Tumgik
#Eflatun Sufleler
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
‘Şairlere iyi davranınız/ şairler ince ruhludurlar/ en ufak şeyden kırılırlar/ kabalıktan kaçınınız./../ şairleri ağlatmayınız’ diyor bir şiirinde İzzet Yaşar. Ben de şairlerin hoşgörüsüne sığınarak onları bir kez daha tanımlamak istedim. Affola! Ece Ayhan: Hüzün bölücü yasaucu bandonun sebebi, şiirimiz içerikral yetiştirdi abiler. Ver ellerini öpeceğiz! İlhan Berk: Giritli bir denizkızının haşarı şair oğlu. Refik Durbaş: Akşam simidinin üstünden dökülen sıcak susam. Tarık Günersel: Dize mayını. Testerejen! Can Yücel: Rakı Genel Kurmay Başkanı. Sakalı bile su ile beyazlamış. Öldüğü zaman, her meyhaneye bir kılı bırakılacakmış. Vay benim peygamber amcam! Edip Cansever: Tülbentlerden süzülen eflatun şua. Attilâ İlhan: Edip git başımdan sen bana göre değilsin! Nâzım Hikmet: Atlantis’in ulusal kütüphanesinde kitabı bulunan tek ‘Türk’ şair. Enver Gökçe: İşteş fiilin mucidi. Melih Cevdet Anday: ‘Sokaktaki Adam’ın poetik tanımı. Mehmet Akif Ersoy: Sihirbaz tarihin festen çıkarttığı şair. Ataol Behramoğlu: Karanfil Bakanı. Necip Fazıl Kısakürek: Emniyet kemerlerinizi bağlayınız! Behçet Necatigil: Külrengi bayramı. Erdal Alova: Meziyet adası. İsmet Özel: Lam islenir, sol’dan sağ’a tek ve bir! Lâl olsun sana kinim! Hasan Hüseyin: Beni küçüksemek kurtuluş mu? Turgut Uyar: Griden emekli. Ümit Yaşar: İlköğretmenlerimiz bugün fişlerimizi dağıttı. Öğreneceğimiz ilk hece: Aşk! Hilmi Yavuz: Bu çorbanın tuzu var, dağlarımda kuzu var, kim korkar hain Ekhidna’dan, şiirimizin yavuzu var. Orhan Alkaya: Tay Tanrısı’yla İstiridye Tanrıçası’ndan olma muzır prens. Türkân İldeniz: Ay Sokağı’nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti. Sepetimde kokinalar, saçlarımda bir lir şıngırtısı. Sait Faik: Mavi gözlü martıların intihar ettiği adalarda, ben de yalnızlığa teşebbüs ettim. Özdemir İnce: Özlem hemoglobini. Fikret Hakan: Karakter şairi! Lale Müldür: Hüzün burcundandır diyorlar, o bir noel anne! Engin Turgut: Şeytan pabucu. Celal Sılay: Hatıra artıklarıyla tırmandığımız o bal yokuşun hem başını hem de sonunu şimdi, bebek mezarlığı yaptılar. Nilgün Marmara: Şoför bey! Müsait bir yerde intihar edebilir miyim? Nil’de gün ansızın battı. Sunay Akın: Yaşlı niyetçinin tavşanının gözbebeği. Z, T’dir kimi. Memed Kemal: İsmin bahar hâli. Ahmet Haşim: İnce saz heyetinden bir ricam olacak: Hanende Melek’i çalsınlar ve ömrüm ilelebet tüllere sarılı kalsın! Oktay Tuncer: Ne tutar mutluluğun maliyeti acaba? Gitar çalsın Tom Sawyer ve ağlamasın artık Oliver. Özdemir Asaf: Son nefeste hüzzam, son nefeste kırık kontrbas hüznü. Bülent Ecevit: Bir kadının gerdanından kopup dökülen kolyenin, kadife üzerindeki pıtırtısı. Orhan Veli: ‘Ozan Tabakası’ delinmiş, merak etmeyin. O, bir sabah erkenden nasılsa sessizce gelir, sessizce diker ve yine sessizce gider. Yahya Kemal: Hayret bişi yav! Ahmet Telli: Bu kent, başlı başına bir atlıkarınca. Çıplak bir delikanlının giysilerini kokuyor. Tuğrul Tanyol: O genelev koridorlarından geçerken, hep ağlayan yaşlı bir kadının sesini işitirdik ve o gecelerde hiçbirimiz şarap içmezdi. Gecenin memesinden mor sütler sağardık. Cemal Süreya: Sıcak gecelerde suyun aynaya düşen tavrı. Neyzen Tevfik: Öldüğünde ruhu katılaşıp iri bir penise dönüşmüş. Oh olsun vagina suratlılara! Zühtü Bayar: Bu kar taneleri nedense, hep ofsayta düşüyor senin avuçlarında. Adnan Özer: Akıl anaforu ve sis yayınevi. B. Rahmi Eyüboğlu: İnsan Mahallesi’nin tek muhtar adayı. Sami Baydar: Bizim umutlarımıza ta anaokulundayken tecavüz edilmiştir saygı değer ibne amcalarım! Ercüment Behzat Lav: İdare lambasının ışığına engel ellerimiz, duvarlara hep bir ağlayan palyaço gölgesi olarak vururdu. Akgün Akova: Adresi: Beşdakikadelikanlı Caddesi, Ayıpettin Sokak, Canımıye Apartımanı, Bilmemkaç/Bilmemkaç Şenköy-İstila, Bul. Oğuzhan Akay: İpin üstünde, dilin üstünde değil de altında yürüyen cambaz. İzzet Yaşar: Mücadele Üniversitesi Dekanı. Pir Sultan Abdal: Sehpadan çağlayan yüzüyle, geceleri yurdumu kuran güven kimyası. Yaşar Miraç: Kahverengi ve mukaddes, ılık ve nasırlı, sol anahtarı. Cevat Çapan: İyi şey. Asaf Hâlet Çelebi: Meryem Ana’nın küçük el çantasındaki fener. Cahit Sıtkı Tarancı: Kırçıl temayüllerle oynaştığımız, nâlelerden vücuda gelmiş çocuk parklarında kaybettiğim saadet ve yürekleri müşkül durumda bırakan bir ikindi yağmuru. Ahmet Erhan: Akdeniz’in can bulup ayağa kalkmış köpüğü. Ahmed Arif: Şiirimin kirvesi. Hallarını sonbaharlara yazdım. Yücelay Sal: Fareli köyün fedaisi. Savunmasını şarkı söyleyerek yapan avukat. İbrahim Osmanoğlu: Merminin lavı! Mahir Öztaş: Etten saksofon. Halim Şefik: Otopsi Sonucu: Kırmızıyla kızıl arasında üç ölü, beş ağır yaralı ve sevgide toplu kıyım. Barış Pirhasan: Sabah serinliğinde seviştiğim o tay! Bana dakikalarca kanyak içirmişti dudaklarından. Ne zaman ağlasam, onu unutamam! Veysel Çolak: Bir tıkırtının ana fikriyle acıkmış olmanın şefkatli ayrıntılarında, ama niçin kaybettik biz abilerimizi o son masum kâbus kentinde... Aytunç Altundal: Ölüm, yaşadıklarımızın tavan arasıdır yalnızca. Ve ben, sevgilimin çıplaklığının, en büyük eksikliğiyim. Salâh Birsel: Bakışlarında guguklu saat sevimliliği, gülüşünde sallanan sandalye keyfi biriktirmiş ısıcık. Nuh Ömer Çetinay: Zarafet mimarı. Krokilerini gül yaprağına çizerdi. Eray Canberk: Sen mi çaldın bisikletimi? Yıldızların öldüğünü ve kum saatlerine gömüldüğünü sen mi hatırlattın? Hoş yaptın. Turgay Fişekçi: Menzilime yüzün, mendilimin kenarına oyan kanar. Cahit Irgat: Adını harf harf Latinceye çevirince ‘ateş’ oluyor. Abdülkadir Bulut: Istırap ile mıhlanmışım korkunç yazgının rahmine, her yanım pıhtı küllerle tanımlı. Hulki Aktunç: 12 EYL. 980. Tankınızı park ettiğiniz tarih sürecinden derhâl kaldırınız. Nihat Behram: Toplum proteini. Murathan Mungan: Birbirimizin ellerini ovuyorduk. Aynı yatılı okulda okumuştuk galiba ve aynı yazlık sinemalarda çalışmış, aynı saman defterlere aynı şiirleri yazmıştık. Ben intihar etmişim, onu kırkıncı odada vurdular. Fazıl Hüsnü Dağlarca: Türkçenin miskin iklimi. Arif Damar: Küçük dolaşımdaki adı: Şair! Büyük dolaşımdaki adı: İnsan! Ülkü Tamer: Virgül’ün başına gelenler, pişmiş noktanın başına gelmedi. Ercüment Uçarı: O çağda, kulüpten caz solistini kaçırıp, bir ay boyunca ona çocuk şarkıları söyletmiştir; rica etsem acaba hatırlar mısınız? Seyhan Erözçelik: Ruh kanseri. Ontoloji servisinde yatan piri yeis. Oktay Rifat: Penceremin pervazındaki teşrinisani rüzgârı, söyle bana, geceleri ben siyah ejderhaya sarılıp uyurken niçin ağlamakta mütemadiyen kardelenler? Hüseyin Avni Dede: Güz yırtığı, mana söküğünde müteessir, altın’a batırılmış bir sırça koleksiyoncusu. Namık Kemal: Cikletten çıkmış artiz fotoğraflarında bir kanlı kardeş gördüm ve sultana gaz‘el’le sarkıntılıklar ettim. Aziz Nesin: Barışköy-Mizahtepe tramvaylarının değişmez, tonton vatmanı. Sabahattin Ali: Gözlerim ne kadar bozuk olursa olsun gözlük takamıyorum; saçlarım taralıyken utanç içindeyim; okumak, yazmak da istemiyorum. Ben büyüyünce öğretmen de olmayacağım baba! Necati Cumalı: Bir hamam rutubetinin buhurdanlardan yayıldığı loş ve güzel taşlıklarda asılı çarşafların arasında öpüştüğüm: Şiir! Yılmaz Gruda: Gönlü Kapalıçarşı, kalemi Galata Kulesi. Haydar Ergülen: İhlal seyyahı. Erol Çankaya: Bizim bırakılmışlık’Iarımızın akli dengesi bozuktur ve sevgililerimizin gözleri daima gökkuşağı rengindedir. Emirhan Oğuz: Bulutlar da, halklar da evlat edinilir. Bir kış sabahı kırdan acı çiyler içilir. İsmail Uyaroğlu: Aşk partizanı. Enver Ercan: Tophane’den Cağaloğlu’na düşen düşeş. Atılgan Bayar: O da yazdı! Yaşar Nabi Nayır: Çocuklar, cam buğuları ardından, havuzda süzülen kahverengi kuğuları seyrederken, biz, niçin nargilelerimizi ateş ve huzur ile boyardık. Metin Eloğlu: Tutku okutmanı. Bedirhan Toprak: Morgta tutulduğum ölü adamın kulağına seni okudum; siyah bir hüsn-ü yusufa dönüştü dudakları. Eğildim, hükmü kokladım. Ahmet Oktay: Kuyu kuytularında, birlikte, su tabancalarımızla kardan adamlara ne hoş pusular kurmuştuk oysa. Afşar Timuçin: İmge berberi. Kemal Özer: Sosyalizm müzesi. Nevzat Çelik: Uçan Balon, Elma’s Şekeri, Berlin Duvarı. A. Muhip Dıranas: Komşu evin perdelerinde, bir vantrilok silueti gibi titrer yetim sihir. Benim Fahriye Ablam, Sappho’ya âşıktı. Arkadaş Zekai Özger: Göç yolunu şaşırıp arkadaşlarını kaybettiği için şiirime düşen siyah leylek. Yağmur Atsız: Karışan bir yumakta buluyorum günlerimiz’in G noktasını. Turgay Kantürk: İlk yok oluşlar gibi son başlangıçlar. Akif Kurtuluş: Pusu avukatı, hayalet s’avcısı. Şükran Kurdakul: Meserret oteli. Metin Altıok: O, tek altın im! (anagram) Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lale bahçesi. Osman Olmuş: Geri kalanlar ham mı? Sina Akyol: Şiirine girerken sözcüklerdeki a’lar kibarlıktan şapkalarını çıkartırlarmış; öyle diyorlar. Karacaoğlan: Halk başkenti. S. Kudret Aksal: Sitar bestesi. Ali Asker Barut: Esmer bir gülücük bırakmışlar başucuma, ve sararmış kâğıtlara yazılı şiirini, alınyazıma dayamışlar. İskender Fikret Akdora: (büyük İskender) İhtiyarlık ile musiki arasındaki toplama işareti. Eşittir: Bir yaz gecesi, Beykoz vapurunun, serin sessiz suda bıraktığı simli iz. Güven Turan: İstikrar misyonerleri, göğüs kafeslerinde mitralyöz taşıya taşıya ölürler. Metin Üstündağ: İroni maiden! Ömer Faruk Toprak: Her gece suladığım bir çınar var bahçemde, ve diyorum ki oğula: Sakın şiir yazma! Şiirle valse kalk! Ferhan Şensoy: Doğal Şakalaşmalar Müdürü. Enis Batur: Zembereği kırık postacı. Cezmi Ersöz: Tarot destesindeki münzevi. Manastıra kalp kapatılır mı? Ramazan Üren: Yumurtanın karası. Gülseli İnal: Kuş tüyüne bilimsel masallar anlatan genç su. Orhon M. Arıburnu: İstanbul’un dublörü. Metin Celâl: Entelektüel oksijen tüpü. Merih Akoğul: Korkuluk ceketlerinin yakalarına çiçek takan delikanlı. Metin Cengiz: Yanardağ itfaiyecisi. Er değil. Gültekin Emre: Bir sineğin kirpiği. Oktay Taftalı: Sabahları kalkmak için güneş saatini kuruyormuş. Orhan Kâhyaoğlu: Yağmurun psikiatristi. Kaan İnce: Gökyüzünde sırtüstü yüzen denizatı. - küçük İskender, ^ (’Eflatun Sufleler’ kitabından...) - Görsel: Yazıda tanımlanan şairler...
40 notes · View notes
inthevoidsound · 5 years
Link
Tumblr media
05.10.2019 * Red Bull Music Festival İstanbul Radio * In The Void Mixtape
Tracklist: 1. 3pillie - Goosebumps *lofi cinnet Records* 2. Rinxlaya - Kozmik Hıçkırıklar (feat. Grejuva & Armonycoma or slt) *M4NM* 3. roadside.picnic - Kakafonya Yokuşu (Zeleia&Golem Remix) *M4NM* 4. Haram Tapes - Barzakh (Feat La Maison Dieu Music) 5. Sırma Altuğ - 1996foreverson *Finest Ego* 6. AK49 - Bummer *Sacred Doctrine* 7. Hoplite - supadupafly 8. 111 & Boëthius - lord's thunder (fh&f vocal rework) 9. OtherMxn - HeartCloud 10. wouwiuwa - eflatun sufleler *Table Records* 11. Fluctuosa - Sosta Mam *Zanderhythm* 12. bluntz - A3 13. Beril21 - Park Hayaletleri 14. Jtamul - Rahatla *Object Limited* 15. Taner Yücel - Dündar Bey
artwork: Oda Iselin ** odaiselin.com/
inthevoidsound.tumblr.com/ www.instagram.com/inthevoidsound/ www.redbull.com/tr-tr/music/event…al-istanbul-radio
0 notes
maksatbilgicom · 5 years
Text
Tam adı: Derman İskender Över Doğum tarihi: 28 Mayıs 1964 Doğum yeri: İstanbul / Türkiye Ölüm tarihi ve yeri: 3 Temmuz 2019 / Bodrum,Muğla -Türkiye Boyu: Ailesi: Derviş Över Eşi:  Burcu: İkizler Mesleği: Şair, eleştirmen, oyuncu Aktif Yılları: 1988’den bu yana Sosyal Medyada    Başlıklar
Hakkında Bilgi
Videoları
Fotoğrafları
Hakkında
3 Temmuz 2019 tarihinde yani bugün Bodrum’da hayatını kaybeden ve mahlasıyla tanınan Küçük İskender kimdir? 
Küçük İskender tam adıyla ya da gerçek adıyla Derman İskender Över, 28 Mayıs 1964 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Küçük İskender mahlasıyla tanınmıştı. Babasının adı Derviş Över.
Kabataş Erkek Lisesini bitirdikten sonra, İstanbul Üniversite Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 5. sınıftan ayrılarak, İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümüne geçiş yaptı. Bu bölümde 3 yıl okudu ve bıraktı.Eğitimini tamamlamadı sebebi ise daha çok edebiyat ve sinemaya olan sanat hayatıydı.
Küçük İskender, sanatla olan ilişkisi ise 1980 ‘lerde başladı. Bu yıllarsa çeşitli edeniyat dergilerinde şiir ve yazılar yayınlamaya başlamıştı. İlk şiiri ise Milliyet Genç Sanat Dergisinde İskender Över adıyla çıktı. Ancak profesyonel anlamda şiirlerini ise, 1985 yılında Adam Sanat dergisinde şiirler yayınlayarak başladı. Bu adımla birlikte ölümüne kadar kullanacağı ismi olan yani mahlası Küçük İskender’i burada kullanmaya başladı.
1985‘ten bu yana Marjinal şair olarak tanındı ve günümüze kadar onlarca şiir,onlarca özgür metin,üç roman,bir günlük, iki özel derleme , bir inceleme,bir antoloji kitabı bıraktı. Antoloji kitaplarından bazıları yurt dışında bazı ülkelerde yayınlandı.
2000 yılında İtalya’da düzenlene Avrupalı Genç Şairler yarışmasında ilk 10′ a girdi (La Giovane Poesia D’europa Nel 1999) . Bu listedeki diğer şairlerle birlikte kitaplaştırıldı .Aynı yıl Orhon Murat Arıburnu Ödüllerinde Bir Çift Siyah Deri Eldiven adlı şiir kitabı sayesinde birincilik ödülünü aldı.
Küçük İskender, Dokuz Eylül Üniversitesinde Fotoğraf bölümü öğrencilerine Postmodernizmin Görsel Malzemeye Etkisi konu başlığı altında seminer verdi.  2001 yılında Almanya‘da ve 2002 yılında da Hollanda‘da şiir etkinliklerinde konuşmacı ve şiir performanslarıyla katıldı.
2003 yılında Almanya, Berlin‘de yapılan ilk Türkiye’li Eşcinseller Kongresinde, bu konuda deklaresini sundu ve okudu. Bir yıl sonra da ABD’de New York’ta Kuzey Carolania’da çeşitli üniversitelerde konuşmalar yaptı. Tek kişilik okumalara katıldı. Türkiye’de de çeşitli üniversite ,liselerde workshop’lara katıldı.
2006 yılında ise İskender’i Ben Öldürmedim adlı şiir kitabı sayesinde Melih Cevdet Anday Şiir Ödülüne layık görüldü. 2014 yılında da Erdal Öz Edebiyat Ödülünü aldı. 2017 yılında da Necatigil Şiir ödülünü aldı.
Küçük İskender, seslendirmeyle de ilgilendi. Senaristlik ,radyo programcılığı ,şiir matineleri yaptı. Ağır Roman ve O Şimdi Asker adlı filmlerde ve diğer oynadığı beş filmle oyunculukta da hünerini gösterdi.
Başlıca, Adam Sanat,Varlık,Yasak Meyve,Kaçak yayın dergilerinde yazdı ve kitaplaşmış eserlerini yayınladı.
Genelde kullandığı tema alışılagelmişin tam karşısında yer alan, baş kaldırıcı,polemikçi şiirleriyle 1980’den bu yana Türk şiir tarihinin gözüpek şairidir. Bolca karışık ve bolca uzun şiirleriyle hayatta bir çok eser bıraktı. Geleneksel yöntemleri , divan tarzı şiirleri de vardı. Gazelleri de vardı.
Ne yazık ki Küçük İskener‘e 2018 yılında kanser teşhisi konuldu. Paşabahçe Devlet Hastanesinde yoğun bakım tedavisine alındı. Tedavisi süren Küçük İskender Muğla’nın Bodrum İlçesinde 3 Temmuz 2019 tarihinde 55 yaşında haya gözlerini yumdu. 
Küçük İskender’in Şiirleri
1988 – Gözlerim Sığmıyor Yüzüme
1991 – Erotika
1994 – Yirmi5April
1994 – Periler Ölürken Özür Diler
1996 – Suzidilara
1996 – Güzel Annemin Hayal Gücü
1997 – Ciddiye Alındığım Kara Parçaları
1998 – Papağana Silah Çekme!
1999 – Alp Krizi ( Tek Baskılık Kitap )
1999 – Gözyaşlarım Nal Sesleri
2000 – Bir Çift Siyah Deri Eldiven
2000 – İpucu Bırakma Sanatı
2000 – Bahname
2001 – Teklifsiz Serseri
2001 – Kahramanlar Ölü Doğar
2001 – Çürük Et Deposu
2002 – Eski Kral Deposu
2003 – Siyah Beyaz Denizatları ( Toplu Şiirler I )
2003 – Barudî ( Kürtçe Çeviri )
2004 – Dicle ile Fırat
2004 – Bir Daha Bana Benzeme Angel!
2010 – Sarı Şey
2011 – Bu Defa Çok Fena
2013 – Ali
2014 – Elli belirsiz
Küçük İskender’in Özgür Metinleri
1992 – Dedem Beni Korkuttu Hikâyeleri
1993 – İkizler Burcu Hikâyeleri
1994 – 666
2009 – Galileo’nun Pergeli
1996 – The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi
1996 – Belden Aşağı Aşk Hikâyeleri
1997 – Pop H’art
2000 – Balık Burcu Hikâyeleri
2001 – Made In Hell
2002 – Insectisid
2004 – Necronomicon / Ölüm Kitabı
Küçük İskender’in Diğer Eserleri
1995 – Şiirli Değnek / inceleme eleştiri
1996 – Cangüncem / günce
1998 – Flu’es / Roman
1999 – Cehenneme Gitme Yöntemleri / Roman
2000 – Zatülcenp / Roman
2001 – Kanlı Lağım Fareleri’den küçük İskender’e  / özel derleme
2002 – Eflatun Sufleler / inceleme eleştiri
2004 – Aşk Şiirleri Kolonisi / özel derleme
2004 – Rimbaud’ya Akıl Notları / inceleme eleştiri
2011 – Bu defa çok fena / günce
Küçük İskender’in Filmleri :
2008 – Bevölkert von Kämpfern und Träumern – Die Türkei und ihre Literatur (Sinema Filmi)
2002 – O Şimdi Asker (Savcı)
1997 – Ağır Roman (Tilki Orhan)
1989 – Gönül Garip Bir Kuştur
Videoları
youtube
youtube
youtube
youtube
youtube
Fotoğrafları
Küçük İskender kimdir? #küçükiskender @kucukiskender #Küçükİskender Tam adı: Derman İskender Över Doğum tarihi: 28 Mayıs 1964 Doğum yeri: İstanbul / Türkiye Ölüm tarihi ve yeri: 
0 notes
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
edip: dip’te bir nüans / küçük İskender Paylaşılsın, paylaşılmasın / yaşansın, yaşanmasın herkesin Edip Cansever’le bir anısı mutlaka vardır. Mutlaka olmalıdır, olacaktır! Çünkü herkes, Edip kadar hayatın içinden hayata dair belgeler toplamak için dalmışsa eğer anlam’a, bu belgelerden bir dosya oluşturacak ve bu dosyasıyla kendini yeryüzüne kanıtlayacaksa, elimizin altında böylesi bir şairin olması daima faydalıdır. Hem okur adına, hem siyasi kimlik adına! Benim Edip Cansever’le örtüşmem çok geç oldu; yirmili yaşların, dönemin şaşaasıyla çatışması ve şiire devrimin haklı yuva kuruşu, aldığım sosyalist eğitim çerçevesinde benim gibi yeni yetme bir şair adayını çok farklı kulvarlardaki bir dize yapılanmasına ve imge kurgusuna sürüklemişti. Bu noktada Edip Cansever, fazlasıyla burjuva kokuyordu benim için; çünkü yazdıklarından hiçbir şey anlamıyordum! Kitaplarını duvarlara fırlattığımı ve şiiri savunma yolunda isyan ettiğimi hatırlıyorum. Ama Edip Abi, o kadar güçlü bir şairdi ki benim gibi at gözlüğünü politik kimlik sayan birini bile içten içe şiire, hayata çekebiliyor, bir yerlerimizden bize, bize has dokuya nüfuz edebiliyordu. Bu noktalardan biri ‘kim bakar uzaklara köpekleri saymasak’ çevresindeki garip, imgesel kaosu ruhumuza sokuşturan o büyük büyüydü. Güneye yolculuklarımdan birinde tren yolu üzerinde sabaha karşı gördüğüm, dağlara bakışlarını dikmiş bir köpekle karşılaşmam Edip’i yeniden okumaya itti beni. Kimdi bu adam?! Ömrün hücrelerini döküyordu sanki. Bilip bilmeden bıçak sallayacağına, tüm dokuyu öğrenerek cerrah olmuştu işte! Onunla tanışmak, onunla atışmak, bir şeyler öğrenip bir şeylerin ukalalığını yapmak tek hedefimdi âdeta. O adam, benim yazmak istediğimi yazıyor, o adam benim söylemek istediğimi söylüyor ve bunu ustalıkla yediriyordu şiirlerine. Bir dostum, doğum günümde bir kadeh rakı ısmarlamak için beni çektiği salaş meyhanede bu yeni saplantımı duyunca, ‘Saçmalama; önümüzdeki hafta, götürürüm seni Edip Abi’nin içtiği yere. Tanışırsınız!’ dedi. Coşkuyla döndüm evime. Coşkum çalan telefona dek sürdü. Arayan kişi, baş sağlığı diliyor ve Edip’in gittiğini bildiriyordu. Bu, en büyük cezaydı bana / en büyük işaret! Doğum günümde sevdiğim şairi tanışmadan, tanışmak üzereyken kaybediyordum. O yüzden her 28 Mayıs, biraz doğduğum, biraz öldüğüm bir tarih! Demin andığım Nahit Hanım’ın cümbüşlü evinde tesadüfen Edip’in iskemlesine oturmam ve Nahit Hanım’ın ‘Aynı Edip’e benziyorsun; sinirli, hırçın ve kendinden eminsin,’ deyişi de hatırımda! Ne diyelim, belki o, Edip, Türk Sanat Müziği’nin derinliklerinden gelen bir caz ezgisi gibi, beni de delirtti. Beni de ahengin ortasında kopan bir tel gibi yalnız bıraktı. Her şair, bir büyü yaratır. Her şair, yarattığı büyüden kendi de etkilenir ve o büyüyü reddetmeye çabalar. Edip Abi, yarattığı büyüyle şiirin bildik akışının büyüsünü bozdu. Büyünün bir metafizik uzantısı değil, bir aşk biçimi olduğunu belgeledi. Galiba, bu belgeydi hayattan ilk önce sökülmesi ve yaramaz insanların omuzlarına apolet niyetine dikilmesi gereken. Biz gerekeni yaptık sanıyorum. En azından seksenli yılların dize dizicileri / dize düzücüleri! İçimizdeki huzur, dışımıza kar yağdırdı! Meymenetsizliğimiz, metanetimizi arttırdı! Her şeyden ders aldık, hiç ders vermeye kalkışmadık! İşte size bizim neslin ifşası! - küçük İskender, edip: dip’te bir nüans (Eflatun Sufleler) - Görsel: Cemal Süreya’nın çizimiyle Edip Cansever * * * Ben orda, akşamına orospular dadanan Camlarında pis sinekler gezinen, ben orda Eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor Kadınlarda oluyor kadınsız bakışlarla Başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber Ya Tanrı’ya inanır ya da isyana. Kimseye vermiyor ki acılardan atarsa Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam. Orası bir ölümdür şarabımı doyuran Ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar Vaftizi gün ışığında bir garip protestan Tanrısıyla sevişir; herkes bilir sevişmeyi o kadar Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum Yeniden doğmak için çıkardığım yangından. - Edip Cansever, Phoenix (Sonrası Kalır / Bütün Şiirleri, 1 / Petrol)
18 notes · View notes
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
Kaybedilmeyen Lezzetler Ben Asya’yı sevmem, Engin Turgut ise Avrupa kıtasını; belki panikataklar yüzünden karşılaşamıyoruz. Ressam şairlerden Engin. Kelimelerin de rengini bilir o yüzden. Harflerinkilere kadar inebildi mi, bilemiyorum, epeydir görüşemedik. Çapkın olduğunu sanmıyorum ama, kadınları kadın hâliyle sever sanki. Onların korunmasız bıraktıkları masum güzelliklerini sever ince ince. Kibardır. Hani, eskilerin deyimiyle beyefendi adam! Kadıköylü Şairler’de zaten böyle bir tavır vardır ezelden beri. Onlar, içlerine  kapanık, duygusal, alkolü sohbete boğan, narin insanlar: Cemal Süreya, Turgay Kantürk, Turgut Toygar, Enver Topaloğlu, Ersin Tezcan, Cenk Koyuncu, Fikret Tunçer, (alkol harici) Dağlarca, Ercüment Uçarı, Arif Damar ve niceleri. Engin de öyle: ‘Gök, kuşun uçuşunu görüyor. Gövdenizdeki ıslığı seviyorum. Sizdeki tenha, ruhunu sevindiriyor kuğunun. Kalbinizin yarısı yara, yarısı bende kaldı. Şu bulutları toplasam, birimizin yüzü kar fırtınası...’ Çocuklara en çok yakışan oyuncaklardan biri vardır ya, şu, burunlu-bıyıklı plastik gözlükler, Engin sanki yüzünde hep onla dolaşır. İnsanlar mutlu olsun, kendi hüznünden üzülmesinler diye! Canım arkadaşım! Asya ile Avrupa’yı ayıran Ural Dağları gibi aramızdaki Boğaziçi! Toprağa doğru dağ, suya doğru doruk! Bizim rengimizi bilemem ama, Dağlarca beyaz, Ece Ayhan mor, İlhan Berk yeşil, Cansever sarı, Asaf kahverengi, Can Yücel kırmızı, Nâzım mavi, Uyar siyahtır! Ara renklerle götürürler mısralarını ama, taşıdıkları ana renkten kopmadan! - küçük İskender (‘Eflatun Sufleler’ kitabından...) - Fotoğraf: Engin Turgut
10 notes · View notes