#7 eylül temiz hava günü
Explore tagged Tumblr posts
bakbi3452 · 1 year ago
Text
7 EYLÜL - ULUSLARARASI TEMİZ HAVA GÜNÜ
7 Eylül Uluslararası Temiz Hava Günü, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ve her yıl 7 Eylül’de kutlanan bir gündür. Bu gün, hava kirliliği ve bunun insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerine dikkat çekmek için kutlanmaktadır. Hava kirliliği, atmosfere zararlı maddeler salınması sonucu oluşan bir çevre sorunudur. Bu maddeler, ulaşım, endüstri, enerji üretimi ve ısınma gibi faaliyetler…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tumitutscanlation · 6 years ago
Text
Heavenly Blessing - 15. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 15: Akçaağaçtan Daha Kızıl Kıyafet, Kar Kadar Beyaz Bir Ten
Beyaz kıyafetler giyen kalabalığın boyunlarının üzerlerinde kafaları yoktu, her biri birer kafatası taşıyor ve yalnızca hapishane kıyafetleri giyiyorlardı. Bükülmüş kollarındaki kafaları durmaksızın gıcırdarken yavaşça kağnı arabasına doğru gelen grup, başı kopmuş mahkumlardan oluşuyor gibiydi.
Xie Lian sesini alçaltıp diğer ikisine hitaben. “Yanımıza yakınlaştıklarında hiç ses çıkartmayın.”
San Lang kafasını yana yatırıp sordu. “Gege, görünüşe göre olağanüstü yeteneklisin ve tuhaf şeylerde ustasın. *ÇN: Gege, abi kullanılan sevimli bir hitap, kan bağı olmasına gerek yok.
Kafası biraz karışık göründüğü için Xie Lian cevapladı. “Olağanüstü yeteneklere sahip ve tuhaf şeylerin ustası demezdim ben olsam. Sadece bir-iki şey biliyorum.  Şu anda bizi göremezler ancak az sonra yakına geldiklerinde neler olacağını kestirmek zor.”
Beyaz ipeğin kendi kendine havaya uçtuğunu görünce kağnı arabasını süren yaşlı adamın dili tutulmuştu. Üstüne kafasız insanlar da görüş alanına girmişti, korkudan neredeyse dizlerinin bağı çözülecekti. Büyük bir panikle kafasını salladı. “Hayır, hayır, hayır, yapamam! Sessiz kalmayı başaramam Daozhang, ne yapmalıyım?!” *ÇN: Tao Rahibi
“…” Xie Lian cevapladı. “Pekala, aslında başka bir yol daha var. Beni affet.” Bunu söyledikten sonra hiç zaman kaybetmeden hafifçe adamın arkasına vurdu. Yaşlı adam koltuğunda devrilerek hemen bayıldı. Xie Lian nazikçe onu yakalayıp uyma pozisyonuna yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna kendisi geçti.
Aniden arkasında bir hareket hissetti. Xie Lian bakmak için kafasını çevirdiğinde, genç adamın onu takip edip arkasına oturmuş olduğunu gördü. “İyi misin?”
San Lang bir eliyle çenesini destekledi. “Tabii ki de hayır. Korkuyorum.”
Sesinde bir parça bile korku olmasa da Xie Lian yine de onu yatıştırdı. “Korkacak bir şey yok. Eğer arkamda durursan hiçbir şey seni incitemez.”
Genç gülümseyerek sessiz kaldı. Xie Lian aniden gencin ona bakıyor olduğunu fark etti. Bakışları özellikle boynundaki lanetli kelepçeye kilitlenmişti.
Lanetli kelepçe boynunun çevresinde siyah bir kolye gibi duruyordu. Saklaması neredeyse imkansızdı ve diğerleri görünce kolayca kötü çıkarımlar yapabiliyorlardı. Xie Lian nazikçe, hiçbir şeyi saklayamayacak olmasına rağmen yakasını çekiştirdi.
Hava kararmış olduğu için genç adamın yüz ifadesini artık göremiyordu. Xie Lian dizginleri tuttu ve sakince öküzü ilerletmeye çalıştı. Mahkum kıyafetleri giyen kalabalık hayalet grubu yaklaşmıştı, geçmek istiyorlardı ancak yolun ortasında, yollarını kapatan bir şey olduğunu fark ettiler.
“Tuhaf! Neden geçemiyoruz?”
“Cidden mi?! Kapalı mı? Ne oluyor be? Bu hayaletlerin işi mi?!”
“S*keyim, biz kendimiz hayaletler değil miyiz? Bu nasıl olur ki?”
Xie Lian en sonunda öküzü hareket ettirmeyi başarmış ve o kafasız hayalet mahkumları daha yeni geçmişti. Kafalarını tutarken bir yandan atışmalarını oldukça komik bulmuştu. Bu hayalet grubunun şikayet edecek pek çok şeyi vardı.
“Hey, hata yapmadın değil mi? Neden senin kafanı tutan benim bedenimmiş gibi hissediyorum?”
“Senin bedenin yanlış kafayı almıştır!”
“Arkadaşlar, acele edip değiştirin…”
“Neden kafandaki kesik yarası bu kadar tırtıklı?”
Hayalet iç çekerek konuştu. “Hah~ Benim celladım daha yeniydi. Kafamı anca beş ya da altı kerede kesebildi. Hatta bilerek yaptığını düşünmeye başlamıştım.”
“Ailen onlara para teklif etmedi değil mi? Bir sonraki sefer hızlı ve temiz bir kesik için önceden rüşvet vermeyi unutma.”
“Sonraki sefermiş, g*tüm!”
Yedinci ayın on beşinci günü olan Hayalet Festivali, hayalet diyarının en büyük ve en çok kutlanan tatiliydi. O gün, hayalet diyarının kapıları açılır, genelde gölgelerde gezinen hayaletlerinin özgürce dolaşıp kontrolsüzce kutlama yapmalarına olanak sağlardı. Yaşayanlar özellikle bu gecede geri çekilmeliydi ve kapılarını sıkıcı kilitleyip evden çıkmamak yapabilecekleri en iyi şey olurdu. Eğer birisi dışarıya çıkarsa hoş olmayan bir şeyle karşılaşma ihtimali son derece yüksekti. *ÇN: Ay takvimine göre 7. Ayın 15. Günü, miladi takvime göre ağustos veya eylül gibi bir zamana denk geliyor.
Talihsizlik tarafından her daim takip edilen Xie Lian, Tao cübbesi giyerken bile hayaletlerle karşılaşabiliyordu; başına bu bile gelmişti. Etrafları uçuşan yeşil hayalet ateşleriyle doluydu. Bir sürü ölmüş ruh da dalgalanan alevlere eşlik ediyordu. Kefen giymiş olan bazıları ifadesizce kendi kendilerine fısıldaşıyor, hepsi onlar için yakılan külçe altınlar ve gümüşler ile kağıt paraları alabilmek için uzanırken bir dairenin önünde diz çökmüşlerdi. *ÇN: Tao cübbesine bürünmüş bir Daozhang’ın hayaletlerle karşılaşma ihtimali oldukça düşüktür. Ancak Xie Lian’ın şanssızlığıyla elbette her şey mümkün.
Bu sahne ölünün gürültülü bir eğlencesi olarak betimlenebilirdi. Xie Lian bundan sonra geziye çıkmadan önce takvimi kontrol etmeyi hatırlaması gerektiğindi düşünürken ortaya doğru el salladı. Aniden ölen bir tavuğunkine benzeyen tiz bir bağırış duyuldu.
“Bu kötü! Bu kötü! Hayaletler öldürülüyor!”
Uyarı hayalet kalabalığını kudurttu. “Nerede? Nerede? Katil nerede?”
İlk başta bağıran hayalet cevapladı. “Beni ölümüne korkuttu! Bir sürü parçalanmış hayalet ateşini bulduğumda oradaydım, hepsi vahşice dilimlenmiş! Çok acımasızca!”
“Hepsi dilimlenmiş? Parçalanmış mı! Kesinlikle zalimce!”
“Kim yaptı? Yoksa… Aramızda saklanan büyü ustaları veya keşişler mi var?”
Kafasız mahkumların hepsi bağırıyordu. “Ah! Şimdi söyledin de, daha önce yolda yolumuzu kapatan bir şey vardı, o yüzden geçemedik. Belki…”
“Nerede, nerede?”
“Hemen orada!”
Xie Lian içinden haykırdı, Bu hiçte iyi olmadı. Göz açıp kapatıncaya dek bir sürü hayalet ve hortlak kağnı arabasını çevreledi, hepsi kızgın ve kötü niyetlerle dolu yüzlerini gösteriyorlardı. “Sıcak yang enerjisinin kokularını alıyorum…” *ÇN: Yang; Pozitif, erkek, güne��. Yin; Negatif, kadın, karanlık.
Daha fazla saklanamazlardı!
Hayalet festivali sırasında bir ölümlünün ölüye rastlaması ölümlünün suçu sayılırdı. Xie Lian, tüm o hayaletlerle bir kavga başlatma niyetinde değildi. O yüzden tek yapabileceği kağnı arabasını hızlandırmaktı. “Yürü!”
Öküz zaten son derece korkmuştu. Huzursuzca yerinde duramazken toynağıyla toprağı eşeliyordu. Bu emiri duyunca sabırsızca koşmaya başladı. Xie Lian arkasındaki genci tutmayı unutmadı. “Tutun!”
RuoYe rahatlıkla onlara bir çıkış yolu oluşturduktan sonra hayalet ateşiyle aydınlatılmış çemberin orasından hızla çıktılar. Bir kolu ve bir bacağı olmayan hayalet kızgınlıkla haykırdı. “Gerçekten de bir Daoshi vardı demek!!! Bu lanet olasıca Daoshi ölmeyi bekleyemiyor olmalı!!!” *ÇN: Daoshi: Daozhang’ın kaba versiyonu.
“Yaşayan, bizim Hayalet Festivalimizde rahatsızlık vermeye cüret ettiğine göre başına gelecek hiçbir şey için bizi suçlayamazsın!”
“Takip edin!”
Xie Lian dizginleri bir eliyle tuttu ve diğer elini bir sürü tılsım çıkartmak için kullandı. Tılsımları yere atarken bağırdı. “Engelle!”
Kaçışlarında onlara yardım eden Engel Tılsımıydı. Birbirini izleyene patlama sesleri duyuldu. Her biri hayaletlere zorluk çıkartıyor, hareketlerini kısa bir süre için engelliyordu. Yine de kısa bir süre için olmasına rağmen, o kadar çok tılsımın kullanılmasıyla hayaletlerin onlara yetişmesi yaklaşık yarım tütsünün yakılma süresi kadar zaman alırdı. G*tünü yakan bir ateş varmış gibi Xie Lian arabayı sürdü ve dağ yolunun o kısmından kaçtıktan sonra aniden konuştu. “Dur – !”
Yaşlı öküz arabayı çatallanan bir yola götürmüştü ve karşısında iki karanlık dağ yolunun olduğunu görünce Xie Lian hemen dizginleri çekti.
Bu fazlasıyla dikkatli olmaları gereken bir konuydu!
Hayalet Festivalinde ölümlüler bazen yürürlerken daha önce orada olmayan bir yolla karşılaşırlardı. Bu tür bir patika ölümlüler için değildi. Yanlış yolu seçip hayalet diyarına girdiklerinde karşılarına çok fazla zorluk çıkardı ve geri dönmeyi isteseler de bu pek mümkün olmazdı.
Xie Lian oralarda yeni olduğu için hangi patikayı seçmesi gerektiğinde kararsızdı. Aniden kasabadan aldıklarını hatırladı. Koca bir çanta toplanmış hurda ve aldığı çeşitli maddelerin haricinde fal çubuklarının içinde olduğu silindir bir kutu vardı. Çubukları yolu seçmek için çekmeye karar verip kutuyu çıkardı. Elinde tuttu ve dua ederken salladı. “Tanrılar kutsamanızı bağışlayın! Beni doğru yola götürün! İlk çubuk sol için, ikinci çubuk sağ için! Şanlı yolu seçeceğim!” Bunu söyledikten sonra iki çubuk elinde çatırdadı. Sonuçlara bakınca Xie Lian’ın söyleyebileceği hiçbir kelimesi yoktu.
Talihsiz semboller; büyük bir şanssızlık!
İki çubuk da talihsizdi, iki yol da şanssızdı. Bu, hangi yolu seçerlerse seçsinler onları ölüme götüreceği anlamına gelmiyor muydu?
Çaresiz hisseden Xie Lian kutuyu iki eliyle aldı ve kuvvetlice salladı. “Kutu ah kutu, bugün daha yeni tanıştık, bu kadar kalpsiz olma! Tekrar deneyeceğim, lütfen bu kez yüzüme gül.” Bunu söylemeyi bitirdikten sonra iki çubuğun daha çatırdama sesi geldi. Yine, ikisi de kötü şanstı!
Bu sefer yanında oturuyor olan San Lang aniden seslendi. “Bir de ben deneyeyim?”
Onunkinden daha kötü bir sonuç gelemeyeceği için Xie Lian kutuyu verdi. San Lang tek eliyle aldı ve sıradan bir şekilde salladı. İki çubuk düştü. Sonuçlara bile bakmasan ikisini de alıp uzattı. Xie Lian onları aldığında ikisinin de iyi şans çubukları olduğunu gördü, şaşırmaktan kendini alamamıştı. Genelde kendisinin aşırı kötü şansı yüzünden etrafındaki insanların şanslarını da negatif yönde etkilerdi. Aslında bunun gerçek olup olmadığından emin değildi ancak yeteri kadar sıklıkla duyduğu şikayetler öyle olduğunu gösteriyordu. Yine de bu genç adam hiç etkilenmemiş ve iki tane iyi şans çubuğu alabilmişti!
İki sembol de şans olduğu için gelişi güzel bir tanesini seçti. Araba sarsılıp sallanırken Xie Lian hayranlıkla belirtti. “Dostum, senin şansın hiçte fena değil.”
San Lang fal kutusunu arkaya attı ve gülümsemeyle cevapladı. “Gerçekten mi? Ben de şansımın hiçte fena olmadığını düşünüyorum. Hep böyleydi.”
“Hep böyleydi.” dediğini duyunca, Xie Lian ikisi arasındaki farkın cennet ve dünya kadar olduğunu fark etti.   
Bir anda yeniden hayaletlerin inleyişlerini duydular. “Onları bulduk! Buradalar!”
“Millet! O lanet olasıca Daoshi burada!!!”
Hayaletlerin kafaları bir bir ortaya çıkarken Xie Lian yorum yaptı. “Ah, yine de yanlış yolu seçmişiz gibi görünüyor.”
Engel Tılsımının etkileri çoktan geçmişti, bir kere daha çevrelenmişlerdi!
Toplanmış olan hayalet ve hortlakların sayısı en az yüz olmalıydı. Onların etrafında barikat kurdular ve barikat oldukça kalındı, sayıları git gide artıyordu. Orada neden bu kadar çok insan olmayan yaratığın toplandığını bilmiyordu fakat bunu düşünecek zamanı da yoktu. Xie Lian kibarca söyledi. “Hareketlerimle gücendirmiş olduklarım, alçakgönüllülükle cömert davranarak affetmenizi istiyorum.”
Kafasız bir hayalet bağırdı. “Ha! Kokuşmuş Daoshi, ilk önce sen cömert olmalıydın! Oradayken hayalet ateşlerini parçalayanlar siz değil miydiniz?”
Xie Lian masumca cevapladı. “Gerçeği söylemek gerekirse biz değildik. Ben sadece hurda topluyorum.”
“Yalan söylemeyi bırak! Nasıl sadece hurda topluyorsun? Apaçık bir Daoshi’sin! Ayrıca senin dışında etrafta böyle bir şeyi yapacak başka bir Daoshi var mı?!”
“Hayalet ateşlerini parçalayabilenler yalnızca Daoshi’lar değil.” Xie Lian cevap verdi.
“O zaman başka ne olabilir? Bir hayalet mi?”
Xie Lian sessizce elini kıyafetinin koluna soktu. “İmkansız değil.”
“Hahahahahahaha, lanet olasıca Daoshi! Sen…… Sen….. Sen…”
Cenneti bile sallayabilecek kadar yüksek sesle gülmeye başlayan hayalet aniden kekelemeye başlamıştı, cümlesine devam edemiyordu. Xie Lian hızla cevap verdi. “Ne olmuş bana…?”
Sorduğu anda tüm hayalet konuşma yeteneğini kaybetmişti, kekelemeler bile durmuştu. Xie Lian’a boş boş baktılar. Bazılarının çeneleri düşmüştü, bazılarının dudakları ise sımsıkı kapalıydı, sanki son derece korkutucu bir şey görmüşlerdi. Kafasız mahkum hayaletlerinin çoğu kafalarını düşürecek kadar korkmuşlardı.
Xie Lian meraklı bir şekilde sordu. “Sizler…?”
Beklenmedik bir şekilde sorusunu bile bitiremeden hayalet kalabalığı telaşlı kuşlar gibi dört bir yana dağılmıştı, sanki bir kasırga parçalı bulutların arasından fırlamıştı.
“Yok artık???” Xie Lian afallamıştı.
Kıyafetinin kollarında sakladığı bir dolu tılsımı daha çıkarmamıştı bile. Tılsımların olduğunu anlamış olabilirler miydi? O kadar zekiler miydi? Ayrıca tılsımlar o kadar da güçlü değildi. Xie Lian’ın kafası tamamen karışmıştı. Neyden korkmuşlardı? Korktukları gerçekten o muydu?  
Yoksa arkasındaki bir şey miydi?
Bu aklına gelince arkasında ne olduğunu görmek için döndü.
Yalnızca bayılmış olan araba sahibi ve kırmızılar içindeki bir eliyle çenesini desteklerken hala rahatça oturan genç vardı.
Onun o tarafa baktığını görünce San Lang tekrar hafifçe gülümsedi. Elini indirip söyledi.  “Daozhang çok cesur ve müthiş, tüm o hayaletler senden korkup kaçtı.”
“…….”
Xie Lian da gülümsedi. “Öyle mi? Bu kadar müthiş olabildiğimi hiç fark etmemiştim.”
Bunun ardından dizginleri birkaç kez çekti ve arabanın tekerleri bir kez daha dönmeye başladı. Yolun geri kalanı epeyi sakin geçmişti. Bir saatten kısa bir sürede kağnı arabası yavaşça ormandan çıkmış, tepedeki geniş ve düzgün bir patikaya girmişti. Puji Kasabası yokuşun eteklerindeydi, sıcaktı ve parlıyordu.
Gerçekten de bir ‘iyi şans’ yoluydu, sürprizler vardı fakat tehlike yoktu.
Xie Lian tekrar arkasına bakarken gece rüzgarı esti. San Lang’ın keyfi özellikle yerinde görünüyordu. Ayı incelerken uzanmış, bir şekilde kollarını minder olarak kullanarak kafasını iki elinin üzerine koymuştu. Yumuşak ay ışığının altında genç adam neredeyse gerçek dışı görünüyordu.
Bir süre kararsız kaldıktan sonra Xie Lian gülümseyerek ona seslendi. “Dostum.”
“Ne oldu?” San Lang sordu.
“Daha önce hiç fal baktırdın mı?”
San Lang kafasını çevirdi. “Hayır, baktırmadım.”
“O zaman,” Xie Lian sordu. “Seninkine bakmamı ister misin?”
Ona bakarken San Lang gülümsedi. “Benim falıma mı bakmak istiyorsun?”
“Evet… Biraz.” diye itiraf etti.
San Lang hafifçe kafasını salladı. “Pekala.”
Oturup bedenini birazcık Xie Lian’a doğru eğdi. “Nasıl bakacaksın?”
Xie Lian cevapladı. “Avuç okuma. Olur mu?”
Cevabını duyunca San Lang’ın dudakları yukarı kıvrıldı, ne anlama geldiği anlaşılmıyordu. “Olur.” diye ona katılıp sol elini uzattı.
Sol elindeki parmaklar uzun ve inceydi, eklemleri belirgindi. Göze oldukça hoş görünüyordu. Narin bir anlamdaki güzellik değildi bu, fakat gizli bir güç saklanıyormuş gibi bir çekiciliği vardı. Kimse bu ellerin onları öldürene kadar boğmasını istemezdi. Xie Lian, San Lang’ın onun daha önceki dokunuşuna nasıl tepki verdiğini hatırladı ve aklından bu kişiye doğrudan dokunmaması gerektiğinin notunu aldı. Böylece elinde dokunmadan sadece incelemek için avcuna baktı.
Beyaz ay ışığı ne çok sönük ne de çok parlaktı. Xie Lian eli bir süre boyunca inceledi. Kağnı arabası yavaşça tekerlekleri ve tahtaları gıcırdarken dağ yolunda gidiyordu. San Lang sordu. “Nasıl?”
Kısa bir aranın ardından Xie Lian yavaşça cevapladı. “Çok iyi bir hayatın var.”
San Lang. “Aa? Hangi yönden iyi?”
Xie Lian yumuşakça söylerken kafasını kaldırdı. “Hayal kırıklıklarıyla acı karşılaşmalar ve alt üst olmuş umutlarına rağmen oldukça inatçı ve adanmış birisin. Kalbinin sesini dinliyorsun. Çoğu zaman şanssızlıkların kutsamaya, belalar refaha dönüşecek. İyi bir şansa sahip olmaya devam edeceksin, geleceğin parlak ve göz alıcı bir biçimde açacak.”
Dediği her şeyi o anda uydurmuştu, hepsi tamamen saçmalıktı. Xie Lian nasıl avuç okunması gerektiğini bilmiyordu. Düşmüş olduğu zamanlarda saraydaki papazlardan el falı ve fizyonomi öğrenmediği için sıkça pişmanlık duyduğu olmuştu. Eğer öğrenmiş olsaydı, ölümlü dünyada hayatta kalmak için çıplak göğüslerinde kayaları parçalayan diğer sokak eğlendiricileriyle rekabet etmesine gerek kalmazdı.
San Lang’ın avcunu görmek istemesinin nedeni kaderini söylemek değildi, daha çok avuç çizgileri ve parmak izleri olup olmadığını kontrol etmek istemiş oluşuydu.
Sıradan hayaletler insanınki gibi etten vücut yaratabilirdi fakat insan vücudundaki avuç çizgileri, parmak izleri ve kıl kökleri gibi ince detayları oluşturamazlardı. Buna rağmen genç adamın vücudunda hiçbir büyü izi yoktu, daha fazla saptanabilecek belirti yoktu. Ayrıca avuç çizgileri de oldukça belirgindi.
Eğer kendini saklayan bir hayalet veya hortlak olsaydı böyle mükemmel detayları yaratabilmek için en az ‘Yıkım’ sınıfı olması gerekirdi. Ancak eğer o kapasiteye sahip bir hayalet kral olsaydı o zaman neden zaman öldürmek için küçük bir kasabada onunla bir kağnı arabasını sürmeyi seçeydi ki? Cennetteki tanrıların birçok önemli işlerle meşgul olmaları ve günlerce ayakları yere hiç değmeden yorularak çalışıyor olmaları gibi Hayalet Kralların da o kadar meşgul olmaları gerekirdi!  
Xie Lian yalanlarından emin ve dediklerine güveniyormuş gibi davranarak kendini daha fazla saçmalayamayana kadar devam etmeye zorladı. Konuşmasının tamamı boyunca San Lang onu dikkatle izledi ve sessizce gülerken tüm zırvalıklarını dinledi. Gülüşü insanın meraklanmasına yol açıyordu.
“Başka bir şey? Hm?” San Lang sordu.
Saçmalamaya devam etmek zorunda olduğu düşüncesi Xie Lian’ı ölümüne korkutmuştu. “Söylememi istediğin başka bir şey var mı?”
San Lang cevapladı. “Sonuçta fal baktığın için, bana ruh eşim hakkımda bir şeyler de söylemen gerekmiyor mu?”
Xie Lian hafifçe öksürdü ve ciddiyetle konuştu. “Bilgim sınırlı, nasıl ruh eşi hakkında fal bakıldığını bilmiyorum. Ama bence endişelenmene gerek yok.”
San Lang bir kaşını kaldırdı. “Neden endişelenmeme gerek olmadığını düşünüyorsun?”
Xie Lian gülümsedi. “Kesinlikle senden hoşlanan birçok kız olmalı.”
San Lang cevapladı. “O zaman, neden benden hoşlanan birçok kız olması gerektiğini düşünüyorsun?”
Xie Lian sohbetin akışına göre bir cevap vermek üzereydi ki aniden fark etti. Bu çocuk, Xie Lian’ın onu övmesi için plan yapıyordu. Xie Lian oldukça çaresiz hissetti, lakin bayağı komik de bulmuştu. Ne söylemesi gerektiğini bilmeyerek yüzünü çimdikledikten sonra yenilmiş bir ses tonuyla konuştu. “San Lang...”
Xie Lian’ın ona ilk defa San Lang ismiyle seslenmişti. Genç adam bunu duyduğunda güldü ve ona sataşmayı bıraktı. Tam o anda nefes nefese kalmış olan öküz kasabaya ulaşmıştı. Xie Lian döndü ve kendini destekleyerek hızlıca arabadan atladı. San Lang da zıplamıştı. Xie Lian kafasını kaldırdığında öncesinde San Lang’ın tüm yol boyunca tembelce uzanıyor olduğunu fark etti. Ancak şimdi onun yanında dururken genç adamın aslında ondan çok daha uzun olduğunu görüyordu ve bakış açıları yakın bile değildi. San Lang arabasının önünde gerinerek durdu.
Xie Lian sordu. “San Lang, hangi tarafa gidiyorsun?”
San Lang iç çekti. “Bilmiyorum. Muhtemelen sokaklarda uyacağım veya dağda mağara bulup onunla yetineceğim.”
Xie Lian cevapladı. “Olmaz.”
San Lang kollarını gerdi. “Yapabileceğim başka bir şey ve gidebileceğim başka bir yer yok.” Ona baktı ve tekrar güldü. “Geleceğimi söylediğin için teşekkürler. Bana söylediğin kutsamaları alçak gönüllükle kabul ediyorum. Umarım tekrar karşılaşırız.”
Baktığı fal hakkında konuştuğunu görünce Xie Lian’ın yüzü utançla kıpkırmızı oldu. San Lang ayrılmak için döndüğünde Xie Lian hızla konuştu. “Bekle, eğer uygunsa, manastırımda gelip kalmak ister misin?”
San Lang’ın vücudunun yarısı dönerken adımları durdu. “Kalabilir miyim?”
Xie Lian. “İlk olarak o ev aslında benim değildi. Öncesinde yolcuların gece kalmak için bir sığınak olarak kullandıklarını duymuştum. Sadece, durumu hayal edebileceğinden daha kötü olabilir, o yüzden katlanamayabilirsin.”
Eğer bu genç gerçekten de evden kaçmış zengin bir genç efendiyse onu başıboş bırakamazdı. Xie Lian, o genç tüm gün boyunca sadece yarım çörek yemiş olduğu için oldukça kuşkulu hissediyordu. Eğer gençler sağlıkları iyi olduğundan dolayı böyle davranırlarsa eninde sonunda kesinlikle yollarda bayılırlardı. Onun konuşmasını dinledikten sonra San Lang cevap vermeden döndü ve tam karşısına geldikten sonra öne doğru eğildi. Xie Lian hala ne istiyor olduğunu anlayamamıştı, sadece ikisinin arasındaki mesafenin gittikçe azaldığını hissediyordu. Biraz şaşkına dönmüştü, onu engellemek için elinden hiçbir şey elinden gelmiyordu.
Ardından genç, yalnızca Xie Lian bunca zamandır arkasında taşıyor olduğu büyük hurda çantasını almış olduğunu göstererek birkaç adım geri gitti.
“İyi o halde, hadi gidelim.” dedi.
Çevirmen: Kae
Not: Hayaletlerin arasındaki muhabbeti komik bulan tek ben miyim? :D Bir de Xie Lian’ın saçmalamalarını….
157 notes · View notes
medyadergisi · 3 years ago
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü”  her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
habergezgini · 3 years ago
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü”  her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sondakikabu · 3 years ago
Text
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Uluslararası Temiz Hava Günü CityAir Projesi Kapsamında Kutlandı
Birleşmiş Milletler, Aralık 2019’da gerçekleştirdiği 74’üncü oturumunda 7 Eylül gününü tüm dünyada “Mavi Bir Gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” ilan etti. Bu yıl ikincisi kutlanan “Temiz Hava Günü”  her düzeyde kamuoyu bilincini artırmayı ve hava kalitesini iyileştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmeyi hedefliyor. Türkiye’de kutlamalar bu yıl da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kocaalihaber · 4 years ago
Text
0 notes