#çocuklar çok özledim sizi
Explore tagged Tumblr posts
ikdlin · 28 days ago
Text
en sevdiğiniz lakabınız ne benimki mıncıro
4 notes · View notes
yeniibirben · 3 days ago
Text
bugünün anlam ve önemi için iki kelam konuşmaya artık hakkım olduğunu düşünüyorum.
hep hayalimin aklımın bir ucunda olan ama kazanabileceğime asla inanmadığım bölümü en iyi üniversitelerden birinde okumanın gururunu yaşıyorum.öğretmenlik duygusunu fakültede yaşamak zor tabii. yazın gönüllü staj yaptığım bir kurumda tattım bu duyguyu ben. inanın daha önce hiç öyle hissetmemiştim. binlerce özel an. diğer branşlarda öğrencilerle iletişimini konuşarak sağlasa da öğretmenler biz çoğu zaman gözlerimizle iletişim,bağ kuruyoruz ki bazen o da olmuyor. kendinden yaşça çok büyük öğrencilerinin de olabilmesi daha bebek olan öğrencilerinin de olabilmesi. sadece öğretmenleri değil yeri geldiğinde sümüğünü silen, salyasını silen, saçını tarayan, bit ayıklayan ya da herhangi bir konuda onların ya da haklarının korunması gerektiği yerlerde devreye giren kişi oluyorsunuz. her şeyiyle benimsemezseniz zaten ne onlara bir şey öğretme şansınız ne de mesleği sevme şansınız var. daima inanmak zorundasınız onların öğrenebileceğine eğer bir noktada öğrenemiyorsa sorun sizin kullandığınız yöntemdedir. aile bu işte en önemli noktalardan birisi sürekli iletişimde olmalı, aileyi desteklemeli gerekirse evde yapabileceklerini öğretmelisiniz. öyle özel çocuklarınız olacak ki kalbiniz sevgiyle dolup taşacak. bunlar benim birkaç aylık stajda öğrendiğim şeylerden birkaçı.
bunlardan ayrı binlerce anı edindim ben orada. bir konuda ne yapacağımı bilemediğimde danışabileceğim hocalarım oldu. bir gün otururken bir öğrenci geldi yanıma yirmi beişyaşlarında sürekli dediğini tekrarlıyor. tanıştık ilk önce benim öğretmen olduğumu duyunca çok şaşırdı. sonra öğretmeni o hafta hasta olduğu için gelememiş ve kendisi yüzünden hasta olduğunu düşünüp ya bir daha gelmezse diye ağlamaya başladı.kal geldi bana orda o kadar masumdu ki sarılmak istedim sadece. gel dedim oturttum karşıma öğretmenin sadece grip olmuş haftaya dersine gelecek ve seninle hiçbir alakası yok merak etme olur mu. tamam ben sizi meşgul etmeyeyim Allah sevdiğinize kavuştursun hayırlı cumalar tarzı birkaç dua etti bana. sonra ara ara gelip öğretmenime bir şey olmaz gelecek dimi diye sordu. down sendromlu yine yirmi beş yaşarında kız bir öğrencimiz vardı ve o kadar üşengeçti ki ellemesen sürekli uyuyacaktı.başka bir kız öğrenci otuz beş yaşlarında sürekli benimle fotoğraf çekiniyordu. küçük erkek bir öğrencimiz vardı bir de bedensel engeli vardı fizyoterapiye geliyordu dil de yoktu ama benimle o kadar güzel iletişim kuruyordu ki size anlatamam. mesela sarılamadığımız için önce beni ilk gördüğünde yürüyebildiği kadar yürüyüp gelir yanıma elimi alır ellerinin arasına gözlerime bakar ve güler yaa diyip sırtını sıvazlarım eğilip sarılırım bende sonra dersine kadar oyun oynarız beraber. bir diğer otuzlu yaşlarda erkek öğrencimiz de bana aşık olmuş servisle eve giderken şoföre ben irem ablama aşık diyip bağırıyormuş kurum da dalga konusu olmuştum. ve daha bir sürü anı… canım çocuklar özledim hepsini. iyi ki öğretmenlik… günümüz kutlu olsun…
3 notes · View notes
idydla · 3 years ago
Text
↝ itadori yūji x reader
wattpad; idydlaa
!-uyarı; angst.
word count; 1210 kelime.
"Bunu... Beklemezdim."
Dudakları hafif aralıktı. Soğuktan dolayı, verdiği her bir nefes dumanlaşıyor ve gözler önüne seriliyordu. Hiçbir şeyden haberin yoktu, neyi beklemiyordu bilinmiyordu ama yüzündeki şaşkınlık ve hayal kırıklığı barizdi. Ona korkuyla sordun.
"N-neyi?"
Itadori bunu görmüştü. Yüzünde bin parçaya ayrılmış hayalleri vardı. Sen ondan cidden ne istemiştin? Sen onun hayallerini çalmıştın, bileğine kelepçeler takmıştın.
Dışarıdaki siren sesleri dışarıdakilerin hâlâ burada olduğunu gösterirken sen, hiçbir şeyi anlamıyordun.
"Ben... Ben anlamıyorum Yūji. Neler oluyor?"
Cidden salağa mı yatacak, diye düşündü. Bu çok alçakçaydı. Evde gezen polisleri görmemiş taklidi yapmak ne büyük bir aptallık belirtisiydi! Yūji sinirlerine hakim olamıyordu.
"Ben salak değilim."
Gözlerine inanamıyordun, karşındaki sevgilin neyden bahsediyordu? Bu ne demekti?
"Saçmalıyorsun."
En sonunda dayanamadı. Sinirleri tepesindeydi, hele hele şu an polisler tarafından tutuklanırken.
"Ellerimi gör Y/N! Bunlar sence ne?!"
Bileğindeki kelepçeleri gördün. Ama bunlar oyunun bir parçası değil miydi? Itadori'yle birbirinize yatakta heyecan yaşatmak istemiştiniz ve onun ellerini kelepçelemiştin. Bu fikri ona sunduğunda kabul eden bu adam, şimdi ne saçmalıyordu?!
"Yūji, iyi misin?"
Yūji yine sana bu gözlerle bakıyordu. Bunu tanıyordun, şimdi dizlerine kapanacaktı. Bunu eski olaylarda, birkaç kez yapmıştı.
Acaba içinden ne geçiyor, diye düşünmeden edemedin. Kafasının içinde neler dönüyor?
Yūji, kelepçeli ellerine baktı ve diz çöktü. Ayaklarını tutarak sana yalvaran bir gözle bakmaya başladı.
"Sende hiç mi hatrım yok, Y/N? Lütfen... Dışarıdakileri gönder ve ellerimi çöz. Buna çok ihtiyacım var, kendimi kapana kısılmış hissediyorum."
Acaba... dedin. Olabilir mi?
"Yūji? Dışarıdakiler ne zaman geldiler?"
Bu sorunun cevabı büyük bir şey anlamına gelirdi. Eğer tekrar yaşanırsa, bu sefer elinden hiçbir şey gelemezdi ve tek çaren, onu beyaza mahkum etmek olurdu.
Haklı çıkmayı istemiyordun. Bundan çok korkuyordun.
"On dakika, otuz yedi saniye önce. Neden?"
Ama dediğin olmuştu. Ne derlerdi, tarih mi tekerrür ediyordu? Gözünden bir yaş düştü. Neden? dedin içindeki çığlıkların arasından. O bunu hak edecek ne yaptı?
"Yūji, seni seviyorum. Ellerini çözeceğim ama senden bir şey istiyorum. Yatağa otur ve hiçbir yere gitme. Tüm planlarını, tüm işlerini iptal et. Ve bana güven... Bunların hepsi senin için."
Oturma odasına doğru yürürken hâlâ ağlıyordun. Bunu dindirmeye çalışmana ve iyileşmesi için her şeyi yapmana rağmen, bir arpa boyu yol gidememiştin. Bu sana, boşa kulaç atmışsın gibi hissettiriyordu.
Sehpanın üzerinden telefonunu aldın ve rehbere girerek kayıtlı numarayı tuşladın, telefonu kulağına dayamıştın. Kendini ne kadar suçlu hissedersen hisset, bu onun iyiliği için, diyerek kendi kendini rahatlatıyordun.
Telefon iki çalıştan sonra açıldı, sen ise hıçk��rıklarını boğazına gömüyordun.
"İyi günler," dedi karşıdaki ses.
"İyi günler, doktor. Ben Y/N L/N, hatırladınız mı?"
Telefonun karşısındaki adamın yüzüne yerleşen gülümsemeyi telefondan bile hissedebiliyordun.
"Ah, Bayan L/N! Sizinle görüşmek ne güzel! Nasılsınız, iyi misiniz? Yūji nasıl? Onu çok özledim."
Yutkundun, boğazını temizledin.
"İyiyim, teşekkürler. Yūji... Ben de onun için aramıştım. Şu anda yine panik atak geçiriyor. Sayı saymaya ve halüsinasyon görmeye başladı. Bir dahakine beni ara demiştiniz..."
Sessizlik oldu. Doktor da ��zülmüş olmalıydı.
"Başka çare yok Bayan L/N."
"Bana güveniyor musun?"
Tereddüt etmeden cevap verdi.
"Bu nasıl soru? Tabii ki!"
Yūji kendine gelmişti. Gerçekler tokat gibi senin yüzüne çarparken, onun bundan, hatta hiçbir şeyden haberi yoktu. Masumiyetine gülümsedin, kaybedeceği masumiyetine.
Birbirinizi küçüklükten beri tanıyordunuz; o kadar güler yüzlü ve güzel bir çocuktu ki, onun kalbini kırmaya çok korkardın. Masum, saf ve temiz bir çocuktu Yūji. Küçüklüğünü, süslü ve güzel anılarla doldurmuştu; seni hep güldürmüş, eğlendirmiş, dertlerine ortak olmuş, üzüntünde seni teselli etmiş, ağladığında bir omuz olmuş ve sana çok değer vermişti.
Sen ise ilk hareketinde, ondan vazgeçmiştin. Ama bu onun iyiliği içindi.
Bahçeye çıktığınızda bir araç bekliyordu sizi. Üzerinde yazan yazıyı okuyunca kalbin tekledi. Umarım Yūji görmez.
"Bu... Bu araç da ne?"
Gözlerinin içine baktın, en derinlerine. Masumdu. Bunu o da istemezdi. Ama bir mahkumdu. Tanrının ona sınavı buydu. Acı çekiyordu ama iyileşmesi adına bunu yapıyordu.
"Bin. Arkandan da ben geleceğim."
Yūji bindi ve gitti. Sen ise, onun kokusunun, onun anılarının ve onun kahkahalarının sindiği bu evde hıçkırarak ağlamakla meşguldün.
Gelmedin, dedi adam içinden. Yūji, her şeyin farkındaydı. Salak değildi, panik atak geçirmediği zamanlarda da salak olmuyordu. Akıllı bir insandı zaten, her şeyi anlıyordu. Ambulansı da görmüştü, kapıyı da dinleyip tüm şeyleri duymuştu.
Hak ettiğini düşünmüyordu, o seni gerçekten sevmişti. Senin onu iyileştireceğini düşünmüş, bir daha ayrılmayacağınıza dair verdiğin söze sıkı sıkıya bağlanmıştı. Yūji sana güvenmişti.
Gözünden yaş akmıyordu, ağlayamıyordu ama kalbi paramparçaydı. Elleri bağlanırken arkasındaki cama döndü. Yūji anlayamıyordu zaten, neden ellerini bağlıyorlardı? O zorluk çıkarmıyordu ki.
Cama baktı. Uzunca bir süre, tanıdık bir arabanın korna çalarak gelmesini ve kendini belli etmesini beklerken, evden uzaklaştıkça içindeki umut azalıyordu.
Yūji başını önüne eğdi, salak değildi. Sadece umut etmişti.
"Gelmeyeceğini zaten biliyordum."
Telefonuna gelen bildirim ile irkildin. İndirdiğin haber uygulamasından gelen bildirimler bir yerden sonra canını sıkmaya başlamıştı. Çünkü her türlü haberi bildirim olarak atıyorlardı!
Tam onu silmeye yeltenirken, üzerindeki yazıyı okudun.
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Korkunç Kaza!
Habere tıkladın. Yūji gittiğinden beri onu hiç aramamış ve sormamıştın, çünkü onunla yüzleşmeye asla hazır olduğunu hissetmemiştin. Onu her an merak ediyordun ama onun durumunu kimseye soramayacak kadar korkaktın. Bu yüzden düşündün, belki de onun olduğu hastaneyle ilgiliydi bu haber.
"Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Korkunç Kaza!
Dün gece saatlerinde, Sendai'deki bir hastanede korkunç bir kaza meydana geldi. Bir hastanın çıkardığı arbede sırasında bir kişi hayatını kaybetti, bir kişi de yaralandı.
İddialara göre, hastanın yatırıldığı günden beri durumu kötüye gitmişti. Doktorlar da bir süre önce, aslında hastanın iyileşme sürecini mahvettiklerini ve durumu daha da kötüleştirdiklerini düşünüyorlardı.
Hasta, dün gece ortalığı kırıp dökmüş ve panik atak geçirmişti. Eline gelen her şeyi yıkıp yerle bir eden hasta, kendisine müdahale etmeye gelen hemşirenin yüzüne camlar attı. Hemşirenin gözleri işlevini yitirdi ve yüzü tanınamaz hale geldi.
Kendi sinir krizini önleyemeyen hastanın yanına diğer hemşireler girmeye korktu. Doktorlar, hastanın geçirdiği krize karşılık ona sakinleştirici vermeyi denese de hasta çok kan kaybetmişti. Hasta, önüne geleni parçalarken, en sonunda stresten dolayı ilk önce beyin kanaması geçirdiği, sonra bilinç kaybı yaşayarak panik atak atlattığı, bu sürede beyin kanamasının daha da ilerleyerek hastayı öldürdüğü ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor."
Haberi okumayı bitirdiğinde bu hastayı merak ettin. Yūji... Olabilir miydi? Dehşetle etrafına bakındın, sanki onun olmadığını, onun yapmadığını, onun ölmediğini gösterecek herhangi bir şey ararmış gibi... Boğazından hıçkırıklar dökülüyordu.
Sonrasında ise, merakını dindiren o şey, senin çalan telefonundu.
"Bayan L/N? Siz misiniz?" diye sordu telefondaki bir kadın sesi. Sesin titreye titreye "Evet," demiştin.
"Öncelikle... Olanlar için çok üzgünüz Bayan L/N. Başınız sağ olsun. Lütfen gelip hastanızın cenazesini alın."
Telefon elinden düştü, bunların hepsi senin yüzündendi.
İyileşip gelmesini ümit ederken durumunu daha da kötüleştirmiştin. O gelince yapacaklarınızın listesini hazırlıyordun günlerdir. Lunaparka gidecektiniz, senin en korktuğun oyuncak olan ama Yūji'nin de en sevdiği oyuncak olan Gondol'a binecektiniz ama sen çok korkacaktın, indiğinde miden bulanacaktı ama Yūji, sana derin derin nefesler almanı söyleyecek, sana su içirecek ve seni güldürerek sakinleştirecekti, senin de mide bulantın geçecekti; sonra Dönme Dolap'a çıkacaktınız, orada Yūji'nin saçlarının renginde olan pamuk şekerlerden yerken, en üst katta sen Yūji'ye evlenme teklifi edecektin, o ise düşünmeden kabul edecekti, sen ise mutluluktan ağlayacak ve onu derin bir tutkuyla öpecektin.
Evlendikten sonra çocuklarınız olacaktı, saçları Yūji gibi olsun istediğin. Onun kadar konuşkan, onun kadar masum, onun kadar komik, onun kadar temiz çocuklar istiyordun.
Gözlerinden yaşlar akarken, hayallerinin güzelliğinde boğuluyordun.
Bunların hepsi senin yüzündendi.
"Tanrım al canımı, bunların hepsinin sorumlusu benim," dedin hıçkırıklarının arasından.
"Bunu ben de istemezdim. Böyle olacağını bilseydim, seni bile bile ölüme gönderir miydim?"
5 notes · View notes
etaali · 5 years ago
Text
Tumblr media
DUYGU DOLU MEKTUP. ....
İmam Humeyni (r a.)’nin (1933 veya 1934) yılında Hacc yolculuğu sırasında Lübnan’ın başkenti Beyrut’tan eşi Hatice Sakafi Hanım'a (r.a.)yazdığı mektup.
“Sana tasadduk olayım; sana gelecek bir musibet bana gelsin. Canım sana fedâ olsun.
Sana olan bağlılığımı ifade etmek isterim. Canım; sana kurban olayım! Gözümün nûrundan ve kalbimin kuvveti olan senden ayrılığa mübtelâ olduğum süre boyunca sizi düşünüyorum.
Yüzünün güzelliği, kalbimin aynasına nakşolmuş bulunuyor.
Azizim; Allâh’ın sizi sağlık ve esenlikle kendi himayesinde korumasını ümit ediyorum.
Günlerim, sıkıntılı da olsa geçiyor. Allâh’a hamdolsun, şimdiye kadar yaşadıklarım iyiydi. Şu an güzel Beyrut şehrindeyim.
Gerçekten keşke sizde burada olsaydınız. Hakikaten yeriniz bomboş. Şehrin ve denizin manzarasını seyretmek çok güzel. Ama yüzlerce kere hayıflanıyorum ki, eşim, canım sevgilim, Akdeniz’in bu harika manzarasını birlikte seyretmek üzere benim yanımda değil.
Netice itibariyle bu ikinci gecem. Gemiyi bekliyoruz. Yarın bir geminin hareket edeceği söyleniyor. Fakat biz geç kaldığımız için galiba ikinci gemiyi beklemek zorunda kalacağız. Seferimizi öne alıp alamayacağımız belli değil.
Râbbim’in, pâk ecdâdımın hakkı için tüm hacıları amellerinde muvaffak kılmasını diliyorum. Bundan dolayı biraz endişeliyim; ama Allâh’a hamdolsun moralim yerinde. Hatta moralim, hamdolsun, çok daha müstakim, çok daha iyi. Kendimi daha güçlü hissediyorum şimdi.
Yolculuk çok güzel geçiyor, ama işte, sizin yokluğunuzu çok hissediyorum.Sizsiz olmuyor.
Çocuklarımızı çok özledim. Umarım çocuklar, sen cancağızımın gözetiminde ve Allah-û Teâlâ’nın muhafazâsı altında sağlık ve mutluluk içinde olurlar.
Eğer beyefendiye (İmam’ın kayınpederi; hânımının babası) ve hânımefendilere ( İmam’ın kayınvalidesi; hânımının annesi) mektup yazarsanız, benden de selam söyleyin. Ben hepsi için orada ziyaret edip dûâ edeceğim. Şems Âfak Hânım’a ( İmam’ın baldızı; hânımının kızkardeşi) selam söyleyin; O’nun aracılığıyla da Doktor Alevî’ye ( baldızının kocası) selamlarımı iletin. Haver Sultan ve Rubabe Sultan’a da çok selamlar.
Sana izzetli bir ömür dilerim. Canım sana kurban olsun.
Rûhullah.”
7 notes · View notes
aimlessgirl · 4 years ago
Text
Bir sokak düşünün, sokağın başından döndüğünüz an huzurlu hissettiğiniz. O sokak siz büyüdükçe sizle beraber değişecek. Çoğu değişimden memnun olmayacaksanız ama hala o sokağın tozlu kokusu sizi evinizde hissettirecek. Ben bu sokakta büyüdüm. Gecekondularla başlayan serüvenin ardından uzun bir süre boş bir arazi olarak kalan ama ardından binalarla donatılmaktan geri kalınmayan hatta bina yapmak için çıkmaz sokağa dönüşen bir sokak. Kaç yıl oldu bilmiyorum sokağımız kapanalı ama bir insan bu kadar anlam yükler mi bir yokuşa? Yükledim işte. Karlı günlerde ordan kaymayı özledim çünkü, arabaların çıkamayışının gerginliğini ve komikliğini özledim, scooterla ordan inemeyip düştüğüm zamanları özledim, çocuklar sokağın her yerinde futbol oynarken o yokuştan inen arabaların asla frene basmamasının nedenini çözememiştim mesela daha... Çok şey özledim bu sokakla ilgili, her yerin meyve ağacı olmasını özledim, gecekondudaki arkadaşlarımı özledim, herkesin birbirini tanımasını özledim, yanımızdaki bina yapılmadan önce sabahları odama giren güneşle uyanmayı özledim. Say say bitmez ama her yeni gelenle bu sokaktan daha çok soğuyorum çünkü anılarımı hiçe sayıyorlar. Şimdi bu sokak sadece beton yığını, köpeğiniz gezdirebileceginiz küçük bir çim bile yok, sürekli inşaat var, birbirlerini tanıyan 3 5 kişi sokağın sahibi sanıyor kendini, sokakta çocuklar oynamıyor, kimse limonata satmıyor...
aimlessgirl
Tumblr media
0 notes
ev-la · 4 years ago
Text
Takdiri Allaha bırakmak lazım cogu zaman ama bazen insan öyle bir noktaya geliyor ki neye dua edeceğini nasıl bela okumayacağını şaşırıyor.
Bu zamana kadar bir rehber öğretmen olarak öğrencilerime hep 'Çocuklarım' diye hitap ettim.Belki anne degilim ama herhalde anne olsam bu kadar düşünürdüm.En küçük bir kırtasiye malzemesi görsem bunu çocuklarım sever dedim aldım,surekli para biriktiremiyorsan diye ailemden azar işittim ama yine de devam ettim.Kitaplar aldım,kütüphane kurdum.Bilim dergileri aldım,mahrum kalmasınlar dedim.Her gün takip ettim çocuklarımı ne okuyorlar ne yapiyorlar,gruplara bölüp oyunlar oynattım.Zeka oyunları grupları kurdum,grup rehberligi yaptım her konuda.Durumu olmayan aileler için para topladım yardimci olmaya çalıştım.Ders başarısı,psikolojik sıkıntılar,velilerin sıkıntıları,özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar,öğretmenlerin yaşadığı sorunlar ve bunun gibi birçok şeye koştum.Allah biliyor ki tek bir ders saati bile açıp kitabımı okumadım,telefona bakmak şöyle dursun.Bunları elbette Allah bilsin neden yazıyorum ama kendimi inandırmam lazım ilk başta dik durabilmem icin.Hizmetli cay demlerdi teneffüste çocuklarım odamda diye yetişemezdim,gittiğimde çay bitmis olurdu.Öğretmenler odasında oturamazdim hocalar olduğu zaman,odada ben cocuklarimlaydım.
Çermikte yoldan gectigim zaman sağdan soldan Kübra hocam bağırıslari,teneffüse çıkmayıp çocuklarımın benim yanımda olmaları,bana söz verdiklerinde her daim tutmaları,beraber gülüsmelerimiz,sorularının eşsiz güzellikleri,beni koşulsuz sevmeleri en çok sevdiğim şeylerden.
Gelin görün ki benim çocuklarım kadar olamayan hatta insan olamamış meslektaşlarım var.Her gün benim duyacağım sekilde bana laf atıyorlar ve Allahın her günü benim iyi bir ögretmen olmadığım,maaşımı hak etmediğim yönünde iftiralar atıyorlar.Umursamamak en iyisi dediğinizi duyar gibiyim.Ama bu oyle bir sey ki bitmez tükenmez bir işkence.Hele de bunların arkasında bir yönetici varsa üstünüze gelmeleri yedi kat fazla oluyor.Bazen kendime soruyorum benim çocuklarım da boyle mi düşünüyor diye ama bana olan sevgilerinden,bana bakışlarından bile kötü bir ogretmen olmadığımı anliyorum.(Bir sene önce bir anket yapmıştım bu hocalar okulun en sevilmeyen hocalariydi.) Bunlardan birisi öğrencileri dövdüğü icin hava atan,6 saat canlı dersi açık bırakıp uyuyan sadece ek dersi düşünen,okuldaki bütün çocukların korktuğu bir adam.
Vurdumduymaz olmak bana göre en kolayı.Bir kisi bana zarar veriyorsa hayatımdan direk çıkarırım umrumda olmaz.Ama sevmediğiniz insanlar sizi çıldırtmak icin cabaliyorsa buna Dur demeden onlar durmuyorlar.
Temennim şu ki bana bunu yaşatan canlılar Allahından bulsun.Cocugundan,eşinden ya da başka birinden çıkmasın ama.Kendi yaşasın bu karanlığı ve Allah diledigi sekilde cezalandırsın.O kadar içime dokundu ki buraya yazmazsam patlayacaktım.En değer verdiğim sey çocuklarim çünkü.Ve asla benim cocuklarım bilerek kimsenin kalbini kırmaz.Ben onlara öyle öğrettim çünkü.Bu hocaların yaptığı gibi döverek söverek degil ama severek ve dinleyerek öğrettim.
Yine de herkese ve her şeye rağmen canım cocuklarım sizi çok özledim,okullar açılsın yine tüm sevgimle sizinleyim.
0 notes
themoiira · 5 years ago
Text
Evlat edindiğiniz çocuğa sağlıklı bir bağ kurmanın 12 yolu I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/evlat-edindiginiz-cocuga-saglikli-bir-bag-kurmanin-12-yolu/
Evlat edindiğiniz çocuğa sağlıklı bir bağ kurmanın 12 yolu
Tumblr media
Çocuğunuzun geçmişi ne olursa olsun, duyarlı ebeveynlik. Evlat edindiğiniz çocuğa sağlıklı bir bağ kurmanın 12 yolu. Güvenli ve sevgi dolu bir ilişkinin anahtarıdır. Sağlıklı bir bağ kurmanın anahtarı, bir çocuğun evlat edinilmiş veya bir ailede doğmuş olması ile aynıdır.
Daha büyük bir bebek veya küçük bir çocuk bize geçmişle geldiğinde – yaşadıklarında, yetimhanesinde hayran bir bakıcının kaybolduğunu – birçoğumuz endişelendikten sonra: Bu çocuk bana güçlü bir bağ kuracak mı? Sağlıklı bağlanmanın temel adımları, bir çocuğun evlat edinilip evlenip doğmadığı ile aynıdır. Ek bir süreçtir. Tıpkı harika bir sevgi ve korunma anının ebeveyn ile çocuk arasında bir bağ kurmaması gibi, zor olan bir an da bağlanma sorunu anlamına gelmez.
Çocuğunuzun geçmişi ne olursa olsun, kesinlikle sizinle sağlıklı, güvenli ve iyi bir ilişki kurma yeteneğine sahip. Başlangıçta, bebekler, küçük çocuklar ve küçük çocuklarla duyarlı ebeveynlik konularını aklıma getirdim. Ancak daha büyük çocukları evlat edinen ebeveynler, çocuklarıyla geliştirmek istedikleri ilişkileri geliştirmek ve desteklemek için onları temel olarak kullanabilir.
Duyarlı Ebeveynliğin 12 Anahtarı
1. Tahmin edilebilir olun. Çocuğunuz için orada olun. Ağlamasına yanıt veriyor, bağırıyor ve çağırıyor. Çocuğunuzun evlat edinme sırasındaki yaşı ne olursa olsun, 15 saniye içinde sözlü veya fiziksel olarak cevap verin. Çocuğunuzun size verilen yardımı alması gerekir; Sana ihtiyacı olursa geleceğini bilmesi gerekiyor.
2. Empatik ve duyarlı olun. Kendine, “Çocuğum şu anda ne düşünüyor olabilir?” Diye sor. veya “Bu, çocuğumun bakış açısından nasıl olurdu?” Çocuğunuzun sizin gibi olaylar yaşadığını veya sizin de sandığınız gibi olduğunu varsaymayın. Yavaş git. Çocuğunuzun ipuçlarına dikkat edin.
3. Duygusal olarak erişilebilir olun. Çocuğunuz bir dizi duygu ifade ederken sizi görmelidir. Onu gördüğünüzde zevk gösterin ve onunla konuşurken gülümseyin; gözyaşlarınız olduğunda üzüntü hakkında konuşun. Çocuğunuz kendi duygularını anlamaya ve ifade etmeye başlamalıdır. Duygularını tanımlamak için kelimeleri varsa, onları harekete geçirmek ya da içine gömmek zorunda kalmayacak.
Evlat edindiğiniz çocuğa sağlıklı bir bağ kurmanın 12 yolu NOT
4. Çocuğunuzun davranışlarını kişisel olarak almayın. Birçok anne-baba, çocukları onları ittiğinde, onlardan kaçtığında veya kucaklaşmayı reddettiğinde ne kadar acı çektiklerini paylaşıyor. Çocuklar kendilerini kelimelerle ifade etmeyi öğrenirken, bir ebeveyn “Kastın!” Diyebilir. “Senden nefret ediyorum!” ya da korkunç “Sen benim gerçek annem değilsin.” Bunlar reddetme değil, korku, öfke, hayal kırıklığı, terör ve diğer zor duyguların ifadeleridir. Çocuğunuzun duygularını ifade etme yeteneği henüz tam olarak gelişmemiştir.
5. Kelimeleri eylemlerle eşleştirin. Kestirmeden sonra çocuğunuzun odasına girdiğinizde konuşmaya başlayın. “Günaydın! Kestin nasıldı? Seni şimdi çıkaracağım ve sonra yürüyüşümüze gidebiliriz. Bu ses nasıl? Uyurken seni özledim. Umarım iyi dinlenirsin. Sen “dünyadaki en iyi çocuk!” Çocuğunuzun besleyici eylemleri sizinle ve sesinizle ilişkilendirmesi gerekir.
6. Beklentiyle etkileşime geçin. Çocuğunuzla, istediğiniz şekilde ya da istediğiniz şekilde tepki gösteriyormuş gibi davranın. Çocuğunuz onu almaya geldiğinde başını çevirirse, size doğru bakıyormuş gibi davranın, size açık kollarla uzandı ve gülümsedi. Çocuğunuza bakın, odaya girerken kollarınızı uzatarak açın, gülümseyin ve “Oradasınız! Seni bekliyorum. Bakın, kollarım hazır seni tutmak için.”
7. Çocuk merkezli olun ve çocuğunuzun liderliğini takip edin. Normal şartlar altında çocuklar evrenin merkezi olduklarını hissederler. Bu, kalkınmanın beklenen bir parçası ve önemli bir tanesi. Etrafında olup bitenlerin merkezini hissettiğinizde hayatınızda bir süre olması, kim olduğunuzu ve kendinize değer duygunuzu tanımlamanıza yardımcı olur. İç kuvvet oluşturur. Gelişimin bu aşamasında destekleyici olan ebeveynler genellikle çocuklarını daha bağımsız ve öz güvenli bulurlar . Çocuğunuzun sorumlu olmasına izin verin. Onu taklit edin, lideri takip edin ya da İpek diyor ya da onun anne ve siz çocukmuş gibi davranmasına izin verin.
Evlat edindiğiniz çocuğa sağlıklı bir bağ kurmanın 12 yolu NOT:
8. Göz teması kurun. Çocuğunuz reddederse, zaman içinde üzerinde çalışın – zorlama değil, davranışı da görmezden gelme. Çocuğuna göz atarak, göz teması kurarak, sonra tekrar saklayarak “Seni Görüyorum” oyna. Oynaklık, tehdit duygularını azaltır ve sizinle etkileşimi eğlenceli ve ödüllendirici yapar.
9. Beyazlık, yapışma ve tantrumlama bekleyin. Gitme – kal ve bunu gör. Çocuğun amacı, seni yakın tutmak. Çocuğunuz kendini daha iyi ifade etmeyi öğrendiğinde bu davranışlar azalır. Olumlu bir şekilde cevap verin. Çocuğunuzun davranışlarına kelimeler söyleyin: “Şu anda babanla birlikte olmanız gerekiyor gibi görünüyor.” “Bana seninle kalmamı istediğini söylemeye mi çalışıyorsun?” Uzaklaşmak genellikle bu davranışları yoğunlaştırır. Bununla birlikte, hassas sınırlar koymak sorun değil: “Şu anda sizinle birlikte oturmama ihtiyacın var gibi geliyor; bana büyük bir kız sesiyle söyleyebilir misiniz?” “Kucağımda oturmanı çok isterdim, ama bana küçük bir” anne alanı “vermelisin, böylece seni daha iyi görebiliyorum.” Sinir bozucu bir çocukla kalın ve ona her şeyin yoluna gireceğini ve kızmanın sorun olmadığını söyleyin. Bu, sinir krizi geçirdiğiniz ve çocuğunuzun yoluna gitmesine izin verdiğiniz anlamına gelmez – “yolunun” size daha yakın olması dışında. Bazen de ayrılmanız gerekir – örneğin, günlük bakımda okuldan ayrılma durumunda. Çocuğunuz bunu anlamaya gelecek. Ayrıca, asla sinirlenmeyen çocuğun farkında olun; ihtiyaçlarını nasıl ifade edeceğini bilemeyebilir ve zor duyguları nasıl ifade edeceğini öğrenmede yardıma ihtiyacı olabilir.
NOT:
10. Ritüeller ve rutinler oluşturun. Çocuğunuz ne bekleyeceğini biliyorsa, daha az stres yaşar. Yatağa ya da kreşe gitmek gibi geçişlerde yerleşik olan rutin güven arttırır. Tahmin edilebilir faaliyetler ayrıca duyguların ifadesi için yapı sağlamaya yardımcı olur. Çocuğunuz ayrıldığınızda ağlayabilir, ancak ağlama düzensiz bir geçiş nedeniyle değil, geçici ayrılıktaki normal üzüntüyle ilgili olmalıdır. Zamanla, çocuk büyüdükçe, ayinler ve rutinler değişmelidir. İyi geceler ninisi okumak, bir çocuk yaşındayken her yatmadan önce yapılan bir aktivite olabilir; 2 yaşındayken okumanız için iki veya üç kitap seçebilir; 8 ya da 9 yaşındayken yatmadan önce kendi kitabını okuyabilir.
11. Ayaklarının yere değmesine asla izin vermeyin! Tut onu, dokun ve onu giy. Bebeklerde yumuşak taşıyıcılar yardımcı olur ve çocuğunuzu vücudunuza yakın tutar. Büyük çocuklarda el ele tutuşarak veya kolunuzu etrafına koyarak onları yakın tutun. Onu yatağa ya da arabadan içeriye taşıyın. Sırtıma oyna. Sarılın ve sallayın.
12. Bu çocuğu mahvedemezsin! Çocuğunuz şimdi ne kadar güvende hissediyorsa, o kadar bağımsız olacaktır. Ne kadar çok yanıt verirseniz, o kadar az davranış yalnızca dikkatinizi çekmek için tasarlanmış görürsünüz. Etkileşiminiz daha da zenginleşecek.
Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
giriftardergi-blog · 8 years ago
Text
Aslında Bir Öyküydü: İntihar Eden Şairler Antolojisi
Tumblr media
I. gün 
Dicle’ye
...
eskiden… eskiden, kalan günlerimi saydığımı hayal ederdim yıkılmayacak duvarlar bilir, yıkılmayacak sessizliklere giderdim galiba hayallerime kavuştum. şimdi, ölüyorum ve bu bana hayallerin hiç güzel olmadığı, olmayacağından bahsediyor. düşünerek derinleştirdiğimiz anıların bir düşman sevdaların aslında ölümsüz olmadığını anlıyorum… yarım nefesle ve kan tükürerek yazılan satırların nasıl yankılanacağı önemsizleşiyor acı çekiyorum. ağır aksak ve hemşirelerim omuzlarında, dünyaya dalgın dalgın bakarak geçiyor ömrüm beğenilerek kirletilmiş bedenleri izliyorum. belki bu, intihar sahnelerinden biri belki de boğaza karşı, rutubetli otel odasından havalanırım gökyüzüne antolojide geçmez adım bilirim daha hakkını vermedim satırların, veremeyeceğim… lakin hatırlanırsam bir gün, fısıldarsa çocuklar dizeleri çiçeklere lütfen mezarımı açın, işte o gün yüreğimle güleceğim neden yalnız kalmaktan korkuyorum? bana verilen sessizliğe artık dayanamıyorum tuhaf olan, çığlıklar peşimde koşarken insanlar… bana acıyorlar değil mi? insan acınmak ister
II. gün
hiçbir şeyi değiştiremedim kurtarmak istediğim çocukların gülümseyişi dahil. böyle bir yıkıma koşan insanlık, yalanlarla mutlu oluyor yazmam yasak, yalnızım. kahramanlara ihtiyacım var benim. Tükenmeyecek olanlara yarım adaların, kıtaların ve açlıkların başkentleri her şey birbirinden habersiz çalıyor yıpranan umutlar, varlığı somutlaştırmak için çabalıyor. galiba az kaldı, evet, ölüyorum az günlerin uzun geçen dakikaları ömür suretinde yaşlandırıyor kalbimi ağlamak istiyorum tanrım, biliyorum ki sende kimsesizsin az önce geldiğim hastane odasında veya hep bir sokakta ve ne olur dağınıklığım batsın gözlerine parça parça yok olmak, adım adım kaybolmak, susmak… sana ne kadar çok sövmek istediğim, sen bile bilemezsin sadece son dakikalarında gülümseyenler adına. çocukluk dostlarımı özledim, amansız su savaşlarını hepsi dışarıda ama ben çocukluk dostlarımı özledim karanfillerin sigara kokusunu sakladığı zamanları sıra dostlarının her şeyden önemli; omuz omuza korkmamayı özledim. Sadece omuz omuza, yüz yüze  olmasını özlemek… sonu gelmeyen dürtülerin ve kırıntıların kalbini zorlaması peki insanlar neden sadece öldüğün zaman acıyor? riyakarlıkların aynada boy gösterdiği her şeyin her an renkli olduğu ve her an değerlendiği hayat, yok olmaktan daha mı güzel? hem nereden bilecekler? Bunu bildiğini iddia eden insanlardan korkuyorum ölümle geldiğinde hatırlamam gerekiyor, eski ama bir türlü eskimeyen sevgilimin kokusunu…
III. gün
sabah, uzun koridorları selamlayarak sigara molası vermek istedim unutmuşum hayata iz bırakmamam gerektiğini kulağımdan tuttukları gibi bağladılar yatağa bedenimi ya ruhum? iki satır yazdırmıyorlar insanlara anarşi duygusu aşılıyormuşum hastane düzenine tehditmişim, baş kaldırıyormuşum yanlış anlamışlar beni, son anlarını yaşayanların yüzlerini gülümsetmek istemiştim kendilerini ne kadar da değerli görüyorlar benim isyanım olamaz, ben isyan sınırlarını bilmem, benim baştan yok olmak isyanım vardır unutulmuşken en azından, saatler beyaz duvarlarda hayali resimler çizerek geçirdim ziyaretçiler geldi, en son Angel… bir kağıt bir kalem yastığımın altına sıkıştırıp gitti titrek mum ışığında ve dışarıda ayaz soğuk rüzgarların tenime değmesini engelleyen parmaklıkların ardında karanlık, sakin, sessiz, çokça sessiz bekleyişlerin umulmadık hayallerini istiyorum burada hişştt… yok. şişşt var. gece azraili kimse uyandırmak istemez elimden tutan, kimse olmadığından galiba, babam geliyor aklıma uzun namlulu kötülüklerden beni nasıl koruğu mesela mesela, yıllanmış açlığına rağmen cebindeki son kuruşuyla bana kitap alması ne kadar sarılmak istesem de yapamam, çünkü o… sevgi içinde patlamalıydı, gözlerinden okunmamalıydı
IV. gün
bugün kayda değer bir şey olmadı doktorlar söylemişti, ağabeyime baktım. Kafasını çevirdi bugün tekrar ölecekmişim, ölmeliymişim, öyle tahmin ediyorlarmış… daha on ikiye bir ömür var kayda değer hiçbir şey olmadı sıradanlaşan ölümleri seyrediyorum hiçbir sanatsal değerleri olmadığı halde…
V. gün
dün, ölmem gerekiyordu. Sabaha kadar bekledim ne oldu şimdi dalga mı geçiyor benimle zaman her neyse karar verdim aşık olmam lazım benim, bir defa… çok sessiz olmalı, çok sessiz acaba ölüm çok mu sessizdir? sana aşık olabilirim Chloë tabi sessiz olursan ve benim elimdeymiş gibi… hiç bitmeyecek şiirler yazmaya çalışırım gözlerine her baktığımda alışkanlıkların dışına fısıldarım parmaklarımdan kan damlarken sana tutunmaya çalışırım başımı göğsüne yaslar huzuru dinlemeye başlarım insanların kirletmediği ne varsa yani, masumca sana sadece sana… biliyorsun ben şimdi şakakları gözlerinin karanlığında boğulmuş ve yara bere içinde hiçbir ışığı kabullenmeyen, dudakları çatlak bir adamım onun için dudaklarımdan öpme beğenmezsin onun için yüzüme bakma çirkinlikler aklına gelir tenime değsen soğuktan titrersin… evet, bir başıma bırak beni. uzaktan çok güzel severim. hiç hissetmezsin ince  ka nı bilmezsin ve gözlerinsiz yazılan şiirleri uçurtma olmak bizce, çocukların elindeyse ipler, koymayacaktır gidince yitiksiz yazıyorum sana titreten gecenin ölümsüz dostlarıyla unutulmak için, hem de mizahi ve kapital satırlarda kaybolmak için hayır chloë. ümit oteli olmaz, imzalandı orası gel, kalbinde bir falez ayır bana. ben en çok suya gömülmeyi sevdim. bütün mürekkeplerin akmasını dipsiz karanlıklar olsun ve kurtulamamanın verdiği pervasızlığı yansıtayım gökyüzü uzak, suyun altından daha uzak, kırılıyor sevgiler anlamak lazım kararların verilmeyecek olduğunu…
VI. gün
gece yarısı, kaçamak gülüşleri saklıyorum. dağılan ellerim ve kaçıyorum son zamanlarda okuyamıyorum. daha doğrusu görmüyorum harfler hiçbir vakit böylesine birbirine girmemişti hepsi bizim mahalleden, kabadayılık sancağını alacak haylazlar gibi. gittikçe tükeniyorum Mia, üzülüyor muyum? Hayır ilk kez korkuyu hissediyorum açıkça kör bir adam ne kadar üzülebilir ki, bilmediği bir dünyadan korkmaya başlarken? zaman çok çabuk geçiyor, uzatarak değersizleştiriyorum aslında onur sal duruşumu, diyojenin fenerine taşıyorum, esrarname dökülüyor sonlar hep erken olacaksa boşa mı çabalıyorum? babamın kıravatı bahri bey, eşiniz çağırmıştı biliyorum üzülmek için çok kısa akrepleşen umutlarda ve sevgi, olmuyor işte… dün gördüm loru, rüyamda bana sesleniyordu baş aşağı eylülü severimi eylülü sevmem… isimlendirilmiş elementler yakıyor içimizi, iren bir mektup oncasına yok olmak için sosyalist prens, tacında ters çevrilmiş yakutu taşıyor zengin uçurumları beslemek için sizin yüzünüz kirlenmez, oysa benimki kanlar içinde herkese selam vermek lazım, biri kapıyı çalıyor. Biliyorum kim olduğun, beklesin… ihmal süsü verilmiş cinayetler kalbimin çatlaklarını dolduruyor, sakın kış gelmesin. kendisi belki en yakınımdır, uzun ağıtlarda gitarın katliamı geceler boyu inletir ‘’she makes me wanna die’’ parmaklarımın değdiği ilk notalardır, çelik tellerde serencebey parkı, bir yere gidemezsin zaten. bekle, gitarımı gömeceğim en derinine alnımda birden bire bir öpücük sesi, yalanları kaynayan bir kış gecesi pencereden içeri giren soğuk tan yeli gibi vasiyetinden, gömülen bir parça eşdeğer ruhlara ithafen ve di ik anıları tırmanmaya çalışırken sizlerin avuçlarında avunuyorum ne tesadüftür hoca anlatmıştı, arkadaş zekainin okulundaymış yıkılan yurt duvarlarını ve kırılan kafataslarını, kurdeşen günahların işlendiği maziden bizi utandır tanrım, küçüklüğünle utandır düşlerimi saklıyorum artık, yoruldum. Oyunlarımı verin bana, yılan vakitlerini neyse vakit yine azaldı gidiyorum belki gelmem, gele…
VII. gün
bir kere, bir kere daha doğuyor işte sıkıldım neden son bulmak bilmiyor ki… anlamak için kaç mevsimi daha bileklerimden bağlı geçirmem gerekir bugünde ölmedim, heyecanları bekleyişleri muştularken gökyüzüne… söylediler o gelecekmiş yine siyahlar içinde ve bir garip yaprak kolyesiyle yine de en son o gelmeyecek, son gelenlerden olacak ve acizliği ben yine taşımayacağım,utanacağım belki, yüzüne bakamam. kızmam gerekiyor mu ölürken hatırlandım diye bu kolumdan açılan kaçıncı delik, serumlarla sulanıyoruz. yeşermesekte acaba beni unutmadığı için mi geliyordur beyaz çarşafım olmasa bari, olmasa bari kan lekeleri atkımı ayırmadım yanımdan belki yine kokusundan sıkar diye hep umutlan ey bedenim, hep umutlan. ne olmuşsa ruhuna bedenen umutlan tesbihli abi, özledim sizi. nedendir bilmiyorum, görmesem de dinlemesem de özlüyorum. züleyha sevmişti değil mi? sanki hafızam siliniyor, böyle yazmaktansa… geldi, uzunca geçti, geldi. karşımda durdu acıdı bana, bana acıdı… geldi yanağıma dokundu, gözlerinden bir tane, kan lekemin üzerine düştü geldi ,kokusunu değiştirmişti, yastığımın altından atkımı çekti. parfümünü çıkardı, izin vermedim geldi, bir başkası kokuyordu, parfümü uzattı bana. ilk günkü gibi kokuyordu geldi, değişmişti ama eskimemişti geldi, ben ondan çok onun hissettirdikleri hatırına uzattım atkımı, uzatmak ne kelime parmaklarımı oynatamazken
geldi, sevinmek istercesine ve halim cemal abi biliyorum hiç sevmedi geldi, nasılda kalbim acıyor geldi, hep gitmek üzere…
VIII. gün
varlığın kadim gülüşleri, çengel boyları duvarlarda yaradan, hep yaradan, bağışlayan, hep bağışlayan, Allahım tek isteği bu incelmiş adamın annemin haberi yok, çok üzülmesin!
IX. gün
hiç kimse değilse de bizi anacak bir can var yarına ne olur, çakmak taşlarının altında kimse bilemez.
X. gün
nedense hissediyorum bugün… ben gerçekten sevmiştim, öyleydi artık vakit geldi, beklenmedik seyahatler zamanı evet, Yuvee sen son yazıldın.
Safa Pektaş
2 notes · View notes
denizlihaberim · 7 years ago
Link
DENİZLİ’deki 9 çocuk yuvası öğrencisi, Afrin’deki harekatta tahsis alan babalarına moral tahsis etmek için çekilen klipte oynadı. Keza ufak öğrencilerin yaptıkları resimler, mektuplar ve dağıtılmış hediyelerin yer aldığı kutular da mektep yönetimi kadar babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim edildi.
Mehmetçik Mahallesi’ndeki Zübeyde Bayan Çocuk Yuvası’nda öğrenim gören minikler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki operasyonuna katılan askerlere moral saptamak amacıyla mektep yönetimi tarafından çekilen klipte rol aldı. Okul yönetimi ve velilerin de desteğiyle kamera karşısına geçen ve askeri kıyafet de giyen çocuklar, çekilen klipte babalarına yardım mesajı yolladı. Asker çocukları ile diğer öğrencilerin yer aldığı klipte çocuklar, “Biz 3 yaşındayız, biz 4 yaşındayız, biz 5 yaşındayız. Ama anlıyoruz. Siz bizim için oradasınız, biliyoruz. Biz burada sizin sayenizde güvendeyiz, sizi fazla seviyoruz” sözlerini yüksek sesle söyledi. Çekilen klipte, babaları Afrin’de olan çocukların derslerde Türk bayrağı çizmesi, asker üniforması giymesi, babalarına takviye mesajı da yer alıyor.
Okul yönetimi de klip dıştan babaları Afrin’de olan çocukların kendi çizdikleri resimler ile birlikte, mektuplar, çeşitli hediyelik eşyaların bulunduğu özel kutuları, babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim etti.
“SENİNLE UYUMAYI ÖZLEDİM”
Kreş öğrencisi olan Tuğdem Işıl Doğru’nun (5) söylediklerinin yer aldığı, babasına gönderilen mektupta, “Sevgili babacığım, seni çok özledim. Birlikte kantine gitmeyi, televizyon izlemeyi, atama yapmayı ve tatile gitmeyi çok özledim. Sen evde olsan biz çok mutlu olurduk. Doğum günümde inşallah yanımda olursun. Seninle uyumayı özledim. Seni ve birlikte yaptığımız her şeyi özledik. Annem, ben ve Hasan Basri seni çok özledik. Babam seni fazla özledim, gelmeni istiyorum. Biliyorum bizim için oradasın. Seni fazla çok seviyorum” cümleleri yer aldı.
Babasına gönderdiği mektuptan bahsederken ağlayarak kalan Azra Tüzün (5) ise birlikte okula gitmeyi, televizyon izlemeye ve uyumayı özlediğini söyledi.
Zübeyde Bayan Çocuk Yuvası Müdürü Nuran Özbellek, okuldaki 9 öğrenci babasının Afrin’de olduğunu belirterek, “Askerlerimiz bizler için oradalar. Çocuklarımız babalarının yokluğunu fazla hissediyor. Asker eşleri bize ‘Onların orada hiçbir maddesel desteğe ihtiyaçları yok. Devletimiz her şeylerini karşılıyor. Fakat manevi desteğe ihtiyacımız var’ deyince bu işi organize ettik. Asker çocuklarının da yer aldığı klip çekip, babalarına gönderdik” dedi. – Denizli
Bu yazı ilk defa Afrin’deki Babalarına Moral İçin Klipte Oynadılar sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years ago
Text
Facebook Sözleri
Uzun süreli bir ilişkinin sırrı: Üç maviden uzak durun. Facebook, twitter ve skype.
Facebook profiline vesikalık koyan amcayla dalga geçiyorsunuz da; adam napsın, 60 yaşında aynadan foto mu çeksin? Ben anlıyorum seni amca.
Paylaşımları arkadaşlarına tavsiye etmeyenler, inşallah perdeyi taktıktan sonra yanlış kornişe taktığınızı fark edersiniz.
11 yaşındaki bir kız "kokusunu özledim." yazmış. Verin şunun kokulu silgisini, yazıktır..
Hatun 1.50 boyunda. Kaslı karizmatik erkek istiyormuş, daha sensörlü apartman lambaları bile seni fark edemiyor sen neyin peşindesin.
Profesyonel fotoğrafları olan kızdan korkarım ben. Çok değiştiriyor hatunu. Fotoğrafta bakıyorsun Adriana Lima, cam açıyor Kibariye...
15 yaşında ki bir kız Facebook durumuna "of keşke yarın sabah aşkımla uyansam" yazmış. İçtiği süt dokundu herhalde..
Sevgilisiyle fotoğraf çekilenleri çok kıskanıyorum, sonra fotoğrafı şikayet ediyorum falan..
Kızın boy 1.50 facebook profiline manken yazmış. Hayrola bebek bezi reklamlarında mı oynuyor sun?
Sabah akşam karı kız muhabbeti yaptığını bildiğim adamların, facede adeta bir Nazım Hikmet'e dönüştüklerini görünce ağlamak istiyorum..
Ayrılalım. Her şey yalandı. Peki ya gözlerin? -Lensti. Ya dudakların? -Silikondu. Ya sözlerin? – Facebook ’dan çaldım.
Birisi sizi 'hadi fotoğraf çektirelim' diye yanına çekiştirir. Sonra akşam da sizi fotoğraftan keserek profil fotosu yapar... İşte hayat budur.
10 yasındaki çocuklar bile artık facebook 'ta, biz onların yasındayken paint 'te çizim yapıyoduk lan yalan mı ?
Facebook ’ta bazı insanlara bakıyorsun; “best model of the world”, gerçek hayatta bir görüyorsun; “zort model of dı tırt”
Sevgilin var mı ?- Yok + Şarjın vardır o zaman senin. Versene iki dakika face’e gireyim.
Ağlarsa anam ağlar gerisi; mobil ağlar ve kablosuz ağlar olarak ikiye ayrılır. Bir de ninja kaplumbağalar var ama onun konuyla bir alakası yok. Sosyal ağlarmı o da ne?
Biliyorum sen güneşsin etrafında binlerce gezegen var, ama sende biliyorsun ki ben dünyayım ve bir tek bende hayat var.
Benden sana hayır gelmez çünkü; sana her cevabım evet.
Yanağımdan öpüp kaçacak kadar korkak değil, yüreğimde duracak kadar mert olmalıydı yüreğin.
Farkında olduğum için var oldunuz, vazgeçtiğim için bugün yoksunuz !
Bin yıl ömrüm olsaydı bin yıl seni severdim, bin yıl seni sevseydim bin yıl daha isterdim.
Gelip geçicidir dediler, çocuksun unutursun dediler, boşuna üzme kendini kimleri seveceksin dediler ama yanıldılar. Benim ilk ve tek aşkım sendin ve öyle kalacaksın!
Eğer beni daha fazla üzmek istemiyorsan rüyalarıma bile girme sakın. Unutmak doğanın en güzel armağanı insana biliyorsun senin de son armağanın unutulmak!
Bilmezler yalnız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana; insan nasıl konuşur kendisiyle; nasıl koşar aynalara bir cana hasret, bilmezler.
Benim bütün dualarım seninle sen bir ömür boyu mesut olasın diye yalvarırım gündüz gece, hayalin gözlerimde, benim olasın diye.
Seni ben kendime kader saymıştım, uğruna her şeyi göze almıştım yüreğin taştanmış çok geç anladım bir damla göz yaşı değmezmiş sana !
Hayaller gerçeklerin yarısıymış, sende yarı yarıya benimsin !
Hiç yoktu ortak noktamız ve hiç kesi��emedik aynı noktada
Rüzgarın umursamadığı bir kuru yapraktım sende, biraz daha yansam kül olup biter misin içimde ?
Evet acı çekiyordum senden sonra fakat unuttuğun bir şey vardı, çektiğim her acı beni değil içimdeki seni öldürüyordu
Varsın boş kalsın gönül evim vermem kiraya ! Alan temelli alsın, yok öyle 3-5 aya !
Arkamdan konuşmaya devam et çünkü karşımda konuşacak kadar büyük değilsin!
Aşk kaçmaktan çok kovalamak, görmekten çok özlemek, gitmekten çok beklemek, dokunmaktan çok düşünmektir ve aşk öyledir ki nerde imkansız varsa onu seçer.
Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, suyun damlasında, selin coşkusunda kimi yanımdasın kimi rüyamda ama hep aklımdasın sakın unutma…
Sen deprem gibi girdin gönlüme, fay hattı çizdin yüreğime, enkazlar bıraktın üzerimde, kalbimde artçılar devam etmekte, özlenmektesin gülüm 8.4 şiddetinde.
Belki yüzüm gülecek döneceğim şaşkına, belki mahkum olacak ömür boyu aşkına, bu kararı verirken sakın bana deme toy, sensiz ben yaşayamam elini kalbime koy.
1 note · View note
firisu · 8 years ago
Text
Haftalık
 Gününde bir haftalık yazısı yazmaya kalkıştığım iyi oldu. Fakat “iki hafta arası” yazdığım için yazacağım yeni pek de bir şey yok. Fazladan “izlemelerle” ilgili olacak gibi bu bölüm. Bakalım:
Tumblr media
Not: başlama gifinin içerikle hiçbir alakası olmadığını biliyorum. Sadece Yuri on ice animesini özledim ve uzun saçlı Victor’u bir kez daha hatırlayalım istedim.
- Öncelikle hala Ao no Exorcist animesinin birinci sezonunu hala bitirmedim. İzlemeye başlayana kadar canım pek istemiyor o animeyi izlemek. Aslında fena bir anime değil ama böyle beyin yakan ahım şahım bir şey de değil. Karakterlerden birine de öyle kapılmadığım için can atmıyorum diğer bölümleri bitirmeye. İkinci sezona da başlamak istiyorum aslında ama şimdilik ağır işliyor bu sezon benim için. Diğer bir animeye de başlayamıyorum nedense bunu bitirmeden. Ay kısaca yapacağım o kadar iş var ki anime izlemek zor ve tembellik gibi geliyor.
Tumblr media
 Tamam Rin havalı, güçlü falan ama çok sorumsuz bu da beni sinir ediyor. Animenin hafif felsefi ve eleştirel yönleri yok değil ama kapıp götürse daha mutlu olurdum diyebilirim. 
- Bir göz atayım deyip pişman olduğum bir dizi de Talihsiz Serüvenler Dizisi (A Series of Unfortunate Events). Netflix dizisi olması ve oynayan oyuncuların yetenekli olması sebebiyle çok övülen diziye, kitaplarını okuyan biri olarak bayılmadım diyebilirim. Kont Olaf’ı Nail Patrick Harris oynuyor ve bence bu sevimli bir durum. Nitekim kendisini pek beğeniyorum. 
Tumblr media
 Daha önce filmi de yapılmıştı ve bu seri bir çocuk için fazlasıyla “karanlık”. Yine de hikaye (en azında kitabını okuduğunuzda) sizi kendisine çekebiliyor. Bu üç masum çocuğun başına gelmeyen talihsizlik kalmıyor. Kont Olaf öksüz kalan üç kardeşin yasal koruyucusu oluyor ve onların servetine sahip olmak için gözü hiçbir şeyi görmüyor. İlk bölümde kendisini küçümseyebilirsiniz. Neler olacağını bilen biri olarak söylüyorum (spoiler) öldürmek konusunda asla çekincesi olmayan bir karakter. Dizide çok büyük bir kötülük yapılarak çocukların ailesiyle ilgili çok büyük bir spoiler veriliyor ve bu kesinlikle kitaplarda olmayan bir şey. Çocuklar ailelerinin öldüğünden emin ve ikide bir kendi yazdığı metinin arasına girip sizinle konuşan yazar Lemony Snicket size çocukların ailesiyle ilgili herhangi bir ipucu vermiyor. Kısaca siz çocukların ailesinin öldüğünü “biliyorsunuz”. Buradan sonra daha fazlasını anlatmayacağım. Benim gibi korkak bir çocuk için bile korkunç bir hikaye dizisiydi. Seri normalde 13 kitaptan oluşuyor. Bakalım dizi kaç bölüm sürecek. İlk bölüm benim için yeterince sıkıcıydı, o yüzden izleyip izlemeyeceğimi bilmiyorum. 
- Yine izlediğim bir şeyden devam ediyorum. Kasım 2016′da çıkmasına rağmen ben daha dün izledim. Dr.Strange’den bahsediyorum. Filmi izleyene kadar onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve herhangi bir yorum da okumamıştım. Hata etmişim. Çünkü Deadpool’dan sonra en sevdiğim ikinci karakter oldu. Filmi herhangi bir şey okumadığım için izlediğimde beğendim fakat film çıkmadan önce beklentileri okuduğum (ayrıntılarından bahsetmeyeceğim ne yazık ki çünkü saymakla bitmez) zaman hikayede birçok şeyin atlandığını ve tam yansıtılamadığını gördüm. Hep olduğu gibi yani. Hüsrana uğratıcı ama şaşırtmayan bir durum. 
Tumblr media
 Hikayeyi anlatmalı mıyım bilmiyorum çünkü bir şey bilinmeden izlenen filmler benim daha çok hoşuma gidiyor. O kadar hiçbir şey bilmiyordum ki Dr Strange’in gerçek bir doktor olduğunu bile bilmiyordum. Cahilliğin ateşiyle çevriliymişim haberim yok. Filmi biraz yerdim ama çok da beğendim canım. İyi ki izlemişim, hatta bir kere daha izlemeyi isterim. Filmin sonunda da sürprizler bizi bekliyor. Ay söyleyeyim Thor kankimiz çıkıyor meydana. Tabi olayların gidişatıyla bir ilgisi yok sadece devam filmiyle ilgili ipucu vermeye gelecek. Çizgi romanlarını da yavaştan okurum artık. Bu arada Dr Strange’i sadece Benedict Cumberpatch oynayabilirdi bence, iyi ki de o oynamış. Dr Strange filmde de gıcık bir karakter olması ayrıca filmi izlettiriyor. Filmin başında bu tarz bir doktor beklemiyordum. “Batman mi bu adam Ironman mi ne oluyor?“diye sordum yani. Canım Scrubs izlemek istedi birden. Hayatımda izlediğim en komik dizi Scrubs. Eyvah ya neden aklıma geldi şimdi.
Tumblr media
 Birkaç bölüm bakıp kendimi kötü hissettiririm artık. Seve seve mihihi. Dizide Dave Franco olduğunu da unutmayalım. 
-Son olarak Yuri on ice animesinde Yuri karakterine esin veren Yuzuru Hanyu’yu da unutmayalım. Böyle şapşik olduğuna bakmayın kendisi Soçi Olimpiyatlarında rekor kırıp altın madalyayı kazanmış bir kankimiz. Başarılı bir şapşik.
Tumblr media
E o zaman herkese iyi haftalar. 
0 notes
denizlihaberim · 7 years ago
Link
Denizli’deki 9 anaokulu öğrencisi, Afrin’deki harekatta devir bölge babalarına moral vermek için çekilen klipte oynadı. Hem küçük öğrencilerin yaptıkları resimler, mektuplar ve dağıtılmış hediyelerin yer aldığı kutular da okul yönetimi kadar babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim edildi.Mehmetçik Mahallesi’ndeki Zübeyde Hanım Çocuk Yuvası’nda öğrenim gören minikler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki operasyonuna katılan askerlere moral saptamak amacıyla okul yönetimi kadar çekilen klipte rol aldı. Mektep yönetimi ve velilerin de desteğiyle kamera karşısına geçen ve askeri kıyafeti de giyen çocuklar, çekilen klipte babalarına takviye mesajı gönderdi. Asker çocukları ile diğer öğrencilerin yer aldığı klipte çocuklar, Biz 3 yaşındayız, biz 4 yaşındayız, biz 5 yaşındayız. Ama anlıyoruz. Siz bizim için oradasınız, biliyoruz. Biz burada sizin sayenizde güvendeyiz, sizi fazla seviyoruz sözlerini yüksek sesle söyledi. Çekilen klipte, babaları Afrin’de olan çocukların derslerde Türk Bayrağı çizmesi, asker üniforması giymesi, babalarına destek mesajı da yer alıyor.
Mektep yönetimi de klip dışarıda babaları Afrin’de olan çocukların kendi çizdikleri resimler ile birlikte, mektuplar, farklı alanlara yönlendirilmiş hediyelik eşyaların bulunduğu özel kutuları, babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim etti.
SENİNLE UYUMAYI ÖZLEDİM
Anaokulu öğrencisi olan 5 yaşındaki Tuğdem Işıl Doğru’nun söylediklerinin yer aldığı, babasına gönderilen mektupta, Sevgili babacığım, seni fazla özledim. Birlikte kantine gitmeyi, televizyon izlemeyi, devir yapmayı ve tatile gitmeyi fazla özledim. Sen evde olsan biz fazla mutlu olurduk. Doğum günümde inşallah yanımda olursun. Seninle uyumayı özledim. Seni ve birlikte yaptığımız her şeyi özledik. Annem, ben ve Hasan Basri seni fazla özledik. Babam seni fazla özledim, gelmeni istiyorum. Biliyorum bizim için oradasın. Seni çok çok seviyorum cümleleri yer aldı. Babasına gönderdiği mektuptan bahsederken gözyaşları içinde kalan 5 yaşındaki Azra Tüzün ise birlikte okula gitmeyi, televizyon izlemeye ve uyumayı özlediğini söyledi.
Zübeyde Bayan Anaokulu Müdürü Nuran Özbellek, okuldaki 9 öğrenci babasının Afrin’de olduğunu belirterek, Askerlerimiz bizler için oradalar. Çocuklarımız babalarının yokluğunu çok hissediyor. Asker eşleri bize ‘Onların orada hiçbir fiziksel desteğe ihtiyaçları yok. Devletimiz her şeylerini karşılıyor. Lakin manevi desteğe ihtiyacımız var’ deyince bu işi organize ettik. Asker çocuklarının da yer aldığı klip çekip, babalarına gönderdik dedi.
Bu yazı ilk defa Denizli Afrin’deki Babalarına Moral İçin Klipte Oynadılar sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes
denizlihaberim · 7 years ago
Link
DENİZLİ’deki 9 anaokulu öğrencisi, Afrin’deki harekatta atama alan babalarına moral vermek için çekilen klipte oynadı. Ayrıca küçük öğrencilerin yaptıkları resimler, mektuplar ve farklı alanlara yönlendirilmiş hediyelerin yer aldığı kutular da okul yönetimi tarafından babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim edildi.
Mehmetçik Mahallesi’ndeki Zübeyde Hanım Kreş’nda öğrenim görebilen minikler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki operasyonuna katılan askerlere moral atamak nedeniyle mektep yönetimi kadar çekilen klipte rol aldı. Mektep yönetimi ve velilerin de desteğiyle kamera karşısına geçen ve askeri giysi de giyen çocuklar, çekilen klipte babalarına takviye mesajı gönderdi. Asker çocukları ile diğer öğrencilerin yer aldığı klipte çocuklar, “Biz 3 yaşındayız, biz 4 yaşındayız, biz 5 yaşındayız. Ama anlıyoruz. Siz bizim için oradasınız, biliyoruz. Biz burada sizin sayenizde güvendeyiz, sizi fazla seviyoruz” sözlerini yüksek sesle söyledi. Çekilen klipte, babaları Afrin’de olan çocukların derslerde Türk bayrağı çizmesi, asker üniforması giymesi, babalarına yardım mesajı da yer alıyor.
Mektep yönetimi de klip dışarıda babaları Afrin’de olan çocukların kendi çizdikleri resimler ile birlikte, mektuplar, çeşitli hediyelik eşyaların bulunduğu özel kutuları, babalarına ulaştırılmak üzere askeri yetkililere teslim etti.
“SENİNLE UYUMAYI ÖZLEDİM”
Kreş öğrencisi olan Tuğdem Işıl Doğru’nun (5) söylediklerinin yer aldığı, babasına gönderilen mektupta, “Sevgili babacığım, seni çok özledim. Birlikte kantine gitmeyi, televizyon izlemeyi, devir yapmayı ve tatile gitmeyi fazla özledim. Sen evde olsan biz fazla mutlu olurduk. Doğum günümde inşallah yanımda olursun. Seninle uyumayı özledim. Seni ve birlikte yaptığımız her şeyi özledik. Annem, ben ve Hasan Basri seni fazla özledik. Babam seni çok özledim, gelmeni istiyorum. Biliyorum bizim için oradasın. Seni çok çok seviyorum” cümleleri yer aldı.
Babasına gönderdiği mektuptan bahsederken ağlayarak kalan Azra Tüzün (5) ise birlikte okula gitmeyi, televizyon izlemeye ve uyumayı özlediğini söyledi.
Zübeyde Hanım Kreş Müdürü Nuran Özbellek, okuldaki 9 öğrenci babasının Afrin’de olduğunu belirterek, “Askerlerimiz bizler için oradalar. Çocuklarımız babalarının yokluğunu çok hissediyor. Asker eşleri bize ‘Onların orada hiçbir bedensel desteğe ihtiyaçları değil. Devletimiz her şeylerini karşılıyor. Lakin manevi desteğe ihtiyacımız var’ deyince bu işi organize ettik. Asker çocuklarının da yer aldığı klip çekip, babalarına gönderdik” dedi.
– Denizli
Bu yazı ilk defa Afrin’deki Babalarına Moral İçin Klipte Oynadılar sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes