#uluslararası temiz hava günü
Explore tagged Tumblr posts
Text
7 EYLÜL - ULUSLARARASI TEMİZ HAVA GÜNÜ
7 Eylül Uluslararası Temiz Hava Günü, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve her yıl 7 Eylül’de kutlanan bir gündür. Bu gün, hava kirliliği ve bunun insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerine dikkat çekmek için kutlanmaktadır. Hava kirliliği, atmosfere zararlı maddeler salınması sonucu oluşan bir çevre sorunudur. Bu maddeler, ulaşım, endüstri, enerji üretimi ve ısınma gibi faaliyetler…
View On WordPress
#7 eylül etkinlikleri#7 eylül için afiş#7 eylül temiz hava günü#belirli gün ve haftalar#hava#hava kirliliği#temiz hava#temiz hava günü etkinlikleri#uluslararası temiz hava günü#uluslararası temiz hava günü etkinlikleri
0 notes
Text
Temiz havanın önemini ve hava kirliliğinin insan sağlığı ve ekosistemler üzerindeki etkisini, özellikle de kadınlar, çocuklar ve yaşlılar üzerindeki orantısız etkisine dikkat çekmek amacıyla 7 Eylül'ün "Mavi Gökyüzü için Temiz Hava Uluslararası Günü" olmasına BM Genel Kurulu 2019 yılında karar vermişti.
0 notes
Text
24 saatte 11 bin 108 yolcu
https://pazaryerigundem.com/haber/185971/24-saatte-11-bin-108-yolcu/
24 saatte 11 bin 108 yolcu
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, törenle hizmete açılan Çukurova Uluslararası Havalimanı’nda 24 saatte toplam 74 uçak trafiğinin gerçekleştiğini ve toplam 11 bin 108 yolcuya hizmet verildiğini açıkladı.
ANKARA (İGFA) – Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın teşrifleri ile 10 Ağustos Cumartesi günü hizmete açılan Çukurova Uluslararası Havalimanına ilk iniş ve kalkışın Türk Havayollarının TK2462 sefer sayılı Gölbaşı isimli uçağı olduğunu belirterek, 11 Ağustosta İstanbuldan havalanan uçağımız 11.45te Çukurova Havalimanımıza iniş yaptı. Aynı uçağımız, 13.00da İstanbula gitmek için buradan kalkış yapan ilk uçak oldu. dedi.
Bakan Uraloğlu, “24 saat içerisinde Çukurova Uluslararası Havalimanında gerçekleşen yolcu ve uçak trafiğine ilişkin veriler hakkında bilgi vererek, 12 Ağustos saat 11.30 itibarıyla iç hatta 48, dış hatta 26 olmak üzere Çukurova Uluslararası Havalimanımızda toplam 74 uçak trafiği gerçekleşti. Hizmet verdiğimiz yolcu sayısı ise iç hatta 7 bin 486, dış hatta 3 bin 622 olmak üzere toplam 11 bin 108e ulaştı” dedi.
BÖLGESEL HAVACILIKTA ÇITAYI YÜKSELTMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Bir gün içerisinde 10 binden fazla yolcunun Çukurova Uluslararası Havalimanından faydalanmasının, bölgenin hava ulaşımındaki ihtiyaçları karşılama kapasitesinin ne denli güçlü olduğunu gösterdiğini vurgulayan Bakan Uraloğlu, “Yolcu sayısındaki bu yoğunluk, havalimanımızın sadece Adana ve Mersin değil, tüm bölge için ne kadar büyük bir fırsat sunduğunu açıkça ortaya koyuyor. Çukurova Uluslararası Havalimanı, bölgeye gelen ve buradan ayrılan her bir yolcuya kaliteli ve güvenli hizmet sunma konusunda kendini kanıtlamaya devam edecek. Açılışın hemen ardından bu kadar yüksek bir yolcu trafiği görmek, projeye olan ilginin ve güvenin güçlü bir göstergesi. Biz, Çukurova Uluslararası Havalimanımızla bölgesel havacılıkta çıtayı yükseltmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Çukurova Uluslararası Havalimanını ilk kez deneyimleyen yolcular ise hizmete açılan havalimanının büyük, temiz ve konforlu olduğunu vurgulayarak, geniş ve ferah olduğunu belirtti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Özgür Özel’e Uyarılarım
✍🏻 Orhan Ayber
https://www.gundemarsivi.com/ozgur-ozele-uyarilarim/
CHP’nin yeni genel başkanı Sayın Özgür Özel’e bazı uyarılarım olacak. Her ikimizin de siyasi hayatımız Manisa’da geçti. Benim siyasi hayatıma tanık olan binlerce arkadaşım var orada. Bu neden ile bu uyarılarım kendisine ulaştırılacaktır.
Manisa’da Özgür beyin babası Talat Bey’i tanıyordum, çok efendi bir insandı. Özgür Özel henüz eczacılık fakültesinde okuyordu…
Öncelikle oturduğunuz koltuk başta ATATÜRK olmak üzere İsmet İnönü’lerin Bülent Ecevit’lerin koltuğu. Bu nedenle klasik bir söz ile başlıyorum yazıma. Ülkemizin en zor koşullarında göreve geldiniz. Özellikle büyük önderimiz ATATÜRK’ün devrimlerini yıkmak için karanlık güçlerin saldırılarının sınır tanımadığı koşullarda görev almanız nedeni ile başarılar dileyerek önerilerime başlıyorum.
a) Son günlerde o kadar çok konuşuyorsun ancak “Türkiye NATO’dan çıkmalı mı” konusunda ne düşünüyorsun? Bu konuda bilgi sahibi olamadık. Senden önceki genel başkan Türkiye’nin çıkarlarını Atlantik bölgesinde temiz parayı İngiltere’de ve Bilimi Almanya’da aramaya kalkmıştı. Sen de aynı görüşleri mi paylaşıyorsun?
b) Geçtiğimiz günlerde ülkemizdeki iklim krizine bağlı olarak aşırı hava olayları nedeni ile 27 yurttaşımızı kaybettik ve ekonomik kaybımız on milyonlarca dolar…
Bu günlerde Birleşik Arap Emirlikleri Dubai’de önemli bir toplantı yapılıyor. İlk günü bu toplantıya Sayın Erdoğan da katıldı ve iklim krizine karşı Türkiye’nin hedeflerini anlattı.
Şimdi bakıyorum, gölge kabinede iklim krizi için bir gölge bakanlık yok.
Size 3 isim öneriyorum;
Kendin gitmesen bile bu üç arkadaşı gönderebilirsin ve bu güzel insanların hepsi CHPli…
1) Dursun Yıldız uluslararası su uzmanı,
2) Necdet Pamir enerji uzmanı,
3) Doğan Yaşar iklim bilim uzmanı,
Size önerim sadece ülkemizin değil dünyamızın en önemli sorunu olacak bu olay için gölge kabine kurmanız!
c) Sayın Özer, Manisa’da Eczacılar Odası başkanlığı yaptınız. Siz bu göreve gelmeden önce biri il başkanımız Mete bey diğeri kadın kolu başkanımız ülkücüler tarafından katledildiler ve sadece 2 yıl içinde 49 arkadaşımız ülkücüler tarafından öldürüldü!!!
Bu arada Adalet Partisinin bir üyesi eczacının başka ilçelerden gelenler tarafından öldürülmesi sonucu tam şehrin girişinde heykelleri dikildi.
Hayatını kaybeden ve çoğu benim can arkadaşlarım için en azından bir meydana bir taş dikerek onların anısını yaşatmayı düşünür müsünüz?
d) Son birkaç yılda CHP’ye her defasında hakarette bulunan Meral Akşener’den seçimlerde destek beklemenizi hiç onaylamıyorum. Bu makama oturanların onurları her şeyden önemlidir…
Önümüzdeki yerel seçimlerde sadece elimizdeki belediyeleri değil elimizde olmayan belediyeleri bile kazanabiliriz. Bunun için de CHP’nin hiçbir partiyle iş birliğine ihtiyacı yoktur!!!
Orhan Ayber
0 notes
Text
Arap Kemeri yerine Türk/DAİŞ Kemeri
_______________________________________
Ferda ÇETİN
Çok kirli bir oyun oynanıyor. Herkesin gözü önünde adım adım ve sinsice oynanan bir oyun...
Oyuncular “itibarlı” olunca, illüzyon ve hokus pokus beklenenin ötesinde etkili oluyor. Rojava’da, Kürtler ve birlikte yaşadıkları halklar, yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklardan çıkartılıyor. Bu topraklar sahiplerinden alınarak, Türkiye/DAİŞ çetelerine devrediliyor.
ABD Temsilciler Meclisi, eski Dışişleri Komisyonu Başkanı Eliot Engel, ABD eski Başkanı Donald Trump için, “itfaiyeci numarası yapan bir kundakçı” tanımlaması yapmıştı.
O kadar çok kundakçı var ki...
Suriye’nin en istikrarlı ve en güvenlikli topraklarının demografyası BM, ABD, Rusya ve Avrupa Birliği’nin ortak planı ile değiştiriliyor. Eskiden Baas Rejimi’nin yaptığı “Arap Kemeri”, bu kez uluslararası kundakçı şebekesi eliyle “Türk/DAİŞ Kemeri”ne dönüştürülüyor.
Suriye-Türkiye sınırında, Meşhed Ruhin’de yapılan 50 bin briket ev bu planın çok önemli bir parçasıydı. Bu puzzle oyunun ilk hedefi 1 milyon mülteciye “Güvenlik Bölgesi”nde konut inşa etmektir. Sonrasında engel olunmazsa, tüm sınır boyunca bu kentler yaygınlaştırılacaktır.
Kuzey Suriye ve Rojava’da oluşturulan “Türk/DAİŞ Kemeri” bir oldu bitti ile değil; adım adım, Kuzey Suriye halkları ve dünya kamuoyu alıştırıla alıştırıla inşa ediliyor. Hatırlayalım:
18 Ocak 2018 günü, Rusya, Efrîn-Türkiye sınırındaki askeri birliklerini çekerek, Suriye hava sahasını Türk uçaklarına açtı. İki gün sonra Türk ordusu ve çeşitli çete gruplarından oluşturulan Suriye Milli Ordusu(SMO) Efrîn topraklarını işgal etti.
7 Ekim 2019 günü, ABD yönetimi Suriye’deki askeri güçlerini çekeceğini açıkladı. 9 Ekim 2019 günü, Fırat’ın doğusundaki kara ve hava sahası Türk devletine açıldı. Türkiye, DAİŞ çeteleri ile birlikte Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etti.
Tayyip Erdoğan, BM’nin 74. Genel Kurulu’nda, Suriye sınırının “Güvenli Bölge” haline getirileceğini açıkladı. Harita ve açıklama, bir devletin egemenlik haklarının ihlali anlamına gelmesine rağmen ne BM Genel Sekreteri ne de BM üyesi 193 ülkeden hiçbir itiraz gelmedi.
Aksine BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 31 Ekim 2019 günü, İstanbul’da Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından, “BM, Türk devletinin, Suriye'nin kuzeyinde oluşturacağı güvenli bölge planlarını incelemeye alacaktır” diyerek işgali desteklediğini beyan etti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Suriye sınırında güvenli bölge” fikrinin ortaya atıldığı günden, briket evlerin inşasına kadar, Türk devletine her türden siyasi ve ekonomik desteği sağlamakla kalmadı, Avrupa Birliği ülkelerini de bu plan için ikna etti.
Merkel yönetimi Libya, Akdeniz, Kıbrıs, Yunanistan ve Karabağ politikaları nedeniyle Türkiye ile kriz yaşayan ve mali yardımları kesmek isteyen AB üyelerini ek yardım ödemeye de ikna etti. Üç gün önce bir adım daha atarak Türkiye için alınan yaptırım kararının kaldırılmasına öncülük etti.
Rojava’da “Türk/DAİŞ Kemeri” görülemeyecek bir gizlilik içinde değil, açıktan yürütüldü. Aslında “herkes kaptanın yalan söylediğini de biliyor, zarların hileli olduğunu da görüyordu.”
İşte 8 Kasım 2019 tarihinde bu köşeden yazılanlar;
“Kürtler ve Kuzey Suriye halkları, Efrîn, Ezaz, Cerablus ve El Bab’dan sonra Serêkaniyeê ve Girî Spî’den çıkarılarak Suriye çöllerine sürülecek; onların yaşadığı topraklara da tecavüzcü, kafa kesen, talancı ve hırsız DAİŞ çeteleri yerleştirilecektir. Dünyanın gözleri önünde gerçekleşen, tarihin gelmiş geçmiş bu en büyük ahlaksızlığı, ‘Türkiye’nin sınır güvenliği ve terör hassasiyeti’ yalanı ile örtülmeye çalışılmaktadır.
Saklısı ve gizlisi yok bu planın.
Kürtler, kendilerine yeten ekonomilerine ve üretimlerine son verilerek, ekmeğe ve suya muhtaç hale getirilmek, dilencileştirilmek isteniyor. Bu uğursuz planı işletebilirlerse eğer, Kürtlerin terkettiği topraklara da Erdoğan mülteci şehirler kuracak, TOKİ evleri yapacaktır. DAİŞ çeteleri, aileleri ile birlikte bu yeni yurtlarında ‘huzur ve sefa içinde’ yaşayacak. Böylece Avrupa’ya, Rusya ve Kafkasya’ya dağılmalarının önüne de geçilmiş olacak. Türk/DAİŞ işgalini açık, gizli destekleyenlerin planları ve ortak faydaları böyle.”
Bu uluslararası şebeke başka bir “kurnazlık” da yapıyor kendince. İngiltere’deki Suriye Gözlem Evi, Irak’ta, Suriye’de 50 bin DAİŞ çetesinin faal olarak savaştığını açıklamıştı. Bu savaşçıların hepsi öldü mü? Buharlaşıp görünmez hale mi geldi?
Tabiki hayır. Türkiye adına İdlib’de, Libya’da ve Karabağ’da savaşmaya devam ediyorlar. BM, ABD, Rusya, Almanya ve AB, bu çetelerin Türkiye himayesinde ve onun denetiminde olduğunu; bunun uluslararası hukukta suç olduğunu da gayet iyi biliyor.
Bu çıplak gerçekle yüzleşmemek ve Türkiye’yle karşı karşıya gelmemek için tecavüzcü bu katil sürüsüne yeni bir isim buldular. Libya savaşından sonra, hep birlikte buldukları bu “yeni” ismi kullanmaya başladılar: Türkiye’nin denetimindeki askeri güçler!
Bu adilikten şöyle bir “yarar” bekleniyor: El Kaide, El Nusra veya DAİŞ çetesi denildiğinde, dünya kamuoyunun terörist ve suçlu saydığı bu çetelerin yakalanması, yargılanması ve bir yaptırıma tabi tutulmaları gerekecektir. Bu çetenin baş destekçisi olan TC devleti de kaçınılmaz olarak uluslararası yargılamanın konusu haline gelecektir.
BM, ABD, Rusya, Almanya ve AB, “Türkiye’nin denetimindeki askeri güçler” deyimini icat(!) etmekle, yaşanan bu kadar cinayet, hırsızlık, talan ve tecavüzü olmamış saymak; bir kalemde DAİŞ’i ve Türkiye’yi “temize çıkarmak” istiyor. Bu bakımdan, “Türkiye’nin denetimindeki askeri güçler” deyimi, bir algı yaratma faaliyetidir aynı zamanda.
Suriye’de birbirleri ile derin ve uzlaşmaz çelişkileri olan bu güçleri bir araya getiren ne? Bu büyük kuşatmaya ve bu büyük düşmanlığa karşı yapılabilecekler neler?
8 notes
·
View notes
Text
GARBİS ALTINOĞLU TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİNİN DEĞERİDİR
HASAN OZAN
14 Ekim günü Garbis'i yitirdik. Garbis Türkiye devrimci ve komünist hareketi tarihinin bir simgesiydi. Öyle de kalacak. Garbis, 68 kuşağından bir devrimciydi. Eğilmez bükülmez bir komünist olarak yaşadı. Tanınan bir komünistti. Fakat yaşamının hiçbir döneminde şöhret düşkünlüğüne prim vermedi. Sade, alçak gönüllü bir yoldaştı. Olduğu gibiydi. Dürüst bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman burnu kaf dağlarında olmadı. Şöhret olmak için kendini parçalayan, kendilerine olmadık ünvanlar biçen insanları gördükçe Garbis'in bu niteliğinin değerini insan daha iyi anlıyor. İdeolojik, siyasal, örgütsel, ahlaki ve vicdani kirliliğin bu kadar geliştiği bir tarih kesitinde onun komünist savaşçı aydın dürüstlüğü ne kadar vurgulansa yeridir. Bu kişisel dürüstlüğü Garbis'in komünist karakterini de güçlü bir şekilde yansıtan niteliğiydi. O, Marksizm-Leninizm'e derin bir bilinçle bağlanmış bir komünistti. Komünist partiden kopuşundan sonra da O, bu inançlarına bağlı yaşadı.
Garbis, 12 Mart'an 12 Eylül'e uzayan tarihsel kesitte işkencede baş eğmez devrimci ve komünist direnişçiliğin de abidesi oldu. İstikrarlı devrimciliğin temsilcisi oldu. Kişisel olarak da tanıdığı İbrahim Kaypakkaya'nın işkencedeki duruşunu içselleştirmiş bir savaşçıydı. Ermeni ulusundan bir komünist olduğu için faşist işkenceciler ona karşı daha azgınca davrandılar. Ama O, buna aldırış etmedi, devrim ve komünizm inancının tutkulu bir savaşçısı olarak güçlü ve örnek baş eğmezliğiyle inandığı yolda alnı açık yürümeye devam etti. Ermeni ulusundan bir komünist olması gerek faşist diktatörlüğün, gerekse de Perinçekçi gibi azgın şövenistlerin sistematik iftiralarına ve saldırısına maruz kalmasına yol açtı. Onun şahsında tüm devrimci ve komünist değerler gözden düşürülmeye çalışıldı. O, bu saldırılara da metelik vermedi, büyük bir tutkuyla bağlı olduğu devrim ve komünizm yolunda militanca yürüdü.
12 Eylül askeri faşist darbesiyle açılan yenilgi ve dizginsiz gericilik döneminde kapağı yurtdışına atanlardan olamadı, aksine, Türkiye'de kalarak politik ve örgütsel çalışmalarına kararlılıkla devam etti. Yenilgi ve gericilik yıllarının ürünü olan tasfiyeci oportünizme karşı durdu. 90'larda yurtdışına çıkışına da parti karar verdi. Sınıf düşmanının özel bir hedefiydi. Aşırı deşifre olmuştu. Parti güvenliğinin bir gereği olarak yurtdışında görev alması uygun bulunmuştu. Yurtdışına çıkışı kendi talebi değildi. Buna karar veren partiydi.
Birlik devrimi için mücadele etti. Birlik devrimine ciddi katkılar yaptı. Saygınlığı da birleştirici bir rol oynadı. Yüksek Marksist Leninist ve entelektüel birikimiyle, 68'lerden başlayarak gelen siyasi mücadele deneyimiyle her zaman mücadeleye değerli katkılar sundu.
Garbis yoldaşın nitelik ve mücadelesi işkencedeki yenilmez tavrına indirgenemez. Onu asıl belirleyen şey, Marksizm-Leninizm'e inanarak son nefesine dek eğilip bükülmeyen bir komünist savaşçı olarak tüm yaşam enerjisini davasının hizmetine sunmasıydı. Yalnız örgütlü olduğu dönemde değil, kopuştan sonra da böyle yaşadı.
Teoriye, teorik çalışmaya önem veren, bu çalışmada da son derece dikkatli ve etraflı okumalar ve hazırlıklar yapan birisiydi. Komünist hareketin tarihi aynı zamanda teorinin ihmal edilegeldiği bir tarihtir. İç ve uluslararası komünist ve devrimci hareketin oldukça uzun tarihsel deneyimine karşın pratik/politik mücadelenin sorunlarını çözmekle, aydınlatmakla yükümlü olan teorinin, teorik çalışmanın hala ancak üçüncü derecede yer bulabilen bir yerde durması ibretlik bir durumdur. Teorinin görevi pratiğin önünü aydınlatmaktır. Ancak teori ile, teorik çalışmayla sınıf mücadelesinin genel ve güncel sorunları aydınlatılabilir. Örneğin, yıl 2019 ama hala ''sosyalizmin sorunları'' tartışılıyor, anlaşılıyor ki, tartışılmaya da devam edilecek. Teorik ve pratik çalışmanın birliğine dayanan bir çalışma tarzı ve önderlik anlayışı, bir öncü duruş olsaydı, kuşkusuz ki bu denli geride kalınmaz, yüksek bir nitelik ve donanımla sorunlar güçlü bir şekilde çözülür, bu denli sağa-sola savrulma da gerçekleşmezdi. Marksizm-Leninizm'e hakimiyet zayıflığı, tarihin dersleriyle silahlanamamak, kaçınılmaz olarak somut tarihsel gerçeğin kavranmasını ve politik ve örgütsel gelişmenin sınırlı kalmasına yol açtığı gibi, proleter doğrultudan sapmanın da başta gelen temelidir.
Komünist hareketin İdare-i maslahatçılıkla belirlenen tarzı teori cephesini de belirlemekte pratik-politik çalışmaların önünü aydınlatmakla yükümlü teorinin ihmal edilmesini koşullayıp üretmektedir. Garbis bu gerçeği çok iyi görmekteydi. Onun temelde doğru olan duruşunun teorik üretim alanına yeterince yansımaması öncünün önderlik anlayışı ve çalışma tarzıyla ilişkiliydi. Bu olgu, Garbis'in teorik-politik alanda daha verimli değerlendirilmesini önledi. Bu bağlamda, ikincil bir faktör olmakla birlikte, Garbis'in bireysel mükemmeliyetçi hatalarının da katkısı oldu bu tabloya.
Garbis, parti yaşantısında daima düşüncelerinin mücadelesini verdi. Kim ne dere göre davranan biri olmadı asla. Marksizm-Leninizm'e güçlü bilimsel bağlılığı ile eleştiri gücü onda bağımsız komünist karakterin güçlü bir senteziydi. İdeolojik tavizlere karşı hiçbir zaman liberal davranmadı. İlke sorunlarında katıydı. Sorunlara, gelişmelere daima soğukkanlı bakar ve yaşanan gelişmelerin nesnel karakterine, denetlenebilir veriler ışığında bakar ve değerlendirirdi. Kanımca çok az kişide görülebilen bir erdem ve derinlikti bu. Öncüde, geçmişin devrimci-demokratik zaaflarının ciddi kalıntılarını ifade eden ve özellikle 90'ların ikinci yarısında gelişmekte olan küçük burjuva düşüncelere karşı etkin bir mücadele yürüttü. Bu mücadelede liberalizme düşmediği gibi, zaman zaman üslubundaki aşırılıklar olsa da, sekter de davranmadı. Garbis'in bu niteliği güçlü, gelişkin bir nitelikti. Her zaman örnek alınması gereken bir nitelik.
Komünist hareketin acısını belirgin bir şekilde çektiği niteliksel zaaflarından birisi de donanım eksikliğiyle de birleşen eleştiri gücü zayıflığıyla, eleştirel uyanıklıkla sorunları inceleyen, fikir ve eleştirilerinin mücadelesini veren ve vermeyi de bilen insan tipinin yetersizliğidir. Bu bağlamda bürokratik önderlik anlayışı, çalışma tarzı, kadro politikası gerçek gelişmeyi önleyen, kötürümleştiren ana engeldir. Özneleşmek, özne olmak ama bağımsız komünist karakterde somutlaşan bir özne olmak, belirleyici olan da budur. Tabi olmaya göre şekillenen ya da şekillenecek bir insan tipi geleceğin de yeni insan tipi olamaz. Bu niteliksel gelişkinlik ise tek başına çalışkanlıkla, işkencede direnmekle, fedakarlıkla vb. kazanılamıyor. Garbis'in sadeliği ile inandığı düşüncelerin mücadelesini vermedeki inatçılığı birbirini bütünlüyordu.
Garbis, Marksizm-Leninizm'le, komünist hareketle burjuva, küçük burjuva düşünceler arasındaki ayrım çizgilerine karşı her zaman eleştirel bir duruş sergiledi ve bu ayrım çizgilerinin bulanıklaştırılmasına, bozulmasına karşı ilkeli bir mücadele yürüttü. İdeolojik tavizlere karşı durdu. İdeolojik savrulmalara karşı mücadele yürüttü. Onun bu alandaki mücadelesi ilkeliydi ve temelde doğru bir duruşu vardı. İç ve uluslararası alanda baş gösteren tasfiyeci eğilimlere karşı mücadelesi örnek bir mücadeleydi. Onun bir dizi eleştiri yazısı da bunun kanıtıdır.
O, başlıca olarak Birlik Devrimi belgelerine bağlı kaldı. Ayrı bir ideolojik çizgiye savrulmadığı gibi, ana Marksist Leninist görüşleri de savunmaya devam etti.
Garbis yoldaşın yaşamında ideallerine tutkuyla bağlılığın dışında başka hiçbir şey yoktu. Günlük yaşamı da sadeliğinin bir parçasıydı. Dünya nimetlerine önem vermezdi. Onu tanıyan herkes buna şahittir. Bütün benliğiyle komünistçe yaşadı. Narsizm, histoyinik narsizm, egoizm, kariyerizm, tezgahlar çevirme, demagoji ve manipülasyon her zaman ona uzaktı. Saf ve temiz bir yoldaştı. İçten biriydi. Kendine has bazı özgünlükleri de vardı. Yakından tanımayanlar onu soğuk biri olarak görebilirlerdi ama değildi. Üstünlüklerini başkalarına karşı kullanmak, bilgiçlik taslamak, karşısındaki insanları ezmek, küçümsemek, yöneticiliğiyle hava atmak, kişisel bağımlılık ilişkileri yaratmak gibi burjuva, küçük burjuva özellikler ona yabancıydı.
Garbis yoldaş elbette ki hatalardan, eksikliklerden azade bir komünist değildi. Fakat onu belirleyip biçimlendiren gerçek bir komünist karakter ve pratikti.
Garbis'in komünist öncüden kopuşu ağır bir kayıptı ve bu durum, üzüntüyle karşılanmıştı. Yaşamı örgütlü mücadeleyle geçmiş, idealleri, davası, kavgası için örgütlü yaşamıştı. Yaşamı boyunca profesyonel bir devrimci oldu ve örgütlü mücadelenin önemini de iyi bilen biriydi. Eğer başka bir devrimci yapıda yer almadıysa, bunun nedeni, buna uygun bir yapının olmamasıydı. Parti içerisinde bir hizip örgütlenmesine girişmedi. Koptuktan sonra da parti karşısında ayrı bir yapı kurmaya çalışmadı. Bunun bir çözüm olmayacağının bilincindeydi. Yaşanan sorunların tarihsel arka planı, tarihsel bağlamı ve içerisinde geçilen uluslararası konjoktürün gerçekleriyle bağının bilincinde olan biriydi. Türkiye Komünist Hareketi'nin sorunlarının, zaaflarının tarihsel ve yapısal nitelikte olduğunun farkındaydı. Kısa vadeli çözümler peşinde koşmadı. Kendi platformunda inançlarına sadık yaşarken teorik ve siyasal üretimler yapmaya devam etti. Kapağı burjuva yaşama ve seçeneklere atmadı. Kopuşun onu ağır yaraladığına inanıyoruz. Parti yaşantısında kendisini yalnız hissetme süreci yaşadı. Sorunların köklü bir şekilde çözüleceğine inancı belki de göremediğimiz ölçüde sarsılmıştı. Ayrıldıktan sonra düşüncelerini sitesinde, sosyal medya platformlarında kamuoyuna ulaştırma hakkını kullandı. Doğru bulduğu şeyleri savundu. Bu da onun hakkıydı. Garbis'in bazı mekanik hataları vardı, bu onda tek yanlı bazı abartılı eleştirilere de yol açıyordu. Kopuş sürecinin gerilimleri onda ek tepkiler yaratmıştır; bu da onun değişik eleştirilerine yansımıştır. Bunları reddedemeyiz ama O, kopuştan sonra da eleştiri ve ideolojik mücadele anlayışına bağlı kaldı.
Garbis'in partiden kopuşunun nedenini yalnızca onun bireysel hatalarına indirgemek saçma ve ucuz bir değerlendirmedir. Kriz anında yansıyan ciddi bireysel hataları da tek başına ölçüt alınamaz. Burada sorun şu; neden Garbis'i tutamadık? Neden çok sayıda kadro ve deneyimli kadro komünist hareketle yürüyemedi? Bu sonuç hep o insanların hataları, zaaflarının sonucu muydu? Böyle bir yöntem, bakış açısı, analiz tipik bir metafizik, idealist karakter taşımaz mı!!! 3-5-10'nu vb. esasen kendi zaaflarının ürünü olarak çekip gitmiş olabilir ama çok büyük bir çoğunluğunun durumu böyle değildir.
Bu bağlamda verilecek doğru yanıt şudur; çubuğu bireylerin zaaflarına kırarak, suç bireylerdedir demek yerine, bireylerin hataları, zaafları her ne ise görerek ama esas dikkat öncünün zaaflarının nerede olduğuna yoğunlaştırılmalıdır. Bir partiyi geleceğe taşıyacak ana nokta budur. Kolaycı, dar kafalı, idealist, mistik dar gruplara özgü zihniyetle bu yapısal zaaflardan kurtulmanın olanaklı olmayacağına kendi tarihsel deneyimimizden de biliyoruz.
Garbis'in partiden kopuşu asla sadece Garbis'in hatalarına indirgenemez ve indirgenmemelidir. Bu bağlamda sorun öncelikle, Garbis gibi nitelikli bir komünistin, bir tarihin, eğilmez bükülmez bir komünist devrimcinin bireysel zaaflarından çok ve en önemlisi komünist hareketin zaaflarıdır, zaafları olarak ele alınmalıdır. Ama böyle bir perspektifin izinin olmadığını hem Garbis'in ölüm haberinin ruhtan, değerden yoksun, baştan savma tarzda ilk anda ETHA'da verilişinden hem de cenaze töreninin daha sonra ajans ve Atılım gazetesinde haber bile yapılmamasından görüyoruz. Acı ama gerçek. (Ki, yukarda alıntıladığımız yazının yayınlanmasından sonra geçen kesitte söz konusu zaafların giderilmesi bir yana, tablo daha da ağırlaşmıştır.) Bu durumun, küçük burjuva önyargıların ve dar zihniyetin ürünü olduğunu vurgulamak isteriz. Fakat bu tavırda ve zihniyette ne demokratik ne de komünistçe olan hiçbir şey yoktur.
Garbis iyi bir komünistti. Bir tarihti. Tarihi bir değerdi. Türkiye devrimci hareketinin ortak bir değeriydi. Tarihi de bizlerin geleneğiyle, hareketiyle geçti. Kopuştan sonra da Marksizm-Leninizm'e bağlı kaldı ve istikrarlı bir komünist olarak yaşadı. Parti içinde hiçbir zaman kariyerist bir mücadele yürütmedi. Hiçbir hizipçi kışkırtmaya girmedi. Kendi ekibini kurmak gibi bir bencilliğe düşmedi. Hep ilkeli ve namuslu yaşadı. Takınılan tutumun utanç verici olduğuna inanıyoruz.
Garbis gibi bir değeri sahiplenmek için partili olması da gerekmiyor. Bir tarih, tarihimizin bir bileşeni ve sembolü olması itibariyle zaten sahiplenilmesi gerekiyor ve o bir komünistti. Hayatını bir trafik kazasında, bir hastalıktan kaybeden herhangi demokrat insanı ya da devrimciyi sahipleniyoruz. Burada bir yanlışlık da yok ama iş Garbis gibi bir komüniste gelince görmezden geliyoruz. Sözgelimi Garbis, kopuştan sonra MİT'in, konturgerillanın ya da Avrupalı bir ırkçının saldırısıyla yaşamını yitirseydi acaba nasıl davranılacaktı?
Doğru, devrimci, komünistçe olan Garbis'in parti insiyatifiyle sahiplenilmesiydi. Bu, partiyi de onur ve sevgi kazandırırdı. Eğer böyle bir irade gösterilseydi, bu sahiplenme kamuoyu nezdinde Garbis'in partiden kopuş gerçeğini de açıklıkla ifade edecek bir sahiplenme olacaktı. Fakat bu irade gösterilmedi. Dahası böyle bir sahiplenme son derece geri bir tutumla yanlış görüldü.
Devrim ve sosyalizm kavgasında, Türkiye komünist hareketinin tarihinde, Birlik Devrimi atılımında ve sonrasında onun da çok ciddi, alınteri, emeği, göz nuru, ödediği ağır bedeller vardı; ancak biliyoruz ki, dünyanın neresinde olursa olsun küçük burjuva karakter ve zihniyet yalnızca ilkesiz değil aynı zamanda nankördür, inkarcıdır. Burada çizilen sınır egoizmle, dar grup tarzıyla, dar kafalı kibir ve zihniyetle bağlıdır. Biz, bu ilkellikte devrimci olan hiçbir şey olmadığına inanıyoruz. Bu tür zihniyet ve davranışların komünizm ve devrim iddiasıyla da çeliştiği ve düzeltilmesi gerektiği bilince çıkarılmalıdır.
Garbis yoldaşın cenazesi hem ortada kaldı hem de kalmadı. Ortada kaldı çünkü, politik ve örgütsel bir insiyatifle kaldırılmadı. Ortada kalmadı, çünkü Garbis'i seven, sayan, ona saygı duyan komünistler ve devrimciler konuşmalar, marşlar, sloganlar ve Enternasyonal marşı eşliğinde uğurladı. Geride kalan utancın yükü ise küçük burjuva zihniyetin sırtına kaldı. Bunun da hep hatırlanacağına inanıyoruz.
Garbis'in partiden kopuşunu ilk öğrendiğimde yüreğime büyük bir acı saplanmıştı. Çok ağır koşullardan geçiyorduk, ağır sorunların kuşatmasını yarıp geçme mücadelesi veriyorduk. Kopuşun yarattığı bazı önyargıların da etkisinde kaldığımı düşünüyorum. Gerekli özeni ve duyarlılığı gösteremediğime inanıyorum. İkinci büyük acıyı ise Garbis'i kaybettiğimizi öğrenince yaşadım. Ne yazık ki insanların değerini daha ziyade kaybettikten sonra öğreniyoruz ve bir de kafa dengimiz değil diye o insanlara karşı devam eden ruhsuzluktan. Kendisiyle ilk fırsatta görüşmek istiyordum ama ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Bu da ayrı bir acı olarak yüreğimde duruyor.
Güle güle Garbis yoldaş. Güle güle canım yoldaşım. Seni devrim ve sosyalizm tarihinden kimse silip atamayacaktır. Erdemlerinle, komünizm davasına sarsılmaz bağlılığınla, alınterinle hep yaşayacaksın.
5 notes
·
View notes
Text
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Üzerinde yaşadığımız dünya, şu an için yaşayabileceğimiz tek gezegen… Onu ve doğamızı elimizden geldiğince korumak sadece bizim için değil gelecek tüm nesiller için hayati önem taşıyor. İşte bu sebeple Birleşmiş Milletler,1974 yılında çevreyi korumak, çevreyle ilgili sorunlara uluslararası alanda dikkat çekmek ve çevre hukukunu geliştirmek adına 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak ilan ediyor.…
View On WordPress
0 notes
Text
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Üzerinde yaşadığımız dünya, şu an için yaşayabileceğimiz tek gezegen… Onu ve doğamızı elimizden geldiğince korumak sadece bizim için değil gelecek tüm nesiller için hayati önem taşıyor. İşte bu sebeple Birleşmiş Milletler,1974 yılında çevreyi korumak, çevreyle ilgili sorunlara uluslararası alanda dikkat çekmek ve çevre hukukunu geliştirmek adına 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak ilan ediyor.…
View On WordPress
0 notes
Text
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Dünya Çevre Günü’nde, tüm dünyaya emsal olabilecek bir dava: “Temiz Hava Benim Hakkım”
Üzerinde yaşadığımız dünya, şu an için yaşayabileceğimiz tek gezegen… Onu ve doğamızı elimizden geldiğince korumak sadece bizim için değil gelecek tüm nesiller için hayati önem taşıyor. İşte bu sebeple Birleşmiş Milletler,1974 yılında çevreyi korumak, çevreyle ilgili sorunlara uluslararası alanda dikkat çekmek ve çevre hukukunu geliştirmek adına 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak ilan ediyor.…
View On WordPress
0 notes
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü” her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
View On WordPress
0 notes
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 5 Haziran mesajı
https://pazaryerigundem.com/haber/175338/cumhurbaskani-erdogandan-5-haziran-mesaji/
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 5 Haziran mesajı
5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla mesajı yayımlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha yaşanabilir ve yeşil bir dünya, küresel çevre sorunlarının çözüme kavuşturulmasıyla mümkün olabileceğini belirtti.
ANKARA (İGFA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında yazılı mesajı yayımladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında, “Daha yaşanabilir ve yeşil bir dünya, küresel çevre sorunlarının çözüme kavuşturulmasıyla mümkün olabilir” dedi.
İletişim Başkanlığı’ndan aktarılan mesaja göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın küresel ısınma, çölleşme, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi çok önemli çevre felaketleriyle karşı karşıya olduğunu belirterek, “Çevre sorunları tüm insanlığın müşterek meselesi olup, çözümü uluslararası iş birliğini gerektirmektedir. Ülkemizde 2022 yılından itibaren Dünya Çevre Günü kutlamalarının daha çok katılımla gerçekleştirilmesi, çevre sorunlarının ve gelişmelerin değerlendirilmesi maksadıyla 5 Haziran tarihinin bulunduğu hafta “Türkiye Çevre Haftası” olarak kutlanmaya başlandı. Daha yeşil, daha temiz bir Türkiye için ülke genelinde atık yönetimi, iklim dostu teknoloji, enerji kaynaklarının kullanımı, hava, su ve toprak kalitesinin iyileştirilmesi, ağaçlandırma kampanyaları ve planlı şehirleşme yönünde önemli çalışmaları hızla sürdürüyoruz” dedi.
Erdoğan mesajında şunları kaydetti:
“İnsan ve çevre sağılığının korunmasında kritik öneme sahip katı atık toplama tesisleri de ülke genelinde yaygınlaştırılmıştır. Sıfır Atık Hareketi bütün dünyanın örnek aldığı bir çevre hareketi ve ekonomik döngü modeli haline gelmiştir. Kuraklığın giderek daha büyük bir tehdit halini aldığı günümüzde yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı korumak için de önemli adımlar atıldı. İçme suyu tesisleri ile son dönemde yaşanan taşkınlardan korunmak için taşkın tesisleri ve atık su arıtma tesislerinin sayısı önemli sayıda artırılmıştır. Diğer yandan yer altı barajları inşa etmekle ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Tabiat varlıklarımızın korunması, planlı şehirleşme çalışmaları, ağaçlandırma seferberlikleri ve çevre kirliliğinin önüne geçilmesi amacıyla gerçekleştirilen projelere de destek vermekteyiz. İçtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın, ayak bastığımız toprağın, bilinçsizce tükettiğimiz kaynakların insanlığın israf yerine, doğaya saygılı, çevreye duyarlı, kanaati esas alan bir tüketim anlayışını yerleştirmek için çabalarımızı sürdürmekteyiz. Bu noktada, aileler ve eğitimciler başta olmak üzere hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için çevre konusunda da, ilhamını kadim medeniyetimizden alan bir anlayışla çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu günün, çevre sorunları konusundaki toplumsal farkındalığın artmasına katkı sağlamasını temenni ediyor, gelecek nesillere daha yeşil bir dünya bırakmak için tüm vatandaşlarımızı duyarlı olmaya çağırıyor, en kalbi duygularımla selamlıyorum.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Photo
Küresel ısınma ve çevre kirliliği gibi konulara dikkat çekmek amacıyla düzenlenen Dünya Günü 50. defa kutlanıyor. 22 Nisan Dünya Günü'ne özel olarak arama motoru Google da temalı bir logo hazırladı. Kökenleri 1970'e uzanan ve ilk uluslararası çalışma olma özelliğine sahip etkinlik hakkında bilinmesi gereken 5 önemli maddeyi sizler için sıraladık. 1- 22 Nisan Dünya Günü, aktivist John McConnell'in önerisi ve güneş enerjisi kullanımının yaygınlaşmasına yönelik çabalarıyla bilinen çevreci Denis Hayes'in organizatörlüğünde ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) 1970 yılında düzenlendi. Bu kutlamalara 20 milyonu aşkın kişi katıldı. Bu etkinlik sayesinde ABD’nin ilk 'Temiz Hava Yasası' ve 'Temiz Su Yasaları' hazırlandı. Çevre felaketleri, küresel ısınma, kirlilik gibi birçok konunun uluslararası gündem olması sağlandı. 2- İklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadelede tarihi bir dönüm noktası olarak görülen Paris İklim Anlaşması (COP 21) da Dünya Günü'nün kutlandığı 22 Nisan 2016'da imzalandı. Ancak bu anlaşmaya Dünya Günü'nün çıkış noktası olan ABD'nin başkanı Donald Trump imza atmadı. 3- 22 Nisan Dünya Günü'nü tetikleyen olay 28 Ocak 1968'de gerçekleşti. Bu tarihte ABD'nin Kaliforniya eyaletinde Santa Barbara kıyısı açıklarına yaklaşık 12 milyon litre petrol döküldü. O güne kadar görülen en büyük çevre felaketlerinden biri olan olayda 10 bini aşkın kuş, yunus, fok balığı ve deniz aslanı öldü. Bu atıklar bin 300 kilometre kareyi aşkın bir alana yayıldı. 4- 2000 yılında organizasyon ilk kez internet üzerinden bildirisini yayımladı ve resmi sunumu Hollywood yıldızı Leonardo Di Caprio yaptı. 5- 1990'dan itibaren ise Dünya Günü, ABD'yi aşan ve uluslararası çapta kutlanan bir güne dönüştü. 200'e yakın ülkedeki kutlamaları Washington merkezli Earth Day Network organize ediyor. https://www.instagram.com/p/B_SSlezjJ70/?igshid=1lmag6xv76vsm
0 notes
Text
TEMİZ BİR İŞLETME İLE DOĞRU İZLENİMİ YARATIN
İşinizi yürütmek söz konusu olduğunda, işe aldığınız satıcılar size yansır. Kapıcılık veya takip eksikliğinden dolayı hizmetçi servis şirketinizi değiştirmekten bıktıysanız, bir iş doğru olana kadar yapılmadığına inanan ekibe gitme zamanı. Diyarbakır temizlik şirketi Sanat Temizlik olarak, gece gündüz güvenebileceğiniz olağanüstü sonuçlar sunmak için uzmanlık, profesyonellik ve sahiplik sağlıyoruz. 10 yılı aşkın bir süredir müşterilerimize yalnızca en yüksek temizlik hizmeti standartlarını sunmaya adadık.
TEMİZ BİR İŞLETME İLE DOĞRU İZLENİMİ YARATIN
DAHA İYİ BİR TEMİZLİK SAĞLAMAK İÇİN LİDER TEKNOLOJİLERİ KULLANMA
10 yıldan uzun bir süredir faaliyette olan Diyarbakır temizlik şirketi Sanat Temizlik, her gün en yüksek standartları hedeflemektedir. Patentli Yakalama ve Sökme Temizleme sistemimiz bunun en iyi örneğidir. Etkili ve verimli bir temizleme işlemi, havadaki tozu, VOC'leri ve bakterileri önemli ölçüde azaltmak için güçlü ürünleri, gelişmiş teknolojileri ve yüksek verimlilik yaklaşımını birleştirir.
KALİTE KONTROL PARMAKLARINIZIN UCUNDA.
Diyarbakır temizlik şirketi Sanat Temizlik yöneticileri ve müşterilerimiz arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için tescilli, mobil bir uygulamadır. Sizinle aranızdaki döngüsel iletişimi sağlar. Bu uygulama, bir İnternet bağlantısı olmadan bile, herhangi bir yerden bina denetimleri gerçekleştirmek için esneklik sağlar! Daha fazla bilgi edinmek ister misiniz? Bizimle iletişime geçin KAPICI TEMİZLİK HİZMETLERİMİZ ŞUNLARI İÇERİR: Günlük, haftalık ve aylık temizlik hizmetleri için seçenekler Günlük halı bakımı Sert zemin temizliği ve bakımı Resepsiyon / lobi temizliği Mutfak / tuvalet temizliği / yeniden stoklama Toz alma ve cam yıkama Ofis sistemi temizliği Atık giderimi Dezenfeksiyon programları Gündüz temizleme İHTİYAÇLARINIZA GÖRE TASARLANMIŞ GÜNDÜZ TEMİZLİĞİ. İşletmenizin kesintisiz çalışmasına yardımcı olmak için düşük maliyetli gündüz temizlik hizmeti sunuyoruz. Mesai saatlerinden gündüz temizlik programına geçmek, temizlik maliyetlerinizi ve enerji giderlerinizi azaltabilir. Çalışma saatleri dışında sahada temizlik personeli gerekli olmadığından, binanın ışıklarına veya binanın ısıtılmasına / soğutulmasına gerek yoktur ve gün sonunda kapılarınız kilitli kalır. ISSA'ya (Uluslararası Sağlık Gereçleri Birliği) göre, daha temiz bir çalışma alanı çalışan verimliliğine ve daha sağlıklı hava ile katkıda bulunabilir ve bu da yıllık hastalık günü devamsızlık sayısını azaltabilir. Diyarbakır temizlik şirketi Sanat Temizlik AVANTAJLARI: Kalite geliştirme denetim planı Ayrıntılı temizlik planı Yazılı görev programı ve şartname listesi Denetim personeli ile günlük sözleşme Kalite inceleme programları Temizlik personeli için yerinde eğitimin devamı En yüksek güvenlik ve emniyet seviyesi Gereksinimlerinize uygun zamanlama seçenekleri Sınıfının en iyisi ürünler ve ekipmanlar Ulusal kaynaklarla desteklenen yerel işletmeler Bir işletme sahibi, mülk yöneticisi, tesis yöneticisi veya bölge müdürü olun, ticari mülkünüzün temiz ve sağlıklı kalmasına yardımcı olmak için buradayız. Read the full article
0 notes
Text
Kadın vücudunun fit olmak zorunluluğu algısı ve herkesin söz sahibi olduğu algısının yanlışlığı .
20 . Yüzyılın başlarından itibaren moda ve kadın dergilerinin artması ve daha sonraki yıllarda spor alanlarının genişlemesi ve kadın ‘ ın toplumda eskiye göre daha fazla yer alması kadınların dış görünüş , fiziksel ölçüler , kıyafet seçimleri erkeklerin de içinde bulunduğu topluluklar tarafından tartışılmaya başlandı . 20. Yüzyılın başlarından itibaren neredeyse her 10 yılda bir modanın değiştiğini ve ideal kadın vücudu algısının değiştiğini görüyoruz . Bu durumların siyasi , toplumsal ve dini algının değişmesiyle de olduğu çok açıktır . 21 . Yüzyılda Dünyanın çoğu ülkesindeki kadınların her durumda fit olmaları gereklilikleri , vücut yağ oranlarının dengede olması sanki bir kuralmış gibi empoze ediliyor . Bu durumda ticari kaygılar son derece etkin çünkü Dünyanın küreselleşmesiyle ticaret artık global hale gelmesi , insanların her şeye ulaşması satışları arttırıyor ve satıcıların daha fazla satış yapma isteği artıyor . Spor malzemeleri , supplementler , sporcu için beslenme üretim sektörü , spor kıyafet sektörleri daha fazla satış yapıp kar etmek için bu dayatmaları yapıyor . Aslında her şeyin arkasında en temelde ticari kaygı söz konusu ve insanların buna uyup kendini pazarlama isteğinin artması .
20.Yüzyıl ‘ da başlayan ideal kadın vücudu algısı artık günümüzde bir statü göstergesi ve dikkat çekme unsuru haline geldi özellikle kalça bölgesindeki gelişmişlik bir dişilik göstergesi haline geldi . Bu durum evrimsel olarak avcı toplayıcı toplumdan bize miras olarak kaldı . Erkek genlerinde ve algısında her zaman sağlıklı çocuk doğuracak ve sağlıklı bir şekilde bakacak , büyütecek kadın için en ideali şişkin göğüs ve kalçaların olması idi . Ancak bu durum doğallığını kaybetti çünkü yaşadığımız habitat her alanda yapaylığı reddeder . İdeal kadın vücut ölçüleri büyük anlamda erkeklerin başlattığı bir durum olsa da son 50 60 yılda kadınların devam ettiği ve birbirleri arasında en fazla rekabet ettiği konulardan biri oldu . Bu durum çeşitli kimlik karmaşalarına ve kadının sadece çoğalmaya yarayan bir tür olarak algılanmasına kadar geldi .
Doğuştan gelen vücut şekillerinden biri olan elma türlü kadın vücuduna sahip kadınların kilo alması ve iri görünmeleri çok kolay olduğu gibi kilo vermeleri ve fit vücuda sahip olmaları diğerlerine göre daha zordur bu durum . Kadınların kendilerini yetersiz ve değersiz hissetmelerine yol açıyor . Bu durumun önüne geçmek için bunu kendi sağlıkları ve öz saygıları için değil insanlara kendilerini beğendirmek için yapıyorlar . Yanlış beslenme programları , uygunsuz egzersiz programlarıyla hedeflerine ulaşamıyorlar bu durum ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açıyor . Vücuttaki seretonin ve endorfin miktarındaki azalma mutsuzluğa yol açıyor bunu refleks olarak engellemek için çikolata vb besinler tüketiliyor , tehlikelerin biri de burada başlıyor .
Seretonin ve endorfin gibi mutluluk hormonlarının az salgılanması ciddi depresyon durumlarına , duygu durum bozukluklarına yol açıyor. Bu durum için kimyasal bir takım ilaçlar var yine bu ilaçlar birer ticari reklam ürünü . Bu ilaçlardan biri de prozac . Bu ilaç genellikle bütün depresyon yaşayan bireylere verilir . Özellikle kadınlarda dozaj aşımlarında ciddi duygu durum değişikliklerine yol açabiliyor . TV , moda dergilerindeki haberler ve yeni trend gibi konular ve bunların çoğu ticari markaların , kozmetik ve ilaç sektöründeki şirketlerin kullandığı reklam ve pazarlama tekniklerinin bir parçası .
Aslında yapılması gerekenler çok pratik görünse de başlama ve alışma evresi çok uzun sürebilir çünkü medya , moda , çevremiz sürekli kadınları aynı yöne çekiyor ve bu durumun adı,ideal ve mükemmel olma duygu durumu .
Bu tür etkinlikleri insanlar başkaları için değil kendileri için yapması gerekir çünkü her insan sadece kadınlar değil özeldir ve evrende bir görevi vardır. Hiç bir canlı boşu boşuna var edilmez her şeyin bir amacı vardır .
Her toplumdaki bütün kadınlar başkaları ile rekabet etmek yerine ve başkalarına kendini beğendirmek yerine önce kendini sonra çevresini geliştirmesi lazım çünkü toplumu doğuran ve eğiten kadındır .
Dünyaya getirdiği çocuğu babadan çok anne yetiştirir . Çocuklar çevresindekileri taklit ederek ve gözlemleyerek öğrenir bu yüzden kadın kendini ne kadar geliştirirse yetiştirdiği çocuk ‘da o kadar iyi yetiştirilmiş olur .
Çok kapsamlı bir sosyolojik araştırma yapmadan’da kadınların zihnen gelişmiş,kendi ayakları üstünde durabilen ve manipülasyonlardan etkilenmeyen kadınların bulunduğu toplumlar her zaman gelişmiş , refah düzeyi yüksek ve Dünya ve İnsanlık için faydalı toplumlardır .
Özellikle Norveç gibi gelişmiş ülkelerde kadınların doğulu ülkelere göre daha eğitimli ve özgür olduğunu görürüz ve Norveç gibi ülkeler daha gelişmiş , refah düzeyi daha yüksek, özellikle çevre bilinci çok daha yüksek örnek olarak alttaki fotoğrafta çevrenin ne kadar temiz ve doğal güzelliğinin bozulmadığını görüyoruz .
Şehir ve medeniyet bakımından çok gelişmiş ülkelerdir .
Bütün bunlar bir tesadüf değildir hepsi , bütün bunlar hep aynı şeyi işaret ediyor .
Kadınların en fazla eğitimli , özgür , sağlıklı ve İdeal kadın , ideal anne , ideal kadın ve ideal kadın gibi manipülasyonlara maruz kalmadığı ülkelerde her zaman kadın ve yetiştirdiği çocuklar o kadar eğitimli ve bilinçli olur .
Aslında batılı , fit, şişman, ideal veye ideal olmayan diye ayrımlar yoktur bunların hepsi sonradan ticari amaçlarla insanları manipüle etmeye çalışan kuruluşların çıkardığı akımlardır.
Fit kadın veya kilolu kadın olmak izafi bir kavramdır kişiye göre değişir bu durum insan hangi durumda kendini mutlu hissediyorsa öyle olmalı toplumsal kalıplar ve uluslararası zorbalıklar sadece gelip geçici ticari zorbalıklar ‘ dır .
Elbette fit bir vücuda sahip olmak çok sağlıklı ve insanın kendisine güven veren ve ayrıca göreceli olarak güzel ve çekici bir görüntü kazandırır ancak bu durum saplantılı bir şekilde dışarıdan bir müdahale ve manipülasyonla değil kişinin kendi isteği ile olmalı .
Korsan Sloganlarım ,
- Korsan hastalıktır , sanatı ve emeği öldürme .
- İnsan emekle yaşar , gelişir korsan kullanma geleceğine sahip çık .,
Diğer yazılarım .
1) Geçit , Kemal marsa gidecek olan koloniler içinde ilk Türk idi ülkede bu durum her kesim tarafından haberdar olunmasa’da önemli bir durumdu .
19 mayıs 2025 Space x falcon heavy roketi kalkış için hazırdı ve motorlar ateşleniyordu bu durum Kemal için çok heyecanlıydı eğitimler ne kadar etkili olsa da anı yaşamak farklı idi ve Kemal ‘ in nabzı 180 ‘ e çıkıyordu ve kapsül atmosferden çıktığında artık heyecan geçmiş ve sonsuz evrenin sessizliğini hissetmişti.
19 kasım 2025 marsa iniş kapsüllerinden inen Kemal ilk defa farklı bir gezegendeydi ve ne kadar uzay kıyafetinin içinde olsa da sanki oksijen değilde başka bir şey soluyordu .
Heyecanı çok büyüktü ne kadar marsı insanlaştırmak uluslararası ve insanlık için bir şey olsa da Türk ismini ve Türk bayrağını marsta dalgalandırmak bambaşkaydı .
2) Berlin’ deki kreuzbergdaki geçitten çıktığımda gece yarısı idi ve yeni bir çift göz fark ettim .
Bu gözleri gün içindede görmüştüm hatırlıyordum . Gözler gündüz de parlıyordu ancak gecede çok belirgindi yağmur iyice bastırmış eve gitmek için hızlandım ancak takip edildiğimden emindim .
Bu adamın boynundaki gama haçını fark etmemiştim daha önce bu adam Almanya’da ünlü Neo nazilerdendi ve oldukça iri yarı ve tehlikeli duruyordu ancak bende boş duracak değildim .
Adam daha da yaklaştı ve bana tam saldıracak iken kendimi bir anda sağa çekip sıyrıldım ve kasıklarına tekme attım ardında bir sağ kroşede çenesine attım ve hemen oradan uzaklaştım .
Eğer Almanya ‘da iseniz ve Alman değilseniz bu tip durumlara hazırlıklı olmalısınız .
3) Kapkaranlık buz gibi bir kış gecesiydi , Ankara ‘ nın soğuğu fenadır ama bu seferki çok daha soğuktu.
Saat gece 3 Ankara ‘ da ki o Kemal gece arkadaşlarının yanından ve her zaman takıldığı bardan çıkmıştı arabasının yanında doğru gitmeye çalışıyordu karların içinde ve cumartesi akşamı olduğu için yakınlarda yer bulamamış mecburen uzakta bir yere park etmişti . Gece dışarıda yürümeyi ve özellikle karlı hava da yürümeyi çok severdi araba ne kadar uzakta olsa da bu durumdan hoşlanmıştı .Tunalı Hilmi caddesinden yukarı seğmenler parkına yürürken yolun kenarında o soğukta ısınmaya çalışan ve yemek yemeğe çalışan çocukları gördü ve içinde bir şeyler parçalandı ne kadar duygusuz gibi görünse de ve duygularına izin vermese de onları görünce içi cız etti ve o gece bir şeylerin farkına vardı aslında her şeyi vardı sıcak bir evi, arabası ,ailesi ,kız arkadaşı .
Uzun zamandır depresyondaydı hayatındaki bazı ters giden şeyleri için ancak o çocukları görünce aydınlandı şükretti ve hayatındaki her şey için daha fazla çabalaması gerektiğini anladı .
4) Haftanın 5 günü olduğu gibi bu günde idmandan çıkmıştı ve arabada evde hazırladığı yemeğini yedi çıkışta arkadaşlarıyla dışarı çıkacak ve arkadaşı şebnem onu bir kız arkadaşıyla tanıştıracaktı Kemal in 3 yıldır ciddi ilişkisi yoktu ve her seferinde ve adım atmak istediğinde hüsrana uğruyordu.
En büyük korkusu diğerleri gibi kendini kaybedecek ve dengede olamayacaktı eve geldi fit ve iri vücuduna en çok yakışan ve en estetik duran gömleği giydi renk olarak açık maviyi seçmişti ve hazırdı .
Arkadaşı Şebnem mekanın yerini söyledi ve akşam 9 da Kemal oradaydı , 3 kız vardı ve tek erkek Kemal idi garipsemişti bu durumu çünkü Şebnem diğer arkadaşlarından bahsetmemişti ama sorun değildi .
Kemal herkesle tanıştı ve kafasına koymuştu artık; dengede olacak ve sakin olacaktı gecenin ilerleyen saatlerinde Şebnem ‘ in tanıştırdığı kızla gayet iyi anlaşmış ve dengeyi hep korumuştu ve o gece çok güzel geçmişti.
Kemal o gece bir şey öğrendi en büyük engelinin ve sınavının kendi ile olduğuydu kendi dengede ve farkında olursa her şey daha iyi olurdu .
ZİHİN HARİTASI :
0 notes
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü” her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
View On WordPress
0 notes
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü” her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
View On WordPress
0 notes