#ve bence bu adaletsizlik
Explore tagged Tumblr posts
Text
hayatimda ilk defa birine gercekten güvendigim icin kabullenmesi bu kadar uzun sürüyo, onun icin coktaaan gelip gecti bile
1 note
·
View note
Note
Abi bunu normalleştirmeye çalışmıyorum asla ama anlayamadığım bir şey var. Bu türlü olaylar dünyanın her yerinde olmuyor mu? Cinayetler, taciz tecavüz insan hayatı, özgürlüğe kasıt her ülkede illa olan şey ama bizde neden bu kadar fazla? Olay sadece din meselesi mi? Evet müslüman ülkelerin hiçbiri güvenli değil fakat bizim ülkemiz diğer müslüman ülkeler gibi de değil bence tamam yobaz insan çok fakat iran,suriye,arabistan gibi ülkelerle bir olduğumuzu düşünmüyorum ve bu kadar mantık dışı olayın olmasını hâlâ anlayamıyorum. Acaba bu ülkede yaşayıp gündemden haberdar olup başka ülkelerin olaylarını çok duymadığımız için mi bizim ülkemizin durumu çok vahim görünüyor yoksa gerçekten de bizim ülkenin insanı çok mu kötü?
Hukuksuzluk olabilir mi? Hukuksuzluk? Adaletsizlik? Kanunsuzluk? Eşitsizlik? Yolsuzluk?
İstediğim her şeyi yaparım çünkü hukuk düzgün işlemiyor baksana keyfi istedi diye birini öldürmüş katili saldılar, tecavüzcü ama iyi hal indiriminden 10 gün yattı çıktı. Ben suç işlesem de hukuk işlemiyor nasıl olsa korkacak, caydıracak bir ceza mı var ki aklımdan geçeni yapmaktan çekineyim siyasilere saydırmadığım, din hakkında konuşmadığım sürece herkes uyuyor. Ben de alayım katanamı yolda yürüyen random birine saplayayım. Ne olacak en kötü psikolojisi bozuktu (!) derler. Olur da birkaç kişi sosyal medyada ses çıkarırsa onların sesini kesmek için ifademi alır sonra salarlar dimi? En kötü ne olabilir ki? Adam öldürdüm, durduk yere birine saldırdım diye hapse atacak halleri yok ya :)
12 notes
·
View notes
Text
Ankara'da yaşıyorum. Depremi ne gördüm ne yaşadım. Daha yeni şimşek çaktı ve deprem oluyor diye kalp krizi geçiriyordum nefes nefese kaldım ve ben normalde hayatımda gördüğüm en sakin ve soğukkanlı insanım çevremin de böyle düşündüğünü biliyorum. Ben yaşamamış ve gerçekten tüm acıları içimde kendi kendime sindirebilen bir insandım. Bu konuda piskoljim o kadar kötü ki beynimin içinden enkaz çıkmıyor! Yaşanılanlar, adaletsizlik, saldırganlık, özellikle de utanmazlık beni delirtiyor. Olay ne parti ne bir kişi, bir olay! baştan sona hepimizin cahilliği, hepimizin işini iyi yapan yerine tanıdığa vermiş olduğu işler, denetimsizlik. Sağ sol osu busu hepsi aynı yol nerden mi bu kanıya varıyorum, muhalefet ya da baştaki ya da diğerleri başka bişey yapmadı. Hepsi çıkar ilişkisi ego savaşı taht kavgası ve krallıkları için yaşadı. Kim mi gelsin ben de bilmiyorum sizden biri çıkıp şu gelsin sebepleri şunlar diyebilir mi? Bence değil yani bu konu net bir konu cevap hayır. Devlet, hükümet her şeyi denetlemek zorundadır af çıkarmak sadece biz halkın ölümünü izlemekten zevk almaktır. Bu ülkede de değil sadece dünyada büyük bir çoğunluğun vicdanı şahsiyeti inancı ya da insanlığı kaldığına net olarak inanmıyorum ve kanıtım da şu: aç gözünü bi etrafına bak. Cahil sürüsü bir topluluktan ne bekleyebiliriz? Sen ben o bu şu kime sorsak cahil misin desek herkes filozof. En yakın arkadaşlarımdan biri daha bir hafta geçmedi bunun en ağırını yaşattı bana, konu ben değilim ama örneği üstümden vermek istiyorum; hiçbir hayat gayesi olmayan, okumayan, bir inancı olmayan ama inancını savunurken ben her şeyi biliyorum diyen ve inancını savunurken kanıtlar sunmak yerine sen sus sen hiçbir şey bilmiyorsun diyen bir insandı. Bu kim biliyor musunuz bu yine sen o bu şu. Ne biliyorsunuz, ne yapıyorsunuz, ne için yaşıyor neyin değerini biliyorsunuz. Herkes ölecek inancınız Müslümanlık da olsa ateistlik de olsa gerçek bu ve peygamber de olsa, dünyanın en zengini de olsa öldükten sonra sadece ölüyorsun. Sen savaşmazsan ben savaşmazsam biz bir olup okumazsak, cahilliğin duvarını tekmelemezsek şuan niye yaşıyoruz. Sen her şeyi bilen sen evet, bildiklerini nerde kullanıyorsun. Artık hayatın boş olduğunu ve bu boş hayatı doldurmamız gereken kısa süreli hayatlarımızı bir şekilde silah olarak kullanmalıyız. Baştan sona anlattığım her şeyi parti olayı sanan yine de olacaktır, vallahi değil arkadaşlar sadece insan olalım. Vicdanımızı yaşatalım. Ayağa kalkalım gözümüzü açalım. Yüz binlerce insan öldü ve hayat devam ediyor ve edecek ki etmeli de. Fakat yaşayacaksak mala mülke ya da taht için kör olmaya göz yummayalım. Bu birinizin dayısı birinizin annesi birinizin en yakın arkadaşı da olabilir ki şuan herkesin kafasında en az bir kişi belirmiştir. Kimse kral ya da özel değil herkesin bir canı ve bir kısacık ömrü var. Yaşadığımız süreci güzelleştirmezsek geleceğe güzel bişeyler bırakmazsak biz neden buradayız. Dünyanın etrafında döndüğünü sanan milyarlarca insanız ama maalesef ki dünya kendi etrafında dönüyor ve biz bir karıncaya nasıl önemsiz bakıyorsak biz de o kadarız. Ama bir olup bişeyler yapabiliriz, en azından şuan için çünkü artık başka bir yarınımız olmayabilir. Ki inanın ve görün! yarını olmayan binlerce insan öldü ve evet hayata devam ediyoruz.
47 notes
·
View notes
Text
KİTLESEL VURU
sesli düşünce..
Filmin sonunda kötü karakterin hemen herkesin ürpereceği bir ölüm şekli ile ölmesinden kimse rahatsızlık duymamışsa; bu durum, karakterin ölene kadar oynadiğı senaryo ile ilgilidir. Ölümü ve ölüm biçimi, insanların içini soğutur.
Japonya'da Somali uyruklu bir şahıs, kadınların videolarını çektiği için tutuklanmış. Gözaltına alınma anı, sonrası ve sorgu süreçlerinin videosunu izledim. Japon polisi oldukça sert bir muamele uyguluyor. Adamı psikolojik ve fiziki baskı altına alıyor.
Kimisinin bir çeşit işkence olarak görebileceği, kimisinin de şiddetin biraz daha arttırılmasının işkenceye varabilecek bir seviye olarak göreceği videonun altındaki yorumları okudum. İnsanların büyük çoğunluğu rahatsızlık duymuyor! Yapılanları eleştirmiyor! Aksine olumu ve olağan değerlendiriyor. Bizim ülkemizdeki muamelenin de aynı normları taşıması gerektiğini düşünenler artiyor.... Hatta videodaki psikolojik ve fiziki şiddeti az bulanlar bile pek kalabalık. Peki bu ne anlama gelir? İnsanlar neden bu yorumları yapıyorlar?
Vicdansız oldukları için mi? Gaddar oldukları için mi? İnsanlıktan nasiplenmedikleri için mi? Bence hayır. Ne videodaki şahsın yaptıklarını, ne polisin şiddetini, ne de yorumların genelini doğru bulmuyorum. Peki mesele böyle mi değerlendirilmeli? Ona da hayır.
Kitlesel bir nabız; bazen haksızlık, bazen ezilmişlik, bazen eşitsizlik, bazen adaletsizlik, bazen gelir dağılımındaki anomaliler, bazen milliyetçi duygular, bazen sosyal problemler, bazen namus kavramları, bazen ulusal çıkarımları öne sürerek, sürekli ama sürekli yükseliyor!
Ve bu yükselen nabız, ülkemizden 4321 km uzata bir ülkede yaşanan hadisede kendini gösteriyor ve Insanlar kendi hinclarini o muameyi yapanin yerine koyuyor... Bakin dostlar: Benim sosyal medyada bulunuş amacım '' Ben demiştim, ben söylemiştim, ben uyarmıştım mastürbasyonu yapmak'' değil. Hiç de olmadı. Zamanla sosyal bilincimi belirli bir kitleye actim ve karsilikli paylasimlar yaptik ogrettik ogrendik..
Yıllar önce bir vatandaşımız, sokak röportajında '' Ben muz yiyemiyorum.'' demisti. İçinde bulunduğu ekonomik çıkmazı kendince dile getirdi. Sonra bir tik-tok furyası başladı. Suriyeliler muz yerken çekilmiş videolarını internetten paylaştılar. Benim ağrıma gitti ancak %52 nin agrina gitmemis...kendimi Japon Polsilerin pozisyonunda konumlandirmadigim halde bilinc duzeysizleri Bana faşist dediler, o çok enternasyonaller, beni politik olarak da kendilerince sıkıştıranlar şimdilerde bakıyorum hümanizmlerini bırakmışlar. Pek bir faşist olmuşlar!(ironidir)... Hemen hepsi gucun yaninda Milli ve Yerli
Damarima cok basilmiski su yaziyi yazmisim:
“İnandığım değerleri, üzerinde sabahladığım fikirleri muhafaza etmekte çok zorlandığım bir dönemin en can alıcı, en ateşten gömlek zamanlarındayım. Çok üzerimize gelindiğini düşünmek ile birlikte, sıradan bir vatandaş olarak uyarmak isterim ki; Muhalefet olarak adlandırdığınız kitlenin en makul insanlarından biriyim. Üzerinde esnekliğini test ettiğiniz sabır telleri, bu vatanın insanlarına aittir ve tarih sabrı taşmış Anadolu insanının neler yapabileceğinin en kıymetli tanığıdır. Uyarıyorum sizi.. Yapmayın..“
Örnekleri çoğaltabilirim. Fakat son olarak paylaşacağım yazı ile ülkece gittiğimiz yörüngeyi işaret etmiş ve demişim ki;
“Toplumumuzu ciddi bir milliyetçilik dalgası bekliyor! Bugün etkisiz bulunan milliyetçi aktörler, yarının etkili milliyetçi figürlerine veri olacaklar. Bizim toplum bilincimiz, kas gücüyle toprak koruma anlayışı üzerine biçimlenmiştir. gerci, ozelliklie pandemiden sonra Hangi toplum bu biçimden uzak ki?diye bilirsiniz...Kuresel sermaye bir virusle bunu basarabiliyorsa korkarim... tarihin egerleri bu sermaye grubunun izleriyle dolu (tarih egerlerle yazilir)
Bence mesele bu bilinci taşımak değil. Bu bilinci aşamamak. Bizim toplumumuz, bu anlayışı aşabilmiş bir toplum değildir. Aşamadığı için tarihin derinlik ve bellek ile korunabileceğini kavramış değil.
Aşılamayan anlayışlara yanlış anlaşılmış kavramlar eklediğinde, sonuçlarını tahmin etmesi güç süreçlerin içine girmiş buluruz kendimizi. Akıl yoksa, milliyetçilik intihardır! Bizi rasyonel bir milliyetçilik mi bekliyor? Yoksa santimantalist bir milliyetçilik mi?
Akıl azaldığında, romantizm zirve yapar! Dolayısıyla gemimiz batarken, keman çalacak tipler bulmakta zorlanmayız. Fakat bize lazım olan nedir? Filika, can yeleği, kurtarma halatı..
Gelecekte bizi hangisinin beklediğini suyun derinliklerine gömülürken anlamak, biraz geç kalmak demek olabilir!”
Ve şimdi diyorum ki; Yükselen bu nabzın kendini bizzat sokaklarda veya bu nabzı yönetmeye talip örgütlü bir siyasi otoritede göstermesinin, facia anlamına gelecek sonuçları olur. Devlet kitlesel nabızla paralel olarak yükselen bu milliyetçi dalgayı dikkate almalıdır!
Dikkate almadığı, önemsemediği, anlamlı bulmadığı her geçen gün bu dalga büyür! Ve bu dalga zirve noktasından düşüşe geçtiğinde, yutmaması gerekenleri de yutar! Nuh'un gemisini de yutar! Bu dalganın içinde milliyetçi olmayanların müttefikliğiyle de karşılaşır!
Uyariyorum Dunyada yukselen bu milliyecilik akimlarinin farkina varip cok yonlu Dikkate almak gecmis yuzyila olan okumalarimin bana fisildadigi bir bilgidir...
(ne demek isedigimi hala anlamayanlar icin Adolf ve Mussolininin iktidara nasil geldigini bi arastirsin mevcut neo patimonyal sultanizmi yazmis birisi olarak demedi demeyin ..hem sultani sevenler hemde demokrasiyi sevenler dusunsun)
7 notes
·
View notes
Note
Selam. Dün aslında sana yazmıştım fakat internetsel sıkıntılarım olduğu için gidip gitmediğinden emin değildim. Sana gelmemiş gibi duruyor. Gelmişse ve cevap vermemişsen artık senin bileceğin iş :D
Bugün ,çok ana konusunda bahsetmeden, kültürlerarası birkaç makalenin içine düştüm. Türkiye’nin de içinde olduğu 2023 yılında yapılan geniş çaplı bir çalışmaya denk geldim. Öz odaklanma, (yanlış bir kelime tanımı olabilir. Ayrıca kişinin başkalarından daha çok kendisi ile ilgilenmesi gerektiği tutumu anlamına geliyormuş) yaşam doyumu ve algılanan toplumsal adaletsizlik ile ilgili (Toplumsal adaletsizlik ise yerel polis, kadınlara karşı saygılı ve onurlu muamele, adalet sistemi, yardım etme girişimleri gibi gibi şeyler var).
Sonuç olarak adaletsiz olarak algılayan ülkelerin öz odaklanma ve yaşam doyumu arasında pozitif ilişki (öz odaklanma artarsa yaşam doyumu da artar), adaletsiz olarak algılamayan/daha düşük algılayan ülkeler de de negatif ilişki (öz odaklanma artarsa yaşam doyumu azalır) söz konusuymuş.
Dün az da olsa bahsettiğimiz konu hakkında olduğu için paylaşmak istedim.
Meraklıysan makaleyi senle paylaşırım da nasıl paylaşırım bilmiyorum.
Biraz düşündürdü.
Selaam, son yanıtladığımdan bu yana başka bir şey gelmedii. Bağlantı sorunsalı sanırsam.
Öz odaklanma konusundaki çalışma gerçekten de mantıklı duruyor düşününce. Günümüzü düşününce, ülkemiz bazında bireycilik öne çıkıyor çünkü adalet gibi unsurlara karşı güvenimiz yok. Bu da beraberinde kişinin önce kendisini kurtarması gibi bir düşünceye itiyor bence.
Tabi ki bu olayı bir genelleme olarak görmek gerek, arada zıt kalabilecek azınlıklar da var ama genel durum bence de araştırmadaki gibi. Bağımsız bir hukuk, bir adalet algısı olmadan insanın toplum içinde yaşaması çok zor. Hayatta kalmak oluyor daha ziyade.
Paylaşabilirsen seviniriim. Makalenin adını ya da linkini atabilirsin istersen.
1 note
·
View note
Text
Bugün bebeği olan bir arkadaşıma gittim. Normalde muhabbetimizin geneli çocuk üzerine olmalıydı, yani öyle olurdu normal bir zamanda olsaydık. Fakat çoğunlukla ekonomi ve gidişatın mahvından konuştuk. Bu kadar ekonomi konuşmak kötü hissettirdi. Aslında ekonomiden çok düşünüp üzülmemiz gereken şeyler var. Şu an yaşadığımız şey bir sonuç. Adaletsizlik, liyakatsizlik, hukuksuzluk bu gibi şeyler çok daha önemli ve her şeyin müsebbibi bence. Peki geçim derdine düşen bir insanda bunları düşünecek bir kafa kalır mı o da muamma.
6 notes
·
View notes
Note
Sadece üniversite ortamı görmek için üniversiteye giden bir kitleden bahsediyorum. Tek amacı gezmek lüks arabalara binip zengin mekanlarda fotoğraf çekilip takipçi kasan zihniyetten bahsediyorum. Epifizz inanılmaz doluyum bu konuda. akademik anlamda hiçbir başarı kazanamamışlar. Sorsan alfabeyi sayamayan bir kitleden bahsediyorum. Sorun bunları bu şekilde üniversiteye alan eğitim sistemi ne yazık ki. Ben bunları düşünürken ağlıyorum. Lüks mekanlarda platon okuyormuş gibi yapan zihniyetler..
Açıkçası Platon olsa parası olan o kubbelerin eğitim için çok daha uygun olduğunu düşünürdü. Ona göre okumak için paran olması lazımdır zaten, yaşamını idame ettirme derdi eğitime gölge düşürür. Platon’u savunduğumdan değil ama başkasının eylemlerine bu kadar bakmak doğru da değil çünkü bu ne seni ne de Platon’u ilgilendirir. Senin bakman gereken bence eğitimin maddi kaygılar içerisinde yarattığı adaletsizlik ve kazanç istemi ile eğitime düşen gölgenin ta kendisi olmalıdır, çünkü kimseye böyle düşünmeye hakkın yok demek bize düşmez ama onu besleyen sistemin çarpık olduğu gerçeğini de değiştirmez bu. Bu arada Platon paralı eğitime de karşı aynı sebepten, eğitimi verenin de parasal kaygıları hiç olmamalı ona göre. Bir bakış nasıl farklı sonuçlar yaratabiliyor ne ilginç değil mi?
3 notes
·
View notes
Note
evet mesala bi video izlemistim youtube da mika deniliyor sanirsam parilti veren highlight veren bi madde genellikle highlighterlarda ya da bu tarz icerikli(isilti veren)seylerde kullaniliyor ve bunu elde etmek icin 6-7 yasinda ki cocuklar calistiriyorlar ve o kadar tehlikeli ki calistiklari yer yani olay sadece veganlikla bitmiyor arkadaslar maalesef ki ve dunya boyle bu duzeni degistiremiycegiz maalesef:/
Çok örneği var böyle şeylerin. Bi kere kafsya takmaya başlayan yaşayamaz hale gelir. Alacağımız her üründe gittiğimiz her yerde adaletsizlik var oldu olacak. Değiştirebilir miyiz bazı şeyleri götümüzü yırtsak? Belki. Değer mi bence değmez dünya böyle bir yer çünkü aq
20 notes
·
View notes
Text
Seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı “Bence aşk” diye başlayan hiçbir söze itibar etmemekti seni sevmek Hangi aşkın tarifi mayalanmaya çalışsa kalbimde “sen” gibi şekil almıyordu Cümle şablonları bertaraf etmekti seni sevmek Kimi zaman bir sendromdu varlığının kalbime yaşattığı Rehin alınmışlığıma hak verir hale gelmekti gözlerinin tutsaklığında Seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı Biri dünyamı diğeri ahretimi simgeler gibiydi gözlerin Görünen o ki dünyam da ahretimde siyaha kurban gitmişti bakışlarının karasında Gözlerinin bana bakışının karşılığında Ne hükmü olabilirdi ki hem dünyamın hem de ahretimin Seni sevmek vazgeçmek demekti dünyamdan Seni sevmek, umudumu ateşlere salmaktı ahretimden yana Alnım ve seccadem arasında aklıma düştüğün her vakit Tapındığım aşktı senin aracılığınla Seninle Allah’a mı koşuyordum? Yoksa Allah’tan koptuğum doğum anından beri Yanımda bir tek seni mi taşıyordum? Seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı “Ne bakıyorsun” diye başlayan bir kavgaydın Bir bakışınla aklım, kalbim ve ruhum birbirine girdi Hangisine baktın aslında bunu bilmiyorum Her gece aynı bedende uyutmak ne zor aklımı, kalbimi ve ruhumu bilsen Ya aklım kaçıyor sana gece yarıları Ya kalbim uyumadan adım adım sana atıyor Ve korkuyorum ki ruhum bir gece yarısı beni sana terk edecek Ve seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı Tek sermayesi aşk olarak sürgün edildim dünya sahnesine Bakışlarına sattım tüm sermayemi Görülmüş değil ortaklığın böylesi Sen sevdiğin iddiasındaydın beni Bense sen varken benden bahsetmeye utanacak kadar sen oldum Utanmadım kendimden geçecek kadar kendimi sen bilmekten İkimizin kullandığı ortak mekân kıldık kalbimi Sen başköşesine kuruldun Ve ben büyütme telaşındaydım adını sen koyduğum aşkımızı Sana kızmak haram gibi aşkımın şer-i hükmünde Sana darılmak yasak gibi hatta el koymak gibi bir yetimin tebessümüne Ve senden kaçmak imkânsız Bir gözüne sığdırmışken dünyamı senden kaçış nereye Seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı Seni görmemek için yeterliyken göz kapaklarımı birleştirmek Senden uzaklaşmak için yürümek fiilini bir adımıma yüklemek yetecekken Aşk sanmışım diye aklımı haksız çıkarmak gibi bir adaletsizlik varken seçeneklerde Güzel olmadığına dair koca bir yalana inandırmak varken kendimi Başının da sonunun da, kaşının da boyunun da aşk olduğu gerçeği uyutmaz beni geceleri Sen dâhil herkesi inandırmak kolayken aslında seni hiç sevmediğime Kendimden nasıl kaçsın sende sen olmuş biçare ben Ve seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı Yaklaşınca can emanetimi sahibime geri verme telaşım Yüceliğine sığındığım rahmetten yana zerre kaygı taşımazken Mahşerin ilk günü neresine düşerim senin bulunduğun meydanın Aynı kokuyu mu taşır saçların Acaba aydınlık mıdır mahşer yeri yoksa zifiri gibi midir gözlerinin Aynı adı mı taşırsın ki seslensem adını feryat figan Ola ki hesabı uzun sürerse sana yaşadığım dünyanın Sana cennet kılınan yerde adımı an n’olursun Yanında olmalıyım ebediyen Ki bu umutla senden yoksun kalmaya razı gelmedim mi dünyada Yanında olmalıyım ebediyen Unutma adımı an n’olursun Ve inan seni terk etmek kolaydı aslında Olmasaydı aşkın sayılır hatırı… Mehmet ERCAN
1 note
·
View note
Text
Arkadaşlar ilk olarak ben bu hesabı öylesine açtım ve bi konu hakkında konuşmak istiyorum bence jisoo'yu çok hafife alıyorlar bazıları acıyıp jisoo'yu bias seçiyor ama jisoo'nun onlara ihtiyacı yok ve grupta çok adaletsizlik var Rose'nin solosu Jennie'den sonra çıkıcaktı ama iki sene sonra çıktı ama Lisa'nın solosu hemen çıktı jisoo'nun solosu çıkmadı bile dizisi var diye oyladılar ama dizisi bitti grupta adalet yok ve bu benim canımı sıkıyor sizin bu konu hakkında düşünceleriniz neler?
1 note
·
View note
Text
Albert Caraco
deli meli, coşmuş gelmiş de olabilir ve kendisine sevimli sıfatı pek bi yakışıksız da kalabilir ama düpedüz eğlenceli bi insanmış bence. bu kadar keyifle lanetlendiğimi hiç hatırlamıyorum.
"içinde yaşadığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor. şehirlermiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz. ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak. burada, beyaz karıncalar gibi, milyarlarca kör, uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek. günün birinde deli gibi uyanıp, bıkıp usanmadan birbirlerini boğazlarmaya koyuklacaklar. içine gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir. delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. deliliğin kökünü kazıma yönündeki acilliyetimize rağmen, yeni tanrı odur, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu: ölümümüzdür o, hiç durmadan her şeyi talep eder."
"biz ne zaman korkarsak, bütün bu uyuşuk halimize rağmen gazeteciler kalkıp kaygılarımızı dağıtmaya çalışırlar; onların vaatlerinden bir düzenbazlık antolojisi yapabiliriz. günün birinde elimizi attığımız her şey leziz yiyeceklere dönüşecek, günün birinde atıklar okyanusların dibindeki kırık çizgilerine yığıldıktan sonra toprağın derinlerine gömülecekler, günün birinde yaşamak için çalışmak zorunda kalmayacağız ve vaktimizi eğlenerek geçireceğiz, günün birinde gezegenleri birbiri ardına kolonileştireceğiz. ayakta uyutan bu masalları, insan türünün dörtte üçü köpeklerimizden ve kedilerimizden bile daha berbat koşullarda yaşarken yayınlıyorlar; hem de sınırsız bolluk vaat edilen en kötü durumdaki dörtte birlik nüfusun kendi aşağlık durumlarından çıkma umudu yokken ve bu mucizelerin geçerliliğinden kuşku duyacak gerekçesi varken yapıyorlar bunu. çünkü, sonu, yerkürenin yüzeyine dalga dalga ve şimşek hızında yayılması için, mutlak dehşetten hayatta kalanların kadim yoksuluğun sultası altında acılar ve sıkıntılar çekerek sürünmesi için tek bir savaş yeterlidir."
"bir tanrı varsa eğer kaos ve ölüm de o'nun sanları arasında yer alacaktır. tanrı yoksa bu da aynı anlama gelir. istediğimiz kadar günlük yakalım, belirsizliğe ve çürmeye mahkumuz, neye taparsak tapalım, kurtuluş yok, iyilerle kötülerin yazgısı aynı, azizleri de canavarları da aynı uçurum kucaklıyor, adil olma ve adaletsizlik fikri, görgü kuralları gereği bağlı kaldığımız bir sayıklamadan başka bir şey olmadı hiç. aslında dinsel ve ahlaki fikirlerin kaynağı insandır. bunu insanın dışında aramak anlamsızlıktır. insan metafizik bir hayvandır."
1 note
·
View note
Text
Angela Davis and Judith Butler Presented by Oakland Book Festival
1
00:00:06,835 --> 00:00:13,376
Eşitlik ve eşitsizlik meselesini konuşarak başlayalım.
2
00:00:13,496 --> 00:00:20,664
Mekânların erişilebilirliğinden
3
00:00:20,785 --> 00:00:27,135
ya da kaldırımların
sandalyedeki insanların
4
00:00:27,241 --> 00:00:30,755
hareket edebileceği şekilde
inşa edilmesinden bahsettiğimizde
5
00:00:30,843 --> 00:00:33,552
aslında erişim haklarından bahsediyoruz.
6
00:00:33,638 --> 00:00:36,151
Özellikle kamuya açık etkinliklere,
kamu kurumlarına,
7
00:00:36,256 --> 00:00:40,040
aslında bildiğimiz anlamıyla
vatandaşlığın merkezinde yer alan
8
00:00:40,144 --> 00:00:42,665
katılım biçimlerine erişimden söz ediyoruz.
9
00:00:42,754 --> 00:00:46,579
“Vatandaşlık" ile vatandaşlık belgesi olanları ve olmayanları, her ikisini de kastediyorum.
10
00:00:46,811 --> 00:00:51,885
Ayrıca, demokrasinin ne olduğunu tanımlarken
11
00:00:51,971 --> 00:00:56,137
hayati önem taşıyan
dolaşım hakkından bahsediyoruz
12
00:00:56,235 --> 00:00:59,983
çünkü insanlar hareket edemezse
toplanamazlar, bir araya gelemezler,
13
00:01:00,078 --> 00:01:03,904
tartışamazlar, karar veremezler,
birlikte düşünemezler
14
00:01:04,005 --> 00:01:06,674
ve kamusal dünyanın parçası olamazlar.
15
00:01:06,785 --> 00:01:12,467
Eşitlikten bahsederken odağımız budur.
16
00:01:12,652 --> 00:01:19,290
Burada, beden eşitlik sorununun merkezine yerleşir.
17
00:01:20,077 --> 00:01:25,421
Eşitlik, bireylerin sahip olup taşıdığı
ve kendi yollarıyla ifade ettikleri
18
00:01:25,541 --> 00:01:27,558
soyut bir hak değildir.
19
00:01:27,656 --> 00:01:33,807
Eşitlik; eşit muamele görmeye ve fırsat eşitliğine ilişkin bir sorudur.
20
00:01:33,918 --> 00:01:37,557
Aynı zamanda,tüm diğer yaşamlara eşdeğer kabul edilen
21
00:01:37,689 --> 00:01:42,083
bir yaşama sahip olmak
22
00:01:42,358 --> 00:01:46,405
ve bedensel özgürlükleri
kullanabilmekle ilişkilidir.
23
00:01:46,513 --> 00:01:51,707
Sandalyedekilerin ya da
diğer sakat bireylerin
24
00:01:51,826 --> 00:01:56,505
yaşamı da dahildir buna.
25
00:01:56,628 --> 00:02:00,549
Sokaklarda hareket edemeyen insan çok, bunu bir düşünelim.
26
00:02:00,658 --> 00:02:05,435
Kim sokakta hareket etme özgürlüğüne sahip? Vurulmadan, taciz edilmeksizin
27
00:02:05,559 --> 00:02:10,111
kaldırımda bir engelle karşılaşmadan
28
00:02:10,298 --> 00:02:16,146
kim sokakta güvenli şekilde hareket edebiliyor?
29
00:02:16,420 --> 00:02:20,579
Bu konular birbiriyle bağlantılıdır.
Hareket edebilme yetisi bir yana
30
00:02:20,708 --> 00:02:24,913
insanların mekânlara nüfuz edebilmelerine, bir araya gelmelerine
31
00:02:25,014 --> 00:02:27,692
katılımlarına ve kamusal alanı katetmelerine imkân veren
32
00:02:27,804 --> 00:02:30,740
teknolojiler ile altyapı
33
00:02:30,860 --> 00:02:34,774
hem özgürlüğümüzün bir parçasıdır,
34
00:02:34,881 --> 00:02:36,602
hem de radikal eşitliği bulabileceğimiz yerdir.
35
00:02:36,850 --> 00:02:39,007
Bunun altını çizmek isterim.
36
00:02:39,384 --> 00:02:42,020
-Selam Judith.
-Selam.
37
00:02:42,543 --> 00:02:45,871
-Judith doğrudan konuya girmeyi sever.
-Afedersiniz.
38
00:02:48,598 --> 00:02:53,573
Sakatlık konusunun
39
00:02:53,737 --> 00:02:59,075
tüm eşitsizlik ve adaletsizlik
sorunlarıyla
40
00:02:59,178 --> 00:03:02,794
nasıl iç içe geçmiş olduğunu
bu kadar belagatli bir şekilde
41
00:03:02,922 --> 00:03:08,975
düşünmemizi sağlamanı takdir ediyorum.
42
00:03:09,648 --> 00:03:15,713
Bulunduğumuz mekânda çok ciddi sorunlar
olduğunu söyleyeyim.
43
00:03:16,013 --> 00:03:21,310
Bence nerede olduğumuzu,
bulunduğumuz mekânı kimlerle paylaştığımızı
44
00:03:21,575 --> 00:03:29,094
ve kimlerle paylaşıyor
olmamız gerektiğini düşünmek için
45
00:03:29,763 --> 00:03:35,553
bir topluluk olarak her bir araya gelişimiz, bir arada bulunma süresi tüm bunları düşünmek için
46
00:03:35,749 --> 00:03:38,810
ne kadar kısa olursa olsun, çok önemli.
47
00:03:38,963 --> 00:03:42,489
Dolayısıyla bence öncelikle
Ohlone toprağında olduğumuzu
48
00:03:42,626 --> 00:03:48,335
ve buranın kolonileştirilmiş bir toprak
olduğunu görmemiz çok önemli ve...
49
00:03:49,523 --> 00:03:51,420
Elbette.
50
00:03:51,570 --> 00:03:54,698
Eğer bulunduğumuz yere ilişkin derin bir algımız varsa
bunu farkederiz.
51
00:03:54,853 --> 00:04:02,913
Mekâna gelince, gerçek şu ki içinde bulunduğumuz mekân erişilebilir değil.
52
00:04:05,409 --> 00:04:12,101
Erişime açık olmayan
birçok mekân, birçok alan olsa da
53
00:04:12,900 --> 00:04:23,996
entelektüel topluluğun,
politik topluluğun işlevini kutlamak,
54
00:04:24,139 --> 00:04:32,934
ırkçılık, kadın düşmanlığı
ve küreselleşme hakkında
55
00:04:33,039 --> 00:04:42,153
tartışmalar yürütebilmemiz için tasarlanmış
bir toplantının
56
00:04:42,881 --> 00:04:47,984
erişilebilir olması gerekir ama değil!
57
00:04:52,840 --> 00:04:58,953
Şu anda içinde bulunduğumuz etkinlikle ilgili bir kulis aktarımı yapmak isterim.
58
00:04:59,107 --> 00:05:03,456
Erişilebilir olmadığı için bu toplantıyı iptal etmemizi isteyenler oldu.
59
00:05:03,585 --> 00:05:09,857
Sertifikalı
işaret dili tercümanlarımız da yok.
60
00:05:11,840 --> 00:05:18,287
Şu anda burada otururken
hayli çelişkili hisler içinde olduğumu söylemeliyim.
61
00:05:19,106 --> 00:05:21,825
Çelişkimin temel nedeni de
62
00:05:22,416 --> 00:05:26,771
tüm bu konuların burada geniş bir bağlam içinde
tartışılmasını gerekli görüyor olmam.
63
00:05:26,927 --> 00:05:30,562
Ayrıca, sizlerin de bu konuları
kendi topluluklarınıza taşımaya
64
00:05:30,746 --> 00:05:33,076
istekli olduğunuza inanıyorum.
65
00:05:33,176 --> 00:05:36,391
Elbette erişebilirlik anlamında
toplumu dönüştürecek
66
00:05:36,689 --> 00:05:45,534
devasa bir harekete ihtiyacımız var
ve bu sadece başlangıç.
67
00:05:46,949 --> 00:05:52,386
Hakkında düşünmemiz istenen
konulara cevap vermeden önce
68
00:05:52,534 --> 00:05:55,558
bunları söylemem gerekiyordu.
69
00:05:57,400 --> 00:06:03,523
Aslına bakarsanız eşitsizlik denen şey hayli soyut.
70
00:06:04,677 --> 00:06:06,924
Eşitsizlik derken neyi kastediyoruz?
71
00:06:07,046 --> 00:06:10,839
Eşitliğin standartlarını
kim belirliyor?
72
00:06:10,954 --> 00:06:16,340
Ayrıca sıklıkla eşitliğin
hâlihazırda var olduğu varsayımıyla
73
00:06:16,893 --> 00:06:22,474
çalışıyor olmamız
beni endişelendiriyor, siz ne düşünürsünüz?
74
00:06:22,700 --> 00:06:26,690
“dâhil edilme” şiarı, bazılarımızın “eşitlik” alanının
75
00:06:26,792 --> 00:06:35,927
dışında bırakılmış olduğu fikri ve
“dâhil olma” zorunluluğu endişe verici.
76
00:06:37,056 --> 00:06:42,412
Tarih boyunca uyumlanmaya mecbur bırakıldığımız türde
77
00:06:42,513 --> 00:06:49,670
bir eşitlik düşüncesine asimile edilmek istediğimi sanmıyorum.
78
00:06:51,456 --> 00:07:01,097
Bilinen o ki demokrasi iyidir. Bana kalırsa demokrasinin iyi bir şey olması gerekir.
79
00:07:01,436 --> 00:07:05,925
Umarım gelecekte demokrasi iyi bir şeye dönüşür.
80
00:07:07,902 --> 00:07:13,661
Demokrasi hakkında düşünürken
kullanma eğilimi gösterdiğimiz yolların
81
00:07:13,768 --> 00:07:16,544
tamamen ırksallaştırılmış olduğu olgusu beni endişelendiriyor.
82
00:07:16,654 --> 00:07:21,654
Haiti'den hiç bahsetmiyor olduğumuza
dikkat çekmek isterim.
83
00:07:21,766 --> 00:07:28,010
Eşitlik, adalet ve demokrasi anlamında
katedilmiş büyük ilerlemeler
84
00:07:28,181 --> 00:07:35,514
söz konusu olduğunda
Haiti Devrimi’nden asla bahsetmedik.
85
00:07:35,989 --> 00:07:38,072
Bahsetmiş olsak, ırkçılık
86
00:07:38,184 --> 00:07:42,607
ve kadın düşmanlığı konusundan
bahsetmemiz gerekirdi.
87
00:07:45,420 --> 00:07:47,318
Buyrun , hoş geldiniz.
88
00:07:53,871 --> 00:07:55,199
Teşekkürler.
89
00:08:07,965 --> 00:08:14,614
Çok teşekkürler ve bu toplantıya
katıldığınız için de teşekkür ederim.
90
00:08:16,551 --> 00:08:24,128
İçeriye giremediği için dışarıda bekleyen sağır ve kimi diğer sakat, renkli insanlar olduğunu
91
00:08:24,732 --> 00:08:26,232
bilmenizi istiyorum.
92
00:08:26,322 --> 00:08:29,093
Bu toplantıya erişimleri yok.
Bunu bilmenizi istedik.
93
00:08:29,327 --> 00:08:31,853
Gelmeleri engelleniyor.
94
00:08:32,040 --> 00:08:34,191
Tercüme etmemize yardım etmek için
geldiğini sanmıştım.
95
00:08:34,293 --> 00:08:36,158
Bilmenizi isterim ki...
96
00:08:36,308 --> 00:08:38,251
Tamam., şey için geldi sandım.
Anladım.
97
00:08:38,348 --> 00:08:41,384
Bu toplantıya erişimi olmayan
insanlar var.
98
00:08:41,923 --> 00:08:45,542
Yani dışarıda gelmeleri engellenen
sağır insanlar mı var?
99
00:08:50,150 --> 00:08:52,324
Bir tercüman getireceğini sandım.
100
00:09:07,415 --> 00:09:10,602
Konuştuklarınızı işitmiyorum. Ben sağırım.
101
00:09:12,695 --> 00:09:18,316
San Francisco, Körfez Bölgesi’nde bu konuyla ilgili....
102
00:09:18,492 --> 00:09:22,397
Hayatım boyunca bu mücadele alanının içindeydim.
103
00:09:22,895 --> 00:09:25,146
Erişimin şu ya da bu şekilde sağlanması gerekir.
104
00:09:25,239 --> 00:09:28,999
Bu salona erişimi olmayan çok sayıda insan var.
Bunu bilmenizi istedim.
105
00:09:31,667 --> 00:09:36,674
Burada olmanız bizi mutlu ediyor.
Sizi izlemek istedik ama yapamıyoruz.
106
00:09:36,809 --> 00:09:38,416
Bunu bilmenizi istedim.
107
00:09:38,521 --> 00:09:41,097
Dışarı, kendi topluluğumun yanına gidiyorum. Teşekkür ederim.
108
00:09:41,197 --> 00:09:43,810
Sorabilir misin, dışarıda herhangi biri...
109
00:09:50,712 --> 00:09:55,314
Sağır bireyleri içeri davet etmeliyiz ve bu konuyu tartışmalıyız.
110
00:09:55,436 --> 00:09:57,399
Bence de insanları içeri davet etmeliyiz.
111
00:10:39,617 --> 00:10:42,372
-Onu tanıyor musun?
-Organizatörlerden biri.
112
00:10:53,699 --> 00:10:55,669
Evet, evet, Peter ama...
113
00:10:58,142 --> 00:11:02,102
Bu, organizatörlerin... ayrıca belediye meclisine ayıplar olsun.
114
00:11:02,203 --> 00:11:04,904
-Evet.
-Belediye meclisine ayıplar olsun.
115
00:11:05,027 --> 00:11:06,012
Evet.
116
00:11:06,094 --> 00:11:09,202
Başka bir mekânda da
toplanıyor olabilirdik.
117
00:11:55,802 --> 00:11:57,661
Tamam.
118
00:12:00,123 --> 00:12:02,456
Peki, Angela ve Judith...
119
00:12:02,592 --> 00:12:10,831
Dışarıda içeri girememiş kimse var mı
bilmek istiyorum. Varsa lütfen gidip...
120
00:12:10,943 --> 00:12:16,867
Ayrıca dışarıda bize yardım edebilecek işaret
dili tercümanları var mı bakar mısın?
121
00:12:17,330 --> 00:12:22,486
Vaziyetimiz buyken sertifikalı ya da sertifikasız bir tercüman
olmasının önemi yok bence.
122
00:12:28,910 --> 00:12:31,758
Asistanı az önce dışarı çıktı...
123
00:12:40,954 --> 00:12:43,973
Oturma ihtiyacı duyan herkese
yer bulundu mu?
124
00:12:48,175 --> 00:12:51,911
Binadaki tüm engellileri bu salona giriş yapmaları
için davet ettik.
125
00:12:52,809 --> 00:12:54,911
-Bunu yaptığımıza emin olabilirsiniz.
-Peki.
126
00:12:55,014 --> 00:13:00,713
Onlara, doğruca sıranın başına geçmelerini söyledik.
127
00:13:00,972 --> 00:13:03,955
Tamam. Pekâlâ.
128
00:13:05,819 --> 00:13:10,140
Diğer sorun; işitme engelli konuklar için bir çözüm sunulamamış olması....
129
00:13:10,294 --> 00:13:15,923
Sertifikalı bir işaret dili
tercümanının olmaması sorunu var...
130
00:13:16,160 --> 00:13:18,795
Haklısınız. . Salı günü
tüm dikkatimizi bu konuya verdik
131
00:13:18,936 --> 00:13:21,419
ve elimizden geldiğince
tercüman bulmaya çalıştık.
132
00:13:21,516 --> 00:13:25,799
İki tercümanla anlaştık, onlardan biri bugün zahmet edip gelmedi.
133
00:13:26,601 --> 00:13:28,358
Anlatabiliyor muyum? Gelmedi.
134
00:13:28,934 --> 00:13:31,856
-Benim hatam mı? Öyle herhâlde.
-Evet ama savunmaya geçmeyelim.
135
00:13:31,942 --> 00:13:34,790
-Çözüme götürecek yapıcı bir yol bulalım.
-Doğru.
136
00:13:41,885 --> 00:13:46,455
Tamam, peki... Tamam.
137
00:13:58,396 --> 00:14:00,037
Bu doğru.
138
00:14:09,240 --> 00:14:15,428
Bence hatayı sahiplenmek gerek.
Angela'nın da dediği gibi
139
00:14:15,616 --> 00:14:19,455
bu anı bir şeyleri değiştirecek
hâle getirmeliyiz...
140
00:14:19,544 --> 00:14:20,929
Şu anda yapabileceklerimiz
sınırlı ama bence
141
00:14:21,024 --> 00:14:24,471
bunun gelecekte farklı olmasını
sağlayacak şekilde organize olmalı
142
00:14:24,565 --> 00:14:27,780
ve mevzuyu ortaya potansiyel bir değişim olarak koymalıyız.
143
00:14:27,913 --> 00:14:31,633
Umarım buradaki diyaloğu mümkün olduğunca
144
00:14:31,745 --> 00:14:35,602
edimlerimizi yeniden yönlendirerek
oluşturacağımız başka tür bir geleceğe
145
00:14:35,692 --> 00:14:38,243
yönlendirebiliriz.
146
00:14:38,808 --> 00:14:45,485
Şu anda yapabileceğimiz bu
ve umarım bir tercüman gelip
147
00:14:45,571 --> 00:14:50,918
mevcut sorunlarımızdan en azından bir tanesini çözmemize
yardımcı olabilir.
148
00:14:52,887 --> 00:14:55,437
Ne var ki hepimiz burada toplandık
149
00:14:55,575 --> 00:15:02,426
ve kesinlikle çok zor şartlar altında
çalışıyoruz.
150
00:15:03,014 --> 00:15:12,315
Bence tüm kısıtlamaların içinde ve
onlarla çalışmayı öğrenmek çok önemli.
151
00:15:12,458 --> 00:15:16,972
Konuşmaya devam etmek,
bu mekânın erişim sorununu
152
00:15:17,084 --> 00:15:22,992
bir kenara bıraktığımız
anlamına gelmemeli.
153
00:15:23,794 --> 00:15:34,268
Feminizm, Judith Butler'dan
öğrendiğim türde feminizm...
154
00:15:34,534 --> 00:15:37,365
Ah.
155
00:15:39,685 --> 00:15:42,701
ırkçılıkla mücadele eden hak savunucularını kucaklayan,
156
00:15:42,851 --> 00:15:52,820
vatansız insanların maruz kaldığı kayda geçmeyen
saldırılara
157
00:15:52,917 --> 00:15:55,746
meydan okuyan türde bir feminizm,
158
00:15:55,848 --> 00:16:00,126
illa bir tarafı ya da diğerini
seçmek zorunda kalmadan
159
00:16:00,214 --> 00:16:07,103
tezatların kalbinde çalışmamıza
izin veren geniş bir feminizm anlayışıdır.
160
00:16:07,211 --> 00:16:12,878
Bu yüzden sizleri mekânın
erişilebilirliği konusundaki sorunların
161
00:16:13,000 --> 00:16:24,599
getirdiği derin sıkıntı hissiyatını
tecrübe ederken
162
00:16:25,104 --> 00:16:29,800
aynı zamanda sorunlara çözüm bulmamıza yardım edeceğini umduğum türde
163
00:16:29,941 --> 00:16:33,009
bir diyaloğa girmek için çaba sarfetmeye davet ediyorum.
164
00:16:33,110 --> 00:16:35,818
Sizler bu olanlar konusunda ne düşünüyorsunuz
bilmiyorum.
165
00:16:36,088 --> 00:16:37,908
Tamam.
166
00:16:42,259 --> 00:16:45,177
-Sen ne düşünüyorsun Judith?
-Tamam.
167
00:16:46,065 --> 00:16:50,634
Başlangıçta hızla konuya girdim, şunu şimdi belirteyim:
168
00:16:50,730 --> 00:16:54,534
herkes gibi ben de Angela'yla
burada olmaktan onur duyuyorum.
169
00:16:54,642 --> 00:16:59,042
Çok uzun zamandır ondan öğreniyorum.
170
00:16:59,173 --> 00:17:03,575
Her defasında sarsıyor beni, yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
171
00:17:03,686 --> 00:17:08,017
Asla kolay bir geçiş olmuyor benim için.
“Şunu anlamalıyım herhâlde”
“Yok o değilmiş”.
172
00:17:08,557 --> 00:17:12,478
Beni daima şaşırtıp yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
173
00:17:13,066 --> 00:17:20,284
Buraya gelirken aklımda üç konu vardı. Bunlardan biri...
174
00:17:20,458 --> 00:17:27,555
Yıllardır lezbiyen, gey, queer ve trans
hareketi içinde çalışmış biri olarak,
175
00:17:27,792 --> 00:17:32,972
kimileri gibi ben de
lezbiyen ve gey komünitelerine içkin
176
00:17:33,067 --> 00:17:37,171
Eşitlik Yasası ve Eşitlik Hareketi
hakkında karmaşık duygulara sahiptim.
177
00:17:37,266 --> 00:17:41,033
“Lezbiyen ve gey” olarak adlandırıyorum
çünkü
178
00:17:41,137 --> 00:17:45,992
evlilik hakkı kazanımı için çaba sarfeden hareket bu komünitelerden oluşuyordu.
179
00:17:46,100 --> 00:17:49,583
Eşitlik, gey evlilik hakkıyla imlendiğinde
180
00:17:49,699 --> 00:17:53,403
eşitlik kavramına ne olur diye
düşünüyordum.
181
00:17:53,811 --> 00:17:57,934
Elbette söz konusu bireylerin çoğu
birlikte mülk sahibi olmak
182
00:17:58,024 --> 00:18:01,162
ya da farklılıklarıyla, orta sınıfın bir vatandaşı olarak kabul görmek
183
00:18:01,265 --> 00:18:04,214
ve ilişkilerinin
tıpkı heteroseksüel insanlarınki gibi
184
00:18:04,320 --> 00:18:18,559
tanınmasını, aynı kabulü görmesini istiyorlardı. Bunlar olurken
185
00:18:18,958 --> 00:18:26,061
ikili ilişki ve mahremiyetle ilgili deneylere girişmiş
ve yenilikler ortaya koymuş
186
00:18:26,152 --> 00:18:32,814
radikal birlikteliklerin
arka plana atılmasına tanık oldum.
187
00:18:32,908 --> 00:18:36,706
Mülkiyetin, ,
özgürlük ve eşitlik fikrinin
188
00:18:36,825 --> 00:18:39,793
merkezine oturtuluşunu izledim.
189
00:18:39,888 --> 00:18:44,512
Devlet tarafından tanınmanın,
arzu nesnesi hâline gelmesini izledim.
190
00:18:45,237 --> 00:18:48,122
Hangi “devlet”?
Arzuladığımız bu tür bir tanınma mı?
191
00:18:48,246 --> 00:18:51,817
Bu tanınmanın bedeli ne olacak
diye düşündüm.
192
00:18:51,913 --> 00:18:54,010
Kimse bunu sormuyordu...
Daha doğrusu soranlar vardı da
193
00:18:54,110 --> 00:18:56,595
soru ana akıma dâhil değildi.
194
00:18:56,688 --> 00:19:00,243
Bence ağırlıklı olarak
beyaz bir hareketti.
195
00:19:00,353 --> 00:19:03,705
Eşitlikten söz edilirken,
196
00:19:03,833 --> 00:19:06,582
yeni bir eşitlik söylemi
inşa olurken
197
00:19:06,689 --> 00:19:10,087
bir diğer gelenek olan
ırk eşitliği mücadelesinin
198
00:19:10,200 --> 00:19:13,427
silindiğini
ya da arka plana atıldığını gördüm.
199
00:19:13,507 --> 00:19:15,608
Yani Angela’nın “eşitlikten bahsederken
ne demek istiyoruz?” diye sorması gibi,
200
00:19:15,703 --> 00:19:18,128
bana öyle geliyor ki eşitlik söylemini kimin
hangi amaç için kullandığını
201
00:19:18,240 --> 00:19:21,249
ve bu kullanımın tarihi ne yönde seferber ettiğini
202
00:19:21,358 --> 00:19:23,608
ya da bir tarihi nasıl sildiğini
sormalıyız.
203
00:19:23,707 --> 00:19:28,122
Bu söylemin bir ya da diğer kullanımında kurulan
ittifaklar neler?
204
00:19:28,225 --> 00:19:33,334
Mevzu evlilikse elbette, isteyen herkes evlenebilmeli.
205
00:19:33,432 --> 00:19:38,152
Şahsen neden sadece bir kişiyle
evlenilebildiğini anlamıyorum ama OK!.
206
00:19:39,549 --> 00:19:44,340
Evliliğe karşı değilim. Dahası, bu bir haksa
207
00:19:44,425 --> 00:19:48,419
gey ve lezbiyen bireylere de tanınmak zorunda! Bunun sorgulanacak bir yanı yok.
208
00:19:48,541 --> 00:19:50,932
Radikal eleştirinin öne sürdüğü gibi
209
00:19:51,077 --> 00:19:56,003
evliliğin mülkiyet ilişkileriyle iç içe geçtiği düzlemde
210
00:19:56,128 --> 00:20:03,782
ekonomi politiği, iktidar analizlerini
211
00:20:03,944 --> 00:20:06,743
ve aslında diğer eşitlik mücadelesi
geleneklerini
212
00:20:06,850 --> 00:20:10,066
neredeyse bir kenara bırakıyoruz.
213
00:20:10,169 --> 00:20:13,932
Siyah Canlar Önemlidir
hareketini -ki hâlâ sürüyor-
214
00:20:14,034 --> 00:20:18,676
eşitlik sorununun
bir kenarına bırakmış oluyoruz.
215
00:20:18,815 --> 00:20:22,393
Bu ve diğer hareketler birbirleriyle etkileşiyor mu mesela?
Görünüşe göre, hayır.
216
00:20:27,422 --> 00:20:30,505
Bilmem, bu konuyu konuşmak ister misin?
217
00:20:31,061 --> 00:20:38,911
Evet. Düşünüyorum da daima bir tür asimilasyon öne sürülüyor.
218
00:20:40,343 --> 00:20:43,849
Neden başat yöntemlerin ve
standartların belirlediği
219
00:20:44,012 --> 00:20:52,480
seviyeye yükselmekle yükümlü olduğumuzu varsayıyoruz?
220
00:20:54,080 --> 00:21:01,633
Yani evet, Evlilik Eşitliği Yasası’nı
çok kararsız bir şekilde destekledim...
221
00:21:01,777 --> 00:21:06,541
Ama senin de işaret ettiğin gibi
222
00:21:06,717 --> 00:21:11,370
aynı zamanda bunun eleştirisini de
üretmenin bir yolu olmalı.
223
00:21:11,511 --> 00:21:19,874
Problem insanların...
Sesim yeterince yüksek değil mi? Peki.
224
00:21:20,577 --> 00:21:23,560
O halde böyle tutayım.
225
00:21:29,165 --> 00:21:44,366
Yani asıl problem insanların
evliliğin heteronormatif standartlarının
226
00:21:44,473 --> 00:21:52,545
var olan yegâne standartlar olduğunu
varsayması değildi,
227
00:21:52,649 --> 00:21:59,867
ciddi bir eleştiriye
girişme konusundaki isteksizlikti.
228
00:22:00,219 --> 00:22:02,843
Şu niçin mümkün olmuyor mesela?
229
00:22:02,960 --> 00:22:08,702
Evlenmek ve aynı zamanda evliliğin kahrolası bir kurum olduğunun farkında olmak...
230
00:22:08,809 --> 00:22:10,341
Özür dilerim,
bir belediye meclisi salonundayım.
231
00:22:10,965 --> 00:22:13,314
“Belediye Meclisi”nin salonundayız.
232
00:22:13,420 --> 00:22:17,963
“Bu evlilik ne biçim bir kurumdur”
neden diyemiyoruz yahu?
233
00:22:18,108 --> 00:22:26,211
Mülk temelli, mülkiyet temelli,
mülkiyet mirası temelli bir kurumdur.
234
00:22:26,297 --> 00:22:29,329
Bence buradaki asıl sorun mülkiyet.
235
00:22:29,406 --> 00:22:32,278
-Evet.
-Bence kapitalizmden bahsetmeden
236
00:22:32,419 --> 00:22:37,219
eşitsizlik ya da eşitlik hakkında
esaslı bir diyalog başlatmak
237
00:22:37,305 --> 00:22:42,556
bu yüzden imkânsız.
238
00:22:43,045 --> 00:22:46,390
-Evet.
-Kapitalizmden bahsetmeden olmaz.
239
00:22:51,017 --> 00:22:55,886
Ve elbette kapitalizmden bahsedip
ırkçılıktan bahsetmek istemeyenler var.
240
00:22:55,999 --> 00:22:57,143
Evet.
241
00:22:57,263 --> 00:22:58,983
Ya da kadın düşmanlığından
bahsetmek istemeyenler
242
00:22:59,066 --> 00:23:03,417
veya homofobiden veya diğer sorunlardan
bahsetmek istemeyenler var.
243
00:23:03,518 --> 00:23:08,797
Son dönemde hem aktivistler
hem de akademisyenler
244
00:23:08,895 --> 00:23:13,138
bu sorunlardan birlikte bahsetmenin
245
00:23:13,236 --> 00:23:20,126
mümkün olduğunu, ve aynı zamanda bunun önemli olduğunu tecrübe ettiler.
246
00:23:21,644 --> 00:23:24,399
Bu noktada yaygın olarak kullanılan terim,
“kesişimsellik”.
247
00:23:24,492 --> 00:23:28,529
Bundan bahsetmek için kullanılacak
en iyi terim bu mu bilmiyorum
248
00:23:28,636 --> 00:23:35,544
ama demokrasi hakkında
bir diyalog yürütmek için
249
00:23:35,649 --> 00:23:40,389
ırkçılığı konunun dışında bırakmaya
gerek yok.
250
00:23:40,504 --> 00:23:47,457
Şu anki problemlerden biri
bence Demokratların...
251
00:23:47,557 --> 00:23:56,259
“Demokratlar” derken belirli bir siyasi
partinin üyelerinden bahsediyorum.
252
00:23:57,777 --> 00:24:02,284
Seçimlerin kaybedilmesinin nedeninin
253
00:24:02,870 --> 00:24:10,099
kendilerinin “kimlik politikası” olarak
tanımladıkları şey olduğunu varsayıyorlar.
254
00:24:10,201 --> 00:24:11,527
Evet, evet.
255
00:24:11,628 --> 00:24:15,185
-Ne demezsin... Nedeni kesinlikle bu.
-Evet.
256
00:24:16,654 --> 00:24:20,953
Bu yüzden kalkıp “kimlik politikasını bir kenara bırakalım”
diyorlar.
257
00:24:21,034 --> 00:24:25,702
Bu da “demokrasiye dair konuşulması gereken
tüm sorunları unutalım” demek oluyor.
258
00:24:25,779 --> 00:24:27,293
-Evet.
-Değil mi?
259
00:24:27,395 --> 00:24:30,887
Sadece... “İşçi sınıfından
bahsetmemiz gerek” diyorlar.
260
00:24:30,979 --> 00:24:33,190
Tabii ki işçi sınıfından
bahsetmemiz gerek!
261
00:24:33,284 --> 00:24:36,148
Her zaman işçi sınıfından
bahsetmemiz gerekiyordu!
262
00:24:36,389 --> 00:24:45,569
Varsayım şu ki işçi sınıfı beyaz ve yalnızca
erkeklerden ibaret.
263
00:24:46,245 --> 00:24:49,619
İnsanlar nasıl
hâlâ böyle düşünebiliyor anlamıyorum...
264
00:24:49,705 --> 00:24:51,612
-Basbayağı böyle düşünüyorlar.
265
00:24:51,715 --> 00:24:53,735
Tam da bu yüzden ideoloji,
kişinin
266
00:24:53,820 --> 00:24:59,349
gerçeklikle arasında var olduğunu
hayal ettiği bir ilişki olmaktan ibaret aslında.
267
00:24:59,566 --> 00:25:02,399
Bu konuyu açalım
çünkü senin öne sürdüğün hususlardan biri
268
00:25:02,498 --> 00:25:05,859
henüz eşitliğin ne demek olduğunu,
bilmiyor olduğumuz, değil mi?
269
00:25:05,956 --> 00:25:09,936
Yani yerleşik eşitlik fikirlerini
reddetmemizi istiyorsun.
270
00:25:10,055 --> 00:25:14,776
Var olan bir eşitlik çerçevesine
uyum sağlamayı, onu onaylamayı
271
00:25:14,879 --> 00:25:19,104
ya da o çerçeve içinde asimile olmayı reddetmemizi
istiyorsun çünkü “eşitlik hakkında
272
00:25:19,225 --> 00:25:23,042
düşünülmesi gereken radikal şekillerde
henüz düşünülmedi” diyorsun.
273
00:25:23,141 --> 00:25:26,244
Bu belki de eşitliği
hayal etmemiz,
274
00:25:26,373 --> 00:25:29,201
onu yeniden ve
275
00:25:29,303 --> 00:25:31,868
ilk kez düşünüyormuşcasına alımlamaya
276
00:25:31,976 --> 00:25:34,747
olanak veren, deyim yerindeyse,
“düşünme idmanları”
277
00:25:34,863 --> 00:25:38,285
yapmamız gerektiği anlamına geliyor.
278
00:25:38,386 --> 00:25:40,592
Mevcut düşünsel çerçevelere
baktığımızda
279
00:25:40,694 --> 00:25:43,557
sıklıkla bazı toplumların
ya da insan varoluşunun
280
00:25:43,661 --> 00:25:47,245
bazı boyutlarının bütünüyle
söz konusu çerçevenin dışında bırakıldığını görüyoruz.
281
00:25:47,351 --> 00:25:52,041
Mesela şu anda tehlikede olan
282
00:25:52,172 --> 00:25:57,978
Siyah Canlar Önemlidir hareketi...
283
00:25:58,077 --> 00:25:59,922
Bazı yerlerde yasa dışı ilan ediliyor
284
00:26:00,041 --> 00:26:03,024
ve bazı kötücül hukuki çabaların
kazandığı ivme yüzünden
285
00:26:03,162 --> 00:26:10,353
daha da büyük çaplı bir şekilde
mücrimleştirilme tehlikesi var.
286
00:26:11,593 --> 00:26:15,590
Başlangıçtan bu yana ısrarla
287
00:26:15,702 --> 00:26:20,854
eşitliği, insan yaşamının değeri konusunda eşitliği, ileri sürüyor.
288
00:26:20,956 --> 00:26:24,218
Eşitliğin soyut manâda ne olduğunu biliyoruz.
289
00:26:24,303 --> 00:26:26,381
"Tüm hayatlar eşittir”, tabii, illa ki öyledir.
290
00:26:26,485 --> 00:26:30,439
Malum, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde ve anayasada yer alır.
291
00:26:30,550 --> 00:26:32,090
Ama bu ülkede...
292
00:26:32,208 --> 00:26:34,482
-Bu arada “Tüm âdemoğlu eşittir” deniyor.
-Tüm âdemoğlu, “âdemoğlu”.
293
00:26:34,586 --> 00:26:36,744
-Sana bunu hatırlatmam gerek.
-Doğru ya “âdemoğlu".
294
00:26:36,894 --> 00:26:41,271
Bildiğimiz üzere, “tüm âdemoğlu”ndakine benzer
295
00:26:41,395 --> 00:26:43,748
evrenselleştirmeler her zaman,
296
00:26:43,871 --> 00:26:48,803
cinsiyet, ırk gibi kimilerine mahsus
köklü ayrıcalıkları içinde taşır, değil mi?
297
00:26:48,906 --> 00:26:53,436
Bu tür bir varsayım yüzünden silinmiş
298
00:26:53,556 --> 00:26:59,374
hatta silinmeye devam edilen yerli halklar var.
299
00:26:59,564 --> 00:27:02,509
O zaman şunu sormalıyız:
Geniş, kapsayıcı olması,
300
00:27:02,656 --> 00:27:08,732
kimsenin feda edilmemesi
ne anlama gelirdi?
301
00:27:09,019 --> 00:27:15,652
Bana kalırsa “kesişimsellik” derken kimsenin feda edilmediği,
302
00:27:15,758 --> 00:27:21,115
herkesi kapsayan bir analizi ve toplumsal hareketi
hayal etmeye çalışıyoruz.
303
00:27:21,230 --> 00:27:23,349
Ekonomi politikten söz ederken ırk konusunu dışarıda bırakmıyoruz.
304
00:27:23,456 --> 00:27:26,148
Cinsiyet çalışmalarında
cinselliği kapsam dışı bırakmıyoruz , değil mi?
305
00:27:26,264 --> 00:27:27,866
Bunu yapmıyoruz.
306
00:27:28,230 --> 00:27:33,324
Bu aynı zamanda tüm yapının
dönüştürülmesi gerekecek demek oluyor.
307
00:27:33,431 --> 00:27:36,800
Bence şu ana dek yaşadığımız problem,
308
00:27:36,916 --> 00:27:43,448
kapsayıcılık,
çeşitlilik ve bunlar gibi mevhumların
309
00:27:43,547 --> 00:27:50,879
sabit, değişmez bir düşünsel
çerçeveye atıfta bulunduğunu
310
00:27:50,982 --> 00:27:53,307
varsayıyor olmamız.
-Evet.
311
00:27:53,427 --> 00:28:00,665
Dolayısıyla şunu yapıyor oluyoruz: ırkçı bir toplumu
312
00:28:00,839 --> 00:28:04,548
Latin ya da siyah bireyleri dâhil ederek kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz
313
00:28:04,681 --> 00:28:07,708
ama bu toplum hali hazırda ırkçı bir toplum.
-Evet.
314
00:28:07,815 --> 00:28:11,590
Ya da kadın düşmanı bir toplumu
kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz.
315
00:28:11,702 --> 00:28:14,040
-Evet.
-Kadınların dahil edilmesine çalışarak yani.
316
00:28:14,142 --> 00:28:15,613
Evet, tamamen öyle.
317
00:28:15,763 --> 00:28:22,186
Ceza hakkında düşünürken
karşı karşıya kaldığımız ikilem de bu.
318
00:28:22,287 --> 00:28:33,258
Bu yüzden sadece cezalandırma sistemini
değil toplumu yeniden hayal ederken
319
00:28:33,351 --> 00:28:40,542
hapishanelerin lağvedilmesinin
hayati olduğunu düşünüyorum.
320
00:28:40,635 --> 00:28:49,635
Hapishane kurumunun Amerika'daki ve
dünyadaki uzun tarihine bakınca...
321
00:28:49,751 --> 00:28:52,740
Aslında dünyanın geri kalanına
322
00:28:52,857 --> 00:28:57,958
cezalandırma amaçlı hapis sistemi konusunda model olan Amerika'dır...
323
00:28:58,063 --> 00:29:04,074
Ne talihsizdir ki
hapishane demokrasinin önemli bir öğesi kabul edilir
324
00:29:05,425 --> 00:29:12,623
çünkü hapishanenin
en temel demokratik kurumlardan biri olduğuna inanılır.
325
00:29:12,948 --> 00:29:14,834
Bunu ayrıca konuşabiliriz dilerseniz ama...
326
00:29:16,613 --> 00:29:25,964
Peki, neden on yıllardır, yüzyıllardır
327
00:29:26,178 --> 00:29:32,163
daha iyi hapishaneler inşa etmek için
çaba gösterildi?
328
00:29:33,471 --> 00:29:38,079
Ve neden bu çabalar süreklilik arzediyor?
329
00:29:38,306 --> 00:29:45,515
Daha iyi cezalandırma sistemi,
daha iyi hapsetme teknikleri,
330
00:29:45,861 --> 00:29:56,605
daha iyi stratejiler
sadece daha baskıcı, daha ırkçı,
331
00:29:57,355 --> 00:30:04,829
hapsetme yaklaşımlarının semirmesine yol açtı.
332
00:30:05,001 --> 00:30:08,694
İşe yaramadı.
Şu anda
333
00:30:08,973 --> 00:30:19,536
'70'lerdeki Attica İsyanı’ndan bu yana tutuklu insan sayısı
en yüksek seviyeye çıktı.
334
00:30:19,689 --> 00:30:23,473
Dünyanın hapsedilmiş nüfusunun
yüzde yirmi beşinin
335
00:30:23,598 --> 00:30:29,475
ve dünyadaki tutuklu kadınların
üçte birinin
336
00:30:29,592 --> 00:30:35,940
Amerika'daki hapishanelerde tutulduğu
gerçeği hakkında
337
00:30:36,040 --> 00:30:40,012
bir şey yapmak gerektiği aşikâr.
338
00:30:40,111 --> 00:30:44,022
Tüm gezegendeki hapsedilen kadınların
üçte birinden söz ediyorum
339
00:30:46,126 --> 00:30:48,900
ama tedavüldeki soru hâlâ şu:
340
00:30:49,034 --> 00:30:51,675
"Mevcut sistemi nasıl
daha iyi hâle getirebiliriz”?
341
00:30:52,132 --> 00:30:54,774
“İçlerinden bazılarını nasıl salıverebiliriz”?
342
00:30:54,884 --> 00:30:59,973
"Toplu hapsetmek yerine bir başka yol...?
343
00:31:00,080 --> 00:31:05,191
Toplu hapsetmenin tersi ne olacaksa artık! “Seçici hapsetme” mi? Bilmiyorum.
344
00:31:06,081 --> 00:31:12,926
Herneyse, tedavüldeki sorular bunlar. Öte yandan, değişim
bizi radikal şekilde düşünmeye,
345
00:31:13,057 --> 00:31:15,492
mevcut çerçevenin dışında düşünmeye,
tamamen farklı,
346
00:31:15,590 --> 00:31:20,945
yeni bir şey düşünmeye itiyor.
347
00:31:27,838 --> 00:31:33,406
Analizlerinde bizim için çok önemli olan
hususlardan biri;
348
00:31:33,513 --> 00:31:38,897
tutuklu renkli insanların sayısına bakınca,
349
00:31:39,033 --> 00:31:42,965
hapishane sisteminin bir anlamda
bu ülkedeki kölecilik mirasını
350
00:31:43,099 --> 00:31:45,676
devam ettiriyor olması.
Bu da söz konusu bireylerin oy verme haklarından,
351
00:31:45,806 --> 00:31:49,704
toplum içinde vatandaş olarak
iş görme yetisinden,
352
00:31:49,824 --> 00:31:52,671
herhangi bir şekilde
topluma katılmaktan
353
00:31:52,786 --> 00:31:55,773
alıkoyuldukları anlamına geliyor.
354
00:31:55,877 --> 00:32:00,018
Yani “kölelerin” kazanılmış
vatandaşlık hakları
355
00:32:00,147 --> 00:32:04,814
hapsedilme yoluyla
neredeyse tersine çevriliyor.
356
00:32:04,922 --> 00:32:07,735
Hapsedilmek,
birçok siyah ve kahverengi insan için
357
00:32:07,854 --> 00:32:14,986
oy kullanma hakkının
yok edilmesi demek oluyor.
358
00:32:15,463 --> 00:32:21,067
Bence bunun
sistematik ve kurumsallaşmış
359
00:32:21,181 --> 00:32:23,115
eşitsizliğin parçası
olduğunu düşünmekle mükellefiz.
360
00:32:23,213 --> 00:32:26,801
Merak ediyorum, kapitalizmi
göz önünde bulundurmak hakkında
361
00:32:26,968 --> 00:32:31,793
erken dönem çalışmalarında söylediklerinle bunun
arasında bağ kurabilir miyiz?
362
00:32:31,885 --> 00:32:34,221
İkisini nasıl bir araya getiriyorsun?
Bir araya getirdiğini biliyorum.
363
00:32:35,586 --> 00:32:39,368
-Tamam, madem bundan bahsetmemi istiyorsun ...
-Evet.
364
00:32:44,107 --> 00:32:48,224
Öncelikle kapitalizm...
365
00:32:48,338 --> 00:32:53,950
Cedric Robinson'un
ırksal kapitalizm kavramını beğeniyorum.
366
00:32:54,051 --> 00:32:57,982
Kapitalizm
her zaman ırksal kapitalizm oldu.
367
00:32:58,082 --> 00:33:08,711
Kölelik düzeni, sömürgecilik olmasaydı
kapitalizm bugün olduğu gibi
368
00:33:08,840 --> 00:33:15,557
ekonomik bir kurum, global bir
ekonomik kurum olmazdı.
369
00:33:16,547 --> 00:33:24,229
Her nasılsa bunların bağlantısız konular
olduğunu düşünüyoruz ama öyle değiller.
370
00:33:25,738 --> 00:33:32,361
Ve antrparantez,
çoğu insanın, örneğin Bernie Sanders gibi birinin,
371
00:33:32,502 --> 00:33:43,328
öne sürdüğü kapitalizm eleştirisine ırk analizini
katmakta yaşadığı zorluğu düşünüyorum
372
00:33:43,595 --> 00:33:50,525
ki ihtiyacımız olan bu, tam olarak buydu.,
373
00:33:50,647 --> 00:33:53,578
-Evet.
-Öylesi çok daha iyi olurdu.
374
00:33:54,950 --> 00:33:59,631
Yine ikincil bir baskı...
ırk ikincil bir baskı yolu.
375
00:33:59,742 --> 00:34:01,285
Evet…
376
00:34:01,461 --> 00:34:08,792
Elizabeth Spelman geldi aklıma.
Onunla "Ve" meselesi hakkında sohbet etmiştik.
377
00:34:08,898 --> 00:34:10,342
-Hatırlar mısın...
-Evet, hatırlıyorum.
378
00:34:10,473 --> 00:34:12,653
Tabii, senden kaçmaz.
379
00:34:12,766 --> 00:34:16,070
Bir şeyi alıp, öyle
bir anda ekleyemezsin.
380
00:34:16,216 --> 00:34:19,464
Birilerini “dahil ederek” bu
sorunun çözüldüğünü varsayamazsın.
381
00:34:19,576 --> 00:34:31,300
Siyahları sisteme dahil ederek
onlardan bir Dick Parsons elde edemezsin.
382
00:34:31,566 --> 00:34:36,701
Dünyanın en varlıklı adamlarından
biri değildi Dick Parsons ama şeyin...
383
00:34:36,800 --> 00:34:39,804
Neydi? Time Warner-AOL'un yöneticisiydi.
384
00:34:39,902 --> 00:34:47,095
Dışlanmışları mevcut sisteme dahil edip
385
00:34:47,242 --> 00:34:54,639
kayda değer bir değişim yaşanacağını
varsayamazsın.
386
00:34:55,352 --> 00:35:01,173
Her şey her zaman olduğu gibi devam eder.
387
00:35:01,305 --> 00:35:12,506
İşte, “çeşitlilik” nosyonunu bu yüzden severim.
388
00:35:12,644 --> 00:35:15,989
Farklılık temellidir ancak
389
00:35:16,122 --> 00:35:21,350
farkları öne sürmez.
390
00:35:21,475 --> 00:35:26,332
Tüm bu sebeplerle köleciliğin son derece güncel olduğunu
391
00:35:26,436 --> 00:35:33,047
görmemiz gerekir.
Bugün kölelik düzeninin öte yaşamının içindeyiz.
392
00:35:34,034 --> 00:35:38,154
Irkçılığın, sosyo politik,
393
00:35:38,261 --> 00:35:45,155
ekonomik yapılarda
ve bu ülkenin kolektif ruhunda
394
00:35:45,276 --> 00:35:50,236
merkezi bir yeri olduğunu
açıklamak için çaba gösteriliyorsa da
395
00:35:50,416 --> 00:35:53,229
bu konuya hiç değinilmedi.
396
00:35:53,327 --> 00:35:58,149
Bu yüzden
köleciliğin güncel tezahürleriyle karşı karşıyayız.
397
00:35:58,265 --> 00:36:04,661
Elizabeth Alexander'ın da
işaret ettiği gibi,
398
00:36:04,757 --> 00:36:09,475
bu yüzden günümüzde, 21. yüzyılda
hapishanelerde,
399
00:36:09,600 --> 00:36:14,348
ceza hukuku sisteminin
kontrolü altındaki siyah erkek sayısı
400
00:36:14,455 --> 00:36:22,755
1850'deki köle sayısından daha fazla.
Bu, göstergelerden biridir..
401
00:36:24,123 --> 00:36:31,875
Hâlâ kölecilikle yaşıyoruz ve
bu sadece hapishane sisteminin bir sonucu değil.
402
00:36:31,994 --> 00:36:34,838
Ölüm cezası da bu konuyla ilişkili.
403
00:36:35,117 --> 00:36:39,576
İdam, kölecilik için olmasaydı ve kölecilik sayesinde varlığını sürdürmeseydi ABD’de böyle normalleşebilir miydi?
404
00:36:39,692 --> 00:36:45,905
Benjamin Franklin de dahil, tüm o beyaz adamlar demokrasiden bahsederken, ölüm cezasının kaldırılması gerektiğini o zamanlar söylediler.
405
00:36:46,022 --> 00:36:52,477
Hapishane kurumu köleciliğin hüküm sürdüğü devirden sonra
406
00:36:52,635 --> 00:37:03,296
hayatta kalmış olmasa,
ölüm cezası Amerika'da normal
bir cezalandırma yöntemi olmazdı,
407
00:37:03,517 --> 00:37:07,797
ama hâlâ yürürlükte.
408
00:37:08,769 --> 00:37:14,511
Bu
köleciliğin kalıntılarının üstüne
409
00:37:14,611 --> 00:37:18,939
etkili bir şekilde gitmediğimizi
gösteriyor.
410
00:37:19,052 --> 00:37:21,417
Bu sadece siyahların sorunu değil.
411
00:37:21,538 --> 00:37:24,231
Her nasılsa yalnızca
siyah ve kahverengi insanların,
412
00:37:24,399 --> 00:37:29,581
Asyalıların, yerli halkların ırkçılıkla
baş etmek zorunda olduğu varsayılıyor.
413
00:37:29,677 --> 00:37:32,051
Bundan sahiden bıktım.
414
00:37:34,074 --> 00:37:36,385
-“Siyah Canlar Önemlidir”.
-Evet
415
00:37:36,927 --> 00:37:42,719
Ne var ki,
siyah canlar gerçekten önemli olsaydı
416
00:37:42,822 --> 00:37:45,970
bu, tüm canların önemli olduğu
anlamına gelirdi.
417
00:37:46,068 --> 00:37:48,940
-Doğru.
-Tüm yaşamların kıymetinin işareti olurdu bu.
418
00:37:49,034 --> 00:37:51,777
-Henüz o noktaya varmadık.
-...tüm canların önemli olduğu bir...
419
00:37:51,914 --> 00:37:53,800
-Evet.
-Bu evrenselliğe dair farklı bir yaklaşımdır...
420
00:37:53,912 --> 00:37:56,592
Evet, henüz o noktaya varmadık.
Henüz o noktaya varmadık.
421
00:37:56,785 --> 00:38:02,210
Bence, tanık olurken
422
00:38:02,317 --> 00:38:06,626
ya da kendi hayatlarımızda
bir deneyim yaşadığımızda,
423
00:38:06,733 --> 00:38:09,519
ağırlıklı olarak silahsız
siyah ve kahverengi insanların
424
00:38:09,628 --> 00:38:13,065
vurulduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız,
ister Fruitvale'de, Oakland'da,
425
00:38:13,172 --> 00:38:17,208
Kuzey Carolina'da
ya da Brooklyn'de olsun.
426
00:38:17,573 --> 00:38:21,164
Birinin boğulduğunu gördüğümüzde
427
00:38:21,296 --> 00:38:26,414
bir anlamda bu ülkenin tarihinden
yok olmamış o köleciliğin çarpıcı
428
00:38:26,509 --> 00:38:31,322
şiddetinin bir tekrarına tanık oluyoruz.
429
00:38:31,424 --> 00:38:37,449
Elbette ölüm cezası
ya da hapis gibi kurumsal yöntemler de
430
00:38:37,575 --> 00:38:43,514
o mirası başka bir yoldan sürdürüyor.
Zaman zaman siyah bir erkeğin
431
00:38:43,621 --> 00:38:48,848
bir köpek gibi zaptedildiği
çarpıcı örneklere tanık oluyoruz, değil mi?
432
00:38:48,969 --> 00:38:53,659
Bununla kölecilik arasında
ya da boğmayla kölecilik arasında
433
00:38:53,784 --> 00:38:56,396
temelde ne fark var?
434
00:38:56,519 --> 00:39:01,359
Merak ediyorum,
geleceği tasavvur ederken
435
00:39:01,492 --> 00:39:05,350
senin eşitliği
yeniden hayal etme
436
00:39:05,503 --> 00:39:10,461
ve eşitliğin tarihsel olarak
daha önce elimizde olmayan
437
00:39:10,556 --> 00:39:14,859
bir hâle bürünmesinde ısrarcı olma
konusundaki meydan okumanı
438
00:39:14,963 --> 00:39:18,379
alıp kabul ederken; ırkçılıkla mücadeleyi merkezine
alan
439
00:39:18,496 --> 00:39:22,795
feminizmi feda etmeyen,
transfobik olmayan,
440
00:39:22,925 --> 00:39:28,432
sakat hareketinin son derece haklı
taleplerini hesaba katan,
441
00:39:28,525 --> 00:39:33,286
ve kapitalizmin
işleyişi konusunda birbirini dinleyerek, anlayarak
442
00:39:33,398 --> 00:39:39,886
derin analizler yapan muazzam grupları içeren
443
00:39:39,983 --> 00:39:46,660
bir sosyalizm türünü düşünmek
mümkün mü?
444
00:39:46,924 --> 00:39:49,769
Bu konuda bize yol gösterebilir misin
Angela?
445
00:39:52,558 --> 00:39:57,270
Yaralanabilirlik ve güvencesizlik hakkında yaptığın
çalışmalarda sen de tam bu konuyu işlemiyor musun Judith? ..
446
00:39:57,375 --> 00:40:00,377
- Topu bana atıyor hepsi bu.
- Biliyorum.
447
00:40:01,179 --> 00:40:04,339
Yaralanabilirlik konusunu açmak istedim.
448
00:40:04,455 --> 00:40:10,120
Ne söylemek istersin?
449
00:40:10,339 --> 00:40:13,746
Beni endişelendiren konu şu:
450
00:40:13,844 --> 00:40:20,583
sol kesimden, Marksizmin bazı eski
modelleri üstüne çalışan çoğu arkadaşım ücretli işçiliğin
451
00:40:20,703 --> 00:40:23,386
ve emek sömürüsünün yegâne sorun olduğunu varsayıyor.
452
00:40:23,525 --> 00:40:25,564
Şüphesiz, bu önemli.
453
00:40:25,679 --> 00:40:27,732
Sendikalara hâlâ
ihtiyaç duyuyor olmamızın
454
00:40:27,845 --> 00:40:30,800
ve sendikaların
işyerlerinden uzaklaştırılmasına karşı
455
00:40:30,933 --> 00:40:32,894
mücadele içinde olmamızın
nedeni bu,
456
00:40:32,997 --> 00:40:34,863
ama çoğu insan
artık, bilindik anlamda “ücretli işçi” değil.
457
00:40:34,974 --> 00:40:37,995
Farklı şekillerde, bir orada, bir burada çalışıyorlar.
İş hayatları güvencesiz.
458
00:40:38,107 --> 00:40:43,567
Sendikaya üye olmalarına olanak yok.
Bu tür güvencelerden mahrumlar.
459
00:40:43,665 --> 00:40:47,054
Mülkleri ve sağlık sigortaları yok.
460
00:40:47,208 --> 00:40:51,490
İşte burada, aşırı seviyede güvencesizlik söz konusu.
461
00:40:51,617 --> 00:40:56,197
Dolayısıyla, bize
bu yeni güvencesizlik durumunu
462
00:40:56,332 --> 00:41:00,349
izah etmeye çalışanları
büyük bir dikkatle dinlemeliyiz.
463
00:41:00,468 --> 00:41:06,718
Dünya nüfusunun yüzde on ikisi artık
küresel bir gecekonduda yaşıyor.
464
00:41:07,064 --> 00:41:13,782
Bu ne anlama geliyor? Günümüzde kaç insanın
herhangi bir iş güvencesi var?
465
00:41:13,905 --> 00:41:15,861
Sayı gittikçe daha da azalıyor.
466
00:41:15,984 --> 00:41:19,183
Peki, sence sendikalar bu durumu dönüştürebilir mi?
467
00:41:19,310 --> 00:41:25,233
ya da sendikalar için
yeni bir model öne sürebilir miyiz?
468
00:41:25,336 --> 00:41:27,934
Bence sendikaları savunmalıyız
ve onlarla birlikte çalışmalıyız
469
00:41:28,088 --> 00:41:33,634
fakat güvencesiz iş yaşamı
büyük bir sorun. Söz konusu insanlar
470
00:41:33,742 --> 00:41:39,095
yarı zamanlı çalıştıklarından, sadece mevsimlik iş bulabildiklerinden
471
00:41:39,231 --> 00:41:41,354
ya da yasal olarak katılım gerekliliklerini sağlayamadıklarından
472
00:41:41,458 --> 00:41:43,751
sendikal yapıların parçası değiller.
473
00:41:43,841 --> 00:41:47,558
Peki ya başka tür sendikal yapılar düşünebilir miyiz?
474
00:41:47,675 --> 00:41:53,340
Asıl zorluk burada aslında.
475
00:41:53,442 --> 00:41:56,923
Sendikalar senin de dediğin gibi
ücretli iş konusunda
476
00:41:57,048 --> 00:42:04,178
hayli katı ve geleneksel şekillerde
düşünmeye eğilimlidir,
477
00:42:04,735 --> 00:42:13,082
fakat küreselleşme nedeniyle yaşanan
onca değişimi düşününce
478
00:42:13,223 --> 00:42:18,073
yeni işçiyi aslında, türlü şekillerde
üretim gerçekleştiren kadınlar;
479
00:42:18,198 --> 00:42:22,398
örneğin bakım işlerini üstlenen
kadınlar oluşturuyor.
480
00:42:22,509 --> 00:42:30,981
Buna rağmen sendikalar örgütlenmemiş insanları
nasıl örgütleyeceğini düşünmüyor
481
00:42:31,084 --> 00:42:35,303
ki sendikaların işi
bu değil midir?
482
00:42:36,803 --> 00:42:42,692
Mesela neden sendikalar
mahkûmları örgütlemeyi düşünmüyor?
483
00:42:42,983 --> 00:42:46,891
Amerika'daki hapishane sisteminde
on yıllardır
484
00:42:47,018 --> 00:42:53,178
hapishanelerde
sendika kurma çabaları oldu.
485
00:42:53,530 --> 00:42:58,443
Hatta bu sayede
hapishanelerde çalışanlar... daha iyi...
486
00:42:58,540 --> 00:43:02,663
Aslında "daha iyi hapishane” ifadesinden kaçınırım.
487
00:43:02,776 --> 00:43:06,603
ama bazen kendimi bunu zikrederken buluyorum.
-Seni affediyoruz.
488
00:43:06,731 --> 00:43:13,326
Küba hapishaneleri hakkında
yaptığım araştırma beni hayli etkiledi.
489
00:43:15,208 --> 00:43:20,333
Kübalı mahkûmlar, "özgür” dünyanın
insanlarının üye olduğu
490
00:43:20,475 --> 00:43:26,978
sendikalara üyeler, onlarla aynı
ücret skalasında maaş alıyorlar
491
00:43:27,104 --> 00:43:29,765
ve aynı haklardan faydalanıyorlar.
Bu büyük bir fark yaratıyordu.
492
00:43:29,886 --> 00:43:35,650
Bizi yeni dünyaya
taşıyacak şeylerin
493
00:43:35,757 --> 00:43:41,280
neden eski örgütlenme modelleri,
494
00:43:41,412 --> 00:43:51,440
hakikate ilişkin yerleşik kanaatler ve eski yapılar olduğunu
varsayıyoruz?
495
00:43:52,755 --> 00:43:58,050
Günümüzde bir şekilde prekarya,
proletaryanın yerini alıyor olabilir
496
00:43:58,157 --> 00:44:00,418
ya da ikisini birlikte değerlendirmemiz
gerekiyor olabilir,
497
00:44:00,532 --> 00:44:04,987
diğer yandan ilgimi çeken birçok hareket var;
ev işgal eden insanlar ya da...
498
00:44:05,145 --> 00:44:12,678
Barselona'da insanların evlerini haczeden bankalara karşı
499
00:44:12,775 --> 00:44:17,484
mücadele eden harika bir organizasyon var.
500
00:44:17,625 --> 00:44:24,307
Önemli bir toplumsal hareket hâline geldi.
501
00:44:24,410 --> 00:44:29,852
Hatta oluşumun lideri Ada Colau'ya kent yönetiminde
siyasal yetki verildi.
502
00:44:30,376 --> 00:44:33,934
Latin Amerika'da, Avrupa'da
503
00:44:34,084 --> 00:44:38,065
ve birçok başka yerde
yeni ekonomik mahrumiyet şekillerini
504
00:44:38,181 --> 00:44:43,298
dikkate alarak çalışan
yeni organizasyon şekilleri görüyoruz.
505
00:44:43,706 --> 00:44:48,141
Bu konuyu temel alan ittifaklar kuruyorlar.
Sorulabilecek soru şudur;
506
00:44:48,245 --> 00:44:53,974
Irkın ve sınıfın merkeziliğini
görmemize imkân veren,
507
00:44:54,099 --> 00:44:58,338
sınıfın yeni-küresel ekonomi içinde,
508
00:44:58,462 --> 00:45:01,916
yeni bir şekilde ifade edileceği
yöntemler ileri sürülüyor mu?
509
00:45:02,046 --> 00:45:06,229
Bu noktada ulusaşırı
ittifaklar kurmanın olasılıkları neler?
510
00:45:06,375 --> 00:45:11,610
İlgilendiğim, olasılıkların neler olduğudur.
511
00:45:11,794 --> 00:45:16,051
Bölmek istemezdim
ama kalan son dakikalarımızda
512
00:45:16,158 --> 00:45:22,496
izleyicilerimizi bu sohbete katılmaya davet edeceğim.
513
00:45:23,390 --> 00:45:26,562
Bir mikrofonu elden ele aktarabilirsek...
514
00:45:27,618 --> 00:45:30,260
Şuraya ulaştırabilir miyiz mikrofonu?
Teşekkür ederim.
515
00:45:34,933 --> 00:45:40,446
Merhaba. Gerçek hayattan
kahramanlar olarak burada olduğunuz
516
00:45:40,552 --> 00:45:44,938
ve mücadelede yanımızda durduğunuz için
teşekkür ederek başlamak istiyorum.
517
00:45:45,028 --> 00:45:48,992
Yaralarınız olduğunu biliyorum. Yine de buradasınız. Hak savunucuları olarak...
518
00:45:49,108 --> 00:45:54,287
yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak... yola devam ediyorsunuz.
519
00:45:56,399 --> 00:45:57,660
Ben de hareketin içinden biriyim.
520
00:45:57,755 --> 00:46:01,047
Dahası her gün ırkçılık ve cinsiyetçilikle
mücadele ediyorum.
521
00:46:01,368 --> 00:46:05,413
Mücadele ederken gruplar hâlinde olmak
daha iyi
522
00:46:05,535 --> 00:46:09,996
ama içinde bulunduğum topluluklarda
en çok can yakan şey
523
00:46:10,112 --> 00:46:15,294
renkli insanların ya da kadınların
bir kovanın içindeki yengeçler gibi
524
00:46:15,411 --> 00:46:23,192
birbirlerini ısırması oluyor. Bu canımı yakıyor.
525
00:46:23,281 --> 00:46:27,820
Darbe, yakınınızdakilerden gelince
nasıl üstesinden geldiğinizi merak ediyorum.
526
00:46:31,684 --> 00:46:34,152
Bunu ikimizin de mi cevaplamasını
istiyorsun?
527
00:46:34,546 --> 00:46:36,016
Hayır, bence sen cevapla.
528
00:46:36,114 --> 00:46:38,790
Eminim farklı iyileşme teknikleriniz
vardır.
529
00:46:41,394 --> 00:46:51,722
Evet, bu gerçekten sınav verilen bir problem
ama bence aynı zamanda bizi
530
00:46:51,826 --> 00:46:59,867
topluluğumuzu nasıl inşa ettiğimiz,
topluluğumuzun kimlerden oluştuğu
531
00:46:59,979 --> 00:47:02,430
ve topluluğumuzu yaratmamıza
kimlerin el vermiş olduğu
532
00:47:02,551 --> 00:47:05,590
sorularına da götürüyor.
533
00:47:07,733 --> 00:47:14,247
Daha önce kimlik siyaseti hakkındaki
endişelerimi dile getirdim.
534
00:47:14,371 --> 00:47:19,492
Bence “kimlik siyaseti” terimi gereğinden çok fazla ve yanlış şekillerde kullanıldı, ki...
535
00:47:19,724 --> 00:47:29,381
Siyah insanlar, yerli insanlar,
Latinx insanlar,
536
00:47:31,623 --> 00:47:37,316
kadınlar, LGBTQ hareketi,
sakat hareketi...
537
00:47:37,641 --> 00:47:49,437
ülkedeki demokrasi söz konusuysa en büyük
ilerlemeyi kaydedenler topluluklardır.
538
00:47:49,999 --> 00:47:56,057
Buna rağmen "onlar sadece kimlik..."
539
00:47:56,173 --> 00:48:02,431
“şahsi çıkarlar…”
“sadece kimlik politikası..." gibi indirgemelerle
540
00:48:02,548 --> 00:48:05,876
bu toplulukları
marjinalize etme çabası var.
541
00:48:05,976 --> 00:48:08,360
Öncelikle bunu ikrar etmek gerekir.
542
00:48:08,457 --> 00:48:12,144
ve elbette ardından
hayatta kalmanın yollarını bulmak zorundayız.
543
00:48:12,242 --> 00:48:17,978
Geçen gün sana da bahsettim;:
Yakınlarda konferanslarımdan birinde
544
00:48:18,059 --> 00:48:23,390
biri bana neden suikasta
kurban gitmediğimi sordu.
545
00:48:23,475 --> 00:48:27,087
Suikasta kurban giden insanlar adına
546
00:48:27,189 --> 00:48:34,037
"Sen neden hâlâ buradasın?" diye sordu.
Ben de "Bilmiyorum." dedim. Gerçekten bilmiyorum.
547
00:48:35,371 --> 00:48:42,364
Bildiğim şu ki burada olduğum sürece
çalışmaya devam etmek
548
00:48:42,464 --> 00:48:52,706
ve artık yaşamda olmayanlar adına tanıklık etmeyi sürdürmek
benim sorumluluğum.
549
00:48:53,204 --> 00:48:59,318
Tabii sürdürmek,
”öz bakım” adını verdiğimiz şeyi gerektiriyor.
550
00:48:59,419 --> 00:49:03,038
Buradaki öz bakım, “kolektif kendine bakma” olarak anlaşılmalı.
551
00:49:03,132 --> 00:49:05,786
çünkü sıklıkla kendine bakmanın
552
00:49:05,889 --> 00:49:09,363
bireysel bir süreç olduğunu
varsayıyoruz.
553
00:49:09,474 --> 00:49:12,703
Kendimizi iyileştirmek için bir kenara çekiliyoruz
554
00:49:12,809 --> 00:49:22,819
ve sonra mücadele için topluluklarımıza geri dönüyoruz.
555
00:49:22,917 --> 00:49:30,129
Bazıları nasıl kişisel ve kolektif sağaltım yöntemleri
geliştirebileceğimiz
556
00:49:30,236 --> 00:49:37,301
konusunda... İnsanların kendilerini bir bütün olarak
557
00:49:37,436 --> 00:49:47,559
mücadele alanına nasıl getirebilecekleri konusunda yaratıcı fikirler üretiyor.
558
00:49:49,723 --> 00:49:56,475
Çünkü kolektif olarak yüklenmek durumunda olduğumuz birçok travma var...
559
00:49:56,564 --> 00:49:59,964
Senin de dediğin gibi
çok fazla acı ve travma var.
560
00:50:00,062 --> 00:50:05,833
Bununla başa çıkmak için genellikle "gider bir terapist buluruz” yaklaşımı hâkim.
561
00:50:05,928 --> 00:50:07,997
"Bireysel olarak
ne yapmamız gerekiyorsa yaparız."
562
00:50:08,117 --> 00:50:11,851
Bunu kolektif olarak nasıl
yapacağımızı hiçbir zaman konu etmedik
563
00:50:12,146 --> 00:50:17,167
ve bence bu dönemin
büyük sınavlarından biri bu.
564
00:50:17,302 --> 00:50:24,197
Genç hak savunucularının irdelemesi gereken
büyük sınavlardan biri bu.
565
00:50:24,369 --> 00:50:30,598
Bence sen yeterince genç görünüyorsun.
Malum, insan yaşlandıkça...
566
00:50:30,980 --> 00:50:33,987
-Herkes genç görünüyor.
-Öyle...
567
00:50:35,782 --> 00:50:37,877
-Judith, sen peki?...
-Ben sadece...
568
00:50:37,984 --> 00:50:41,666
Şunu tekrar edeyim, çok fazla acı
ve korku var ve gittikçe artıyor.
569
00:50:41,786 --> 00:50:46,352
Büyük bir korku içinde yaşayan
çok sayıda vatansız insan olduğuna tanığız.
570
00:50:46,475 --> 00:50:51,152
Polise ve göçmenlik bürosu memurlarına
keyfi yetkiler veriliyor.
571
00:50:51,271 --> 00:50:54,993
Hükümetimizin kontrolü kaybettiği aşikâr.
572
00:50:55,084 --> 00:50:59,469
Önümüzü göremiyoruz ve
ekonomik eşitsizlik hızlanarak artıyor.
573
00:50:59,588 --> 00:51:02,675
İnsanlar mali durumlarını stabil kılan
574
00:51:02,816 --> 00:51:07,566
şeyleri kaybetmenin
derin korkusunu yaşıyor.
575
00:51:07,707 --> 00:51:10,927
Durumunun iyi olduğunu düşünen insanların mali durumu artık iyi değil,
576
00:51:11,111 --> 00:51:13,033
anksiyetenin yeni türlerini deneyimliyorlar.
577
00:51:13,139 --> 00:51:15,552
Durumları hiçbir zaman iyi olmamış insanlar ise
578
00:51:15,655 --> 00:51:19,025
hayatları boyunca yaşamadıkları türde bir anksiyetenin altında eziliyorlar.
579
00:51:19,145 --> 00:51:22,655
İşte tüm bunlar sebebiyle zaman zaman köpürüyoruz, değil mi?
580
00:51:22,756 --> 00:51:27,534
Öfkeliyiz, patlıyoruz, bir yerlerden kuvvet alma ihtiyacı içindeyiz.
581
00:51:27,636 --> 00:51:30,981
Birlikte bir şey inşa etmediğimiz için böyle oluyor.
582
00:51:31,097 --> 00:51:33,862
Bir araya gelip birlikte bir şeyler
inşa etmeye başladığınız anda
583
00:51:33,997 --> 00:51:38,920
bir şeyin parçası olursunuz.
Bu solun bir sorunudur. “Sol” denen şey
584
00:51:39,035 --> 00:51:44,559
bir bakıma biziz, henüz bir şey inşa etmiş değiliz.
585
00:51:44,679 --> 00:51:48,176
Hâlâ yönümüzü bulamadık.
586
00:51:48,277 --> 00:51:51,068
İnşa etmemiz gereken şeyi henüz inşa etmedik. Bu noktada aklıma
587
00:51:51,171 --> 00:51:53,761
Angela'nın
"canlandırıcı adalet” kavramı geliyor.
588
00:51:53,854 --> 00:51:57,362
Bu, Angela’nın hapishane sistemine karşı öne sürdüğü
alternatifti.
589
00:51:57,477 --> 00:52:01,126
Toplulukların içindeki insanların
birbirini ve kendilerini
590
00:52:01,237 --> 00:52:05,687
iyileştirme gücü olduğunu
ve bundan güç aldıklarını ileri sürüyordu.
591
00:52:05,802 --> 00:52:10,924
Bence bu fikrin üstüne daha çok
düşünmemiz gereken bir güzelliği var.
592
00:52:11,045 --> 00:52:17,632
Bir araya gelip bunun bire bir
nasıl gerçekleşeceğini etraflıca düşünmeliyiz.
593
00:52:18,802 --> 00:52:23,711
Sanırım bizimle konuşmak isteyen
daha da genç biri var.
594
00:52:24,470 --> 00:52:32,293
Selam. Adım Alia Moore.
Bir soru sormak istiyorum.
595
00:52:33,362 --> 00:52:37,920
Kapalı cezaevlerini
nasıl kapatabiliriz?
596
00:52:39,091 --> 00:52:41,715
-Kapalı cezaevleri mi
-Vay canına.
597
00:52:41,937 --> 00:52:45,247
...
-Bu harika bir soru.
598
00:52:46,538 --> 00:52:48,972
Bu harika bir soru.
599
00:52:50,154 --> 00:52:55,989
-Pekalâ, gerçekten bir cevap istiyor musun?
-Evet.
600
00:52:57,117 --> 00:53:00,806
Aslında bir cevabım yok ama ben
601
00:53:01,178 --> 00:53:05,146
Hapishanelerin geleceğimizi
kurmasını istemeyen
602
00:53:05,277 --> 00:53:12,166
çok daha büyük bir grubun parçasıyım.
603
00:53:13,104 --> 00:53:18,241
Öncelikle yeni hapishaneler
inşa edilmesini engellemeliyiz
604
00:53:18,379 --> 00:53:28,211
Ülkenin pek çok yerinde
bu konuları irdeleyen insanlar var.
605
00:53:28,688 --> 00:53:30,994
Çoğu, şöyle bir sav ileri sürüyor:
606
00:53:31,144 --> 00:53:34,045
"Gençler için başka
bir yer gerek…”
607
00:53:34,210 --> 00:53:39,369
Gerekenin ıslahevleri olduğunu varsayıyorlar. “Çocuk adalet sistemi..." dedikleri şey bu.
608
00:53:39,492 --> 00:53:43,597
Hayır, hayır! Yeni hapishaneler olmamalı.
609
00:53:44,292 --> 00:53:48,367
Diğer yandan, mevcut hapishaneleri kapatmak için de bir çaba var.
610
00:53:48,445 --> 00:53:50,875
Mesela Rikers Adası...
611
00:53:50,966 --> 00:53:55,969
Sakatlık konusundan
bahsettik konuşmanın başında.
612
00:53:56,063 --> 00:54:07,755
Rikers Adası ülkedeki
en büyük üç akıl hastanesinden biri.
613
00:54:08,986 --> 00:54:14,356
Chicago ve Los Angeles
Cook's County ile birlikte.
614
00:54:15,213 --> 00:54:25,514
Baskı devam ederse Rikers Adası kapatılacak.
615
00:54:25,933 --> 00:54:36,123
Artık var olmayacak. Ama aynı zamanda
hapsetme ile ilgili bir şeyler yapmalıyız...
616
00:54:36,234 --> 00:54:40,123
“Hapsetme” kelimesini bilir misin?
Hiç duydun mu?
617
00:54:41,152 --> 00:54:45,393
“Hapsetmek”, insanları hapse atmak
anlamına gelir.
618
00:54:45,714 --> 00:54:49,392
Başka bir terim daha var.
O da topluma kazandırma.
619
00:54:50,408 --> 00:54:53,297
Anlamı...
620
00:54:54,886 --> 00:54:56,838
-İnsanları hapisten...
-İnsanları hapisten çıkarmak.
621
00:54:56,935 --> 00:54:59,242
Kesinlikle.
622
00:54:59,742 --> 00:55:05,691
Bahsedebileceğim
başka stratejiler de var.
623
00:55:05,778 --> 00:55:10,705
Hapishane evrimi, hapishanelerin tasfiyesi dışında
624
00:55:10,812 --> 00:55:17,499
başka şeyler anlamına da geliyor.
625
00:55:17,603 --> 00:55:25,597
Mühim olan, hapishanelere ihtiyacı
olmayan bir toplum yaratmaya çalışmak.
626
00:55:27,546 --> 00:55:31,744
O zaman bu... Sen söyle
sence neye ihtiyacımız var?
627
00:55:33,205 --> 00:55:36,660
Aklına ilk ne geliyor?
628
00:55:37,161 --> 00:55:38,730
-Okul.
-Okullar! Kesinlikle!
629
00:55:39,515 --> 00:55:43,765
Hapishane yerine okul. Gördünüz mü?
630
00:55:46,891 --> 00:55:52,078
Ondan sonra barınma, sağlık
ve tüm bu konulardan bahsedebiliriz.
631
00:55:52,200 --> 00:55:56,586
Cezaevlerinden kurtulmaya çalışmak tam olarak bu demek.
632
00:55:56,702 --> 00:55:59,873
Sorun ve cevabın için
çok teşekkür ederim.
633
00:56:01,016 --> 00:56:03,202
Çok güzel. Çok güzel.
634
00:56:08,574 --> 00:56:12,903
Ama temel bir sorun var.
Çocuklara öğretilen...
635
00:56:13,832 --> 00:56:17,187
Çocuklara
en başından önyargı öğretiliyor
636
00:56:17,294 --> 00:56:20,758
ve ayrımcılığa da bu neden oluyor.
Anne babalara ulaşıp
637
00:56:20,851 --> 00:56:24,047
homofobiyi, transfobiyi
ve benzeri şeyleri durduramazsak
638
00:56:24,137 --> 00:56:25,099
bunu nasıl durduracağız?
639
00:56:25,222 --> 00:56:27,772
Çocuklara böyle öğretilmesi
çocukların suçu değil.
640
00:56:31,009 --> 00:56:34,092
Yalnızca birkaç şey söyleyeceğim.
641
00:56:34,174 --> 00:56:44,363
Judith'in bu konuda
söyleyecekleri olduğunu biliyorum.
642
00:56:46,916 --> 00:57:05,039
Karşılaştığımız sorunların çok büyük
olması bizi sıklıkla hüsrana uğratır.
643
00:57:05,138 --> 00:57:08,763
Irkçılık
bu devasa sorunlardan biri.
644
00:57:08,874 --> 00:57:19,867
Bir gün ırkçılığın dünyamızdan
silineceğine nasıl inanabiliriz?
645
00:57:21,041 --> 00:57:26,930
Peki ya homofobinin? Kadın meselesinin...
646
00:57:27,099 --> 00:57:30,843
Böyle bir günün geleceğine
nasıl inanabiliriz?
647
00:57:31,000 --> 00:57:39,326
O gün biz hayatta olmayabiliriz. Bence işin anahtarı böyle düşünmek.
648
00:57:39,574 --> 00:57:49,100
Büyük sorunlara meşru bir yaklaşımla eğilebilmek adına
649
00:57:49,200 --> 00:57:56,319
çözümleri şimdi, hemen bulmamız
gerektiğine inanıyoruz.
650
00:57:57,184 --> 00:58:00,379
Anlatabiliyor muyum?
651
00:58:00,519 --> 00:58:03,653
Bir bakıma
bunu bize kapitalizm öğretti.
652
00:58:03,786 --> 00:58:09,859
cevabı hemen istememizi gerektirecek
zamansallıklar içinde yaşıyoruz.
653
00:58:09,959 --> 00:58:15,959
Şu anda bir cevabın yoksa, yaşam süren boyunca elinde bir yanıt olmayacaksa
654
00:58:16,058 --> 00:58:26,010
ne önemi var? Her şeyin ölçütü
“benim hayatımdır” dersen, o zaman nasıl olacak?
655
00:58:26,237 --> 00:58:29,531
Soruna yanıt vermenin
elbette başka birçok yolu var
656
00:58:29,617 --> 00:58:40,782
ama konu eşitlik, adalet için yaptığımız çalışmalar olunca
657
00:58:40,892 --> 00:58:48,244
bu çalışmalarla insanları farklı bir zamansallığa
nasıl teşvik ederiz diye düşünüyorum.
658
00:58:48,348 --> 00:58:57,214
Peki, hem farklı bir zamansallık bilinciyle, hem de tutkuyla ve aciliyetle bu çalışmaları yapmayı öğrenebilir miyiz?
659
00:58:57,321 --> 00:58:59,875
Elbette, tüm anne babalara
ulaşmaya çalış! Denemekten vazgeçme...
660
00:58:59,990 --> 00:59:06,627
Ama ebeveyn ebeveyndir... Çoğu değişmeyecek.
Peki, bir sonraki kuşakta
661
00:59:06,725 --> 00:59:11,580
ve ondan sonrakinde ne olacağını
düşünmeye ne dersin? ?
662
00:59:11,809 --> 00:59:20,179
Yerli halkların, bizim kullandığımız
kapitalist zamansallığa kıyasla
663
00:59:20,277 --> 00:59:27,962
daha geniş, çok daha kapsayıcı
zamansallıklarla düşünmesini seviyorum.
664
00:59:29,364 --> 00:59:33,312
Biz şöyle düşünüyoruz...
Beş yıl sonra ne sonuç alacağız?
665
00:59:33,659 --> 00:59:38,884
Mesela içinde bulunduğun topluluk adına bir bağışçı bakınıyorsun,
666
00:59:39,003 --> 00:59:44,220
Bağış yapacak kurum iki yıl, beş yıl sonra
alınacak sonucu sorar.
667
00:59:44,884 --> 00:59:51,614
Soruyu şöyle sorduğumuzu düşün:
Yüz yıl sonraki sonuç ne olacak?
668
00:59:53,423 --> 00:59:55,941
İki yüz yıl sonraki sonuç ne olacak?
669
00:59:57,865 --> 01:00:02,837
Bence artık
böyle düşünmeye başlamalıyız
670
01:00:03,602 --> 01:00:09,228
çünkü insanların yüzlerce yıl önce
yaptığı çalışmalar olmasa
671
01:00:09,325 --> 01:00:13,627
şu anda burada
toplanmış olmayacaktık.
672
01:00:17,142 --> 01:00:27,071
Bizlerin, bizden önce yaşamış,
sömürgeciliği toptan yok etmeye çabalamış,
673
01:00:27,159 --> 01:00:34,855
ya da kölecilikten kurtulmak
mümkün olmasa da pes etmemiş
674
01:00:34,949 --> 01:00:38,946
insanların hayallerinin belirtisi olduğumuzu düşünüyordum.
675
01:00:39,045 --> 01:00:46,555
Herşeye rağmen mücadele ettiler ve biz de şimdi
o sebatın kanıtı olarak buradayız.
676
01:00:47,019 --> 01:00:51,751
Dolayısıyla bizim de
o uzayıp giden tarih algısına
677
01:00:51,883 --> 01:00:56,675
sahip olma sorumluluğumuz olduğunu
akılda tutmalıyız.
678
01:00:56,770 --> 01:00:59,697
Büyük bir fark yaratıyor gibi
görünmese de
679
01:00:59,809 --> 01:01:02,873
şu anda yaptıklarımız,
bir fark yaratacak.
680
01:01:02,985 --> 01:01:09,051
Bundan iki yüz yıl sonra
bir yerlerde toplanan bazı insanlar
681
01:01:09,209 --> 01:01:13,419
birlikte olduğumuz kısa sürede
yaptıklarımız için
682
01:01:13,532 --> 01:01:17,034
bize müteşekkir olacaklar.
683
01:01:18,387 --> 01:01:22,346
Bence bu şekilde düşünmeye
başlamalıyız.
684
01:01:23,088 --> 01:01:26,147
-Şu anda bitirmek olmaz.
-Judith de konuşmak ister bence.
685
01:01:26,283 --> 01:01:28,006
Tamam.
686
01:01:28,820 --> 01:01:33,747
Kısa konuşacağım.
Senin yaşındayken şöyle düşünürdüm...
687
01:01:34,736 --> 01:01:40,893
Tanıdığım başka queer kimse yoktu
ve durumumdan öyle bahsedilirdi ki
688
01:01:41,030 --> 01:01:44,194
annem babam öyle bahsederdi ki
“düzeltilmek” için
689
01:01:44,304 --> 01:01:47,936
psikiyatri kurumuna
yollanacakmışım gibi gelirdi
690
01:01:48,138 --> 01:01:51,442
ama neyse ki böyle düşünmeyen
başka insanlarla tanıştım.
691
01:01:51,691 --> 01:01:55,930
Biraz itaatsizlik,
biraz sana öğretilenlere karşı gelmek,
692
01:01:56,037 --> 01:01:57,713
biraz eleştirel düşünmek,
693
01:01:57,808 --> 01:02:00,166
birlikte yeni bir şeyler
düşünebileceğin bir topluluk bulmak...
694
01:02:00,245 --> 01:02:05,148
Mesela bana İsrail'in
Yahudi halkı için kurtuluş olduğu,
695
01:02:05,258 --> 01:02:07,758
Orta Doğu'da bir demokrasi feneri
olduğu öğretilmişti.
696
01:02:07,852 --> 01:02:14,462
İsrail'in kuruluşunun çok sayıda
Filistinlinin toplu ölümü
697
01:02:14,569 --> 01:02:19,559
ve sekiz yüz binden fazla Filistinlinin
sürülmesiyle olduğunu,
698
01:02:21,020 --> 01:02:23,507
Batı Şeria ve Gazze'de
yaşayan insanların
699
01:02:23,605 --> 01:02:28,206
temel siyasi haklardan mahrum olduğunu
700
01:02:28,308 --> 01:02:32,004
ve yasal olarak eve dönme haklarını
kullanma yolları engellenmiş
701
01:02:32,106 --> 01:02:36,158
altı milyondan fazla Filistinli
mülteci olduğunu öğretmediler.
702
01:02:36,257 --> 01:02:39,609
Demem o ki bana da çok şey öğretildi
703
01:02:39,726 --> 01:02:43,989
ama öğrendiklerini bırakıp yeniden öğrenebilir, düşünebilir,
704
01:02:44,067 --> 01:02:46,585
düşünmene yardım edip
sana destek olacak,
705
01:02:46,692 --> 01:02:50,726
sana öğretilenin ötesine geçmen için seni cesaretlendirecek
706
01:02:50,820 --> 01:02:53,057
toplulukların parçası olabilirsin.
707
01:03:04,731 --> 01:03:10,118
Teşekkür ederiz. “İçinde bulunduğumuz zaman” sona erdi
fakat daha uzun bir gelecek zaman olacak.
708
01:03:10,246 --> 01:03:13,767
Belki de şöyle bitirmeliyiz:
709
01:03:13,890 --> 01:03:22,351
En başta konuştuğumuz meselelerin bahsini açmak üzere bir söz vererek…
710
01:03:23,245 --> 01:03:30,431
Bir belediye binasındayız değil mi?
Burası da belediye meclisinin salonu.
711
01:03:30,529 --> 01:03:36,141
Oakland'ın merkezindeyiz.
Daha doğrusu Oakland'ın bir parçasının merkezindeyiz.
712
01:03:37,513 --> 01:03:42,217
Peki, bu mekânın erişilebilir olmasını
garantilemek için ne yapacağız?
713
01:03:42,674 --> 01:03:44,226
Bence bunu düşünelim.
714
01:03:44,317 --> 01:03:47,563
Bu soruyu kendi oluşumlarınıza,
topluluklarınıza götürün.
715
01:03:49,545 --> 01:03:52,070
Geldiğiniz için çok teşekkürler.
Çeviri: Eceworx ve Derya Bayraktaroğlu
Son okuma: Derya Bayraktaroğlu , Deniz Gül
Deniz Gül’ün “Kazı ve Yüzey” çalışmasının Çeviri programı için Derya Bayraktaroğlu tarafından seçilmiştir.
0 notes
Text
Sezona Düşen Üçüncü Cemre
Bir futbolsever için yılın en keyifli ayı mayıs ayıdır hiç kuşkusuz. Hele bir de stres dolu, kıran kırana geçen bir yarışın, tuttuğu takımın şampiyonluğuyla neticelenmesi çocuklar gibi sevindirir yaşı kemale ermiş bir futbol tutkununu bile. Biten bir sezonun ardından ilk hafta şampiyon olan takımın kutlamaları, taraftarın coşkusu, zafere giden yolda karşılaşılan zorluklar, hikayeler, kırılma anları, şampiyonluğu kaçıran takımlar ve düşenlerin üzüntüsü, sezonun en'lerinin belirlenmesi gibi futbol içerikleriyle dolu şekilde yansır spor medyasına. Her ne kadar 2020 yılı pandemi nedeniyle tüm spor takvimini yaza kaydırsa da yarım asrı geçen modern futbol tarihinde genel düzen mayıs aylarının adrenalin dolu geçmesidir.
Eğer çiftli yıllardaysa Haziran-Temmuz arası döneme de yansır futbol coşkusu. 2 yılda bir düzenlenen Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası, eskisinden biraz daha az anlam yüklense bile yine de milyonları peşinden sürüklemeye devam etmektedir. Lakin bir de şampiyona düzenlenmeyen tekli yıllar vardır ki futbola hasret bırakır sevenlerini. İnternetin gelişmesiyle birlikte eskiden daha sıkıcı geçen bu dönemler artık bazı meraklıları için normal sezondan bile daha çekici olan transfer çılgınlığıyla geçiyor. Sürekli sosyal medya ve televizyonlardan en ufak bir transfer dedikodusunu bile takip etmek büyük bir zevk kimileri için. Transfer döneminin açılması yeni futbol sezonu adına düşen ilk cemre tabiri caizse. İlk cemrenin süresi biraz uzun ve Ağustos'un son gününe kadar etkilerini gösterdiği için gerçeğinden biraz farklı bir cemre bu. Fakat ikinci ve üçüncü cemre, tabirinin hakkını veren cinsten. İdmanların başlaması, sezon başı kampına gidip hazırlık maçı oynayan takımları izlemek ve forma tanıtımları ikinci cemre olarak sezonun yaklaştığını müjdeliyor. Eskiden bu dönemlerde TSYD Kupası oynanır ve zaten sıcak olan yaz günleri, üst üste gelen derbi maçlarıyla daha da terletirdi taraftarı. 20 sene önce kaldırılan bu turnuvanın yerini artık daha fazla takımın Avrupa mücadelesi yapması ve ülke puanımızın düşüklüğü nedeniyle oynadığımız ön eleme karşılaşmaları doldurmakta.
Sezonun üçüncü ve son cemresi ise her yıl temmuz ortası, bu yıla mahsus ağustos sonunda TFF tesislerinde yapılan fikstür çekimi hiç kuşkusuz. Her takımın her takımla maç yapması zaten lig mantığının temel maddesi fakat fikstür bazı durumlarda öyle önemli hale gelebiliyor ki sezon başlamadan futbol fanatiklerinin ilk tartışma konusu oluyor çoğu zaman. Derbilerin hangi haftalarda oynandığı, yine derbilerin iç saha-dış saha düzeni, Avrupa Kupası maçı öncesi ve sonrası deplasman mı iç saha mı olduğu, havaların sıcak olduğu dönemde sıcak, soğuk olduğu dönemde soğuk deplasmanlara gidilip gidilmediği, ilk hafta maçını iç sahada oynayıp oynamadığı, son hafta şampiyonluk turunun iç saha maçına denk gelip gelmemesi gibi pek çok faktör hakkında tartışmalar yapılabiliyor fikstür belirlendiğinde. Bu her yıl süren tartışmalara rağmen fikstürün bir sezona etkisi maksimum yüzde 2-3 civarındadır olsa olsa. Sonuçta başarılı bir takım en zor fikstür kendisinde olsa bile o fikstürden başı dik ayrılabiliyor. Ya da tam tersi "Son haftalara girerken çok kolay gözüken fikstürü var" denilen takım o maçlarda puanlar dağıtabiliyor. Fenerbahçe özelinde örnek vermek gerekirse, 95-96 sezonu Fenerbahçe'si tüm derbileri ve zorlu deplasmanları ligin ikinci yarısında oynamasına rağmen gerisinde gittiği Trabzonspor deplasmanını da kazanarak şampiyon olurken, ligin ikinci yarısında tüm derbileri evinde oynayan ve son 9 maçı Anadolu takımlarına karşı olan 2014-15 sezonu Fenerbahçe'si evinde küme düşmüş Erciyesspor'a yenilerek ligi 2. Sırada bitirebiliyordu.
Türkiye'de fikstür belirlenirken 3 büyüklerin diğerleriyle aynı torbaya girmemesi ve daha önceden belirlenmiş 3 numaradan birini ayrıca çekmeleri hiç kuşkusuz adaletsizliğin ortaya çıkmasına neden oluyor. Derbi haftalarının istisnasız her sene aynı haftalara denk gelmesi de bu adaletsizliğin bir yansıması. Örneğin 6. Hafta derbi olmayan bir sezon göremezsiniz tıpkı 16. Hafta derbisi olmayan bir sezon göremeyeceğiniz gibi. Buna karşın ilk hafta ya da son hafta derbisi de oynanmamıştır hiçbir zaman 2012'deki özel olarak oynanan Fenerbahçe-Galatasaray Süper Final maçını bu bağlamda saymazsak. En erken oynanan derbi yine 2012 yılında 2. Hafta oynanan Beşiktaş-Galatasaray derbisidir ki onda da "Feda Sezonu" oynadığını açıklayan Beşiktaş'ın "Nasıl olsa şampiyonlukta yarışamazlar" düşüncesi etkili rol oynamış olabilir.
Önceden diğer bazı liglerde de gördüğümüz ancak şimdilerde uygulanmayan takip etmeli fikstür sistemi hala Türkiye'de uygulanmaya devam etmektedir. Bu sistemde her hafta takımlar belirli bir düzende birbirlerini takip eder şekilde maçlara çıkar. Adaletsizlik oluşmasında bunun da bence büyük etkisi vardır. Zira geçen sezon Trabzonspor'un ligde çekiştiği Başakşehir'i fikstürde takip etmesi şampiyonluk yarışını etkileyen unsurlardan biriydi. Örneğin Başakşehir'den fark yiyen bir takım ertesi hafta Trabzonspor karşısına moral olarak bitik, ya da daha hırslanmış bir şekilde çıkabilirdi. Kalan fikstürünün zorluk derecesi üst düzey olan ve küme düştü gözüyle bakılan Konyaspor, önce Başakşehir'i hemen ardından Trabzonspor'u 4-3 yenerek fikstürü hazırlayanlara selam gönderiyordu. Kart cezalılarının, sakatlıkların 1 sonraki maçı etkileyebileceğini hesaba katarsak artık bu çağdışı kalmış takip etmeli fikstürden birilerinin vazgeçmesi gerekiyor. İşin ilginci bu takip etmeli fikstürün ayakta kalabilmesini sağlayan ve 17 takım birbirini takip ederken kimseyi takip etmeyen ve "Serbest fikstür" şeklinde oynayan tek takımın 3 senedir Göztepe olması. Yani 3 sezondur sadece 1 takıma has olan bu durumun her seferinde Göztepe'ye denk gelmesi de 5832'de 1 ihtimal.
Her şeyde farklılık yaratma hususunda öncü olan İngilizler, fikstür konusunda da başı çekiyor. Orada takip etmeli sistem olmadığı gibi simetrik bir fikstür de söz konusu değil. Yani ligin ilk haftasında karşılaşan takımlar ikinci yarının ilk haftasında değil, bazen sondan üçüncü hafta bile karşılaşabiliyorlar. Bir takımla henüz hiç karşılaşmamışken, bir diğer takımla rövanşı oynamış bile olabiliyorsunuz yeri geldiğinde. Noel döneminde herkes tatil yaparken sahaya çıkarılan takımlar, "Boxing Day" adı altında her 26 Aralık günü muhakkak oynanan hediye maçlar, hatta büyük eğlence ve yoğun alkol tüketiminin olduğu 31 Aralık gecesinin sabahında, öğlen 12 buçukta başlayan maç için bile tribüne koşan İngiliz taraftarlar sıkıştırılmış fikstürün keyfini sürerken, milyar euro'ya yaklaşan yatırımlarını bu dönemi kötü geçirerek bir anda kaybeden takımlar da fikstür azizliğine uğrayabiliyor. Salgın nedeniyle geç başlayacak tüm ligler en azından bu sezon için İngiltere'nin yoğun maç trafiğini uygulamak zorunda kalacak. Sezon arasına çok önem veren ve her sene 1 ayı aşkın süre devre arası tatili uygulayan Bundesliga bile kısa bir arayla devam edileceğini duyurdu yeni fikstüründe.
Herkes yoğun maç trafiğini nasıl ayarlayacağını kara kara düşünürken, hatta koskoca Şampiyonlar Ligi bile çift maçlı eliminasyon sistemini bu yıl tek maça indirgemişken, gariplikler ülkesi Türkiye'de federasyon sezonu tamamlamasına rağmen ligden düşmeyi kaldırarak 34 hafta olan lige 8 haftalık ilave yapmayı uygun gördü. Çok değil daha 2-3 ay önceye kadar 8 haftalık fikstürü tamamlamak için bin dereden su getirenler, daralan takvime rağmen 34'ün üstüne bir 8 daha ilave ederek Mart-Nisan-Mayıs aylarında çekindikleri virüse Eylül ayından Haziran'a kadar hiç aralıksız, bolca hafta içi maçı oynanacak sezonla meydan okumayı uygun gördü gün geçtikçe artmakta olan ve soğuk havalarla daha da artacağı aşikâr olan salgın riskini görmezden gelerek.
Fransa Federasyonu yarıda kalan sezonunda son 2 sıradaki takımın gözünün yaşına bakmadan küme düşürürken, bizim merhametli federasyonumuz sezonu tamamlamasına rağmen düşürmeye kıyamadı 3 kulübünü. Hatta bir ara alt ligde playoff oynayan Adana Demir, Bursa ve Akhisar'ın bile süper lige alınıp 24 takımlı ultra mega süper lig oynanması konuşuldu kulislerde ama neyse ki o kadarına federasyon merhameti bile yeterli gelmedi. En son 1988-89 sezonunda rastladığımız ve o dönemler darbe anayasası ile yürütülen futbol iklimi nedeniyle bazı takımların düşüp, çıkmasına mahkeme kararıyla karar verilen yılların ardından ilk kez bu sezon tekli takım sayısına sahip bir sezon bizi bekliyor. Modern futbolda yeri olmayan ancak küçük çaplı liseler arası düzenlenen turnuvalar tarzında karşımıza çıkan "Bay geçme" tabirinin kullanıldığı lig sistemi bizi bekliyor. İflasını açıkladığı için 4. Hafta ligden çekilen Ankaraspor'un yer almadığı 2009-2010 sezonu mecburiyetten 17 takımla oynanmıştı ancak takım sayısı şimdikinden 4 adet daha az olduğu için tölere edilebilir bir durumdu. Oysa ki şimdi normalinden 1 ay daha geç başlamak zorunda kalan bir lige 8 hafta yani 2 ay daha ilave ediyoruz. Yani geçen sezonlara göre Eylül-Mayıs arası dönemi 12 lig maçı fazlalaştırarak, Haziran 2021'de yapılması planlanan Euro 2020'ye uğurlayacağız milli takımdaki bazı oyuncularımızı.
Belirlenen yeni sezon fikstürüne baktığımızda 4 büyükler özelinde kiminin avantajlı, kiminin dezavantajlı olduğu durumlar mevcut. Bunca lig maçının oynanacağı bir sezonda UEFA Avrupa Ligi'nde mücadelelerine ön eleme turlarından başlayan Beşiktaş ve Galatasaray'ın, Avrupa maçına çıkmayacak olan Trabzonspor ve Fenerbahçe'ye nazaran işleri daha bir zor olacak gibi görünüyor. Eğer ki grup aşamasını ve daha sonrasını görürse temsilcilerimiz, 40 haftalık lig maratonu, Türkiye Kupası, UEFA Uluslar Ligi ve mart ayında başlayacak Dünya Kupası elemeleri derken epeyce bir yıpranacakları kesin. Böyle bir yoğunluğa yetecek genişlikte kadrosu yok ne yazık ki Başakşehir hariç hiçbir ekibimizin. Son şampiyon Başakşehir'in iyiden iyiye yaşlanan kadrosu bir de Devler Ligi'nde kendisinden oldukça güçlü rakiplerle karşılaşacağı için ve en az tatil yapan takım olduklarını da göz önünde bulundurursak direnç anlamında kırılgan bir sezon onları bekleyebilir. Yine de Başakşehir karşısına çıkan takımların ertesi hafta Fenerbahçe ile oynayacak olmaları Sarı-Lacivertli ekip için avantaj olacaktır. Bolca hafta içi maçı varken Pazar Başakşehir, Çarşamba Fenerbahçe oynamayı her takım kaldıramayabilir. Üstte bahsettiğimiz takip etmeli sistemin başlıca zararı bu.
Avrupa'da maç oynamamak ve Başakşehir'i takip etmek, son 10 hafta derbi oynamamak gibi avantajları olan Fenerbahçe'nin ligin en soğuk 2 deplasmanı olan Erzurum ve Sivas maçlarını ocak ayında oynayacak olması da dezavantajlı noktası. Gerçi ne eskisi gibi sert kışlar yaşanıyor artık ne de zeminler eskisi kadar bakımsız ama yine de diğer rakipleri sonbahar ve ilkbaharda bu deplasmanlara giderken Fenerbahçe'nin kış ortası gitmesi taraftarlarını kızdıracak cinsten bir durum.
Beşiktaş'ın üst üste 10. Sezonda da Galatasaray ile ikinci yarı maçını deplasmanda oynayacak olması, üstelik de 40. Hafta gibi sezonun kırılma maçı olabilecek bir dönemde yine ve yine maçın Türk Telekom Arena'ya denk gelmesi, Beşiktaş taraftarını isyan ettirmekte haklı kılıyor. Beşiktaş ilk yarı maçında Galatasaray deplasmanına son gittiğinde maç yıkılan Ali Sami Yen Stadı'nda oynanmıştı desek işin vahameti ortaya çıkıyor.
Beşiktaş ve Fenerbahçe ilk ve son hafta maçlarını deplasmanda oynarken, Galatasaray ve Trabzonspor ilk ve son hafta kendi evinde oynama avantajına sahip. Sezonun son hafta maçına şampiyon olma ihtimaliyle çıkarsanız tabi ki de kendi sahanızda, seyirciniz önünde olmak istersiniz gerek maçın daha kolay hale gelmesi gerekse olası şampiyonluk sonrası kutlamaların daha keyifli geçmesi adına. İlk haftadaysa iç sahada oynamak yine ekstra bir motivasyon unsurudur iyi başlangıç adına. Deplasmanda puan kaybı ihtimali fazla olduğu için ekipler kendi evinde sezon açmayı arzular.
Lakin bu sezon özelinde çok önemli bir detay var. Açıklanan karar neticesinde ligin ilk 3 hafta maçı seyircisiz oynandıktan sonra 4. Haftadan itibaren kısmi seyirci uygulamasına geçilecek. Bu tarz bir karar alınırken bu durumun adaletli şekilde sağlanması gerektiği es geçilmemeliydi. 3 hafta seyircisiz diye karar alırsanız bu 3 hafta içinde bay geçen 3 takım hariç geri kalan 18 takımın 9'una iki maç seyircisiz, 9'una ise tek maç seyircisiz oynama cezası vermiş olursunuz. Tek seyircisiz maçla durumu atlatan takımlar, 2 seyircisiz maç oynayan takıma göre avantaj sağlar durduk yere ki federasyonun böyle bir avantaj sağlaması hiç de adilane olmaz. Yapılması gereken şey ya hiç seyircisiz oynatma olmadan direk kısmi seyircili başlatmak ya da 2-4-6 gibi çift haftalara kadar seyircisiz oynattıktan sonra yani her takımı eşit sayıda cezaya maruz bıraktıktan sonra kısmi seyirci kararını uygulamaktı.
İşin daha da skandal tarafı ise fikstür çekimi yapılmadan birkaç dakika önce "Derbi haftalarımız bellidir, sadece kimin oynayacağı belli değildir ve 3. Hafta derbi vardır." dersen ve seyircisiz maç oynanacak takvime ligin en önemli marka değeri olan Galatasaray-Fenerbahçe maçını göz göre göre koyarsan bunun altında bariz bir şekilde art niyet aranır. Aynı şekilde yıllardır ligin ilk haftasında 4 büyükler birbiriyle maç oynamamışken Trabzonspor-Beşiktaş maçını da seyircisiz olan ilk haftaya koyarak ligin potansiyel 5 şampiyonluk adayından 2'sini kayırıp, 2'sine haksızlık yapmıştır federasyon. Lig başlamadan alınan kararların gözden geçirilmesi, gerekirse ligin ikinci yarısının ilk 3 haftasının da seyircisiz oynanmasıdır makul olan. Zira geçen sezon her ligde durdurma kararı alınırken inat edip Galatasaray-Beşiktaş ve Trabzonspor-Başakşehir maçlarını seyircisiz oynatan, hemen ardından tatil kararı alan federasyonun Galatasaray ve Trabzonspor aleyhine bir haksız karara daha imza atmasının özürü olmaz.
0 notes
Photo
Ne istiyorsun ? Çalış didin çabala bu hayattaki oksijenden sonra ki şartlar oku adam ol düşüncesi kafalarda böyle boktan bir ülkede okumadan adam olunmuyor doğup okula başla harfleri söyleyemezsen küçük düşürül sürekli 2+2 yi bil yedi yaşında bir çocuk çarpım tablolarına tabi tutuluyor sonra yeni nesil eskisi gibi değil yeni bir dünya kurmasını beklemeyin şu yeni nesilden ne söylediklerimden haberleri var ne de Aziz Nesin’den bu dünyada ne kadar okusanda onlarca üniversite bitirsende başka insanların hiç bişey yapmadan ulaştığı yerlere gelemiyorsun bu kadar adaletsizlik içinde neden okuyayım ki bana getirisi ne olabilir mezun ol çalış kiradan kurtulmak için didin çabala ev al taksit öde ev biterse araba al yahu arabanın lüks olduğu bir yerde sen ney bekliyorsun ki neden lüks biliyomusun çünkü insanlar ilk ev alması gerekir araba sonradan gelir sen bunlar için çabalarken kiminin 10 tane gemisi olur askere gitmeyene adam denmez ama kimisi 10yıldır yurtdışında okuyor diye gitmez böyle saçmalıklarla insanlar sıfatlandırılıyor kadınını saçı kısa olsa erkeksi erkeğin saçı uzun olsa kadınsı bu düşünceleri götünüze sokun gerçekten lanet olsun bütün bir nesil benzin pompalıyor garsonluk yapıyor kasiyer oluyor yada beyaz yakalı köle olmuş durumda reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde nefret ettiği işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyor sonra ülkede neden hırsızlık artıyor sen kendin milletten çalıp çırparken insanların çoğu ev alamadan ölüyor bir banka soymak bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir bence bu ülkede rüşveti veren devlet adamları ve rüşveti alan bizi korumakta olan polisimiz malesef…
4 notes
·
View notes
Photo
Murat Mrt Seckin
#mırıldanmalar 01. Spotify, youtube vs milyonluk ciroları olan promosyon araçları. Sanki gönüllü kültür kuruluşuymuş gibi bahsetmek, tartışmak manasız. (başka bir isim bulana kadar) "Bağımsız" ve anaakım sahnenin standartlarını bu rakamlara göre belirlemek ise başka bir tartışma konusu. Bu sosyal medya sayfalarının sorunu değil, bu sayfalar üzerinden domine edenlerin ayıbı. Hoş o da ticaret sonuçta, ne olacaktı.... 02. Hiphop iyidir, şiddet ve ayrımcılığa yer vermeden derdini ifade etmek güzeldir. Sırf içeriği sizin sesinizi yansıtıyor diye eleştirilmez gibi bir durum yoktur fakat "ama" diye otomatik konuşmadan önce cümleleri iyice bir tartmak lazım. Güzel birşeyin içindeki hatayı veya olumsuzluğu doğru dille ifade etmek güzeldir. Gözüne gözüne parmak sallamak ise densizlik.
Sarp güzel demiş "büyümek güzel" diye. Bence durumu özetliyor.
Tüm bunların yanında ozan kültüründen bugüne, faşistinden, anarşistine, popundan, punk'ına ve rock'una neredeyse yüzlerce yıllık protest müzik geleneğini popüler kültür içinde yok saymak ayıptır. Günlük anlamda sizi heyecanlandıran şey 10 yıl sonra da aynı hissi yaşatıyorsa zaten rüştünü ispat etmişir.
Yapılan işe ve işin magazinine odaklanıp, işin anlattığına uzak kalmamız ise zaten uzundur kabul ettiğimiz yeni tüketim alışkanlığımız. Tüm bu şarkılar yayınlanırken ölüm, tutuklama, adaletsizlik be bürokratik tehtidler havada dolaşmaya devam ediyorsa ve bir kişinin bile video ve tartışmalardan kafasını kaldırıp "neler oluyor" diye sormasına sebep oluyorsa iyidir...
Benim için ise neredeyse 25 senedir müzikal derdini ifade şeklinde rol modelim aynı. Hala bile yaşadığımız zamanı işaret ediyor. Çiller'in sesinde tüm düşmanlığımızı, seslerin karmaşasında ise kabul edemediğimiz çeşitliliğimizi bulabiliyorum...
Bence böyle... Öptüm.
https://www.facebook.com/muratmrtseckin/posts/10156220501911857
1 note
·
View note
Note
Öbür dünya da yok. Bunca adaletsizlik haksızlık öylece boşu boşuna ölüp gidecek olmamız. Seni de üzüyor mu epi.
Üzmüyor. Bunca adaletsizlik ve haksızlığın yalnız biz bir şeyler yaparsak düzelebilecek olması insanın üzerindeki sinikliği atar, iyi bir şey bence bu. Kendini aşan bir amaç uğruna, aşkın olanın altında önemsiz bir isim olarak ölme fikri daha üzücü.
6 notes
·
View notes