#vatansever iş insanı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Türk Milliyetçisi Sefer Albayrak'a Son Veda
Türk milliyetçiliğine ömrünü adamış Sefer Albayrak, son yolculuğuna uğurlandı. İstanbul’da toprağa verilen Albayrak, vatanseverliği ve dava aşkıyla daima hatırlanacak. MHP Enez İlçe Başkanlığı ve Edirne İl Başkan Yardımcılığı görevlerini üstlenmiş, Türk milliyetçiliğinin savunucusu ve saygın iş insanı Sefer Albayrak, aramızdan ayrıldı. Albayrak, Türk dünyasının birliği için verdiği mücadele ve…
#Edirne İl Başkan Yardımcısı#İstanbul’da cenaze#MHP Enez İlçe Başkanlığı#Sefer Albayrak#Sefer Albayrak vefat#TÜRK DÜNYASI#Türk Milliyetçiliği#Türk milliyetçisi#vatansever iş insanı
0 notes
Text
BUSİAD'ın konuğu Cavit Çağlar oldu
https://pazaryerigundem.com/haber/177186/busiadin-konugu-cavit-caglar-oldu/
BUSİAD'ın konuğu Cavit Çağlar oldu
Eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar, Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği’nin (BUSİAD) Yaza Merhaba etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet olmasaydı ben de, sizler de buraya gelemezdiniz” dedi.
BURSA (İGFA) – BUSİAD Evi Bahçesinde gerçekleşen etkinlikte, “Cavit Çağlar-Fırtınalı bir Yaşamöyküsü” isimli Hulusi Turgut tarafından yazılan kitabın hayata geçiş hikayesini anlatan BUSİAD’ın 40 yıllık kıdemli üyesi Cavit Çağlar, kitabın bir dönemi de anlattığını ifade ederken, “Bu dönemde Atatürk vardır. Atatürk cumhuriyeti kurmasaydı bizler sadece birer kul olarak kalacaktık. Vatandaşlığın kıymetini gördük. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet olmasaydı ben de sizler de buraya gelemezdiniz” dedi.
Çağlar, “5 yaşında kayıkla Meriç üzerinden Edirne’ye geliyoruz. Oradan Akhisar’a yerleşiyoruz. Çalışarak geçirdim çocukluk yaşlarını. Sabah trenine simit, kurabiye satar oradan okula giderdim” diyerek anlattı. Çocukluk yıllarının ardından, İstanbul’a gidişi ve dayısı Şükrü Şankaya ile ortak oluş hikayesini de aktadı.
Çağlar, İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural ile yaşadığı anıyı da aktarırken, kendisini vefat eden ve Bursa’da yatan kardeşine benzeten, Genelkurmay Başkanı Cemal Tural sayesinde erken tezkere aldığını da kaydetti. Çağlar, “Hayatın cilvesine bakın. O dönem ilk kez gördüğüm Demirel ile daha sonra baba oğul olduk” dedi.
Kendisinin en büyük başarısının eşine ait olduğunu da ifade eden Çağlar, “Eşim çocuklarıma hem anne hem baba oldu” ifadesini kullandı.
UÇAK KRİZİ…
Türkiye-Rusya uçak krizi konusunda devreye girişini de aktaran Çağlar, Eski Genelkurmay Başkanı ve Eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la bir sohbeti sırasında konunun gündeme geldiğini ve “Çözeriz paşam” demesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de konuyu görüştüklerini aktardı. Çağlar, başta Azerbaycan olmak üzere bölge ülkelerindeki dostlukları sayesinde sorunun çözümüne katkı koyduğunu da dile getirdi.
Çağlar Bursa halkını daima arkasında hissettiğini de ifade ederken, sözlerini “Bir şeye inanmışsam, mücadeleyi severim ve pes etmem” diyerek tamamladı.
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar ise, Cavit Çağları’ı kürsüye davet etmeden önce BUSİAD’ın geçen sonbahardan itibaren gerçekleştirdiği faaliyetlere ilişkin kısa bir sunum yaptı ve sonra Yaza Merhaba etkinliğinin konuğu Eski Devlet Bakanı ve BUSİAD’ın kıdemli üyelerinden Cavit Çağlar’la ilgili konuştu.
Küçükkayalar, “İş adamı, siyasetçi, spor insanı olarak kentimize ve BUSİAD’ımıza önemli katkılar yapmış, Doğan Ersöz Ödülü’nü bir Bursalı olarak ilk alan kişi olan Sayın Cavit Çağlar’ı ağırlamak bizi kıvandırıyor. Bursaspor’a kupa kazandıran, Bursa’nın ihracatla tanışmasında önemli bir yeri olan, Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılı uluslararası bir sorunu, bir devlet adamı ve vatansever olarak devreye girerek çözüme kavuşturan Sayın Cavit Çağlar, bugün bizleri biraz geçmişe götürecek ve kendisinin çok yönlü kişiliği bizlere ışık olacak kuşkusuz.” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
İbrahim Murat Gündüz’den yakın dostu, yol ve dava arkadaşı Öztürk Keskin’e tam destek
İYİ Parti İzmir’de ilçe kongreleri tamamlanırken, gözler de İl Başkanlığı Kongresine çevrilmiş durumda.
Halen İYİ Parti İzmir İl Başkanı olan Hüsmen Kırkpınar önümüzdeki dönem için İzmir İl Başkanlığına aday olmayacağını ve Milletvekili aday adayı olduğunu açıklamıştı. İşte bu açıklamanın ardından hareketlenen siyasi kulisler sonrasında İl Başkanlığına 3 isim aday oldu. Bu isimlerden en önemlisi işadamı İbrahim Murat Gündüz’ün yakın dostu deneyimli siyasetçi, hayırseverliği ile tanınan iş insanı Öztürk Keskin.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in katılımıyla 22 Ocak tarihinde gerçekleşecek olan kongrede il başkan adaylığı yarışının Öztürk Keskin ve Emre Eryıldıran arasında geçmesi beklenirken İyi Parti İl başkan adayı olan Öztürk Keskin’e ise Türkiye’nin her yerinden olduğu gibi Adana’dan ise cevap ve destek gecikmedi Yüreğini sermaye eden dostların dayanışması.
Yanındayız Öztürk Başkan!
Dostlukları çok eskiye dayanan Öztürk Keskin’in yakın dostu Adana’nın tanınmış iş insanı İbrahim Murat Gündüz tüm seçim sürecinde maddi, manevi kayıtsız şartsız Öztürk Keskin’in yanında olacağını belirtti. 22 Ocak Pazar günü yapılması beklenen İl Kongresi’nde ülkücü camianın yakından tanıdığı İYİ Parti Balçova Belediyesi Meclis Üyesi Öztürk Keskin’i desteklediğini söyleyen İbrahim Murat Gündüz , diğer adaylar İyi Parti Gençlik Politikalarından Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Oğuzhan Yar veTürkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grup Danışmanlığı görevini yürüten Mustafa Emre Eryıldıran’ın adaylıkları için İzmir’i İzmirli’yi en iyi bilen yakın dostum Öztürk Keskin’dir kendisi 30 yıldır siyaset ve iş dünyasının içerisindedir diğer adaylar Öztürk Keskin kadar İzmir’de tanınmamaktadır. Öztürk Keskin İzmir için büyük bir şanstır, kendisini tanıyanlar Öztürk Keskin’in ne kadar mütevazi, yardımsever, hayırsever ve dürüst bir insan olduğunu bilirler, İzmir’i ve İzmir’liyi seven ve düşünen herkes Öztürk Keskin’i desteklemelidir dedi.
İzmir ’de yıllardır aktif siyaset yapan, hayırsever vatansever iş insanı, İYİ Parti Balçova Belediyesi Meclis Üyesi Öztürk Keskin; “Adaletse herkese adalet, eşitlikse herkese eşitlik” sözleri ile il başkanlığına talip olduğunu dile getirdikten sonra Adana’lı iş insanı yakın dostu dava ve yol arkadaşı İbrahim Murat Gündüz’e teşekkür ettiğini belirtip “Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in ülkemiz için verdiği emekleri hep birlikte görmekteyiz. İzmirli evlatları olarak gösterdiği istikamette bayrağı daha yükseklere taşımaya ilçe başkanlarımızla talibiz. Bizler de bu konuda elimizi taşın altına koymaya devam ediyoruz. Önümüzdeki süreçte daha yaşanılabilir bir Türkiye için hepimize düşen sorumluluklar var. Yolsuzluk yapanların karşılarında dimdik durmamız gerekiyor. Küçük hesaplar peşinde koşanlar İzmir’den ülkenin kaderi için boyunlarını uzatanları elbette anlayamazlar. Partimizin oyunu İzmir’de daha yükseklere çıkarmak, ilçe başkanlarıyla uyum içinde çalışmak, parti üyelerimize gereken değeri vermek ve önümüzdeki seçimlerde İYİ Parti farkını göstermek amacıyla bu yola çalışma arkadaşlarımızla çıkıyoruz dedikten sonra sosyal medya hesab�� üzerinden 'İYİ'liği birlikte büyütüyoruz paylaşımında bulundu.
1 note
·
View note
Text
Halil Karataş Jandarma Teşkilatı'nın 183. Kuruluş Yıl Dönümü Kutladı
Halil Karataş Jandarma Teşkilatı’nın 183. Kuruluş Yıl Dönümü Kutladı
Şanlıurfa’nın tanınmış iş adamlarından hayırsever iş insanı vatansever olan Halil Karataş Jandarma Teşkilatı’nın 183. yıl dönümü sebebiyle kutlama mesajı yayımladı. Halil Karataş mesajında;”Ülkemizin ve milletimizin huzurunu, can ve mal güvenliğini mesai mefhumu gözetmeksizin; eğitimli personeli, çağın gereklerine uygun teknolojik donanımı, disiplini, vatan sevgisi ve üstün vazife bilinciyle…
View On WordPress
0 notes
Text
Yıldız Asyalı evlimi ? kimdir, kaç yaşında?
Yıldız Asyalı evlimi ? kimdir, kaç yaşında?
23 Kasım 2015 tarihinde iş insanı Emre Vatansever ile evlenen Yıldız Asyalı’nın Ayşe Mira adlı bir kızı var. 2017 yılında Emre Vatansever’den boşanan Yıldız Asyalı, 30 Haziran 2020’de yönetmen Kerem Saka ile evlendi. 26 Mayıs 1983 yılında doğan Yıldız Asyalı aslen İstanbulludur. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunu Asyalı’nın müziğe karşı ilgisi küçük yaşlarda başladı, o yüzden…
View On WordPress
0 notes
Text
İŞTE YOL, İŞTE YORDAM!
Dostlar arasında bir eğlence olsun, hayata adrenalin ve neşe katsın diye mesela bir futbol takımı tutabilir, sadece oyuna odaklı bir taraftarlık yapabilirsiniz. Elbette buna hiç kimse itiraz etmez. Ama ne zaman ki bu taraftarlığınız fanatikleşir, kendi takımınızdan olmayanları dışlamaya ve onlardan nefret etmeye başlarsanız, işte o zaman haddinizi aşmış ve holiganlaşmış olursunuz. Bu durumda siz "taraftar" değil, azgınsınızdır!
İş hayatında daha verimli olmak ve el ele vererek daha güzel işler başarmak için grup oluşturabilir, sadece işe odaklı çalışmalar yapabilirsiniz. Elbette buna da hiç kimse itiraz etmez. Ama ne zaman ki bu grup çalışmanız grupçuluğa dönüşür, kendi grubunuzdan olmayanları küçümser, dışlar ya da onları başarısızlığa sevk etmeye başlarsa, işte o zaman haddinizi aşmış, hedefinizden şaşmışsınızdır. Bu durumda da siz alelade bir grup değil; azgın, taşkın ve sapkın bir grupsunuzdur!
Irkınız, kavminiz, milliyetiniz ve ülkeniz ne olursa olsun aralarında gözünüzü açtığınız her kavim akrabanız ve her coğrafya yurdunuzdur. Elbette herkes akrabasına sıcak bakar ve vatanına saygı duyar. Ancak ne zaman ki her bir Âdem oğluna doğuştan eşit olarak verilen bu tür özellikleri bir üstünlük olarak görür, onunla diğerlerine efendilik taslar ve farklı ırklara tepeden bakmaya başlarsanız, işte o zaman yine haddinizi aşmış; ırkınızı ırkçılığa, milliyetinizi milliyetçiliğe dönüştürmüş olursunuz. Bu durumda siz "vatansever ve milletperver" değil, kibirli bir ırkçısınızdır!
Size doğuştan veya sonradan verilen her şey birer sınav aracıdır. Allah'ın belirli ameller karşılığında belirli kullarına verdiği ilahî makamlar dışında dünyada elde edilen hiçbir makam, üstünlük vesilesi değildir. Ya mükâfattır ya sınavdır ya beladır ya da cezadır. Belirli bir sistemde ast-üst (hiyerarşi) olayı, düzeni sağlamak ve korumak için bir yöntemdir. Kalıcı ve ilahi bir üstünlük değildir. Peygamber (s.a.a) bile "üstün olmasına rağmen", üstünlük taslama hakkına sahip olmamıştır. İnsanı üstün kılacak olan ameli (takva), ona bu notu verecek olan da Allah'tır. Nitekim "Kalbinde zerre kadar kibir taşıyan kimse cennete giremeyecektir!" diyen bir Peygamber (s.a.a) nasıl olur da bunları reva görebilir ki?
Yukarıda yazılanlar, Ehlibeyt öğretilerinden birer parçadır. Basit ve sıradan insanların hezeyanı değildir. Her biri için onlarca hadis ve ayet mevcuttur.
Varsın, bunca sözden sonra hak ehli hak bildiğine, diğerleri de kendi bildiklerine amel etsin. Bize düşen, anlatmak. İşte yol, işte yordam...
0 notes
Photo
Benim anIayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öIdürmekten daha kötü değiIdir.
Albert Einstein
╚►Sözler Gif Linki:
Albert Einstein Sözleri: (1879 -1955) Aynı anda hem savaşa hazırlanıp, hem de savaşı önleyemezsiniz. Albert Einstein Vicdanınıza ters düşen hiçbir şeyi yapmayın, bunu devlet istese bile… Albert Einstein Entelektüel büyüme doğumda başlamalı ve yalnızca ölünce bitmeli. Albert Einstein Merakınızı asla kaybetmeyin. Albert Einstein Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez. Albert Einstein Bilim, her günkü düşünmelerimizin saflaşmasından başka bir şey değildir. Albert Einstein Otoriteye körü körüne inanmak gerçeğin en büyük düşmanıdır. Albert Einstein Rahipler, eğitimi kontrol edip, sınıf ayrımını kurumsallaştırdı ve sosyal davranışlarına yön verdikleri geniş ölçüde bilinçsiz halkı güdecek bir değerler sistemi yarattılar. Albert Einstein Çok hırslı insanlar toplumda övülür ve hep başarıya ulaştıkları düşünülür. Ama hırslı insanlar bana; kendilerini durmadan yıpratan, hiçbir zaman doymayan, başarı için her yol mübah diyecek kadar ilkelerinden uzaklaşabilen insanlar gibi gelirler… Albert Einstein Mutlu olmak istiyorsan bir amaca bağlan, insanlara ya da eşyalara değil. Albert Einstein Eğitim düşünmek için aklın eğitilmesidir. Albert Einstein En değerIi kişiIer aIçakgönüIIü oIanIardır. Albert Einstein Düşlemek, bilmekten daha önemlidir. Albert Einstein Mantık sizi a'dan b'ye götürür, hayal ise her yere. Albert Einstein Evrende en büyük ziyan, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir. Albert Einstein Her savaş insanIığın iIerIemesini engeIIeyen kötüIük zincirine bir haIka ekIer. Albert Einstein Savaşsız bir dünyanın mimarIarı askerIik hizmetini reddeden gençIer oIacaktır. Albert Einstein Sağduyu, onsekizine kadar edindiğimiz önyargıIar topIamıdır. Albert Einstein Eğitim, insanın okuIda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kaIandır. Albert Einstein Herkesin fikir birIiğine vardığı bir akşam, kayıp bir akşamdır. Albert Einstein Bilginin tek kaynağı tecrübedir. Albert Einstein Ben geIecek için hiç bir endişe duymadım. O yeterince hızIı geIiyor. Albert Einstein İnsan etkilendiği şeyin peşinde koşar. Bu bir rüya olsa bile! Albert Einstein Karşındakine yargılarınla değil, algılarınla yaklaş. Albert Einstein Gerçeğin biIgisi deneyIe başIar, deneyIe biter. Albert Einstein İnsan olduğunuzu hatırlayın. Geriye kalan her şeyi unutsanız da olur. Albert Einstein AptaIIığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defaIarca yapıp farkIı bir sonuç aImayı ummaktır. Albert Einstein Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz oIduğu sürece, büyük icatIar ve iIerIemeIer yoktur. Albert Einstein Yazar, sanatını büyük yapan şu iki görevi yüklenmelidir; gerçeği ve özgürlüğü. Albert Einstein Cevapları olan değil, Soruları olan insanları dinleyin. Albert Einstein Gerçeği aramak onu eIde etmekten daha kıymetIidir. Albert Einstein Sadece barışçı değiI, miIitan bir barışçıyım. Barış için savaşmaya hazırım. Albert Einstein Ancak başkaIarı için yaşanan bir hayat, yaşamaya değer bir hayattır. Albert Einstein ÖnyargıIarı yok etmek, atom çekirdeğini parçaIamaktan daha zordur. Albert Einstein GeIecekte başarıIı oIacak insanIar, geçmişten çaIışarak uIaşmaIıdır. Albert Einstein Önemli olan anlayabilmektir: bir insanı, bir hayvanı, bir bitkiyi, bir düşünceyi. Albert Einstein İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz. Albert Einstein Bilgelik dünyanın düzenini değiştirmekten çok, kendi isteklerini değiştirmektir. Albert Einstein İnsanlığın, gezegen çapında bir üretim ve tüketim toplumu haline geldiğini söylemek abartı olmayacaktır. Albert Einstein Sevgi, itaatten daha iyi bir öğretmendir. Albert Einstein GeneIde insanIığın durumu, hak ettiği oIacaktır. Albert Einstein Siz Türkler Biliyor musunuz ki; Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. Albert Einstein 1933 Dünyada insanlar 2'ye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar. Albert Einstein İnsanlığın işlerini yapan ve kaderi belirleyen bir Tanrı’ya inanmıyorum. Albert Einstein Zeki insanların en belirgin özelliği, her şeyi bilmenin mümkün olmadığının farkında olmalarıdır. Albert Einstein Bir insanın zekası verdiği cevaplardan değil; soracağı sorulardan anlaşılır. Albert Einstein İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz. Albert Einstein DahiIiğin mutIak bir sınırı vardır, aptaIIığın asIa. Albert Einstein Zekanın ölçüsü değişebilme özelliğidir. Albert Einstein Ne kadar çok bilgi o kadar düşük ego, Ne kadar az bilgi o kadar yüksek ego... Albert Einstein Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak. Albert Einstein DahiIiğin biIe mutIak bir sınırı varken aptaIIığın asIa. En kötüsü de dünya onIarIa doIudur. Albert Einstein Artık yağ olmadan, et olmadan, balık olmadan yaşıyorum ve bu şekilde gayet iyi hissediyorum. Daima insanın bir etçil olarak doğmadığını düşünmüşümdür. Albert Einstein Doğruyu gördüğü halde Düşüncelerini değiştirmeyenler Cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar. Albert Einstein Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar. Albert Einstein Yüksek Karekterler, her zaman sıradan akıIIarın şiddetIi muhaIefetIeriyIe karşıIaşırIar. Albert Einstein Bu dünyada beni birkaç kişi anladı, onlar da yanlış anladı. Albert Einstein Güç daima ahlaken düşük olan insanları cezp eder. Albert Einstein Cehalet ne güzel şey lan, her şeyi biliyorsun. Albert Einstein Evrenin derinliklerine bakın sonra herşeyi daha iyi anlayacaksınız. Albert Einstein Bir üIkenin geIeceği o üIke insanIarının göreceği eğitime bağIıdır Albert Einstein Takdir ediIiyorsan değiI, takIit ediIiyorsan başarmışsın demektir. Albert Einstein Büyük ideaIIer uğruna önce küçük bir azınIık savaşım vermiştir. Albert Einstein Hayat düşünenIer için komedi, hissedenIer için facia... Albert Einstein Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi basarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş oIurduk. Albert Einstein Eğer gerçeği açıkIamak istiyorsan, zarafeti terziye bırak. Albert Einstein PropagandayIa zehirIenmedikIeri sürece kitIeIer asIa savaş düşkünü değiIdirIer. Albert Einstein Büyük güce sahip egemen devIetIer oIduğu sürece savaş kaçınıImazdır. Albert Einstein BöyIe oIacağını biIseydim, bir ayakkabı tamircisi oIurdum. Albert Einstein BiIim atom bombasını üretti, fakat asıI kötüIük insanIarın beyinIerindedir. Albert Einstein En önemIi insanı çaba, eyIemIerimizde ahIakIı oImak için çaIışmaktır. Albert Einstein HayaI biIimden daha önemIidir, çünkü biIim sınırIıdır. Albert Einstein Çok zeki oIduğumdan değiI, sadece sorunIarın üstünde daha çok duruyorum. Albert Einstein Dostoyevski bana diğer bilim insanlarından daha fazla şey öğretti. Albert Einstein Övgünün aldatıcı ve yıkıcı etkisinden kaçmanın tek yolu, çalışmaya devam etmektir. Albert Einstein Başarılı biri olmaya değil, değerli biri olmaya çalışın. Albert Einstein Bir hatayı iki defa tekrar etmeyen en mükemmeI insandır. Albert Einstein Dehanın 10'da 1'i yetenek 10'da 9'u da çaIışmaktır. Albert Einstein İnsan olduğunuzu hatırlayın. Geriye kalan her şeyi unutsanız da olur. Albert Einstein Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. Albert Einstein Zekanın ölçüsü, gerektiğinde düşüncelerini değiştirebilmekte yatar. Albert Einstein Savaşmak istiyorsan, kendi cahilliğinle savaş… Albert Einstein Hayal etmek her şey demektir. Hayatın size getireceklerinin bir ön gösterimidir. Albert Einstein Sadece başarılı bir insan olmak için çalışma; yaptığın işe değer katan biri olmayı dene. Albert Einstein Ahlakın arkasında ilahi bir güç yoktur; ahlak, bütünüyle insani bir konudur. Albert Einstein Bakış açısı önemlidir, çünkü derinlik uzakta değil yakındadır. Albert Einstein Dünden ders al, bugünü yaşa, yarın için umutlu ol. Önemli olan sürekli sorgulamaktır, durmak değil. Albert Einstein Önemli olan, sorgulamaktan vazgeçmemektir; merak, var olmanın birinci şartıdır. Albert Einstein Faşistliği parçalamak, atomu parçalamaktan zordur. Albert Einstein Yeryüzündeki şartIarın düzeImesi, sadece biIimseI buIuşIardan çok ahIakIı bir yaşama düzeninin gerçekIeşmesine bağIıdır. Albert Einstein İnsanIar kendiIeri karşı çıkmadıkça, hiçbir şey savaşIarı ortadan kaIdıramaz. Albert Einstein Sakin sana kötüsün diyenIere aIdırma. Bana da gerizekaIışın giyenIer oIdu. Ve ben atomu parçaIayıp eIIerine verdim. Albert Einstein Ben atomu insanIığa hizmet etmek için buIdum. OnIar bomba yapıp birbirIerini yok ettiIer. Albert Einstein Hiçbir şeyi riske atmamak, asIında herşeyi riske atmaktır. Albert Einstein İnsan savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir dava uğruna öIse daha iyi değiI mi. Albert Einstein 3. Dünya savaşında hangi siIahIarın kuIIanıIacağını biImiyorum ama 4. Dünya savaşında taş ve sopaIar oIacağını biIiyorum. Albert Einstein Hayat bisikIet gibidir, dengeyi kaybetmemek için iIerIemek gerekir. Albert Einstein AyIarca, yıIIarca düşünür de düşünürüm. Doksan dokuz defasında yanIış sonuca varırım. Yüzüncüsünde hakIıyımdır. Albert Einstein ZorunIu askerIik sadece medeniyetin devamı için değiI, aynı zamanda varIığımız için de ciddi bir tehIike oIuşturur. Albert Einstein Küçük mevzuIarda gerçeği ciddiye aImayan birine, büyük mevzuIarda da güveniIemez. Albert Einstein AkıIIı ve iyi niyetIi insanIara özgü bir ada oIması için neIer vermezdim; öyIe bir yer oIsa ben biIe vatansever kesiIirdim. Albert Einstein EIeştiriyi kabuI etmeyen, başarısına inandıracak kimseyi buIamaz. Albert Einstein En değerli kişiler alçak gönüllü olanlardır. Albert Einstein Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur. Albert Einstein Zorba bir yönetim aldatmaya dayanır, terörle sürdürülür ve sonunda mutlaka kendi içinde ürettiği zehir dolayısıyla telef olur gider. Albert Einstein Problemi onu yaratanlarla çözemezsiniz. Albert Einstein Silahlanmak insanların barış için değil, savaş için sesini yükseltmesi ve savaş için hazırlık yapmasıdır. Albert Einstein AçIıktan karnı gürüIdayandan dürüst poIitikacı oImaz. Albert Einstein GüzeI gençIer doğanın eseridir, güzeI yaşIıIar ise sanatın. Albert Einstein Savaş insan topIuIukIarı arasındaki çatışmanın en azgın biçimidir; aynı zamanda en trajik. Albert Einstein Neden beni hiç kimse anIamıyor, ama herkes beni seviyor? Albert Einstein Tanrı kelimesi, bana, insan zayıflığından başka birşey ifade etmiyor. İncil'in tümü çocukça olan ilkel efsanelerdir. Albert Einstein Yarattıklarını cezalandıran ve ödüllendiren ya da bizim yaşayacağımız bir irade türüne sahip bir tanrı düşünemiyorum. Albert Einstein Köpekleri sevmeyen insanlara güvenmiyorum; fakat bir köpek bir insanı sevmezse, o köpeğin hislerine güvenirim. Albert Einstein Eğer bir hayat, tümüyle şahsi arzuları tatmine yönelmişse, er ya da geç acı bir düşkırıklığına yol açar. Albert Einstein ZorIukIarın göbeğinde fırsatIar yatıyor. Albert Einstein İnsanIar bundan 100 sene sonra gandhi diye bir insanın yer yüzünden geçtiğine inanamayacak ve onu bir efsane sanacakIar. Albert Einstein YanIış yapmayan insan yoktur; insanIık yanIışını kabuI ve düzeItmekIe oIur. Albert Einstein Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden. Albert Einstein Tabiatta öyIesine yüksek bir akıI kendini gösteriyor ki, insanın en ince düşünceIeri ve buIuşIarı bu akIın yanında sönük bir göIge gibi kaIır. Albert Einstein DeIiIik şüphesiz aptaIIıktan daha iyidir, deIiIik var oImuş bir zekanın yok oIuşudur. AptaIIık ise var oImamış bir zekanın var oImamaya devam edişidir! Albert Einstein Birisinin atom bombası yapmasına yardım etmekten daha kötü sadece bir şey var.o da naziIere atom bombası yapmaIarı için yardım etmek. Albert Einstein Hayatın gelişmesi ve yüceltilmesine ilişkin temel ahlakı ilkelerin öneminin bilince çıkarılmasında, kural koyucu inancına özellikle de ödüllendiren ya da cezalandıran bir kural koyucuya gereksinim olmadığından eminim. Albert Einstein Düzenli bir çalışma programım olmasına rağmen, bazen sahilde uzun yürüyüşler yaparım ki zihnimin içindekileri dinleyebileyim. Eğer işim iyi gitmiyorsa, günün ortasında uzanırım ve tavanı izleyerek kafamdaki düşünceleri resmetmeye çalışırım. Albert Einstein Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır. Albert Einstein Büyük kişilikler, sıradan insanlar tarafından her zaman şiddetli muhalefet gördü. Sıradan bir insan, geleneksel önyargıları körce boyun eğmeden reddeden ve düşüncelerini cesurca ve dürüstçe ifade eden insanları anlayabilecek kapasiteye sahip değildir. Albert Einstein Bir insanın ahlaki davranışları; Anlayışa eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; Dini dayatmalara gerek yoktur. Ölümden sonra ceza korkusu ve ödül iştahıyla hareket eden kişi zavallıdır. Albert Einstein Benim için Yahudilik, diğer bütün dinler gibi, en çocukça hurafelerin vücut bulmuş şeklidir. Yahudi halkı da, benim için diğer halklardan farklı bir nitelik taşımıyor. Albert Einstein Kişisel bir tanrıya inanmadığım gibi bunu saklamayı bırakın, açık ve net bir şekilde ifade ettim. Eğer içimde 'dini' olarak tanımlanabilecek bir şeyler varsa, o da bilimin aydınlatabildiği kadarıyla Dünya'nın yapısına olan sonsuz hayranlığımdır. Bedeni ile öldükten sonra yaşayabilecek bir insan da düşünemem. Kaynak: The Human Side, Princeton University Pres Albert Einstein İfade özgürIüğünü, yasaIar tek başına garanti edemez. Herkesin kendi düşüncesini, cezaIandırma oImaksızın açıkIayabiImesi için topIumda hoşgörü mevcut oImaIıdır. Albert Einstein Uzay insanoğIu için çok karmaşıktır. Uzayda insan kocaman bir kütüphanedeki minicik bir çocuğa benzer, çocuk ordaki kitapIarın yazıIdığı binbir çeşit diIi anIamaz, nasıI yazıIdığınıda anIamaz, dikkatini çeken şey o kitapIarın karmaşık diziIişindeki ahenktir ve insan oğIuda uzayın ahengini çözmeye çaIışabiIir ancak. Albert Einstein HaIa anIayamadınız değiI mi? ÖnemIi oIan hakIı ya da haksız oImak değiI. Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. ÖnemIi oIan kaIp kırmamak. Albert Einstein ÖnemIi oIan yargıIamadan, karşıIıksız sevebiImek ve iyiIik yapabiImek. HakIı biIe oIunsa özür diIeyecek kadar asıI oImak, biIge oImaktır. Albert Einstein Egonuzu kontroI edemediğiniz sürece, o sizi kontroI etmeye devam edecek. BöyIe oIduğu sürece tüm dünya sizin biIe oIsa asIa mutIu oIamazsınız. Albert Einstein Eğer bir adam marşIa uyum içinde yürüyebiIiyorsa, o değersiz bir yaratıktır. Kendisine yaInızca bir omuriIik yeterIi oIabiIeceği haIde her nasıIsa yanIışIıkIa bir beyni öImüştür onun. Albert Einstein UygarIığın bu kara Iekesi en kısa sürede yok ediImeIidir. EmirIe geIen kahramanIıktan, biIinçIi ve biIinçsiz şiddetten, aptaIca yurtseverIikten, tüm bunIardan nefret ediyorum. Albert Einstein Ben savaşı ve o soğuk siIahIarı öyIesine tiksindirici ve aşağıIayıcı buIuyorum ki böyIe iğrenç bir eyIeme katıImaktansa kendimi yok ederim daha iyi... Albert Einstein Benim anIayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öIdürmekten daha kötü değiIdir. Albert Einstein
youtube
.............................................. ╚►Facebook: https://www.facebook.com/Pusulasoz ╚►Tumblr: http://pusulasozler.tumblr.com/ ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler ╚►Twitter: https://twitter.com/SozlerOlumsuz ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/ ╚► https://www.youtube.com/channel/UCAX5hFduX25sE6MAETi9raw ╚►Sözler Gif: https://i.hizliresim.com/XP8NB5.gif ..............................................
3 notes
·
View notes
Text
Abolisyonizm
Stanley Harrold
(Çevirmen Notu: Abolisyonist veganlık ve abolisyonizm aynı şeyler değildir; ancak, Hayvan Haklarına Abolisyonist Yaklaşım adlı hayvan hakları kuramının adı, 19. yy abolisyonist hareketlerinin kişileri insan malı olarak görmeye karşı çıkan toplumsal dönüşüm temelli yaklaşımından esinlenmektedir. Abolisyonist veganlık hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.)
Abolisyonizm, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllar boyunca süren büyük bir reform hareketi olarak, köleliği bitirmeyi ve köle olarak tutulan milyonlarca siyahi insanı özgür bırakmayı amaçlamıştır. Kölelik karşıtı hareket olarak da bilinen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) abolisyonizmi, köleliğe ve Transatlantik köle ticaretine karşı uluslararası bir çabanın parçası olmuştur. Tarihsel kökleri, köleliğe karşı siyah direnişine, Hristiyan ahlâkının yeniden yorumlanmasına, on sekizinci yüzyılda evrensel insan haklarına dair fikirlere ve ekonomik dönüşüme dayanır. Kölelik karşıtlarının bazıları köleliğin kademeli olarak kaldırılmasını, bazıları ise acilen kaldırılmasını savunmuştur. 1830’lardan itibaren, abolisyonizm terimi yalnızca ikinci grubu tanımlamak için kullanılmıştır.
Erken Dönem
Avrupa soylarının Afrikalılara ve onların soylarına zorunlu işçilik dayatmalarıyla ortaya çıkan ırk-temelli kölelik, Amerikalar’daki Avrupa kolonizasyonunun bir sonucu olarak, on altıncı yüzyıl boyunca geniş çaplı bir uygulama haline gelmiştir. On yedinci yüzyılın ortalarıyla birlikte, kölelik, Birleşik Krallık Kuzey Amerika kolonilerinin daha sonra ABD haline gelecek olan kısmına ulaşmıştır. Köleliğin Amerika’daki hâlinde, köleleştirilen kişi, alışılageldik anlamdaki tüm haklarını kaybeder, yaşamı boyunca hizmet eder ve köle niteliğini çocuklarına da aktarır. İlk zamanlarda, köleliğe maruz kalanlar, kendilerini satın almak, dava açmak, kaçmak, ve nadiren de isyan çıkarmak suretiyle, özgürlüklerini kazanmaya çalışmışlardır. 1712’de New York’ta, 1739’da ise Stono - Güney Carolina’da büyük birer köle ayaklanması ortaya çıkmıştır.
Amerika’nın ilk beyaz abolisyonistleri, Dostlar Cemiyeti’nin (Quaker’lar adlı bir hristiyan cemaatinden) üyeleridir ve —Britanya’daki din kardeşleri gibi— köleliğin günah olduğunu ve hem köle hem de sahip için fiziksel olarak tehlikeli olduğunu savunmuşlardır. 1740’lar ve 1750’ler boyunca, New Jersey’den John Woolman ve Pensilvanya’dan Anthony Benezet adlı Quaker abolisyonistleri, cemaatin diğer Amerikalı üyelerini, köle ticaretiyle ilişiklerini kesmeye ve kölelerini aşamalı olarak azat etmeye teşvik ederler. Amerikan Devrimiyle birlikte (1775-83), abolisyonizm, Afrikalı Amerikanlar ve Quaker’lar arasında yayılır. Avrupa Aydınlanmasından gelen ve Bağımsızlık Bildirgesiyle güçlenen Doğal Haklar doktrinleri, Siyahların vatansever ordularında hizmet vermeleri, siyahların köleliğin kaldırılmasına yönelik imza kampanyaları, Evanjelik hristiyanlık, ve ilk beyaz abolisyon cemiyetlerinin etkinlikleri, Kuzey Amerika’yı siyasal abolisyonizmde dünyaya öncülük etmek adına cesaretlendirir. 1777’de Vermont ve 1783’te Massachusets’le başlayarak, Delaware’in kuzeyindeki tüm eyaletler 1804 yılına kadar ya köleliğe kendi yetki sınırları içinde son vermiş, ya da kademeli olarak bitişi için gereken şartları sağlamıştır. Bu esnada, 1787’deki kongre de, Kuzeybatı İçtüzüğüne Kuzeybatı Bölgesi’nde köleliğin yasaklanmasına yönelik bir madde ekler. 1780’ler boyunca, Üst Kuzey eyaletleri kendi kölelerini azat etmek isteyen sahipler üzerindeki yaptırımlarını hafifletir ve küçük, Quaker’ların yoğunlukta olduğu, kademeli abolisyon cemiyetleri, Delaware, Maryland ve Virginia’ya yayılır.
Abolitionist Quaker Benjamin Lay (William Williams, 1790)
Devrimci-dönem abolisyonismi 1780’lerde zirveye ulaşır. Daha sonra, birçok gelişme durur ve kölelik karşıtı bilincin güneye doğru olan ilerlemesi tersine döner. 1793’te pamuk çırçır makinesinin icadı ve bunun sonucu olarak pamuk üretiminin Eski Güneybatıya doğru genişlemesi, köleliği yeniden canlandırır. Haiti’de 1791’de başlayan kanlı köle ayaklanmasının 1804’te bağımsız bir siyah cumhuriyetinin kurulmasıyla sonuçlanması, özgür Afrikalı Amerikanları kontrol edemeyeceklerinden korkan beyaz Güneylileri, köleliğin kaldırılmak yerine daha da sıkılaştırılması gerektiğine inanmaya götürür. 1800 yılında Richmond-Virginia yakınlarındaki Gabriel adlı bir kölenin önlenen isyan girişimi de bu inancı destekler. Savunmaya geçen beyaz sayısındaki artışın doğrudan bir sonucu olarak, Üst Güney’deki kölelik karşıtı cemiyetler dağıtılır ya da zayıflatılır. Bu esnada, Kuzeyde, yeni ve bilime dayandırılan bir ırkçılık, beyaz yurttaşları, sosyal statüyü ırk terimleriyle tanımlamaya, okullara, kiliselere ve iş yerlerine siyahi erişimini yasaklamaya ve köleliği siyahi Güneylilere uygun görmeye teşvik eder.
Kademeli abolisyonizmi savunan beyazlar, tehlikeli ve kontrol edilemez bir özgür siyah sınıfın oluşmasını önlemek adına, köleliğin kaldırılmasının eski kölelerin sürgün edilmesiyle birlikte gerçekleşmesine dair görüşü kabul etme noktasına gelirler. 1816’da Amerika’nın önde gelen köle sahiplerinin oluşturduğu Amerika Kolonizasyon Cemiyeti (American Colonization Society - ACS), hedefinin özgür Afrikalı Amerikanları Afrika’ya yollayarak kademeli abolisyonu desteklemek olduğunu iddia eder. ACS, 1820’lerde öncü Amerikan kölelik karşıtı dernek haline gelir ve Batı Afrika’daki bir siyahi koloni olarak Liberya’yı kurar. Bir zaman, ABD’deki artan baskıya maruz kalan siyah liderler, bu stratejiyi kabul ederler. Siyahi deniz kaptanı Paul Cuffe’nin en iyi örneklerden biri olduğu üzere, Amerika sınırları dışında bir anayurdun oradaki ve Atlantik Okyanusu çevresindeki köleliği zayıflatacağı umuduyla, 1810’lar boyunca ACS ile işbirliği yaparlar. Ancak, 1820’lerle birlikte, birçok Afrikalı Amerikan, ACS’nin asıl hedefinin, köleliği güçlendirmek için, kölelik karşıtlığına en çok adananları —kendilerini— uzaklaştırmak olduğunu düşünmektedir.
Acil Abolisyonizm
1820’lerin sonları ve 1830’ların başları boyunca, ABD’deki Afrikalı Amerikan köleliğinin derhâl kaldırılmasına ve eşit hakların derhâl verilmesine adanmış, daha radikal bir abolisyonizm biçimi ortaya çıktı. Abolisyonistleri acilciliğe yönlendiren üç etmen vardı. Birincisi, siyah abolisyonistler, beyaz Kuzeyliler arasından küçük bir azınlığı ACS’nin kölelik yanlısı ve sahtekâr bir dernek olduğuna ikna etmişti. İkincisi, siyahların huzursuzluğuna dair işaretler, Güneyde bir ırk savaşından kaçınabilmeyi dileyen beyaz abolisyonistler arasında bir aciliyet hissi uyandırmıştı. 1822’de Denmark Vesey adlı bir özgür siyah, Charleston-Güney Carolina’da büyük bir köle ayaklanması düzenledi. Yedi yıl sonra, Boston’da, siyah abolisyonist David Walker, Dünyanın Renkli Yurttaşlarına Çağrı adlı devrimci kitapçığını yayınladı. Köle vaiz Nat Turner 1831’de Southampton-Virginia’da bölgenin yaklaşık 60 beyaz sakininin ölümüyle sonuçlanan bir köle ayaklanması yönetti. Üçüncüsü, kuzeydeki ekonomik modernleşmenin İkinci Büyük Uyanış olarak bilinen geniş çaplı bir dinî canlanmayla aynı zamanlara denk gelmesi, artan sayıda beyazın köleliği barbarca, miadını doldurmuş ve günah olarak tanımlamasına katkıda bulundu. Refaha ermiş ve Tanrının gazabından korkan bir ülkede köleliğin bitmesi gerektiğine inanıyorlardı.
Tüm bu etmenler, beyaz bir New England’lı olan William Lloyd Garrison’ın sıradışı kariyerini etkiledi; Garrison, 1831’de Boston’da The Liberator (Özgürleştirici) adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladı. Daha sonra, 1833’te Philadelphia’da ırk ve cinsiyet çeşitliliği içeren bir grubu—birkaç siyah erkek ve birkaç beyaz kadın mevcuttu—bir araya getirerek Amerikan Kölelik-Karşıtı Cemiyet’ini (American Anti-Slavery Society - AASS) kurdu. Şiddeti herhangi bir şekilde araçsallaştırmayı reddeden AASS, ABD’deki Afrikalı Amerikan köleliğinin derhâl, karşılıksız olarak kaldırılması ve Afrikalı Amerikanlara eşit haklar verilmesi için “ahlâki ikna” yöntemini kullanmayı ilke edinmişti. Örgütün liderliğini ağırlıklı olarak beyaz erkekler yapıyordu, ama binlerce siyah erkek ve her iki ırktan binlerce kadın aktif destek veriyordu. Eskiden köle olan Frederick Douglass, Henry Highland Garnet ve Sojourner Truth’un da içinde bulunduğu birkaç Afrikalı Amerikan, bu çift ırklı abolisyonist harekette lider vasfıyla yer aldılar. Susan B. Anthony ve Elisabeth Cady Stanton gibi beyaz kadınlar kölelik karşıtı aktivistlere dönüştüğünde, kendilerine yönelik eşitsizliklere karşı da bilinç geliştirerek, kadın hakları hareketine ön ayak oldular.
The Liberator, 1. Sayı
AASS üyeleri küçük ve hakir görülen bir azınlık teşkil etmelerine rağmen, örgüt Kuzey boyunca hızla yayıldı. 1835 ve 1836’da, Kongre’ye binlerce kölelik karşıtı imza ve Güney’e de bir yığın abolisyonist propaganda yolladılar. Çabaları, Turner’ın ayaklanmasıyla ve Batı Hint Adaları’ndaki kademeli abolisyon girişimiyle birlikte, bir diğer öfkeli kölelik yanlısı tepkiyi doğurdu. Abolisyonistler Güney’de güvenli bir biçimde hareket edemiyorlardı. Kuzey’de, çeteler abolisyonist konuşmacıları dövüyorlar, abolisyonist buluşma yerlerini, okulları ve matbaaları tahrip ediyorlardı. Siyah topluluklarına da saldırıyorlardı.
Daha Sert Bir Abolisyonizm
Anti-abolisyonizm ve köleliği zayıflatmak için yapılan barışçıl ajitasyonun etkisizleşmesi, 1840’ta acilci hareketi böldü. Garrison ve yandaşları New England’da konuşlandı ve sosyal mükemmeliyetçi, feminist ve anarşistleri oluşturdular. Şiddeti, adaletsiz hükümeti ve örgütlenmiş dini ifşa ettiler. Oy vermeyi reddettiler; Kuzey’i kölelik günahından kurtarmanın ve Güney’i köleliği kaldırmaya zorlamanın tek yolunun Birlik’in tasfiye edilmesi olduğu fikrini benimsediler. Garrisoncular olarak bilinen bu grup, AASS’nin yönetimini elde tuttu ve İç Savaş’a kadar, Kuzeylileri abolisyona dair harekete geçirme çalışmalarına yoğunlaştılar.
Ancak, abolisyonistlerin büyük çoğunluğu (siyah ve beyaz), kilise ve hükümetin harekete geçmesinin köleliği bitirebileceği fikrinde ısrar ediyorlardı. Şiddet içeren yöntemler kullanmaya daha meyilli hâle geldiler, radikal kadın hakları iddialarını reddettiler ve saldırgan örgütler kurdular. New York’lu iş adamı Lewis Tappan’ın kurduğu Amerikalı ve Yabancı Kölelik Karşıtı Cemiyet (The American and Foreign Anti-Slavery Society - AFASS, 1840-55), kiliseleri acilciliğe yönlendirmeye odaklandı ve Güney’e kölelik karşıtı propaganda yollamaya devam etti. Özgürlük Partisi (The Liberty Party, 1840-48), çeşitli politik stratejiler izledi. New York’un üst kısmında konuşlanan ve Gerrit Smith tarafından yönetilen daha radikal Özgürlük abolisyonistleri, köleliğin baştan beri yasa dışı olduğunu, acilcilerin güneye gidip kölelerin kaçmasına yardım etmekle yükümlü olduğunu, Kongre’nin de güneydeki eyaletlerde köleliği yasaklayabileceğini öne sürdüler. Daha muhafazakâr—ve çok daha fazla sayıda üye içeren—Özgürlük hizbine entelektüel ve politik liderlik edenler ise, Cincinnati’den Gamaliel Bailey ve Salmon P. Chase olmuştu. Bu hizip, güneyli eyaletlerde köleliğin yasal olduğunu kabul etti, Güney’de kölelerin kaçmasına abolisyonist yardımını reddetti ve abolisyon peşinde olmayan ama ABD hükümetinin kölelikten desteğini çekmesini isteyen kitlesel bir siyasal parti oluşturmaya çalıştı.
Bu esnada, siyah abolisyonistler, kaçak köleleri korumak için yerel asayiş dernekleri kurmaya yönlendiler ve çoğu AFASS ve Özgürlük Partisi’ni destekledi. 1846’da kilise yönelimli beyaz abolisyonistlere katıldılar; bu abolisyonistler, AFASS’nin kölelik karşıtı misyonerleri güneye göndermesi sonucu oluşan Amerikan Misyonerler Derneği’ndendiler. 1847’de Rochester - New York’ta The North Star gazetesini basmaya başlayan Douglass, 1851’e kadar Garrison’a sadık kaldıktan sonra, Özgürlük Partisinin radikal kanadına katıldı.
The North Star
1848’de Özgürlük Partisi’nin muhafazakâr kanadı, Amerikan bölgelerinde köleliğin yayılımını engelleme amacını taşıyan Özgür Topraklar Partisi’nin (Free Soil Party) kurulumuna yardım etti. Bu noktadan sonra, acilci olmaktan tamamen vazgeçtiler. 1854’te, Kongre Kansas bölgesini köleliğe açtığında, kölelik karşıtı Whigs ve Demokratlar’la, Cumhuriyetçi Parti’yi (The Republican Party) kurdular; bu parti, ilk başkanlık adayını 1856’da duyurdu. Cumhuriyetçi Parti, köleliği sadece ulusal alanda bitirmeyi amaçladı. Liderlerinin çoğu, köle sahiplerinin tahakkümüne karşı beyaz Kuzeylilerin çıkarlarını temsil etme iddiasındaydı. Ama partinin “Eski Özgürlük Siperi” üyeleri ve Massachusetts’ten Charles Sumner ve Ohio’dan Joshua R. Giddings gibi eski Özgür Toprakçılar, Cumhuriyetçileri daha yüksek standartlara taşıdı. Radikal Cumhuriyetçiler olarak, abolisyon ve Afrikalı Amerikan’lara eşit haklar için bastırdılar.
1848’den sonra, Özgürlük Partisi’nin daha radikal üyeleri—radikal politik abolisyonistler olarak bilinirlerdi—kendi küçük örgütlerini sürdürdüler. Yeraltı Demiryolu çalışmalarıyla (ç.n.: Kaçak köleleri yeraltı demiryollarından geçirerek kurtarma) ve Kuzey’de 1850’de çıkarılan Kaçak Köle Yasası’na (ç.n.: Kaçak kölelerin iade zorunluluğu yasası) karşı direnişleriyle öne çıktılar. Radikal politik abolisyonistler, John Brown’ın 1859’daki Harpers Ferry ayaklanmasını diğer tüm abolisyonist hiziplerden daha fazla desteklediler. Brown ve çift ırklı ekibi, bir köle ayaklanması ateşlemeyi umuyordu ama Virginia milisleri ve ABD birlikleri tarafından kolayca yakalandılar. Brown’ın eylemleri, yine de, beyaz Güneylileri sinirlendirdi ve korkuttu; yakalandıktan sonra ve o Aralık ayındaki idamından önce, ırksal adalete yönelik zarif çağrıları birçok Kuzeyli arasında sempati topladı.
İç Savaş ve Yeniden Yapılanma süresince Abolisyonizm
Brown’ın ayaklanması ve Cumhuriyetçi aday Abraham Lincoln’un 1860 başkanlık seçimlerindeki zaferi, beyaz Güneylilerin ayrışma hareketine zemin hazırlayarak 1861’deki İç Savaş’a götürdü. Savaş başladığında, insan esaretinin “mutlak tükenişini” savunan Lincoln, eski kölelerin Birleşik Devletler dışında bir yerde kolonize edilebileceğini düşünüyordu ve Güney’deki köleliğe karışmayacağına söz verdi. Daha ileri gitmenin Güneyli Birlikçileri uzaklaştıracağından ve savaşa kuzey desteğini zayıflatacağından korkuyordu. Buna rağmen, abolisyonistler neredeyse her yerde savaşı desteklediler çünkü savaşın köleliği bitireceğine inanıyorlardı. Garrison ve yandaşları güç kullanılan yöntemlere muhalefetlerini düşürdüler; kilise yönelimli ve radikal politik abolisyonistler AASS’ye yeniden katıldı. Örgütün etkisi büyüdükçe, Garrison’ın arkadaşı Wendell Philips Kuzey’in en popüler hatibi haline geldi. Phillips, Frederick Douglass, Sojourner Truth ve diğer öne çıkan abolisyonistler Radikal Cumhuriyetçiler’e katıldı ve Lincoln’a köleliği kaldırması ve Birliğin savaşta amaçladığı ırksal adaleti sağlaması için lobi yaptılar. Abolisyonistler—özellikle de siyah abolisyonistler—başkandan siyahi birlikleri askere kaydetmesini ısrarla talep ettiler.
İç Savaşta Askere Alınan Siyahlar
Ocak 1863’te Lincoln kölelerin Konfederasyon kontrolündeki bölgelerde özgür olduklarını ilan eden Özgürlük Bildirgesini yayımladığında, abolisyonistler, ırksal adalet yerine askerî ihtiyacı temel alan bu bildirgenin siyah özgürlüğü için güvenilmez bir çıkış noktası teşkil etmesinden endişe ediyorlardı. Ama bildirgenin önemini, özellikle de siyahi birliklerin askere yazılmasını onayladığını farkettiler. Genç beyaz abolisyonist erkekler, aksi durumda ayrı tutmaları gerekecek olan siyahi alayların çavuşu olmuşlardı. Abolisyonistler, Afrikalı Amerikanların nesiller boyu yaptığı karşılıksız işçiliğin bedeli olarak, oy haklarının, eğitimlerinin ve arazi mülkiyetlerinin olması gerektiğini savunuyordu. Tüm bu savundukları, siyahların ekonomik ve politik ilerlemeleri için hayati önem taşımaktaydı. Abolisyonistler bu bakımdan Radikal Cumhuriyetçiler’e benzemekle birlikte, Birliğin yeniden kurulumuna Afrikalı Amerikanların da dahil edilmesi konusunda onlardan çok daha ısrarcılardı. Lincoln’ün Aralık 1863 tarihli ve eski sahiplerin eski kölelerinin durumları üzerindeki kontrolünü sürdüren Yeniden Yapılanma planını olumsuz karşıladılar. Sonuç olarak, 1864’te birkaç abolisyonist Lincoln’ün başkanlığa yeniden aday olmasına karşı çıkan küçük bir grup Radikal Cumhuriyetçiye katıldı. Ancak, Garrison, Douglass ve AASS’nin birçok lideri Lincoln’ü etkileyebileceklerine inanıyorlardı ve onu desteklemeye devam ettiler.
1861 yaz mevsimi boyunca, abolisyonist örgütler, eski kölelerin fiziksel, manevi ve eğitimsel ihtiyaçlarını karşılamak üzere savaş bölgelerine misyonerler ve öğretmenler yollamaya başladılar. Kadınlar kısmen ağırlıktaydı çünkü genç abolisyonist erkekler Birlik ordularına yazılmıştı. En azimli çaba, Birlik güçlerinin 1861’de aldığı Port Royal’de bulunan Güney Carolina Deniz Adalarıydı. Orada, Virginia, Kentucky ve Louisiana bölgelerinde, abolisyonistler, baskı görmüş insanları bağımsız maliklere ve ücretli işçilere dönüştürme girişiminde bulundular. Çabaları siyah kiliselerin, okulların ve diğer kurumların oluşturulmasına teşvik etti ama çok ciddi eksiklikler mevcuttu. Kuzeyliler güneyli siyah kültürünü anlamadılar, işe yaramaz bürokratik politikalara meylettiler, ve yerleşik koşullara bir çözüm olarak gördükleri ücretli işçiliğe fazla güvendiler. Eski köleler bu koşullar altında ilerleme kaydetmediklerinde, birçok abolisyonist, olayın mağdurlarını suçladı.
Yine de, 1865 Mayısında İç Savaşın bitmesi ve o Aralık ayında köleliği ABD’nin her yerinde yasa dışı hale getiren On Üçüncü Yasa Değişikliğinin (Thirteenth Amendment) onaylanmasıyla, Garrison abolisyonizmin başarıya ulaştığını ilân etti. Liberator’ın basımını durdurdu ve AASS’yi dağılmaya sevk etti. Cumhuriyetçi Parti’nin o andan itibaren siyah haklarını ve çıkarlarını koruyacağına inanıyordu. Acilcilerin, aralarında Douglass, Phillips ve Smith’in de bulunduğu büyük bir çoğunluğu bundan emin değildi ve AASS’yi 1870’e kadar tuttular. Siyah abolisyonistler, özellikle eski kölelerin hakları lehinde ve Lincoln’ün başkanlıktaki halefi Andrew Johnson’ın gerici politikaları aleyhinde aktif olarak lobicilik yaptılar. 1866 ve 1867’de birçok abolisyonist, siyah erkeklerin oy verme haklarını yeterince korumadığı gerekçesiyle, On Dördüncü Yasa Değişikliğine itiraz etti. Bundan sonra, yetişkin siyah erkeklerin oy hakkını daha güçlü bir şekilde güvence altına alan On Beşinci Yasa Değişikliğini desteklediler. Stanton’ın liderlik ettiği bir feminist abolisyonist azınlık ise, beyaz kadınlara oy hakkı verilmesinin bir öncelik olması gerektiğini savunarak itiraz etti.
On Beşinci Yasa Değişikliği 1870’te onaylanınca, AASS abolisyonizmin nihai hedefine ulaştığını ilân ederek dağıldı. Örgüt fazla iyimserdi. 1870’ler ve 1880’ler boyunca, güney eyaletleri—Birliğe yeniden katılarak—siyah haklarını azalttı ve Kuzey beyazları da razı oldu. Abolisyonistlerin de bu sonuçta bir miktar sorumluluğu vardı. Yine de, köleliği sona erdirmede, savaş sonrası Güney’de siyah kurumları aratmada ve Anayasa’da azınlık haklarının korunmasında çok önemli bir rol oynadılar.
Ek Okumalar: James D. Essig, The Bonds of Wickedness: American Evangelicals against Slavery 1770–1808, 1982; Lawrence J. Friedman, Gregarious Saints: Self and Community in American Abolitionism, 1830–1870, 1982; Stanley Harrold, American Abolitionists, 2001; Idem, The Rise of Aggressive Abolitionism: Addresses to the Slaves, 2004; James Oliver Horton and Lois E. Horton, In Hope of Liberty: Culture, Community, and Protest among Northern Free Blacks 1700–1860, 1997; Julie Roy Jeffrey, The Great Silent Army of Abolitionism: Ordinary Women in the Antislavery Movement, 1998; Matthew Mason, Slavery and Politics in the Early American Republic, 2006; James M. McPherson, The Struggle for Equality: Abolitionists and the Negro in the Civil War and Reconstruction, 1964, reprint, 1992; Richard H. Sewell, Ballots for Freedom: Antislavery Politics in the United States 1837–1860, 1976; James Brewer Stewart, Holy Warriors: The Abolitionists and American Slavery, 2nd ed., 1997.
Orijinal Metin: http://assets.press.princeton.edu/chapters/s1AB_9518.pdf
Çeviri: Gülce Özen Gürkan
11 notes
·
View notes
Text
İnfaz Listesi
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/infaz-listesi/
İnfaz Listesi
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Biraz memleket meselesi konuşalım.
Türkiye son zamanlarda müthiş derecede atılım yapıyor. Dünya’daki yerini iyice belli ediyor. Türk milletinin Tarihi rolü tekrar gün yüzüne çıkıyor.
( Gavurun da tarihi rolü gün yüzüne çıkıyor. Böl, parçala ve “sömür”)
Derin güçler “Türkiye belini doğrultmasın” diye elinden geleni ardına bırakmıyor.
Şimdi 1990`larda olan olaylara değinmek istiyoruz, ama önce şöyle bir soru soralım: Devlet nasıl yükselir?
Cevabı yazımızın sonunda.
90’lar karanlık bir dönemdi. 1980 darbesinin etkileri yavaş yavaş silinmişti. Ancak Asala’dan sonra Türkiye’nin başına yeni bir bela açıldı: PKK.
Ekonomi neredeyse düze çıkacakken olacak iş miydi, şimdi bu? Üstelik bazı üniversiteler ideoloji çiftliğine dönmüştü.
Bu sorunların çözümü için birkaç ayaklı çözüm geliştirildi.
Siyasi çözümü Turgut Özal,
Sosyal çözümü Adnan Kahveci,
Askeri çözümü ise Orgeneral Eşref Bitlis üstlenmişti.
Aslında güzel şeyler de vardı. Derin bilgilere sahip aydın insanlarımız vardı.
Ancak derin güçler, aşağı yukarı 10.000 kişilik bir infaz listesi hazırlamışlar. Listenin en başındaki insanları şaibelerle öldürüldü.
Özal kalp krizi geçirmiş,
Kahveci trafik kazasında ölmüş,
Bitlis Paşa da uçak kazasında ölmüş,
Derince araştırma yapınca suikasta kurban gittikleri aşikar.
Listenin geri kalanından örnekler vereyim.
Uğur Mumcu, vatansever gazeteci.
Ahmet Taner Kışlalı, siyaset bilimci/akademisyen, her kesimin insanını kucaklayan has solcu
Musa Alter, Kürt yazar, iki halk arasında uzlaşmacı
Esat Coşan, doçent ve şehy, hak dostu kanaat önderi
Özdemir Sabancı, Anadolu sermayeli, Sabancı holding ortağı iş adamı
Gecikmiş infazlarda var.
Üzayir Garih, Musevi iş adamı, Türkiye aşığı (gizli müslüman dahi olabilir)
Recep Yazıcıoğlu, vali/bürokrat, geleceğin başbakanı veya cumhurbaşkanı olarak gösteriliyordu
Vs. Vs.
Devlet nasıl yükselir?
Selçuklu yıkılmaya yüz tutunca, birçok alim, evliya, bilim insanı, iş adamı, siyaset adamı, askeri erkan Osmanlı ‘ya göndermiştir. Yani Osmanlı Devleti’ nin çekirdek kadrosu böyle oluştu. Bu karakterli insanlarla devlet yükselir.
İşte bu infaz listesi Türkiye Cumhuriyeti ‘ni yükseltecek çekirdek kadroyu öldürmeye çalıştı. Ne yazık ki listedeki neredeyse 3000 aydını infaz etmişler. Daha bizim bilmediğimiz nice gizli kahraman sayesinde bu günlere geldik.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
Text
“Nâzım Hikmet” anısına... (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963) (Asıl doğum tarihi 20 Kasım 1901 olmakla birlikte ailesi, 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye doğum tarihini 15 Ocak 1902 olarak değiştirmiştir. Ayrıca, eniştesi Memduh Ezine’nin -Nâzım Hikmet’in halası Mediha Hanım’ın kocası- anılarında ise 17 Ocak 1902’den bahsedilmesine rağmen yine de 15 Ocak 1902 daha çok kabul görmüş ve Nâzım Hikmet’te bunu benimsemiştir.) 3 Haziran 1963... Moskova... Nâzım Hikmet’in ceketi... Cebinde bir kâğıt... Kâğıtta bir şiir... Gelsene dedi bana. Kalsana dedi bana. Gülsene dedi bana. Ölsene dedi bana. Geldim. Kaldım. Güldüm. Öldüm. Nâzım Hikmet’in son şiiri... “Vera’ya”... Bir şairin yaşama, güzelliklere ve hüzne bakışının alçakgönüllü anlatımı... Koskoca ve kabına sığmaz bir hayatın hak ettiği en sade veda... Nâzım Hikmet... Bir insan, bir şair... 20. yüzyılın en büyük şairlerinden; büyük insanlığın şairi... Onun şiirlerinde yaşam bir belgesel gibidir, şiirleri tablo gibi izlenebilir, sinema olarak görselleştirilebilir. Nâzım konuşur, siz dinlersiniz; insanların hikâyelerini, mahpushane hikâyelerini, kadınların aşkların yoksulluğun Haydarpaşa Garı’nın kentin ormanın hikâyelerini, karlı kayın ormanının, yolculukların, savaşın, gelecek güzel günlerin hikâyelerini... Nâzım Hikmet... 2002 yılında (100’ncü doğum yılında) UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından yüzyılın şairi seçilmişti ve 2002 yılını UNESCO “Nâzım Hikmet Yılı” ilân etmişti. Ne tuhaf ve acıydı ki Türkiye o sıralarda Nâzım'ın vatan haini olup olmadığını tartışıyordu. Avrupa'daki merkezlerde adına lâyık şekilde kutlamalar yapılırken o yıl, ne yazık ki kendi ülkesinde yapılmadı. Çünkü o bir vatan hainiydi(!). Oysa o vatan haini, Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nde kendisine yöneltilen “Bu adamın burada ne işi var, Türk vatandaşı değil ki bu.” suçlamasına tokat niteliğindeki şu cevabı vermişti: “Ben şiirlerimi Türkçe yazarım ve bir yazar, şiirlerini ve yazılarını hangi dilde yazıyor ve halkının dertlerini anlatıyorsa oraya aittir.” 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı. Nâzım Hikmet’i hedef alan vatan hainliği yazısı ise 1962 yılında hükümet ve düzen işbirlikçisi bir Ankara gazetesinde (“Vatan” gazetesinde) çıkmıştı. O sıralarda Viyana’da, yakın dostu ‘Zekeriya Sertel’lerin evinde bulunan Nâzım Hikmet (28.07.1962), postayla gelen “Vatan” gazetesinin birinci sayfasında “Nâzım Hikmet Vatan Haini” başlığını görünce hem sinirlenmiş, hem de üzülmüştü. Nâzım’ı vatan haini olarak suçlayanlar, ya halkı sömürenlerdi ya da Nâzım’ı hiç okumamış, anlamamış olanlardı. Oysa Nâzım Hikmet, “Milli Kurtuluş Destanı”nı yazan tek Türk şairi ve halkımızın dertlerini anlatan ilk Türk şairidir. Onun yalnızca “Milli Kurtuluş Destanı”nı ve “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı okumak Nâzım’ın ne kadar yüksek bir vatansever olduğunu anlamaya yeter. Nâzım bütün ömrü boyunca vatan sevgisini yansıtmıştır. Hele memleketini bırakmak zorunda kaldığı günden sonra hemen de bütün şiirlerinde vatan özlemini ve vatan sevgisini dile getirmiştir. “Vatan” gazetesinde, vatan hainliği suçlamasını okuyan Nâzım Hikmet hemen yerinden fırlamış, oda içinde dolaşarak hemen orada “Vatan Haini” isimli şiiriyle cevabı yazmıştı. Ve yaklaşık 10 ay kadar sonra da aramızdan ayrılmıştı... Unutulmamalıdır ki, vatan sevgisi hiç kimsenin tekelinde değildir. Herkes vatanını sever ve vatanının yararına çalışır. Kendini, evini, vatanını sevmeyen adam insanlığı da sevmez... Vatan Haini / Nâzım Hikmet “Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.” Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un, 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali. Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. “Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.” Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. _Nâzım Hikmet, Vatan Haini (28.7.962) “Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın. Sonra Türkiye'ye ver bu sesi. Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım...” Nâzım Hikmet; gençlik çağında (1938 yılında) şiirleri yüzünden 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılsa da, kendisine sayısız haksızlıklar yapılsa da “dünyaya geldiğine fevkalâde memnun olan” ve “yaşamayı ciddiye alacaksın" diyebilen bir şair... Nâzım Hikmet; bütün dünyanın sevdiği saydığı büyük şair... Nâzım Hikmet; şiirleriyle tüm dünyayı güzelleştiren evrensel şair... Nâzım Hikmet; “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani yürekte.” diyebilecek kadar da aşka inanan şair... Bu ülkede değer verilmese bile kendi insanına, seninle aynı ülkenin insanı olduğumuz için sevinçliyiz, büyük usta... Ölüm yıldönümünde “Mavi Gözlü Dev”in anısına alkışlarla... @yurekbali * * * _Görsel: Haydar Özay
#Nâzım Hikmet#Anısına#Saygıyla#Sevgiyle#Alkışlarla#3 Haziran#Şair#Şiir#Vatan Haini#Mavi Gözlü Dev#Yürekbalı#Haydar Özay
65 notes
·
View notes
Text
Cevdet kızı Hilal
Bir sezonu, 31 Bölümü geride bıraktık. Söylenecek, yorumlayacak çok şey var ama ben hak ettiği için Hilal karakteri ile başlamak istiyorum yorumlamaya. Öncelikle sezon finalini çok eleştirenler oldu, hayal kırıklığına uğrayanlar oldu, ve ne yalan söyleyim, bence de 31. Bölüm yerine 30. Bölüm'de sezon finali yapılsaydı daha iyi olurdu. Bu bölüm beni yine duygu yoğunluğu ile, ve başımıza 6 Bölümdür peydah olan, bu jet hızı ile herşeyden önce yordu ve üzdü. "HiLeon bu bölüm berbattı" diyenler var, onlara "haksızsınız" diyemesem de, yavaşca ve nazikce "okadar da kötü değildi" demek istiyorum. Evet daha iyi, çok daha iyi olabilirdi. Evet, bizim çiftimiz bir vedayı hak etmişti. Evet, Hilal çok pasifti ve bazı replikleri tam bir rezaletti ("benim ağabeyim bir yunan olamaz" da ne yahu?!?). Ama bence HiLeon'un özensiz sahnelerinin bu kadar göze batmasının sebebi YılKe denen... ayh, kelimeler kifayetsiz kalıyor artık. YılKe denen o "çiftin" suçuydu işte. HiLeon kos koca bir sezon boyu ince ince nakış gibi işlendikten sonra, sezon finali bölümünde YılKe denen içi boş, samimiyetsiz, hiç bir geçmişi ve üzerine sarf edilmiş zerre kadar emek olmayan çiftin öne serilmesi, onlara bir veda sahnesi yazılıp, HiLeon'a yazılmaması kabul edilecek birşey değildi. Neyse, bu kadar teferruat yeter, ben geleyim sadete: Cevdet kızı Hilal ve HiLeon. Hilal'in pasifleştirilmesiyle iligili çok yazılar okudum, çok yazılar paylaştım, ve bu durum için gelecek sezon en kısa yoldan bir çare bulunmazsa barakalara çıkacağımdan emin olabilirsiniz, sevgili Nuran Evren Sit Hanım ve ekibi. Hilal'in Milli Mücadelede yerini verdiğiniz o kıymetli Ali Kemal Efendi, aldı başını, bir kez bile "Ama vatan?" diye sual etmeden Atina'ya tüydü. Yakup alakası olmadığı Lucy Hanım'ı bile uzaktan gözetleyip, onun gibi PASİF onun gibi İŞE YARAMAZ bir karakteri sezon finaline kilit karakter yaptı. Madem Yüzbaşı Yakup Kuvva-i Milliye'nin Recruitment Manager'i, bu adam artık bir zahmet Hilal'in de ışığını görsün ve onu Milli Mücadele'ye dahil etsin. Keşfedilmesi için Hilal'i illa bir hava alanına mı götürmemiz lazım? Genel anlamda benim Hilal karakteri ile tek derdim bu: Milli Mücadeleden haddinden fazla dışlanması. Birde bazen işte ne oluyor bilmiyorum, senaristlerin eli mi kayıyor, kahveyi fazla mı kaçırıyorlar, senaryoyu yazarken klaviaturun üzerine kedi mi atlayıp tepiniyor, bilemiyorum, ama bazen gerçekten Hilal'e hakaret sayılacak replik yazıyorlar. "Benim ağabeyim bir yunan olamaz" da ne? Ne bu yahu? Yakıştı mı şimdi Hilal'e? Canından çok sevdiği adam bir YUNAN iken, Hilal NEDEN Ali Kemal'in yunan olmasına kafayı taksın ki!? Evet, Hilal her zaman milliyetci oldu, vatansever oldu, ama Hilal hiçbir zaman IRKCI olmadı. Bu repliği Hilal karakterine yapılmış bir hakaret sayıyorum, ve asla kabul etmiyorum. Benim Hilal'le bu tatsız mevzulardan başka hiç bir derdim yok. Benim "HiLeon" konusunda da Hilal'le bir derdim yok. Asıl bunu açıklamak için de başladım zaten bu yoruma: HiLeon sahnelerinde Hilal kötü yazılmıyor. Hep diyoruz ki: "Hilal çok pasif. Hilal çok mesafeli. Adamın babası öldü, Hilal iki lafı bir araya getiremiyor. Hilal neden gidip veda etmedi. Hilal Leon kadar sevmiyor." Bence asıl sorun, biz bazen kafamızda bir karkakteri belliyoruz, bir sahnenin gerçekleşeceğini biliyoruz, ve bu sahneyi kendi kafamızda önceden tasarlıyoruz. Ondan sonra da üzülüyoruz: "Aaa, ama (benim kafamda ki) Hilal böyle demezdi asla! Neden böyle demedi neden şöyle yapmadı!?" Hilal'in karakterinde bizim acilen idrak etmemiz gereken çok ama çok mühim bir detay var: HİLAL BİR İNSANI TESELLİ ETMESİNİ BİLMİYOR. Bunu bir anlasak hepimiz daha rahat edeceğiz. Bilmiyor işte. Yapamıyor. Şimdiye kadar Hilal konusunda hayal kırıklığına uğradımız çoğu sahne, karşısındaki bir insan acı çekerken Hilal'in çok mesafeli ve soğuk olduğu sahneler. Biz bunu anlamıyoruz. Bize yetersiz geliyor. Ondan sonra da diyoruz ki: "Karakter güzel ve özenle yazılmıyor." Ben artık tam tersi, özellikle Hilal'in böyle yazıldığını düşünüyorum. Hilal bu. Hilal'in bu "özelliği" (ne desem bilemedim şimdi) sadece Leon'la alakalı birşey de değil. Sadece HiLeon sahnelerinde belli olmuyor Hilal'in bu konudaki kifayetsizliği, bu mesafesi. Hatta birinci bölümden bu yana, Hilal'in tutarlı bir şekilde yaptığı yegâne şey diyebilirim: Karşısındaki insan'ın üzüldüğünü gördüğünde, Hilal öylece kala kalıyor. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyor. 13. Bölümde ablasını istemediği bir izdivaç konusuda teselli etmeye kalktı, yapamadı: "Abla, Mustafa Sami iyi bir adam. Ayrıca bir vatanperver!" dedi. Yıldız'ı her ne kadar sevmesem de, onun o an duymaya ihtiyacı olduğu sözler bunlar değildi. Hilal'in Yıldız gibi bir kızın karşısına geçip, evleneceği adamın bir "vatanperver" olduğunu vurgulaması, onunla zerre kadar empati kuramadığının kanıtı. Leon'un annesi intihara teşebbüs etti ve hastane de yatarken, Leon çaresizce "Miteramou iyi olacak değil mi?" diye sorduğunda, Hilal zar zor, kekeleye kekeleye "Muhakkak" deyip, oradan nasıl kaçacağını şaşırdı. Salih hastanede yatarken Hilal onunla yalnız kaldığında çocuğu teselli etmek için "haydi, şekerini ye" demekten başka birşey bulamadı. Çocuğa salırmadı, başını okşamadı, öylece yanında oturdu. Hilal'in vücut dilinden ne yapacağını bilemediği gayet belli oluyordu. Leon'un babası öldü, ve Hilal öylece yanına oturdu. Zar zor: "Onun ölümü hiçbir şeyi değiştirmez" dedi, kendisinin bu duruma sevinmediğini izah etmek için, lakin Leon'un acısını dindirmek için edecek tek kelam bulamadı. Bu konuda hele hele Leon'un yanında Hilal'in iyice kifayetsiz kaldığını düşünüyorum. Çünkü Hilal yakınlaşma kurmak için Leon'un hamle yapmasına alışkın. O ağacın altına oturduğu sahneyi tekrar izleyin. Hilal orada Leon'un ona her zaman yaptığı gibi yaklaşmasını bekledi. Elini tutmasını bekledi, ihtiyacı olan teselliyi, Hilal'in birşey yapmasına gerek kalmadan, kendisinin Hilal'den almasını bekledi. Çünkü Hilal bu teselliyi nasıl vereceğini bilmiyor, ve bu güne kadar Leon'un ihtiyacı olanı ondan hep kendi alması, Hilal'in işine geliyordu. İlk adımı hep Leon'un atması onun işine geliyordu. En sonunda parmaklarını Leonunkilerine geçirdi ve: "Elimden başka birşey gelmiyor" dedi. Kız burda anlatmaya çalıştı aslında kendini, "affet beni, sana ne demem gerektiğini bilmiyorum, acını nasıl dindireceğimi bilmiyorum, affet" dedi. Bunlar aklıma gelen ilk misaller, ki daha fazlaları mutlaka vardır. Kısacası: Ben 31 bölümde daha bir kere bile Hilal'in önünde ki insanı yeterli bir şekilde teselli ettiğini görmedim. Hilal bunu yapamıyor. Kudretli Amazon kızı, iş karşısında ki insanı teselli etmeye gelince, eli ağayına dolaşırcasına ne yapacağını şaşırıyor. Kos koca Halit İkbal iki lafı bir araya getiremiyor. Hilal'in böyle olması için hepimizin bildiği bir sürü sebep var, ama işte unutuyor insan: Babasını küçük yaşta kaybetmiş bir kız, sevgisiz bir abla, ve kaba bir ağabey ile aynı evin içinde büyümüş. Annesi desen, Azize'nin zaten mizac olarak pek "sıcak ve sevgi dolu" bir anne olduğu söylenemez. Onun da sebepleri var elbet. Ama insan da işte neyle büyürse, öyle bilir herşeyi. Bir insanı teselli etmek için, bu insanın o an ne duymaya ihtiyacı olduğunu bilmen gerekir. Bunu bilmek için, önce bu insan ile empati kurman gerekir. Empati kurman için de, kendi zırhlarını indirip, bir başkasının acısına ortak olmaya hazır olman, bu acıyı kendi kalbinde hissetmeye razı olman gerekir. Ve ne eyleyelim ki, "zırhlarını indirmek" Hilal için hiç bir zaman kolay birşey olmadı. Leon diyor ya: "Hilal bana sevmeyi öğretti." Leon bunu Hilal sayesinde öğrendi, ama Hilal daha Leon'u nasıl seveceğini bilmiyor. Leon sayesinde "sevilmek" nedir, onu tattı. Ama bu sevgiye nasıl karşılık verilir, bunu henüz anlayamıyor. Leon her zaman Hilal'den biraz daha hızlı oldu bu aşkta. Ondan daha hızlı farkına vardı hislerinin, ondan daha hızlı direndi, kabullendi ve sonunda onu sevmeyi öğrendi. Hilal şu an Leon'un yazdığı mektupdaki adamla aynı durumda (hani şu saçma sapan bir uygulamada harcandığını ölene kadar hazmedemeyeceğim mektup). "Bana seni sevmeyi öğret. Çünkü bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Böyle anlarda kocaman bir tarifsizlikle baş başa kalıyorum." Hilal'in ruh hali şu an bu. Şu noktada Darmody'nin Twitter'da yazdıklarına katıldığımı söylemek isterim: Birinci sezon Leon'un bu aşka teslim oluşunu, Hilal'in bu aşkı kabullenmesini gösterdi. İkinci sezonda Hilal sevmeyi öğrenecek. Herşeye rağmen kaliteli bir dizinin sezon finalini izlediğimizi düşünüyorum. Bazı ayrıntılar gelecek sezonda daha dikkatlice yazılırsa, karakterlerin bazı yanları biraz daha törpülenirse, hak eden karakterlerin potansiyeli boşa harcanmazsa, tadından yenmeyecek bir ikinci sezonun bizi beklediğini düşünüyorum. Son olarak da en bi sevdiğim karakterin en bi sevdiğim repliklerinden biri ile sezon finali yorumumun kapanışını yapmak istiyorum: "Umut her zaman vardır."
#vatanım sensin#wounded love#sezon finali#31. Bölüm#cevdet kızı hilal#teğmen leon#miray daner#boran kuzum#analysis
38 notes
·
View notes
Text
Yengeç Burcunu Neler (Sağlık, İş, Aşk, Para) Bekliyor? Yengeç Burcu 2020 Yılı Şubat Ayı Boyunca Geçerli Yorumları
Yengeç Burcunu Neler (Sağlık, İş, Aşk, Para) Bekliyor? Yengeç Burcu 2020 Yılı Şubat Ayı Boyunca Geçerli Yorumları
[ad_1]
Yengeç Burcu’nun; Yönetici Gezegeni Ay, Elementi Su, Niteliği Öncüdür. Uğurlu Sayıları 3 ve 7, Uğurlu Günü Pazartesi, Uğurlu Taşı İncidir. Uğurlu Renkleri Beyaz, Deniz Mavisi ve Gümüş, Kıymetli Taşı Aytaşı ve Amber, Kıymetli Madeniz Gümüştür. Yengeç Burcu; nazik, hassas, sempatik, merhametli ve düş gücü yüksektir. Analık ve babalık duygulan güçlü Yengeç Burcu insanı; vatansever, yuva…
View On WordPress
0 notes
Text
TERS BADEMLER!...
Diplomasının sahte olduğu ayan beyan belli olan, Cumhurbaşkanı olur, Dünyanın saygı duyduğu bilim adamı “Mehmet Haberal” hapse atılır! Hakkında yolsuzluk iddiası bulunmayan Davutoğlu Başbakanlıktan atılır, Hollanda’da 7 mülkü, 140 Milyon Avrosu olan Binali Başbakan yapılır! Binlerce Türk Askerinin katili Barzani AKP’nin “Onur Konuğu” ilan edilir, TSK Genelkurmay Başkanı “Terör Örgütü Lideri” diye zindana atılır! “Oradan üç beş füze attırır, Suriye’ye dalarım” diyen Bşçv MİT Başkanı yapılır, Ömrünü terörle mücadeleye vermiş Generallerin rütbeleri sökülür! Pıtrak gibi İmam Hatipler açılır, çocuklar zorla buraya yönlendirilir, Türk Ordusuna Subay yetiştiren Türk Milletinin Askeri Okulları kapatılır! Her biri bilim insanı olan vatansever akademisyenler mesleklerinden atılır, Yanmayan kefen satan Cübbeli şarlatanı Saray’ın baş masasında konuk edilir! Kız çocuklarının eğitimi için bir ömür çalışmış Prof. Saylan terörist ilan edilir, Kadın-Erkek eşitliği konusunda ortaokul terk Emine Erdoğan konuşma yapar! Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Gökmen Ulu gibi gazeteciler zindana atılır, Kara para aklamaktan aranan Okçu Bilal TRT’de programa çıkar! Türk Ordusunun Atatürkçü ve Millî Subayları zindana atılır, Ege adalarının Yunana verilmesine ses çıkarmayan paşa, komutan yapılır! Mahkemede Yargıç, Temel’e sorar; -Kiminle evlisin? -Bizum kariylan! Yargıç sinirlenmiş; -Eee, herhalde yani, sen hiç erkekle evlenen duydun mu? -Duydum tabi, nasıl duymadum! -Kimmiş, der Yargıç, hayretle? -Bizum kari… Yargıç tarafından salondan atılan Temel, kendi kendine mırıldanır; “Ne ters adammış be, bunların hepsu böyle ters midur? Değerli Okurlar; Bademlerin her şeyleri ters de üç genel seçimdir onlara oy verenler mi doğru? Anladık üç genel seçimdir Bademlere oy verenler ters de Bademleri ikna edip oylarını bir türlü alamayan muhalefet partileri mi doğru? “Aynı şeyi değişik sonuç almak umuduyla tekrarlamanın delilik” olduğunu söyleyen Einstein mı ters? Bademlere oy veren vatandaşlarımızı beraberce anlamaya çalışalım; Anladık bunları Vatan, Cumhuriyet, Demokrasi ve Hukuk Devleti ilgilendirmiyor! Kendi geçimleri kendi gelecekleri de mi ilgilendirmiyor? -Türkiye, Yarı Açık Cezaevine döndü. Toplam 381 Cezaevimiz var, bunun 204 adedi 79 yılda açılmış. Bademler 15 yılda 177 tane Cezaevi açtılar! Cezaevlerinde 201 bin 177 kişi kalıyor. Bademler öylesine bir “Vahşi Kapitalizm” uyguluyorlar ki, ülke insanını düşünen yok! Cezaevinde yatanların yaklaşık dörtte biri borçlarını ödeyemeyen veya mal bildiriminde bulunmayan garibanlardan oluşuyor! -Sözcü Gazetesi Yazarı Murat Muratoğlu dün yazdı. Türkiye’nin durumu ancak bu kadar net olarak anlatılabilir; Merkez Bankası “Türkiye’nin Uluslararası Yatırım Pozisyonu gelişmeleri” Nisan 2017 raporuna göre, Türkiye’nin Uluslararası Yükümlülükleri tutarı = 648 Milyar Dolar. Türkiye’nin Yurtdışı Varlıklarının tutarı 233 Milyar Dolar. Açık: 425 Milyar Dolar… 2002’den evvelki 79 yıldaki toplam açık tutarı: 85 Milyar Dolar idi. Bademlerin 15 yılda yaptıkları açık, 79 yıldaki açığın tam tamına 5 (BEŞ) katı, yani 425 Milyar Dolar. Halk diliyle anlatırsak; Sizin bakkal dükkanınızın borcu 648 bin TL, tam varlığınız ise 233 bin TL. Sizin, karşılığı olmayan 425 bin TL borcunuz var demektir. Yani siz ölmüşsünüz ama ağlayanınız bile yok! Bunlar Merkez Bankasının rakamları! Bu gerçekler karşısında yapılabilecek iki şey var; -Ya bu borcu 2002’den beri Bademlere oy verenler üstlenecek, -Ya da borcu hep beraber ödeyeceğiz ama bu sepetler bir daha Bademlere oy vermeyecek! Ne o ters mi geldi? Senelerdir anlatıyoruz, bir türlü inanmadınız. Hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Çaresiz katlanacaksınız. Hem bu cahiller ordusuna devamlı oy vereceksin, hem de iş, borç ödemeye gelince yan çizeceksin. Yok öyle bir dünya eyy Müslüman… Yazıları (medyasiyaset.com adlı siteden) veya (rifatserdaroglu.com) adlı bloktan “takip et” butonuna basarak sürekli okuyabilirsiniz. Sağlık ve başarı dileklerimle 29 Ağustos 2017 Rifat Serdaroğlu https://rifatserdaroglu.com/2017/08/29/relmedab-sret-ters-bademler/
0 notes