Tumgik
#ölü bir beden
hiclikteyim · 5 months
Text
Canımı yakan kesik bileklerim değildi.
Bileklerimi kesmeme sebep olanlardı...
56 notes · View notes
keskinkesik · 5 months
Text
unutmuş gibi yaptığım her şeyi hatırlıyorum. biliyorum, her gece zihnimin içerisinde ki harlanan ateşin kaç eve düştüğünü. biliyorum, dağınık saçlarımla aynaya bakarken gözlerimi gözlerimdem kaçırdığımı. sık sık beni çoktan yakalamış olan bir boşluktan kaçıyormuşum gibi hissediyorum. ciğerlerim kanasa da ara sıra sonsuz dalışlar yapabileceğim uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasındayım. hakkında konuşamadığım, yer veremediğim ya da elimi kaldıramadığım bir acı var. koşmak. çığlık atmak. parçalanmak istiyorum. umutsuzca kendimi yeniden keşfetmenin yararlı yollarını ararken, olduğum her şeyi bırakmak istiyorum. nefes alışım bana rahatlama getirmese bile, dünyaya uhrevi bir özgürlük tonunda bağırmak istiyorum. sürdürülemez olsalar bile kesinliklerimle el ele çok uzaklara gitmek istiyorum. kaosumla inşa ettiğim uçurum gibi omurgalarımdan aşağı yuvarlanmak istiyorum. ruhumda kötülük var. ellerimde yalnızlığın nasırlarını taşıyorum. bir bayrak gibi etrafa savurduğum bu yarı ölü beden ile dünyayla olan bu sürtüşmeden ve içimdeki benden geriye kalan parçalardan kaçamıyorum. hiç terk etmediğim hiçliğe geri dönüyorum. başarısızlığa mahkum. savaşmaya aşina bi’ hâlde.
#y.
373 notes · View notes
yasamcicegi · 1 year
Text
Mezar başında af dilerken bulacaksınız kendinizi. Ölü bir beden, diri bir sözden daha çok yakacak canınızı.
550 notes · View notes
poemvolia · 27 days
Text
istemiyorum. bu sabaha uyanmak, yarın için geceye uyumak, insanlara karışmak, gözleriyle denk düşmek. "neden?" diye sorma, istemiyorum. ne ruhun haberi var yorgun bedeninden ne de beden bir haberdar içinde taşıdığı ölü ruhundan. "çabalamadın, hiç yaşamadın ki" diyorsun. göster, hani nerede her sabah yeryüzüne doğan güneş? bir bana mı doğmadı yoksa ben mi doğru gökyüzüne bakmadım. hep bakmadığımı söylüyorsun. oysa baktım, hem de saatlerce. sen bakıyor musun? sadece bakıyor musun! ne bir ışık ne de manzara olmasa yıldızları bile görmezsin. bu yüzden hiçbir şey bilmiyorsun. sen geceleri bilmiyorsun, ben ise gündüzleri. artık istemiyorum, gösterme. zaten hiç bakmamalıymışım yoksa güneş de acıtırmış gözleri gün batımına dek.
22 notes · View notes
ayyass · 6 months
Text
içimde kocaman ölü bir beden taşıyorum
32 notes · View notes
wiseheartdefensor · 19 days
Text
ölü bir ruh, yaralı bir beden ve sen
10 notes · View notes
infllames · 1 year
Text
mezarlık başında af dilerken bulacaksınız kendinizi. ölü bir beden diri bir sözden daha çok yakacak canınızı.
'00.24'
79 notes · View notes
hiclikteyim · 5 months
Text
Yüzümdeki gülümsemeye aldanmayın.
İçimde hala bir şeyleri halledemedim.
19 notes · View notes
hiraset · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media
🪶 24 Cemaziyelevvel 1444
Bir teheccüt vakti acı acı çalan telefonların sesi ile uyandırmıştın ihvanlarını namaza. Kalplerde, dillerde, gözlerde sıhhatin için duâları niyaz edilirken Rahmana kavuşma haberin gelmişti. Kim duyar duymaz tahayyül edebildi ki? Kim duyar duymaz bu hakikate inandı ki? ... Gecenin ilerleyen saatlerinde haberi alanların akını ile dolmuştu hâne'nin avlusu. Akın akın biçare evlatlarının telaşı sardı gece 2 sularında hânenin bahçesini... Dakikalar ilerledikçe, g��n ağardıkça mahşeri kalabalık toplanmıştı. Sahabe-i Kiram gibi birbirini teselli eden, göz yaşlarını silen ihvanlarının tek dertleri esirgenen yüzünü son kez görebilmekti.
Çarşamba sokaklarında aynı Resûlullah efendimizin vefatında Medine sokaklarında esen yelin kokusu vardı. Bütün dükkanlar kapalı. Olurda göz gözle geliriz diye kimse başını kaldırıp bakamıyordu. Çarşamba'da derin bir sükûnet yaşanıyordu.
Edirne Kapı'nın toprağında sevinç, neşe vardı sanki ne mübarek bir beden saracaktı ne mübarek bir dostu emanet alacaktı. Efendi Hazretlerimizin mezarı kazılırken özellikle Şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretlerinin kabrinden daha derin kazıyorlardı, şeyhinden yüksekte olmasın diye. Bir gün taviz vermediği davasından son gününde dahi taviz vermemişti.
O gün Peçeli ayşe hocamız şöyle demişti, "Allâhu teala hangi belayı verecekti ki onun yerine bunu verdi." Allâh dostları şöyle dermiş, "Ya rabbi o bela yerine beni kurban al"...
Fatih Camisi'de son görev yerine getirilecekti. Cuma sabahı teheccüt vaktinde dolmaya başlamıştı olurda öğle vaktinde yer bulamayız diye caminin içine, avluda ki taşlara uzanmıştı gönül verenleri. Tarihte hiç görülmemiş bir kalabalık vardı o gün Fatih'te 4 Milyon gönül/dava kardeşi; bu kalabalığın iki katı olan bayan ihvanlar meydanlara Efendi hazretlerimizin buyuruğu üzere çıkmadı. Son vazifesinde ömürünü adadığı şeriatten taviz vermedi.
Kaç beden koyuldu o musallaya o güne kadar, kaç hakkın helalliği alındı... Bambaşka bir vedaydı sanki. Veda mıydı sahi, o gün kaç ölü kalp tekrar dirildi Senin uğurlamanla? Kaç kalp yeniden şahlandı?
"Mahmud Efendi Hazretleri'nin Rabbine vasıl olmasının hüznü, cemaat-i kübrânın bereketiyle bir şehrayine dönmüştü. Meydanlar mescid, yollar musalla, makber vuslat olmuştu. Konuşan masal değil, bin yıllık tezdi. Kan değil, zemzem; acı değil vuslat sevinci; zulüm değil, rahmetti. Milyonlar yürümesine rağmen ne mağazaların camları kırıldı ne de mü'minler, "Allah ve Rasûl düşmanları Yunanistan'a!" diye sloganlar attı. Çünkü gün melhame değil, merhamet günüydü. Yürüyenler de Rahmet Peygamberi'nin ümmetiydi. Şehri İstanbul, Fatih'te ictima olmuş, sokaklar seller gibi makbere akıyordu. Lakin yakan yıkan bir sel gibi değil, vadileri dirilten bir nehir gibi vakarla, izzetle. İstanbul, tarihinin en büyük dirilişine tanıklık ediyordu. Yaşı seksene, doksana gelenler, "Cumhuriyet tarihinde böyle bir kalabalık görmedik." diyordu. Bir Cuma günü ümmet bütün doğuşlara alâmet olacak bir zuhurla küllerinden doğuyordu. "İstanbul dirildiyse Üsküp, Kosova, Manastır, Bosna, Şam, Bağdat da dirilecek. Kubbelerin çökmesine, minarelerin yetim kalmasına bakıp da aldanma!" diyordu İstanbul, bütün bir Ålem-i İslâm'a. Fatih Camii mahşer, yollar sırat, Edirnekapı makberi sanki cennetti. Yıllarca mikrofonsuz konuşan, kameraya müsaade etmeyen, fotoğrafa izin vermeyen, son 15 yılında ise "dünyaya kapalı, Allah'a açık bir hayat" yaşayan Mahmud Efendi Hazretleri'nin vuslatı, Türkiye'nin en büyük cenazesi olarak kayıtlara geçti. Şahit olanlar "Veliler işte böyle destan yazar." demekten kendilerini alamadı. Kışın sonundayız, önümüz bahar. Büyük müjdelere hazır olun. Allah Azze ve Celle'nin zafer hükmünü hiçbir güç geri çeviremeyecek."
7 notes · View notes
vaxcys-darkmoon · 1 year
Text
Mezarlık başında af dilerken bulacaksınız kendinizi. Ölü bir beden, diri bir sözden daha çok yakacak canınızı.
70 notes · View notes
mmscut · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
; 💐☀️🐉
Katillerim olay yerine geri döndüklerinde ölü bir beden görmeyi bekliyordu. Bense küllerinden doğmuş bir ankakuşu kadar görkemli görünüyordum.
35 notes · View notes
negecmisenedegelecege · 7 months
Text
Yalan yalancıyı yaşatır. Yalan iyiligi çogu zaman dogursada iyilik yalanı sahiplenemez. Yalanın en güzel yanı ortaya çıkmasıdır. Çok dile getirilmesede yalanın en tuhaf yanı vicdan azabı çektirmesidir. Ve bana kalırsa bir insan çektigi vicdan azabı kadar insandır. Bazı şeyler düşsel olsada tıpkı yalanın hayali gibi geriye kalan bir çok kısımda hisseldir. Tuhaf dedim çünkü hissel ve düşselin birleştigi tek yer yalanın ta kendisidir. Yalanı yaşatan hissel gücün yetersizligi midir bilemem fakat yalancıyı yaşatan acıdır. Acının büyügü derinlerde şehvetini arttırıyor. Tıpkı hayalinizdekiyle yatagınızdakinin farklı yabancılar olması gibi. Seviştiginiz beden vardır bir de seviştikten sonra vicdan azabının mükemmel karmaşıklığıyla hissel ve düşselinizin birbiriyle sevişirken boşluga dalmanıza neden olan adam. Saatim hiç olmadı. Çünkü geçen dakikalar ne beni ona ne de onu bana getirmedi. Ölü hisslerim kokmasın diye nefes alıyorum ve veriyorum sadece. Uzun zamandır bunu yapan yalancıyım ben. Beni de bu yaşatıyor.
18 notes · View notes
nefes3534 · 2 years
Text
Dün gece, ortak yayın aracılığıyla sahnelenen bağış şovunu nemli gözlerle ve alkışlayarak izleyenler bunu okumasın.
Ben tırnaklarını yiyerek, hop oturup hop kalkarak, ihmal ve beceriksizlik yüzünden enkaz altında can veren on binlerce cana ve yakınlarına karşı büyük mahcubiyet duyarak izleyenler için yazıyorum.
Öncelikle dün geceki şovun önemli bir eksiği vardı, onu söyleyeyim: Tekbir korosu!
Evet, afet alanlarına askerden, AFAD' dan, devletten bile önce gidip konuşlanmış, canla başla hizmet görmüş böyle güzide bir ekibin her büyük bağıştan sonra tekbir Allah diyerek bağırması gayet şık olurdu.
Sonraki sözüm bay Püskevit' e:
Eminim dün geceki şovu başından sonuna dek izlemiştir ve umarım gerçek ahbap çavuş ilişkisi nasıl olur görmüştür! Acun telefonla bağlanan bağışçıya " Çok sağ olun bilmem kim bey, bilmem kim abi sizin yakınınızmış, onun hatrına şu 25 milyonu 30' a yuvarlasak mı?" diyor. Bağışçı beyefendi de " Ne demek? Başımla beraber. Bilmem kim abi der de yapmaz mıyız? " diyerek saniyeler içinde 5 milyon daha bağış ekliyor. Dünyanın her yerinde buna ahbap-çavuş ilişkisi denir!
Gelelim bağışçı profiline:
Kumbaralarından para bağışlayan çoluk çocuk, elindeki üç beş kuruşu feda eden duygusalları saymıyorum. Bu ikisi dışındaki, bağışçıların önemli bir kısmı halkın kesesinden halka bağış yapan kamu yöneticileri ve büyük kısmı da 20 yıllık iktidarın besleyip büyüttüğü sonradan görmeler olduğu net olarak görüldü! Hepsi çıkıp ne kadar yardım yaptıklarının reklamıyla beraber tekmillerini verdiler ve muhtemel kara deftere not edilmekten kurtuldular.
Telefon başındaki oyuncular:
Biliyorum ki bir çoğu çağdaş, aydınlık Türkiye' ye inanan, bu iktidara zerre prim vermeyen gençler! Yapımcılarına sözleşme yoluyla esir edilmiş oldukları için çağrıya icabet edip oraya oturmuşlar, vitrin ve reyting görevlerini yapabildikleri kadarıyla yapmaya çalıştılar. Çoğunun gözünde, beden dilinde bu gösteride benim ne işim var sorusunu okudum ben.
Acun:
Bir zamanlar Acun Firarda' sını kaçırmadan izlediğim, pek de sevdiğim bu adam neye dönüşmüş öyle? Tam bir kasaba tüccarı havasında, büyükbaş pazarlığı yapar gibi " Onu yuvarlayalım, bunu yuvarlayalım!" dedi durdu. Gözümden zaten düşmüştü, tek bir saniye bile kanalını izlemiyordum, anladım ki çok haklıymışım.
Bu halk bu iktidarın 20 yıldır pompaladığı ve düzenli olarak uygulamalı olarak gerçekleştirdiği " Para her kapıyı açar. Paranın yüzü tatlıdır. Para her derde devadır. Parayla saadet olur." düsturunu bir kez daha gördü! Aşağılanmayı yaşadı. Afet bölgesinde yaşadığı, kalan ömrüne mal olacak travmalara, kimisi parçalanmış cansız yakınlarının kanına parayla karşılık verileceğini gördü. Kan parası denen ilkelliğin hala damarlarımızda dolaştığını gördü!
Beyler, bayanlar, isterseniz 500 milyar toplayın, isterseniz oraları yeniden inşa edip Avrupa' ya benzetin, ben ömrüm oldukça enkazın altında günlerce " Benim adım Zeynep, imdat kurtarın, adım Zeynep!" diye bağıran ama sonra sesi kesilen kadını, ölü kızının yıkıntı altındaki elini tutarak oturan babayı, kurtarılabilecekken koordinasyon zafiyeti yüzünden donarak ölenleri ve yükselen acı dolu depremzede çığlıklarını unutmayacağım!
Dilerim bu halk da unutmaz ve gereken karşılığı artık verir. Son olarak, bilmem ne holdingler, şunlar bunlar, halkın sırtından kazanıp halka bağış adı altında lütuf gibi sunduğunuz paraların içinde nefessiz kalır, kurtarın bizi diye bağırırsınız dilerim...📌
43 notes · View notes
fikret-i · 2 years
Text
Tumblr media
Üniversitedeyken birlikte kaldığım şimdi adli tıp uzmanı doktor bir arkadaşım var. Geçenlerde bu arkadaşın vasıtasıyla tanıştığım plastik cerrahi uzmanı arkadaşın muayenehanesine yolum düştü. Bekleme salonunda onun işlerinin bitmesini beklerken. Gelen hastalara gözüm takıldı. Sekteliyen bir bayan vardı. Sordum oradaki görevliye bunun nesi var? Dedi kalça büyütme ameliyatı oldu. Kambur kambur duran birini sordum. Dedi göğüs büyütme ameliyatı oldu. Solumda obozite iki kişi oturuyor karşımda burun estetiği olmuş sargısını aldırmaya gelmiş bir erkek. Neredeyim ben? Şu insanlara bak. Dizimdem küçük bir ameliyat oldum korkudan ölecektim. Millet her yerlerine silikon enjekte ettiriyor.
Vakit geçmedi. Adli tıp uzmanı arkadaşı aradım. Dedim burada herkes bi yerlerini yaptırıyor. Nedir dertleri bunların? Dedi Fikret, boş onların işi. Bilirsin benim işim genelde cenaze. Benim nazarımda herkes meyyit-i müteharrik (hareket eden ölü) her yaş ve güzellikteki kişilerin cenazesini gördüm. Cesetlerini üç gün bulamasan öyle kokuyorlar ki. Hayvan leş kokuları parfüm kalır.
Acayip bir zamandayız. Kimse kimseyi beğenmediği gibi kendini de beğenmez olmuş. Ne kadar çabalasak da akibetimiz belli mefta bir beden. Halbuki ruhumuzun çırpınışına kulak versek. Onu mutlu edecek taat ve takva tedavisi işlerine girişsek. Ruhumuzu kurtardığımız gibi cesedimizi de ebedi kurtulaşa kavuşturacağız.
Fikret İ.
61 notes · View notes
kimsesizhayaler · 11 months
Text
Değişmişsin
Gözlerindeki tebessüm değişmiş
Artık adam kılıklı çocuk oturmuyor karşımda
Gülüşün değişmiş
İncilerini göstermeye çekinen istiridye misali
Gizliyorsun gülüşünü benden,kapatıyorsun ellerinle
Sözlerin değişmiş,zorbalaşmısın
Saklamıyorsun gerçekleri sevdiklerinden, cesursun Yüzün degişmiş
Cüretkar bir tavır takınmışsın,çatmışsın kaşlarını
Alnın çızgilenmis yıllarla birlikte
Benim tanıdığım adamdan geriye,
Sag bi beden ölü bir ruh kalmış
Yaşayamamış,kendini yaşatamamış biri
Neşeden yoksun bir sürat
Acılardan muzdarip bir beden
Ve şuursuz bir deli kalmış
Değişmişsin
-Ophelia
13 notes · View notes
unutulmakk · 1 year
Text
Mezarlık başında af dilerken bulacaksın kendini . Ölü bir beden , diri bir sözden daha çok yakacak canını...
18 notes · View notes