Tumgik
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
İstanbul'a Kondum
İstanbul’un küçük bir turunu atmaya ne dersiniz. Belki serzeniş dolu olan bu yazımda beni yereceksiniz, belki de hak vereceksiniz. Bunun için belkilerin arkasına sığınmadan aklıma dilime ne geldiyse parmaklarımın ucundan yazıya döküyorum. Yazımı beğenmeniz tabii ki öncelikli hedefim ama beğenmezseniz bile bir algı yaratarak en azından kendi değerlerimize ve şehrimize olan bağlılık doğrultusunda farkındalık yaratabilirsem ne mutlu bana. İstanbul’un bir yanına konuyorum ve sizler için başlıyorum;
Sivil yapılardan en ilgi çekicileri sarnıçlardır. Sarnıçlar kentin su gereksinimlerini karşılarken, aynı zamanda sulama işlerini de görürlerdi. Sultan Selim Camisi havuzu, Bugün Vefa stadı olarak kullanılan ve aslında bir sarnıç olan Karagümrük Çukur Bostanı, Bakırköy’deki Fildamı sarnıçları bugün hâlâ görülebilir.
Ayrıca yine din dışı yapılara örnek olarak, Sultan Ahmet Meydanı’na gittğinizde gördüğünüz pembe granitten yapılmış olan tek parça taş, Mısır’dan getirtilmiş olup yaklaşık 3600 yaşındadır. Yani o taşa baktığınızda 3600 yıllık bir tarihe baktığınızı unutmayın ve o taşın neler görüp geçirdiğini bir düşünün. Bu taş 390 yılında İstanbul’a getirilmiş ve dikilmiştir. Dikilmesinin 32 gün sürdüğü aşağıdaki kaidesinde yazılıdır. Yine aynı yerde bir de Yılanlı Sütun gömrürsünüz ki o da 4.yy’dan günümüze armağandır. Aslında üç yılanın taşıdığı bir de altın kazanı olduğu söylenmektedir. Bir başka dikilitaş da onların yanındadır, onun da madeni plakaları günümüze gelmemiştir.
Diğer yandan, Gülhane parkına gittiğinizde Gotlar Sütununu, Beyazıt’ta Çemberlitaş’ı, Yine Beyazıt üniversitenin karşısında kaldırımlarda duran Zafer Takının parçalarını, Fatih’de Kız Taşını, Ceerahpaşa’da Arkadius Sütununu, Haliç’i ve İstanbul’u içine alan surları, Tekfur Sarayı’nı gezip görebilir ve İstanbul’da bin yıl egemenlik sürmüş ve Ortaçağa damgasını vurmuş böyle bir uygarlığı yakından tanımış olur ve ona dost da oluruz.
Bizler İstanbul denen kentin en kötü dönemimde yaşamaktayız. Bu kentin bugünkü durumuna pembe gözlüklerle bakıp “Eskiden de böyleymiş” diyen bazı aydınlara rastlıyorum. Ancak, okuduğum bir çok gezgin anıları, gördüğüm birçok gravür bunu doğrulamıyor. Geçmişinde üç büyük uygarlığa başkentlik etmiş böyle bir kentin bugün geldiği nokta böyle olmamalıydı. “Hangi açıdan” derseniz, bir kez bizler tarihi dokunun yalnızca suriçi bölgesinde korunması gerektiğini bilmeyen insanlarız. Bu nedenle de tarihi suriçini hiçbir korumaya almadan yok ettik. Yetmiyormuş gibi üzerinden bir de tramvay geçirdik. Sonra insanıkızı eğitimedik, insanımız da kendini eğitemedi. İstanbul kentinin önemini hiç kimseye anlatamadık. Düzeltiyoruz, güzelleştiriyoruz diye, restorasyon yapmak işimize gelmediğinden, ne kadar tarihi yapı varsa yıktık geçtik ve Haliç’i kurtardığımızı sandık.
Bilmem hangi ormanda, hangi piknik alanında mangal yapacağımıza; adalara göçmen akımı gibi akacağımıza, erkek erkeğe kahvelerde pişti oynayacağımıza, çıkıp İstanbul’u tanısak; Roma, Bizans, Osmanlı eserleriyle tanışsak daha iyi olmaz mı?
O zaman belki İstanbul’a eziyet etmeye acırız.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Köylünün Öküzünü Ödeyen Devlet
“Devlet devlet!” diye tutturmuş giderler… Hepsi de maroken koltuğa oturunca kendilerini devlet adamı oldum sanırlar. Sanki devlet adamı bir makam arabası, bir koltuk, bir takım koyu elbise ve sağa sola cart curt etmektir.
Ne devlet bu kadar ucuzdur, ne de devlet adamlığı… Devlet, halkın kutsallaştırdığı bir kavramdır. Halk kendisini devlete teslim etmiştir. Halktan alınan yetkiyle, halkla birlikte devlet olunur. Ne halktan yetki almadan ne de halktan koparak devlet yönetilemez.
Halkın kafasında devlet öyle yüce bir kavramdır ki, ona “baba” derken canını, malını, namusunu, her şeyi teslim etmiştir. Vergisini verir, askere gider, yasalara karşı gelmez, ama devletten de “devletliğini” bekler. Ankara’nın eski valilerinden Abidin Paşa bir gün odasında otururken kapı açılmış:
“Efendim bir köylü sizinle görüşmek istiyor!”
“Ne konuşacakmış?”
“Söylemedi… İlle de Vali Paşayı istiyorum, diye tutturdu…” “Gelsin!”
Köylü girmiş içeri, üstü başı perişan:
“Söyle bakalım ne istiyorsun?”
“Paşam, ben Polatlı’nın filan köyündenim. Bir hafta önce tarlaya çift sürmeye gitmiştim. Öğle sıcağında öküzleri çözdüm, otlamaya bıraktım. -Ben de bir ağacın altına uzandım, uyumuşum. Gözümü açtığım zaman güneş tepenin arkasında batıyordu. Her tarafı aradım öküzler yoktu. Bir haftadır gitmediğim yer* sormadığım insan kalmadı, öküzlerim yok. En son size geldim. Öküzlerimi bulun.”
Abidin Paşa kızar gibi olmuş:
“Öküzleri saldığın zaman niye uyudun?”
Köylü başını kaldırmış:
“Ben uyurken sizin uyanık olduğunuzu sanıyordum.” Abidin Paşa donup kalmış…
Köylü “devlet dersi” vermiş ona. Önce defterdarı çağırmış:
“Git bu adama pazardan bir çift öküz al!���
Devlet adamlığı en azından bu köylüden o dersi alabilmektir. Köylünün öküzünü ödeyen bir devlet anlayışı…
Ve şimdi!
İnsan canının bir metelik kadar değersiz olduğu günler…
24 Aralık 1977 günlüğünden… Ve insan canının değersizliği halen daha sürmekte yıl 2016!
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Yuri Gagarin, Neil Armstrong ve Ahmet Şefik Kimdir?
Yuri Gagarin
Sovyet hava subayı ve kozmonotu, 1934’te Smolensk yakınlarındaki Gjatsk’ta (S.S.C.B.) doğdu, 1968′-de Vladimir yakınlarında (S.S.C.B.) öldü.
Dünyanın çevresinde birçok sunî peyk dolaşmaktaydı. Önce Leyka, sonra da Belka ve Streika adlı köpekler ilk defa füzelerle uzaya fırlatılmışlardı. Nihayet 12 Nisan 1961’de Vostok I adlı uzay gemisiyle bir insan uzaya çıkmayı göze aldı. Ancak böyle bir işe girişmeden önce Gagarin, aylarca süren ağır brr antrenmana tâbi tutuldu. Kozmonotun her şeyden önce cesaretini kaybetmemesi gerekiyordu. Gagarin 300 kilometreden daha uzak bir mesafeden yeryüzünü görmenin sevincini tadan ilk insandır. Kozmonotun dünyayı çok uzaklardan gördüğü an dudaklarından dökülen ilk söz: harika olmuştur. O sıralarda dünyadaki heyecan da son haddini bulmuştu. Bu büyük başarı Gagarin’i hiç şımartmadı, uzay adamı o alçakgönüllü güleç ve sempatik havasını yitirmedi. Gagarin, bir deneme uçuşu sırasında hayatını kaybetti.
Neil Armstrong
Amerikalı kozmonot ve deneme pilotu. 1930’da Vapakometa’da (Amerika Birleşik Devletleri) doğdu. Ay üzerinde yürüyen ilk insan. Chanute ödülünü kazandı.
21 Temmuz 1969’da Türkiye saatiyle 20.30’da, Apollo 11 programının uygulanması sırasında bir füze, Ay toprağı üzerine, içinde iki insan taşıyan bir kapsül bıraktı. Edwin Aldrin’in kullandığı ve ay modülü adını taşıyan bu kapsülden, kozmonot Armstrong, kısa bir madenî merdiven yardımıyla aşağıya inmeye koyuldu. Kozmonot emniyette olup olmadığını kontrol için kısa bir süre durakladıktan sonra Ay üzerindeki Sükûnet denizine inerek Ay’a ayak basan ilk insan oldu. Bu sırada oradan 400.000 kilometre uzaktaki yeryüzünde milyonlarca televizyon vericisi direkt yayın yaparak bu büyük başarının görüntülerini Dünya’ya yayıyorlardı. Ay’da heyecan içindeki kozmonotun bir aralık: «İnsan için küçük bir adım, fakat insanlık için büyük bir adimi» dediği duyuldu. İnsanoğlunun binlerce yıllık rüyası gerçek olmuştu.
Mithat Paşa
Ahmet Şefik; Mithat Paşa diye bilinir. Ünlü Türk devlet adamı, 1822’de İstanbul’da doğdu, 1884’te Taif’te (Hicaz) boğulmak suretiyle öldürüldü. Hürriyet kahramanı; Türkiye’de bankacılığın temelini o attı.
Osmanlı İmparatorluğunun birçok vilâyetinde çeşitli görevlerde bulunan Mithat Paşa, Tuna valiliği sırasında, köprüler, yollar vb. yaptırmış; Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası’nı kurmuş ve böylelikle tefeciliğe biraz olsun önlemiştir. Aynı çalışmayı Bağdat valiliği sırasında da gösteren Mithat Paşa, halk tarafından çok sevilir, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi vatanperverler tarafından lider kabul edilirdi. Devrin padişahı II. Abdülhamit’e de hazırladığı ilk anayasayı kabul ettirmişti. Fakat padişah bu İlerici adamdan son derece tedirgin oluyor ve onu ülkeden uzaklaştırmak İçin çareler arıyordu. Amcası Abdülaziz o sıralarda intihar etmişti. II. Abdülhamit, olaya bir cinayet süsü vererek Mithat Paşayı bundan sorumlu tuttu. Paşa, ölüme mahkûm edildi. Padişah da, sözde onu affederek Taife sürdü sonra da orada boğdurdu.
1 note · View note
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Üç Bilinen Efsanevi İnsan
Cabral
Pedro Alvares Cabral. Portekizli gemici, HfiO’da Belmonte’de (Portekiz) doğdu, 1526’da Santarem’de (Portekiz) öldü. Brezilya’yı keşfetti ve burayı Portekiz adına sömürgeleştirdi.
Brezilya uzun sûr Portekiz sömürge İmparatorluğunun en değerli topraklarından biri olarak kaldı. Bu sebeple Portekiz’in nüfusu 10 milyona ulaşmadığı hâlde, Güney Amerika’da 80 milyona yakın İnsan Portekizce konuşmaktadır. 22 Nisan 1500’de Brezilya’yı keşfeden amiral Cabral keşif seferinin başlangıcında, Hindistan’a Kristof Kolomb gibi deniz yoluyla ulaşmak İstiyordu. Afrika’nın kuzey kıyıları boyunca uzanan, rüzgârı az bölgelerden geçmemek için engin denizlere açıldı. Alize rüzgârlarına ve tropikal akıntılara kapılarak Güney Amerika kıyılarına kadar sürüklenen gemici, burada uğradığı kıyılara «Terra de Santa Cruz» adını verdi ve bu toprakların Portekiz’e ait olduğunu İlin etti. Daha sonra asıl görevini tamamlamak üzere tekrar denize açılarak Ümit Burnu yoluyla Hindistan’a yöneldi.
Victor
Paul-Emile Victor, Fransızların düzenlediği kutup seferlerinin başkanı, 1907’de Cenevre’de doğdu. Fransızlar tarafından Arktika ve Antarktika’ya yapılan birçok araştırma seferini yönetti.
Bugün kutup bölgelerine giden kâşifler, özel olarak yapılmış taşıtlarla seyahat edebiliyorlar. Ama Paul-Émile Victor kutup bölgelerine yaptığı İlk yolculuklarında, vetll ve korkusuz Grönland köpeklerinin çektiği kızakları kullanmak zorundaydı. Pa Émile Victor, Eskimoları daha iyi tanıyabilmek için onların çetin hayatını paylaşmak istedi. Ona kendi dillerinde Wittou adını veren bir Eskimo ailesi tarafından edinildi. Orönland dilini “kolaylıkla konuşan Paul-Émile Victor, Arktika hakkında öyle geniş bilgi edindi ki ikinci Dünya Savaşı sırasında Amerikalılar askerî birliklerindir onun kılavuzluğunda bu bölgelere şevkettiler. Paul-Émile Victor, daha sonra Antarfcfîfj ve Adölle toprağında yaptığı keşiflerle bilime geniş ölçüde katkıda bulundu. Ara tırmalarım. Eskimoların hayatını anlatan birçok eser yazdı.
Spartacus
Roma gladyatörü olan Yunanlı köledir. M.ö. I. Yüzyıl’da yaşadı, özgürlüklerine kavuşmak için Roma’ya başkaldıran yüz bin kölenin ayaklanmasını yönetti.
Romalı köle Spartacus arenada yaptığı dövüşlerde sık sık ölüm tehlikesiyle karşı karşıya geliyordu. O bir myrmillon gladyatördü; yâni çarpışırken yalnız kılıç kullanır, kendini korumak için de sadece bir miğfer ile küçük bir kalkandan faydalanırdı. Ölesiye vuruştuğu rakibi retiare gladyatörlerin silâhları ise üç dişli bir yaba, bir hançer ve geniş ilmekti bir ağdan ibaretti. Spartacus kendisi gibi zavallı kimselerle beraber kaçarak, özgürlüğe kavuşmak için çırpınan isyan hâlindeki kölelerin başına geçti. Sloganları “Ya özgürlük ya ölüm!” olan bu kararlı adamların çıkardığı isyanı bastırmakta Roma lejyonları çok güçlük çektiler. Roma ordusunu iki yıl süreyle uğraştıran Spartacus, M. Ö. 71 ‘de Lucania’da (İtalya) Crasus tarafından yenilgiye uğratılarak amacını gerçekleştiremeden öldü.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Ünlü Matematikçilerin Hayatlarına Bir Bakış
Miletos’lu Thaies
Yunanlı düşünür ve matematikçi, M.Ö. 630’a doğru Miletos’ta (Türkiye) doğdu, M. ö. 550’ye doğru öldü.
Eski Yunan’ın Yedi Bilge’sinden biri. Büyük Yunan filozofu Miletos’lu Thaies, günümüzden yüzyıllar önce evrenin doğuyu, biçimi ve oluşumundaki sırları çözmeye çalışmıştır. Aynı zamanda büyük bir fizikçi, matematikçi ve astronom olan Thales, daha hayattayken dehasını kabul ettirmiş, çevresindekilerden büyük saygr görmüştü. Bu değerli bilgine, bir binanın yüksekliğini bulmak İçin yalnızca binanın gölgesini ölçmek yetip de artıyordu bile… Bir ırmağın karşı yakasındaki bir cismin kendisine olan uzaklığını, Thales, karşıya geçmeden hesaplayabiliyordu. Hatta bir keresinde güneşin tutulacağını çok önceden haber vermiş, gerçekten de dediği çıkmıştı. Geometrinin temel ilkelerini koyan bu büyük bilginin adı, tıpkı Pythagoras’ınkl gibi hemen herkesin bildiği bir geometri teoremine Thales teoremi verilmiştir.
Pythagoras
Pitagor veya Pisagor da denir. Ünlü Yunan filozofu ve matematikçisi, M.Ö. VI. yüzyılda Samos’ta (Yunanistan) doğdu.
Çarpım cetvelini ve kendi adıyla bilineni teoremi buldu; Pitago-rasçılık öğretisini kurdu. Hayatıyla İlgili efsanelerde, bir yarı tanrı, bir peygamber ve mucizeler yaratıcısı olarak tanıtılan Pythagoras, Sicilya’nın Krotone bölgesine yerleşmiş olan bir filozoflar grubunun önderiydi. Büyük filozof, sayıların evreni ve İnsanları etkilediğine inanmıştı. Dostlarıyla birlikte geometride Pitagor teoremi diye bilinen ve hipotenüsün karesiyle ilgili ünlü teoremi ortaya atmıştır. Pythagoras ayrıca «Pitagor tablosu» da denilen ve bütün dünya öğrencilerinin bildiği çarpım tablosunu icat etmiştir. Ünlü düşünür, ses veren tellerin uzunluğunu ölçerek müziği de sayılarla ifade etmiş, ayrıça «kervancıların gamı» adı verilen telli çalgılar gamı teorisini ortaya atmıştır. Antik çağın ünlü düşünürü Pythagoras’ın günümüze kadar gelmiş hiçbir yazılı eseri yoktur.
Aristoteles
Aristoteles veya Aristo, Yunan filozofudur. M.Ö. 384’te Stagira’da (Makedonya) doğdu, M.Ö. 322’de Khalkhis’te (Eubeia) öldü.
Gelmiş geçmiş en engin zekâlardan biri. Ünlü filozof Eflatun’un öğrencisi olan Aristoteles, çağının bütün bilgi ve kişisel gözlemlerini bir sisteme bağlayarak modern bilimin gerçek kurucusu olmuştur. Makedonya kralı Phillppos II, oğlunun eğitimini Aristoteles’e bırakmıştı: Filozofun yetiştirdiği bu çocuk, tarihin Büyük İskender’iydi. İskender’in hocasına karşı büyük bir saygısı vardı: Babam bana hayat verdiyse Aristo da bana yaşamak sanatını öğretti» derdi. Daha sonra çeşitli yerlerden birçok öğrenci, Aristoteles’in derslerini İzlemek İçin akın etmeye başladı. Bilgin, derslerini Atina’da «gymnasion» denilen yerin sütunlu galerilerinde gezinerek veriyordu. Bu nedenle bu tür öğretime «Gezime» felsefe adı verilir. Mantığın babası olarak nitelendirilen Aristoteles, Atina’da kurduğu okula lykelon adını vermişti. Lise kelimesi de buradan gelir.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Şanı Döneminden Günümüze Taşan Hükümdarlar
Charlemagne
Carolus Magnus; Charlemagne veya I. Karl Veya Büyük Karl Prank kralı, sonra Batı İmparatoru. 742’de doğdu, 814’te Aix-la-Chapelle’de (Almanya) öldü.
Hemen hemen bütün Batı Avrupa’yı hükmü altına alarak Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğunu kurdu. Azimli ve gözüpek Frank kralı Charlemagne, egemenliğin mümkün olduğu kadar geniş topraklar üzerinde kurmaya çalıştı. Uzun saltanatı süresince (771-814) yalnız 790 yılı, bir barış yılı oldu. Charlemagne; Lombardia’yı, Bavyera’yı, Saksonya’yı (Saksonlara karşı tam yirmi üç yıl savaştı) fethetti ve İspanya’ya yerleşmiş Araplarla savaştı. Charlemagne 800 yılının Noel günü. Roma’daki San Pietro kilisesinde. Papa III. Löone’nin elinden Batı Roma imparatorluğu tacını giydi. Bu taç söylentiye göre, İsa’nın haçından çıkma bir demir çivinin çevresine işlenmiş olup, kuyumculuk sanatının bir şaheseriydi. Süslü sakallı büyük imparatorun kişiliği çabucak efsaneleşti: XII. yüzyılda söylenen destan türkülerinin ilk kahramanlarından biri oldu.
Alparslan
Büyük Selçuklu hükümdarı, 1029’da doğdu, 1072’de Merv’de (Horasan) öldü.
Malazgirt zaferiyle Anadolu’yu Türklere açtı; Türkler bu zaferle ebedi bir yurt kazandılar. Alparslan, babası ölünce Horasan meliki, amcası Tuğrul Bey’i ı ölü nü üzerine de Selçuklu sultanı oldu. Önce ülkesindeki isyanları bastırdı. Büyük Selçuklu devlet adamı Nizamülmülk’ü kendisine vezir yaptı. Sonra fetihlere başladı. Azerbeycan ve Kafkasya üzerine yürüdü, Gürcü ve Ermeni krallarını vergiye bağladı. Ani ve Kars’ı aldı. Mısır seferine çıktığı sırada, Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in yüz bin kişilik bir orduyla doğuya doğru ilerlediğini haber aldı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra elli bin kişilik ordusuyla Malazgirt’e geldi. Burada iki ordu şiddetli bir savaşa tutuştu. 26 Ağustos 1071 cuma günü Alparslan, askerlik tarihinin en büyük zaferlerinden birini kazandı. Bizans ordusunu darmadağın ederek Romanos Diogenes’i esir aldı. Bu zafer, Türk devletinin bundan sonraki bin yıllık döneminin başlangıcı oldu.
Mahmud
Gazneli Mahmud, Gazneliler devletinin ünlü hükümdarı,  967 veya 969’da Buhara’da doğdu, 1030’da Gazne’de öldü. Gazneliler devletini siyasî, askerî ve kültürel bakımdan güçlendirdi, İslamiyet’in yayılmasında önemli rol oynadı.
Gazneli Mahmud, 999 yılında Gazne hükümdarı oldu. Yaptığı savaşlarla İran, Azerbaycan ve Türkistan’ı ele geçirdi, ülkesinin sınırlarını Ceyhun’un ötesine, Harzem’e kadar genişletti. 1005 yılında ünlü Hind seferlerine başladı. 1009’da Hind racalarını dize getirerek Pencap’ı aldı. Lfihur, Delhi gibi Hind şehirlerindeki hâzineleri ve sanat eserlerini Gazne’ye götürdü. Bu şehri cami, okul ve kütüphanelerle süsleyerek Türk ve Islâm dünyasının bilim ve kültür merkezi hâline getirdi. Devrin ünlü düşünür ve sanatçılarını sarayında topladı. Bunlardan Firdevsî, «Şehnâme» adlı ünlü eserini Gazneli Mahmud İçin yazmıştır. Gazneli Mahmud iyi bir idareciydi. Ülkesinde hukuk, eğitim ve ulaştırma işlerini düzene koydu. Hindistan’da kocaları ölen kadınların yakılması ölülerin ırmağa atılması gibi kötü gelenekleri yasakladı.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Yanaşık, Yer Kabuğu ve Coğrafi Kutuplar Hakkında Bilgiler
Yanaşlık
Afrika kıyılarındaki küçük limanlar ancak küçük yerli teknelerini barındırabilirler. Büyük gemilerin yanaşması için dibi kazarak derinleştirmenin imkânsız olduğu yerlerde, denize doğru uzayıp giden iskeleler yâni yanaşlıklar inşa edilir.
Sığ kumluk hâlinde uzanan kıyılarda gemiler karaya fazla yanaşamazlar. Ayrıca çatlayıp kıyıya vuran dalgalar gemilerin açık, ta demirlemelerine de her zaman İmkân vermezler. Bunun İçin denizin İçinde çok uzaklara kadar İlerleyen iskeleler İnşa edilir ki bunlara yanaşlık denir. Togo’nun başkenti Lome’deki, betonarme ayaklar üzerin-de İnşa edilmiş olan yanaştık bunlardan biridir. Vagonlar ve kamyonlar bu iskelenin üzerinde 500 metre kadar ilerleyip gemilerin yanına gidebilirler. Mallar artarda sıralı duran vinçlerle gemilerden vagonlara, kamyonlara, ya da kamyonlardan, vagonlardan gemilere yüklenir.
Yer Kabuğu
Dünyamız, bir portakala benzetebileceğimiz dev bir top hâlindedir. Bu dev topun içi ergimiş kayalarla doludur. Bizler bu topun üzerinde, karalarla denizlerden meydana gelen ve kalınlığı 50 kilometre kadar olan bir kabuk üzerinde yaşarız.
Dünyamızın merkezine doğru indiğimiz zaman sıcaklık her 33 metrede 1 derece artar. Bizden yaklaşık olarak 6.000 kilo, metre uzaklıkta bulunan dünya merkezinin sıcaklığı ise 3.000-4.000 derecenin üzerindedir. Bundan da, dünyamız çekirdeğinin ergimiş kayalardan meydana geldiği kolayca anlaşılır. Dünyamızın dış kısmı soğuyup sertleşmiş, yer kabuğunu meydana getirmiştir, ama bunun kalınlığı ancak 50 kilometre kadardır. Bu sert kabuk depremlerin sonucu olarak zaman zaman, yer yer çatlayabilir. Volkanlar, dünyanın bir çeşit emniyet supabıdır.
Coğrafî Kutuplar
Dünyamız, tıpkı ekseni etrafında dönen bir tekerlek gibi kendi etrafında döner. Bu var olduğu sayılan eksenin kuzey ve güney noktalan, dünyamızın kutuplarıdır. Buralarda havalar çok soğuktur.
Kuzey Kutbu ile Güney Kutbu, dünyamızın Ekvatordan en uzak iki noktasıdır. Buraları dalma müthiş soğuk olur. Eğer dünyamızın ekseni hafifçe eğik olmayıp dikey olsaydı, kutuplarda hiç gece olmayacak, daima gündüz olacaktı. Ama bu eğiklik yüzünden kutupların birinde altı ay gündüz, kers, ötekinde de altı ay gece olur. Kuzey Kutbu’na 1909’da Amerikalı Peary, Güney Kutbu’na da 1911’de Norveçli Amundsen erişmiş ve bu bilim adamları bu bölgelere ilk defa erişen İnsan unvanını kazanmışlardır. Kutuplara İlk defa erişmek için yola çıkan pek çok gezgin ve kâşif bu yolda hayatlarını kaybetmişlerdir.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Text
Pirinç, Sıcaklık ve Isı Hakkında Faydalı İçerik
Pirinç
Çinko ile bakır birer madendir. Eğer, kül rengindeki çinko ile kırmızı renkteki bakın bir arada eritirsek, sarı bir alaşım elde ederiz ki buna da “pirinç” denir.
Pirinç, elektrikçilik ve dökümcülükte çok kullanılan bir alaşımdır. Dövülerek bakır gibi kolaylıkla levha hâline getirilebilir. Üstelik içinde % 20.40 oranında çinko bulunduğu için bakırdan daha da ucuzdur. Aynı zamanda pirinçten, kolayca şekil verildiği için duy gibi çeşitli elektrik malzemesi de yapılır. Ayrıca içindeki bakır oranı yüksek olduğundan, rengi altın sarısı olan bir pirinç çeşidi ise genellikle taklit mücevherlerde kullanılır. Döküm yapılarak ya da tornadan geçirilerek şekil verilirse pirinçten şamdan, duvar aplikleri, ayaklı fener vs. de yapılır.
Sıcaklık
Ateş sıcaklık verir.  Hareket de sıcaklık verir.  Diğer taraftan sıcaklık da makinelerle hareket hâline dönüştürülebilir. Sıcaklık, enerjinin bir şeklidir. Meselâ sıcaklık suyu buhar hâline getirir buhar da ya bir lokomotifi işletir ya da elektrik üreten bir dinamoyu döndürür. Yine sıcaklık bir tepkili motorun ya da içten patlamalı bir motorun yakıt gazlarının hacmini genişletip çalışmalarını sağlar. Atom enerjisi de sıcaklık üretir, bu ısının etkisiyle de feantrallarda elektrik akımı elde edilir. Güneş sıcaklığı ise yağmur getiren rüzgârların oluşmasına sebep olur. Yağmur, barajları doldurur; oradan akan sularla türbinler döndürülür. Yeryüzündeki bütün enerjiler güneşin sıcaklığından ve ışığından meydana gelir.
Isı
Isı, sıcaklığın ölçüsüdür. Işılan kesinlikle ölçebilmek için termometreden yararlanılır. Elimizle  cisimlerin yalnız sıcak mı, ılık mı,  yoksa soğuk mu olduğunu öğrenebiliriz. Termometre, cisimlerin sıcaklığın etkisiyle düzenli olarak genleşmesi esası üzerine çalışan bir ısı ölçme âletidir. Daha çok İsveç’li bilgin Celsius’un icat ettiği derecelendirme kullanılın 0 derecede erimek üzere bulunan buzun soğukluğunun. 100° de kaynayıp buharlaşmakta olan suyun sıcaklığıdır. —273° (mutlak sıfır) den daha aşağıdaki ısılara erişilmesi çok zor. hattâ imkânsızdır. Buna karşılık güneşin merkezindeki sıcaklığın 20 milyon dereceyi aştığı sanılmaktadır. Bu ısı bize gelinceye kadar sıcaklığından çok kaybetmektedir.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Osmanlı İmparatorluğunda Adı Geçmiş Ünlüler
Köprülü Mehmet Paşa
Türk devlet adamı, sadrazamı, 1575’te Vezirköprü’de doğdu, 1661’de Edirne’de öldü.
Osmanlı İmparatorluğunu tarihe Kadınlar Saltanatı diye geçen sıkıntılı günlerinde kurtaran büyük bir devlet adamıdır.
Köprülü Mehmet Paşa 70 yaşında Padişah Dördüncü Mehmet’ten sadrâzamlık mührünü aldığı zaman ülke, iç ve dış karışıklıklar içindeydi. Köprülü, İşlerine karışılmaması, hakkındaki dedikodulara önem verilmemesi şeklindeki şartlarının kabul edilmesiyle bu görevi aldı, işe çok sert başladı, önce, Çanakkale önlerine kadar gelmiş olan Venedik donanmasını yenip Lİmni ve Bozcaada’yı geri aldı. Erdel’e (Romanya) başarılı bir sefer yaptı. Saray çevresinin İhtiraslı devlet adamlarını etkisiz bir hâle getirdi. Şiddetle davranarak kısa zamanda ülkede düzeni sağladı. Anadolu isyanlarını ancak bu şekilde bastırdı. Zeki, tecrübeli ve kurnaz bir %devlet adamıydı. Orduyu, mâliyeyi düzenli bir şekle soktu. Köprülü Mehmet Paşa, fazla kan dökmüş, arada bazı haksızlıklar yapmış olmakla beraber o devirde, devletin İtibarını tekrar sağlamıştır.
Turhan Sultan
Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in karısı ve IV. Mehmet’in annesi. 1627’de doğdu, 1682’de İstanbul’da öldü.
Osmanlı sarayında hüküm süren sultanlardan biridir. Köprülü Mehmet Paşayı sadrazamlığa getirerek devlete yararlı oldu. Bu güzel rus kızı, on iki yaşındayken Kırım tatarlarının eline düştü ve İstanbul’a getirilip Deli İbrahim’in anası Kösem Sultan’a cariye olarak hediye edildi. Bir süre sonra da Kösem Sultan tarafından’ padişaha odalık olarak verilip Hatice Turhan adını aldı. On beş yaşını doldurmadan, Şehzade Mehmet’i doğurdu. Kocasının padişahlığı süresince ve oğlunun ilk saltanat yıllarında, Kösem Sultan «Büyük Valde» sıfatıyla işlere hâkim olduğundan, Turhan Sultan gölgede kaldı. Fakat kayınvaldesi onu kendine rakip görerek torunu IV. Mehmet’i öldürtüp yerine öbür torunu Süleyman’ı tahta geçirmeyi tasarladı. Bunu öğrenen Turhan, ağaları ayaklandırarak Kösem’i öldürttü (165G). Duruma hâkim olunca Köprülü Mehmet Paşayı sadrâzamlığa getirerek imparatorluğun çöküşünü biraz olsun geciktirdi.
Güneş Kral
Louis XIV. Büyük Louis ve Güneş-Kral da denir. Fransa kralı, 1638’de Saint Germain en Laye’de (Fransa) doğdu, 1715’te Versailles’da (Fransa) öldü.
Uzun saltanatı Louis XIV Yüzyılı ismini aldı. Louis XIV en uzun süre hükümdarlık yapan Fransa kralıdır: Yetmiş üç yıl! Bu mutlak hükümdarın devrinde Fransa, tarihinin en şerefli ve parlak çağını yaşadı ve bu devre «Büyük Yüzyıl« denildi. Louis XIV, en büyük sanatkârların ve teknisyenlerin yardımıyla yapılan hârlkulâde Versailles sarayında bir soylular grubunu çevresine topladı ve onları hemen hemen uşakları hâline getirdi. Yüz binden fazla dalkavuk, kralın gözüne girmek için Versailles sarayında yaşıyor veya oraya sık sık gidip geliyordu. Kralın huzuruna çıkabilmek İçin en pahalı kıyafetler giyinmek gerekiyordu. Giyinip süslenmek uğrunda birçok soylu, servetini tüketti. Böyle bir yaşayış içinde sarayın ve kralın tutsağı olarak ne bir komplo hazırlamaya, ne de ayaklanmaya zaman ve imkân vardı.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Enver Paşa, Abraham Darby ve Gustave Eiffel Kimdir?
Enver Pasa
Türk generali ve devlet adamı Enver Paşa, 1881’de İstanbul’da doğdu, 1922’de Belhcivan’da (Tacikistan) öldü. İttihat ve Terakki Cemiyetinin en faal üyesidir.
Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine sebep oldu. 1902‘de Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olan Enver Bey, Makedonya’ya gönderilmiş ve burada komiteci ve eşkıya ile çarpışmıştı. 1907’de ittihat ve Terakki Cemiyetl’ne katılan Binbaşı Enver, istibdat idaresine karşıydı. II. Abdülhamit’e 1908 Meşrutiyetini kabul ve ilân ettirmek amacıyla genç subaylarla dağa çıkmıştı. Meşrutiyetin ilânından sonra yıllarca Hürriyet Kahramanı olarak anılan Enver Beyin ünü, bütün ülkeye yayılmış, hatta kalpağı ve bıyığı halk arasında moda olmuştu. 1914’te Harbiye Nazırlığına getirilen Enver Paşa Birinci Dünya Savaşı çıkınca, büyük bir sorumsuzlukla Türkiye’yi Almanların yanında savaşa sokmuştur. Savaştan sonra da Almanya’ya kaçan Enver Paşa, oradan Rusya’ya, daha sonra da Türkistan’a geçmişti. Orada bir Türk devleti kurmak istedi ama Ruslarla çarpışırken öldü.
Darby III
Abraham Darby III. İngiliz demirci ustasıdır. XVIII. Yüzyılda Galler Ülkesinde (Büyük Britanya) yaşadı. Avrupa’da dünyanın ilk büyük madenî köprüsünü inşa etti ve hizmete açtı.
İngiltere’yi dolaşan turistler, Severn nehrinin iki yakasını birleştiren 30 metrelik büyük madenî köprüye pek dikkat etmezler. Hâlbuki bu köprü, Fransız mühendisi Eiffel ve diğer cüretli mühendisler tarafından, birçok uçurum, vâdi ve boğaza kurulan sayısız köprünün atasıdır. Ironbridge (Demir köprü) adı verilen bu köprünün dökme demirden putreller, 1779 yılında demirci ustası Abraham Darby lll’ün yönetimindeki Darby’ler Dökümevi’nde hazırlanmıştır. Darby III, bu köprünün yapımı süresince canla başla çalışmış ve hiçbir masraftan kaçınmamıştır. Kuvvetli ayaklar üzerine oturtulan ve demir İskeleti son derece dayanıklı olan bu köprü, iki yüz yıla yakın bir zamandan beri hâlâ ilk günkü sağlamlığını muhafaza etmekte ve hiçbir yıpranmışlık belirtisi göstermemektedir.
Eiffel
Gustave Eiffel Fransız mühendisidir. 1832’de Dijon’da (Fransa) doğdu, 1923’te Paris’te öldü. Demir inşaatı çalışmalarıyla ün kazandı.
Paris’teki Eiffel kulesini yaptı. Paris şehrinin sembolü Eiffel kulesiyle adını bütün dünyaya duyuran Gustave Eiffel, Fransa’da ve dünyada, yapımı oldukça güç, çok sayıda madenî köprüyü gerçekleştirmiştir. Eiffel, o zamana kadar yapılan çok ayaklı köprüleri sakıncalı buluyordu. Çünkü bu tür köprülerin ara ayakları ya kaygan topraklar üzerine oturtulur ya da kuvvetli akıntılara maruz kalırdı. «Demir Sihirbazı» mühendisin amacı, üzerinde köprü kurulacak vadinin derinliği ve genişliği ne olursa olsun, bu vadiyi tek bir kemerle aşmaktı. Fransa’da, yapımı 1885 yılında tamamlanan Gabarit köprüsü bu tür köprülerin en göze çarpanıdır. Kemerinin iki ayağı arasındaki uzaklık 165 metreyi bulan bu köprü, Roma’daki San Pietro kilisesi, Paris’teki Notre-Dame katedrali ve Zafer Tâki yan yana gelseler, üzerlerinden kolaylıkla aşabilirdi.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Text
İki Milli Kahraman ve Celebi Sultan Mehmed
Celebi Sultan Mehmed
Mehmet veya Çelebi Sultan Mehmet, Beşinci Osmanlı padişahıdır. 1389’da Bursa’da doğdu, 1421’de aynı yerde öldü.
Timur’un parçaladığı Osmanlı devletini yeni baştan kurdu ve ona eski gücünü kazandırdı. Yıldırım Bayezit 1402’dekl Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilip esir düşünce Osmanlı devletinde Fetret devri diye anılan karanlık bir dönem başladı. Anadolu’daki eski beylikler yeniden canlandı, Yıldırım Bayezit’in oğulları taht kavgasına düştüler. Bunlardan Mehmet Çelebi, 11 yıl süren bir mücadeleden başarıyla çıkarak, bütün iç çatışmaları sona erdirdikten sonra Osmanlı devletini birleştirdi ve tek bir yönetim altında topladı. Çelebi Sultan Mehmet 8 yıl padişahlık etti, bu süre İçinde Eflâk ve Buğdan’a sefer açtı, İmparatorluğun sınırlarını genişletti. Bu arada, Batı Anadolu’da yeni bir mezhep kuran Şeyh Bedreddin isyanıyla Düzmece Mustafa ayaklanmasını bastırdı. Yirmi dört savaşa girdiği, kırk yara aldığı söylenir. Genç öldü. Bursa’daki Yeşil Türbe’de gömülüdür
Guillaume Tell
İsviçre’nin millî kahramanı, XIV. Yüzyılda yaşadı. İsviçre halkının verdiği bağımsızlık savaşının önderi ve sembolü olmuştur.
İsviçre halkı, AvusturyalIların egemenliğine karşı ayaklanmıştı ve bu direniş, oku hedefinden şaşmaz bir silâhşor olan, halk kahramanı Guillaume Teli ’in kişiliğinde can tanıyordu. Efsaneye göre Avusturya adına İsviçre’de genel vali bulunan Gessler, köylüleri, bir sırığın ucuna takılmış şapkasına selâm vermeye mecbur ediyordu. Bu şekilde küçük düşmeyi kabul etmeyen Guillaume Teli, vali tarafından korkunç bir denemeye tâbi tutulmaya mahkûm edildi. Silâhşör, oğlunun başına konulacak bir elmayı okuyla vuracaktı. Bunu başardığı takdirde oğlu da, kendi de kurtulacaktı. Guillamue Teli yayını gerdi, nişan aldı ve okunu fırlattı. Elma yere, düştü. Çocuğa bir şey olmamıştı. Fakat her ihtimali düşünen Guillamue Teli, ikinci bir ok hazırlamıştı. Eğer birincisi oğlunu öldürseydi, ikinci ok da AvusturyaTı genel valiyi yere serecekti…
Jeanne d’Arc
Fransız millî kahramanı, 1412’de Domrémy’de (Fransa) doğdu, 1431’de Rouen’da (Fransa) yakılarak öldürüldü.
İngilizlerin Fransa’dan atılmasına yardım etti. Kendi hâlinde bir Fransız köylü ailesinin kızı olan Jeanne d’Arc, sakin sâkin koyunlarına bakıyordu. Onun savaşa karışacağı kimsenin aklından geçmezdi. Dinine çok bağlı olan bu genç kız, Tanrı’dan geldiğine inandığı sesler duymaya başladı. Bu sesler ona, İngilizlerin kuşattığı OrléansT kurtarmak üzere harekete geçmesini emrediyordu. Erkek kılığına giren Jeanne d’Arc, Chinon’a giderek kral VII. Charles’dan, orduya komuta etmek iznini aldı. Orléans’i kurtardı, kralı taç giydirmek için Reims’e götürdü. Jeanne d Arc, 1430 da Paris’i kurtarmak için savaşırken, Bourgogne dükü tarafından para karşılığı İngilizlere teslim edildi. Mahkeme önüne çıkarılan genç kız, yargılandığı sürece eşsiz bir cesaret örneği gösterdi. Ölüme mahkûm edilen Jeanne d’Arc, Rouen da Marché meydanında, bir odun yığınının üstünde diri diri yakıldı.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Text
Araştırmaların Işığında Önemli İnsanların Hayatları
Kaiser
Henry John Kaiser, Amerikalı bir sanayicidir. 1882’de New York yakınlarında Sprout Brook’da doğdu. 1967’de Honolulu’da (Hawaï) öldü.
Prefabrike büyük gereçler uzmanı. Betonarme kralı Kaiser yüzlerce köprü, kilometrelerce ekspres yol yapmış, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Columbia nehri üzerinde bulunan ve dünyanın en hacimli barajı olan Grand Coulée gibi dev barajlar inşa etmişti. Prefabrikasyon’un (İnşaat işlerini önceden yapılmış standart elemanları bir plâna göre bir araya getirmek suretiyle gerçekleştirme sistemi) öncüsü olan Kaiser, bu usulü çıkarma gemilerinin yapımına da uygulamış ve 1942 yılında ilk prefabrike uçak gemisini gerçekleştirmiştir. Onun sayesinde sayısız çıkarma gemisi inşa edilerek filolar meydana getirilmiş ve bu filolar, 1944 Normandiya çıkarması sırasında Fransız topraklarına binlerce insan ve çok sayıda savaş malzemesi taşımıştır. Henry John Kaiser, savaş bitince prefabrike evler, otomobiller v.b. yapmaya yönelmiştir.
Jacques de Vaucanson
Fransız makine uzmanı ve mucididir. 1709’da Grenoble’da (Fransa) doğdu, 1782’de Paris’te öldü.
“Otomat” denilen ve içindeki zemberekler ve yaylar yardımıyla canlı bir vücut gibi iş gören makine oyuncaklar yaptı. Vaucanson, çağdaşlarını hayranlık ve şaşkınlık İçinde bırakan birçok otomat yapmıştır. Bunların büyük bir kısmı bugün Fransa’da, Sanatlar ve Meslekler Millî Konservatuarı’nda yer almakta ve burayı gezen ziyaretçilerin geniş ölçüde ilgisini çekmektedir. Mucidin 1737’de gerçekleştirdiği Flüt Çalan Adam İsimli otomatı, Fransa Kralı Louis XV dinlemiş ve çok beğenmişti. 1738’de yaptığı ördek de çok başarılı olmuş ve büyük ilgi uyandırmıştı: Bu ördek, kanat çırpıyor, paytak paytak yürüyor, yüzüyor, yem yiyor, yediklerini de sindiriyordu Vaucanson, bu başarılarına mükâfat olarak dokuma fabrikaları müfettişliğine getirilmişti. Mucit, bu görevi sırasında dokumacılıkta kullanılan bazı âletleri geliştirmiş, ayrıca dokuma fabrikalarında kullanılacak bir tezgâh icat etmişti. Fakat bu araç hiçbir zaman kullanılmamıştır.
Reynaud
Fransız mucidi. 1844’te Montreuilsous Bois’da (Fransa) doğdu, 1918’de IvrySuı Seine’de (Fransa) öldü. İlk canlı resim filmlerini yaptı ve gösterdi. Birkaç ayrı hareketten oluştuğunu göz önünde tutarak, o hareketi parçalarına ayırıp bunların elle yapılan resimlerini alıcıyla tek tek çevirmeyi tasarladı. Bu amaçla önce resimleri hareketlendiren optik bir oyuncak yaptı, sonra da “ışıklı pantomimler”i icat etti. Reynaud Saydam bir filim üzerine küçük resimler çizip bunları boyuyor ve sonra da bunları perdede hareketli olarak canlandırıyordu. Fakat bu iş hem çok zordu, hem de büyük titizlik istiyordu. Emile Reynaud bütün çalışmalarına rağmen bu İşten pek gelir sağlayamamıştı. Fakat bu konuyla yakından ilgilenen âmile Courtet, 1907 yılında büyük resimler çizmeyi ve bu resimlerin teker teker fotoğraflarını çekmeyi düşündü ve bu düşüncelerini gerçekleştirerek canlı resmi dünyaya tanıtmayı başardı.
1 note · View note
ceydaselvi · 8 years
Text
Günümüzde İsmi Unutulan Ünlülerin Hayatları
Edward Jenner
İngiliz hekimi. 1749’da Berkeley’de (Büyük Britanya) doğdu, 1823’de aynı yerde öldü.
Çiçek hastalığına karşı bir aşı buldu. Çiçek. XVIII. Yüzyıldan önce insanlığı kırıp geçiren bir hastalıktı. Fransa Kralı XV. Louis de çiçekten ölmüştü. Bu hastalığa yakalanıp ta şans eseri kurtulan kimselerin yüzleri ve vücutları, hastalık sırasında çıkan sivilcelerin patlaması sonucunda meydana gelen irili ufaklı çukurlarla (çiçek bozuğu) doluyordu. Jenner, ineklerin de çiçeğe benzer bir hastalığa yakalandıklarını ve vücutlarının sivilcelerle kaplandığını, ama hayvanların bu hastalıktan ölmediklerini farketti. Ayrıca devamlı olarak inek sağan çiftçilerin çiçeğe yakalanmadıkları da dikkatini çekmişti. Bunun üzerine 1796’da Jenner İlk denemesine girişti: İneklerin vücudunda çıkan sivilcelerden bir miktar cerahat alarak bunu bir çocuğa aşıladı, sonra da aynı çocuğa çiçek mikrobu verdi. Ama bu çocuk, bu tehlikeli hastalığa yakalanmadı, çünkü bağışıklık kazanmıştı.
Dalton
Kimya bilgini Dalton, 1766’da Eaglesfield’de (Büyük Britanya) doğdu, 1844’te Manches-ter’de (Büyük Britanya) öldü.
Daltonizm’i kendi üzerinde inceledi. Önceleri öğretmenlik yapan Dalton boş zamanlarında matematik ve fiziğe çalışırdı. Profesör olduktan sonra cisimlerin atom yapısı teorisini ilk o geliştirmiştir. Ama Dalton adı daha çok tıp alanında duyulmuştur. Çünkü bilgin, kendisinde de bulunan bir hastalığı ilk defa inceleyerek tanımlamıştır. Profesör, kırmızı ve yeşil renkleri birbirinden ayırt edemiyordu. Dalton’un yaptığı araştırmalardan sonra daltonizm adını alan bu görme bozukluğu az rastlanır bir hastalık değildir. Sonradan olma daltonizmin tedavisi mümkündür. Ama genellikle soydan gelen daltonizmin tedavisi imkânsızdır. Çoğu zaman hasta, bu durumunun farkında değildir. Bu yüzden dallon hastası şoförlerin trafik direklerindeki yeşil, sarı ve kırmızı renkteki ışıkları ayırt edebilmeleri için daima kırmızı ışık üste, sarı ışık ortaya yeşil ışık alta yerleştirilir.
Epée Rahibi
Charles Michel, Epée Rahibi’de denir. Fransız rahibi ve pedagogu, 1712’de Versailles’da (Fransa) doğdu, 1789’da Paris’te öldü.
Sağır dilsizlerin koruyucusu, İlk sağır dilsizler okulunu kurdu. Paris barosuna bağlı bir avukat olan Rahip Charles Mlchel’in karşısına bir gün birkaç sağır dilsiz genç kız çıktı. Bunların eğitimini üzerine alan rahip, belirli işaret ve hareketlerden yararlanarak öğrencilerin zekâlarını geliştirmeye çalıştı ve kısa zamanda olumlu sonuçlar elde etti. Normal İnsanların kulak yoluyla edindiği bilgileri rahip, sağır dilsiz öğrencilerine gözler aracılığıyla öğretmek istiyordu. Epée Rahibi Fransa da, masraflarını kendi geliriyle karşıladığı bir sağır dilsizler okulu kurdu. Bu okulda Öğrenciler, bazen geniş çapta bilgiler edinebiliyorlardı. Ölümünden sonra kendisine İnsanlığın velinimeti sıfatı verilen Epée Rahibinin, bütün servetini, eserinin devam ettirilip geliştirilmesi uğrunda yapılacak çalışmalara harcanmak üzere bıraktığı öğrenilince, halkın gözündeki değeri daha da arttı
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Text
Geçmişte Ün Kazanmış İnsanların Hayatı
Delambre
Delambre, 1748’de Amiens’de (Fransa) doğdu, 1822’de Paris’te öldü. Fransız astronomları. Metrenin uzunluğunu tespit ettiler.
1789 Fransız Devriminden önce Fransa’nın çeşitli bölgelerinde kullanılan uzunluk ve ağırlık ölçüleri aynı değerde değildi Bu yüzden de ortaya birçok karışıklık çıkıyordu Nihayet 1791’de Kurucu Meclis, ülkenin her yerinde ve herkes için aynı değerde olan ve temeli metreye dayanan bir ölçü sisteminin kullanılmasına karar verdi. Méchain ve Delambre, bir metrenin uzunluğunu kesin olarak belirlemekle görevlendirildiler, Astronomlar. Dunkerque ve Barcelona arasındaki meridyen yayını ölçtüler ve yaptıkları uzun hesaplardan sonra yer çevresinin 40.000.000 da biri olan, uzunluğu, yâni metreyi tespit ettiler. Metrenin uzunluğu 1799 yılında böylece belirlendi ama metre sisteminin Fransa topraklarındaki kullanılmasını öngören kanun 1837‘de yürürlüğe girdi ve ancak 1840’tan sonra uygulandı.
Louis Pasteur
Fransız kimyacısı ve biyoloji bilgini, 1822’de Döle’de (Fransa) doğdu, 1895’te Marnes La Coquette’te (Fransa) öldü.
Kuduz mikrobunu teşhis etti ve aşısını buldu. Her yıl, kuduz köpekler, tilkiler veya kurtlar tarafından ısırılan birçok kimse, kudurarak ölüyordu. Pasteur, 1885 yılının ekim ayında Meister ve Jupille adlı iki küçük çoban üzerinde yaptığı denemelerin sonuçlarını açıklayınca, bütün dünyayı büyük bir sevinç dalgası kapladı. Dünyanın dört bir yanından «ısırılmış» lar aşı olmaya geliyordu. Bir kurt sürüsünün hücumuna uğramış yirmi beş rustan yirmi üçü aşılanıp Paris’te bir gün kaldıktan sonra yurtlarına, sağ salim dönmüşlerdi. Bu olay, Pasteur için büyük bir zafer oldu. Bununla birlikte Pasteur, Louis Pelletier adında bir genç kıza ısırılmasından bir ay sonra aşı yapıp, başında günlerce bekledikten sonra hastasının öldüğünü görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaktan kendini alamamıştı. Bu duygulu ve iyi yürekli bilgin, İnsanlık yararına çalışmış kimselerin başında gelenlerdendir.
Joseph Meister
Paris’teki Pasteur Enstitüsü bekçisi. 1876’da Alsace’da Fransa) doğdu, 1940’da Paris’te öldü.
Louis Pasteur’on bulduğu kuduz aşısı ilk defa onun üzerinde denenmiştir. 6 Temmuz 1885’te henüz dokuz yaşında olan Joseph Meister’i annesi, Paris’e Louis Pasteur’e götürmüştü. Bu küçük oğlanı kuduz bir köpek on kereden fazla ısırmıştı. Zavallı çocuk bir süre sonra acılar içinde kıvranarak can verecekti, kurtulması imkânsızdı. Louis Pasteur’ün bulduğu kuduz aşısı, daha önce köpeklerde denenmiş ve olumlu sonuçlar vermişti ama insanüstünde hiç denenmemişti. «Bu durumda insan fazla düşünmeyip endişeye kapılmadan deney yapabilir» diyen bilgin, aşısını Josdph üzerinde uygulamaya karar verdi, ilk aşı denemesini 8 Temmuzda Doktor Grancher yaptı. Çocuk kurtulmuştu. Bir yıl sonra, iki bin «kuduz» tedavi edilerek ölümden kurtarılmıştı. Yıllar sonra Pasteur Enstitüsü bekçisi olan Meister, Alsace’lı bir yurtseverdi. 1940’da Almanlar Paris’e girince üzüntüsünden intihar etti.
1 note · View note
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Daha Önce Duymadığınız İlginç Bilgiler Hazinesi
İdil Biret
İdil Biret Türk piyanisti, 1941’de Ankara’da doğdu. Yurt içinde ve yurt dışında verdiği konserlerle dünya çapında ün yaptı. Küçük yaşta müziğe olan büyük kabiliyetiyle dikkati çeken hârika çocuk idil Biret, kendi adına çıkarılan özel bir kanunla henüz yedi yaşındayken devlet hesabına Fransa’ya gönderildi. Paris’te Nadia Boulanger’nin öğrencisi olan bu hârika çocuk, Paris Konservatuvarında öğrenim görerek 1957 yılında piyano bölümünü bitirdi. Bir ara Nadia Boulanger İle beste üzerine de çalışan idil 81ret birkaç eser yazmışsa da bu alandaki çalışmalarını pek sürdürmemiştir. O daha çok bir icracı olarak tekniğini günden güne geliştirmiş ve zengin repertuvarı, üstün yorum gücü ve derin müzik anlayışıyla dikkati çekmiştir. Yurt içindeki konserlerinden başka, Paris, Londra, İsviçre, Brüksel, Kanada ve Rusya’da verdiği başarılı konserlerle büyük ün yapan idil Biret, dış ülkelerde Türkiye’nin yüzünü ağartan seçkin bir sanat elçisidir.
Pekin İnsanı
1929’da Çin’de bulunan insan fosilidir. M.Ö. 600.000 ile 150.000 yıllan arasında yaşadığı sanılmaktadır. Taştan âletler yapar ve ateşi kullanırdı.
İnsanoğlunun bilinen en eski atalarından biri. 6 Aralık 1929’da Pekin de, o zamana kadar görülmemiş şenlikler yapılıyordu. Dünyanın bütün ülkelerinden Pekin’e gelmiş olan bilginler, olağanüstü bir buluntunun şerefine bayram ediyorlardı. Bu buluntu, kaş kemerleri belirgin, alın ve çene kemikleri çıkık, kül renginde bir kafatasıydı. Araştırıcılar 500.000 yıl önce mağaralarda yaşamış, taştan âletler yaptığı ve ateşi kullandığı bilinen bu insan fosilini Çinlilerin Hu-Ku-Tien, yâni, «Ejderhanın kemiği» diye adlandırdıkları bir mağarada bulmuşlardı. Çinlilerin mağaraya böyle bir ad vermelerinin nedeni, yıllardan beri burada bol miktarda kemik bulmalarıydı. Çinliler, buldukları bu kuru kemikleri ilâç yapımında kullanılmak üzere eczacılara satarlardı. Böylece belki de birçok değerli fosil yok olup gitmişti.
Neandertal İnsanı
1856’da Almanya’da bulunan insan fosili, M.Ö. 150.000 ile 60.000 yıllan arasında yaşadığı sanılmaktadır. Mağaralarda yaşar ve avcılık yapardı. İnsanoğlunun çok eski bir atasıdır. Bu fosil. 1856 yılında, Almanya’da Düsseldorf yakınlarında yer alan Neandertal kasabasındaki bir mağarada bulunmuştur. Bu yüzden bu fosile, lâtincede, Neandertal insanı anlamına gelen Homo neandertalensis adı verilmiştir. Eski Taş çağında, Avrupa’da bugünkü Büyük Britanya, Almanya, Belçika, Fransa ve Ispanya topraklarında, Asya’da ise Kırım ve Özbekistan dolaylarında, mağaralarda yaşamış olan Neandertal insanının manevî bir dünyası da vardı: Bu ilkel insan, ölülerini gömer ve mezarlarına sungular bırakırdı; bu onun bir dinî inanca sahip olduğunu göstermektedir. Vücudu iriyarı ama zayıf yapılı, kafatası uzun, çenesi ve alnı çıkık, kaş yayları çok geniş olan Neandertal insanı, âlet yapmasını bilir ve hayatını mamut, ayı, misk öküzü gibi hayvanları avlamakla sürdürürdü.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Photo
Tumblr media
Bell Kimdir? Cros Aslında Komik mi? Sodayı Kim Buldu?
Bell
Alexander Graham Bell Sonradan Amerikan yurttaşı olan İngiliz mucidi, 1847’de Edinburgh’da doğdu, 1922’de Kanada’da Baddeck yakınında öldü.
Telefonla ilk ses naklini gerçekleştirdi. Bell, sağırlara işaretlerle konuşmayı öğretiyordu. Öğrencilerinden biriyle evlendiktan sonra karısına sesleri duymasına imkân verebilecek bir usul bulmak için teşebbüse geçti. Fransız Bourseul ve Alman Reiss’ın bu konuyla ilgili incelemelerini de dikkate alarak yardımcısı Watson ile beraber geceli gündüzlü çalışıp yaptığı birçok araştırmadan sonra elektrik telleriyle birbirine bağlanmış iki ahize yaptı. 10 Mart 1876 tarihinde Boston’da, Bell, evinin tavanarasından. zemin kattaki ikinci ahizeyi dinleyen yardımcısıyla konuşmayı başardı. Ona sadece: «Bay Watson, buraya gelin lütfen, sizin yardımınıza ihtiyacım var.» dedi. Watson, hemen yukarı, öğretmeninin yanına çıktı. Böylece onun dediklerini, mükemmel bir şekilde duymuş olduğunu ispat etti. İlk telefon konuşması da gerçekleşmiş oldu.
Charles Cros
Fransız şairi ve mucidi, 1842’de Fabrezan’da (Fransa) doğdu, 1888’de Paris’te öldü. «Paleofon» denilen ve gramofonun esasını teşkil eden âleti buldu. Komik monolog türündeki eseriyle ün kazandı.
Fantezist bir yazar ve nükteci bir şair olan Charles Cros, aynı zamanda başarılı bir mucitti. Bir yandan kahvelerde ve edebiyat çevrelerinde ün yaparken 1869 yılında da renkli fotoğraf çekme usulünü buldu. Garip bir tesadüf sonucu bu buluşu, aynı zamanda Louis Ducos du Hauron da gerçekleştirmişti. Fakat iki mucit birbirini tanımıyordu Sonra 1877 yılında Charles Cros, Fransız Fen Bilimleri Akademisi’ne sunduğu bir raporda, «paleofon» ismini verdiği ve fonoğraf ilkelerine göre çalışan, kendi buluşu bıi aygıtı açıkladı 3u buluş, Edison’un fonoğrafı icat etmesinden aylarca önce gerçekleşmişti. Bu bilim adamının hâtırasına duyulan saygının ifâdesi olmak üzere her yıl seçtiği en iyi plâklara armağan veren bir fransız derneği, adını, «Charles Cros Akademisi» şeklinde değiştirdi.
Nicolas Leblanc
Fransız cerrahı ve kimyacısı, 1742’de Ivoy-le-Prö’de (Fransa) doğdu, 1806’da Saint-Denis’de (Fransa) öldü.
Suni soda elde etmek için bir usul buldu. Suni soda ve sodyum karbonat, cam ve sabunun yapılmasında kullanılan kimyasal bir üründür. Daha birçok sanayi dalında bu maddeden yararlanılır. Fransız İhtilâline kadar soda, bitkilerin küllerinden ve özellikle Fransa’da çok az bulunan bazı yoaun-ların küllerinden çıkarılıyordu. Ayrıca, Mısır’dan, hattâ Venezüella’dan getiriliyordu. 1788 yılında, Fen Bilimle’! Akademisi, soda yapmayı başaracak kimseye bir armağan vermeyi vaad etti. Nicolas Leblanc aadece deniz tuzundan yararlanarak sodayı basit bir sakilde çabucak elde etti. Ne var kİ Leblanc’ın uyguladığı usulle kötü kokular çıkaran kalıntılar da meydana geliyordu. Akademi, bu nedenle armağanı vermeyi reddetti. Bununla beraber bilginin ölümünden elli yıl sonra bulduğu usul sayesinde, o zamana kadar 300.000 ton kadar soda elde etmek mümkün olmuştu.
0 notes
ceydaselvi · 8 years
Text
Drakon, Diesel ve Grevin’in Gün Yüzüne Çıkmayan Hikâyeleri
Drakon
Eski Yunanlı kanun koyucu,  M.Ö. VII. yüzyıl sonlarına doğru yaşadı. Atina’da ilk yazılı kanun metinlerini hazırladı ve suçlular için çok ağır cezalar getirdi. M.Ö. VII. yüzyılda Atina Cumhuriyeti’nde düzen bozulmuş, toplum büyük kargaşalığın içine düşmüştü. Yöneticiler birbirleriyle mücadele ediyor, halk ise Atina’lı soyluların aşırı otoritesine karşı sık sık başkaldırıyordu. Yazılı kanunlar olmadığı için yargı kararları, yargıçların keyfine göre veriliyordu. Nihayet Drakon, herkese uygulanabilecek kanunların metnini kaleme almakla görevlendirildi. Bu kanunlara göre suçlulara en şiddetli cezalar verilecek, örneğin hırsızlık yapan bir kimse ölüm cezasına çarptırılacaktı. Drakon özellikle ailelerarası kavgalarla kan davaları için ağır hükümler getirdi. Bu kanunların metinleri Atina şehrinin duvarlarına kazıldığı vakit Atina’lılar, bunların çok şiddetli olduğunu ve halkın kanıyla yazıldığını sokaklarda haykırmışlard.
Diesel
Rudolf Diesel, Alman mühendisi ve mucididir. 1850’de Paris’te doğdu, 1913’te bir deniz yolculuğu sırasında öldü.
Bulduğu motorlar, ağır petrol yağlarının kullanılmasına imkân vermesi, az yer kaplaması, dumansız çalışması yüzünden tutundu. Genç Diesel, Augsbourg Sanayi Okulu’ndaki basit bir çakmağı hayranlıkla seyrediyordu. Bunun kıvılcımını, bir taş değil, fakat çok küçük bir silindirde sıkıştırılan havanın sağladığı sıcaklık meydana getiriyordu. Birçok otomobil, denizaltı ve bazı tren^ lokomotiflerinde bulunan motor tipi, bundan doğmuştur. Daha sonraları Diesel, ağır petrol yağlarını basınç etkisiyle ateşlemeyi sağladı, ileri sürdüğü düşünceler, Krupp gibi büyük sanayiciler tarafından kabul edildi. Birkaç yıl içinde kendi adıyla anılan motoru yaptı. 1897‘de bu motorun Kassel’deki denemelerde mükemmel bir şekilde çalışması, ileri sürdüğü görüşlerin değerini ispatladı. Buluşlarını incelemek isteyen İngiliz Deniz Kuvvetleri tarafından İngiltere’ye davet edildi. 29 Eylül 1913’te Anvers’ten Harvvich’e giden Dresden vapurundan denize düşerek öldüğü tahmin edilmektedir.
Grevin
Alfred Grevin, Fransız desinatörü ve karikatüristi, 1827’de Epineuil’de (Fransa) doğdu, 1892’de Saint – Mande’de (Fransa) öldü.
Paris’te ilk balmumu heykeller müzesini açtı, Alfred Grövin, bir desinatör, bir karikatürcüydü. Ayrıca tiyatro ile de ilgilenmiş, sahne kostümleri de çizmişti. Ama o, asıl ününü, kendi adını taşıyan müze sayesinde kazandı. Paris’te bir müze kurmayı tasarlayan Grövin bu tasarısını 1822’de gerçekleştirmiş ve bu müzeye meşhur kimselerin balmumumdan yapılmış heykellerini koymuştu. Sanatçının Montmartre bulvarında açtığı ve kendi adını taşıyan bu balmuımından heykeller müzesinde Madame de Pompadour. Charlie Chaplin, Gagarin gibi ünlü kişilerin mankenlerine rastlamak mümkündür. Bu heykellerde, balmumu öylesine ustaca işlenmiştir ve mankenler o kadar gerçeğe yakındır ki müzeyi gezenler yorgunluk gidermek için bir sıraya oturduklarında, yanlarında oturan balmumundan mankeni çoğu zaman canlı sanarak ona müze hakkında düşündüklerini bile söylerler.
0 notes