Photo
İstanbul Hakkında
İstanbul tarihine ilişkin sizler için oradan buradan bularak derlemiş olduğum tarihi bilgileri paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. İstanbul’un neden bu kadar önemli olduğunun altını çizecek olan şehrin tarihin çok öncelerinden gelmesini belgeleyici nitelikte bir içerik olacaktır. Keyifle okumanızı ümit ediyorum.
Devletin yönetimini ele geçiren Septimus Severius zamanında (193-211) önce en önemli yapıları ile birlikte büyük ölçüde yıkılan, sonra yeniden daha büyük olarak kurulan kent, oğlu Aurelius Antoninus Caracalla’nın adına izafeten Anatonina olarak tanınmıştır. Sirkeci’den Çemberlitaş’a, oradan da doğuda Marmara Denizi’ne kadar uzanan, ancak günümüze gelememiş surlar Septimus Severus tarafından yaptırılmıştır.
Kent merkezi, hamamlar Apollon-Helios ve Aphrodite mabetleri ve tiyatro da dahil olmak üzere anıtsal yapılarla donatılmıştı. Nekropolis (mezarlık), Çemberlitaş’la Beyazıt arasındaki alanda yer almaktaydı. Zamanın ana yolları iki yanda sütunlarla sınırlandırılmıştı ve bu caddelerin en ünlüsü, Divanyolu (Yeniçeriler) Caddesi güzergâhını izleyen Mese Caddesi idi.
Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra Konstantinopolis, yeniden yapılanmaya başlamıştır. Ancak, bunlar yangın, deprem, kuşatma ve isyanlardan ötürü zarar görmüş, çoğunun kalıntıları günümüze ulaşamamıştır. Bizans döneminde şehir, akropolün çevresindeki alanda yapılan Hippodrom, Hagia Sophia, Hagia Eirene ve Sarayburnu’na kadar uzanan Büyük Saray çevresinde toplanmıştı. İ
mparator Theodosios II. Zamanında şehir genişletilmiş, surlar bugünkü Edirnekapı’dan Balat’a kadar inen alana kadar uzatılmıştır. Kent içerisinde kiliseler, manastırlar yapılmıştır. Kentin ticaret merkezi de Hippodrom’dan bugünkü Beyazıt Meydanı’na kadar uzanan alanda yer alıyordu. Ayrıca çeşitli meydanlar, sütun ve heykellerle bezenmiştir. Bunlardan hemen hepsi günümüze kadar iyi durumda gelebilmiştir.
Bizans İmparatorlarından Arcadius (395-408), II.Theodesius, II.Iustinianus (527-565), Thephios, III.Mikhael kente yeni yapılar eklemiştir. Buna rağmen kentin tarihi yarımadası çeşitli isyanlardan büyük ölçüde etkilenmiş, zaman zaman da yakılıp yıkılmıştır. İstanbul patriği Ioannes Chrisosthomos’un İmparator Arcadius’un karısı Eudoksia ile sürekli çatışması halkı ayaklandırmış, çıkan isyan önlenemeyince Ayasofya başta olmak üzere şehirdeki pek çok yapı yakılıp yıkılmıştır.
II.Iustinianus’un yaşamını ve tahtını tehlikeye sokan Nika Ayaklanması (532), eşi Theodora ve komutanı Belisarios’un desteği ile bastırılabilmiştir. Bu ayaklanma sonunda şehrin hemen her yanında yangınlar çıkmış, Hagia Sophia, Hagia Eireni ve Samson Ksenodokion zarar görmüştür. Bunun ardından 732 ve 740 depremleri kentin belli başlı anıtlarının yıkılmasına neden olmuştur. Bu arada ilahi hikmetin simgesi sayılan Ayasofya, Nika İhtilalinden sonra yeniden yaptırılmıştır.
Bizans döneminde İstanbul her geçen gün biraz daha gelişmiş, yerleşim artmış, yapılar yoğunlaşmış, çeşitli heykellerle bezeli Hippodrom yenilenmiştir. Hippodrom’dan Marmara’ya uzanan alanda çeşitli yapılardan oluşmuş Büyük Saray inşa edilmiştir. Tarihi yarımadada büyük yollar ve caddeler açılmıştır.
Romalıların şehirlerini dikili taşlarla ve heykellerle süsledikleri bilinmektedir. Bizanslılar da onları örnek alarak şehrin çeşitli yerlerinde sütunlar dikmiş, üzerlerine imparatorlarının heykellerini yerleştirmişlerdir.
Osmanlılar Konstantinopolis’i ilk kez Sultan Yıldırım Beyazıt döneminde (1389-1402) kuşatmışlardır. Yıldırım Beyazıt Karadeniz’den gelecek yardımları önlemek için, 1396 yılında bugünkü Anadolu Hisarı’nı yaptırmıştır. Fatih Sultan Mehmet’te (1451-1481) onun karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırarak Boğazı kontrol altına almıştır. Böylece İstanbul’un fethi için başlayan çalışmalar arasında, kuşatmada gerekli olacak büyük toplar döktürülmüş, 12 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturulmuş, ordunun sayısı arttırılmış ve yardımı önlemek amacıyla bütün yollar tutulmuştur. Bu arada Cenevizlilerin elinde bulunan Galata’nın savaş sırasında tarafsız kalması da sağlanmıştır. Osmanlılar 2 Nisan 1453’te İstanbul surları önünde görülmüş ve iki aya yakın süreden sonra 24 Mayıs 1453’te şehir ele geçirilmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra, öncelikle şehrin yıkılan yapıları onarılmış, Bizanslıların güvenliği sağlanmış ve yeni yerleşim bölgeleri oluşturularak Türkler yerleştirilmiştir. İstanbul dört yönetim birimine ayrılmıştır. Bunlardan biri imparatorluğun merkezi olan Suriçi, diğerleri Bilad-i Selase olarak isimlendirilen, Büyükçekmece’yi, Küçükçekmece’yi, Çatalca’yı ve Silivri’yi kapsayan Eyüp yönetimi, diğerleri de Galata ve Üsküdar idi. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a taşınmış ve yeni bir dönem başlamıştır.
Sultan II.Beyazıt zamanında, depremde büyük ölçüde zarar gören şehir 1510’da hemen hemen yeniden yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul’da bir kent planı yapılmış ve geliştirilmiştir. Osmanlı mimarisinin Klasik Dönemine ait eserler Mimar Sinan ve Onun ekolünü benimsemiş mimarlar tarafından yapılmıştır. Bu dönemde İstanbul en parlak konumuna ulaşmıştır.
Osmanlı döneminde şehrin görünümü, sosyal yaşantısı tamamen değişmiştir. Ancak şehir depremler, seller, yangınlar, salgın hastalıklardan zarar görmüştür.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın Sadrazamlığı (1718-1730) sırasında, lale Devri olarak isimlendirilen dönemde, İtfaiye Teşkilatı kurulmuş, ilk matbaa açılmış ve yeni yapılanma ile İstanbul’un görünümü değişmiş, batılılaşma süreci hız kazanmıştır. Bu arada Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olan Gülhane’de Tanzimat Fermanı ilân edilmiş ve batılılaşma resmen ortaya konmuştur. Bunun sonucu olarak İstanbul yaşamında, eğitiminde, mimarisinde, sanayii kuruluşlarında büyük değişimler görülmüştür. Bu dönemde şehir yeni yerleşim alanlarına doğru genişlemeye başlamıştır.
Tarihi yarımada Bakırköy, Yeşilköy yönüne, Galata, Taksim Maçka yönüne doğru yayılırken; Boğaziçi’nde yapılanma hız kazanmış ve Sarıyer’e doğru genişlemiştir. Diğer taraftan şehir Anadolu yakasında Bostancı ve Beykoz’a kadar büyümüştür. Bu dönemde altyapı ve kent hizmetlerinde önemli gelişmeler olmuş, Galata ile Eminönü’nü birleştiren köprü yapılmış, Karaköy’den Beyoğlu’na çıkan dünyanın 3.Metro’su (Tünel) hizmete girmiştir. Rumeli Demiryolu, kent içi deniz taşımacılığı yapan Şirket-i Hayriye’nin kurulması, Şehremaneti (Belediye) örgütünün ve diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının çekilmesi, Zaptiye Nezareti’nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi’nin hizmete girmesi ve Atlı Tramvay Şirketi bu gelişmelerden bazılarıdır.
XIX.yüzyıl ile XX.yüzyılın başları Osmanlı Devletinin en karmaşık dönemi olmuştur. Bundan da İstanbul büyük ölçüde zarar görmüştür. Peş peşe yenilgilerle sonuçlanan savaşların ortaya koyduğu çöküntü İstanbul’a da yansımıştır. I.Meşrutiyetin ilanı (1876), II.meşrutiyetin ilanı (1908), 31 Mart Olayı ve Hareket Ordusunun İstanbul’a girişi (1909) ve II.Abdülhamit’in tahttan indirilişi, Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların Yeşilköy’e kadar gelmesi, Balkan Savaşları’nda (1912) Bulgarların Çatalca’ya kadar ilerlemesi ve I.Dünya Savaşı’nın başlaması bu dönemin, İstanbul’u etkileyen en önemli olaylarıdır.
I.Dünya Savaşı’nın başlaması, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devletinin yıkılmasının en büyük nedeni olmuştur. Yunanlıların 23-30 Mayıs 1919’da İzmir’i işgalini kınamak için İstanbul’da Sultanahmet’te düzenlenen mitingler İstanbul tarihinin en önemli olaylarındandır. Bunun ardından İstanbul, 15-16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, Heyet-i Mebusan kapatılmıştır.
Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Ankara merkez olmak üzere kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti 1 Kasım 1922’de saltanat ve hilafetin ayrıldığını, Osmanlı Devletinin sona erdiğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) kurulduğunu ilân etmiştir. Son Osmanlı Padişahı VI.Mehmet (Vahidettin) 17 Kasım 1922’de İstanbul’u terk etmiş, ardından İtilaf Devletleri de İstanbul’dan ayrılmıştır. Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ordusu 6 Ekim 1923’te İstanbul’a girmiş ve İstanbul’un ikinci kez fethi gerçekleşmiştir. Bundan sonra İstanbul yüzyıllardır sürdürdüğü başkentlik işlevini yitirmiştir.
0 notes
Text
Gübre, Mantar ve Motokültör Hakkında Bir Derleme
Gübre
Kötü beslenen canlılar hem zayıf, hem de sıhhatsiz olurlar. Desin bakımından zayıf bir tarladaki bitkiler de yeteri kadar gelişmezler. Toprağı besin bakımından zenginleştirerek daha iyi bitki elde etmek için gübreden yararlanılır.
Eskiden köylüler topraklarını ekin değiştirerek ilerler zaman zaman da hiçbir yay ekmeyerek dinlendirirlerdi. Değişik bitkilerin ekilmesi toprağın fakirleşmenin önüne geçer, bitkilerin dinlendirilmesi de toprağın yeniden besin maddesi bakımından zenginleşmesine yardım ederdi. Günümüzde tarlalarda hep aynı bitkiyi ekip yetiştirmek zorunluluğu toprağın kuvvetini çok düşürmektedir Toprağı devamlı olarak tabii ve aunt gübreyle beslemek gerekmektedir. Son yıllarda plastik endüstrisinde, balıkçılıkta, potas ocaklarında, şeker fabrikalarında İkinci derecede elde edilen maddelerden sunf gübre olarak yararlanılmaktadır.
Mantar
Yeşil bitkiler besin maddelerini kendileri sindirirler, ama mantarlar bu işi yapamazlar. Yaşayabilmek için ya başka bitkilerin, ya da onların döküntüleri üzerinde yaşar, onların sindirilmiş besin maddelerine ortak çıkarlar.
Bitkilerin klorofili, toprağın ya da havanın içindeki besin maddelerini alıp hazırlamaya ya da özümlemeye yarar. Ama mantarlar, klorofiliz, baalt bitkilerdir. Yaşayan ya da ölmüş bitkilerin üzerinde asalak olarak yaşarlar. Hatta saçlarımızın dibine yerleşerek orada yaşayan bir çeşit asklı deri mantarı bile vardır. Bazı mantarların İnsanı öldürecek derecede zehirli olmasına karşılık bazıları zehirsizdir, bunları yemek mümkündür. Bu arada bunca İnsanın hayatını kurtaran penisilin adlı ilacın da küçücük bir mantar türünden elde edildiğini unutmamak gerekir.
Motokültör
İki büklüm eğilerek toprağı çapalayan, düzelten, otları yolan bahçıvanın işi çok yorucudur. Günümüzde, küçük bir motorla hareket edip tıpkı el arabası gibi istenilen yere götürülen makinelerle eskiden çok yorucu olan bu işleri şimdi kolaylıkla yapmak mümkündür.
Tarımın makineleşmesi, büyük tarım makinelerinin yapılmasını sağladı ve hayvan kuvvetinin yerini güçlü traktörlerin almasına yol açtı. Ama kocaman traktör, ancak çok büyük tarlalarda kullanıldığı zaman yararlı olabilmektedir. Engebeli topraklarda, küçük bahçelerde kullanabilmek için küçük makinelere ihtiyaç vardır. Bu gibi yerlerde de motokültör adı verilen, tıpkı el arabası gibi iki sapından tutularak İtilen küçük makinelerden yararlanılır. Bu makineler yerine göre sapan ya da tırmık çeker ya da tırpanla ekin biçer. Çok az yakıt sabrettiğinden masraflı da değildir.
0 notes
Photo
Yuri Gagarin, Neil Armstrong ve Ahmet Şefik Kimdir?
Yuri Gagarin
Sovyet hava subayı ve kozmonotu, 1934’te Smolensk yakınlarındaki Gjatsk’ta (S.S.C.B.) doğdu, 1968′-de Vladimir yakınlarında (S.S.C.B.) öldü.
Dünyanın çevresinde birçok sunî peyk dolaşmaktaydı. Önce Leyka, sonra da Belka ve Streika adlı köpekler ilk defa füzelerle uzaya fırlatılmışlardı. Nihayet 12 Nisan 1961’de Vostok I adlı uzay gemisiyle bir insan uzaya çıkmayı göze aldı. Ancak böyle bir işe girişmeden önce Gagarin, aylarca süren ağır brr antrenmana tâbi tutuldu. Kozmonotun her şeyden önce cesaretini kaybetmemesi gerekiyordu. Gagarin 300 kilometreden daha uzak bir mesafeden yeryüzünü görmenin sevincini tadan ilk insandır. Kozmonotun dünyayı çok uzaklardan gördüğü an dudaklarından dökülen ilk söz: harika olmuştur. O sıralarda dünyadaki heyecan da son haddini bulmuştu. Bu büyük başarı Gagarin’i hiç şımartmadı, uzay adamı o alçakgönüllü güleç ve sempatik havasını yitirmedi. Gagarin, bir deneme uçuşu sırasında hayatını kaybetti.
Neil Armstrong
Amerikalı kozmonot ve deneme pilotu. 1930’da Vapakometa’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu. Ay üzerinde yürüyen ilk insan. Chanute ödülünü kazandı.
21 Temmuz 1969’da Türkiye saatiyle 20.30’da, Apollo 11 programının uygulanması sırasında bir füze, Ay toprağı üzerine, içinde iki insan taşıyan bir kapsül bıraktı. Edwin Aldrin’in kullandığı ve ay modülü adını taşıyan bu kapsülden, kozmonot Armstrong, kısa bir madenî merdiven yardımıyla aşağıya inmeye koyuldu. Kozmonot emniyette olup olmadığını kontrol için kısa bir süre durakladıktan sonra Ay üzerindeki Sükûnet denizine inerek Ay’a ayak basan ilk insan oldu. Bu sırada oradan 400.000 kilometre uzaktaki yeryüzünde milyonlarca televizyon vericisi direkt yayın yaparak bu büyük başarının görüntülerini Dünya’ya yayıyorlardı. Ay’da heyecan içindeki kozmonotun bir aralık: «İnsan için küçük bir adım, fakat insanlık için büyük bir adimi» dediği duyuldu. İnsanoğlunun binlerce yıllık rüyası gerçek olmuştu.
Mithat Paşa
Ahmet Şefik; Mithat Paşa diye bilinir. Ünlü Türk devlet adamı, 1822’de İstanbul’da doğdu, 1884’te Taif’te (Hicaz) boğulmak suretiyle öldürüldü. Hürriyet kahramanı; Türkiye’de bankacılığın temelini o attı.
Osmanlı İmparatorluğunun birçok vilâyetinde çeşitli görevlerde bulunan Mithat Paşa, Tuna valiliği sırasında, köprüler, yollar vb. yaptırmış; Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası’nı kurmuş ve böylelikle tefeciliğe biraz olsun önlemiştir. Aynı çalışmayı Bağdat valiliği sırasında da gösteren Mithat Paşa, halk tarafından çok sevilir, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi vatanperverler tarafından lider kabul edilirdi. Devrin padişahı II. Abdülhamit’e de hazırladığı ilk anayasayı kabul ettirmişti. Fakat padişah bu İlerici adamdan son derece tedirgin oluyor ve onu ülkeden uzaklaştırmak İçin çareler arıyordu. Amcası Abdülaziz o sıralarda intihar etmişti. II. Abdülhamit, olaya bir cinayet süsü vererek Mithat Paşayı bundan sorumlu tuttu. Paşa, ölüme mahkûm edildi. Padişah da, sözde onu affederek Taife sürdü sonra da orada boğdurdu.
0 notes
Photo
Tarihte Yer Etmiş Ünlüler
Profesör Auguste Piccard
İsviçreli fizikçi ve mucit. 1884’te Basel’de (İsviçre) doğdu, 1962’de Lozan’da öldü. Stratosferi ve deniz çukurlarını araştırmada kullanılacak, geçirimsiz kabinler yapmayı denedi.
Deniz diplerinde araştırmalar yapabilmek için sımsıkı kapalı bir kabine ihtiyaç vardı. Profesör Auguste Piccard önce yoğunluğu az olan stratosferde balonla dolaşabilmek için su geçirmez bir balon sepeti yapmayı denedi. Balonla ilk uçuşunu ise 1931 yılında gerçekleştirdi. Yardımcısı Kipfer ile beraber Bavyera’dan hareket eden fizik bilgini, 15 000 metreye kadar yükseldi. Bu sırada Piccard ve yardımcısı iniş supabının sıkıştığını fark ederek endişelendiler. Yolculuk az daha bu iki bilim adamının hayatına mal olacaktı. Neyse ki balon 16 000 metreyi aştıktan sonra birdenbire uysallaştı ve Avusturya Tyrol’üne yumuşak bir iniş yaptı. Piccard, daha sonra en derin denizlerin diplerinde gözlemler yapmayı tasarladı ve bu amaçla batiskaf denilen dalma aracını gerçekleştirdi.
Binbaşı Jacques-Yves Cousteau
Fransız deniz subayı, deniz bilgini ve sinema yönetmeni, 1910’da Saint-Andr��-de Coubzac’da (Fransa) doğdu. Kendi buluşu olan balıkadam elbisesiyle deniz diplerinde önemli keşifler yaptı, ilginç filimler çekti.
İlk denemesi 1934‘de yapılan ve yüzücüye büyük bir hareket imkânı sağlayan balıkadam elbisesinin icadı sayesinde, Binbaşı Cousteau, deniz diplerinde bir balık kadar rahat hareket ederek uzun araştırmalar yapan ilk insan oldu. Cousteau, denizler altında araştırmalar ve incelemelerde bulunmak üzere Fransızlara ait “Calypso” adlı gemiyi özel bir şekilde hazırlattı. Binbaşı Cousteau nun bu garip denizaltı evi, içindekilerin tamamıyla su altında yaşamasına elverişlidir. Bu ev gelecekte su altında kurulacak şehirlerdeki hayat hakkında da bir fikir verebilir. Cousteau kendi dalışlarıyla ilgili eserler yazmış ve ayrıca yine kendi buluşu olan bir su-altı kamerasıyla bir dizi filim çekerek, deniz dibi âleminin o büyüleyici güzelliklerini gözlerimizin önüne sermeyi başarmıştır. Bu filmlerin en ünlüsü Sessiz Dünya’dır.
Montgolfier Kardeşler
Montgolfier kardeşler, Fransız mucitleri. Joseph, 1740’ta Vidalon-lö-Annonay’de (Fransa) doğdu, 1810’da Baraluc’de (Fransa) öldü. Etienne, 1745’te Vidalon-les-Annonay’de (Fransa) doğdu, 1799’da Serrieres’de (Fransa) öldü.
Sıcak havayla şişirilen ilk balonları icat edip uçurdular. Joseph ve Etienne de Montgolfier, kâğıt imalâtçısı İki kardeşti. Annonay’daki fabrikalarında bazen kâğıttan küçük balonlar da yaparlardı. Sıcak havayla şişirilen bu balonlar serbest bırakıldıklarında havalanırlardı. Bir gün iki kardeş çok büyük bir balon yapmaya karar verdi. Kâğıttan yaptıkları bu dev balonu daha dayanıklı hâle getirmek için de bezle kapladılar. Balonun içindeki sıcak havanın soğumasını önlemek İçin alt kısmındaki ağzına yün parçaları ve bir tutam saman koydular. 4 Haziran 1783’de Annonay’da, kalabalık seyirci topluluğu önünde büyük bir deneme yapıldı. Montgolfier’lerin balonu on dakikadan fazla havada kaldı ve 500 metreye yükseldi. Aynı yılın 19 Eylülünde Versailles sarayı bahçesinde, kral Louls’nin huzurundaki ikinci denemede balon ilk hava yolcularını taşıyordu: Bir ördek, bir horoz ve bir koyun.
#Auguste Piccard#Binbaşı Jacques-Yves Cousteau#Cousteau#Fransız mucitler#Montgolfier#Montgolfier kardeşler
0 notes
Photo
Watt, Tellier ve Dewar Analizi
Dewar
Sir James Dewar îskoçya’lı fizik bilgini, 1842’de Kincardinde’de (Büyük Britanya) doğdu, 1923’te Londra’da öldü.
Soğuk uzmanıdır, ilk termos şişelerini yaptı. James Dewar’da, hem bir bilginin, hem bir mucidin yetenekleri biraraya gelmişti, gayet hünerli ve becerikliydi. Deneylerini gerçekleştirmesine yarayacak her çeşit aracı yapıyor veya çizdiği planlara göre yaptırıyordu. Fizikçi, birçok çalışması arasında, özellikle soğukluk elde etmeye ve gazları sıvı haline dönüştürmeye uğraştı. Daha sonra soğuk etkisiyle sıvılaştırdığı gazları düşük ısıda muhafaza etmek için aralarında boşluk bulunan çift çeperli bir cam kavanozun üstünü gümüş kaplayan Dewar, kabın yalıtıcı özelliğini daha da artırdı. Bu şekilde icat olunan yalıtkan kavanoz daha sonraları imal edenin ona verdiği marka olan Termos ismi altında ticaret âlemine yayıldı.
Tellier
Charles Tellier Fransız mühendisi, 1828’de Amiens’de (Fransa) doğdu, 1913’te Paris’te öldü. «Soğuğun babası» diye anılır. Frigorifik (soğutucu) tesislerle donatılmış araçlarla uzun mesafe nakliyatını gerçekleştirdi.
Özellikle Tellier’nin frigorifik makinelerde yaptığı yeniliklerden sonra eti bu modern soğutucu aygıtlarda bozulmadan muhafaza etmek eskisine göre daha kolay bir hale gelmişti. Fakat taze eti niteliklerini kaybettirmeden, Atlas Okyanusu’nun bir ucundan öbür ucuna taşımak, hemen hemen imkânsız kabul ediliyordu. Tellier, Liverpool limanından üç direkli bir gemi satın aldı, onda gerekli gördüğü değişiklikleri yaptı ve tekneye «Frigorifik» (soğutucu) ismini verdi. 20 Eylül 1876 tarihinde Rouen limanını terkeden gemi, 105 gün sonra Buenos Aires’e vardı. Orada, Arjantin’li gazeteciler, aradan bu kadar uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen lezzetinden hiçbir şey kaybetmemiş filetoların, pirzolaların ve butların tadına baktılar. Bu şekilde, artık bir kıtadan diğerine et taşıma imkânı doğmuştu.
Watt
James Watt Iskoçya’lı mühendis ve mekanikçi, 1736’da Greenock’dk (İngiltere) doğdu, 1819’da Heathfield’de (İngiltere) öldü.
Buhar makinesini yaptı, James Watt, buhar makinesinin ilkel atası olan buharlı tulumbayı ya da Newcomen makinesini tamir ederken bunu tam anlamıyla yararlı bir duruma getirmek için geliştirmeyi tasarladı. Makinenin çalışmasındaki aksaklıkların nedenleri üzerinde araştırma yaptıktan ve bunları bulduktan sonra bu basit zamanlı makineyi iki zamanlı makineye dönüştürdü. Bu makinede, kazandan çıkan su buharının geldiği bir silindir, silindirin içinde de hareket edebilen bir piston vardı. Buhar ilkin pistonun bir yüzüne basınç yaparak onu itiyor, sonra öbür yüzüne basınç yaparak onu eski durumuna getiriyordu. Bir bilye kolu pistonun bu gidip gelme hareketini sürekli dönme hâline çeviriyordu. Bu kuvvetle lokomotiften tulumbaya, değirmenden dokuma tezgâhına kadar pek çok makine ve cihazı çalıştırmak mümkündü.
0 notes
Text
Tarihte Rastladığımız İsimlerin Hayatları
Kodak
George Eastman, Kodak adıyla tanınır. Amerikan sanayicisi, 1854’te Waterville’de (A.B.D.) doğdu, 1932’de Rochester’da (A.B.D.) ’Öldü.
Hassas filmi icadetti ve fotoğrafçılık tekniğini halka yaydı. Fotoğrafçılığa çocukluğundan beri meraklı olan Eastman, amatör fotoğrafçılara yararlı olabilmek için bir fabrika kurdu. Orada, kendisi ve araştırıcıları, birçok buluşu- gerçekleştirdiler. 1884’te kâğıt filmi, 1889’da Edison’un kendi slnerfta makinesinde kullandığı saydam filmi yaptılar. Bu mûesseseye uygun bir isim verilmesi gerekiyor ve Eastman, filimleri her ülkede satabilmek amacıyla, bu ismin bütün dillerde kolayca söylenebilecek bir kelime olmasını istiyordu. Eastman, pek uygun düşmeyen bir kelimeydi. Sanayici, nihayet, hiçbir anlamı olmayan, fakat kolayca akılda tutulabilen ve bütün dillerde rahatlıkla söylenebilen «Kodak» kelimesini buldu. Bu hemen tutundu ve Kodak müessssesi büyük servet kazandı. Eastman, servetinin büyük bir kısmını hayır işlerine harcadı.
Cardano
Gerolamo Cardano, İtalyan hekimi, matematikçisi ve mucidi, 1501’de Pavja’da (İtalya) doğdu, 1576’da Roma’da öldü.
Kendi ismini taşıyan pusulalarda, süspansiyon sistemini yarattı. Kendi adıyla anılan formülü buldu. Cardano ismini, hekimler, matematikçiler ve özellikle mekanikçiler iyi bilirler, ilk denizci pusulaları, su dolu bir kapla bu kabın içindek küçük mantardan şamandıraların üstünde dönen mıknatıslı bir iğneden ibaretti. Bu şekilde, suyun yüzeyi, geminin yalpalamasına, baş ve kıç vurmasına rağmen yatay olarak kalıyor ve pusula İğnesinin yönü gösteren hareketleri için gerekli denge sağlamlığı sağlanıyordu. Fakat fırtınalarda pusuladan yeterince yararlanmak imkânı kalmıyordu. Cardano, geminin salınmalarından hiçbir şekilde etkilenmeyen ve artık bir sıvıya da ihtiyaç bırakmayan, pusulanın daima yatay durmasını sağlayacak bir eklem sistemi bularak aracı geliştirdi. Günümüzde otomobillerdeki motor enerjisi, bazı çekici tekerleklere, «Cardano sistemi» denilen eklem sistemiyle iletilir.
Morse
Samuel Finley Breese Morse, Amerika’lı ressam ve mucit, 1791’de Charlestown (A.B.D.) doğdu, 1872’de New York’ta öldü. Elektrikli telgrafı ve nokta – çizgilerden meydana gelen telgraf alfabesini buldu.
Samuel Morse, fizikçi olmaktan çok, bir sanatkâr ve bir edebiyatçıydı. 1832 yılında, onu Fransa’dan Amerika’ya götüren «Sully» isimli gemide, elektromıknatısların harekete geçirdiği bir telgrafın planlarını çizmek için gerekli vakti buldu. Mali imkânlarının yetersizliğinden, Morse, ülkesinin bu buluşla ilgilenmesi için onu gereği gibi tanıtacak bir tesisi gerçekleştiremedi: Bu buluşun esası, kendisinin ve yardımcısı Alfred Vail’m düzenlediği, nokta ve çizgilerden meydana gelen bir alfabeye göre herhangi bir mesajı, elektrik telleriyle uzak mesafelere göndermekti. Fakat mucit, tasarısını gerçekleştirmesine, tesisi kurmasına imkân verecek kredileri elde etmek için 1843 yılına kadar beklemek zorunda kaldı. Morse’un Washington ile Baltimore arasında kurduğu ilk telgraf hattı başarıyla çalıştı.
0 notes
Photo
Kimi Faydalı Kimi Zararlı Mucitler
Shrapnell
Henri Shrapnelle veya Shrapnel (Şarapnel okunur). İngiliz generali, 1761’de doğdu, 1842’de öldü. Kendi adıyla anılan ve ilk kullanıldığı savaşlarda korkunç bir silâh sayılan top mermisini icat etti.
Browning ve Lebel gibi Shrapnelle de, savaş silâhı yaratan mucitlerden biridir ve ismi İcat ettiği bir top mermisine verilmiştir. 1784’te yapılmaya başlanan bu top mermileri, havada, hedeflerinin üstünde patlıyor ve etrafına binlerce misketle (şarapnellerin İçinde bulunan kurşun ve demir taneleri) birlikte dehşet ve ölüm saçıyordu. Napoléon Bonaparte’ın askerleri, ispanya seferi sırasında (1812 – 1814) İngiliz Wellington’un kıtaları tarafından ilk defa kullanılan şarapnellerin korkunç ve zalim etkilerini gördüler. XIX. yüzyılda yivli topun ortaya çıkmasıyla mermiler, sivri silindir biçiminde yapılmaya başlandı ve hepsine obüs ismi verildi. Savaş alanında, ne yazık ki başka ilerlemeler de oldu ve 1784 yıllarının şarapnel) artık çağdaş korkunç silâhların yanında mütevazı bir yer işgal etmeye başladı.
McAdam
John Loudon McAdam. İskoçya’lı mühendis, 1756’da Ayr’da (İskoçya) doğdu, 1836’da Mofaat’ta (İskoçya) öldü. «Makadam yol» denilen, yollan kırma taşlarla kaplama sistemini geliştirdi.
Makadam yolu, genellikle sanıldığı gibi sadece bitümden veya petrol ziftinden yapılmış olan yolların üzerindeki malzeme değildir. Yol ziftle kaplandığı zaman, maka-dam’ı görmeye imkân yoktur. Bu, Fransız mühendis Trâsaguet’nin 1742 yılında bulduğu ve uyguladığı, yolu taşlarla kaplama sistemine benzer. McAdam, çeşitli çevrelerin karşı koymalarına rağmen kendi hesabına yolları taşla kaplama denemelerine girişti ve sonunda hükümetin ilgisini çekmeyi başardı. 1815 yılında Bristol bölgesi karayolları idaresinin başına geçti ve kendi metotlarını İngiltere’nin yolları üzerinde uygulama fırsatını buldu. Bu moloz taşlarla meydana getirilmiş bir temel üzerine, silindirin geçmesinden daha önce, kırılmış taşlar ve kum dökülmesinden ibaret bir usuldür. 1849’da. Fransızlar. McAdam usulü ismini vererek, bu sistemi kabul etmişlerdir.
Mach
Ernst Mach, Avusturyalı fizik bilginidir. 1838’de Turas’da (Moravya) doğdu, 1916’da Haar’da (Almanya) öldü.
Aerodinamikte ses hızının rolünü ortaya koydu. Graz Üniversitesinde matematik, daha sonra fizik profesörlüğü, 1895 yılında Viyana’da felsefe profesörlüğü yapan Mach, optik ve akustikle (ses bilgisi) ilgili araştırmalarıyla ünlüdür? Mach daha akustik (ses bilgisi) öğrenimi yaptığı sıralarda hızın etkilerinin ve ses duvarının aşılmasının ortaya çıkardığı sorunlarla uğraşıyordu. Fizikçi, ayrıca, ses hızının havanın ısısına ve yüksekliğine göre değiştiğini de ispat etmişti. Günümüzde, bir uçak, ses hızına eşit bir hızla uçtuğu zaman, uçağın hızının «1 mach» olduğu söylenir. Uçak, ses hızını geçerek (saatte aşağı yukarı 1.200 km), ses duvarını aşar ve çıkan gürültü dolayısıyla, «ikili bang» denilen patlama meydana gelir. Çağımız uzun yol uçakları. 2 mach, 3 mach gibi ses ötesi hızlara erişecek ve bunları aşacaklardır.
0 notes
Text
Viyana Kuşatmasından Kayıtlarda Olan Üç Gün
4 Ağustos Çarşamba
Bu gün Kırşehir Alaybeyi şehit oldu. Yerine büyük tımar sahibi İskender tayin edilip Sadrazamın huzurunda hilat giydirildi. İkindiye doğru gâvurlar Samsuncu kolunda iki lağım patlattılar. Allahın yardımıyla sadece beş on istihkâm askeri yaralandı. Başka kimseye önemli bir zarar vermedi. Lağım yine geri tepmişti.
Bir kalpazan yakalanıp iki yüz sopa vuruldu. İki tutsak getirildi. Biri düşman ordusundandı. Ötekisi açık arazide yakalanmıştı. İşe yarayacak hiç bir ifade veremediler. Serçeşmeye teslim edildiler. Geceleyin el humbaralarıyla tasvir edilemeyecek derecede şiddetli bir savaşa tutuşuldu.
Her şeye kadir Allaha hamd olsun ki, bizimkiler durmadan daha fazla toprak ele geçiriyorlar. Hem de öyle adım adım değil, kulaç kulaç, Gâvurlar artık nasıl bir felâketle karşı karşıyla geldiklerini anlamış bulunuyorlar. Onun için de bütün güçleriyle kendilerini savunuyorlar.
5 Ağustos Perşembe
Tatar Hanının oğlu, Macar kiralına varmak üzere yürüyüşteyken Pressburglu iki gâvuru tutsak almış. Bu tutsaklar bugün getirilip Sadrazamın huzuruna çıkarıldılar.
Geceleyin hem Zağarcı kolunda hem de Samsuncu kolunda şarampollerin metris kenarına kadar olan kısmı ele geçirildi. Bu sırada havaya savrulmuş olan topraklar metrislerin içine doldu. Bu sayede düşmana taş fırlatmak imkânı hasıl oldu. Hak Teala bizlere şu kaleyi tezelden fethetmeyi nasip etsin!
Sadrazam kuşluk vakti sol kanattaki Ahmed Paşa tabyasına, oradan yeniçeri ağasının tabyasına, arkasından kul kethüdasının tabyasına gitti. Burada bir süre kalıp savaşın gelişmesiyle ilgili çeşitli soruları cevaplandırdıktan sonra yeni tabyasına gitti. Öğle namazını orda kıldı ve sonra ön saflardaki tabyasına vardı. Tabyadan kethüdası Gürcü Ali Ağa’yı adadaki metrisleri denetlemeye yolladı.
Şimdiye kadar hazırlanan galeriler işe yarar görülmediğinden bugün öğleden sonra Rumeli koluna yeni bir galeriye başlamaları emredildi. Bununla mutlaka hendeklere ulaşılması öngörülmekteydi.
İkindi üzeri, gâvurlar, Zağarcı kolunda küçük bir lâğım patlattılar. Her şeye gücü yeten Allaha şükürler olsun ki, bu da geri teperek İslâm askerinden kimseye bir zarar vermedi.
Bu gece Zağarcı kolunda tüfek ve el humbarasıyla zorlu savaş olup şafak sökümüne kadar sürdü.
6 Ağustos Cuma
Viyana kalesine on saat uzaklıkta Avusturya ülkesine giden yol üzerinde iki dağ arasında bulunan çok iyi talikim edilmiş Schottwien palankası ile Viyana kalesine yedi saat uzaklıkta etrafı surlar ve hendeklerle çevrili Ebenfurt şehri hâlâ boyun eğmemiş olduğundan, bunlar için aman kâğıdı hazırlatılmış; sekban bölük başılarından yanına birkaç adam ve kılavuz katılarak gönderilmişti. Kendisine verilen buyrukta “Eğer boyun eğerlerse ne iyi, eğmezlerse o zaman da zorla eğdirilir denilmekteydi. Bugün her iki şehirden elçiler gelip boyun eğdikleri haberini getirdiler. Bunun üzerine muhafız olarak birer çavuş görevlendirilip yola çıkarıldı.
Karşı yakada bulunan Eflak ve Buğdan askerine Hızır Paşa ile Haznedar Haşan Paşa’nın bölgelerinde birer köprü kurmaları emredildi. Allah kendilerini başarıya eriştirsin.
Kethüda Sarhoş Ahmed Paşa’nın durduğu bölgede birkaç gâvur şarap almak için kaleden çıkmaya yeltendiler. Paşa’nın askerleri bunlarla kılıç döğüşüne tutuşup üç tutsakla iki kelle ele geçirdiler. Hepsi Sadrazama getirildi. İki tutsak kılıçtan geçirildi. Üçüncüsü alıkonuldu. Getirenlere hilat giydirildi. Tutsakların verdiği bilgiye göre, kalede yüz dirhem ekmek on-beş akça ve yarım okka et yirmi akçaymış. Her tarafta şaşkınlık hüküm sürüyormuş. Savaş birliklerinin kumandanı olan General Serenyiv de bir okla vurulup ölmüş.
Nâdasdy’den hediye olarak erzak geldi. Getirenlere Sadrazamın huzurunda orta dereceden iki ve bir küçük hilat giydirildi.
Ahmed Paşa ve Ömer Paşa kolundan iki kelle gönderildi. Getirenler bahşiş aldılar. Bugün Erdel Kıralı Apafy Mihâly’yi orduya katılmağa davet için gönderilmiş bulunan Recep Ağa geldi. Kendisiyle birlikte gelen Kralın ulağı bir mektup getirdi.. Mektupta Kralın emre uyup hareket ettiği ve Budun altından Tuna’yı aşmak niyetinde olduğu yazılıydı.
Bir tutsak daha getirildi ve Serçeşmeye teslim edildi.
0 notes
Text
Suna Kan, Mahalia Jackson ve Şalyapin Kimdir?
Feodor Ivanoviç Şalyapin
Rus şarkıcısı ve sahne sanatçısı, 1873’te Kazan’da (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) doğdu, 1938’de Paris’te öldü.
Güçlü bas bir sesi vardı. Şalyapin, bas sesi ve müzik kabiliyeti sayesinde dünya çapında ün yapmış bir opera şarkıcısıdır. Onun böyle bir üne kavuşabileceği hiç tahmin edilmiyordu: Çünkü yoksul bir köylü ailesinin oğlu olan küçük Feodor hiç okula gitmemişti. Kendi kendini yetiştiren sanatçı, Mussorgskiy’nin. Boris Godunov operasında müstebit Rus çarı Boris Godunov’u başarıyla canlandırmış ve bu sayede büyük üne kavuşmuştur. Boris Godunov, üvey kardeşi Dlmitri’yi öldürttükten sonra, ortaya çıkan ve kendisinin Dimitri olduğunu iddia eden bir sahtekârla ve bütün bir Rus halkı ile mücadele etmek zorunda kalan bir Rus-çarıdır. Şalyapin bu trajik rolü yorumlamadaki ustalığı ile gerçek bir deha olduğunu ispatlamıştır. Şalyapin’in etkisi altında kalan Massenet ve Ravel, Şalyapin için bir opera ve birçok melodi bestelemişlerdir.
Mahalia Jackson
Amerikalı kadın şarkıcı, 1911’de New Orleans’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu, 1972’de New York’ta öldü.
Dini şarkıların ve kilise İlâhilerinin ünlü yorumlayıcısı. Amerlka’lı zenci şarkıcıların çoğu, splritual adı verilen ve caz müziği ritminde söylenen İlâhileri yorumlamakta ün kazanmışlardır. Bu şarkıcılardan biri de Mahalla Jackson’dır. 16 yaşında ailesi İle beraber Chicago’ya göç eden Jackaon, İlk müzik derslerini kilise korosundan almıştır. Şarkıcı birçok ses sanatçısında olmayan çok gür ve kuvvetli bir sese sahipti. Sesini idare etmesini gayet İyi bilir, eşsiz bir şevk ve ustalıkla, duyarak şarkı söylerdi. Hep dinî müzikle uğraşan şarkıcı, hayatının sonuna kadar hiç sahneye çıkmamış, yalnız kiliselerde spiritual söylemiş, zaman zaman hayır kurumlan yararına konserler vermiştir. Doldurduğu plaklarla ancak 1949’da otuz sekiz yaşında üne kavuşan müzik dünyasının bu dev şarkıcısı, uzun süredir şikâyetçi olduğu kalp yetersizliğinden öldü.
Suna Kan
Türk kemancısıdır. 1936’da Adana’da doğdu. Türkiye’de ve yabancı ülkelerde verdiği başarılı konserlerle uluslararası bir ün kazandı. Suna Kan küçük yaşta keman çalmaya başladı. Ankara’da Walter Gerhardt, Gilbert Back, izzet Albayrak ve Lico Amaran ders aldı, ilk konserini dokuz yaşında verdi. 1948’de çıkarılan bir kanunla (idil Biret-Suna Kan kanunu) Fransa’ya gönderildi. Gabriel Boruillo’nun yanında keman eğitimini ilerletti. 1952’de Paris Konservatuvarım bitirdi. Cenevre yarışmasında (1954) 1. madalyayı, Viotti yarışmasında (1954) 1. ödülü, Münih yarışmasında (1956) 2. ödülü, Marguerite Long Jacques Thibaud yarışmasında (1957) 5. ödülü kazandı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına solist olarak tayin edilen sanatçı, Türk bestecilerinin eserlerini de değerlendirmiştir. Suna Kan’ın tanınmış orkestralar eşliğinde, başarı kazanan konserler verdiği yabancı keler arasında şunlar vardır: Fransa, İtalya, İsviçre, Norveç, Belçika, Rusya, Pakistan.
0 notes
Text
Buldozer, Sondaj Kulesi ve Kuyu Delgisi
Buldozer
Buldozer, tırtıllı çelik şerit üzerinde yürüyen, güçlü bir araçtır, önüne yerleştirilmiş olan kürek biçiminde kalın çelik bir levha ile toprağı ya düzeltir ya da kazar, Böylece birçok işçinin günlerce yapacağı işi tek başma, hem de az bir zamanda yapar. İş hayatında makineleşmenin ve teknik alandaki gelişmelerin sonucu, toprak kazmak ve düzeltmek alanında birçok yeni aracın ortaya çıkması sağlanmıştır. Bir kişi tarafından idare edilen bu dev araç, lar ya tırtıllı çelik şerit üzerinde ya da alçak basınçlı dev lastikler üzerinde yürürler. Toprak kazmakta kullanılan buldozerlerin ucu dişli kocaman kepçesi, önce toprağı kazar, sonra da kepçesine doldu-rarak istenilen tarafa götürüp bırakır. Bu gibi araçlar sayesinde yol yapımı, toprak kazılması ve bunlara benzer işler çok çabuk ve kolay yapılabilmektedir.
Sondaj Kulesi
Bir petrol kuyusu açmak ve toprağı delen matkabı çalıştırmak için çelik potrellerden piramit biçiminde kuleler kurulur. Bunlara sondaj kuleleri denir. Sonda kulelerinin çok çeşidi vardır. Yükseklikleri 35 – 70 metre arasında değişir. Toprağı yavaş yavaş delerek petrol taba, kasına boru uzatılmasına ve bu İşle ilgili âletlerin çalıştırılmasına yarar. Petrol parkurundan çok zengin olan yerlerde bu sondaj kuleleri o kadar çoktur ki buraları, göz alabildiğine uzanan bir çelik kule ormanına benzetilebilir. Bazı sondaj kuleleriyse suların diplerinden petrol çıkartılmasını sağlamak için göl ve körfezlerin üzerindeki suni adaların üzerinde kurulmuştur.
Kuyu Delgisi
Kuyu delgisi, toprağı ve kayaları bile delebilecek güçte, çok sert bir çelikten yapılmış bir büyük delgidir. Toprağın yüzlerce, binlerce metre derinliğine inerek petrol kuyuları açmaya yarar.
Petrol kuyusu açmakta kullanılan delgilerin uçları, özel bir çelikten yapılmış, taç biçiminde dişler hâllndedtr. Bu sayede en sert kayaları bile dağıtıp ufalayabilirler. Uçuca vidalanarak ardarda aşağıya indirilen borular, delgiyi, yukarıdaki motora bağlar. Bu borular hem delgi ucunun yağlanmasına, hem de toplanan toprak ve taş parçalarının boşaltılmasına yararlar. Kuyu açma delgisinden başka marangozlukta tahtaların, duvarların ve tıpta kafa kemiklerinin delinmesinde kullanılan delgiler de vardır. Ancak bu delgilerin boyları ve yapıları, kullanıldıkları yere göre değişir.
0 notes
Photo
Osmanlı İmparatorluğunda Adı Geçmiş Ünlüler
Köprülü Mehmet Paşa
Türk devlet adamı, sadrazamı, 1575’te Vezirköprü’de doğdu, 1661’de Edirne’de öldü.
Osmanlı İmparatorluğunu tarihe Kadınlar Saltanatı diye geçen sıkıntılı günlerinde kurtaran büyük bir devlet adamıdır.
Köprülü Mehmet Paşa 70 yaşında Padişah Dördüncü Mehmet’ten sadrâzamlık mührünü aldığı zaman ülke, iç ve dış karışıklıklar içindeydi. Köprülü, İşlerine karışılmaması, hakkındaki dedikodulara önem verilmemesi şeklindeki şartlarının kabul edilmesiyle bu görevi aldı, işe çok sert başladı, önce, Çanakkale önlerine kadar gelmiş olan Venedik donanmasını yenip Lİmni ve Bozcaada’yı geri aldı. Erdel’e (Romanya) başarılı bir sefer yaptı. Saray çevresinin İhtiraslı devlet adamlarını etkisiz bir hâle getirdi. Şiddetle davranarak kısa zamanda ülkede düzeni sağladı. Anadolu isyanlarını ancak bu şekilde bastırdı. Zeki, tecrübeli ve kurnaz bir %devlet adamıydı. Orduyu, mâliyeyi düzenli bir şekle soktu. Köprülü Mehmet Paşa, fazla kan dökmüş, arada bazı haksızlıklar yapmış olmakla beraber o devirde, devletin İtibarını tekrar sağlamıştır.
Turhan Sultan
Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in karısı ve IV. Mehmet’in annesi. 1627’de doğdu, 1682’de İstanbul’da öldü.
Osmanlı sarayında hüküm süren sultanlardan biridir. Köprülü Mehmet Paşayı sadrazamlığa getirerek devlete yararlı oldu. Bu güzel rus kızı, on iki yaşındayken Kırım tatarlarının eline düştü ve İstanbul’a getirilip Deli İbrahim’in anası Kösem Sultan’a cariye olarak hediye edildi. Bir süre sonra da Kösem Sultan tarafından’ padişaha odalık olarak verilip Hatice Turhan adını aldı. On beş yaşını doldurmadan, Şehzade Mehmet’i doğurdu. Kocasının padişahlığı süresince ve oğlunun ilk saltanat yıllarında, Kösem Sultan «Büyük Valde» sıfatıyla işlere hâkim olduğundan, Turhan Sultan gölgede kaldı. Fakat kayınvaldesi onu kendine rakip görerek torunu IV. Mehmet’i öldürtüp yerine öbür torunu Süleyman’ı tahta geçirmeyi tasarladı. Bunu öğrenen Turhan, ağaları ayaklandırarak Kösem’i öldürttü (165G). Duruma hâkim olunca Köprülü Mehmet Paşayı sadrâzamlığa getirerek imparatorluğun çöküşünü biraz olsun geciktirdi.
Güneş Kral
Louis XIV. Büyük Louis ve Güneş-Kral da denir. Fransa kralı, 1638’de Saint Germain en Laye’de (Fransa) doğdu, 1715’te Versailles’da (Fransa) öldü.
Uzun saltanatı Louis XIV Yüzyılı ismini aldı. Louis XIV en uzun süre hükümdarlık yapan Fransa kralıdır: Yetmiş üç yıl! Bu mutlak hükümdarın devrinde Fransa, tarihinin en şerefli ve parlak çağını yaşadı ve bu devre «Büyük Yüzyıl« denildi. Louis XIV, en büyük sanatkârların ve teknisyenlerin yardımıyla yapılan hârlkulâde Versailles sarayında bir soylular grubunu çevresine topladı ve onları hemen hemen uşakları hâline getirdi. Yüz binden fazla dalkavuk, kralın gözüne girmek için Versailles sarayında yaşıyor veya oraya sık sık gidip geliyordu. Kralın huzuruna çıkabilmek İçin en pahalı kıyafetler giyinmek gerekiyordu. Giyinip süslenmek uğrunda birçok soylu, servetini tüketti. Böyle bir yaşayış içinde sarayın ve kralın tutsağı olarak ne bir komplo hazırlamaya, ne de ayaklanmaya zaman ve imkân vardı.
1 note
·
View note
Text
Geçmişten Günümüze Gelen Ünlerin Hayatı
Hadrianus
Hadrianus (Publius Aelius Hadrianus), Roma imparatoru, 76’da İtalica’da (İspanya) doğdu, 138’de Baies’te (İtalya) öldü. Gezileriyle ve inşa ettirdiği anıtsal yapılarıyla ünlüdür. Ülkesinde birçok reformu gerçekleştirdi.
Hadrianus 121 yılından 134 yılına kadar Roma İmparatorluğunun çeşitli yerlerini gezerek incelemeler yaptı. Afrika’yı ziyaret etti. Ve bir süre İmparatorluğun Doğu bölgesinde yerleşti. Tüm sınırlarının güvenliğini sağlamaya çalıştı. Bu amaçla Ingiltere İle Iskoçya arasında 117 km uzunluğunda, büyük bir taş duvar yaptırdı. (Hadrianus Duvarı denilen bu duvarın önemli kalıntıları hâlâ vardır.) Ren ve Tuna nehirleri arasında, Germania sınırında, savunma amacıyla, tahta kazıklardan duvarlar ve küçük kaleler İnşa ettirdi. Tivoli yakınındaki Hadraana Villasında, İtalya, Yunanistan ve Mısır’daki gezileri sırasında hayran kaldığı güzel anıtların maketlerini bir araya topladı. Küçük çiftçiyi topraklandırmak için kendi ismiyle anılan bir tarım reformu kanunu çıkarttı. Roma’da, Sant’Angelo şatosunda gömülüdür.
Attilâ
Attilâ; Muncuk’un oğlu. Büyük Hun imparatorudur. 395’e doğru Tuna kıyılarında doğdu. 453’te öldü.
Türk soyundan olan Hunların en büyük hükümdarı; Avrupa’nın büyük bir kısmım fethetti, Roma’ya ve Bizans’a baş eğdirdi. Attilâ, Hun devletinin kurucusu olan babası Muncuk’un sağlığında, çocukluğunun bir kısmını Roma’da barış rehinesi olarak geçirdi. Bu sâyede Romalıların dilini, siyasi ve askeri teşkilâtını, kendi ulusu hakkındaki düşüncelerini öğrendi. 442!de babasının ölümü üzerine, Macaristan’da yerleşmiş bulunan Avrupa Hunlerın başına geçti. Tasarladığı dünya imparatorluğunu gerçekleştirmek için Bizans’ı ve Batı Roma imparatorluğunu ortadan kaldırmaya karar verdi. Önce Bizans topraklarına akın üstüne akın düzenledi ve Bizans imparatorunu haraca bağladı. 451’de 700 000 kişilik bir orduyla Galya’ya girdi. Avrupa milletleri Hun tehlikesine karşı birleştiler. Yapılan savaş kesin bir sonuç vermeyince. Attilâ ertesi yıl Roma üzerine yürüdü ve aman dileyen imparatoru haraca bağladı. Müstebit, fakat âdil ve iyiliksever bir hükümdardı.
Harun-ür Reşid
Abbasî halifesidir, 764’te Rey’de (Horasan) doğdu, 809’da Tus’ta (İran) öldü.
İslâm Rönesans’ının hazırlayıcısı olan bu ünlü hükümdarın yaşadığı devir Bin bir Gece Masallarına konu oldu. Harun-ür Reşid. Bağdat’ı yaptıran Büyük Mansur’un torunudur. Dicle kıyısındaki bu masal şehri, ünlü arap mimarların yönetimindeki 100 000 işçi kurmuştu. Harun-ür Reşid 22 yaşında halife oldu. Asya’da birçok zafer kazandı. Bizans’» baş eğdirdi. Fakat o daha çok, bilim ve sanata, aynı zamanda zevk ve eğlenceye düşkünlüğüyle tanındı. Batı dünyası ile İyi ilişkiler kurdu. Frank imparatoru Charlemagne’ın dostu olduğu, ona bir fil ile bir saat hediye ettiği ve bu hediyelerin Avrupa’da büyük ilgi uyandırdığı söylenir.-Küçük, büyük herkesin merak ve zevkle okuduğu Binbir Gece Masalları, Harun-ür Reşid devrinin saray hayatını canlandırır. Harun-ür Reşid gerek Doğu, gerek Batı dünyasındaki ününü biraz da bu masallara borçludur. Bu masalların en güzelleri Alâeddin’in Sihirli Lâmbası Ali Baba ile Kırk Haramilerdir.
0 notes
Text
Hokusay, Van Eyck ve Michelangelo’nun Hayatları
Hokusay
Katsuşika Hokusay, Japon desinatörü ve gravürcüsüdür. 1760’da Tokyo’da doğdu, 1849’da aynı yerde öldı 30 000’den fazla eseri vardır.
Eserlerinde 60’dan fazla takma ad kullandı. Katsuşika Hokusay, Japonya’da devrinin en İleri gelen ressam ve süslemecilerinden biriydi. Sanatçı yaptığı desen, gravür ve tablolarında son derece çeşitli konulara yer vermiştir: Manzaralar, davranışlar, kıyafetler, gelenekler, çalışanların yaşayışı, tarih v.d. Sanatçı, ayrıca insan, hayvan ve çiçekler üzerine incelemeler yapmıştır. Eserlerine «Şunro», «Sori», «Hişivka» gibi imzalar atan Hokusay’ın 60’tan fazla takma adı vardır. Bunların en ilgi çekicisi, «Resjm delisi» anlamına gelen «Guakyocin» dir. Hokusay başlıca eserlerini albümler hâlinde yayımlamıştır. Japonların kutsal saydıkları Fuji-Ya-ma dağı eserlerinde önemli bir yer tutar. Sanatçının çok canlı ve eğlenceli olan desenleri, Caran d’Ache’ın karikatürleri ve diğer birçok usta sanatçının eserleriyle boy ölçüşebilir.
Van Eyck
Jan Van Eyck, Flaman ressamı. 1390’a doğru Maaseik’te (Belçika) doğdu, 1441’de Bruges’de (Belçika) öldü.
Yağlıboya resmi icat etti. Flaman resminin büyük ustası Jan Van Eyck, boyaları inceltmede ilk defa keten yağından yararlanarak, resim tekniğini geliştirmiştir. XV. Yüzyıla kadar ressamlar tablolarını yaparken suluboya, tebeşir ve toz hâlinde toprak boyalar (tempera tekniği) kul-, tanırlardı. Ayrıca eserlerinin uzun süre bozulmaması ve dayanıklı olması için çoğu zaman ya fresk ya da mumlu boya tekniğine başvururlardı. Flaman resim okulunun kurucusu olan Jan Van Eyck, yeni bir usul ortaya çıkarmıştır: Buna göre boya, su ile değil de yağ ile karıştırılıyor ve bu yüzden de hem daha yavaş kuruyor, hem de uzun süre parlaklığını muhafaza ediyordu. O devrin Avrupalı ressamları Jan Van Eyck’in icat ettiği bu yeni tekniği çok beğenip çabucak benimseyerek kısa zamanda eserlerinde uygulamaya başlamıştır. Daha sonra da yağlıboya bütün dünyaya yayılmıştır.
Michelangelo
Michelangelo Buonarroti, Mikelanj da denir. İtalyan ressamı, heykeltıraşı, mimarı ve şairi. 1475’te Capresse’de (İtalya) doğdu, 1564’te Roma’da öldü.
Sanat dünyasını her devirde etkileyen en büyük sanatçılardan biridir. Michelangelo çok genç yaşta, Floransa’daki Muhteşem Lorenzo’nun sarayında, maaşlı sanatçılar arasına katılmıştı. Bu eşsiz sanatçının hepsi de başlı başına birer şaheser olan yapıtları arasında en tanınmışları Roma’daki Sistina kilisesinin tavanını süsleyen freskler, yine aynı kilisenin sunak duvarında yer alan «Mahşer« adlı fresk ile «Pieta». «Esirler», «Davud», «Musa» gibi heykeller ve Roma’daki San Pietro katedralinin kubbe maketidir. Çağdaşları, hayran oldukları Michelangelo’nun değerini pek İyi bilirlerdi. Ama Michelangelo, huysuzluğuyla herkesi yıldırmıştı. Bu öfkeli ve asık yüzlü sanatçı, şaheserler yaratmak için ölesiye çalışırdı. 1588’de Roma’da, San Pietro katedralinin kubbesi bütün haşmetiyle gökyüzüne yükseliyordu ama Michelangelo kendi eseri olan bu muhteşem yapının tamamlandığını göremeden ölmüştü.
#Buonarroti kimdir#Jan Van Eyck#Jan Van Eyck kimdir#Katsuşika Hokusay#Katsuşika Hokusay kimdir#Michelangelo Buonarroti
0 notes
Photo
Hayata Yön Veren Bilge İnsanların Hayatlarına Bir Bakış
İvan Petroviç Pavlov
İçin İrade dışı bazı hareketler yapar. Düşen çocuk ellerini öne uzatarak kendini korur. Bir yanma, bir iğnenin batışı, yanan veya İğne batan uzvun hemen geri çekilmesine yol açar. PbvIov, kaynağını tabiattan almayan birtakım refleks hareketlerinin yaratılabileceğini düşünüyordu. Bilgin, hayvanlardaki »şartlı refleksler» üzerinde İncelemeler yaptı. Onun bulgularından bugün pek çok alanda yararlanılmaktadır. 1959 yılında dünyadan 450 kilometre uzaklıktaki, uzaya atılmış bir yapay uyduda yolculuk yapan Abbe ve Baker İsimli İki maymun, şartlı reflekslerle hareket ediyordu. Sesli veva ışıklı İşaretler, onları manivelaları hareket ettirmeye, yemeye veya İçmeye mecbur ediyordu.
Ferdinand Marie
Fransız diplomatı; Fransa’nın Kahire konsolosu, 1805’te Versailles’da (Fransa) doğdu, 1894’de Guilly’de (Fransa) öldü.
Akdeniz’le Kızıldeniz arasındaki Süveyş kanalım açtı. Ferdinand de Lesseps, Afrika kıtasını bir ada haline getirmiş olmakla öğünebilir. Zira açılmasına 1859 yılında başlanılan ve 1869’da tamamlanan Süveyş Kanalı, Asya ve Afrika’yı birbirinden tamamiyle ayırmaktadır. Bu kanalın açılması için 40 000’den fazla Mısır’lı işçi çalışmıştır. Zira bu çetin çalışmada, araçlardan yararlanma imklnı yoktu. Ama. Lesseps, azmi sayesinde karşısına çıkan bütün engelleri aştı. Port-Sald iskelesini Kızıldeniz’dekl Süveyş limanına bağlayan bu kanal. Hidlv İsmail Paşa’nın zamanında tamamlanmıştır. Kanalı, törene çağırılan Imparatoriçe Eugenle açmıştır. Lesseps İmparatorun sunduğu Süveyş dükü unvanını reddetti. Ondan sonra (1876) Panama kıstağında bir kanal İşiyle İlgilendi, Kolombiya İle pazarlığa girişti. 1880’de bir kumpanya kurdu, fakat bu ortaklık 1889’da İflâs etti.
Franklin
Benjamin Franklin Amerika’lı bilgin ve devlet adamı, 1706’da Boston’da (A.B.D.) doğdu, 1790’da Philadelphia’da (A.B. D.) öldü.
Paratoneri buldu Benjamin Franklin’in devlet adamlığı nitelikleri, bütün dünyada, paratoneri keşfinden ve bir uçurtma yardımıyla, havada ve bulutlarda bulunan statik elektriklenmenin varlığını ispat etmesinden daha az tanınmıştır. 1760 yılında, Franklin Philadelphia’da oturan bir kişinin evinin üstüne ilk paratoneri yerleştirdi. Birkaç gün sonra bu eve bir yıldırım çarptı, fakat hiç zarar vermedi. Böylece yeni keşfin yararlılığı tartışılmaz bir şekilde meydana çıkmış oluyordu. Fakat bu yorulmak bilmez dâhi Amerika’linin geceli gündüzlü çalışma sonucu elde ettiği başka bilimsel buluşlar da vardır. İki odaklı gözlüğü ve melodili armonikayı icat eden, Franklin’den başkası değildir. Sokakların elektrik lâmbalarıyla aydınlatılmasını da o salık vermiştir. Franklin’ln felsefeyle ilgili eserleri de vardır.
0 notes
Text
Hayat Hikayeleri Bilinmesi Gereken Ünlüler
Niepce ve Daguerre
Nicéphere Niepce; fransız araştırıcısı ve fizikçisi. 1765’te Châlon-sur-Saöne’da (Fransa) doğdu, 1833’te aynı yerde öldü.
Jacques Daguerre; fransız mucidi; 1787’de Cormeilles-en-Parisis’de (Fransa) doğdu, 1851’de Bry-sur-Marne’da (Fransa) öldü. Fotoğrafçılığı icat ettiler ve geliştirdiler. Niepce’le Daguerre’ln birlikte çalınmalarından, «dagerreyotlpl» denilen İlk fotoğraf tekniği doğmuştur. Bu tekniğin beratında, «Niepce tarafından İcat edilen ve Daguerre tarafından geliştirilen bir uaul» ibaresi vardır. Gerçekten de Daguerre, Paris’te yaptığı tiyatro dekorlarını tasarlayıp çizerken karanlık odadan yararlanmak gereğini duydu ve bu amaçla Dlorama’yı buldu. Dlorama, tiyatroda, karanlıktaki seyircinin ışık oyunlarıyla seyrettiği tablodur. Bu İş İçin bilginler, karanlık odanın bir köşesine, ışığa duyarlı gümüş iyodürle kaplanmış bir bakır levha yerleştirdiler. Uzunca bir müddet devam eden pozdan sonra elde ettlklorl görüntüyü banyo yayıp sabitleştirdiler. Ne yazık ki dagerreyotipi tek ve ters bir pozitif görüntü veriyordu.
Nadar
Asıl adı Félix Toumachon. Nadar adıyla tanınır. Fransız fotoğrafçısı ve havacısı, 1820’de Paris’te doğdu, 1910’da aynı yerde öldü.
İlk olarak hava fotoğrafçılığını gerçekleştirdi ve fotoğraf arşivlerini kurdu. Ressam ve dekoratör olan Nadar; Niepce ve Daguerre’nin icat edip geliştirdikleri fo. toğrafçılıktan hemen yararlanmaya girişti. Bir fotoğraf stüdyosu açtı ve orada birçok ünlü kişinin fotoğraflarını çekecek bunları Nadar Panteon’u ismi altında yayım-ladı. Balonla uçmaya da pek meraklı olan Nadar, 1886’da Godar kardeşlerin balonuna binerek havalandı ve oradan çektiği resimlerle ilk hava fotoğraflarını gerçekleştirdi Bu şekilde elde edilen klişelerin haritalar çizmeye ve net topoğrafya kopyaları çıkarmaya yarayacaklarını anladı. Nadar’ın, hava fotoğrafçılığının bu büyük öncüsünün adı uzay fotolarının günlük olaylar arasına karıştığı devrimizde unutulmuş olmakla birlikte bu öncünün ismi, kurduğu fotoğraf arşivlerinde yaşamaya devam etmektedir. Süreli yayınlar, kopyasını çıkardıkları klişeleri Nadar klişeleri ismiyle anarlar.
Lumière kardeşler
Louis ve Auguste Lumière. Fransız sanayicileri ve mucitleridir. Louis, 1864’te Besançon’da doğdu, 1948’de Bandol’da (Fransa) öldü. Auguste, 1862’de Besançon’da doğdu, 1954’de Lyon’da öldü. Sinema makinesini icadettiler ve fotoğrafçılığı daha mükemmel bir hale getiren çalışmalar yaptılar.
Auguste Lumière, kardeşi Louis’nin fotoğraf tekniği alanındaki çalışmalarına katılmakla beraber daha sonra biyoloji araştırmalarına yöneldi. Louis Lumière, fotoğraf ve filim alanlarından başka, fizik ve ses alanlarında da çalışmıştır. Lumière kardeşler, filim çekmeye ve filmi beyaz bir perde üzerinde göstermeye imkân veren bir sinema makinesi yaptılar. Çevirdikleri filimleri göstermek için halkı sinemaya davet ettiler. Bu filim gösterisi Paris’te, 28 Aralık 1895 tarihinde yapıldı. Filimler, o zamandan beri Lumière sineması diye anılan Grand Café’de gösterildi. Programlarında on tane filim vardı. Bandol garında filme alınan «Trenin Gelişi» nln gösterilmesi sırasında seyirciler’ korkup ayağa kalktılar ve kendilerine doğru geldiğini sandıkları lokomotiften kurtulmak için kaçıştılar.
0 notes
Photo
Hannibal, Scripio ve Pyrrhos İle Tarihe Bakış
General Hannibal
Hannibal veya Annibal Kartacalı general ve fatih, M.Ö, 247’de doğdu. M. Ö. 183’te Küçük Asya’da (Türkiye) öldü.
Tarihin en büyük generallerinden biridir. Ordusunu fillerle karlı Alplerden aşırdı. İsa’nın doğumundan İki yüzyıl önen, İki rakip şehir İtalya’da Roma Kuzey Afrika’da da Kertece, kıyasıya savaşıyorlardı. Hannibal, Roma’nın denizcilikte ne kadar güçlü olduğunu biliyordu; bu yüzden şehre karadan saldırmaya karar verdi. Ve büyük bir orduyla Kuzey Afrika’dan hareket etti, Cebelitarık Boğazı’ndan (Septe) geçerek İspanya’ya vardı, Prieneleri aştı. Galya’dan geçerek Alplar özerinden Roma kapılarına dayandı. Kartaca’lılar, yabancı bir ülkede savaşmalarına ve sayıca az olmalarına rağmen başarı üstüne başarı kazandılar. Cesur Roma’lı askerler, M. Ö. 216’da Cennes’da olduğu gibi usta ve kurnaz komutan Hannibal’ın tuzağına düşüyorlardı. Üstelik Hannibalin fillerini görmek en gözü pek lejyon askerlerini bile ürkütüyordu. Roma neredeyse bu yaman Kartaca’lı generale yenilecekti. Ama Sclpfo pusudaydı…
Afrikalı Scipio
Publius Comelius Scipio, Romalı general ve konsül, M. Ö. 235’e doğdu, M. ö. 183’te Litemum’da (İtalya) öldü. Hannibal’in zorlu düşmanıydı.
ö. 202’de Zama zaferini kazandı. Milâttan iki yüzyıl önce Roma ve Kartaca şehirlerinin kıyasıya mücadelesi, Karta-cali Hannlbal ile Romalı Scipio arasındaki rekabet yüzünden tarihte büyük yankılar yaptı. Babasıyla beraber Hannibal e karşı savaşan Scipio. İspanya’da prokonsül ilân edildikten sonra düşmanları buradan kovdu. Kuzey Afrika topraklan üzerinde Hanniballn ordusuna saldırdı ve onu yenerek M. ö. 202’de Zama zaferini kazandı. Yenik düşen Kartaca şehri teslim olmak zorunda kaldı. Tekrar Roma’ya dönen Scipio ise bundan böyle Afrikalı Scipio olarak anıldı. Elde ettiği zaferler ona birçok dostun yanışını bir o kadar da düşman kazandırmıştı. Hannibal ve Scipio bir rastlantı sonucu aynı yıl içinde öldüler. Her iki generalin ölümünden az zaman sonra da Kartaca şehri yeni bir savaş sonunda tamamen yakılıp yıkılarak ebediyen ortadan kaldırıldı.
Epir Kralı Pyrrhos
Pyrrhos II veya Lâtince Pyrrhus. Epir kralı, M. Ö. 318’e doğru doğdu, 272’de Argos’ta (Yunanistan) öldü. Romalılarla yaptığı savaşlarda büyük kayıplara uğramasına rağmen parlak zaferler kazandı.
Epir kralı olan Pyrrhos bir imparatorluk fethetmeyi tasarlardı. Çevresindekiler ondan Kartal diye bahsederlerdi. Roma şehrinin, kendilerine saldırmasından korkan İtalya’daki Yunan sitelerinin Epir kralını yardıma çağırmaları üzerine Pyrrhos 20 000 ücretli askeri ve 20 filiyle hareket ederek Güney İtalya’dan karaya çıktı ve Roma üzerine yürüdü. Romalılarla çarpışan Pyrrhos büyük kayıplar pahasına da olsa parlak bir zafer kazandı. Bu yenilgi karşısında Romalılar, barış isteyecekleri yerde Yunanlılar üzerine yeni bir ordu gönderdiler. Büyük bir zaferle sonuçlanan bu ikinci savaştan sonra İtalya’yı terkeden Epir kralının buradan ayrılmadan önce “Bunun gibi bir zafer daha kazanırsak mahvoluruz” dediği söylenir. Yunanistan ve Makedonya’da birçok savaş kazanan Pyrrhos, Argos’a girerken yaşlı bir kadının attığı taşla öldü.
#Afrikalı Scipio#Annibal#Argos#epir kralı#Hannibal#Kartacalı general#Lâtince Pyrrhus#Publius Comelius Scipio#Pyrrhos#Scipio
0 notes
Text
Duyulmamış Bilgileri Gün Yüzüne Çıkaran Makale
Cro-Magnon İnsanı
Cro-Magnon insanı, 1868’de Fransa’da bulunan insan fosilidir. M.Ö. 60.000 ile 10.000 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Beyaz ırkın atalarından, Taşı, boynuzu ve kemiği işlemesini bilirdi.
Cro-Magnon insanı» adı bu tip insan fosilinin ilk bulunduğu yerin adından gelmektedir: Cro-Magnon, Fransa’da, Dordogne idare bölgesinde bir yerleşme alanıdır. Bu bölgedeki bir mağarada ilk defa 1868’de bir ergin erkek, iki ergin kadın ve bir çocuğa ait olan kemikler bulunmuştur. İskeletlerin düzenli bir şekilde durmasından, beyaz ırkın atası olan bu insanların ölülerini gömdükleri anlaşılmaktadır. Ayrıca Cro Mag-non insanları taşı, boynuzu ve kemiği işlemeyi çok iyi bilirler, hattâ birtakım sanat eserleri bile yaparlardı. Bunlar arasında sihirli anlamlar taşıyan heykel ve resimler de vardır. Bu uzun boylu ve zekî insanlar da bizler gibi Homo sapiens (akıllı adam) türündendir. Hâlbuki eski çağların Neandertal insanı ile daha da eski devirlerde yaşamış Pekin insanı insanoğlunun birer taslağından ibarettir.
IV. Sülâleden Mısır firavunu
M.Ö. 2600 yıllarında yaşadı. Gize’de kendi adıyla anılan dev piramidi yaptırdı ve bu sayede ölümsüzleşti.
Keops piramidi yapılışından tam 4 400 yıl sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerikalılar tarafından Grand Coulée barajı inşa edilinceye kadar insanoğlunun gerçekleştirdiği en büyük ve en heybetli eser sayılıyordu. Keops piramidinin yapılışında, bir yıl boyunca 100.000 Mısır’lı ve köle çalışmıştır Bu insanlar her yıl, Nil’ln tarıma elverişsiz olan taşma zamanlarında bir araya gelip bu dev eseri gerçekleştirmişlerdi. Yüksekliği 146 metre (bugünkü yüksekliği 128 metredir) ve tabanı 233 metre (bugün 227 metredir) olan bu büyük anıt-mezar, herbiri ikişer veya üçer tonluk 200.000 ağır taştan meydana getirilmiştir. Bu dev eserin dünyanın yedi hârikasından biri sayılması ve yirmi üç yıl saltanat süren Keops’un Tutanhamon’la beraber adı en çok bilinen firavun olması da bu yüzdendir.
Agamemnon
Süleyman Salamon veya Şelomoh da denir. İsrailoğullarının ünlü hükümdarı, İsrail’de doğdu ve öldü.
M.Ö. 970 ile 931 arasında hüküm sürdü. Kudüs’ü başkent yaptı ve orada bir tapmak inşa ettirdi. Davud peygamberin oğlu Süleyman’ın ataları Yahuda kabilesine dayanır. Büyük bir hükümdar olan Süleyman, ülkesine barış ve huzur getirdi. Kudüs’te de muhteşem bir tapınak yaptırdı. Zamanla bu tapınak yıkılmış, ama yahudilerin, bu tapınağın kalıntılarının bulunduğu yere gelip Kudüs’ün yıkılışını anarak dua edip ağlamaları gelenek hâlini almıştır. Süleyman, adaletseverllğiyle dillere destan olmuştur. Bir gün kendisine aynı bebeği paylaşamayan İki kadın başvurur. Her ikisi de bebeğin annesi olduğunu ileri sürer. Bunun üzerine Süleyman, bebeğin ikiye bölünüp iki kadın arasında pay edilmesini emreder.
1 note
·
View note