#uluslararası birlikler
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü,ne güçsüzlüğü,ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını,gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip,bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.
Bir başka kader için giydirilmiş,
Silahsız askerlere benzer hayatı.
Çaresiz,kararsız kaldıktan sonra akşamları,
Neye yarar ki sabahları erkenden uyanmaları.
Söyle bunları bir tanem,tut gözyaşlarını.
Mutlu aşk yoktur.
Güzelim,sevgilim,kanayan yaram benim.
Yaralı bir kuş gibi taşırım yüreğimde seni.
Ve onlar bakarlar bilmeksizin,geçerken biz,
Tekrarlayıp ardımdan benim ördüğüm sözleri:
Ve apansız ölürler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur.
Vakit yok artık öğrenmeye hayatı.
Ağlasın birlikte yüreklerimiz gün ışıyıncaya dek.
Küçümencik bir şarkı için bile nice mutsuzluk gerek.
Bir ürperişi bile nice pişmanlıkla ödemek.
Bir ezgi için bile nice gözyaşları dökmek
Mutlu aşk yoktur.
Hüsranla bitmeyen aşk yoktur.
Yara açmayan aşk yoktur kalpte.
İz bırakmayan aşk yoktur insanda.
Ve tıpkı senin gibidir vatan aşkı da.
Gözyaşlarına boğulmayan aşk yoktur.
Mutlu aşk yoktur.
İkimizin aşkıdır bu gene de.
Louis Aragon,Mutlu Aşk Yoktur
#mutlu aşk yoktur#louis aragon#elsa#yoktur#hiç bulaşma#şiir#ispanya iç savaşı#internationalism#uluslararası birlikler
4 notes
·
View notes
Text
Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanı Aras “Önemli bir güç sağlayacağız”
https://pazaryerigundem.com/haber/185117/kiyi-ege-belediyeler-birligi-baskani-aras-onemli-bir-guc-saglayacagiz/
Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanı Aras “Önemli bir güç sağlayacağız”
Kıyı Ege Belediyeler Birliği’nin Temmuz 2024 Encümen Toplantısı, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı ve Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanı Ahmet Aras başkanlığında İzmir’de yapıldı.
BURSA (İGFA) – Kıyı Ege Belediyeler Birliği Encümeninin yeni yönetim sonrasındaki ikinci toplantısı 30 Temmuz Salı günü İzmir Selçuk’ta gerçekleştirildi. Ev sahipliğini Selçuk Belediye Başkanı ve Birlik Başkan Vekili Filiz Ceritoğlu Sengel’in üstlendiği toplantı Selçuk Kent Belleği toplantı salonunda yapıldı.
Encümen toplantısına Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Dikili Belediye Başkanı Adil Kırgöz, Tire Belediye Başkanı Hayati Okuroğlu, Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, Narlıdere Belediye Başkanı Erman Uzun, Birlik Genel Sekreteri Hurşit Akdemir ve Birlik Mali Hizmetler Müdürü İsmail Ay katıldı.
Toplantıda birliğin daha verimli çalışabilmesi için atılabilecek adımlar, belediyelerin finansman sorunları ve çözüm için yapılacaklar, belediyelerde eğitimlerin arttırılması, belediyelerin gelir ve gider düzenlemelerini sağlayabilmeleri için atılacak adımlar hakkında görüşler alındı.
“HEM BİRLİK İÇİ HEM DE DİĞER BİRLİKLERLE İLETİŞİMİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”
Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanı ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras toplantı öncesinde yaptığı konuşmada ev sahipliğinden dolayı Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’e teşekkürlerini iletirken, konuşmasında “Dün Muğla Büyükşehir Belediyesi olarak önemli bir imza attık. Şiddete Karşı Tutum Belgesi sonrasında Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı’nı da imzalamak bizim için önemli bir adım. Attığımız imzalarda olduğu gibi eşitlikçi, demokratik, iletişim içinde olma anlayışımızı, birlik içerisinde de gerçekleştirerek birliğin daha güçlü ve etkin olmasını sağlamaya çalışacağız. Yaptığımız çalışmaları diğer birlikler ile de paylaşarak, birlikler arası iletişimi güçlendirmeyi ve uluslararası çalışmaları kazandırmayı hedefliyoruz. Hem birlik içi hem de diğer birliklerle yapacağımız çalışmalarla belediyelerimize önemli projeler kazandırmaya, katkılar sunmaya çalışmak öncelikli hedefimiz. Bunu sağlamak için de gerekli adımları atmaya hazırız.” ifadelerini kullandı.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı ve Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanı Ahmet Aras, öncelikli konunun orman yangınları ve su sorunu olduğunu belirtirken “İki yıl önce Muğla’da ve Türkiye’nin bir çok ilinde büyük orman yangınları yaşandı. Muğla’da orman varlığımızın yüzde 8’ini kaybettik. Geçtiğimiz günlerde Selçuk’ta, Kuşadası’nda yangınlar oldu. Sıcaklıkların normalin üstünde olduğu bu günlerde herkesin bu konuda hassas davranması gerekiyor. Çevreye atılan çöpler, şişeler, yolda giderken atılan izmaritler, bilinçsiz yakılan ateşler yangınların baş sebeplerinden. Vatandaşlarımızın bu konuda hassas olmalarını rica ediyoruz. Özellikle son birkaç yıldır yaşanan yangınlarla çok fazla orman alanımızı kaybettik. Bu kayıplara bir de su ekleniyor. Yaşanan iklim krizi ve ekolojik değişimler nedeniyle su kaynaklarımızda büyük sorunlar yaşıyoruz. Ve bu sorun her geçen gün artıyor. Vatandaşlarımızın su kaynaklarını verimli kullanmaları, tasarruf konusuna dikkat etmeleri, geleceğimiz için önem arz ediyor. Bugünkü toplantımızda da başlıca konularımız belediyelerin ekonomisi, yangınlar ve su sorunu olacak. Bizler, belediyeler olarak neler yapabiliriz, bu konular karşısında nasıl farkındalıklar oluşturup, hangi tedbirleri uygulayabiliriz onları konuşacağız.” Dedi.
“BELEDİYELER, GİDERLER NEDENİYLE YÖNETİLEMEZ HALE GELDİ.”
Aras konuşmasının sonunda “Belediyelerimizin gelirleri düşerken, giderleri de bir hayli arttı. İçinde bulunduğumuz ekonomik durum artık belediyeleri yönetilemez hale getirdi. Birlik olarak bu konuda neler yapabiliriz, hangi çalışmalarla bu durumu aşabiliriz konusunda görüştük. Birlik üyelerimizden de bu konuda görüşler alacağız. Vergi, SGK, şirket derken belediyeler de krize doğru sürüklenmeye başladı. Belediye gelirleri sabit kalırken, giderler sürekli artmakta ama bir yandan da vatandaş hizmet bekliyor. Bunu aşmak için neler yapabiliriz, ne gibi çalışmalar olacak önümüzdeki süreçte ilk adımları atacağız.” İfadelerini kullandı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Ahmet Öztek
Ahmet Öztek yılın iş adamı ödülüne sahip başarılı bir iş adamıdır. Yönetim kurulu başkanı ve kurucusu olduğu Öztek şirketler Grubu yer aldığı tüm sektörlerde zirvede kalmayı başarmıştır. Kırk yıldan fazladır hizmet vermeye devam eden bu şirketler grubu hem Türkiye'de hem de dünyada kalitesini kanıtlamayı başarmıştır. Ahmet Öztek yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptığı Öztek şirketler grubunun uluslararası alanda da kendisini kanıtlamasını sağlamıştır. Öztek şirketler Grubu ürettiği tekstil ürünleri ile hem Türkiye'de hem de dünyada sektörünün en iyileri arasında yer almayı başarmıştır. Öztek şirketler Grubu savunma sanayisinde de kendini kanıtlamayı başarmıştır. Kollu kuvvetleri ve askeri birlikler için kurşun geçirmez kumaşlar üreten bu şirket bu alanda da başarısını kanıtlamayı başarmıştır.
0 notes
Text
Tayyibin özel ordusu SADAT’ın, madde madde görevleri…
SADAT var, Osmanlı Ocakları örgütlenmesi var.
Osmanlı Ocakları, tamamen AKP’nin silahlanmış milis güçleri… Gezi eylemlerindeki o barışçıl eylemler sonrasında, herhangi bir sivil eyleme karşı müdahale amacı ile kuruldular.
Erdoğan’ın, Gezi Parkı eylemlerinden sonra kurdurduğu iddia edilen özel ordusu SADAT… (Uluslararası Savunma Danışmanlığı). Gezi Parkı direnişinden sonra kurulan son örgüt ise Osmanlı Ocakları…
“ÖZEL ORDU VE SİLAHLI MİLİSLER”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, referandum gecesi, CHP’nin sokağa çıkmama nedenine ilişkin eleştirileri yanıtladı. ozguruz.org haber portalından Hayko Bağdat’a konuşan Ağbaba, “AKP’nin birçok sivili silahlandırdığı o akşam belki bir olay olabileceğini düşündük” dedi.
Ağbaba’nın konuya ilişkin sözleri şöyle: “SADAT var, Osmanlı Ocakları örgütlenmesi var. Osmanlı Ocakları, tamamen AKP’nin silahlanmış milis güçleri… Gezi eylemlerindeki o barışçıl eylemler sonrasında, herhangi bir sivil eyleme karşı müdahale amacı ile kuruldular.
15 Temmuz sonrası görüntülere bakıldığı zaman onların silahlı olduğunu tahmin edebiliriz. Ayrıca bu silahlı örgütlenmelerle işbirliği yapan birkaç mafya grubunun olduğuna dair duyumların da Genel Başkanımıza bilgi olarak geldiğini söylemek isterim.
AKP’nin birçok sivili silahlandırdığı o akşam belki bir olay olabileceğini düşündük. Belki ortamı terörize ederek, eylemcilerin arasına provokatörler sokarak %50 üzerindeki pırıl pırıl, meşru birleşmeyi provake edecek olaylar olabilir duygusuyla bu çağrıyı yapmadık.”
Peki nedir bu SADAT?
Türkiye’de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirket olduğu belirtilen ve eski TSK mensuplarının görev aldığı Sadat, askeri ve “iç güvenlik” yani “terörle mücadele” alanında danışmanlık ve eğitim hizmeti veriyor. Askeri ve güvenlik alanında pek çok eğitimi veren şirketin, kursları arasında “Gayri Nizamı Harp” ve “Keskin Nişancılık” gibi başlıklar da dikkat çekiyor. “Kara Harekatı”, “Keskin Nişancılık”, “Koruma”, “Tahrip”, “Gayri Nizami Harp”, “İleri Tek Er Muharebe”, “Topçu ve Havan İleri Gözetleyicilik”, “Tank / Zırhlı Araç Avcılığı” gibi kurs eğitim paketleri bulunuyor İÇGÜVENLİK HİZMETLERİ
SADAT’ın resmi internet sitesinde belirtilen “Hizmetleri”nin yarısı “İç güvenliğe” ayrılmış durumda.
İç Güvenlik-Danışmanlığı başlığı altında şunlar sıralanıyor:
SADAT A.Ş.; T.C. Emniyet Teşkilatından emekli 1. Sınıf emniyet müdürlerinden ve emekli Jandarma personelinden teşkil edilen ehil ekiplerle, yapılan tespit ve hazırlanan rapor doğrultusunda, Emniyet gücünün teşkilatlanmasını ve kuruluşunu yaparak;
Mesleğe Giriş, Temel Eğitim, Meslekte Yükselme, Atama ve yer değiştirme esasları ile birlikte, görev, yetki, sorumluluklarını ve malzeme kadrolarını belirleyebilir. İç güvenlik alanında Eğitim hizmetleri ise daha dikkat çekici:
2) Polis Yetiştirme
SADAT A.Ş.; T.C. Emniyet Teşkilatının her türlü eğitim müesseselerinde eğitici ve idareci olarak görev yaptıktan sonra emekli olmuş, 1. Sınıf Emniyet Müdürlerinden oluşan ehil ekipler vasıtası ile Emniyet Teşkilatının reorganizasyonunu gerçekleştirebilir. Yine ehil eğitici, idareci ve danışmanlar eliyle, Emniyet Teşkilatı için;
Polis Akademileri, Polis Meslek Yüksek Okulları, Polis Kolejleri, Polis Eğitim Merkezleri,kurarak, bu eğitim müesseselerinin eğitim ve idarecilik hizmetlerini bizzat veya danışman olarak yürütebilir.
KİM BU ADNAN TANRIVERDİ?
Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 1996 yılında kadrosuzluktan emekliye sevk edilen Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Erdoğan’ın yeni başdanışmanı oldu.
1964 yılında Kara Harp Okulu’na giren Tanrıverdi, 1976-1978 yıllarında Kara Harp Akademisi’nde öğrenim görerek 1978 yılında kurmay subay statüsünü kazandı. Aynı zamanda eski Akit yazarlarından biri olan Tanrıverdi 30 Ağustos 1992 tarihinde ise tuğgeneralliğe yükseltildi.
1944 Konya Akşehir doğumlu olan Adnan Tanrıverdi, 1963-1964’te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümündeki öğreniminin ardından 1964 yılında girdiği Kara Harp Okulun’dan 1966’da topçu subayı olarak mezun oldu ve 1996 yılındaki emekliliğine kadar 30 yıl TSK’da görev yaptı.
1980’de kurmay subay olan ve “Gayrinizami Harp Kursu” de gören Tanrıverdi’nin görev yaptığı birlikler arasında Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığı ile KKTC Sivil savunma Teşkilat Başkanlığı da bulunuyor. MÜRTECİ
1992’de tuğgeneralliğe yükseltilen Tanrıverdi, İstanbul’daki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın ardından Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı yaptı ve 1996’da kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edildi. Tanrıverdi’nin geçmişte ve atamasının ardından “TSK içinde irticai faaliyetler yürüttüğü için” emekli edildiği iddiaları sıkça gündeme getirildi.
Emeklilikten sonra da Üsküdar FM Radyosunun Genel Koordinatörlüğünü, İhlâs Marmara Evleri Camii Yaptırma ve Yardım Derneği Yönetim Kurulu üyeliğini yapan Tanrıverdi’nin genel başkanlığını yaptığı, 2000 yılında kurulan Adaleti Savunanlar Derneği’nin (ASDER) TSK’dan ihraç edilen ve emekli askerlerden oluştuğu sıkça eleştiri konusu oldu.
Kuruluş, bünyesindeki Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) aracılığıyla TSK’nın yeniden yapılandırılmasına yönelik eleştiriler geliştirdi. Atama sonrasında basında yer alan iddialar arasında 15 Temmuz sonrasındaki kararnamelerle TSK’ya getirilen yeni düzenlemelerin bu önerilerle paralellik taşıdığı da var.
EMEKLİYE AYRILDIKTAN SONRA…
Adnan Tanrıverdi, emekliye ayrıldıktan sonra, 5 yıl Adaleti Savunanlar Derneği’nin Genel Başkanlığı görevini üstlendi. Tanrıverdi, ASDER Onursal Başkanı olarak, Müslüman ülke silahlı kuvvetlerinin organizasyonu ve stratejik kullanımına danışmanlık, son kullanıcıdan eğitici seviyesi kadar özel konularda eğitim ve harp, silah ve araçlarının temini, bakım ve onarımı hizmetlerinde görev yapmak üzere SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi’ni kurdu.
Parlamentohaber’in yorumu: SADAT tanımı itibariyle, Osmanlı’da Erkan’ı Harp başkanlığına bağlı olan bilindiğinin aksine bir istihbarat örgütü değil, Müslüman sömürge ülkelerde ihtilal ve direniş örgütleyen Teşkilat’ı Mahsusa’ya benzemektedir. Teşkilat, tamamıyla Genelkurmay’a bağlıdır, personeli, devletin maaşlı elemanlarıdır. Kaynak: https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/06/05/tayyibin-ozel-ordusu-sadatin-madde-madde-gorevleri/
2 notes
·
View notes
Link
1 note
·
View note
Text
çevresine dikenli teller ördürerek hat boyunca gözetleme kuleleri inşa ettiren Kitchener bu önlemlerden sonuç alamayınca Boer yerleşimlerini yakıp yıkarak misillemeye geçti. Boerler'in ve Afrikalılar'ın çiftlikleri ayrım gözetmeksizin yakılıp yıkıldı, kırsal kesimde yaşayan Boerler yakalanarak toplama kamplarına kapatıldı. Kamplarda tutulan Boer kadın ve çocuklarının yaşam koşulları uluslararası düzeyde büyük tepki uyandırdı. Kötü yönetilen ve sağlık koşullarına özen gösterilmeyen kamplarda yirmi bini aşkın insan öldü. Ama bu sırada saldırılarını sürdüren Boer komandolarının çoğu Kap Kolonisi'nin içlerine kadar girmeyi başardı, General Jan Smuts komutasındaki birlikler Cape Town sınırları içinde 80 km kadar ilerledi. Bununla birlikte Kitchener'ın sert ve amansız yöntemleri karşısında kesin bir zafer kazanamadı. Boerler Mart 1901'de İngilizler'den barış talebinde bulundularsa da bu öneri sonuç vermedi. Sonunda, Mayıs 1902'deki Vereeniging Barışı'yla Boerler bağımsızlıklarını yitirdiler.
1 note
·
View note
Text
EMITT Turizmin Liderlerini Ağırladı
EMITT Turizmin Liderlerini Ağırladı
Hyve Group, 25. EMITT Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı��nda, Türkiye’nin farklı özellikleriyle markalaşmış turizm destinasyonlarını ziyaretçilerle buluşturuyor. EMITT Fuarı, çok değerli devlet organları, sektörel birlikler, tur operatörleri ve seyahat acentaları ile otellerinin yanı sıra havayolları, konaklama tesisleri, ulaşım ve bilişim teknolojileri firmaları gibi turizm…
View On WordPress
0 notes
Text
EMITT Turizmin Liderlerini Ağırladı
EMITT Turizmin Liderlerini Ağırladı
Hyve Group, 25. EMITT Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’nda, Türkiye’nin farklı özellikleriyle markalaşmış turizm destinasyonlarını ziyaretçilerle buluşturuyor. EMITT Fuarı, çok değerli devlet organları, sektörel birlikler, tur operatörleri ve seyahat acentaları ile otellerinin yanı sıra havayolları, konaklama tesisleri, ulaşım ve bilişim teknolojileri firmaları gibi turizm…
View On WordPress
0 notes
Text
Yorulmaz Kahramanlar, Kurtarılan 300 Köpek ve Kediyi Afganistan'dan Güvenliğe Uçuyor
Yorulmaz Kahramanlar, Kurtarılan 300 Köpek ve Kediyi Afganistan’dan Güvenliğe Uçuyor
Ağustos 2021’de uluslararası birlikler Afganistan’dan çekildi ve Taliban güçleri Kabil şehrini ele geçirdi. Kabil Küçük Hayvan Kurtarma kurucusu Charlotte Maxwell-Jones, ülkeden tahliye etmek için mümkün olduğu kadar çok hayvan toplamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Maxwell-Jones, havaalanına giden tehlikeli rotayı seçti ve bir uçuş sağlamaya çalıştı. Ne yazık ki, köpekler sadece hangara…
View On WordPress
0 notes
Text
6. EKONOMİ ve LOJİSTİK ZİRVESİ 25-26 Ağustos’ta https://ift.tt/3m1J8uq
6. EKONOMİ ve LOJİSTİK ZİRVESİ 25-26 Ağustos’ta
Ekonomi dünyası, kamu ve lojistik sektöründen güçlü bir katılımın sağlandığı Ekonomi ve Lojistik Zirvesi’nin altıncısı 25-26 Ağustos 2021 tarihinde gerçekleştirilecek.
6. Dev Buluşma: Kamu – Lojistik – Reel Sektör
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı
Ticaret Bakanlığı
ve sektörel birlikler ve derneklerin katılım ve destekleriyle…
Covid 19 pandemisiyle başlayan yeni durum bir yandan ülke ekonomilerini derinden sarsarken diğer yandan yeni fırsatların da doğmasına yol açtı. Ülkeler ulusal ve uluslararası ticaret yeni koşullara uyum için yapısal reformları gündemlerine alırken, dijital dönüşüm ilk sıraya yerleşti. Endüstri 4.0, Yapay Zeka, Blockchain vb dijital dönüşümler yeni fırsatların kapılarını aralıyor. E-Ticaret dünya ticaretinin yeni yıldızı olarak ortaya çıkıyor. Lojistik sektörü de bu trendler ve gelişmelere paralel olarak değişimin rotasını çizmek için gelecek tasarımlarını tartışıyor.
5 yıldır ekonomi dünyası, kamu ve lojistik sektörünü bir araya getirerek reel sektörleri ve lojistik sektörünü buluşturan Ekonomi ve Lojistik Zirvesi, 6. Yılında; dünyada ve ülkemizdeki gelişmelere paralel olarak ekonomi ve lojistikte değişimin rotasını, yapısal reformları ve gelecek tasarımlarını gündeme taşıyor.
6. Ekonomi ve Lojistik Zirvesi, sektörde 27 yıldır aylık olarak yayınlanmakta olan UTA Lojistik Dergisi tarafından Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, sektörel birlik ve derneklerin katılımıyla 25-26 Ağustos 2021 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek.
İLETİŞİM
Kayıt, Sponsorluk ve Detaylı Bilgiler İçin;
Telefon: 0 (533) 769 46 76Telefon: 0 (212) 283 55 65Fax: 0 (212) 282 36 18 [email protected]
Kayıt için:www.ekonomivelojistikzirvesi.com
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/37C1KJ0 via IFTTT
0 notes
Text
İmamoğlu: Parti içi rekabet ayrışmanın değil, bütünleşmenin aracıdır
https://pazaryerigundem.com/haber/180024/imamoglu-parti-ici-rekabet-ayrismanin-degil-butunlesmenin-aracidir/
İmamoğlu: Parti içi rekabet ayrışmanın değil, bütünleşmenin aracıdır
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Yurt Dışı Örgütlenme İkinci Yüzyıl Vizyonu Çalıştayı’nda konuştu.
İSTANBUL (İGFA) – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 30 Haziran ve 1-2 Temmuz günlerini kapsayan “Yurt Dışı Örgütlenme İkinci Yüzyıl Vizyonu Çalıştayı” düzenledi. İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) Florya’daki yerleşkesinde düzenlenen ve 21 farklı ülkeden gelen temsilcilerin yer aldığı çalıştay; CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ile Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımlarıyla gerçekleştirldi. Çalıştayın açılış konuşmalarını, sırasıyla; CHP Yurt Dışı Örgütlenmeden Sorumlu Parti Meclis Üyesi Mehmet Tüm, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Ovalıoğlu, TBB ve İBB Başkanı İmamoğlu, CHP Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin ve CHP Genel Başkanı Özel yaptı.
“ÇOK ZOR BİR İŞ YAPILIYOR”
Çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür eden Özel, özetle şunları söyledi:
“Çok zor bir iş yapılıyor, çok emek yoğun bir iş yapılıyor. Yurt içinde örgütlenme çabaları dahi mesafelerle yolculukları, yorgunluklarıyla zor bir işken, bunu uluslararası düzeyde yapmak, 21 farklı ülkede, 56 farklı birlikle bu işin peşinden koşmak, gerçekten büyük özveridir. Bu anlamda öncelikle bu emekleri, bu gayretlere teşekkür ederek başlamak isterim. Biraz önce de vurgulandı. CHP, 47 yıl sonra birinci parti oldu. Bu, hepimiz için çok büyük bir gurur, çok büyük bir onur kaynağı. Bunu heyecanını yaşıyoruz. Her toplantımızda bunun heyecanını paylaşıyoruz. Tabii bir yandan da bunun bir yerel seçimi olduğu ve genel seçim boyutu olduğunda, yurt dışı oyların da devreye gireceği hep hatırlatılıyor. Burada bizim açımızdan yurt dışında, iktidar partisinin yarısı kadar oy aldığımız bir son seçim pratiğimiz var ve şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Cam tavanı yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da kırmak gibi bir sorumluluğumuz var.”
“74 SEÇİM ÇEVRESİNİN 40’INDA BİRİNCİ PARTİYİZ”
“Yurt dışı seçmenlerde oy kullanma oranının yüzde 50’lerde kalıyor olması hem de en üst düzey motivasyonunun yaşandığı yüzünc�� yıldaki seçimde dahi yüzde 50 oranında kalması ve yapılan bütün analizlerde, sandığa gitmeyen seçmenin aslında Türkiye’deki iktidara yakın bakmayan, onun uygulamalarından memnun olmayan, sandık başına gittiği takdirde iktidardan yana oy kullanmayacak seçmen olduğuyla ilgili ortaklaşılan tespitler, aslında önümüzde ne büyük bir görev, ne büyük bir fırsat olduğunu da ortaya koyuyorlar. Biz ulaşamadıklarımıza ulaşmak, ikna edemediklerimizi ikna etmek ve onları sandığa çağırma noktasında ne kadar başarılı olursak, işte aradaki fark o kadar hızla kapanacak ve bu sefer biz, belki bir sonraki seçimden sonra hem yurt içinde hem yurt dışında birinci parti olabilmiş olmanın mutluluğunu birlikte paylaşacağız. Aslında rakamlara baktığımızda, hangi ülkelerde oy kullanıldı, biz bu ülkelerden kaçında birinci partiyiz diye bakarsanız; 74 seçim çevresinde yurt dışında oy kullanıldı, biz, bunlardan 40’ında birinci partiyiz. Ve katılım oranının düşük olduğu her yerde ikinci, üçüncü partiyiz. O yüzden esas yapmamız gerekenin ne olduğu ortada.”
“Ama diğer taraftan da biraz önce değerli Ekrem Başkanımızın altını çizdiği bir husus var. Sizlere, sadece yurt dışından oyları, seçmenleri bulacak, sandığa taşıyacak, oyları sayacak kişiler olarak bakarsak, bu da büyük haksızlık ve indirgemeci bir tutum olur. Esas olarak sizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin şu anda Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, dünyanın dört bir yanında temsil eden kişilerisiniz, oradaki yüzlerisiniz. Oradaki soydaşlarımızın, vatandaşlarımızın ya da Türk vatandaşı olmasa da Türkiye’den oraya geçmiş ve şu anda o ülkelerin sadece vatandaşı olan bizim soydaşlarımızın siz oralarda hem temsilcileri hem onların sorunlarını bize taşıyacak kişiler hem de dünyanın bugün için 21 farklı ülkesinde ama yarın dünyadaki 74 farklı seçim çevresinde hem partisini temsil eden hem oradaki siyaset pratiklerine tanıklık eden ve onları partisine aktaran, oradaki iyi uygulamaları, oradaki olumlu gelişmeleri ya da oradaki kötü tecrübeleri buraya aktaracak siyasi analizler yapacak, o ülkelerin nabzını tutacak ve buraya aktaracak temsilcilerimizsiniz. Biz sizleri hem emeğinizle hem entelektüel birikiminizle hem kendinizi ve örgütünüzü geliştirmeye yönelik kapasitenizle son derece önemsiyoruz. Ve bu noktada bizlerin ve sizlerin birinci görevi, bulunduğunuz bölgelerde elbette kanaat önderisiniz, elbette seçilmiş liderlersiniz ama insan kaynağı olarak, oradaki örgütümüzü nitelik vericilik açısından geliştirmek gibi bir sorumluluğunuz var ve biz bunu son derece önemsiyoruz.”
“BABA OCAĞININ BİR TANE SAHİBİ VARDIR; O DA GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TÜR”
“Yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın da geri ve güçlü bağlar kurmak, eksiklerimizden ders çıkarmak ve bu alanda da güçlü bir sıçramayı gerçekleştirmek için, sizin bu 3 gün boyunca yapılacak çalışmalara yapacağınız katkılar ve devamında buradan alacağınız ödevlerle, bu etkileşimin bir süreklilik içinde devam etmesi son derece önemli. Ben, bir yanı Üsküp’te bir yanı Selanik’e dayanan bir Balkan Türkü olarak, Balkanlar başta olmak üzere, Avrupa’daki ve dünyanın dört bir yanındaki yurttaşlarımızın sorunlarına, daha çok eğilen, sosyal demokrat bir parti olmanın sorumluluğunu hisseden, yaşayan ve yaşatan bir çizgiyi hep birlikte tutturmamız gerektiğini düşünüyorum. 5-6 milyonu Avrupa’da olmak üzere, 7 milyondan fazla vatandaşımız yurt dışında yaşıyor. CHP, sadece yurt içinde 86 milyon vatandaşımızın değil, eskiden ‘gurbet’ dediğimiz, şimdiki ikinci vatanlarındaki milyonlarca insanımızın da baba ocağıdır, baba evidir. ‘Türkiye İttifakı’, sadece yurt içinde kullandığımız bir söylem değil, yurt dışındaki seçmenlere de sıkça hatırlatmamız gereken ve onlarla kurmamız gereken çok önemli bir gönül bağıdır. Çünkü bu baba ocağının bir tane sahibi vardır; o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
CEMAAT VE TARİKAT UYARISI
“Bir öz eleştiri yapmamız gerekiyorsa biz bu öz eleştiriyi bu üç günlük çalıştayda açık yüreklilikle, birbirimizin hukukuna saygı duyarak nezaket çerçevesini terk etmeden kararlılıkla dile getirmeliyiz. Eleştiriden ve öz eleştiriden güçleneceğimizi, hatalarımızı konuşmaktan çekinmememiz gerektiğini ve doğruları hep birlikte bulmamızın önemini bir kez daha altını çiziyorum. Biz sizlerin sorunlarına eğilmedikçe, sizlerin iyi gününde, kötü gününde yanında olmadıkça başka yapıların, başka oluşumların, başka örgütlerin bu boşluğu doldurduğunu bilmemiz lazım. Yurt dışında yaşayan Türklerin, Türkiye’yle bağı olan herkesin derdiyle dertlenmek, iyi kötü gününde onunla birlikte olmak ve sorununa temas etmek çok önemli. Aksi takdirde birtakım cemaat yapıları, birtakım tarikat yapılarının birtakım Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğiyle ilgili sizinle, bizimle ortak hayaller kurmayanların, Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası olarak değil de Türkiye’yi çok başka coğrafyaların bir parçası haline getirmek isteyen demokratik bir örgütlenme yerine bambaşka yapıların örgütlenmelerini güçlendirmeye çalışanların alan bulduğunu görmemiz gerekiyor.”
“AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ ENDİŞE VERİCİ”
“Yurt dışındaki siyasi akrabalarımız ‘beklenen kadar kötü olmadığı, korktuğumuz kadar olmadı’ dese de Almanya ve Fransa Türkiye’nin yurt dışında en çok vatandaşının yaşadığı iki ülke olması açısından yaşanan meselenin bize başka bir tansiyon hissettirdiğini görmek ve bu konuyu ciddi şekilde irdelemek gerekiyor. Neonazizm, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı gibi 80 yıl öncesinde geride bırakmamız gereken birtakım ideolojilerin, yönelimlerin güç kazanıyor olmasından son derece endişe duyuyoruz. Aşırı sağın ve yabancı karşıtlığının zemin kazanmaması için partimizin yurt dışındaki akraba partilerimizle birlikte kat etmesi gereken önemli mesafeler var. Ben kaygılarımı hızlı bir şekilde yurt dışında temas halinde olduğumuz Sosyalist Enternasyonal’in hem başkanlık hem başkanlar kuruluyla, yöneticileriyle paylaştık. Önümüzdeki günlerde Romanya’da yapılacak olan toplantıda da bir kez daha masaya yatırıp konuşacağız. Aşırı sağın hafife alınmaması, bu konuda bütünleşik bir mücadelenin hep birlikte verilmesi gerek. Aşırı sağı besleyen faktörlerin başında gelir adaletsizliği, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum ve bunun ülkedeki göçmenlere mal edilmesi ve onların sorumlu tutularak onların üzerinden yürütülen, kurulan bir nefret dilinin aşırı sağı beslediğiyle ilgili tespiti burada bir kez daha ifade etmek gerekiyor. Ve bu yüzden de aşırı sağın hedefinde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın olacağının, geçmişte çok büyük acılar bize yaşatan saldırılar, birtakım katliamlar noktasında da bizleri endişelendirdiğini ve bu tehlikeyi görmezden gelemeyeceğimizi ifade etmek gerekiyor.”
ERDOĞAN’A AB ELEŞTİRİSİ: “ÇOK DA CİDDİYE ALMIYORUZ”
“Otoriter popülist bir iktidarın hedefinin Avrupa Birliği olamayacağı açıktı. Türkiye bunu bir kez daha yaşadığı pratikle ortaya koydu. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin önümüzdeki dönem Avrupa Birliği’ne tam üyelik noktasında ifade ettiği kararlılık, dış ilişkiler noktasında ortaya koyduğumuz yeni heyecan, enerji, vizyon, dünya liderlerinin partimizle birlikte ülkemize yeni bir bakış açısı kazanmış olmaları, onlarla kurduğumuz yakın ilişkiler, diyaloglar bugün iktidar partisini yeniden Avrupa Birliği hedefini hatırlama noktasına getirdi. Erdoğan’ın uzun süredir ağzına almadığı hatta her aldığında bir polemik alanı olarak iç politika malzemesi yaptığı Avrupa Birliği ilişkilerini yeniden hatırlamış olmasını önemsiyoruz. Ancak çok da ciddiye almıyoruz.”
“ACI ACI GÜLERLER”
“Çünkü güpegündüz havai fişekler atarak kutlanan bir başlangıç bir kilometre taşı günden sonra bugün savrulduğumuz nokta iktidarın bu konuda samimi olmadığını gösteriyor. Siz 75 yıl önce kurduğunuz Avrupa Konseyi’nde şimdi Strazburg’daki bir başka binadaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ısrarla direnirseniz, Anayasanızda yazıyor olmasına rağmen uluslararası anlaşmaları uygulamazsanız, İstanbul Sözleşmesi’ne mecliste tüm partilerin oy birliğiyle karar vermişken, bir gece yarısı birkaç sapkın oyun peşine düşerek bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirseniz, ülkemizin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymuyorsanız, mahkeme kararlarını hiçe sayıyorsanız, demokrasinin ve kalkınmanın olmazsa olmaz ön şartı kuvvetler ayrılığının üzerinde tepiniyor, sadece yürütmedeki yetkilerinizle yetinmiyor yasamaya talimatlar veriyor, hatta onun yetkilerini, yetki aşılarıyla kararnamelerle kullanıyor, ve tüm yargı organları üzerinde bir vesayet kuruyorsanız; sizin Avrupa Birliği diye bir hayaliniz olamaz. Avrupa Birliği’yle bu yaptıklarınızı aynı cümle içinde andığınızda karşınızdakiler sizi dinlerler ancak sadece acı acı tebessüm ederler.”
“UTANÇ VERİCİ BİR KİLOMETRE TAŞIDIR”
“Ve maalesef karşınızdakiler sizi elverişli, pazarlık edilebilecek Suriyeli sığınmacılar için bir kampa dönüştürülebilecek, parasını verip kullandığınız, parasını verip susturdukları bir paydaş olarak görürler. Sizi asla ve asla gelecekte aynı parlamentoda temsil edilebilecek bir ortak, bir aday ülke olarak görmezler. Maalesef Angela Merkel’le Erdoğan’ın geçmişte yaptığı anlaşma, 6 milyon euro üzerinden sıkıştıkları el, Merkel için başarıdır. Erdoğan için başarıdır. Ama Türkiye ve Avrupa Birliği idealleri açısından utanç verici bir kilometre taşıdır. Para karşılığında 10 milyona varan sığınmacının Türkiye’de bulunması ve bunun karşılığında 6 milyon euro para alınması tabii anlaşmanın görünen yönü. Türkiye’deki hak ihlallerine karşı raporların yumuşak yumuşak yazılması, müeyyidelerin zamana yayılması ve bugün Avrupa değerlerinden kopmuş, demokratik standartları yenilemiş bir noktaya Türkiye’nin savunulması şaşırmayacak bir sonuçtur.”
GRİ LİSTE ELEŞTİRİSİ: “ÖVÜNÜLECEK DEĞİL UTANILACAK BİR DURUM”
“Neredeyse birileri çıkacak ve diyecek ki; ‘eskiler bilmez, gençler bilmez, eskiden biz gri listedeydik.’ Buradan hatırlatalım. Biz gri listeye 2021 yılında girdik. Biz gri listeye son günlerde hızla yapılan bazı kanunu düzenlemeler yapılmadığı için girdik. Biz gri listedeydik. Dün çıktık. Bu övünülecek değil, çok utanılacak bir durumun, çok utanılacak bir üç yılın , AK Parti’nin bu ülkeye son üç yılda yaşattığı gerçeğidir. Çıktığımız günü listede Burkina Faso var. Yemen var, Suriye var, Mali var, Kongo var. Yani bulunduğumuz yer zaten pek çok ülkenin bulunduğu bir yerdi de biz orada bir üst lige falan çıktı. Biz utanç verici bir yere düşmüştük. Çok gecikmeli olarak ve nihayet ittir kaktır, hatta bir gece önce ‘bakalım siyasi bir kararla bizi orada tutacaklar mı ‘ gibi tuhaf değerlendirmelerle yani öz güveni eksik bir şekilde yarım yamalak Burkina Faso’nun olduğu yerden kurtulduk. Ama üç yıldır bizi orada tutan ve Türkiye’yi bu utançla yüzleştiren bu iktidardan başkası değildi.”
“FUTBOL ŞAMPİYONASINA VİZE İLE GİDEN TEK ÜLKE TÜRKİYE”
“Bu ülkeyi 23 yıldır yöneten iktidar Türkiye’yi bir takım saplantılı bakış açılarıyla Erovizyon şarkı yarışmasına sokmadığı gibi, pek çok uluslararası alandaki temsiliyetimizi kaybettirdiği gibi, dünya 3’üncüsü olmuş bir milli takımdan Avrupa ve Dünya Şampiyonalarına katılamayan bir milli takım noktasına getirip bu dönem nihayet çok şükür Almanya’da temsil edildiğimiz noktada oraya giderken vize alan tek ülke biziz.Öğrencilerimiz, bilim insanlarımız, iş insanlarımız hastalarımız vize sorunu yüzünden büyük mağduriyetler yaşıyoruz. Schengen vizesi en çok reddedilen ülke maalesef Türkiye’dir.”
SON KAPTAN BENZETMESİ
“Çok kullanılan gemi metaforuna dönecek olursak; bu geminin birinci kaptanı bu geminin yönünü batıya çevirmiş. Sebebi bir hayranlık, bir düşkünlük falan değildi. Batıda bilim vardı, demokrasi vardı. Batıda kuvvetler ayrılığı vardı. Batıda insan hakları vardır ve belliydi ki Batı iyiye gidiyordu, zenginleşiyordu ve yükseliyordu. Bugün geminin son kaptanı rotayı doğuya çevirdi. İki tarafa bakalım. Ne tarafa gideceğimize hep birlikte karar verelim. Bir tarafta güçlü parlamentolar, kuvvetler ayrılığı, güçlü demokrasiler var. 45 bin dolarlık milli gelir var. ‘Hadi dönelim bu tarafa gidelim’ dedikleri Şagnay iş birliği örgütünde güçlü liderler, bu taraftakiler o kadar güçlü değil. Büyük saraylar, bu taraftakiler iş bilmezliklerinden apartman dairelerinde oturuyor. En pahalı araçlar uçan saraylar. Bu taraftakiler tarifeli uçuyor. En pahalı araçları üretiyor bu taraftakilere satıyor. Bu tarafta zengin yandaşlar, bu tarafta gelir daha doğru dağıtılıyor. Ve bu tarafta fakir halklar var. 4 bin 500 dolar milli gelir var. Bugün Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Örgütü dediği, ‘oraya gidelim, oraya gidelim’ dediği yerin ortalaması 4 bin 500 dolar. O yüzden bakmayın siz Erdoğan’ın ‘Avrupa Birliği hedeflerinden ayrılmayacağız’ demesine. Hedefledikleri yerde bizi bekleyen akıbet de ortadadır. O yüzden bütün vatandaşlarımızı Erdoğan’ın bizi ne tarafa götürmeye çalıştığına, ama geminin ilk ve ebedi kaptanının gösterdiği yönün ne olduğuna dikkat kesilmeye bir kez daha davet ediyorum.”
SEÇİM MESAJI
“Şimdi yurt dışının da oy kullanacağı 2. Yüzyılın ilk genel seçimlerde geliyoruz. 1970’te Bülent Ecevit dünyadaki rüzgarları doğru gören, doğru okuyan partisinin doğru konumlandıran Türkiye’de de partisine doğru bir had çizen ve bunu sadece liderlikle değil çok güçlü bir kadro hareketiyle yapan üçüncü genel başkanımızdı. Onun döneminde girdiğimiz iki genel, iki yerel seçimin dördünden de birinci parti çıkmıştık. Şimdi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk genel seçiminden, partimizdeki değişimle sadece genel başkan değişikliğiyle değil 43 yaş ortalamasına sahip genç kadroların da içinde bulunduğu tecrübeli kadrolarla birlikte bir parti meclisiyle, yarısı kadın yarısı erkek olan bir gölge kabineyle merkez yönetim kuruluyla, hepsi yerelde kentlerini geçmiş dönemde iyi yönetip yeniden adaylaşan başta sayın Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmak üzere tüm belediye başkanlarımızla Cumhuriyetin ikinci yüzyılın ilk yerel seçimlerinde büyük bir rüzgar yarattık, yakaladık ve büyük bir görevle karşı karşıyayız. Şimdi hem yerel yönetimleri doğru yöneterek, dürüst yöneterek, şeffaf yöneterek bu süreçleri israftan uzak…”
“BU HAVUZDA EKREM İMAMOĞLU YÜZMEYİ TERCİH EDEBİLİRDİ”
“İçinde bulunduğumuz mekanı buradan bilmeyenler için ben ifade edeyim. Bu havuzda Ekrem İmamoğlu yüzmeyi tercih edebilirdi. Çünkü içinde bulunduğunuz kampüsün tamamı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Bakırköylü olmasına rağmen dönemin Bakırköy Belediye Başkanımızın da haberi ve yeri olmayan AK Parti’nin İstanbul’daki belediye başkanlarının villalarının bulunduğu yerdi. 12 villada oturuyorlar. En büyüğünde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oturuyordu. Burası da onların yüzme havuzuydu. Bu mekan yeniden kazanıldı ve şimdi bir bilgi havuzu olarak kullanılıyor. Bizim belediye başkanlarımız bu villalarda oturabilirlerdi. Bunu ellerinin tersiyle ittiler. Ve bu mekanı 16 milyon İstanbullunun geleceğini planlamak üzere bbir ajans yerleşkesine çevirdiler. Oyu Cumhuriyet Halk Partisi’ne verirseniz mekanlar halkın oluyor, boş alanlar orman oluyor. Keyif havuzları, bilgi havuzlarına dönüşüyor. Oy AK Parti’ye verildiğinde bu mekanlar ne oldu? O İstanbul’un güzelim ormanları ne oldu? O kente kazandırılabilecek dünya kadar arazi nasıl gökdelenler oldu? Bu kenti AK Parti yönetmeye başladığında 4 olan gökdelen sayısı nasıl 256 oldu, hep birlikte hatırlayalım. Ve sosyal demokrat belediyecilik dayanışma demek sosyal demokrat belediyesini paylaşma demek. İsraf yerine, hizmet demek ve varlıkları kendi lehlerine, yakınlarının lehine, yakın çevrelerinin lehine değil, tüm vatandaşların lehine kullanmak, onların hizmetine sunmak demek.”
İMAMOĞLU: “CHP’NİN BU ÜLKEYİ KURAN AZMİN VE İRADENİN PARTİSİ OLDUĞUNUN HEPİMİZ FARKINDAYIZ”
“Umut ederim ki bu buluşma, hep beraber birbirimizi daha iyi anladığımız, daha iyi önerilerle, daha iyi bir organizasyonla, güçlü bir örgütlenme modelinin yurt dışında da var olmasını sağlayacağımız bir şekilde sonuçlanır” diyen İmamoğlu da konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Partimizin hem ülkemiz için hatta evrensel değerler üzerinden hem de dünya için ne anlam ifade ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. CHP’nin bu ülkeyi kuran azmin ve iradenin partisi olduğunun hepimiz farkındayız. Elbette ki demokrasinin en önemli savunucusuyuz. Yenileşmenin, çağdaşlaşmanın en önemli temsilcisiyiz. Zira CHP’nin aynı zamanda bu ülkenin kurucusunun kurmuş olduğu bir parti olması, Cumhuriyetimizin kurucusu bir parti olması, hepimiz için büyük bir onur ve gurur kaynağıdır. Bu ülkenin bağımsızlığına, ulusallığına nasıl güçlü bir şekilde sahip çıkan bir parti olmuşsak, aynı zamanda modern ve evrensel değerlere de çok güçlü bir biçimde sahip çıkan bir partiyiz. Özgün ve gerçekten çok özel bir siyasi iradeye sahip partimizin bütün dünyaya ilham veren, yol gösteren bir pozisyonda olmasının da şart olduğunu bilmeliyiz.”
“STRATEJİK GÖREVLERİNİZ VAR”
“Bugün bizler, partimizin işte bütün bu özelliklerinden güç alarak, ülkemizin çok güçlü bir demokrasiye, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını gerçekten dünya ekseninde hak ettiği yere taşıma yine evrenselliğin, modernliğin rotasına oturması noktasında büyük emeği ortaya koymakla sorumlu olan insanlarız. Bu mücadele, inşallah vermiş olduğumuz mücadelenin sonucunda elde edeceğimiz başarıların, sadece ülkemiz için olmadığını, sınırlarını aştığını, belki de özellikle 31 Mart seçimlerinden hemen sonra en derin şekilde yaşayan ve hisseden insanlar sizlersiniz. Her birimiz tam da işte bu hedefe odaklanmak ve birlikte çalışmak zorundayız. Bundan da kuşkum yok. Tabii ki stratejik görevleriniz var. CHP’nin her örgüt üyesi ya da parti için mücadele eden insanın bulunduğu pozisyonu gereği, yaşadığı alan gereği elbette gözetmesi gereken ve mutlak dikkatini vermesi gereken hususlar var.”
“MAHARETLERİMİZİ ORTAYA KOYMALIYIZ”
“Ben, yurt dışı örgütlenmesi içerisinde bulunan siz kıymetli dostlarımızı, yurt dışından gelen oylar çerçevesinde elbette değerlendirmiyorum. Yurt dışı örgütlerimizin böyle değerlendirilmesi, güç ve potansiyellerine haksızlık etmiş olmak olur. O bakımdan yurt dışından gelen oylar elbette önemlidir, ama sizler gibi değerli insan kaynaklarından gelecek fikirler, bakış açıları, partimizin geleceği için daha önemlidir. Sizlerin farklı toplumsal ve kültürel çevrelerde edindiğiniz bilgi, deneyimler, ülkemize yansıtılma biçimi daha önemlidir. Tam da işte her alanda yerelle evrenselin sentezine ulaşmaya çalışan bizler, böylesi güçlü bir karma yapının, mutlak faydasına erişmeyi bilmeliyiz ve başarmalıyız. Siyasal bakımdan baktığınızda hem bireysel hem toplumsal hem ulusal pratiklerimiz, bu yönüyle değerlidir ve bunu dayanışma içerisinde, örgütlü bir modelle, iyi bir organizasyon bütünlüğü içerisinde nasıl sonuca evrileceği konusunda maharetlerimizi ortaya koymalıyız.”
“REKABET, DAHA İYİYE ULAŞMANIN YOLUDUR”
“Tabii bunları yapabilmek için, mutlaka CHP’nin özellikle Türkiye’nin dönüşüm yolculuğunda verdiğimiz mücadeledeki ilk görev, değişime önce kendimizden başlamak zorunda olduğumuzu hatırlamamız, eksiklerimizle, hatalarımızla yüzleşmek ve kendimize bu anlamda, tabiri caizse, çeki düzen vermek zorundayız. Parti içi rekabetin her koşulda kardeşçe ve aynı zamanda demokratik bir biçimde olmasını sağlamanın şart olduğunu düşünüyorum. Bireysel, kişisel ve özellikle partimizi, bizleri yoran bütün yüklerden kurtulmakla mecbur olduğumuz bir dönemin içerisindeyiz sevgili yol arkadaşlarım. Rekabet, daha iyiye ulaşmanın yoludur. Parti içindeki rekabet, birbiri ile yan yana koşarken birbirini ayağına çelme takmak değil, daha hızlı koşma mücadelesidir; ayrışmanın değil, bütünleşmenin aracıdır.”
“PARTİMİZE YAKIŞMAYAN TEK BİR UYGULAMAYA, TEK BİR SÖZE, TEK BİR BAKIŞA BİLE GEÇİT VERMEMELİYİZ”
“Çeşitli ülke ve şehirlerdeki CHP yurt dışı örgütlerinde, dönem dönem parti içi rekabetin yıpratıcı hal alabildiğini görüyoruz. Evet ülkemizde de bunu yaşıyoruz, yurt dışındaki örgütlerimizde de bunu yaşıyoruz. Ayrıştırıcı bir dilin hakim olabildiğini de görüyoruz. Bunları görerek, bunlara tedbir alarak yol yürümenin şart olduğunu da biliyoruz. Tabii son derece sınırlı sayıda örnekler olsa da çok hassas ve çok tarihi bir dönemden geçtiğimizin farkına vararak -her zaman her yerde söylüyorum- bazı bildiğimiz, gördüğümüz, dönem dönem yüksek seviyede kınadığımız bütün tavır ve davranışlardan uzak, bir arada konuşabilmeyi, müzakere edebilmeyi, doğru yolu bulabilmeyi, ortak aklın masamızdaki kesin pusula olmasını sağlayabilmeyi başarmak zorundayız. Partimize yakışmayan tek bir uygulamaya, tek bir söze, hatta partimize yakışmayan tek bir bakışa bile geçit vermemeliyiz. Bizler, insanlara ve birbirimize, aynen Atatürk’ün vatandaşa, o Tokat’ta çekilen fotoğraftaki baktığı gibi bakabilmeyi, aynı hassasiyeti de birbirimize bakarken gösterebilmeyi başarmak zorundayız.”
“BUNDA DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN İMZASI VAR”
“Herkese ve birbirimize karşı iletişim ve müzakere kapılarının sonuna kadar açık olması gerektiğini unutmamalıyız. Bunu yapamayanların, örgütlenme içerisinde bu görevlere talip olma şansı yoktur. Sabır ve aynı zamanda son derece anlayış gerektiren ve bu anlayış doğrultusunda insanları ikna edebileceğini bilen insanların yapması gereken bir görev hassasiyeti içerir. Dolayısıyla, inşallah bu buluşma ve bu çalıştayın, İstanbul Planlama Ajansı’nın kurulduğu bu kampüsün, bu nezaketli ortamın, bu doğanın en güzel parçası haline gelmiş bu asil görünüşün… Ki bunda da Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası var. Buradaki ormanlaşmanın, ağaçlandırmanın mimarı da burayı çok seven, burada denize giren, Florya’da aşağıda deniz kıyısında köşkü olan, arka tarafta da böylesi büyük bir alanı ağaçlandırarak, elbette müstakil, birkaç kişiye hizmet etmesinin değil de toplumcu bir yapıya dönüşmesini arzu ettiğine inandığımız Ata’mızın bu emanetini halka açarak, bir planlama ajansı ve İstanbul’umuzun geleceğini tartıştığımız bir kuluçka merkezine, bir bilgi havuzuna dönüştürdüğümüz bu alanda, umut ediyorum sizlerin bu ortak paydalarının odaklanıldığı ve sonucunun da çok güçlü bir biçimde rapora dönüştüğü buluşmaya döner.”
“KENDİ İÇİMİZDE KURDUĞUMUZ İLETİŞİMİN NİTELİĞİ VE KALİTESİ…”
“Unutmayalım ki, kendi içimizde kurduğumuz iletişimin niteliği ve kalitesi, en çok nerede işe yarıyor biliyor musunuz? Bize oy vermeyen vatandaşlarımızın ikna olmasında işe yarıyor. Kendi aramızda kurduğumuz nitelikli ilişki, diyalog, saygı ve sevgi çerçevesini gördüğü takdirde, o insanların bize oy vermeye ikna olduklarını unutmayınız lütfen. Tabii bazen sürekli bize oy veren vatandaşlarımızın reflekslerinin, bizdeki tavır veya koşullar ne olursa olsun, bize geldiğini görüyoruz. Ama onun bize yetmediğini de biliyoruz. İşte bugün gururla 1977’den beri ilk kez partimizin birinci olduğu meselesini söylüyoruz ama bir yanıyla da çok derin düşünmemiz gereken bir sonuçtur bu, 1977 ve 2024 arasındaki uzun mesafe. Bu bakımdan, yurt dışı örgütlerimizin çok etkili model oluşturacak, öncü uygulamalar geliştirmesini diliyorum. Hatta bu gelişmelerin, burada çıkan belli sonuçların, o evrensel değerleri içeren kapasitelerinin yurt dışı örgütlenmede de işimize yarayacağına inanıyorum.”
“CHP’Lİ OLMANIN BENDEKİ EN ÖNEMLİ KAVRAMI…”
“Teknolojik imkanların dünyayı küçülttüğü ama yanlış siyasi anlayışlar yüzünden insanların arasındaki mesafelerin büyüdüğü bir dönemi yaşadığımız bu ortamda, ben, doğru siyasetin her şeyden önce duygusal mesafeleri azaltan, insanlar arasındaki gönül köprülerini en güçlü şekilde kuran siyaset olduğuna inanıyorum ve bu pozitif anlayışın, bu hümanist bakışın toplumlara verdiği fayda kadar, dünyaya verdiği faydayı önemsiyorum. Savaşları azaltan, barışı büyüten ve insanları birbiriyle kucaklaştıran bir süreç. Ben, bu yönüyle CHP anlayışını çok önemsiyorum. CHP’li olmanın bendeki en önemli kavramı, her şeyden önce iyi insan olma kavramıdır. İyi insan olduktan sonra her şeyi başarabiliriz. İnsanı sevmek, insana özen göstermek, doğayı sevmekle eşdeğerdir; hayatı, yaşamı, her şeyi sevmekle eş değerdir. Bu bizim bütün duygularımızla, bütün geleneklerimizle, bütün bakış açımızla aslında çok örtüşen bir bakış açısıdır. Bunu lafta değil, uygulamalarımızda, başta birbirimize göstererek, sonra da o sevgi halkasını, çemberini görev yaptığımız alanlara yayarak büyütmeliyiz.”
“BU İŞİN BAŞKA BİR YOLU YOK”
“Adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, cumhuriyet, laiklik gibi savunduğumuz tüm değerlerin özünde, aslında herkesi kendimiz gibi görmenin yattığını unutmamalıyız. Empati duygusu ve karşındaki insanın yerine kendini koyma, onu hissetme, ona göre davranabilme duygusu. Bu duygunun, bu anlayışın Anadolu’nun her köşesine, dünyanın dört bir yanına yayıldığında, işte o zaman her şeyin çok güzel olacağına yürekten inanıyorum. Bu işin başka bir yolu yok. Bu güzel kampüs, başka bir boyutuyla sizi burada misafir etmenin gururunu yaşıyor. Bu güzel kampüste, aynı zamanda sizler gibi buradan yurt dışına göç eden iki bilim insanının da ismini taşıyor. Uğur Şahin’in ve Özlem Türeci’nin ismini taşıyor. Bu bakış açısıyla aslında ne kadar büyük başarılara imza atabildiğinizi görüyorum. O bakımdan ülkemizle bağınızın kopmamasını, bu şekilde örgütlü bir yapıyla Türkiye’mizi ikinci yüzyılına da en güçlü hatlarıyla talip olan partimizin iktidarına yol yürürken, sizlerin katkılarını önemsiyor, bu duygu ve düşüncelerle emeği geçen bütün dostlarımıza teşekkür ediyorum. Genel Başkanımızın önderliğinde en güçlü raporun buradan çıkmasını ve yurt dışında da bizi sevindiren sonuçları önümüzdeki genel seçimde hep birlikte alabilmeyi diliyorum.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Paris Komünü – Peter Kropotkin
İngilizcesi, 20 Mart 1880’de Le Révolté’deki Fransızca orjinaline dayanarak 1895’de Freedom Broşürü olarak yayınlanan bu yazı Türkçeye Anarşist Bakış tarafından çevrilmiştir.
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, […] ile gösterilmiştir.
I. KOMÜNÜN SOSYALİST EVRİM İÇİNDEKİ YERİ
18 Mart 1871’de Paris halkı nefret edilen ve tiksinilen hükümete karşı ayaklandı, şehrin kendisine ait bağımsız özgür bir şehir olduğunu ilan etti.
Merkezi iktidarın bu düşürülüşü devrimin bilinen dekorları olmaksızın, silah patlamadan, barikatların üstüne kan dökülmeksizin gerçekleşti. Silahlanmış halk sokaklara döküldüğü zaman yöneticiler kaçıştılar, askeri birlikler şehri boşalttılar, devlet görevlileri taşıyabilecekleri herşeyi yanlarına alarak aceleyle Versailles’e çekildiler. Hükümet, aynen bahar meltemindeki durgun bir su birikintisi gibi buharlaştı, ve ondokuzuncu yüzyılın azametli şehri Paris, neredeyse çocuklarının tek bir damla kanı bile dökülmeden kendisini kirleten bu pislikten arınmış buldu.
Başarılan bu değişim, halkların kölelikten özgürlüğe [doğru] yürüşünü sağlayan uzun devrimler dizisini başlatan yeni bir çağı açtı. “Paris Komünü” adı altında, geleceğin devrimlerinin başlangıç noktası olacak yeni bir düşünceyi doğurdu.
Her zaman olduğu üzere, bu verimli düşünce bazı bireylerin zekalarının, bazı filozofların görüşlerinin bir ürünü değildi; kolektif ruhtan doğmuş, tüm topluluğun kalbinden yükselmişti. Ancak ilk başta belirsizdi, ve ilk harekete geçenler ve onun için hayatını verenler ona bizim bugün gördüğümüz gözle bakmıyorlardı; açılışını yaptıkları bu devrimin boyutunun ve uygulamaya çalıştıkları yeni ilkenin doğurganlığının farkında değildiler. Ancak uygulamaya başladıkları zaman, onun gelecekteki hali üstlerine doğmaya başladı. Ancak sonradan, yeni ilke ayrıntısıyla düşünüldükten sonra, belirli ve kesin bir hale büründü; adaletinin ve sonuçlarının önemi tüm açıklığıyla görüldü.
Komün’den önceki beş altı yıl boyunca, Uluslararası İşçi Birliği’nin yaygın ve hızlı büyümesiyle sosyalizm yeni bir yönelime girmişti. Avrupa işçileri yerel ve genel kongrelerde biraraya geliyor ve daha önce hiç yapmadıkları bir şekilde toplumsal sorun konusunda birbirlerinin önerilerini dinliyorlardı. Toplumsal devrimin kaçınılmaz olduğunu düşünen ve bunun hazırlıklarını yapmakla yoğun bir şekilde meşgul olanlar arasında, herşeyin ötesinde bir sorunun cevap beklediği görüşü giderek ağırlık kazanıyordu. “Sanayinin bugünkü gelişimi toplumuzu büyük bir ekonomik devrime zorlayacaktır; bu devrim özel mülkiyeti ortadan kaldıracak, daha önceki nesillerin biriktirmiş olduğu sermayeyi herkesin kullanımına sunacaktır; ancak, ekonomik sistemimizdeki bu değişikliklere hangi politik kümelenme en uygun gelir?” (01).
“Kümelenme yanlızca ulusal olmamalıdır”, Uluslararası İşçi Birliği’nin cevabıydı; “bu tüm suni sınır ve sınır çizgilerinin ötesine geçmelidir”. Ve kısa zamanda bu muazzam düşünce halkın kalbinde yer edindi ve çabucak zihinlere kazındı. Her türden gericilerin birleşik çabalarıyla hep kovalanmış olsa da, o zamandan beri bununla beraber hala yaşıyor, ve ayaklanan halkın sesi onun gelişimi önündeki engelleri erittiği zaman, daha önce olduğundan çok daha güçlü bir şekilde yeniden canlanacak.
Ancak bu engin birliğin bileşiminde bulunması gereken parçaların ne olduğu hala keşfedilmeyi beklemektedir.
Bu soruya iki cevap verilmiştir; her biri farklı düşünce akımlarının ifadesidir. Birisi halk devleti demektedir; ötekisi ise anarşi demektedir.
Alman sosyalistleri, devletin tüm birikmiş refahı sahiplenmesi ve bunu işçi birliklerine devretmesi gerektiğini savunuyorlar; dahası, [devlet] üretim ve değişimi örgütlemeli, ve toplumun yaşamını ve faaliyetlerini umumiyetle gözetlemelidir.
Onlara karşısında, devrimci deneyim bakımından güçlü olan Latin kökenli sosyalistler, böyle bir devletin varolabilmesinin bir mucize olacağı; ama olsa bile, bunun tiranlıkların en kötüsü olacağı cevabını veriyorlar. Onlar bu çok güçlü ve hayırsever devlet idealinin basitçe geçmişten kopya edilmiş olduğunu söylerler; ve onu yeni bir ideal ile karşılarlar: anarşi, yani devletin tamamen ortadan kaldırılması, üretici ve tüketici halk gruplarının özgür federasyonları sayesinde basitten karmaşığa doğru olan bir toplumsal örgütlenme.
Kısa zaman zarfında anarşinin halk devletiyle amaçlanandan çok daha iyi bir örgütlenme ortaya koyduğu, daha liberal bir akla sahip devlet sosyalistleri tarafından bile kabul edildi. Ancak onlar, anarşist idealin şimdiden kendimizi meşgul edemeyeceğimiz kadar uzakta olduğunu söylüyorlar.
Aynı zamanda, başlangıç noktasını açık bir şekilde göstermek ve görüşlerini somutlaştırmak üzere, halkın arasında gerçekte mevcut olan eğilimlerce nasıl desteklendiği belirtmek üzere; anarşist kuramın bir tür kısa, açık ifade tarzına, basit ve pratik olan bir formüle ihtiyacı vardır. Sınırları ve oldukça birbirinden bağımsız devletleri ne olursa olsun, işçi sendikalarının ve tüketici gruplarının federasyonu [terimi] oldukça belirsiz gözükmektedir; ve dahası, bunun sonsuz çeşitlilikteki insan gereksinimlerini tam anlamıyla karşılamayacağını görmek de kolaydır. Daha açık, daha kolay kavranabilecek, güncel yaşamın gerçeklikleri üzerinde daha sağlam temelleri olan bir formül isteniyor.
Eğer sorun sadece bir kuramın en iyi şekilde nasıl ayrıntılarıyla hazırlanacağı olsaydı, söylemeliyiz ki; kuramlar, kuramlar olarak o kadar da önemli değilllerdir. Ancak yeni düşünce açık, kesin bir ifade biçimi bulmadığı sürece, varoldukları biçimleriyle doğal bir şekilde gelişmedikleri sürece; [bu yeni düşünce] insanların zihinlerinde yer edinemez, onları belirleyici bir mücadeleye girmek üzere esinlendiremez. İnsanlar, –lafın gelişi, başlama noktasına ulaştıklarında [kullandıkları] bir atlama tahtası gibi– onlara hizmet edecek bazı olumlu ve açıkça belirlenmiş bir düşünce olmadan, kendilerini bilinmez bir şeyin içine atmazlar.
Bu başlama noktası konusunda, [insanlar] bizzat yaşamın kendisi tarafından oraya getirilmeliler.
Paris tam beş ay boyunca Alman kuşatmacıları tarafından izole edilmişti; bu beş ay boyunca, [Paris] kendi yaşamsal kaynaklarına dayanmak zorundaydı ve sahip olduğu engin ekonomik, entelektüel ve ahlaki gücü öğrendi. Kendi sahip olduğu inisiyatif gücünün pırıltısını yakalamış ve bunun ne anlama geldiğini kavramıştı. [Paris], aynı zamanda iktidarı ele geçiren geveze takımının ne Fransa’nın savunmasını ne de içsel gelişmesini nasıl örgütleyeceğine dair hiçbir fikri olmadığını da görüyordu. Kudretli şehrin aklının her türden ifadesiyle, merkezi hükümetin amaçlarının çatışma içinde olduğunu görmüştü. En nihayet, büyük felaketlere karşı korumak veya hızlı bir devrimin yolunu düzleştirmek için, herhangi bir hükümetin iktidarsız olması gerektiğinin farkına vardı. Kuşatma sırasında, aylakları terbiyesiz bir lüks içinde eğleşirken, savunmacıları ve işçileri en dehşetli yoksunlukların acısını çekiyordu; ve merkezi hükümet sayesinde bu skandalları sona erdirmek için yapılan bütün girişimlerin başarısız kaldığını gördü. Halkın her özgür bir hareket alanı isteği, hükümetin prangalarını ağırlaştırmasıyla sonuçlandı. Tabiatıyla bu, Paris’in kendisini, kendi duvarları içerisinde yurttaşlarının arzularını yerine getirebilecek bağımsız bir komün yapma düşüncesini doğurdu.
1871 Komünü bir ilk teşebbüsten başka bir şey değildir. Büyük bir savaşın ardından el ele verip halkı ezmeye hazır iki ordunun arasında [sıkışmış bir halde] başlayan [komün], hiç tereddüt etmeden ekonomik devrim yolunda ilerlemeye cesaret etti. O, ne cesaretle kendisini sosyalist olduğunu söyledi, ne de sermayeye el koyulması ve emeğin örgütlenmesi doğrultusunda ilerledi. O hatta şehrin genel kaynak stoğunu bile almadı.
O, ne de devlet geleneğinden ve temsili hükümet geleneğinden koptu. Komünlerin bağımsız ve özgür federasyonunu ilan etmeksizin kutladığı, basitten karmaşığa doğru olan örgütlenmeyi, Komün içinde etkin kılmak için dahi çabalamadı.
Yine de şurası açık ki, Paris Komünü birkaç ay daha yaşayabilmiş olsaydı eğer, olayların dayatmasıyla kaçınılmaz olarak bu iki devrime doğru yönelecekti. Sınırlı bir monarşiden cumhuriyete geçmek için, Fransız orta sınıfının birlikte dört yıl (1789’dan 1793’e kadar) harcamak zorunda kaldıklarını unutmayalım. Öyleyse, Paris halkının anarşist bir komünle çapulcuların hükümeti arasındaki boşluğu bir zıplayışta geçmemesine şaşmamız gerekmez mi? Ancak yine aklımız da bulunduralım ki, hiç değilse Fransa ve İspanya’nın komünal olacağı bir sonraki devrim, Versailles askerlerinin katliamı sonucunda yarım kaldığı yerden Paris Komünü’nün eserini sürdürecektir.
Komün yenildi, ve halk boynundaki gevşek yönetici boyunduruğunu salladığı zaman, orta sınıfın hissettiği korkunun intikamını nasıl aldığını biz hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu, modern toplumumuzda aslında iki sınıfın olduğunu kanıtlamaktadır; bir tarafta, çalışan ve ürettiğinin yarısından fazlasını mülk tekellerine veren ve yine de efendilerinin ona karşı yaptıklarını hafifçe geçiştiren bir insan; öte tarafta ise, bir aylak, bir çapulcu, kölesinden nefret eden, bir oyunmuşçasına onu öldürmeye hazır, mülkiyeti tehdit edilir edilmez en yabanıl içgüdüleriyle harekete geçen birisi.
Versailles hükümeti, Paris halkını içeri hapsedip onların tüm çıkış yollarını da kapadıktan sonra, askerlerini onlar üstüne salıverdi; “kurtlar ve yavruları” işini yaptıklarını bana açıkça söyleyen, alkol ve kışla hayatıyla vahşileşmiş askerler. Halka şöyle denildi:
“Ne yaparsanız yapın, yok edileceksiniz! Ellerinizde silahlarla ele geçerseniz, ölüm! Onları kullanırsanız, ölüm! Affedilmeyi dilerseniz, ölüm! Ne tarafa dönerseniz dönün, sağa, sola, ileri, geri; ölüm! Sizler sadece yasadışı değilsiniz, sizler insanlık dışısınız. Ne yaşınız, ne de cinsiyetiniz sizi ve sizleri kurtarabilir. Öleceksiniz, ama önce eşinizin, kız kardeşinizin, annenizin, oğul ve kızlarınızın ve hatta kundaktaki bebelerinizin can çekişmesini göreceksiniz! Gözlerinizin önünde yaralanmış birisi ambulanstan çıkarılacak ve süngülerle delik deşik edilecek veya tüfek dipçiğiyle yere yıkılacak. Kırık bacağı ya da kanayan koluyla yerlerde sürüklenecek; acı çeken, inleyen bir süprüntü yığını gibi bir hendeğin içine fırlatılacak. Ölüm! Ölüm! Ölüm!” (02)
Ve bu çılgın ayini, bu ceset yığınlarını, bu toptan imhayı; adice intikamlar, dokuz uçlu kırbaçlarla kamçılamalar, gemi ambarlarının demirleri, gardiyanların tokatları ve aşağılamaları; yarı bir kıtlık, gaddarlığın tam saf bir hali takip etti. Halk bu iğrenç hareketleri unutabilir mi?
Yıkılmış ama fethedilememiş Komün, günümüzde yeniden doğuyor. O artık, güzel bir mucizenin umuduna sarılarak uyuyan yenilenlerin düşü değildir. Hayır!, bugünün “komünü” ayaklarımızın altında gümbürdeyen devrimin görünen ve belirli amacı haline geliyor. Bu düşünce kitlelerin içine yerleşiyor, onlara birleştirici bir soluk katıyor. Komün içinde toplumsal devrimi yeşertme; orta-sınıfın alçak sömürü sistemini son erdirme; halkı devletin saltanatından kurtarma; insan ırkının evrimindeki yeni bir özgürlük, eşitlik ve dayanışma çağını kutlama görevinde, bugünkü kuşağa güveniyoruz.
II. KOMÜN NASIL GERÇEK AMACINI FARKEDEMEDİ VE YİNE DE BU AMACI DÜNYANIN ÖNÜNE KOYDU
Paris halkının imparatorluğun düşüşüyle kendini iktidara yerleştiren hain hükümeti yıktığı günden bugüne on yıl geçti; uygar dünyanın ezilen kitleleri, nasıl hala karşı konulamaz bir şekilde 1871 hareketine çekiliyorlar? Paris Komünü’nün temsil ettiği düşünce, her topraktan, her milletten işçiler için niye bu kadar çekicidir?
Cevabı basit. 1871 devrimi herşeyden önce bir halk devrimiydi. Halkın kendisi tarafından yapılmıştır, kitlelerin ortasında kendiliğinden doğmuştur; ve kendilerini onun savunucuları, kahramanları, onun şehitleri olarak bulan büyük bir halk kitlesi içinde olmuştur. Bu, orta sınıfın asla affedemeyeceği kadar ‘aşağı’ olması nedeniyledir yanlızca. Ve aynı zamanda onun hareketli ruhu toplumsal bir devrim düşüncesiydi; kesinlikle belirsiz, belki de bilinçsizce; ama yüzyılların mücadelelerinin ardından elde etmek için çabalamaya değer, tüm insanlar için gerçek özgürlük ve gerçek eşitlik. En aşağı halk katmanlarının haklarını elde etmek için yürüdüğü bir devrim.
Bu devrimin içerdiği manayı değiştirmek, onu Paris’in bağımsızlığını yeniden kazanmak ve böylece de Fransa içinde küçük bir devletçik oluşturmak için yapılmış basit bir çaba olarak göstermek amacıyla pekçok girişim yapılmıştır ve yapılmaktadır. Ama hiçbir şey bundan daha fazla gerçek dışı olamaz. Paris kendini Fransa’dan izole etmeye çalışmadı –onu silah gücü ile zaptetmekten daha fazlaa değil; bir manastırdaki rahibe gibi kendisini onun duvarları içine kapatmakla ilgilenmedi; manastır hayatının kısıtlı ruhundan esinlenmedi. O bağımsızlığını ilan etmişse, o merkezi iktidarın müdehalesini engellemeye çalışmışsa, bunun sebebi bu bağımsızlıkta geleceğin örgütlenmesinin temellerini sakince tasarlamanın ve kendi içinde bir toplumsal devrim geliştirmenin yollarını görmüş olmasıdır; tüm üretim ve değişim sistemini adalet temeline oturtarak tamamen dönüştürecek; insanları eşitlik temelinde ele alarak insan ilişkilerini tamamen düzenleyecek; toplumsal ahlakımızı eşitlik ve dayanışma temellerinde yeniden oluşturacak bir devrim. O zaman, komünal bağımsızlık bir araç olacaktır Paris halkı için; toplumsal devrim ise amaçları olacaktır.
Ve 18 Mart devrimi doğal akışına kavuşabilseydi eğer, Paris halkı Versailles’li suikastçilerce parça parça kesilmeseydi, bu amaca ulaşılabilirdi. Açık, belirgin bir düşünce bulmak; devrimi başarmak için nelerin gerekli olduğunu bütün dünyaca anlaşılır ve birkaç sözcükle özetlenebilir kılmak; işte bu gerçekten de Paris halkının bağımsızlıklarının ilk günlerinden itibaren uğraştıkları bir şeydi. Ancak büyük bir düşünce, devrim dönemlerinde tasarlanması ve yayılması ne kadar hızlı olursa olsun, bir gün içinde filizlenmez. Gelişmek, kitlelerin arasında yayılmak, kendini eyleme dönüştürmek için daima belli bir zamana ihtiyacı vardır; ve bu sefer Paris Komünü başarısız oldu. Daha önce gözlemlediğimiz üzere, sosyalizmin on yıl önce bir değişim dönemine girmesi nedeniyle başarısız olmuştur büyük ölçüde. 1848’in otoriter ve yarı-dinsel komünizmi günümüzün pratik, özgür düşünen akılları ile örtüşmüyor. Ücret sistemi ve kolektif mülkiyeti birlikte bir boyunduruk gibi vurmaya teşebbüs eden kolektivizm, anlaşılmaz, cazibesiz ve pratik uygulamanın güçlükleriyle dolu idi. Özgür komünizm, [yani] anarşist komünizm daha yeni yeni işçilerin zihninde yer ediniyordu ve hükümet tapıcılarının saldırılarını provoke etmeye nadiren cesaret ediyordu. Zihinler kararsızdı. Görüşlerinde hiçbir belirgin amaca sahip olmayan sosyalistler, ellerini özel mülkiyete uzatmaya cesaret edemediler; bir yüzyıllık çabaların çoğunu anlamsız kılan bir argümanla kendilerini kandırdılar: “İlk önce zaferi garantileyelim, sonrasında neler yapılabileceğine bakalım”.
Zaferi kazan! Sanki mülkiyete dokunmadan özgür bir komün oluşturmanın bir yolu varmış gibi! Sanki halkın büyük bir kısmının, devrimin herkese maddi, manevi ve entelektüel gönenç [ferahlık, zenginlik] sağlayacağını görerek devrimin zaferiyle doğrudan ilgilenmediği koşullar altında, düşmanı yenmenin bir yolu varmış gibi.
Aynı şey hükümet ilkesi söz konusu olduğunda da gerçekleşti. Paris halkı, özgür Komünü ilan ederek, devletin çöküşü demek olan temel anarşist ilkeyi açıklamıştı.
Ve yine, merkezi hükümetin komünlerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenlemek için oldukça gereksiz olduğunu kabul ediyorsak eğer, bunun her komünü oluşturan grupların karşılıklı ilişkilerini düzenlemek için bir gereklilik olduğunu neden kabul edelim ki? Ve birçok şehri ilgilendiren faaliyetlerin ortak bir anlayışta buluşması meselesini ilgili komünlerin özgür inisiyatifine bırakıyorsak eğer, bu inisiyatifi neden tek bir komünü oluşturan gruplara tanımayı reddedelim ki? Komünün içindeki bir hükümet, [komünün] dışındaki bir hükümetten daha mantıklı değildir.
Ancak, birçok hükümeti devirmiş olan Paris halkı, 1871’de hükümetsel sistemin bizzat kendisine karşı bir ayaklanmaya ilk defa teşebbüs ediyordu; sonuçta da, [Paris halkı] hükümetlerin fetiş tapınıcılarının büyüsü altına girmeye ve [onların] kendi [hükümetlerini] kurmalarına imkan verdi. Sonuç tarihin konusudur. Paris sadık oğullarını belediye binalarına [meclis toplantılarına] gönderdi. Orada, eski kağıtların ortasına gömülüp kalarak; içgüdüleri onları halkın arasında olmaya ve onlar için faaliyet göstermeye teşvik ederken, yönetmek zorunda kalarak; eyleme geçmek gerekliyken tartışmak; hiçbir taviz vermemek en iyi politika iken taviz vermek zorunda kalarak; ve en nihayetinde de ancak kitlelerle iletişim içinde olmalarından kaynaklanan esini kaybederek; kendilerinin giderek etkisizleştiğini gördüler. –Devrimci aydınlık ve ateşin merkezi olan– halktan kopmaları sonucunda felç olmuş bir halde, kendileri de halk inisiyatifini felç ettiler. Prusya silahlarının altında doğmuş ve geçiş döneminin çocuğu olan Paris Komünü, yok olmaya mahkumdu. Ancak gayet halkçı karakteriyle yeni bir devrimler dizisini başlattı; düşünceleriyle toplumsal devrimin habercisiydi. Verdiği dersler öğrenildi ve Fransa bir kere daha ayaklanan komünlerle kaplandığında, halk kendilerini hükümete tabii kılmayacak ve hükümetin devrimci tedbirleri başlatmasını beklemeyecektir. Kendilerini yiyip yutan asalaklardan kendilerini kurtardıklarında, anarşist komünizmin ilkeleri doğrultusunda paylaşmak üzere tüm toplumsal refahın sahipliğini üstlenecekler. Ve mülkiyeti, hükümeti ve devleti tamamen kaldırdıklarında, yaşamın gösterdiği gerekliliklere göre özgürce kendilerini örgütleyecekler. Zincirlerini kırarak, putlarını devirerek; ne efendiyi ne de köleyi bilmeksizin; özgürlüğün fethine doğru yürüyüşümüzü aydınlatan ilk kurtuluş girişimlerini kanları pahasına ve acı çekerek yapan asil şehitlerimize hürmet göstererek, insanlık daha iyi bir geleceğe doğru yürüyecek.
III. KOMÜNÜN MODERN SOSYALİZM AÇISINDAN ÖĞRETTİKLERİ
18 Mart günü, sosyalist bir grubun varolduğu hemen hemen tüm şehirlerde düzenlenen halk toplantıları, yanlızca bunların emek ordusunun düzenlediği gösteriler olması nedeniyle değil, aynı zamanda da her iki dünyadaki sosyalistlerin duygularını ölçmek için fırsat sunmuş olduğu için dikkate değerdir. Bu herhangi bir oylama sisteminden daha iyi olabilecek bir “anket yapma” olanağıdır, çünkü istekler seçime yönelik parti taktiklerinden etkilenmeden biçimlendirilebilir. İşçiler, basitçe Paris proletaryasının kahramanlıklarını övmek ya da Mayıs katliamlarının intikamını almak çağrısıyla toplanmamışlardı. Cesur Paris mücadelesinin anıları ile kendilerini tazelerlerken, onlar daha ileri gittiler ve gelmekte olan devrimin 1871 komününden ne gibi dersler çıkarrması gerektiğini tartıştılar. Komünün hataların neler olduğunu sorguladılar; bunu, hatalara sebep olan kişileri eleştirmek için yapmadılar, bunu işçi örgütleri arasında hakim olan mülkiyet ve otorite [yetke] hakkındaki önyargıların devrimci fikirlerin patlamasını ve bunun sonucunda dünya için bir fener ışığı olması gelişimini nasıl engellediğini ortaya çıkarmak için yaptılar.
1871 dersleri, eski önyargılarını kırmalarını sağlayarak ve kendi devrimlerinin nasıl bir şey olacağı hakkında daha açık ve daha basit bir algılama ortaya çıkararak, her ülkenin işçisinin faydasına oldu.
Komünlerin bir sonraki yükselişi sadece bir “komünal” hareket olmayacaktır. Hala ilkin bağımsız, yerel olarak özyönetimli organların kurulması gerektiğini ve bunların kendi yerellikleri içinde ekonomik reformlar yapmaya çalışmaları gerektiğini savunanlar; en azından Fransa’da, popüler ortamın daha ileri gelişmesiyle desteklendiler. Bir sonraki devrimin komünleri, doğrudan sosyalist devrimci eylemle –özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla–, kendi bağımsızlıklarını ilan edecekler ve kuracaklar. Devrimci durum olgunlaştığında, ki bu her an gerçekleşebilir; ve hükümetler halklar tarafından süpürüldüğünde, ancak devlet korumasıyla varlığını sürdürebilen orta sınıf kampı karmaşaya sevk edildiğinde; ayaklanan halk, olağanüstü hikmete sahip yeni hükümet kararnamelerini, birkaç parça ekonomik reformu beklemeyecektir.
Toplumsal sermayeyi elinde tutanları mülksüzleştirmek için –işçilerin bizzat kendileri tarafından yapılmadıkça zorunlu bir şekilde ölü bir metin olarak kalacak– bir kararname beklemeyeceklerdir. Derhal müdehale edeceklerdir ve hiç gecikmeden kullanmaya başlayarak kendi haklarını tesis edeceklerdir. İşi devam ettirmek için işyerlerinde kendiliklerinden örgütleneceklerdir; ancak artık ürettikleri, işverene en çok kâr sağlayan değil, kitleler tarafından istenilen şeyler olacaktır. Kulübelerini [ing. hovel, ahır gibi ev] zenginlerin evlerindeki sağlıklı konutlarla değiştirecekler; şehirlerde biriktirilen refahı derhal kullanıma açmak için kendiliklerinden örgütlenecekler; adeta orta sınıf tarafından kendilerinden hiç çalınmamışçasına [bu refahın] sahipliliğini üstleneceklerdir.
İşçilere şantaj yapan sanayi baronları defedilir edilmez, [üretimi] engelleyen kapanlardan kurtularak, [üretimi] öldüren spekülasyonlar ve düzensizleştiren karmaşa sona erdilerek; özgür emeğin sağladığı itkinin etkisi altında olan hareketin gereksinimlerine göre [üretimi] dönüştürürerek, üretim devam edecektir. Tarihçi Michelet, “Fransa’da insanlar, 1793’te toprağın soyluların elinden alınmasından sonraki kadar asla çalışmadılar” diyor. İnsanlar, emeğin özgür ve işçinin ürettiği herşeyin bütün komünün gönencinin kaynağı olduğu zamanki kadar çalışmadılar asla. Son zamanlarda çeşitli toplumsal refah türleri arasında ayrım yapma girişimleri yapıldı; ve sosyalist parti bu sorun konusunda bölündü. (Aslında basitçe anti-otoriter komünizm olan) eski Enternasyonal’in kolektivizmi yerine bir tür dogmatik kolektivizm kuramı koymaya çalışan bugünkü kolektivistler, üretim için kullanılan sermaye ile yaşamın gereksinimlerini karşılayan refah arasında bir ayrım oluşturmaya çalışıyorlar. Bir tarafta makinalar, fabrikalar, hammaddeler, iletişim araçları ve toprak; öte tarafa ise meskenler, mamül ürünler, giyim, metalar. Bu sosyalizm okulunun profesörlerine göre, ilk kısım kolektif mülkiyet altında olmalı, ikincisi ise özel mülkiyette kalmaya devam etmeli.
Bu ayrımı oluşturma girişimleri yapılmakta, ancak genel anlayış bundan daha iyisini yapıyor; bunu hayali ve kurulması imkansız bir şey olarak görüyor. Kuramsal olarak kısırdır ve pratik hayatta başarısız olur. İşçiler, başımızı soktuğumuz evin, yaktığımız kömür ve gazın, yaşamını sürdürmek için insan makinasının tükettiği yakıtın, yaşamak için gereken giyimin, öğrenmek için okuduğumuz kitabın, hatta eğlencenin, tüm bunların varoluşumuzun birer bileşeni olduğunun; makinalar, mamüller, hammaddeler ve diğer çalışma aletleri gibi bunların hepsinin de başarılı bir üretim, ve insanlığın ileriye doğru gelişimi için gerekli olduklarının farkındadır. İşçiler, bu tip bir refah konusunda özel mülkiyete izin vermenin eşitsizliğin, baskının, sömürünün devam etmesi demek olacağı; kısmi mülksüzleştirmenin sonuçlarını başından sakatlayacağı sonucuna varıyorlar. Onlar, kuramsal kolektivizmin yollarına çektiği çitlerin üzerinden aşarak, anti-otoriterliğin en basit ve en pratik biçimine dosdoğru ilerliyorlar.
Devrimci işçiler, toplantılarında tüm toplumsal refah üzerindeki haklarını ve yeniden üretim nesnelerinde olduğu gibi tüketim nesneleri üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasının gerekliliğini, bilhassa ifade ediyorlar. Bir konuşmacı “devrim gününde, şehirlerde biriktirilen tüm refahı ele geçirmeli ve ortak kullanıma açmalıyız” diyor, ve toplantıdakiler tam ittifakla bu bildiriyi onaylıyordu. “Bırakalım her birimiz yığından [ing. pile, servet] ihtiyacı olanı alsın; dışarıda çıplaklık ve yoksulluk varken, şehrimizin dükkanlarında depolarda tutulan ve herkesi giydirmeye yetecek kadar elbise var. Hatta herkesin kendi istediğine göre seçebileceği, yeterince lüks şey de vardır”.
Fransa’daki ve başka yerlerdeki komünü anma toplantılarında söylenenleri değerlendirerek, işçiler, gelmekte olan devrimin anarşist komünizmi ve üretimin özgürce yeniden düzenlenmesini başlatacağını zihinlerine yerleştirdiler. Bu iki nokta hallolmuş gözüküyor, ve bu bağlamda bir sonraki devrimin komünleri geleceğe yönelik ilerlemenin yolunu temizlemek için cömertçe kanlarını döken öncellerinin hatalarını tekrarlamayacaklardır.
Ancak, üstünde henüz bir görüş birliği sağlanamayan –her ne kadar [çözüme] çok yakın olunsa da–, hiç de daha az önemsiz olmayan, üçüncü bir nokta var. Bu hükümet problemidir.
Çok iyi bilindiği üzere, bu nokta yüzünden tamamen bölünmüş Sosyalist parti içinde iki kesim bulunmaktadır. Birisi, “devrimin daha ilk günü” der, “en yüksek iktidarı ele geçirecek bir hükümet kurmalıyız. Güçlü, iktidar sahibi, kararlı bir hükümet şuna buna karar vererek, ve herkesi emirlerine uymaya zorlayarak, devrimi gerçekleştirecektir”.
“Sefilce bir aldanış!” der ötekisi. “Kendiliğinden bir ulusu yönetmeyi üstlenen her merkezi hükümet kesinlikle devrim önünde bir engeldir. Birbiriyle mutlak şekilde uyuşmayan unsurlardan oluşmak zorundadır, ve bizzat hükümet olarak özü muhafakazarlıktır. Bu, geri durumdaki komünleri devrimin rüzgarıyla esinlendirmeksizin, ilerlemeye hazır komünlerdeki devrimi geriletmekten başka bir şey yapmayacaktır. Aynısı ayaklanmakta olan bir komün için de geçerlidir. Komünal hükümet ya halihazırda tamamlanmış gerçekleri teyit edecektir, ve ardından işe yaramaz ve tehlikeli bir makina parçası haline gelecektir; ya da gerçekten de tutarlı olacaklarsa eğer, halkın kendisi tarafından özgürce geliştirilmesi gereken şeyler hakkında kurallar yapmaya girişmek arzusunda olacaktır. [Halkın] zincirlerini kırdığı, önünde yeni ve engin ufuklar açıldığını gördüğü zaman, toplumsal organizmada filizlenecek o yaratıcı güçle toplumun yeni ortak yaşam biçimlerini geliştirmesini gerektiğinde; [hükümet] kuramlar uygulayacaktır. Halkın arasında kalmaya devam etseylerdi kendilerinin yapabilecekleri şeylerin hiçbirisini yapmayarak; kendilerini bakanlık bürolarına kapatmak ve kendilerini boş tartışmalara kaptırmak yerine, yeni bir örgütlenme içinde [halkla] birlikte çalışmayarak; iktidardaki insanlar bu patlamayı engelleyeceklerdir. Devrimci hükümet bir engel ve bir tehlike haline gelecektir; iyiliğe kudreti olmayan, kötülük için korkunç [kudretli}; peki, [hükümetin] faydası ne?”.
Bu argüman ne kadar doğal ve adil olsa da, varolan pekçok büyük önyargının, mülkiyet ve teoloji [ilahiyat] dinleriyle yan yana duran hükümet dinini sürdürmekten çıkarı olanların itibar ettikleri şeylerin karşısındadır.
Bu önyargı, üçü arasındaki bu sonuncusu hala varolmakta; ve gerileme belirtileri gösterse de gelmekte olan devrimin karşısında bir tehlike oluşturmakta. “Hükümetin emirlerini beklemeden kendi işimizi kendimiz halledeceğiz; kendilerini rahipler, mülk sahipleri veya yöneticiler olarak bize dayatmaya çalışanları çiğneyip geçeceğiz” demeye başladı işçiler. Anarşist kesimin hükümet tapıcığıyla gayretle çarpışmaya devam etmesini, ve kendisinin bir iktidar mücadelesine çekilmesine veya ayartılmasına asla izin vermemesini umut etmeliyiz. Devrimin öncesindeki yıllarda, hükümet taraftarı önyargının halkı yanlış bir yola çekemeyecek kadar sarsılabileceğini umut etmeliyiz.
Bir sonraki devrimin komünleri; devleti yıkmakla ve parlamento idaresi yerine özgür federasyonu geçirmekle kalmayacaktır, komünün kendi içindeki parlamenter yönetimini de terk edecektir. Diğer şehir ve köylerdeki gibi, amaçlarına ulaşmak için komünal bir parlamento aracığılıyla değil, doğrudan federe hale gelecek özgür işçi gruplarının [gerçekleştireceği] özgür gıda arzı ve üretimi örgütlenmesine güveneceklerdir.
Komünün dışında anarşist oldukları gibi içinde de anarşist olacaklardır; ve ancak böylece yenilginin dehşetinden, gericiliğin öfkesinden sakınacaklardır.
Çeviri: Anarşist Bakış
https://www.yeryuzupostasi.org/2021/03/18/paris-komunu-1880-peter-kropotkin/
0 notes
Text
2 haftalık 'kısmi kapanma' başladı!
Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar doğrultusunda ülke genelini kapsayacak şekilde iki haftalık kısmi kapanma uygulaması saat 19.00 itibarıyla başladı. Bu kapsamda Türkiye genelinde yarın saat 05.00'e kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacak. YÜRÜLÜĞE GÜREN YENİ TEDBİRLER - Hafta sonu sokak kısıtlaması sürerken, hafta içi sokak kısıtlaması saatleri akşam 19:00 sabah 05:00 olarak güncellendi. - Sokağa çıkma saatlerinde zorunlu haller dışında şehirler arası seyahate izin verilmeyecek. - 65 yaş üstü 18 yaş altı toplu taşıma sınırlaması yeniden getirildi. - Eğitimde sınav sürecinde olan 8. ve 12. sınıflar ile okul öncesi eğitim kurumları dışındaki tüm kademeler uzaktan eğitimle sürecek. - Kafe, kıraathane, çay bahçesi ve benzeri mekanlar faaliyetlerine bayram sonrasına kadar ara verecek. - Lokanta ve benzeri işletmeler ramazan boyunca paket sistemine geçecek. - Kına, düğün, genel kurul gibi bütün toplantılar bayram sonrasına kadar ertelendi. - Oteller sadece kendi müşterine hizmet verebilecek. - Konaklama tesisleriyle, evlerde toplu iftar ve benzeri organizasyonlar gerçekleştiremeyecek. - Kamuda saat 16.00'da bitecek şekilde dönüşümlü ve esnek mesai yeniden yaygınlaştırılacak. (Kamuda) Hamileler ve kronik hastalığı olanlar ile 10 yaş altı çocuğu bulunan kadın personel idari izinli sayılacak. SOKAĞA ÇIKMA KISITLAMASI GENİŞLETİLDİ Hafta içerisinde yer alan günlerde (Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma) 19.00-05.00 saatleri arasında; hafta sonları ise Cuma günleri saat 19.00'da başlayıp, Cumartesi ve Pazar günlerinin tamamını kapsayacak ve Pazartesi günleri saat 05.00'de tamamlanacak şekilde sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak. TURİST DIŞINDAKİ YABANCILAR DA KISITLAMAYA UYMAK ZORUNDA Öte yandan yabancılara yönelik sokağa çıkma kısıtlamasına dair muafiyet sadece turistik faaliyetler kapsamında geçici/kısa bir süre için ülkemizde bulunan yabancıları kapsamayacak. İkamet izinliler, geçici koruma statüsündekiler veya uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri dahil olmak üzere turistik faaliyetler kapsamı dışında ülkemizde bulunan yabancılar, sokağa çıkma kısıtlamalarına tabi olacak. KISITLAMADA YÜRÜME MESAFESİNDE MARKET, MANAV VB. YERLERE GİDİLEBİLECEK Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu Cumartesi ve Pazar günleri market, bakkal, manav, kasaplar ve kuruyemişçiler 10.00-17.00 saatleri arasında faaliyet gösterebilecek. 65 yaş ve üzeri ile 18 yaş altında bulunanlar hariç, zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı olmak ve araç kullanmamak şartıyla (engelli vatandaşlarımız hariç) ikametlerine en yakın market, bakkal, manav, kasap ve kuruyemişçilere gidip gelebilecek. Aynı saatler arasında market, bakkal, manav, kasap, kuruyemişçiler ve online sipariş firmaları evlere/adrese servis şeklinde de satış yapabilecek. PİDE VE EKMEK ÜRETİMİ İFTARDAN 1 SAAT ÖNCE SONLANACAK Ramazan ayı süresince iftar saati ve hemen öncesinde oluşabilecek pide kuyrukları ve yoğunluğun oluşturacağı riskin önlenmesi amacıyla fırınlardaki özel sipariş üretimi de dahil pide ve ekmek üretimi iftardan 1 saat önce sonlandırılacak ve iftar saatine kadar sadece satış yapılabilecek. İftardan sonra fırınlarda üretim, satış ve diğer hazırlık işlemlerine devam edilebilecek. Fırın ve unlu mamul ruhsatlı işyerlerine ait ekmek dağıtım araçlarıyla sadece market ve bakkallara ekmek servisi yapılabilecek, ekmek dağıtım araçlarıyla sokak aralarında kesinlikle satış yapılmayacak. ZİNCİR MARKETLER 10.00'DA AÇILACAK Sokağa çıkma kısıtlamasındaki sürelere uymak için tüm işyerlerinin (istisna getirilenler hariç) çalışma saatleri hafta içi günlerde 07.00-18.00 saatleri arası olarak belirlenecek. Zincir marketler ise saat 10.00'da açılacak. 65 YAŞ ÜSTÜ VE 18 YAŞ ALTINA SOKAK SINIRLAMASI Hafta içi günlerde; 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız 10.00-14.00, 18 yaş altı gençler ve çocuklarımız ise 14.00-18.00 saatleri arasında sokağa çıkabilecek olup, bu saat aralıkları dışında sokağa çıkmayacak. Hafta içi/hafta sonu ayrımı olmaksızın 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız ile 18 yaş altı gençler ve çocuklarımızın şehir içi toplu ulaşım araçlarını (metro, metrobüs, otobüs, minibüs, dolmuş vb.) kullanmalarına müsaade edilmeyecek. Milli Eğitim Bakanlığınca yüz yüze eğitimin devamına karar verilen sınıf seviyeleri ile destekleme ve yetiştirme kursları/takviye kurslarında eğitim gören 18 yaş altı gençlerimiz, durumlarını belgelendirmeleri şartıyla toplu ulaşım araçlarından istifade edebilecek. KISITLAMA GÜNLERİNDE ÖZEL ARAÇLA ŞEHİRLER ARASI SEYAHATE İZİN VERİLMEYECEK Sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerde (hafta içi ve hafta sonunda) zorunlu haller dışında vatandaşlarımızın toplu ulaşım vasıtaları dışında şehirler arası seyahatlerine izin verilmeyecek.Herhangi bir zorunlu hali bulunmayan kişilerin sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan süre ve günlerdeki şehirlerarası seyahatleri ancak toplu ulaşım araçları (uçak, otobüs, tren, gemi vb.) kullanılmak suretiyle mümkün olacak. İşi ile ilgili illiyetini belgeleyen toplu ulaşım araçlarının görevlileri ile şehirlerarası seyahat edeceğini bilet, rezervasyon kodu vb. ile ibraz eden kişiler sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacak. SEYAHATLERDE ZORUNLU SAYILACAK DURUMLAR - Tedavi olduğu hastaneden taburcu olup asıl ikametine dönmek isteyen, doktor raporu ile sevk olan ve/veya daha önceden alınmış doktor randevusu/kontrolü olan, - Kendisi veya eşinin, vefat eden birinci derece yak��nının ya da kardeşinin cenazesine katılmak için veya cenaze nakil işlemine refakat edecek olan (en fazla 8 kişi), - Bulunduğu şehre son 5 gün içerisinde gelmiş olmakla beraber kalacak yeri olmayıp ikamet ettikleri yerleşim yerlerine dönmek isteyen (5 gün içinde geldiğini yolculuk bileti, geldiği araç plakası, seyahatini gösteren başkaca belge, bilgi ile ibraz edenler), - ÖSYM tarafından ilan edilen ve diğer merkezi sınavlara katılacaklar ve refakatçileri, - Askerlik hizmetini tamamlayarak yerleşim yerlerine dönmek isteyen, - Özel veya kamudan günlü sözleşmeye davet yazısı olan, - Ceza infaz kurumlarından salıverilen, Belirtilen bu durumların varlığı halinde toplu ulaşım araçlarıyla veya İçişleri Bakanlığına ait E-BAŞVURU ve ALO 199 sistemleri üzerinden ya da Valilik/Kaymakamlıklara doğrudan başvuru yoluyla Seyahat İzin Kurullarından izin almak kaydıyla özel araçlarıyla seyahat edebilecek. RESTORAN VE KAFELER 16 MAYIS'A KADAR SADECE PAKET SERVİS YAPACAK 16 Mayıs 2021 Pazar günü saat 24.00'e kadar yeme-içme yerleri (restoran, lokanta, kafeterya, pastane, tatlıcı gibi yerler) işyerlerinin iç veya dış alanlarında masada müşteri kabul edemeyecek.Bu süre içerisinde yeme-içme yerleri hafta içi günlerde 07.00-19.00 saatleri arasında gel-al ve paket servis, saat 19.00'dan sahur vaktine kadar sadece paket servis, Cumartesi ve Pazar günleri ise sabah 10.00'dan sahur vaktine kadar sadece paket servis şeklinde faaliyet gösterebilecek. Aynı şekilde online yemek sipariş firmaları hafta içi ve hafta sonlarında saat 10.00'dan sahur vaktine kadar evlere/adrese paket servis şeklinde satış yapabilecek. RAMAZAN BAYRAM'ININ SONUNA KADAR KAPATILAN İŞLETMELER Aşağıda belirtilen işyerlerinin faaliyetlerine 17 Mayıs 2021 Pazartesi gününe kadar geçici olarak ara verilecektir. - Halı saha, yüzme havuzu, spor salonu, güzellik merkezi/salonları, hamam ve saunalar, lunaparklar ve tematik parkları, - Kahvehane, kıraathane, kafe, dernek lokali, çay bahçesi gibi yerler, - İnternet kafe/salonu, elektronik oyun yerleri, bilardo salonu gibi yerler. DÜĞÜNLER YASAKLANDI 17 Mayıs 2021 tarihine kadar sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile birlikler ve kooperatiflerin genel kurul dahil yapacakları geniş katılımlı her türlü etkinliklerine izin verilmeyecek.Evlendirme işlemlerinin gerçekleştirilmesine devam edilmekle birlikte nikah ve nikah merasimi şeklindeki düğünler, 17 Mayıs 2021 tarihinden itibaren yapılabilecek. Bu süreye kadar herhangi bir şekilde nişan, kına, tören, merasim, düğün yapılmasına müsaade edilmeyecek. TOPLU TAŞIMAYA %50 SINIRI GETİRİLDİ Toplu taşımada, oturma kapasitesi % 50 ile sınırlandırılacak. Minibüs/midibüsler ile koltuk kapasitelerinde herhangi bir seyreltme ve kaldırılma yapılmayan otobüsler gibi iç hacim bakımından fiziki mesafe kurallarının uygulanamayacağı şehir içi toplu ulaşım araçlarında ayakta yolcu alınmasına müsaade edilmeyecek, Bunların dışında kalan raylı sistem araçları (metro, tramvay vb.), metrobüsler ve koltuk kapasiteleri seyreltilmiş/kaldırılmış otobüsler gibi ayakta yolcu taşıma ağırlıklı toplu ulaşım araçlarında; fiziki mesafe kurallarına aykırı olmayacak şekilde hangi oranda/sayıda ayakta yolcu alınabileceği il/ilçe umumi hıfzıssıhha kurulları tarafından tespit edilecek. Raylı sistem araçları (metro, tramvay vb.), metrobüsler ve koltuk kapasiteleri seyreltilmiş/kaldırılmış otobüslerde ayakta alınabilecek yolcu sayısını belirtir levha/tabela herkesin görebileceği şekilde asılacak ve ayaktaki yolcuların durabileceği yerler fiziki olarak işaretlenmek suretiyle belirlenecek. OTELLER SADECE KONAKLAYANLARA HİZMET SUNACAK Turistik tesisler dahil tüm konaklama tesislerinin (otel, motel, apart otel, pansiyon vb.) içerisinde bulunan yeme-içme yerleri, sadece konaklamalı müşterilerle sınırlı olmak ve aynı masada en fazla 2 kişiye servis açılmaması kaydıyla hizmet verebilecek.Konaklama tesislerinde kesinlikle toplu iftar organizasyonları yapılmayacak.Daha önce illere gönderilen genelgeler doğrultusunda konaklama tesislerinin denetimleri etkin şekilde sürdürülecek, sahte rezervasyon başta olmak üzere her türlü kötüye kullanımın önüne geçilecek. KAMUDA ESNEK MESAİ DÜZENİNE GEÇİLDİ Cumhurbaşkanlığının 2021/8 sayılı Genelgesi doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşlarında uzaktan ve/veya dönüşümlü çalışma gibi esnek çalışma yöntemlerinden azami düzeyde istifade edilecek. İdari izin kapsamındaki personele (hamile çalışanlar, süt izni kullananlar, 10 yaş ve altında çocuğu olan kadın çalışanlar, engelli çalışanlar, 60 yaş üzerindeki personel, kronik rahatsızlığı bulunanlar) kolaylık gösterilecek ve kamuda mesai saatlerinin başlangıç ve bitiş saatlerinin 10.00-16.00 olarak uygulanması sağlanacak. Çalışma koşulları, şartları ve imkanları uygun olan özel sektör firmalarında da esnek çalışma yöntemlerine geçilmesi teşvik edilecek. Hafta içerisinde yer alan günlerde (Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma) 19.00- 05.00 saatleri arasında, hafta sonları ise Cuma günleri saat 19.00'da başlayıp, Cumartesi ve Pazar günlerinin tamamını kapsayacak ve Pazartesi günleri saat 05.00'de tamamlanacak şekilde sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak. SOKAĞA ÇIKMA KISITLAMASINDAN MUAF YERLER VE KİŞİLER LİSTESİ Sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulanacağı günlerde istisna kapsamında olduğunu belgelemek ve muafiyet nedeni/güzergahı ile sınırlı olmak kaydıyla; 1. TBMM üyeleri ve çalışanları, 2. Kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasında görevli olanlar (özel güvenlik görevlileri dâhil), 3. Zorunlu kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için gerekli kamu kurum ve kuruluşları ile işletmeler (Havalimanları, limanlar, sınır kapıları, gümrükler, karayolları, huzurevleri, yaşlı bakım evleri, rehabilitasyon merkezleri, PTT vb.), buralarda çalışanlar ile ibadethanelerdeki din görevlileri, 4. Acil Çağrı Merkezleri, Vefa Sosyal Destek Birimleri, İl/İlçe Salgın Denetim Merkezleri, Göç İdaresi, Kızılay, AFAD ve afet kapsamındaki faaliyetlerde görevli olanlar ve gönüllü olarak görev verilenler, 5. Kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşları, eczaneler, veteriner klinikleri ve hayvan hastaneleri ile buralarda çalışanlar, hekimler ve veteriner hekimler, 6. Zorunlu sağlık randevusu olanlar (Kızılay'a yapılacak kan ve plazma bağışları dahil), 7. İlaç, tıbbi cihaz, tıbbi maske ve dezenfektan üretimi, nakliyesi ve satışına ilişkin faaliyet yürüten iş yerleri ile buralarda çalışanlar, 8. Üretim ve imalat tesisleri ile inşaat faaliyetleri ve bu yerlerde çalışanlar, 9. Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimi, sulanması, işlenmesi, ilaçlanması, hasadı, pazarlanması ve nakliyesinde çalışanlar, 10. Yurt içi ve dışı taşımacılık (ihracat/ithalat/transit geçişler dâhil) ve lojistiğini yapan firmalar ve bunların çalışanları, 11. Ürün ve/veya malzemelerin nakliyesinde ya da lojistiğinde (kargo dahil), yurt içi ve yurt dışı taşımacılık, depolama ve ilgili faaliyetler kapsamında görevli olanlar, 12. Oteller ve konaklama yerleri ile buralarda çalışanlar, 13. Hayvan barınakları, hayvan çiftlikleri ve hayvan bakım merkezleri ile bu yerlerin görevlileri ve gönüllü çalışanları, 30.04.2020 tarih ve 7486 sayılı Genelgemizle oluşturulan Hayvan Besleme Grubu üyeleri ile sokak hayvanlarını besleyecek olanlar, 14. İkametinin önü ile sınırlı olmak kaydıyla evcil hayvanlarının zorunlu ihtiyacını karşılamak üzere dışarı çıkanlar, 15. Gazete, dergi, radyo ve televizyon kuruluşları, gazete basım matbaaları, bu yerlerde çalışanlar ile gazete dağıtıcıları, 16. Akaryakıt istasyonları, lastik tamircileri ve buralarda çalışanlar, 17. Sebze/meyve ve su ürünleri toptancı halleri ile buralarda çalışanlar, 18. Ekmek üretiminin yapıldığı fırın ve/veya unlu mamul ruhsatlı işyerleri, üretilen ekmeğin dağıtımında görevli olan araçlar ile buralarda çalışanlar, 19. Cenaze defin işlemlerinde görevli olanlar (din görevlileri, hastane ve belediye görevlileri vb.) ile birinci derece yakınlarının cenazelerine katılacak olanlar, 20. Doğalgaz, elektrik, petrol sektöründe stratejik olarak faaliyet gösteren büyük tesis ve işletmeler (rafineri ve petrokimya tesisleri ile termik ve doğalgaz çevrim santralleri gibi) ile bu yerlerde çalışanlar, 21. Elektrik, su, doğalgaz, telekomünikasyon vb. kesintiye uğramaması gereken iletim ve altyapı sistemlerinin sürdürülmesi ve arızalarının giderilmesinde görevli olanlar ile servis hizmeti vermek üzere görevde olduklarını belgelemek şartı ile teknik servis çalışanları, 22. Kargo, su, gazete ve mutfak tüpü dağıtım şirketleri ve çalışanları, 23. Mahalli idarelerin toplu taşıma, temizlik, katı atık, su ve kanalizasyon, karla mücadele, ilaçlama, itfaiye ve mezarlık hizmetlerini yürütmek üzere çalışacak personeli, 24. Şehir içi toplu ulaşım araçlarının (metrobüs, metro, otobüs, dolmuş, taksi vb.) sürücü ve görevlileri, 25. Yurt, pansiyon, şantiye vb. toplu yerlerde kalanların gereksinim duyacağı temel ihtiyaçların karşılanmasında görevli olanlar, 26. İş sağlığı ve güvenliği ile iş yerlerinin güvenliğini sağlamak amacıyla iş yerlerinde bulunması gerekli olan çalışanlar (iş yeri hekimi, güvenlik görevlisi, bekçi vb.), 27. Otizm, ağır mental retardasyon, down sendromu gibi "Özel Gereksinimi" olanlar ile bunların veli/vasi veya refakatçileri, 28. Mahkeme kararı çerçevesinde çocukları ile şahsi münasebet tesis edecekler (mahkeme kararını ibraz etmeleri şartı ile), 29. Yurt içi ve yurt dışı müsabaka ve kamplara katılacak olan milli sporcular ile seyircisiz oynanabilecek profesyonel spor müsabakalarındaki sporcu, yönetici ve diğer görevliler, 30. Çalışanları inşaat alanında bulunan şantiyede konaklayarak yapımı devam eden büyük inşaatlar ile buralarda çalışanlar (Bu madde kapsamında inşaat ve konaklama aynı şantiye alanı içinde ise izin verilir, başka bir yerden çalışanların gelmesine ve şantiyede kalanların başka bir yere gitmelerine izin verilmez. Çalışma sadece inşaat alanı ile sınırlıdır.), 31. Bankalar başta olmak üzere yurt çapında yaygın hizmet ağı olan kurum, kuruluş ve işletmelerin bilgi işlem merkezleri ile çalışanları (asgari sayıda olmak kaydıyla), 32. ÖSYM tarafından ilan edilen ve diğer merkezi sınavlara katılacağını belgeleyenler (bu kişilerin yanlarında bulunan eş, kardeş, anne veya babadan bir refakatçi) ile sınav görevlileri, 33. İl/İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurullarınca izin verilen, şehirlerarası karayolları kenarında bulunan dinleme tesislerinde yer alan yeme-içme yerleri ve buralarda çalışanlar, 34. Zorunlu müdafi/vekil, duruşma, ifade gibi yargısal görevlerin icrasıyla sınırlı kalmak kaydıyla avukatlar, 35. Araç muayene istasyonları ve buralarda çalışan personel ile araç muayene randevusu bulunan taşıt sahipleri, 36. Motorlu taşıt sürücü kursları, havacılık ve denizcilik kursları, özel ulaştırma hizmetleri mesleki eğitim ve geliştirme kursları ve iş makineleri sürücü eğitim kurslarına devam eden kursiyerlere yönelik hafta sonları düzenlenmesi zorunlu olan direksiyon eğitim sınavları ile diğer teorik ve uygulama sınavlarında görev alan komisyon görevlileri, usta öğreticiler ve bu sınavlara girecek kursiyerler, 37. Milli Eğitim Bakanlığı EBA LİSE TV MTAL ve EBA platformunda yayınlanmak üzere Bakanlığa bağlı mesleki ve teknik ortaöğretim okul/kurumlarında çalışmaları devam eden uzaktan eğitim video çekimi, kurgu ve montaj faaliyetlerini yürütmekte olan ya da söz konusu çalışmaların koordinasyonunu sağlayan personel, 38. Durumlarını eğitim kurumlarınca verilecek kurum adresi ile çalışma/ders programını ihtiva eden belge ile belgelendirmeleri şartıyla, güzergâh ve ilgili saatlerle sınırlı olacak şekilde Millî Eğitim Bakanlığınca örgün eğitim yapması uygun görülen eğitim kurumlarının öğrenci/öğretmen/çalışanlarının, 39. Apartman/site yönetimince düzenlenen görevli olduklarına dair belgeyi ibraz etmek ve ikametleriyle görevli oldukları apartman veya sitelere gidiş-geliş güzergâhıyla sınırlı olmak kaydıyla apartman ve sitelerin temizlik, ısınma vb. işlerini yerine getiren görevliler, 40. İş yerinde bulunan hayvanların günlük bakım ve beslenmelerini yapabilmek için ikamet ile işyeri arasındaki güzergâh ile sınırlı olmak kaydıyla evcil hayvan satışı yapan iş yerlerinin sahipleri ve çalışanları, 41. Sadece yarış atlarının bakım ve beslenmelerini ve yarışlara hazırlık antrenmanlarını yapmak ve ikamet ile yarış¸ ya da antrenman alanı arasındaki güzergâhla sınırlı kalmak kaydıyla at sahipleri, antrenörler, seyisler ve diğer çalışanlar, 42. Sadece ilaçlama faaliyetleri için zorunlu olan güzergâhlarda kalmak ve bu durumu belgelemek kaydıyla iş yerlerinin haşere ve diğer zararlı böceklere karşı ilaçlamasını yapan firmalarda görevli olanlar, 43. Kurum adresi, çalışma/ders programını içeren belge ile belgelendirmek kaydıyla daha önceki eğitim planlamaları doğrultusunda eğitime devam eden özel güvenlik eğitim kurumları ile bu kurumlarca kullanılan uygulama alanları ve özel poligonlar, bu kurumlarda görev yapan yönetici, uzman eğitici ve diğer personeli ve eğitim gören kursiyerler.
Read the full article
0 notes
Text
HERKES BAŞARABİLİR: ELON MUSK ÖRNEĞİ
Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un liderlik koltuğunu, 186 milyar dolar servetiyle Tesla’nın CEO’su Elon Musk kaptı. Hal böyle olunca medyada Musk’tan başarıya giden tavsiyeler, “siz de yapabilirsiniz” temalı akıl vermeler yer aldı. Gerçekten siz de zengin olabilir misiniz? Musk’ın zenginliğinin sırrı ne?
Kürenin yedi gününde bu hafta iki başlık ön plana çıktı. İlk olarak Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği Körfez İşbirliği Konseyi’nin üç üyesiyle Katar arasında yaşanan krizdeki gelişme. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki ayrışma 5 Haziran 2017’de krize dönmüş ve bölgeden bazı devletlerin Katar’a ambargo uygulamasına kadar uzanmıştı. Taraflar arasında üç yılı aşkın süredir Kuveyt ve ABD aracılığıyla yürütülen müzakereler çoğu defa sonuçsuz kaldı. ABD’de başkanlık seçiminde Joe Biden’ın yarışı önde tamamlaması, iki devletin ilişkilerinde karşılık buldu. Nihayetinde 5 Ocak’ta yapılan 41. Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi’nde Katar’a uygulanan ambargo kaldırıldı. Taraflar sorunları bir masa etrafında ele almak için uzlaştı.
Gündemin ikinci önemli başlığı okyanus ötesindendi. Hafta başında gözler Ortadoğu’ya dönmüştü, ancak 6 Ocak’ta ABD Kongresi’nde yaşanan bir olay gündemi alt üst etti. 3 Kasım 2020’de ABD başkanlık seçimini kazanan Joe Biden’ın başkanlığının tescili için Kongre’de bir oylama yapılacaktı, ancak seçim öncesinden bugüne kadar kaybettiği takdirde seçimde hile yapılmış olabileceğini iddia eden Donald Trump, görevdeki son günlerinde ABD tarihi açısından bir ilke imza attı.
Trump taraftarları olarak kategorize edilebilecek beyaz, kürklü, tuhaf şapkalı, öfkeli ve erkek ağırlıklı bir kitle önce Kongre önünde toplandı. Ardından barikatı aşarak Kongre binasına girdi. Dört kişinin ölümüyle noktalanan bu eylemin amacı, oylamayı önlemekti. Pentagon’un gerekli kuvveti Kongre’ye sevk etmekte direnmesi, bu adımın planlı olduğu ve sivil darbe amacı taşıdığına dönük kanaati güçlendirdi. ABD’de demokrasinin geleceği, Trump’a ne olacağı hâlâ tartışılıyor.
Bu hafta gündemde alt sırada kalan bir başka haber daha vardı: Pandemi süresince servetine milyar dolar katan zenginlerin listesinde yaşanan değişim. Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un liderlik koltuğunu, 186 milyar dolar servetiyle Tesla’nın CEO’su Elon Musk kaptı. Hal böyle olunca medyada Musk’tan başarıya giden tavsiyeler, “siz de yapabilirsiniz” temalı akıl vermeler yer aldı. Gerçekten siz de zengin olabilir misiniz? Musk’ın zenginliğinin sırrı ne? Bu hafta Elon Musk ve zenginliğe giden yolda feda edilenlere bakacağız.
BİLİNDİK BİR YALAN: SİZ DE BAŞARABİLİRSİNİZ
İçinde bulunduğumuz sistem, birey üstüne kurulu. Rasyonel olduğu varsayılan ve aslında gerçekten ziyade soyut bir kurguya dayanan bu yaklaşıma göre, ailenizin geçmişi, bulunduğunuz ülkenin koşulları, sosyal konumunuz önemli değil. Önemli olan 'çabalarsanız kazanırsınız' mottosuna tutunmanız. Herkesten zeki, çalışkan, sinsi ve kurnazsanız zenginlik sizin. Servetinize ahlakın eşlik etmesine gerek yok, birey kendisi için uygun ahlakı bulacaktır.
Teorik söylemi zaman zaman güncellenen bu yaklaşımın karargahı dünyadaki pek çok zengine ev sahipliği yapan ABD, özelde Chicago Okulu. Teori ile gerçek arasındaki makas açıldığındaysa, tekil zenginleşme öyküleri sistemin adeta meşruiyet zemini oluyor. Siz de yapabilir misiniz?
Açık konuşmak gerekirse, büyük ihtimalle yapamayacaksınız. Gazete sayfalarındaki tavsiyeler, 10 adımda 12 adım isimli kişisel gelişim önerileriyle bir yere varamayacaksınız. Zira o kitaplarda ya da Musk’ı, Bezos’u öven kahramanlık öykülerinde işlerin arka planı, çirkin yüzü anlatılmayacak, çünkü zenginlik ulaşılması gereken bir hedeftir. Menzile ulaşmaya çalışken kimleri ezdiğiniz, hangi insani değerleri askıya aldığınız, bahse konu edilmez. Bunları bilmediğiniz için de kusuru kendinizde sayacaksınız. İşte mekanizma tam da böyle işliyor. Başarırsanız bu sadece sizindir, başaramazsanız, bu sizin yeteneksizliğiniz, beceriksizliğiniz, risk yönetememenizdir, sizden başka suçlu ve engelleyici yoktur. Buna inanmanız beklenir. Bu başarısızlığınız karşında yasadışı bağımlılıklar geliştirebilir, hayatınıza son vermek isteyebilirsiniz, çünkü tüm kusur sizdedir, sonuçta Musk başarmıştır. Bu özgürlük dolu sistemde ölüm şeklinize karar vermekte tabii ki hürsünüz, sonuçta birey rasyoneldir. Sahi Musk’ta olup sizde olmayan nedir?
DÜNYANIN YAŞANILIR BİR YER OLMASINDAN MARS’A MUSK
Yukarıdaki soruya yanıt vermeden önce Musk’ın anlam dünyasına dönük bir girişiminden bahsedelim. Musk ile ilgili haberlere, söyleşilere bakıldığında vurgulanan cümlelerin başında Space X Projesi ve uzaya dönük çalışmaları geliyor. Musk’ın devletlerin kontrolünde olan uzay çalışmalarına dönük bu radikal projesi, uzay taşımacılığının özelleştirilmesini temel alıyor. Şu anda NASA gibi kuruluşlara malzeme temin eden bu şirketin orta vadeli hedefiyse Mars’ın kolonileştirilmesi.
İnsanın içinde yaşadığı gezegenin dışında evrene ve diğer gezenlere dönük merakı yeni değil, zaman algısından Dünya’da geçerli bazı kuralların olmadığı (örneğin yer çekimi) diyarların keşfine bu çabaların temelinde anlama arzusu var. Ancak gezegenimizin, Musk’ın da içinde olduğu şirketlerin vurdum duymaz politikalarıyla yaşanılabilir bir yer olmaktan çıkmasına ramak kaldı. İnsanlara su tüketimi, plastik alışkanlıkları, geri dönüşüm konusunda dersler verilirken bir yandan da bu sorunun ortaya çıkmasında büyük paya sahip olan “muhteşem” girişimciler, uzaya da el attı: Mars’ı kolonileştirme. Bir başka anlatımla, anlama arzusu yerini kâr arayışına, yönetme hırsına bıraktı. Kolonileştirme kavramı, temelde bir yönetimin bir toprak parçasını zorla kontrolüne alması, dışarıdan yönetmesi demek. Kuralların niteliği ve uygulama biçiminde kolonileştirmeyi yapanların çıkarları ve beklentileri belirleyici oluyor.
Dünyada hiç de yeni olmayan, beraberinde insan, hayvan, doğa kıyımı getiren bu yöntem şimdi Mars için öneriliyor. Bu öneri aslında Musk’ın başarısı ve anlam dünyası açısından ufuk açıcı bir örnek. Zenginliğin getirdiği bir diğer avantaj nitekim bu konuda devreye giriyor. Küçük bir azınlık hariç, kimse Musk’a “Siz kim oluyorsunuz da Dünya’nın içinde olduğu galaksinin parçası bir gezegene koloni kurma hakkını kendinizde görüyorsunuz!” demiyor. Bunun yerine dahiyane bir fikir bulmuşçasına Musk’a adeta zeka küpü muamelesi yapılıyor. Musk’ın zekası bir yana, iki öğüdü var ki zenginliğe giderken hayati önem taşıyor.
MUSK’TAN İKİ ÖNEMLİ ÖĞÜT
Musk’ın zeki olduğu doğru, ancak bir o kadar kurnaz ve sinsi olduğu da. Dünyada işleyen sistemin şifrelerini çabuk çözmüş, boşlukları kendi çıkarına yontmakta mahir. İşte bu yöntemleri, bunun ardındaki sömürüyü, bu sömürüdeki payının kazançlarını şimdi Mars’a taşımakta beis görmüyor. Neden görsün ki? Zenginlerin dünyada sahip olduğu ayrıcalıklar vergiden hukuka, insan haklarından eğlence anlayışlarıyla her gün yüzümüze çarpmıyor mu?
Musk da diğer varlıklılar listesindeki isimlerden farklı değil. Başarısının arkasında fabrikalarından madenlere uzanan bir sömürü dalgası, el koyma, kötü yönetim, insanları robotlaştırma, gerektiğinde canlıların ortak yuvası dünyayı talan etme var. Örneğin Tesla’nın ürettiği araçların bataryalarında kullanılan minerallerin nasıl çıkarıldığına, buradaki sömürüye, çocuk işçiliğine, ölümlere dönük umursamaz tutumu. İşte bu konuda Musk’ın verdiği iki önemli öğüt var. İlki, pes etmeyin! Tabii pes etmeyin, önünüze sömürü karşıtı sendikalar, birlikler, sivil toplum örgütleri ve kurallar çıkabilir. Siz arkasından dolanmanın, doğru çevrelere girip bu kuralları hiçe saymanın yolunu bulun. İkinci öğüt, eleştirilere kulak asmayın. Elbette asmayacaksınız. Birileri sizleri eşitlik, adalet, vicdansızlık, bencillik konusunda eleştirecektir. Siz bunlara kulağınızı tıkayın… Dünyayı hâlettik, yeni sömürüye doğru yola koyulun. Peki siz sömürü denizindeki lordlar kamarasında yer için neleri feda edersiniz? İnsanlığı? Adaleti? Vicdanı?
MÜHDAN SAĞLAM KİMDİR ?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora yapmaktadır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rusya’da devletin dönüşümü ve enerji politikaları, Avrasya temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.
OCAK 11, 2021 | GAZETE DUVAR*
MÜHDAN SAĞLAM | HERKES BAŞARABİLİR: ELON MUSK ÖRNEĞİ
#Mühdan Sağlam#Gazete Duvar#Köşe Yazısı#Elon Musk#Space X#Marsın Kolonileştirilmesi#Mars#Eşitsizlik#Adaletsizlik#Teknoloji Devleri#emperyalizm#Çocuk İşçiler#Sendikalar
0 notes
Photo
KONESOB aldığı belge ile Türkiye'de bir ilk oldu https://ift.tt/2VV54cP
KONESOB aldığı belge ile Türkiye'de bir ilk oldu Konya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (KONESOB), TSE tarafından verilen ve uluslararası kalite belgesi niteliğinde olan Türkiye’de birlikler ve esnaf teşkilatları arasında ilk “Covid-19 Güvenli Hizmet Belgesi”ni alarak büyük bir başarıya imza attı.
July 07, 2020 at 01:14PM
0 notes
Text
Hafter milislerinden kurtarılan hastaneden ceset yığını çıktı!
Hafter milislerinden kurtarılan hastaneden ceset yığını çıktı!
Libya’da Hafter milislerinden kurtarılan bir hastanede aralarında kadın ve çocukların yer aldığı toplam 106 ceset bulundu. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bağlı olan birlikler Terhune kentinde yer alan bir hastaneyi Hagter milislerinden kurtardı. Hastaneden Ceset Yığını Çıktı Libya’da Hafter milislerinin elinde bulunan ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından milislerin elinden kurtarılan hastanede aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu toplam 106 ceset bulunduğu açıklandı. İşkence Ederek Silahla Vurmuşlar Alınan bilgilere göre, LibyaTerhune kentinde yer alan ve darbeci Hafter'den geri alınan kent hastanesinde işkence edilmiş ve silahla vurulmuş olan 106 kişinin cesedi bulundu. Konuyla ilgili açıklama yapan UMH Sağlık Bakanlığı Enformasyon Müdürü Emin el-Haşimi, cesedine ulaşılan 106 sivilin sivillere ait olduğunu ve cesetlerin tamamen deforme olduğunu söyledi. Bunun bir savaş suçu olduğunu söyleyen el-Haşimi, bu durumun yerel ve uluslararası yasaların ihlali demek olduğunu ifade etti. Cesetlerin Kimlikleri Tespit Edilecek Milislerin elinden alınan ve içinde 106 sivilin cesedine rastlanan hastanede karşılaşılan cesetlerle ilgili konuşan el-Haşimi, cesetlerin kimliklerini tespit etmek için çalışma başlatıldığı bilgisine yer verdi. Libya’da Hafter milislerinden kurtarılan bir hastanede aralarında kadın ve çocukların yer aldığı toplam 106 ceset bulundu. Libya’da Hafter milislerinden kurtarılan bir hastanede aralarında kadın ve çocukların yer aldığı toplam 106 ceset bulundu. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bağlı olan birlikler Terhune kentinde yer alan bir hastaneyi Hagter milislerinden kurtardı. Hastaneden Ceset Yığını Çıktı Libya’da Hafter milislerinin elinde bulunan ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından milislerin elinden kurtarılan hastanede aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu toplam 106 ceset bulunduğu açıklandı. İşkence Ederek Silahla Vurmuşlar Alınan bilgilere göre, LibyaTerhune kentinde yer alan ve darbeci Hafter'den geri alınan kent hastanesinde işkence edilmiş ve silahla vurulmuş olan 106 kişinin cesedi bulundu. Konuyla ilgili açıklama yapan UMH Sağlık Bakanlığı Enformasyon Müdürü Emin el-Haşimi, cesedine ulaşılan 106 sivilin sivillere ait olduğunu ve cesetlerin tamamen deforme olduğunu söyledi. Bunun bir savaş suçu olduğunu söyleyen el-Haşimi, bu durumun yerel ve uluslararası yasaların ihlali demek olduğunu ifade etti. Cesetlerin Kimlikleri Tespit Edilecek Milislerin elinden alınan ve içinde 106 sivilin cesedine rastlanan hastanede karşılaşılan cesetlerle ilgili konuşan el-Haşimi, cesetlerin kimliklerini tespit etmek için çalışma başlatıldığı bilgisine yer verdi. Münasıran Haberler, Son Dakika Haberler, Son Haberler - Canlı Haber Otomatik Alınan Haber Kaynak linki Tıklayın Haber Kaynağına gidin var reklamstore_region_id = 540842; Read the full article
#coronavirüs#GüncelHaberler#gündem#Haberler#Haftermilislerindenkurtarılanhastanedencesetyığınıçıktı!#koronavirüs#sondakika#yaziyorsonhavadis
0 notes