Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
MediaTek, İşlemcilerinde Hile mi Yaptı? Ortalık Karışıyor!
Akıllı telefon pazarında yer alan işlemcilere dair manipülasyon haberlerine daha önce de şahit olduk. Zaman zaman üreticiler için ortaya atılan bu tür iddialar, piyasaya yeni çıkan bir akıllı telefonun rakiplerinin ötesinde performans göstermesi açısından değerlendirildiğinde kuşkusuz etik değil. Ancak ne yazık ki bazen bu tür eylemlere başvurulabiliyor. Sonunda da mahkeme koridorlarında dava süreçleri başlatılıyor ve teknoloji devlerine kabarık faturalar kesiliyor. Bu kez ise bu iddiaların karşısında MediaTek var. AnandTech'in ortaya attığı iddiaya göre, bu kez MediaTek böylesi bir olaya karışmış. MediaTek Helio P95 işlemci kullanan Oppo Reno 3 Pro ile Dimensity 1000L kullanan Oppo Reno 3 arasında yapılan PCMark Benchmark sonuçlarında beklenmedik bir sonuç ortaya çıkmış. Normalde daha iyi bir yonga seti olan Dimensity 1000L'nin, Helio P95 karşısında daha iyi bir performans göstermesi beklenirken, bunun tam tersi gerçekleşmiş. Sonuçlara göre Helio P95'li Oppo Reno 3 Pro, Dimensity 1000L kullanan Oppo Reno 3'ten daha iyi bir sonuç alırken, bunun mantıksız olduğu aşikar. Zira Dimensity 1000L'de çok daha güçlü Cortex-A77 çekirdekler yer alırken Helio P95'te 2 yaşında Cortex-A75 çekirdekler bulunuyor. Bu konuyu derinleştiren AnandTech, konunun yalnızca Oppo Reno 3 Pro ile sınırlı olmadığını, benzer ince ayarların Realme C3 ve Xiaomi Redmi Note 8 Pro gibi cihazlarda da olduğunu iddia etmiş. İddialara MediaTek'ten ise cevap gecikmemiş. MediaTek yaptığı açıklamada, endüstri standartlarını takip ettiklerini ve ürettikleri yonga setlerinin bu standartları karşıladığından emin olduklarını açıklarken, topu işlemcileri sağladıkları markalara atmış. Üreticilerin, ürettikleri cihazlar özelinde son sözü söylediklerini ve dolayısı ile nasıl yapılandıracaklarını kendilerinin belirlediğini açıklayan MediaTek, bu açıklama ile kafaları daha fazla karıştırmış gibi görünüyor. Şimdi bakalım buna karşılık olarak Oppo, Realme ve Xiaomi'den açıklama gelecek mi? Ancak görünüşe göre ilerleyen günlerde bu iş büyüyecek ve mahkemeler tarafından değerlendirilme altına alınacak. Read the full article
0 notes
Text
Evde antibakteriyel ıslak mendil nasıl yapılır?
1-Rulo kağıt havlu kullanın Rulo kağıt havlular bu işlem için biçilmiş kaftandır çünkü her seferinde silmek için kolayca koparabilirsiniz. Zorlu bir temizleme yapmayı planlıyorsanız 3 katlı kağıt havluları tercih edebilirsiniz. Tek katlı olanlar ıslanınca kolayca parçalanabilirler.
2-Yıkanabilir pamuk kumaşları da tercih edebilirsiniz Hem hijyen sağlamak hem de atıklarla doğaya zarar vermek istemiyorsanız kağıt havlu yerine eski tişörtlerinizden kestiğiniz pamuklu kumaşları da kullanabilirsiniz. Ancak bunları mükemmel derece de olmasa da tek boyutta kesmeye çalışın.
3-Kapaklı dikdörtgen bir plastik kap edinin Kağıt havluları ya da kestiğiniz kumaşları yerleştirebileceğiniz yaklaşık 4 litrelik plastik bir kap edinin. Kapağın hava geçirmemesi büyük önem taşıyor. Pamuklu kumaş kullanacaksanız yaklaşık 1 litrelik bir kap işinizi görecektir. "Kağıt havluları tek tek rulodan koparıp koyarım" diyorsanız kare bir kap da bu işlem için yeterli olacaktır. Kaçırılmayacak indirim fırsatlarından yararlanmak için tıklayın
4-Hava geçirmez cam bir kavanoz da kullanabilirsiniz Plastik kullanma fikri hoş gelmiyorsa cam kavanozları da tercih edebilirsiniz. Eğer pamuklu kumaşlar kullanacaksınız yaklaşık 1 litrelik, kağıt havlu kullanacaksanız rulonun en az yarısını buraya sığdırabilmek için minimum 2 litrelik bir kavanoz bulmanız şart. Tabii bu kavanozların hava geçirmemesi de oldukça önemli.
5-Yanınızda taşımak istiyorsanız dondurucu torbaları kullanın Eğer bu mendilleri yanınızda taşımak istiyorsanız dondurucuda gıda saklamak için kullanılan ağzı kilitli torbalar çok kullanışlı olacaktır. Şimdi gelelim karışımı nasıl hazırlayacağımıza...
6-Ilık su, izopropil alkol ve bulaşık deterjanını bir kasede karıştırın 2 su bardağı ılık su, 1 bardak izopropil alkol ve 1 çorba kaşığı bulaşık deterjanını orta boy bir kaba dökün. Bu malzemeleri iyice karıştırın. En etkili dezenfeksiyonu sağlamak için en az yüzde 70 izopropil alkol kullanın. Mendillerinizi birkaç ay içinde tüketeceğinizi düşünmüyorsanız yaparken içme suyu kullanmanız daha iyi olur.
7-Koku ve antibakteriyel özellik için 10 damla uçucu yağ ekleyin Eğer karışımın kokusunda hoşlanmadıysanız içerisine birtakım uçucu yağlar ekleyebilirsiniz. Mikrop kırma gücü de olan limon, portakal, çay ağacı, lavanta ve nane yağı kullanılabilir. Uçucu yağlar çok konsantre olduğu için 10 damladan fazla kullanmamaya çalışın.
8-Mendilleri seçtiğiniz kaba yerleştirin Bir rulo kağıt havluyu kaba sığacak şekilde kesmeniz gerekiyorsa ruloyu yan çevirin ve bir bıçakla kesin. Ardından ruloyu dikey olarak uzun plastik kaba yatırın. Pamuklu bezleri ya da tek parça yaptığınız kağıt havluları ise kabın içine koymanız yeterli. Pamuklu kumaşları rulo haline getirdikten sonra da kaba yerleştirebilirsiniz.
9-Hazırladığınız karışımı mendillerin üzerine dökün Temizleme solüsyonunu doğrudan mendillerin üzerine yavaşça dökün. Emici bezler çözeltiyi hemen emmeye başlar. Aman çok hızlı dökmeyin, aksi takdirde kap taşabilir!
10-Kağıt havlu kullanıyorsanız karton ruloyu çıkarın Kağıt havlular yumuşayıp tamamen karışıma doyduktan sonra karton ruloyu çekip çıkarın. Mendiller, karton desteği olmadan da şekillerini koruyabilir. Karton zamanla parçalanmaya başlayacağı için bu adımı sakın atlamayın. İşiniz bitince de kapağı sımsıkı kapatın. Kaçırılmayacak indirim fırsatlarından yararlanmak için tıklayın
11-Kurumaması için kapağı kapalı tutun Alkol, oksijene maruz kaldığında çabuk kurur. Bu nedenle mendillerinizi saklamadan önce hava geçirmez kapağın güvenli olduğundan emin olun. Mendilleri kullanırken kapağı uzun süre kapalı bırakmamaya çalışın. Bir seferde 1 veya 2 mendili hızlıca alın ve kapağı hemen kapatın.
12-En içteki mendili tutup çıkarmak için yukarı çekin Kağıt havlu rulo kullandıysanız rulonun ortasından başlayarak tek tek mendilleri dışarı çekip çıkın. Kağıt havluyu çıkarmanız böylece daha kolay olur. Pamuklu bezler veya tek parçalı kağıt havlular kullandıysanız en üsttek mendilleri kullanın.
13-Mendilleri daha çok sert yüzeyleri dezenfekte etmek için kullanın Alkol mikropları öldürür. Mendilleri tezgah ve fayans gibi sert yüzeyleri dezenfekte etmek için kullanabilirsiniz. Mendillerinizi kumaş veya hassas malzemeler üzerinde kullanmaktan kaçının çünkü alkol sert etki yaratarak hasara neden olabilir. Read the full article
0 notes
Text
Sınırlayıcı İnançlarımız
İnançlarınız büyük ölçüde hayatınızın kurallarıdır. Bunlar hayatınızda bazı şeylere ulaşmanız ve önemli olduğunu düşündüğünüz şekilde yaşamanız için sizi özgürleştiren kurallardır. Bu kurallar aynı zamanda sizi kısıtlıyor veya geride tutuyor da olabilir, hatta hedeflerinize ulaşmak için yetersiz olduğunuz inancını bile yaratabilirler. Veya biriyle uzlaşmacı olmanızı engelleyebilirler. Kaç tanenizin yeni yıl hedef veya çözümlemeleri şimdiden görüş alanından çıkmaya başladığını merak ediyorum. İnançlarınız pekâlâ başarınızın derecesini etkiliyor olabilir. Yerçekimine inanırım ve sizin de inandığınızı tahmin ediyorum. Yerçekimi benim inancım tarafından hiçbir yönden, şekilden veya formdan etkilenmez veya değişmez. Fakat ilişkilerimiz, yeteneklerimiz ve olasılıklar, onlar hakkındaki inançlarımız tarafından etkilenirler. İnançlarımızı deneyimlerimiz sonucunda oluştururuz ve sonra sanki kesin doğrularmış gibi onları uygularız. Onlar bir anlamda bizi tatmin eden kehanetlerdir. Eğer sevilebilir bir insan olduğunuzu düşünüyorsanız bu şekilde davranırsınız; insanlara açıklıkla yaklaşın ve onlarla olmaktan keyif alın. Size ılımlı yaklaşacaklar ve böylece inancınızı onaylayacaklardır. İnançların tecrübelerle oluştuğunu düşünüyoruz, fakat eşit olarak tecrübeler de inançlardan oluşur. Yani bu da inançlarınızı seçebildiğiniz anlamına gelir. İnançların değiştirilebilir olma inancı, kendi içinde birçok insan için meydan okuyucudur. Çünkü onlar, inançları sahip oldukları bir mal gibi görüyorlar. İnsanlar inançlara “sahip olmaktan”, onları “kaybetmekten” veya “kazanmaktan” bahsediyorlar. Hiç kimse bir şey “kaybetmek” istemez. “Kaybetmek” yerine, onlardan bahsederken ayrılmak veya vazgeçmek demek daha iyi olurdu. Dahası hepimizin kendi inançlarına kişisel bir yatırımı vardır. Dünya onları onayladığında bize anlam ifade etmeye başlarlar, o zaman önceden tahmin edilebilirler ve bize bir güvenlik ve kesinlik duygusu verirler. Hatta önceden tahminde bulunarak sapıkça bir zevke bile kapılabiliriz; kaçınız “ben sana söylemiştim” dedi ve bunu tatmin edici bir cümle olarak buldu? Bir şeylerin yanlış gitmesini istediğinizden değil, fakat inançlarınız doğru çıktığı için… Sınırlayıcı inançlar hedeflerimize ulaşmamızı ve rüyalarımızı yaşamamızı engelleyen ana suçlulardır. İçimizde var olan potansiyele ulaşmamızı durduran kurallar gibi davranırlar ve yeterince dokunmadığımız o kadar çok potansiyelimiz var ki… O zaman şu soruyu iyi düşünün: “Sizi hedefinize ulaştırmaktan alıkoyan ne?” Ve cevabın çoğunlukla sınırlayıcı inançlarınız olduğunu görürsünüz. Erken sınırlayıcı inançlar, ailelerden, öğretmenlerden veya fikirlerini inanacak kadar değerli bulduğumuz çocukluk çağındaki etkili kişilerden gelir. Bu erken inançlar genellikle gizli kalır ve yetişkin olarak onları geliştirmeyiz. Ayrıca basından da sınırlayıcı inançlar ediniriz. Arkası yarın tarzındaki dizilerde karakterler (zaman geçirmek için) gülünç sınırlayıcı inançlar içinde hareket etmek zorundadır. İşte inanılmaz yaygın olan bazı sınırlayıcı inançlar: “Acısız kazanç olmaz” “Kimseyi anlayamıyorum” “Hayatta kötü bir başlangıcın üstesinden gelemezsin” “Bilgisayar öğrenmeye başlamak için çok yaşlıyım” “Hiçbir zaman peşinde olduğum şeyi elde edemem” “Diğer insanlar benden daha iyi” “Sınırlarıma ulaştım” “Yaşamak için yeterli param olması için çok çalışmam lazım” “Başarı çok uzun zaman alır” Bu gibi inançlar siz onlara gerçekmiş gibi davranırsanız doğrudurlar. Onların yanlış olduğunu düşünün. Nasıl bir fark olurdu? Hedeflerinize ulaşma sürecinde bazen, sadece var olan sınırlayıcı inançlarınızı açıklığa kavuşturmak ve etkilerini fark etmek bile, ondan kurtulmak için yeterli olabilir. Böylece kendi gerçekliğinizi değiştirebilir ve güncelleyebilirsiniz. Deneyimlerime göre insanların büyük çoğunluğu sınırlayıcı inançlarının farkında değildir. O zaman ilk adım, onları dile dökmek veya yazmaktır. Bu sayede açığa çıkarlar, incelenebilirler ve sonra da gitmelerine izin verilebilir. Bunu yapmanın iki kolay yolu vardır: Bunlardan birincisi neden şu an hedefinize ulaşamamanızın sebeplerini kendinize sormaktır. Sizi tutan şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Kendinize bu soruyu sorun ve baştan sona cevaplayın. Cevap sizin sınır olarak algıladığınız şeyi ortaya çıkaracaktır. Genellikle bu inançlar dünyadan çok sizinle ilgili olacak. Sizinle alakalı oldukları zaman değiştirilebilir veya güncellenebilirler. İnsanlar bu soruları kendi zihinlerinde sordukları zaman kendilerine karşı çok nadir dürüst davranırlar, bu yüzden işte sınırlayıcı inançlar varsa onları keşfetmek için kullanılan bir teknik: Birinci adım; bir parça kâğıda önemli bir hedefinizi yazın. Ona iyi bakın ve gerçekten onun hakkında düşünün. İkinci adım; bu hedefi düşünürken aşağıdaki her bir cümleye değer biçin ve puan verin. Her bir önermeye 10 üzerinden puan verin. 1 puan ona inanmadığınızı ve 10 puan ona şüphesiz inandığınızı gösterir: Hedefime ulaşmayı hak ediyorum. Hedefime ulaşmak için gerekli beceri ve yeteneklere sahibim. Hedefim net ve iyi tanımlanmış. Hedefim benim için arzulanan bir şey. Hedefim peşinden gitmeye değer. Cevaplarınızdan en düşük puanlı olanlara bakın ve onları keşfetmeye başlayın. Düşük puanlar bir sınırlayıcı inanç olduğunu belirtir ve ona dikkat çeker veya o hedef hakkında yeterince düşünmediğinizi gösterir. Bu muhteşem bir şekilde aydınlatıcı olabilir. Hedefinizin bazı bölümlerinde şüphe keşfettiyseniz şimdi kendinize şüphe ile ilgili sebepleri sorun veya sizi şüpheye itenin ne olduğunu düşünün? Read the full article
1 note
·
View note
Text
Demans hastalığında erken tanı önemli
Alman Alzheimer Akademi Başkanı Mefküre Ülker, yaşlanmayla beraber beynin bilişsel fonksiyonlarında yavaşlama görülebileceğini, bu sebeple unutkanlık ve konsantrasyon eksikliği yaşamanın normal olduğunu, ancak bu doğal sürecin ardına gizlenmiş demans hastalığına da dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Ülker: ''Demans hastalığında erken tanı, teşhisi kabul etmek ve profesyonel yardım almak çok önemli.'' diyerek erken tanının yanı sıra hastalık teşhisini kabul edip profesyonel yardım almanın büyük önem taşıdığını ifade etti.
Yaşlılık semptomları deyip geçmeyin Günlük yaşamda isimleri, randevuları ya da olayları unutmanın normal olduğuna, ancak yaşın ilerlemesiyle beraber bu durumun sık sık tekrarlanması halinde demans şüphesinin oluşabileceğine vurgu yapan Ülker, '' Son zamanlarda meydana gelmiş olayları unutmak, eşyaların yerlerinin karıştırılması, tanıdık ortamlarda oryantasyon bozukluğu, dilin yoksullaşması, günlük aktiviteleri yapmada zorluklar ve davranış değişikliği bir arada görülürse demans belirtisi olarak kabul edilir. Bu belirtileri taşıyan kişilerin muhakkak nöroloji doktoruna görünmesi gerekir'' dedi. Aynı zamanda Türk Alzheimer Derneği Başkanı da olan Ülker, güvenilir bir tıbbi tanı ile demans belirtilerinin nedenlerine açıklık getirilebileceğini, kişinin birincil demans ya da demansa benzer diğer hastalıklara ait semptomlar yani diğer bir deyişle ikincil demans olup olmadığı konusunda bilgi alınabileceğini söyledi. Erken tanıda ise hastalığa ve buna bağlı bozukluklara uyum sağlama sürecinin daha kolay olacağına vurgu yapan Ülker, erken tanıyla sosyal hizmetlere ve yasal haklara zamanında erişim sağlanacağını, bunun da hastaya ve hasta yakınlarına yardımcı olacağına dikkat çekti.
Teşhisi kabul edin ve yardım alın Demans hastalığında hastalığı kabul edip, hastalık hakkında mümkün olduğunca çabuk bilgi edinmenin uyum sürecini hızlandıracağını söyleyen Ülker ''Demans hastalarının bakımı çoğunlukla birinci derece aile fertleri tarafından üstlenilir. Demans hastalarının bakımı oldukça zor ve kompleks bir durumdur. Bu yüzden hasta yakını, hastalığın ilk teşhisinden itibaren profesyonel danışmanlık ve bakım hizmetlerinden yararlanmalıdır. Hasta yakınları genellikle bu sorumluluğu tek başlarına taşıyabileceklerini düşünürler, ancak ilerleyen dönemlerde tükenmişlik sendromu gibi hastalıklarla karşılaşabilirler. Bu nedenle hasta yakını gündüz bakım merkezleri, mobil bakım ve destek, 24 saatlik kısa süreli bakım gibi profesyonel hizmetlerden yararlanmalı ve kendine kişisel özgürlük alanı yaratıp, zaman ayırmalıdır'' diye konuştu.
Demansın arkasında ne var Demans hastalığının davranışı, düşünceyi ve günlük faaliyetleri yerine getirme yetisini olumsuz yönde etkileyen beyin bozukluklarının neden olduğu bir belirtiler bütünü olduğunu söyleyen Ülker, hastalık hakkında bilgi verdi. Ülker ''Azalan zihin becerilerinin bir sonucu olarak günlük faaliyetlerin kısıtlanmasına sebep olan demans, hafıza, dil becerileri, muhakeme ve dikkat becerilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Demans hastalığının en yaygın türü olan Alzheimer demans, yaklaşık olarak hastaların yüzde 70'ini oluşturur. Birkaç proteinin anormal davranışlarının sonucu oluşan hastalıkta bu proteinler, beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyip bazı bölgeleri devre dışı bırakır. Bunlar hafızayla ve koordinasyonla yakından ilişkili olan beyin birimleridir'' dedi.
Yaşam süresi uzadıkça demans riski de artıyor Yaşam süresinin gün geçtikçe arttığına vurgu yapan Ülker, 1960'larda 52 olan yaşam süresinin 2018 verilerine göre 78,3'e yükseldiğini söyledi. Bu verilere göre günümüz insanlarının 26 yıl daha uzun yaşadığını ifade eden Ülker ''Yaşam süresinin uzaması memnuniyet verici, ancak bu durum demans hastalığı oranının artmasını da beraberinde getiriyor. Yaşla beraber bunamaya yakalanma olasılığı artıyor. 70-75 yaş grubundaki kişilerin demans hastalığına yakalanma olasılığı yüzde 3,5 iken 80-84 yaş grubunda yüzde 15,7'yi bulmaktadır. 90 yaş üstündeki kişilerde ise neredeyse iki kişiden biri bu hastalıktan mustariptir'' diye konuştu. Read the full article
0 notes
Text
Miyop hastalığı optik teknolojiyle durdurulacak
Önümüzdeki beş sene içerisinde 7 milyarlık dünya nüfusunun en az 2 milyarının miyop olarak adlandırılan 'uzağı net görememe' sorunu yaşayacağı öngörülüyor. Hoya Optik Türkiye Satış ve Pazarlama Direktörü Hakan Kayra, miyop başlangıcını engellemek için basit göz egzersizleri ile gün içinde gözlerimizi rahatlatmanın büyük faydası olduğuna değiniyor. Kayra, 2020'de özellikle çocuklarda erken dönem miyop rahatsızlıklarının ilerlemesini durdurabilecek yeni optik teknolojisini de sektöre kazandıracaklarının müjdesini veriyor.
Akıllı ürünlerle pazarı canlandıracaklar Dünya optik cam pazarının %17'sini elinde bulunduran şirket, optik cam üreticisi olduğu global pazarda yeni teknolojilerle sektörü geliştirmeye odaklandı. 2020'de miyop bir gözün sürekli artmasını engelleyecek ürünü piyasaya sürmeye hazırlandıklarını söyleyen Kayra, dijitalleşen dünyada gelişen göz sorunlarına yönelik geliştirdiği smart ürünlerle de pazarı domine edeceklerini belirtti.
Eski teknolojiler yetersiz kalıyor Görüş teknolojileri alanında özellikle dijitalleşmenin artması ile birlikte optik pazarında farklı gereksinimler ortaya çıktığına değinen Hakan Kayra, günlük ortalama 15 saati bulabilen dijital ekran kullanımının göz yorgunluklarına neden olabileceğini belirtiyor. Kayra, "Optik sektöründe sürekli yeni teknolojiler geliştiriyor ve daha iyi görmenin yollarını araştırıyoruz. Özellikle dijital cihaz kullanımının yaygınlaşmasıyla görüş kalitemizin azaldığını yavaş yavaş fark ediyoruz. Reçete sayıları bu sebeple artış göstermeye başladı. Genç nüfusun yoğunluğunu da dikkate aldığımızda toplumunun %70'i birden fazla dijital cihaz kullanıyor ve buna bağlı olarak 'Dijital Göz Yorgunluğu' yaşanıyor. Dijital cihaz kullanımının artması gözlük kullanım yaşını da düşürmeye başladı. Artık gözlük kullanım yaşı 5-6 yaşlara kadar düştü. Eski teknolojiler bu anlamda günümüz ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Dijitalleşmeye bağlı olarak ortaya çıkan göz yorgunluğu semptomlarını geliştirdiğimiz teknoloji ile en aza indiriyoruz. Özellikle Türkiye pazarı için ciddi büyüme beklediğimiz bir alan burası. Türkiye'de gününün büyük bir bölümünü dijital ekranlar karşısında geçiren insanların oranı çok yüksek. Göz sağlığı bu tür kişilerde iş güvenliği olarak görülmesi gereken bir konu, bu konuda bilinçlendirme çalışmalarına imza atacağız ve sektörü geliştireceğiz. Ek olarak gündemde miyop bir gözün sürekli numarasının artmasını engelleyen teknolojimiz var. Bu da 2020 yılında tüketici ile buluşacak. Bu teknolojiyle özellikle çocuklarda erken dönemde teşhisi konulan miyop göz problemlerinin ilerlemesini durdurabileceğiz” diyor. Read the full article
0 notes
Text
"Patronum Whatsapp Yazışmalarımı Elde Ederse Ne Yapacağım?"
Kişisel Verileri Koruma Kurulu 2 Nisan Perşembe günü yeni yayınladığı karar özetlerini kamuoyu ile paylaştı. 11 karar özeti içerisinde tüketicilere rızası dışında SMS göndermeden, veri sorumlusunun kişisel verileri reklam amaçlı sosyal medyada paylaşmasına kadar bir çok şikayet karara bağlandı. Kurulun kararlarını inceleyen SiberBülten, kişisel verilerinizi daha sıkı bir şekilde koruma altına almanızı sağlayacak kuralları bir araya getirmiş.
1. Çalıştığım şirketin sahibi Whatsapp yazışmalarımı izinsiz şekilde elde ederse ne yapacağım? Kurulun yayınladığı ilk karar özeti Whatsapp yazışmaları patronu tarafından okunan bir çalışana ait. Buna göre, bir şirket sahibi şirketindeki çalışanlardan birinin üye olduğu bir Whatsapp grubundaki yazışmalarını işyerindeki bilgisayarından okumuş, fotoğraflarını çekmiş ve ekran görüntülerini almış. Çalışan durumu kişisel verilerin korunması kapsamında değerlendirerek kurula şikayette bulunmuş. Fakat Kurulun 16 Mayıs 2019'da verdiği karara göre, bu şikayetin Türk Ceza Kanunun ilgili hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. 2. Bir pazar yeri web sitesinin ana sayfasına geçiş için kişisel verilerimi istemesi KVKK ihlali midir? Kurulun yayınladığı bir diğer karar özetinde, bir internet kullanıcısı bir web sitesine giriş yapmak istiyor ancak web sitesinin ana sayfasına geçiş için e-posta adresi girilmesi isteniyor. Kullanıcı da bu durumun Kişisel Verileri Koruma Kanuna aykırı olduğunu değerlendirerek durumu şikayet ediyor. Kurul geçtiğimiz yıl temmuz ayında verdiği karardan incelemeye konu web sitesinin bir pazar yeri sitesi olduğu anlaşılıyor. Diğer bir deyişle, site bünyesinde kullanıcılara sunulan çeşitli alanlardaki mal ve hizmetlerin doğrudan tedarikçisi/sağlayıcısı değil. Farklı illerde, farklı sektörlerde ve farklı hizmet sağlayıcıları tarafından sunulan çeşitli hizmetleri indirimli fiyatlar üzerinden üyeler tarafından satın alınmasını sağlayan bir aracı firma görevini üstleniyor. Bu yüzden Kurul sitenin "bir ürün veya hizmetin sunulmasının ya da ürün veya hizmetten yararlandırılmasının açık rıza şartına dayandırılmasından ziyade Site bünyesinde sunulan indirimli fiyatların ve avantajların yalnızca üye olanlara sunulmasının söz konusu olduğu" için şikayetin Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamında olmadığını değerlendirmiştir. 3. Vefat eden kişinin eşi ölünün kişisel verilerini talep edebilir mi? Kurulun 18 Eylül günü verdiği karar ölmüş bir kişinin tedavi gördüğü sağlık kuruluşundaki medikal verileri ile ilgili. Karara göre bir kişi vefat eden eşinin tedavi gördüğü klinikten tüm medikal ve diğer bilgilerini talep ediyor. Fakat klinik kişinin bu talebini cevapsız bırakyor. Kurul talep edilen kişisel verilerin talep eden gerçek kişiye ilişkin olmaması ve ölmüş kişiye ait olması sebebiyle talebin, Kanunun 11. maddesi kapsamında bir talep olarak değerlendirilmeyeceğine karar verdi. 4. Kanun çıkmadan önce verdiğiniz SMS gönderme izni hala geçerli olabilir Kurula gelen bir şikayette, ilgili kişinin numarasına reklam içerikli SMS gönderildiği ve bundan rahatsızlık duyduğunu belirterek veri sorumlusuna başvurduğu, başvurunun yazılı olarak cevap verildiği fakat bu cevabı ilgili kişinin yetersiz bulduğu belirtiliyor. Kurul verdiği kararda, şikayette bulunan kişinin 2012'de firmayı arayarak motosikleti için İngilizce kullanım kılavuzu talep ettiği ve bu talebiyle beraber şahsıyla e-posta, SMS ve telefon ile iletişime geçilmesine izin verdiğine dikkat çekildi. Ayrıca müşterinin 2013 yılında motosikleti için firmadan yedek parça ve servis hizmeti satın alması da dosyaya bilgi olarak eklendi. Kararda "bahsi geçen satın alma işleminin Kanunun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından şikayete ilişkin 6698 sayılı Kanun kapsamında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığına karar verilmiştir." ifadesi yer aldı. 5. İsim ve soyad benzerliğinden dolayı bana ait olmayan bir fatura e-posta ile bana geldi ne yapmalıyım? E-posta kutunuzu açtınız ve size ait olmayan bir faturanın şahsınıza gönderildiğini fark ettiniz. Fakat o da ne? İsim ve soyad sizinkine çok benzer. Hemen hizmet aldığınız veri sorumlusu olan telekomünikasyon şirketine durumu bildirdiniz ancak bir cevap alamadınız. Böyle bir durumla karşılaşan bir kullanıcının şikayeti üzerine, Kurul verdiği kararda aynı e-posta adresinin farklı kişiler tarafından alınmasının teknik olarak mümkün olmadığı ve bir yazım yanlışı yapıldığı ihtimali üzerinde durarak "bir müşterinin abonelik kaydı oluşturulurken sistemde kayıtlı bulunan bir e-posta adresi yazıldığında bu e-postanın hali hazırda kayıtlı bir müşteri için var olduğu uyarısının kayıt yapılan sistem tarafından verilmemesi dolayısıyla veri sorumlusunun veri güvenliğine ilişkin gerekli teknik tedbirleri almadığı ... kanaatine varıldığı" için veri sorumlusuna 50 bin TL ceza kesmiştir. Read the full article
0 notes
Text
Evden Çalışanlar DDOS Saldırılarına Karşı Savunmasız
Çalışanları evlerine hapseden ve ofislerin boş kalmasına neden olan Koronavirüs pandemisi, siber saldırganların ekmeğine yağ sürüyor. Şirketlerin en çok mücadele ettiği saldırılardan biri olan DDoS saldırılarının özellikle kolay lokma olan evden çalışanlara yöneldiğini ve ciddi artış gözlemlediklerini aktaran Bitdefender Türkiye Genel Müdürü Barbaros Akkoyunlu, evden çalışanların şirket VPN ağını her zamankinden daha fazla kullanması nedeniyle de bir sonraki hedefin VPN ağları olabileceğini belirtiyor.Pandemi Sürecinde DDoS Saldırıları Artış Göstermeye Devam Ediyor
Neustar'ın yayınladığı son rapora istinaden 2019'daki DDoS saldırılarının yoğunluğunun saniye başına 5 gigabit ve altında gerçekleştiğini hatırlatan Barbaros Akkoyunlu, pandemi sürecinde de DDoS saldırılarındaki yükselen grafiğe dikkat çekerek bu durumun evlerinde çalışan milyonlarca şirket çalışanını ve doğal olarak şirketleri de etkilediğini belirtiyor. Online Oyuncular da DDoS Saldırılarına Maruz Kalıyor Pandemi ile birlikte evlerine çekilen birçok insan, çalışma süreleri dışında da dijital dünyada vakit geçiriyor. Özellikle online oyun oynamanın artış gösterdiği bu süreçte en çok DDoS saldırısı oyun sektöründe görülüyor. Birçok DDoS saldırısının oyun endüstrisini ciddi derecede hedeflediğini aktaran Barbaros Akkoyunlu, online oyun mücadelelerinde kullanıcıların sayıca fazla bot kiralayarak rakibinin internetini yavaşlatmaya çalıştığına ve bunun da DDoS saldırı yoğunluğunun oyun sektöründe artmasına neden olduğuna da dikkat çekiyor.DDoS Saldırılarına Karşı Yatırımlar Artış Gösteriyor Saldırganların DDoS saldırılarını artırması ve şirketlerin durumla mücadele etme sıklığının artması, saldırılara karşı savunmayı da önemli kılıyor. Evden çalışanların şirketlerin VPN ağını her zamankinden daha fazla kullanması ise bir sonraki hedefin VPN olabileceğini gösteriyor. Özellikle pandemi sürecinde DDoS saldırılarını azaltma hizmetinin artış gösterdiğine dikkat çeken Barbaros Akkoyunlu, şirketlerin ayrıca ağ güvenlik donanımlarında ileri düzey güvenlik çözümleri kullanarak yaşadıkları sorunları kullanıcılara aktarmadan çözmeleri gerektiğini de belirtiyor. Read the full article
0 notes
Text
Facebook'tan Yeni Sessiz Mod İşlevi
Facebook, kendi uygulamasından uzak kalmanızı sağlayacak "sessiz modu" (quiet mode) ortaya çıkardı. Yeni işlev, Facebook'ta geçirdiğiniz zamanın kontrolden çıkmasını engelliyor.
Yeni işlev, Facebook'un ne zaman ses çıkarabileceğini, ne zaman çıkaramayacağını ve "sessiz" kalacağını ayarlamanıza izin veriyor. Bu noktada firmanın "sakin" anlamına da gelebilen "quiet" sözcüğünü kullanmış olması dikkat çekiyor. Sessiz mod açıkken gelen bildirimlerin sesi çıkmıyor ve uygulamayı açmanız halinde onu kullanmamanız tavsiye ediliyor. Bunun için ekranda bir sayaç gösteriliyor, ancak isterseniz işlevi devre dışı bırakabiliyor veya kendinizde 15 dakikalık izin verebiliyorsunuz. Sessiz mod, Facebook'un 2018'de sunmaya başladığı süre yönetimi araçlarının bir parçası. Yeni işlevle birlikte Facebook, daha ayrıntılı kullanım bilgileri de sunmaya başlıyor. Artık iki haftalık dönemler için ayrıntılara göz atabiliyor, gündüz ve gece Facebook'ta ne kadar zaman geçirdiğinizi görebiliyorsunuz. Kademeli olarak sunulan sessiz modun herkese ulaşması birkaç hafta sürebilir. Read the full article
0 notes
Text
Medya ve reklama yapılan yatırım 2019'da 11 milyar lirayı geçti
Türkiye’de Tahmini Medya ve Reklam Yatırımları 2019 Yılı Sonu Raporu’na göre, toplam medya yatırımları 8 milyar 839 milyon TL olarak gerçekleşti. Yine bu dönemde toplam reklam ve medya yatırımlarının tutarı, 11 milyar 49 milyon TL oldu. İlgili rapor, Reklamcılar Derneği, Reklamverenler Derneği (RVD), İnteraktif Reklamcılık Derneği (IAB TR), Açıkhava Reklamcıları Vakfı (ARVAK), Ulusal Radyo Yayıncıları Derneği (URYAD) ve Mobil Mecralar Araştırma Pazarlama ve Reklamcılık Derneği (MMA) adına bağımsız danışmanlık şirketi Deloitte tarafından hazırlandı.“Yeni bir döneme giriyoruz”Rapor ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Reklamcılar Derneği Başkanı Volkan İkiler, Türkiye Tahmini Medya ve Reklam Yatırımları Raporu’nun, Reklamcılar Derneği tarafından on yıldır hazırlanarak yayınlandığına işaret etti.Bu yıl Türkiye pazarlama iletişimi dünyası için çok önemli bir adım atarak, tüm sektör derneklerinin el ele verdiği ve sektörün gelişimi adına birbirleriyle daha da yakından çalışıldığı bir döneme girdiklerine de işaret eden İkiler, bu konuda, “2019 yılı itibariyle, medya yatırımlarını tüm sektör derneklerinin ortak çalışmasıyla açıklamaya karar verdik.Reklamcılar Derneği öncülüğünde, Açıkhava Reklamcıları Vakfı (ARVAK), İnteraktif Reklamcılık Derneği (IAB TR), Mobil Mecralar Araştırma Pazarlama ve Reklamcılık Derneği (MMA), Reklamverenler Derneği (RVD) ve Ulusal Radyo Yayıncıları Derneği (URYAD) güçlerini birleştirdi. Doğru ve verimli ölçümleme ve raporlama için çalıştık ve çalışmaya devam edeceğiz. Tüm sektör dernek üyelerine ve başkanlarına destekleri için teşekkür ederim” şeklinde açıklamada bulundu.“Zorluklarla başa çıkmanın formülleri bizim DNA’mızda var”İkiler, Corona salgının sektöre olan etkileri hakkında ise şunları söyledi: “Türkiye’de de ilk vakanın açıklanması ile sektörümüzün etkilendiğini söylemek doğru olur. Ancak, bizim sektörümüzde çok önemli bir pratik var. Zor zamanlarda kenetlenmeyi çok iyi biliyoruz; zorluklarla başa çıkmanın formülleri bizim DNA’mızda var. Hem reklamverenlerin aldığı hızlı aksiyonlar hem de ajansların hızlı çözümleri ile bu durumdaki en doğru adımların kısa zamanda atılmaya başlandığını söylemeliyiz. Uzun vadede kazananlar bu dönemde iletişimde kalanlar, güne adapte olanlar ve yaratıcılık performans dengesini doğru kuranlar olacak.”“Zorlu günlerde sağlam duracağız ki yarınlara daha güçlü hazırlanalım”Reklamverenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Pura “Dünya’da sektörümüzde yaşanan gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz ve 2020 yılının başından itibaren yaşanan Corona Virüsü salgını nedeniyle görüyoruz ki, bu eşine az rastlanır dönemde dahi sektörümüz sağlam duruşuna devam ediyor, toplumda birlik ve beraberlik ile farkındalık yaratmak adına üstlendiği misyonun hakkını veriyor.Kampanyalarında halka maddi manevi desteklerini açıklayan global reklamverenlerin yanında, yerel markalarımızdan ülke ekonomimize destek yaratan açıklamalar geliyor” dedi ve “Bu örneklerden aldığım ilhamla diyorum ki; doğa ve insanlık için yeni bir başlangıç olacak bu sancılı günlere rağmen reklam sektörü sağlam durmaya devam edecek ve yarınlara daha güçlü hazırlanacak. Markaya yatırım esastır, 2. Dünya Savaşı’nda reklama devam eden şirketlerin markaları bugün hala güçlü varlıklarını sürdürüyor, lütfen reklama devam!” diyerek görüşlerini ifade etti.TV kuruluşlarının pazar payı yüzde 46Medya yatırımlarında en büyük payı, 2019 sonu itibariyle sektörde yüzde 46 oranında pazar payına erişen televizyon kuruluşları aldı. Televizyonu yüzde 33,3 ile dijital mecralar takip etti. Üçüncü sırada yüzde 9,4 ile açıkhava yer aldı.2019 yılında en büyük düşüş basın yatırımlarında yaşandı. Basın yatırımları toplamda yüzde 25,9 düşerek, yüzde 6,5 pazar payı ile dördüncü sıradaki yerini korudu. 2019 yılında televizyonlara yapılan medya yatırımı 4 milyar 68 milyon TL olarak gerçekleşirken, dijital mecralara 2 milyar 940 milyon TL’lik yatırım yapıldı.2019 yılı genelinde medya yatırımları arasında dijital mecralara yapılan yatırımlar önemli ölçüde arttı. Dijital mecralara yapılan yatırım 2018 yılı ile karşılaştırıldığında yüzde 19 arttı. Medya yatırımları arasında en fazla paya sahip olan TV yatırımları ise yüzde 5 oranında artış gösterdi. Açıkhava yatırımları yüzde 2,5 artışla 831 milyon TL, basın yatırımları yüzde 25,9 düşüşle 578 milyon TL, radyo yatırımları yüzde 9,7 artarak 327 milyon TL olarak gerçekleşti. Sinema yatırımları söz konusu dönemde yüzde 7,1 arttı ve 95 milyon TL oldu. Radyonun toplam medya yatırımlarındaki payı yüzde 3,7 olurken, sinemanın payı yüzde 1,1’de kaldı.Dijital mecralar yükselişte2018 yılı ile karşılaştırıldığında 2019 yılında dijital mecralarda yüzde 19 büyüme ile birlikte, toplam 2 milyar 940 milyon TL’lik(*) yatırım gerçekleştirildi.2019’da dijital yatırım içinde en fazla payı 1 milyar 680 milyon TL ile display aldı. Display’deki artış yüzde 18,9 olarak gerçekleşirken, bu alanda gösterim/tıklama bazlı mecraların 2019 yılındaki payı yüzde 64, videoların yüzde 29, native’in payı yüzde 8 olarak gerçekleşti.2019’da gösterim/tıklama bazlı reklam yatırımları, bir önceki yıla göre yüzde 11,4 oranında artarak, 1 milyar 69 milyon TL oldu. Yine 2019 yılında video bazlı yatırımları bir önceki yıla göre 36.9’luk artışla 483 milyon TL, native reklam yatırımları da bir önceki yıla göre yüzde 26,7 artarak, 128 milyon TL olarak gerçekleşti.Dijital mecra yatırımlarının %64’ü mobil ekranlar, %36’sı ise PC ve laptop üzerinden gerçekleşmiştir. Geçen yıla göre mobil ekran harcamalarının toplam dijitaldeki kırılımı artmış ve %35,6 oranında büyümüştür.Arama motorlarına yapılan yatırım yüzde 20,2 arttı2019 yılında dijital mecra yatırımları içerisinde 2018 yılı ile karşılaştırıldığında en fazla yatırım artışı yüzde 20,2’lik artışla arama motorlarında oldu. Bu dönemde arama motorlarına, 1 milyar 110 milyon TL’lik yatırım yapıldığı görüldü. Arama motorlarını yüzde 10,5’lik artış ile ilanlar izledi. İlanlar için 2019’da 125 milyon TL yatırım yapıldı.2019 yılında dijital medya yatırımlarının yüzde 20,5’ini sosyal medya, yüzde 64,2’sini mobil platform, 70,7’sini programatik satın alma yatırımlar oluşturdu. Geçtiğimiz yıl, sosyal medyaya 603 milyon TL, mobil platformlara 1 milyar 887 milyon TL ve programatik satın almaya ise 2 milyar 79 milyon TL tutarında yatırım yapıldı.Öte yandan, Açıkhava olumsuz koşullara karşın büyümesini sürdürdü. 2019 yılında 831 milyon TL olarak gerçekleşen ve % 2.5 büyüyen Açıkhava medya yatırımlarının 111 milyon TL’sini 2018 yılı ile karşılaştırıldığında yüzde 31,2 artışla dijital açıkhava, yine 111 milyon TL’sini yüzde 18.9’luk artışla büyük alan ve 609 milyon TL’sini de yüzde 3.8 düşüşle reklam üniteleri yatırımları oluşturdu.Gıda ilk sıradaSektörel bazda bakıldığında ise, 2019 yılında reklam yatırımları en büyük sektörlerin başında; gıda ilk sırada yer aldı. Gıdayı, ikinci sırada perakende ve üçüncü sırada ise kozmetik ve kişisel bakım sektörü takip etti. Yine 2019 yılında reklam yatırımları en çok büyüyen sektörlerin başında ise; ev temizlik ürünleri ve şirketleri geldi. Bunu sırasıyla perakende, kozmetik ve kişisel bakım izledi.Dünya pazarı 2019’da da büyümeye devam ettiÖte yandan, Türkiye’de Tahmini Medya ve Reklam Yatırımları 2019 Yılı Sonu Raporu’na göre dünyada medya yatırımları tahminen 640 milyar Dolar’a ulaştı. Sektörün 2020 yılı tahmini ise 668 milyar Dolar olacağı yönünde. 2019 yılında, Dünya genelinde %4,4 büyüdüğü tahmin edilen toplam medya yatırımlarının %47’si dijital mecralara yapılırken, dijital mecrayı %29 ile televizyon mecrası takip etmektedir. Yıllık medya yatırım büyüklüğü 1 milyar ABD dolarının üzerinde olan 41 ülkedeki toplam yatırım hacmi $610 milyar olup, bu rakam dünya genelindeki toplam yatırımların yaklaşık %95’ini temsil etmektedir. Bu 41 ülkedeki medya yatırımları, bir önceki yılın aynı dönemine göre (yerel para birimleri ile) ortalama yüzde 9,1 seviyesinde büyüme gösterdi.İlgili rapora göre Türkiye, medya yatırımları büyüklüğü açısından dolar bazında dünyanın 35. büyük pazarı konumunda yer alırken, toplam hacim içinde payı yüzde 0,2 seviyesinde. Rapora göre, Türkiye’de medya yatırımlarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki oranı, en büyük 41 pazar içindeki en düşük oran olup, ülkemizin medya yatırımlarının GSYH’ye oranının sahip olduğu değerin yaklaşık 3,5 katlık bir büyüme potansiyeli olduğuna işaret edildi.Sektörün 2020 yılı medya yatırımları tahmini ise 668 milyar Dolar olacağı yönünde idi ancak Covid-19 salgını nedeniyle, dünyanın iki büyük pazarı olan Amerika ve Çin’deki son gelişmeler, diğer yandan reklam sektörünün lokomotifi olan, 2020 Tokyo Olimpiyatları’nın da dahil olduğu birçok uluslararası organizasyonun iptali nedeniyle, 2020 büyüme hedeflerinin tekrar gözden geçirilmesi bekleniyor. Read the full article
0 notes
Text
'Yürüyüşe çıkmıştım' diyenler dikkat! En az 4-5 metre...
Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkarak tüm dünyayı tehdit eden corona virüs (Covid-19) pandemisi sosyal mesafe kurallarını da devreye soktu. Ancak birçok ülkede üzerinde durulan en 1 metrelik sosyal mesafe uygulaması, kapalı ortamda ya da dışarıda hareketsiz halde iken bulaşıcı hastalıklardan kaçınmak için ideal bir mesafe olarak görülse de koşu ve yürüyüş gibi durumlarda daha dikkatli olunması gerekiyor.Belçika’daki Leuven Katolik Üniversitesi ile Hollanda’daki Eindhoven Teknik Üniversitesi uzmanlarının ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırmaya göre, koşan ya da yürüyüş yapan kişinin nefes alıp verirken, hapşırırken ya da öksürürken ağzından çıkan partikülerler geride kalıyor. Dolayısıyla arkada kalan kişi, önünde koşan kişinin geride bıraktığı hava akımına maruz kaldığı için bu durum sağlık açısından tehlike oluşturuyor. 'Arkalarında damlacıklarla dolu bir bulut bırakıyorlar'Araştırmayı yürüten Hollandalı Aerodinamik Profesörü Bert Blocken, koşan, yürüyen ya da bisiklete binerken bir kişinin, arkasında bir hava akımı yarattığını belirterek bu alanın havayı olduğu gibi çektiğini vurguladı. Bisikletçilerin, bu akımı hava direncini azaltmak için kaçış sırasında kullanmayı sevdiklerine işaret eden Blocken şu görüşü dile getirdi:“O zaman daha az çaba sarf etmek zorundalar. Ancak yürüyen ya da koşan birinin de böyle bir akışı vardır. Bu bölge nasıl oluşursa oluşsun hava akımında damlacık bulutu oluştuğunu gördük. Bu yüzden corona virüs salgını döneminde bu akıştan kaçmak en iyisi.���BBC Türkçe'nin haberine göre araştırmacılar, hareket halindeki kişilerin tükürük parçacıklarının yana, arkaya ya da çapraz farklı yönlere doğru ilerlediğini saptadı. Normalde sporcuların performans düzeyini artırmak için rakiplerin arkasında kaldığı bu modelden, corona virüsü salgını döneminde kesinlikle uzak durulması istendi.Bulaşması için bulutun içinden geçmek yetiyorProf.Dr. Blocken ve ekibinin bu bulguları animasyona dönüştürüldü. Görüntülerde, hapşıran ya da öksüren hareket halindeki kişilerin, parçacıkları büyük bir itme kuvvetiyle yaydığı görülüyor. Hareket halindeki kişiler, sadece yayılan parçacıkları soluyor.
Simülasyona göre bir kişi öksürdüğünde veya hapşırdığında damlacıklar koşucuların yanlarına değil, arkalarına doğru yayılıyor.Araştırmacılara göre, bunlar hızla aşağıya inen bulaşıcı parçacıklar. Bu parçacıklar, oluşan bulutun içinden geçen birinin vücuduna kolayca girebiliyor.Hollandalı profesör, bu nedenle yürüyüş sırasında en az 4-5 metre, bisiklete binme ya da koşu sırasında da en az 10-20 metrelik bir mesafe bırakılmasını tavsiye ediyor. Read the full article
0 notes
Text
Gözdeki kızarıklık konjonktivit mi yoksa corona virüs mü?
Enfeksiyon kaynaklı bir göz hastalığı olarak tanımlanan konjonktivit, enfeksiyon sonucu oluşan ve gözün en dış tabakası ve göz kapaklarının iç yüzeyini saran zar iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Özellikle viral, bakteriyel veya bazen alerjik bir reaksiyon sonucu oluşan konjoktivit, toplumda yaygın olarak göz nezlesi olarak biliniyor. Toplumun aşina olduğu ve çok da önemsenmeyen bu hastalık corona virüs ile birlikte yeniden sorgulanmaya başladı.
Yapılan araştırmalarda Covid-19 hastalarının yaklaşık yüzde birinde konjonktivite göz hastalığının belirtilerine rastlanırken görülen bu konjonktivit tablosunun klasik konjonktivit bulgularından ayırt edilmediği gözlemlendi. Virüs, hapşırma, tıksırma damlacık enfeksiyonu şeklinde konjonktivaya bulaşmış olabileceği gibi bu bölgeye yani konjonktivaya ve gözyaşına temasla da başka kişilere geçebiliyor.
Göz Sağlığı Danışmanı Op.Dr. Özgür Gözpınar, "Viral enfeksiyonların yayılmasında gözlerin çok büyük bir etkisi oluyor. Çünkü viral enfeksiyonlar vücuda mukozalardan giriyor. Yüzde en önemli mukoza noktaları ağız, burun ve gözlerdir. Bu açıdan tüm viral enfeksiyonlarda gözlerin korunması çok önemlidir. Özellikle bugünlerde coronavirüs ile ilgili en belirgin bulgular ateş, öksürük, solunumda zorluk olarak sıralanırken konjonktivitin corona virüsün yeni belirtisi olabileceği gündeme gelmeye başladı.
Direk belirti olmasa da bu farkındalığın oluşması ve gözlerin korunması bu süreçte çok önemli. Özellikle ellerin yıkanması, gözle çok temas ettirilmemesi gerekiyor. Kaşınma, sulanma, ağrı gibi birçok sebeple ellerimiz sürekli gözle temas ediyor ya da refleks olarak gözler ovalanıyor.
Zamanın çoğunu evde geçirdiğimiz bugünlerde okuma, dijital cihaz kullanımının artması ile gözler yoruluyor, gözler yoruldukça ellerin gözle teması da artıyor. Doğal refleksleri kontrol ederek daha dikkatli olunması önemli" dedi.
Ellerinizi gözünüze götürmekten kaçının! Gözpınar, "Virüse karşı ağız ve burundan bulaşmaya yönelik maskelerle önlem alınıyor. Gözler için de gözlük nispeten koruyucu olacaktır. Önerimiz, göz problemi olmayanlar için güneş gözlüğü ya da numarasız gözlük kullanarak dışarı çıkmaları yönünde. Bu süreçte yine kontakt lens kullananların da çok dikkatli olması gerekiyor. Elle teması yoğun olan bir kullanım şekli olduğundan mümkünse kontakt lens yerine gözlük kullanılması daha doğru olacaktır.
Gözlük aynı zamanda doğal gelişen dokunma ve ovalama refleksinde de bir uyarıcı olabilir. Göz problemi olmayıp kitap okuyan ya da bilgisayar, telefon, tablet kullananlar dinlendirici ya da numarasız gözlük kullanabilir. Böylece sulanma ve yorgunluk sonucu gözlere dokunma refleksi azaltılmış olur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, gözlerde farklı birçok sebeple kızarıklık olabilir. Bu tek başına corona virüs semptomu olarak algılanıp hastane ve kliniklere akın edilmemeli, acil olmayan göz muayeneleri ertelenmeli, hastane ortamlarında çok bulunulmamalı" ifadelerini kullandı.
Konjonktivit belirtileri nelerdir? Tedavi edilmezse ne olur? Konjoktivitin genel belirtileri; gözde kızarıklık, şişmiş ve kırmızı göz kapakları, gözlerde sulanma, kaşıntı ve gözlerde yanma, çapak oluşumu, ışık hassasiyeti ve kulak bölgesinde şişlikler olarak sıralanabilir. Konjoktivit hemen tespit ve tedavi edilirse göze görme hasarı gibi kalıcı zararlar vermiyor. Read the full article
0 notes
Text
Bez maskeler corona virüsten ne kadar korur?
Birçok kişinin kendi imkânlarıyla evde yaptığı ya da dışarıdan satın alınan bez maskeler ne kadar güvenilir? Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Neşat Bozkurtgil, “Bez maskeler kişinin hapşırık, öksürük, konuşma, gülme gibi aktivitelerinde ağızdan ve burundan saçtığı virüsü ve partikülleri tutması açısından faydalıdır. Virüsü dışarıdan almamak için yeteri kadar koruyucu olmayabilir. Bu bezin kalitesine, gözeneklerine, geçirgenliğine göre değişkenlik gösteriyor” ifadelerini kullandı.
60 derece ve üzerinde deterjanla yıkayın ama... İpliğin ve kumaşın kalitesi, sık dokunup dokunmadığı gibi etkenlerin bez maskede önemli olduğuna değinen Uzm. Dr. Neşat Bozkurtgil, bu maskelerin 60 derece ve üzerinde deterjanla yıkanması gerektiğini söyledi.
Yıkadıktan sonra fön makinasıyla kurutun Daha yüksek ısılarda yıkanabileceğini de ifade eden Bozkurtgil, “Yıkandıktan sonra iyice kurulanmış olması ve nemli kullanılmaması lazım. Bunu bir fön makinesi tutarak da daha güzel kurutabilirler. Böylece virüsü de inaktivite etme şansı doğar. Bu maskeler birkaç kullanımdan sonra deforme olabilir ve eski etkisini göstermeyebilirler. Kişi bu maskeyi kalın bir şekilde kullanır ve bu haliyle nefes alabilirse etraf için risk yaratmamış olur. Diğer standart maskeler yoksa bunu kullanabilir. Ancak artık maskeler devlet tarafından her eve gönderiliyor. Bu yüzden standarttan çok uzaklaşmamak lazım” diye konuştu.
Maske takmanın hem kendimizi hem de çevremizi korumak adına çok önemli olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Neşat Bozkurtgil, sözlerine şöyle devam etti: “Maske taktığımız zaman maskeye olan temastan mutlaka kaçınılması gerekiyor. Herkes 'Ben hastayım' gibi düşünerek maskeyi kullanmalı. Bunu kullanırken kirlenmiş elleriyle çevreye ve kendilerine temastan kaçınmalılar. Kaçırılmayacak indirim fırsatlarından yararlanmak için tıklayın
Bir de maskeyi taktıktan sonra başka bir kişinin sekresyonunun yani parçacığının bu maskenin dış yüzeyine geldiğini hesap ederek maskeyi kullanmalılar. Amacımız, gelen virüs partiküllerini maskenin dış yüzünde tutup içeriye almamak. Bu dış kısmının kirli olduğunu kabul ediyorsak o zaman dış yüzeye dokundurduğumuz elleri daha sonra yüzümüze ve gözümüze sürersek veya ellerimizi yıkamadan bir şeyler yersek, çevreye dokunursak başkalarını tehdit ederiz.
Diğer durumlarda da ellerimiz aracılığıyla virüsü kendimiz direkt almış oluruz. Maske amacından uzaklaşmış, hatta bize zararlı bir hale gelmiş olur. Belki normalde almayacağımız bir virüsü maskenin kirlenen dış yüzeyine dokunan ellerimizle kendimize davet etmiş oluruz." Read the full article
0 notes
Text
Maske alırken ilk buna bakın! Çok önemli detay...
Diş Malzemeleri Sanayici Ve İşadamları Derneği (DİŞSİAD) Başkanı Erkan Uçar, maskenin üç katlı filtreye sahip olmasının, üst kısmında burunu saracak telin yer almasının ve CE belgesine sahip olmasının kritik öneme sahip olduğunu söyledi.
Maske alırken dikkat edilmesi gereken özellikler Uçar, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: "Satın alınacak maskenin pahalı olması işlevlerini tam anlamıyla yerine getireceği anlamına gelmiyor. Fahiş fiyatlı ürünlerden uzak durmakta fayda var. Maskenin içerisinde filtre olup olmamasına dikkat edilmesi, üzerinde burun çevresini sarması için tel olması, maskenin gerekli tıbbi cihaz belgelerinin olup olmaması ve kutu üzerinde CE işaretinin kontrolü, ürünün eczane, medikal ve dental ürün tedariği veya üretimi yapan profesyonel dağıtıcılardan alınması çok önemli."
Türkiye'de maske sıkıntısı yaşanıyor mu? Türkiye'de hemen her sektörün maske ve solunum cihazı üretmek için seferber olduğunun altını çizen Uçar, “Dental sektörü de özellikle iç talepte bir sıkıntı olmaması için uluslararası geçerlilik belgelerine ve standartlara sahip maske üretimi yapıyor.
Bugüne kadar hekimlere ve sağlık personellerimize maske ve eldiven gibi ürünler sunan sektörümüz bir süredir 82 milyonun talebini karşılamak için gece gündüz çalışıyor.
Sağlık Bakanlığımızın da aldığı önlemler neticesinde ülke olarak maske ve diğer tıbbi malzeme stoğumuz yeterli seviyede” dedi. Read the full article
0 notes
Text
Neden bazıları corona virüsten daha fazla etkileniyor? Bunları tercih edenler...
Korona virüsten korunmak isteyenlerin önlemleri uygulaması gerektiğini ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, “Biz yıllardır insan sağlığının en önemli noktasının doğru beslenmek olduğunu söylüyoruz. Bu virüs salgınında da şunu gördük; bağışıklığı düşük insanlar bu virüsten daha çok etkileniyorlar. Bu insanlar da genellikle metabolik bir hastalığı olan insanlar. Bağışıklığımızı bir günde değil, bütün bir ömür boyunca doğru beslenme alışkanlıklarını kazanarak sağlayabiliriz. Tabii bağışıklık sadece beslenmeden geçmiyor. Yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor. Doğru uyku; en az 7 saat, günde en az 7-8 bardak su içmek, gerekiyor. İşin en önemli kısmı beslenme. Günde en az 2-3 porsiyon farklı renkte taze sebze, günde 2 kez mutlaka çiğ salata yememiz gerekiyor. Günde 2-3 bardak yoğurt ya da ayran kalsiyum olan probiyotikleri yüksek yiyecekleri beslenmeye eklemek gerekiyor” dedi.
'Seç al döneminin sona ermesini çok yerinde buluyorum'Önlemler kapsamında pazarlarda seç al döneminin sona ermesini yerinde bir karar olarak değerlendiren Kaya, "Pazarlarda seç al döneminin sona ermesini çok yerinde buluyorum. Pazardan ve marketlerden aldığımız sebze ve meyveye orta derecede akan suyun altında ön bir yıkama yapmak lazım. Sonra büyük bir kabın içerisine 2 litre kadar su koyup aldığımız sebzelerin üzerine biraz sirke ekleyerek 5-6 dakika kadar bekletip sonra bu suyu döküp tekrar yıkamak yeterli olacak" diye konuştu.
'Alacağınız ürünleri güvenilir markalardan tercih edin'"Evde Kal" uyarılarının ardından birçok vatandaşın tercih ettiği paketli ve dondurulmuş gıdalar hakkında konuşan Kaya, "Ben kendi evime yıkanmış olarak paketlenen ürünlerden alıyorum. Bu ürünler güvenilir markalardan tercih edilebilir. Alırken son kullanma tarihine bakıyorum. İkincisi zaten bu yıkanmış ürünler şeffaf poşetlerde oluyor. Orada da poşetten bakıyorsunuz çok ezik, solmuş sebzeleri mümkün olduğu kadar almıyorum. Küçük porsiyonlar halinde alıyorum. 4-5 poşet birden almıyorum. Yıkanmış, ayıklanmış ürünleri 1-2 günlük olacak şekilde alıyorum. Cam şişede pastörize sütler alıyorum. Bazı paketli sebzelerin üzerinde minik yazılarla yıkanmamış yazabiliyor. Etiket okuma alışkanlığını kazanmak gerekiyor. Taze sebze ve meyveye ulaşamıyorsanız tabİi ki dondurulmuş gıda alabilirsiniz, sağlıklı bir seçimdir. Orada da son kullanma tarihine dikkat ederek almak gerekiyor. Bu sebzeler dondurulurken zaten mevsiminde toplanan sebzeler ve hızlı bir yöntemle donduruluyorlar, herhangi bir işlemden geçirilmiyorlar. Herhangi bir katkı maddesi ayrıca içerisine konulmuyor. O nedenle dondurulmuş ürünleri de rahatlıkla halkımız kullanabilir" ifadelerini kullandı. Read the full article
0 notes
Text
Adım adım maskeyi doğru takmanın yolları - Tıbbi maske nasıl takılır?
Bakanlık Twitter hesabından "Tıbbi maske nasıl kullanılır, kullanırken nelere dikkat edilmesi gerekir?" notu ile hazırlanan broşürleri paylaştı. Broşürlerde, yeni corona virüsün solunum yolu enfeksiyonu yapan bir virüs olduğu belirtildi. Virüsün ise hasta kişilerin öksürme veya hapşırmayla ortaya saçtığı damlacıkların ortamdaki diğer bireyler tarafından solunmasıyla, damlacıkların yapıştığı yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin ağız, burun veya göze götürülmesiyle bulaştığı kaydedildi.
Broşürde kimlerin tıbbi maske kullanması gerektiğine ilişkin "Ateş, öksürük, solunum sıkıntısı belirtilerinden birinin gelişmesi durumunda hemen tıbbi maske takarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurun. Yeni corona virüs hastalığı tanısı veya şüphesi olan bir kişinin bakımını yapıyorsanız mutlaka tıbbi maske takın.
Ev izolasyonundayken çeşitli nedenlerle dışarı çıkmak zorunda kalırsanız evden çıkarken mutlaka tıbbi maske takın. Ev izolasyonundayken evin ortak alanlarını kullanırken mutlaka tıbbi maske takın" denildi.
Maske doğru şekilde nasıl takılır? Maskenin nasıl kullanıldığı da fotoğraflar ile anlatılarak, şu bilgilere yer verildi:
"Maskeyi takmadan önce eller en az 20 saniye su ve normal sabunla yıkanır.
Maske; katlı kısmı dış tarafta kalacak, üst taraftaki metal şerit burun köprüsünün üzerine gelecek şekilde takılır.
Maske lastikli ise maskenin yanlarındaki lastikler kulak kepçesinden geçirilerek takılır.
Maske ipli ise maskenin üst kenarlarındaki ipler kulakların üstünden geçirilerek başın arka kısmında bağlanır, alt kenarındaki ipler ensede bağlanır.
Maskenin üst tarafındaki metal şerit burun köprüsünün üzerine hafifçe bastırılarak yerleştirilir.
Maske burun, ağız ve çeneyi tamamen kapatacak, kenarlardan hava geçişine izin vermeyecek şekilde takılır." Read the full article
0 notes
Text
Düzenli yendiğinde 10 yaş daha genç gösteren besinler
1-Avokado Avokadonun çok yağlı bir besin olduğunu duymuşsunuzdur. Ancak bu yağların vücut için faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Günde bir avokado yemek kolesterolü düşürüyor ve cildin yenilenme sürecini destekliyor. Folik asit bakımından da zengin olan avokado aynı zamandaiyi bir C vitamini, potasyum ve antioksidan kaynağı.
2-Domates Domates sadece lezzetli değil, aynı zamanda sağlığınız için de harika bir besindir. Yüksek miktarda A vitamini, C vitamini ve folik asit içerir. Olgun domateslerin kırmızı renginden sorumlu olan likopen, kırmızı şarapta bulunan resveratrolden 14 kat daha büyük bir antioksidandır. Cildi UV radyasyonuna karşı korur ve ayrıca kalp-damar ve bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde büyük bir etkiye sahiptir. Bu arada size ufak bir tavsiye: Domatesler pişirilip biraz zeytinyağı ile birleştirildiğinde likopenin emilmesi daha kolaylaşır.
3-Kırmızı meyveler Çilek, böğürtlen, yaban mersini, üzüm... Bu küçük meyveler bazı hücre hasarlarını önleyen, eklemlerdeki şişlikleri ve ağrıyı azaltabilen antioksidan özellikler içerir .Özellikle yaban mersini Alzheimer ve demans ile savaşta, idrar yolu hastalıklarında çok etkilidir.
4-Havuç Havuç, vücutta A vitamini üretimini destekleyen beta-karoten ile doludur ve göz sağlığına büyük katkı sunar. Beta-karoten retinanın ve gözün diğer kısımlarının sorunsuz çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca cildi, güneşin zararlı UV ışınlarına karşı koruyarak erken yaşlanmayı engeller. Havuçtan daha fazla faydalanmak istiyorsanız sakın pişirmeyin. Çünkü pişirmek sahip olduğu vitamin ve mineralleri önemli etkisiz hale getiriyor.
5-Narenciye Portakal, limon, greyfurt... Narenciye grubu, en önemli C vitamini ve folik asit kaynağıdır. Kandaki kolesterol ve ürik asit seviyelerini azaltmaya yardımcı olurlar. Düzenli olarak tüketildiğinde dolaşım problemlerini, kalp rahatsızlıklarını ve eklemlerde korkunç ağrıya neden olan gut gibi hastalıkları önlemenize yardımcı olurlar. Aç karnına limon suyu içmek, bağırsaklarınızı temizler ve vücudu toksinlerden arındırır. Böylelikle vücudunuz besinlerindeki vitamin ve minarelleri daha iyi sindireceğinden kendinizi oldukça sağlıklı hissetmeniz muhtemel.
6-Sarımsak Sarımsak, sadece vampirleri caydırmak için güçlü bir silah değildir! Doğru kullanıldığında çoğu enfeksiyonu ile de mücadele eder. Sarımsağın ağızda yarattığı kokunun sizi rahatsız ettiğini biliyoruz ancak sahip olduğu inanılmaz faydaları es geçmek de olmaz. Mantar ve bakteri öldürücü özellikleri, yaşlanma karşıtı süper yiyecekler içerisinde sarımsağı en iyi doğal antibiyotikler sınıfına sokuyor. Sarımsak ayrıca kolesterolü dengeler, kan dolaşımını ve hipertansiyonu düzenler ve bazı kanser risklerini azaltmaya da yardımcı olur.
7-Bitter çikolata Bitter çikolatanın cildinizin UV hasarından korunmasından serbest radikallerle savaşmaya kadar pek çok faydası vardır. Ancak şunu söylemekte de fayda var: Eğer bu faydalardan yararlanmak istiyorsanız en yüzde 75 kakaolu olan çikolataları tercih edin.
8-Zeytinyağı Zeytinyağı sadece sağlıklı beslenmenin önemli bir parçası değil, aynı zamanda cilt bakım rutininize de olması gereken bir besindir. Cildinizi nemlendiren, canlandıran, yaşlanmasını önleyen önemli alfa-linolenik asit kaynaklarından biridir. Eğer geceleri yatmadan hemen önce göz altlarınıza birkaç damla zeytinyağı sürerseniz nemlendirme sağlayarak ince çizgilerin görünümünü azaltabilirsiniz.
9-Zencefil Genellikle toz halinde bulunan bu bitki giderek daha popüler hale geliyor. Kanser önleyici, sindirimi kolaylaştırıcı ve iltihap önleyici özelliklerinden yemeklerinize katarak yararlanabilirsiniz. Zerdeçal aynı zamanda yaşlanma sürecini yavaşlatır, size enerji verir ve stresli zamanlarınızda sinirlerinizi yatıştırır.
10-Yağlı balıklar Somon, ton balığı, hamsi ve kalkan balığı gibi yağlı balıklar, hücre yenilenmesine yardımcı olan ve kötü kolesterolü düşüren harika bir omega-3 kaynağıdır. Ayrıca yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkan oksidatif hasarı tersine çevirip önledikleri için de cilt sağlığı için önemlidirler. Read the full article
0 notes
Text
Corona virüs ile savaşta en kritik cihaz: Solunum cihazı neden önemli?
Corona virüs (Covid-19) ile mücadele için dünya çapında 900 bin solunum cihazına ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Ntv.com.tr'nin haberine göre ABD'nin New York kenti Belediye Başkanı Bill de Blasio 15 bin solunum cihazına ihtiyaç duyduklarını söyledi. Corona virüsün ağır vurduğu İtalya, İspanya ve İran gibi ülkelerde yeterli solunum cihazı olmadığı için yaşları ilerlemiş hastaların ölüme terk edildiği ifade ediliyor. Corona virüsten ölümlerin yüzde 60'ı bu üç ülkede yaşandı. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere önemli uluslararası kuruluşlar daha fazla solunum cihazı üretmek için dev şirketlere çağrıda bulundu. ABD'de Ford, General Motors başta olmak üzere otomotiv şirketleri solunum cihazı üreteceklerini açıkladı. Corona virüsünü yenmede hayati önemi olan solunum cihazları nasıl çalışıyor? Sağlık çalışanları için bir risk oluşturuyorlar mı? Hangi hastalar solunum cihazına ihtiyaç duyuyor? Uzmanlar bu sorulara cevap verdi.
Solunum cihazı nedir, nasıl çalışıyor? Zatürre dahil akciğer kaynaklı solunum yolu hastalıkları bulunan hastaların daha rahat nefes almasını sağlamak için kullanılan bir cihaz. Bir hastaya solunum cihazı bağlanmadan önce tıbbi personel- genellikle anestezistler- entübasyon adı verilen bir prosedür gerçekleştirirler. Hasta sakinleştirildikten ve kas gevşetici verildikten sonra, ağızdan ve nefes borusuna bir tüp yerleştirilir. Prosedür rutindir ancak Covid-19 hastalarında, tıbbi personelin virüsle enfekte olmadıklarından emin olmak için aşırı önlemler alınması gerekiyor. Sağlık personeli tepeden tırnağa tam koruma bir elbise giyer. Sağlık personeli daha sonra solunum tüpünü cihaza bağlar, hava ve oksijeni akciğerlere pompalama hızını ve oksijen karışımını ayarlar.
Hasta solunum cihazına ne zaman bağlanıyor? Bir hastayı solunum cihazına bağlamaya karar vermeden önce doktorlar “solunum yetmezliği” belirtileri arar. Söz konusu belirtiler, solunum hızının artması, nefes darlığı, kandaki karbondioksit CO2 artması. Normal bir insanda solunum hızı dakikada yaklaşık 15 nefes iken, hız dakikada 28 keze çıkıyorsa, bu durum solunum cihazı gerekli olabileceğinin işaretidir. Solunum cihazı bağlanmadan önce hastanın oksijen seviyelerini artırmak için başka girişimler de var. Oksijen tanklarıyla hastaya müdahale edilebilir. Covid-19 ile sağlık personeli müdahale gerektiren yöntemlerden kaçınmaya çalışıyor. Çünkü hastalar hala öksürerek, etrafa damlacık yaydıkları için virüsün sağlık personeline aktarılma riski artıyor.
Hasta solunum cihazına ne kadar bağlı kalıyor? Bir hastanın solunum cihazına ihtiyaç duyup duymadığına doktor çok hızlı karar verebilir. Hastaya oksijenli torba ya da maske sistemi gibi manuel solunum yöntemleri uygulanmazsa ve acilse genellikle solunum cihazı 30 dakika içerisinde bağlanır. Ağır Covid-19 hastalarında, Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu (ARDS) adı verilen hayatı tehdit eden bir durum gelişebilir. Bu şu anlama geliyor. Hastaya sık sık ama küçük hacimli oksijen ve hava verilmesi gerekiyor. Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu yaşayan hasta haftalarca solunum cihazına bağlı kalabilir. Doktorlar solunum borusundan boğazdan kaynaklanan komplikasyonları önlemek için, tüpün doğrudan boyundan nefes borusuna girebilmesi için bir trakeostomi (delik) açabilir. Hasta trakeostomi ile daha sağlıklı ve uyanık kalır. Boğazda açılan delik daha sonra kendiliğinden iyileşir. Boğazda oluşan bir komplikasyon ise, hastanın solunum cihazına bağlanmasını önler ve bu solunum cihazsız ölmesine neden olabilir.
Solunum cihazı neden önemli? Bu konuda ne yapılmalı? Solunum cihazı sıkıntısını önlemenin en belirgin yollarından biri, öncelikle hastalığa yakalanan insan sayısını azaltmaktır. Corona virüse yakalanmamak için sosyal mesafe ve hijyen kuralları dahil tüm sağlık tavsiyelerine uymak gerekiyor. Bazı ülkeler veteriner kliniklerinde hayvanlar üzerinde kullanılan solunum cihazlarının dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğini araştırıyor. Uyku apnesi makineleri ve anestezik makineleri de seçenekler arasında yer alıyor. Covid-19 gibi hayatı tehdit eden ciddi vakaları yönetmekten sorumlu sağlık çalışanları, solunum yetmezliği çekmesi beklenen çok sayıda hasta için uygun desteği kullanma yetenekleri konusunda son derece endişeli. Şu anda corona virüs (Covid-19) için dünya genelinde 900 bin solunum cihazına ihtiyaç duyuluyor. Bu kadar solunum cihazının üretilmesi zaman alacak. Bunları doğru kullanmak için de sağlık çalışanlarına ihtiyaç var. Sağlık çalışanlarının İtalya ve İspanya'da olduğu gibi etik ikilemde kalarak, hangi hastaya solunum cihazı bağlanmalı sorusuyla karşılaşmamak için önlemleri tüm toplumun olması ve sorumluluğu herkesin yüklenmesi gerekiyor. Burada sosyal mesafe ve izolasyon büyük önem taşıyor. Read the full article
0 notes