kaldırarak ayırdım, yarağımı o kıllı amına sokmaya başladım. Off müthişti! Sonunda yıllardır arzuladığım yengemin amını sikiyordum, rüyada gibiydim. Ben yengemin amına girip çıktıkça, yengem yine orospulaşmıştı, "Sik erkeğim, ohhh, hızlı sik!" diyordu. Ben iyice hızlandım ve pompaladım, "Orospu yengem benim, al kahpe!" deyip, bir yandan da o sarkık büyük memelerini öpüp emiyordum...
Yengemin amını sikip bir posta orgazm ettikten sonra, sıra artık o koca götündeydi. Hep bu götün hayaliyle 31 çekmiştim. Yengemi domalttıp götüne dayadım benim yarağı. İlk başta yarağımın kafasıyla göt deliğine fırça çekiyordum. Yengem büzüğünü açıp açıp kapatıyor, "Hadi sok artık, sik götümü erkeğim!" diyordu. Ben de, "Al lan orospu!" deyip sertçe kökledim götüne. Orospu yengem, "Yavaşşş!" diye çığlık attı, ama umursamadım, yengemin götüne pompalamaya başladım. Yengemin götü sıcacık ve daracıktı. Yengeme, "Amına koduğumun orospusu, yarak istersin haa? Al sana yarak!" diye küfürler ede ede sikiyordum götünü. Yengemin götünü biraz daha sikip, sonra çıkardım yarağımı, ağzına boşaldım, yuttu tüm döllerimi kahpe...
Temizlendikten sonra, birer sigara yakıp konuşmaya başladık. "Bak yenge, Mahmutu unut, artık sadece bana vereceksin, yoksa dayıma herşeyi söylerim!" dedim. Yengem de, "Tamam erkeğim, tamam sikicim!" dedi. Ve o günden beri yengemi sadece ben sikiyorum. Süper bir duygu bu :)
[Volkan]
160 notes
·
View notes