#yang yeming
Explore tagged Tumblr posts
Text
The Underrated Talent Of Emily Blunt: Exploring Her Hidden Gems
Emily Blunt first caught the world’s attention with her supporting turn in The Devil Wears Prada. In that film, she was the yin to Anne Hathaway’s yang, full of withering put downs and exasperated sighs.It’s a sidekick performance for the ages and one made all the more astounding when you realize she was only 22 years old during filming. What were you doing when you were 22 years old? Watching Home and Away and eating Cheesestrings for breakfast, probably. For years after this breakthrough, she plugged away in forgettable films that never quite landed. The Adjustment Bureau, Salmon Fishing in the Yeme, The Five Year Engagement, Gulliver’s Travels – all middling-to-bad films that Emily Blunt elevated with her mere presence.
Read Full Article
0 notes
Text
youtube
This is the sweetest 'best friend' relationship. I feel sad that i know them late. Buy anyone who has all their tidbits can you share with me..i really need them
6 notes
·
View notes
Photo
171229 Beijing Airport © Pluto | Do not edit, crop, or remove the watermark.
37 notes
·
View notes
Text
When you are straight but you love boy’s love.
When you felt that leo is the most handsome guy and you are smitten over his smile and his height his dimples his EVERYTHING but then you get soft just looking at lucas, when he start to stare at anything and those soft smile. his squishy fluffy fashion taste. his super white skin. THEN you are confuse with your taste......................................................BUT realization hit you. You are just a fcking fan and go away with your straightness cause leolucas is fckng married. LET ME MAKE MYSELF EXIT. not from the fandom ofc
#leolucas#yang yeming#yao wang#mingwang#wangming#i feel so triggered tho#this has been in my brain for days#i love them as leolucas#please get married
10 notes
·
View notes
Photo
210203 杨业明leo weibo update
#liu haikuan#will probably update the tags (?) once the drama airs#the actor who posted the pics is yang yeming#(second from the left)#and he has a Very nice nose#and this is all i know.#i love how everyone's 😎 and kuankuan's purely 😊🌸 vibes#he's grandpa. but he's also baby#i'm... glad they're getting along?? lol
1 note
·
View note
Text
Heavenly Blessing - 5. Bölüm
Mega // MangaTr
5.Bölüm: Geceleyin Ju Yang Tapınağındaki Üç Aptal Arasındaki Tartışma
Diğerlerinin bakışlarını üzerinde hissedince Xie Lian hafifçe gülümseyerek arkasını döndü. “Gerçek bir lanetli kelepçeyi ilk kez mi görüyorsunuz?”
Lanetli kelepçe, adındaki gibi, zincir şeklindeki bir lanetti.
Rütbesi indirilmiş ve cennetten atılmış olan tanrıların günahları vücutlarına damgalanırdı. Cennetin gazabının bir birikimi olarak düşünülebilirdi. Bu damga zincir şeklindeydi ve tanrının ruhani gücünü engellerdi. Birinin kendi başına kırabileceği veya yok edebileceği bir şey değildi. Yüzüne dövme yaptırmak veya ellerini ve ayaklarını zincirlerle bağlamaktan farkı yoktu. Bir tür ceza olduğu gibi aynı zamanda kişinin korku ve utanç duymasını sağlayan bir tür uyarıydı.
Üç diyarın maskarası ve cennetten iki kere kovulmuş olan Xie Lian’ın da doğal olarak vücudu bu tür lanetli kelepçelerle damgalanmıştı. İki küçük savaş tanrısının bunu duymamış olmaları imkânsızdı fakat birinin söylediğini duymakla kendi gözlerinle görmek arasında fark vardı. Bu yüzden Xie Lian iki savaş tanrısının yüzlerindeki ifadenin nedenini anlayabiliyordu.
Lanetli kelepçenin onları biraz korktuğunu ve rahatsız hissetmelerine neden olduğunu düşünüyordu. Sonuçta bu iyi bir şeyin işareti değildi.
Xie Lian normalde yeni bir kıyafete ihtiyacı olduğunu bahane ederek dışarı çıkıp etrafta dolaşmak istemişti ancak Fu Yao gözlerini devirerek araya girdiği için bunu yapamadı. “Dışarıya çıkıp etrafta bu şekilde dolaşman hiçte münasip olmaz.” Sonunda Nan Feng gelişigüzel bir şekilde tapınaktan Xie Lian için bir kıyafet alıp, onu ‘münasip olmayan’ planını uygulamaktan alıkoymıştu. Ancak Xie Lian kendine çeki düzen verip tekrar oturduktan sonra önceki olanlardan ötürü aralarındaki atmosferinde biraz garipleştiğini hissedebilmişti.
Böylece Xie Lian, Ling Wen Sarayı’nın onun için hazırlamış olduğu parşömeni çıkardı. “Buna tekrar bir göz atmak ister misiniz?”
Nan Feng ona bakış attıktan sonra cevapladı. “Ben çoktan gördüm. Bence daha iyi bir şekilde bakması gereken o.”
Fu Yao setçe karşılık verdi. “Daha iyi bakması gereken o diyerek ne demeye çalışıyorsun? Parşömende herhangi bir detay bile yok, tamamen değersiz. Tekrar ve tekrar okunmayı hak ediyor mu ki?”
Fu Yao’nın parşömenin tamamen değersiz olduğunu söylemesiyle Xie Lian kendini Ling Wen Sarayındaki literatür tanrıları için üzülmeden alamadı. O tanrılar bir sürü parşömen yazmışlardı, yüzleri bile kül rengine dönmüştü… Xie Lian, Fu Yao’nun konuşmaya devam ettiğini duydu. “Sahi, nerede kalmıştık? Ah, evet, Nan Yang’ın çok fazla kadın inananı olmasının arkasındaki sebepte, değil mi?”
Tamam o zaman. Xie Lian gözlerinin arasındaki titreyen noktayı ovduktan sonra parşömeni kaldırdı. O gece hiçbir şey okuyamayacağını biliyordu.
Hiçbir işi doğru düzgün bir şekilde bitiremeyeceklerse bile en azından bu durum hakkındaki merakı giderilebilirdi. Görünüşe göre yüzyıllardır insan diyarında ıvır zıvır toplayan Ekselansları Veliaht Prens haricindeki diğer tüm tanrıların nedenini biliyordu. Nan Yang ZhenJun Feng Xin, yıllar boyunca Ju Yang ZhenJun olarak çağılmıştı. Kendisi ise bu isimden nefret ediyordu. Feng Xin’in bu olanlar konusundaki hisleri sadece üç kelimeyle özetleyebilirdi: “Bu ne insafsızlık!” *ÇN: Ju Yang ‘Muazzam Erkeklik’ demek.
Bunun nedeni, isminin doğru ve orijinal yazılışının, farklı bir Çince ‘Ju’ karakteriyle, Ju Yang olmasıydı. İsmi yanlış anlaşılmış ve küçük bir aksilik olmuştu. *ÇN: Buradaki anlamı ‘Tamamen Aydınlık’
Yıllar önce bir hükümdar onun tapınaklarını yenilemek istemişti. Samimiyetini göstermek için her tapınak için kelimeleri plakalara kendisi yazmış, fakat her nasıl olduysa ilk kelimede yanlış karakteri kullanmıştı.
Bu da tapınakların yenilenmesiyle görevli olan memurun ölesiye endişelenmesine neden olmuştu. Anlayamamıştı, Majesteleri bilerek mi ismi değiştiriyordu? Yoksa dikkatsiz davranarak hata mı yapmıştı? Eğer bilinçliyse neden değiştirmek istediğini belirtmemişti? Peki ya eğer bilmiyorsa? O zaman nasıl olur da bu kadar basit bir hata yapabilirdi? Ancak gidip “Majesteleri, hatalısınız.” da diyemezdi. Majestelerinin, dikkatsizliğiyle dalga geçildiğini düşünüp düşünemeyeceğini kim bilebilirdi ki? Belki Majesteleri bilgisinin yarım yamalak ve kalbinin samimiyetsiz olduğunu söylemeye çalıştığı çıkarımını bile yapabilirdi! Ayrıca yazılar Majestelerinin hazinesindeki mürekkepler kullanılarak yazılmıştı. Hepsi boşa mı gidecekti?
Dünyada tahmin etmesi en zor şey bir İmparator’un niyetiydi. Memur kendi içinde oldukça çelişmişti ancak üzerinde tekrar düşündükten sonra Ju Yang ZhenJun’a dert çıkartmanın Majestelerinin mağdur hissetmesinden daha iyi olduğuna karar kılmıştı.
Memura doğru seçimi yaptığı için hakkını vermek gerekirdi. Majesteleri, Tamamen Aydınlık’ın Muazzam Erkeklik’e dönüşmüş olduğunu keşfedince hiçbir şey söylemedi. Aksine eski kitapları iyice araştırıp bir sürü âlimi davet etmişti ve onlar da ismin değiştirilmesini haklı gösteren sayısızca küçük detayı bulduktan sonra bir sürü makale yazarak doğru yazılışın Muazzam Erkeklik olduğunu, aslında Tamamen Aydınlık yazmanın yanlış olduğunu kanıtlamak için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardı. Kısacası, bu olaydan bir gece sonra, tüm ulustaki Ju Yang tapınakları Muazzam Erkeklik tapınaklarına dönüştürülmüştü.
Feng Xin’in bu ani ilahi unvan değişiminden on yıl geçene kadar haberi olmamıştı üstelik. Kendi tapınaklarının tabelalarına hiçbir zaman dikkatlice bakmazdı. Bir gün ise aniden içini bir sıkıntı basmış. Neden tapınaklarına ibadet etmeye gelen o kadar çok kadın vardı ki? Ayrıca neden hepsi kıpkırmızı yüzleriyle dua ederken oldukça utangaç görünüyorlardı? Tütsüyü yakarken ne tür şeyler için yalvarıyorlardı?
Olanları öğrendikten sonra Feng Xin bir gök kubbenin tepesine koştu, yakan güneş ve uçsuz bucaksız gökyüzüne dönüp saatlerce küfretmişti.
Beklenildiği gibi olanları gören tüm tanrıları şaşırtmıştı.
Küfretmeyi bitirdikten sonra yapabileceği hiçbir şey yoktu. Eğer ona tapmak istiyorlarsa o zaman sadece tapmalarına izin verebilirdi. Dindar ve dua eden kadınlar için hayatı zorlaştıramazdı ya, bu yüzden kendini hazırladıktan sonra yıllarca onların dualarını dinledi. Bu, yüce bir hükümdar Muazzam Erkeklik unvanının rezillikten başka bir şey olmadığına karar verip onu Nan Yang’a değiştirene kadar böylece devam etmişti. Ancak insanlar, Nan Yang’ın savaş tanrısı olmasının yanı sıra aynı zamanda bereket ve koruma da sunabilen bir tanrı olduğunu unutmadılar. Söylenmesine gerek kalmadan o iki kelimeyi Nan Yang’a hitap etmek için asla kullanmamaları gerektiğini anlamışlardı. Aynı zamanda diğer tanrılar nasıl Nan Yang ZhenJun’u takdir etmeleri gerektiğini biliyorlardı. Sadece bir kelimeye ihtiyaçları vardı: iyi!
Onun insanlara küfretmesini sağlamadığın sürece her şey harikaydı!
Nan Feng’ın yüzü o kadar siyahlaşmıştı ki eski bir tencereyle kıyaslanabilirdi. Fakat diğer tarafta Fu Yao kültürlü bir şekilde konuşurken çok heyecanlıydı. “Kadınların dostu, erkek çocuk için edilen duaların gerçekleşmesinde en etki olan tanrı. İnsanların dallanıp budaklanmasının gizli teşvik edicisi, Nan Yang, evlat bahşedici. Ah ha ha, ha ha ha, ah ha ha ha ha ha…”
Xie Lian önlerindeki Nan Yang ilahi heykeline biraz onur bırakma çabasıyla gülümsememeye çalıştı. Aniden Nan Feng daha fazla kendini tutamadı. “Ucube gibi davranmayı kes. Eğer çok aylak hissediyorsan panikleme, gidip yerleri silebilirsin.”
Bu kelimeler ağzından çıktığını anda Fu Yao’nun da yüzü tencere kadar siyahtı.
Eğer Nan Yang Sarayı’ndakiler önceki unvanı duymaya dayanamıyorsa Xuan Zhen sarayındakiler de yer silmeyi duymaya dayanamıyor gibi bir şeydi. Bunun nedeni Mu Qing Huang Ji tapınağında ayak işleriyle ilgilenirken, bütün gün yaptığı tek şeyin Ekselansları Veliaht Prens Xie Lian’a çay götürmek, su vermek, yerleri silmek ve yatağını toplamak olmasıydı. Bir gün Xie Lian onun yerleri silerken kendini geliştirmek için nasıl ezberden dini şarkıları söylediğini görmüş ve Mu Qing’in tüm sıkıntılara rağmen çalışma isteğinden çok etkilenmişti. Bu onun Taocu papazlara, Mu Qing’i öğrencileri olarak almalarını sormasını sağlayan şeydi.
Bu konu… Nasıl dile getirilebilirdi ki? Önemli veya önemsiz görülebilirdi. Yaşayan kişi için utanç verici olabilir veya hiç umurunda bile olmayabilirdi. O kişinin ne düşündüğüne gelmek gerekirse, besbelli bir şekilde bunun tüm hayatı boyunca yaşadığı en küçük düşürücü şey olduğuna inanıyordu. Bu yüzden Mu Qing ve sarayındaki tanrıların hepsi eğer biri o zamanları dile getirirse o kişiyle bozuşurdu. Beklenildiği gibi Fu Yao kenarda masumca durup elini sallayan Xie Lian’a bakmadan önce biraz duraksadı. Ardından alaycı bir şekilde gülümsedi. “Dediklerine bak, konuyu bilmeyenler Nan Yang Sarayı’ndaki siz tanrıların Ekselansları Veliaht Prens’e yardımcı olduğunuzu düşünür.”
Nan Feng de alaycı bir gülümseme takındı. “Senin generalin gerçekten de yemek yediği tasa pisleyenlerden, daha ne söyleyebilirsin ki?”
“E…” Xie Lian tartışmalarının arasına girmek istemişti ki Fu Yao kıkırdayarak konuşmaya başladı. “Ah ha ha, senin generalin de sadece tencere dibin kara, seninki benden kara diyenlerden. Bu sözleri söylemek için ne gibi bir vasfın var?”
“…” Xie Lian daha fazla onu, generallerin arkalarına vurmak için büyük bir sopaymış gibi kullanmalarını izlemeye dayanamadı. Araya girdi. “Bekleyin, bekleyin! Durun, durun.”
Doğal olarak kimse ona dikkatini vermedi. Hatta dövüşmeye başladılar. Xie Lian ilk kimin saldırdığını bilmiyordu ama ne olursa olsun bağışlar için olan masa ikiye ayrılmıştı. Meyvelerle dolu olan kâse düşmüş ve o meyveler her yere yuvarlanmıştı. Bunu görünce Xie Lian onların kavgasını bölmenin muhtemelen imkânsız olduğunu fark etti. Böylece içinden “Ah, ne kadar da tahlisiz.” diye geçirerek bir kenara oturdu. Onun olduğu tarafa yuvarlanmış olan buğulanmış çöreği aldı ve yemeğe hazırlanmadan önce kabuğunu ovup çıkardı.
Lakin bu Nan Feng’in gözüne çarpınca hemen avcuyla çöreğe vurdu. “Yeme!”
Fu Yao şaşırmış ve küçümser bir tavırla konuşmaya başlamadan önce durmuştu. “Küllerin üzerine düşmüştü. Hâlâ onu yiyecek miden var mı?”
Xie Lian bu şansı tekrar ellerini sallamak için kullandı. “Durun, durun, durun. Söyleyecek bir şeyim var.”
İki savaş tanrısını ayırdıktan sonra Xie Lian arkadaşça bir tonda konuşmaya başladı. “İlk olarak, bahsettiğiniz o Veliaht Prens benim. Bu prens tek bir kelime bile söylemedi, o yüzden beni birbirinize saldırmak için silah olarak kullanmayın.” Diğer bir cümle eklemeden önce durakladı. “Generalleriniz asla böyle bir şey yapmayacağına inanıyorum. Siz bu şekilde uygunsuz davranırsanız onların prestijleri nasıl ayakta kalır?”
Bu sözleri söylediği anda iki savaş tanrısının yüz ifadeleri biraz garipleşti. Xie Lian devam etti. “İkinci olarak, buraya bana yardım etmeye geldiniz değil mi? Ben mi sizi dinlemeliyim yoksa siz mi beni?”
Bir sürenin ardından ikisi de sonunda itiraf etti. “Biz seni dinlemeliyiz.”
Bunu söylemiş olmalarına rağmen yüzlerinde ‘bizim seni dinlediğimizi anca rüyanda görürsün’ yazılıydı fakat cevapları Xie Lian’ı yeterince memnun etmişti. Böylece ellerini birbirine kapattı. “Pekâlâ. Son ve üçüncü olarak en önemli nokta, eğer bir şey atmanız illa ki gerekliyse o zaman lütfen beni atın. Asla yiyecekleri atmayın.”
Aynı anda Nen Feng en sonunda Xie Lian’ın tekrar yerden alıp fırsat bulduğunda yemeği planladığı, sıkıca tuttuğu buğulanmış çöreği ondan alabilmişti. Sabrı tükenirken Nan Feng bağırdı. “Yere düşen yemekler yenmez!”
Ertesi gün, Şanslı Tesadüf dükkanı.
Çaycı yine kapının yanında rahatça bacak bacak üzerine atarak oturuyordu. Uzaktan üç figürün sallana sallana yaklaştığını gördü. Basit, beyaz kıyafetler giymiş ve bambu şapkasını önünde taşıyan bir Taocu ve onu arkasından takip eden iki uzun boylu, siyah kıyafetli genç.
Taocu kolları bağlı ve tembel bir şekilde vardığında tembelce konuştu, çaycının kendisinden bile daha tembel biriymiş gibi gözüküyordu. “Bayım, zahmet olmazsa üç bardak çay alabilir miyim?”
Çaycı gülümsemeyle cevapladı. “Geliyor!”
Ancak içinden geçirdikleri farklıydı: bu üç aptal adam yine geldi! Ne yazık. Hepsi birbirlerinden saygın gözükmesine rağmen hepsinin beyinleri birbirlerininkinden hasta! Hep bu tanrı, şu ölümsüz veya bu hayalet, şu cennet hakkında konuşuyorlar. Bu insanlar akıl hastası. Bu halde olduktan sonra o kadar asil gözünmelerinin anlamı ne?
Xie Lian tekrar pencere kenarında bir masa seçmişti. Hepsi oturduktan sonra Nan Feng konuştu. “Neden konuşmak için buraya gelmek istedin? Diğerlerinin bizi duymayacağından emin olsan, olmaz mı?”
Xie Lian sıcak bir tonla cevapladı. “Önemi yok. Diğerleri bizi duysalar bile hiçbir şey yapamazlar. Sadece kafadan sakat olduğumuzu düşüneceklerdir.”
“…”
Xie Lian konuşmaya devam etti. “Üçümüzün zamanını da boşa harcamamak için direkt olarak konuya geçelim. Sakinleştikten sonra herhangi bir plan düşündünüz mü?”
Fu Yao soğuk bir tonla cevaplarken gözleri parladı. “Öldürelim!”
Nan Feng burnundan soludu. “Yok artık!”
Xie Lian konuştu. “Bu kadar sert olmana gerek yok Nan Feng. Fu Yao yanlış bir şey söylemedi. Bu problemi temelinden çözmenin tek yolu onu öldürmek. Asıl sorun, nerede öldüreceğiz? Kimi öldürmeliyiz? Nasıl öldüreceğiz? Bence…”
O anda davulların sesi ve giriş müziği tekrar sokaklarda yankılandı. Bununla üçü de pencereden dışarıya bakmıştı.
Gelini vermiş olan akraba grubuydu. İnsanlar ve atların geçişi sırasında müzik aletleri insanlar bağırırlarken çalınıyordu. Bağrışlarının içinde, sanki diğerlerinin onları duyamamasından korkuyorlarmış gibi, kükreme izleri bile vardı. Bu sahneyi görünce Nan Feng kaşlarını çattı. “Yu Jun Dağı yakınlarında yaşayan yerli halkın evlenirken büyük bir tören veya gürültü yapmaya asla cesaret etmedikleri söylenmiyor muydu?”
Bu geçittekilerin hepsi güçlü ve sağlam olan bronz tenli adamlardı. Surat ifadeleri ve kasları, alınları soğuk terle kaplıyken bile gergin duruyordu. Sanki taşıdıkları şey mutlulukla dolu büyük bir düğün arabası değil de ruhlarını ele geçirip kafalarını kopartarak onları ölmeye zorlayacak olan bir giyotindi. Xie Lian düğün arabasında nasıl birinin oturduğunu merak etti.
Biraz düşündükten sonra Xie Lian gidip bir göz atacakken soğuk bir rüzgâr estirdi. Arabanın kenarındaki perde, esintiyi izleyerek yukarı doğru dalgalandı.
Perdenin arkasındaki kişi çarpık çurpuk bir şekilde arkasına yaslanırken çok değişik bir biçimde duruyordu. Kafası da çarpıktı ve duvağının altından gözüken dudakları kırmızıya boyanmıştı, gülümsemesi abartılı gözüküyordu. Arabanın sarsılmasıyla duvağı kaydı, iki çift yuvarlak göz ortaya çıktı. Gözleri kıpırdamadan onların olduğu tarafa doğru bakıyordu.
Bu açıkça boynunu kırmış ve onlara sessizce gülen bir kadın gibi gözüküyordu.
Xie Lian arabayı taşıyan insanların ellerinden dolayı mı olup olmadığını bilmiyordu ancak araba çok fazla titriyordu, dengeli durmuyordu. Kadının kafası da aynı anda arabanın hareketlerini izleyerek salladı. Sallandı, sallandı… Ta ki GÜM! Kafası yere düşüp sokakta yuvarlanana kadar.
Ve ardından o kafasız beden de öne doğru düştü. Büyük bir sesle kadının tüm bedeni arabanın kapısından dışarıya uçtu.
Çevirmen: Kae
Not: Acaba kasabada neler dönüyor? :3
165 notes
·
View notes
Text
KARMA YOGA
KARMA YOGA NE DEMEKTİR?
Karma Yoga normalde alın yazısı gibi bilinmektedir. Oysa Karma Yoga kişiyi Karma bağından özgürleştiren yoldur. Karma, bizi “Samsara” yani doğum çarkına bağlayan fiillerdir. Bu yolda hizmet, adanma ve kurban esas olandır. Karma nasıl ortaya çıkmıştır? Mandukya Upanisad’daki hikâyenin benzerini herkes bilir. Ama hikâyeyi bir hatırlayalım:
“Bir erkek ve bir kadın, bir gün bir ağacın altındayken, kadın ağacın meyvesine uzanır ve “yasak meyveyi” hem kendi yer, hem de erkeğin yemesi için onu kandırır. Böylece her ikisi de dünyaya düşer.”
Evet, bu hikaye hepimizin çocukluğumuzdan beri dinlediği Âdem ve Havva’nın hikayesi… Bu hikâye, Srimad Bhagavatam da dâhil olmak üzere birçok metinde yer almaktadır. Havva’nın Âdem’e yemesi için verdiği meyvenin ne olduğunu bir düşünelim. Bu meyve, fiilin meyvesidir.
Peki, neden bunu kadın, erkeğe vermektedir? Çünkü kadın – dişi güç, Shakti enerjisi, aşağı çeken enerjidir. Erkek/eril enerji ise Shiva enerjisidir, yükseltici enerjidir. (Bu enerjileri, Çin sistemi yin ve yang olarak açıklar.) Bu enerji, dünya üzerindeki her iki cinsiyette de bulunur. Yani her iki enerji de hem kadınlarda, hem de erkeklerde bulunur. Bu enerjilerin bedendeki yerlerine bakacak olursak, Shakti enerji “Kundalini” olarak da adlandırılır ve kuyruksokumunun bulunduğu bölgede, anüs ve cinsel organlar arasında bulunduğu bilinen Muladhara – Kök çakrasının biraz altında bulunur. Shiva enerjisi ise, iki kaş arasında yer alan ve üçüncü göz olarak da tabir edilen Ajna Çakra’da yer alır. Yogada yapılmaya çalışılan şey, Kundalini Shakti enerjisini yükselterek, Shiva ile birleşmesini sağlamak ve oradan birliğe gitmektir.
Eğer kişi Shakti enerjisinin etkisi altına girerse, dünyaya düşmektedir; çünkü Shiva / Shakti birliği sona ermiştir. Sakti, meyveyi yemesi konusunda varlığı ikna etmiştir. Fiilin meyvesini yiyen varlık, “yapan benim” dediği için, bir olanı üçe bölmüş (yiyen varlık, yenilen varlık ve yeme işlevi), böylece yogadan/birlikten uzaklaşmıştır. “Karma Yoga”nın “yoga”sını atınca, yani birlik olmayınca, geriye sadece “Karma” kalmış, bu da kişiyi dünyaya bağlamıştır.
Karma, kişideki Guna’lardaki dengenin bozulması üzerine oluşur. Daha doğrusu bu felsefe, tezahür – manifestasyon olarak geçen varoluşun “varolma” sebebinin bu dengenin bozulması olduğunu söyler. İste bu nedenle, varlık eğer bu Guna’ları dengeleyip bunların üzerine çıkabilmeyi başarabilirse, çıkış noktası olan özüne geri dönecektir. Bunu metinler damlanın tekrar okyanusa geri dönüşü olarak tanımlamaktadır. Şimdi burada şu soru akla gelmektedir: “Kişi gerçekten bunu arzu eder mi? Yani bunun içinde bir yıkım ya da yok oluş durumu var mı?” Buna yine okyanus örneğiyle cevap verebiliriz: Damla okyanusa karıştığında, belki damlayı görmezsiniz, ama o okyanusta vardır. Sizin o damlayı ayırt edememeniz, o damlanın orada olmaması anlamına gelmez.
O halde, kişi Karma’nın her tür etkisinden kurtulmak istiyorsa, öncelikle bu değerlerin üzerine çıkabilmelidir. Bunu başarmanın yollarından biri de Karma Yoga’dır. Karma Yoga’da kişi kendini tamamen o işe vererek, o işi “yapan” olduğunu reddederek ya da herhangi bir sonuç beklemeden -yani fiilin meyvesini terk ederek- fiilde bulunur.
Bu konuyla ilgili olarak Mandukya Upanisad’da şöyle bir örnek verilmektedir: “Bir ağaçta iki kuş bulunur. Bu kuşlardan biri ağacın meyvesini yerken diğeri sadece onu seyreder.” Ağaçta bir diğerini seyreden kuş, “tanık” olan Paramatman (mutlak), meyveyi yiyen de Jivatman (bireysel ruh varlığı)’dir. Bu, biraz yoga felsefesinin dünya tarihi hakkındaki açıklamalarına da değinerek en basit şekilde şöyle ifade edilebilir:
Varlık tanıklık durumundan yaptığı fiilin meyvesini yemekle Guna’ların dengesini bozmakta ve kademesel olarak doğanın hâkimiyeti altına girmekte ve Jivatman olmaktadır. Jivatman olduğunda, önce elbette ilksel noktadan çıktığı için edimleri çoklukla Sattva özelliğini taşımakta, bu edimlerin sonuçları da Sattvik olmaktadır. İşte bu dönem Altın Çağ olarak adlandırılan döneme dek gelir. Ama burada şu gerçeği unutmamak gerek: Satwa değeri hâkim fiiller bile Sattvik sonuçlara yol açtığı için varlığı Karma’nın zincirine bağlamaktadır.
Daha sonra varlık giderek yozlaşmakta, diker değerlerin kendisi üzerindeki hâkimiyeti kademesel olarak arttıkça, diğer delerlerin baskın çıkma oranları yükselmekte ve çağlar da altın çağ, gümüş çağ, vs diyerek günümüze kadar gelmektedir. Yogik inanışa göre Karma Yoga tekrardan Altın Çağdaki insanların tanıklık duygusuna nasıl ulaşacağını belirler. Öyleyse “Karma’nın zincirlerinden kurtulmak nasıl sağlanır?” sorusunu irdeleyebiliriz.
Kişinin Karma Yoga uygulamasıyla yaptığı şey aslında doğada bulunan 3 Guna’nın dengeye getirilmesi ve kişinin bu 3 Guna’nın üstüne çıkabilmesidir. Guna’ları tanımlarıyla birlikte kısaca söyle tanımlayabiliriz:
1. Sattva: Huzur, sükûnet ve sessizlik 2. Rajas: Hareketlilik 3. Tamas: Atalet, uyuşukluk
Doğada bulunan her şeyde bu üç değer mevcuttur. Yani doğada hiç bir şey yoktur ki sadece tek bir değerden -mesela Sattva’dan- oluşsun. Tüm değerler, doğada bulunan tüm varlıklarda bulunur, burada varlığın Guna’sı hakkında konuşulduğunda, kriter hangi Guna’nın o varlıkta baskın olduğuyla ilgilidir. Örneğin insana baktığımızda, kişi hareketliyken o kişide Rajas değerinin öne çıktığını, ayni kişi uyuşuk haldeyken – mesela ağır yemek yedikten sonra- Tamas değerinin baskın çıktığını, iyi bir uykudan sonra, zinde bir uyanışla güne başladığında ve sebepsiz bir mutluluk duyduğunda da Sattva değerinin baskın olduğunu söyleyebiliriz. Yani herkes (her varlık) bu değerleri taşır.
Yoganın önerdiği, kişinin bu değerler üzerinde hâkimiyet kurmasıdır. Böylece kişi istediği zaman bu değerleri istediği gibi yönetebilecektir. Kişi istediği an, örneğin çalışma ortamına girdiği an kendisinde -tıpkı bir elektrik şalterini açıp kapatır gibi- Rajas değerini yükseltebilecek, böylece verimli bir şekilde çalışabilecek, meditasyon yapmak istediğinde de Rajas’tan Sattva’ya istediği an geçebilecektir. Bunun bir ileri aşamasında, kişinin bu değerleri aşması gelecektir.
Aşmak nedir? Kişinin Guna’ları dengeli bir hale getirmesi Guna’ları aşmasıdır. Yani eğer kişide bulunan her üç değer de o kişide eşit oranlarda bulunuyorsa, kişi Guna’ları aşmış demektir. Peki, bu nasıl sağlanır? Şimdi genel kanı aslında eğer kişide Rajas ya da Tamas değeri yüksekse, kişinin Sattva değerini yükseltmeye çalışmasıdır. Ancak doğaya baktığımızda doğa bize bunu yapmaz. Çevremizde bulunan Tamas değeri yüksek kişilere baktığımızda, bunun böyle olduğunu görürüz.
Doğa, Tamas değeriniz yüksekse, sizi daha fazla Tamas’a boğar. Siz istedikçe o değerde bulunan daha çok şeyi çevrenize çekersiniz ya da bunları yaratırsınız. Pekiyi neden? Çünkü böylece Tamas bardağı dolar, taşar ya da patlar. Böylece ister istemez tavana vurmuş olan değer tekrardan olması gereken noktaya geri donuş yapar. Örneğin, kendini sürekli olarak yemeğe vermiş bir kişi, yedikçe yemek ister, yer, yer, yer. Doğa onu ve açlığını doyurması için elinden geleni yapar. Böylece kişi bir gün doyacak ve yemekten -aşırı yemekten- vazgeçecektir.
Ayni şekilde öfkeli insanlar, diğer insanlarla karşılaştırıldığında, çevresinde onları öfkelendirecek daha fazla olay olur. Çünkü doğa onu ve öfkesini besler. Besler ki artık o kişi öfkeye doysun ve onu bıraksın. Bu bakış acısıyla düşünecek olursak doğanın bizde var olan değerleri körüklemesi terim yerindeyse bir kutsamadır. Kısaca, doğa sizi, bulunduğunuz değer ile iyice besler ki, artık onu istemeyecek kadar değere doyun. Daha sonra otomatik olarak zaten siz o değeri bırakırsınız.
Aynı şekilde kişi de örneğin çok uykuluyken, kendisinde Rajas değerini yükseltmek istiyorsa, gidip spor yapması Rajas’ın yükselmesini sağlamaz. Eğer Tamas değeri kişide yükselmişse, kişinin yapabileceği şey, gidip yatıp uyumaktır. Böylece o değer kendi zirve noktasını bulacak ve tekrardan olması gereken seviyeye geri dönecektir.
Herhangi bir ruhsal çalışma yapmayan kişide hep bir değer diğerine göre baskın olarak bulunur. Yani kişi önce Tamas hâkimiyetinde yaşar, uykusu vardır, uyanır ve Rajas devreye girer.
Bir süre sonra Rajas’tan Sattva’ya ve sonra tekrardan belki Tamas’a geri döner. Ancak, ruhsal çalışma ile bu üç değeri dengede tutmak böylece bu Guna’lara hâkim olmak ve bunları aşmak mümkündür.
Guna’ları aşmak isteyen -yani bu üç değeri dengelemek isteyen- kişinin yapması gereken şey kendini gözlemlemeyi öğrenmesidir. Kişi kendini gözlemledikçe, kendisinde ne zaman hangi değerin baskın olduğunu ve o değerin ne zamanlar ortaya çıktığını öğrenmeye başlar. Böylece kişi öfkelendiği anları tespit etmeye başlar. Kendini öfkelenirken yakalamaya başlar. İste bu tanıklık durumuna geldiğinde, kişi zaten öfkesinin geçmeye başladığını hisseder. Ancak burada önemli bir nokta vardır: Eğer kişi tanık olduğu için, bulunduğu değerden tatmin olduğu ve artık doyduğu için değil de, zorlama ya da bastırma ile yapmak zorunda olduğu için çıkmaya çalışırsa, doğa kişiyi tekrar aynı noktaya geri getirir. Burada B.Gita’da Sri Krişna 3. Bölümde (33. vecize) söyle demektedir:
“Bilge kişi bile kendi doğasına uygun bir şekilde hareket etmektedir; varlıklar doğayı takip ederler; bu duruma baskı altında tutma (dizginleme) ne yapabilir ki?” Gerçekten de, eğer siz bastırma yoluyla henüz doymadığınız ve hazır olmadığınız bir yola girerseniz, doğa sizi önünüze farklı yollardan -büyük olasılıkla da hiç tahmin etmediğiniz bir noktadan- tekrar aşamadığınız bu durumu koyacak ve siz gecene kadar da bunu önünüze çıkartmakta ısrar edecektir. Bu nedenle Swami Satchitananda hep şu örneği vermektedir:
“Kişi kendini tıpkı bir atı terbiye eder gibi eğitmelidir. Vahşi bir atı döverek eğitemezsiniz. Ama onun her istediğini de yapmasınız. Yapmanız gereken, biraz sanki onun istediği şeyleri yaparmış gibi yapıp, daha sonra tatlılıkla -o daha farkına bir varmadan- istediğiniz yola onu getirmek. At biraz sola gitmek istiyorsa, önce bırakın biraz sola gitsin; bırakın tatmin olsun. Daha sonra siz yavaşça yularından tutup onu istediğiniz yöne götürürsünüz. Ama aksine, eğer atla bir inatlaşmaya girerseniz, o da aynı inatla size karşı koyacaktır.”
Böylece öğretmenimiz Raghuramji’nin söylediği gibi kişi kendini zorla düzeltmeye çalışırsa, kendisinin efendisi değil, kölesi olacaktır. Yoga yolunda ilerlemek ve Karma Yoga yapabilmek için kendi efendimiz olmamız gerekmektedir. Şimdi Karma ile ilgili iki farklı görüşe değinmek istiyorum:
1) Birinci görüşe göre, eğer kişiyi bu dünyaya bağlayan şey fiillerse, o halde kişi fiilde bulunmayı keser. Bu “fiil yoksa bağlayan bir şey de yok” görüşüdür. Bu görüşü destekleyen kişiler, dünya ile ilişkilerini mümkün mertebe keserler ve fiilde bulunmamaya çalışırlar.
2) İkinci görüş ise, Bhagavat Gita’nın da desteklediği, kişinin “fiilde beceri” sahibi olmasıdır. Bu görüşe göre, fiil üç şeyi kapsar: “Fikir, Zikir ve Fiil (hareket/davranış anlamında).” Yogada istenilen zaten kişide bu üç şeyin bir ve tek olmasıdır. Yani kişinin fikri ne ise, zikrinin (sözünün) de ayni olması ve davranışlarını da buna göre yapmasıdır. Böylece tam bir içsel şeffaflık yogiye hâkim olur ve yogi huzurla dolar. Bu görüşe göre problem, yapılan edimlerde değil, kişinin bunlara bakış açısındadır. Bu bakış açısı değiştirildiği takdirde, kişi her nerede olursa olsun Karma Yoga uygulayıcısıdır. Bhavat Gita’daki Sri Krişna’nın “Sorun dünya değildir, sorun dünyevi olmaktır,” sözünün altında yatan anlam da zaten budur. Karma Yoga’nın temellerini ise söyle açıklayabiliriz:
1. “Kişinin egoyu araya sokmadan ve işin sonucuna odaklanmadan bir iş yapması”: Yani kısının karşılıksız ve koşulsuz olarak, sadece işi, o işi yapmak doğru olduğu için yapması. Burada özellikle kişinin yaptığı ise konsantre olması ve yaptığı işten herhangi bir kişisel fayda beklememesi esastır. Bir iş yaparsınız ve bu iş evrene bir hediyedir.
2. “Kişinin sadece kendini o işe vererek, sadece bir işe konsantre olarak, onu mükemmel olarak yapması”: Bu, bir önceki tarifle ayni yere gelen bir ikinci tariftir. Çünkü eğer karşılıksız ve koşulsuz olarak bir işi yaparsanız işin içinde kendinizi o işe ‘adama’ vardır. Dikkat ederseniz kendinizi adadığınız işlerde, işi ucundan tutarak yapmazsınız. Kendinizi o ise gönülden verirsiniz. O iş size angarya olarak gözükmez.
3. “Yapılan işi evrene hediye ederek, iyi ve kötü sonuçlarını, yani meyvelerini reddetmek”: Bu aynı zamanda kurban/yajna ile de ilgilidir. Kişi egoyu üzerinden atamadığı için -egoyu atmak zordur- yapanın kendisi olduğunu kabul eder, ancak sonuçlarını hediye eder. Yani yaptığı işin sonucundan bir beklentisi olmaz.
4. “Yaptığınız işlerde ‘yapan ben değilim’ demek”: Burada kişi sadece evrenin elinde bir araç olduğunu hisseder ve her ne yaparsa yapsın kendi iradesinden daha büyük bir iradenin kendi üzerinden işlediğini hisseder. Böylece kişi “yapan” olmadığı için, yaptığı fiilin sonuçlarından da sorumlu olmaz. Böylece Karma oluşumu engellenir. Kişi fiilde bulunduğu halde fiilin sonucu kendisini ba��lamaz.
Yani birinci bölüme bakarsak, yaptığımız her işi, her davranışı karşılıksız ve koşulsuz yapmalıyız. Diyelim ki sokakta yürüyoruz. Yaşlı ve kör bir adam gördük. Yardım etmek istedik ve onu karşıdan karşıya geçirdik. Bir iyilik yaptık yani. Ama kişi bize teşekkür etmezse arkasından da “Ben onu ezilmekten kurtardım. Oysa o bana bir teşekkür bile etmedi,” dersek o zaman Karma Yoga’ya göre yaptığımız iyiliğin ve davranışın hiçbir önemi olmaz.
Evren bir kumaştır ve biz bir ipliğiz. Biz bu kumaştan bir iplik parçası bile çeksek, o kumaş birkaç metre etkilenir. Örneğin, Amerika’da suç oranı %100 olan bir bölgede nüfusun yüzde biri meditasyon yapmaya başlamış. Aradan geçen belli bir zaman sonra yapılan araştırmada suç oranının 540 düştüğü tespit edilmiş. Bu demektir ki, olumlu enerjilerle biz de kötü insanları olumlu düşüncelerimizle yukarı kaldırabiliriz veya yardım edebiliriz. Dışarıda olan kötü şeyleri önemsemeyip sadece kendimizi düşünmek, Karma Yoga yolundaki yanlış adımlardır. Yaptığımız her olumlu davranış ve düşünce, Karma Yoga yolunda attığımız olumlu bir adımdır. Bunlara evrene verilen sonsuz ve karşılıksız hediyelerdir.
Ama değiştiremeyeceğimiz olayları da akışına bırakmalıyız ve üzülmemeliyiz. Bu da bizim Karma’mızı olumsuz etkiler. Örneğin Dalai Lama… Ülkesinden sürüldükten sonra Amerika’da verdiği bir demeçte kendisine, ülkesinin kötü durumda olmasından dolayı üzülüp üzülmediği sorulur. O da “Değiştiremeyeceğim bir şey için boşuna üzülmemin bir anlamı yok,” der. Yani olayların akışına kendimizi teslim edersek daha da ilerlememiz kaçınılmaz olacaktır. Bizim yapmamız gereken “Ben buradayım, dünyaya geldim ve kabullendim,” demektir. “Ben bu noktada ne yapabilirim, kendime ve insanlığa nasıl faydalı olurum?” diye düşünmek Karma yolunda ilerlemektir.
İkincisi ise kişi kendini ‘adama’ya bırakmalıdır. Çünkü bir işi karşılıksız ve koşulsuz yaparsanız içinizde adanma ve huzur olur. Bu da kişilerin düşünce yapısıyla alakalıdır.
Öğretmenim Raghuramji’nin anlattığı bir hikâyeden aktarmak istiyorum:
Bir köyde inşa edilmekte olan bir Tapınak ve bu inşaatta taşları yontup kırarak muhteşem heykeller ortaya çıkaran birçok işçi varmış. Bir gün bir ajanstan muhabir gelip çalışanlarla röportaj yapmak istemiş. İlk önce gittiği bir çalışana sormuş “Burada ne yapıyorsunuz?” Adam büyük bir öfkeyle yanıt vermiş “Görmüyor musunuz ne yaptığımı işte taş kırıyorum. Hem de çok sert taşları. Ellerime bak ne hale geldiler. Kıpkırmızılar. Taş dövmek cehennem gibi bir şey. Bir delik bulup kaçabilsem keşke ama nerde! Şef sürekli kafamda bana bakıyor. Bütün bu iş cehennem gibi. Bir de bana soruyorsun bu iş zor mu diye? Bu iş tam bir bela. Sanki lanetlendim bu işi yapmak için. Keşke bir an evvel bu sefil işten kurtulabilsem!” Muhabir yeniden bir soru yöneltmiş “Taş kırıp dövdüğünüzü anladım fakat burada inşa edilen nedir?” Adam “Bu saçma sapan yolu niye yapıyorlar anlamadım, zaten beni hiç alakadar da etmez.” demiş. Sonra muhabir bir diğer isçiye gidip sormuş “Ne yapıyorsunuz?” Adam cevap vermiş “Ben taş kesiyorum. Bu benim işim. Sekiz saat çalışıp 10 dolarımı alırım. Benim karım çocuklarım var. Bu benim sorumluluğum. Çoluk çocuğuma bakmak zorundayım. Bu benim sadece görevim.” Kadın sormuş “Burada ne inşa olduğunu biliyor musunuz?” “Evet, bir tapınak olduğunu söylediler. Bütün işi bir tapınak için yapıyoruz. İsterse hapishane olsun benim için fark etmez. Ben sekiz saat işimi yapar on dolarımı alırım. Başka da işim olmaz.” Sonra kadın üçüncü adama gider ve sorar, “Burada ne yapıyorsunuz?” Adam cevap verir: “Ben bir Tapınak inşa ediyorum. Bu köyde yıllardır bir tapınak yoktu. Ne zaman bir festival olsa bütün insanlar yan köye giderlerdi. Benim büyükbabam denedi ama bütün hayati boyunca başaramadı. Babam da çok çabaladı ama bir tapınak inşa edilemedi, hep bir rüya olarak kaldı. Benim zamanımda da olmayabilirdi belki ama Tanrının lütfuyla bu Tapınak benim zamanımda inşa ediliyor. Biliyor musunuz taşa vurduğum her an muhteşem bir melodi çıkıyor. Bakın burada her şey tapınak inşaatı başladığından beri bir festival gibi. Bu tapınak bütün köyü bir araya getirdi. Bu uykulu halk bir anda festival moduna geçti. ” Muhabir sormuş “Burada ne kadar çalışıyorsunuz?” “Neden soruyorsunuz ki? Kalkar kalkmaz buraya gelirim ve taşları kesmeye başlarım. Burada yerim içerim, her şeyimi burada yaparım. Eve gittiğimde, yattığımda, hatta rüyamda bile taş keserim ben. Bu gerçekten çok mutluluk verici bir şey benim için. Bu benim hayalim” Muhabir sormuş “İnşaat ne zaman sona erecek?” “Neden bana bunu soruyorsunuz? Ben bu tapınak inşaatının bitecek olmasına son derece üzülüyorum. Keşke daha çok uzun sure hünerlerimi bu tapınağın etrafında gösterebilsem. Bu bir kutsanmışlık.” Eğer yapılan işe bakarsanız, üç insanda aynı işi yapmakta, fakat birincisi için bu bir cehennem, ikincisi için bir görev,ödev,oysa ki üçüncüsü için bir kutsama.
Eğer işin doğal olarak iyilik ve kötülük nitelikleri varsa, o halde bu üçü de ayni şeyleri hissetmeliler. Ama bu realite değil. İş kendi başına bu nitelikleri taşımaz. Peki, bu kadar büyük farkları yaratan nedir? Aklımızı rahatsız eden iş değildir, bu bir hiledir. İş dışsal bir şeydir. Davranışlarımız içseldir. İş dünyaya aittir. Davranışlarınız ise size. İşleri değiştiremezsiniz, çünkü onlar dış dünyaya bağlıdır. Değişmek isterse değişir. Ama işin arkasındaki davranış ve tutumlar sizin elinizdedir. Kesin bir tavır işinizi perişan bir hale çevirebilir ya da onu mutluluk verici kılar.
Tutumlarınızı değiştirin ve spirituel bir hale gelin. Eğer doğru tutumlar sergilemiyorsanız spirituel değilsinizdir. Sizin spirituel olup olmadığınızı belirleyen iş değildir. Bu hikâyeden de anlaşıldığı gibi olaylara bakış açımız da bizim özümüzle ve nasıl düşündüğümüzle alakalıdır. Sonuçta adanmayla yapılan eylem ne olursa olsun kişiye angarya olarak gözükmez. Böylece yapılan her fiil gönüldendir. Karma Yoga yapmak huzur, sakinlik ve tatmin duygusu sağlar.
Üçüncü noktaya bakarsak, yapılan fiili evrene hediye etmenin, iyi ve kötü sonuçlarını da, yani meyvelerini de reddetmenin, aynı zamanda kurban/Yajna ile ilgili olduğunu söylemiştik. Bu hayatta herkesin herkesten beklentisi vardır. Anne babadan, çocuktan; baba, anneden, çocuktan; çocuk anneden, babadan bekler, bekler… Oysa problemler bizim fiillerimizden kaynaklanmaktadır. Oysa biz başımıza gelenleri bir de dış dünyaya yüklemek gibi bir eğilimdeyizdir.
Oysa kendi tavrımızı ve davranışlarımızı değiştirmek, aklımız ve zekâmızla mümkündür (Manomaya Kosa, Vignanamaya Kosa). Kimse bizi etkileyemez. Çünkü biz bağımsız varlıklarız. Çünkü yaratılışımızın doğasında zaten fiil var. Krişna der ki, “İşi yap; ama sonuç bekleme.” Beklenti bizim yaşam sevincimizi azaltır.
Beklentide büyük bir ego vardır. Beklemek durumu zayıflık, beklememek güçlü olmaktır. O kadar tam ve bir olduğumuzu hissetmeliyiz ki, artık bekleyecek bir şey olmadığını bilelim. İşte bu Karma Yoga’dır.
Krişna der ki, “Fiilde bulunmak iyidir. Ama bazen fiilde bulunmamak da iyidir.” Fiilde bulunmak Karma, bulunmamak A Karma’dır. İçindeki fiile, dışında gösterdiğin fiil farklı ise bu da Vikarma’dır. Vikarma reaksiyondur.
Örneğin, sabah saat çalar, sinirlenirsin. Ama kalkmak zorundasındır. İşe gidersin, patronunu görürsün. Nefret ettiğin patronunun yüzüne gülersin. Yanımıza gelen iş arkadaşımıza “Ne güzel konuşuyorsun,” deriz. Oysa içimizden kötü düşünürüz. Bunların hepsi Vikarma’dır. Her tepkide de kendimizle zihnen savaşırız. Yani %50 oranında kendimizle savaşırız. Bu bir süre sonra bizim genetik yapımıza girer ve gelecek reenkarnasyonlarımıza yansır. Bütün hastalıklarımızın nedeni önce zihin bedende başlar.
Daha sonra fiziksel bedene iner. Bağışıklık sistemimiz bozulur; diyabetik oluruz; bağırsak ve sindirim sistemimiz bozulur; kansere yakalanırız. Yani Krişna’nın söylediği, hem fiil, hem fiilsizle bulunmanın önemi burada ortaya çıkıyor. Bizim dışarıya gösterdiğimiz fiil, içsel olarak onu değiştirmek içindir.
Oysa bir fiilde bulunuyorsak ve bunu engelleyemiyorsak, o zaman %100 bunun içinde bulunmalı ve savaşmamalıyız. Böylece doğayla uyum içinde oluruz. Biz kendimizi ve düşüncelerimizi olumlu yönde değiştirirsek mutlu oluruz. Bu da Karma Yoga yolundaki en önemli sonuçlardan bir tanesidir. “Ne ekersen onu biçersin,” sözü bu olaylarla bağlantılıdır.
Kişi iyilik yapınca “Bunu ben yaptım,” fikri ile donanır. Bu da kişiye egoyu getirir. İyilikte ego olunca o zaman yaptıklarının da bir anlamı kalmaz. İnsanlar kötü bir fiilde bulununca “Ben yaptım,” demezler. Oysa iyinin arkasında her zaman bir “ben” ve sonucunda “ego” vardır. Bu da mahvedicidir.
Hindistan’da bir guru “Öyle bir şekilde iyilik yap ki, sağ elin yapsın, sol elin bunu bilmesin,” demiştir. Fiilde bulunmamakla da, kimseye yardım etmemekle de, kimsenin Karma’sına dokunmama gibi bir düşünce tarzı vardır. Örneğin, bazı çevrelerde “Kimseye yardım etmemelisiniz; çünkü bu onların Karma’larını bozacaktır. Herkes kendi Karma’sına uygun koşullar altında yaşar. Bu nedenle ihtiyacı olana bir şey vermek ‘o kişinin uzun vadede iyiliği için’ kötü bir şeydir. O kişi kaderine terk edilmelidir,” denildiğini duymuş olabilirsiniz. Maalesef, sadece ülkemizde değil, dünyanın diğer ülkelerinde de ve hatta Hindistan’da da bu görüşü destekleyen bir grup kişi bulmak olasıdır.
BANU DEGER.
4 notes
·
View notes
Text
A concept:
Yang Yeming/Leo(from Swap web series) as Bai Luo Yin in Addicted
#Addicted web series#Are you addicted#dont get me wrong I love Xu Weizhou#but seeing the book talk about BLY's breathtaking smile i instantly think of this guy#I think he'd be a perfect BLY#driving all guys and girls nuts haha
3 notes
·
View notes
Photo
Metin2 Yang ve Metin2 M2Bob BOT SATIŞLARIMIZ YENİDEN BAŞLADI ! Yang; Satışlar Destan hariç diğer tüm sunuculara en az 1 WON (100M) ve katları, Destan sunucusunda ise 10M ve katları şeklinde satılır. M2Bob Bot; Satışlar 7, 15, 33, 75 ve 95 günlük olarak satılır. Not; Yang fiyatları günlük olarak değişkenlik gösterir, yang ve bot fiyatlarıyla ilgili bilgi için mesaj atın. Yang çeken ve bot kullananların oyundan bann yeme riski vardır. Yukardaki ürünleri satın alan herkes bunu okumuş ve kabul etmiş varsayılır. . . . Kafemize Telefon, Tablet veya Bilgisayardan yol tarifi almak için tıklayınız https://goo.gl/maps/wZbEAmNx4E22 https://www.instagram.com/p/BoZRsTRhEHe/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=qo573y7juibg
0 notes
Text
Gece İşemeleri ve Akupunktur
Tüm toplumların çözümlenememiş bir sorunu olan gece işemeleri, gerek çocukların gerekse ebeveynlerin hala büyük bir üzüntü kaynağıdır.
Gece işemeleri çocukların mesane üzerinde kontrol mekanizmasını kuramamış olmalarından ileri gelmektedir. Çocuklar, çoğunlukla 15-18 aylıktan önce idrar kontrolü alışkanlıklarını ve gündüzleri 2,5 geceleri ise 3,5-4 yaşları dolaylarında bu alışkanlığı kazanırlar. Dört yaşından sonra haftada bir gece bile olsun yatağını ıslatan çocuk enüretiktir. Enüretiklerin %85’i gece ve % 20 si ise hem gündüz hem de gece işeyenlerdir. Bir yaş dolaylarında lazımlığa oturtularak ilk defa işetilen çocukların bu işemeleri sadece soğuk ve basınç yolu ile meydana gelen reflex iledir. Yoksa işeme terbiyesi veya alışkanlığı ile ilgisi yoktur. Ancak bu işemelerin tekrarı ile şartlı bir refleks kazanılabilir. İkinci yaşlara doğru çocuk bir miktar idrarını tutabilme yeteneğini kazanır ve daha ileri yaşlarda iradi olarak mesanesini boşaltmasını öğrenir.
Gece İşemelerin Sebepleri:
Gece işemelerin pek çok sebebi vardır:
Genetik sebepler: Enüretik çocukların %32’si babalarında %20’si de annelerinin çocukluklarında geçirilmiş gece işemesi hikayesi vardır. Ancak hiç bir ebeveyn “geceleri ben de yatağımı ıslatırdım” demedikleri için genetik faktörün rolünün oranını saptamak mümkün olamamaktadır.
Sosyo-ekonomik sebepler: Hayat standartları yüksek olan ailelerde enürezis daha az görülmektedir. Bunda tuvaletin yatak odasına olan yakınlığı, geceleri çocuğa daha az sulu gıdaların verilmesi ve gecede hiç olmazsa bir defa idrara kaldırılmanın rolü büyüktür.
Erkek Çocuklarda: Erkek çocuklarda daha çok görülmektedir.
Organik anatomik bozukluklar: Mesane boynu ve idrar yolları bozuklukları %2-10 oranında enürezis sebeplerdir.
İdrar yolları enfeksiyonları: Enürezise sebep olan idrar yolları enfeksiyonları kız çocuklarında geceleri bir defa işemeye sebep olurken enürezisli kız çocuklarında idrar kaçırma birkaç misli daha fazladır.
Alerji: İdrar miktarını ve mesane kasılmalarını arttıran yiyecek ve içeceklerin de gece işemelerine sebep oldukları bilinmektedir.
Ağır uyku: Her ne kadar derin uykulu olanlarda daha çok görülür denirse de, derin uyku enürezis sebebi olamaz. Zira mesane hafif uykuda kasılmaya devam ederken, ağır uykuda kasılamaz.
Gelişme ve mental bozukluklar: Orta derecede gelişme bozukluğu gösteren çocuklar normal çocuklar gibi eğitilebilirler. Ancak geri zekalılar ve konuşma bozukluğu gösterenler, sinirli çocuklar eğitilemezler.
Heyecan ve Korku: İdrarını tutabilen çocuk bile heyecan ve korku neticesi uzun süreli gece ve gündüz işemelerine düçar olabilir.
Gece işeyen çocukların çok defa anne baba geçimsizlikleri ve gergin bir ortam içinde yaşadıkları müşahede edilmiştir. Anne ve babaların çocuklarına bilinçsizce küsmeleri, çocuklarına genital organlarının yanacağı, yaralanacağı korkusunu vermeleri, çocuğun cezalandırılması veya gece işemeyen başka çocukların misal olarak gösterilmesi gibi konular çocukta tepki yaratabilir. Bu durumda çocukta gece işemesi daha da artabilir. Bunun yanısıra çocukta düşmanlık ve intikam duygularına itilerek gece işemesinin yanında masturbasyon, hırsızlık, huzursuzluk, tembellik, okuldan kaçma, tırnak yeme, diş gıcırdatma, başparmak emme gibi kötü alışkanlıklar da ortaya çıkabilir.
Enürezisin Tedavisi: Bu hastalık durumunun tedavisinde çeşitli yöntemler vardır:
1 – Koruyucu Tedavi: Çocuk gecede birkaç defa tuvalete kaldırılmalıdır.
2 – Çocukta anatomik bozukluk veya enfeksiyon varsa tedavi ettirilmelidir.
3 – Çocuğun mesanesi küçük ise mesane jimnastiği verilmelidir. Mesela çocuğa gündüz çok su içmesi ve idrarını mümkün olduğu kadar tutmağa çalışması ayrıca idrarını boşaltırken arada bir işemeyi kesmesi bir kaç saniye bekledikten sonra yeniden işemeye başlaması öğretilmelidir. Böylece mesane sfinkterinin kuvvetlenmesi ve idrar kesesinin büyümesi temin edilmelidir. Gece yatmadan önce de sulu gıdaların az ve bilinçli alınması öğretilmelidir.
Çocuk hiçbir zaman korkutulmamalı, cealandırılmamalı ve gece yatağını ıslatmadığı günlerde mutlaka ödüllendirilmelidir. Geceleri çocuğa yardımcı olunmalı ve mutat olarak işediği saatlerden önce çişe kaldırılmalı, bu işi de otorite bakımından daha çok baba görev edinmeli, çocuğa çişini tuvalete yaptığını göstermelidir.
4 – Gece İşemesine Akupunktur Tedavisi: Geleneksel Çin tıbbının yani akupunkturun esası YİN (Sempatik) ve YANG (Parasempatik) sinir sistemi işleyişinin bir benzeridir. Vücut akupunkturunun YİN ve YANG tesirlerini uyaran mide, dalak ve alıcı meridyen üzerindeki lokal ve distal uç noktalarına iğne batırmak sureti ile sempatik ve parasempatik sinir sistemleri harekete geçirilerek çocuğun idrar kesesinin kasılıp gevşemesi, iç ve dış sfinkterlerinin açılıp kapanmaları bir düzen altınana alınır. Ayrıca kulak akupunkturu ile de sempatik, beyin, böbrek, mesane, üretka noktaları iğnelenerek mesane ve sfinkterlerin işleyişi kontrol ve düzen altına alınabilir.
Alt Islatma ve Akupunktur
Modern tıbbın bir mensubu olarak, tedavisinde aciz kaldığımız pek çok hastalıkla karşılaştığımızı inkar edemeyiz. Bunlar arasında başta migren olmak üzere menopoz şikayetleri, dismenoreler yanına dahil edebileceğimiz gece işemelerinde de, akupunktur tedavisi ile alınan müspet sonuçlar hemen hemen % 75’in üstündedir. Tedavi ettiğim yüzlerce enüretik çocuktan bir tanesinin (Ankaralı E.O) bir seanslık tedaviden sonra bir çiçek buketi ile bana teşekküre gelmesi ve yanında iki tane daha kız arkadaşını tedavi için getirmesi hala gözlerimi yaşartan en büyük gururumdur.
Enüreziste kullanıla gelen ve benim de tatbik ettiğim 3 reçete vardır:
AD-4, Mi-36, DP-6
��K-23, 28, 32
AD-4, 20, İK-23, YD-4
Kaynak : Bekir Mutlu /Akupunktur Dergisi – Cilt 1 – Sayı 2
Gece İşemeleri ve Akupunktur
0 notes
Photo
171230 Chengdu Fanmeeting © NOW AND THEN | Do not edit, crop, or remove the watermark.
11 notes
·
View notes
Photo
He is so soft.
“What do you feel when fans called you “milky” wang?” (naiwang)
“I wanted to be seen as cool”
/soft side voice/ (yeming the husband) “no no no no”
158 notes
·
View notes
Photo
171230 Chengdu Fanmeeting © SoyMilk | Do not edit, crop, or remove the watermark.
9 notes
·
View notes
Photo
171230 Chengdu Fanmeeting © NOW AND THEN | Do not edit, crop, or remove the watermark.
11 notes
·
View notes
Photo
171229 Beijing Airport © NOW AND THEN | Do not edit, crop, or remove the watermark.
8 notes
·
View notes