#çocuğa ceza vermek
Explore tagged Tumblr posts
Text
ABD’de bir hakim ekmek çalan çocuğa ceza vermek yerine ne yaptı?👨⚖️🥖
Adaletmi? Nasılmı..!
5 notes
·
View notes
Text
birinci
Selam herkese;
Bu, yazdığım ilk konu. Burayı içimde biriken ve anlatmak istediğim şeyleri dışa vurmak için kullanacağım. Kendimi tanıtmak gibi bir düşüncem yok.
Konuşmak istediğim ilk konu birkaç gün önce Show Haber YouTube Kanalında paylaşıldı. 11 yaşındaki bir çocuğun 3 yıl boyunca kuzeninden gördüğü taciz ile ilgili olan haber. Ama ben sadece haber değil, direk çocuğa taciz ile alakalı konuşmak istiyorum. Elbette 11 yaşındaki bir çocuğun bu gibi ciddi bir konuda yalan söyleyeceğini düşünmüyorum fakat sonuçlanmamış bir davayla ilgili konuşmak doğru olmaz. Bu sebeple konuyu genişletip tüm çocuk tacizi iğrençliği ile ilgili konuşmak istiyorum.
Öncelikle halkın bazı kesimleri tarafından doğru anlaşılmayan bir durum var. Tacizin cinsiyeti olmaz. Bir kız çocuğu da tacize uğrayabilir bir erkek çocuğu da. Bir erkek çocuğunun uğradığı taciz kız çocuğunun uğradığı tacizden daha vahim değildir. Veya tam tersi de doğru değildir. Sizin de böyle düşündüğünüzü varsayarak devam ediyorum.
Aslında, devam edemiyorum. Bu kadar büyük bir iğrençliği midesi bulanmadan yapan, hatta üstüne tahrik olan bir insana diyecek bir söz bulamıyorum. İçimde bir şeyler demek isteyen bir parça var. Ama diyeceklerim ne kadar etkili olacak ki? Bu iğrençliği yapan kişi benim söylediklerimle mi kendinden utanacak? Bazı insanlar bu tür suçluların rehabilite edilerek topluma kazandırılması gerektiğini, bazı insanlar ise idam edilmeleri gerektiğini söylüyor. Ben iki öneriyi de desteklemiyorum.
Rehabilite konusuyla başlayalım. Ben bu tür insanların rehabilite edilebileceklerine inanmıyorum. Şiddetin, tehditin, hırsızlığın veya dolandırıcılığın rehabilitesi olabilir ama tacizin, özellikle çocuğa tacizin rehabilitesi olamaz. Ben bu insanların düzelebileceklerine inanmıyorum.
Diğer konumuz ise idam. İdamın gelmesini de desteklemiyorum. Çünkü sistemin adil ilerleyeceğini düşünmüyorum. 21. yüzyıldayız. Fakat hala zengin parasıyla cezadan kurtulabiliyor, sosyal medya olmasa kapıdan elini kolunu sallayarak çıkabiliyor. İki taraf arasında kimin parası daha az ise ceza alan o oluyor. Birisi rakibini 'FETÖCÜ' diye damgalayarak onu saf dışı bırakabiliyor ve ceza almasını sağlayabiliyor. Sırf karşısındaki adama gıcık olduğu için veya şantaj ile para koparmak için 'beni taciz etti!' diye dava edebiliyor ve bunda haklı çıkabiliyor. Ne anladım ben bu işten? Şimdi bütün bunların üstüne idam gelse, sadece tacizcilerin mi idam edileceğini sanıyorsunuz? Parasıyla hakkı satın alan insanlar için bir kolaylık değil mi? Artık hapse tıktırmasına gerek bile kalmaz.
Bir de bazen haber yorumlarında şöyle yorumlar görüyorum:
"Var ya halk bi suç örgütü kuracak kendi arasında. Gidip bütün bunları tek tek avlayacak. Bakın görün kalıyor mu ondan sonra böyle suçlar."
Bu tür düşünceler bize ve çevremize zarar verir sadece. Başka bir şey demeden diğer konuya geçiyorum.
Bu tür suçların engellenmesi için adalet sistemine caydırıcı cezalar getirilmeli ve bu cezalar hakimler tarafından adil bir şekilde uygulanmalı. Ama bu tür iğrenç olayları engelleyebilecek tek çözüm bu değil. Daha büyük bir sorunu çözebilecek bir şey daha var. Eğitim.
Eğitim dediğimiz şey sadece okulda gerçekleştirilen bir olgu değil elbette. Kişinin çevresi de onun eğitimini etkiler. Eğitim ise onun kişiliğini, karakterini ve hayatını belirler. İnsanlara çocuk sevgisi aşılanmalı. Doğru ve yanlış NET bir şekilde anlatılmalı. Ayrıca cinsellik eğitimi de verilmeli. Evet, cinsellik eğitimi.
Birçok insan benim gibi düşünmüyor. Cinselliğin kapatılması gerektiğini düşünüyorlar. Ama bir şeylerin üstünü kapatarak ondan kaçamazsınız. İnsanlara cinselliği öğretmelisiniz. Tabii demiyorum ki eğitim vermek için cinsel ilişkiye girin. Neyin ne olduğunu öğretin çocuklara. Tabii bu belli yaş aralıklarına farklı şeyler anlatılacak şekilde bölünmeli. Ama bir şekilde anlatılmalı. Bir insanın neresine dokunursa bunun mahrem sayılacağını bilmeli çocuk. İleriki zamanlarda, kişi ergenlik çağına geldiğinde bu konuda bilgilenmeli.
Cinselliğin üstünü kapatıp saklayarak tacizden kurtulamazsınız. Aksine, üstünü kontrollü bir şekilde açarak ona karşı silahlanabilirsiniz. Bilinçlendirebilirsiniz çocukları. Sadece çocuklar değil, cinsel eğitimin tacizci sayısını da azaltacağını düşünüyorum.
Son olarak internette kısa bir araştırma ile görebileceğiniz, çocukta cinsel taciz belirtilerini aşağıya bırakıyorum.
0 - 4 Yaş arası çocuklar:
- Tuvalet eğitiminde bozulma - Cinsel içerikli sözlerde/oyunlarındaki cinsel içerikte/cinsel organlar ile temasta artış - Uyku bozukluğu
4 - 6 Yaş arası çocuklar:
- Yetişkinlere karşı korku - Cinse içerikli sözcük ve davranışlarda artış - Cinsel ilişkiyi ayrıntılı bilme
7 - 16 Yaş arası çocuklar:
- Okul başarısında düşüş - Korku (Özellikle yetişkinlere karşı) - Depresyon ve stres bozukluğu belirtileri - Yaşa uygun olmayan davranışlarda artış - Cinsel konulara düşkünlük - Cinsel konularda saldırgan tutum (Başkasını ilişkiye zorlama) - Aşırı veya açıktan mastürbasyon - Evden kaçma veya eve gitme konusunda isteksizlik - Kendine zarar verme ve intihar girişimleri
Kaynakça:
https://www.acibadem.com.tr/Hayat/Bilgi/bir-cocugun-cinsel-istismara-ugradigi-nasil-anlasilir
1 note
·
View note
Note
Epi felsefeyle ilgileniyorsun sana bir soru sorayim reina katliamcisin icin 2600 yil hapis cezasi talep edildi. sence bu cezanin boyle verilme sebebi matematik mi sadece? Bu kadar yil yasamayacagi belli toplumun gazini almak icin mi? Bir de cezalar sucu engeller mi sence? Mesela taciz ve tecavuze de ceza veriliyor ama olmaya devam ediyor bunlar, sule cet Ozgecandan sonra olduruldu mesela hatta Ozgecanin katilini dw oldurduler iceride ama sule cet ve binlerce olay olmaya devam ediyor? Sence nedir
Öncelikle 2600 yıl tek bir dava sonucu talep edilmiyor, gerçekleştirilen vukuat çerçevesinde açılan davaların her biri sonucu üzerine ekleniyor. Yani 2600 yıl Reina katliamına dair açılan davalar sonucunda talep edilen toplam yıldır. Öyle olmasa bile işin matematikle alakası yok, toplumun gazını da almaya gerek yok nasıl olsa iki üç güne her şeyi unutuyoruz.
Taciz, tecavüz, şiddet gibi şeyler kötülüğün sebebi değil sonucudur toplum ve yargı sistemi artık bunu anlamalıdır. Bunlara ceza verilmeli elbette ama bu sorunu çözmez çünkü sorunun esas kaynağı çözülmeye çalışılmamıştır, sadece su yüzüne çıkan pislik temizlenmiştir, kaynaktan çıkan yeni pislikler yüzeyi kaplayana kadar. Sen ataerkil kafayı destekler, kadının sosyal rolünü küçümser, cinselliği “erkeklik” olarak toplumda çocuğa dayatırsan bu pislik ortaya çıkar, tecavüzcü cezasını aldı ama toplum olarak yanlış tutumumuz ve tavrımız hala aynı kalmaya devam etti. İdam edilmesi gereken tecavüzcülerden ziyade o tecavüzcüleri yaratan masum gözüken zihniyettir.
Bir annenin çocuğunun her istediğini yapması bile bir tecavüzcü potansiyelini var eder. Çocuklarınıza “Hayır!” ne demek öğretin, şiddetle ve zorla istediğini yaptırdığını sanmasına izin vermeyin.
Toplumun bir diğer sorunu adaletle intikamı karıştırmasıdır bu arada, şiddet adalet değildir bu konuda soğuk kanlı kalmak önemlidir. İdam vs. tecavüzcüleri durdurmaz sadece baskılar, bu da büyük bir patlamaya kadar toplumu idare eder baskılamak çözüm değildir sadece bir geçiştirmedir. Bizim ihtiyacımız olan şey sosyal reformlardır ve bu iş eğitimden şehir planlamaya kadar uzanan ince ve uzun bir iştir.
Katliamlara ceza vermek bize pek bir şey kazandırmaz, bizim esas ihtiyacımız olan şey katliamları önlemektir.
6 notes
·
View notes
Text
Çocuklara ödev yapma alışkanlığı nasıl kazandırılır?
Anne ve babalar için okul döneminde yaşanılan en tatsız sorunlardan biri de çocuklarının ödev yapma konusunda gösterdiği isteksizliktir. “Ödevini yap” demekten yorulan ebeveynler, bu konuda çocuklarıyla zaman zaman çatışmaya bile girerler.
Çoğu çocukta sürekli bir erteleme hali görülür. Şu çizgi filmi izledikten sonra, şu oyunu oynadıktan sonra, yemek yedikten sonra...
Anne ve babalar da çocuklarına ödev sorumluluğunu üstlenmedikleri için çoğu zaman kızarlar. Burada ailelerin kendilerine sorması gereken ilk soru, “Çocuğumuza sorumluluk duygusunu verebildik mi?” olmalıdır.
ÇOCUĞUNUZA SORUMLULUK VERİN
Sorumluluk kavramını, “başkalarının hakkına saygı göstermek ve kendi eylemlerinin bireysel sonuçlarına sahip çıkmak” olarak tanımlayabiliriz.Her anne-baba çocuğunu sorumluluk sahibi bir birey olarak yetiştirmek ister. Bununla birlikte unutmamalıyız ki hiçbirimiz sorumluluklarımızı daha en başında bilerek dünyaya gelmeyiz. Bunu zamanla öğreniriz ve doğal olarak yaşamın farklı alanlarında sorumluluklarımız da farklı olur.
İlkokul çağındaki çocuklardan oyun oynamayı ve ders çalışmayı ödevlerini bitirecek şekilde dengeleme sorumluluğunu duymasını beklemek son derece doğaldır. Amaç yüksek not almak, öğretmeni memnun etmek değildir.
Okul yaşamı, çocuğu hayata hazırlayan uzun bir dönemi kapsar. Hayata ilk adımdır bir başka deyişle. Hayatta etkin olabilmenin yolu, insanların olayları ve nesneleri düzenleyebilme başarısına bağlıdır. İşte okul da bunun kazanılması için çocuk adına önemli bir fırsattır. Kitaplar, ödevler, notlar, bilgiler, zaman... Tüm bunları doğru düzenlemeyi öğrenen çocuk, okul dışındaki hayatını da bu düzende ve kalitede yaşayacaktır.
OLUMLU SONUÇLARI ÖDÜLLENDİRİN
Sorumluluk duygusunu aşılamak için çocuğunuza bazı yükümlülükler vermeye hazır olmanız son derece önemlidir. Onun kendi başına iş yapmasına izin vermiyorsanız, sürekli yardım eden, fazla korumacı anne-babalardansanız çocuk sorumluluk almak konusunda zorluk yaşayacaktır. Üstelik sadece sorumluluk vermek de yetmez. Çocuğunuza bir sorumluluk verdiğinizde olumsuz sonuçlara katlanabilmeniz, olumlu sonuçları ise ödüllendirmeniz gerekir. Bu tutum çocukların sorumluluk almayı öğrenmelerine de yardımcı olur. Şunu unutmayın, sorumluluk almak belirli bir yaştan sonra başlayan bir öğrenme süreci değildir. Bu beceri, çocuğun doğduğu andan itibaren deneyimleyerek kazandığı, okul ortamında ise pekiştirdiği bir beceridir.
Sorumluluk örneği olarak çocuğunuzun günlük olarak yatağını düzeltmesi, üzerinden çıkardıklarını kirliye ya da dolaba koyması, yemekten sonra tabağını kaldırması, kendi işlerini tamamen kendi başına halletmesi birer sorumluluktur ve bunlar için çocuğumuzu yönlendirmek, sorumluluk konusunda atacağımız ilk adımdır.
SÜREKLİ ÖDEV BASKISINDAN UZAK DURUN
Anne ve babalar olarak çocuktan istediğimiz şey, okuldan gelir gelmez hemen ödevin başına oturmalarıdır. 'Hemen ödevini yap, aradan çıkar' gibi tabirlerle, çocuğun dersi ve okulu aradan çıkarılması gereken gereksiz bişey olarak görmesine sebep oluruz. Halbuki çoğu ders, çocuğa hayatı öğretmek için bir vesiledir. Onlara dersleri ve ödevleri sevdirerek yaptırmanın yollarını bulmak, aileler olarak üzerimize düşen görevdir.
ÇALIŞMAYA TEŞVİK EDİCİ PRO��RAMLAR YAPIN
Ödev yapmak istemeyen küçük çocuğumuzu, ödevine teşvik için parka götürmek ve ona uygun bir ortam açmak etkili bir yöntem olacaktır. Ayrıyeten, ödevini yaptığı takdirde onunla açıp güzel bir film izleyeceğimizi söyleyebiliriz. Bu bir şart değil, teşvik niteliğinde olmalıdır.
DİNLENME SÜRESİ VERİN
Çocuğunuz okuldan eve geldikten sonra 30-45 dakika dinlenmesine izin verin. Bu süre, çocuktan çocuğa değişkenlik gösterse de, tekrar derse başlama konusunda ne vazgeçirecek kadar uzun, ne de dinlenmesine fırsat tanımayacak kadar kısa olmalıdır. Çalışma zamanlarını çocuğunuzla birlikte programlamanız onun bu programa uymasını kolaylaştırır. Çocuğunuz ödev yapmaya ve ders çalışmaya her gün aynı saatte başlarsa, bu davranış onun düzen alışkanlığını da pekiştirmiş olur.
ÇALIŞMA PLANI HAZIRLAYIN
Çocuğunuzun verimli çalışması için bir proğram hazırlayın.Çalışma programı planlanırken çocuğunuzun boş zamanı da olsun mutlaka. Her çocuğun oyun oynamaya, hayal kurmaya ya da arkadaşlarıyla zaman zaman bir arada bulunmaya ihtiyaç duyduğunu unutmayın.
ÇOCUKLAR ÖDEV YAPMAKTAN NASIL KEYİF ALIR ?
Çocuğunuz size soru sorduğunda, bu sorusuna yanıt verin. Ama ödevini onun yerine yapmayın.
Çocuğunuz ödevin tümünü yapmakta zorlanıyorsa, bunun çok fazla olduğunu söylüyorsa, ödevi parçalara bölün. İlk 10 soruyu yaptıktan sonra sonuçları kontrol etmesini, ardından diğer 10 soruya geçebileceğini söyleyin. Ara kontrollerde ona siz de eşlik edebilirsiniz.
Ödev yapmanın da bir öğrenme süreci olduğunu çocuğunuza anlatın. Bunu bir zorluk olarak görmek yerine, problem çözmenin getirdiği mutluluğu yaşamasını, okuduğu yeni bir hikâyenin keyfini çıkarmasını tavsiye edin. Ödevleri bittikten sonra yeni hikâyeyi size anlatmasını istemek, problemleri doğru çözdüğünde onu olumlu sözcüklerle motive etmek, bu duyguların gelişmesine yardımcı olur.
Ödevlerin öğretmeniyle arasındaki bir sorumluluk aktarımı olduğunu kavramasını sağlayın.
Ödev konusunda yaşayacağınız çatışmanın aranızdaki iletişime zarar vermesini engellemek için ödevler bittikten sonra çocuğunuzla hiç değilse yarım saat eğlenceli vakit geçirin.
Çocuğunuz ilkokula yeni başladıysa, oyunla geçen günlerden sonra okula gitmenin onun için önemli bir değişim süreci olduğunu bilin. Dakikalarca bir masada oturmak, yepyeni şeyler öğrenmek, eve gelip bir de ders yapmak bir anda adapte olunacak kadar kolay eylemler olmayabilir. Özellikle ilk dönemde son derece sabırlı olun.
YAPAMADIĞI ZAMAN CEZLANDIRMAYIN
Unutulmaması gereken önemli bir nokta da ödevini yapmadığı zaman çocuğu cezalandırmanın istenen sonucu doğurmayacağıdır. Zaten çocuk için çok da zevkli olmayan ödev yapmanın bir de ceza ile sonuçlandırılması bu alanda daha fazla sorun yaşanmasına yol açabilir. Olumlu davranışı pekiştirmek (ödevini yaptığı zamanları övmek, ödüllendirmek), istenmeyen davranışı cezalandırmaktan daha etkili bir yöntemdir. Bu yöntemi uygularken de ödev yapmanın kendi sorumluluğu altında olduğunu çocuğunuza anlatmayı unutmayın.
0 notes
Text
RAMAZAN AYI, ORUÇ ve ÇOCUK
Çocukluk döneminde dini eğitim almayan ve ibadetlerle tanışmayan çocukların ilerleyen dönemlerde dini inanç ve ibadet konusunu içselleştirmesi ve yaşamına dahil etmesi güç olabilir. Bu yüzden çoğu aile çocuklarını erken yaşlarda oruç ile tanıştırmaya ve oruç tutmaya alıştırmaya çalışır. Anne baba olarak orucu sadece yemek yememe ve su içmeme ile sınırlandırmamamız gerekir. Ramazan ayı ve oruç ibadetinin ruhsal ve sosyal yönlerini de ele almalıyız. Çocuklara aile, akrabalık, komşuluk, birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma, oruç tutmayana saygı kavramlarının önemini anlatmak için de fırsat olarak görmek gerekir. Çocuklar kulaklarından çok gözleri ile öğrenirler. Yetişkinler olarak bu değerleri ne kadar çok yaşar ve görünür kılarsak çocukların öğrenmesi ve özümsemesi de o kadar kolay ve kalıcı olacaktır.
Orucun çocuklara faydası nedir?
Çocuklar belli bir süre aç kalarak, dürtülerini kontrol etmeyi, hazzı ertelemeyi, beklemeyi, sabretmeyi öğrenir. Orucunu tamamladığı için bir iş başarmış olma hissini yaşar, çevresindeki yetişkinlerden onay ve takdir görür. Yiyecek ve içecek temininde güçlük yaşayan insanlarla empati yapmasını sağlar. İftar ve sahur yemeklerinde, ibadetlerde aile üyelerinin birlikteliğinin artması ve yakınlaşması çocuğun aile birlikteliği ve sıcaklığını daha iyi hissetmesini sağlar.
Çocuklara Ramazan ayı ve orucu nasıl anlatalım?
Çocukların ramazan ayı ve oruç ibadeti ile ilgili merak ettiği konular ve soruları olabilir. Bu sorulara yaş ve gelişim düzeyine uygun anlaşılırlıkta ve kafasını karıştırmayacak şekilde cevap vermek gerekir. Çocukları bilgilendirirken cehennem, günah, ceza odaklı değil, cennet, sevap odaklı anlatım daha uygundur. Çocuklar, hikaye ile anlatılan konuları daha kolay ve daha istekli öğrenirler. Bu yüzden oruç ibadetinin amacını, şartlarını, faydalarını anlatırken hikayelerden faydalanmak iyi olacaktır. Ramazan ayı ve oruç, içinde yaşadığımız toplumun çoğunluğunun tabi olduğu islam dini için çok önemlidir. Ebeveyn olarak oruç tutmasak da oruç ve ramazan hakkında çocuklara yeterince bilgi verilmesi sosyal ve toplumsal açıdan çocuğa yararlı olacaktır.
Çocuk ve Oruç Tutma
Evde oruç tutan birileri varsa çocuklar da heveslenirler, oruç tutmak isterler. Çocuklara baştan “sen dayanamazsın, oruç tutamazsın” şeklinde konuşarak ilgisini ve hevesini azaltacak sözlerden kaçınmak gerekir. Aynı yaşta bile olsalar her çocuğun biyolojik ve ruhsal yapısı farklı olduğu için, açlığa ve susuzluğa dayanma gücüde farklıdır. Çocuklar oruca devam etmekte zorlandıklarında orucu bozmasına izin verilip, ilerleyen günlerde oruçlu olduğu süreyi arttırması için desteklenip, teşvik edilebilir. Oruç tutmayan çocuklar başka çocuklarla ya da yetişkinlerin kendi çocukluğuyla kıyaslanmamalıdır. Orucu tamamlayamayınca alay etme, kınama, kızma, suçlamadan kaçınılmalıdır. Çocuğun niyeti ve çabası takdir edilmelidir. Oruç tutmadığı ya da kısmen tuttuğu için suçluluk ve pişmanlık duyan küçük çocuklara “belli bir yaşa kadar oruç tutmamasının dini açıdan sorun oluşturmadığı” bilgisi verilmelidir.
Çocukların ruhsal ya da bedensel bir hastalığı varsa oruç tutmasında sakınca olup olmadığı, oruç tutacak ise nelere dikkat etmek gerektiği konusunda çocuğu takip eden doktora danışılmalıdır.
Ramazan Ayı İçin Hangi Etkinlikler Yapılabilir?
Bu yıl salgın gündemi ve kısıtlamaları nedeniyle yapılabilecek etkinlikler sınırlı olsa da en azından ev içerisinde uygulanabilecek etkinlikler yapılabilir. Evde Ramazan panosu oluşturup, çocukların ilgisini çekecek söz ve resimler asılabilir. Çocukların da panoya katkıda bulunması teşvik edilebilir. Salgın gündemi nedeniyle bu yıl aile üyelerini bir araya getiren etkinlikler yapılamasa da görüntülü ya da sesli iletişim araçlarıyla çocukların aile büyükleri ve akrabalarla bağlantı kurması, iletişime geçmesi teşvik edilebilir. Evde bir sadaka/yardım kutusu oluşturup, toplanacak paranın harcanacağı yeri belirleyip, çocuğun çevresindekilere projeyi anlatmasını ve destek istemesini teşvik ederek, toplanan paralar çocukla birlikte amacına uygun değerlendirilebilir. Büyüklerin yaptığı yardım ve bağışlara çocukların şahit olması, eşlik etmesi ya da en azından duyması sağlanabilir.
#çocuk #oruç #çocukpsikolojisi #çocukpsikiyatri #çocukpsikiyatrisi #alikorkmaz
0 notes
Text
Medeni Haliniz Evli, Ruh Haliniz Bekar Kalmasın
Evlilik kararı almadan, “evet” demeden önce psikolojik olarak nasıl bir hazırlık yapmak gerekiyor? Çünkü birçok çiftte medeni hali evli iken ruh hali bekar kalabiliyor: Kendi öz iradesiyle evlenme kararı almış bir kişinin kendisini evliliğe hazır hissediyor olduğunu düşünürüz, şu nokta da evliliğe hazır birey nasıl olur, bunu belirlemek bir bireyin evliliğe hazır olup olmadığını anlamasına daha fazla yardımcı olacaktır. Sağlıklı toplumun temelinin sağlıklı ailelerden oluştuğunu varsayarsak bu kararın önemini daha iyi kavrayabiliriz. Evlilik öncesi çift birbirlerinin hassas özelliklerini, bağ kurma, anlaşılma, güven duyma, sevgi, saygı gibi vazgeçilmez duygusal ihtiyaçlarının farkında olabilecek kadar birbirlerini tanıyan, çıkabilecek sorun karşısında ortak çözüm arayışına giden, birbirlerinin kararlarına saygı duyan bir birliktelikleri olması önemlidir. “Evet ben artık evlenmek istiyorum” diye düşünen bir kişi evlenmek istediği kişinin eşi olarak görmek istediği kişide ne aradığını biliyor olması önemlidir. Ne aradığı konusuysa daha çok kendi duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarıyla ilişkilidir. Bunların farkında olmak kişiyi doğru eş seçimine doğru yönlendirir. Elbette ki aradığı kriterler her zaman dört dörtlük tamamlanmasa da bir kişinin karar verirken evlilikte huzuru bulabileceğine inandığı kişiyi araması oldukça doğaldır. Zıt kutuplar yerine birbirine benzer eşlerin seçimi yapılan araştırmalarca da daha uyumlu ve mutlu devam ettiğini göstermektedir. Evliliğe hazır olmak için üç boyutta motivasyon gerekir; birincisi, kendi neslinin devamını getirme, kendini koruma arzusu ve haz almak olan biyolojik motivasyon, ikincisi, ikincisi; beğenilme, değerli hissetme, sevme ve sevilme, bağ kurma ile ilişkili psikolojik motivasyon, üçüncüsü ise, üçüncüsü ise; toplumsal kurallara uyum, sosyal beklentileri karşılama ve bununla bağlantılı olarak saygınlık kazanma hazzıdır. Mutlu bir evliliğin sırrı aşkta mı yoksa mantıkta mı saklı? Yaşamımızda her şeyin bir değişim içerisinde olduğunu düşündüğümüzde çok aşık olarak evlendiğimiz eşimize karşı duygularımızın da değişmesi dönüşmesini doğal karşılamalıyız. Elbette ki istenen değişim eşler için her daim yaşamaları mümkün olan pozitiflik, sevgi dolu ,birbirini anlayabilen ve gelişen olgun aşk içerisinde olmalarıdır. Fakat buna karşın sadece aşkın varlığıyla evlenmeden önce birbirlerinde ve ilişkilerinde ki problemleri görmezden gelme, evlilikle ilgili gerçeklikten uzak beklentilere girilmesi, çiftlerin huylarının birbirleriyle uyuşmadığının fark edilmesi ve aşkın her sorunu çözebileceğine dair inançlar ne yazık ki çiftlerin arasında ki, duygusal değişimin olumsuz yönde gitmesine neden oluyor. Çiftlerin birbirlerine duydukları aşkın, evliliklerini bozmak yerine geliştirme ve koruma yönünde olmalıdır, bu da sadece aşkla olabilecek bir durum değildir mutlaka mantığında devrede olması gerekir. En büyük krizler ne zaman çıkıyor? Krizleri yenmek için ne yapmak gerekiyor? En büyük krizler genel olarak bir sorun karşısında doğru iletişim tarzını belirleyememiş olmaktan çıkıyor. Mahşerin 4 atlısı olarak da bilinen ve krizle sonuçlanan bu ileitişim hataları şunlardır: Suçlama: Mahşerin ilk atlısıdır ve saldırı amaçlıdır. Yakınmadan farklı olarak kişiliğe yönelik olumsuz eleştiri biçimindedir. “Sen her zaman sadece kendini düşünüyorsun, çok acımasızsın” gibi sözler bu iletişim hatasının göstergesidir. Bunun yerine; “Önceliklerini anlıyorum ve karşılanmamasından endişe ettiğini sanıyorum, benim senin için yapabileceğim bir şey var mı?” yaklaşımı eşi biraz daha empatik olmaya yönlendirebilir. Bir sıkıntımızı dile getirirken kişiliğe değil o kişinin bize nahoş gelen davranışına odaklanmalıyız , bir yandan bizim üzerimizde ki etkisini ifade ederken bir yandan da o nahoş davranışa götüren ihtiyacı anlamaya çalışmalıyız. Savunma: Suçlanan ya da eleştirilen eş mutlaka kendisini savunarak tepki verir. Aslında savunma da bir nevi suçlamadır. “Sen arabayı buraya park etme ceza alabilirsin dediğin için ceza aldım, yoksa ceza almayacaktım kötüyü çağırdın” gibi bir söz suçlama içeren savunucu bir tarzdır. Bunun yerine “Senin uyarılarını daha çok dikkate almalıydım” sözü çatışmayı sonlandırabilir. Duvar Örme: Suçlamalar, eleştirmeler, aşağılamalar zirve yaptığında bireyler kendisini kapatır ve aklından geçeni ifade etmez. Ancak bu bir kaçıştır ve sadece sorunun üzerini örtmektir ve sorun ilk fırsatta tekrar kendisini gösterecektir. Bunun yerine, tartışmaya mola vermek ve sakinleşildikten sonra devam edilmesi daha faydalı olacaktır. Aşağılama: Laf sokma, iğneleme, küçümseme, alaycı konuşmalar iletişimdeki hijyeni bozar. “Senin kafan ancak bu kadar çalışır” gibi bir cümle yerine “Bu da güzel bir fikir, ancak her ihtimale karşın başka alternatifler de düşünmeye çalışalım, hangisini beğenirsek onu uygularız ne dersin?” gibi bir ifade iletişimi kurtaracaktır. Kadın ve erkeklerin evlilik sırasında en çok sorun yaşadığı konular neler? Evlilikteki en çok sorun, çoğunlukla ev işlerinin paylaşımı, çocuğun bakımı, para dengesi, aşkın bitmesi, güç savaşı nedenleriyle çıkıyor. Zaman zaman politik ve dini görüşlerin, inançların farklı olması da çatışma nedeni olduğu gibi evliliğin ilerleyen süreçlerinde bu çatışmalar azalıyor. Yine kıskançlık en büyük çatışma nedenlerinden birisidir. Kıskanan eşin diğer eşi engellemesi ya da suçlayıcı konuşmasıyla iletişim problemleri çıkıyor bu durumda ilişkinin uyumsuz bir hal almasına neden oluyor. Ortak keyifli vakit geçirememek, cinsel hayatın sekteye uğramasını da karşılaşılan diğer büyük çatışma konuları olarak görmekteyiz. Evlilikte mutluluk ve için neler yapılmalı? Evlilik ilişkisi bir yatırım aracı gibidir. İlişkiye ve çiftlerin birbirlerine yatırım yapması sağlıklı bir dengeyi koruma yoludur. Bunun için de yapılması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Eşler kendi değerleri, hedefleri, sıkıntıları (birbirleriyle ilgili dahi olsa) ile ilgili konuştuklarında birbirlerini saygıyla dinlemeli. Eşlerin birbirlerine güvenmeleri, birbirlerini terk etmeyeceklerini bilmelerini sağlayacak şekilde davranışlar sergilenmeli. Eşler aynı zamanda kötü günlerde yan yana olacaklarından şüphe etmemeli ve birbirlerinin sırlarını tutabilecek dost ilişkisine de sahip olmalı. Zihinsel olarak yakınlık hissetmeleri. Birbirlerinin kişisel gelişimlerini desteklemeli, küçümsememeli. Birbirlerine ait olduklarını hissettirmeli. Birbirlerinin yanında güvende olduklarını hissettirmeli. Birbirlerine olan sevgilerini hissettirmeli. Birbirlerinin hatalarını kabul edip aşması için destek vermeli. Düzenli bir cinsel yaşam. Ortak aktiviteler. Çiftlerin kendi ebeveynlerinin evlilik ilişkisinin dışında tutulması. Daha fazla pozitif sözsüz mesaj kullanmak Kullanılan sözsüz mesajlarda tutarlılık Anlaşmazlıklar üzerinde daha fazla uzlaşmacı yönde tartışma Bu maddelerin olmaması koşulunda; evlilik yaşamında bireyler kendilerini yetersiz, duygusal olarak huzursuz hisseder ve buna bağlı olarak da sorun çözme becerisinin azalması sonucunda da çiftler arasında öfke, düşmanlık, yetersiz iletişim ve alt seviyede bir duygusal paylaşıma neden olur. Mutlu bir evlilik, başarılı bir planlama ve çaba sonucu oluşturulmakla birlikte süreç içinde de korunması gereken bir kurumdur. Evlilik ilişkisi, iletişimi, uyumu, görev ve sorumlulukları kabullenmeyi de gerektirir. Evliliklerde kritik dönemler var mıdır? Örneğin 6. ay, 5. yıl, 10 yıl vs gibi... Böyle bir sayısal değer vermek doğru olmayabilir, evlilikteki yaşanmışlıkların evliliği yıpratıp geliştirdiğini düşündüğümüzde, bizim ilişki yaşımızın evliliğin kaçıncı yaşında olduğundan daha fazla önem kazandığını söyleyebiliriz. Bununla birlitke yapılan bazı araştırmalar, evliliğin ilk altı yılı içinde oluşturulan evlilik doyumu, ilk yıllara oranla oldukça azalmakta olduğunu, özellikle evliliğin birinci ve ikinci yıllarında önemli değişikliklerin meydana geldiğini belirtmektedir. Yine de yıllardan ziyade evlilikte ki belli dönemlere göz atabiliriz, örneğin evliliklerin ilk yıllarının uyum ve işbirliği kurabilme açısından ve ilişkiye dair farklı tutumların geliştirilebilmesi açısından en zor dönem olduğunu söyleyebiliriz. Bu zor dönem eşlerin birbirlerini ne kadar çabuk anlaması, tanıması, farklılıklarının farkında olması ve güvenmesi ile son bulur ve daha keyifli bir süreç başlar. Ancak evliliğin ilk yıllarında iletişimin olumsuz olması ve evlilik doyumunun olmaması ilişkinin geleceğinin pek de parlak olmadığı fikrini uyandırabilir. Belirli bir dönem sonra ebeveyn olma arzusu ve çocuk sahibi olunduktan sonraysa evlilik ilişkisi bir başka boyuta geçer, enerjinin çoğu çocuğa harcandığında eşler kendilerini değersiz önemsiz (birbirleri için) hissedebilir ve bu da evliliğin kalitesini bozabilir. Bunun olmaması için çiftlerin aralarında ki paylaşımlarını arttırmaları önemlidir. Read the full article
0 notes
Text
0 notes
Text
İnsaniyet ve Nedamet
Nadim bir sıfat, pişman olan insan için kullanılır. Nedamet de pişmanlık demek. İnsaniyet ve Nedamet ise; insana has, insanı insan yapan değerlerden, altı çizilmesi gereken önemli bir haslet olduğu için kullanıldı... Haslet mi? Bizlerin yaradılışından gelen özellik veya huy demek... Kelimenin tınısı hoş olduğundan, bugün sadece olumlu anlamda kullanır olduk... Nedamet neden insanidir biliyor musunuz? Çünkü insan eksiktir. Hata yapar, kusur isler, suç bile olasıdır. Dostlar biliniz ki, bunlar insanı, insanlıktan çıkartmaz. Bilakis eksikleri ve yanlışları, insana insan olduğunu hatırlatmalıdır. Ayrıca imtihanın sırrı tövbedir. Konuyu tamamen özetleyen iki Hadis-i Şerif ile başlayayım : Bütün ademoğulları günahkardır, günahkarların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir. (İbn Mace, Zühd, 30 Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı. Müslim, Tevbe, 9, 10, 11 Değerli okuyucum. Pişmanlık içimize düştüğünde, kendimize ve konunun muhatabına karşı dürüst olup, derhal nedamet hislerimize sığınmalıyız. Telafi, özür,tedavi,gönül alma her ne ise gereğini yapmalıyız. İnanın bana böyle davranmak bize inattan hayırlıdır. İnat hayırlardan alıkoyar... İnsaniyet ve nedamet yakından ilişkilidir. Eğer inat edersek, hatada ısrar etmek; "mekruhun tekrar tekrar işlenmesi haramdır" kaidesinde olduğu gibi, her problemi daha büyük bir hale taşıyacaktır. Bu bedbaht durum, gönlümüzden başlayıp, tüm hayatımızı mahvedecek fasit dairenin ilk halkasına izin vermiş olmaktır... Bu kısır döngü, zamanla büyür, gelişir. İçinden çıkılmaz bir girdaba dönüşür. Ardından bütün ahvalinizi ve psikolojinizi kaplayarak sizi yeni yeni hatalara sevk eder ve dahada büyür.
İnsaniyet ve Nedamet ile Fıtrat
İşte gerçeğimiz budur değerli okuyucum. İnsanoğlu günahtan münezzeh , hatadan vareste değildir. Hepimiz aynıyız bu anlamda, sen de öyle... Yanlış yapmasıyla ünlüdür insanoğlu. Şöyle bir etrafınıza bakın, kendinizle yüzleşin, haberlere göz atın göreceksiniz... Yok şimdi değil. Yazımın sonlarına doğru döneriz kendimize. Çok çok zor olduğunu biliyorum. İnsanın kendisini bilmesi, ne büyük bir erdemdir. Esas olan hissetmek, fark etmek ve gereğini yapmak için ihlas ile çaba sarf etmektir. Kendini düzgün tutmadan, karşındakinden beklemek en hafif tabirle aymazlıktır. Hele karşıdakinde insaniyet ve nedamet eksik diye, onun gibi olup karşılık vermek, değerleri terk etmek..! Yaptığımız bir iş, söylediğimiz bir söz, yahut davranışımız, tutumumuz, fikrimiz, günahlarımız, tarzımız.... Hayatta ki her şey, pişmanlığa sebebiyet verebilir. Vermelidir de... Sorun hatada ısrar edip pişman olamamaktır. Eğer objektif bir gönül eri isen, kendinde de görürsün bu hali... Göremiyor isen "vay geldi başına" İnsan Beşer, Kuldur Şaşar Ne güzel bir atasözü değil mi? Her yazdığını onaylamam ama, İdris Akmetin buradan hareketle bir farkındalık sağlamış, aktarayım birkaç dizesini: Düşmez kalkmaz bir Allah İnsan dediğin beşer, şaşar Bazen şeytan çalar yüreğimi Unutturur bana beni Şeytanlığına uyarım Nefsime yenilir aklım Bedenim elim yüzüm kire boyanır Aynaya baksam Kendimi bulamam Mosmor olur yüzüm, utanırım Dünyam yıkılır ruhum kararır Kurtar diye yalvarırım İnsanlar fıtratı gereği hata yapabilir, şaşırıp yanılabilir demiştim. Allah insanları kusursuz yaratmamıştır. Muradı böyledir. Bu kutsal tercihin üstüne çıkıp; ben yanlış yapmam, kusursuzum diyerek mükemmellik iddiasında bulunan kişi; gaflet ve delalete düşmüştür. Bu zihniyet gerçekten acınası bir haldir. Çünkü bu söylem çıkış yollarını tıkamaktadır. Bu gerçek bir inanış ise, kibir ve nefis kazanmış, zat-ı ali kaybetmiştir. Ben merkezci ve kendini beğenmiş insanlar; esas kendilerine zulüm ettiklerini dahi fark edemezler... Kusursuzluk Allah'a özgü bir sıfattır. Unutmamak gerekir ki; yaratılmış her şey eksikliklere duçardır. İnsaniyet ve nedamet ilişkisi de bu noktadan nüfuz etmektedir. Dünyada hata yapmayan, kusur işlemeyen hiç kimse yoktur. Bundan dolayı, bizim de dahil olduğumuz insanlık için, hoşgörülü ve hüsn-ü zan içerisinde olmak gerekir. Yapıcı bir tavır, rıfk ve hilm ile muamele bir çok insanı bu zavallı durumdan kurtarmaya yetecektir. İnanın bana yaratılmış her şey ilgiyi hak eder. Yaratan' dan ötürü! Genelde bu anlayışlı olma, idare etme, terbiye etme durumu aşağıdaki gibi yürür: Bilenden bilmeyene,Alimden cahile, Büyükten küçüğe, Amirden memura, Üstten asta, Ariften avama Kocadan karıya, Abiden kardeşe, Zenginden fakire, Ebeveynden çocuğa, Güçlüden zayıfa Hocadan talebeye Kendini nasıl görüyorsan, gereklerini de yap o halde... İnsaniyet ve nedamet anlamında zorda kalana yardım et... Kişisel Gelişim ile İnsaniyet ve Nedamet İlişkisi Kişisel gelişim kitaplarının bir çoğu asla pişman olma derler. Bu öyle büyük bir hatadır ki, farkına varsa bu sözün sahibi, Hicran kaplar yüreğini... Biliyorsun bir hata işlemekten nadim olunacağı gibi, bir doğruyu yapmamak da, pişmanlık konusudur. Doğruları yapmaktan çekinmeyeceğiz, yanlışlardan da korkup çok geri duracağız. Bu şekilde nedamet hissi gittikçe azalacak, top yekun varlığımız sükun bulacaktır. Kişisel gelişimin alt yapısı olgunlaşmaktır. Ruhumuzun dingin halde olması, doğruyu yanlıştan ayırmak için bize berrak bir görüş alanı sunacaktır. Yada yaptığımız hataları keşfetmek ve nedamet duymak için ... Hem de hatalarımızı düzeltip, doğru yolda tutunmak için. Veya aynı hataya tekrar tekrar düşmemek için ... "Sakın keşke demeyin." Yok ya! Daha neler.!? Deyin değerli okuyucum. Keşke deyin. Onlar yanılıyorlar. Keşke öyle demeseydim. Keşke o kararı vermeseydim. Keşke öyle davranmasaydım. ...... Deyin, ve durumu düzeltmek için çareler arayın. Nedamet insanı olgunlaştırır ve hataların tekrarından muhafaza eder. İnsaniyet ve nedamet birbirine doğru orantı ile bağlıdır. Pişman olun ve gereğini yapın. Kararlar alın, kurtulursunuz. Özür dileyin, sevilirsiniz. Tövbe edin, affedilirsiniz. Hatasının farkına varıp, bu hatadan nedamet duyarak vazgeçmek ve başkalarına verilen zararın, maddi manevi tazminine çalışmak; sizi inanılmaz mutlu edip, yüceltecek emin olun. Kendinize sevgi ve saygı duyacaksınız. Er Kişi Kendisi ile Yüzleşmeli İsmi lazım değil, yaşça büyük bir beyefendinin, hem de sözüm ona "gönül sohbetleri" adıyla yazdıklarından bir alıntı yapayım, hezeyana şahit olun: Keşke demek, insanda nedamet hissi uyandırıyor ve aşağılık duygusuna sebep oluyor ve bu duygu bir ömür boyu sürüyor. Yuh! Adam tam tersini öğütlüyor yahu! Değerli okuyucum. Her insanda var olan, fakat herkesçe verimli kullanılamayan vicdan muhasebesi, bir otokontrol mekanizmasıdır. İç hesaplaşma da diye bileceğimiz vicdan muhasebesi, sözlerimizi, temayüllerimizi, davranışlarımızı denetleyip, doğruya doğru yol gösteren; doğru yoldan saptığımızda da, ceza kesebilen, harika bir sistemdir. Onu etkili kullanmalı ve geliştirmeliyiz. Ne yazık ki, ihmal veya inançsızlık tekrarladıkça vicdanlarımızın duyarlılığı da azalır. Önce insaf ve irfanımızı kullanamaz hale geliriz. Ardından vicdanımızı kaybederiz. Bu durum insanlığımızın kaybı anlamına gelir ki, büyük ve acıklı bir felakettir. Narsisizm ve Egoizm İnsaniyet ve Nedamet İçin Faciadır İnsanoğlu, psikolojisinin derinliklerinde, art niyetler, küçük hesaplar, kompleksler ve kaygılar gizleye bilir. Yapısı kibirli de olabilir. Mesela iyi bir yönetici verdiği yanlış bir karardan döner ve özür dilerse, artık sözünün geçmeyeceği veya kararlarına güvenilmeyeceği hissiyle vicdanını uyutup, nedamet hissinden uzaklaşarak, kötü bir yöneticiye dönüşebilir. Yani tam da korktuğuna uğrayacaktır. İyi bir eş, karısına yada kocasına sarf ettiği kırıcı bir söz yada davranış için; nadim olup özür dilediğinde, alta düşmek kaygısı ile evliliğini rezil edecektir. Bir sosyal grupta var olma çabasında ki insanlar, nedamet duyguları fark edilirse, küçük görüleceği kaygısına kapılabilir. Bu durum zaten kendisini büyük gösterme kompleksinin sonucudur. Ve sonunda olduğundan da küçük düşecektir. İnsani anlamda olgunlaşmamış bireylerin, problemleri anlama kapasiteleri, olayları algılamada ki yeterlilikleri, iyiyi kötüden ayırmada ki verimlilikleri de gelişmemiş olduğundan; vicdani yapıları da güdük kalır. İşte böyle insanların sloganlarıdır "asla pişman olma" Bu ne paradokstur. Nasıl cahilce bir tercihtir. Peki Nasıl Başaracaksın Kendini Saklamayı İnsaniyet ve nedamet senin için anlam ifade etmiyor ise, yaşamını sürdürmek için, bazı faaliyetler içerisinde olman icap eder. Nitekim insanlar seni anladığında kaçıp gidecekler zannedersin. Yanlış yolda olmak, yanlışları katmerler, çoğaltır. Nadim olup, samimiyetle özür dilemek yerine, kibir ve inadınızı öncelemek için neler yapmalısınız bir kaçını sıralayayım : İnkar edersiniz,Yok sayarsınız,Bahaneler bulursunuz,Entrika çevirirsiniz,Yalan söylersiniz,Kin tutarsınız Sebepler uydurursunuz,Hile yaparsınız,Riyakarlık edersiniz,Kaba olursunuz,Kavgacı olursunuz,İntikam ararsınız, Demem o ki değerli okurum, fark etmek de bir basiret gerektirir. Kendisine dürüstçe bakamayan insanlar, inat ve kibir çukurundan kurtulamazlar. Aslında kendilerini hiç öyle sanmazlar ama, günün sonunda kötü, günahkar ve rezil durumda kalırlar. Aydınlık bir Çıkış kapısı vardır fakat gururlarına yenik düşer, nedameti göremezler... "Artık Çok Geç" DEĞİL! "Son pişmanlık fayda vermez" derler ama buna da inanmayın. Verir, fayda verir. Farkına vardığınız anda nedamete sarılın, vicdanınızı rahatlatın. Bu atasözü ivedilikle pişman ol, erteleme, sona bırakma, inat etme diyor... Mutluluğun ve gerçek kişisel gelişimin kapılarını aralayın... Suç, kusur, günah, hata... Hepsi sizi bir girdabın içerisinde umutsuzca çırpınır hale sokar. Nedamet ise, kurtulmak üzere tutunacağınız köklü bir zeytin ağacının, zarif ve sağlam dallarıdır. Kişi kendisinden de özür dileye bilmeli, kendisiyle de barışıp, yoluna devam edebilmelidir. Bu yüzleşme, kendini gerçekleştirmek isteyen bir insan için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Yani net olarak bilelim ki, vicdan azabı bir dünya cehennemidir. Kurtuluş ise hatadan kaçınmak, yinede yapılmışsa bir hata, nedamet hisleriyle, vicdani gerekliliği yerine getirmektir. Zira kötülük insan ruhunun zarif ve nezih yapısına yaraşmaz. Bu sebeple, doğru yolu tutmazsanız, bütün hayatınız acılarla dolacaktır. Dışarıdan nasıl gözükürsünüz bilmem ama içiniz her an, derin hüzünler ve coşkun öfkelerin altında inleyip duracaktır. Aydınlık ve ferahlık için çıkış insaniyet ve nedamet ile mümkündür. Sözleri Mevlana Celaleddin-i Rumi (Hz)' den olup, büyük tasavvuf ehli Kutbü'n nayi Osman Dede' nin bestesi ile hicaz ayinlerine feyz veren bir beyit var. Bakın ne diyor: ......in kâne nedâmetî sudûden ve cefâmevlâye afallâhu afallâhu afâ. Mevlana Celaleddin-i Rumi (Hz) Yani; pişmanlığım dahi bir varlık (kulluk) ifadesi ve eziyet ise de Mevlâm; affet Allah'ım, affet Allah'ım, affet! " Read the full article
0 notes
Text
Karne çocuğun başarı ölçüsü değildir
Ebeveynler düşük notların olduğu bir karneyle karşılaştıklarında aşırı davranışlarda bulunabiliyor. Uzman Psikolog Aycan Bulut, böyle bir durumda ailelerin çocuklara karşı nasıl davranması gerektiği konusunda ipuçları veriyor. Öğrencilerin bir kısmı eğitim sezonunu emeklerinin karşılığını almanın mutluluğuyla tamamlarken, bir kısmı da endişeli ve sıkıntılı şekilde bitiriyor. Başarısız karneye sahip olan çocuklar mutsuz zamanlar geçirebiliyor. Özellikle bu dönemde çocuklar ders notlarındaki başarısızlığı ailelerine anlatmaktan çekiniyor. Çocukların yaşadığı bu kaygının sebebi de ailenin iyi bir karne beklentisinden kaynaklanıyor.
Karne çocuğun desteğe ihtiyaç duyduğu noktaları gösterir Karne, öğrencilerin bir yıllık eğitim sezonu boyunca derslerindeki tutumu ve başarı durumunu belgelemek amacıyla verilir. Karneler, çocuğun başarı seviyesini gösterdiği gibi, aynı zamanda ilgisinin olduğu konuları da yansıtır. Tam da burada anne ve babaların unutmaması gereken nokta karnenin bir utanç ya da övünç kaynağı olmadığıdır. Aksine karnenin, çocuğun hangi alanda desteğe ihtiyaç duyduğu konusunda fikir alabilecekleri bir araç olduğu bilinmelidir.
Çocuk sınıf arkadaşlarıyla kıyaslanmamalı Kötü bir karne alan öğrenciye ailesinin sergileyeceği davranış büyük önem taşır. Çünkü anne ve babalar karneye gerektiğinden fazla anlam yüklerken, çocuklarını diğer sınıf arkadaşlarıyla kıyaslayabiliyor, başarılı olamadıkları için de aşağılayabiliyor. Fakat ebeveynlerin bu tutumları, çocukların güven eksikliği ve olumsuz bir benlik gelişimi yaşamalarına yol açabiliyor. Ayrıca başkaları ile kıyaslanan çocuklar başta aileleri olmak üzere çevrelerine agresif ve saldırgan davranışlar gösterebiliyor. Çünkü hissettikleri hayat boyu ailelerini memnun etmeye çalışma mecburiyeti yoğun bir kaygı yaşamalarına yol açabilir.
Ceza yalnızca anlık çözüm olabilir Okuldan gelen çocuğun karnesini alarak hızlıca incelemek ve ani tepkiler vermek doğru olmayacaktır. Bunun yerine çocukla karne hakkında konuşmak için uygun zaman beklenmelidir. Ayrıca kötü notlar için çocuğu cezalandırmak durumu bir çözüme kavuşturmayacaktır. Bu nedenle çocuğa ceza vermek yerine düşük olan notları hakkında neler düşündüğü sorulmalıdır. Önce çocuk dinledikten sonra, dersler ve notlar üzerinde birlikte konuşulmalı ve anne-babanın fikirleri uygun bir dille çocuğa aktarılmalıdır. Bunların yanı sıra çocuğu cezalandırmanın duruma anlık bir çözüm getirebileceği fakat uzun vadede olumsuz sonuçlar doğuracağı akıllardan çıkarılmamalıdır. İlerleyen konuşmalarda çocuğa, bir sonraki dönemde eksiklerini nasıl kapatmayı planladığı sorulmalıdır. Ayrıca bu konuda birlikte plan yapılabileceği söylenmelidir. Çocuk başarı gösterdiği iyi dersleri için takdir edilmelidir.
İyi karne aşırı ödüllendirilmemeli Başarılı karnesi olan çocuklar ödüllendirilirken aşırıya kaçılmamalıdır. Çocuğa ise büyük hediyeler için değil, geleceği için çalışması gerektiği anlatılmalıdır. Bunların yanı sıra çocuğa alınacak hediyelerin, okul başarısını teşvik edecek ve bireysel gelişime katkı sağlayacak seçenekler olmasına dikkat edilmelidir. Hediyelerle birlikte çocuğa sözlü olarak da başarıları hakkında bol geri bildirimlerde bulunulmalıdır.
Kötü notlardan yalnızca çocuk sorumlu değil Çocuğun aldığı her kötü not, ailenin ve okulun değerlendirilmesi gerektiğini işaret eder. Yalnız bu değerlendirme yapılırken, çocukla birlikte olunmalı ve onun da fikirleri alınmalıdır. Bu konuşma yapılırken, sinirli ve yargılayıcı tutum sergilenmemelidir. Sadece çocuğa söz hakkı verilmeli, içinde bulunulan bu durumla ilgili çözüm üretmesine fırsat verilmelidir. Read the full article
#aile#AycanBulut#çocuk#dersnotu#düşüknot#eğitim#iyikarne#karne#kötükarne#mutsuz#ödül#öğrenci#psikolog
0 notes
Text
Bağırmayan Anne Olmak ya da Olmamak
Annelik konusunda ahkam kesecek halim yok. Şu iyidir bu kötüdür, anne dediğin şöyle olcak, böyle olcak diyenlere de ayrı ayar olurum zaten. (more…)
View On WordPress
#anne bebek#annelik#çocuğa ceza vermek#bağıran anne#bağırmayan anne#bebek bakımı#ceza vermek#yeni anneler
0 notes
Photo
#Ebeveynler çocuklarının #karne #notları ile ilgili nasıl bir tutum içinde olmalılar?#AysimCulfa #YasamKocu #OgrenciKocu #Eğitim ögretimin ilk yarısı geldi ve karneler alındı.Bütün dönem boyunca aldıkları notları bekleyen öğrencilerin bir kısmı heyecanla mutluluk duyarken,bir kısmı da endişe ve korku yaşadı.Çünkü tüm çocukların karneleri iyi olmayabiliyor.#Ebeveynler ise kötü karne ile karşılaştıklarında aşırı davranışlarda bulunabiliyor. Peki ebeveynler,çocuklarının karne notları ile ilgili nasıl bir tutum içinde olmalılar? Karne,çocuğun desteğe ihtiyaç duyduğu noktaları gösterir, öğrencilerin bir yıllık eğitim sezonu boyunca derslerindeki tutumunu ve başarı durumunu belgelemek amacıyla verilir. #Karneler,çocuğun başarı seviyesini gösterdiği gibi, aynı zamanda ilgisinin olduğu konuları da yansıtır.Tam da burada anne ve babaların unutmaması gereken nokta karnenin bir utanç ya da övünç kaynağı olmadığıdır. Aksine karnenin,çocuğun hangi alanda desteğe ihtiyaç duyduğu konusunda fikir alabilecekleri bir araç olduğu bilinmesi gerekir. Kesinlikle kötü karne alan çocuk sınıf arkadaşlarıyla kıyaslamamalıdır.Kötü bir karne alan öğrenciye ailesinin sergileyeceği davranış çok büyük önem taşır.Çünkü ebeveynler karneye gerektiğinden çok fazla anlam yüklerken,çocuklarını da diğer sınıf arkadaşlarıyla kıyaslayabiliyor, başarılı olamadıkları için de aşağılayabiliyorlar.Fakat anne ve babaların bu tutumları, çocuklarda güven eksikliği ve olumsuz bir benlik gelişimi yaşamalarına yol açabiliyor. Ayrıca başkaları ile kıyaslanan çocuklar başta aileleri olmak üzere çevrelerine #agresif ve saldırgan davranışlar gösterebiliyor. Çünkü hissettikleri hayat boyu ailelerini memnun etmeye çalışma mecburiyeti yoğun bir kaygı yaşamalarına yol açabilir.Okuldan gelen çocuğun karnesini alarak hızlıca incelemek ve ani tepkiler vermek kesinlikle doğru olmayacaktır.Bunun yerine çocukla karne hakkında konuşmak için en uygun zaman beklenmelidir.Ayrıca kötü notlar için çocuğu cezalandırmak asla durumu bir çözüme kavuşturmayacaktır.Bu nedenle çocuğa ceza vermek yerine düşük olan notları hakkında neler düşündüğü sorulmalıdır. Önce çocuk dinledikten sonra,#dersler ve notlar üzerinde konuşulmalı (Kadikoy Pedagog Ogrenci Kocu istanbul) https://www.instagram.com/p/Bs1ABGTFHf9/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=628j52zoa5fb
0 notes
Text
Batman'da çocuğa tecavüz edip, alıkoyan uzman çavuş serbest bırakıldı
Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı bir köyde Uzman Çavuş M.O.’nun tecavüz ettiği belirtilen İ.P. (17) adlı kız çocuğu, dün silahla yaşamına son vermek istemişti. Olayın duyulması ardından gözaltına alınan uzman çavuş M.O., savcılık ifadesinin ardından “nitelikli cinsel istismar” suçundan tutuklama istemiyle Siirt Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi.
Sulh Ceza Hakimliği, Musa O.’ya yurtdışı…
View On WordPress
0 notes
Text
Karne çocuğun başarı ölçüsü değildir
Ebeveynler düşük notların olduğu bir karneyle karşılaştıklarında aşırı davranışlarda bulunabiliyor. Uzman Psikolog Aycan Bulut, böyle bir durumda ailelerin çocuklara karşı nasıl davranması gerektiği konusunda ipuçları veriyor.
Öğrencilerin bir kısmı eğitim sezonunu emeklerinin karşılığını almanın mutluluğuyla tamamlarken, bir kısmı da endişeli ve sıkıntılı şekilde bitiriyor. Başarısız karneye sahip olan çocuklar mutsuz zamanlar geçirebiliyor. Özellikle bu dönemde çocuklar ders notlarındaki başarısızlığı ailelerine anlatmaktan çekiniyor. Çocukların yaşadığı bu kaygının sebebi de ailenin iyi bir karne beklentisinden kaynaklanıyor.
Karne çocuğun desteğe ihtiyaç duyduğu noktaları gösterir
Karne, öğrencilerin bir yıllık eğitim sezonu boyunca derslerindeki tutumu ve başarı durumunu belgelemek amacıyla verilir. Karneler, çocuğun başarı seviyesini gösterdiği gibi, aynı zamanda ilgisinin olduğu konuları da yansıtır. Tam da burada anne ve babaların unutmaması gereken nokta karnenin bir utanç ya da övünç kaynağı olmadığıdır. Aksine karnenin, çocuğun hangi alanda desteğe ihtiyaç duyduğu konusunda fikir alabilecekleri bir araç olduğu bilinmelidir.
Çocuk sınıf arkadaşlarıyla kıyaslanmamalı
Kötü bir karne alan öğrenciye ailesinin sergileyeceği davranış büyük önem taşır. Çünkü anne ve babalar karneye gerektiğinden fazla anlam yüklerken, çocuklarını diğer sınıf arkadaşlarıyla kıyaslayabiliyor, başarılı olamadıkları için de aşağılayabiliyor. Fakat ebeveynlerin bu tutumları, çocukların güven eksikliği ve olumsuz bir benlik gelişimi yaşamalarına yol açabiliyor. Ayrıca başkaları ile kıyaslanan çocuklar başta aileleri olmak üzere çevrelerine agresif ve saldırgan davranışlar gösterebiliyor. Çünkü hissettikleri hayat boyu ailelerini memnun etmeye çalışma mecburiyeti yoğun bir kaygı yaşamalarına yol açabilir.
Ceza yalnızca anlık çözüm olabilir
Okuldan gelen çocuğun karnesini alarak hızlıca incelemek ve ani tepkiler vermek doğru olmayacaktır. Bunun yerine çocukla karne hakkında konuşmak için uygun zaman beklenmelidir. Ayrıca kötü notlar için çocuğu cezalandırmak durumu bir çözüme kavuşturmayacaktır. Bu nedenle çocuğa ceza vermek yerine düşük olan notları hakkında neler düşündüğü sorulmalıdır. Önce çocuk dinledikten sonra, dersler ve notlar üzerinde birlikte konuşulmalı ve anne-babanın fikirleri uygun bir dille çocuğa aktarılmalıdır. Bunların yanı sıra çocuğu cezalandırmanın duruma anlık bir çözüm getirebileceği fakat uzun vadede olumsuz sonuçlar doğuracağı akıllardan çıkarılmamalıdır. İlerleyen konuşmalarda çocuğa, bir sonraki dönemde eksiklerini nasıl kapatmayı planladığı sorulmalıdır. Ayrıca bu konuda birlikte plan yapılabileceği söylenmelidir. Çocuk başarı gösterdiği iyi dersleri için takdir edilmelidir.
İyi karne aşırı ödüllendirilmemeli
Başarılı karnesi olan çocuklar ödüllendirilirken aşırıya kaçılmamalıdır. Çocuğa ise büyük hediyeler için değil, geleceği için çalışması gerektiği anlatılmalıdır. Bunların yanı sıra çocuğa alınacak hediyelerin, okul başarısını teşvik edecek ve bireysel gelişime katkı sağlayacak seçenekler olmasına dikkat edilmelidir. Hediyelerle birlikte çocuğa sözlü olarak da başarıları hakkında bol geri bildirimlerde bulunulmalıdır.
Kötü notlardan yalnızca çocuk sorumlu değil
Çocuğun aldığı her kötü not, ailenin ve okulun değerlendirilmesi gerektiğini işaret eder. Yalnız bu değerlendirme yapılırken, çocukla birlikte olunmalı ve onun da fikirleri alınmalıdır. Bu konuşma yapılırken, sinirli ve yargılayıcı tutum sergilenmemelidir. Sadece çocuğa söz hakkı verilmeli, içinde bulunulan bu durumla ilgili çözüm üretmesine fırsat verilmelidir.
Karne çocuğun başarı ölçüsü değildir
0 notes
Text
GELECEK MUTLU NESİL
ÖNCELİKLE ÇOK ÇALIŞMALIYIZ,PEKİ NE İÇİN ÇALIŞMALIYIZ. HANGİ DİN E HANGİ İNANCA SAHİP OLURSAK OLALIM HANGİ RENGİ SEVERSEK SEVELİM HANGİ İSİM DE OLURSAK OLALIM HANGİ RENK TE OLURSAK OLALIM İYİ BİR İNSAN OLMAK İÇİN ÇOK ÇALIŞALIM. DOĞANIN İNSAN EĞİTİMİ İÇİN HALİ HAZIRDA VAR OLAN İMKANLARINI İNSANLARIN ÇELİŞKİYE DÜŞMEDEN AKTARMASIYLA DOĞRU EĞİTİM TAMAMLANMIŞ OLACAKTIR. BURADA EN BÜYÜK İŞ BAŞLANGIÇTA VE ÖZELLİKLE DE ANNEYE, SONRASINDA İSE BABA VE ÇOCUĞUN EĞİTİMCİSİNE DÜŞER.DOĞALLIK VE AHLÂKİ BOYUT ÖNEMLİ. INSANLAR İYİYE YÖNELİK OLARAK DOĞARLAR, BU YÜZDEN DOĞANIN KENDİSİ İNSANA YARDIM EDECEKTİR. AMA İNSAN DOĞAYI TAHRİF ETMEYE BAŞLADIĞINDA ANORMALLİKLER DOĞMASI DA KAÇINILMAZDIR. HER ŞEY YARATICI ’NIN ELİNDEN ÇIKTIĞINDA İYİDİR, İNSANOĞLUNUN ELİNDE BOZULUR. INSANLAR ÇOCUĞUN İÇİNDE HEP YETİŞKİNİ ARAMAKTADIRLAR. OYSA ÇOCUKLUĞUN ASLINDA NE OLDUĞUNA HİÇ KAFA YORMUYORLAR. BİTKİLER TARIMLA, İNSANLAR İSE EĞİTİMLE YETİŞTİRİLİR. DUĞDUĞUMUZDA SAHİP OLMADIĞIMIZ VE BÜYÜDÜĞÜMÜZDE İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ HER ŞEY BİZE EĞİTİMLE VERİLİR. EĞİTİM İSE BİR ALIŞKANLIK KAZANDIRMA İŞİDİR. GERÇEK EĞİTİM, KURALLARDAN ÇOK UYGULAMAYA DAYANMALI Kİ BAŞARILI OLSUN. ÇOCUĞU KORUMAK ONA İYİLİK ETMEK DEĞİLDİR, ESAS OLAN ÇOCUĞA, ADAM OLDUĞUNDA KEND��SİNİ KORUMAYI ÖĞRETMEKTİR TOPLUMUN HUZURU İÇİN HERKESİN BİR YETENEĞİ OLMALI VE KAYBETMEYECEĞİ BİR ZANAAT ÖĞRENİLMELİDİR. MUTLU VE NEŞELİ OLDUĞUMUZDA VERDİĞİMİZ KARAR VE BİR ŞEYE BAKIŞIMIZ. MUTSUZ OLDUĞUMUZDA KENDİMİZİ KÖTÜ HİSSETTİĞİMİZ DE VERDİĞİMİZ KARAR VE BİR ŞEYE BAKIŞIMIZ. HER ZAMAN FARKLI OLMAKTA DIR, HALBUKİ KONU AYNI (KARAR VE SONUÇ PSİKOLOJİK.) GENEL OLARAK CEZA ALMAK, VERMEK VAZGEÇİLMEZ EVRENSEL BİR ALIŞKANLIK,TEMBELLİK,SORUMSUZLUK TAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. BİR AİLE DÜŞÜNELİM,AİLENİN BABASI EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU İŞLER VE YARGILANIR CEZA VERİLİR CEZASINI ÇEKMEK İÇİN CEZA EVİNE GÖNDERİLİR,AİLENİN GERİ KALANLARINDAN ÇOCUK,OKULUNA DEVAM EDER ANNE HERZAMANKİ İŞİNDE ÇALIŞIR YANİ HERŞEY 1 EKSİK 1 FAZLA DEVAM EDER,DEĞİŞEN OLUMLU HİÇ BİR ŞEY YOKTUR; DEMEK TE GELECEK NESİLLERE HAKSIZLIK,TEMBELLİK,SORUMSUZLUK OLUR. ASLINDA DEĞİŞEN VE DEĞİŞMESİ GEREKEN ÇOK ŞEY VAR DIR,NEDENSE BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUMUZ TEMBELLİĞİN,HAKSIZLIĞIN,SORUMSUZLUĞUN FARKINDA DEĞİLİZ DİR. KISACA AÇIKLAMAK GEREKİRSE EVRAKTA SAHTECİLİK YAPIP CEZA EVİNE GİREN BABA FARKLI SUÇLAR DAN YANINDA BULUNAN KİŞİLERDEN FARKLI SUÇLAR ÖĞRENEREK TOPLUMA ÇOK DAHA FAZLA DONANIMLI BİR SUÇ LU OLARAK GERİ DÖNEBİLİR,AYRICA ÇOCUK AİLE BÜTÜNLÜĞÜNDEN UZAK YENİ BİR BABA MODELİ OLARAK GELECEK NESİLLERİN KARŞISINA ÇIKABİLİR. EVRENSEL OLARAK NELER YAPABİLİRİZ BİR DÜŞÜNELİM. 1 : MAHKEMELERE HAKİM VE SAVCININ YANINA 1 PSİKOLOK ÇALIŞTIRARAK BAŞLAYA BİLİRİZ,CEZA VERMEDEN ÖNCE BU SUÇLU BU SUÇU NEDEN İŞLEMİŞ KİŞİSEL AİLEVİ SORUN MU TOPLUMSAL ETKİMİ, SEBEBİNİ ARAŞTIRMAK TESPİT ETMEK ÇOK ZOR GELEBİLİR GARANTİ VERİYORUM ÇOK ZOR DEĞİL. a ) MAHKEMEDEKİ PSKOLOG İLK ÖNCE KİŞİYİ UZMAN BİR PSİKOLOK A YÖNLENDİRİR. b ) MAHKEME MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA AİLE NİN EĞİTİM GÖREN FERTLERİNE OKULDAKİ DAVRANIŞLARI DERSLERİ OKUL ALIŞKANLIĞI ARKADAŞLARINLA OLAN İLİŞKİLERİ VS HAKKINDA ÇALIŞMA YAPAR. c ) MUHTAR VE AİLE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI AİLENİN MAHALLEDEKİ DURUMU HAKKINDA BİR ÇALIŞMA VS YAPAR. d ) SIRALAMALARI İMKANLARI ÇOĞALTA BİLİRİZ FAKAT BAŞLANGIÇ OLARAK BİR ADIM BİLE ATMAK GEKEÇEK NESİLLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ. LÜTFEN BENİM SİZE YAZDIĞIM FİKİRLERİME SİZDE BİRŞEYLER İLAVE EDEREK EVRENSEL BİR BİLİNÇ OLUŞTURALIM. SAYGILAR SELAMLAR ONUR ÇAKMAKÇI 28.01.2019
0 notes
Text
Başsavcılık Sezgi Kırıt kararına "müddeti muhafaza” istedi
https://haberoldu.com/bassavcilik-sezgi-kirit-kararina-muddeti-muhafaza-istedi
Başsavcılık Sezgi Kırıt kararına "müddeti muhafaza” istedi
Antalya’da Ağustos 2009’da evinden ayrıldıktan sonra bir daha haber alınamayan 16 yaşındaki Sezgi Kırıt’ın cesedi, Isparta’nın Gönen ilçesi Koçtepe köyünde bulundu. Olayla ilgili biri kadın 3 kişi gözaltına alındı. Daha önce Antalya 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve karara bağlanan davada, tutuklu sanıklar Osman Küçük ile Mehmet Mutlu Kurtlar’a ağırlaştırılmış ömür boyu ve 21’er yıl hapis, Emine Karpi’ye ise 28 yıl hapis cezası verildi. Karara davanın savcısı ve sanık avukatları ‘delil yetersizliği’ gerekçesiyle Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’ne itiraz etti. Sanıklar itirazdan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Sanıklar hakkında adli tedbir kararı verildi.
1 ile 5 yıl arasında hapis
Geçtiğimiz Cuma günü görülen davanın karar duruşmasına, tutuksuz sanıklar Mehmet Mutlu Kurtlar ve Osman Küçük ile Sezgi Kırıt’ın annesi Hanife, babası Hasan, ablası Sevgi Kırıt ve taraf avukatları katıldı. Tutuksuz sanık Emine Karpi’nin ise rahatsızlığı nedeniyle duruşmaya katılmadığı açıklandı. Duruşmada, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) avukatları ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de hazır bulundu.
Öldürülen Sezgi Kırıt’ın kardeşi Sevgi Kırıt, sanıkların cezalandırılmasını isterken, Kırıt Ailesi’nin avukatı Sibel Önder de adaletin yerine getirilmesini beklediklerini söyledi. Ardından söz alan savcı, bir önceki celsede söylediği gibi sanıkların cezalandırılmasını talep etti.
Sezgi Kırıt davasında karar açıklandı
Kısa aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanık Emine Karpi’ye ‘delilleri yok etme’ suçundan 4 yıl, ‘evi terk eden çocuğu rızası ile de olsa ailesine veya yetkili makamlara haberdar etmeden yanında tutma suçu’ndan 1 yıl hapis cezası verdi. Sanık Mehmet Mutlu Kurtlar, ‘evi terk eden çocuğu rızası ile de olsa ailesine veya yetkili makamlara haberdar etmeden yanında tutma suçu’ndan 1 yıl hapis cezası aldı. Sanık Osman Küçük ise ‘evi terk eden çocuğu rızası ile de olsa ailesine veya yetkili makamlara haberdar etmeden yanında tutma suçu’ndan 1 yıl, ‘reşit olmayanla cinsel ilişki suçu’nu işlediği için de 2 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Sanıkların gözetim ve tutuklulukla geçen süreleri cezalardan mahsup edilmişti.
Başsavcılıktan “müddeti muhafaza”
Antalya Bölge Adiye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı ise İstinaf Mahkemesi’nde görülen davada, 3 sanığa 1 ile 5 yıl arasında ceza verilmesinin ardından “verilen kararın cumhuriyet savcısı mütalaasına aykırı olması” nedeniyle kararın temyiz edileceğini açıkladı.
Vahşetin davası 7 yıl sonra açıldı
Bölge Adiye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, “S.K. adlı çocuğa karşı sanıklar M.M.K., O.K. ve E.K. hakkında Antalya 6.Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkumiyet kararı ile ilgili istinaf incelemesi yapılmıştır. Buna göre, “verilen kararın cumhuriyet savcısı mütalaasına aykırı olması” nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımızca müddeti muhafaza talebinde bulunulmuş olup, gerekçeli kararın yazımını müteakip karar temyiz edilecektir. Cumhuriyet Başsavcılığımızca, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8.Ceza Dairesinin 12/10/2018 tarihli duruşmasında “sanıkların olası kasıtla adam öldürmek, cinsel amaçla çocuğu alıkoymak” suçlarından mahkumiyetleri talep edilmişti. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8.Ceza Dairesi “Çocuğun cinsel istismarı suçuna iştirak, çocuğun cinsel istismarı sonucu ölümüne sebep olma” suçlarından sanıkların beraatlerine, sanıklar O.K., E.K. ve M.M.K. hakkında “Evi terk eden çocuğu rızası ile de olsa ailesini ve yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutma, reşit olmayanla cinsel ilişki, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanıklar hakkında “Küçük çocuğa uyuşturucu vermek” suçundan ayrıca suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti. Karar, “Cumhuriyet Savcısı mütalaasına aykırı olması” nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığımızca “müddeti muhafaza” talebinde bulunulmuştur. Gerekçeli kararın yazımını müteakip karar temyiz edilecektir” denildi.
Kaynak: CNNTURK.COM
0 notes
Text
New Post has been published on Kiloverdirirmi.Com
New Post has been published on https://www.kiloverdirirmi.com/cocuklara-ceza/
Çocuklara Ceza
Çocuklara Ceza
Çocuklarınız yani, geleceğiniz… Kendi çocuklarınızın nasıl bir hayat kuracağını belirleyebilme özgürlüğüne sahipsiniz. Bu sebepten dolayı da yapmanız gereken o kadar da farklı ve istisnai bir durum bulunmamaktadır. Sadece biraz sabır ile çocuğunuza hoşgörülü yaklaşmanız mümkün olacaktır. Bazı durumlarda ise çocuklarda inanılmaz bir oranda şımarıklık bulunmaktadır. Bu şımarıklık durumunun atlatılabilmesi için bazı önemli davranışların büyük bir yeri bulunmaktadır.
Çocuklara Ceza Vermek
Öncelikle dikkat edilmesi gereken en önemli kural çocuk yetiştirmede cezanın yeridir. Terbiye etmek için pek çok cezalandırma yöntemi bulunmaktadır. Ama bunların pek çoğu çocuğu daha da arsız bir hale getirmektedir. Bu sebepten dolayı çocuğunuza olumlu yaklaşmanız gerekmektedir. Ona olumlu yaklaşarak ceza vermeyi her zaman için en sona saklamanız hem sizin onunla iletişiminizi kuvvetlendirecektir. Hem de bu durum onda oluşacak oto kontrol mekanizmasının alt yapılarını atacaktır. Cezalandırmak gerçekten en son başvurulması gereken yöntemdir. Cezalarla bir çocuğa sorumluluk yükleyemezsiniz bu durumun aksine onun daha fazla aksi ve hayattan daha az beklentilere sahip olmasına sebep olabilirsiniz. Bunun yerine ikili diyalog kurarak arkadaş gibi davranmaya çalışabilirsiniz. Bu durum hem ona değer verdiğinizi anlamasına sebep olacaktır. Hem de yaptığı işin aslında yanlış olduğunu anlamasına…
Ceza Yöntemi
Cezalandırmanın önemi olduğu kadar iyi davranışlarında tebrik edilmesi gerekmektedir. Ceza vermeniz gereken bir davranışta bulunması yerine tam aksine bazı durumlarda iyi bir davranış sergiliyorsa onu takdir edip ödüllendirmeniz gerekmektedir. Ama aldığınız bu ödüllerin kesinlikle pahalı hediyeler olmaması gerekmektedir. Tüm bunların aksine çocuğunuzun çok istediği bir şeyi görme veya gezme gibi isteklerine cevap verebilirsiniz.
Sadece iyi davrandığından dolayı onunla birlikte olduğunuz hissine kapılması da yanlış düşünmesine sebep olacaktır. Bu duruma da dikkat etmeniz büyük bir önem taşımaktadır.
0 notes