#tuğrul bey
Explore tagged Tumblr posts
Text
#Vahye dayalı dinsel toplumlarda laiklik devrimi dünyada ilk kez 1050-1060 yıllarında Türkler tarafından#Tuğrul Bey tarafından gerçekleştirilmiş.Yaklaşık 1000 sene ve bugünki durum😔
0 notes
Text
"Çağrı Bey ile Tuğrul Bey'in kurduğu devlet italyalı melezlerden üstündür elbet"
Hüseyin Nihal Atsız
8 notes
·
View notes
Text
Bu Millet, O Millet Mi? (1)
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/bu-millet-o-millet-mi-1/
Önce “O MİLLETİ” kısaca tanıyalım.
1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Orta Asya’dan kopup dalga dalga Anadolu’ya gelen Oğuz Türklerine, “O MİLLET” diyelim.
Oğuz Türkleri Anadolu’ya geldiklerinde, ülkede kendilerinden çok önce buraya gelip yerleşmiş Yunanlarla (Rumlarla), Ermenilerle, Yahudilerle, Kürtlerle, Süryanilerle ve diğer kavimlerle tanıştılar. Barışçı karakterdeki Oğuz Türkleri bu halklarla konuştu, anlaştı, önce arkadaş ve dost, sonra da kız alıp vererek akraba oldu.
Oğuz Türkleri Müslüman değildi. Tengri adını verdikleri bir tanrıları vardı, tek Tanrı’ya inanırlardı.
Peki, “Bu Millet” derken kimlerden söz ediyoruz?
Günümüz Türkiye’sinde yaşayanlara “BU MİLLET” diyoruz.
Bu yazımda sizlere “O MİLLETİN” nasıl “BU MİLLETE” dönüşmüş olduğunun acı öyküsünü kısaca anlatacağım.
Şimdi, “O MİLLETİ” biraz yakından tanıyalım.
OĞUZ TÜRKLERİNDE KADININ YERİ
İslam’ın çıkış ve ilk yayılış yılları 610 ile 661 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Oysa Türkler, İslam ile 800’lü yılların ortasında tanışmaya başlamıştır. Türklerin İslam’ı benimseyişi 1.000’li yıllardadır.
Bu demektir ki, bazı Türkler İslam’ı Hz. Muhammed’in ölümünden yaklaşık 350 yıl sonra benimsemeye başlamıştır.
Hem Batılı hem de Arap tarihçiler şu gerçeği ortaya koymaktadırlar:
İslam dinini kabul etmeden önce Türklerde KADIN, eşit hak ve özgürlüklere sahip saygın bir değerdi.
Önce bu gerçeği gösteren bazı örnekler verelim, daha sonra da İslam dinini kabul ettikten sonra bazı Türkler arasında görülen, düşmanlığa kadar varan kadın karşıtlığının nedenlerini açıklayalım.
Oğuz Türklerinde, özellikle 700’lü 800’lü yıllarda, yani Şamanizm döneminde kadınlı erkekli dini toplantılar yapılmakta, toplantıya katılanlar bir daire halinde yerde oturmakta, sonra kalkıp kadın ve erkekler el ele tutuşarak meydana getirdikleri dairede “hü hü” diyerek dans edip hep birlikte kımız içmekteydiler.
Orta Asya’daki birçok Türk devletinde kadınlar devlet başkanlığı yapmaktaydılar. Örneğin, 8. yüzyılda Buhara, Toksan adındaki bir Hatun Sultan tarafından yönetilmekteydi.
734 yılında Bilge Han adına dikilen Orhun kitabelerinden anlaşılmaktadır ki, eski Türklerde kadın; siyasal, toplumsal ve ekonomik alanlarda özgürlüğe sahip bir varlıktı.
Göktürk devletinin başkanı Gültekin Han’ın annesi Bilge Hatun, devlet yönetiminde doğrudan yer almış ve çok başarılı işler görmüştür. Gültekin Han, iktidarı eşi Kutlulu Sultan ile birlikte kullanmıştır.
Selçuk Sultanı Tuğrul, 11. yüzyılda Bağdat’ı işgal ettikten sonra eski halifelerin sarayında Halife El Kasım Biemrillah’ın kızı ile evlenir; evlendiği kadını büyük bir saygı ile tahta oturtur. Arap tarihçisi İbni Halikan şöyle anlatıyor:
“…Sefer ayının 15. günü Prenses, sarayda kendisini bekleyen kocasına katıldı ve altın kumaşlarla süslü tahta çıktı ve kocasını bekledi. Tuğrul Bey eşinin karşısına diz çökerek geldi… Ona emsalsiz hediyeler vererek tekrar yeri öptü ve büyük bir saygı gösterisiyle ve mutluluk duyarak odasına çekildi.”
12. yüzyılın ünlü tarihçilerinden İbn Cübeyr, 1183–1184 yıllarında Gırnata, Mısır, Irak, Suriye ve Yakın Doğu ülkelerine yaptığı gezilerini anlatırken şöyle der:
“Tüm Arap ülkelerini dolaştım, Irak’taki Abbasi halifelerini ziyaret ettim, Selahattin İmparatorluğu’nu gezdim, fakat hiçbir yerde Türk ülkelerinde olduğu gibi kadına değer verildiğine tanık olmadım.”
Kristof Kolomb ve birçok gezgine esin kaynağı olan ünlü İtalyan gezgin Marco Polo (1254–1324), Türk kadınının özgür yaşamına, bağımsızlığına ve karakter olgunluğuna hayran olanlardan biridir.
Ünlü İtalyan gezgin, yazar, misyoner, keşiş Riccoldo da Montecroce, şunları yazmıştır:
“Türk ülkelerinde ve örneğin Selçuk devletinde egemen olan gelenekler, Arap ülkelerindekinden çok farklıdır ve bu farklılık, özellikle Türk kadınının toplumdaki üstün değeri ve yeri ile ilgilidir.”
Doğuda ve batıda gezip görmediği yer kalmayan Orta Çağın en büyük gezgini, “Seyahatname” adlı ünlü kitabın yazarı İbn Batuta (1304–1377), Türk kentlerine yaptığı gezileri anlatırken şöyle demektedir:
“Tuluktumar Emiri ile birlikte gittiğim bu kent, büyük Kuma nehri kıyılarındaki Türk kentlerinin en güzellerinden biri. Bu ülkede tanık olduğum en ilginç şey, Türklerin kadın sınıfına karşı gösterdikleri saygıdır. Diyebilirim ki Türkler, kadınlarını erkeklerden çok daha şerefli bir kertede tutmaktadırlar. Kiram kentinden ayrılırken Emir’in eşini arabada giderken gördüm. Arabası baştan aşağı süslü ve zengin mavi kumaşlarla örtülü idi; tenteleri açıktı.
… Türk kadınları peçe taşımazlar ve kapanmazlar. Sokakta yüzleri açık ve yalnız dolaşırlar. Ara sıra kendilerine kocalarının eşlik ettiği görülür…”
1331 yılında Sultan Muhammed Özbek Han’ı ziyaret eden İbn Batuta, gördüklerini şöyle anlatır:
“… Özbek Han, büyük bir imparatorluğun başındadır… Yeryüzünün en kudretli yedi hükümdarından biridir… Tahtına kurulmuş olarak otururken sağ yanında Taytugil Hatun ve onun yanında da Kebek Hatun, sol tarafında ise Bayalun Hatun ve yanında Urduca Hatun yer almışlardı. Tahtın hemen aşağı basamağında hükümdarın çocukları oturmaktaydı. Büyük oğlu sağda, küçük oğlu solda ve kızları tam ortada, Sultan’ın karşısında yer almışlardı. Odaya giren her hatunu Sultan ayağa kalkarak karşılıyor, elinden tutarak tahta çıkarıyordu. Ve bu merasim halkın gözleri önünde oluşuyordu.”
İbn Batuta’nın anlattığına göre Sultan’ın eşleri öylesine serbest ve uygar kadınlardır ki, Kuran yasaklarına rağmen, erkeklerin yanına çıkmaktan, yabancı erkeklerle konuşmaktan ve hatta onlarla geziye katılmaktan, hediye alışverişinden geri kalmamaktadırlar.
Ünlü İbn Batuta’yı biraz daha dinleyelim:
“Türk hükümdarlarının eşleri olan hatunların, toplum yönetiminde çok önemli bir yer aldıkları anlaşılmaktadır. Zira hükümdar ne zaman bir emir yayınlasa, bu emirnamede mutlaka, ‘İşbu emirname Sultan ile Hatun Sultan’ın ortak kararıdır’ şeklinde bir kayıt görülmektedir. Her hatun sultanın kendi egemenliği altında kentleri ve seyahate çıktıklarında kendilerine ait taşıtları, çadırları ve kampları vardır…”
Değerli Dostlar,
Bu yazının devamını 2. Bölümde yazacağım…
Yılmaz Dikbaş
0 notes
Text
Mete Şahinoğlu Kimdir
Oyuncu Mete Şahinoğlu ”En Son Babalar Duyar” dizisinde Tuğrul Bey karakterini canlandırdı.Mete Şahinoğlu, Dabbe: Bir Cin Vakası adlı yapım ile tanınmaktadır. En son babalar duyar adlı dizide Levent Ülgen, Hatice Aslan, Cem Emüler, Arzu Balkan Karadağlı, Ayşegül Atik, Erdem Baş, Max Bendo,Ali Erkazan, Zeynep Karacan gibi usta oyuncular vardır.
0 notes
Text
0 notes
Text
Roma Tarihi 2022-2023 Final Soruları
Roma Tarihi 2022-2023 Final Soruları 1- Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ….. yılında Anadolu akınını gerçekleştirdi. Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? A) 1054 B) 1015 C) 1044 D) 1071 E) 1048 Cevap : A) 1054 2- Aşağıdakilerden hangisi magistratus sözünü açıklar? A) Roma da devlet memurlarının meslek hayatlarının başında yapması zorunlu görev B) Roma cumhuriyet döneminde…
View On WordPress
0 notes
Photo
BEYLİKLER DÖNEMİNDE KARAMAN
Oğuzların Afşar boyuna mensup olan Karamanlıların Anadolu’ya ne zaman ve hangi yoldan geldikleri çok kesin olarak bilinemiyor. Oğuz boylarının muhtelif tarihlerde Anadolu’ya geldikleri ve yerleştirildikleri malumdur. Tarihçi Reşidüddin, Karaman ve Menteşeogullarının 20.000 çadır kadar kalabalık bir kütle halinde Tuğrul Bey ile birlikte Anadolu’ya geldiklerini, Tuğrul Beyin geri dönmesinden sonra burada kaldıklarını söyler.
0 notes
Video
youtube
Irak Seferi (1055) Şii - Sünni Savaşı | Tuğrul & Çağrı Bey #5
0 notes
Photo
Rey, bir ilim merkezi olduğu kadar bir dini merkez durumundaydı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) torunu, İmam Asım'ın üçüncü torunu, Rey şehrinde altın sarısı kubbeler altında yatmaktadır. Selçuklu imparatorluğunun payitahtlığını da yapan Rey şehri, bugün İran'ın başşehri Tahran'la da birleşmiş durumdadır. Selçuklu Devleti'nin kurucularından Tuğrul Bey de Rey şehrinde yatmaktadır. Burc-u Tuğrul olarak da bilinen Tuğrul Bey Kalesi, yirmi metre yüksekliğinde ve Rey şehrinin tam ortasında, şehri adeta gözetliyor konumundadır. Araştırmalara göre Tuğrul Bey Kalesi aslında askeri maksatlarla kullanılan bir kale olmayıp, Tuğrul Bey'in yattığı, üzerine güneş vuran, yağmur yağan mütevazı bir türbe olarak bilinmektedir. 1063 yılında 70 yaşında vefat eden Tuğrul Bey, ilim adamlarına ve din alimlerine büyük alaka gösteren altın yürekli bir devlet adamıydı. Büyük Selçuklu Devleti'ni kuran, büyüten, zenginleştiren Tuğrul Bey'in türbesi devletin zenginliğine rağmen çok sade bir görünüm arz etmektedir. ''Doğunun ve Batının Sultanı'' olarak şöhret kazanan Tuğrul Bey, ilmi çalışmaların Bağdat'tan İran'a, Türkistan'dan Anadolu'ya ve Balkanlar'a kadar yayılmasına zemin hazırladı.
Yitik Hazinenin Kaşifi Fuat Sezgin - Prof. Dr. İrfan Yılmaz
0 notes
Text
IRKIMIZIN KAHRAMANLARI: "ALP ARSLAN" (Bilinmeyen Türk Tarihi) - Türkçe Tarih
IRKIMIZIN KAHRAMANLARI: "ALP ARSLAN"
Nejdet SANÇAR Alp Arslan, Selçuk sülalesinin ikinci başbuğudur. Türkiye Devleti’nin kurucusu olan amcası Tuğrul Beğ zamanında Horasan valisi idi. Zaferle biten birçok savaşlar yapmış, usta ve yiğit bir kumandan olarak tanınmış, bu yiğitliği iledir ki Tuğrul’un büyük kardeşi olan...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/irkimizin-kahramanlari-alp-arslan/
Afşın Beğ, ALp Arslan, Alparslan, Çağrı Bey, Malazgirt Savaşı, Melikşah, Peçenek Türkleri, Romen Diyojen, Selçuk, Selçuklu, Tuğrul Bey
#Afşın Beğ#ALp Arslan#Alparslan#Çağrı Bey#Malazgirt Savaşı#Melikşah#Peçenek Türkleri#Romen Diyojen#Selçuk#Selçuklu#Tuğrul Bey
4 notes
·
View notes
Text
‘Şairlere iyi davranınız/ şairler ince ruhludurlar/ en ufak şeyden kırılırlar/ kabalıktan kaçınınız./../ şairleri ağlatmayınız’ diyor bir şiirinde İzzet Yaşar. Ben de şairlerin hoşgörüsüne sığınarak onları bir kez daha tanımlamak istedim. Affola! Ece Ayhan: Hüzün bölücü yasaucu bandonun sebebi, şiirimiz içerikral yetiştirdi abiler. Ver ellerini öpeceğiz! İlhan Berk: Giritli bir denizkızının haşarı şair oğlu. Refik Durbaş: Akşam simidinin üstünden dökülen sıcak susam. Tarık Günersel: Dize mayını. Testerejen! Can Yücel: Rakı Genel Kurmay Başkanı. Sakalı bile su ile beyazlamış. Öldüğü zaman, her meyhaneye bir kılı bırakılacakmış. Vay benim peygamber amcam! Edip Cansever: Tülbentlerden süzülen eflatun şua. Attilâ İlhan: Edip git başımdan sen bana göre değilsin! Nâzım Hikmet: Atlantis’in ulusal kütüphanesinde kitabı bulunan tek ‘Türk’ şair. Enver Gökçe: İşteş fiilin mucidi. Melih Cevdet Anday: ‘Sokaktaki Adam’ın poetik tanımı. Mehmet Akif Ersoy: Sihirbaz tarihin festen çıkarttığı şair. Ataol Behramoğlu: Karanfil Bakanı. Necip Fazıl Kısakürek: Emniyet kemerlerinizi bağlayınız! Behçet Necatigil: Külrengi bayramı. Erdal Alova: Meziyet adası. İsmet Özel: Lam islenir, sol’dan sağ’a tek ve bir! Lâl olsun sana kinim! Hasan Hüseyin: Beni küçüksemek kurtuluş mu? Turgut Uyar: Griden emekli. Ümit Yaşar: İlköğretmenlerimiz bugün fişlerimizi dağıttı. Öğreneceğimiz ilk hece: Aşk! Hilmi Yavuz: Bu çorbanın tuzu var, dağlarımda kuzu var, kim korkar hain Ekhidna’dan, şiirimizin yavuzu var. Orhan Alkaya: Tay Tanrısı’yla İstiridye Tanrıçası’ndan olma muzır prens. Türkân İldeniz: Ay Sokağı’nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti. Sepetimde kokinalar, saçlarımda bir lir şıngırtısı. Sait Faik: Mavi gözlü martıların intihar ettiği adalarda, ben de yalnızlığa teşebbüs ettim. Özdemir İnce: Özlem hemoglobini. Fikret Hakan: Karakter şairi! Lale Müldür: Hüzün burcundandır diyorlar, o bir noel anne! Engin Turgut: Şeytan pabucu. Celal Sılay: Hatıra artıklarıyla tırmandığımız o bal yokuşun hem başını hem de sonunu şimdi, bebek mezarlığı yaptılar. Nilgün Marmara: Şoför bey! Müsait bir yerde intihar edebilir miyim? Nil’de gün ansızın battı. Sunay Akın: Yaşlı niyetçinin tavşanının gözbebeği. Z, T’dir kimi. Memed Kemal: İsmin bahar hâli. Ahmet Haşim: İnce saz heyetinden bir ricam olacak: Hanende Melek’i çalsınlar ve ömrüm ilelebet tüllere sarılı kalsın! Oktay Tuncer: Ne tutar mutluluğun maliyeti acaba? Gitar çalsın Tom Sawyer ve ağlamasın artık Oliver. Özdemir Asaf: Son nefeste hüzzam, son nefeste kırık kontrbas hüznü. Bülent Ecevit: Bir kadının gerdanından kopup dökülen kolyenin, kadife üzerindeki pıtırtısı. Orhan Veli: ‘Ozan Tabakası’ delinmiş, merak etmeyin. O, bir sabah erkenden nasılsa sessizce gelir, sessizce diker ve yine sessizce gider. Yahya Kemal: Hayret bişi yav! Ahmet Telli: Bu kent, başlı başına bir atlıkarınca. Çıplak bir delikanlının giysilerini kokuyor. Tuğrul Tanyol: O genelev koridorlarından geçerken, hep ağlayan yaşlı bir kadının sesini işitirdik ve o gecelerde hiçbirimiz şarap içmezdi. Gecenin memesinden mor sütler sağardık. Cemal Süreya: Sıcak gecelerde suyun aynaya düşen tavrı. Neyzen Tevfik: Öldüğünde ruhu katılaşıp iri bir penise dönüşmüş. Oh olsun vagina suratlılara! Zühtü Bayar: Bu kar taneleri nedense, hep ofsayta düşüyor senin avuçlarında. Adnan Özer: Akıl anaforu ve sis yayınevi. B. Rahmi Eyüboğlu: İnsan Mahallesi’nin tek muhtar adayı. Sami Baydar: Bizim umutlarımıza ta anaokulundayken tecavüz edilmiştir saygı değer ibne amcalarım! Ercüment Behzat Lav: İdare lambasının ışığına engel ellerimiz, duvarlara hep bir ağlayan palyaço gölgesi olarak vururdu. Akgün Akova: Adresi: Beşdakikadelikanlı Caddesi, Ayıpettin Sokak, Canımıye Apartımanı, Bilmemkaç/Bilmemkaç Şenköy-İstila, Bul. Oğuzhan Akay: İpin üstünde, dilin üstünde değil de altında yürüyen cambaz. İzzet Yaşar: Mücadele Üniversitesi Dekanı. Pir Sultan Abdal: Sehpadan çağlayan yüzüyle, geceleri yurdumu kuran güven kimyası. Yaşar Miraç: Kahverengi ve mukaddes, ılık ve nasırlı, sol anahtarı. Cevat Çapan: İyi şey. Asaf Hâlet Çelebi: Meryem Ana’nın küçük el çantasındaki fener. Cahit Sıtkı Tarancı: Kırçıl temayüllerle oynaştığımız, nâlelerden vücuda gelmiş çocuk parklarında kaybettiğim saadet ve yürekleri müşkül durumda bırakan bir ikindi yağmuru. Ahmet Erhan: Akdeniz’in can bulup ayağa kalkmış köpüğü. Ahmed Arif: Şiirimin kirvesi. Hallarını sonbaharlara yazdım. Yücelay Sal: Fareli köyün fedaisi. Savunmasını şarkı söyleyerek yapan avukat. İbrahim Osmanoğlu: Merminin lavı! Mahir Öztaş: Etten saksofon. Halim Şefik: Otopsi Sonucu: Kırmızıyla kızıl arasında üç ölü, beş ağır yaralı ve sevgide toplu kıyım. Barış Pirhasan: Sabah serinliğinde seviştiğim o tay! Bana dakikalarca kanyak içirmişti dudaklarından. Ne zaman ağlasam, onu unutamam! Veysel Çolak: Bir tıkırtının ana fikriyle acıkmış olmanın şefkatli ayrıntılarında, ama niçin kaybettik biz abilerimizi o son masum kâbus kentinde... Aytunç Altundal: Ölüm, yaşadıklarımızın tavan arasıdır yalnızca. Ve ben, sevgilimin çıplaklığının, en büyük eksikliğiyim. Salâh Birsel: Bakışlarında guguklu saat sevimliliği, gülüşünde sallanan sandalye keyfi biriktirmiş ısıcık. Nuh Ömer Çetinay: Zarafet mimarı. Krokilerini gül yaprağına çizerdi. Eray Canberk: Sen mi çaldın bisikletimi? Yıldızların öldüğünü ve kum saatlerine gömüldüğünü sen mi hatırlattın? Hoş yaptın. Turgay Fişekçi: Menzilime yüzün, mendilimin kenarına oyan kanar. Cahit Irgat: Adını harf harf Latinceye çevirince ‘ateş’ oluyor. Abdülkadir Bulut: Istırap ile mıhlanmışım korkunç yazgının rahmine, her yanım pıhtı küllerle tanımlı. Hulki Aktunç: 12 EYL. 980. Tankınızı park ettiğiniz tarih sürecinden derhâl kaldırınız. Nihat Behram: Toplum proteini. Murathan Mungan: Birbirimizin ellerini ovuyorduk. Aynı yatılı okulda okumuştuk galiba ve aynı yazlık sinemalarda çalışmış, aynı saman defterlere aynı şiirleri yazmıştık. Ben intihar etmişim, onu kırkıncı odada vurdular. Fazıl Hüsnü Dağlarca: Türkçenin miskin iklimi. Arif Damar: Küçük dolaşımdaki adı: Şair! Büyük dolaşımdaki adı: İnsan! Ülkü Tamer: Virgül’ün başına gelenler, pişmiş noktanın başına gelmedi. Ercüment Uçarı: O çağda, kulüpten caz solistini kaçırıp, bir ay boyunca ona çocuk şarkıları söyletmiştir; rica etsem acaba hatırlar mısınız? Seyhan Erözçelik: Ruh kanseri. Ontoloji servisinde yatan piri yeis. Oktay Rifat: Penceremin pervazındaki teşrinisani rüzgârı, söyle bana, geceleri ben siyah ejderhaya sarılıp uyurken niçin ağlamakta mütemadiyen kardelenler? Hüseyin Avni Dede: Güz yırtığı, mana söküğünde müteessir, altın’a batırılmış bir sırça koleksiyoncusu. Namık Kemal: Cikletten çıkmış artiz fotoğraflarında bir kanlı kardeş gördüm ve sultana gaz‘el’le sarkıntılıklar ettim. Aziz Nesin: Barışköy-Mizahtepe tramvaylarının değişmez, tonton vatmanı. Sabahattin Ali: Gözlerim ne kadar bozuk olursa olsun gözlük takamıyorum; saçlarım taralıyken utanç içindeyim; okumak, yazmak da istemiyorum. Ben büyüyünce öğretmen de olmayacağım baba! Necati Cumalı: Bir hamam rutubetinin buhurdanlardan yayıldığı loş ve güzel taşlıklarda asılı çarşafların arasında öpüştüğüm: Şiir! Yılmaz Gruda: Gönlü Kapalıçarşı, kalemi Galata Kulesi. Haydar Ergülen: İhlal seyyahı. Erol Çankaya: Bizim bırakılmışlık’Iarımızın akli dengesi bozuktur ve sevgililerimizin gözleri daima gökkuşağı rengindedir. Emirhan Oğuz: Bulutlar da, halklar da evlat edinilir. Bir kış sabahı kırdan acı çiyler içilir. İsmail Uyaroğlu: Aşk partizanı. Enver Ercan: Tophane’den Cağaloğlu’na düşen düşeş. Atılgan Bayar: O da yazdı! Yaşar Nabi Nayır: Çocuklar, cam buğuları ardından, havuzda süzülen kahverengi kuğuları seyrederken, biz, niçin nargilelerimizi ateş ve huzur ile boyardık. Metin Eloğlu: Tutku okutmanı. Bedirhan Toprak: Morgta tutulduğum ölü adamın kulağına seni okudum; siyah bir hüsn-ü yusufa dönüştü dudakları. Eğildim, hükmü kokladım. Ahmet Oktay: Kuyu kuytularında, birlikte, su tabancalarımızla kardan adamlara ne hoş pusular kurmuştuk oysa. Afşar Timuçin: İmge berberi. Kemal Özer: Sosyalizm müzesi. Nevzat Çelik: Uçan Balon, Elma’s Şekeri, Berlin Duvarı. A. Muhip Dıranas: Komşu evin perdelerinde, bir vantrilok silueti gibi titrer yetim sihir. Benim Fahriye Ablam, Sappho’ya âşıktı. Arkadaş Zekai Özger: Göç yolunu şaşırıp arkadaşlarını kaybettiği için şiirime düşen siyah leylek. Yağmur Atsız: Karışan bir yumakta buluyorum günlerimiz’in G noktasını. Turgay Kantürk: İlk yok oluşlar gibi son başlangıçlar. Akif Kurtuluş: Pusu avukatı, hayalet s’avcısı. Şükran Kurdakul: Meserret oteli. Metin Altıok: O, tek altın im! (anagram) Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lale bahçesi. Osman Olmuş: Geri kalanlar ham mı? Sina Akyol: Şiirine girerken sözcüklerdeki a’lar kibarlıktan şapkalarını çıkartırlarmış; ��yle diyorlar. Karacaoğlan: Halk başkenti. S. Kudret Aksal: Sitar bestesi. Ali Asker Barut: Esmer bir gülücük bırakmışlar başucuma, ve sararmış kâğıtlara yazılı şiirini, alınyazıma dayamışlar. İskender Fikret Akdora: (büyük İskender) İhtiyarlık ile musiki arasındaki toplama işareti. Eşittir: Bir yaz gecesi, Beykoz vapurunun, serin sessiz suda bıraktığı simli iz. Güven Turan: İstikrar misyonerleri, göğüs kafeslerinde mitralyöz taşıya taşıya ölürler. Metin Üstündağ: İroni maiden! Ömer Faruk Toprak: Her gece suladığım bir çınar var bahçemde, ve diyorum ki oğula: Sakın şiir yazma! Şiirle valse kalk! Ferhan Şensoy: Doğal Şakalaşmalar Müdürü. Enis Batur: Zembereği kırık postacı. Cezmi Ersöz: Tarot destesindeki münzevi. Manastıra kalp kapatılır mı? Ramazan Üren: Yumurtanın karası. Gülseli İnal: Kuş tüyüne bilimsel masallar anlatan genç su. Orhon M. Arıburnu: İstanbul’un dublörü. Metin Celâl: Entelektüel oksijen tüpü. Merih Akoğul: Korkuluk ceketlerinin yakalarına çiçek takan delikanlı. Metin Cengiz: Yanardağ itfaiyecisi. Er değil. Gültekin Emre: Bir sineğin kirpiği. Oktay Taftalı: Sabahları kalkmak için güneş saatini kuruyormuş. Orhan Kâhyaoğlu: Yağmurun psikiatristi. Kaan İnce: Gökyüzünde sırtüstü yüzen denizatı. - küçük İskender, ^ (’Eflatun Sufleler’ kitabından...) - Görsel: Yazıda tanımlanan şairler...
#küçük İskender#Eflatun Sufleler#Şair#Şairler#Yazar#Yazarlar#Edebiyat#Şiir#Yürekbalı#Tanımlama#Tanımlamak#Tanım#Türk Edebiyatı#Türk Şiiri
40 notes
·
View notes
Text
LISTA POSTACI
Sułtan Sulejman Wspaniały Wolny
Sułtanka Hürrem Wolna
Sułtanka Şah Wolna
Książę Cihangir Wolny
Sułtanka Mihrimah Wolna
Sułtanka Esmahan (Córka sułtanki Şah i Lütfi Paszy) Wolna
Rüstem Pasza Wolny
Lütfi Pasza (Mąż sułtanki Şah, ojciec sułtanki Esmehan) Wolny
Malkoçoğlu Balı Bey Wolny
Ayas Pasza Wolny
Hüsrev Pasza Wolny
Süleyman Pasza Wolny
Afife Hatun (Skarbniczka i zarządczyni haremu) Wolna
Firuze Hatun (Perska księżniczka, faworyta Sulejmana) Wolna
Mercan Ağa (Służący sułtanki Şah) Wolny
Fahriye Hatun (Służąca sułtanki Hürrem) Wolna
Sümbül Ağa Wolny
Şeker Ağa Wolny
Pargalı İbrahim Pasza Wolny
Sułtanka Hatice Wolna
Gülfem Hatun Wolna
Sułtanka Huricihan Wolna
Książę Osman Wolny
Książę Mehmed Wolny
Cihan Hatun (Faworyta księcia Mehmeda) Wolna
Książę Mustafa Wolny
Sułtanka Mahidevran Wolna
Taşlıcalı Yahya Bey (Poeta, przyjaciel księcia Mustafy) Wolny
Fidan Hatun (Służąca sułtanki Mahidevran) Wolna
Rümeysa Hatun (Faworyta księcia Mustafy) Wolna
Ayşe Hatun (Faworyta księcia Mustafy) Wolna
Książę Selim Wolny
Nurbanu Hatun Wolna
Dilşah Hatun (Faworyta księcia Selima) Wolna
Książę Bajazyd Wolny
Rana Hatun (Faworyta księcia Bajazyda) Wolna
Tuğrul Bey (przyjaciel Księcia) Wolny
Defne Hatun (Faworyta księcia Bajazyda) Wolna
Nigar Kalfa Wolna
Sułtanka Beyhan Wolna
Matrakçı Nasuh Wolny
Ferhad Pasza (Mąż sułtanki Beyhan) Wolny
Ebussuud Efendi (Sędzia Stambułu) Wolny
Barbaros Hayreddin Pasza (Admirał Imperium Osmańskiego, przyjaciel Mustafy) Wolny
6 notes
·
View notes
Text
On this day (November 24, 1072 CE), the Great Seljuk Sultan Alp Arslan, also known as Muhammad bin Dawud Chaghri, passed away at the age of forty-two (42).
Alp Arslan was the second Great Seljuk Sultan; the son of Chagri Bey (younger brother of Tuğrul Bey, the first Great Seljuk Sultan), as well as the great-grandson of Selçuk Bey from whom the Seljuk dynasty is named after.
Alp Arslan is most known for the famous Battle of Manzikert/Malazgirt in 1071 CE in which the Great Seljuks defeated the Eastern Romans/Byzantines, and thereby paved the way for Turks and Muslims into Anatolia/modern-day Turkey.
Sultan Alp Arslan was said to have died as a result of a stab wound from the commander of the Berzem fortress of the (Western) Kharakhanid dynasty (in modern-day Turkmenistan), during his last expedition as Great Seljuk Sultan.
Prior to his death, with the counsel of his close friend and Great Seljuk Vizier Nizam al-Mulk, he chose his son Sultan Melik-Shah I to succeed him.
Al Fatiha!
.
Some info on the Seljuks:
2 notes
·
View notes
Photo
Hun da biziz, Selçuklu da biziz, Osmanlı da biziz, Türkiye de biziz. Attila da bizim, Tuğrul Bey de bizim, Fatih de bizim, Atatürk de bizim. Tarihimizdeki her devlet birbirinin devamıdır. Atatürk adı altında Osmanlı'ya, Osmanlı adı altında Atatürk'e hakaret edenlerden uzak durun.
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır #alıntısözler #şiir #edebiyat
6 notes
·
View notes
Text
Tuğrul Bey Kimdir?
Selçuklu İmparatorluğumun kurucusu ve ilk hükümdarıdır (? 993-Rey 1063).
Babası Mikail, dedesi Selçuk Bey’dir. Kardeşi Çağrı Bey ile dedeleri Selçuk Bey’in gözetiminde yetiştirildiler. Selçuk Bey’ in ölümünden sonra amcaları Arslan Yabgu’nun yanında bulundular. Amcaları tutsak düşünce iki kardeş, Oğuzların başında, Gazneliler ve Karahanlılarla savaşa başladılar. Tuğrul Bey tutsak alındıysa da…
View On WordPress
0 notes