Tumgik
#uykusuz-sular
kovulmushisler · 14 days
Text
herkese veda edemezsin. anla bunu. sular durulduğunda vedaların önemi olmaz. uykusuz gecelerinin, aptal sigara paketlerinin, iyi geleceğini sandığın alkol şişelerinin, vücudunda kalan izlerin. hiçbirinin bir önemi yok siktir git şimdi sen de kendine iyi bak artık.
2 notes · View notes
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Uykusuz Her Gece - Teoman ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör Mario & Geosy ...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤  https://youtu.be/HQ-HiFsYIaA ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Uykusuz Her Gece - Teoman ✩ Ritim Karaoke (Nihavend Minör 4/4 C Sebare Beste Mario & Geosy Capuano ve Simon Boswell) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           : UYKUSUZ HER GECE BU SOĞUK KAHVEDE SÖZ GÜFTE       :  FİKRET ŞENEŞ BESTE - MÜZİK :  MARİO & GEOSY CAPUANO & SIMON BOSWELL USÜL                  :  4/4 C SEBARE ROCK MAKAM - DİZİ  :  NİHAVEND - MİNÖR UYKUSUZ HER GECE SÖZLERİ VE AKORU Bm Tam ona sarılırken gördüm pencereden                                                                         Em Gülünecek ne vardı gülüyordun ya öperken                                         Bm Bu gece seninle olalım canım derken                           F#              Bm Sildim seni o anda kalbimden Bm Neydi kopan içimden yıllar zincirinden                                                                         Em   Öldüm sanki yaşarken kaçtım hemen o sahneden                                                 Bm Kendimi buldum ben çalıştığım bu yerde                              F# Azalır acılar da belki gitgide                       Em                        Bm Uykusuz her gece bu soğuk kahvede                       Em               A                 F#               Bm Sabahlarım bazen günlerce rüyalarıma gelme diye                 Em                        Bm Uykusuz her gece yorgun ölesiye                       F#                                     Bm Unutur muyum seni yorulsam her gece     Bm Masada boş bardaklar kirlenmiş tabaklar                                                                  Em Çoğalıyor önümde bitmesin sabaha kadar                                      Bm Yakmıyor elimi artık bu kaynar sular                       F#                Bm Yoruldukça kaybolur acılar "Uykusuz Her Gece" Süperstar '83 albümünden Ajda Pekkan şarkısı Yayımlanma 19 Mart 1983[1] Kaydedilme 1983 Tarz Diskopop Süre 3:14 Şirket Balet Yazar Fikret Şeneş Besteci Mario & Geosy CapuanoSimon Boswell Yapımcı Yeşil Giresunlu Süperstar '83 şarkı listesi "Uykusuz Her Gece" (1) "Sihirli Aşk" (2) "Uykusuz Her Gece", Türk şarkıcı Ajda Pekkan'ın 1983 çıkışlı onuncu stüdyo albümü Süperstar '83'te yer alan bir şarkı. Sözleri Fikret Şeneş tarafından yazılırken bestesi Mario & Geosy Capuano ve Simon Boswell tarafından yapılmıştır. Albümün açılış şarkısı olan "Uykusuz Her Gece", Amerikalı disko şarkıcısı Amii Stewart'ın "Working Late Tonight" (Amii Stewart, 1983) şarkısının aranjmanıdır. Albüm çıkmadan bir ay önce TRT'de canlı yayınlanan 1983 Sanremo Müzik Festivali'nde Steward'ın bu şarkıyı seslendirdiğine denk gelen Şeneş tarafından beğenilerek plağa son anda dahil edilmiştir.[2] Asıl bestenin sözlerinden esinlenilerek yazılan "Uykusuz Her Gece"nin sözleri, aşk hayatında hayal kırıklığına uğrayan bir kadının sevdiğini unutmak için kendisini iş hayatına vermesini anlatır.[3] Albümdeki düzenlemesi Garo Mafyan'a ait olan beste orijinalinden daha hareketli bir ritme sahiptir.[4] Şarkı çıktığı yılın en çok çalınan şarkılarından biri oldu ve ilerleyen yıllarda Pekkan'ın kariyerinin en öne çıkan şarkıları arasında yerini aldı.[2][5][6] Hey dergisi okurları tarafından yapılan bir oylamayla şarkıyı Yılın Şarkısı seçti.[7] Yeniden seslendirenler 2019 - Yeşim Salkım şarkıyı Fikret Şeneş saygı albümü Kimler Geldi Kimler Geçti'de seslendirdi. 2016 - Metin Özülkü ve Arkadaşları şarkıyı Unutulmayan Aşk Şarkıları albümünde seslendirdi. 2000 - Teoman, şarkıyı Onyedi albümü için yeniden kaydetti. 1998 - Ajda Pekkan, The Best of Ajda albümü için şarkının yeni bir versiyonunu kaydetti. 1987 - TRT'ye özel bir düzenlemeyle öncekine göre temposu arttırılmış bir rock şarkısı haline getirilmiş ve bir klip çekilmiştir. Klipte bir makyaj masasında ve farklı kıyafetlerle fotoğraf çektirirken görülen Ajda Pekkan, bu versiyonla tamamen 80'ler havası yaratmıştır. Bu klipte Erol Atar rol almıştır. Şarkı listesi Süperstar '83 1. "Uykusuz Her Gece" – 3:14 The Best of Ajda 6. "Uykusuz Her Gece" – 4:48 Yapım görevlileri Yapım görevlileri, Süperstar '83 albüm kitapçığından alınmıştır.
0 notes
trosczh · 2 years
Text
hayat bana söylenen en büyük yalan hayat gözleri kapalı hayat elleri bağlı hayat kulakları sağır hayat yağmurun söndürdüğü sigaram hayat gözyaşımın damladığı küllük hayat uykusuz gecemin sümüklü mendili hayat boğazımı sıkan kendi ellerim hayat üstüme atılan kuru bi' iftira hayat bahardı neşeydi gürültüydü şimdiyse kış üzüntü sessizlik hayat tutunamadığım bir dal hayat öpemediğim bi' dudak hayat yeşertemediğim bi' ağaç hayat kandıramadığım o küçük çocuk hayat suratıma atılan bi' tokat hayat boğulduğum o sığ sular hayat hiç bitiremediğim o kitap hayat batıramadığım bir gemi hayat bi' türlü kabuk bağlamayan yara hayat güneşti yağmurun üstüne doğan şimdiyse deli fırtına yıkıntıların üstüne vuran
0 notes
uykusuz-balinalar · 2 years
Text
Deneme-2
Tumblr media
Yan-blog açıp şiir ve şarkı soğuk hava deposuna döndürme hayalim ve bunun gerçekliği üç saniye sonra kapatıp tamamen yeni blog açmamla son buldu. Bir daha neden hiçbir ilişkimde dikiş tutturamadığımla ilgili isyan edersem bu durumu hatırlatırsınız. Takip edenleri de takip edememiştim biraz önce (çünkü yan blogta öyle bir şey mümkün değilmiş, zaten takip ediyor oluyormuşum). Şimdi takip edebilecek duruma geldim (bence, ama pek güvenmeyin bana. Hani reblog olayını çözeli beş dakika oldu, olmadı). Şiirler, şarkılar, anlıklar o linkte olurken, kişisel buhranlar, içte kalmışlıklar, duşta kazanılan tartışmalar yine burada olmaya devam edecek.
11 notes · View notes
aynurantt · 3 years
Text
"Güzel rüyalar gördüm. Kimi uykusuz gecelerimde, tozlarını siler, onları tekrar görürdüm.
Güzel nehirlere rastladım. Ağaçlara çarpmamak için durmadan kıvrılırlardı.
(Ah bütün ömrüm, insanların arasında, kendimi onlara fark ettirmemek için çabalamakla geçti. Geldiğim yer bak!)
Güzel şarkılar dinledim. Güzel denizler gördüm. Güzel sular içtim. Güzel şiirler okudum.
(İnsandan başka her şey güzel)
Güzel kuşlar uçtu göğümden..
..."Geçenlerde yaşadığım bir şey, şunu öğretti bana: İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgara tutunsa kendine savruluyor; hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini...
Yine de şükür ki ahmmet kaya ezgileri var..
8 notes · View notes
dramatik-buluntular · 4 years
Text
ÇÜNKÜ  DÜNYA ÖPÜCÜK ÖLÜLERİNDEN YAPILMIŞTIR
(Zeyno bu yüzyılın neresindedir, bilmiyorum onu kaybettim bu kalpsiz yüzyılın içerisinde ama eminim ki ayaklarını suya sarkıtıyordur şu anda bu onun için sonsuzluk kadar güzeldir)
sonsuzluk yasal değil, çok kırıcısınız sayın anlam susuzluk hissi veriyor içinde fazla dolaşınca ama hayal kuraklığına iyi geliyor sonsuzluk ne zaman ihtiyacım olsa ay ışığında yıkanmış bir duygu havalanıyor çalılıktan aniden bir yol çıkıyor karşıma daha önce incinmiş biri tarafından gidilmiş bir yol uzun mesafeli sesler takılıyor peşime yakılmayla tehdit edilmiş ağaçların geçmişi kırışmış köylerin iyileşme ihtimali eşlik ediyor umutlanıyorum, dönüp sesleniyorum coşkuyla: “hüzne inanmayan benimle gelmesin!”
ah,ne büyük söz: “hüzne inanmayan benimle gelmesin!” ve ne büyük aldanış, aldanış senfoni tadındadır görünmez orkestrayla çalınan herkesin huzurla dinlediği kimsenin duymadığı
yorgun sular geçiyor yanı başımdan külden düşünceler, veda ustaları yeni zindanlar için götürülen tel örgüleri ağlatılacak yeni bölge isimleri hafızanın uykusuz sürücüleri geçiyor son hızla içinde annem olan o evde uyanıyorum annemin yüzü dünyanın en tenha ülkesi aynaya bakıyorum, aynadaki bilgiye yolu hatırlatıyor yeniden bilgideki buz yol hiç yasal değil sayın anlam, çok kırıcısınız yol ki henüz uyanılmamış düşler içeriyor yol ki yanıtlanmamış taşların öyküsü neydi gök gürültüsü etkisi yapan o sözcükler neydi Zeyno,  bildin mi sen? yoksa çarpıp duran bir kapı mıydı?
Sonra arkama baktım; kim kalmış hüzne inanan kim karşı duran metal yağmuruna kim reddeden kan ve kılıç yasalarını, kim? baktım ki kuş gölgeleriymiş o kocaman gürültü baktım ki karşıdan el sallıyor boşluk gülümsüyor ve üstelik hiç yenilgisi yok
çünkü  dünya öpücük ölülerinden yapılmıştır her öpücük ölüsü bir coğrafyaya aittir ve haritalardaki çığlığı duymayanlar için sonsuzluk masanın üzerine bırakılmış kirli bir bardaktır sadece sonsuzluğu değil içilmiş zamanı gösterir o bardak
ah,ne büyük sözmüş: “hüzne inanmayan benimle gelmesin!” duyulmayan anlamın en görkemli gösterisi tek yürüyenlerin hissettiği iyileştirici güç tecrübesiz minik düşünceler anlattı bana bir kelebek bulutunda yol almakmış yaşam ama biliyorum, Zeyno yüzyılın herhangi bir yerinde ayaklarını suya sarkıtıp yıldızları izliyordur şu an
49 notes · View notes
aynurant · 5 years
Text
Tumblr media
"Güzel rüyalar gördüm. Kimi uykusuz gecelerimde, tozlarını siler, onları tekrar görürdüm.
Güzel nehirlere rastladım. Ağaçlara çarpmamak için durmadan kıvrılırlardı.
(Ah bütün ömrüm, insanların arasında, kendimi onlara fark ettirmemek için çabalamakla geçti. Geldiğim yer bak!)
Güzel şarkılar dinledim. Güzel denizler gördüm. Güzel sular içtim. Güzel şiirler okudum.
(İnsandan başka her şey güzel)
Güzel kuşlar uçtu göğümden
..."
Geçenlerde yaşadığım bir şey, şunu öğretti bana: İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgara tutunsa kendine savruluyor; hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini...
7 notes · View notes
ugurdemiroz · 7 years
Text
Ben hep kaybettim be Sebastian… Hayatta hep bişeylerim eksik, hep bişeyleri tamamlama çabasıyla geçirdim ömrümü. Kalan yarısı mı? Onu hiç açma Sebastian. O konu çok karışık…
Belki de hayatta kaybetmiyim diye konmuş ismim ama daha küçük yaşlarda başlamışım kaybetmeye. Anıları, dostları bırakıp arkada taşınmışız daha küçük yaşlarda…
Büyümüşüm. Büyüdüğümü farketmeden. Hep bi “bu bitince rahat edicem” kaygısıyla ergenlik, gençlik yılları geçmiş farketmemişim. Kız peşinde koşucakken özel dersler peşinde koşar olmuşum. E durum böyle olunca bi kadın ruhundan anlama şansını kaybetmişim farketmeden. Bir havuzu kaç musluk ne kadar da doldururu anlamaya çalışırken.
İnsanların hayatlarını yönlendirdiği üniversite yıllarında ben hayallerimi yönetmişim. Bir pilot olma sevdasına boşlamışım belliki herşeyi. İyiki de olmuşum. O apayrı. Onlar evlenip çocuklarını kucaklarına alırken “bir üst tipe geçiyim o zaman hayatımı yoluna koyarım” demişim. Olmamış. Sonra önüme başka engeller koymuşum. Yıllarımı, gençliğimi kaybetmişim farketmemişim.
Dostları, aşkları kaybetmişim. Şurda anlatsam götünle bile gülmeyeceğin nedenlerden dostlar kaybetmişim Sebastian. Hayatımın idolünü kaybetmişim yıllarca “kaptanlığım gelsin o zaman uzun uzun havacılık tartışırım” diye yıllar geçerken. Olmamış. Hep kaybetmek üzerine kurmuşum hayatımı Sebastian.
Sen sen ol, benim gibi olma diye anlatıyorum be Sebastian. Hayatını dolu dolu yaşa diye. Hayat zaten hep zorlu. Erteleme hiçbirşeyi diye anlatıyorum sana. Köküne kadar yaşa hayatı. Uykusuz kal, ayaklarına kara sular insede engelleme anı diye anlatıyorum. Ne zaman son dakikamız bilmiyorken neyi nereye erteliyoruz? Onu bilmeden neyin pazarlığındayız ki hayatla? Saçmalık işte benimki.
Yaş 35… Belki bundan sonrasını farklı yaşarım diye şuraya bırakıyorum belki de bu yazıyı. Ama sen sen ol benim gibi yapma Sebastian. Sen benim gibi kaderle aşık atma. Yaşa hayatını!
12 notes · View notes
Photo
Tumblr media Tumblr media
Bright Star
‘’Bright star, would I were steadfast as thou art — Not in lone splendour hung aloft the night And watching, with eternal lids apart, Like Nature's patient, sleepless Eremite, The moving waters at their priestlike task Of pure ablution round earth's human shores, Or gazing on the new soft-fallen mask Of snow upon the mountains and the moors — No — yet still stedfast, still unchangeable, Pillow'd upon my fair love's ripening breast, To feel for ever its soft swell and fall, Awake for ever in a sweet unrest, Still, still to hear her tender-taken breath, And so live ever — or else swoon to death.’’
-JOHN KEATS
‘’Parlak yıldız, keşke ben de senin gibi sabit (kararlı /değişmez) olsaydım,
yalnız ihtişam içinde değil, geceleyin havada asılı
ve izleseydim, sonsuz göz kapakları ile
doğa'nın dayanıklı- uykusuz Eremite'i gibi (münzevi)
Hareketli sular, onların saf abdest (takdis) ile görevli papazı gibi
dünyanın insan kıylarının etrafını sarar
ya da yeni düşmüş-yumuşak maskesine bakar
dağlar ve kırlar üzerindeki karın
Hayır -hala sadık (sabit) ve hala değişmez
benim sadık aşkımın olgunlaşan memesinin üzerindeki yastık
sonsuza dek yumuşakça şişmesi ve düşmesini hissetmek için
tatlı bir huzursuzluk içinde uyanık
yine de hala onun yumuşak nefes alışını duymak
ve böylece yaşamak- yoksa (ya da) ölmeye bayılmak (yatmak)’’
1 note · View note
uykusuz-balinalar · 4 years
Text
Bildiğimiz Konular
Tumblr media
Bize iyi gelmeyeceğim, dedim. Sahi bize iyi gelmeyeceğini bildiğimiz dramaların dibinde bitmelerimiz neden?
Neden sana kendimi bu kadar çok anlatasım, yaranasım var? Hani üzerinden çok sular akardı olayların ve sonra hayat devam ederdi ya. Şimdi gece olsa yüreğimde, kalmaya yüzüm yok yatıya. Ben seni düşünüyorum demenin “-de” halimi yoksa zamansız ayrılıklar, otogarlar ve sınırlar. Bize iyi gelmeyeceğim biliyorsun, bize iyi gelmeyecek bu şarkılar.
Hani herkesin mutfağında elini kesen bir bıçak vardır ya, herkesin değmeye korktuğu anıları gibi. Öylesine kor döşemişler yollarına, göze alabildiğin kadar meydan okuyorsundur bu hayata. Şiir okuyorsundur üçüncü tekil şahıslara. Gece lambası gibi yakıyor musun beni de, karanlık gecelerde uykun kaçtığında?
Uykusuz kalınır, sabah kahvaltıları atlanır, yalnızlıklara katlanılır. Bana beni tanıdığını kanıtlayan bir şey anlat! Konu biz değiliz oysaki burada, insanlığın gelemediği nokta.
Bize iyi gelmeyeceğim. Ne sen bana bir dokunuş uzaktasın, ne ben sana yüreğimi istediğin gibi açtım. Sonra belki ben yarına umutla uyanırım ve sen yine aynalara karşı susarsın.
29 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Göle dönen köyde hasar tespit çalışması başlatıldı Hatay’da etkili olan sağanak yağışlar ve açılan baraj kapakları nedeniyle sular altında kalan Aşağıoba Mahallesi’nde hasar tespit çalışmaları başlatıldı. Amik Ovası üzerinde bulunan Aşağıoba Mahallesi, sağanak yağış ve baraj kapaklarının açılmasıyla sular altında kaldı. Suyun geldiği noktaya kurulan bentin yıkılmasıyla mahalledeki suyun seviyesi artarak, mahalle meydanında bulunan ev ve ahırlara kadar ulaştı. Mahallede yaşayan vatandaşlar kendi imkanları ile ahırlarda bulunan çok sayıda hayvan telef oldu. Köylüler,büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının bazılarını telef olmaktan kurtardı. Sular altında kalan Aşağıoba Mahallesinde çiftçilik yaptığını belirten Kemal Çeller, baraj kapaklanının açılmasıyla mahallelerinin sular altında kaldığını, hayvanlarının çoğunun telef olduğunu söyledi. Çeller, "10 gündür evlerimize giremiyoruz su baskınları sebebiyle yakacak odun ve kömürümüz kalmadı. Devlet büyüklerimizden yardım bekliyoruz. Mahallemizde hastalara bakamıyoruz diyaliz hastaları tedaviye gidemiyor" dedi. 15 gündür mahallelerinin sular altında olduğunu belirten Recep Gezen,"Su baskınlarından dolayı hayvanlarımız ölmüş. Hasar tespit çalışması yapılıyor. Bizlere hiç bir devlet yetkilisi yardım etmedi. Dün gece mahallemizdeki set patladı geceden buyana uykusuz sokakta yaşıyoruz. Ben kış ayında nereye taşıyayım, devletimiz bizlere yardımcı olsun istiyorum" diye konuştu. Hayvanların telef olduğu, eşyalarında sular altında kaldığı mahallede, ekipler tarafından hasar tespit çalışmaları başlatıldı. İHA https://www.instagram.com/p/BsvPMuJljM3/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=111grykld586l
0 notes
muslumaslan · 6 years
Text
#DILJENRONÎ : YALANCI RÜYA ( XEWNA DEREW)
Gelmek neydi dizleri kanarken bir aşkın Sevmek Susamak mıydı  gözyaşının esrik damlalarına
Her aşkın derinden  yükselen acısında uykudan uyanan hayal kırıklıkları yatar. Yalancı Rüyalardır aslında aşklara bazen yol aldıran, aşkların sevinç ve hüzünlerle uyanıp, ıslanan kirpiklerle tekrar uykuya dalmasıdır. Karanlığa kapanan aşkın gözleri kendi aydınlığına açılır, yaralı bir yelken gibi menzilinde mahsur kalır. Yitik aşkların kanatlarının feryadıdır göğe rengini veren. Sular bu yüzden dinginliğine örtünüp hırçın ve delilik senfonilerinde kendinden geçip yoruluncaya değin hayatın kıyılarına vurur, kapısında durur hayatın. Yürek sızısıyla  hissettiklerini yokladığında  benliğine varıp, yalın ayaklarınla patikalarına düşersin ayrılıkların. Sesinin sararan yaprakları düştüğünde bahara vediadır iki gözü iki çeşme, sussuz yüreklerin serzenişleri. Bu sessiz adresleri bilinmeyen dünyanın taraflı tanıklığında iki şehirdir ellerin biri göğsünün solunda duran diğeri yine sana kalan, bir yerlere varmayan. Diljen Ronî' nin sesi aşk falını dillerindirip yorumlar 5 yıllık uzun bir yoldan gelip aşkın sergüzeştiyle sohbetilerden melodilerin ceplerine sıkıştırdıkları ile. Ve çapkını anlatırken ağlamanın arasına bir çocuğun anlık gülmeleri sıkıştırması misali sevinçten çiy damlaları doluşur  aşk ve müzik-perverlerin dudaklarına. Savaş naralarıyla dövülen kentlerin dağılan, viraneye dönen damlarından dökülen kaderin kırıntıları arasından yeşeren anıları, mırıltılarının toprağına serpip günlerin getirdiklerinden çok  uzaklara büyümeye salıyor kanatlanan şarkılar. Kalbi kırık kadınlar cesurca ağlayarak aklanıyorlar gözyaşlarından, uykusuz gözlerle Diljenin şarkılarında uyanarak. Islak ve sarhoş kokularla gerçeğe ayılarak sonbaharı tutuşturuyorlar Mem'lerin yollarını ışıtıp Zin'i ağırlamaya hazırlanarak. Her şarkı kendisinden önce vardır, önce bahardır. Her şarkı bir ozanın ellerinin nasırından buğday başağının sarısı misali düşmeden güne bir Hozanın göz ağrısıdır, sonrasında herkeste yağmura dönendir. Her şarkı harlanarak önce sahibini yakar. Diljen 'Ez û Yar' i söylerken  Dilgeşin harlanan acısıyla sızısını tutuşturandır, yad ederek, öncekilerin izlerini bozmadan saygıyla... Aşk merhemini yitirince kırılır rüzgar. Kirlenir bakışlar. Merhemsiz zamanların soğuyan bakışları arasında bir köprüdür şarkıları Diljenin. Aşkın merhametsizliğine vicdana gelmesine dair öğütlerle beraber methiyeler dizen. Ve ayrılıkların kafasına vura vura ' aşksız dünya kanındada çöller taşıyandır 'diyen. Aşkın gözleri buğulanınca dudaklardan dökülen bütün sözcükler yarım ve küskündür. Küskündür aşk,  kederlenen günlerin ardına kadar açık kalan kapılarından girmeyince sevgili. Yalancı Rüyaların kitanbından okunan bütün şiirler hiç bir aşkın talihini tarihe işlemez, ölüdür bütün vaatler. Diljen Ronî Tok ve buğulanan sesine yüklenerek bir romanı yazıyor şarkılarıyla, kardeşçe çığlık çığlığa.. Diljen Ronî Günlerin albumünden siyah beyaz küskünlüklerden en hırçın demlere değin ifşa ediyor sarhoş acıları, güzel günlerin renga renk  ufuklarını göstererek. Her aşkın derinden  yükselen acısında uykudan uyanan hayal kırıklıkları yatar. Diljen Ronî; Cizrenin en heybetli Cudi Dağının eteklerine kurulmuş bir köyden ağır aksan gelerek doktorluğun titizliği, sanatçının en yalın, duru içtenliğiyle aşka, yalancı rüyanın acıdan sıyıracak reçeteyi yazıyor gülümseyen hüzünbaz, lirik şarkılarıyla. Yalanın dudaklarında zehiri ayrılığın İki sözcük bir kederden düşerken günler Sorma/ sararma kabahati daha büyük bu ahların Titrek ellerde dağılan bulutlar İpi kopan tesbih taneleri misali aşklar dağılırken Şarkılara sığın orasıdır sana yurt olan Gerçeğin Rüyasına dalarak kalbimize yakın dinleyelim Diljen Ronî'nin Yalancı Rüya albumünü doğru aşkı anlamak için.
0 notes
utopianatolia · 7 years
Text
Kitaplar...
240) Turgut Uyar - Büyük Saat
HİÇSİZLİĞE Tanrı sen ne kadar güzelsin bir hiç olarak ormansın belki bilmiyorum belki ormanda bir ağaçsın şuncacık bir pazartesi günüsün insanları dupduru edemeyen bütün karayollarında ve demiryollarında gider gelirim bütün dünyada ama biliyorum Kırşehir'de mezarsın bir kilisesin Kapadokya'da sözgelimi yumurtada zarsın ustasın sabahları yapmada en katı yoklukları koyarak insanın içine akşamüstlerinde biraz gaddarsın sular ve zamanlar kararırken ne yapalım bari bağışlayalım birbirimizi
NEDENSE nedense bir kadını sevmeye hep memelerinden başla nır bir şeyi hatırlatmak mı ona yoksa bir şeyi hatırlamak mı bilmiyorum ama nasıl bir şeyse güzel bir şey üstelik sonsuz da 
çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim apoletim sırmasız hattâ hiç yok su içsem ağzımın kenarlarından dökerim neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım bilirim aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz ölüme direnerek şimdilik şimdilik alımlı başka mutluluklara özenerek aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar sev beni, alış bana kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi zorlayarak her bir yanı çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar 
UMUTTUR "sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima" çünkü beni sevsen de güvenmezsin bana bilirim ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar meselâ her su gözyaşı olur her dönem bir hazin geçiş suya boşversem yanılsama aya baksam bir bulut sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar bir düşün kaç kişiyiz bildirilerde şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki gene de soluğumuz bir orman yangını sanılır oralarda buralarda ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın mutlaka hatırlarsın bunu tut ki enver bırakır tehdidini ethem başlar 
seçim sonuçları (ı. sayfadan) ve biliyor musun kırk milyon sandıktan MSHPCAHPMCGPBP bir bulutun gezici lehçesini andıran geçen haziranda bir kış günü durup durup arkasına bakan. haftanın plâkları 
senin geçmişin uzun, elini hemen elime ver geç kalma çoktan beri beklediğin o diri gülümseyiş işte bendim 
denizi ve ormanı, açlığı ve başkaldırmayı ayırmadın bırakılmış bir köşebaşınm en güzel tanımıdır adın seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun gel ellerini ver en güzel ellerini öyle ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle 
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
AHD-İ ATİK tekvin ve öyle bir yaz geçirdik Tanrının Bahçesinde Bozuk paralarda sinemalarda gerçeklerde Uzak görüşlülüğüne inanıp suların her şeydi taze yalnızlığı= değil bomboş ellerimizde sonsuz düzenler anlaşamadık erinçin ve karşı koymanın gerekçesinde korkusuz belki ama umutsuz değil ve uykusuz aklımız kendimizin yapacağı bir şeylerde dünyanın bütün saatleri onikilerde her şeylere bir başlangıçtık ve bir sonduk ve kimbilirdi aşk nerde oteller nerde biz bir acıydık acımız idi bütün fenerlerde ve kimbilirdi aşk nerde oteller nerde 
Gel dur önüme, sen benim sahiliğimsin!.. Isırdığım, bir kauçuk düşmanlığıdır!.. Yaşamamız baştanbaşa senin övgündür, Ey kutsal bencillik!.. Seni bırakmak niye?.. Suları ve seni bırakmak, Niye?.. Aşkın akan suları, doyurgan yabanıllığı savaşların ve büyük utkular geçer onarıcı gölgenden. Ey en gerekli yapısı tanrıların, Ben!.. Nem varsa sanadır!.. yıkılmış birlikler, kırılmış bardaklar ölen kadınlar, kan  
Tumblr media Tumblr media
TEL CAMBAZININ RÜZGARSIZ AŞKLARA VARDIĞINI A NLATIR ŞİİRDİR* ) Önce İstanbul vardı o yoktu Sonra bir gün çıktı geldi Bütün kapılar yerini buldu Önce gözlüklerini çıkardı pencereye koydu Çantasından sigara paketini çıkardı koydu Yalnızlığını çıkardı koydu O zaman bütün aşklar bütün bulutlar geçti aklından Adı kimseye lazım değil Istanbul coğrafyada ışıksız bir şehir Tuttu ayışığını parçaladı Her sokağa birer parça dağıttı O Tanrı mıydı sanki -Haşa-Ama gönlü öyle istedi öyle yaptı zaman bütün aşklar bütün bulutlar geçti aklından Adı kimseye lazım değil
Ağlaştıklarımız, kavgalarımız Şimdi sarmaşıklar gibi kollarımız. Sen kadınsın, en tatlı çağında, Ben en sevdalı yaşında erkek. Bırak bir kedi gibi yatayım kucağında Dizlerini, göğüslerini seyrederek... 
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
ceketiminsolcebi · 7 years
Text
Bir Emlak Sancısı
Bugünlerde bir apartman dairesi gibi hissediyorum. Deniz görmeyen,yalnızlık artı 1,kombili ve yine deniz görmeyen. Çok kalabalığım duygularımla,bilhakis yalnızım düşüncelerimle. Rutubet yapmış kalbimde nem var sanki. Hem nem kaldı da nem olmasın. Asansörü bozuk olan bir apartmanda merdivenler sizden daha çok yorulurlar. Ben merdiveni bozuk bir apartmanın üst katlarındaki bir daire gibi hissediyorum. Balkonumu mutfakla birleştirmişler- bu bir bakıma ciğer naklidir- nefes alamıyorum. Tuvaletle banyo boşanmamışlar henüz,öyle küçük bi` daire. Güneş görmüyorum. Uykusuz bir daireyim sanki. Ama buna rağmen kolay ısınıyorum, İnsanlara. Terli ve toplu taşımaya yakın değilim,bu da beni ucuz yapıyormuş sözde. Mesela 6.köprü yapılacak bir gün. Ben uzak kalıcam ona da. 8. havaalanıyla alakam olmayacak. Hiç bir otobüs durağının olmadığı huzursuz bir muhitteki bir daire gibi hissediyorum. Musluklarımdan sular akmıyor ve bu yüzden içimi dökemiyorum. Elektriğim yok mesela,komşularınki de gitmiş değil. “Yalıtımım var acılara karşı bak o iyi” diyorum kendime. Ama insanlar kışın üzerlerinde pahalı paltolar varken bile üşürler. Yalıtımım var ama yanıtım yok bu sorulara. Ve oturup hangi dostla iki çay sohbet etsek, Değerlenir diyor bu ev ileride. Çocukluğumdandır gelmedi bu ileri. Korkuyorum bir emlakçı tanrı gözlerime “Sahibinden Yaratık” yazacak diye. Ama ben seviyorum onu satmaz beni dimi? 11/06/17 05.56 Abidig
0 notes
distrubed-blog1 · 8 years
Text
#1
İnsanın içinde büyüttüğü bir beyaz birde kömür karası çiçek vardır.Beyaz çiçeğe beyaz duygularıyla siyah çiçeğede siyah duygularıyla sular.Hangi duygula sulaması gerektiğinede insanlar, yaşadığı olaylar ruh hali ve piskolojisi belirler. Eğer o kömür karası çiçeği ne kadar sularsan büyür, büyüdükçe o insandaki vicdan ölür kişiliğindeki benliği ölür . Kimi zevk olarak sular o çiçeği kimiside çoktan boşaltmıştır tüm içindeki suları o çiçeğe . Kötü niyeti ne kadar sularsan sula aklanmaz . İşin birde beyaz tarafı var unutulur o çiçek hep boynu büküktür. Bizim o iyi ve saf niyetimizin boynunu büktükeri gibi . Hep bir köşede durur unutulur tıpkı iyiliklerin bi köşeye atılıp unutulduğu gibi. Artık ne o dillere destan olan o aşklar ne de eski delikanlıklar kaldı. Yerini bencillikler doldurdu . Vicdansızlıklar doldurdu . Bir insanı üzüp geceleri uykusuz bırakırken sımsıcak yorganlarınıza sarılıp mışıl mışıl uyuyorsunuz . Kendi menfaatleriniz insanlara çevreye zarar verirken iz bıraktığınızı bilmiyorsunuz . Bir insanı zorlu yolun başına bırakıp benden bu kadar diyip o zorlu yolda tek başına bırakıp kestirmelere kaçıyorsunuz . Düşüncesizsiniz! Zaten bunların başıda düşüncesizlikten geliyor. Oturup bi amaç bi hedef düşünmediğinizden dolayı menfaatlere koşuyosunuz . Hayatın sınav sorusunu okumadan cevap anahtarına bakmaya çalışıyorsunuz .
0 notes
fakirogrenci · 8 years
Text
New Post has been published on Dini Hikaye
New Post has been published on http://www.dinihikaye.com/can-simidi/
Can Simidi
Semih Bey bir işadamıydı. Şu günlerde ortağı olduğu şirket iflas etmiş, yüklü miktarda borcun altında kalmıştı. O çalışanlarının hukukuna son derece riâyet eden bir işadamıydı. Alacağı varsa, karşı tarafı mağdur etmezdi. Borcuna sâdıktı. Ama bu kadar büyük bir borcun altında, sâdık olmak istese de olamıyordu. Babam: “-Allâh’ın kaderinin dışında bir yaprak dahî kımıldamaz!” derdi.
“Hayatım boyunca belki Allâh’a lâyıkıyla kulluk etmedim, ama hep Rabbime inanarak yaşadım. Ve hayatım boyunca dürüst yaşamaya çalıştım. Neden Allah beni böyle bir durumla yüz yüze bıraktı? O kadar dolandırıcı var, hortumcu var; bu musîbet bula bula beni mi buldu?!”
Semih Bey, bu düşüncelerle boğuşa boğuşa Üsküdar sahil şeridinde yürümeye başladı.
“Çevremdekilerden ufak bir sevgi pırıltısı görsem, belki içimdeki karanlıklardan kurtulacağım. Karım artık yüzüme bakmaz oldu. Borç senetleri birikmeye başladığından bu yana, istediği gibi alışveriş yapamadığı için kaprislerinden geçilmiyor. Âh Reyhan!.. Senin bu tavırlarınla her an ölüm kefenimi giyiniyorum.
«-Canını sıkma, bunlar da geçer; sana sevgimden hiçbir şey kaybetmedim!..» desen, şu ruhu çekilmiş bedenime can gelir.
Çocuklarım, senin korkundan yanıma yaklaşamıyorlar. Evlatlarımdan ayırarak ölmeden önce öldürüyorsun beni. Sanki her şey üstüme üstüme geliyor. Gireceğim toprak, gördüğüm bütün yüzlerden daha vefâlıdır bana… Eminim öldüğümde de ardımdan kimse ağlamayacak!.. Meğer yirmi yıllık çabam, uykusuz geçen gecelerim, iş seyahatlerim, hepsi boşunaymış. Hey koca dünya!.. Şu debdebeli görüntünün altında ne acımasız, ne çirkin bir yüzün varmış! Bunu anlamak için her şeyimi kaybetmem gerekiyormuş meğer!”
O esnada yoldan geçen jipe gözü takıldı. İster istemez:
“-Gözlerime inanamıyorum!” diye mırıldandı. “Daha dün elimden çıkardığım jipimle bir başkası hava atıyor. Hey sahte dünya! Cebim para ile doluyken senin üzerinde aldığım her bir nefes, ne kadar keyif veriyordu bana… O çekici güzelliğinin altında ne hain bir gülümsemen varmış!.. Sana gönül kaptıran kişiler, gerçek sevgiyi tadamaz. Menfaatleri biterse, sevgileri de biter. Yirmi yıllık karım, neredeyse kapıya koyacak beni. Hayır! Hayır! Ben nâmusumla yaşadım, nâmusumla da öleceğim!..”
Bunları düşünürken, yolun üstündeki dükkândan birisinin ite kaka çıkartıldığını gördü. Konuşmak için yanına gitti. Yerde oturup kalan bu gencin yüzünde biraz önce yaşadıklarının izi görülmüyordu. Gülümseyerek bakıyordu.
“-Hayrola kardeş, neden bu hâldesin?”
“-Ne olacak abi, iş başvurusu için girdiğim yerden eli boş çıktım.”
“-Çoluk-çocuk var mı, evli misin?”
“-Evliyim abi, üç de çocuk var elhamdülillah. Onlar Konya’dalar.”
“-Sen burada ne yapıyorsun?”
“-Şu ekonomik kriz bizi ezdi geçti. Bir bakkal dükkânım vardı. Karınca kararınca geçiniyorduk. Nerden geldiğini anlamadığım bir gülle vurdu, devirdi bizi. Anlayacağın beş kuruşa muhtaç olduk.”
“-Seni dinlemeye başladığımdan beri dikkat ediyorum, yüzünde hep bir tebessüm var. Hâlâ gülebiliyorsun.”
“-Abi, Allâh’ın verdiğini hiç sorgulamam. Çünkü O, bizlere hep hayırlar gönderir.”
“-Hayır bunun neresinde, anlayamadım. Sen de sefil bir hâldesin, âilen de…”
“-O hayrı şimdi göremesen de yarın görürsün. Abi, ben üzerime düşeni yapar, gerisini Allâh’a havâle ederim. Kapılar yüzüme kapanıyorsa da vardır Rabbim’in bir bildiği…”
“-Peki, hanımın ve çocukların sana karşı nasıllar?”
“-Eskisinden çok daha iyi!..”
Bunu duyunca dizlerinin dermanı tamamen kesildi. Neredeyse yere yığılıverecekti.
“-Nasıl yani?!” dedi.
“-Zor zamanda gönüller bir olmadıkça sevginin ne değeri kalır ki? Elhamdülillah hanım da, çocuklar da bunun Allah’tan gelen bir imtihan olduğunun farkındalar. Şimdi yapılacak en iyi şey, böyle kötü günlerde birbirimize destek olmaktır, diyorlar. Hem el emeği bir şeyler yapıp ekmek parası çıkarmaya çalışıyorlar.”
“-Peki, kardeş, ne diyeyim, sen mutluluğun sırrını çözmüşsün, haydi bana eyvallah.”
“-Güle güle abi, bugün karnın açsa, Allah yarın karnını doyurur; insanlar yüzüne gülmüyorsa, yarın sana dost olurlar.”
“-Benim için bunlara inanmak çok zor artık!” dedi. Başını önüne eğdi ve bir yandan da; “Hep bolluk içinde yaşadım, fakat bir gün dahî bu gencin şu en zor anında hissettiği huzuru yaşayamadım.” diye içinden geçirdi.
Biraz ileride bir simitçiye rastladı. Simitçi, sanki onun aç olduğunu anlamışcasına sıcak bir simit uzattı. Başını “Hayır!” dercesine salladı. Dünden beri ağzına bir lokma dahî almamıştı. Yaşadıklarının acısıyla açlığını unutmuştu, tâ ki sıcak simit kokusunu alana kadar… Elini cebine attı. Yutkundu, çaresizlik içinde başını eğip oradan ayrıldı. Hey gidi hey, daha dün İstanbul’un en meşhur restorantlarında kebap yerken düştüğüm şu hâle bak. Boşuna yaşamışım bu dünyada!..
Yolunun üstünde yetmiş-yetmiş beş yaşlarında bir hanım, kedileri başına toplamış onlara süt ve ekmek veriyordu. Açlığı o hâldeydi ki, kedilere gıptayla baktı. Sonra da bu yaşlı hanım dikkatini çekmiş olmalı ki, onu seyre daldı. Üstünden başından bir gariplik yaşadığı belli oluyordu. Ama aynı zamanda dünyanın en mutlu insanı gibi de görünüyordu. Yüzünde kocaman bir tebessüm vardı.
“-Bugün de karşıma hep böyle insanlar çıkıyor nedense?! En bedbaht tabloyla en mutlu tablo yan yana!..” dedi, alaycı bir gülümsemeyle.
Yaşlı Hanım, kendisine seslendi:
“-Evlât, öyle meraklı meraklı bakacağına gel de yardım et.”
İçinden, yabancı biri olduğum hâlde ne kadar da samimi davranıyor diyerek yanına yaklaştı:
“-Teyze, istersen ben yapayım, sen yorulma.” dedi.
“-Yorulmak mı?! Yetmiş beş yaşındayım, şu yaşıma kadar yorulmak nedir bilmedim. İşleyen demir pas tutmaz.”
“-Amca hayatta mı?”
“-Otuz yıl önce gitti, bir daha geri dönmedi!.” dedi yine yüzündeki tebessümle…
“-Allah Allah!.. Ben mi anormalim, yoksa karşılaştıklarım mı?! İnsan kocasının ölümünden bahsederken de güler mi yâ hû!” diye geçirdi içinden… Sonra sesini yükselterek:
“-Yalnız yaşıyorsun yani…” diye sordu yaşlı hanıma…
“-Allah var, evlat!.. Çocuklar da hâlimi arar sorarlar.”
“-Senin yaşındaki, biri için yalnız olmak zor değil mi?”
“-Bak evlât! Dünyanın en mutlu insanı benim. Hem ne varmış yaşımda, ben on sekiz yaşındayım.”
“-Evet, haklısın, insanın o yaşta ayakları yerden kesilmiştir, gerçekleri göremez.”
“-Yanılıyorsun evlât, hayata nasıl bakarsan, o da sana o şekilde cevaplar verir. Allah, kulu için hep hayırları murâd eder.”
“-Bugün ne kadar çok işittim bu sözü…”
“-Bir şey mi dedin oğlum?”
“-Yok teyze, sen anlatmaya devam et.”
“-Ne diyordum; işten gelirim, çorbam her zaman hazırdır.”
“-Bir de işte mi çalışıyorsun?”
“-Ben oturamam. Bir îmâlathânede çalışıyorum. Hem işlerim, hem de hayatın tadını çıkarmayı iyi bilirim. Dedim ya, işten gelirim çorbamı içer, battaniyemin altına girerim. Uygun bir program varsa izler, çayımı içerim. Gel keyfim, gel. «Nuran, İstanbul’un en zengin insanı sensin!» derim, kendi kendime… Gezmeyi de severim. Ver elini Çamlıca, ver elini Üsküdar… Yorulunca bir çay bahçesinde denize nâzır çayımı içerim. Karnım acıkınca da mütevazi bir lokantada güzelce karnımı doyurur, vakit namazlarımı da büyük câmilerde kılmaya çalışırım. İşte saâdet bu!”
“-Hayatta seni üzen bir şey olmadı mı hiç?”
“-Allah var, keder yok evlat. Başımıza bir şey geliyorsa, kendi yaramazlığımızdandır.” dedi aynı şakacı üslûpla…
“-Peki, bir şirket batırıp iflâs etmiş olsan da mı?”
“-Benim şirketle filân işim olmazdı ki! Çok para, kazanç gibi görünse de çoğunlukla ziyandır. Nohut oda, bakla sofa, evimde içtiğim bir çorbanın huzurunu bin tane şirkete değişmem!..”
“-Bu anlattıklarına ancak «mâşaallâh» denir teyze!.. Benim gitmem lâzım. Müsâadenle…”
“-Güle güle git evlât! Nuran Teyze’yi de unutma. Gittiğin yol çıkmaz sokak olmasın sakın, dikkat et emi!”
“-Seni unutmayacağım teyzecim. Keşke seninle bundan yıllar önce karşılaşmış olsaydım!” diyerek, saygı dolu bir ifadeyle Nuran Teyze’nin yanından ayrıldı. Nuran Teyze ardından seslendi:
“-Allah insana en zor anında bir can simidi uzatır.”
“-İçimi mi okudu nedir?” deyip yürümeye devam etti.
Bir taraftan da Nuran Teyze’nin söylediklerini düşünüyordu. Ben istesem de onun gibi olamam. O, mutluluk ülkesinde kendi kurallarıyla yaşayan bir seyyah gibi… Benim yaşadığım yerse bataklık. Yolumun sonu çıkmaz sokak. İşte geldim. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuş. Rahmetli babacığım, bizi namaza alıştırmak için:
“-Sizi denizin yanındaki câmiye götüreceğim!” der, tutar buraya getirirdi. Şimdiyse buraya hayatıma son vermek için geldim. Etrafa bakınarak, şu iki kişiden başka kimse yok. Hava soğuk, onlar da kalkarlar zaten… Son nefeslerimi en mutlu ânımda vermek isterdim. Reyhan’la beraber ölmek için ne duâlar etmiştik. Şimdi kabrime geleceğini dahî ummuyorum. Tabiî bir dikili taşım olursa!.. Denize bakarak:
“-Benim yangınımı, ancak şu soğuk sular dindirir.” dedi.
O, içinden bunları konuşurken, bankta oturan kadınlardan biri anlatmaya başladı.
“-Hiç unutmam, tam otuz yıl önce rahmetliyle böyle yan yana burada oturuyorduk. El ele tutuşmuş iki genç geldi. Birbirlerini çok sevdikleri belliydi. Hiç konuşmadan denizi seyre daldılar. Bizim bey:
«-Ben bunların hâlini hiç beğenmedim.» dedi. Ben de:
«-Ne varmış hâllerinde, çifte kumrular, deniz havası almaya gelmişler!..» dedim.
«-Yok, yok hanım!..” demeye kalmadı, gençler el ele tutuşmuş vaziyette kendilerini denize attılar. İki gün sonra cesetlerini karşı sahilde buldular. Anneleri kim bilir ne acılar çekti.
Kadın cümlesini tamamladığı zaman, Semih Bey, çoktan boğazın sularına karışmıştı. Ama kadının son sözleri, denize düşerken beyninde zonkladı. Yaşadıkları sebebiyle âdeta hâfızasını kaybetmişti. Annesinin acı haberi alacağı zamanki kederini hiç düşünmemişti. Kadınlar:
“-Kurtarın!..” diye çığlık çığlığa bağırıyorlardı.
Buz gibi sularda çırpınmaya başladı. Evet, ölüyordu. Mücadele edecek takati kalmamıştı. Neden sonra yukarıya doğru yükseldiğini hissetti. Gözlerini açtığında kendini bir teknede, balık ağları içerisinde buldu. Câmi avlusunda rastladığı kadınlar, onun suya atladığını görünce balıkçı teknesine seslenip yardım istemişlerdi. Üzerine doğru eğilmiş olan insanları gördü. Hemen müdâhale edip içinde biriken suları çıkarmışlardı. Zar zor nefes alıp veriyordu. Tok bir sesten çıkan şu sözlerle kendine geldi.
“-Kurtulmak istediğin her ne ise bilmem, ama Allâh’ın kaderinden kaçamazsın oğlum!..”
“-Haklısın baba, ölmek istesen de ölemiyorsun bu dünyada!..”
Nuran Teyze’nin söylediği sözler, tekrar kulaklarında yankılandı.
“-Allah, insana en zor anında bir can simidi uzatır!”
Balıkçı, mütevekkil bir edâ ile:
“-Hayatına son verecek olan, ancak bu hayatı sana bahşedendir. Ben seni kurtarmamış olsaydım, başka bir vesileyle kurtulurdun.” dedi.
Semih Bey de onu tasdik etti:
“-Bugün bunu çok iyi anladım!” dedi ve öksürüğe boğuldu. İkinci kez baygınlıktan sonra gözlerini açtığında hastahânede olduğunu gördü. Yanında kimsecikler yoktu. Öylece gözleri kapıya mıhlanıp kaldı. O anda ellerinde çiçeklerle küçük oğlu ve kızı içeri girdiler. Babalarının boynuna sarıldılar. Sonra kapıdan annesi ve hanımı Reyhan girdi. Gözlerine inanamıyordu. Annesi:
“-Oğlum, Allah seni bize bağışladı, çok şükür!..” diyordu.
Annesinden sonra Reyhan da yanına geldi, gözleri ağlamaklı bir hâldeydi:
“-Semih, seni çok üzdüm. Ama şunu bil ki, her şeyimi kaybetsem de seni aslâ kaybetmek istemem.”
“-Oğlum, bundan sonra ne olacak diye düşünme sakın! Gelinimle konuştuk. Benim yanıma taşınırsınız. Sen de iyileşince bir işin ucundan tutmaya başlarsın.”
“-Daha dün dünyanın en bedbaht insanıyken bugün en mutlu insanıyım. Hayatıma son vermeye kalkışmam, dün karşılaştığım hâdiseler ve şu an sizlerin yanımda oluşunuz… Bütün bu yaşadıklarımın ne anlama geldiğini çok iyi anladım. Dün karşılaştığım insanların gözlerindeki huzuru ben de şimdi hissedebiliyorum. Bundan sonra en büyük zenginliğimiz, huzurumuz ve sevgimiz olacak inşâallah… Buradan çıktığımda yapacağım ilk iş, hayatıma son vermek için gittiğim câmiye tekrar gitmek olacak. Ve bana en zor ânımda can simidi uzatıp tekrar hayat bahşedeni bir daha aslâ unutmayacağıma dair söz vereceğim!..” Ayşegül Balta Semerkand Dergisi, 90.Sayı
0 notes