#yük olmam
Explore tagged Tumblr posts
Text
İnsanları rahatsız etmek gibi bir isteğim yok. Yük olmak hissini iliklerime kadar yaşadım tekrar yaşamaya niyetim de yok.
M.
#edebiyat#düşünce#yazılarım#yazar#gerçek#yük olmam#rahatsız etme#kendime not#hüzün#acı#yalnızlık#yazardan#yalnız olmak#içim acıyor#ruhun yalnızlığı#kendi kendime#içimde ölen biri var#yalnız kalmak#acı gerçek#yalnız kadın#yarım ve yalnız#yazarolmak#yazarlık#umutsuzbiri#mutsuzlar#mutsuzluk#mutsuzum#mutsuz#benim kalemimden#jupiterliyazar
5 notes
·
View notes
Text
Ben hep yalnızdım galiba... Taa küçücük çocukken başladı bu yalnızlık. Mahallede bir iki arkadaşım vardı sadece. Onlarla da onların zoruyla çıkıp oynardım. Tek başıma oyunlar oynamayı daha çok severdim. Okula başlayınca da samimi bir iki arkadaşım oldu,diğerleriyle çok muhatap olmazdım. Sabah erken giderdik okula ve evde ilk babam uyanırdı. Sabah namazı vaktinde uyuduğuna hiç şahit olmadım. Mekanı cennet olsun. Beni babam uyandırırdı. Sessiz sessiz kalkardım, kimse uyanmasın diye parmak uçlarıma basa basa hazırlanıp kahvaltı yapmadan harçlığımı alır çıkardım evden. Kimseye yük olmayı da pek sevmiyorum,bu ailem olsa dahi. Anneme, bana kahvaltı hazırla demeyi hiç düşünmedim bile. Çok erken gidiyorduk çünkü okula. Niye uyansın kadın. Okulda kek meyve suyu idare ederdim. Öğlen gelince yemeğimi yiyip yine çekilirdim köşeme. Hele kışları sobanın yanında belli bir yerim vardı benim,kimse oturmazdı oraya. Ya ödev yapardım ya da oyun oynardım kendi halimde.
Lisede il merkezinde evli olan abimin evinde kaldım. Zaten çok konuşkan bir tip değilim, bir de başkasının evinde kalıyor olmak iyice sıkıntıya sokuyordu beni. Mahallede zaten arkadaş ortamı yok. Okulda da sürekli şiir gecesi düzenleyen bir grubumuz vardı onların dışında kimseyle pek muhatap olmazdım. Zaten herkes kendi aleminde. Kimisi zengin çocuğu, kimisi okulu dersi pek takmayan tipler. Kafama göre olmayan kişilerle zaten mümkün değil merhabadan öteye geçemem.
Bir şekilde lise bitti. Üniversiteyi de Hatay' da okudum. İlk defa başka bir şehirde ailemden hiç kimse olmadan tek başıma yaşamaya başladım. Başlarda çok zorlandım, arkadaşların her biri ayrı şehir ve ayrı kültüre sahip. Hatay zaten başlı başına medeniyetler beşiği. Bir çok kültürün yaşam şeklini bir arada yaşadığım yıllar oldu üniversite. Eskiye nazaran biraz daha kalabalıktı hayatım. Ama taa çocukluktan bu yana kendime dahi itiraf edemediğim bir çok şey vardı kafamın içinde. Ve bunu kabullenmek için de demekki bazı şeyleri yaşayıp kendime gelmem gerekiyormuş. Belli yaşları geçmek,belli sıkıntılara katlanmak, belli acıları yaşamak gerekiyormuş.Kendime geldim mi peki? Tam olarak geldiğimi düşünmüyorum. Ama benim içimde başka bir yaşam arzulayan bir ben var, bunu biliyorum. Peki ne benim istediğim,arzuladığım,kafamın içinde sakladığım şey? Daha modern bir yaşam mı? Hayır. Daha zengin bir hayat mı? Kesinlikle hayır. Daha deli dolu, hiçbir şeyi takmayan bir insan olmak mı? Hayır. Galiba en önemli isteğim benim inancıma ve değerlerime hiç olmazsa saygı duyan, değer verdiğim şeyleri rahat bir şekilde paylaşabileceğim birilerinin var olduğu bir ortam.İnsan hep iyi yönlerini paylaşmak ister, ama ben kötü yönlerimi,eksiklerimi,yanlışlarımı kısaca her şeyi paylaşabileceğim bir ortam aradım. Çoğu insan iyi yönlerinizden, güzel huylarınızdan ziyade kötü yönlerinizi akılda tutup, zamanı gelince çok kötü bir şekilde kullanıyorlar. Şu ana kadar böyle bir ortamı yakalayabilmiş değilim malesef. Çoğu zaman yalnız kalıp kendi kendine muhakeme yapmak dahi bir çok insanla muhatap olmaktan daha iyi geliyor bana. Bu zamana kadar yaşadıklarıma "vardır bunda da bir hayır" demekten başka çarem yok galiba. En büyük pişmanlığım, hak etmeyen insanlara karşı fazla tolerans göstermiş olmam,fazla sabır göstermiş olmam. Olmuyorsa oldurmaya çalışmış olmam. En önemlisi de kendime haksızlık etmiş olmam.
#H.
13 notes
·
View notes
Text
"Rabbim, biliyorum ve iman ediyorum ki 'La Yukellifullah..' sırrınca kuluna o biricik ve yekta kuluna takatinden aciz kalacağı bir yük ile imtihan etmezsin ve kulunu o derdiyle başbaşa bırakmazsın. Sen zaten kulundan hiç vazgeçmedin ki. Ben binlerce kez seni bıraktım da Sen bir kere beni 'sensiz' bırakmadın. Kötüye gitmemen adına Şeriatını Muhammed ﷺ aracılığıyla gönderdin de ben bilmem kaç kez asi oldum. Bana rehber olsun diye nev i beşerin en mümtaz şahsiyetini gönderdin de bana, Ona ﷺ ittiba etme hususunda gayretkeş olmam gerekirken hep nefsime uydum, tembellik gösterdim. Bu atalet bu yeknesaklık içinde Senin nurunla zulmetleri dağıtmam gerekirken; ben, Cehennemi hâletleri yaşatan cirmlere düçar oldum. Hayâsı sukut etmiş, aklı cehalet derekelerine inmiş, varlığı ıssız ve hâli bir sahrada kaybolmuş biriyim. Her yer seninle, senin nurunla dolu iken, muhitinde olunmadığın tek bir yer bile yok iken ben, seni aradım her yerde. Sana gelemediğin her anımda ben hiç kendim olamadım, kendimi bulamadım. Varlığım dert ve yük oldu bana. Sana gitmeyen, Senin için akmayan göz yaşlarımdan, boğazıma düğümlenen o lanetten nefret eder oldum. Seni özlemenin hasretini özledim. Sana yakın olmadığım yerde uzaklık. Senden uzak olduğum yerde nerede yakınlık. Neredesin ey ilk fıtrat, günahsız beden, Meryem, Asiye, kaybolmuş iffet, Yusuftan kalma güzellik, Eyyubten kalma sabır, İsmailden kalma tevekkül,...Nerdesin ey şefiim, alemlere rahmet olan, anam babamın feda edildiği en güzel ve yegane sebep, Muhammedim ﷺ. Bak sana geldim. Sadece sana. Sünnetini tatbik edemedim ama yine sana geldim. Ellerimden tut Refiki A'laya beni de çıkar. Beni de şahitçi kılsana Miracına. Namazımı Mirac kıl Ey Sevgili. Sensiz zulmetin ve firakın en cehennemi haletini yaşar oldum..."
66 notes
·
View notes
Text
"Sana yük olmam"demiştin.
Kalbime yük olmuşsun.
59 notes
·
View notes
Text
Sabah telefonda annemle konuştum. Dün kayınvalideme gittik, bizi güzel ağırladı. Kendi kendine bana hediyeler almış, hoşnut oldum. Mutlu oldum açıkçası, insan düşğnülmekten tabi ki mutlu olur. Bugün de arayıp anneme anlattım ve bence inanılmaz kıskandı. Ben, benim adıma mutlu olabileceği hatasına düştüm. Bana söylediği cümleler şu: "Yapıyorsa kendine yapıyor, yapsın(hediyelerden bahsediyor)" Sonra bu minvalde konuşmalar geçti 3 5 cümle daha. Ben kıskandığını anladığım için bişi demedim. Bizim adetimizde yok felan diyor. İnsanın duymak istediği cümle şu" Ne güzel seni düşünmüşler, seni mutlu etmişler." Sonra başladı yine aynı devir dönmeye. Ş ile aranız nasıl? Bana sorun varmış gibi geliyor. Kavga ediyor musunuz? Evet ediyoruz desem hemen en ayrıntısını öğrenmeye çalışacak. "Evlenmek zorunda değilsin" Ediyorsak ne olacak dedim? "Her şeyi sen bilmiyorsun, ona göre davranıcam ben de ona." Sonra üzerine gittin. Sizin amacınız ne? Benim mutlu olmam değil dedim. İnsan çocuğunun mutlu olmasını istese böyle negatif düşünceleri sokmaz aklına dedim. Demek ki negatif düşünce var da giriyor diyor. Brn senin iyiliğini istiyorum, insan çocuğunun iyiliğini ister diyor.
O kadar korkuyor ki onlardan ayrı bir ailem olacağı için. Maddi manevi bir sürü yük var üzerimde. Bu benim ilişkim, buna karışmasın dediğimde öyle zoruna gidiyor ki. Benim birey olduğumun, aile olacağının asla farkında değil. Buna saygısı da sıfır.
Kaç yaşına gelmişim. 30a 1 yıl kaldı. Benim birey olarak buna karar verebilir yaşta olduğumun asla farkında değil.
Babam ise, tek derdi para gönder para gönder para gönder.
#günlük#sosyal stres#yalnızlık#ağlamayacağım#sevgili günlük#şişmanlık#ağlamak#anksiyete#tek başıma#yazılarım#ailem#aileterapisi#aile sorunları#aile#ilişkin
10 notes
·
View notes
Text
Dökülelim biraz
Hayatımda ilk defa stresimi yönetemez hale geldim. Tutuklu kaldığım zaman diliminde bile çok keskin anlar olsa da kendimi hiç çaresiz hissetmemiştim. Kendimi bir şekilde kötüye adapte eder ve en kötüye bile alıştırabilirdim. Allah bir daha yaşatmasın tabi.
Fakat bu şimdi ki yeni hal bambaşka bir durum.
Hadi dök beni ey defter.
Hayatımın en kötü anı ne zamandı diye düşünüyorum. İlk kapalı görüş sırası mıydı? Ya da gecenin bir yarısı koğuş değişikliği için 10 dk süre verilip habersiz şekilde sanki idama götürülen mahkumlar gibi sıralanmamız mı? Bu ikincisinde ne küfür etmiştim be. Galiba en kötüsü ilk kapalı görüş. Camın arkasında ağlayan ailem.
O anda bile stresim ağladığımda, koğuşa gidip arkadaşlarla konuşunca geçiyordu. Acıydı, ağırdı ama kaldırabiliyordum i��te. Tam bir stres yönetimi. Stresimi genelde kendimi en kötü şartlara alıştırarak yönetirim ben zira. Öyle de olmuştu.
İşte kendimi yönetmek. İyi ya da kötü fark etmiyor. Kendimi her koşulda yönetebildiğime inanıyordum.
Şimdi kendimi yönetemiyorum. İradem çalınmış gibi. Her şey yük. Yemek yemek külfet gibi. Maç izlemek uykudan iyi değil. Oğlanın oyuncakları toplanacak, beni buhranlar basıyor. Yapılacak milyonlarca iş var ve fakat hiçbirisine yetişemeyecekmişim gibi. Ve hiçbirisine başlamak dahi istemiyorum.
Bu kabz halini çok iyi tanıyorum aslında. Bu halimden daima iyi bir yönetimle çıkardım kendimi şimdiye değin. Bu defa çıkamıyorum. Elim kolum titriyor. Sinir krizleri geçiriyorum.
Defterciğim çıkar beni şu buhrandan. Napıyorduk? Bir şeyler yazıyorduk deftere, planlar hedefler, kafa dağıtmacalar, kitaplar, kusana kadar film dizi. Bir şeyler yapıyorduk yahu?
Hiç olmazsa şu sinir krizi ve el titreme sorununu halledebilirsek memnun olacağım.
Sen biliyorsun gerçi ama psikoloji bilimine pek güvenim yoktur malum. Ama galiba uzman yardımı alacağız bu gidişle.
yok be oğluuummmm...
Şimdi birincisi beni bunaltan ilk sebep AYM dilekçesi ile 8 yılı tekrar yaşamış olmak. Dilekçeler, iddialar, ifadeler, gerizekalıklar, sikilen hayatım, yeni hayatımı kurmakta çok zorlanmış olmam falan diye gider. Stresim tavan yapmış durumda.
HSYK kararının geldiği o ağustos gününü hatırlıyorum. Avluda. Voltada. Karar o kadar sikindirikti ki. Bak o gün bile sinir krizi geçirmedim. Şimdi neden peki?
Dört mayıs son gün. Yazmam gereken başvuru dilekçesi sanki amel defterim. Hesaplaşmam sanki bu lanet dilekçe. Böyle olunca ağırlığım çoğalıyor. Yetmiyor, başına oturmak dahi istemiyorum. Ama yazmak zorundayım.
Şimdi galiba kilitlendiğim mevzu AYM başvurusu. Bunu hallettikten sonra tekrar el titremesi var mı diye bakacağız. Sinir krizi sonlandı mı sonlanmadı mı kontrol edeceğiz.
Lan defter, adamın dibisin bak.
Şu reçeteyi uygulayalım bakalım. Haftaya yazarım iyi gelip gelmediğini. İyi gelmişse bahar temizliği başlamış demektir. Kiler dağılmış, balkon temizlenmiştir.
Bir de şey. Şu şarkıyı dinlemek beni deli etmiş olabilir mi? Deli gibi dinliyorum yali yali diye sallanıyorum.
Sercocum, bırak yaliyi dilekçeni yaz.
Haftaya görüşmek üzere sayın defterciğim.
youtube
7 notes
·
View notes
Text
artık kendimi kötü hissettigimi karşımdaki insana bile demiyorum kim olursa olsun böyleyim. sana ihtiyacım var biraz da benim dertlerimi konuşalım mı demiyorum mesela. herkes kendi derdinden şikayetçi çünkü bi de ben yük olmam kimseye
9 notes
·
View notes
Text
Zindan Aşk: No 1209
Merhaba Tanrım!
Bu mektubum sana... Seneleri hayra yoran hasretlerin mezar taşına yazılan bir keşkeyim; hayatımın imdatlarına tutunup serde geçmişi, közde kendimi yaktım.
Merhaba, Tanrım!
Ateşkes ilan ediyorum, gözyaşımın takvim harbine. Akıp giden gözyaşlarım gecenin medarıiftiharıdır. Yarattıklarını yine başka kullar için yaratmışsın, haddim olmadan kendime o aşkı ısmarladım. Gökte kayıp yıldızların ayıp yıldızları oldum. Vermedin ya, onu bana; temiz yarattığın yarınların dikeni ona batmasın, canı sağ olsun.
Merhaba, Tanrım!
Gönlüm üşüyor. Soğukta kaldı sevdanın, ayaza teslimiyet çağrısı yaptı, kaç bin odasından yaralı çıktı, biliyorsun. Sen her şeyi bilensin, gücü yetensin, kalemin dergahından çıkıp sultan-ı yegah perdesi olmaya çalıştım; o, sözü bana gelmez, başı sonu bilinmez sevda harımın. Yanmak hep nev-i şahsıma münhasırdı; öteden beri. Cehennemin kapısı bende sadelik niyetine açıldı, röpdaşambırıyla karşıladı beni; senin bana yazdığın kader. Arsız viskimi yudumlarken ben, saadet tecritine; onun kokladığı o güllerde ben soldum.
Merhaba, Tanrım!
Çok sevdim, biliyorsun. Saatim hep ona günahı beş geçti. İstedim; yanmak ikimize ait olsun. Yanacaksak közdeki güneşim o olsun. Affet beni Tanrım! Hakkım olmayanı istedim senden, gözlerimin yağmurları da özür diliyor senden. Sen bu kalbi yangınlara mı verdin? Yanıyor, çok yanıyor... Mutluluğun ona bensiz uğradığı o evde esamem okunmuyor.
Yollar, girdabın mührü hadisesinden ve bir taşın pahalıya kaçmaz yangı düzeninden şimdi gözlerimi yakıyor. Ne vakit oldu, bu kadar hor dökmedim gözyaşlarımı...
Merhaba, Tanrım!
Yakarış istikametimde onu bekliyor gölgem. Ben, suçsuzum. Mutluluk resmi bir kıyafette hüzün geçidimden elleri boş geçti, gölgesinin mahzun yanına sarılmak istiyorum. Peki, Tanrım; sana da, kadere de, ona da peki... Susuyorum. Kabul iskemlelerinden düşüyor bedenim, yerde yatanın ben olduğuma gölgem dahi inanmıyor. Masallarda ayakkabısını düşüren bir sorunum ben, daha fazla yük olmam. Prensin seçtiği o ayakkabı ayaklarıma vurur.
Merhaba, Tanrım!
Sesinin can pınarından sular seller gibi akmak vardı onun aşkına. "Aşkım" kelimesine ayaklarımı uzatmak vardı, gözlerinde doyum sofralarının en leziz ikramlarını tatmak ve dudaklarında canıma kavuşmak vardı... Olsun... Kulunu, benden ayrı yaşamaya teslim etmişsin. Benim merhabam ona hep hoşça kal kalır.
Durumum, düğüm Tanrım!
Eteklerimde zil çalan mutluluk, es verdi hayata. Artık ayağa kalkmalıyım. Bu geceler, Tanrım... onun mutluluk, benim ölüm gecelerim... Ecelin yontma hakikatlerinde sürgün aşkıma monte bir acı inşa edişim; bu geceler... Ayağa kalkmam gerek, gücümü bulmam gerek. Bütün gereklilik kiplerinde bir zorunluluk inşası şimdi bende; yaşamın esrik ve eksik her harfi.
Kabulüm, kabulün; Tanrım. Yokla bakalım, gönlümün cebini; o, hiç kalmış mı?
Fazla mı, Tanrım? Affet, ne olur affet. Ceplerimde yırtıklar, varıp susuşlarımda bir gerçek o var.
Gidiyorum, Tanrım. Umudun fişini çekmeye.
Eğer bir gün onu bana gönderirsen aynı adresteyim.
Onu hep sevmeler sokağı, zindan aşk no 1209.
Anladın, beni; Tanrım.
Haydi, kapattım bu gecenin de hüzün ışıklarını...
Dilara AKSOY
36 notes
·
View notes
Text
Ne Gönlüne... Ne Ömrüne... Yük olmam artık...
Canımın sızısı🌹💔
6 notes
·
View notes
Text
Açıkçası ben bile akımdan geçen her şeyi, ama her şeyi, buraya yazmaktan sıkıldım. Bu hayattan kopmuşluk hissi paylaştıkça artan bir şey. Bu olayı iki sene önce farkedip durdurmuştum aslında ama bilmiyorum. Böyle yaşamak istiyorum hep mutsuz, olayım hep ölümü düşüneyim istiyorum o yüzden en ufak şey bile bana öyle yük oluyor ki altında eziliyorum, beni ezmesine izin veriyorum. Bazı geceler kendime çok büyük sözler veriyorum, tutamayacağım sözler, sonra bu sözleri tutamadığım için kendimi suçluyorum. Aslında her zaman her şeyin farkındayım neyi başarıp, neyi başaramayacağımın, kapasitemin ne olduğunun ama işte "amalar" bitmiyor. Başarılı olmam gerekiyor, en iyi ben olmalıyım, elimi attığım her iş doğru olmalı, hata payım sıfır oldu ki hata yaptım bunun sorumlusu yalnızca benim. Bunlar benim isteklerim değil, bunlar bana yüklenen sorumluluk ve kimseyi suçlamıyorum ben "yok yapamam ben o kadar başarılı ve güçlü değilim" desem bir noktan sonra duracak herkes ama ben kabul ediyorum "ha o mu onu da hallederiz, en kolayı o, ben yaparım" cümlelerini kurmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Ne diyecektim nerelere geldi uzun lafın kısası bu ümitsiz benden çok sıkıldım rabbim ya öldür ya güldür
2 notes
·
View notes
Text
Planlarımız vardır: “Şu gün şurada olmam lazım.”
İnanışlarımız vardır: “Çok çalışmalı ve çok kazanmalıyım.”
Yargılarımız vardır: “Burnundan kıl aldırmaz, kendini beğenmiş biri…”
Kesin hükümlerimiz vardır: “Onsuz asla yapamam”
Kıyaslarımız vardır: “Ondan daha iyiyim, şundan daha kötüyüm…”
Genellemelerimiz vardır: “Her zaman zaten böylesin…”
Şablonlarımız vardır: “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin.”
Kaygılarımız vardır: “Hakkımda ya kötü düşünürlerse?..”
Prensiplerimiz vardır: “Asla bu ilkemden ödün veremem.”
Hesap kitaplarımız vardır: “O bana bunu yaparsa, ben de şunu yaparım.”
Kara kaplı defterlerimiz vardır: “Bana yaptıklarının hesabını ödeyeceksin!”
Yeminlerimiz vardır: “Burnundan fitil fitil getirmezsem…”
Şartlarımız vardır: “Ya istediğim gibi davranırsın, ya da burayı terkedersin.”
Alışkanlıklarımız vardır: “Bunu hep yaparım, şunları şunları asla yapmam.”
Kurallarımız vardır: “Onu her gün en az üç kez aramam lazım.”
Sınırlarımız vardır: “Bu şekilde giyinemem, şu şekilde giyinirim.”
Hırsımız vardır: “Benimle asla rekabet etmesine izin vermeyeceğim.
Bu yarışı ne pahasına olursa olsun ben kazanacağım.”
Dirençlerimiz vardır: “Eski köye yeni adet mi getireceksin?”
Etrafımızdaki dünyanın dörtte üçü suyken… Bedeninin dörtte üçü suyla doluyken… Su bu kadar şekilsiz, bu kadar akışkan, bu kadar berrak olabilecekken… Planlara, koşullara, alışkanlıklara, şablonlara, prensiplere, kurallara bu kadar yapışmak, sana kendini iyi hissettiriyor mu?
Kendi doğruların ve yanlışlarınla, peşin hüküm ve kesin hükümlerinle, birilerini ya da kendini mahkum ederek, hayattan keyif alabilir misin? Hayatın, akmayan, tıkanmış bir trafik gibi mi? Trafikte sıkışmış kalmış, kapana kısılmış yolcu gibi hissediyor musun kendini? Yalnız, yorgun, huzursuz, mutsuz hissediyorsan; bunun sebebi, hayatın içinde akmak yerine tıkanmaya dönük yaşam anlayışın olmasın?
Tıkanmışsan, anla ki, bir şeyleri değiştirmelisin. Hep aynı şeyleri yapmaya devam ederek ve şikayet ederek yaşamak, anla ki seni ileri taşımıyor. Hayat bir yük gibi geliyorsa sana, yükün, yukarıdaki kurallar, koşullar, alışkanlıklarla dolu dünyan olmasın?
Bunları bir düşün. Belki de her şeyi fazlasıyla ciddiye alıyorsundur?
Belki de hayatı yanlış yerinden tutuyorsundur?
Belki de senin doğru bildiklerin yanlıştır?
Belki de alışkanlıklarınla kendi hapishaneni yaratıp orada tutsak kalmışsındır?
Belki de sıkı sıkı sarıldıklarını suya bırakırsan rahatlarsın?
Kimbilir? Bunları bir düşün…
Eskiler derler ki, “Su yolunu bulur”
Su gibi akışkansan, elbette bir yolunu bulursun hayatını anlamlı hale getirmenin.
Akarsuya bak, denize bak, akan çeşmeye bak, hatta bir bardak su içerken içtiğin suya bir de bu gözle bak.
Şu soruyu yanıtla: Akışta mısın, yoksa tıkanmış mısın?
Tıkanmış hiç bir hayat mutluluk üretemez.
Mutsuzluktan dem vuruyorsan, taşıdığın yükleri suya bırak. Bunu zihninde hayal etmen bile seni özgürleştirecektir.
İsmail Barış
2 notes
·
View notes
Text
Yangın Mavisi'ne
Bu günlerde büyümenin,kabullenmenin,yaş almanın ağırlığı altında eziliyorum. İçimde koruyup,kolladığım herşeye dur durak demeden atlayan, herşeyi sevinçle ve saf masumiyetle karşılayan,bitmek tükenmek bilmeyen bir umutla her yeni güne başlayan arzuları istekler asla bitmeyen o çocuğu büyütmeye çalışıyorum.Ona zarar vermeden kırmadan üzmeden yapmak istiyorum .Yapamıyorum zorlanıyorum.Elbet birgün benim büyüdüğüm gibi o da büyüyecek.Benim büyütmekte zorlandığım,hep olduğu gibi kalsın istediğim bu halim yeri geldi beni yordu yeri geldi sevdiklerimi yıprattı.Ama hep zarar verdiği bir taraf oldu.İnsanın çocuksu hali insana yük olur muymuş? Oldu.Şimdi olmam gereken yerden çok uzaktayım. Yapmak istemediğim kabullemekte zorlandığım şeyleri kabul edip öyle büyüyeceğim artık.Ne kendimi üzeceğimi ne de sevdiklerimi
27.07.24 / 01.27
4 notes
·
View notes
Text
Bazen anılar yoruyor beni. Özlemek sırtıma yük olmuş vaziyette. Elim kolum bağlı. Kafamda ki sesler susmazken ben susuyorum. Susmak en büyük cevaptır derler ya.. ben kime, neyin cevabını veriyorum? Kimsem yokken. Nefes almak bile artık yükken, hala seni özlüyor olmam biraz tuhaf değil mi? Tuhaf ve korkutucu..
Sana söz veriyorum kavuşacağız. Ya ruhlarımız.. ya da bedenlerimiz birbirine hesap verecek. O zaman arkanı dönüp gidemeyeceksin korkak adam.
5 notes
·
View notes
Text
Bu sene kurban işini ailem bana bıraktı.. Babam dahi.. Bu sene hâne halkından, evimizden ben kendim hisse alıp katılacağım.. Ablam ve eniştemde bana bıraktı. Yani benim söylediğim yerden kurban hisseleri alınacak.. Ve hisse ayarlamalarını da ustam aracılığıyla, satıcıyla ben konuşup ayarlayacağım .. Kasapta olmam sanırım artık onlara güven veriyor.. Ama bu yük biraz ağır fakat bu işe ben gönüllü oldum. Rabbim aileme karşı beni mahçup bırakmasın.. İnşaÂllah eti güzel, bereketli ve iyi çıkar...
4 notes
·
View notes
Text
‘İstemek yetmiyor.Uçmak için.Kanat çırpmak lazım üstünden geçmişin’
Jabbar-cesaretsizce olmuyor. Ben yazarken siz okurken hadi fışşşt
-Son 2 ay çok verimli geçmedi. İnsanın kişisel gelişim ve devam eden öğretim hayatında ileri gidiyor olması gerekir değil mi ? Benim ki geriliyor. Beynim yokmuş gibi düşünmeden başsız bir tavuk gibi öylece yol alıyormuşum hissi. Ve bana yakışmayan tonlarca hareket. Bir de bunların bilincine vardığımda yaşadığım o utanç hissi. En azından utanç ve farkındalığım var diyerek kendimi biraz olsun rahatlatıp başımı kaldırdım. Ne zaman bir yetişkin olucam bilmiyorum ama en azından alkolü bıraktım. Bu bir başlangıç çünkü herşeyin anasımı bilmem ama karakterimin çöküşüne neden oluyor. Bu da bir dersti hadi devam.
- Bir şeyleri iyi yapmaya çalışırken bombok hale getirme konusunda çok iyiyim. Kimse üzülmesin diyerek yönetmeye çalıştığım her durumu daha da boka batırdığımı düşünüyorum. Bu durum omuzlarımda yük ‘ben böyle olucağını düşünmemiştim’ cümleleriyle devam ediyor. Soruyorum kendime ben dürüst olmayı ne zaman bıraktım. ‘Üzülse bile gerçekler!’ Mottomu ne zaman unuttum? ‘Delikanlı’ sıfatımı ne ara ‘kahpe’ ile değiştirdim bilmiyorum. Ama benden koca bir tavsiye toksik insanlardan uzak durun. Sizi rutinlerinizden alıkoyan,kişisel sınırlarınıza saygı duymayan,kültürel ve sosyal gelişiminizi durduran o insanların farkına varmak zor oluyor evet. Denizdesin sürükleniyosun ama haberin yok gibi oluyor. İç sesini dinle o zaten uzaklaşmak için elinden geleni yapıyor. Bu girdaptan kurtulmak için kahpe olmam gerekiyordu. İyi ki de oldum. Yoksa kendi kendimi öldürücektim. Ve evrenin mesajı ama bizim tesadüf sandığımız mükemmel anılar. İyi ki varsınız. Bir telefon beni bataklıktan kurtardı. Varsın sıfatlar çoğalsın. Özbenliğim çok değerli.
-Eskiden ( çokta değil 2 ay öncesine kadar) temas bağımlısı ve sevgi dolu biri olduğumu savunuyordum. Ama öyle birşey oldu ki şuan bırak birine sarılmayı tokalaşmak bile istemiyorum. Birinin sizi sevgisiyle boğması diye bir olay varmış. Bu konuda zorbaladığım herkese burdan kocaman bir özür. Nasıl bir his olduğunu bilmiyordum. Oysa ki bana göre çok normaldi. Yaşayınca öyle değilmiş. Bu aydınlanmayı kaldıramıyorum. Gerçek koca bir tokat. Morarmış bir avuç içi. Bir de 15 dakikalık bir şuursuzluk ve cinnet. Bir daha asla ama asla böyle bir duruma düşmek düşürülmek istemiyorum. Yaşanan her an için kendimden özür diliyorum. Canım kendim.
-Aylarca korkusuzluğumu dile getirdiğim ama farkettim ki ; ben bir korkağım. Yutulmaktan korkuyorum. İlişkide boğulucağımdan, kendi değer ve inançlarımı terk edip tamamen karşı tarafın inançlarıyla boğulucağımdan çok korkuyorum. Gerçek ben yutulup yok olucak ve kendim olamicakmiş gibi hissediyor çok ama çok korkuyorum. Oysa ki ilişki insanı olduğumu savunup gevşek gevşek ‘dene ne kaybedersin kızım’ diye kendimi gazlıyordum. Koca bir yalancıymışım. Yalnız olmanın en güvenli alan olduğunu sınırlarımı koruduğumu sanmam da büyük bir yanılsama. İkisi büyük bir paradox a dönüyor. Bir yanım bağlanmak ve konfor isterken diğer yanım ölümüne korkup karşı tarafı uzaklaştırmak için türlü komplolar kuruyor. Ne kendimi ne de bu dünyayı asla anlamıyorum. Tek bildiğim artık hiç birşeye inancımın kalmaması. Umudumun yıkılması. Bir daha sevebileceğimi düşünmemekle son buldu. Aşka olan inancım. Yeniden aşık olabileceğime dair inancım öldü. Ve ben onu bir parkta bir bankta otururken gömdüm. Tek bir gözyaşım akmadı.
Toparlamaya çalıştığım,düzeltirken dahada felakete çevirdiğim,anlattıkça yanlış anlaşıldığım tüm o iki aylık tecrübelerime teşekkürler. Artık daha korkak ve farkındayım. İçimdeki ışığın sönmesine izin vermedim ama duygularım ve inancım yok oldu. Bunun içinde insanoğluna ve bencilliğine. Öptüm.
0 notes