Tumgik
#ulusal ant
doriangray1789 · 2 years
Text
YERİN KULAĞI VARDIR
Darbe Dönemlerinde Tutukluların Dağlara ve Denizlere Fırlatılarak Yok Edildiği Ölüm Uçuşları… Biraz daha açalım: Çoğunluğu üçüncü dünya ülkesi diyebileceğimiz bazı ülkelerde, hukuksal yargının geri plana itildiği darbe dönemlerinde bazı mahkum veya siviller deniz ve dağ gibi yerlere helikopterle atılarak ölüme terk edilmiş. Oldukça korkutucu.başta 1973 şili askeri darbesinde olmak üzere, dünyadaki bazı ülkelerin darbeler döneminde uyguladığı "ölüm uçuşları" adı verilen ilginç yok etme metodu ufkunuzu açabilir.öncelikle ilk başta reformlar ile ülkesini kalkındırmaya çalışan aynı zamanda seçimle iktidara gelen ilk komünist başkan olan salvador allende, reformlar fena halde elinde patlayınca şili'de enflasyon %150'yi görmüştü. dahası 1960'larda dünyada esen sol rüzgarları hala kendini hissettirmekteydi. türkiye'de 12 mart muhtırası verilmiş ve aslında yavaş yavaş yaklaşmakta olan 12 eylül'ün ayak sesleri duyulmaya başlanmış, yunanistan'da albaylar cuntası soğuk savaşta amerika'nın antikomünizm ülküsü için sert önlemler almaktaydı. zira amerika ikinci bir küba örneğinden hele 1970'lerin başında oldukça kaçınmaktaydı.neyse efendim lafı uzatmadan 11 eylül 1973 gecesi şili hava kuvvetleri başkanlık sarayı palacio de la moneda'yı bombalamış, ardından şili kara kuvvetleri saraya saldırmıştı.salvador allende bazılarına göre çatışmada vurularak öldürülmüş, bazılarına göre ise hiç umut kalmadığını anladığında kendini vurarak intihar etmişti. ardından mevcut anayasa feshedilmiş ve 1990'a kadar sürecek olan augusto pinochet diktatörlüğü başlamıştı.henry kissinger'a darbeden sonra amerika'nın rolü sorulunca,"ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. meseleler, şili halkının kararına bırakılamayacak kadar önemlidir."diye cevap vermişti. darbe gerçekleştikten sonra bir karşı devrim olasılığına karşı şili ordusu komünistleri ve dahi komünist olduğundan şüphe ettiklerini tutuklamaktaydı. bu siyasi tutukluların sayısı öyle artmıştı ki bırakın hapishaneleri ve kışlaları, şili ordusu yaklaşık 40.000 kadar tutukluyu başkentte bulunan ulusal stada doldurmuş ve stadı bir nevi açık hava hapishanesine dönüştürmüştü. haliyle bu tutukluların kalabalık olması oldukça sorun yaratıyordu ve şili ordusu buna ilginç bir çözüm getirdi.tutuklulardan bazıları "kaybedilmek üzere" pasifik okyanusuna, ant dağlarına ve ıssız bölgelere helikopter aracılığı ile atılmaktaydı. düşmenin etkisiyle sağ çıkanlar bile ıssız bölgelere düştüklerinden ölüm garantiye alınmış oluyor ama aynı zamanda tutukluların "öldürüldüğü" ceset yoksa ölüm de yok mantığıyla kanıtlanamıyordu. bu yöntemle kaç kişinin öldürüldüğü sorusunun cevabı ise oldukça ihtilaflı. o kadar tartışmalı bir konu ki sayılar 100 kişiden başlayıp binlere kadar her yerde değişmekte.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
8 notes · View notes
kurtlukiraz · 1 year
Link
RadioTimes.com, Eğlence Sunucusu dalındaki çığır açıcı 22. galibiyetlerinin ardından 2023 Ulusal Televizyon Ödülleri'nde onlarla özel olarak konuştu ve yeniden başlatmanın nasıl olacağını öğrendi.Ant şunları söyledi: "Yapım çok erken aşamada. Hala senaryo, oyuncu kadrosu ve hikaye üzerinde çalışıyoruz. Ancak diziyle ilgilenen çok sayıda taraf var. Çok heyecanlıyız. Ve tepkilerden de heyecan duyuyoruz!"Beklemedik [to break the internet]... bunun biraz ticaret hikayesi, biraz da medya hikayesi olabileceğini düşündük ama bu kadar büyük olmasını beklemiyorduk."Sanırım pek çok insan bu programda büyüdü ve bu onlar için önemliydi. O zamanlar pek çok ciddi konuya değiniyordu ve insanlar için açıkça önemliydi, bu yüzden ona saygıyla yaklaşacağız - ve onu çekmek çok eğlenceli!"Bilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.Dec şunları ekledi: "İşte bu, bu gerçekten kalplerimize yakın bir gösteri. Başladığımız yer burasıydı, bize mola verdi. Onu geri getirme ve onunla ne yapacağımız konusunda her zaman çok dikkatli olacaktık.Buna benzer daha fazla"Fakat internette herkesin tepkisini ve bunu duyurduğumuzdaki tepkiyi görünce şunu düşünüyorsunuz: 'Aman Tanrım, herkes için ne yaptığımıza gerçekten dikkat etmeliyiz!' Bu sadece bizim programımız değil, herkesin programı. Herkes buna yatırım yaptı ve herkes izledi."Ant şaka yaptı: "Demek bunu bir müzikale dönüştürme fikrim çıktı, öyle mi?!"Ant & Dec, Byker Grove'un PJ & Duncan'ı rolünde. Tim Roney/Getty ImagesHayranlar, Ant & Dec'in Byker Grove'da PJ ve Duncan'ı (sırasıyla) oynadığını sevgiyle hatırlayacaklar ve görünen o ki roller sunucuların elinden düşmemiş, her ikisi de karakterlerine ne olduğunu sıklıkla merak ettiklerini itiraf ediyor.Kartlarda bir kamera hücresi olabilir mi?Dec "biraz cazip" olduklarını kabul etti ve şunu ekledi: "Bu konu hakkında ilk konuştuğumuzda 'PJ ve Duncan'ın 40'lı yaşlarının ortalarında şimdi ne yaptığını merak ediyorduk. PJ uzaklaştı ve Duncan da oraya gitti. üniversite...'' Bunu şimdi uydurdum!"Bu karakterlerin ne yaptığını ve bir daha karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmek ilginç olurdu. Her şey mümkün."Ulusal Televizyon Ödülleri'nden daha fazlasını okuyun:Daha fazlasını izlemek istiyorsanız TV Rehberimize ve Yayın Rehberimize göz atın veya daha fazla haber ve özellik için Drama merkezimizi ziyaret edin.Guadeloupe'deki Death in Paradise mekanlarını indirimli ziyaret etmek ister misiniz? Radio Times, seyahat sitesi Expedia üzerinden bir sonraki tatil rezervasyonu yapan kayıtlı kullanıcılara %7'ye varan indirim sunuyor. Özel Radio Times Expedia tatil indiriminizi şimdi talep edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayıya sahip olun, AYRICA evinize teslim edilen 10 £ John Lewis and Partners kuponu - şimdi abone ol. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için dinleyin Radyo Times Podcast'i.
0 notes
gundemburadadedim · 1 year
Link
RadioTimes.com, Eğlence Sunucusu dalındaki çığır açıcı 22. galibiyetlerinin ardından 2023 Ulusal Televizyon Ödülleri'nde onlarla özel olarak konuştu ve yeniden başlatmanın nasıl olacağını öğrendi.Ant şunları söyledi: "Yapım çok erken aşamada. Hala senaryo, oyuncu kadrosu ve hikaye üzerinde çalışıyoruz. Ancak diziyle ilgilenen çok sayıda taraf var. Çok heyecanlıyız. Ve tepkilerden de heyecan duyuyoruz!"Beklemedik [to break the internet]... bunun biraz ticaret hikayesi, biraz da medya hikayesi olabileceğini düşündük ama bu kadar büyük olmasını beklemiyorduk."Sanırım pek çok insan bu programda büyüdü ve bu onlar için önemliydi. O zamanlar pek çok ciddi konuya değiniyordu ve insanlar için açıkça önemliydi, bu yüzden ona saygıyla yaklaşacağız - ve onu çekmek çok eğlenceli!"Bilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.Dec şunları ekledi: "İşte bu, bu gerçekten kalplerimize yakın bir gösteri. Başladığımız yer burasıydı, bize mola verdi. Onu geri getirme ve onunla ne yapacağımız konusunda her zaman çok dikkatli olacaktık.Buna benzer daha fazla"Fakat internette herkesin tepkisini ve bunu duyurduğumuzdaki tepkiyi görünce şunu düşünüyorsunuz: 'Aman Tanrım, herkes için ne yaptığımıza gerçekten dikkat etmeliyiz!' Bu sadece bizim programımız değil, herkesin programı. Herkes buna yatırım yaptı ve herkes izledi."Ant şaka yaptı: "Demek bunu bir müzikale dönüştürme fikrim çıktı, öyle mi?!"Ant & Dec, Byker Grove'un PJ & Duncan'ı rolünde. Tim Roney/Getty ImagesHayranlar, Ant & Dec'in Byker Grove'da PJ ve Duncan'ı (sırasıyla) oynadığını sevgiyle hatırlayacaklar ve görünen o ki roller sunucuların elinden düşmemiş, her ikisi de karakterlerine ne olduğunu sıklıkla merak ettiklerini itiraf ediyor.Kartlarda bir kamera hücresi olabilir mi?Dec "biraz cazip" olduklarını kabul etti ve şunu ekledi: "Bu konu hakkında ilk konuştuğumuzda 'PJ ve Duncan'ın 40'lı yaşlarının ortalarında şimdi ne yaptığını merak ediyorduk. PJ uzaklaştı ve Duncan da oraya gitti. üniversite...'' Bunu şimdi uydurdum!"Bu karakterlerin ne yaptığını ve bir daha karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmek ilginç olurdu. Her şey mümkün."Ulusal Televizyon Ödülleri'nden daha fazlasını okuyun:Daha fazlasını izlemek istiyorsanız TV Rehberimize ve Yayın Rehberimize göz atın veya daha fazla haber ve özellik için Drama merkezimizi ziyaret edin.Guadeloupe'deki Death in Paradise mekanlarını indirimli ziyaret etmek ister misiniz? Radio Times, seyahat sitesi Expedia üzerinden bir sonraki tatil rezervasyonu yapan kayıtlı kullanıcılara %7'ye varan indirim sunuyor. Özel Radio Times Expedia tatil indiriminizi şimdi talep edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayıya sahip olun, AYRICA evinize teslim edilen 10 £ John Lewis and Partners kuponu - şimdi abone ol. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için dinleyin Radyo Times Podcast'i.
0 notes
hetesiya · 1 year
Text
İşçi Sınıfının Vatanı varmış galiba – Türk Solunun Milliyetçiliği
Roni Margulies
Millî değerlerimizin, tam bağımsızlığımızın ve bölünmez bütünlüğümüzün yılmaz bekçileri olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı Türk solunun geniş kesimlerinde duyulan göz yaşartıcı sevgiyi bilmiyor değildim elbet. Ama AKP hükümetinin erken dönemlerinde açılan Ergenekon ve darbe davaları sonucunda generallerin epeyce bir kısmının cezaevlerine tıkılması karşısında ulusalcıların sergilediği sınırsız öfke, seferberlik ve cazgırlık gerçekten etkileyiciydi. Sanki asker burjuva devletinin değil işçi sınıfının bir unsuruydu! Sanki Lenin devleti en özet şekliyle “silahlı müfrezeler” diye tanımlamamıştı! Sanki Türkiye 12 Eylül darbesini yaşamamıştı!
Darbe sevdalılarının asker sevgisi etkileyiciydi, ama yeni değildi. Bu sevgi en özlü ifadesini 1960’larda İlhan Selçuk’ta bulmuştu: “Nerede ordu sosyalist akımın yanında ise orada sosyalizm gerçekleşiyor, nerede karşısında ise orada faşizm galip geliyor. Ordunun milliyetçi güçler safında yer alacağı konusunda tereddüde düşen sosyalist akım başarıya ulaşamaz. Türkiye’de millî kurtuluş savaşı geleneğinde bir ordu var.” (“Devrim stratejisi üzerine açık oturum”, Ant dergisi, sayı 56, 23.01.1968).
Türkiye’de “ulusalcılık” diye bir kavramın icat edilmesine ihtiyaç duyulmuş olması, zaten tüm diğer verilerden bağımsız olarak bir ilginçlik/gariplik olduğunun göstergesi: Solun bir kesimi has milliyetçilerden, has faşistlerden ve has darbecilerden kendini ayırdedebilmek için Arapça kökenli bir kelime yerine eşanlamlı öztürkçe bir kelime uydurmak zorunda kaldı. Burada açıklanması gereken, gerçekte has milliyetçilerden ayırt edilmesi imkânsız olan bir hareketin varlığı değil, bu hareketin niye kendini has milliyetçilerden ayırt etmek ihtiyacı hissettiği, niye kendini solcu zannettiği.
“Ordunun milliyetçi güçler safında yer alacağı” makul bir düşüncedir. Ama “Ordunun milliyetçi güçler safında yer alacağı konusunda tereddüde düşen sosyalist akım başarıya ulaşamaz” düşüncesini savunan bir kişi, bu düşüncesini niye “sosyalizm” bağlamında savunabilmektedir, niye görüşlerinin “sosyalizm” çerçevesinde yer aldığını düşünebilmekte ve başkalarınca da on yıllarca “sosyalist” olarak algılanabilmektedir?
Veya Attila İlhan 10 Mart 1999’da Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan şu sözlerini anlamak kolay, ama bu sözleri yazan kişinin kendisini “solcu” olarak düşünmesini anlamak çok zor:
“Yön dergisinin, -hiç olmazsa- beş yıllık serüvenindeki ‘köşe taşları’ yazıların yeniden yayınlanması; – hem Sosyalist, hem Kemalist, hem Türkçü kesimden – ‘Ulusal Solcular’ın fevkalade mütecessis ve faal oldukları bugünlerde yayınlanması, ne büyük bir hizmet olurdu!”
Hem “Türkçü kesime dahil” veya “Kemalist” hem de “solcu” nasıl olunabiliyor?
Kemalizm ve Stalinizm
Kısa cevabın iki ayağı var.
Birincisiayak, Kemalizm’in işgalci güçlere karşı bir Kurtuluş Savaşı vermek zorunda kaldığı için zaman zaman anti-emperyalist bir söylem kullanmış olması ve solculuğu anti-kapitalizm olarak değil anti-emperyalizmden ibaret olarak anlayanların Kemalizm’i (ve dolayısıyla kendilerini) solcu olarak değerlendirebilmesi. Üstelik, emperyalizmi Lenin’den yola çıkarak “kapitalizmin en yüksek aşaması” olarak değil de, “Amerika’nın (veya Batı’nın) diğer ülkelere yaptıkları” şeklinde anlayan kişi anti-emperyalizmi (ve solculuğu) bazen kaba bir yabancı düşmanlığından farksız olan bir anti-Amerikancılığa ve Türkiye’nin millî çıkarlarını savunma refleksine indirger.
İkinci ve ilişkili ayak, Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminde Marksizm’in milliyetçiliği içeren bir şekilde yeniden tanımlanmasıyla birlikte, dünyaya sınıfsal değil ulusal gözlüklerle bakanların, yani sosyalizmi anti-kapitalizmden arındırarak sadece anti-emperyalizme indirgeyenlerin de solcu olarak kabul edilebilir hâle gelmesi.
Anti-emperyalizmi Mustafa Kemal’den, Marksizm’i de Stalin Rusya’sından öğrenen bir solun, Kemalizm ile Marksizm’i ne denli kolaylıkla bir araya getirdiğini görmek zor değil.
Burada “Marksizm” derken, Stalinist bürokrasinin 1920’lerin sonlarından, 1930’ların başlarından itibaren kendi çıkarları doğrultusunda yeniden formüle etmeye başladığı “Marksizm”i kastediyorum. Bürokrasi, iktidarını pekiştirme sürecinde, önce “gerçekçileşerek” dünya devriminden vazgeçmiş ve tek ülkede “sosyalizm”i inşa etme yöntemi olarak ulusal kalkınma ve sanayileşme hedefini öne çıkarmış, ardından ve buna uygun olarak, milliyetçiliği Marksizm’in içsel ve doğal bir unsuru olarak teorize etmiştir. Marksist literatüre, bu tarihten itibaren, on yıl öncesinin hiçbir Marksist’inin tanıyamayacağı, “İşçi sınıfının vatanı yoktur” diyen Marx’ın kendisini dehşet içinde bırakacak bir “vatan, millet” söylemi girmiştir. (İlginçtir, komünistlerin övgü vesilesi ettiği gibi, İkinci Dünya Savaşı’nda SSCB’nin Alman faşizmini yenmekte başrolü oynadığı doğrudur, ama Stalinist bürokrasi Sovyet halkını anti-faşizm temelinde değil, “Büyük Yurtsever Savaş” için seferber etmiştir).
Komünizm, 1930lardan başlayarak, proletaryanın iktidarıyla ilgili bir şey olmaktan çıkmış, ulusal sınırlar içinde hızlı sanayileşme (“elektrifikasyon”) anlamına indirgenmiştir. Sovyet devriminin öznesi olan işçi sınıfını iktidardan uzaklaştırarak kendi iktidarını kuran ve büyük kapitalist ülkelerle rekabet içinde olan bir egemen sınıfın temel ihtiyacı, doğal olarak, içe kapanmak, ekonomisini hızla geliştirmek ve silahlanmaktır. Bunun gereklerinden biri sömürü oranlarını, iş disiplinini, üretimi arttırmak için olağanüstü baskıcı bir rejim, diğeri ise bu baskıyı meşrulaştıran bir ulusal gurur, “dünyaya karşı biz”, “vatanını seven komünisttir” söylemidir. Siyasetle 1930’larda, 1940’larda tanışan Türk kömünistleri, bu rejimi “sosyalizm”, bu söylemi “komünizm” olarak öğrenmiştir.
Aynı şey dünyanın her yanında o kuşağın komünistlerinin başına gelmiştir elbet ve resmî komünist partiler bu nedenle politikalarına milliyetçiliği, söylemlerine vatan sevgisini dahil etmiştir. Günümüz komünist partilerinin (ve elbet bizdekilerin) politika ve söyleminde hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.
Dünyanın her yanında aynı şey oldu, ama Türkiye’de daha da bir katmerli oldu. Yabancı ordulara karşı savaş vererek kurulan ve “muasır medeniyet” seviyesine çıkma mücadelesi veren Cumhuriyet’in ideolojisiyle, yani Kemalizm’le büyüyen bir genç, Stalinizmin yukarıda özetlediğim öğretileri karşısında hiçbir yabancılık, hiçbir rahatsızlık yaşamayacaktı elbet ve yaşamadı. Suçlamamak gerek o genci: Emperyalist Batı ülkelerine karşı duruş, millî gurur ve ulusal kalkınma telkin eden, sınıf içeriğinden yoksun, militarist ve tepeden inmeci bir “Marksizm” gerçekten de Kemalizm ile çelişmez, büyük ölçüde örtüşür.
Örneğin, Mihri Belli Marksizm’e nasıl vardığını şöyle anlatır: “Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nın başına geçmek üzere Samsun’a çıkışının tarihi olan 19 Mayıs’ın Gençlik Bayramı olarak ilk kutlanışı 1935 yılında oldu. Okullar ve spor kulüpleri İstanbul’da Fenerbahçe Stadyumu’nda toplandılar. Geçit merasimi orada yapılacaktı. Kolej jimnastik takımı olarak biz de oradaydık. Kol başında ben vardım ve kocaman bir Türk bayrağı taşıyordum… Geçit resminde bizim yerimiz gerilerdeydi. Geldiler, ‘Bayrağın başta geçmesi gerek, bayrağı ver’ dediler. ‘Bayrağı vermem… Bayrağı biz taşırız’ dedim ve direndim… Sonunda… razı oldular. Evet o ilk gençlik bayramında ayyıldızlı al bayrağı kol başında taşıyan ben oldum… O dönemin ulusal gururunu körükleyen sloganlar, bizim duygularımızı da ifade ediyordu. Okul arkadaşlarım için aynı şeyi söyleyemem ama o ulusal gurur beni derin bir anti emperyalist görüşe vardırdı. Oradan da Marksizme zaten bir adım…”.
Yine Mihri Belli 1999’da yayınlanan anılarında şöyle der: “1968’de SBF’de verdiğim ‘Türkiye’de karşıdevrim’ konulu konferansta Kurtuluş Savaşı ruhuna bağlılık anlamında ‘Kemalistlik ile Marksizm arasında aşılmaz duvar yoktur… diye söze başlamış[tım]… Tekrar ediyorum: tutarlı bir Türk yurtseveri, bugünkü dünyada ve Türkiye gibi bir toplumda yurtseverliğine gölge düşürmeyecekse mutlaka, er geç çağımızın devrimci düşüncesini, yani Marksizmi benimsemek zorundadır”.
Günümüzde de, Marksizm hâlâ “yurtseverlik”, “anti-emperyalizm” ve “bağımsızlık” kavramlarıyla iç içe. Rasgele seçersek, işte bir sol partinin Genel Başkan Yardımcısı: “Gerçek anti-emperyalizm ve yurtseverlik ise solun tarihsel damarlarında mevcuttur… 68 kuşağının önderleri iddia edildiği gibi milliyetçi değil anti emperyalisttir. İçsel bir olgu olan emperyalizme karşı savaşımda oligarşi diye nitelendirilen güçlerle tüm Türkiye halklarının ortak mücadelesini savunmuşlardır… Halkın kendi kaderini tayin edemediği, ülke yönetiminde hiçbir şekilde söz sahibi olamadığı, siyasetin emperyalist sistem içerisinde dizayn edildiği bir ortamda hangi demokrasiden söz edilebilir ki? Öyleyse bugün demokrat olmanın koşullarından birisi de bağımsızlıkçı antiemperyalist bir perspektife sahip olmaktır”.
İşte, bizim komünist partilerden biri: “Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlık, egemenlik, laiklik ve halk iradesine dayanma iddiasıyla yola çıktı. Arkalarına bağımsızlık mücadelesinin meşruiyetini alan Kemalist kadrolar, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ederek tarihsel bir sıçramaya imza atmışlardır. Bu sıçramanın kendisi de, bağımsızlık, egemenlik, laiklik ve halk iradesine dayanma fikri de komünistler için bugün tarihsel değerini fazlasıyla korumaktadır”.
Geçirgen bir çizgi
Yukarıda Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve İlhan Selçuk’tan alıntılar yaptım. “Sol” hareketten söz ederken, sosyal demokrasiyi dışarıda bırakıp onun hemen solundan en sola kadar geniş bir yelpaze ele alındığında bile, bu iki ismin dahil olup olmayacağı tartışma konusu edilebilir. Yakup Kadri’nin gençliğinde “bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın bir ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek” istediğini bilen pek az olsa gerek. Ne var ki, ikisi de Türk solundaki ilginç ve önemli bir olguya işaret eden bir özelliğe sahip.
Yakup Kadri 1930’ların Kadro dergisinin, İlhan Selçuk ise 1960’ların Yön dergisinin önemli isimlerinden. Türk solunun en etkin ve nüfuzlu üç dört yayınından ikisi olan bu dergiler, kendilerini aslen Kemalist olarak tanımlayanlarla aslen sosyalist olarak tanımlayanların ortak bir düşünce platformunda ne kadar kolay buluştuklarının, birlikte ne kadar uyumlu çalıştıklarının ve iki grup arasında hiçbir düşünsel çalkantı yaşamadan ne kadar sorunsuz geçiş yapılabildiğinin eşsiz göstergeleri.
Kadro ekibinin kurucu üyesi ve ruhu olan Şevket Süreyya Aydemir’in Moskova’da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde okuduktan ve TKP merkez komitesi üyeliği yaptıktan sonra Kemalizm’in daha da seçkinci, merkeziyetçi, tepeden inmeci bir sürümünün teorisyenliğini yapması; Vedat Nedim Tör’ün TKP Genel Sekreterliği’ne kadar yükseldikten sonra Kadro’nun kurucu nüvesine dahil olması ve ardından Kemalist devletin kültür politikalarının önemli bir ismi olması garip de değil, tutarsız da.
Yön dergisi ise, Kadro’dan çok daha kapsamlı bir biçimde Türk solunun en geniş yelpazesini hiçbir temel çatışma yaşanmadan bir araya getirebilmiştir. Derginin kurucusu, yayın yönetmeni ve başyazarı Doğan Avcıoğlu’nun “Türk ordusu ne Batı’daki örnekler gibi kiralanmış askerlerle ne de gene bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi kumanda kademelerinde sadece ve sadece belli asalet sınıflarından harp okuluna alınmış, yetiştirilmiş insanlardan teşekkül etmiştir. Kısacası Türk ordusu halkın ordusudur, halk ordusudur. İlericiliği, Atatürkçülüğü buradan gelir” (“Sosyalist Gerçekçilik”, Yön, Sayı 39, sf. 20) sözlerine belki derginin tüm yazarları ve Yön Bildirgesi’nin tüm imzacıları katılmıyordu, ama “sosyalizm, hürriyet düzeni içinde hızla kalkınmak isteyen memleketimiz için tek çıkar yoldur” görüşüne hepsinin katıldığı, sosyalizmi hepsinin bir kalkınma modeli olarak düşündüğü tahmin edilebilir.
Şevket Süreyya’dan Doğan Avcıoğlu’na, Yakup Kadri’den İlhan Selçuk’a, Mihri Belli’den Erkan Baş’a… bütün bu isimler Türk solunun geniş kesimlerinde Kemalizm ile sosyalizm arasındaki çizginin ne kadar silik ve geçirgen olduğunu simgeler.
Oysa Kemalizm’in ne Marksizm’le alakası var, ne sosyalizmle, ne de solculukla.
Sosyalizm, işçi sınıfının çıkarlarıyla, bugünü ve yarınıyla ilgilidir. Bu ilgi, egemen sınıfların çizdiği millî sınırları tanımaz. Sosyalistler, Türk, Yunan, Ermeni, Kürt ve Zanzibarlı işçilerin çıkarlarının ve geleceğinin aynı olduğuna inanır. Türk işçisiyle Türk işvereninin, Türk işçisiyle Türk orgeneralinin hiçbir ortak çıkarı olmadığına inanır. Sosyalistler, Kürt işçilerinin ulusal baskı görmesine katkıda bulunan veya kayıtsız kalan bir Türk işçi sınıfının kendi özgürlüğünü de hiçbir zaman kazanamayacağına inanır, dolayısıyla “misak-ı milli sınırları”, “ülkenin bütünlüğü”, “vatanın bölünmesi” gibi kavramlar umurlarında bile değildir. “Ülke”, “vatan”, “ulus”, “bayrak” kelimeleri bizim sözlüğümüzde yoktur.
İşçi sınıfının, Türk değil, dünya işçi sınıfının çıkarları için mücadele edene sosyalist denir. Ülkesinin, ulusunun çıkarları için mücadele edene, buyrun seçin, fark etmez, isterseniz ulusalcı, isterseniz milliyetçi denir.
0 notes
zekiyuncuoglu · 2 years
Photo
Tumblr media
Dernek Bile Kuramayacak; Bırak Dernek Kurmayı, Kapısından Alınmayacakların Meydanı Boş Bulmuş da Devletçilik Oynamalarını; Altai, Turani Ne Demek Bilmez, Tarihi, Mit'i, Kozmolojisini Sorsan "YA ALLAH BİSMİLLAH" Diyen Abdestsiz Çakma Cuma'cı, Emanetinde Olana Dahi Cimacı, İlk Fırsatta Hırsız, Gaspçı, Zinacı; Mankurtluğunu, Bozkurt Diyerek, BUDUNUN BÖRÜLERİNİN, DİRİLERİ GEÇTİK ÖLÜLERİNİN SABRINI TUFANA ÇEVİRMEK ÜZERE ORTALIKTA ORYANTAL KIVIRAN NİNELERİ BELLİ, DEDELERİ İÇİN #DNA TESTİ GEREKLİ: SÖZDE TÜRK, GÖYA TÜRKÇÜ; EN AZ 20 KEZ ANKARA'YA GİTMİŞLİĞİNİ BIRAK, ANKARA'DA İKAMET EDİP ANITKABİRE ADIM ATMAMIŞ; ELİNE 'NUTUK' ALMAMIŞ; ATASINA KÜFÜR EDENLERİN ABDEST SUYUNU ZEMZEM BİLEN ÇAKMA ATATÜRKÇÜ; ULUSAL VE MANEVİ DEĞERLERİ HUNHARCA ÇİĞNEYİP TÜKÜREN; MAFYA'YI, SOKAK ÇETELERİNİ, DAHA NE OLDUĞUNU BİLMEDİĞİ #BÖRÜ_BUDUN İLE EŞ TUTUP, İRONİSİ 'KILDA KERAMET OLSAYDI..' BENZETMESİ İLE HER SAKALLIYI HATTA KÖSEYİ SAÇLI, SAKALLI DİYE TEZGAHTA ÜÇ KAĞIDA KOYAN, SİZİ KIVIR KIVIR SÜRÜNGENLER SİZİ BİRBİRİNE LİKE'CI 'TİKTOK' ÇU KENDİNİN OLMAYANLARI HAKSIZCA PİS İŞKEMBELERİNE LOPÇU KUNDUZİLERİ, ANT OLSUN Kİ; NE GÖRMEYİ NE DE DUYMAYI DAHİ İSTEMİYORUZ ARTIK❗ YETER❗ KİM KİMDİR, KİM KİM DEĞİLDİR YETERİNCE BİLDİK, ÇOK KREDİ VERDİK BELKİ YANILDIK LAKİN YANILMAKLA YETERİNCE TANIDIK; AYAKLARIMIZ ALTINA ALDIK ARTIK YETER❗ GÜN DOĞMADAN NELER DOĞAR⁉️ HERŞEY VAKTİNDE GÖRÜLÜR... #ZEKİYÜNCÜOĞLU ☣️ #KÖKTÜRÜGMANAS 🌀 #KADİM_TÖRECİ_ÖZ_GELENEKÇİ_KÖKTUĞ_ATANMIŞLARI 🌀 https://www.instagram.com/p/ClPO9VCqxvr/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
yusufserkan · 4 years
Text
AKP'li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta bir konuşmasında şöyle dedi: “Misak-ı Milli sınırlarına sahip çıkılmamasıyla, adalar meselesinde ürkek davranılmasının ülkemize çok büyük maliyeti olmuştur. Güneyimizdeki zengin enerji kaynaklarının da dışında bırakıldık. Aynı şekilde Ege ve Akdeniz'de yüzleştiğimiz kronik sorunların temelinde bu dönemde yapılan yanlış hamleler bulunuyor. Zamanın şartlarına sığınarak hataları örtmeye çalışmak kolaycılıktır. CHP'nin ana karamızdan bir taş atımı mesafedeki adaların nasıl elimizden alındığını milletimize izah etmesi gerekiyor.” Erdoğan bu sözleriyle, Misak-ı Milli, adalar, Musul konularında -isim vermeden- bir kere daha Cumhuriyeti kuranları; Atatürk'ü, İnönü'yü eleştirdi. Peki, ama Erdoğan bu eleştirilerinde haklı mı?
MİSAK-I MİLLİ GERÇEĞİ
Misak-ı Milli (Ulusal Ant), Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına dayanır. İlk Misak-ı Milli taslağını 19 Ocak 1920'de Ankara'da bizzat Atatürk kaleme aldı. İsmet Paşa bu taslak metin üzerinde çalıştı. Bu metin, 22 Ocak 1920'de İstanbul'daki Mebusan Meclisi'nde okundu. Bir komisyon, bu taslak üzerinde bazı düzeltmeler yaptı. Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 tarihli özel ve gizli oturumda Erzurum Milletvekili Celalettin Arif ve 121 milletvekilinin imzaladığı bu metni “Misak-ı Milli” adıyla kabul etti. Böylece önce bir grup programı olarak düşünülen “Misak-ı Milli”, sonradan bir meclis kararı halini aldı. (Atatürk'ün Bütün Eserleri –ATABE-, C.6, s.164-174)
6 maddelik ve toplam 1.5 sayfalık Misak-ı Milli'ye göre Müslüman Araplar kendi geleceklerine kendileri karar verecekti. Kars, Ardahan, Batum ve Batı Trakya için halk oylaması yapılacaktı. İstanbul'un ve Marmara Denizi'nin güvenliği sağlanmak kaydıyla Boğazların dünya ticaretine açılmasına, bizimle birlikte öteki tüm devletlerin oy birliğiyle karar verilecekti. Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslümanların da aynı haklardan yararlanması koşuluyla güvence altına alınacaktı. Kapitülasyonların kaldırılmasına karşılık Osmanlı borçları ödenecekti.
1922'de halka ve orduya moral vermek için hazırlanmış Misak-ı Milli tablosu.
Görüldüğü gibi Misak-ı Milli'de sınırlar kesin olarak çizilmemişti. Atatürk, Lozan Antlaşması'nın Misak-ı Milli'ye aykırı olduğunu söyleyenlere mecliste şöyle demişti: “Efendiler, toprak konusu ve sınır konusu, Misak-ı Milli'nin bilindiği gibi birinci maddesinde yer almaktadır. Ancak Misak-ı Milli şu çizgi, bu çizgi diye hiçbir zaman sınır çizmemiştir. O sınırı çizen şey, milletin menfaati ve yüksek kurulumuzun yerinde ve doğru kararıdır. Yoksa haritası mevcut bir sınır yoktur.” (TBMM ZC. C.4, s. 173,174)
Misak-ı Milli'de Ege Adalarından ve 12 Ada‘dan söz edilmemişti. Çünkü Misak-ı Milli, 30 Ekim 1918'de elimizde olan toprakları içeren bir metindi. Bu adalar ise çok daha önce kaybedilmişti. Bu bağlamda, 30 Ekim 1918'de elimizde olan Musul, Misak-ı Milli'ye dâhildi. Misak-ı Milli'de Batı Trakya'da halk oylaması istenmişti. Ancak Atatürk, 16-17 Ocak 1923'te, İzmit Basın Toplantısı'nda, Batı Trakya konusundaki maddeyi Misak-ı Milliye kendisinin koymadığını, o koşullarda böyle bir beklentinin mantıklı ve Türkiye'nin çıkarına uygun olmadığını belirtmişti. (ATABE, C.14, s. 267).
Misak-ı Milli, 1920 yılı başında ülke işgal altındayken; saray/sultan İngiliz emperyalizmine teslim olmuşken, Atatürk ve dava arkadaşlarının hazırladıkları bir “milli hedef” belgesidir. Misak-ı Milli idealdir. Milli Mücadele'nin gelişimi Misk-ı Milli'yi şekillendirmiştir. Örneğin Temmuz 1921'de düşman ordularının Ankara'ya 50 km. yaklaştıkları bir ortamda Misak-ı Milli hedefi Musul'u, Batı Trakya'yı, adaları kurtarmak değil, Ankara'yı kaybetmemek, Eskişehir'i, Afyon'u, Kütahya'yı, Bursa'yı kurtarmaktı. Ankara'da masa başında çizilen Misak-ı Milli, İnönü'de, Sakarya'da, Afyon'da, Dumlupınar'da, savaş meydanlarında “Türk süngülerinin gücüyle” uygulandı. Misak-ı Milli'de sınırı çizen şey, önce askeri sonra, politik güçtü. Atatürk bu gücün sınırlarını çok iyi biliyordu.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsız oldu. 1832'de Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile Kuzey Sporadlar, Ege'nin ikinci büyük adası Eğriboz dâhil irili ufaklı yüzlerce ada Yunanistan'a bırakıldı. O sırada Padişah II. Mahmut'tu. Osmanlı bu adaları kaybederken Atatürk'ün doğmasına daha 49 yıl vardı.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, (93 Harbi) sonunda Osmanlı Devleti çok ağır bir yenilgi aldı. 1878'de İstanbul'a kadar gelen Rus orduları, İngiliz ve Almanların müdahalesiyle durduruldu. II. Abdülhamit, savaş sonrasındaki Berlin Kongresi'nde İngiltere'nin desteğini almak için Kıbrıs'ı İngiltere'ye vermeyi kabul etti. Kıbrıs, 1 Temmuz 1878'de, devletler hukukunda görülmemiş garip bir antlaşmayla “emaneten” İngiltere'ye verildi, kiralandı. 14 Ağustos 1878'de İngiltere ile Osmanlı arasında imzalanan tek maddelik yeni bir antlaşma ile İngiltere adada her türlü kanun yapma hakkına sahip oldu. Böylece Kıbrıs İngiltere'nin yönetimine bırakıldı. I. Dünya Savaşı başlayıp da Osmanlı Almanya'nın yanında savaşa girince İngiltere, 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı ilhak etti. İngiliz Başbakanı Disraelli, Kraliçe Victorya'ya gönderdiği 5 Mayıs 1878 tarihli mektupta “Kıbrıs Batı Asya'nın anahtarıdır” diyordu. İşte, “Güneyimizdeki zengin enerji kaynaklarının dışında bırakılmamızın” temel nedeni 1878'de Kıbrıs'ın fiilen İngiltere'ye verilmesidir. Kıbrıs kaybedilirken Atatürk'ün doğmasına daha 3 yıl vardı.
Misak-ı Milli belgesinde sınırlar kesin olarak çizilmemiştir. Bu nedenle hazırlanan Misak-ı Milli haritaları da kesin snırları değil, ulaşılması istenilen ideali gösteren haritalardır.
İtalya, 29 Eylül 1911'de Osmanlı'ya savaş açtı. Trablusgarp Savaşı çıktı. İtalyan donanması Rodos Adası ve 12 Ada'yı işgal etti, Çanakkale Boğazı'nı topa tuttu. Donanması çok zayıf durumdaki Osmanlı Devleti, bu işgale cevap veremedi. İtalya ile 18 Ekim 1912'de Uşi Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Trablusgarp, Bingazi ve Ege'deki 12 Ada –Balkan Savaşları sonuna kadar- İtalyanlara bırakıldı. Bu sırada Osmanlı'nın başında Padişah V. Mehmet Reşat vardı.
8 Ekim 1912'de I. Balkan Savaşı başladı. Osmanlı bu savaşta çok ağır bir yenilgi aldı. Bulgarlar Çatalca önlerine kadar geldi. Bu sırada fırsattan yararlanan Yunanistan, Ege Adalarını işgal etti. Donanması olmayan Osmanlı, Ege Adalarının işgaline de sessiz kaldı. 30 Mayıs 1913'te Londra Antlaşması, 14 Kasım 1913'te Atina Antlaşması ile Ege Adaları Yunanistan'a bırakıldı. O sırada hükümette İttihat ve Terakki Partisi vardı. Padişah V. Mehmet Reşat'tı.
I. Dünya Savaşı başında toplanan Büyükelçiler Konferansı'nda 14 Şubat 1914'te Meis hariç 12 Ada İtalya'ya; Bozcaada ve Gökçeada dışındaki Ege Adaları da Yunanistan'a verildi. Osmanlı'nın bu kararı kabul etmemesi filli durumu değiştirmedi.
Kasım 1922'de İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'a giderken 12 Ada 1911'den beri tam 11 yıldır İtalya'nın; Ege Adaları 1913'ten beri tam 9 yıldır Yunanistan'ın, Kıbrıs Adası ise 1878'den beri tam 44 yıldır İngiltere'nin elindeydi.
İsmet Paşa, Lozan Konferansı başlamadan birkaç gün önce Paris'te Fransız, Lozan'da İtalyan devlet adamlarıyla adalar konusunu görüştü. İtalya Başbakanı Mussolini, adalar konusunun “yıllar önce çözülmüş bir konu” olduğunu söyledi.
TBMM'nin Lozan'a giden İsmet Paşa'ya verdiği 14 talimattan 4. talimat adalarla ilgiliydi: “Müzakere sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu. Yani adalar konusunda kesin bir talimat yoktu; duruma göre davranılacaktı.
Lozan'da adalar konusu 25 Kasım 1922'de Toprak ve Asker Komisyonu'nun 6. oturumunda gündeme geldi. İsmet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları (Gökçeada –İmroz-, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya adalarını) istedi, diğer adaların da askerden arındırılmasını önerdi. Ancak Venizelos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfusun yaşadığını söyleyerek bu isteğe karşı çıktı. Lord Curzon da Venizelos'u destekledi. İsmet Paşa daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek'in Türkiye'ye bırakılmasını; Yunanistan'a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi. Sonuçta Türkiye Lozan'da Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Tavşan Adaları ile Anadolu sahillerine 3 milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Oysa Sevr Antlaşması'na göre Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada bile Türkiye'den alınıyordu. (Md. 84). Ayrıca müttefiklerin Türkiye'ye vermemek için direndikleri Gökçeada'nın büyüklüğü istediğimiz adaların toplam büyüklüğünün yarısı kadardı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden ve silahtan arındırılması sağlandı. Türkiye Lozan'da Meis dışında ada kaybetmedi. (Lozan, Md.12, 13, 15, ek XV)
11 yıldır devam eden yorucu savaşlardan yeni çıkmış, yeterli donanması, çıkarma gemisi olmayan, üstelik İstanbul ve Boğazların hala İngiliz işgali altında olduğu bir ortamda, Lozan'da, 10-11 yıl önce kaybedilmiş ve Türk nüfusu iyice azalmış adaları geri almak mümkün değildi. O koşullarda adaları almaya teşebbüs etmek Doğu Trakya'yı kaybettirebilirdi.
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında 10-11 Kasım 1918'de İngiltere Musul'u işgal etti. O sırada Padişah Vahdettin'di. Kurtuluş Savaşı boyunca Musul İngiliz işgali altında kaldı. Atatürk 1 Şubat 1922 tarihli Başkomutanlık Yönergesiyle A. Şefik Özdemir Bey'i Elcezire Cephesine göndererek Musul operasyonunu başlattı. Özdemir Bey, 31 Ağustos 1922'de Derbent Zaferi'yle Irak'ta Kuvayı Milliye bayrağını dalgalandırdı. İngilizler, Musul konusunda Türkiye'nin elini zayıflatmak için bölgeye 100 uçakla destekli büyük bir kuvvet yığdılar. 22 Nisan 1923'te Revanduz'u ele geçirdiler. 23 Nisan 1923'te Lozan'ın ikinci devresi başladığında Musul, İngiltere'nin kontrolü altındaydı. Buna rağmen İsmet Paşa Lozan'da Musul'u sonuna kadar savundu. Musul, Lozan'da kaybedilmedi. Musul sorununun, Lozan sonrasında İngiltere ile Türkiye arasında ayrıca görüşülmesine karar verildi. Musul, 1925'teki Şeyh Sait İsyanı sonrası 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması'yla kaybedildi.
İstanbul ve Boğazların işgal altında olduğu, Batı Trakya'da Yunan ordusunun yığınak yaptığı bir ortamda, 100 uçaklık İngiliz filosunun bulunduğu Musul'a askeri bir harekât yapmak, yeniden, üstelik iki cepheden birden (Biri Trakya, diğeri Irak) savaşa girmek demekti. Böyle bir çılgınlık, Türkiye'ye Doğu Trakya'yı kaybettirir, İstanbul'un egemenliğini tartışmaya açardı. Bu, “Zamanın şartların sığınmak” değil, “zamanın şartlarını dikkate” almaktır.
Sonuç olarak;
1921 yazında işgal orduları Ankara yakınlarına kadar gelmiş, Akdeniz'le bağımız koparılmıştı. Eğer Kurtuluş Savaşı'nı kaybetseydik -bırakın adaları- İzmir, Bursa, Edirne, İstanbul, Trakya ve Anadolu'nun büyük bir bölümünü kaybedecektik. Atatürk'ün başkomutanlığındaki Türk Orduları 9 Eylül 1922'de sadece İzmir'i kurtarmadılar, aynı zamanda Türk milletini yeniden mavi vatana kavuşturdular.
Diyeceğim o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğer gerçekten adaların hesabını sormak istiyorsa, donanmayı Haliç'te çürüten ve Kıbrıs'ı İngiltere'ye teslim eden II. Abdülhamit'ten hesap sormalıdır.
1 note · View note
pollonegro666 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
2022/05/01 Al día siguiente echamos el último vistazo al Museo Nacional de Finlandia antes de salir hacia el aeropuerto donde nos esperaba el avión de regreso a casa.
The next day we took one last look at the National Museum of Finland before leaving for the airport where the plane was waiting for us to come back home.
Google Translation into Portuguese: No dia seguinte demos uma última olhada no Museu Nacional da Finlândia antes de partirmos para o aeroporto onde o avião nos esperava para voltar para casa.
Google translation into Italian: Il giorno successivo abbiamo dato un'ultima occhiata al Museo Nazionale della Finlandia prima di partire per l'aeroporto dove l'aereo ci aspettava per tornare a casa.
Google Translation into French: Le lendemain, nous avons jeté un dernier coup d'œil au Musée national de Finlande avant de partir pour l'aéroport où l'avion nous attendait pour rentrer chez nous.
Google Translation into Arabic: في اليوم التالي ، ألقينا نظرة أخيرة على المتحف الوطني الفنلندي قبل مغادرتنا إلى المطار حيث كانت الطائرة تنتظر عودتنا إلى الوطن.
Google Translation into German: Am nächsten Tag waren wir einen letzten Blick auf das Finnische Nationalmuseum, bevor wir zum Flughafen aufbrachen, wo das Flugzeug auf uns wartete, um nach Hause zurückzukehren.
Google Translation into Albanisch: Të nesërmen shkuam për një vështrim të fundit në Muzeun Kombëtar Finlandez përpara se të niseshim për në aeroport ku avioni na priste të ktheheshim në shtëpi.
Google Translation into Czech: Další den jsme se šli naposledy podívat do Finského národního muzea, než jsme se vydali na letiště, kde na nás čekalo letadlo s návratem domů.
Google Translation into Greek: Την επόμενη μέρα πήγαμε για μια τελευταία ματιά στο Εθνικό Μουσείο της Φινλανδίας πριν κατευθυνθούμε στο αεροδρόμιο όπου μας περίμενε το αεροπλάνο για να επιστρέψουμε σπίτι.
Google Translation into Suomi: Seuraavana päivänä kävimme vielä katsomassa Suomen Kansallismuseota ennen kuin suuntasimme lentokentälle, jossa kone odotti meitä paluuta kotiin.
Google Translation into Polish: Następnego dnia pojechaliśmy na ostatnie spojrzenie do Fińskiego Muzeum Narodowego przed wyruszeniem na lotnisko, gdzie samolot czekał na nasz powrót do domu.
Google Translation into Turkish: Ertesi gün, eve dönmemizi bekleyen uçağın beklediği havaalanına gitmeden önce Finlandiya Ulusal Müzesi'ne son bir kez baktık.
Google Translation into Hebrew: למחרת הלכנו להסתכל אחרון במוזיאון הלאומי הפיני לפני שנסענו לשדה התעופה בו חיכה לנו ��מטוס לחזור הביתה.
Google Translation into Hindi: अगले दिन हम हवाई अड्डे पर जाने से पहले फ़िनिश राष्ट्रीय संग्रहालय में एक अंतिम नज़र के लिए गए जहाँ विमान हमारे घर लौटने का इंतज़ार कर रहा था।
Google Translation into Indonesian: Hari berikutnya kami pergi untuk melihat terakhir di Museum Nasional Finlandia sebelum menuju ke bandara tempat pesawat menunggu kami untuk kembali ke rumah.
Google Translation into Russian: На следующий день мы в последний раз заглянули в Финский национальный музей, прежде чем отправиться в аэропорт, где нас уже ждал самолет, чтобы вернуться домой.
Google Translation into Japanese: 翌日、飛行機が帰宅するのを待っている空港に向かう前に、フィンランド国立博物館を最後に見に行きました。
Google Translation into Korean: 다음 날 우리는 비행기가 우리가 집으로 돌아오기를 기다리고 있던 공항으로 향하기 전에 핀란드 국립 박물관을 마지막으로 한 번 보러 갔습니다.
Google Translation into Chinese: 第二天,我们去了芬兰国家博物馆最后一次参观,然后前往机场,飞机正等着我们回家。
Google Translation into Persian: روز بعد برای آخرین بار به موزه ملی فنلاند رفتیم و قبل از رفتن به فرودگاهی که هواپیما در انتظار ما بود تا به خانه برگردیم.
Google Translation into Thai: วันรุ่งขึ้นเราไปชมพิพิธภัณฑ์แห่งชาติฟินแลนด์เป็นครั้งสุดท้ายก่อนจะมุ่งหน้าไปยังสนามบินที่เครื่องบินรอเรากลับบ้าน
Google Translation into Ukrainian: Наступного дня ми востаннє поглянули на Фінський національний музей, перш ніж відправитися в аеропорт, де літак чекав на повернення додому.
4 notes · View notes
youreternalending · 4 years
Text
Yeşil Çayın Faydaları
Yeşil çay tartışmasız en ünlü süper yiyeceklerden biri, ancak fincanınızda ne olduğu hakkında ne biliyorsunuz?
Yeşil çay, diğer tüm bitkisel olmayan çaylarda olduğu gibi, Kamelya sinesis bitkisinin yapraklarından yapılır. Bununla birlikte, siyah ve oolong (wulong) çayların aksine, yeşil çay buharlı kurutma yöntemleri kullanılarak yapıldığı için daha az işlenir. Hassas işleme tekniklerinin, yeşil çayın, çeşitli sağlık yararlarına yol açabilecek besinler ve antioksidanlar açısından çok zengin olmasının nedenleri arasında olduğu düşünülmektedir. Aslında, Ulusal Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Merkezi'ne (NCCIH) göre yeşil çay, Çin ve Japon tıbbı uygulamalarında yüzyıllardır kullanılmaktadır.
Muhtemelen yeşil çayın faydaları hakkında çok fazla konuşmuş olsanız da, NCCIH kanıtların çoğunun kesin olmadığına ve daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. New York City merkezli Megan Casper, RDN, Megan Casper Nutrition'ın sahibi, bir başka önemli uyarıyı da belirtiyor: “Yeşil çay üzerinde yapılan birçok çalışmada yeşil çay ekstresi kullanılıyor, bu da ortalama evdeki demlemenizden çok daha güçlü olabilir.”
Yeşil çayın potansiyel sağlık yararları, seçtiğiniz markaya ve bunu yapma şekline bağlı olarak da değişebilir, diyor Casper. “Sıcak çayda [ant] daha fazla antioksidan olabilir, çünkü buzlu çay genellikle [daha az] çay poşeti kullanır ve sulanır” diyor, ancak “birkaç saat boyunca soğuk demlenen çayda benzer miktarda antioksidan var sıcak çay." Kafeinsiz yeşil çay markaları da işleme pek çok fayda sağlamayabilir, çünkü işleme antioksidanları alabilir.
Sahneye daha yeni olan ve potansiyel faydaları için konuşulan matcha yeşil çaydır. Matcha, taze kaynamış su ile karıştırılmış bütün yeşil çay yapraklarından yapılır. Casper, bu hazırlığın bu yeşil çayın antioksidan içeriğini ve kafein içeriğini arttırdığını söylüyor.
Yeşil çayın olası sağlık yararları ve bu popüler içeceğin sağlıklı bir diyet ve yaşam tarzını tamamlamaya nasıl yardımcı olabileceği hakkında daha fazla bilgi edinin.
1. Yeşil Çay Beslenme Yumruğunu Paketliyor
Sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkileri olabilecek bir tür alkaloid olan kafein Zihinsel odağı artırmaya yardımcı olabilecek L-theanine gibi amino asitler Diş minesini güçlendirmeye yardımcı olan bir mineral olan florür Diğer çay türlerinin aksine, yeşil çay kateşinler adı verilen yüksek seviyelerde bileşik içerir. En dikkat çekici kateşin epigallokateşin-3-gallattır (EGCG).
Sağlıklı bir yeşil çay seçmek açısından, New York merkezli Natalie Rizzo, RD, profesyonel bir ipucu sunuyor: “Gerçek bir şey istiyorsanız, paketin yüzde 100 yeşil çay söylediğinden emin olun veya saf yeşil çay yaprakları tercih edin.”
2. Yeşil Çay Sağlıklı Kilo Verme Diyetinin Bir Parçası Olabilir
NCCIH, yeşil çay içmenin aşırı kilolu veya obez olan kişilerde kilo kaybına yol açacağını kanıtlamak için yeterli kanıt olmadığını belirtiyor. Ancak yeşil çay ekstraktı içeren araştırmalar yardımcı olabileceğini göstermektedir.
Yani, yeşil çaydaki kafein, termojenez adı verilen bir süreçte iştahı ve hızlı kalori yakımını bastırmaya yardımcı olabilir, böyle bir çalışma önermektedir. Sadece yeşil çay üzerine yapılan araştırmaların çoğunun bu daha yoğun konsantre ekstrakt üzerinde olduğunu bilin; çay poşeti fincanınıza demez, Mayıs 2014'te Kanada Eczacılar Dergisi'nde yayınlanan bir makaleye dikkat çekiyor.
Rizzo, “Kilo kaybına yardımcı olmak için diyetinize yeşil çay eklemeyi düşünüyorsanız, yüksek kalorili bir diyet yiyorsanız bunun çalışmasını beklemeyin” diyor. “Yağ yakıcı nitelikleri olmasına rağmen, [yeşil çay] kötü bir diyet için yeterli miktarda yağ yakmayacaktır.” Bunun da ötesinde, Mayo Clinic'e göre, ilave tatlandırıcılar içeren hazır çay içerseniz yeşil çay yoluyla kilo verme çabaları engellenebilir.
En iyi bahsin? Çalıştığı kanıtlanmış olanları yapın - sağlıklı, dengeli bir diyet uygulayın ve kilo vermek için düzenli olarak egzersiz yapın. Diyetinize yeşil çay eklemek yardımcı olabilir, ancak gümüş bir kurşun olmasını beklemeyin.
3. Yeşil Çayın Faydaları Karnınıza Genişler
Çok fazla kafein içmek size sinirlilikler verebilir ve uykunuzu etkileyebilir, ancak uyarıcı da sizi düzenli tutmanıza yardımcı olabilir. Kahve içindeki kafein hacmine duyarlıysanız, bunun yerine yeşil çay deneyin. Ayrıca kafein var ama kahveden daha az. Mayo Clinic'e göre, 8 oz kafeinli demlenmiş kahve 95 ila 165 mg arasında kafein içerirken, 8 oz demlenmiş yeşil çay 25 ila 29 mg arasında kafein içerir.
4. Yeşil Çay, Romatoid Artrit Belirtilerini Azaltmaya Yardımcı Olabilir
Enflamasyonu azaltmak istiyorsanız, alışveriş listenize yeşil çay ekleyin.
Journal of Nutrition'da yayınlanan bir çalışmada, içme suyunda yeşil çay ekstresi verilen sıçanlar Otoimmün hastalık ile indüklenen romatoid artrit (RA), sade su içen RA'lı sıçanlardan daha az şiddetli semptomlar geliştirdi. İnsanlarda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır, ancak araştırmacılar yeşil çay ekstraktının geleneksel RA tedavisi ile birlikte kullanıldığında yararlı olabileceğini belirtmektedir.Artrit Araştırma ve Terapide 2011 yılında yayınlanan bir derlemede yapılan araştırma, osteoartritli farelerde benzer bir anti-enflamatuar fayda olduğunu düşündürmektedir, ancak aynı etkilerin insanlarda görülüp görülmeyeceğini söylemek için çok erken.
5. Yeşil Çay Hasarlı Cildi Onarmaya Yardımcı Olabilir ve Cilt Kanserine Karşı Koruyabilir
Şubat 2010'da Kanser Önleme Araştırması'nda yayınlanan bir ön çalışmada, içme suyunda yeşil çay polifenollerine maruz kalan fareler, UV ışını hasarından sonra daha iyi cilt hücresi onarımı gösterdi, ancak bu aynı etkinin insanlarda görülüp görülmeyeceği henüz belli değil.Yeşil çay, Ağustos 2015'te Alman Dermatoloji Derneği Dergisi'nde yayınlanan bir makaleye göre egzama ve genital siğiller gibi cilt durumlarının tedavisine de yardımcı olabilir.
6. Yeşil Çay, Tip 2 Diyabetli İnsanlarda Kan Şekeri Seviyelerinin Düşmesine Yardımcı Olabilir
Tip 2 diyabetli insanlar, insülin direnci adı verilen bir durum nedeniyle yüksek kan şekerine (hiperglisemi) sahiptir; buradaki hücreler, kaslar ve karaciğer, vücuda enerji vermek için glikozu etkili bir şekilde ememez. Amerikan Diyabet Derneği'ne göre, kötü yönetilen diyabet kalp hastalığı, nöropati (sinir hasarı), amputasyon ve göz problemleri gibi komplikasyon riskini artırabilir.İran Sağlıklı Tıp Dergisi'nde Eylül 2014'te yayınlanan bir araştırmaya göre, sağlıklı bir tip 2 diyabet diyetinin bir parçası olduğunda, yeşil çay insülin direncini azaltmaya yardımcı olabilir. Çalışmada, dört hafta boyunca günde üç kez 150 mililitre yeşil veya ekşi çay tüketen katılımcılar olumlu sonuçlar elde ettiler.İLGİLİ: Yeşil Çay Tip 2 Diyabetli İnsanlar İçin İyi mi?
7. Yeşil Çay İçerek Alerjiniz ve Beyin Sağlığınız İyileşebilir
NCCIH'ye göre yeşil çayın en popüler özelliklerinden biri zihinsel uyanıklıktır. Bu kısa süreli etki yeşil çayın kafein içeriğiyle bağlantılıdır. Kafein kendisi merkezi sinir sistemini uyarır, bu da büyük miktarlarda tüketildiğinde sorunlara neden olabilir. Ancak yeşil çaydaki düşük kafein içeriği, kahve gibi yüksek kafeinli ürünlerle ilişkili kaygı ve titremelere neden olmadan sizi uyandırmak için yeterlidir.
8. Yeşil Çay, Bazı Kanser Türlerine Karşı Korunmaya Yardımcı Olabilir
Kanser, serbest radikaller vücuttaki sağlıklı hücrelere saldırdığında meydana gelir, ancak Ulusal Kanser Enstitüsü'ne göre antioksidan açısından zengin gıdalar ve yeşil çay gibi içeceklerin bu süreci önlemeye yardımcı olduğu düşünülmektedir. Özellikle, EGCG içeriğinin koruma sağladığı görülmektedir.Şubat 2018'de Moleküller ve Hücreler'de yayınlanan bir inceleme, yeşil çay ekstraktının başlangıcını geciktirmeye ve belirli kanser türlerinin nüksetmesini önlemeye yardımcı olabileceğini gösteren araştırmalara atıfta bulunmaktadır. Bununla birlikte, kanser önleme veya tedavi ve yeşil çay arasındaki bağlantı hakkındaki araştırmaların çoğu, insanları değil, fareleri veya hücre kültürlerini ve yeşil çayın kendisini değil yeşil çay özünü içerir.
9. Yeşil (ve Siyah) Çay İçmek Kalp Üzerinde Koruyucu Bir Etkisi Olabilir
Yeşil çayın kolesterol düşürücü özelliklerinin yanı sıra NCCIH, çayın da yüksek tansiyonu düşürebileceğini belirtiyor. Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü'ne göre, bu daha iyi kalp sağlığına yol açabilir. Benzer etkiler siyah çay ile de görülebilir.Şu anda beta blokerler gibi tansiyon ilaçları alıyorsanız, ılımlı bir şekilde yeşil çay için. NCCIH'ye göre, özellikle ek formda büyük miktarlarda yeşil çay, bu tür ilaçlarla etkileşime girebilir.
10. Yeşil Çay, Kaygıyı Azaltmaya Yardımcı Olabilir, ancak Daha Fazla Araştırma  Bir fincan yeşil çay içmek, genel anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu gibi anksiyete ile ilişkili bozuklukların semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Ekim 2017'de Phytomedicine'de yayınlanan bir derleme, kafein ve amino asit L-theanine'nin anksiyeteyi azaltmak ve hafıza ve dikkat de dahil olmak üzere diğer beyin fonksiyonlarını etkilemek için birlikte çalıştığını gösteren araştırmaya atıfta bulunuyor.
1 note · View note
ey3581 · 5 years
Text
Ata'm.. Çocukluğuma 23 Nisan Ulusal Egemenlik çocuk bayramı sevinci, gencliğime 19 Mayıs,Gençlik ve spor bayramı sevinci, tüm ulusumuza 30 Agustosta zafer bayramı sevinci, sen bizlere, seni görmeden mirasınla bayramlar yaşattın, Yüce Yürekli Atam !!! Bende senin izinde son nefesime dek, İlke ve İnkılâpların doğrultusunda yaşayacağıma, seni tanıdığımda ANDIMIZ ile ANT içtim. Sana hakaret edip ilkelerini ihlâl edene düşman, izinde gidene yoldaş oldum, Bir asır sonra bile ışığı sönmeyen tek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere armağanı olan 19 mayıs Atatürk'ü anma Gençlik ve spor bayramımız kutlu olsun...
10 notes · View notes
kurtlukiraz · 1 year
Link
Dommett kısa bir süre önce RadioTimes.com ile bu yılın ödülleri hakkında özel olarak görüştü ve sunum kategorisinde özellikle kimi desteklediği sorulduğunda iki parçaya bölündü ve şöyle dedi: "Gelecekte benim çocuklarım gibi. Hiçbir şeye sahip olamazsın." favoriler, hepsi inanılmaz."Ancak Dommett, "Claudia için gerçekten çok heyecanlı olduğunu" da sözlerine ekledi. [Winkleman] çünkü Hainler çok iyiydi, çok beklenmedikti ve gerçekten harikaydı"."Bunun teatral hissettirmesini seviyorum ve onun için gerçekten farklı hissettirdi ve kendini bu rol için çok mükemmel hissetti" diye ekledi. "Aday gösterilmesine bayıldım, bu gerçekten harika."Joel Dommett, Ulusal Televizyon Ödülleri 2023 için. ITVWinkleman bu yıl Ant & Dec ile birlikte çeşitli dizilerdeki çalışmaları nedeniyle aday gösterildi; Alison Hammond This Morning'deki rolüyle, Martin Lewis The Martin Lewis Money Show ile ve Bradley Walsh ise The Chase ile aday gösterildi.Devamını oku:Geçmişte, Ant & Dec sunucu ödülünü tam 21 kez evine götürmüştü; Dommett, bunun kendileriyle birlikte aday gösterilmenin bile diğer yarışmacılar için "harika bir şey" olduğu anlamına geldiğini belirtti.Dedi ki: "Ant & Dec kesinlikle oradalar ve kesinlikle harikalar; her şeyi onlardan öğrenmiş gibi hissediyorum, serileri uzun süre devam etsin."En İyi Sunucu kategorisinin harika yanı da bu, çünkü aday gösterilmek bile gerçekten iyi bir onay gibi geliyor.Bilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz."Ant & Dec bu ödülü uzun yıllardır kazandığından, ilk dört ya da beşe girmek bile düşünülmesi gereken harika bir şey."Dommett, The Masked Singer'a ev sahipliği yapmanın yanı sıra, yakında BBC için ekstrem gerçeklik dizisi Survivor'un İngiltere'deki yepyeni baskısına da ev sahipliği yapacak.Ulusal TV Ödülleri 5 Eylül Salı günü saat 20.00'de ITV1'de yayınlanacak. Bizimle izleyecek bir şeyler bulun TV Rehberi veya ziyaret edin Eğlence en son haberler için merkez.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayıya sahip olun, AYRICA evinize teslim edilen 10 £ John Lewis and Partners kuponu - şimdi abone ol. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için dinleyin Radyo Times Podcast'i.
0 notes
hetesiya · 3 years
Text
Tumblr media
BÜYÜK YAZARIMIZ YAŞAR KEMAL'İ 7 YIL ÖNCE KAYBETMİŞTİK
28 Şubat 2015'te, 91 yaşında yaşama veda eden Yaşar Kemal sadece ülkemiz gerçeklerini şiirsel bir dille haykıran bir edebiyatçı değil, aynızamanda ulusal sorun da dahil Türkiye'nin tüm temel sorunlarına çözüm getirebilmek için ömrünün önemli bir kısmını sosyalist mücadeleye hasretmiş bir aydındı.
Yaşar Kemal'le ilk örgütlenme yıllarında Türkiye İşçi Partisi saflarında birlikte yer almıştık.
Yaşar Kemal 1964-66 yıllarında yönettiğim Akşam gazetesine sürekli katkıda bulunmuş, Üç Anadolu Efsanesi adlı yapıtının ilk bölümünü oluşturan Köroğlu Efsanesi'ni de ilk kez bu gazetede yayınlamıştım.
Yaşar Kemal, 1967 yılında yayınlamaya başladığımız sosyalist Ant Dergisi'nin de yazar Fethi Naci ile birlikte kurucularından ve sürekli yazarlarındandı.
Yaşar Kemal'in 17 Ocak 1967'de Ant Dergisi'nde yayınladığımız Amerikan Yazarlarına Açık Mektup başlıklı yazısı Türkiye'de anti-emperyalist mücadelenin yükseliş günlerinde uluslararası planda büyük yankı yapmıştı.
Yaşar Kemal 1968'den itibaren eşi Tilda Gökçeli'yle birlikte Ant Yayınları'nın kuruluşuna da katkıda bulunmuş, İnce Memed, Ölmezotu, Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Üç Anadolu Efsanesi adlı yapıtları yayınevimiz tarafından yayınlanmıştı.
12 Mart Darbesi'nden önceki dönemde Ant'ta yayınlanan yazıları nedeniyle Yaşar Kemal hakkında açılan 10 davada 43,5 yıl hapis istenmişti.
Kurucularımızdan Yaşar Kemal'i 28 Şubat 2015'te, Fethi Naci'yi ise daha önce, 23 Temmuz 2008'de yitirdik.
Her ikisini ve Ant Dergisi ile Ant Yayınları'na yazıları ve çizgileriyle katkıda bulunmuş olup sonsuzluğa uğurladıgımız Abidin Dino, Alpay Kabacalı, Asiye Eliçin, Ayhan Erer, Aşık İhsani, Aziz Nesin, Barbro Karabuda, Bedrettin Cömert, Can Yücel, Cemal Süreya, Çetin Altan, Çetin Özek, Demir Özlü, Eflatun Nuri, Emin Türk Eliçin, Erol Toy, Fakir Baykurt, Ferruh Doğan, Fethi Naci, Feyzullah Ertuğrul, Güneş Karabuda, Güzin Dino, Haldun Taner, HalukTansuğ, Harun Karadeniz, Hasan İzzettin Dinamo, Hikmet Kıvılcımlı, Hüseyin Baş, Hüseyin Kıvanç, İdris Küçükömer, Kemal Sülker, Kerim Sadi, Mahmut Makal, Mehmed Kemal, Mehmet Ali Aybar, Mekin Gönenç, Memet Fuat, Mıstık, Mim Uykusuz, Muzaffer Erdost, Mümtaz Soysal, Müşür Kaya Canpolat, Müslim Özbalkan, Nadir Nadi, Nebil Varuy, Necdet Onur, Oğuz Aral, Onat Kutlar, Orhan Duru, Orhan Kemal, Orhan Suda, Rauf Mutluay, Refik Erduran, Sabiha Sertel, Sedat Özkol, Selahattin Hilav, Sencer Divitçioğlu, Sermet Çağan, Süleyman Ege, Tektaş Ağaoğlu, Tilda Gökçeli, Ülkü Tamer, Yalçın Çetin, Yalçın Yusufoğlu, Yaşar Uçar, Yıldız Sertel ve Zekeriya Sertel'i saygı ve sevgiyle anıyoruz.
---------------------
Yaşar Kemal üzerine anılarımı ayrıntılı olarak 28 Şubat 2021'de Siyasi Haber'de paylaşmıştım:
3 notes · View notes
zekiyuncuoglu · 2 years
Photo
Tumblr media
Mesela Her Kişi Kendini Bir İşte Ustalaştırma Çabasına Koyulsa Sonra da Ustalaştığı Kendi İşini Yapsa; Örneğin Ekmek İşi Ekmekçiye Vermek Değimi Kalıbını Baz Alarak LİYAKAT Şerhi İle; Devlet İşini Devletçiye, Yani Her Alanda Rafine Devlet Kültürü İle Başarıyla Yetişmiş, Ulusçu ALGISI Güçlü Devlet Adamına, Yönetim Tarzı Güçlü Korunmuş İstişari Kurullarına; Bu Kurullar Denetiminde Ulusal Ekonomi, Ulusal Ekonomistlere; Adalet İşi Hukuk Bilimi Kadar Türk Töre ve Gelenekleri Konusunda Bilgelik Derecesinde AKLI, İradesi Hür Kişilere; Tarım, Yine Ulusçu Çiftilikten Gelen, Ekonomi ama Özellikle Stratejişist Uluşçu Kişilere; Eğitim, Yine Amerikan Fulbright Etkisinden Çıkarılıp ÖZ TÜRK BİLİNÇLİ, VE GENEL TARİHİ, İLİM YÖNTEMLERİ VE BİLİM ALANINDA GELİŞKİN ULUSÇULUĞU İÇERİSİNDE DÜNYA GÖRÜŞÜ OLAN, DİN MOBBİNGSİZ EĞİTİM BİLİMCİLERİNE; SANAT TÜRK ALGISI GÜÇLÜ USTA SANATÇILARIMIZA (Stripzicilere Ya da Cahiliyeyi Yeniden Canlandırmak İsteyenlere Değil); Köylerimiz Tatil Köyü Yapan Yabancılar Yerine Yine Köylüye; Dereler, Akarsular, Bölgeye Uygun Endemik Bitki Yapıları Başta Ormanlar Doğal Yaşam Alanları Tekrar Doğaya İade İle Teslim Edilse; HELE DE ŞU DİN İŞİ DE SİYASET/POLİTİKACILAR Etkisinden Arındırılıp, TARİHSEL, DİL BİLİMSEL VE SOSYAL ALANLARDA BİLİMLE İLMEDİLSE, ALİMLERİ BÖYLECE YETİŞTİRİLSE; 100 YIL EVVEL Kİ KURTULUŞ VE KURULUŞUMUZ İYİCE İNCELERSE - BİLİNSE; M. KAMAL ATATÜRK VE TÜRKİYE DE YAŞAMASINA RAĞMEN TÜRKLÜK NEFRETİ İÇİNDE OLANLAR TARAFINDAN ARAŞTIRIP OKUYARAK, OKUDUĞUNU TARAFSIZ ANLAYARAK SAYGIYA EVRİLSE EĞER; ANDOLSUN Kİ TÜRKİYE TÜM HALK KATMANLARI İLE EN GEÇ 6 - 9 AYDA HER ALANDA RAHATA ERER, İLK 5 YILDA DA DÜNYAYI ADALETİ İLE ETKİLEYEN LİDER ÜLKE OLUR DU; ANT OLSUN 🤘🇹🇷🤘 KARŞI FİKRİ OLAN⁉️ #ZEKİYÜNCÜOĞLÜ🪄 #KÖKTÜRÜG_MANAS 🌀 (Fotoğraf #57nci_Alay_Şehitlik_Anıtı #Conk_Bayırı #Gelibolu #Çanakkale) https://www.instagram.com/p/CcqG_a0qlfj/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
radyobalfm · 4 years
Text
Hakan Çalhanoğlu attı, Milan Roma'yı yıktı
Hakan Çalhanoğlu attı, Milan Roma’yı yıktı
Tumblr media
İtalya Ligi’nde 28. hafta maçında Milan ile Roma karşı zıdda geldi. San Siro’da oynanan savaşta kazanan 1-0’lık skorla konut sahibi Milan oldu.
Milan’a galibiyeti getiren golleri 76. dakikada Ante Rebic ve 89. dakikada penaltıdan Hakan Çalhanoğlu kaydetti.
Konut sahibi Milan’da ulusal futbolcumuz Hakan Çalhanoğlu maça 11’de başladı ve 90 dakika meydanda kaldı. Hakan Çalhanoğlu, 25. maçında 4.…
View On WordPress
0 notes
ruptureline · 4 years
Text
Mühürler - Gökhan Atılgan
İbrahim Kaypakkaya ve Proleter Devrimin Güncelliği, Ateş Uslu
462 - Kaypakkaya bir yandan Maoizmden etkilenerek geliştirdiği devrim stratejisini Türkiye’nin özgül koşullarında hayata geçirmeye çabalamış ve bu doğrultuda Türkiye Komünist Partisi-Marksist-Leninist (TKP-ML) adlı illegal örgütü kurmuş, diğer yandan da bu devrim stratejisini de tamamlayacak şekilde derinlikli bir Kemalizm eleştirisi yaparak ulusların kendi kaderini tayin hakkı konusunda kapsamlı bir analiz ortaya koymuştur.
465 - ABD Donanması Altıncı Filosu’na karşı Temmuz 1968’de dü- zenlenen gösteriler bağlamında yayımladığı bir bildiri nedeniyle Kasım 1968’de Yüksek Öğretmen Okulundan atıldı. Aynı dönemde sosyalist gençler arasında MDD tezleri giderek daha fazla yaygınlık kazanıyordu; Kasım 1968’de yayınlanmaya başlayan Aydınlık Sosyalist Dergi (ASD), Mihri Belli çevresinde toplanan Milli Demokratik Devrim yanlılarını bir araya getiriyordu. Bu tezler İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü içinde büyük ilgi topladı. Kaypakkaya, 1969 ortalarından itibaren Milli Demokratik Devrim tezini benimsedi ve hemen sonrasında Türk Solu dergisine yazılar yazmaya başladı; önce grevler ve toplumsal mücadelelerle ilgili kısa haberler kaleme aldı, daha sonra daha ayrıntılı haberler yayımladı.
466 - Aydınlık dergisi 5 Ocak 1970’te ikiye bölündü; Mihri Belli, Mahir Çayan, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli ve Atilla Sarp’ın dahil olduğu bir grup Aydınlık Sosyalist Dergi’yi çıkarırken Doğu Perinçek, Şahin Alpay, Halil Berktay, Gün Zileli, Cengiz Çandar, Ömer Özerturgut, Oral Çalışlar, Atıl Ant ve Bora Gözen’in dahil olduğu bir diğer grup Proleter Devrimci Aydınlık’ı (PDA) çıkardı.
467 - Dünya sosyalist hareketi içinde 1960’ların ortasından itibaren Çin Devrimi ve Maoizme yönelik olarak büyük bir ilgi uyanmıştı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Çin Komünist Partisi arasında 1950’lerin ortasından itibaren ideolojik düzlemde ayrılıklar kendini göstermişti: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılını izleyen yaklaşık beş yıllık dönem boyunca Çin Marksizmi, Sovyet Marksizminin yoğun etkisi altında gelişirken 1955’ten itibaren Mao başta olmak üzere Çin komünistleri Çin’in özgüllüklerine dikkat çekmişlerdi.
472 - Kaypakkaya, 1971 sonu ve 1972 başında TİİKP yönetiminin Türkiye tahlili ve devrimci strateji konusundaki konumlanışlarını eleştiren üç yazı kaleme aldı: “Türkiye’de Milli Mesele” (Aralık 1971), “Başkan Mao’nun Kızıl Siyasal İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım” (Ocak 1972), “TİİKP Program Taslağı’nın Eleştirisi” (Ocak 1972).
Bu raporun yayımlanması sonrasında Kaypakkaya ve bir grup arkadaşı, Perinçek ve diğer TİİKP yöneticilerinin silahlı mücadeleyi geciktirdikleri, pasif ve reformcu oldukları gerekçesiyle Şubat 1972’de örgütten ayrıldı. Bu grup 24 Nisan 1972’de Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist (TKP-ML) adlı ayrı bir örgüt kurdu; örgütün silahlı kanadı ise Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) adını taşıyordu.
474 - Kaypakkaya, Kemalizmi ilerici olarak değerlendiren bu yaklaşımları reddeder. Ona göre içinde bulunulan dönem “proleter devrimleri çağı”dır. Kurtuluş Savaşı’nın Asya’nın ezilen halklarına cesaret verdiğini söyleyenleri de olumsuzlar. Ona göre Kurtuluş Savaşı “Asya’nın korkak burjuvazisine ve emperyalist ülkelerin mali oligarşisine” cesaret vermiştir.
475 - Kaypakkaya Mao Zedong’un bulgularından hareketle komprador burjuvaziye ve toprak sahiplerine karşı “milli burjuvazi” ile ittifak yapılmasını öngören, Kemalist Devrimi de bir “milli burjuva” devrimi olarak değerlendiren Milli Demokratik Devrim yanlısı yazarlara eleştiriler yöneltir. Kaypakkaya Lenin, Stalin ve Şnurov’un yazılarında kullanıldığı haliyle “milli burjuvazi” teriminin Mao Zedong’un eserlerinde karşılaşılan “milli burjuvazi” terimi ile karıştırılmaması gerektiğini söyler. Lenin, Stalin ve Şnurov ise ‘milli burjuva’yı ‘Türk olan burjuva’ anlamında kullanırlar; Mao ise ‘milli burjuvazi’yi ‘işbirlikçi/komprador’ burjuvazinin karşıtı olarak kullanmaktadır; üstelik Şnurov toprak ağalarını da “burjuva” kategorisi içinde değerlendirmektedir. Dolayısıyla Lenin, Stalin ya da Şnurov’un eserlerinde Kemalist Devrimi ‘milli burjuvazinin devrimi’ olarak nitelemeleri, onların Kemalist Devrimi Türk burjuvazisinin devrimi olarak gördüklerini gösterir; bu anlamıyla milli burjuvazinin içinde emperyalizm ile işbirliği yapan (‘komprador’) burjuvazi de bulunur.
476 - Kaypakkaya, Cumhuriyet Halk Partisi ile diğer partiler (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Demokrat Parti-Adalet Partisi) arasındaki çatışmaları ilericiler ve gericiler arasında bir mücadele olarak düşünmez; bunları toprak ağaları ile komprador burjuvazinin farklı kesimleri arasındaki gerilimler olarak ele alır.
477/8 - Kaypakkaya, Kemalistlerin devletçi oldukları gerekçesiyle onlara ilericilik atfedenlerin görüşlerini de kesin bir şekilde reddeder. Hâkim sınıfların hiçbiri ebedî olarak devletçi, hür teşebbüsçü, tek partici ya da çok partici değildir; hâkim sınıflar konjonktüre göre ekonomi politikası ya da parti sistemi gibi alanlarda tercihler yapabilirler ve sosyalist hareket bu tercihlere dayanarak hâkim sınıflara ilericilik atfedemez: “bir komünist hareket için elbette iki gerici klikten birini tercih etmek söz konusu olamaz.”
484 - Mao, kızıl iktidarın emperyalist bir ülkede ya da bir sömürgede mümkün olmadığını, ancak yarı-sömürge olan Çin’de mümkün olduğunu söyler. Kızıl iktidarın var olması bir “olağanüstü olay”dır, başka bir olağanüstü olayın varlığıyla (beyaz rejimin savaş içinde bulunmasıyla) gerçekleşebilir, bu da Çin gibi yarı-sömürgelerde mümkün olur.
1960’ların ikinci yarısında ortaya atılan Milli Demokratik Devrim stratejisiyle Kaypakkaya’nın Çin Marksizminin etkisiyle 1970’lerin başında savunduğu “kesintisiz ve aşamalı devrim” stratejisinin birbirinden farklı niteliklere sahip olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Milli demokratik devrim stratejisinde işçi sınıfı, köylülük, küçük burjuvazi ve milli burjuvazinin ittifakıyla emperyalizm ve feodalizme karşı yapılacak olan bir “milli demokratik devrim”in tamamlanmasından sonra sosyalist devrim için gerekli şartların oluşacağı savunulurken, “kesintisiz ve aşamalı devrim” stratejisinde aşamalar tek ve bütünleşik bir sürecin uğrakları olarak tarif ediliyordu. Kaypakkaya (ve aynı dönemde Çayan) Mihri Belli gibi Milli Demokratik Devrim teorisyenleriyle polemiğe girerken gerek terminolojik açıdan, gerekse içerik açısından ‘milli demokratik devrim’ stratejisi ile bir kopuş gerçekleştirmişlerdir. 
495 - Kaypakkaya Türkiye tahlili yaparken sınıflar üstü bir devlet tanımına başvurmaksızın ya da ‘ilerici burjuvazi’ ezberini tekrar etmeksizin Kemalizme keskin bir sınıfsal eleştiri yöneltmiş; ulusal sorunu incelerken ise bir yandan milliyetçiliği radikal bir şekilde reddetmiş, diğer yandan da soyut ilkesel bir ‘ulusların kendi kaderini tayini’ savunusu yapmak yerine ‘ulusların kendi kaderini tayini’ni proleter devrim perspektifinden değerlendirmiştir.
1 note · View note
gamzeligulum · 4 years
Photo
Tumblr media
Bu ülkenin bir çok bayramı olduğu gibi Çocuk Bayramı da var, Gençlik ve Spor Bayramı da... Bir çocuğu yetiştirirken ileride genç bir vatandaş olacağını ve yeni nesilere örnek olacağını ve ülkesini gelecekte ileriye taşıyacağını ve her çocuğun aslında bir pırlanta (mücevher (kutusu)) olduğunu vurgulamak için 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız var. Sporun ve de Gençlerin önemini vurgulamak içinse 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız var. Çünkü bu pırlantalar zinde kalabilsin ki yeni bir nesil bilinçli gelişsin. İnsanın tarihi ve kültürel değerleri önemli yol araçlarıdır. Ben de bu yüzden Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim #atam. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE! 🇹🇷🇹🇷🇹🇷 (Kınıklı Çamlaraltı Mah.) https://www.instagram.com/p/CAWiHo_HDyYrzUoyKNoUhdNIMKHxTqlbYkjyuU0/?igshid=tcwwut271k74
0 notes
safakcak · 4 years
Photo
Tumblr media
🇹🇷 Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.Ne mutlu Türküm diyene! 🇹🇷23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramınız kutlu olsun 🎉 #23nisan #23nisan1920 #23nisanulusalegemenlikveçocukbayramı #atatürk #mustafakemal #mustafakemalatatürk #meclis #tbmm #safakcak #istanbul #turkey #türkiye https://www.instagram.com/p/B_UDy5qFjvi/?igshid=lmq775n4t32o
0 notes