#üç maymun
Explore tagged Tumblr posts
mesutbahtiyarolacak · 1 year ago
Text
Tumblr media
“Bir insanın hayatını mahveden şey nedir, biliyor musunuz?” diye sorar Nuri Bilge Ceylan, üç maymun filminde,
Ve cevap verir ardından; “kendi kendine yalan söylemesi…”
Kendi ellerimizle ördüğümüz duvarların arkasında, kendi yalanlarımızla oluşturduğumuz karanlığın içinde boğuluyorduk işte çığlık çığlığa… sesimizi yalnız kendimiz duyuyor, kendi yalanlarımıza kendimiz inanıyorduk.
Herkesin kendi dünyasıydı orası. Kendi yalnızlığı, kendi karanlığı…
Mutlu görünenlerin hepsinin içinde o karanlığın içine çekmek için var gücüyle çabalayan bir çift el, parçalıyordu tüm tebessümleri bir kağıt parçası gibi. Ve etrafta uçuşan ateş böcekleri gibi, güneşin doğup batışını izliyorduk çaresiz gözlerle.
Birşeyi bekler gibi bekleyen ama bekleyecek hiçbirşeyi olmayan birileriydik işte. Çıkmaz bir sokakta geceleri, asla gelmeyeyecek bir otobüsün gelmesi için beklemek, ancak o son sokak lambasının sönmesini bekleyecek kadar da umut beslemekti tek yaptığımız.
Kendi kendinize uydurduğumuz yalanların karanlığına bulaşmamamız imkansızdı. Herşeyi bildiğimiz gibi bunu da biliyorduk. Ancak inanmak da istiyorduk bir yandan. Bir umudun peşinden yürümemiş miydik yıllar yılı. Yol dediğimiz şey, ucunda bir mutluluk kırıntısı olan bir kıvılcımdan ibaret değil miydi? Güneş sanmamış mıydık hepimiz o bir anlık kıvılcımı?…
Neyse…
Gerçekliğin tokatının, yalnızlığın eliyle olduğunu anlıyordum şimdilerde…
Sessizce bir yalan söyleyip, yine inanmayı seçmiştim bu gece de ışıkları kapatırken sokakların.
Ve bir adım daha atmıştım kendi karanlığıma, kendi yalnızlığımı selamlayarak…
Bir kıvılcımın peşinden dalıp giden gözlerle…
43 notes · View notes
artfilmfan · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Three Monkeys (Nuri Bilge Ceylan, 2008)
cinematography: Gökhan Tiryaki
17 notes · View notes
dolunayingecesi · 1 year ago
Text
Mesela ben çok gülerdim, çok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu ama ben geç fark ettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım, bazı cümleleri unutamadım ve kalbimi yaşanmışlıklardan arındıramadım. Birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap veremedim hiçbirine. Çok sevdim herkesi ama kimsenin sevdiği olamadım. Çok şey sayıkladım, kimse anlamaya çalışmadı. Sonra sustum, hep öyle olur ya zaten.
8 notes · View notes
benkitabinincisi · 1 year ago
Text
Mesela ben çok gülerdim, çok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu ama ben geç fark ettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım, bazı cümleleri unutamadım ve kalbimi yaşanmışlıklardan arındıramadım. Birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap veremedim hiçbirine. Çok sevdim herkesi ama kimsenin sevdiği olamadım. Çok şey sayıkladım, kimse anlamaya çalışmadı. Sonra sustum, hep öyle olur ya zaten.
-Nuri Bilge Ceylan
5 notes · View notes
gorunmezbirkiz15 · 10 months ago
Text
Üç Maymun/Nuri Bilge Ceylan
Mesela ben çok gülerdim, çok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler oluyordu hep ama ben geç fark ettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım. Birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap vermedim hiçbirine. Çok sevdim herkesi ama kimsenin sevdiği olamadım. Çok şey sayıkladım, kimse anlamaya çalışmadı. Sonra sustum, hep öyle olur ya zaten.
25 notes · View notes
etaali · 2 months ago
Text
Tumblr media
Mevlid-i Nebi ve Vahdet Haftası' ismine uygun şekilde kutlamalarına devam ediyor Iran Kürdistan eyaleti
Bölücülük ateşini yakan düşmanın mikrofonları bu kutlamalara üç maymun.
3 notes · View notes
yorgunyazilar7 · 3 months ago
Text
SESİNİ KAYBEDEN ŞEHİR
Adedi devir
sıfır.
Şehir
sustu.
Kenetlendi nokta nokta şehrinin
asfalt – beton çenesi:
bin dokuz yüz nokta nokta senesi
nokta nokta
ayında..
Cadde boş.
Bir uçtan bir uca koş.
Cadde boş
bomboş
cebim gibi…
Kesildi akmıyor su…
Ne bir motor uğultusu
ne dönen bir tekerlek var.
Rüzgâr:
sürüklüyor asfaltta Mister Ford’un adını:
duvarlardan kopan renkli bir ilân kâadını
kaldırımda savuruyor…
Üç adam.
Üç adam duruyor:
Birincinin kolunda kırık bir
keman var,
ikincinin başında silindir
sırtında frak,
üçüncü kıllı bir maymun gibi çıplak..
Sokak.
Sokakta ıslık çalarak
enseni kaşıya kaşıya.
geç karşıdan karşıya.
Yok ezilmek korkusu..
Ne bir motor uğultusu
ne dönen bir tekerlek var..
Rüzgâr:
çatıyor git gide kara kaşlarını.
Kesmiş düdük sesleri köşe başlarını.
Üç adam…
Üç adam duruyor
ve bir sarhoş türküsünü söyliyerek
topuklarını yere vuruyor..
Caddenin ortasında bağırıp durmayın,
topuklarınızı yere vurmayın,
NAFİLE
asfaltı getiremezsiniz dile!!
NAFİLE
konuşmaz sesini kaybeden şehir:
okşamazsa eğer
ONLARIN
ceplerinde kilitlenen elleri
bakır telleri..
Üç adam
Üç adam duruyor:
birincinin kolunda kırık bir
keman var,
ikincinin başında silindir
sırtında frak,
üçüncü kıllı bir maymun gibi çıplak..
Üç adam
kayboluyor karanlıkta sallanarak….
Nâzım Hikmet
2 notes · View notes
hayatinarizasi · 7 days ago
Note
Anlamadım üç maymun fln ne anlatıyorsun?
:)
1 note · View note
aspaldiko · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Ya aslında çok duygusal bir adamımdır ben.. Vallahi. Tuhaf gelecek size ama.. Hemen ağlarım mesela bir şey olduğu zaman öyle birisi şiir falan okuduğu zaman. Vallahi billahi.
Üç Maymun, Nuri Bilge Ceylan
#+
9 notes · View notes
katakullii · 1 year ago
Text
Ayrıca arkadaşlarıma da teessüf etmek istiyorum burdan, açtıkları en dandik sayfaları bile destek olmak için takip ediyorum, neyse ben yine ederim insanımdır biraz. Burda beni görmüş/görmemiş sohbetim olan insanlar takip ediyorlar, arkadaşlarım üç maymun, devam arkadaşlarım devam.
Neyse ben yola kendimle çıktığım için isteyen uzaktan bakabilir.
6 notes · View notes
ozlemekk · 2 years ago
Text
çok güzelmiş buyrun
2 notes · View notes
smaumutelcisi · 2 years ago
Text
Kafası karışık, kalbi dağınık olmak insanoğlu için en zor durumların başında gelir. Yapması gerekenleri odaklanıp yapmakta sıkıntı çekilem bu durumdan kurtuluşun reçetesini yazacak halim yok. Kişiden kişiye değişen bir durumdur. Ama bazı noktalara dikkat çekebilirim.
Mesela hayatı bazı ön kabullerle yaşamak insanın hayatını daha yaşanır kılar. Mesela her kitabı okuyamayacağını bilmek. Her yeri gezmenin mümkün olmadığını kabullenmek. Her iyiliğin sahibi olunamayacağını idrak etmek hayatı daha yaşanır kılar ve tabi ki kadere iman etmek...
İnsan maymun iştahlı olmayınca ve kapasitesinin farkına varınca kafa karışıklığı ve kalp dağınıklığı bir anlamda daha da hafifler. Bir hoca gördüğünde hoca olmak istemek, bir seyyah gördüğünde seyyah olacağım diye tutturmak kafamızı yastığa rahat koymamıza engeldir.
Üniversite okurken evlenen birini görünce evlenmek istediğini dillendirmek, YouTube da izlenme sayısı çok olan bir hatip görünce kamera fiyatlarını araştırmak ayakların sağlam zemine basılmadığını gösterir. Ben kimim ve ne yapabilirim sorularını doğru cevaplamalıyız.
Devlet mi özel sektör mü, ev hanımı/hanımlığı mı çalışan/çalışmak mı, Ankara mı İstanbul mu, akademisyenlik mi kendi işim mi, otuz yaşına kadar evlenmemek mi erken yaşta evlilik mi ve daha birçok konu.. Kafa karışıklığı ve kalp dağınıklığı.. Çözüm ne mi? Şunları sıralayabilirim👇
1. “Kim Allah’a saygısızlıktan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir.” ayeti kerimesi bize yol arkadaşlığı yapmalı. Bu cenderenin İçinden çıkmak, ferasetimizin ve basiretimizin açık olmasını istiyorsak günahları üç talakla boşamalıyız. O zaman seçimlerde zorlanmayız.
2. “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” İkinci yol arkadaşımız bu ayet olacak. Otobüs beklerken, metroda giderken, yolda yürürken, yataktan kalkınca, başımızı yastığa koyunca, arabaya binince, asansörden inince dilimiz Allah’ın zikriyle ıslanmalı.
3. Hayatımızın beş dakikada değişebileceğini unutmayacağız. Bugün dert diye gördüğümüz şeylerin dert olmadığını, bugün bizi şımartan etkenlerin yarın elimizden alınabileceğini bilerek yaşamalıyız. Garantisi olmayan hayatlarımızı her şeyi garantiye alıp yaşamaya çalışmak olmaz.
4. Bolca yürüyüş yapmalı ve çokça su içmeliyiz. Ve tabi ki bazen kendi kendimize kendimiz hakkımda konuşup kendimizi dinlemeliyiz. Kendi kendine konuşan değil, konuşmayan delidir belki de. Kimin ne dediğine bakmadan kendimize planlarımızdan bahsedelim. İyi gelecektir.
5. Hayatın bir süreç olduğunu unutmayalım. Bizi hedefe vardıracak şey ise bu sürecin bugünden geçtiğini unutmamaktır. Şimdinin şimdisi, yarının şimdisinden daha efdaldir. Zamanın çocuğu olacağız. Günümüzü adam akıllı değerlendirdik mi değme keyfimize.
Maddeler uzar gider ama son kapımız yine duadır. Allah kalbimizi ve kafamızı dininde sabit kılsın. Yorulduğumuzda bizi sevdikleriyle dinlendirsin. Düştüğümüzde bizi kaldırsın. Ayağımızın kaymasına müsade etmesin. Dağınıklıklarımızı düzeltsin, eğrilerimizi doğrultsun. Amin.
Tumblr media
4 notes · View notes
watermelonelywizard · 2 years ago
Text
Beşiktaşım Çok Yaşa
O da benim gibi Lotte'yi seviyor
En büyük düşmanım günümü zehretmek için beni gece geç saatlere kadar tutuyor, işlerimi yetiştirmeme engel olduğu yetmiyormuş gibi eksik bilgisiyle yaptıklarımı eleştiriyor ve beni her geçen gün daha yetersiz hissettiriyor.
Sırt ağrılarım, üç haftadır geçmeyen hastalık halleri ve kendimi yerin dibine gömmemim ana sebebi en büyük düşmanım.
Tumblr media
Az önce deprem olacakmış gibi bi hisse kapıldım, böyle hissettikten sonra birkaç defa deprem olduğuna şahit olmuştum o yüzden belki böyle psişik bi özelliğim vardır diyerek hava almak için dışarı çıktım, gece sadece biraz ilerdeki boyozcu tarzı mekan açık oluyor, orada bir bardak acı çay içip geri döndüm, geri dönerken mahallenin kedisi Beşiktaş'ı gördüm, kucağıma alıp bir iki sokak gezdirdim, sonra inmek istedi bıraktım.
Galiba ufak bir gece yürüyüşüne ihtiyacım varmış. Ev çok küçük ve hem zemin katta olduğundan hem de dibinde dar - ağaçsız bi sokak olduğu için çok karanlık ve bunaltıcı bi yer. Bazı insanlar bu tip kutu evlerde ömür geçiriyor...
Bazen sessizliği bozmak için maymun sesi çıkarıyorum :D
Biraz parça parça yazıcam
Yaklaşık iki ay önce bir İngilizce öğretmeni ile takas usulü ders yapmaya başladık. Haftada 2 saat derse gidiyorum karşılığında hocanın projeleri için logo, kartvizit falan yapıyorum ama son birkaç hafta bazı istekleri abartı olmaya başladı, üstelik çalışmaların bir kısmı için ödeme yapacağını söyledi bu zamana kadar ama bırak ödeme yapmayı stok görsel için bütçe bile ayırmıyor, kırk takla atmak zorunda kalıyorum oluru olmayan işler için. Şu an 3 farklı alanda şirket açmaya çalışıyor, hepsi için logo ve basılı ürünlerin tasarımını, sosyal medya hesaplarının tasarımını faso fiso istiyor. Yetişemediğim gibi aklımda çürüyor hepsi koku yapıyor, elimi kolumu bağlıyor. Sanırım dersleri bırakıcam, kendi kendime devam edebilirim diye umuyorum.
Bir işe de girmek istiyorum, hem bu tasarım işlerini daha iyi öğrenirim hem de para kazanırım. Birkaç ajansa başvurdum bazılarıyla görüştük ama bilmiyorum, umarım güzel bi yer bulabilirim.
Tumblr media
Saçımı kestim, kışın kolay kurumuyor uzun saç, sonra hep hasta oluyorum. Bana kadar sakal ve bıyık vardı biraz yaşım varmış gibi göstersin diye. Şimdi suratım da ışıl ışıl oldu bu halde liseye tekrar başlayabilirim.
Lotte'yi seven hasmım da benim aslında, insanın kendinden büyük düşmanı olmuyor çoğu zaman. Kendi ağzıma sıçmayı bırakmam gerek.
Bir de hakikati aramak ile iligli bazı zırvalardan bahsediyordum ya, artık bu konu hakkında düşünmeyi bırakmayı düşünüyorum. Bazı hakikatlere sadece yaşarken vakıf olunuyor. O yüzden düşünmeyle yaşama arasında bir denge kurabilirsem daha kararlı birine dönüşebilirim. Filozofluğa falan soyunmuyorum lütfen yanlış anlamayın, sadece bu hayatı yaşamaya değer mi değmez mi diye düşünmekten yaşamaya fırsat bulamadığım için düşünmeye ara verip bazı şeyleri akışına bırakmayı düşündüğümü söylüyorum.
Tumblr media
Günün özeti; kedi Beşiktaş ile birbirimizi ısıtarak yaptığımız küçük gece yürüyüşü, acı çay, bulgur pilavı ve yalnızlık.
İyi geceler : )
2 notes · View notes
salurkazan · 8 days ago
Text
Random iç dökmece + ifşa postu
💀
Hislerin, duygu ve düşüncelerini anında dışarı yansıtan birisi olmak bazen yoruyor gerçekten. Yani yoruyor derken, hem güzel de bişey ama bir yandan da kötü bişey.
Bence.
Hani bazı insanlar vardır, ne düşündüğünü ne hissettiğini asla anlamazsın. Özeniyorum onlara biraz.
Hem yaşlanmanın getirdiği birşey de var, hem de canım sıkkın. Hemen çökmüş tipim. (Normalde de çok iyi değildi belki ama 💀)
Yine de öyle işte.
Arkadaşıma fitcheck videosu atmıştım onun videosu bu
Pantolon ve ayakkabıyı çekmemişim ama, siyah kargo panyolon ve hafif açık renkli ayakkabım vardı.
Neyse
Eve geldikten sonra farkettim, belki haksızımdır ama, kendime yabancı hissediyorum ya. Belki hislerimi eskisi kadar iyi saklayamıyorumdur, belki hiçbir zaman saklayamamışımdır ve şimdi farkediyorumdur, belki yeni bişey, bilmiyom. Ama üzüldüm yani
Her halimize şükürler olsun tabi ki, yatsak kalksak şükretsek, hakkıyla şükredemeyiz tabi ama. İnsanın içindeki sesler susmuyor. İçimde her zaman terör estirmek isteyen, isyan eden bir ses var ve bu benim çok canımı sıkıyor. Başta, malesef(belki), kendim için, hem ailem için, hem de ülkem ve ümmet için
Helal yoldan, kendi ellerimle ve bileğimin kuvvetiyle birşeyleri başaramamak ne kadar can sıkıcı bir ben biliyorum bir de Allah
Hani normal sağlıklı bir şekilde düşünsem, kendi derdimin bana yetip artması lazım. Bencillik belki ama, öyle yani. İçimden bir ses diyor ki, ne olursa olsun elinden geldiği kadar savaşman lazım. En basitinden doğu türkistandaki zulmden hepimizin haberi var. Elimde olsa dümdüz ederim orayı💀
4. Muratın iranı dümdüz ettiği gibi, aynı şekilde doğuya bir sefer yapacaksın. İr*n ırak suriye is*ail.. çine kadar dümdüz etmek lazım harbiden
Haa. Şöyle de birşey var
Çok sapık bir zihniyetleri, inançları da olsa en azından ya*udiler kitap ehli. I*ran da öyle. Ama bu çinlilerin o da yok. Tam gavurül gavur bunlar 💀
Belki böyle söyleyince adamların inançlarını küçümsemiş oluyorum ama, öyle yani
Filistinde yaşananlar ,yeteri kadar olmasa da, en azından konuşuluyor. Doğru Türkistana üç maymun oynanıyor hala
:(
Kendi kendime üzülüyorum, üzüntüm sinire dönüşüyor, küpüme zarar verip duruyorum
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovmuşlar ya, o adam zamanında onuncu köyde hak bulmuştur. Şimdi bizim bu zamanda bütün köyleri ele geçirmişler malesef 💀
Elimden birşey gelmiyor olması canımı sıkıyor. Kimsenin elinden birşey gelmiyor belki ama. Gelmeli
Neysee.
:)
Kebapçıda da yemekten sonra çay içtik dışarda. Kedi geldi bitane onu da sevdim baya. Arkadaş çekti bikaç resim ama atmadı daha. Resimleri bana atmadan instada storye atmış beni 💀
Tumblr media
Arkadaşın storysini görünce bu gece ifşa gecesi olsun dedim. İç dökesim de vardı az
Elimden bişey gelmiyor diye hislerimizi diri tutmayalım mı?
He?
İçimizi dökmeyelim mi?
💀
Yılbaşına kadar bu seneki bütün planlarımı da tamamlayacağım inşallah.
Müslüman adamın yılının da ocakta başlamaması lazım da 💀, o da ayrı bir konu 🥲
Öyle işte
İnandığımız gibi yaşamazsak yaşadığımız gibi inanmaya başlarız. Ve bu beni korkutuyor
Sonumuz hayrolsun efenim
Öyle değilmi
Buraya kadar okuduysan bana dua etmeyi unutma ❤️
1 note · View note
belkidebirharfimben · 2 months ago
Text
Onlar Arapçaya değil dirilttiklerine düşmanlar
Tumblr media
“Belki de bir gün öğrenilecek dil olarak sadece İngilizce kalır. (…) Eğer bu gerçekleşirse bu gezegenin yaşadığı en büyük entelektüel felaket olur.” Dillerin Katli'nden.
Allah, meleklerine Âdem aleyhisselamın, dolayısıyla insaniyetin kemalini 'tâlim-i esma' ile göstermişti. Yani onların bilemedikleri isimleri Âdem efendimiz bilmişti. Maşaallah. Melekler de o kemale insafla secde ettiler. Dille gösterilen büyüklüğü kabul ettiler. Fakat İblis etmedi. Ve İblis o günden beri kelimelerimizi unutturmaya çalışıyor.
Prof. Dr. David Crystal'ın 'Dillerin Katli' isminde bir kitabı var. Altbaşlığı da şöyle: "Bir dilin ölümü bir milletin ölümüdür." Yıllar önce okumak nasip olmuştu. İstifade etmiştim. Hatta, Kur'an'da, 'dillerin farklılığı'nın neden 'ayet' olarak zikredildiğini de daha derin kavramamı sağlamıştı. Mesela bir yerinde deniliyordu ki:
“Her dil, belli bir evren modeli, dünyanın anlaşılmasına yarayan bir 'gösterge sistemi' oluşturur. Dünyayı tanımlamak için 4000 farklı yolumuz varsa bu bizi zengin kılar. Ekoloji konusunda olduğu kadar dillerin korunması konusuna da eğilmeliyiz.”
Dillerin korunması. Peki ne için? Çünkü 'şahit olduklarımızı anlama' sürecini etkileyenlerden birisi de dillerimiz. Dilimiz varlığı nasıl tasnif ettiğimizi belirleyici bir rol oynuyor. Dilin yaşattığı manalar üzerinden varlık da anlam kazanıyor. Her insan bildiği diller üzerinden düşünebiliyor. İnsanlıksa bilinen bütün diller üzerinden...
“Dilinin yapısının insanın entelektüel başarısının önemli bir şahidi olduğu gözönüne alınırsa dilbilim dünyasındaki genetik çeşitliliğin kaybı (…) muhtemelen biyolojik dünyadaki genetik çeşitliliğin kaybından bile önemlidir. (...) Biyolojik çeşitliliğe olan ihtiyacı destekleyen görüşler dil için de geçerlidir. (…) Artan tekdüzeleşme bir türün uzun vadede hayatta kalmasına yönelik tehditler içerir. Ekoloji dilinde en güçlü ekosistemler en çeşitli olanlardır. (…) Dil çeşitliliğinde herhangi bir azalma, türümüzün uyum sağlama gücünü azaltır, çünkü faydalanabileceğimiz bilgi havuzunu küçültür.”
Kitaptan anladığım kadarıyla, 'ulus-devlet sistemini' biraz geriye kaydırırsak, bugün dillerin hayatını tehdit eden üç şey var: 1) Batı merkezli küreselleşme. 2) İlerlemeci tarih anlatımı. 3) Sosyal darwinizm.
Batı merkezli küreselleşme, aslında Batılılaşma, tek kültürün kendini dünyanın her köşesine dayatmasını içerdiğinden, dillerin yokolmasına sebep oluyor: “Herşey bu hızda giderse, gelecek yüzyılın insanoğlu dillerinin %90’ının ölümünü veya yokoluşunu göreceği, bence gerçeğe yakın bir tahmindir." İlerlemeci tarih anlayışıysa 'yaşadığımız çağı herşeyin merkezine koyduğu için' uzağında kalanların gözden düşmesine sebep oluyor: "1500’lü yıllarda Brezilya’da 1175 dilin konuşulduğu tahmin edilmektedir. Bugün rakam 200’ün altındadır.”
Sosyal darwinizmin zararı da diğerlerine benzer nitelikte. Canlılığın hep ileriye gittiği, yani evrimleştiği, gibi yanlış bir itikadı aşıladığı için, mazide kalan herşeye 'maymun işi' muamelesi yapılıyor. Halbuki gerçekler böyle değil. Crystal buna da itiraz ediyor: “Yerli toplulukların İngilizce ve Fransızca kadar tam ve karmaşık dillere sahip olduğu pek bilinmemekte ve geleneksel Batı inancı aksini farzetmektedir. Boyunduruk altındaki halklara karşı gösterilen küçümseme otomatik olarak onların dillerine de taşınmış, bu diller basit ve hayvanca diye tasvir edilmiştir." Kuzey Amerika'nın kadim dilleri uzmanı olan Marianne Mithun da kitapta ona destek çıkanlardan: "Kuzey Amerika’da nefes kesici güzellikte inceliklere sahip olmayan dil yoktur." Yani bir dilin gelişmemiş(!) bir toplum tarafından konuşuluyor olması 'geri bir dil olduğu' anlamına gelmez. Durum tam tersi şekilde de olabilir.
Geniş daireden dar daireye dönersek, işte, bu üç yanlış itikadın Türkiye'deki tezahürü de üçtür kardeşlerim:
1) Müslümanların ortak alfabesi 'İslam harflerine' karşı gösterilen düşmanlık. Evet. Halbuki aynı düşmanlık 'Batı kültürünün ortak alfabesi' sayılan Latin harflerine karşı gösterilmez. Çünkü, yukarıdaki üç yanlış itikad, onları başka yere, İslam harflerini başka yere oturtur. Birisini ileri diğerini geri sayar. 2) Osmanlı Türkçesine karşı gösterilen düşmanlık. Evet. Çünkü, Osmanlı Türkçesi, Türklerin 'yönettikleri coğrafyadaki dilleri yoketme' saikiyle değil, 'onları da dillerine katarak zenginleşme' arzusuna mebnidir. Halbuki, yukarıdaki üç yanlış itikad, coğrafyayla bütünleşmeyi değil, Batı adına onları evvela kendisi yoketme saikini aşılamaktadır. 3) Arapçaya, Kürtçeye vs. düşmanlık. Evet. Çünkü, yine yukarıdaki üç yanlış itikada göre, Avrupa ilerisidir, Asya gerisidir. O yüzden Arapça veya Kürtçe vs. konuşmak 'maymun dili konuşmak' mesabesindedir. Evrimde geriye doğru uzanmaya çalışmaktır.
Türkiye'de dil üzerinden yaşanan tartışmalar ağırlıklı olarak bu zeminde şekillenir. O yüzden esnaf tabelalarına da muameleler farklı olur. (Herhangi bir Batı dilindeyse dokunulmaz. Ama Asyalı dilindeyse heran operasyon çekilebilir.) Sokakta konuşulması da yine farklı tepkilerle karşılanır. Hülasa: Bu ülkenin insanlarının zihnine öyle operasyon çekilmiştir ki, bin yıllık cihad arkadaşlarının dilini küçümser, ama bin yıldır düşmanlıktan başka birşey görmediği Avrupalının dilini baştacı eder. Ahirzaman böyle garip bir vakittir. İmtihanı böyle ağır bir imtihandır. Müslümanı müslümana dövdürür. Tarlanın taşıyla tarlanın kuşunu öldürür.
Halbuki, meseleye birazcık ilmî endişeyle bakan birisi için, Asya'nın aşağılanacak hiçbir tarafı yoktur. Bilakis, anlaşılırsa, zenginliğin hakikatine sahip olduğu farkedilir. Mesela: Sefer Turan'la söyleşilerinden oluşan Bilim Sohbetleri kitabında, merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca, meşhur şarkiyatçılardan Helmutt Ritter'in (ki aynı zamanda hocasıdır) Arapça yazımı hakkında 'üç vitesli yazı' diyerek büyük iltifatlarda bulunduğunu, Latin alfabesini de "Bu eşek sür'atinde gidiyor!" diye küçümsediğini aktarır:
"(Noktasız yazı) Bu âlimler vitesidir, diyor. Kütüphanelerdeki kitapların bir kısmı böyle. Onları ancak âlimler okuyabilir. İkinci viteste ise noktalı ama harekesiz yazarsınız. Okumada da yazmada da ikinci vitestir. Bu umumiyetle halk için geçerli bir vitestir. Üçüncüsündeyse noktalı ve harekeli yazarsınız. Okurken hata varsa çok kolay farkedersiniz. Fakat yazmak zaman alır. Bu üçüncü vitestir. Hocam Helmutt Ritter bunu söyledikten sonra bir kağıt aldı ve kağıda kendi ismini, Latin harfleriyle 'Ritter' yazdı. 'Bu eşek süratiyle gidiyor!' dedi ve ekledi: 'Bu da eşek vitesidir!' Arapça'daki viteslerle kitaplar müthiş bir süratle yazılıyordu." Son ilave olarak, Bediüzzaman Hazretlerinin Lem'alar'da dikkatleri çektiği, birşeyden daha bahsedeceğim: O da İslam harflerinin 'çağrışım dünyası'dır. Evet. İslam harfleri müslümanların maneviyatından neşet ediyor. O dünyadan çıktığı için, yine o dünyayı çağrıştırıyor, hatırlatıyor, dürtüyor. Bir müslüman onları gördüğünde ister-istemez manevî tetiklenmeler yaşıyor. Şuurunda olsun veya olmasın. Harfler yapacağını yapıyor. Halbuki Latin alfabesi böyle bir yeteneğe sahip değildir. Onları gördüğümüzde ne Allah'ı, ne Peygamberi, ne İslam'ı hatırlarız.
"(...) hurûfât, kudsiyet kesb ettikçe, yani, âhizelik vaziyetini aldıkça, yani, Kur'ân hurûfâtı olduğundan âhizelik vaziyetini aldığı ve düğmeler hükmüne geçtiği ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha ziyade o münâsebât-ı hafiyenin uçlarının merkezî ukdeleri, düğümleri ve hassas düğmeleri hükmünde olduğundan, vücud-u havâîleri bu hâsiyete mâlik olduğu gibi, vücud-u zihnîleri dahi, hattâ vücud-u nakşiyeleri de bu hâsiyetten hassaları ve hisseleri var. Demek, o harflerin okumasıyla ve yazmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ ve başka maksatlar hâsıl olabilir."
Bunlar okunması, yazması, hatta bakılması bile 'başka' olan şeyler. Latin alfabesine bakmak, bir müslüman için, İslam harflerine bakmakla bir değil. Aynı tellere dokunmuyor. Aynı şifreleri çözmüyor. Aynı şiiri söylemiyor. Aynı musikiyi terennüm etmiyor. Kur'an'da anılan huruf-i mukatta belki de bizi harflerin bu yanına uyandırma hikmeti de güdüyor. Tek tek bile hikmeti var onların yani. Tek tek bile kıymetliler. Tek tek bile manidarlar. O sebeple yerlerine başkasını yerleştirmekle doğru yapılmaz. Elbise olsa değiştirilir fakat derimiz asla değiştirilemez.
Bazen düşünüyorum: Bu kemalistler, bir açıdan bakınca çok aptallar, ama başka açıdan da çok zekiler. Evet. Manevî dünyamızı ayakta tutan şeylerin köküne kibrit suyu dökmede pek mahir davranmışlar. İlk kılıçlarını şeairlere sallamışlar. Kodlarımızla oynamışlar. Çağrışımlarla dahi olsun müslüman ruhunu en geniş dairede besleyen şeylerin ensesine çökmüşler. Bugünkü avaneleri de aynı yolda ilerliyorlar. Nerede görseler sataşıyorlar.
Öyle. İslam harflerinin, Arapçanın, Osmanlıcanın, müslüman dillerinin, müslümanca kelimelerin Tek Parti döneminde tam bir zorbalıkla hayatımızdan sökülüp atılmaya çalışılmasında şeytanî bir zeka kendisini hissettiriyor. Bu zeka, bilfiil uygulayanların başlarında değilse bile, kesinlikle arkalarında bir yerlerdedir. Kulaklarına fısıldanmıştır. Ajandalarına yazılmıştır. Onlar da ödev verilen bu dersleri tekmil etmişlerdir herhalde. Ne diyelim? Cenab-ı Hak rüşdümüzü yeniden ilham eylesin. Kemalimizi tekrardan iade eylesin. Âmin. Âmin. Âmin.
1 note · View note
haber-euro-turk · 3 months ago
Text
Cihat Tamer kimdir, kaç yaşında? (Cihat Tamer'in özgeçmişi)
Türk sinema, tiyatro ve dizi film oyuncusu 26 Şubat 1943 tarihinde dünyaya geldi. Aslen Rizeli olan Cihat Tamer,Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 1959’da Bakırköy Halkevi’nde amatör olarak tiyatroya başladı. 1961’den itibaren sırasıyla Münir Özkul Tiyatrosu, Bulvar Tiyatrosu, Üç Maymun Kabare Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Üsküdar Oyuncuları, Dostlar Tiyatrosu ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes